Ben bir ‘yetenek avcısı Scout’ değilim. Cumhurbaşkanı seçme görevim de yok. Ama, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmayı en çok hak eden, bunu bilgiyle, olgunlukla ve temsil gücüyle en çok doldurabilecek isim: Prof. Dr. Talip Küçükcan’dır.
Akademiden siyasete, siyasetten diplomasiye uzanan başarılı bir Türk portresini, sizlere tüm detayları ile anlatacağım.
(Analizin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van analyse staat onderaan)
Analiz
Türkiye, tarihin her döneminde zor sınavlardan geçmiş bir ülkedir. Fakat son yıllarda yaşanan siyasi gerilimler, ekonomik dalgalanmalar, toplumsal huzursuzluklar, kutuplaşmalar ve dış politikada ortaya çıkan belirsizlikler, milletçe hepimize aynı soruyu sorduruyor:“Bu ülkeyi, bilgiyle, liyakatle, vakar ile kim yeniden ayağa kaldırabilir?
Kim, bu ülkenin yaralarını sükûnetle sarabilir?
Kim, Türkiye’yi hem içeride hem dışarıda saygın, güçlü ve güven veren bir yapıya taşıyabilir?”
Bu soruların cevabını yıllardır zihnimde taşıyor ama yüksek sesle dillendirmiyordum. Zira Türkiye’de bir ismi “cumhurbaşkanı adayı” diye anmak, büyük bir sorumluluk, büyük bir iddia ve aynı zamanda büyük bir hakkaniyet gerektirir. Ancak bazı kişilerin devlet adamlığı vasfı, “adaylık” tartışmalarının ötesine geçer ve kendini apaçık ortaya koyar.
Ben, bir spor kulübüne yıldız arayan ‘scout’ değilim ve bir ülkeye cumhurbaşkanı seçmek gibi bir görevim de yok. Ama birazdan anlatacaklarım öyle bir isim üzerinedir ki, kendimi adeta gizli bir scouting departmanının gönüllü elemanı gibi hissettim.
Az önce sizin için kaleme almaya başladığım yazı, bende uzun zamandır şekillenmiş olan bu kanaati kalbimin ve kalemimin tam ortasına yerleştirdi. Bu yazı, beni adeta şu gerçeği açıkça ifade etmeye mecbur bıraktı: Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmayı en çok hak eden, bunu bilgiyle, olgunlukla ve temsil gücüyle en çok doldurabilecek isim: Prof. Dr. Talip Küçükcan’dır.
Çünkü Talip Küçükcan’ın hayatına ve birikimine şöyle yakından baktığımızda, aslında karşımıza tek bir meslek kimliği değil, çok boyutlu bir devlet adamı portresi çıkıyor.
Talip Küçükcan’ın hayat hikâyesine baktığımızda, karşımıza sadece bir akademisyen çıkmıyor.
Sadece bir siyasetçi de çıkmıyor.
Karşımıza ‘ilmi bilen, siyaseti kavrayan, diplomasiyi okuyabilen, toplum dinamiklerine hakim, uluslararası çevrelerde saygı gören, çalışkan, dürüst ve sakin bir devlet adamı’ profili çıkıyor.
Türk diasporasının önemli isimlerini İstanbul’da bir araya getiren “10. Dünya Türk İş Konseyi Kurultayı”nda, branşlarında başarılı olmuş kişilere ödüller dağıtılmıştı. İşte o ödül töreninde, ‘En Başarılı Akadmisyen’ dalındaki ödülü, Talip Küçükcan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden almıştı.
Küçükcan’ın Osmaniye’nin Kadirli ilçesinden başlayarak İngiltere’nin en köklü üniversitelerine uzanan eğitim hattı; Avrupa’daki Türk ve Müslüman toplumları üzerine yaptığı derinlikli incelemeler; Türkiye’deki akademik üretimi; Meclis’teki görevi sırasında dış politika ve demokrasi alanında oynadığı aktif rol; Avrupa Konseyi’ndeki temsiliyeti; bugün ise Endonezya’da yürüttüğü çok katmanlı diplomatik faaliyetler…
Bütün bunlar bir araya geldiğinde, Türkiye’de çok az kişide gördüğümüz bir tablo ile karşılaşıyoruz: Liyakat ile tevazu, bilgi ile temsil gücü, yerli duruş ile evrensel bakış birlikte yürüyebiliyor.
İşte bu yüzden, bu ismi sadece tanıtmakla yetinemezdim.
Bu yüzden, sadece bir “portre yazısı” yazamazdım.
Bu yüzden, bu kalemin bir noktada şunu açıkça söylemesi gerekiyordu: Benim cumhurbaşkanı adayım Talip Küçükcan’dır.
Bu yazının devamında, neden böyle düşündüğümü; neden Küçükcan’ın Türkiye için “devlet aklı”,“diplomatik derinlik”, “bilgi birikimi” ve “toplumsal uzlaşı” anlamında en uygun isim olduğunu; neden Türkiye’nin geleceğinde onun gibi bir vizyoner devlet adamına ihtiyaç duyulduğunu tüm yönleriyle anlatacağım.
…VE İŞTE BENİM CUMHURBAŞKANI ADAYIM:
Türkiye’nin son yıllardaki dış politika açılımında önemli görevler üstlenen Prof. Dr. Talip Küçükcan, akademik birikimi, siyaset tecrübesi ve bugün temsil ettiği diplomatik misyon ile çok yönlü bir kamu insanı olarak öne çıkıyor. Küçükcan’ın yaşam öyküsü, Türkiye’nin entelektüel sermayesinin devlet yönetiminde ve uluslararası ilişkilerde nasıl değer üretilebildiğinin somut bir örneği olarak değerlendiriliyor.
Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğan Talip Küçükcan, Türkiye’deki eğitim hayatının ardından yurtdışına açılarak akademik kariyerini uluslararası düzeyde geliştirdi.
Londra SOAS’ta yüksek lisans yapması, ardından Warwick Üniversitesi’nde etnik ilişkiler alanında doktora tamamlaması, onun sosyal bilimler disiplininde güçlü ve çok boyutlu bir perspektif edinmesini sağladı. Göç, kimlik, din-devlet ilişkileri ve toplumsal uyum gibi konularda uzmanlaşan Küçükcan, akademik camiada saygın bir yer edindi.
Prof. Dr. Talip Küçükcan, Toplum Liderlik Vakfı ile Londra SOAS Üniversitesi’nin düzenlediği ‘Toplumsal Başarı Ödülleri’ gecesinde, en başarılı ödüle layık görüldü.
Bu süreçte Avrupa’daki Türkler ve Müslüman topluluklar üzerine yürüttüğü araştırmalar kapsamında, Hollanda’da da incelemelerde bulundu.
O dönemde toplumun nabzını tutmak için benimle de bir görüşme yapmış ve bu görüşmeden elde ettiği bilgileri raporuna yansıtmıştı. Bu durum, onun akademik çalışmalarında sahaya verdiği önemin ve araştırmacı titizliğinin erken bir göstergesiydi.
SİYASET VE PARLAMENTO DENEYİMİ
Prof. Dr. Talip Küçükcan, Türkiye’ye döndükten sonra akademik alandaki birikimini siyaset kurumuna taşıdı. 2015 yılında Adana milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne giren Küçükcan, özellikle dış politika, Avrupa Konseyi ilişkileri, demokrasi, azınlık hakları ve kimlik politikaları üzerine yoğunlaştı. Parlamentoda görev yaptığı dönemde Türkiye’yi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde temsil etti ve burada kısa sürede etkin bir figür hâline geldi.
Hem ulusal hem uluslararası platformlarda Türkiye’nin tezlerini akademik bir olgunlukla savunması, onu “entelektüel siyasetçi” kimliğiyle tanınır kıldı. Sadece siyasi söylemiyle değil, rapor ve analizleriyle de dikkat çeken Küçükcan, Türkiye’nin demokratikleşme, toplumsal uyum ve dış politika konularında üretken bir isim oldu.
DİPLOMASİDE YENİ BİR SAYFA: CAKARTA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Küçükcan’ın kariyeri, 2023 yılında Türkiye’nin Cakarta Büyükelçisi olarak atanmasıyla yeni bir evreye girdi. Endonezya gibi çok kültürlü, çok dinli ve stratejik bir ülkeye gönderilmesi, hükümetin ona duyduğu güvenin açık bir göstergesiydi.
Talip Küçükcan, ASEAN Genel Merkez Binasında , TIKA’nın ortak projeleri ve örnekleri yansıtan bir fotoğraf sergisi açmıştı.
Cakarta’daki görevine başladığı günden itibaren diplomatik alanda oldukça aktif bir profil çizen Küçükcan, Türkiye–Endonezya ilişkilerini “stratejik ortaklık” boyutuna taşımak için yoğun bir temas trafiği yürütüyor. Paylaşımlarında ve resmi etkinliklerde görüldüğü üzere, iki ülkenin:
Ekonomik ilişkilerini derinleştirmesi, ASEAN çerçevesinde politik iş birliklerinin güçlendirilmesi, kültür, eğitim ve din hizmetleri alanlarında ortak programların genişletilmesi, TİKA projelerinin tanıtılması, Türk kültürünün Endonezya’da daha görünür hâle gelmesi, gibi pek çok alanda aktif çalışmalar yürütüyor.
Talip Küçükcan, Türkiye Endonezya ilişkilerinin 75. Yıldönümünde, 1880’lerde Osmanlı Devleti Fahri Konsolosluğu olarak kullanılan, bugünki Cakarta Tekstil Müzesi’ne, ilişkilerimizin tarihi hatırlatan bir plaka yerleştirdi ve bir de ilişkilerde dünü ve bugünü yansıtan bir belgesel sergi açtı.
Endonezya’daki tekstil müzesine yerleştirilen ve Osmanlı’nın bu bölgedeki tarihî bağlarını hatırlatan plaka, Küçükcan’ın kültürel diplomasiye verdiği önemin bir yansıması olarak dikkat çekti. Bunun yanında düzenlediği fotoğraf sergileri, eğitim kurumlarına yaptığı ziyaretler ve bölgesel iş birliklerine dair temasları, Türkiye’nin Güneydoğu Asya’daki görünürlüğünü güçlendiren bir çizgi oluşturuyor.
HALKLA İLİŞKİ VE KAMU DİPLOMASİSİNDE ETKİN BİR İSİM
Küçükcan’ın diplomatik dildeki sakin üslubu, akademik temelli yaklaşımı ve toplumla doğrudan temas kuran çalışma tarzı, onu bölgedeki en görünür Türk diplomatlarından biri hâline getiriyor. Sosyal medya paylaşımlarından da görüldüğü üzere, hem protokol düzeyinde hem halk düzeyinde bir diplomasi yürütüyor. Endonezyalı öğrencilerle buluşmaları, eğitim kurumlarına yaptığı ziyaretler ve gençlere yönelik mesajları, Türk diplomasisinin yeni nesil yüzünü temsil ediyor.
TÜRKİYE’NİN ASYA’YA AÇILIMINDA KİLİT BİR İSİM
Prof. Dr. Talip Küçükcan, Türkiye’nin Asya-Pasifik bölgesindeki genişleyen dış politika vizyonunda önemli bir rol üstleniyor. Akademik birikimini diplomasiye taşıyan, siyaset tecrübesini uluslararası arenada ustalıkla kullanan Küçükcan; Türkiye’nin hem tarihî bağlarını hem güncel stratejik hedeflerini bölgeye anlatan güçlü bir temsilci konumunda.
Bugün geldiği nokta, uzun yıllara dayanan çalışkanlığının, düşünsel emeğinin ve devlet adamı ciddiyetinin doğal bir sonucu. Türkiye’nin Cakarta Büyükelçisi olarak yaptığı çalışmalar, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha önce olmadığı kadar derinleştiği yeni bir dönemin habercisi niteliğinde.
İlimle siyaseti, siyasetle diplomasiyi birleştiren bu kariyer çizgisi, Talip Küçükcan’ı Türk kamu hayatında özel bir yere taşıyor.
KÜÇÜKCAN’IN DOĞUM, EĞİTİM VE AKADEMİK GEÇMİŞİ DE ÇOK İLGİNÇ
Talip Küçükcan 5 Mart 1963’te Osmaniye’ye bağlı Kadirli ilçesinde doğdu.
İlk ve orta öğreniminden sonra Kadirli İmam-Hatip Lisesi’ni tamamladıktan sonra, 1986’da Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
Daha sonra akademik kariyer yaptı: 1990’da Londra Üniversitesi (SOAS) yüksek lisansını; 1997’de ise Warwick Üniversitesi etnik ilişkiler alanında doktorasını tamamladı.
Doktora sonrası dawarwick’te (Warwick Üniversitesi Etnik İlişkiler Araştırma Merkezi) araştırmacı olarak çalıştı.
Türkiye’ye döndükten sonra akademik kariyerine devam etti; din-devlet ilişkileri, göç, kimlik, sosyal entegrasyon gibi konularda çalışmalar yaptı. Kısacası Küçükcan, hem dini ilimler hem de sosyoloji/etnik ilişkiler alanlarında donanımlı bir akademisyen.
SİYASİ HAYAT VE MECLİS DÖNEMİ
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) saflarından siyasete atıldı.
7 Haziran 2015 seçimlerinde, 25. Dönem Adana milletvekili olarak TBMM’ye girdi.
2015–2018 yılları arasında milletvekili olarak görev yaptı.
Meclis’te özellikle dış politika, demokrasi, din-devlet ilişkileri, göç, azınlıklar ve Avrupa Birliği ile ilişkiler gibi konularda çalıştı.
Aynı zamanda partide görev aldı: AK Parti Siyasi ve Hukuki İşler Başkan Yardımcılığı yaptı.
Ayrıca uluslararası platformlarda da temsil etti: 2016 itibarıyla Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye Delegasyonu Başkanı, daha sonra Başkan Yardımcısı oldu.
Bu yönleriyle Küçükcan, akademik birikimini siyaset zemininde hayata geçiren, dış politika ve kimlik meselelerine odaklanan bir parlamenter portresi çizdi.
AKADEMİK VE SİVİL TOPLUM GÖREVLERİ
Akademisyen kimliğiyle siyaset öncesinde ve sonrasında da çalıştı. Özellikle göç, azınlıklar, din-devlet ilişkileri, toplumsal çözümleme alanlarında yazılar kaleme aldı.
Kurucu üyelerinden olduğu SETA (Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) bünyesinde dış politika araştırmaları yaptı; aynı zamanda dergilerde editörlük yaptı.
Örneğin, Insight Turkey adlı uluslararası bakış dergisinin editörü olarak görev aldı.
Bu yönüyle Küçükcan, akademi-siyaset sarmalında köprü işlevi gören entelektüel bir figür.
DİPLOMASİYE GEÇİŞ: BÜYÜKELÇİLİK GÖREVİ VE GÜNÜMÜZ
2022 yılında, TBMM milletvekilliği sürecini geride bıraktıktan sonra, diplomatik kariyere yöneldi.
2023 Nisan ayından itibaren Türkiye Cumhuriyeti Cakarta Büyükelçiliğine atandı; bu bağlamda ASEAN üye ülkeleri ile ilişkiler, Endonezya ve Doğu Timor gibi ülkelerle diplomatik temsil görevlerini yürütüyor.
Büyükelçi olarak görev aldığı süre zarfında, Türkiye-Endonezya ilişkilerini “stratejik iş birliği” boyutuna taşımaya odaklandığı anlaşılıyor. Siyasi, kültürel, eğitim ve diplomatik alanlarda aktif bir gündem izliyor.
Örneğin: Endonezya Din İşleri Bakanı ile görüşerek iki ülke arasında dini alanlarda iş birliğini görüştüğü haberleri var.
Talip Küçükcan, Pasentren Modern Daarul Uluum Lido yatılı okulunu ziyaret etti. Endonezya’da dini eğitim odaklı 42 bin yatılı okulda milyonlarca öğrenci eğitim görüyor. Küçükcan orada, Türkiye’deki eğitim sistemi, kültürel ve tarihi bağlarımız ve yükseköğretim imkânlarını anlattı.
Aynı zamanda Türkiye’nin sağlık sistemi ve sağlık turizmi potansiyelini Endonezyalılara tanıttığı, turizm, eğitim ve kültür alanlarında ortak projelere açık olduklarını belirttiği haberler basında yer aldı.
KAMUOYU ve SİYASİ DURUŞ
Milletvekilliği döneminde, özellikle kültürel çeşitlilik, dil-din kimliği, vatandaşlık hakları gibi konularda, farklı kimliklerin eşit vatandaşlık temelinde temsil edilmesi gerektiğini savundu.
Din ve vicdan özgürlüğü, kimlik hakları gibi konulara vurgu yaptı; Türkiye’de demokratik alanın genişlemesinden yana olduğunu belirtti.
Dış politika alanında, hem parlamento içinde hem uluslararası platformlarda, Türkiye’nin çıkarları, göç, entegrasyon, farklı kültürlerle ilişkiler, Müslüman azınlıkların durumu, devlet-din ilişkileri gibi konularda aktif oldu.
Bu duruşu, akademik altyapısı ve diplomatik tecrübesiyle birleşince onu “entelektüel siyasetçi & diplomat” kimliğiyle öne çıkan bir figür hâline getiriyor.
Dış politika alanında, hem parlamento içinde hem uluslararası platformlarda, Türkiye’nin çıkarları, göç, entegrasyon, farklı kültürlerle ilişkiler, Müslüman azınlıkların durumu, devlet-din ilişkileri gibi konularda aktif oldu.
SON GELİŞMELER: ENDONEZYA VE ASEAN ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN YENİ DİPLOMASİ DİLİ
Türkiye ile Endonezya arasındaki iş birliğinin “yeni faz”a geçtiğini işaret ediyor. Ekonomi, kültür, eğitim, diplomasi gibi birçok alanda geniş kapsamlı ortaklık arayışı olduğu anlaşılıyor.
Bu paylaşım, Endonezya’daki Türk dış temsilciliğinin yalnızca diplomatik yazışma ya da protokol temelli değil; “stratejik ortaklık, halkla ilişki, kamu diplomasisi, kültür diplomasisi” gibi çok boyutlu olduğunu gösteriyor.
Küçükcan’ın geçmişte sosyal bilimler, din-devlet, göç, kimlik çalışmaları yapmış biri olması; Endonezya gibi çok dinli, çok etnikli ve tarihî olarak Müslüman kimlikli bir ülkede Türkiye’nin politikasını temsil etmede teorik bir altyapıya sahip olduğunu düşündürüyor.
Bu yönüyle, Küçükcan’ın büyükelçiliği, klasik diplomatik görevlerin ötesinde, Türkiye’nin Asya’daki pozisyonunu kültürel ve ideolojik düzeyde yeniden şekillendirme çabasının parçası olarak okunabilir.
NİÇİN ÖNEMLİ?
Türkiye’nin son yıllarda dış politikasında “Atlantik ekseni dışında” alanlarda genişlemeye gitmesi, Asya–Pasifik, ASEAN, Güneydoğu Asya gibi coğrafyalarla ilişkileri derinleştirmesi hedefi, bu açıdan Küçükcan’ın ataması stratejik.
Küçükcan’ın akademik geçmişi, Türkiye ile Endonezya arasındaki hem tarihî hem kültürel bağları analiz edebilecek donanımı sağlıyor. Bu da ilişkilerin “sadece devletler arası protokol” değil, “kültür-diplomasi, toplumsal bağ, halkla temas” boyutunu kapsadığı anlamına geliyor.
Diplomasinin giderek “çok katmanlı” hâle geldiği günümüzde, ekonomi, eğitim, sağlık, göç, kültür ve bu çeşitlilik Küçükcan’ın vizyonuna uygun gibi görünüyor.
KÜÇÜKCAN’IN HOLLANDA ZİYARETİ SIRASINDA YAYINLADIĞIM HABER
Milletvekili ve AGIT Özel temsilcisi Talip Küçükcan Hollanda ziyaretinde çeşitli temaslarda bulundu.
Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin kurucu üyesi olan, çiçeği burnunda milletvekili Küçükcan, Hollanda Türkleri’nin sorunları ile yakından ilgileneceği sözünü verdi.
AMSTERDAM, (ÇAYPRESS)-Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı (AGIT) Dönem Başkanı’nın, ‘Müslümanlara Karşı Ayırımcılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele’ özel temsilcilsi Prof. Dr.Talip Küçükcan, Hollanda’daki müslümanların karşılaştığı sorunları yerinde incelemek ve tespitlerini raporlamak üzere resmi bir ziyarette bulundu.
Türkevi Araştırmalar Merkezi kurucuları arasında olan ve 7 Haziran seçimlerinde AK Parti Adana Milletvekili seçilen Prof. Talip Küçükcan, müslümanların karşılaştığı ırkcılık, ayırımcılık ve şiddet olaylarını araştırmak üzere önce ülke çapında faaliyet gösteren müslüman sivil toplum kuruluşlarının (CMO, SPIOR, EMCMO, v.d.) liderleri ve temsilcileriyle bir dizi görüşmelerde bulundu. Görüşmeler esnasında müslümanların eğitim, istihdam, güvenlik, siyaset v.b. alanlarda ayırımcılığa maruz kaldıkları, sözkonusu ayırımcılık ve hoşgörüsüzlüğün engellenmesi hususunda, Hollanda hükümetinin yeterli tedbirleri almadığı görüşünün hakim olduğu ifade edildi.
Prof. Küçükcan, resmi ziyareti çerçevesinde Hollandalı müslümanlar üzerine bilimsel çalışmalar yürüten akademisyen ve uzmanlarla da görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerde Hollanda’da yaşayan müslümanların islamofobik olaylarla karşılaştıkları, özellikle Fransa’daki karikatür dergisine yapılan saldırılardan sonra Hollandalı müslümanların sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldıkları dile getirildi. Camilere yapılan saldırılarda da artış görüldüğü ifade edilerek, Hükümetin sözkonusu ayırımcılık, hoşgörüsüzlük ve nefret söylemine karşı yeni yöntemler ve önlemler geliştirmesi gerektiği üzerinde hemfikir olundu.
Prof. Küçükcan, AGIT heyetiyle birlikte Hollanda Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı; Eğitim, Bilim ve Kültür Bakanlığı; Halk Sağlığı, Refah ve Spor Bakanlığı yetkilieriyle de görüşerek, din ve inanca dayalı ayırımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadelede hangi tedbirlerin alındığı, ne tür siyasi ve hukuki enstrümanların kullanıldığı hakkında görüş alışverişinde bulundu. Görüşmelerde Hollandalı yetkililerin bu tür ayırımcılıkların varlığını teyid ettiklerini ve bunların engellenmesi için girişimlerde bulunduklarının ifade edildiği öğrenildi.
Küçükcan’ın, AGIT heyetinin ziyaret esnasında elde ettikleri bilgileri raporlaştırrarak, AGIT’e sunacağı ve raporda Hollanda hükümetine yol gösterici önerilerde bulunacağı ifade edildi.
Prof. Küçükcan, Hollanda ziyareti sırasında aynı zamanda kurucuları arasında bulunduğu Türkevi Araştırmalar Merkezi’ni de ziyaret ederek, Merkez’in yeni çalışmarı hakkında bilgi alışverişinde bulundu.
25. Dönem milletvekili olarak seçilen Türkevi dostları milletvekillerinin de katılacağı, Amsterdam ve Ankara merkezli faaliyetlerin yapılmasının da gündeme geldiği görüşmede, çeyrek asırdır Hollanda merkezli yürütülen ve Avrupa’yı aşan Türkevi faaliyetlerinin sivil toplum dünyasında örnek gösterilmesi sonucuna varıldı. Küçükcan, Türkevi Araştırmalar Merkezi’ne bundan sonra da desteklerinin devam edeceğini belirtti.
Diğer taraftan, Prof. Kücükcan Hollanda ziyaretinde, Hollanda MUSİAD iftarına da katılarak, Hollanda Türk toplumu temsilcileri ve girişimcileriyle de görüşerek, ekonomik hayata katkıları ve bunun Türkiye Hollanda ilişkilerine dair görüşlerini aldı.
AGIT Özel temsilcisi Prof. Küçükcan, aynı zaman da Hollanda Diyanet Vakfı merkezini ziyaret ederek, Vakıf’ın çalışmarı hakkında bilgi aldı.
Prof. Küçükcan ziyaretinin son gününde, Amsterdam’da Avrasya Sivil Toplum Forumu üyeleriyle iftar yemeğinde buluşarak, özellkle Hollanda’daki Türk ve Akraba Toplulukları sorunları hakkında görüş alışverişinde bulundu, ve bu sorunların çözümünün takipcisi olacağını ifade etti.
Talip Küçükcan ile övünenler arasında, aynı zamanda kurucusu olduğu Türkevi Araştırmalar Merkezi de var. Merkez’in üstteki mesajı, övüncü her yanı ile anlatıyor…
KÜÇÜKCAN’IN HOLLANDA ARAŞTIRMASI SONRASINDA YAZMIŞ OLDUĞU YORUM:
Küçükcan, öğrencilik yıllarında bir araştırma yapmak için gelmiş olduğu Hollanda’da, naçizane şahsımla da yapmış olduğu görüşmeden sonra, aşağıdaki makaleyi kaleme almıştı:
Bu makalede Küçükcan’ın bilgi ve duyarlılığı açıkça farkediliyor.
AVRUPALI TÜRKLERİN İMAJ SORUNU
Doç. Dr. Talip Küçükcan
Avrupalıların, Türkler hakkındaki fikirleri ve düşünceleri kuşkusuz farklılıklar içeriyor. Gerek kendi gözlemlerimize gerekse şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmalara dayanarak şunu söylemek mümkündür: Batı Avrupalıların Türkler hakkındaki tutum ve düşünceleri yüzeysel bilgilere, yetersiz deneyimlere ve bazen de önyargılara dayalı oluşuyor. Zamanla bu düşüncelerin kalıp yargılara ve değişmesi zor imajlara dönüşme olasılığı taşıdığını da belirtmekte yarar var. Özellikle olumsuz düşünceleri ve önyargıları besleyen deneyimlerin yaşanması veya olayların gözlemlenmesi Türkler hakkında oluşan imajların kurumsallaşmasına katkıda bulunuyor.
“Öteki” olmak
Geldiğiniz farklı köken, kullandığınız başka dil, taşıdığınız farklı inanç ve kültürel kimlik sizi sadece yabancı ve “öteki” yapmakla kalmaz bu farklılıklarınızdan dolayı gördüğünüz işlemler veya karşılaştığınız davranışlar aynı zaman da sizin de kendinizi “farklı” olarak görme eğiliminizi pekiştirir. Genel olarak Avrupa’ya bakıldığında azınlıklar hakkında olumlu düşüncelerin pek yaygın olmadığı, bunun tam tersine yabancı olarak tanımlanan topluluklara ilişkin olumsuz, mesnetsiz ve yüzeysel önyargıların ve kalıplaşmış düşüncelerin yaygın olduğunu görüyoruz. Yani bizim dışımızdakilerin yani “öteki” veya “diğerleri” dediğimiz insanların bize bakışı, yani kendi açılarından “öteki”lere bakışının çok ta olumlu olmadığını görürüz.
Avrupalı Türkler hakkındaki fikir ve imajların oluşmasında başlıca iki aktör var. Biri “biz”, diğeri ise “öteki”ler. Bir ülkede göçmen ve yabancı olmak otomatikman sizi “öteki” yapar. Sayısal olarak azınlıkta iseniz, siyasi gücünüz yoksa, çoğunluğun dilinden farklı bir dil, çoğunluğun inancından faklı bir inancınız, renginiz veya etnik kökeniniz varsa bu da sizi kolayca “öteki”, “diğeri” veya “yabancı” yapar.
Kendi rolümüz hakkında…
Farklı milli, dini, kültürel ve etnik kökenden gelen ve Avrupa ülkelerine yerleşen, bu ülkelerin vatandaşı olan insanların ve hatta onların bu ülkede doğan çocuklarının bile “ötekiler” olarak görüldüğünü söylemek abartı olmaz. Ancak Avrupa’nın çeşitli ülkelerine ve kentlerine dağılmış bu yerleşik “yabancıların” bir kısmının olumsuz önyargıları besleyen, bir anlamda yabancı düşmanlarına koz veren davranışlar içinde bulunduklarını da belirtmekte yarar. Arada sırada çuvaldızı kendimize de batırmalı ve hakkımızdaki yalan-dolan ve yanlış imajların oluşmasında katkımız olup olmadığını sormalıyız.
Türklerin imajları hakkında Avrupa’da günümüzde genelde şöyle bir manzara var: Diğer yabancı kökenliler gibi Türkler de uyumsuz, başarısız, içine kapanık, suç işlemeye eğilimli, devletin sosyal yardımlarından geçinen, girişimcilik ruhu zayıf, eğitime önem vermeyen, değişime kapalı ve ortak yaşam kurulması kolay olmayan bir gurup olarak görülüyor.
Avrupa’da ırkçılığın, ayrımcılığın ve yabancı düşmanlığının arttığı siyasi ve sosyal bir ortamda yabancı kökenlilere hoş gözle bakılmıyor. Avrupa’da yabancılar arasındaki işsizlik oranları ve yoksulluk düzeyi gibi değişkenlere bakıldığında, bundan da daha vahimi yabancıları hedef alan siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan dışlayıcı ve küçük düşürücü politikalara bir göz atıldığında dediğimiz ayrımcılık ve dışlama kendiliğinden görülecektir.
Önyargıların tarihsel kaynakları
Diğer yabancı kökenliler gibi Avrupa’daki Türkler de bazı önyargıların, kalıplaşmış düşüncelerin ve ayrımcı politikaların hem hedefi hem de kurbanı olabilecek bir çevrede yaşıyor. Türklerle ilgili önyargıları, kalıplaşmış fikirleri ve şablonlara dayalı düşünceleri besleyen iki şey var. Bunlardan birincisi Türkler ve Avrupalılar arasında yüzyıllar süren sürtüşmeler, çatışmalar, savaşlar ve kavgalardır. İkincisi ise bugün Avrupa’da yaşayan Türklerin temsil sorunlarının ciddi boyutlara ulaşmış olmasıdır ve Türklerin genelde olumsuz ve onaylanması mümkün olmayan davranışlarla kamuoyu gündemine gelmesi.
Kuşkusuz, Viyana kapılarına kadar dayanan Türklerin uzun yıllardır ders kitaplarında barbarlar olarak okutulması, Avrupalıların Türklere bakışını derinden etkilemiştir. Türkler şiddet yanlısı, savaşçı, kavgacı, işgalci, talancı ve kendi dinlerini empoze etmeye çalışan bir millet olarak lanse edilmiştir. Böylesi bir kampanya Avrupalıların zihinlerinde derin ve olumsuz izler bırakmıştır. Bugün bile Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine karşı çıkanların bazıları, kafalarının arka planında, Türklerin farklı bir uygarlık dünyasına ait olduğunu, Avrupa ile uzlaşamayacağını düşünüyorsa, bu, tesadüfi değildir. Geçmişe ait izlenimleri değiştirmek, özellikle bunu yaşı ilerlemiş kuşakların zihninden silmek kolay değil. Çünkü bir anlamda burada kurumsallaşmış bir imaj söz konusu.
Türklerin imajı neden olumsuz?
Ancak yaşadığımız ortamı paylaştığımız Avrupalıların Türkler hakkında daha olumlu düşünceler edinmelerine ve Türklere bakışlarındaki önyargılarından kurtulmalarına katkıda bulunabiliriz. Ya da tam tersi bazı yanlış davranışlarla yanlış imajların kökleşmesine ve bir daha silinmeyecek kadar derinlik kazanmasına neden olabiliriz.
Türklerin imajını en çok zedeleyen şeylerden birisi, Türkiye kökenli olduğu söylenen bazı kendini bilmezlerin işledikleri suçlarla basında sık sık yer almalarıdır. Özellikle uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti ve benzeri olaylara karışanlar arasında Türklerin de olması, yabancı düşmanlığı yanında, Türk düşmanlığını da körüklemektedir.
Eğitimde en başarısız öğrenciler arasında Türk çocuklarının da bulunması bir başka önyargı kaynağıdır. Sürekli başarısız olan ve doğru dürüst üniversitelere öğrenci gönderemeyen bir toplum hakkında olumlu yargıların oluşması bir hayli zor görünüyor.
Ayrıca Türklerin kamuoyunda daha iyi temsil edilmesini sağlayacak siyasal katılımın az olması, bazı başarılı iş adamlarımız olmasına karşın ekonomik alanda kurumsallaşmanın hala ciddi boyutlarda olmayışı, Türklerin sanatsal ve kültürel birikimlerini aktaracak, tanıtacak ve yayacak kurumların yetersizliği, yukarıda bahsettiğimiz olumsuz yargıların sürmesine katkıda bulunuyor.
Özeleştiri yapmanın zamanı geldi
Eğer bugün bir imaj sorunumuz varsa bunun nedenlerini iyi araştırmak ve ona göre kalıcı tedbirler almak zorundayız. Yoksa “bunlar bizi sevmiyor, istemiyor” edebiyatına devam eder dururuz. Bırakın başkalarını, iki Türk bir araya geldiğinde onlar başlıyor Türklerden şikayet etmeye. Uzun lafın kısası Avrupalı Türklerin imaj sorunu Türkler kendilerine çeki düzen vermedikleri sürece çözülemez. Önce kendimize bir çeki verelim. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
OKURLARIMA SON NOTUM:
Bu vesileyle bir hususu özellikle belirtmek isterim. Prof. Dr. Talip Küçükcan ile hayatım boyunca yalnızca bir kez karşılaştım. Daha sonra herhangi bir görüşmemiz, dostluğumuz veya yakın bir ilişkimiz olmadı. Ayrıca, kendisinin AK Partili kimliğine rağmen, benim siyasî eğilimimin Chp’ye daha yakın olduğu bilinir. Ancak ben her zaman olduğu gibi, gazetecilikle siyasî görüşü birbirine karıştırmayan bir anlayışla yazıyorum. Bu analiz, kişisel yakınlık ya da siyasî sempati ile değil, tamamen kamusal gözlem ve mesleki değerlendirme ile kaleme alınmıştır.
********************
DE GENIALE NAAM DIE TURKIJE HET BEST KAN BESTUREN EN NAAR EEN BETERE TOEKOMST KAN LEIDEN: TALİP KÜÇÜKCAN
Ik ben geen ‘talentenjager Scout’. Ik heb ook niet de taak om een president te kiezen. Maar de persoon die het presidentschap van Turkije het meest verdient, en die deze makam het beste kan vullen met kennis, maturiteit en representatiekracht, is: Prof. Dr. Talip Küçükcan.
Van de academische wereld naar de politiek, en van de politiek naar de diplomatie: ik zal u een succesvolle Turkse portret schetsen, in al zijn details.
Analyse
Turkije is een land dat in elke periode van zijn geschiedenis moeilijke beproevingen heeft doorgemaakt. Maar de politieke spanningen van de afgelopen jaren, de economische schommelingen, de maatschappelijke onrust, de polarisatie en de onzekerheden in het buitenlands beleid, laten ons allemaal dezelfde vraag stellen: “Wie kan dit land opnieuw rechtop zetten met kennis, met competentie en met waardigheid?
Wie kan de wonden van dit land met kalmte helen?
Wie kan Turkije, zowel intern als extern, naar een gerespecteerde, sterke en vertrouwenwekkende positie brengen?”
Het antwoord op deze vragen draag ik al jarenlang in mijn gedachten mee, maar sprak het niet hardop uit. Want in Turkije iemand een “presidentskandidaat” noemen vereist grote verantwoordelijkheid, grote ambitie en ook grote rechtvaardigheid. Maar bij sommige personen overstijgt hun staatsmanschap de discussie over ‘kandidaat zijn’ en manifesteert zich vanzelf.
Ik ben geen ‘scout’ die voor een sportclub een ster zoekt, en ik heb ook niet de taak om een president voor een land te kiezen. Maar de persoon over wie ik u zo dadelijk zal vertellen, liet mij bijna voelen alsof ik vrijwillig werk in een geheim scoutingdepartement.
De tekst die ik zojuist voor u begon te schrijven, heeft mijn al lang bestaande overtuiging midden in mijn hart en pen geplaatst. Deze tekst dwong mij om het openlijk uit te spreken: de persoon die het presidentschap van Turkije het meest verdient, en die dit het beste kan vervullen met kennis, maturiteit en representatiekracht, is: Prof. Dr. Talip Küçükcan.
Want wanneer wij het leven en de ervaring van Talip Küçükcan van dichtbij bekijken, zien wij niet slechts één beroepsidentiteit, maar een veelzijdig staatsmanportret.
Wanneer wij kijken naar het levensverhaal van Talip Küçükcan, zien wij niet alleen een academicus.
We zien ook niet alleen een politicus.
We zien iemand die ‘kennis bezit, politiek kan duiden, diplomatie kan lezen, de maatschappelijke dynamiek begrijpt, respect geniet in internationale kringen, en die hardwerkend, eerlijk en sereen is als staatsman’.
Tijdens de “10e Wereld Turkse Zakelijke Raad Top”, die belangrijke figuren uit de Turkse diaspora in Istanbul samenbracht, werden prijzen uitgereikt aan personen die in hun vakgebied succesvol waren. Bij die ceremonie ontving Talip Küçükcan de prijs in de categorie ‘Meest Succesvolle Academicus’ uit handen van president Erdoğan.
Küçükcan’s educatieve traject – van de district Kadirli in Osmaniye tot de meest prestigieuze universiteiten van Engeland; zijn diepgaande onderzoeken over Turkse en moslimgemeenschappen in Europa; zijn academische productie in Turkije; zijn actieve rol in buitenlands beleid en democratie tijdens zijn periode in het parlement; zijn vertegenwoordiging bij de Raad van Europa; en de meerlagige diplomatieke activiteiten die hij nu in Indonesië uitvoert…
Wanneer al deze elementen samenkomen, zien wij een beeld dat wij maar bij zeer weinig personen in Turkije zien: Competentie en bescheidenheid, kennis en representatiekracht, een lokale houding en een universele blik kunnen samen bestaan.
Daarom kon ik mij er niet toe beperken om deze persoon alleen maar voor te stellen.
Daarom kon ik niet slechts een ‘portretartikel’ schrijven.
Daarom moest deze pen op een bepaald moment het openlijk zeggen: Mijn presidentskandidaat is Talip Küçükcan.
In het vervolg van dit artikel zal ik uitleggen waarom ik zo denk; waarom Küçükcan voor Turkije de meest geschikte naam is inzake ‘staatswijsheid’, ‘diplomatieke diepgang’, ‘kennis en ervaring’ en ‘maatschappelijke consensus’; en waarom Turkije in de toekomst behoefte heeft aan een visionaire staatsman zoals hij.
…EN DIT IS MIJN PRESIDENTSKANDIDAAT:
Prof. Dr. Talip Küçükcan, die in de afgelopen jaren belangrijke rollen heeft vervuld in de buitenlandse beleidsopening van Turkije, valt op als een veelzijdig openbaar figuur met zijn academische bagage, politieke ervaring en diplomatieke missie die hij vandaag de dag vertegenwoordigt. Zijn levensverhaal wordt beschouwd als een concreet voorbeeld van hoe het intellectuele kapitaal van Turkije waarde kan creëren in bestuur en internationale betrekkingen.
ACADEMISCHE BASIS: DIEPGANG IN INTERNATIONALE STUDIES
Talip Küçükcan werd geboren in het district Kadirli van Osmaniye. Na zijn opleiding in Turkije ontwikkelde hij zijn academische carrière op internationaal niveau. Zijn master aan SOAS in Londen en zijn promotie aan de Universiteit van Warwick op het gebied van etnische relaties gaven hem een sterke en gelaagde perspectief binnen de sociale wetenschappen. Met zijn expertise in migratie, identiteit, religie-staat relaties en sociale cohesie verwierf Küçükcan een gerespecteerde plaats in de academische wereld.
Tijdens de ‘Toplumsal Başarı Ödülleri’-avond, georganiseerd door de Toplum Liderlik Vakfı en SOAS University London, werd Prof. Dr. Talip Küçükcan bekroond met de hoofdprijs.
In deze periode verrichtte hij, in het kader van zijn onderzoeken naar Turken en moslimgemeenschappen in Europa, ook studies in Nederland. In die tijd voerde hij met mij een gesprek om de polsslag van de gemeenschap te voelen, en verwerkte de informatie die hij daaruit verkreeg in zijn rapport. Dit was een vroeg teken van het belang dat hij hecht aan veldonderzoek en van zijn onderzoeksmatige nauwkeurigheid.
POLITIEK EN PARLEMENTAIRE ERVARING
Prof. Dr. Talip Küçükcan droeg, nadat hij naar Turkije was teruggekeerd, zijn academische kennis over naar de politieke arena. In 2015 trad Küçükcan de Grote Nationale Vergadering van Turkije binnen als parlementslid voor Adana en richtte hij zich vooral op buitenlandse politiek, de relaties met de Raad van Europa, democratie, minderheidsrechten en identiteitskwesties. Tijdens zijn parlementaire periode vertegenwoordigde hij Turkije in de Parlementaire Assemblee van de Raad van Europa en werd hij daar in korte tijd een invloedrijke figuur.
Zijn vermogen om Turkije’s standpunten zowel op nationaal als internationaal niveau met academische maturiteit te verdedigen, maakte hem bekend als een “intellectuele politicus”.
Niet alleen met zijn politieke taal, maar ook met zijn rapporten en analyses vestigde Küçükcan de aandacht op zich. Hij was een productieve naam op het gebied van democratisering, maatschappelijke cohesie en buitenlands beleid.
EEN NIEUWE PAGINA IN DE DIPLOMATIE: AMBASSADE JAKARTA
De carrière van Küçükcan kreeg in 2023 een nieuwe dimensie toen hij werd benoemd tot ambassadeur van Turkije in Jakarta. Dat hij werd uitgezonden naar een strategisch, multicultureel en multireligieus land als Indonesië, was een duidelijke uitdrukking van het vertrouwen dat de regering in hem stelde.
Talip Küçükcan opende in het hoofdgebouw van ASEAN een fototentoonstelling die de gezamenlijke projecten en voorbeelden van TİKA weerspiegelde.
Vanaf de dag dat hij zijn functie in Jakarta aanvaardde, ontwikkelde Küçükcan zich tot een zeer actieve diplomatieke figuur. Hij voert een intensieve reeks contacten om de relatie tussen Turkije en Indonesië naar het niveau van een “strategisch partnerschap” te tillen. Zoals te zien is in zijn berichten en officiële activiteiten, werkt hij actief aan talrijke gebieden, waaronder:
Het verdiepen van de economische betrekkingen tussen beide landen, het versterken van politieke samenwerking binnen het ASEAN-kader, het uitbreiden van programma’s op het gebied van cultuur, onderwijs en religieuze diensten, het promoten van TİKA-projecten, en het vergroten van de zichtbaarheid van de Turkse cultuur in Indonesië.
Talip Küçükcan plaatste ter gelegenheid van de 75e verjaardag van de Turks-Indonesische betrekkingen een plaquette in het Jakarta Textielmuseum – een gebouw dat in de jaren 1880 diende als Ere-Consulaat van het Ottomaanse Rijk – en opende bovendien een documentaire tentoonstelling die het verleden en heden van de onderlinge relaties weerspiegelde.
De plaquette die in het textielmuseum werd aangebracht en die de historische banden van het Ottomaanse Rijk met de regio herinnert, was een duidelijke weerspiegeling van Küçükcan’s belang voor culturele diplomatie. Daarnaast vormen de fototentoonstellingen die hij organiseerde, zijn bezoeken aan onderwijsinstellingen en zijn regionale samenwerkingscontacten een lijn die de zichtbaarheid van Turkije in Zuidoost-Azië versterkt.
EEN ACTIEVE FIGUUR IN PUBLIEKE RELATIES EN PUBLIEKE DIPLOMATIE
Küçükcan’s rustige toon in de diplomatieke taal, zijn academisch onderbouwde benadering en zijn werkwijze die direct contact met de samenleving omvat, maken hem tot een van de meest zichtbare Turkse diplomaten in de regio. Zoals blijkt uit zijn sociale mediaberichten voert hij diplomatie op zowel protocolniveau als op het niveau van de bevolking. Zijn ontmoetingen met Indonesische studenten, zijn bezoeken aan onderwijsinstellingen en zijn boodschappen aan jongeren vormen het nieuwe gezicht van de Turkse diplomatie.
EEN SLEUTELFIGUUR IN TURKIJE’S OPENING NAAR AZIË
Prof. Dr. Talip Küçükcan speelt een belangrijke rol in de zich uitbreidende buitenlands-politieke visie van Turkije in de Azië-Pacific. Küçükcan, die zijn academische kennis naar de diplomatie heeft overgebracht en zijn politieke ervaring op meesterlijke wijze inzet op het internationale toneel, is een sterke vertegenwoordiger die zowel Turkije’s historische banden als zijn actuele strategische doelstellingen in de regio overbrengt.
Het punt waarop hij nu staat, is het natuurlijke resultaat van jarenlange toewijding, intellectuele inspanning en de ernst van een staatsman. Zijn werkzaamheden als ambassadeur van Turkije in Jakarta vormen het teken van een nieuwe periode waarin de bilaterale betrekkingen dieper zijn dan ooit tevoren.
Deze carrièrelijn, waarin wetenschap, politiek en diplomatie samenkomen, plaatst Talip Küçükcan op een bijzondere positie binnen het Turkse openbare leven.
KÜÇÜKCAN’S GEBOORTE, OPLEIDING EN ACADEMISCHE ACHTERGROND ZIJN OOK ZEER INTERESSANT
Talip Küçükcan werd op 5 maart 1963 geboren in het district Kadirli van Osmaniye.
Na zijn basis- en middelbaar onderwijs voltooide hij de Kadirli İmam-Hatip Lisesi en studeerde in 1986 af aan de Faculteit der Theologie van de Universiteit Uludağ.
Daarna zette hij zijn academische carrière voort: in 1990 voltooide hij zijn masteropleiding aan de Universiteit van Londen (SOAS); in 1997 behaalde hij zijn doctoraat aan de Universiteit van Warwick op het gebied van etnische relaties.
Na zijn promotie werkte hij als onderzoeker aan het Centre for Research in Ethnic Relations van de Universiteit van Warwick.
Na terugkeer in Turkije zette hij zijn academische carrière voort en werkte hij op het gebied van religie-staat relaties, migratie, identiteit en sociale integratie. Kortom, Küçükcan is een goed onderbouwde academicus op zowel het gebied van religieuze wetenschappen als sociologie/etnische relaties.
POLITIEK LEVEN EN PARLEMENTAIRE PERIODE
Hij begon zijn politieke carrière binnen de gelederen van de Partij voor Rechtvaardigheid en Ontwikkeling (AK Partij).
Bij de verkiezingen van 7 juni 2015 werd hij verkozen tot parlementslid voor Adana voor de 25e termijn van de Grote Nationale Vergadering van Turkije.
Tussen 2015 en 2018 was hij actief als parlementslid.
In het parlement werkte hij vooral aan kwesties zoals buitenlandse politiek, democratie, religie-staat relaties, migratie, minderheden en de betrekkingen met de Europese Unie.
Daarnaast vervulde hij een functie binnen de partij: hij was adjunct-voorzitter van het departement Politieke en Juridische Zaken van de AK Partij.
Ook vertegenwoordigde hij Turkije op internationale platforms: vanaf 2016 werd hij voorzitter, later vicevoorzitter van de Turkse Delegatie bij de Parlementaire Assemblee van de Raad van Europa (PACE).
Met deze werkzaamheden tekende Küçükcan het portret van een parlementariër die zijn academische kennis effectief toepaste in de politieke arena en zich richtte op buitenlands beleid en identiteitskwesties.
ACADEMISCHE EN MAATSCHAPPELIJKE TAKEN
Als academicus werkte hij zowel vóór als na zijn politieke carrière verder. Hij schreef vooral over migratie, minderheden, religie-staat relaties en maatschappelijke analyse.
Binnen SETA (Stichting voor Politiek, Economie en Maatschappij Onderzoek), waarvan hij medeoprichter was, deed hij onderzoek naar buitenlands beleid; daarnaast was hij actief als redacteur in verschillende tijdschriften.
Zo was hij hoofdredacteur van Insight Turkey, een tijdschrift met internationale focus.
Met deze rol nam Küçükcan een positie in als intellectueel die een brug vormt tussen academie en politiek.
OVERGANG NAAR DIPLOMATIE: HET AMBASSADEURSCHAP EN HEDEN
In 2022, na zijn periode als parlementslid, koos hij voor een diplomatieke carrière.
Sinds april 2023 is hij benoemd tot ambassadeur van de Republiek Turkije in Jakarta en vervult hij diplomatieke taken in landen zoals Indonesië en Oost-Timor, evenals in het kader van ASEAN.
In zijn ambtstermijn als ambassadeur blijkt dat hij zich richt op het verheffen van de relaties tussen Turkije en Indonesië tot een niveau van “strategische samenwerking”. Hij volgt een actieve agenda op het gebied van politiek, cultuur, onderwijs en diplomatie.
Zo werd in de media vermeld dat hij met de Indonesische minister van Religieuze Zaken sprak over samenwerking tussen beide landen op religieus gebied.
Talip Küçükcan bezocht de kostschool Pasentren Modern Daarul Uluum Lido. In Indonesië volgen miljoenen studenten onderwijs aan 42.000 religieus georiënteerde kostscholen. Daar informeerde Küçükcan over het Turkse onderwijssysteem, onze culturele en historische banden en de mogelijkheden voor hoger onderwijs.
Tegelijkertijd verschenen in de media berichten dat hij het Turkse gezondheidssysteem en het potentieel van gezondheidstoerisme aan Indonesiërs introduceerde, en dat hij openstond voor gezamenlijke projecten op het gebied van toerisme, onderwijs en cultuur.
PUBLIEKE OPINIE EN POLITIEKE HOUDING
Tijdens zijn periode als parlementslid verdedigde hij het standpunt dat verschillende identiteiten – cultureel, taalkundig, religieus – op basis van gelijk burgerschap vertegenwoordigd moeten worden.
Hij benadrukte kwesties als religieuze vrijheid, identiteit en burgerrechten en verklaarde dat hij voorstander was van de verbreding van de democratische ruimte in Turkije.
Op het gebied van buitenlands beleid was hij zowel in het parlement als op internationale platforms actief in zaken zoals Turkije’s belangen, migratie, integratie, relaties met verschillende culturen, de positie van moslimminderheden en religie-staat relaties.
Deze houding, gecombineerd met zijn academische achtergrond en diplomatieke ervaring, plaatst hem duidelijk in het profiel van de “intellectuele politicus & diplomaat”.
Opnieuw, zowel binnen het parlement als op internationale platforms, bleef hij actief in kwesties zoals Turkije’s belangen, migratie, integratie, relaties met verschillende culturen, de positie van moslimminderheden en religie-staat relaties.
LAATSTE ONTWIKKELINGEN: TURKIJE’S NIEUWE DIPLOMATIEKE TAAL BINNEN DE CONTEXT VAN INDONESIË EN ASEAN
De samenwerking tussen Turkije en Indonesië lijkt een “nieuwe fase” te zijn ingegaan. Er is een streven naar brede partnerschap op gebieden zoals economie, cultuur, onderwijs en diplomatie.
Deze ontwikkeling toont dat de Turkse diplomatieke vertegenwoordiging in Indonesië niet alleen bestaat uit diplomatieke correspondentie of protocollaire taken, maar ook uit “strategisch partnerschap, public relations, publieke diplomatie en culturele diplomatie”.
Dat Küçükcan in het verleden heeft gewerkt op het gebied van sociale wetenschappen, religie-staat relaties, migratie en identiteit, suggereert dat hij beschikt over een theoretische basis die relevant is voor een land als Indonesië, dat religieus en etnisch divers is en historisch een islamitische identiteit kent.
In dit opzicht kan de ambassadeurspositie van Küçükcan worden gezien als onderdeel van Turkije’s poging om zijn positie in Azië opnieuw te definiëren op cultureel en ideologisch niveau, voorbij de klassieke diplomatieke taken.
WAAROM IS HET BELANGRIJK?
Het feit dat Turkije in de afgelopen jaren zijn buitenlandse politiek heeft uitgebreid naar regio’s buiten de traditionele Atlantische as, zoals Azië–Pacific, ASEAN en Zuidoost-Azië, maakt de benoeming van Küçükcan strategisch van belang.
Zijn academische achtergrond geeft hem de capaciteit om zowel de historische als culturele banden tussen Turkije en Indonesië te analyseren. Dit betekent dat de relatie niet slechts een “interstatelijk protocol” is, maar ook een dimensie omvat van “culturele diplomatie, maatschappelijke banden en burgers in contact brengen”. In een tijd waarin diplomatie steeds “meerlagig” wordt, lijken economie, onderwijs, gezondheid, migratie en cultuur aan te sluiten bij de visie van Küçükcan.
HET BERICHT DAT IK PUBLICEERDE TIJDENS KÜÇÜKCAN’S BEZOEK AAN NEDERLAND
Tijdens zijn bezoek aan Nederland heeft parlementslid en OVSE-Speciaal Vertegenwoordici Talip Küçükcan diverse contacten gelegd.
Prof. Dr. Talip Küçükcan, die medeoprichter is van het Turkijevi Onderzoekscentrum en toen kersvers parlementslid was, beloofde zich nauwgezet bezig te houden met de problemen van de Turken in Nederland.
AMSTERDAM, (ÇAYPRESS) – Prof. Dr. Talip Küçükcan, die door het Voorzitterschap van de Organisatie voor Veiligheid en Samenwerking in Europa (OVSE) was benoemd tot Speciaal Vertegenwoordiger voor de “Bestrijding van Discriminatie en Intolerantie tegen Moslims”, bracht een officieel bezoek aan Nederland om de problemen waarmee moslims daar geconfronteerd worden ter plaatse te onderzoeken en zijn bevindingen te rapporteren.
Prof. Talip Küçükcan, medeoprichter van het Turkijevi Onderzoekscentrum en bij de verkiezingen van 7 juni gekozen tot parlementslid voor de AK Partij, voerde eerst een reeks gesprekken met leiders en vertegenwoordigers van moslimorganisaties die in heel Nederland actief zijn (CMO, SPIOR, EMCMO e.v.a.) om onderzoek te doen naar racisme, discriminatie en geweld tegen moslims. Tijdens de gesprekken werd benadrukt dat moslims in sectoren zoals onderwijs, werkgelegenheid, veiligheid en politiek met discriminatie te maken hebben en dat de Nederlandse regering volgens velen onvoldoende maatregelen neemt om deze discriminatie en intolerantie te bestrijden.
Prof. Küçükcan sprak tijdens zijn officiële bezoek ook met academici en deskundigen die wetenschappelijk onderzoek doen naar moslims in Nederland. In deze bijeenkomsten werd aangegeven dat moslims in Nederland te maken hebben met islamofobische incidenten en dat zij vooral na de aanslagen op het satirische tijdschrift in Frankrijk vaker het doelwit zijn geworden van verbaal en fysiek geweld. Ook werd gemeld dat het aantal aanvallen op moskeeën is toegenomen en dat men het eens was over de noodzaak dat de overheid nieuwe methoden en maatregelen ontwikkelt om discriminatie, intolerantie en haatzaaiende uitlatingen tegen te gaan.
Prof. Küçükcan sprak samen met de OVSE-delegatie met vertegenwoordigers van het Ministerie van Sociale Zaken en Werkgelegenheid, het Ministerie van Onderwijs, Cultuur en Wetenschap, en het Ministerie van Volksgezondheid, Welzijn en Sport. Tijdens deze gesprekken werd informatie uitgewisseld over welke maatregelen worden genomen in de bestrijding van religieus gemotiveerde discriminatie en intolerantie, en welke politieke en juridische instrumenten daarvoor worden ingezet. De Nederlandse autoriteiten zouden hebben bevestigd dat dergelijke discriminatie bestaat en aangaven dat zij stappen ondernemen om deze te voorkomen.
Er werd verklaard dat Prof. Küçükcan de tijdens het bezoek verzamelde informatie zal rapporteren en aan de OVSE zal voorleggen, waarbij in het rapport aanbevelingen zullen worden gedaan die richtinggevend kunnen zijn voor de Nederlandse regering.
Prof. Küçükcan bezocht tijdens zijn Nederlandbezoek ook het Turkijevi Onderzoekscentrum, waarvan hij een van de oprichters is, en wisselde informatie uit over de nieuwe projecten van het Centrum.
Tijdens de bijeenkomst, waarbij ook de door Türkevi gesteunde parlementariërs van de 25e periode aanwezig zouden zijn, werden gezamenlijke activiteiten tussen Amsterdam en Ankara besproken. Men kwam tot de conclusie dat de Türkevi-activiteiten, die al een kwart eeuw in Nederland plaatsvinden en inmiddels Europa overstijgen, een voorbeeld vormen binnen de wereld van het maatschappelijk middenveld. Küçükcan verklaarde dat zijn steun aan het Turkijevi Onderzoekscentrum ook in de toekomst zal voortduren.
Daarnaast woonde Prof. Küçükcan tijdens zijn bezoek de iftar van MÜSİAD Nederland bij, waar hij met vertegenwoordigers en ondernemers van de Nederlandse Turkse gemeenschap sprak, en informatie kreeg over hun bijdrage aan het economische leven en hun visie op de Turks-Nederlandse relaties.
Als OVSE-Speciaal Vertegenwoordiger bezocht Prof. Küçükcan ook het hoofdkantoor van de Islamitische Stichting Nederland (Diyanet Vakfı) en werd hij geïnformeerd over de activiteiten van de Stichting.
Op de laatste dag van zijn bezoek kwam Prof. Küçükcan in Amsterdam samen met leden van het Eurasia Civil Society Forum tijdens een iftar-bijeenkomst, waar hij van gedachten wisselde over de problemen van de Turkse en verwante gemeenschappen in Nederland. Hij verklaarde deze problemen nauwgezet te zullen blijven volgen.
Talip Küçükcan wordt met trots vermeld door velen, waaronder ook het Turkijevi Onderzoekscentrum, waarvan hij medeoprichter is. De boodschap van het Centrum hierboven weerspiegelt deze trots in al haar facetten…
DE COMMENTAAR DIE KÜÇÜKCAN SCHREEF NA ZIJN NEDERLAND-ONDERZOEK:
Toen Küçükcan in zijn studententijd naar Nederland kwam om onderzoek te doen, schreef hij na een gesprek dat hij ook bescheidenheidshalve met mijn persoon voerde, het onderstaande artikel:
In dit artikel zijn Küçükcan’s kennis en gevoeligheid duidelijk zichtbaar.
HET IMAGOPROBLEEM VAN EUROPESE TURKEN
Doç. Dr. Talip Küçükcan
De opvattingen en ideeën van Europeanen over Turken vertonen uiteraard verschillen. Op basis van zowel onze eigen observaties als het wetenschappelijke onderzoek dat tot nu toe is verricht, kan het volgende worden gezegd: de houding en gedachten van West-Europeanen over Turken zijn vaak gebaseerd op oppervlakkige informatie, gebrekkige ervaringen en soms op vooroordelen. Het is nuttig op te merken dat deze gedachten na verloop van tijd het risico lopen te veranderen in stereotiepe en moeilijk te wijzigen beelden. Vooral ervaringen of observaties die negatieve gedachten en vooroordelen voeden, dragen bij aan de institutionalisering van imago’s over Turken.
“De Ander” zijn
De andere achtergrond waaruit je komt, de andere taal die je spreekt, het andere geloof en de culturele identiteit die je draagt, maken je niet alleen vreemd en “de ander”, maar deze verschillen versterken tevens je eigen neiging om jezelf als “anders” te zien. In het algemeen zien we dat positieve ideeën over minderheden in Europa niet wijdverbreid zijn, en dat integendeel negatieve, ongefundeerde en oppervlakkige vooroordelen en stereotypen over groepen die als vreemd worden gezien, veel voorkomen. Met andere woorden: wij zien dat de manier waarop degenen die “anderen” worden genoemd ons bekijken, vanuit hun perspectief ook niet erg positief is.
Bij het ontstaan van ideeën en imago’s over European Turks zijn twee hoofdactoren betrokken. De één is “wij”, de ander “de anderen”. Een immigrant of buitenlander zijn in een land maakt je automatisch “de ander”. Als je numeriek in de minderheid bent, geen politieke macht hebt, een andere taal spreekt dan de meerderheid, een ander geloof hebt, een andere huidskleur of een andere etnische achtergrond, dan word je gemakkelijk “de ander”,“de vreemde” of “de buitenstaander”.
Over onze eigen rol…
Het is geen overdrijving te stellen dat mensen uit verschillende nationale, religieuze, culturele en etnische achtergronden die zich in Europese landen hebben gevestigd, en zelfs hun in deze landen geboren kinderen, als “anderen” worden gezien. Maar het is ook belangrijk te benadrukken dat sommige gevestigde “buitenlanders” die verspreid zijn over diverse Europese landen en steden, door hun gedrag soms negatieve vooroordelen voeden en zo extremisten in de kaart spelen. Zo nu en dan moeten wij ook zelfkritiek tonen en ons afvragen of wij in sommige gevallen een bijdrage hebben geleverd aan foutieve en misleidende imago’s.
Het huidige algemene beeld over Turken in Europa is als volgt: net als andere mensen met een migratieachtergrond worden Turken gezien als onaangepast, niet succesvol, teruggetrokken, geneigd tot crimineel gedrag, afhankelijk van sociale uitkeringen, met een zwakke ondernemersgeest, weinig belang hechtend aan onderwijs, gesloten voor verandering en als een groep met wie gezamenlijke leefvormen moeilijk zijn.
In een politieke en sociale omgeving waarin racisme, discriminatie en vreemdelingenhaat toenemen, kijkt men in Europa niet met een vriendelijke blik naar buitenlanders. Wanneer men kijkt naar variabelen als werkloosheidscijfers en het armoedeniveau onder buitenlanders, en – nog erger – naar discriminerend en kleinerend beleid jegens hen, dan worden de genoemde vormen van uitsluiting zichtbaar.
Historische bronnen van vooroordelen
Net als andere mensen met een migratieachtergrond leven ook Turken in Europa in een omgeving waar zij zowel doelwit als slachtoffer kunnen worden van vooroordelen, stereotype ideeën en discriminerend beleid. Twee zaken voeden de vooroordelen en stereotypen over Turken. De eerste zijn de eeuwenlange wrijvingen, conflicten, oorlogen en strijd tussen Turken en Europeanen. De tweede is dat de vertegenwoordiging van de hedendaagse Turkse gemeenschappen in Europa problematisch is en dat zij vaak door negatieve en onaanvaardbare incidenten in het nieuws komen.
Het is onmiskenbaar dat het feit dat de Turken die tot aan de poorten van Wenen kwamen, jarenlang in schoolboeken als barbaren zijn neergezet, grote invloed heeft gehad op de Europese kijk op Turken. Turken werden voorgesteld als gewelddadig, oorlogszuchtig, strijdlustig, bezettend, plunderend en erop uit hun geloof op te dringen. Een dergelijke campagne liet diepe en negatieve sporen achter in het bewustzijn van Europeanen. Wanneer sommigen die vandaag tegen de toetreding van Turkije tot de Europese Unie zijn, in hun achterhoofd denken dat Turken tot een andere beschavingswereld behoren en niet met Europa kunnen harmoniëren, dan is dat geen toeval. Het is niet gemakkelijk om indrukken die tot het verleden behoren uit te wissen, vooral niet uit de geest van oudere generaties. Hier is immers sprake van een geïnstitutionaliseerd imago.
Waarom is het imago van Turken negatief?
Toch kunnen wij bijdragen aan het ontstaan van positievere ideeën bij de Europeanen met wie wij samenleven, en hen helpen bevrijden van hun vooroordelen tegenover Turken. Of wij kunnen het tegenovergestelde doen: met verkeerd gedrag bijdragen aan de verankering van negatieve beelden die vervolgens moeilijk te verwijderen zijn.
Een van de zaken die het imago van Turken het meest schaden, is dat sommige onverantwoordelijken van Turkse afkomst regelmatig in het nieuws komen vanwege misdrijven. Vooral het feit dat onder de betrokkenen bij drugshandel, mensensmokkel en soortgelijke misdrijven ook Turken zijn, wakkert naast vreemdelingenhaat ook Turks-vijandigheid aan.
Dat Turkse kinderen behoren tot de minst succesvolle leerlingen is een andere bron van vooroordelen. Het is moeilijk positieve oordelen te vormen over een gemeenschap die voortdurend onderpresteert en nauwelijks studenten naar degelijke universiteiten stuurt.
Daarnaast draagt de lage politieke participatie – die nodig is voor een betere vertegenwoordiging van Turken – én het feit dat er ondanks succesvolle ondernemers nog steeds geen sterke institutionele economische structuur bestaat, én dat er onvoldoende instellingen zijn die de artistieke en culturele rijkdom van Turken presenteren en verspreiden, bij aan het voortbestaan van deze negatieve beelden.
Het is tijd voor zelfkritiek
Als wij vandaag een imagoprobleem hebben, moeten wij de oorzaken goed onderzoeken en daar vervolgens duurzame maatregelen aan koppelen. Anders blijven wij doorgaan met het verhaal “zij mogen ons niet, zij willen ons niet”. Laat staan anderen, zelfs wanneer twee Turken bij elkaar komen, beginnen ze te klagen over Turken. Kortom: het imagoprobleem van European Turks kan niet worden opgelost zolang Turken zichzelf geen orde op zaken stellen. Laten wij eerst onszelf verbeteren. De rest zal dan vanzelf volgen.
LAATSTE NOOT AAN MİJN LEZERS:
Bij deze wil ik één punt nadrukkelijk vermelden. In mijn hele leven heb ik Prof. Dr. Talip Küçükcan slechts één keer persoonlijk ontmoet. Nadien hebben wij geen contact gehad en is er geen vriendschap of nauwe relatie ontstaan. Daarnaast is het bekend dat mijn politieke sympathie eerder richting de CHP gaat, ondanks het feit dat Küçükcan een politicus van de AK Partij is. Zoals altijd scheid ik mijn journalistieke werk strikt van mijn politieke voorkeuren. Deze analyse is daarom niet gebaseerd op persoonlijke nabijheid of politieke sympathie, maar uitsluitend op publieke observatie en professionele beoordeling.