Hollanda Uluslararası Sorunlar Danışma Kurulu’nda, ‘Erdoğan’a diz çöküldü’ kavgası yaşandı. Bu nedenle, NATO eski Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer’in başkanlığını yaptığı Kurul’dan eski büyükelçi olan üye Ed Kronenburg istifa etti.
Başkan Jaap de Hoop Scheffer’in, ‘Erdoğan’a karşı diz çöktüğümüz iddiası yersizdir’ dediği kavga, bir raporun hazırlanması sırasında başladı ve günümüze kadar devam etti.
2017 yılında Rotterdam’da meydana gelen diplomatik skandaldan sonra bozulan Türkiye-Hollanda ilişkileri sırasında, ‘Ankara’ya dönmesine gerek yok’ diyen Erdoğan, büyükelçi Van Rij’i kabulu sırasında
Avrupa Birliği ülkelerinin, ‘otoriter komşu ülkeler ve müttefik ülkeler ile nasıl bir ilişki içinde olunmalı’ sorusuna cevap aranan raporun hazırlanışına, Hollanda’nın Ankara eski büyükelçisi Kees van Rij’in de katılmış olması ve orada belirttiği görüş, kavganın en büyük nedeni olarak gösterildi.
Hollanda Uluslararası Sorunlar Danışma Kurulu’na başkanlık yapan, NATO eski Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, ‘Erdoğana diz çökmedik’ dedi.
Büyükelçi Kees van Rij, 2017 yılında yaşanan Türkiye-Hollanda krizinde Hollanda’da bulunduğu bir sırada, Başkan Erdoğan tarafından, ‘Türkiye’ye dönmesine gerek yok’ çıkışıyla ‘istenmeyen adam’ ilan edilmişti.
Olayların içinde bulunmuş bir büyükelçinin, böylesi bir raporun hazırlanışına katkı yapmış olmasına itiraz eden Kurul üyeleri, Türkiye-Hollanda krizinin ana aktörlerinden biri olan Van Rij’in bazı ifadelerinden de hoşnut olmamışlardı.
‘Erdoğan’a karşı diz çöktük’ diyerek istifa eden Kurul üyelerinden Ed Kronenberg’den sonra , diğer istifaların da gelmesi, hatta Kurul’un Lav olması konuşuluyor.
Başkan Jaap de Hoop Schefer’in çok yakın arkadaşı olan Kurul üyesi Ed Kronenberg’in, ‘Erdoğan karşısında diz çöküldü’ iddiasının karıştırdığı ortam, Hollanda medyasına yeni taşınmış oldu.
Büyükelçi Van Rij, böyle bir raporun hazırlanışı sırasında katılımcı olmaması gerektiği fikrine karşı çıkarak, ‘Türkiye’yi, darbe girişimi sırasında, Suriye krizinde, ilticacılar konusunda ve 2017’de yaşanan iki ülke arasındaki kriz sırasında takip etmiş ve en iyi istihbarata sahip olmuş olan şahsımı dışlamaya çalışmak, profesyonel bir davranış değildir.’açıklamasında bulundu.
Ülkenin ünlü diplomasi uzmanı Robert van de Roer da, ‘Van Rij’in Türkiye hakkında bildikleri, tüm Kurul üyelerinin bilgi toplamından daha fazladır. Böyle bir raporun hazırlanmasında neden bulunmasın ki?’ şeklinde tepki gösterdi.
Şimdilik bir istifa ile zayıflayan Hollanda Uluslararası Sorunlar Danışma Kurulu’ndan, istifaların çoğalacağı, belki de Kurul’un lav olacağı beklentisi var.
Hollanda’da ünlenen Meriç Artaç, 13 Kasım’da Lahey’de sahneye çıkacak.
Rotterdam Klasik Türk Sanat Müziği Korosu’nu yıllarca yöneten sanatçımız, şimdilerde opera kompozitörü ve tiyatrocu olarak ününe ün katıyor.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da büyük başarılara imza atmış sporcu, müzisyen, tiyatrocu, yazar, sanatçı ve işadamı ve kadınlarımız arasında bir de opera ve tiyatro sanatçımız var: Meriç Artaç.
Meriç Artaç, Rotterdam Klasik Türk Sanat Müziği Korosu’nu yıllarca yönetmişti. Fotoğrafta 2016 yılında yapılan, Koronun 15’inci yılı kutlama töreninden bir estantane görülüyor.
13 Kasım Cumartesi günü Lahey kentinde yapılacak olan ‘Dalgalar Arasında Festival Günü’nde sahneye çıkacak olan Artaç, ‘Mr.Z’nin gelişi’ adlı eseri canlandıracak.
Neden yaratıldıklarını çaresizce arayan 5 karekteri canlandıracak olan sanatçı, estrümanlar ile şunları yorumlayacak:
Rudan (bariton) ile depresyon sesini, Yori (basklarnet) ile korkunun sesini, Gece (soprano) ile melankolinin sesini, Korke ( şarkı ve topdans) ile gururun sesini ve Zizos (flut) ile korumanın sesini.
Meriç Artaç’ın ‘Mr.Z’in gelişi’ sahnesinde, Sjaron Minailo rejide, Funda Müjde seste, Brigitte van Hagen soprano, Jussi Lehtipuu bariton, Felicia van den End flut, Davit Kweksilber basklarnet ve Julia Pallanch şarkı ve topdans olarak görev yapacaklar.
Hollanda medyasının sitayişle söz ettiği sanatçımız Meriç Artaç’ın opera ve tiyatroculukta, genç yetenekleri desteklemesi ile övülüyor.
Artaç’ın konseri Lahey’de saat 16.00’da Spui 175 adresindeki Nieuwe Kerk’te başlayacak.
MERİÇ ARTAÇ’I TANIYALIM
5 yaşında iken ders almaya başlayan, İstanbul’da başlattığı serüvenini Rotterdam’da sürdüren ve sahnelere Türk müziği ile çıkıp daha sonra opera ile şöhreti yakalayan Meriç Artaç’ın biyografisinde çok ilginç gelişmeler yer alıyor.
İsterseniz gelin hep birlikte Artaç’ın geçmişine bakalım.
1990 İstanbul doğumlu Meriç Artaç, müzik eğitimine İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Piyano bölümünde başladı. Mezuniyetinin ardından Codarts Rotterdam’da kompozisyon okudu, 2015 yılında aynı okulun master programından onur derecesiyle mezun oldu. 2019-2020 süresince turnede olacak olan Madam Koo operasının prömiyeri Kasım 2018’de Diamantfabriek ve AKOM Ensemble ile Amsterdam’da gerçekleşti. Kayra adlı operası ise Mart 2019’da Callejón del Ruido Festivali’nde University of Guanajuato Symphonic Orchestra (OSUG) ile Meksika prömiyerini yaptı.
Artaç, tiyatro ve opera projeleri için beste yapmaya odaklandı. Disiplinler arası parçalara olan ilgisi, Artaç’ı dans, tiyatro ve film alanlarıyla da iş birlikleri yapmaya teşvik etti. Hem akustik hem de elektronik besteleri, yarattığı hikâye ve karakterlerin müzikal temsilleri. Geniş bir karakter, manzara, resim ve duygu çeşitliliği ile özgün bir anlatı benimsiyor, bestelerinde gündelik hayatta gözden kaçan nesne ve durumlar gündeme geliyor.
Meriç Artaç, Haziran 2016’dan bu yana AKOM Ensemble’ın sanat direktörlüğünü üstleniyor. Eylül 2018’den bu yana ise Amsterdam Konservatuarı’nda kompozisyon bölümünde ders veriyor, aynı zamanda Rotterdam Konservatuarı kompozisyon bölümünün koordinatörlüğünü yürütüyor. Şu an ise Ağustos ayında Grachten Festivali’nde prömiyeri yapılacak olan operasının üzerinde çalışıyor.
Pera Müzesi‘nin koleksiyonlarını farklı ifade olanaklarıyla yeniden keşfetmeyi amaçlayan ve sanatçıların yeni üretimlerine alan açan “Yeni Sesler” projesinin son üretimini Meriç Artaç gerçekleştirdi. Müzenin Kütahya Çini ve Seramikleri koleksiyon sergisi Kahve Molası‘ndan esinlenen Artaç, kahvenin çekirdekten fincana uzanan serüvenini aktaran Rudan’ın Kahve Molası başlıklı bestesinde, izleyicileri ana karakteri Rudan’ın zihninde bir yolculuğa çıkartmayı hedefledi. Sanatçı, bestenin merkezine kahve hazırlığı ve servisinde kullanılan kahve çekirdekleri, kahve değirmeni, su ısıtıcı ve kahve fincanı gibi araçların seslerini yerleştiriyor. Parça, bu hazırlık esnasında Rudan’ın radyosundan duyulan seslerle farklı bir boyut kazanıyor.
*Hollanda-Türk Ticaret Odası’nı başarıyla yönetiyor…
*Türk gençlerini eğitim sonrası iş hayatına hazırlıyor…
*Dördüncü karpuz yolda: Türk Ticaret Merkezi…
Ethem Emre ile Rotterdam’daki bürosunda yaptığımız görüşmede çekilen bu fotoğrafın arka bölümünde, bir koltuğa sığan üç karpuzun anlatıldığı pankartlar görülüyor.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Anadolu’yu terk edip yurt dışında yuvalanan gurbetçilerimiz arasında çok başarılı olmuş insanlarımız ile yapılan röportajları okumuşsunuzdur.
55 yıllık gazetecilik yaşamımda, naçizane şahsım da pek çok başarılı insanımız ile söyleşiler yapmış ve onları öne çıkarmışımdır.
En son yapmış olduğum röportaj Turgut Torunoğulları ve aile fertlerinin başarılarına aitti.
Yurt dışında yuvalanan gurbetçilerimizin geride bıraktıkları nesiller içinde yer alan pek çok gencimiz, sadece iş dalında değil, spor, sanat, siyaset gibi alanlarda da büyük başarılara imza atmışlardır.
Sizlere şimdi tanıtmaya çalışacağım ikinci nesil Türklerden biri olan Ethem Emre’dir.
Ethem Emre, bir değil, birkaç konuda başarılara imza atmaya devam ediyor.
Ethem Emre, genel bir deyim ile, ‘Bir koltukta üç karpuz taşıyor’.
Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, dördüncü ve hatta sonraki karpuzları da diğer koltuğunun altına sığdıracak gibi Ethem Emre…
1962 yılında doğan Ethem Emre, 1974 yılında Lahey’de yaşayan babasının yanına aile birleşimi kapsamında gelmiş. İlkokulu burada tamamladıktan sonra eğitimini teknik alanda sürdürdü.
Hollandacayı, Türkçeden daha iyi yazıp okuduğu söylenince, yeminli tercümanlık belgesini aldı ve 1981 yılında yurttaşlarına ilk hizmeti tercüman olarak vermeye başladı.
Yurttaşlardan gelen, kaza sorunları şikâyetlerinin artması üzerine, bu konuda hazırlıklar yaptı ve anlaştığı hukukçulardan yararlanarak Kaza Uzmanı oldu.
Gerek trafik kazaları ve gerekse işyeri kazları sonunda iş göremez hale gelen kazazedelerin tazminat haklarını elde etmek için harekete geçen Ethem Emre, bu konuda kendisine başvuran müşterilerinden tek cent para almadı. Hollanda yasalarına göre, bu konuda açılan dosyanın masrafını sigorta şirketleri ödüyor.
Ethem Emre’den biraz sonra bu konudaki görüşlerini ve faaliyetlerini okuyacaksınız ama, gelin ben size şimdi koltuk altındaki diğer iki karpuzdan söz edeyim. Ethem Emre’nin, Hollanda-Türkiye Ticaret Odası olarak yaptığı faaliyetler içinde fuar katılımı da var.
HOLLANDA-TÜRKİYE TİCARET ODASI DERNEĞİ
Ethem Emre, Türkiye ile Hollanda arasında ticaret yapan Türk ve Hollandalıların yararlanabilceği, Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği’ni kurdu ve bu kuruluşun başkanlığını yapmaya başladı.
Hollanda, Avrupa ekonomisi arasında en ileri ülkeler arasında yer alıyor. Hollanda ekonomisinin temel dinamiklerini tarım, sanayi ürünleri, gemicilik ve bankacılık sektörleri oluştururken, nüfusun ise % 40’lık kısmı sanayide çalışıyor. Dünyanın en büyük çiçek ihracatını gerçekleştiren Hollanda, turizm sektöründe ise geçtiğimiz yıl 13 milyar avroluk gelirle 17.5 milyon turisti ağırladı. Girişimcilerinin Türkiye’de kayda değer yatırımları olan Hollanda, dünyanın en büyük 16. ekonomisine sahip.
Hollanda Türkiye Ticaret Odası, Türk ekonomisine katkıyı hedefleyen misyonuyla, Avrupa’da yetişen üçüncü nesil uzman gençleri, Türkiye’deki meslektaşlarıyla bir araya getirerek, özellikle “Hukuk, Finans ve Denetim” konularında Türk markası yaratmayı amaçlıyor.
Ethem Emre, Hollanda’ya yatırım yapmayı düşünenlere ne gibi yardımlar yapabileceklerini şöyle anlatıyor: ‘Hollanda ve Türkiye Ticaret Odası olarak, her iki ülkede de networkümüzde bulunan uzman “işbirliği kuruluşları” ve “çözüm ortakları” kanalıyla, Türk ve Hollandalı işadamlarının , kurumsal hedefleri doğrultusunda işlerini geliştirmeleri ve dış pazarlara açılabilmeleri hususunda, tavsiye ve önerilerde bulunmaktan, detay sektörel pazar araştırması yapmaya; sektörel B2B matchmaking toplantıları organize etmekten, risk analizi ve fizibilite analizleri hazırlamaya; kurumların oluşturabilecekleri her türlü işbirliği imkanlarını (distribütörlükten kontratlı üretime, lisanslı imalattan joint venture’a kadar her tipte) yaratmakta ve ilgili her tür konularda onlara rehberlik ederek hizmet vermekteyiz. Her kuruma ve kuruluşa basmakalıp tekdüze çözümler önermekten ziyade, başvuruda bulunan kuruluşlarla mümkünse yüzyüze görüşerek herbirinin kurumsal hedeflerini ve kısıtlarını da gözönüne alarak özgün gereksinimlerini belirlemekte ve adım adım modüler bir şekilde bunlara uygun çözümler üreterek, uygulamaları gerçekleştirmekte ve kurumların uluslararası alanda büyümelerine ve hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmaktayız.’
Ethem Emre, Hollanda’nın Türk girişimciler için verdiği teşvikleri şöyle anlatıyor: ‘Hollanda hükümeti 9 üst ana sektör olmak üzere çeşitli iş kollarında teşvik programları sunmakta. Hollanda’da iş kuran yabancı şirketlerde doğal olarak bu teşvik programlarına başvurabilmekte. Ancak bu konuda spesifik bir uzmanlık alanı olup , HTTO olarak yine ilgili “çözüm ortaklarımız” kanalıyla , gerektiğinde uzman danışmanlık hizmetleri sunabilmekteyiz.
Ülke yönetiminin politik olarak desteklediği ve önem verdiği dokuz üst ana sektör söz konusudur. Bu sektörler; ziraat ve gıda, bahçe bitkileri, yüksek teknoloji endüstrileri, yaratıcı endüstriler, lojistik, enerji (bilhassa yenilenebilir), yaşam bilimleri ve sağlık, kimya, denizcilik ve su yönetimi olarak sıralanıyor.’
Türk girişimcilere neler önerebileceğini sorduğumuz Emre şu yanıtı verdi: ‘Hollanda hemen hemen her tür girişimciye açık, tamamen serbest rekabete uyumlu bir ülkedir. Her tür sektörün ve kurumun güçlü ve zayıf yanları, kendine özgün amaçları ve kısıtları olabilir. Yani biz hazır reçeteler sunmak yerine önce ihtiyaç ve gereksinimleri belirleyip, sonra öneride bulunuyoruz. Teşhis koymadan tedavi önermeyi doğru bulmuyoruz. Bu bağlamda bu sorunuza peşinen bir yanıt vermem sağlıklı olmaz.
Ancak zaman zaman bünyemizde bulunan “Green & Black Consulting – International Business Intelligence & Cooperation Services”, “ESJ Financial Engineering” vb., kurumlar kanalıyla ülkemizde mevcut odalara, sanayi birliklerine, sektör kümelenmelerine Hollanda ekonomisi, teknolojisi, teknoloji transfer imkanları, işbirliği olanakları, uluslararası işbirliğinde dikkat edilmesi gereken hususlar, Hollanda ticari ve hukuki altyapısı vb.” konularda bilgilendirme toplantıları düzenliyoruz. Böylece en azından katılanların kafasında bazı sorgulamaların oluşmasına, kendi gereksinimlerini gözden geçirme ihtiyacı hissetmelerine vesile oluyoruz.’
Ethem Emre, Hollandalıların da Türkiye’de yatırım yapmak için nelere dikkat edilmesi gerektiğini şöyle anlatıyor: ‘Öncelikle Hollandalı yatırımcını hedefini belirlemek lâzım. Sadece Türk pazarına mı açılmak istiyor? Yoksa bir Türk firmayla iş ortaklığı oluşturup, Türkiye çevresindeki (malum bizim ülkemizde iki kıtayı birleştiren bir köprü olması sebebiyle son derece stratejik ve sıçrama yapmaya müsait bir coğrafi lokasyona sahip) pazarlara da kaymayı düşünür mü? Bunun için yeterli bütçesi ve insan kaynağı var mı? Finansman ve teknoloji imkanları kısıtlı mı? Özetle teşhis koymadan tedavi önerilmesi doğru değil. Mevcut durumu ve imkanları görmeden, bilmeden ve analiz etmeden bir şey önermek ne kadar doğru? Bu nedenle önerilerimiz sektörden sektöre, firmadan firmaya değişiklikler göstermekte.
Bir önceki sorunuza verdiğim yanıtta olduğu gibi Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz bilgilendirme sunum ve toplantılarının bir benzerini Hollanda da, çeşitli Hollanda meslek kuruluşlarına ve kümelenmelerine yönelik olarak gerçekleştiriyor ve programlarımıza alıyoruz.
Özetle, kurum olarak, her iki ülke arasındaki ticaret ve işbirliği imkanlarının geliştirilmesi konusunda, her iki ülkede de aktif çalışmalar yürütmeye çaba sarf etmekteyiz.’
Hollanda-Türk Ticaret Odası Derneği’nin önemini anlatabilmek için, Emre’nin geçen ay yapmış olduğu bir etkinliği bu araya sıkıştırayım:
Hollanda Türkiye Ticaret Odası Derneği, yaş meyve sebze sektöründe faaliyet gösteren firmaları 19-21 Ekim tarihleri arasında Antalya’da buluşturdu. Turkish Dutch Trade Consulting Limited Şirketi’nin katkıları ile hazırlanan organizasyon, Hollanda -Türkiye arasında işbirliği temellerini ve yatırım fırsatlarını oluşturma misyonunu başarıyla yerine getirdi.
Ethem Emre çok önem verilmesi gereken tarımcılıkla ilgili bir araştırma gezisinde.
Özellikle Kuzey Avrupa’da faaliyet gösteren yaş meyve sebze sektörünün başarılı şirketleri, Antalya ve çevresinde potansiyel Türk ticari ortakları ile bir araya getirildi. Yörex Fuar ziyareti çerçevesinde, Türkiye’de yetiştirilen özgün tarım ürünlerinin tanıtımı sağlanarak, Hollandalı iş insanlarının üretici ve tedarikçiler ile buluşmaları sağlandı.
Diğer yandan, konaklama sektöründe faaliyet gösteren firmalar, İstanbul’da ve ardından Denizli’de ağırlanarak Türk partnerleri ile B2B eşleştirmeleri program dahilinde yer aldıi.
Programın ardından, dernek kurucu başkanı Ethem Emre ve yönetim kurulu üyeleri Peter Wolters, Fred Vanderwiejde ve Leyla De Mos, yeni atanan Hollanda Başkonsolosu Arjen Uijterlinde ile 26 Ekim 2021 tarihinde, İstanbul’da verimli ve keyifli bir görüşme gerçekleştirdiler.
Görüşme kapsamında, ticareti geliştirme, potansiyel iş partnerlerini buluşturma ve iki ülke arası yatırımlarda rehberlik etme konularında Ticaret Odası Derneğinin üstlendiği görev ve sorumluluklar hakkında bilgi verildi. Ayrıca derneğin yürütmekte olduğu çalışmalar içerisinde yer alan, Hollanda-Türkiye Ticari Heyet Programı, Türk IT uzmanlarını Hollandalı firmalar ile buluşturan IT ve ‘ITR Connect’ projeleri ve Türk hastanelerinde Hollandalı hastaların tedavi ve rehabilite edilmesini amaçlayan sağlık projesi görüşme esnasında üzerinde durulan konular oldu.
Ethem Emre’nin en büyük endişelerinden biri, ülkemizde eğitim görmüş gençlerimizin, miraslarını satarak yurt dışına göç edişleri. Konuyla ilgili olarak Business World’a konuşan Emre, yapılması gerekenleri anlatıyor.
GENÇLİĞİ İŞ DÜNYASINA HAZIRLAMA VE TÜRKİYE’DEN SERMAYE VE BEYİN GÖÇÜNÜ TERSİNE ÇEVİRME…
Ethem Emere’nin koltuğuna sığdırdığı üçüncü karpuzun konusu, gençlerimizin eğitim sonrasında iş dünyasına hazırlanması. Bu konuyu da az sonraki söyleşimizde genişçe okuyacaksınız ama, Emre’nin önemli bir çift sözüne yer vermek istiyorum: ‘Türkiye’deki gençlerimiz, atalarından kalma mirasları satarak yurt dışına yerleşiyorlar. Hem paraların yurt dışına çıkmaması ve hem de gençlerimizi kaybetmemek için çaba göztermemiz lâzım. Ben bu konuda girişimlerde bulundum. Umarım semeresini görürüz.’
Ülkemizde iyi eğitim görmüş, alanlarında uzmanlaşmış gençlerimiz ve sermayelerini en uygun yatırımlarla değerlendirmek isteyen girişimciler, genellikle daha iyi standartlarda iş imkânlarına sahip olmak amacıyla yönlerini farklı ülkelere çevirmekteler.
Türkiye’de özellikle son yıllarda beyin ve sermaye göçü hareketleri büyük bir hız kazandı.
Özellikle eğitimli ve yetenekli gençlerimizin ülkemiz için önemini vurgulayan Ethem Emre şunları söyledi: ‘Ülkemizde ve yurt dışında bulunan gençlerimizi ekonomik ve sosyal yönden destek vererek kazanmalıyız. Beyin göçünün önlenmesinin yanında, gençlerimizin yurt dışında asimile olmalarını önlemek için gecikmemeliyiz. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarımız ile el el vererek adım atmada gecikmemeliyiz.’
Gençlerimize sahip çıkma toplantılarına çok önem veren Ethem Emre, yakında Türkiye’de de toplantılar düzenleyeceğini belirtiyor.
Ethem Emre, Gençlerimize fırsatlar sunulması gerektiğini vurgularken, Türkiye’deki gençlerimizin varlıklarını ve miraslarını yurt dışına taşımalarının önüne geçilmesi gerektiğini belirtti. ‘Düşünen ve üreten değerlerimizi kaybetmeyelim’ diyen Emre şöyle devam etti:
‘Ülkemizde düşünce ve sermaye göçü yaşanmaması adına hepimiz üzerimize düşeni yerine getirmekten kaçınmamalıyız. Bunun aksi olması halinde, vatanından kopan gençlerimizin asimile olmalarının önü kesilmelidir. Düşünen ve üreten, sahip oldukları alanlarda başarılı olan pırıl pırıl gençlerimiz var. Bu gençlerimizin ülkemizi terketmelerine fırsat vermemeliyiz.’
Hollanda’daki gençlerimiz için de önemli projeleri olduğunu söyleyen Emre şöyle devam etti: ‘Gençlerimize sahip çıkarsak, onlar da kendilerinden sonraki kuşağa sahip çıkarlar. Bizler şimdi bunu yapmazsak gelecekte neslimizi kaybederiz. Zira aksi takdirde asimile olmaları kaçınılmazdır. Bizim geleceğimiz olan gençlerimizi, dernek olarak iş ve staj konularında desteklemeye devam edeceğiz.’
Ethem Emre, Devletimizin, kurumlarımızın, işadamlarımızın, STK’ların ve medyanın gençlerimize yardım için gayret sarfetmelerini, aksi takdirde gençlerimizi kaybedeceğimizi belirtirken, Hollanda’da 300’ü aşkın iş kadınımızın olduğunu, bu kesimin de desteğe ihtiyacı olduğunu belirtiyor.
TÜRK TİCARET MERKEZİ
Ethem Emre’nin öteden beri arzuladığı bir Türk Ticaret Merkezi’nin oluşmasıdır. Bu konuda çok yoğun çalıştığı halde bir sonuç elde edemeyen Emre, desteklendiği takdirde yakın bir gelecekte bu emeline nail olacağını umut ediyor.
KOLTOĞUNDAKİ KARPUZLARI ÇOĞALTAN VE KIRDIRMAYAN ADAM
Evet, çok yetenekli olan Ethem Emre’nin koltuk altına sığdırdığı ve kırdırmadığı karpuz sayısı çok.
Değerli dostum Zeynel Abidin Kılıç, bu önemli Türk ile bir söyleşi yaptı. Gelin hep birlikte bu söyleşiyi okuyalım ve sonunda da Ethem Emre’yi alkışlayalım:
-Kaza uzmanlığı yolculuğunuz nasıl başladı?
-‘Tercümanlık hizmeti yürütürken insanlarımızın farklı sorunlarını da yakından görme fırsatımız oldu. İnsanlarımızın yurt dışında, özellikle Türkiye’de yapmış oldukları kazalar sonrasında çok mağdur olduklarına şahit oldum. Ve bu sorunların çözümüne dönük belli eğitimler aldım, uzmanlaştık. 15 yıl önce de Hollanda’da ilk kültürler arası kaza uzmanlık bürosunu kurduk. Şimdilerde de Hollanda’nın 5 büyük kentinde hizmet veren bürolarımızla hizmeti insanlarımızın ayağına kadar götürmüş olduk. Oğlum Onur Emre bu alanda ihtisas yapmış bir avukat olarak görev yapmakta.
Ethem Emre’nin Rotterdam’daki merkezi bu binada toplanmış. Tamamı Emre’ye ait olan bu binada konuşlandırılmış olan bölümlerde verilen hizmetler, Amsterdam’da yenilenecek olan şubede de müşterilere sunulacak.
Bendeniz ve 25 kişiden oluşan personelle kaza uzmanlığı alanında hizmet vermekteyiz. Bizim başladığımız yıllarda hiçbir yabancı uzman yoktu. Hollandalıların tekelinde olan bir alandı.
Biz buradaki gelişim ve değişimi de sağladık. Bu alanda, pek çok üniversite ve yüksek okul mezunu gençlerimiz bizim yanımızda stajyer olarak başladı ve daha sonra, yetiştirdiğimiz 10’u aşkın gencimiz hem bizde hem de farklı şirketlerde istihdam edilerek iş hayatına atıldılar. Kurumumuzda stajyer olarak başlayan ve daha sonra farklı büyük sigorta şirketlerinde iş bulan onlarca gencimiz var. Bu alana yabancıları da katarak zenginleştirdik. Umarım hepsi gittiği yerde toplumumuzu temsil eder ve bu alanda elde edilen güvene zarar vermezler. 60 yıla yakındır bu ülkede olmamıza rağmen hâlâ belli alanlarda yetişmiş uzman elemanımız yoktur. Bunu da bu gibi çalışmalarla değiştirmeye çalışıyoruz. Bu da bizim için ayrı bir gurur vesilesidir.’
Ethem Emre, çeşitli konularda hizmet yarışını sürdürken, gerek yetenekli personelinden ve gerekse uzmanlardan destek görüyor.
-Kaza anı ve sonrasında nasıl bir yol izleniyor?
-‘Herhangi bir kaza sonucunda çok farklı deneyimler, tecrübeler ediniyoruz. Sıradan bir kaza sonrası bile insanlar fiziksel hasar görmekle beraber psikolojik sıkıntılar da yaşıyorlar. Ömür boyu atamadıkları korkuları oluşuyor. İlla da kırık çıkık olması gerekmiyor, ağrılar, uyku ve konsantre bozukluğu gibi durumlar da tazminat kapsamına giren konulardır. İnsanımız kaza sonrası yaşadığı bu gibi durumların geçici olduğunu sanıyor ve ağrı kesicilerle ağrılarını gidermeye çalışıyor. Bu gibi durumda kişinin, ev doktoruna durumu bildirerek kazayı kayıt altına geçirmesi ileride yaşayacağı sorunları en aza indirir. Kişinin ifadesi bazen yeterli olmuyor, bu durumun belgelenmesi lazım. Bizler daha çok, olaylar mahkeme sürecine girmeden sigorta şirketleriyle sulh yoluyla uzlaşarak çözüme kavuşturuyoruz.
Tabi her zaman da süreç mağdurun lehine olmuyor. Sigortanın lehine rapor çıkınca eli güçleniyor.
Ya tazminat ödemiyor ya da beklentinin altında bir meblağ ödüyor. Sulhen çözüm, iki tarafın da ortak bir rakam üzerinde anlaşması demektir. Bizim de tavsiyemiz yıllarca beklemek yerine uygun şartlarda uzlaşmak en iyi yoldur.
Haklı davalarına hiçbir zaman yalan yanlış bilgi, belge katmasınlar. Zira sigortalar her şeyi büyük bir titizlikle ele alıp, değerlendiriyorlar. Araştırıyor, gerektiğinde kişiyi takip ediyorlar. Hakkın neyse onun peşinde olmalısın. Dürüstlükten asla vazgeçmemeli. Suistimal olmamalı. Yoksa eldeki hakkını da kaybedersin.
Mesela, “evden çıkamayacak durumda olduğunu” söylüyorsun, ama takip anında seni gezinti anında görüntülüyorlar, ya da sosyal medya hesaplarında spor yaparken tesbit ediyorlar, bunlar da senin haklılığını ve güvenirliğini kaybettiriyor.
O yüzden sağlam ifadeler ve haklı deliller verilmesini tavsiye ediyoruz. Aksi hâlde ‘dolandırıcı’ olarak kayıtlara geçiyor ve bu durum kişinin bütün hayatını olumsuz etkiliyor. Haklı davalarında bile haklılığını isbat etmekte zorlanıyor.’
-Kazazedelerin ne tür hakları var?
-‘Kişinin tazminat hak etmesi için belirtileri olması yetmiyor, tedavi sürecini de başlatması gerekiyor. İş kaybı olabilir, evde düzeni bozulabilir, acı parası var, kendi işyerinde pozisyonunu kaybeder. Tazminatı hak etmek için de belli prosedürlere uymak gerekiyor.
Hiçbir sigorta şirketi gelip de kaza sonrası size ‘haklarınız budur’ demez. Kişi kendi hakkını talep ederse sigorta şirketleri devreye giriyor.’
İş kazası yaptıktan sonra, çalışmanızı engelleyecek zihni ve bedeni sorunlarınızın karşılığını almak için, Ethem Emre’nin bürolarından birine başvurabilirsiniz. Bu konuda hiçbir ödeme yapmıyorsunuz.
-Kazazedelerin size başvurması hâlinde belli bir ücret talep ediliyor mu?
-‘Bizler bu konuda ücretsiz danışmanlık hizmet veriyoruz. Süreç başladıktan sonra da mağdurlardan herhangi bir ücret talep edilmiyor.
Bizler hukuk hizmeti veriyoruz. Kişinin haklarının alınmasını sağlıyoruz, sigorta şirketleri de ayrı bir fondan bizim hizmetin karşılığını ödüyorlar. Bizim aldığımız bedel, kişinin alacağı tazminatı asla etkilemiyor. Kazazedelerin bu duruma dikkat etmesi gerekiyor. Hiçbir şekilde doğrudan ve dava sonucunda işini yapan kuruma para ödenmiyor. Kazazededen para talep edenlerin olduğunu da duyuyoruz. Talep edilen bu para haksız ve yersiz bir kazançtır.’
-Kazazedeler başka nelere dikkat etmeliler?
-‘İş kazalarında da kaza müfettişlerinin kazayı yerinde incelemeleri çok önemlidir. Müfettişlerin kaza yerinde hazırladıkları rapor, sonucu olumlu manada etkilemek için gereklidir. Kişi kaza sonrası mesleğini yapamaz hâle geliyor, iş göremez oluyor.
Bu yüzden bu raporların sağlam bir şekilde elde edilmesi çok önemlidir ki hakları güvence altına alınsın. Sigorta şirketi tazminat ödeyeceği için onların da belli şartları ve beklentileri var. Dosya oluşumu bu yüzden sağlam olmalı ve deliller kaza sonrasına dönük olarak dosyaya ilave edilmelidir. Geçmişteki rahatsızlıkları, asla yeni bir oluşan bir sıkıntı gibi dosyaya geçirilmemeli.’
-Ne tür kazalarla ilgileniyorsunuz?
-‘Ağır trafik kazalarından tutun, bedensel ve iş kazalarına kadar olan geniş bir yelpazede hizmet veriyoruz. Yılda 1200 civarında insanımızın dosyasını sonuçlandırıyoruz. İnsanlarımızın izin sezonunda yaşadıkları kaza sorunlarını da hem yerel hem de Hollanda hukuku çerçevesinde ele alarak sonuçlandırıyoruz.’
-Yine sizin inisiyatif ve girişiminizle başlayan Türk Hukuku Bürosu hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
-‘Türkiye’de avukat olarak görev yapmakta olan avukat Enes Etlik Bey’i de Türk Hukuku Bürosu’nda görevlendirerek hizmeti insanlarımızın ayağına getirmiş olduk. Pek çok insanımız Türkiye’de farklı hukuksal sorunlar yaşıyor ve bir türlü çözüm yolu bulamıyorlardı. Bu vasıtayla Türkiye’ye gitmeden sorunlarını çözüme kavuşturmuş oluyoruz. Türkiye’de avukat ihtiyacı olan insanlarımızın Rotterdam büromuz vasıtasıyla Türkiye’deki hukuki sorunlarına çözüm bulmuş olacaklar. Sadece büro avukatımız Enes Etlik Bey’e vekalet vererek sorunlarını buradan takip edebiliyorlar. İnsanlarımız için çok büyük bir kolaylık sağlandı.’
Talihsiz bir kaza geçirdiniz. Bedensel bir sakatlığınız olmadı ama zihinsel bir sorununuz oldu. Bu konuda da tazminat alabileceğinizi biliyor musunuz? Ethem Emre’nin bürolarına başvurun.
-Sürücülere neler tavsiye edersiniz?
-‘Trafik kazalarında araç içerisindekileri koruyucu özel bir sigorta var. Kaza durumunda haklı ve haksız olma durumu da var. “Inzittend Verzekeringen/Yolcu Sigortası” denilen sigorta, yurt dışında bile araç içindekilerin tamamını sigorta kapsamı alanı içine alıyor. Bundan dolayı bu sigorta çok gerekli ve faydalıdır. Zorunlu bir sigorta olmadığı için temel paket içerisinde yer almaz. Sigortalı olan kişi kendi bu seçeneği istemeli.’
Başkanlığını yaptığınız Hollanda Türk Ticaret Odası Derneği hakkında neler söylemek istersiniz?
Geçmişte İstanbul’da da farklı alanlarda hizmetlerimiz olduğu için ticaret trafiğini de takip etme durumum oldu. Hollanda ve Türkiye arasında iyi bir ticari ilişki var. Hollanda, son 20 yılda Türkiye’de en çok yatırım yapan ülke konumunda. Bu ikili ilişkilerde sıkıntılar yaşandığına şahit oldum. Girişimcilerin bazen hizmet almada zorlandıklarını, yanlışlıklar yüzünden mağdur olduklarını gördüm. Bundan dolayı da 10 yıl önce bu sıkıntıların giderilmesine dönük ve ikili ilişkileri daha verimli, sağlıklı bir hale getirmek, ticaret ağının daha kolay işlemesi için böyle bir adım attık ve Hollanda Türk Ticaret Odası Derneğini kurduk. Sadece Hollandalı girişimcilerin değil Türk girişimcilerin de haklarını korumak, onların taleplerini takip etmek ve onların da mağduriyetlerini gidermek için yola çıktık.
Her iki grubun da gerektiğinde hem Türkiye’ye hem de Hollanda’ya yatırımlarını artırmak, yerleşim işlerini halletmek ve kendi dilinde ve kültüründe hizmet etmek istedik. Çünkü her insan gittiği yabancı bir ülkede kendi diliyle hizmet alacak kaynaklar arar.
Şu ana kadar çok güzel tepkiler ve talepler alıyoruz. İstanbul’da da ofisimizi kurduk. Oradaki elemanlarımız da Hollanda dili ve kültürünü bilen arkadaşlarımızdan oluştu. Hollanda’dan Türkiye’ye giden firmaların gelişimi için çaba harcıyor ve işlerini oradan takip ediyoruz. Desteğimiz kesilmiyor. Alacakları hizmetleri koordine ediyoruz. İlişki içerisinde olduğu firmaların güvenilir olmasına kadar ön araştırma yapılıyor. İş yapacak olan firmaları önceden hazırlıyoruz, eksikleri varsa tamamlıyoruz, tavsiyelerle yola çıkarıyoruz. Bu hizmetlerin benzerini de, Türk firmaları için Hollanda’da yapmaktayız. Bir nevi bir köprü oluşturduk.
Türkiye’de iş yapmak için bize başvuran sayısız gencimiz var, onlara da rehberlik hizmeti veriyoruz. İstanbul Ticaret Üniversitesi ile yeni bir protokol imzaladık. Amaç, buradaki üniversiteler ile işbirliği yapmak ve geliştirmek. Türkiye’deki pek çok Ticaret Odalarıyla ilişkimiz ve işbirliği anlaşmalarımız var. Türkiye’nin her yeriyle olan ciddi bir ilişkimiz var. Oradan gelen Hollanda’ya dönük talepleri nasıl değerlendiririz diye çalışma ve proje üretiyoruz. Hedefimiz, Hollanda’da bir Türk Ticaret Merkezi’nin kurulması. Bu uzun vadeli bir hedef olsa da, bu tür çalışmalar çok kısa zamanda bizleri bu hedefe ulaştıracaktır.
Kâr amacı olmayan bir kuruluşuz. Ülkemize katkı sağlayalım, ihracatçımıza yol gösterelim düşüncesiyle başladık. Her geçen gün gelişiyor. İhtiyaç olduğunu daha iyi görüyoruz. Hollanda’da buna benzer 60 kadar kuruluş var hepsiyle de işbirliği içinde temas hâlindeyiz. Profesyonel anlamda hizmet yürütülüyor. Yönetim kurulumuzda kendi alanlarında uzman üç Hollandalı arkadaşımız var. Ülkemize katkı sağlıyoruz, bundan da mutluluk duyuyoruz.’
–Kuruculuğunu üstelendiğiniz Inter Talenten Vakfı hakkında bilgi verebilir misiniz?
-‘Üniversite ve Yüksek Okul mezunu gençlerimizin okul bittikten sonra onları bir araya getirecek, onlara destek olacak bir oluşumun olmadığını gördüm. Bunlar bizim gençliğimiz, geleceğimiz. Onların pek çok alanda eksiklikleri var. Özellikle Türkçe dili, tarih ve kültürel alanda bilgi eksikliği yaşıyorlar. Gençlerimiz çok sosyal değiller, birbirleri ve toplum ile olan ilişkileri çok zayıf. Onları haftada bir de olsa bir araya getirerek hem birbirilerini tanıma hem dertlerini, sıkıntılarını paylaşma hem de bilgi ve birikimlerini birbirlerine aktarma zemini oluşturuyoruz. Camilerimizin Gençlik Kolları da bu manada büyük hizmetler veriyor ama onların herkese el uzatması mümkün değil. İnşallah ileriki zamanlarda bu gençleri bir araya getirerek, birlikte geniş bir çalışma ortamı hazırlamak istiyoruz. Şimdilik 20 kişilik bir genç grubu oluştu. Pandemi nedeniyle toplantılar online olarak gerçekleştiriliyor. Herkes çok mutlu, geleceğe olan güven ve umutları her geçen gün daha da artıyor.
Eğer biz gençlerimize sahip çıkmaz isek, onların yolunu açmaz, desteklemez isek onları kaybederiz. Daha doğrusu bizler kaybederiz. Biz onlara kendi bilgi, birikim tecrübelerimizi aktaracağız ki, onlar da kendilerinden sonra gelecek olan nesle bizden aldıklarını ve kendi edindiklerini, birikimlerini aktarsınlar.
İşte bu eksiklikleri nasıl giderebiliriz, meslek sahibi olmuş gençlerimizi mesleğine uygun olarak iş hayatına nasıl hazırlarız gibi düşüncelerle Inter Talenten Vakfı’nı kurduk.
Bizler ikinci nesil olarak çok zenginiz. Hem anne ve babalarımızın yaşlanmasına ve onların bizlere bıraktığı bilgi mirasına sahip olduk hem de çocuklarımızın büyümesine tanıklık ettik ve bu bilgi akışının onlara ulaşmasına vesile olduk. Bagajımız dolu dolu. Bu birikimi mezara götürmek bize yakışmaz. Elimizden geldiğince topluma hizmet etmek için gayret sarf edeceğiz. Zira her şey para değil. Her şey para karşılığı yapılmaz, yapılmamalı.
O gençlerin bir araya gelmesi, tanış olması, birbirleriyle ülfet kurması her şeye değer. Biz ebeveynlere de büyük görevler düşüyor. Toplum için, gençlerimiz ve çocuklarımız için daha başka neler yapılabilir, bunları konuşmamız ve gereğini yerine getirmemiz lazım.’
-Sizin gözünüzle bakarsak, Hollanda nereye gidiyor?
-‘Hollanda zengin bir ülke. Kendi insanına bakacak, esnaf ve çiftçisini destekleyecek kadar varlıklı bir devlet. 70’li, 80’li yılların ülkesi değil elbette. O zamanlar “özgürlükler ve refah ülkesi” olarak anılırdı. Şimdi bu tanımlamadan hayli uzaklaştı. Rotterdam gibi büyük kentlerin bazı semtlerinde Hollandalı görmek mümkün değil. Gittikçe gettolaşan ve Güney Afrika’da var olan “apartheid” denilen bir yere doğru sürükleniyor. Belli bir yerde yaşamak zorunda kalan yabancıların yaşam koşulları ve kültürleri farklılaşıyor.
Gençler belli gerekçelerle nefret ve kinlerini ortaya koyuyor, bunun da siyasi bir kaynaktan beslendiği aşikâr.
Bu nedenle gençlere sürekli söylüyorum: Her ne kadar Hollanda’da doğmuş, büyümüş ve meslek sahibi olsanız da bir gün gelir bu ülkeyi terk etmek zorunda kalırsınız. Zira çok yakın bir zamanda bu ilkenin kendilerine çok yakın olmasına rağmen Yahudilere yaşattıklarına da şahitlik ettik.
Gün gelir, olağan bazı durumlar yaşanır ve riskler de artar. Bugün her şey yolunda olabilir ama gün gelir burası da yaşanmaz hâle gelebilir. Bu nedenle her şeye hazırlıklı olmak lazım. İyi ki gidebileceğimiz bir ülkemiz var. Bazılarının böyle bir seçeneği de yoktur.
Hollanda bu manada değerlendirildiğinde güçlü bir ülke. Bizim gençlerimiz de burada nasıl bir yer edinir, toplumla olan münasebetlerini sağlıklı bir zemine nasıl oturtur, bunlar üzerinde fikir üretmek, geliştirmek ve gençliği desteklemek lazım. Toplum olarak yerimizi iyi belirlemeliyiz. Eksikliklerimizi görerek, nasıl daha iyi seviyeye geliriz, iş ve sosyal hayatta nasıl daha güçlü ilişkiler kurarız, bunlar üzerinde kafa yormamız lazım. Her ne kadar bir tecrit hâli yaşansa da bizler onlarla olan münasebetlerimizi diri tutmalıyız, hâkim toplumla azınlıklar arasındaki diyalog ve ilişkinin olması gerektiği gibi davranmalıyız. İçimize kapanarak sorunlarımızı çözemeyiz. Türk toplumunun girişimci ruhunu her alana yayarak, geleceğimizi sağlam bir zemine oturtmamız gerek.
Avrupa siyasi olarak sağa doğru evriliyor.
Wilders bu kıvılcımın ateşini fitilliyor. İslam korkusunu toplum üzerinde inşa ederek bir politik gelecek umuyor. Bu popülist çıkışlara diğer partiler de katılıyorlar ve her geçen gün tırmanan bir ırkçılığın fitilini ateşliyorlar. Bu duruma ancak toplumumuzun birlik ve beraberlik içerisinde hareket ederek karşı duracağını ve bu sorunun üstesinden geleceğine inanıyorum. Gelecek neslimize, ayrılıklarımızı değil, birlik ve beraberlik ruhumuzu miras olarak bırakmalıyız.
Güçlerini birleştirsinler, yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla hareket etsinler. Bu da gelecek nesle bırakılacak en büyük değerdir, diye düşünüyorum. Dertlerimiz, sıkıntı ve sorunlarımız çok ve büyük. Bu nedenle sık sık bir araya gelmeli, birbirimizi dinlemeli, istişare edip bir yol haritası çizmeliyiz.
Bizlerden sonra bu işleri düzgün bir şekilde götürecek olan gençlerimize yatırım yapmalıyız. Kurumlarımızı kurumsallaştırma, kalitesini artırma, Hollandalı rakipleriyle yarışma ve kalıcı olması yoluna gitmeliyiz.’
-Hayatınızın merkezinde neler var?
-‘Çoluk çocuğumuz. Yaptığımız işlerin kaliteli olması ve yarınlara güzel şeyler bırakabilmek için verilen mücadelemiz…’
-Hayatta en çok neyi önemsersiniz?
-‘Dürüst yaşamak, insanlara katkı sağlamak, toplumsal olaylara karşı duyarlı olmak, ihtiyaç sahibi olanlara yardımı esirgememek ve bunların toplumda yaygınlaşmasını sağlamak gibi insanı insan yapan değerleri önemserim. “Dünyayı ben mi kurtaracağım” mantığı ile değil de “Bir insanı kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibi olur” inancıyla hareket etmek lazım. Her şeyi başkalarından bekleme lüksümüz yoktur. Görev ve sorumluluklarımız bellidir. Herkes bu manada bir iki kişiye el uzatsa, ne sorunlu ne de ihtiyaç sahibi insan kalır.’
-Bir insanda neyi ararsınız?
-‘Dürüstlük, şeffaflık, samimiyet aranır. İnsan bu duygularla güzelleşir. Dünya geçici, iyi miraslar ve hoş bir seda bırakmak lazım.’
-En çok ne mutlu eder sizi?
-‘Toplumumuzun her alanda gelişmesi, ülkemizle olan bağlarımızın güçlenmesi beni mutlu eder.’
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
-‘Neslimizin ülkemizle olan bağları gittikçe kopuyor eğer bunu sosyal ve ekonomi anlamında yatırım yaparak güçlendirmezsek bu bağ tamamen bitecek. Gençlerimizin ülkemizi bir tatil ülkesi olarak değil, orayla hem sosyal hem de ekonomik bir bağ kurmaları için projeler üretmek lazım. Babalarının mirasını değerlendirmeleri için çocuklara bu alanda yol açmak gerek. Ülkesiyle ticari bağı olmayan biri, Türkiye yerine tatil için başka bir ülkeyi de rahatlıkla seçebilir. Bu nedenle bağlar zayıflar. Şimdilerde cenazelerin buraya defnedilmesi konuşuluyor. Bir-iki nesil sonra neslimizin ülkemizle bir bağı kalmaması muhtemel. Gelecek nesil bizim kadar bu meseleyi umursamayacak. Kendi hâllerine bırakırsak, yok olmakla karşı karşıya kalacaklar. Bu alana biraz kafa yormak lazım. Emek verirsek, uğraşırsak bir şeyleri kurtarabiliriz. Devletimize de burada görev düşüyor. Bu bağın hep güçlü kalması için devletimizin Avrupa’daki insanımızın sadece gerektiğinde değil hep yanında olmasını istiyoruz.’
Türk Federasyon’un 10’uncu Olağan Kurultayı’na Türkiye ve Avrupa’dan önemli isimler katıldı.
Federasyon’nun başkanlığını 10 yıldır sürdüren Murat Gedik, ‘Yeri geldi Yunus, yeri geldi Yavuz olduk. Bizler, Anadolu’muzdan çıkıp gelmiş büyüklerimizin nesilleriyiz, Avrupa Türklüğüyüz. Bizler burada kalıcıyız. Yaşamış olduğumuz topluma, mensubu olduğumuz ülkeye yabancı kalamayız,’ sözleriyle büyük alkış topladı.
UTRECHT (Çaypressajans) -Hollanda’daki Türk Ülkücüleri bir çatı altında toplayan Türk Federasyon (HTF), 10’uncu Olağan Kurultayını, korona engeline rağmen büyük bir katılım ile gerçekleştirdi.
Federasyon’un 10 yıldır başkanlığını yapan Murat Gedik, genel istek üzerine kormuş olduğu adaylığında fire vermeden yeniden seçildi. ( Gedik’in yapmış olduğu olumlu faaliyetlerini içeren bir röportajı en altta bulacaksınız)
Utrecht şehrinde yapılan Kurultay’a, Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı ve MHP İstanbul Milletvekili Cemal Çetin ile Almanya Türk Federasyon Genel Başkanı Şentürk Doğruyol, Avusturya Türk Federasyon Genel Başkanı Ali Can, Fransa Türk Federasyon Genel Başkanı Orhan İlhan, İsviçre Türk Federasyon Genel Başkanı İrfan Okutan, Belçika Türk Federasyon Genel Başkanı Hamit Atak ile İngiltere Türk Federasyon Genel Başkan Yardımcısı Ali Rıza Daylak katılırlarken, Hollanda Türk Federasyon Yönetim Kurulu, teşkilat başkanları ve üyeler ev sahipliği yaptılar.
Divan Başkanlığını Almanya Türk Federasyon Genel Başkanı Şentürk Doğruyol’un yaptığı kongrede, divan üyeliklerini Veyiş Şenyürek ve Selahattin Yücel yaptılar.
Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanlığı için, Genel İdare Kurulu Üyelerinin tamamının teklifiyle aday gösterilen Murat Gedik, delegelerin tümünün oyuyla yeniden başkanlığa seçildi. Daha sonra HTF Genel İdare, Denetleme ve Disiplin Kurulu üyeleri belirlendi.
Başkanlığa yeniden getirilen Murat Gedik şu konuşmayı yaptı: “Öncelikle göstermiş olduğunuz bu teveccühten dolayı siz değerli gönüldaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Şunu belirtmek isterim ki, ülküdaşlarım bizleri bu mevkiye layık görüyorsa, bizler de başta Başbuğumuz ve onun yolunda şahadet şerbetini içmiş olan binlerce yiğitlerimiz olmak üzere, onların alınlarını yere getirmeyeceğiz ve yüzlerini kızartmayacağız. Bu bir ülkücü sözü, yemini olsun. Türk Federasyon’umuz, ‘Baş başa, başta Allah’a bağlı’ anlayışına hep sadık kalmıştır. Teşkilatımıza bağlılığımızı daha da kenetleyerek adeta kendimizi Tanrı Dağları’nın o soğuk sularından su içercesine, o güzel havasını teneffüs edercesine kalbimizde gönlümüzde beynimizde, hizmet aşkı ile mücadele edeceğiz, söz veriyoruz.”
Sık sık alkışlanan Murat Gedik konuşmasını şöyle sürdürdü: “Var olan projelerimizin devam ettirileceğini ve bunu yaparken de bu davamızın (mefkuremizin) daha güzel yerlere gelmesi için mücadele vereceğimizin de çoktan sözünü verdik. Tek temennimiz, Yüce Yaradan bizleri mahcup eylemesin. 9,5 yıllık bir tecrübenin getirmiş olduğu elbette ki sancılı dönemleri olmuştur. Fakat hiçbirini kafaya takmadık, çok şükür Yaradan’a hepsinin de üstesinden geldik. Yeri geldi Yunus, yeri geldi Yavuz olduk. Bizler, Anadolu’muzdan çıkıp gelmiş büyüklerimizin nesilleriyiz, Avrupa Türklüğüyüz. Bizler burada kalıcıyız. Yaşamış olduğumuz topluma, mensubu olduğumuz ülkeye yabancı kalamayız,dedik. Bizler de kendimize ‘Avrupa Türklüğü’ tabirini her yere yerleştirmeye çalışırken Türk Federasyon’un misyonunu da yaşatma mücadelesini yürütmeye çalıştık. Özellikle HTF olarak Türkçe ve Hollandaca dilinde kitaplar neşrettik ve neşretmeye devam edeceğiz, Federasyonumuzu özellikle Hollanda toplumuna daha iyi anlatmayı, tanıtmayı sürdüreceğiz.”
Murat Gedik, dikkatle dinlenen konuşmasını şöyle tamamladı: “Bizim teşkilat anlayışımız; şube sayısını artırmaktan çok kaliteyi artırmaktır. Var olan teşkilatlarımızı da en yüksek kaliteye getirebilme mücadelesi vereceğiz. Teşkilatlarımızdaki faaliyetler konusunda özellikle ‘eğitim’ alanında biraz geri kaldığımızı söyleyebilirim. İnşallah yeni dönemde buna daha da ağırlık vereceğiz. Hedefimiz, federasyonumuz bünyesinde oluşturacağımız ‘Ortak Havuz’ ile gelecek 5 yıl içerisinde HTF’ye mensup teşkilatlarımız, kendi binalarını satın almak adına o havuzdan faydalansınlar, bankalardan kredi işini bertaraf edelim düşüncesindeyiz. İleriye bakmamız lazım. Hem Hollanda’dan hem Türkiye’den kopmadık, kopmayacağız.”
Daha sonra Kurultay’ın onur konuğu olan, Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı ve MHP İstanbul Milletvekili Cemal Çetin kürsüye geldi ve şu konuşmayı yaptı:
“Liderimiz Devlet Bahçeli, Avrupa ve Hollanda Türklüğünü Türk Devleti ve MHP olarak asla yalnız bırakmayacaklarını, Hollanda Türk Federasyon’un 10’uncu Olağan Kurultayının hayırlı olmasını, ayrıca emeği geçen ve Murat Gedik başkanlığında yeni göreve gelen gönüldaşlarımıza da şimdiden başarı dileklerini iletmemi istediler.
Türkiye’den Avrupa’ya işçi göçü oldu ve bugünlerde de bunun 60’ncı yılı kutlanmaktadır. Bizler, 60 yıldır üzerinde yaşadığımız ülkelerin bir vatandaşı ve ayrılmaz bir parçası haline geldik.Türk Toplumu, Avrupa’nın sosyal ve kültürel hayatına ekonomik hayatına çok büyük katkılarda bulunmuştur. Üzerinde yaşadığımız ülkelerin 60 yıldır bir parçası haline geldik ve artık o ülkeler bizi yabancı, misafir işçi olarak görmemelidirler. Çok güçlü STK’larımız var, iş insanları ve siyasetçilerimiz var. Bizler yaşadığımız ülke ile anavatan arasında bir köprü vazifesi görüyoruz.
Bizim de bir beklentimiz var, biz de insanca olan değerlerimize sahip çıkılmasını, hoşgörülü olarak bakılmasını istiyoruz. Kültürel kimliğimizi, dini inancımızı korumak istiyoruz. Anavatanımızla olan bağımızı korumak istiyoruz.
Bizler burada kalıcıyız, bizlere düşen, çocuklarımıza daha iyi bir eğitim aldırmak.
Yarınlarımızın daha iyi olacağına canı gönülden inanıyorum. Avrupa Türklüğünün geleceği parlak olsun! Milletimizin birliği daim olsun. Vatanımız sağ olsun.”
Yapılan konuşmalardan sonra Kurultay, fotoğraf çekimleriyle sona erdi.
10 Yıldır yaptığı yararlı faaliyertleri ile toplum için önemli bir rol oynayan Murat Gedik ile yapmış olduğum bir röportajı, güncelliğini koruduğu için sizlere sunuyorum:
İlhan KARAÇAY,
Hollanda Ülkücüleri’nin lideri Murat Gedik ile konuştu.
* Siyasi bir yol seçmiş ama, sosyal ve kültürel alanda yararlı olmuş.
Kim demiş, ‘Yurtdışında doğanın aidiyet duygusu zayıf olur’ diye ?
Bu savın yanlış olduğunun en büyük ispatı, Hollanda’da doğmuş olan Murat Gedik’tir. 1973 yılında Nijmegen’de doğan Murat Gedik’in Türkiye’ye olan aidiyet duygusu, Türkiye’de doğmuş ve büyümüş pek çok kişiden daha fazladır.
Neden mi?
Çünkü Murat Gedik, pek çok kişinin, özellikle Avrupalılar’ın ‘Aşırı sağ’ iddiasında bulunduğu bir geleneği, Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki Hollanda’da doğmuş olmasına rağmen kendine şiar edinmiş bir Türktür.
Öyle ki, Türk milliyetçiliğinin temeline imzasını atmış olan Alparslan Türkeş’in mirası sayılan ‘Ülkücü’ sıfatını taşıyacak kadar ülkesine bağlı olan Murat Gedik, şimdilerde Hollanda’daki ülkücülerin liderliğini yapıyor.
Ülkücüler’in beşiği sayılan ‘Türk Federasyon’ da yıllarca çeşitli kademelerde görev yapmış olan Murat Gedik, 19 Mayıs 2012 tarihinden bu yana Hollanda Türk Federasyon’un başkanlığını yapıyor.
İş yaşamına ‘Mali İşletmeci’ olarak devam etmekte olan Murat Gedik, Hollanda’nın dört bir tarafında bulunan çok sayıda derneğin çatısı altında birleştiği Türk Federasyon’da, pek çok yeniliğe imza attı ve sayısız etkinlikler ile yurttaşlarımıza yararlı olmaya çalıştı.
Murat Gedik’in başında bulunduğu Federasyon’un, Türkiye’deki Milli Hareket Partisi MHP ile resmi bir bağı yok ama, adı geçen partinin ideolojisi ile hareket ettiği inkar edilmez bir gerçektir.
Her siyasi partinin olduğu gibi, MHP’nin de yurtdışında yandaşı ve sempatizanı olarak faaliyette bulunan Türk Federasyon’un Hollanda’daki kuruluşu, çoğu zaman asılsız iddialar ile saldırıya uğramış ve faaliyetleri engellenmeye çalışılmıştır.
Murat Gedik’e önce kitabımı imzalayarak armağan ettim, sonra da siyaseti değil, sosyal ve kültürel faaliyetleri içeren bir söyleşi yaptım.
Murat Gedik ile, Türk Federasyon’un Amsterdam’daki Genel Merkezi’nde, Federasyon’un Genel Sekreteri Erim Uğurlu ile birlikte yaptığım söyleşi şöyle gelişti:
– Murat bey, öncelikle ‘Ülkücü’ kavramını tanımlar mısınız?
– ”Ülkücülük, Türk milliyetçiliği üzerine kurulmuş bir düşünce akımıdır. Dünya üzerinde yaşayan ne kadar Türk varsa, onların bir hedef doğrultusunda birleşmesini sağlayan bir kavramdır. Bunu da, iyi eğitilmiş, asimile olmadan, yaşadığı topluma barış ve huzur getiren Türk Gençleri başaracaklardır. Federasyonumuz, Türklük ruhuna uygun ve bu ruhu benimsemiş bir gençlik yetiştirmek için çalışmalar yürütmüş ve yürütecektir. Ne Türk’ü İslam’dan ne de İslam’ı Türk’ten ayırabiliriz.”
– Federasyonunuzun kuruluş biçimini anlatır mısınız?
– ”Sekiz kişiden oluşan bir yönetim kadromuz var. Yönetim kurulumuzda yer alan arkadaşlardan beşi ya burada doğdu ya da çok küçük yaşlarda Hollanda’ya geldi. Eğitimini burada tamamlamış arkadaşlardan dördü üç yabancı dil biliyor. Ne mutludur ki, eğitimli ve kaliteli insanlardan oluşan bir kadro ile çalışıyoruz.”
– Faaliyetleriniz genellikle neleri kapsıyor?
– ”Değişik alanlarda faaliyetlerimizi yürütüyoruz ama mevcut yönetimde ağırlıkla yöneldiğimiz alan, kültürel eğitim olmuştur. Türk-İslam eğitiminde çocuklarımıza, Türk tarihi öğretiliyor ve bu konular üzerinde duruluyor. Aynı zamanda dini eğitimler de veriliyor Ne Türk’ü İslam’dan ne de İslam’ı Türk’ten ayırabiliriz.”
– Eğitime katkı için projeleriniz var mı?
– ”Uzun bir süredir, bir ‘Üniversiteliler Masası’ oluşturduk. Geleceğimizi gençlerimize emanet edeceğimiz için, böyle bir çalışma başlattık. Belirli dönemlerde bu masa etrafında birleşen gençlerimiz, fikir alışverişinde bulunmakta ve yetişmekte olan çocuklarımıza iyi bir örnek olmaktadırlar. Bu gençlerimiz aynı zamanda, ilkokul ya da ortaokul düzeyindeki çocuklarımızın derslerinde başarılı olmaları için yardımda bulunuyorlar.
Üniversiteliler masasını oluşturduktan sonra bir düşünce masası kuruldu. Bu masada, seçilen belirli konular uzmanlar tarafından değerlendiriliyor ve Türkler’e olan etkisi sorgulanıyor. Ortaya çıkan sonuç önce teşkilatlarımıza, teşkılatlarımız vasıtasıyla da insanlarımıza iletiliyor.”
– Federasyon’un faaliyetleri için maddi yardım alıyor musunuz?
– ”Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim; Hiçbir devletten yardım almadan ayakta kalabilen, hatta kendini geliştiren, yegane kuruluş, Hollanda Türk Federasyon’dur. Federasyon olarak çok zor günler atlattık. 10-15 yıl geriye gittiğiniz zaman, toplumda bize karşı muazzam bir önyargı vardı. Kuruluşumuz, çok büyük iftiralara maruz kaldı. Herhalde bize atılan çamurların az bir kısmı başka kurumlara atılmış olsaydı, o kurumlar şimdi hayatta olamazlardı. Bu durum da, federasyonumuz bünyesindeki bağların ne kadar güçlü olduğunu her kesime göstermiştir. Biz şekil ya da sembol temsil eden bir kurum değiliz. Günümüzde bizleri karalayan bazı Hollanda basın-yayın organları mevcut.”
– Hollanda’daki Türklerin genel durumu hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
– ”Hollanda’nın 17 milyona yakın genel nüfusu var. Bunun 500 binini, kökü Türkiye’de olan insanlarımız oluşturuyor. Çünkü burada dördüncü nesili yaşatıyoruz. Yabancı kökenli olarak birinci sıradayız. Buna sayıca Faslılar da yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Türk insanının geneline baktığımızda, dördüncü nesilde olmasına rağmen hâlen bir ikilem mevcut.
Türk’üz ve Batı Hıristiyan kültürünün etkisinden dolayı zaman zaman zorluklar yaşanıyor. Genel manada her mevkide görev alanlarımız var. Hollanda Meclisine baktığımızda şu anda 8 Türk milletvekili, Senato’ya baktığımızda da 5 Türk var. Yerel yönetimlerde insanlarımız uzun zamandır var. Türk insanı genelde sivil toplum kuruluşları tarafından temsil ediliyor. Kültürel, dinî ve siyasal ağırlıklı her türlü kuruluş mevcut. Bizler Türk Federasyon’u temsil ediyoruz. Şu anda 25’e yakın binalı yani kapısı açık olan teşkilatımız var. Bunun dışında onlarca oba teşkilatımız var.”
– Siz Hollanda’da ikinci nesil olduğunuzu belirttiniz. Birinci nesilden başlayarak özetle dördüncü nesle kadar bu nesiller ne gibi sorunlar yaşadılar ve şu andaki durum nedir?
– ”İlk gelen Türkler, yani bizim anne ve babalarımız Türkiye’de gerekli uyumu sağlayamamışlardı. Genelde eğitim düzeyi düşük olan bu insanlar Avrupa’ya çıktığında çok zor şartlar altında yaşamışlar. Hollanda ile Türkiye arasında 1964 yılında yapılan bir Ankara Antlaşması var. Bu anlaşma ile birlikte bizim Türk insanı hukuki, yani yasal yollardan oraya yerleşmeye başladı. Türk insanımızın burada 500 bini bulmasında belirli aşamalar vardır. Birincisi, Ankara Anlaşması ile yapılan göçtür ve bu en büyük göçtür. İkincisi, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nin sonucu olarak belirli sayıdaki insanımızın buraya siyasi amaçla gelmesi olmuştur. Türk Federasyon da bundan büyük darbe almıştır. Üçüncüsü, Hollanda’ya aile birleşimi ile gidenlerdir. Türkiye’den evlenip eşlerini Hollanda’ya getirme olayıdır. Gelenler üç ana kaynaklı olmuştur. Şimdi bu üç kaynağın üçü de kapatıldı. Bu açıdan baktığımızda, birinci nesil çok büyük zorluklar yaşamıştır. Çok ağlanacak durumlar yaşamışlar. Örneğin; dil yok, el kol ve göz hareketleri ile günde 12, 13, 14 saat zor şartlarda çalışma söz konusu. Evden işe, işten eve, yanlarında eşleri yok, sosyal bir hayatları yok. Eşlerini getirme işlemi 1977-1978’den sonra gerçekleşmeye başladı. Dil konusunda muazzam zorluklar yaşandı. Bayramlarda namaz kılacak yerlerinin olmadığından dolayı, bayram namazı için 100 kilometre yol gidenler oldu. İmam yok, namaz kılınacak yer yok. Namazlarını kilise köşelerinde kıldılar. Tüm bunlar roman ve filmlere konu oldu.”
– Bu sorunların şimdi tamamen aşıldığını söyleyebilir miyiz?
– ”Şimdi tüm bu sorunlar artık aşıldı. Bana göre en büyük sorun, Anadolu’da tam olarak uyum sağlayamayan insanların tamamen ayrı bir kültürün içine girmesi olayı idi. Birinci nesle baktığımızda Anadolu’dan nasıl çıktılarsa hâlen aynı durumda duruyorlar. Hem Türkçesi gelişmemiş hem de bulundukları ülkenin dilini öğrenmemişler. Hâlen daha Türkiye’den gelirken birlikte getirdikleri kültürle kalmışlar. Örneğin, birinci nesilden birisini, çıkmış olduğu köye götürün, aradaki farkı göreceksiniz. Hollanda’ya gelen insan gelişmemiş ama o insanın köyündeki insan ise gelişmiştir. Bu sosyolojik açıdan çok doğal olan bir şey. Bir de korku oluşmuş. “O topluma girersem benliğimi kaybeder miyim?” diye. Bu sıkıntılar hep yaşanmış. İkinci nesle geldiğinizde bana sorarsanız en büyük zorluğu aslında bunlar yaşadı. Çünkü birinci nesilde gitme ve dönme olayı vardı. O umutla yaşadılar ve aradan 40 yıl geçmiş hâlen daha o umudu yaşıyorlar. İkinci nesil, yani orada doğan çocuklar olarak önümüzde hiçbir örnek olacak insan yoktu. Elimizden tutan hiç olmadı. Ailem eğitimi bilmezdi ama beni hep teşvik ederdi. Fakat bu eğitimi nasıl yapacağımı bilmezdi. Ama o bile bizim için büyük bir şeydi gelişmemiz açısından. Bu nesilden olan gençlerimizin önünün kesildiği de oldu. “Okusa ne olacak?” diyerek. Bu zorluklarla bizler aşama aşama okumayı becerebildik. Örneğin; ben yüksek lisansa kadar gidebildim ama bunu benim dışımda başaran o nesilden çok az bir kesim var. Ben üniversiteye başladığımda Türk olarak birinci sınıfta üç arkadaştık. Birisi birinci sınıfta üniversiteyi terk etti, ben bitirdim, diğer arkadaşım da bir süre ara verdi ve evlendikten sonra yeniden başlayıp bitirebildi. Biz ikinci nesil olarak ikilem de yaşadık.”
– Nasıl bir ikilem yaşadınız?
– Önceleri “Türk müyüz yoksa yaşadığımız toplumun insanı mıyız?” diye ikilem yaşadık. Eve vardığımızda kültürel açıdan yeterli bilgi alamıyorduk. Dışarıda zaten ayrı bir ortam vardı. Öyle bir ortamda yaşıyorsunuz ki Türklüğünüzden utanır bir hâl alıyorsunuz. Çünkü yaşadığınız toplumda Türkler’e ve İslam’a yönelik çok olumsuz bir tutum, bir ön yargı hâkim. Bunlar bizi çok etkiledi. Üçüncü nesil, ikinci nesli temsil eden bizlerden daha rahattı. Tam olmasa da okumuş ve dil bilen anne ve babaları mevcuttu. Oysa şimdi bizim çocuklarımız ana dilimiz gibi Hollandacayı biliyor. Çocuklarımız Türkçeyi çok iyi biliyor. Üçüncü ve dördüncü nesil bizden daha rahat. Fakat burada da şunu görüyoruz: Dördüncü nesilde bir yozlaşma söz konusu. Özellikle bazı ailelerde Türkçe yerine Hollandaca konuşmaları sıkıntı verebilecek seviyede.”
– Yurt dışındaki Türkler için Türkiye ne ifade ediyor?
– ”Her ne kadar 50 sene de geçmiş olsa, yurt dışında da Türkiye’nin ayrı bir yeri var. Biz şuna inanıyoruz: Güçlü bir Türkiye demek, yurt dışı Türkleri’nin -ki bizler buna dâhiliz- daha güçlü ve daha rahat bir hayat sürmesi demektir.
Güçlü bir Türkiye olsaydı, Türkmeneli’nde, Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yapılanlar olur muydu? Olmazdı elbette.
Güçlü bir Türkiye olsaydı Hollanda’da Türkçe dersleri ilkokulda müfredattan kaldırılır mıydı? Kaldırılmazdı.
Güçlü bir Türkiye olsaydı bu İslamofobi ile Türkler’in üzerine gidilebilir miydi? Gidilemezdi.
Bu açıdan Türkiye’nin çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve olmazsa olmaz düşüncesindeyiz.”
-Sizin, Türk Dünyası’na ilgi ile baktığınızı, Türk Dünyası’nı hem yazılarınıza hem de faaliyetlerinize taşıdığınızı görüryoruz.
– ” Evet, Türk milletinin nerelerden geldiğini öğrenmek ve bunu aktarabilmek için çeşitli girişimlerde bulunuyoruz. Örneğin Doğu Türkistan; Adından da anlaşılacağı gibi, bir Türk diyarı. Türk var olduğu andan itibaren ona yurtluk etmiş Türk Eli.
Hunlar, Göktürkler, İdikut, Karahanlılar gibi nice Türk devletleri bu topraklarda yeşermişlerdir. Yakın tarihte Hoca Niyaz Hacı önderliğinde, 1933 yılında Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Ömrü kısa olan bu Devlet Rus-Çin beraberliği ile çökertildi. 1944 yılında ise Gulca’da Alihan Töre önderliğinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Türkistan 1949 yılından itibaren ise Komünist Çin tarafından işgal edilmekte ve Çin’in insafsızca asimilasyon politikası devam etmektedir. Yasaklamalar, işkenceler, idamlar bu Türk topraklarında maalesef bir gerçek olarak gün geçtikçe çoğalarak sürmektedir. 1949 yılında Doğu Türkistan coğrafyasında Çin nüfus oranı %6 civarında iken (göçmen Çinliler bunlar) bugün bu oran %50 civarına ulaşmıştır.
Biraz Türk Kültür tarihi ile ilgilenenler, o toprakları Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugat-it-Türk eserinden bilirler. Kaşgarlı Mahmud aslen Isık Göl’ün yakınındaki tarihi Barsgan şehrinden olup Kaşgar’da dünyaya gelmiştir ve muhteşem eseri Divanü Lugat-it-Türk’ü bugünlere ışık olarak Türklüğe armağan etmiştir. Her şeyden evvel bir sözlük olan bu ölümsüz eser Türk boy ve uruglarını toplamış ve bir Türk birliğini hayata geçirmiştir. Türk tarihi, coğrafya, mitoloji gibi Türk milli kültürüne yer vermiş bir ansiklopedik eserdir Divanü Lugat-it-Türk.
Örneğin, günümüzde Doğu Türkistan davasının bayraktarlığını yapan Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, Hollanda’da başta Türk insanı olmak üzere davasını anlatmak için çeşitli ziyaretlerde bulundu. Sürgünde 15. yılını dolduran Rabia Kadir Hollanda Türk Federasyon’un da misafiri olmuş ve Doğu Türkistan Coğrafyasında yaşanılanları dile getirmiştir. Rabia Kadir bir kaç defa milliyetçi teşkilatlar tarafından Türkiye’ye de davet edilmiş, ama maalesef her seferinde vize başvurusu ret edilmiştir.
Bu konuyu anlatmam çok uzun sürecek. Bunun için çok daha geniş bir zamana ihtiyaç olacak. Ama biz, soyumuzun yeşerdiği yerleri hiç ihmal etmeyeceğiz.”
Belçika’nın Lommel kentinde ve Galler’de cam fabrikası açacak olan Ciner Holding, C02’yi azaltarak, 1100 kişiye iş imkânı sağlayacak, şişe ve bardak boşluğunu dolduracak.
Bira, şarap, su ve alkolsüz içecekler için yılda 2,5 milyar adet şişe imal edilecek.
Park Cam Grubu’nun CEO’su olan, Turgay Ciner’in eşi Didem Ciner, Glass Worldwide dergisine verdiği mülakatında, şişe üretiminde dünyanın en büyüğü olacaklarını söyledi.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Spor dünyasından tanıdığımız Turgay Ciner’e ait olan Ciner Holding, Belçika, Hollanda ve Galler’deki medya tarafından göklere çıkarılıyor.
Galler’de 2023’te tamamlanması beklen, 600 işçi kapasiteli cam fabrikasından sonra, şimdi de Belçika’nın Lommel kentinde kurulması planlanan fabrikanın, C02’yi azaltarak, 500 kişiye iş imkânı sağlayacağını, Avrupa’daki şişe ve bardak boşluğunu dolduracağını belirten medya, Bozöyük’te kurulan fabrikayı örnek göstererek Ciner’den övgü ile söz ediyor.
Haberlere göre, Ciner Grup tarafından Lommel’de kurulması düşünülen cam şişe fabrikası için 23 hektarlık bir arazi satın alındığı, resmi İnşaat ve çevre imar izin onayının beklendiği açıklandı. Belçika hükümetinin cam fabrikasının kurulmasına olumlu baktığı ve desteklediği bildirildi.
Fabrika’da, günlük 1.6 milyon şişe üretimi hedeflenirken, bölgede ekonomi ve istihdamın artacağı belirtiliyor.
Lommel Belediye Başkanı Bob Nijs,Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri olan Ciner’in gelişinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, izin başvuru ve işlemlerin sonuçlanmasını beklediklerini ifade etti. Bob Nijs, “Şehir olarak bu projeyi Kuzey Limburg’a getirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Lommel’deki Kristalpark III’te 23 hektarlık arsa alımı için opsiyon imzaladık. Bu iddialı planı hayata geçirmek için tüm ilgili makamlarla yakın bir şekilde çalışmayı dört gözle bekliyoruz.” dedi.
Fabrika’da, günde 1.300 ton, yılda ise 475 bin ton ambalaj camı üretimi yapılacak. Bunun yanında günde 6,3 milyon bira, şarap, su ve alkolsüz içecek şişesi, yıllık bazda ise 2,3 milyardan fazla üretim yapılacak. Bu fabrikada cam şişeler Belçika, Hollanda ve Almanya pazarları için üretilecek.
CAM GRUBU CEO’SU DİDEM CİNER
Ciner Cam Grubu Grubu İcra Kurulu Üyesi Didem Ciner İngiltere, Avrupa ve ABD’deki cam ambalaj üretim faaliyetlerini genişletmeye yönelik planların liderliğini üstlendi. Didem Ciner, 15 yılı aşkın bir süreden bu yana Avrupa’da sıfırdan inşa edilecek ilk cam ambalaj tesisleri için planları ve Park Cam’ın genişleme faaliyetleri hakkında Glass Worldwide’a özel açıklamalarda bulundu.
Didem Ciner’in dergiye verdiği röportajın tamamı şöyle:
-Ciner Cam Grubu’nun cam üretim faaliyetlerini Türkiye’nin dışına genişletmesinin
motivasyon kaynağı nedir?
-‘Mevcut ticari faaliyetlerimizi, cam şişe talebinin arttığı Avrupa pazarlarına genişletmeyi planlıyoruz. Cam üretimimizi Türkiye’den Avrupa’ya genişletme kararı Covid-19 salgını başlamadan önce alınmış olsa da, gelişmiş pazarlarda şimdiden görmekte olduğumuz salgından toparlanmanın sadece ölçek ve hız olarak büyümeye devam edeceğine eminim. Aynı zamanda Türkiye’deki mevcut faaliyetlerimiz de genişletiliyor. Park Cam hali hazırda Türkiye’nin en büyük ikinci cam üreticisidir. Yurtiçi ve uluslararası müşterilerden oluşan geniş bir ağ kurmuştur.’
-Avrupa’ya yapılan yatırım nasıl yapılandırılıyor?
-‘Yeni Avrupa cam işletmemizin merkezi Londra’da. Ciner Glass’ın %100’ü Ciner Gruba aittir. Avrupa yatırımlarımız için varlıklar ve sermaye İngiltere faaliyetlerimiz ile yönlendirilecektir. Grubun mevcut başarı geçmişi, bu yatırım için güçlü ve istikrarlı temeller sağlamaya yardımcı olmaktadır. Amacımız, artan öngörülen üretim kapasitemizin en az yarısına karşılık gelecek şekilde, müşterilerle önceden anlaşmalar sağlamaktır.Amacımız hiçbir zaman yerel pazarlara zarar vermek olmadı. Avrupa’da, cam ambalaj ithalatının 2018 yılından bu yana yıllık bazda %15-20 oranında arttığını değerlendiriyoruz. Gerçekten de Türkiye’de üretimimiz ülkeye cam ambalaj ithalatının azaltılmasına yardımcı oldu.
Pandemi bu eğilimi yavaşlatmak için sadece geçici bir etkide bulundu, ancak önümüzdeki aylarda normal faaliyet seviyelerine geri dönüldükçe, çok kısa bir sürede hem talepte önemli bir artış hem de kapasite yetersizliği görmeyi bekliyoruz. Bizim değerlendirmemize göre, Avrupa’daki faaliyetlerimizi artırmak için doğru bir zamandayız.’
-Avrupa’ya genişleme için potansiyel müşterilerden hangi geri bildirimleri ve taahhütleri aldınız ve onlar bu süreçte ne kadar yer aldılar?
-‘Glass Worldwide ile daha önceki röportajımızda [Eylül/Ekim 2015] belirtildiği gibi, Türkiye pazarı çok hızlı bir şekilde büyürken 2015 yılında Bozüyük’teki son teknoloji Park Cam fabrikasında ikinci fırınımızın kurulumunu bitirdik.
Yüksek kalite standartlarımız ve teknolojik uzmanlığımız, Türkiye iç pazarı için diğer konteyner camı üreticilerine göre en az %5 daha hafif şişeler üretmemizi sağladı.
Bu başarı ile küresel markaların dikkatini çektik. 2018 yılında hafif ağırlık teknolojimiz ile ilgilenen, Türkiye’deki en büyük küresel bira üreticilerinden biriyle işbirliğine başladık. 12 aylık bir süre boyunca, bu üreticinin 330 ml’lik uzun boyunlu bira şişelerinin ağırlığını 200 gramdan 180 grama düşürmeyi başardık ve bu da onu dünyanın herhangi bir yerinde piyasada bulunabilen en hafif 330 ml uzun boyunlu bira şişesi haline getirdi.
Bu durumda, müşterilerden bu kadar talep gören ürünlerimizle, Avrupa pazarlarına tedarikçi olmanın lojistik ve operasyonel zorluklarına karşı en iyi çözüm, Avrupa’da sıfırdan tesisler inşa etmeye yönelmekti.
Yenilikçi teknolojimiz, nakliye maliyetlerini azaltırken ve karbondioksit salımlarını düşürürken camı daha verimli üretebiliyor. Halihazırda, Belçika’da ve aynı zamanda potansiyel olarak İngiltere’de olabilecek iki farklı Avrupa lokasyonunda yatırım yapma imkanlarını araştırıyoruz.’
-Belçika’da öngörülen sıfırdan yatırım hakkında neler söyleyebilirsiniz?
-‘Limburg eyaletindeki Lommel’de arazi satın almak için bir opsiyon anlaşması imzaladık. İnşaat ve çevre izinleri için başvurduk ve Belçika hükümeti çok destekleyici yaklaştı. Yakınlarda karbondioksit salımlarımızı azaltmaya tekrar yardımcı olan Avrupa’daki en büyük silika kum ocaklarından biri bulunmakta.
Esas niyetimiz bira ve şarap pazarlarına cam şişe tedarik etmek olacaktır. İki fırınlı son teknoloji ürünü bir tesis inşa etmeyi değerlendiriyoruz. Halihazırda, bölgedeki yiyecek ve içecek endüstrisi büyük miktarlarda şişe ithal etmek zorunda. Bu potansiyel büyük ölçekli üretim hem arz hem de maliyet açısından avantajlar sunacaktır. Belçika’daki fabrikanın tüm grup için teknik destek ve yardım sağlaması öngörülmektedir. Ar-Ge kaynaklı büyümeye odaklanmak için günde 80-100 tona kadar cam üreten tamamen elektrikli bir fırın inşa edilmiş olacaktır.
Belçika’da en başından itibaren, ekibimiz karbon nötr üretimi hedefleyecek ve bu hedefe ulaşmak için bir yol haritası üzerinde şimdiden zorlu bir çalışma yürütüyor. Bu hedef hemen ulaşılabilir olmasa bile, mümkün olan en kısa sürede gerekli önlemleri almayı taahhüt ediyoruz. Öngörülen tesis, halihazırda en az 100 megavat yenilenebilir enerji sağlayan Avrupa’nın en büyük güneş parkında yer alma avantajına sahip olacak.’
-Peki Birleşik Krallık’taki sıfırdan tesis için önerilen planlar nelerdir?
-‘Bizim değerlendirilecek diğer potansiyel öngörümüz, Güney Galler’de kurulabilecek ilave bir son teknoloji ürünü tesistir.
Bölgedeki ticarete ilişkin planımızı detaylı olarak değerlendiriyoruz. Bira ve şarap sektörlerine ek olarak, Galler’deki diğer içecek pazarlarını da hedefliyoruz. Güney Galler, müşterilerimizin halihazırdaki İngiltere faaliyetlerine hizmet sağlamak için iyi bir konuma sahip.
İngiltere’de bir Depozito İade Sistemi (DRS) oluşturulması için planları desteklemek istiyoruz ve cam için döngüsel ekonomi çevrimini oluşturmak için yatırımlarımızla tasarıya uygun hareket etmek için şimdiden planlama yapıyoruz. Ciner Glass, karbon salımlarını rakiplerimizden daha fazla ve daha hızlı kesmeyi taahhüt etmektedir. İngiltere ve Belçika’da karbon nötr üretim hedefine ulaşmak için, hem kısa hem de uzun vadeli planlarımızı geliştiriyoruz.’
-Brexit, İngiltere yatırım planlarınızı etkiledi mi?
‘Brexit’in etkisi bu projenin geliştirilmesiyle ilgili değildir. Odak noktamız İngiltere iç ve yerel pazarlarıdır. Galler’de bir nesildir bu ölçekte bir cam üretim tesisi inşa etmeye niyetlenilmemiştir.’
-Öngörülen Avrupa projeleri için temel güçlükler ve fırsatlar nelerdir?
-‘Ciner Glass, son zamanlarda Avrupa cam üretim sektöründe görülen, özellikle mevcut tesis ve makinelerdeki yükseltmeler dışında yeni tesisler kurulmasına yönelik, sınırlı yatırım yapılmasına ilişkin uzun vadeli trendi tersine çevirmek istiyor. Planlanan sermaye yatırım maliyetlerimiz, ölçek ve kullanmayı düşündüğümüz ileri teknoloji nedeniyle yüksek olacaktır. Ancak Avrupa cam üretimine yaptığımız yatırımlar, üretimimizi tesis ettiğimiz yerel topluluklar için dönüştürücü olma potansiyeline sahiptir. Bu Avrupa lokasyonları stratejik avantajlara sahiptir, ama aynı zamanda izin prosedürlerinin uzun sürmesi gibi zorluklar da göstermektedir. Ancak pazarlarımıza daha yakın olmamız çevreye fayda sağlamakta ve tüketiciye maliyeti düşürmektedir.
Ciner Grubu’nun çok uluslu faaliyetlerinin bir parçası olan We Soda, Türkiye’de başlayan, ABD’ye genişleyen ve artık dünyanın en büyük soda külü üreticisi haline gelen soda külü işletmemizdir. Soda külü ve cam üretim faaliyetleri kendine özgü ve birbirinden ayrı tutulacak olsa da, Ciner Cam Grubu’nun Türkiye’deki deneyim ve uzmanlığının birleştirilmesi genişleme planlarımızı yerine getirmemizi sağlayacaktır.
Soda külü işinde olduğu gibi, çok hızlı büyümek ve Avrupa üretimimiz için iddialı hedeflere sahip olmak istiyoruz.
-Belçika ve İngiltere’de uygun nitelikli personelin belirlenmesi ve işe alınmasında ilave zorluklar olacak mı?
-‘Ciner Glass, teknoloji tedarikçilerimizle oluşturduğumuz yoğun eğitim ve gelişim programından gurur duymaktadır. Bu program Türkiye’de, Park Cam tesisimiz oldukça başarılı olduğunu kanıtlamıştır. Cam endüstrisinde daha önce deneyime sahip personelden sadece küçük bir oranda istihdam etme kararını aldık ve bunun yerine ihtiyacımız olan yüzlerce insanı kendimize göre eğitmeye karar verdik.
Tercih ettiğimiz strateji, yerel toplumdan ‘eski moda’ cam üretimi hakkında önyargılı fikirleri olmayan gençleri istihdam etmektir. Ciner Glass, bir ailede olduğu gibi birlikte çalışma değerlerimizi paylaşabileceğimiz açık fikirli insanları işe almak istiyor.’
-Yeni tesislerde Park Cam’ın planı mı benimsenecek, yoksa tamamen farklı modellere mi ihtiyaç duyulacak?
‘Türkiye’deki tesisimizle gurur duyuyoruz ama her yeni tesiste bu başarının üzerine bir şeyler koymak istiyoruz. Binaların verimliliğinin ve etkinliğinin Bozüyük’ten daha da yenilikçi ve en son teknolojiye sahip olmasını sağlamak için bazı tasarım değişiklikleri yapıyoruz.’
-Türkiye’deki Park Cam’ın faaliyetlerine yönelik devamlı yatırımdan da bahsettiniz?
-‘Avrupa’ya açılımımız, Ankara ile İstanbul arasında orta noktada yer alan Bozüyük’teki gelişmiş üretim faaliyetlerimizin kaybedilmesi pahasına değil. Bozüyük, kalite ve yüksek üretim verimliliği seviyeleri ile tanınmaya devam ediyor. Artan ve salgın sırasında daha da fırlayan talebe bağlı olarak, orada da üretim kapasitesini artırıyoruz.
2015 yılındaki son röportajımızda belirttiğimiz gibi, sıfırdan kurulan Bozüyük üretim tesisi, o dönemde inşa edilen iki adet günde 500 ton üretim kapasiteli fırınına ilave olarak, gelecekte üretimin artırılmasına imkan verecek şekilde tasarlanmıştır. Bozüyük’teki üçüncü günde 500 ton kapasiteli fırının inşaatı şimdiden tamamlandı ve 2022’nin ilk yarısında da Ankara’daki soda külü tesisimizin yakınında yer almak üzere dördüncü bir fırının yapımına başlamayı hedefliyoruz.
Dördüncü projenin çevre değerlendirmesi yakın zamanda onaylandı ve inşaata başlandı. Günde 650 ton kapasite ile dünyanın en büyük arkadan ateşlemeli rejeneratif fırını olacak.
Soda külü tesisimiz ile bütünleşik olarak, Ankara’daki dördüncü fırının bulunduğu yerin ilave lojistik faydaları bulunmaktadır. Cam üretim tesisimize ham madde tedarikini sağlayacak bir demiryolu inşa edilecek ve elektrik tedariğimizi entegre etme konusunda ilave avantaja sahip olacağız.’
-Bottero Glass Technologies, TECO Group, Tiama, EMS Group, Lahti Glass Technology, Glassworks Hounsell, Global Combustion Systems, Heye International, KTG Engineering, Novaxion, Ramsey Products, Revimac, DSF Refractories & Minerals gibi önde gelen tedarikçilerle halihazırda çalışmış olmak , RHI Magnesita, ACSI, AGR International, Antonini, Bohemi Chemicals ve XPAR Vision, Avrupa’da önerilen sıfırdan yatırım ve Türkiye’deki genişleme için ortaklar belirlediniz mi?
-‘Türkiye’deki üçüncü fırın projesi için orijinal yatırımla aynı konsorsiyumu kullanmayı düşünüyoruz. Ancak Türkiye’de kurulması öngörülen dördüncü fırın ve bunun yanı sıra Belçika ve İngiltere’de kurulacak fırınlar ihaleye açık olacak.’
-Öngörülen Belçika ve İngiltere projelerine ek olarak, ABD gibi dünyanın diğer bölgelerinde de benzer cam tesisleri kurmayı umuyor musunuz? Eğer öyleyse, hangi bölgelerde ve ne kadar zaman sonra?
-‘Üzerinde konuşmak için çok erken olmasına rağmen, ciddi bir şekilde değerlendirdiğimiz başka bir yer var. Müşterilerle görüşme halindeyiz ve halihazırda uygun yerlere bakıyoruz. Gelecekte Ciner Glass hakkında daha fazla şey duymayı bekleyebilirsiniz.’
Turgay Ciner’in Biyografisi
Doğum Yeri:Artvin/ Türkiye
Doğum Tarihi:1.3.1956
Lise öğrenciliğinde çay ocaklarında çıraklık yapmış olan Ciner, ticari yaşama üniversite yıllarında atılarak oto yedek parçacılığına başlamıştır. 28 yaşında İstanbul Talimhanede bulunan dükkanında kardeşi Tuncer Ciner ile Almanya’dan Mercedes otomobil ithal etmeye başlaması ilk önemli ticari girişimidir.
1988 yılında 32 yaşına geldiğinde Anadolu Endüstri Holding’in ortaklarından Osman Yazıcı ile birlikte ortak iş yapmaya başlamış olup, Anadolu Endüstri’nin Irak’taki taahhütlük işlerini devralarak 1990 yılına kadar Irak’ta anahtar teslim işler yapmıştır.
Körfez krizi ile birlikte Rus pazarına yönelen Ciner, bölgede tekstil yatırımlarına başlamıştır. Türkiye’de ise Ceytaş, Mensucat Santral ve Penyelüks’ü satın almıştır. 1995 yılında özelleştirilen Havaş’ın (Havaalanları Yer Hizmetleri A.Ş.) yüzde 60’ını 1998’de ise tamamını satın almıştır. 1997 yılında ise, İsviçre Havayolları Swissair ile işletme ortaklığına gitmiştir.
Medya sektörüne girmesi ise Sabah Grubu’na 1998 yılında ortak olması ile başlamıştır. Ciner Grubu, daha sonra Kanaltürk’ü alma girişimi sonuç vermeyince Kanal 1 ve Habertürk kanallarını satın almıştır. Habertürk TV’den sonra Habertürk Gazetesi ve Habertürk Radyo’yu kuran Turgay Ciner, TMSF’den Show TV’yi satın alarak Türkiye’nin en önemli Medya Patronlarından biri olmuştur.
2015 yılında ise Spor Kanalı 7/24 TV’yi alan Ciner Grubu bu kanalın adını HTSpor 7/24 olarak değiştirmiştir. Halen Show TV, Habertürk TV, Bloomberg HT, HT 7/24 Spor, Showmax gibi önemli TV kanalları, Habertürk Gazetesi, Marie Claire, Marie Claire Manson, Newsweek, FHM ve daha birçok ünlü dergi ile Habertürk Radyo, Bloomberg HT Radyo, HT Spor Radyo, Habertürk.com ve Ajans Habertürk (Ciner News Agency) gibi önemli medya kuruluşlarının sahibidir.
Aynı zamanda Kasımpaşa SK’nın sahibi olan Turgay Ciner evli ve iki çocuk babasıdır. Büyük oğlu Atilla kendi inşaat şirketini yürütmektedir.
Sahip olduğu kuruluşlar
2002-2007: Sabah (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2002-2007: Takvim (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2005: Bugün (Mehmet Ali Ilıcak ile ortak yaptı.) (Akın İpek’e sattı.)
2007-2009: TV Guide
2009-: Gazete Habertürk
Televizyon
2002-2003: M TV
2002-2006: Yeni TV (Dinç Bilgin’den satın aldı.)
2002-2007: atv (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2002-2007: atv Avrupa (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2003-2004: 10 TV
2004-2005: Merkez TV
2004-2007: TürkÇ TV (TMSF’ye sattı.)
2005-2007: Kanal 1 (TMSF’ye satıp geri aldı.)
2007-: Habertürk TV (Ufuk Güldemir’den satın aldı.)
2007-2010: Kanal 1 (TMSF’den satın aldı, Bloomberg L.P.’ye sattı.)
2010-: Bloomberg HT (Bloomberg L.P. ile ortak yapmaktadır.)
2013-: Show TV (TMSF’den satın aldı.)
2013-: Showmax (TMSF’den satın aldı.)
2015-2016: HT 7/24 Spor (Yavuz Semerci’den satın aldı.)
Radyo
2007-: * Habertürk Radyo (90.4 İstanbul) (Ufuk Güldemir’den satın aldı.)
2010-: Bloomberg HT Radyo (92.7 İstanbul)
2015-2016: * HT Spor Radyo (87.7 İstanbul) (Yavuz Semerci’den satın aldı.)