Expat, ‘Gurbetçi’ anlamını taşıyor ama, ‘elit’ olanlar kastediliyor.
Bounty, çikolata markası ama, ‘dışı siyah, içi beyaz’lar kastediliyor.
Yabancı kelimeler, anadil için yararlı mı, zararlı mı tartışması var.
(Haberin Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie van het bericht is onderaan)
İlhan KARAÇAY araştırdı ve yazdı:
Türkçemize yamalanmış olan binlerce yabancı dil kelimesine eklenecek iki aday kelime daha var.
Bunlardan biri ‘ha girdi ha girecek’ olan Expat, diğeri de ‘girmeye aday’Bounty kelimeleridir.
Bir toplantı davetiyesinde gözüme çarpan ‘Expat’ kelimesini ben daha önce ‘gurbetçi’ olarak kullanmıştım ama, aynı kelimenin bir davetiyede yer alması, bu kelimeyi araştırmama yol açtı.
Toplantı, Dünya Türk İş Konseyi DTİK’in Avrupa Komisyonu Başkanı Turgut Torunoğulları’nın organizasyonuydu. Altta görüntüsünü bulacağınız davetiyedeki, “Hollanda’da profesyonel iş hayatında bulunan Türk expatlarla bir araya geleceğimiz” ibaresi kafamı karıştırmıştı.
Yaptığım araştırmada, expat kelimesinin ilk karşılığının, “gurbetçi” olduğunu gördüm.
Araştırmamı derinleştirdiğim zaman da, bu kelimenin daha nitelikli bir anlam taşıdığını gördüm.
Bir yerde Expat için şöyle deniliyordu: “Expat, Latince kökenli expatriate kelimesinden gelmekte olup, doğduğu ülke dışında çalışan bireyleri tanımlamak için kullanılır. Göçmenlikten farklı bir statüsü bulunan Expat, yüksek nitelikli çalışanları ifade eder.”
Bir başka yerde Expat’ın karşısında şunlar yazılıydı: “Expat, doğduğu ya da vatandaşlığının bulunduğu ülke dışında, bir şirket, üniversite, hükümet veya sivil toplum kuruluşu tarafından belirlenen görevleri yerine getirmekle sorumludur. Hizmet verdiği kurumun faaliyet gösterdiği sektöre bağlı olarak görev tanımı farklılıklar arz eden Expatın genel görevleri şunlardır;
Şirket tarafından kendisine tayin edilen görevleri yerine getirmek, Üniversitenin belirlediği araştırma faaliyetlerini gerçekleştirmek, Sivil toplum kuruluşları adına hareket etmek ve sosyal projeler tasarlamak, Ülke yasal düzenlemelerine uygun çalışmalar gerçekleştirmek, Çalışmalarını periyodik raporlar halinde ilgili birimlere iletmek, Mesleki gelişimi sürdürmek.”
Expat deyiminin, sadece yurt dışına giden nitelikli olan kişiye değil, yurt dışına çalışmaya giden herkes için kullanıldığını belirten iddialar da var. O iddiayı, şu satırlar arasında bulabiliriz:
“Expat, İngilizce “expatriate” kelimesinin kısaltılmış haline denilen bir kelime. Aslında, Latince “ex” ve “patria” kelimelerinin birleşmesiyle ortaya çıkmış bir kavram. Ex = dışarıdan, patria = ülke anlamına geliyor. Genelde çalıştıkları firma tarafından başka ülkelere gönderilen insanlar expat olarak adlandırılıyor, aynı zamanda bu kelime günümüzde yurtdışında çalışmaya giden herkesi kapsıyorda diyebiliriz.”
Yukarıdaki anlatılanlara baktığım zaman, ben şahsen ‘expat’ deyimini, yurdunu terketmiş her insan için kullanmamız gerektiğine inanıyorum. İnsanları ‘elit meslekli’ ve ‘amele’ diye ayırmanın yersiz olduğunu düşünüyorum.
Doktor, avukat, mühendis, araştırmacı, tesviyeci, montör, marangoz gibi meslek sahipleri için expat, amele için sadece gurbetçi demek, ayrımcılıktan başka bir şey değildir.
Bu nedenle, ben şahsen, expat deyimini, yurdunu terketmiş olan herkes için kullanmayı tercih edeceğim.
BOUNTY
Bu sözcüğü hepimiz, özellikle Türkiye’dekiler, bir çikolata markası olarak biliriz.
Bounty, Mars, Incorporated tarafından üretilen ve uluslararası pazarda satılan bir çikolatadır. 1951 yılında Birleşik Krallık ve Kanada’da tanıtıldı. Başlangıçta sadece sütlü çikolata ile kaplıydı.
Bounty Türkiye’ye Hollanda’dan ithal ediliyor. Ürünün tek adedi 28,5 gr. olup ikili ambalajlarda satılıyor.
Bounty sözcüğünün tabii ki başka yerlerde kullanıldığı da biliniyor.
Örneğin, Türkçe’de, İngilizce’den tercüme, cömertlik anlamında kullanıldığı oluyor.
Bounty sözcüğü aşağıdaki hallerde de kullanılıyor:
– İngilizcede, ödül, lütuf: bir kuruluş tarafından sunulan bir miktar para veya başka bir ödül.
– HMAV Bounty, 1789 yılında Bounty İsyanı’nın patlak verdiği gemi,
– Bounty Adaları, Yeni Zelanda’nın güneydoğusunda bir grup ada,
– Bountytrog, Yeni Zelanda’nın güneybatısında okyanus tabanında bir çöküntü,
– Mel Gibson ve Anthony Hopkins’in başrollerini paylaştığı, Bounty’deki isyan hakkında
bir film,
– Bounty (albüm), Norveçli şarkıcı-söz yazarı Haakon Ellingsen’in albümü,
– Bounty (çikolata), hindistan cevizi ile doldurulmuş bir çikolata,
– Bounty (Star Trek), Amerikan televizyon dizisi Star Trek: Enterprise’ın bir bölümü,
– Bounty (atraksiyon), Wavre’deki Walibi Belçika eğlence parkında artık kaldırılmış bir
atraksiyon,
– Bounty (takma ad), beyaz gibi davranan siyah bir kişi için takma ad.
Şimdi bu bounty sözcüğünün de Türkçeye bir başka anlamla girmesi ihtimal dahilinde.
Bu sözcük Hollanda’da, içi başka-dışı başka insanlar için de kullanılıyor. Değerli dostum Mustafa Özcan, geçenlerde bu konuya değinmiş ve bounty sözcüğünün içi ile dışı aynı olmayan, işgüzar veya istismarcı kişiler için kullanıldığını yazmış.
Şimdi, “bounty” sözcüğü Türkçe’de yaygın olarak kullanılmak istenirse, bu kelimenin Türkçe’ye girmesi ve belirli bir anlamı ifade etmesi gerekecektir. Örneğin, Hollanda’da olduğu gibi “dışı kara ama içi beyaz” anlamına gelmesi için belirli bir bağlamda kullanılabilir. Türkçe’nin dinamik doğası ve kültürel etkileşimler göz önüne alındığında, yeni kelimelerin ve deyimlerin dilimize girmesi mümkündür. Ancak, bu kelimenin yaygın kullanımı ve kabulü için belirli bir süre kullanılması gerekebilir.
TÜRKÇE’DEKİ YABANCI KELİMELER
Bu konuyu Google’de araştırırken karşıma pek çok iddialı yazılar çıktı.
Özellikle, Meftun.Art ve BillDill sayfalarında bulduğum tanımlar ve iddialar şöyle:
Dil; yaşamın yapı taşı, iletişimin kaynağıdır. İnsanlar arası bilgi aktarımını ve anlaşmayı sağlayan bu yapı her gün gelişir, değişim gösterir. Canlı bir yapıya sahip olan dil, onu konuşan milletin en önemli hazinesi ve geleceğe bırakacağı mirasıdır. Kendi içinde geçirdiği evrime ek olarak diğer diller ile kurduğu ilişkiler sonucunda da belirli değişimlere uğrayabilir. Farklı dönemlerde toplu olarak da dile girebilen bu kelimeler, gerektiği anda müdahale edilmezse diller arası etkileşimin verdiği olumlu sonuçlar, yerini yabancı kelimelerin istilasının yaratacağı olumsuzluklara bırakabilir.Bunun sonucunda ise dilin ve doğal olarak milletin kimliğine, benliğine zarar gelir. Her dilin yaşayabileceği bu durumu, Türkçenin de bazı dönemlerde yaşadığını söyleyebiliriz.
Yüzyıllardan beri konuştuğumuz dil, zaman içerisinde pek çok farklı milletin diliyle karışmıştır. Küreselleşen dünya ve hızla gelişen teknoloji, bilgi ve dünyadaki farklı milletlerle kurulan ekonomik, siyasal ilişkiler, dilimize yabancı kelimeler girmesine sebep olmuştur. Bunun yanında sosyal hayatta yabancı kelimeler hemen her gün karşımıza çıkar: Yabancı diziler, yabancı müzikler, yabancı kitaplar, yabancı kafe ve restoran isimleri vb. Dünyada bir olayı veya nesneyi karşılayan kelimenin Türkçede bir karşılığının bulunamaması da bu yabancı kelimelerin dilimize girmesine sebep olmuştur. Bu sebeple bugün konuştuğumuz dil içerisinde pek çok farklı milletin dil değerlerini taşır.
Günlük hayat, yabancı kelimeleri en sık kullandığımız yerlerden birisidir. Farkında olmadan izlediğimiz dizilerden, filmlerden ve dinlediğimiz müziklerden kulak aşinası olduğumuz yabancı kelimeleri bir süre sonra günlük yaşamda da kullanmaya başlarız. Bunlardan ilk ve en basit örnek “merhaba, selam” anlamına gelen “hello, hi” kelimeleridir. Bu kelime karşılığını hemen herkesin bildiği ve her 10 insandan 9’unun kullandığı bir yabancı kelimedir. Bunların dışında, “yes, no, thanks vb.” temel olarak kullandığımız sözcükler en çok kullandığımız yabancı kelimeler olarak karşımıza çıkar.
Dil, bir milletin en önemli değerlerindendir. İçerisinde ait olduğu milletin kültürünü, din değerlerini, toplum değerlerini, hikayelerini, zaferlerini ve kayıplarını gelecekteki nesillerine taşır. Dil korunduğu sürece milletin geçmişi ve geleceği de korunur demektir. Bir millet için bu kadar önemli olan bir noktanın zaman içerisinde farklı dillerin boyunduruğuna girmesi pek çok insan fark etmese de aslında üzücüdür. Dilimizde yabancı kelime kullanımı her geçen gün artarken milli değerlerimizi korumak için bunun önüne geçmek gerekmektedir. Bu durumun en kolay yolu da Türkçede karşılığı bulunan yabancı kelimeleri tercih etmek yerine Türkçe karşılıklarını tercih etmektir. Kullandığımız dile sahip çıkmak da ülkemizi, milletimizi kalkındırmanın bir yoludur aslında. Onu ileriye taşımak gelecek için en önemli şeydir. Her açıdan bizim için bu kadar önemli olan bir noktayı atlamamak ve var olduğumuz kültürü ve milleti en iyi şekilde yarınlara taşımak için dilimizde yabancı kelime kullanmamalıyız.
Dilde yapılan denetimler ve erken müdahaleler dilin, diğer diller ile etkileşimi sonucunda bünyesine alabileceği yabancı kelimelerin olabildiğince az miktara indirilmesini sağlar. Canlı yapıda olan bu iletişim aracı, bünyesine aldığı her yeni kelimede biraz daha yozlaşacak ve kendi benliğinden uzaklaşacaktır. Şimdilerde ne kadar farklı dillere ait, kulağa hoş kelimelerin kullanılması bir sorun teşkil etmiyor gibi gözükse de bu durum her geçen gün dilin daha da tahrip olmasına sebebiyet vermektedir. Dilin biricik ve bir şeyleri çocuklar kadar hızlı öğrenip karmaşık yapısına katabileceğini unutmamak gerekirken olabildiğince kendi işleyişine uygun kelimeler türetmek önemlidir. İstenmeyen sonuçlardan biri olan dilin bozulması durumunu yaşamamak amacıyla alınan her önlem, geleceğe daha zengin bir lisan bırakmak anlamına gelmektedir.
Halkın ekseriyetinin, milletin diline girmiş kelimeler, menşeleri ne olursa olsun, artık o dilden, o milletin dilinden sayılır. Bugün modern Avrupa ilim ve san’at dillerinde kullanılan kelime ve tâbirlerin çoğu, dünyada birçok milletler tarafından kullanılmakta bulunduğu için, milletlerarası bir hüviyet kazanmışdır. Mahallî bâzı ufak telâffuz farkları ile bunlar hemen hemen aynı sayılır ve aynı mânada kullanılır: telefon, asansör, otopsi, vantilatör, reform, biyografi gibi…
Böyle bu şekilde binlerce fennî ve sınaî kelime, yabancı oldukları halde, dilimize girmiş ve yerleşmiştir. Şimdi bizim malûm Dil Kurumu ne yapıyor? Garip ve acayip bir ırkçı hamaratlığı ile, bu kelimelere mutlaka ve muhakkak Türkçe karşılıklar bularak dilimize sokmak hevesine düşüyor.. Lisanımıza uzun müddetten beridir girmiş bulunan ecnebi ıstılah ve tâbirlere el atmak ve onları sözde Türkçeleştirmeğe kalkmak ne derece doğru ve mantıkîdir? İşte uydurulan bâzıları:
Emeç, yelleç, dengelem, düzeltim, arıtımevi, inerçıkar, yıldırı, düşlem, tartaç… Evet, baskül bir “tartaç” tır ama, her tartaç baskül değildir! Sonra, “reform” başka şeydir, “düzeltme” başka… üstelik “düzeltim” buluşu da uydurmadır.
Rafineri’ye biz Türkler “tasfiyehane” deriz, artık bunu “arıtımevi” yapmanın mânası yoktur! Nasıl ki posta-hâne, pasta-hâne gibi kelimelerimiz de vardır ve tamamen Türkçe sayılmalıdır.
Dil Kurumu böyle ciddî olmayan buluşlar ortaya atarken, TRT denen Kurum da, bu zihniyetin tam zıddı olarak, haber bültenlerini baştanbaşa firenkçe kelime ile doldurmakta ve buna kimse ses çıkarmamaktadır.
Dil Kurumunun uydurduğu karşılıklar da, güzel Türkçenin edebî telâffuz ve şivesine hiç uymayan bozuk ve eksik kelimelerdir: dolaşı, tartışı, yıldırı, düzelti, eleştiri… Bunlar ne biçim Türkçe kelimelerdir? Berbat şeyler!
Lisanımız, sâdece dış tesirlerle değil, içimizdeki devrimci ilericilerin ilim ve zevk dışı yanlış faaliyetleri yüzünden de bugünkü acınacak duruma getirilmiştir. Dilimizi ancak biz Türkler tekrar ıslâh edebilir ve eski edebî ve şairane, güzel ve zarif seviyesine getirebiliriz. Bunun için, sonradan dilimize kasden sokuşturulmuş olan ve hâlen de sokuşturulan molozları ve ısırgan otlarını söküp atmalıyız; uydurma kelimelerden temizlemeliyiz. Uydurukça kelimeler kadar Batı malı lüzumsuz kelimeler de lisanımız için tehlikelidir.
Meselâ “iktisad” yerine “ekonomi”,“iktisadî” dururken “ekonomik” dememeliyiz ve yazıp kullanmamalıyız. Bin senedir kullandığımız kelimeleri atarak yerlerine fransızca ve ingilizce karşılıklarını ahp kullanmağa kalkmak lisanımız için son derecede zararlı olmuştur ve zararlı olmaktadır. Türkçemizde karşılıkları bulunan tâbir ve ıstılahların firenkçelerini asla ve hiç bir zaman kullanmıyacağız; ancak fennî ve ilmî olanlarını bundan istisna edeceğiz.
Batı musikisi san’atına dâir kelimeler lisanımıza girmiştir.
Bunlar arasında “konser” ve “varyasyon” da vardır. İlericiler, bütün ıstılahlarla başa çıkamıyacaklarını bildikleri için ancak bu iki kelimeye Türkçe karşılık uydurmuşlar: Konser yerine “dinleti” varyasyon yerine de “çeşitleme”! Hiç biri, karşılıkları değildir, tamamen uydurmadır. Konser kelimesi çok daha yaygındır. Onu değiştirip bozmağa lüzum ve ihtiyaç var mı ki?
Türkçe’ye adapte edilmiş yabancı kelimelerin listesini Hollandaca haberin altında bulacaksınız:
DE LAATSTE TWEE WOORDEN DIE IN HET TURKS ZIJN GEZET:
EXPAT EN BOUNTY
Expat betekent ‘expatriate’ maar verwijst naar de ‘elite’.
Bounty is een chocolademerk, maar betekent ‘wit van buiten, zwart van binnen’.
Er is een debat gaande over de vraag of buitenlandse woorden goed of slecht zijn voor de moedertaal.
İlhan KARAÇAY deed onderzoek en schreef:
Er zijn nog twee kandidaat-woorden toe te voegen aan de duizenden buitenlandse woorden die in ons Turks zijn gepatcht. Een daarvan is Expat, andere is Bounty.
Ik had het woord ‘Expat’ eerder gebruikt als ‘expatriate-gurbetçi‘. Maar het feit dat hetzelfde woord in een uitnodiging voorkwam, bracht me ertoe dit woord te onderzoeken.
De bijeenkomst werd georganiseerd door Turgut Torunoğulları, voorzitter van de Europese Commissie van de World Turkish Business Council DTİK. Ik was in de war door de zin “We komen samen met Turkse expats in het professionele zakenleven in Nederland” in de uitnodiging, waarvan je hieronder de afbeelding vindt.
In mijn onderzoek, vond ik dat de eerste betekenis van het woord expat “expatriate–gurbetçi” was.
Toen ik mijn onderzoek verdiepte, zag ik dat dit woord een meer genuanceerde betekenis heeft.
Op één plaats werd over Expat het volgende gezegd: “Expat komt van het Latijnse woord expatriate en wordt gebruikt om individuen te beschrijven die buiten hun geboorteland werken. Expat, dat een andere status heeft dan immigratie, verwijst naar hooggekwalificeerde werknemers.”
Op een andere plaats werd het volgende geschreven tegenover Expat: “Een expat is verantwoordelijk voor het uitvoeren van taken buiten zijn/haar geboorteland of staatsburgerschap, zoals toegewezen door een bedrijf, universiteit, overheid of niet-gouvernementele organisatie. De algemene taken van een expat, waarvan de functieomschrijving kan variëren afhankelijk van de sector waarin de organisatie actief is, zijn als volgt:
De taken uitvoeren die hem/haar door het bedrijf worden toegewezen,
De door de universiteit bepaalde onderzoeksactiviteiten uitvoeren,
Namens niet-gouvernementele organisaties optreden en sociale projecten ontwerpen,
Studies uitvoeren in overeenstemming met de wettelijke voorschriften van het land,
Periodieke rapporten indienen bij de relevante eenheden,
Voortgezette professionele ontwikkeling.”
Er zijn ook beweringen dat de term “expat” niet alleen gebruikt wordt voor een gekwalificeerd persoon die naar het buitenland gaat, maar ook voor iedereen die in het buitenland gaat werken. We vinden deze bewering tussen de volgende regels:
“Expat is een verkorte vorm van het Engelse woord “expatriate”. In feite is het een begrip dat ontstond uit de combinatie van de Latijnse woorden “ex” en “patria”. Ex = van buiten, patria = land. In het algemeen worden mensen die naar andere landen worden gestuurd door het bedrijf waarvoor ze werken expat genoemd, maar we kunnen ook zeggen dat dit woord iedereen omvat die tegenwoordig in het buitenland gaat werken.”
Als ik naar het bovenstaande kijk, denk ik persoonlijk dat we de term ‘expat’ moeten gebruiken voor elke persoon die zijn thuisland heeft verlaten. Ik denk dat het onnodig is om mensen te verdelen in ‘elite professionals’ en ‘arbeiders’.
Het is niets anders dan discriminatie om mensen met beroepen zoals dokter, advocaat, ingenieur, onderzoeker, nivelleerder, monteur, timmerman, enz. expats te noemen en arbeiders enkel expats.
Daarom gebruik ik persoonlijk liever de term expat voor iedereen die zijn thuisland heeft verlaten.
BOUNTY
We kennen dit woord allemaal, vooral in Turkije, als een chocolademerk.
Bounty is een chocoladereep geproduceerd door Mars, Incorporated en verkocht op de internationale markt. Het werd in 1951 geïntroduceerd in het Verenigd Koninkrijk en Canada. Aanvankelijk was hij alleen bedekt met melkchocolade.
Bounty wordt vanuit Nederland geïmporteerd naar Turkije. Het product weegt 28,5 g per stuk en wordt verkocht in dubbele verpakkingen.
Het woord Bounty wordt natuurlijk ook elders gebruikt.
In het Turks, vertaald vanuit het Engels, wordt het bijvoorbeeld gebruikt in de betekenis van vrijgevigheid.
Het woord bounty wordt ook gebruikt in de volgende gevallen:
– In het Engels, reward, favour: een geldbedrag of andere beloning aangeboden door
een organisatie.
– HMAV Bounty, het schip waarop in 1789 de Bounty-muiterij uitbrak,
– De Bounty-eilanden zijn een groep eilanden ten zuidoosten van Nieuw-Zeeland,
– Bountytrog, een depressie in de oceaanbodem ten zuidwesten van Nieuw-Zeeland,
– Een film over de muiterij op de Bounty, met Mel Gibson en Anthony Hopkins in de
hoofdrollen,
– Bounty (album), album van de Noorse singer-songwriter Haakon Ellingsen,
– Bounty (chocolade) is een chocolade gevuld met kokosnoot,
– Bounty (Star Trek), Amerikaanse televisieserie Star Trek: Enterprise,
– Bounty (attractie), een inmiddels geannuleerde attractie in het attractiepark Walibi
Belgium in Waver,
– Bounty (pseudoniem), een pseudoniem voor een zwarte die zich voordoet als blanke.
Nu is het mogelijk dat dit woord bounty het Turks is binnengekomen met een andere betekenis.
In Nederland wordt dit woord ook gebruikt voor mensen die van binnen en buiten anders zijn. Mijn goede vriend Mustafa Özcan ging hier onlangs op in en schreef dat het woord “bounty” wordt gebruikt voor mensen van wie de binnen- en buitenkant niet hetzelfde is, voor bemoeials of uitbuiters.
Als het woord “bounty” op grote schaal gebruikt moet worden in het Turks, dan moet dit woord in het Turks een bepaalde betekenis krijgen. Het kan bijvoorbeeld in een specifieke context gebruikt worden om “zwart van buiten maar wit van binnen” te betekenen, zoals in Nederland. Gezien de dynamische aard van het Turks en culturele interacties is het mogelijk dat nieuwe woorden en uitdrukkingen onze taal binnenkomen. Het kan echter zijn dat dit woord een bepaalde tijd gebruikt moet worden voordat het algemeen gebruikt en geaccepteerd wordt.
VREEMDE WOORDEN IN HET TURKS
Bij het Googlen van dit onderwerp kwam ik veel ambitieuze artikelen tegen.
In het bijzonder de definities en beweringen die ik vond op Meftun.Art en BillDill pagina’s zijn als volgt:
Taal is de bouwsteen van het leven en de bron van communicatie. Deze structuur, die de overdracht van informatie en begrip tussen mensen mogelijk maakt, ontwikkelt en verandert elke dag. Omdat taal een levende structuur heeft, is het de belangrijkste schat van de natie die het spreekt en de erfenis die het aan de toekomst zal nalaten. Naast haar eigen evolutie kan ze bepaalde veranderingen ondergaan als gevolg van haar relaties met andere talen. Als deze woorden, die in verschillende perioden collectief de taal kunnen binnendringen, niet worden ingegrepen wanneer dat nodig is, kunnen de positieve resultaten van de interactie tussen talen worden vervangen door de negativiteiten die worden veroorzaakt door de invasie van vreemde woorden. We kunnen zeggen dat deze situatie, die elke taal kan meemaken, ook het Turks in sommige periodes meemaakt.
De taal die we al eeuwen spreken is in de loop der tijd vermengd met de talen van veel verschillende naties. De globaliserende wereld en de zich snel ontwikkelende technologie, informatie en economische en politieke relaties met verschillende naties in de wereld hebben ervoor gezorgd dat vreemde woorden onze taal zijn binnengedrongen. Daarnaast kom je in het sociale leven bijna dagelijks buitenlandse woorden tegen: Buitenlandse tv-series, buitenlandse muziek, buitenlandse boeken, buitenlandse café- en restaurantnamen, etc. Het feit dat het woord dat een gebeurtenis of object in de wereld aanduidt geen equivalent in het Turks heeft, heeft er ook voor gezorgd dat deze buitenlandse woorden onze taal zijn binnengedrongen. Om deze reden draagt de taal die we vandaag spreken de taalwaarden van veel verschillende naties.
Het dagelijks leven is een van de plaatsen waar we buitenlandse woorden het vaakst gebruiken. Na een tijdje beginnen we buitenlandse woorden te gebruiken die we kennen van de tv-series, films en muziek waar we in het dagelijks leven naar luisteren. Het eerste en eenvoudigste voorbeeld is “hello, hi”, wat “hallo, hoi” betekent. Dit woord is een buitenlands woord dat bijna iedereen kent en 9 van de 10 mensen gebruiken het. Daarnaast zijn de basiswoorden “ja, nee, bedankt etc.” de buitenlandse woorden die we het meest gebruiken.
TÜRKÇEYE ADAPTE EDİLMİŞ KELİMELER
A
Abes : Anlamsız, saçma
Abluka : Kuşatma, çevirge
Abone : Sürdürümcü
Absürt : Saçma, usdışı
Adapte : Uyum
Adi : Bayağı, sıradan
Adisyon : Hesap
Agresif : Saldırgan
Ahize : Almaç
Aidat : Ödenti
Air bag : Hava yastığı
Air-conditioner: Havalandırma
Ajanda : Andaç
Aksiyon : Eylem, edim
Aktif : Etkin
Aktivite : Etkinlik
Aktüel : Güncel
Aleyhtar : Karşıtçı, karşı görüşlü
Alfabe : Abece
Alternatif : Seçenek
Amatör : Deneyimsiz
Ambiyans : Hava
Amblem : Belirtke
Ambulans : Cankurtaran
Ampermetre : Akımölçer
Analitik : Çözümleyici
Analiz : Çözümleme
Anarşi : Başsızlık, kargaşa
Anatomi : Gövdebilim
Anekdot : Öykü
Angarya : Yüklenti
Animasyon : Canlandırma
Anons : Duyuru
Anket : Sormaca
Anons : Sesli duyuru
Ansiklopedi : Bilgilik
Antetli : Başlıklı
Antipatik : Sevimsiz
Antifiriz : Donma önleyici
Antreman : Alıştırma, çalışım
Antrenör : Çalıştırıcı
Aranje etmek : Düzenlemek
Argüman : Donatı, kanıt, dayanak
Arkeoloji : Kazıbilim
Aroma : Hoş koku
Arşiv : Belgelik
Artist : Sanatçı, oyuncu
Asayiş : Düzenlilik, güvenlik
Asistan : Yardımcı
Asparagas : Uydurma
Astronomi : Gökbilim
Ateizm : Tanrıtanımazlık
Atıf : Yöneltme, ilişkili bulma, gönderme
Atmosfer : Havayuvarı
Atom : Ögecik
Atölye : İşlik
Avans: Öndelik
B
Bahir : Deniz
Baht : Yazgı, kader
Bakiye : Kalan
Bandaj : Sargı
Bandrol : Denetim pulu
Banliyo : Çevre, yörekent
Banner : Reklam bandı, reklamlık
Bariyer : Engel
Bariz : Belirgin, açık
Bariyer : Engebe
Barkot : Çizgi im
Beraat : Aklanma
Best-seller : Çok satan
Bilboard : Duyuru tahtası
Bilhassa : Özellikle
Biyografi : Öz geçmiş
Bizzat : Kendisi
Blender : Karıştırıcı
Blöf : Kandırmaca
Bodyguard : Koruma
Bone : Başlık
Bonkör : Eliaçık
Botanik : Bitkibilim
Boykot : Direniş
Branş : Dal, kol
Brifing : Bilgilendirme, sunu
Brunch : Kuşluk yemeği
Brüt : Kesintisiz
Buldozer : Yoldüzler
Burjuva : Kentsoylu
Burjuvazi : Kentsoyluluk
Buton : Düğme
By-pass : Damar aktarma
C
Call center: Çağrı merkezi
Camia : Topluluk
Cari : Yürürlükte olan
Catering : Yemek hizmeti
Celse : Oturum
Cengaver : Savaşçı
Center : Merkez
Cenup : Güney
Cereyan : Akım
Cetvel : Çizelge, düzçizer
Cevap : Yanıt, karşılık
Change : Para değişimi
Chat : Sohbet
Check-in : Giriş işlemi
Check-out : Çıkış işlemi
Check-list: Denetim çizelgesi
Check-point: Denetim noktası
Check up : Tümtanı, tam bakım
Cheese cake: Peynirli kek
Corner : Köşe
Cihaz : Aygıt
Cracker: Çökertici
Ç
Çek etmek : Yoklamak, denetimlemek
Çip: Yonga
D
Dahil : İç, içsel
Darbımesel : Atasözü
Darphane : Para basımevi
Data : Veri
Debriyaj : Kavrama
Defans : Savunma
Defansif : Savunmaya dayalı
Deforme : Şekli bozulmuş
Defroster : Buz çözer
Deklarasyon : Bildiri, açıklama
Demo : Tanıtım
Demonstrayon : Gösteri
Deep-freeze: Derin dondurucu
Dejenerasyon: Yozlaşma
Dejenere : Yozlaşmış
Dekont : Hesap belgesi
Departman : Bölüm
Deplasman : Yabancı saha
Depresyon : Ruh çöküntüsü
Despot : Buyurgan
Dijital : Sayısal
Direktör : Yönetmen
Distribütör: Dağıtıcı
Dizayn : Tasarım
Done : Veri
Doping : Uyarıcı
Download : İndirmek, yüklemek
Driver : Sürücü
Dublaj : Seslendirme
Dubleks : İki katlı
E
Ebedi : Sonsuz
Ebeveyn : Ana baba
Ecnebi : Yabancı
Edat : İlgeç
Edip : Yazar
Editör : Yayımcı
Efor: Çaba, gayret, güç
Egale etmek : Eşitlemek
Egoist : Bencil
Egzersiz : Alıştırma
Ego : Ben
Ekarte etmek : Elemek
Ekoloji : ÇEvre bilimi
Eksper : Uzman
Ekstra : Fazla, fazladan
Ekstre : Hesap özeti
Elastik : Esnek
Elimine etmek: Elemek
Elimine olmak: Elenmek
E-mail: E-posta
Empati : Duygudaşlık
Empoze etmek : Dayatmak
Enformasyon : Danışma
Entegre : Bütünleşik
Entern : Yetişici
Enstrümantal: Sözsüz.
Entegre : Bütünleşmiş
Envanter : Döküm
Eskiz : Taslak
Eskort : Koruma aracı
Euro: Avro
Exit : Çıkış
Eyeliner: Göz kalemi
F
Faal : Çalışkan, etkin
Factoring : Aracı, aracılık
Fahri : Onursal
Fail : Yapan, eden
Faiz : Getiri
Faktör : Etken
Faks: Belgegeçer, belgeç
Final : Son
Fanatizm : Bağnazlık
Fasıl : Bölüm
Federal : Birleşik
Fermantasyon : Mayalanma
Finish : Bitiş, varış
Firmware: Bellenim
First lady: Başhanımefendi
Fitness center: Sağlıklı yaşam merkezi
Fotokopi : Tıpkıçekim
Frame : Çerçeve
Franchising: İsim hakkı
Full : Tam
Full Time : Tam gün, tam zamanlı
Fullemek : Doldurmak
G
Gala: Ön gösterim
Garp : Batı
Gıyabi : Yokken
Global : Küresel
Grafik : Çizge, çizenek
Gramer : Dilbilgisi
Grev : İşbırakımı
Gurme : Tatbilir
Gurup : Gün batımı
Güruh : Toplaşım, kalabalık
Güya : Sanki, sözde
H
Hacker : Kırıcı
Hakiki : Gerçek
Handikap : Engel
Happy-hour : İndirim saatleri
Harcırah : Yolluk
Hard Disc : Ana Bellek
Harfiyen : Değiştirmeksizin
Hasıl : Ürün, verim
Hat-trick : Üçleme
Hayalperest : Düşkurucu
Haysiyet : Onur, saygınlık
Hazar : Barış
Hinterland : Art bölge
Hit : Gözde
Hosting : Ana sistem
İ
İce tea : Soğuk çay, buzlu çay
İdefiks : Saplantı, sabit fikir
İmtiyaz : Ayrıcalık
İnstant coffee: Hazır kahve
İnternet : Genel ağ
İrrite etmek : Kızdırmak
İskonto : İndirim
İzolasyon : Yalıtım
J
Jakuzi : Sağlık havuzu
Jaluzi : Şerit perde
Jenerasyon : Kuşak , nesil
Jeneratör : Üreteç
Jenerik : Tanıtımık
Jenosit : Soy kırım
Jeofizik : Yer fiziği
Jeolog : Yerbilimci
Jeoloji : Yerbilim
Joystik : Yönetme kolu
Labirent : Dolambaç
Laboratuvar: Beklemelik
Lağvetmek: Kaldırmak
Lansman: Tanıtım
Laptop: Dizüstü bilgisayar
Leasing : Kiralama
Libero : Son adam
Limit: Sınır, uç
Link : İlişim, bağlantı
Liposuction : Yağ aldırma
Literatür: Yazın
Loder: Yükler
Lojman: Kurum konutu
Lokal : Yerel, mahalli
Lümpen : Sefil, seviyesiz
M
Makro : Geniş, büyük
Mamafi : Bununla birlikte
Maraton : Uzun koşu
Marj : Pay
Marjinal : Sıra dışı
Market : Satış merkezi
Marketing: Pazarlama
Mecmua : Dergi
Mega : Çok büyük
Mega store: Büyük mağaza
Menajer : Yürütücü
Mesaj : Bildiri, ileti
Metamorfoz : Başkalaşma, değişme
Metot : Yöntem
Metropol : Ana kent
Mikro : Dar, küçük
Minimum : En az
Misyon : Özel görev
Modern : Çağdaş
Modernize etmek : Yenilemek
Modül : Parça
Modüler sistem: Parçalı sistem
Montaj : Kurgu
Motive etmek : İsteklendirmek
Mouse : Fare
Mönü : Yemek listesi
Multimedia : Çoklu Ortam
N
Naçizane : Önemsiz, değersiz
Nadide : Görülmemiş, az görülen
Nafaka : Geçimlilik
Nafile : Boşuna
Nağme : Ezgi
Nahiye : Bölge, bucak
Nahoş : Tatsız, kötü, yakışıksız
Nakden : Para olarak
Nasihat : Öğüt
Network : Bilişim ağı
Nezaket : İncelik
Nickname : Takma ad
No-frost : Karlanmaz
Non-stop : Duraksız, molasız
Nötr : Yansız, tarafsız
Nüans : İnce ayrım, küçük fark
O
Obje: Nesne
Ofansif : Atak
Offline : Çevrim dışı
Off the record : Yayın dışı
Ofis : İşyeri
Ofsayt : Açığa düşme
Ofset : Düzbaskı
Okey(lemek) : Onay, onaylamak
Oley : Yaşa!
Ombudsman : Kamu denetçisi
Online : Çevrim içi
Optima : En uygun
Optimist : İyimser
Optimizasyon: En iyi duruma getirmek
Ordövr : Ön yemek
Organizasyon : Düzenleme
Orijinal : Özgün
Oryantasyon : Alıştırma, uyum
Otistik : İçe kapanık
Otokritik : Öz eleştiri
Overclock : Hız aşırtma
P
Panoramik : Genel görünümlü
Paradigma : Değerler dizisi
Paradoks : Aykılırılık, çelişki
Paraf : İmce
Parafe etmek : İmcelemek
Parametre : Değişken
Part time : Yarım gün, yarı zamanlı
Partikül : Parçacık
Patchwork : Kırkyama, yama işi
Patent : Buluş
Patent hakkı : Buluş hakkı
Patentine almak : Tekeline almak
Patentli : Buluşlu
Peeling : Soyum, deri soyma
Penaltı : Ceza vuruşu
Periyot : Devir, devre
Perspektif : Bakış açısı
Plaza : İş merkezi
Polemik : Söz dalaşı, dalaşma
Poşet : Torba
Pozisyon : Durum
Prime-time : Altın saat
Profil : Görünüş, görüntü
Prosedür : İzlek
Provokasyon : Kışkırtmak
Provokatör : Kışkırtıcı
Prömiyer : İlk oyun, açılış
Ümitvar : Umutlu
Ümmi : Okur yazar olmayan
Ünite : Birim
Üniversel : Evrensel
Üniversite : Evrenkent, bilimtay
Üstüvane : Silindir
Üryan : Çıplak, yalın
Ütopik : Hayali, düşsel
Ütopya : Hayal, hayal ülke
V
Vazo : Çiçeklik
Vantilatör : Yelveren, estireç
VCD : Görüntülü yoğun disk (GYD)
Versiyon : Sürüm
Vesaire : Ve benzeri
Vesait : Araçlar
Vestiyer : Askıyeri, askılık
Video : İzlemece
Vitrin : Sergen, sergilik
Viraj : Dönemeç
Virman : Aktarım
Viyadük : Aşıt, kuruköprü
Vize : Görüldü
Vizyon : Ufuk, ileri görüş
Vuslat : Kavuşma
Vuzuh : Açıklık, aydınlık
W
Walkman : Gezerçalar, yürürçalar
Web : Ağ
Webmaster : Site yöneticisi, ağ yöneticisi
Web sayfası : ağ sayfası.
Web sitesi : ağ sitesi.
Workout : Alıştırma, idman, antrenman
Workshop : Fikir üretme, fikir üretme toplantısı
Diline değer vermeyen kendinede değer vermez/veremez; bazı kalitesiz insanlar Türkçeyi babalarının çöplüğü sanıyorlar; akıllarına eseni konuşuyorlar ve başkalarınada örnek olarak güzel Türkçemizi kirletiyorlar. Yazık ediyorlar.
Diline değer vermeyen kendinede değer vermez/veremez; bazı kalitesiz insanlar Türkçeyi babalarının çöplüğü sanıyorlar; akıllarına eseni konuşuyorlar ve başkalarınada örnek olarak güzel Türkçemizi kirletiyorlar. Yazık ediyorlar.
Teşekkürler ve selamlar…