Lalemiz, seramiğimiz, tütünümüz ve kültürümüz ile zenginleşen Hollanda, bir zamanlar halılarımızı da taklit ederek zenginlenmişti.
Hollanda’daki Türk kadınlarının, kaybolmaya yüz tutmuş bir miras olan halıcılığı ayakta tutma çabasının ardından gelen duyum.
Deventer “Smyrnastraat”da (İzmir Sokağı) kapanmış olan halı fabrikalarından birinin yeniden faaliyete geçeceği konuşuluyor.
(Haberin Hollandaca versiyonunu yazının sonunda bulabilirsiniz. Onderaan vindt u de Nederlandse versie van dit bericht.)
İlhan KARAÇAY araştırdı ve yazdı:
Sevgili okurlarım,
Tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda, karşımıza hep Anadolu kadınlarının alın teriyle ilmik ilmik dokuduğu halılar çıkıyor. Bu halılar sadece bir ev eşyası değildir; her düğümü bir dua, her motifi bir umut, her rengi bir hayat hikâyesidir.
Yüzyıllar boyunca bu halılar, Osmanlı saraylarından Avrupa’nın soylu konaklarına, Hollanda’nın Altın Çağı ressamlarının tablolarına kadar girmiştir.
YENİDEN DOĞUŞ MU GELİYOR?
Bir süre önce, Türk kadınlarının halı dokumacılığına sahip çıkışını konu alan bir haber yayınlamıştım. O haberim üzerine Lahey Büyükelçimiz Fatma Ceren Yazgan, “Deventer’dek halı fabrikalarını araştırıyoruz. Hollandalılar’ın Türk desenli halı dokuma yaptıklarını duyduk. Fabrşkalar sonra kapanmış. İzmir caddesi varmış orada. Zannederim, sefarat Yahudileriymiş.” diye bir mesaj göndermişti.
Büyükelçimizin bu mesajı bende heyecan yaşatmıştı.
Öyle ya, ben araştırmacı bir gazeteciysem, bu konuyu da araştırmam lazımdı.
Ve öyle de oldu.
Yapmış olduğum araştırma sonucunda şu bilgilere ulaştım:
SMYRNASTRAAT’IN (İZMİR SOKAĞI) HİKÂYESİ
Hollanda’nın Deventer kentinde 1904’te bir halı fabrikası kuruldu. Fabrika o kadar etkili oldu ki, bulunduğu sokağa doğrudan Anadolu’ya bir selam göndererek, “Smyrnastraat” (İzmir Sokağı) adı verildi.
Burada üretilen halılar, Anadolu’nun İzmir hattından gelen Türk düğümlü “Smyrna tarzı” desenlerin bir taklidiydi. Ama işin aslına bakarsanız, Avrupa evlerini süsleyen bu halılar, Anadolu kadınlarının yüzyıllardır ilmiklediği kültürün bir yankısıydı.
1919’da bu fabrika, Koninklijke Vereenigde Tapijtfabrieken (KVT) bünyesine katıldı ve 1978’e kadar üretim sürdürdü. Sonra makineler sustu, tezgâhlar boşaldı, sokağın adı ise geriye bir hatıra olarak kaldı.
ANADOLU İLE AVRUPA ARASINDA İLMEK İLMEK ÖRÜLEN BAĞ
Bugün Smyrnastraat’a baktığınızda yalnızca eski binaları değil, kültürler arasında kurulmuş bir köprüyü görürsünüz. Çünkü 1492’de Endülüs’ten sürülen Sefarad Yahudilerinin bir kısmı Selanik, İzmir ve İstanbul’a; bir kısmı ise Antwerp ve Amsterdam’a gitmişti. Yanlarında sadece elmas işçiliğini değil, sanata ve emeğe olan tutkularını da getirdiler. Deventer’deki halı fabrikasının hikâyesi, bu çok katmanlı göç ve kültür ağının bir parçasıdır.
Şimdi Deventer’de, bu eski fabrikalardan birinin yeniden canlandırılacağına dair söylentiler dolaşıyor. Henüz resmî bir açıklama yok. Ama bu söylentiler bile hem Türk toplumu hem de Hollandalı komşularımız için heyecan verici. Çünkü bu sadece bir fabrikanın açılması değil, kaybolmuş bir kültürün yeniden nefes alması anlamına geliyor.
ANADOLU KADINININ SESİ SUSMUYOR
Hatırlarsınız, Bergama Halıcılık Kadın Kooperatifi’nde kadınlarımız, Hollanda’nın Altın Çağı ressamlarından Pieter de Hooch’un tablosunda yer alan halıyı yeniden dokumaya başlamıştı. Her ilmik, geçmişten bugüne taşınan bir dua gibiydi. Bununla ilgili haberimi bir ay önce yayınlamıştım. İşte şimdi, Deventer’de Smyrna halılarının yeniden doğuşu konuşuluyor.
Eğer bu söylentiler gerçekleşirse, Smyrnastraat’ta Türk halıcılığı bir kez daha hayat bulacak ve bu sadece bir halı değil, Anadolu kadınının sesi olacak. Yüzyıllar boyunca sessiz kalan o kahramanların sesleri…
Sevgili okurlarım,
Bazen bir halı, sadece yere serilen bir eşya değildir. O, geçmişten geleceğe taşınan bir mirastır. Eğer bu proje hayata geçerse, işte o zaman “Türk halısı Hollanda’da ikinci baharını yaşıyor” diyeceğiz.
Deventer’deki Smyrnastraat fabrikalarının yeniden hayat bulacağı söylentisi bana sadece bir sanayi girişimini değil, tarihle yeniden kurulacak bir bağı düşündürüyor. Çünkü Türk halısı, sadece bir ticaret ürünü değil; bir kimliğin, bir tarihin, bir kültürün sessiz ama güçlü tanığıdır.
Ben, bu konuda kişisel bir gururu da paylaşmak isterim. Türkiye’nin Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na (Yüksek Adalet Divanı) armağan ettiği halının hikâyesini, bundan tam elli yıl önce ilk kez ben yazmıştım. O halı, Divan’ın şeref salonuna serilmiş ve Türk milletinin hem sanatını hem de adalet anlayışına verdiği değeri simgelemişti.
O günden bugüne o halının kaderini adım adım izledim. Üç yıl önce, söz konusu halı tadilattan geçirilmek üzere Türkiye’ye götürüldü. Restorasyonu tamamlandıktan sonra yeniden Lahey’e getirildi. Ve ben bu haberleri de kaleme aldım. Her satırında, Anadolu kadınının emeğini, sabrını ve sanatını hatırladım.
Şimdi düşünüyorum da… Eğer Deventer’de, Smyrna halılarının üretildiği o tarihi mekânlardan biri yeniden canlandırılırsa, bu gelişme yalnızca yerel bir kültür olayı olmayacaktır. Bu, Türk milletinin Avrupa’daki izlerinin yeniden görünür kılınması, hem geçmişe hem de geleceğe gönderilmiş bir mesaj olacaktır.
Dahası, bu girişim politik bir boyut da taşımaktadır. Çünkü kültür, yalnızca müzelerde sergilenen bir hatıra değil; uluslararası ilişkilerin de en güçlü köprüsüdür. Hollanda ile Türkiye’nin bazen inişli çıkışlı seyreden ilişkilerinde, böylesine ortak bir kültürel miras projesi yeni bir sıcaklık yaratabilir. Anadolu’dan gelen ilmiklerin, Hollanda’da yeniden hayat bulması, iki ülke arasındaki dostluğun en sağlam düğümlerinden biri olacaktır.
Unutmayalım ki, bir halı sadece iplikten dokunmaz. O halı, tarih boyunca kadınların ellerinde yoğrulan sabrın, duaların, hayallerin ve toplumların onurunun ilmik ilmik birleşmesidir. Deventer’de yeniden dokunacak her Smyrna halısı, aslında Türk kültürünün Hollanda’da ikinci kez doğması demektir.
Ben buna bütün kalbimle inanıyorum: Eğer Smyrnastraat’ta Türk halısı yeniden hayat bulursa, bu yalnızca bir ekonomik faaliyet değil; Türk kadınının emeğinin, Türk kültürünün onurunun ve Türkiye-Hollanda dostluğunun en parlak simgesi olacaktır.
**********************
WORDT HET TURKSE TAPIJT IN NEDERLAND OPNIEUW GEBOREN?
Nederland, dat rijk werd met onze tulp, keramiek, tabak en cultuur, werd ooit ook welvarender door het imiteren van onze tapijten.
Nu bereikt ons een interessant bericht over de inspanningen van Turkse vrouwen in Nederland, die proberen een bijna verloren ambacht – het tapijtweven – levend te houden.
Er gaan namelijk geruchten dat in Deventer, aan de Smyrnastraat (Izmirstraat), één van de voormalige tapijtfabrieken opnieuw haar deuren zal openen.
İlhan KARAÇAY onderzoekt en schrijft:
Beste lezers,
Wanneer we de stoffige bladzijden van de geschiedenis openslaan, zien we steeds weer de tapijten die met het zweet en de toewijding van Anatolische vrouwen, knoop voor knoop, werden geweven. Deze tapijten zijn niet zomaar gebruiksvoorwerpen; elke knoop is een gebed, elk motief een hoop, elke kleur een levensverhaal.
Eeuwenlang hebben deze tapijten hun weg gevonden van de Ottomaanse paleizen naar de Europese herenhuizen, en zelfs naar de schilderijen van Hollandse meesters uit de Gouden Eeuw.
KOMT ER EEN HERGEBOORTE?
Enige tijd geleden schreef ik een artikel over Turkse vrouwen die het ambacht van het tapijtweven nieuw leven inblazen.
Naar aanleiding van mijn bericht stuurde onze ambassadeur in Den Haag, Fatma Ceren Yazgan, het volgende bericht: “Wij onderzoeken de tapijtfabrieken in Deventer. We hebben gehoord dat de Nederlanders daar tapijten met Turkse motieven weefden. De fabrieken zijn later gesloten. Er schijnt daar een Izmir-straat te zijn. Ik vermoed dat het Sefardische Joden waren.”
Die boodschap wekte mijn nieuwsgierigheid – en als onderzoeksjournalist moest ik dit natuurlijk verder uitzoeken.
En dat heb ik gedaan.
Na mijn onderzoek kwam ik tot de volgende bevindingen:
HET VERHAAL VAN DE SMYRNASTRAAT (İZMİRSTRAAT)
In de Nederlandse stad Deventer werd in 1904 een tapijtfabriek opgericht.
De fabriek was zo invloedrijk dat de straat waarin zij zich bevond, een eerbetoon kreeg aan Anatolië: Smyrnastraat (İzmirstraat).
De tapijten die hier werden geproduceerd, waren imitaties van de zogeheten “Smyrna-stijl” – tapijten met Turkse knoop die hun oorsprong vonden in de regio rond Izmir.
Maar in werkelijkheid weerspiegelden deze tapijten slechts de eeuwenoude kunst die Anatolische vrouwen generaties lang hadden gecreëerd.
In 1919 werd de fabriek onderdeel van de Koninklijke Vereenigde Tapijtfabrieken (KVT), en de productie ging door tot 1978.
Daarna zwegen de machines, bleven de weefgetouwen leeg, en bleef alleen de straatnaam als herinnering over.
EEN KNOOP TUSSEN ANATOLIË EN EUROPA
Wie vandaag door de Smyrnastraat wandelt, ziet niet alleen oude gebouwen, maar ook een brug tussen culturen.
Want toen in 1492 de Sefardische Joden uit Andalusië werden verdreven, vestigden sommigen zich in Thessaloniki, Izmir en Istanbul, en anderen in Antwerpen en Amsterdam.
Ze brachten niet alleen hun kennis van diamantbewerking mee, maar ook hun passie voor kunst en vakmanschap.
Het verhaal van de tapijtfabriek in Deventer maakt deel uit van dit complexe netwerk van migratie en culturele uitwisseling.
Nu gaan er geruchten dat één van deze oude fabrieken nieuw leven zal worden ingeblazen.
Er is nog geen officiële bevestiging, maar alleen al het idee brengt opwinding – zowel binnen de Turkse gemeenschap als bij onze Nederlandse buren.
Want dit gaat niet enkel over het heropenen van een fabriek, maar over het opnieuw laten ademen van een bijna verloren cultuur.
DE STEM VAN DE ANATOLISCHE VROUW ZWIJGT NIET
U herinnert zich vast dat vrouwen van de Vrouwencoöperatie van Bergama onlangs opnieuw begonnen zijn met het weven van het tapijt dat te zien is op een schilderij van Pieter de Hooch, een Hollandse meester uit de Gouden Eeuw.
Elke knoop was als een gebed dat van het verleden naar het heden werd gedragen.
En nu wordt in Deventer gesproken over de hergeboorte van de Smyrna-tapijten.
Als deze geruchten waarheid worden, zal het Turkse tapijt in de Smyrnastraat opnieuw tot leven komen.
En dat zal meer zijn dan zomaar een tapijt — het zal de stem van de Anatolische vrouw zijn, de stem van die stille heldinnen door de eeuwen heen.
SOMS IS EEN TAPIJT MEER DAN EEN TAPIJT
Beste lezers,
Soms is een tapijt niet alleen iets wat op de grond ligt, maar een erfgoed dat van generatie op generatie wordt doorgegeven.
Als dit project werkelijkheid wordt, kunnen we zeggen: “Het Turkse tapijt beleeft in Nederland zijn tweede lente.”
De geruchten over het herleven van de tapijtfabrieken aan de Smyrnastraat in Deventer doen me niet alleen denken aan een industrieel initiatief, maar ook aan een hernieuwde band met de geschiedenis.
Want het Turkse tapijt is niet zomaar een handelsproduct; het is een stille maar krachtige getuige van een identiteit, een geschiedenis en een cultuur.
Ik wil hier ook een persoonlijk gevoel van trots delen.
Precies vijftig jaar geleden was ik de eerste die het verhaal schreef van het tapijt dat Turkije schonk aan het Internationaal Gerechtshof (Hoge Raad van Justitie) in Den Haag.
Dat tapijt werd in de erezaal gelegd en symboliseerde zowel de kunst als het rechtvaardigheidsbesef van het Turkse volk.
Sindsdien heb ik het lot van dat tapijt stap voor stap gevolgd.
Drie jaar geleden werd het voor restauratie tijdelijk naar Turkije gebracht.
Na voltooiing werd het opnieuw naar Den Haag teruggebracht.
Ik heb ook dat nieuws opgeschreven, met bij elke zin de gedachte aan het geduld, de toewijding en het vakmanschap van de Anatolische vrouw.
EEN BOODSCHAP VOR VERLEDEN EN TOEKOMST
Als een van die historische fabrieken in Deventer, waar ooit de Smyrna-tapijten werden vervaardigd, nieuw leven krijgt, zal dat niet slechts een lokaal cultureel initiatief zijn.
Het zal een hernieuwde zichtbaarheid betekenen van de Turkse sporen in Europa —
een boodschap aan zowel het verleden als de toekomst.
Bovendien heeft dit initiatief ook een politieke dimensie.
Cultuur is niet enkel iets dat in musea bewaard blijft; het is ook de sterkste brug in internationale relaties.
In de soms wisselvallige betrekkingen tussen Turkije en Nederland kan een gezamenlijk cultureel erfgoedproject als dit, een nieuwe warmte en vriendschap brengen.
De heropleving van Anatolische knopen in Nederland kan de stevigste verbinding vormen tussen onze twee naties.
Laten we niet vergeten:
een tapijt wordt niet alleen uit draden geweven.
Het is het weefsel van geduld, gebeden, dromen en waardigheid, door de handen van vrouwen door de eeuwen heen gesponnen.
Elk Smyrna-tapijt dat in Deventer opnieuw geweven zal worden, zal de hergeboorte betekenen van de Turkse cultuur in Nederland.
Ik geloof hier oprecht in:
Als het Turkse tapijt in de Smyrnastraat opnieuw tot leven komt, zal dat niet slechts een economische activiteit zijn, maar het glanzendste symbool van de arbeid van de Turkse vrouw,
de eer van de Turkse cultuur, en de vriendschap tussen Turkije en Nederland.
2 Yorumlar
A. Nurcan Erpulat
17 Ekim 2025 üzerinde 15:47 de
Bu halı fabrikasının sahibi kim? İşletmeye açılırsa fabrikanın mühendisleri ya da tasarımcıları kimler, işçileri kimler olacak? Her halu kârda türk emeğinin ve işçiliğinin, Dolayısı ile Türk adının çok önemli olmayan böyle bir konuyla da olsa anılmasına neden olacağından bir Türk olarak memnun oldum.
Bu halı fabrikasının sahibi kim? İşletmeye açılırsa fabrikanın mühendisleri ya da tasarımcıları kimler, işçileri kimler olacak? Her halu kârda türk emeğinin ve işçiliğinin, Dolayısı ile Türk adının çok önemli olmayan böyle bir konuyla da olsa anılmasına neden olacağından bir Türk olarak memnun oldum.
İlginize teşekkür ederim. Henüz bir şey belli değil.
Selamlar.