GAZETECİLİĞİN VİNCENT VAN GOGH’U OLARAK ÖDÜLLENDİRİLEN İLHAN KARAÇAY DOSYASI…
*Gazetecilik çalışmalarımdan örnekler içeren bu dosyayı arşivinizde saklayınız.
*Okuyuculardan gelen gelen övücü reaksiyonlardan bazıları…
*Yaşam öykümü anlatan Yavuz Nüfel’in yazıları…
*Turkse Media ve Gazeteci nl’nin çok ilginç gördüğü başarılı faaliyetler…
*Geçmişim ile yüzleştirilmem…
*Kraliçelere ve Başbakanlara yazılan mektuplar…
*Yazılanlar, şahsımı detaylı bir şekilde tanıdan 133 sayfalık bir kitap gibidir.

18 Yaşında 42 Yaşında 68 Yaşında Van Gogh Yaşında
Sevgili Okurlarım,
Bugün size megalomanlaşmış bir kişi olarak yazacağım için beni bağışlayın lütfen.
Bu yazıda kendimi o kadar savunacak ve öveceğim ki, belki de bazılarınız beni tanıdığınız halde yadırgayacaksınız.
Ama yazmak mecburiyetindeyim. Zira, yazdıklarımı gönderdiğim 20 bini aşkın email adresi, 1250 whatsapp adresi, binlerce twitter, messenger ve Linkedin adresi içinde çok sayıda devlet yöneticisi, kurumsal başkan ve görevliler, Holding sahipleri, üniversiteler ve eğitimciler ve de binlerce medyadan çok az ses geliyor.
Kaldı ki, yazılarımı okuyup beğenen ve “Bu yazdıkların üniversitelerde ders olarak okutulmalı”, diye yazanların yanında, “Devlet seni ödüllendirmeli” diye yazan pek çok okurum var.
Ama ne yazık ki, ansiklopedi büyüklüğünde bastırdığım “Türkiye-Hollanda Arasında 400 Yıllık Resmi İlişkiler ve Hollanda’ya Türk göçünün 50’inci Yılı” başlıklı kitabımdan bile devletimiz tek bir tane satın almadı.
Haaa, bana Hollanda’da ödül veren pek çok firma ve kurum oldu ama, spor gazeteciğimdeki başarılarımı dikkate alan, Türkiye’deki ‘Uluslararası Futboltenisi Federasyonu FİFTA’ da bir ödül vermişti. 2014 Yılında İstanbul’da yapılan ödül töreninde, spor dalında başarılı olmuşlara ödülleri verilirken, benim ödülümü, milli takım eski ve şimdiki Trabzonspor’un teknik direktörü Abdullah Avcı vermişti.
Yazılarım için bana teşekkür ve övgü gönderenler içinde sakladıklarımı, bu yazının sonunda sizlere sunacağım.Ama bugün sizlere, bana hayatımın en anlamlı ödülünü veren bir araştırmacı yazar ve ressamdan söz edeceğim.
Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz kasım aynının 14’üncü günü sizlere,
“SANAT (RESİM) SEVENLER İÇİN ÜMRAN ÖZBALCI ARİA’DAN, HOLLANDA RESSAMLARINI TANITAN MUHTEŞEM BİR KİTAP” başlıklı bir haber sunmuştum.
Ümran Hanım ŞU ANDA Türkiye’de yaşıyor. Ne mutlu ki, haberlerimi gönderdiğim 20 bini aşkın adres içinde O’nun da adresi varmış. Ümran hanımın başarılarını yazan çok gazeteci olmuş. Ama nedense, (Tabii ki bu neden, benim ayrı bir yazış ve servis ediş tarzım olacak), kendisi hakkında benim de bir haber yapmamı çok istemişti.
ARAŞTIRMACI YAZAR-RESSAM ÜMRAN ÖZBALCI ARİA, ŞAHSIMA ‘GAZETECİLİĞİN VİNCENT VAN GOGH’U YAKIŞTIRMASINI YAPTI VE ÇİZDİ.
İşte o Ümran Özbalcı Aria, bana doğum günü, Noel ve yeni yıl tebriği olarak üstteki tabloyu tasarlamış ve göndermiş. Benim portremin yanına, Hollanda’nın dünyaca ünlü ressamı Vincent van Gogh’un yüzünü ekleyen ve bir daktilo ile bisiklet koyan Ümran hanım bana, “Gazeteciliğin Van Gogh’u” yakıştırmasını yapmış.
Belki biraz abartılı ama, bir konuda yanılmamış Ümran Hanım. Van Gogh, deliliği ile tanınan bir ressamdı. Kendi kulağını kestiği söylenir ama sanırım kendi kulağını kesen bir başkasıydı. Eeee, bende de var o delilik…
Zira ben işimi yaparken, gerekirse delilik yapmaktan da kaçınmayan bir yapıya sahibim.
SAĞOLSUN ÜMRAN ÖZBALCI ARİA..!
*******************
OKUYUCULARIM TARAFINDAN BANA GÖNDERİLEN REAKSİYONLARDAN BAZILARI
Kaydedemediklerim ve kaybolanların dışında, saklayabildiğim 1276 reaksiyondan bazılarını sunuyorum.
Günaydın İlhan Bey,
Haber platformunuzda yayınladığınız haber ve yorumlarınızın hemen-hemen hepsini büyük bir istek ve ilgi ile takip ediyorum.
Ancak, son analizinizin ne kadar isabetli ve yol gösterici olması bir yana, yazı tekniği ve kalitesi bakımından da bu konu hakkında şimdiye kadar Türk basınında yayınlanan benzerlerinin kat be kat daha üstünde.. sizi bu yazınızdan dolayı can-ı gönülden kutlar, güzel bir hafta sonu dilerim.
Nazif Ertekin, Amsterdam
*********************
Sevgili dostum İlhan Bey;
İçtenlikle söylüyorum; Devletimizin herhangi bir makamı size; T.C.Devlet Ödülü vermelidir. Ve bu ödül, Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı külliyesinde, törenle ve Cumhurbaşkanı Sn.R.T.Erdoğan eliyle verilmelidir…Çünkü siz, ideal bir gazetecilik örneği sunuyorsunuz. Sadece Hollanda’da yaşayan Türklerin yaşantıları ile ilgili değil; ülkemizin bütün sorunlarını, konularını içeren, haber-yorumlara da yer veren bültenler yayınlıyorsunuz. Sizin 27000 adrese gönderdiğiniz bültenler çok zengin bir külliyat oluşturmuştur. Bir TÜRK olarak size şükranlarımı ve de tebriklerimi sunuyorum, kardeşim.
Selam, sevgi ve saygılarımla.
Gazeteci Yazar Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattinoğlu
****************************
Değerli İlhan Bey,
Batı Avrupa’nın sayılan ve takip edilen bir gazetecisi olarak yazdıklarınız birçok insana doğru yolu gösterecektir. Özellikle gençlerimiz çok yanlış yönlendiriliyor. Yazdığınız yazı içine düştüğümüz yanlış iklimin koşullarını anlattığı için çok önemli. Yazınızın son bölümünde yaptığınız gibi önce iğneyi kendimize batırıp sonra başkalarını eleştirmek daha öğretici olur.
Ellerinize sağlık.
Gazeteci Yazar Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattinoğlu
*******************************
Sevgili Karaçay,
Aralıksız her ay yayımlamakta olduğunuz uluslararası nitelikte ve değerdeki DERGİNİZİ bu kez de zevkle ve yararlanarak okudum. Büyük iş yapıyorsunuz. T.C. Devleti ve hatta Hollanda Hükümeti size büyük ödüller vermeli.
İyi akşamlar dileğiyle, sevgi ve saygılarımla.
Saygı ve selamlarımla,
Gazeteci Yazar Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattinoğlu
***********************
Değerli İlhan Bey,
Batı Avrupa’nın sayılan ve takip edilen bir gazetecisi olarak yazdıklarınız birçok insana doğru yolu gösterecektir. Özellikle gençlerimiz çok yanlış yönlendiriliyor. Yazdığınız yazı içine düştüğümüz yanlış iklimin koşullarını anlattığı için çok önemli. Yazınızın son bölümünde yaptığınız gibi önce iğneyi kendimize batırıp sonra başkalarını eleştirmek daha öğretici olur.
Ellerinize sağlık.
Saygı ve selamlarımla,
Kutlay Yağmur, Professor of Language Identity and Education
Tilburg School of Humanities
Tilburg University-The Netherlands
*****************************
Okay Karacan’dan:
1993-1994 sezonunda Beşiktaş’ın Ajax ile oynayacağı Kupa Galipleri Kupası maçını TRT adına takip ve anlatım için Amsterdam’da bulunmuştum.
Şanslıydım, Hollanda’da yaşayan gazeteci İlhan Karaçay bize mihmandarlık yapıyordu. Karaçay aynı zamanda Show TV’ye profesyonel destek veriyor ve çalışmanın tüm adımlarında yeni birşeyler öğreniyorduk. Karaçay’ın ağzından çıkan her kelimeyi kaydediyordum, İlhan abi konuşuyor, ama değerli laflar ediyordu.
O dönem internet yok, dergiler kanalıyla takip ediyoruz Avrupa Futbolunu ve tabii ki çok doyurucu detaylara ulaşmak mümkün olmuyordu. Yerinde yaşayan bir kişinin bilgileri sizin için korkunç değer arzediyor. İzlenimlerinizi kaydetmeyi biliyorsanız futbol topunun peşinde yaptığınız yolculuğun her kilometresinde size yeni pencereler açmakta yardımcı oluyor.
************************
Ustadım Selam
Senin yazılarına bayılıyorum. Gerçekten bu kadar bilgiyi anlaşılır bir şekilde ve aynı zamanda sürükleyici bir şekilde yazıya dökmene hayranım.
Bana sorsalar, ‘sana göre en büyük yazar kim’, hiç düsünmeden, ‘Üstad İlhan abi’ derdim.
Saygi-Sevgi ve Selamlarımla,
Mehmet Soytürk
HOTİAD Onursal Baskanı
**********************
Merhaba adamın hası.
Yaptığın iş sıradan bir iş değil. Her babayiğidim diyen de beceremez. Tebrik ediyorum. Selamlarımla.
Mustafa Can.
**********************
İlhan Karaçay bey, çok teşekkür ederim. Yazmış olduğunuz mektubu satır satır okudum. Eline dinle sağlık, bundan daha güzel yazılamazdı. Osmanlı Devleti, Hollandanın ilk Büyük Elçisi Haga’yı kabul edip kapütülasyon hakkını aldığı zaman, Hollandalılar çok memnun olmuşlar. Ne yazık ki onlar bizim Bakanımıza vur emri verdiler. Bu bizi çok üzdü. Bu kadar zaman geçmesine rağmen özür bile dilenmedi. İnşallah düzelir de bizlerde rahatlarız.
Tek temennimiz ilişkiler iyiye gider.
Saygılarımla, Necati Kocak
**************************
Ağzınıza sağlık, Elnize sağlık, Çok güzel objektif bir yazı olmuş. teşekkürler ediyoruz Sayın Karaçay.. ve sayfamda paylaşıyorum.
Mehmet Hadra
******************************
Yıllarca Hollanda’da yaşamış ve sorunlarımızı en iyi ifade edebilen siz, duayen bir gazeteci ve güzel bir insan olarak tanıdığım siz sayın İlhan Karaçay, muhteşem bir mektup yazmışsınız..
Bu yazıyı okuyan ve içinde insanlık kıpırtısı olan hiç kimse duyarsız kalamaz..
Ben Türkiye’ye kesin dönüş yaptım, lakin ailemin büyük çoğunluğu ve çocuklarım Hollanda’dalar..
Ben ve ailem adına ve yine Hollanda’da yaşayan bütün Türkiye kökenlilerin adına size teşekkür ederim..
Umarım Hollanda’da yaşayan insanlarımız da sizin bu yazınızı okuyup bir nebze olsun duyarlı davranırlar..
Saygılarımla…
Metin Esen
*******************************
Merhaba sayın Karaçay,
Sizin gazeteciliğinizi örnek almış bir naciz yazarım ben. Sizi Hürriyet’in göz bebeği olarak tanıdım. Çocuktum, sizi Hürriyet gazetesinin büyük bir duayeni olarak tanıyorum.
Ama sizce Hürriyet hala aynı mı?
Sizi bu mesuliyetinizden ve duyarlılığınızdan ötütü kutluyorum ve derinden tebrik ediyorum. Gurbetçilerinin halini gerçekten yaşamış bir Türk olarak, sizden iyi kimse bilemez. Gazetecilik bir yana, gurbetçi yanınız, duyarlılığınızı gösteriyor. Tebrikler sayın hocam. Siz korkusuzca cesaretle onurla geçmişimizi ve geçmişinizi taktirle savundunuz.
Allah kaleminize güç versin. Size de uzun ömür versin.
Hürmetlerimizle sayın hocam.
Yaşar İçyüz
**********************
İlhan bey,
Haberinizi benimle de paylaştığınız için teşekkür ederim.
Biliyorsunuz, e-Vize yalnız Hollandalılar için geliştirdiğimiz bir uygulama değil.
98 ülkenin vatandaşına bu şekilde pratik bir yöntemle vize veriyoruz.
Şimdi e-Vize uygulamasının kapsamını genişletiyoruz.
Bu konudaki kısa bir bilgilendirme notunu bilginiz için İngilizce ve Türkçe olarak ekte gönderiyorum.
Selamlar,
Naci Koru (Dışişleri Bakan yardımcısı)
*******************************
Eline yüregine sağlık. Senden de bundan başka bir şey beklenmezdi. Öfkemizin doruğa çıktığı bir zamanda, bizim öfkemize en azından dur dedin. Bekleyeceğiz göreceğiz. Mevlam neyler neylerse güzel eyler selamlar.
İbrahim Gormez
***************************
Günaydın İlhan abicigim,
Öncelikle bu paylaşımınız için size çok teşekkur ederim.
Amsterdam Tartışmaları toplantısını, yılların usta gazetecisi olarak, derin bilginiz ve geniş tecrübeniz doğrultusunda çok güzel özetlemişsiniz. Teşekkürler.
Bahattin Erbas (Belediye Meclis Üyesi)
*********************************
İlhan Abi merhaba
Yorgunluktan harap durumdayken yazınızı gördüm ve hemen okudum. Harika bir yazı. Sizinle sohbet etmeyi çok isterim. Şimdilik internetle de olsa, bir gün mutlaka sizinle yüzyüze oturup iki kadeh içip sohbet edeceğim. Çünkü gazetecilik mesleğini seçmemdeki amaç, birgün kristal avizeli balo salonlarında, birgün çamur içindeki arazide olabilmekti. Gazetecilik bu iki mekanın simgelediği yaşamı aynı anda yaşatan ve tecrübe kazandıran tek meslektir bana göre. Ve sizin hayat hikayeniz, bana hep bu amacı hatırlatıyor. Çok teşekkürler…
Sevgilerimle
Deniz BİLGEN
****************************
Kalemini seveyim abi. Biz Türklerin düşüncelerini ancak siz bu kadar güzel
Özetleyebilirdiniz. Tek kelimeyle bravooo demek istiyorum.
Ayhan Senyurek
*************************
lhan abimiz. NL-TR tarihini dile getirmişsiniz ve de gereken yere iletmeniz beni gururlandırdı. Kaleminize ve elinize sağlık. Bizlere yapılan ayrımcılık, zaten 1970’lerde de vardı. Şimdi de var. Mersinli olarak 48 yıldır Hollandamı yine de seviyorum.
Aysel Sabuncu
************************
Yüregine sağlık çok değerli abim iyiki varsınız her türlü sorunlarımıza Tercuman oluryosunuz sn mahmut yılmaz beyin dediği gibi bu olaylara sebeb olan sn bakanımızada kaleminizden şirinlik dökülürse bende mutlu olurum bir okurun olarak çok tşk saygılar sevgiler
🙏
💐
Esra Şimşek (rahmetli oldu)
***********************
İlhan abi,
Yıl sonu değerlendirme raporunuzu okuyarak, daha önce aydınlattığınız bilgileri tekrar hatırladık. Sevgili Yavuz Nüfel, yorumunda sizi, Mersin’in dışarıya açılan kapısı’ olarak anmış. Kesinlikle saygı duymamla beraber, ben de kendi fikrimi söyleyeyim: Sizin mesleki bilginiz, tecrübeniz ve uluslararası bilgeliğiniz, Mersin boyutunu çoktan aştı bence. Türkiye’nin dışarıya açılan penceresi değil, entellektüellerden oluşan kapılarından bir tanesisin. Tecrübelerin ve bilgilerinden, keşke 27 bin kişi değil de milyonlar istifade edebilse. Sizi Ankara’nın görmesi ve Türkiye medyasının daha iyi değerlendirmesi dileklerimi sunar ve bu vesile ile mutlu yıllar dilerim
İlyas Keskin
*************************
Merhaba sayın İlhan Karacay bey,
Sizi çok yakından tanıyan biriyim ve daha önce de size ben email göndermistim ve benim emaili de yayınlamıştınız. Ben sizden yazılarınızı ve eleştirilerinizi devamlı alıyorum ve çok beğenerek ve severek zevkle okuyorum. Olaylara çok güzel yaklaşıyorsunuz ve herkesin anlayacağı bir şekilde yazıyorsunuz.
Teşekkürler ve selamlar.
Ahmet Kaya
*******************************
İlhan Abi, sen sağol. Yapmış olduğun güzel programlar ile Avustralya’daki Türklerin Hollanda konusundaki bir çok sorusuna çok güzel cevaplar veriyorsun. Ayrıca Bülent abimin Çanakkale Savasları konusundaki derin bilgisi ve milli bilinç şuurunu gençlere aşılamasi ile sadece ben değil, bir çok kişi tarafından takip edildiğini söyleyebilirim. Bülent Abimizi, 2015 ANZAK 100. yılı çereçevesindeki programlar da Avustralya da görmeyi çok istiyoruz. Gerekli çalışmaları bir kaç ay sonra başlatacak kurum ve kuruluslar ile tanıştıracağız.
Ali İdris Muşlu – Saigo Takamori (Avustralya)
***************************
Saygı değer İlhan Bey,
Öncelikle size bu dostane yaklaşımınız için çok teşekkür ediyorum. Siz bizim için güçlü bir kalem olarak hep örnek aldığımız gazetecisiniz. Beni bu yaklaşımınız son derece mutlu etti. Günümüzde yeni yeşeren Türk toplumu için katkı sağlamaya çaba gösteren bize destek ve yanlışlarımızı düzeltmemize samimi katkı sağlamanıız bizi daha çok güçlü kılıyor. Sizlerin bu katkılarını dikkate alarak daha güzeli yakalamaya gayret göstereceğim. İyiki varsınız.
Saygı ve hürmetlerimi iletiyorum.
Ali Osman Biçen
****************************
Sayın Karaçay, sizlerin varlığı Türk toplumu için büyük bir şans. Sizlerin şimdiye kadar yaptığınız ve yapacağınız hizmetler için teşekkürlerimi bildirir ve yeni yılınızı kutlarım.
Ali Rahime Manus
********************************
Sevgili İlhan Dost merhaba,
Yazılarını hayranlıkla yukarıdan aşağıya gözden geçirdim.
Ne güzel yazılar yazmışsınız. Bravo.
Gözüm hemen Ecevit ile ilgili yazıya takıldı ve okudum.
Sonra diğerlerine de baktım.
Tek kelimeyle çok mükemmel yazılar.
İnsan okurken etkileniyor. O yıllara gidiyor.
Bir yerde insan hüzünleniyor ve bir yerde de mutlu oluyor.
Çünkü böylesi değerlerle birlikte olmuş bir kalem bir gazeteci İlhan dostun güzel cümleleri dökülüyor.
Bu yazıları bir kitap yapmayı herhalde düşünüyorsunuzdur.
Çünkü bu yazılar bir kitapta mutlaka saklanmalı ve Türk okurunun hizmetine sunulmalıdır diye düşünüyorum.
Size bu yazım ve gazetecilik yaşamında başarılar diliyorum.
Sevgi ve dostlukla kalınız.
Bekir Cebeci
*************************
İlhan Abi merhaba,
Yorgunluktan harap durumdayken yazınızı gördüm ve hemen okudum. harika bir yazı. Sizinle sohbet etmeyi çok isterim. şimdilik internetle de olsa bir gün mutlaka sizinle yüzyüze oturup iki kadeh içip sohbet edicem. Çünkü gazetecilik mesleğini seçmemdeki amaç, birgün kristal avizeli balo salonlarında birgün çamur içindeki arazide olabilmekti. Gazetecilik bu iki mekanın simgelediği yaşamı aynı anda yaşatan ve tecrübe kazandıran tek meslektir bana göre. Ve sizin hayat hikayeniz, bana hep bu amacı hatırlatıyor. Çok teşekkürler…
Sevgilerimle
Deniz BİLGEN
************************************
Sizin gibi “karanlığa kurşun sıkmayan, içinden belli etmeden küfür etmeden” ama haksızlıkları açıkça ve mertçe yazan değerli insanlara ne kadar çok ihtiyacımız var!
Yalnız değilsiniz, sizi bütün kalbimle destekliyorum…
Fuat Yöndemli
*******************************
Elinize ve dilinize sağlık,
Herkesin hissettiklerini ancak bu cesaret yüklü bir kalemden gelebilirdi. Size boşuna İlhan Karaçay dememişler.
Hislerimizin tercümanı sayın elçi sevgi ve saygı dileklerimi lütfen kabul buyrun.
Hayriye Yılman
*****************************
Sevgili Hocam,
Bu anlattıklarından sonra başka söze ne gerek var.
Güzel bir anlatım, iyi bir analiz.
Sizden de ancak böylesi bir yazı yazmanızı beklerdim.
Hollanda’lı Türklerin duyğu ve düşüncelerine tercüman
olduğunuz için teşekkürü bir borç biliyor, sayğılarımı sunuyorum.
İbrahim Çitil/Amsterdam
****************************
Halit Kıvanç’ın 1983 basımlı “gool diye diye” kitabından
İtalya’daki Avrupa Futbol Şampiyonası’nı tatsızlaştıran bir neden, sürekli korku havasında yaşamaktı. Gerçekten bir akşam basın merkezinden oteline gitmekte olan bir yabancı foto muhabirini durdurmuş, soymuş makinelerini filan alıp gitmişlerdi. Bir başka akşam da bir spikere saldırı girişiminde bulundular. Biz spikerler berabersek ne âlâ. Değilsek gazeteci arkadaşlarla birbirimizi bekliyorduk. Çoğunluk, güven Taner’le, Eyüp Karadayı ile, Hollanda’dan gelen ve böyle büyük organizasyonlarda buluştuğumuz eski dost İlhan Karaçay’la beraber oluyordum.
**************************
Sayın Karaçay,
Anlam ve izan dolu yazınızı dikkatle okudum. Yerden göğe haklısınız. Ben de 36 yıldır Belçika’da yaşıyorum. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi “gerçek” Avrupalılar kendilerine mantık dersi verilmesini (özellikle 3.cü dünyalılar tarafından) hiç sevmezler. Çünkü onlar doğuştan üstün olduklarına inanırlar.
Yakup Yurt (Gazeteci)
****************************
Ünlü yazar Süleyman DOĞAN’ın yazısı:
Hollanda Kraliçe’si Beatrix geçtiğimiz hafta Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyaret iki ülke arasındaki ilişkileri hiç süphesiz güçlendirdi. Gerek Hollanda’da yaşayan Türkler açısından gerekse ikili ticari ilişkiler açısından… Kraliçe Beatrix, Türkiye’de bulunmaktan mutlu olduğunu ve Türkiye ile Hollanda arasında 400 yıllık dostane ilişkilerin bulunduğunu söyledi. Konuyla ilgili olarak Hollanda’da 40 yıldan beri yaşayan gazeteci-yazar İlhan Karaçay’ın Kraliçe’ye yazdığı mektuba bu makalemde yer vermek istiyorum. Bu vesileyle Hollanda’daki Türklerin durumu ve ilişkiler gündeme gelirken mektup aynı zamanda genel bir durum değerlendirmesine yer vermektedir. Bu mektup aynı zamanda Avrupa’daki Türklerin mevcut durumunu gözler önüne sermektedir. O bakımdandan mektup oldukça manıdardır. ‘Avrupa Dünya’ gazetesinde neşredilen İlhan Karaçay’in mektubunu siz aziz okurlarıma takdim ediyorum:
Süleyman Doğan
*******************************
Merhaba İlhan bey,
Özelikle bu güzel yazınız için size teşekkür ediyorum. İnanın ki duygularımı o kadar güzel yazmışsınız ki, sanki yaşadıklarımın hepsini biliyormuşsunuz gibi.
Böyle gerçekleri dile getiren yazı ve bilgileri okumayı severim. Çünkü bilgiler paylaşıldıkça zenginleşir.Devamını diliyorum.
Selam ve saygılar,
Necat Kaya, Rotterdam/ IJsselmonde Belediye Meclis Üyesi,
****************************
İlhan abi ağzına ve ellerine sağlık. Senin zaten böyle mükemmel ve gerçekçi yaklaşımlarından ve de tarafsızlığından hep örnek aldım ve hayatta da bunlardan dolayı örnekler yaşadım. Sağol varol. Yazılarının devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Not: Hollanda / Türkiye devlet temsilcilerinin senin gibi insanların tecrübe ve düşüncelerinden öğrenecekleri çok şey var. Saygı ve selamlarımı iletir, tüm ailene ayrı ayrı selamlar.
Necati Çavuşoğlu
************************
Yıllardır, Hollanda’da ‘Derin Devlet’ten bahsedilmiştir. İnanmadık, ‘burada hukuk devleti vardır’ dedik, yanıldık! Hollanda’da ‘Derin Devlet’ olgusunu en yalın bir şekilde ortaya koyanlardan birisi, duayen gazeteci İlhan Karaçay’dır. Hollanda Türkleri arasında cesaret edip bu konuyu gündeme getiren ilk bilinçli yurttaştır.
İlhan ağabeye teşekkür ediyorum. Yazılarıyla; tarihe, ulusa ve gelecek nesillerin gerçekleri öğrenme hakkına ışık tuttu.
Oguzhan KILIÇ
*********************
Sevgili Kardeşim
Ben de senden böyle bir değerlendirme bekliyordum. Böyle bir analizi kimse yapamadı…
Gerçekten şimdiye kadar o kadar yazı çıktı ki, hiçbirinde seninki gibi, Fuar’ı ve Turizmin görünüşünü inceleyen eleştirisel bir yazıya rastlamadım.. Çok güzel yazmışsın. Bardağın hem dolu hem boş taraflarını gösteren bir yazı..Eline sağlık..Umarım turizm sektöründeki arkadaşlarım yararlanırlar. Tekrardan sevgiyle kal.
Orhan Ertuğruloglu (Deventer eski Başkonsolosu)
****************************
İyi ki ordasın İlhan bey;
Kader insanı bir yerlere tesadüfen sürüklemez vardır bir bildiği
Kalemin ve dilin keskin olsun, kalbinde tok vursun.
Selamlar.
Yalçın Koçak
*********************************
İlhan bey merhaba,
‘Türkce Süreli Yayınlar Sempozyumu’ haberi ile ‘Türk dünyasının değerini bilemiyoruz’ başlıklı yorumunuzu 1400´ü aşan mail gruplarıma gönderdim.
Nefis bir bir yazı.
Davetli oldugum halde gelmem mümkün olmadı.
Veyis Güngör bey gibi çalışkan, sizin gibi gayretli ve ufuklu arkadasları kutluyorum.
Latif Çelik, Almanya Birlik Gazetesi
****************************
Merhabalar İlhan bey,
Utrecht izlenimleriniz, yaptığınız görüşmeler çok güzel; uyarıcı ve yol gösterici bir çalışma… elinize sağlık.. Gerçekten bir turizm fuarı bu kadar iyi anlatılır..
Sevgilerimle.
Nilgün Atar (Turizm Haberleri Genel Yayın Yönetmeni)
*****************************
Usdadım, senin yazılarına bayılıyorum. Gerçekten bu kadar bilgiyi anlaşılır bir şekilde ve aynı zamanda sürükleyici bir şekilde yazıya dökmene hayranım.
Bana ‘sana göre en büyük yazar kim’ diye sorsalar, hiç düşünmeden Üstad İlhan abi derdim.
Sevgi ve selamlarımla,
Muharrem Cengi
*****************************
Ağbi eline kalemine sağlık.
İlhan ağbi, biri senin hayatını yazsın. Resim ve belgelerle.
Bence gençlere örnek olsun. Bunu düşün.
Seviliyorsun.
Sen bir ekolsun Hollanda’da. Şadi ağbi gitti Kamuran gitti. Onlar
yazamazlar. Ama sen efsane iken ya kendin kaleme al, ya da sen anlat
biri yazsın. Gençler ilerde çok şeyler öğrenecek. Çünkü hiç bir şey kalmadı.
60 yıl oluyor nerde ise. Senin o kitaptan başka kalıcı bir şey yok.
Selam ve saygılar,
Bülent Türker
*************************
Omer Altay
İlhan bey merhaba, Biraz önce facebook’da DENK partisinden Selçuk Öztürk hakkındaki yazınızı dikkatle okudum. Her zaman doğruları şeffaf analiz edişinize de hayranım doğrusu. Siz, bizlerin tanıdığı ve hatırı sayılır ender insanlardansınız.
Saygılarımla,
Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKDF), Ömer Altay Genel Başkan
***********************
İlhan abi,
Emeğine, bileğine, kalemine sağlık.
Ben de yazıyı okurken çok duygulandım. O bavula konulan umutla yapılan yolculuk çok zordu. Çok acılar çekildi. Hep o bavuldaki umut güç verdi insanlara. Tam umudu kaybederken yeni kuşaklar çok başarılı örnekler vermeye başladı. Yeni bir döneme giriyoruz. Umut’a yolculuk yerini buluyor. Bu konudaki her çaba çok değerli benim gözümde. Bu bir borç. Bu günlere gelmemizin öncülerine bir gönül borcu.
Sizin katkınızı da çok önemsiyorum.
Sevgi ve selamlarımla.
Ömer Ilık
************************
Sevgili İlhan Karaçay,
Kraliçe’ye mektubunuz gerçekten övgüye değer. Gerekli yerlere gerekli mesajları vermişsiniz. Ben geçen haftakı, “Ankara’nın Avrupalı Türkleri bilinçsız ve biçimsiz kucaklama gayreti” yazınıza da değinmek istiyorum.
Güzel bir yazı. Hollanda’daki sorunlarımızı 40 yıldır yazıp çiziyorsunuz. Gelen heyetlerle, Bakanlarla, Başbakanla yapılan resmi ve yari resmi toplantılarda sorunlarımızı temcit pilavı gibi, bıkmadan, usanmadan dile getirdiniz ve getirmeye devam ediyorsunuz..Buna tanığım. İyi ki bu konuyu işlediniz. Böylelikle benim gibi düşünenlerin bir nebzecik olsun düşüncelerine tercüman oldunuz.
Kaleminize sağlık.
Sevgiler.
Uzaktan bir dost.
*****************************
Oğlum Ruşen’in mesajına bir başkasının yanıtı
Ailemizin direği sizsiniz. Sizin gibi bir babaya sahip olduğum için ne kadar şanslı olduğumu her zaman bileceğim. Sevgili baba, doğum gününüz kutlu olsun.
Ruşen’e bir başkasından cevap:
Ruşen Kardesim, Senin Babani, senin sevdigin kadar Hollanda’da bulunan Türkler olarak biz de seviyoruz. Babanı, Hollanda TV’sinde, o beş dakikalık “Pasaport Programı”na cıkacak diye, saatlerönceden televizyon başında beklerdik,
Nusret Oksuz -KOCAKURT.
*******************************
İlhan Bey Merhaba,
O kadar dolu haber bülteni hazırlıyorsunuz ki, her satırını, her parağrafını tekrar tekrar okuyorum.
Elinize sağlık, teşekkür ederiz. Tabii ki, dostlarımızla da paylaşıyoruz.
Turgut Torunoğulları’nın o güzel haberi….,
Aynı okuldan mezun olduğum Erol Gülbay’ın yaşam hatırası….
Ya İspanya’daki Türk köyü…
En çok da, değerli eşiniz hanımefendi ile mutluluk fotoğraflarınızı takdir ve mutlulukla gözlemledim.
Selamlar,
Osman Şahbaz (Budapeşte Türk İşadamları Derneği Başkanı ve Macaristan’ın Kayseri Fahri Konsolosu)
****************************
Merhaba İlhan Abi,
” Taşın nasıl gediğine konulmasına” ilişkin güzel bir yazı. Kalem tutan ellerine sağlık.
Met vriendelijk groet,
Salih Dadak
**********************
İlhan Bey,
Selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Başarılarınızın artarak devamını diliyorum.
Sizin çalışmalarınızı dikkatle izliyorum.
Kolay gelsin.
Hollanda’ya selam.
Vahit ÖZDEMİR, Dışişleri Bakanlığı ANKARA
****************
İyi ki ordasın İlhan bey; kader insanı bir yerlere tesadüfen sürüklemez vardır bir bildiği.
Kalemin ve dilin keskin olsun, kalbinde tok vursun.
Selamlar.
Yalçın Koçak..
************************
Çok sevdiğim canım ağbiciğim, hayırlı günler..Haber konusunda Hollanda’dan her zaman birbirinden değerli haberlerinizle yanımda olduğunuzdan dolayı, size büyük bir minnettarlık duyuyorum. Hakkınızı helal ediniz. Sizler, beni ne kadar çok mutlu ediyor ve sevindiriyorsa, Rabb’im de her zaman sizleri mutlu etsin ve sevindirsin. Bu davranışınız, belirli bir yaşa gelmenize rağmen haber üretmeniz, tüm basın çalışanlarına iyi bir örnek olmasını diliyorum. İsterdim ki, sizi İletişim Fakültesi hocalarının yakından tanıması ve öğrencilerine, sizin bu çalışmalarınızı onlara anlatmasını. Siz, basın çalışanları ve bu mesleğe adım atacaklar için son derece önemli, örnek alınacak bir gazeteci büyüğümüzsünüz. Bu yaşta (75) ben bile şuana kadar çok şeyler öğrendiğimi söyleyebilirim. Bu, bir iltifat değil. Gerçek. Ellerinizden öpüyorum. Selam ve sevgiler..
Kardeşiniz Ataner YÜCE
********************************
İlhan Abi,
Yazılarını zevkle okuyorum. O kadar akıcı yazıyorsun ki, bırakın uzunluğu, ‘keşke bitmese’ dileğiyle okuyorum.
Bunun için sana teşekkürlerimi iletiyorum.
Ahmet Sarı (Hollanda Turk Spor ve Kültür Federasyonu)
*********************************
Sen neymişsin be Çukurovalı hemşerim.
Keşke Mersin senin değerini bilseydi de bırakmasaydın güzel Mersin’i.
Sen Mersin’de iken ben Tarsus Çukurova Basma Fabrikası’nda mühendislik yapıyordum. Ve her haftasonu Mersin’e kapağı atıp yüzüyordum.
Kesin senin Motel-plâj’da da kalıp yüzmüşümdür. Yıl 1969-71.
Burhan Savaş
*************************
Değerli İlhan Kardeş,
Bugün posta ile DÜNYA gazetemiz geldi. Sayfaları inceledigim zaman, hazırladığın güzel ve vatandaşlarımız
için yararlı olan bilgileri gördüm, kalbim attı.
Bu toplum için yardımlarına ne kadar teşekkür etsem azdır. Herşeyin gönlünce olmasını dilerim.Saygılar ve Hürmetler..
Gökhan Germeyan
***********************
Sayın İlhan abim.
Makalenizi dikkatlice okudum.
Yazan elinize emeğinize sağlık, çok teşekkür ederiz ailecek.
Seçimlerde az katılıma rağmen Türkler’in başarısı küçümsenecek gibi değil. Sizde buna değinmişsiniz.
Turizm Fuarı eleştiriniz de çok güzel.
Hollanda medyasını eleştirişiniz de…
Telegraaf gazetesi bir gün senin yurt dışı edilmen için dava açarsa hiç şaşma.
Sevgi ve Selamlar,
İbrahim Mert
****************************
Sevgili İlhan,
Televizyonda ve gazetelerde harika şeyler yapıyorsun…
Kutlarım!
Selam ve sevgiyle…
Nedim İnce
*****************************
Abi şu yaşadıklarını okudukça mutluluk duyuyorum. İnsanın azmederek tırnakları ile bir yerlere gelmesi ve bunu anlatabilmesi çok güzeldir. Hollanda’ya gelmeden önce de şimdi de bir Mersinli olarak İlhan Karaçay’ın bizim gözümüzde yeri ayrıdır.
Babamızdır, abimizdir, akrabamızdır, herzaman kalbimizdedir.
Mustafa Aykum
****************************
Değerli İ. Karaçay
Sizinle zaman, zaman yazışıyoruz. Bugünkü yazınızdan dolayı sizi kutluyorum. Ben ellili yıllarda Almanya Aachen şehrinde RWTH de İnşaat Yük. Müh.tahsili yaptım. O zamanlar sizlerden gastarbeider olarak söz ediliyordu. Şimdi bu ülkelerdeki Türk işadamlarından, AB parlemento üyelerinden, Belediye meclis üyelerinden bahsediyorsunuz. Bu bizim burada gözümüzü yaşartıyor.
Teşekkürlerle, başarılarınızın devamını dilerim.
Mustafa Balıkçıoğlu
*******************************
Abi, gençliğimizde Hollanda denilince aklımıza iki kişi gelirdi birisi siz diğeri de Johan Cruyff
Kenan Yücesoy (Mersin Akdeniz eski Belediye Başkanı)
***********************
Bundan sonra karşılaşacağınız 100 sayfa, bir kitap gibi. Dosyalayınız ve daha sonra sindire sindire okuyunuz:
Adı, Hollanda ile özdeşleşmiş yaşayan tarih:
İlhan KARAÇAY
Yazan: Yavuz NUFEL
Türkiye’den Hollanda’ya işçi göçü, gayriresmi 1962 yılında, resmi olarak da 1963 yılında yapılan ikili sözleşme ile başlamıştır.
Bu satırların yazıldığı sırada, Türkler’in buraya gelişinin ellinci yılı kutlamaları için çalışmalar başlatılmıştır.
Hollanda’ya yerleşen Türkler arasında, sayıları az olmayan pek çok Türk, işçi olarak geldikleri bu ülkede başarılı işlere imza atmışlar, yurttaşlarının sorunlarının çözümü için başrollerde oynamışlar ve toplumsal faaliyetleri ile lider duruma gelmişlerdir.
Hollanda’da bu gibi faaliyetlerde öne çıkmış isimlerden biri de, herkesin yakından tanıdığı İlhan Karaçay’dır.
İlhan Karaçay, sadece Avrupa’daki yurttaşları arasında değil, Türkiye’dekiler tarafından da tanınan bir simadır. Karaçay’ı pek çok Hollandalı da tanır.
İlhan Karaçay’ın adı Hollanda ile özdeşleşmiştir.
Özellikle Türkiye’de Hollanda’dan söz edildiği zaman, pek çok insanın aklına ilk önce İlhan Karaçay ismi gelir.
İlhan Karaçay’ın yaşam öyküsünü yazmak bana düştüğü için kendimi mutlu addediyorum.
23 Aralık 1942 Mersin doğumlu olan Karaçay, gençlik yıllarında, CHP İçel İl Gençlik Kolu Başkanlığı görevini sürdürürken, bu partinin organı sayılan ULUS Gazetesi’nde de haber ve yorum yazmağa başlar. Aynı zamanda, genç yaşına rağmen, Mersin’de ailece sahip oldukları ve Pompeipolis adını koydukları motel, plaj, gazino ve kampingten oluşan turistik tesislerin işletmeciği de küçük Karaçay’ın omuzlarındadır.
Yirmi beş yaşında, çalıştırdığı turistik tesislere gelen bir Yunan kapatanın hayatının rotasını değiştireceğini söyleseler kendi bile inanamazdı belki de….
Yunan kaptan, Mersin’de eğlenceli bir yemek mekânı sorunca ‘Pompeipolis’ tavsiyesine uydu ve oraya gitti. İlhan Karaçay, eşi ve kızı ile eğlenerek yemek yiyen kaptanın masasına bir meyve tabağı gönderdi. Tabii ki kaptan teşekkür etmek istedi. Masaya patron olarak gelen küçük Karaçay’a, yukarıdan aşağıya bakıp ‘Bu da nasıl patronmuş’ gibi düşündüğü belli olan kaptan ile sohbet koyulaşınca, bu kaptanın gemisi ile Çin’in ŞangHay kentine gittiğini öğrenir. Çin’de Mao’nun Kültür İhtilali yaşandığı yıllardır. Gazetecilik mesleğine sevdalı Karaçay için bu kaçırılmaz bir fırsattır. Karaçay üç arkadaşı ile birlikte gemiye işçi olarak girmeyi başarır. 1967’nin haziran ayı başlarında başlayan yolculuğun gerçek amacı gazeteciliktir Karaçay için.
İlhan Karaçay, arkadaşları ve gemi personeli ile Çin’de. 1967
Çin’e yolculuk geminin Süveyş Kanalı’nı geçtikten hemen sonra bombalanışı sonucu bir maceraya dönüşür. Onlar Kanalı geçerler geçmesine fakat 7 Haziran 1967 günü Cibuti’ye ulaştıklarında İsrail ile Arap ülkeleri arasında savaşın tüm şiddetiyle devam ettiğini ve Süveyş Kanalı’nın kapandığını öğrenirler. Singapur üzerinden ŞangHay’a varıp karaya ayak basıldığında diğer gemicilerin neler yapacağı az çok bilinir ama Karaçay soluğu postanede alır. Süveş Kanalı’ndan ve yolculuk boyunca uğradıkları limanlardan çektikleri fotoğrafları ve birbirinden ilginç haberleri AKŞAM Gazetesi’ne postalar.
ŞangHay’da, Mao’nun gerçekleştirdiği Çin Kültür İhtilali’nin en renkli günlerini yaşar.
O zamanların dünyaya kapalı, dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’de sarılık hastalığına yakalanır. Hastaneye yatırılır. Fakat götürüldüğü hastaneden kaçar. Karaçay Hastaneden kaçışını ve nedenini şöyle anlatıyor:
“Kaptanın verdiği garanti belgesi ile, beni hastaneye götürmek için gelen jandarmanın elinden kurtulmayı ve kaçmayı başardım. Çünkü ŞangHay’dan sonraki yolculuk Kanada’nın Vancouver kentiydi. Yatacaksam modern dünyada hastaneye yatmalıydım. Gemi giderse ben bu bilinmezde ne ederdim?”
Modern dünyaya ayak basar basmaz hastaneye yatar, tam tamına iki buçuk ay. Bu süre içinde kendini idare edecek kadar bildiği İngilizcesini geliştirir. Hastanenin bayan doktoru, çok kısa zamanda İngilizce öğrenen Karaçay’ı tebrik eder, daha da geliştirmesi için kütüphane müdürünü ona ders vermesi için görevlendirir. Karaçay hastalığından kurtulur, öğrendiği İngilizce ise yanına kâr kalır. Kısacası, hasta olarak girdiği hastaneden sağlam ve “Bir lisan bir insan demektir” sözünden hareketle iki insan olarak çıkar.
Londra üzerinden Türkiye’ye dönerken Hollanda’ya uğrayan Karaçay, Hollanda’daki yaşamı ve insanları çok beğendiğini ve burada kalmaya karar verdiğini söylüyor.
“Nasıl kaldınız, bir fabrikada iş mi buldunuz?” soruma Karaçay şu yanıtı verdi:
“Avrupa’da basımına başlanan Tercüman Gazetesi’ne muhabirlik yapmak için, daha önceden tanıdığım İstihbarat Şefi Kemal Özbayraç ile anlaştım. O zamanlar Hollanda yaşamım oldukça renkli geçiyordu. Pek çok kız arkadaşım olmuştu. Yine de yaşamın giderek monotonlaştığını düşünüyordum. Amerika’ya gitmek için karar verdiğimde, şimdiki eşim Jeanne ile arkadaşlık yapıyordum.”
Amerika yolculuğu için hazırlıkları başlar. Fakat kız arkadaşı Jeanne bu ayrılıktan hoşnut değildir. Ne ki karar verilmiştir bir kere. Yolculuk için yapılan alışveriş biter ve yorgun argın eve geldiklerinin ardından beş dakika bile geçmeden kapının zilini çalan postacının elindeki uzattığı telgraf, Amerika’ya gidişini ilelebet unutmasına ve Hollanda’ya demir atmasına neden olur.
Telgraf , Tercüman Gazetesi spor müdürü Necmi Tanyolaç’tan gelmiştir. Tanyolaç acil çektiği telgrafta; “İlhan, Fenerbahçe Ajax ile eşleşti. Ajax’ı takibet, yazı ve fotoğrafları acele gönder.” diyordu. Karaçay ise o ânı anlatırken; “İşte o zaman akan sular durdu. O dönemde Hollanda futbolu henüz tırmanışa geçmemişti. Rinus Michels’in çalıştırdığı Ajax’ta, sonradan çok meşhur olan kimler yoktu ki? Mesela Johan Cruyff henüz 17 yaşında idi. Keizer, Swart, Krol, Hulshoff, Suurbier, Neeskens ve Haan gibi dev isimlerin esamisi okunmuyordu ama bunların hepsi sonradan birer futbol yıldızı oldular.” diyor ve kadroları ezbere sayıyordu Karaçay.
10 Kasım 1968 günü Amsterdam’ın Schiphol havalimanına inen Fenerbahçe’yi Jeanne ile karşılarlar. Oysa Jeanne’yi terk edip Amerika’ya gitmeyi planlarken Ajax-Fenerbahçe maçı Karaçay’ı Jeanne ile nikah masasına kadar götürür. Bu konu ile ilgili Karaçay, “Beşiktaşlı olmama rağmen, Jeanne evlenmeme ve Hollanda’da kalmama vesile olan Fenerbahçe’ye her zaman şükran duymuşumdur.” diye eklemekten mutlu oluyor.
1969 yılında Avrupa’da yayın hayatına başlayan Hürriyet gazetesi ile anlaşarak gazetecilikte profesyonelliğe adım atan Karaçay’ın, Hürriyet’in Avrupa’da bir numara olmasını sağlayan ekibin içinde de yer aldığını görüyoruz.
1975’te, TRT Haber Dairesi Başkanı Tayyar Şafak’ın Amsterdam ziyareti sırasında yaptığı muhabirlik teklifini, Nezih Demirkent’ten izin alarak kabul eder. Bununla birlikte aynı yıl Hollanda Yayın Kurumu NOS televizyonunda Türkler için ‘Pasaport’ adlı programı yönetmeye başlar.
1980 yılında, İKON Televizyonu’nun ünlü rejisörü Henk Barnard ile birlikte “Ceremeyi çeken çocuklar” (Kinderen van de Rekening) adlı beş bölümlük bir dizi yapan Karaçay, iki bölümün çekimlerini Türkiye’de gerçekleştirdikten sonra, Kapıkule sınır kapısına geldiğinde sabah olmaktadır. Ortalıkta, tanklar, askerler belirir birden. Yıl 1980, aylardan Eylül, takvimlerde gün hanesindeki sayı ise 12’dir.
Bir yandan TRT’nin, öte yandan Hürriyet gibi büyük bir gazetenin ve de Hollanda televizyonlarının başarılı bir elemanı olması, birçok kapının kolayca açılmasını sağlar Karaçay’a. Hollanda deyince Cağaloğlu yokuşunda, basın dünyasında ve buradaki vatandaşlarımız arasında İlhan Karaçay adı Hollanda ile âdeta özdeşleşir. Bu kadar başarılı çalışmaları ile Hollanda’da yöneticilerin de dikkatini çeken Karaçay, çeşitli bakanlıkların teklifini kabul ederek çalışma guruplarında yer alır. Çalışma guruplarında da tüm mücadelesi basın yayın kuruluşlarında olduğu gibi yine vatandaşlarımıza sahip çıkmak, destek olmaktır.
Söyleşinin başına dönüyor ve Jeanne ile olan ilişkilerini, ne zaman nişanlandıklarını, nasıl evlendiklerini, çocuklarını soruyorum.
Jeanne’yi ilk kez 1969’da Türkiye’ye götüren Karaçay’ın, aynı yılın 9 Ağustos tarihindeki nişan törenleri gazetelere konu olur.
Bir yıl sonra ise nikâh ve düğün.
O günleri anlatırken Karaçay unutamadığı bir acı anıyı da anlatma gereği duyuyor: “Her şeyi hazırlanmış, evlilik töreni için Mersin’e gidiyorduk. Yolculuğumuzun büyük bölümü geride kalmış Aksaray’a varmak üzereyken büyük bir trafik kazası geçirdik, Jeanne ile birlikte. İkimiz de ağır yaralanmıştık. Ölümden döndük diyebilirim. Nihayet 23 Mayıs 1970’te yine Mersin’de dünya evine girdik.”
Çiçeği burnunda İlhan ve Jeanne çiftinin mutlulukları ikiye, üçe katlanır 23 Ocak 1971’de… Ruşen ve Vahide adını verdikleri biri erkek, diğeri kız olmak üzere ikiz çocukları olur. Fakat bu mutlulukları uzun sürmez! Vahide kalbindeki delik nedeniyle ancak beş hafta hayata tutunabilmiştir. Kızlarını unutamaz genç evli, bu yüzden 17 Nisan 1974 tarihinde doğan ikinci kızlarına, beş haftalıkken ölen Vahide’nin adını verirler.
İlk çocukları Ruşen’den Eva, Vahide’den de Esra isminde iki torunu ile geçirdiği güzel zamanlar için Karaçay: “Hayatımın en güzel anları torunlarımla geçirdiğim anlardır. Her fırsatta torunlarımla olmak benim için dünyanın en büyük mutluluğu.”
YAZ GAZETECİ YAZ
“Başka nelerle uğraştınız, neler yaptınız?”diye soruyorum. Karşımdaki sıradan bir insan olsa bu soru elbette sorulmaz. Fakat o, İlhan Karaçay olunca soruyor insan.
1973 yılında gazeteciliğin yanı sıra seyahat işine de el atar ve 1976 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile THY’nin Utrecht Bölgesi Genel Satış Acenteliği’ni üstlenir.
1966-1977 kış döneminde Türkiye’ye düzenledikleri tur bir ilktir. Çünkü o zamana kadar kış sezonu ölü sezondur ve kış döneminde kimse Türkiye’ye tur düzenlememiştir. Karaçay bürosunda gazeteciliğin ve seyahat acentalığının yanı sıra ihtiyaç ve istek üzerine sigorta ve kredi işleriyle de uğraşır. Bu kadar uğraşı, gece gündüz iş derken, 1981 yılında geçirdiği ağır ameliyatlar sonucu ölüm korkusu sarar benliğini. Bu nedenle önce seyahat bürosunu Refik Selahiye’ye devreder.
Sağlığına kavuştuktan sonra Amsterdam’da Hürriyet Bürosu’nu açarak kendini artık sadece gazeteciliğe verir. 1983 yılı sonunda, bürosunda çalışan Yasemin ve Ünal Öztürk’e, Hürriyet temsilciliğini devreder. Uzun süredir çocuklarının Türkçe eğitim görmelerini istediği için Türkiye’ye dönerek yerleşme kararı verir. Karaçay bu, boş duramaz ve ilk iş olarak yine turistik tesislerini işletmeye başlar Mersin’de…
1984 Mart’ında yapılan yerel seçimlere, CHP’li olmasına rağmen, Mersin Anakent Belediye Başkanlığı’na Doğru Yol Partisi adayı olarak katıldığının afişlerini görüyoruz fotoğraflarda.
O yıllarda hemen her yerde çok güçlü olan Turgut Özal’ın patisi ANAP, Mersin’de de işi bitirir ve Karaçay seçilememiştir. Kanının her hücresine işlemiş gazetecilik mesleği ile o zamanlar Hürriyet’in başında bulunan Arda Gedik ile “Çukurova İlavesi” yayınlamak için anlaşırsa da bazı nedenlerden dolayı proje hayata geçmez.
İlhan Karaçay, bir süre sonra Mersin’deki sosyal yaşamdan rahatsız olmaya başlar, sıkılır. Çocukları yeteri kadar Türkçe öğrenmiştir. 1986 yılının başında Hollanda’ya ikinci kez gelir ve bir daha dönmemek üzere yerleşir.
Hollanda’ya gelişi ile birlikte Günaydın gazetesinin muhabirliğini, Türkçe ve Hollandaca yayınlanan HABER Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenir. Aynı yılın sonunda Avrupa’ya açılan SABAH Gazetesi’nin Benelux temsilciliğini de alır.
Fakat SABAH’ın ilk Avrupa serüveni uzun sürmez ve kapanır.
1988’de Asil Nadir’in Günaydın Gazetesi’ni satın alması ile birlikte, bu kez bu gazetenin Benelux temsilcisi olarak görüyoruz Karaçay’ı.
Asil Nadir krizinin ardından gazetenin Bekir Kutmangil tarafından satın alınmasından sonra da aynı görevi sürdürür. Gazetecilik yaşamımda, bu sektörün her branşında görev yapmış olan Karaçay’ı, 1994 yılında Günaydın’ın Avrupa baskılarının sahibi olarak görüyoruz.
Karaçay, Avrupa Türk Basınının kalbi olan Frankfurt’a yerleşir.
BİR ACI, BURUK KUTLAMA ve SONRASI
25’inci yıl evlilik yıldönümü davetiyesi Karaçay ailesi 25’inci evlilik gününde
“23 Mayıs 1995 günü Mersin’de 25’inci evlilik yıldönümü kutlamasına hazırlanırken, aynı gün Bekir Kutmangil’in öldürüldüğü haberi ile yıkıldık. Öldürülmeden önce sipariş ettiği buketi Mersin’e ulaşan Kutmangil için yas tutulurken, televizyonlara konu olan kutlama doğal olarak buruk bir şekilde yapılmıştı.Bekir Kutmangil’in ölümünden sonra gazeteyi, yeraltı dünyasının meşhur ismi ‘Altın tabancalı’ ve ‘Altın Mercedesli’ olarak bilinen Mehmet Saruhan satın aldı. Bundan sonra da bu iş ilişkisi biter. Günaydın, Avrupa baskılarını durdurduktan sonra, Türkiye’de de işler iyi gitmeyince, bu gazete tamamen kapandı.” diyor İlhan Karaçay
Kurduğu ÇAY-PRESS Ajans kanalıyla çeşitli gazete ve TV kuruluşlarına haber göndererek çalışmalarını sürdüren Karaçay, Radikal ve Posta’ya haber, bir spor gazetesi olan FANATİK’e de spor haberi ve yorum yazar.
1974 Almanya, 1978 Arjantin, (1980 Uruguay-Mini Şampiyona), 1982 İspanya ve 1994 Amerika’daki Dünya Futbol Şampiyonaları ile 1972, 1976, 1980, 1984, 1988, 1992 ve 2000 yıllarındaki Avrupa Şampiyonalarını izlemiş olan Karaçay, Tercüman, Hürriyet, Günaydın, Sabah, Radikal, Posta, Fanatik ve DÜNYA gazeteleri ile TRT, ATV, NTV, SHOW ve STAR televizyonları ile Hollanda televizyonu NOS’ta ki çalışmaları, deneyimiyle, genel konuların yanında, futbol konusunda da uzmanlaşmıştır.
DÜNYA GAZETESİ
28 Mart 1998 tarihi, Karaçay’ın gazetecilik yaşamında yeni bir dönemin başlangıcıdır. Nezih Demirkent’in sahibi olduğu (Şimdiki sahibi kızı Didem Demirkent) Ekonomi ve Politika Gazetesi DÜNYA’nın, Hollanda ve Belçika yayın hakkını alır. Türkler’in işçilikten kurtulup işadamı durumuna gelmeleri ile birlikte, onlara ticari ve ekonomik bilgiler verecek bir yayın organının piyasaya çıkması kaçınılmaz olmuştu. İşte bu boşluğu gören Karaçay, gazetecilik yaşamında yeni bir döneme imzasını atmış olur. Haftalık yayınlanan DÜNYA’nın Avrupa’daki yayın amacı, öncelikle ticari ve ekonomik bilgi sunmak olmasına karşın, Hollanda’da bir azınlık yaşamı sürdüren Türklerin sorunlarına seyirci kalmayı doğru bulmaz Karaçay. Bu nedenle gazetenin yapısında değişiklikler yaparak sosyal-kültürel sorunları da işlemeye başlar.
DE TELEGRAAF GAZETESİ
Çoğu zaman Türkler’e yapılan her haksızlığın karşısında artık DÜNYA vardır. Öyle ki, Türkler’e ve Türkiye’ye karşı her zaman acımasız davranan, kasıtlı haberler yayınlayan bir milyon trajlı en büyük gazete De Telegraaf’a âdeta savaş açar Karaçay. “Boşuna uğraşıyorsun, De Telegraaf’ı yola getiremezsin!” derlerse de aldırmaz, mahkemelere verilir; yılmaz, yıldıramazlar.
Çünkü Karaçay haklıdır ve adalet tecelli edecektir, eder de.
De Telegraaf’ın yöneticileri, Karaçay’ın kendilerini eleştiren yazılarına ilgisiz kalmaz.
Zamanın Genel Yayın Yönetmeni redaksiyonda bulunanlara sorar: ‘İçinizde Karaçay’ı tanıyan var mı’ diye sorar. Ünlü muhabir Jos van Noord, ‘Ben tanıyorum’ der. Genel Yayın Yönetmeni, ‘Davet et, konuşalım kendisiyle’ der. Sonunda bir öğle yemeğinde buluşma gerçekleşir.
İlhan Karaçay, gazetenin sürekli Türkiye ve Türk aleyhtarlığı yayınlarını dile getirir ve ‘Turizmcilerimiz size yılda 5 milyon euroluk ilan veriyor. Siz ise Türk turizmini baltalamaya çalışıyorsunuz’ der. Karaçay, kendisi ile bir röportaj teklifini geri çevirir ve ‘Büyükelçimiz ile röportaj yapın’ der.
Karaçay’ın bu mücadelesi sonucunda aynı gazete T.C. Lahey Büyükelçimiz ile yapılan röportajı tam sayfa olarak yayınlar. Hem de olumlu bir yaklaşımla.
Karaçay bu konuda şöyle diyor: “Oysa De Telegraaf’ın tarihi boyunca hiçbir büyükelçiye böylesine geniş yer vermediği bilinen bir gerçektir. De Telegraaf, bununla da kalmayıp Türkiye lehinde çokça haber yayınladı. Özellikle, daha önce balta vurmaya çalıştığı turizmimiz için övgü dolu haberler yayınladı. Bir genel değerlendirme yapıldığı zaman görülür ki, haftalık Dünya Gazetesi’nin dört sayfasının Hollandaca olarak çıkması, buradaki vatandaşlarımızın sesini direkt duyurmada çok ama çok etkili olduğu görülüyor.”
De Telegraaf yöneticileri daha sonra Türk turizmcileri ile de görüşmeler yapar. Beşer kişilik iki grupla ayrı ayrı yemek yenilir ve dertler dinlenir. O zamanlar De Telegraaf 5-6 ay Türk aleyhtarlığı yapmaz ve bazen de güzel haberler yayınlar.
VİCDANSIZ SABUHA
Çok yakından izlediğim DÜNYA Gazetesi’nde “Vicdansız Sabuha” başlığı, beni çocukluk yıllarıma götürdü. Ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’in yıldızının parladığı yıllardı. Pendik’te her köşeden acılı acılı, yanık yanık, genç türkücünün feryadı duyuluyordu. “Vicdansızzzzzzzzzzzz Sabuhaaaaaaaaaaaaa!” Hollanda’daki vatandaşlarımızın sesini duyurabilmek için Karaçay, yabancılardan sorumlu Entegrasyon Bakanı Rita Verdonk’a hitaben bu başlığı seçmişti. Çünkü Verdonk, uyum kursları altında 7’den 77’ye, herkesin dil kurlarına gitmesi, Hollanda’ya gelip yerleşecek insanların uyum kurslarına devam etmeleri ve bu kursların paralarını ceplerinden ödemeleri yolunda bir dizi yasa teklifi hazırlamış, meclise sunuyordu. Uyum kurslarına ödenecek para için “Başlık Parası” Verdonk’a da “Vicdansız Sabuha” diyordu Karaçay.
TRT BELGESEL YAYINLARI
İlhan Karaçay’ı son yıllarda TRT ekranlarında çokça görür olduk. Merkezi İzmir’de olan TRT BELGESEL, İlhan Karaçay’a, ülke dışında yapılacak olan çekimler için teklif sundu. Karaçay da bu teklifi tereddüt etmeden kabul etti.
İlk iş 5 bölümlük ‘Uzaktaki Dostlar’ adlı seri oldu.
Bu programlarda, Hollanda’daki Türkiye adlı köy, Belçika’daki Faymonville kasabasında her yıl yapılan Türk festivali, İtalya’nın Moena kasabasında bir Türk Yeniçeri hatırasına yapılan Türk Festivali, İspanya’nın Sax kasabasında yine her yıl yapılan Türk festivali ve Fransa’daki Osmanville ve Turqueville kasabaları işlendi.
Önce TRT BELGESEL kanalında daha sonra da TRT’nin tüm kanallarında sıra ile yayınlanan bu programlar, şimdilerde de peyderpey yayınlanıyor.
TRT ekibi soldan sağa: Orhan Aybertürk, İsmail Elden, Osman Şahbaz, İlhan Karaçay, Sacit Şahin ve Mehmet Türkoğlu.
TRT BELGESEL’deki ikinci iş İZLER adı verilen, Osmanlı izlerini anlatan seri oldu.
Macaristan, Viyana, Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya, Rusya, Doğu Türkistan, Afganistan ve Finlandiya’yı kapsayan çalışmalarda ilginç konular ele alındı.
İtalya’da, Roma mediniyeti’nin başlangıcını hazırlayan Etrüksler’in, Anadolu’nun Ege bölgesinden gelmiş oldukları, müzelerde sergilenen kanıtlar ile ortaya serildi.
Macaristan’da, Atilla’nın maceraları, Osmanlılar’ın hükümranlığı ve hala kutlanmakta olan Turan şenlikleri işlendi.
Hollanda’da, Lale’nin Türkiye’den getiriliş öyküsü ele alındı. Laleyi Hollanda’ya ilk gönderen kişi Busbecq’in yaşam öyküsü anlatıldı. Busbecq’in kayıp olan mezarı da TRT ekibi tarafından aynı adı taşıyan Fransa’daki köyde bir kilisede bulundu. Hollanda Devlet Müzesi’nde hala sergilenmekte olan Osmanlı tabloları da programa renk kattı.
Fransa’da, Fatih Sultan mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın sürgünde yaşadığı şato bulundu ve öyküsü anlatıldı. Yine Fransa’da, Atilla’nın otağı bulundu.
Viyana’da, çeşitli müzeler araştırıldı ve Osmanlı izleri tanıtıldı.
Almanya’da da, özellikle Berlin ve çevresinde Osmanlı izleri sergilendi.
İlhan Karaçay’ın TRT BELGESEL için yaptığı programlar, O’nun kariyerindeki ibreyi biraz daha yükseltti.
Yılların tecrübesi, elindeki tek silahı olan kalemiyle haksızlıkların karşısında gördüğümüz Karaçay, Hollanda’da son yıllarda sayıları hızla artan Türkçe gazete ve dergi sahiplerini (Gazetecileri) bir çatı altında toplayarak, gazetecilik mesleğine gönül vermiş gençlere ağabeylik yapmak, gayreti içinde. Bakalım birlikten doğacak kuvvet ne kadar etkili olacak, birlikte göreceğiz.
Gazetecilik mesleği ile esnaflığın aynı şey olmadığını çok iyi biliyor, yılların gazetecisi Karaçay. Elmalarla armutları aynı kefeye koymaz, ayırır. Düşlediği ve gerçekleştirmek için yoğun çaba sarf ettiği Hollanda Türk Gazeteciler Birliği’ni (ya da adı ne olacaksa) kuracaktır.
Son olarak şunu söylüyorum: İlhan ağabey, görünen köy kılavuz istemiyor!
******************
Duayen gazeteci İlhan Karaçay ile özel röportaj:
‘HOLLANDA, TÜRKİYE’YE MÜTEŞEKKİR KALMALIDIR’
Türkler ile Hollandalılar arasındaki fark çok mudur?
Hollanda, Türkiye’ye müteşekkir kalmalı mıdır?
Neden acaba?
Hollandalı Türkler, aralarında neden kavga ederler?
Hollanda’nın Türk gazetecisi İlhan Karaçay, bu çok özel röportajda bunları anlatacak.
Karaçay, bunun için derinlere inecek.
Küfüre karşı bir Türk nasıl reaksiyon gösterir?
Hollandalılar hakarete karşı ne reaksiyon gösterirler?
Bu roportajda, buraya gelen ilk Türkler’in sorunlarına değinilecek ve yalan habereler konusu da gündeme gelecek.
Hollanda’ya Türk işçi göçü, 1960’lı yılların başında başlamıştır. İki ülke arasındaki işçi sözleşmesi ise 1964 yılında imzalanmıştır. Yani tam 57 yıl önce.
Türkler, Hollanda’daki zorlu yılları atlatıp ve kendi sorunlarını halletmeye başlayıp refaha kavuştuktan sonra siyasi ve dini bir kutuplaşma içine girdiler.1980 darbesi öncesinde başlayan bu kutuplaşmalar günümüze kadar devam etti. Türkler arasındaki kutuplaşmaların ortadan kaldırılması için devletimiz tarafından hiçbir girişim olmadı. Bazı akil insanlarımızın kısıtlı gayretleri de sorunun çözümlenmesine yetmedi.
Hollanda Türk göçü tarihinde, adı en çok geçmiş ve geçecek olan ve adı Hollanda ile özdeşleşmiş olan gazeteci ilhan Karaçay da bu akil insanlardan biri. İlhan Karaçay gerek ilk dönemlerde ve gerekse şimdilerde, pek çok konuda başrol oynayan isimlerden biri. Bu nedenle, Karaçay ile bu konuları içeren röportajı gerçekleştirdik.
Gazeteci.nl: İlhan Bey, Hollanda’da yaşadığınız süre içinde pek çok olayı yaşayarak yazdınız ve görüntülediniz. Hollanda’daki Türkler arasında meydana gelen olaylar içinde kavgalar da var. Nedir bu kavgaların içyüzü?
İlhan Karaçay: ”Hollanda’daki 50 yılı aşkın zaman biriminde, burada yaşayan Türk kökenliler arasında yaşanan, siyasi, dini ve dünyevi anlaşmazlıklar çoğu zaman çok can sıkıcı olmuştur. Yaratılmış olan biz insanlar, karekter ve huy olarak, tüm canlılardan daha farklıyızdır. Bizi yaratan, diğer canlılarla barışık bir yaşam sürmemizi istemiş olmasına rağmen biz insanlar, birbirimize şiddet uygulayarak üstünlük sağlamaya çalışmışızdır. Vahşi doğayı bilmem ama, biz insanlar önce kendimiz ile, sonra da diğer insanlar ile barışık olmalıyız. Yaşadığımız gök kubbenin altında, kimsenin kimseden üstünlüğü olmamalıdır. Bunun aksi, bizi barışa değil, savaşa götürür. Anlaşamayan insanların, aralarındaki ihtiafı çözmek için saygın aracılara veya yargıçlara ihtiyaç vardır. Ama ne yazık ki, bazı insanları ne saygın arabulucular ve ne de yargıçlar barıştıramıyorlar.”
Gazeteci.nl: İlk yıllarınızdan biraz söz eder misiniz?
İlhan Karaçay: ”1966 yılında 4 ay turist olarak kalıp Türkiye’ye geri döndüğüm ve sonradan 1967 yılının 10 kasımında yeniden geldiğim Hollanda’da, tam 51 yıldır yaşıyorum. Buraya gelir gelmez başladığım gazetecilik yaşamımda, ilişki içinde olduğum yurttaşlarım arasında, ne dini ve ne de siyasi bir farklılık gözetmeden iş yaptım. Yardımlarına koştuğum yurttaşlarımız arasında da ayrımcılık yapmadım. İlk yıllarda büyük zorluklar çeken yurttaşlarımıza, sadece yayın yoluyla değil, kişi ve mercilerle bizzat temas kurarak yardımcı olmaya çalışıyordum. Gazetelere yazıyor ve televizyonlarda programlar yapıyordum. Epeyi de ünlenmiştim. Eee, insan halidir, kimi uzun burnumu, kimi saç özürlülüğümü öne sürerek beğenmemiş olacağı gibi, beni beğenen ve takdir edenler olmuştur.” Yurttaşlarımızın bir kısmı, Hollanda’daki sorunların hafiflemesinden sonra, buradaki sorunları bir kenara bırakıp, anavatandaki siyasi ve dini çekişmelere odaklanmışlardı. Sağcı ve solcu kavgası buralara da sıçramıştı.
Gazeteci.nl: Neydi bu sağcılık ve solculuk konusu?
İlhan Karaçay: ”İsterseniz önce, bu sağ ve sol kavramının nereden kaynaklandığını anlatayım: Fransa’nın bilmem kaçıncı Kralı Louis’in , meclis kararlarını sürekli veto etmesini önlemek için özel bir oturum yapılıyor. Değişime açık olmayan muhafazakar kesimle, monarşiyi destekleyen, kralın veto hakkının olmasını isteyen ve genel anlamda toplumun kaymak tabakasında olan insanlar ‘sağ’ tarafa oturdular.O zamanki toplum düzeninin ilerici görüşlü burjuvazi temsilcileri, köylü hakkını ve ileriyi savunan, değişimi isteyen temsilciler de ‘sol’ tarafa oturdular. Anlayacağınız, o günden bu güne, ileriyi, değişimi, yeniliği, hak ve özgürlüğü, en önemlisi ise herkesin eşit olduğunu savunan insanlara ‘solcu’, muhafazakar olan, değişime, yeniliğe, hak ve özgürlüklere ve eşitliğe yakın olmayan insanlar da ‘sağcı’ olarak nitelenmeye başlandı. Tabii ki bu anlatım, Amerika’da başka, Asya’da başka ve Avrupa’da başka türlü de yorumlanıyor.”
Gazeteci.nl: O dönemlerde Hollanda’daki Türkler’in durumu neydi?
İlhan Karaçay: ”O zamanlar, işte böyle sağcı ve solcu diye nitelenenler arasında kıyasıya bir çekişme başlamıştı. Türkiye’deki anarşik cinayetler korkusu, Utrecht’te bir futbol maçı sonrasında yaşanan cinayet ile Hollanda’ya da taşınmıştı. Zira o zaman, siyaseti futbola karıştırmak istemeyen Muzaffer Çavuşoğlu adlı bir gencimiz, bir siyasi grubun gadrine uğramış ve futbol sahasında öldürülmüştü.”
Gazeteci.nl: Bu olay karşısında sizin tutumunuz neydi?
İlhan Karaçay: ”O zamanki siyasi çekişmeler cereyan ederken, ben bu çekişmelerde ne sağcılardan yana oldum ne de solculardan yana. Böyle olunca da, beni kendilerinden olmadığım için, iki grup da düşman belledi. Özellikle ‘Düşman’ diye yazdım. Zira Hollanda polisi, beni önce sağcıların, bir yıl sonra da solcuların öldüreceği ihbarları ile iki defa korumaya almak istemişti. Ben her iki koruma isteğini ret etmiştim. ‘Benim yurttaşlarım bana kızarlar ama, beni öldürecek derecede düşmanlık yapmadığım için bunu yapmazlar’ dedim. Buna rağmen polis beni, kurşun geçirmez çelik yelek giymem için zorladı. Aylarca kilolarca ağılıktaki çelik yelek ile dolaştım. Ne mutlu ki bana hiçbir saldırı olmadı ve o yıllar mazide kaldı.
Gazeteci.nl: Yanlış istifhamları ortadan kaldırmak için soruyorum. O zaman İslam’a bakışınız nasıldı?
İlhan Karaçay: ”Hollanda’da, İslam inancında olan Müslümanlar, namaz kılmak için önce mescit yerleri, sonra da cami isteğinde bulundular. Müslümanlar dernekleşmeye başladılar. Dernekler kuruldu. Daha sonra dernekleri bir çatı altında toplayan Federasyon kuruldu. Daha sonra da Federasyonlar’ın birleştiği Konfederasyon kuruldu. İbrahim Görmez, hem federasyonda ve hem de konfederasyonda başkanlık yapmıştı. Ben o zamanlar gerek televizyondaki yayınlarımda ve gerekse Hürriyet’teki yayınlarımda hep yurttaşlarımızdan yana oldum ve destekledim. Ülkede, Katolikler, Protestanlar, Evangelistler ve Yahudiler için TV ve Radyo yayınları vardı ama Müslümanlar için yoktu. Bunun mücadelesi başladı.
Ben yukarıdaki tüm faaliyetlerde gerek gazetemde ve gerekse TV programlarımda hep destekçi oldum. Ama ne yazık ki, o zamanlar Hürriyet gazetesini düşman, Tercüman gazetesini dost bilen bazı kişiler, bana çok uzak durdukları için beni anlayamadılar.”
Gazeteci.nl: Sizin NOS’ta Pasaport programını yaptığınız dönemde, Hollanda televizyonunda YONEKO adlı bir film yayınlanmıştı. O kunuyu burada açıklar mısınız?
İlhan Karaçay: ”1978 yılının mayıs ayında, EO adli Evangelist TV İstasyonunun, sırf Hıristiyan propagandası yapılan YONEKO adlı İngilizce bir filmin, özellikle Türkçe alt yazılı yayınlayacağını öğrendiğim zaman, gerek kendi TV yayınımda ve gerekse Hürriyet’te ‘Neden ille de Türkçe’ diye protesto etmiştim. Ama ne yazık ki sırf Tercüman okuyan ve benim yayınlarımdan habersiz olanlar, NOS Televizyonunda çalıştığım için, o yayını da benim yaptığımı sanarak bana çok ağır ve çirkin iki mektup göndermişlerdi. Zıra, Türkiye’de o zaman TRT ne ise, burada da NOS televizyonunun konumunu aynı zannedenler, diğer yayın kurumlarının kendi ideoloji ve inançları doğrultusunda yayın yaptıklarını bilmiyorlardı. Her televizyon kanalında yayınlanan programda benim parmağım olduğunu sanıyorlardı.”
Gazeteci.nl: Sonrasında hakkınızdaki fikirler değişti mi?
İlhan Karaçay: ”Tabii ki. Gün geldi, yukarıda anlattığım bilinmeyenler, bilinir hale geldi. Ne mutlu ki, o zamanlar Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanlığı ve İslam Yayın Kurumu Başkanlığı yapmış olan İbrahim Görmez, ‘Senin değerini o zaman bilemedik. Nifakçılar seni hedef almışlardı. Şimdi senin İslam’a ve devletimize ne kadar yararlı olduğunu daha iyi anladık.’ deme medeniyetini gösterdi. Sağolsun İbrahim Görmez…” Hollanda’da, geçmişte yapmış olduğunuz toplumsal ve bireysel yardım faaliyetlerinize biraz sonra gireceğim. Şu anda yaşananlar çok önemli.”
Gazeteci.nl: Nedir şimdi yaşananlar ve nedir bu kavgalarda sizin yeriniz?
İlhan Karaçay: ”O zamanki kavgalarda, yerimin ne olduğu anlaşılmıştır sanırım. ‘Ne sağcıyım ne solcu, futbolcuyum futbolcu’ yakıştırmasına uygun bir yerdeydim. Bazıları buna ‘renksizlik’ diyordu ama, benim ne kadar renkli olduğumu bilenler de vardı. İçinde bulunduğumuz kavgalara ve bu kavgalarda benim yerimin ne olduğuna gelince: Refah düzeyi artan yurttaşlarımız, buradaki sorunlarından bir nebze kurtulduktan sonra, particiliği, inanç ayrıcalığını ve hatta Türkiye’deki futbol takımı sevdasını abartılı bir hale getirdiler. Daha önce bu konularda arada bir tartışanlar, sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra, birbirlerine hakaret etmeye başladılar. Eski dostlar düşman olmaya başladı. Bırakın siyasi ve dini düşünceyi, Fenerbahçeli ile Galatasaraylı bile birbirlerine düşman oldular. Ben Beşiktaşlı olduğum halde, Hollanda Beşiktaşlılar Derneği’ne üye bile olmadım. Çünkü ben işimde tarafsızlığımı inandırıcı bir şekilde ortaya koymalıydım.”
Gazeteci.nl: Son günlerdeki kargaşa hakkında neler diyeceksiniz?
İlhan Karaçay: ”15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise, bir Erdoğancı-Fetöcü kavgası patlak verdi. Gruplar arasında çekişmeler ve hatta ufak tefek atışmalar meydana geldi. Hollanda’yı yönetenler bu durumdan rahatsız oldu. Araştırmalar yapıldı. Türk kuruluşlarından beşi, Başbakan yardımcısı Ascher’in emriyle araştırıldı. Pek çok konuda polis devreye girdi. Bakanlık ve istihbarat elemanları Türkler arasında mekik dokumaya başladı. Sonra şikayetler, dedikodular ve iftiralar baş gösterdi. Türkler, sosyal medyada birbirleri ile kabaca tartışmaya başladılar. Herkes birbirini suçluyor ve bir paye yakıştırıyordu. Tam anlamıyla, çok rahatsız edici bir durum söz konusuydu. Eskiden komuşularıyla muhabbet içinde yaşayan insanlarımız, şimdi o komuşularının yarısını kaybetmiş durumda. İnsanlar birbirlerine düşman gibi bakıyorlar.”
Gazeteci.nl: Sosyal medyada da bir kavga sürüp gidiyor. Nedir buradaki sorun?
İlhan Karaçay: “Yukarıdaki olumsuzluklar yetmezmiş gibi, eline kalem alan (Daha doğrusu bilgisayar veya akıllı telefon kullanan) bir yığın insan yorumlar yazmaya başladılar. Kimi Facebook’ta, kimi Instagram’da, kimi WhatsAap’ta, kimi Twitter’de ve Messenger’de yazıp yazıp gönderiyordu. Tabii ki bu ara kendi web sitelerini yayına sokmuş olanlar da vardı. Elindeki kara kalemi istediklerininin üzerine çalıyorlardı. Naçizane şahsım için bile bazen olumsuz satırlar yazılıyordu.
Ben bunları hiç sorun yapmıyordum. Benim için olumsuz yazanlar ile temasa geçiyor, biraraya geliyor ve olumsuzlukları düzeltme yoluna gitmeyi tercih ediyordum. Zira ben, eskiden olduğu gibi, şimdi de hiçbir yurttaşım ile kavgalı olmayı ve kavgalı kalmayı tercih etmiyorum. Kendi meselelerimi, kendime özgü tavır ve hareketlerimle halletmeye çalışıyorum.”
Gazeteci.nl: Siz bu konularda akıllı davranıyorsunuz. Peki diğerleri ne yapıyorlar?
İlhan Karaçay: ”Ne var ki, aynı yayınlardan rahatsız olan bazı dostlar, web sitelerinde kendilerini yeren kişilere karşı harekete geçtiler. ‘Kamuoyuna’ diye bildiriler yayınladılar ve kendileri için kötü yazanlara karşı sert yanıt verdiler.
İşte o saatten sonra olanlar oldu. Bu kez web sitesi yazarları karşı hücuma geçti. Ama yazılanlar arasındaki kelimeler yenilir içilir cinsten değildi. Ağır hakaretler ve kişisel ailevi suçlamalar çok can sıktı. ‘Kamuoyuna’ duyurusunu yazanlar, daha sonra bunu bir imza kampanyasına dönüştürdü. Site yazarları bu kez imza atanlara saldırdı. Tabii ki tüm bu olanlar, Hollanda’yı yönetenlerin gözünden kaçmadı. İstihbaratçılar, patronlarına bilgi vermek için bu konuyu da araştırmaya başladılar bile.”
Gazeteci.nl: Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
İlhan Karaçay: ”Yalan söylemeyeyim. ‘Kamuoyuna’ diye başlayan bildiriye neden imza atmadığımı soranlar olduğu gibi, ‘imza atma’ diyenler de oldu. Ben her iki tarafa da, kimsenin etkisi altında kalmayacağımı, her hareketimi kendi sağduyumla yapacağımı ve bu gidişatın hiç hoş olmadığını ve hatta çok kötü olduğunu belirttim. Bu sorunun küfürleşme ve yargıyla çözümleneceğine inanmıyorum. Benim aleyhime de yazılanlar olduğu halde, bu sorunun diyalog ile çözüleceğine inanıyorum.”
Gazeteci.nl: Siz bu konuda nerede duruyorsunuz?
İlhan Karaçay: ”Akil bir dost bana şu tavsiyede bulundu: ”Bak İlhan, sen her zaman olduğu gibi bu kavganın dışındasın ve hatta üstündesin. Yoluna böyle devam et.”. Ben de tıpkı 51 yıldır yaptığım gibi, yurttaşlarımız arasında gelişmekte olan bu kavgaların dışında kalıyorum. Bana, eskiden olduğu gibi ‘Renksiz ve korkak’ diyenler çıkacaktır. Ama beni yakından tanıyanlar ne kadar renkli ve ne kadar da cesur olduğumu ifade edeceklerdir. Zira ben, Hollanda’daki Türkler’in tarihi yazıldığı zaman, İlhan Karaçay adının tertemiz yazılması dilemekteyim”
Medya kontrol edilecek!
Gazeteci.nl: Hollanda ve Avrupa’daki ana akım medya ve sosyal medya konusundaki son durum nedir, önlemler alınıyor mu?
İlhan Karaçay: ”Sosyal medyada hakaret ve iftira içeren yayınların ortadan kaldırılması için Avrupa Birliği ülkeleri ortak bir çalışma içine girdiler. Facebook, Twitter, Instagram, WhatsAap ve Messenger aracılığı ile yapılan hakaretlerin, bir hafta içinde kaldırılmaması halinde büyük cezalar konulacak. Ayrıca, Hollanda’nın üçüncü büyük gazetesi De Volkskrant, I&O Araştırma şirketine ,‘Yalan haberlerin toplumsal tartışmalara etkisi’ konulu bir araştırma yaptırdı.
Annieke Kranenberg tarafından kaleme alınan araştırma sonuçlarına göre, her üç Hollandalı’dan birisi, yalan haberle doğru haber arasındaki farkı ayıramıyor. Araştırmaya katılanlardan sadece yüzde 29’u, yalan haber ile doğru haberin farkına varabiliyor. Hollandalılar’ın yüzde 82 gibi ezici bir çoğunluğunun yalan haberlerden rahatsız oldukları, yalan haberlerin, demokrasi ve hukuk devletinin işleyişini tehdit ettiğini söylüyorlar. Okuyucunun genelde şuurlu olduğu, her habere hemen inanmayacağının altı çiziliyor. Örneğin, okuyucunun kendi ifadesine göre, Facebook’da yayınlanan haberlerin yüzde 71’i yanlış olabilir.
Gazeteci.nl: Peki, diğer Avrupa ülkeleri ne yapıyorlar bu konuda?
İlhan Karaçay: ”Yalan haberler, diğer Avrupa ülkelerinde de buradan farklı değil elbette. Yalan haberler ile mücadelede Hollanda ağır davranırken, Fransa ve Almanya sert önlemler alıyorlar. Geçen ay Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yalan haberlerle ilgili yeni bir yasanın yürürlüğe gireceğini söyledi. Macron’un seçimler sürecinde yalan haberlerden canı yanmıştı tabiiki. Almanya da geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili bir yasa sundu. Sosyal medyada nefret içeren haberleri yayından kaldırmayanlara ağır para cezası verilecek ve hesapları kapatılacak. Sahte ve yalan haberler için, Avrupa Komisyonu bu yıl bir dizi yaptırımlar getirecek. Komisyon, alanında uzman olan 39 kişi tesbit ederek çalışmalarına başladı. Brüksel’in vereceği karar, Avrupa ülkelerini harekete geçirecektir.Kişilerin yalan haberler karşısında zarar görmemesi, toplumsal düzeni zedelememesi, hukuken keskin önlemler alınması, hiç kimsenin yalan haberlerle başkalarının yaşam hakkını engellememesi için önlemler alınıyor.”
Gazeteci.nl: Sosyal medyada en çok rahatsızlık veren konu nedir?
İlhan Karaçay: “Bazı haber portallarını yönetenler, birisi hakkında kötü düşünülmesi için, kendi görüşlerinde ziyade, tribünlerde oturan hayalı insanları konuşturarak haber yapıyorlar. Ama artık bu taktiğe kimse inanmamaktadır.
Bu konuya dikkat edilmesini ve insanları sırf intikam almak için karalama kampanyası yapılmamasını diliyorum.”
En Son Gelişme
Gazeteci.nl: Türkiyemizdeki son gelişmeler hakkında da anlaşmazlık çıktı. Bu durm Türkiye’deki siyasetçiler arasında tatsızlık yaratıyor. Suriye’ye ‘Zeytindalı Çıkarması’. konusunda neler oluyor?
İlhan Karaçay: ”Milli bir dava olan bu girişim için, HDP haricindeki tüm siyasi partilerimiz onay verdi. Onay verildi ama, kurcalayıcı medya yine polemik yaratacak girişimlerde bulundu ve siyasileri değişik açılardan konuşturmaya başladı.
Dava milliydi ve onay almıştı. Ama, geçmişteki dış politikamız eleştirilmeye başlanınca, siyasilerimiz yeniden bir ağız dalaşına girdiler. (Bu konuda HDP’lileri kastetmiyorum). Siyasiler ağız dalaşına girince, yurttaşlar da konuşmaya ve yazmaya başladılar. Sosyal medya üzerinden yine hakaretler yağmaya başladı. Biri diğerine ‘Vatan haini’ diyor, diğeri de, ‘Çıkarcı sömürücü’ yanıtını veriyor. Kişisel sataşmalar da cabası…
Milli bir davada bile, çirkin siyasete başvuranlar, yurttaşlarımız arasındaki dostluk bağlarını bir kez daha çözülemeyecek düğüm haline getirdiler. Yazık, hem de çok yazık.
‘Sonumuz hayırlı olur inşallah’ diyerek sözlerimi tamamlıyorum.”
Geçmişte yaşananlar
Gazeteci.nl: Şimdi biraz da geçmişteki toplumsal hizmetlerinizden söz edelim. Hoofddorp’ta Türkler’in bir fabrikada boykot eylemi yaşanmıştı. O sorunu siz çözmüştünüz. Anlatır mısınız?
İlhan Karaçay: ”1975 yılında, Hoofddorp’taki Dam Chips adlı fabrikada 160 Türk işçisi işgal eylemi başlatmıştı. İsveren Türkler’in işine derhal son vermişti ama Türkler fabrikayı terk etmiyorlardı. Olay Hollanda parlamentosunda konu olmuştu. Medya sırf bu konuyla meşguldu. Sendikaların girişimleri fayda etmiyordu.
Türkler’in ikamet ettikleri Haarlem kentine gittim. Türkler ile uzun uzun konuştum. Daha sonra fabrikanın patronunu aradım ve olayı her iki tarafı mutlu edecek bir şekilde sonlandıracağımı bildirdim. Patron önce görüşmeyi kabul etmedi. Birkaç kez daha aradım. Sonunda kabul etti. Türkler ile fabrikada toplandık. Sonuçta barışı sağladık. Ertesi gün Hollanda medyası, ‘Hiç kimsenin yapamadığını, Türkler’in ombudsmanı gazeteci İlhan Karaçay yaptı ve barış sağlandı’ haberini yayınladılar.
Journalist İlhan Karaçay als ombudsman .DAM betaalt over stakings-periode
HOOFDDORP. – De Dam Fabriek zal de Turkse werknemers. Tien vrouwen en
één man, die door een misverstand bijna twee weken deze maand in staking gingen en inmiddels, na ontslag, weer in dienst zijn genomen, het loon dat zij over de periode zouden hebben gekregen uitbetalen.Dit kwam donderdagmorgen tijdens besprekingen tussen de Turkse journalist en “ombudsman” Ilhan Karacay die voor
de belangen van de stakers opkwam en’
Gazeteci.nl: Hollanda Kraliçesi Juliana’ya yazdığınız bir mektup hafızlardan silinmedi. Neydi o kunu?
İlhan Karaçay: ”1975 yılının mart ayında, Helmond kentindeki bir okulda Türk öğrencilere büyük bir haksızlık yapılmıştı. O zamanlar her cumartesi günü Türk çocuklarına Türkçe ders ve İslam dini öğretiliyordu. Okul yönetimi bu durumu yasaklamıştı. Hollanda yine ayağa kalkmıştı. İşte o zaman ben Kraliçe Juliana’ya bir mektup yazmıştım. O mektup da Hollanda medyasında geniş yer buldu ve sonra da dersler yeniden başladı.
Gazeteci.nl: Sizin kaçak işçilere af konusunda da çalışmalarınız oldu. Anlatır mısınız?
İlhan Karaçay: ”1973 yılında, Hollanda’da ikamet ve çalışma izni olmayan ve ‘Kaçak işçi’ olarak adlandırılan insanlar için genel bir af verilmesi için bir komisyon oluşturmuştuk
Ben o zaman bu af için ‘Generaal pardon’ sözcüğünü seçmiştim. Bu sözcük Hollandalılar’ın diline pelesenk olmuştu. O zaman Hollanda’da çok ünlü bir İspanyol asıllı sendikacı vardı. Daha sonra ülkesine dönen ve orada Bakan olan bu ünlü sendikacı da bana ‘Bay General Pardon’ adını yakıştırmıştı.
O çalışmalar semersini vermiş ve daha sonra kaçak işçiler için af çıkmıştı.
Gazeteci.nl: Hollanda hükümeti, Türkiye’de yaşayan Türk çocukları için daha az çocuk ödeneği verilmesini istenmişti. Bu konuyu da anlatır mısınız?
İlhan Karaçay: ”1976 yılında, Hollanda Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda bir komisyonda yer almıştım. O zamanki hükümet, Türkler’in Türkiye’de yaşayan çocukları için, normalden daha düşük çocuk parası ödeneği verilmesi için bir çalışma yapıyordu. Gerekçe: Türkiye’de süt, sebze ve meyve daha ucuzdu. Ben ise o komisyonda, Türk çocuklarının Türkiye’de daha ucuz yaşamadıklarını, aksine, ebeveynler Avrupa’da olduğu için, Türkiye’de bıraktıkları çocuklar için daha fazla para harcadıklarını anlatmıştım. Benim anlatımım, hükümetin bu plandan vaz geçmesi için yeterli olmuştu.”
Gazeteci.nl: Bir de Zwarte Markt (Kara Pazar) konusu var. Neydi o konu?
İlhan Karaçay: ”1983 yılında, Beverwijk’te kurulan dünyanın en büyük pazar yerinin kuruluş çalışmalarında ben de yer almıştım. Hollandalı girişimci Bart van Kampen pzarcılık yapıyordu. Zaandam kentindeki Bruynzeel fabrikasının avlusunda pazarcılık yapan Türkler’e yasak gelince, Bart van Kampen bana gelmiş ve Beverwijk kasabasındaki pazar yerinde Türkler’e yer vermek istediğini belirtmişti. Ben o zaman tanıdığım pazarcı Türkler’e ulaştığım gibi, Hürriyet ve Tercüman gazetelerine verdiğim ilanlar ve her tarafa astırdığım afişler ile büyük bir reklam kampanyası başlatmıştım. Daha sonra da Türkiye’den getirdiğimiz sanatçılarla bedava konserler ile binlerce Türk’ü pazar yerine çekmeye başladık. Dünyanın en büyük pazar yeri diyebileceğimiz bu yer, her hafta polis baskınıyla kapatılıyordu. O zaman pazar yerinde 100’ü aşkın Türk standı vardı.

Polis baskınlarından kurtulabilmek için bir komisyon oluşturduk ve zamanın İçişleri Bakanı’a gittik. Bakan, ‘Nuh’ diyor ama ‘Peygamber’ demiyordu. Pazar gününün insanlar için istirahat günü olduğunda israr ediyordu.
O sırada ben söz aldım: ‘Sayın Bakan, Scheveningen, Noordwijk ve Katwijk gibi yerlerde pazar günü dükkanlar neden açık’ diye sordum. Bakan tam istediğim yantı verdi: ”Oradaki dükkanlar yabancılar için açık.”
Ben de cevabı hemen yapıştırdım: ‘İyi ama sayın Bakan, Kara Pazar denen yere hep yabancılar geliyor. Yabancıların Hollanda’da yararlanabilecekleri rekreasyon yerleri çok kısıtlı. Pazar yerine gelen yabancılar çocukları ile birlikte eğlenebiliyorlar. Ayrıcai yüzden fazla Türk işyeri açmış ve yüzlercesine de iş imkanı sağlamış durumda. Beni dikkatle dinleyen Bakan, elini masaya vurarak ani ve kesin kararını verdi: ”O zaman sadece Türk pazarı açık kalabilir.”
“Komisyondaki Hollandalılar itiraz edecek oldular ama, araya girerek, ‘Durun itiraz etmeyin. Bugün Türk pazarına izin verildi, yarın da Hollanda pazarına izin çıkar’ dedim. Daha sonraki aylarda gerek belediye ile ve gerekse Bakanlık mensuplarıyla yapılan görüşmelerden sonra Hollanda pazarı da açık kaldı. Ve o günden sonra Türk pazarı cumartesi ve pazar günleri hala faaliyet gösteriyor.”
Gazeteci.nl: Bir de pazar yerindeki Türkler’in boykot eylemi vardı?
İlhan Karaçay: ”Türk pazarcılar, pazar yeri sahibi Van kampen’in kira sözleşmelerinden hoşnut değildiler. Başı çeken bir Türk pazarcı, Türkler’e ‘Boykot’ kararı aldırdı. Ertesi gün pazar yerine gelenler pazara giremediler. Uzaklardan pazar yerine gelenler boşuna gelmiş oldular. Kaldı ki, pazarın tanıtımı için büyük emek ve masraf sarfedilmişti. Pazar yeri sahibi Bart van Kampen.ikinci hafta da boykotu sürdürmesi beklenen Türkler’i bu fikirden va geçirmek için beni aradı. Cumayı cumartesiye bağlayan gece pazar yerine gittim. Türk esnafı bir araya getirdim ve pazar yerine gelen binlerce kişinin bu hafta da geri dönmesi halinde, pazara bundan sonra hiç kimsenin gelmeyeceğini ve sonunda herkesin kaybedeceğini belirttim. Başı çeken Türk itiraz eder gibi oldu ama, esnafın büyük çoğunluğu bana inandı ve boykot sona erdi. Ertesi sabah beni arayan van kampen banka hesabımı istedi. Bana gece çalışması için bir honorerya gönderecekti. Kendisine teşekkür ettim ve havale edeceği parayı ret ettim.”
UÇUŞ VERGİSİ
-İlhan bey, sizin Hollanda’da yaptığınız ses getiren girişimlerin haddi hesabı yok biliyoruz. Hatırladığımız kadarıyla bir de ‘Uçuş vergisi’ yasasını geri çektirmenizin hikayesi var. Anlatır mısınız?
– ”Memnuniyetle. 5-6 yıl önceydi. Hollanda hükümeti uçak biletlerine bir ‘Uçuş vergisi’ koymak için bir yasa tasarısı düzenliyordu. Bu tasarıya göre, Atina’ya uçacak olan yolcu hiç vergi ödemeyecek, ama Ankara veya Antalya’ya uçacak olan yolcu 35 ila 50 euro arasında bir vergi ödeyecekti. Bu teklif yasalaşırsa, tatile gidecek Türk ailelerine büyük bir maddi külfet yüklenecekti. Bu duruma önce Hollanda Seyahat Acentaları Birliği ANVR, daha sonra çeşitli havayolu şirketleri itirazlarda bulundular. Corendon firması da girişimde bulundu ama fayda etmedi.

Utrecht Turizm Fuarı’nın açılış arifesindeydik. İşçi Partisi milletvekili olan eski dostum ve Agis’in Eski Genel Başkanı Eelke van der Veen’i aradım. Durum hakkında birşeyler yapılması gerektiğini söyledim. O da beni, bu tasarının hazırlayıcısı olan Paul tang’a yönlendirdi. Aynı akşam Paul tang beni aradı ve ne istediğimi sordu. Ben de kendisine, iki gün sonra açılacak olan Turizm Fuarı’nda buluşma teklifinde bulundum. 6 Türk tur operatörü ve birkaç basın mensubu arkadaşım ile, Turizm Müşavirliğimizin standında buluştuk. Turizmci dostlar, biletlere eklenecek olan ‘Uçuş vergisi’nin yolcular için ağır bir yük olacağını anlattılar. Paul Tnng da, alınacak olan vergilerin, uçakların kirlettiği çevre için harcanacağını belirterek, çevre temizliliğini ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştı.
Toplantının sonucunda, fikir değişikliği olmadığı kanaatine vardım.
Ben de, ‘mademki bu işler siyasetle ve oy hesabıyla çözümlenir, o halde ben de bu işi bu yolla halletmeliyim’ diye düşündüm ve Paul Tang’ı tren istasyonuna kadar yolcu ederken konuşmaya başladım: ‘Bak Paul, sizin partiniz geçen seçimlerde, Ermeni davasını körü körüne desteklediğiniz için Türkler’den oy alamadı. Kaldı ki, bugüne kadar, sağcı olsun veya solcu olsun Türkler hep sizin partiye oy veriyorlardı. Şimdi bu uçak vergisi yüzünden Türk aileler size yine kızacak ve oy vermeyecekler. Sana tavsiyem, başkanınız Wouter Bos ile konuş ve bu durumu izah et’.
Paul Tang aynı akşam beni aradı ve Bos ile görüştüğünü, Maliye Bakanı ile de bu konuda randevu alındığını söyleyerek iyiye doğru bir işaret verdi.
Seyahat dalında faaliyet gösteren dostlara bunu anlattığım zaman bana, ‘Boş ver abi, bu iş böyle kalır’ diye umutsuz yanıtlar vermişlerdi.
Paul Tang ile konuşmam ocak ayında yapılmıştı. Mayıs ayı başında Mersin’deyken akşam telefonum çaldı. Hatta Paul Tang vardı. ‘Müjde Karaçay, uçak vergisi tasarısını geri çektim.‘ diye iyi haberi verdi.
Bu anlattıklarım, pek çok işin lobi faaliyeti ile nasıl çözümleneceğinin bir örneğidir.”
İlginç olaylar
İlhan Karaçay’ın 2002 yılında Kraliçe Beatrix’e yazdığı, 2017 yılında da şimdiki Başbakan Rutte’ye yazdığı mektuplar da, Türk ve Hollanda toplumunun barış içinde yaşayabilmeleri için, iyi niyetle yazılmış mektuplardı. Sorulara devam ediyoruz:
-Siz Kraliçe Beatrix ve Başbakan Mark Rutte’ye de mektuplar yazdınız?
-‘Evet, 2002 ve 2017 yıllarında, Holland ave Türk toplumunun birlikte ve huzur içinde yaşayabilmeleri için yazmıştım o mektupları.
-Şimdi değişik bir konuya girelim. Türkler ile Hollandalılar arasında kültür, gelenek, din ve hiddetlenme farkı nedir?
-‘Ben şahsen 55 yıldır Hollanda’da yaşadığım ve çifte tabiyete sahip olduğum halde, bu gibi farklılıkları kendim yaşamadım ama başkalarının yaşadığına şahit oldum. Tabii ki herkesi aynı kefeye koymak doğru olmaz. Bu nedenle vereceğim örnekleri genelleştirmek istemiyorum ama, çoğunluğu kastettiğimi de belirtmek isterim.
-Tabii ki objektif yanıt vereceksiniz. Peki bundan neden tereddüt ettiniz?
-‘Ben vereceğim örneklerde, ünlü düşünür ve yazar Aziz Nesin gibi hata yapmak istemiyorum. Aziz Nesin, Türk halkının yüze altmışının salak olduğunu iddia ettiği zaman çok eleştirilmiş ve hatta tehditler almıştı. Bunun üzerine Nesin bu kez şu cevabı verdi: ‘Yanlış söylemişim, Türk halkının yüzde sekseni salak.’ Aziz Nesin daha akıllı davranıp, ‘Türkler’in yüzde kırkı zekidir’ deseydi, diğer yizde altmışın salak olduğunu ifade etmiş olur ve kendisine bu kadar kızılmazdı.
Şimdi ben de Hollandalılar ile Türkler arasındaki farkı anlatırken, böyle bir hataya düşmemeye gayret edeceğim.’
-Türkleri ve Hollandalıları ne kadar güvenilir buluyorsunuz?
-‘Hollandalılar bu konularda daha soğuk kanlı ve ihmalkârdır. Kendilerine yaptığınız bir yardım ve destek konusunda müteşekkir olurlar ama bunu çabucak da unutabilirler.
Bir örnek: Hollandalılar, İspanyollar ile 80 yıl süren savaşı, Osmanlılar’ın bir nevi yardımı ile kazandılar. Prens Maurits, savaşın çok şiddetli geçtiği bölgeye, şükran borcu ödemek için ‘Türkiye’ adını verdi. Belçika’ya yakın olan Zeeland bölgesindeki Türkiye Köyü’nde bir de fahri büyükelçimiz var. Bayan Monique Strum, fahri büyükelçiliğimizi yaparken, Türkiye’yi tanıtarak iyi bir hizmet yapıyor.
Bir başka örnek: Hollanda devleti kurulduğu zaman, hiç bir devlet tanımaya yanaşmamıştı. Hollanda Büyükelçi Haga’yı İstanbul’a göndermişti. İki ay süren uzun bir bekleyisten sonra Sultan Ahmet taafından kabul edildi. Sultan Ahmet, Venedikliler’in, Almanlar’ın ve Fransızlar’ın karşı çıkmalarına rağmen Hollanda devletini ilk tanıyan oldu. Böylece, Hollanda’nın Akdeniz’de rahat dolaşmasını ve ticaret yapmasını sağlayan Sultan Ahmet, Hollanda’ya ikinci jesti yapmış oldu.
Hollanda, lale ile birlikte 80 çeşit çiçeği Türkiye’den elde ederek büyük paralar kazanıyor. Bunun için hâlâ festivaller yapılıyor.
Hollanda, seramik, tütün, kahve ve müzik aletlerini de Türkiye’den elde etti. Bu nedenle Hollanda Türkiye’ye müteşekkir kalmalı. Peki şimdi ne görüyoruz? Şimdiki Başbakan Mark Rutte, bu gerçeklerin tümünü bir kenara iterek, Türkiye’yi acımasızca eleştiriyor. Bu tutum dostluktan uzak bir tutumdur. Çok az bir Hollandalı grup, yukarıda anlattıklarımı bilir. Bunları bir kitapta toplayan da ben oldum. Sadece iyi tarihçiler ve benim kitabımı okuyanlar, Türkiye’nin Hollanda’ya yararlarını bilirler. Aynı Hollandalılar’ın bu bilinç ile Türkiye’ye karşı iyi niyet beslemeleri beklenir.’
-Hiddet?
-‘Hollandalılar çok çabuk ve sık hiddetlenmezler. Örnek: Bir Türk bir Hollandalı’nın bacısına veya aile fertlerine küfür ederse, Hollandalılar o Türk’ün yüzüne anlamamışcasına soğuk soğuk bakarlar. Hatta Hollandalı o küfürü yapan Türk’e, ‘Git, evde seni bekliyorlar, bakalım seni kabul edecekler mi’ diye de soğuk bir yanıt verir.
Ama aynı küfür bir Türk’e yapılırsa, o küfürün sonunda şiddeli bir münakaşa ve belki de ölümle sonuçlanan kanlı bıçaklı bir kavga çıkar.
Bir örnek daha: Bir Türk, Hollandalı eşiyle kaynanasını ziyarete gider. Hoş sohbet sırasında Türk eşine kızar ve şaka yollu da olsa anasına söver. Hollandalı eşi de durumu anneye aynen aktarır: ‘Bak anne, benim kocam seni halledecekmiş’ der. Kaynananın cevabı çok soğuktur: ‘Aaaah ben senin için çok yaşlıyım’.
Düşünün, aynı durumda bir Türk kaynana neler yapmaz. En azından damadın başına bir sandalye veya papuç giydirir değil mi?’
-Siyasi bir örnek verir misininz?
-‘Bir Türk politikacı Hollanda’ya kızarsa, ‘Heeeeeeyyy Holland’ diye başlar ve ‘Sem biz Nazi kalıntısısın, faşistsin, çıkarcısın’ diye bağırır. Buna karşın bir Hollandalı politikacı daha sakin görülür, kişiye ve topluma karşı nezaketini kaybetmez.’
-Türkler ile Hollandalılar arasındaki nezaket farkı nedir?
-‘Hollandalılar bu konuda genellikle yumuşak kalplidir. Başkalarıyla tartışma yaparken sadece konu üzerinde durular. Ama Türkler kendini kaybeder ve tartışmayı kişiselleştirir. Örneğin, bir Türk politikacı biriyle tartışma yaparken, birden bire ‘Sen bir koyunu bile güdemezsin’ diye bir laf eder. Geçmişteki seçim önceleri propaganda mitingleri sırasında en çok duyduğumuz, ‘Heeeyy, bay Kemal, ‘Heeeyyy bay Muharrem’ ve ‘Eveeeet bay Recep’ gibi çığlıklar oldu. Seçimler bitince ortalık sakinleşir gibi olur.’
-Misafirperverlik?
-‘Her insan Türkler’in çok misafirperver olduğunu söyler.
Bir örnek: Marmaris’te gece saat 23.00’tür. Biri Türk, diğeri Hollandalı olan bir çift otellerine doğru yürümektedir. Yolu kısaltmak için bir bahçeden geçmek mecburiyetinde kalırlar. Endişeli bir şekilde bahçeden geçerken hiç beklenmedik bir durumla karşılaşırlar. Evin bahçesinde hâlâ rakı sofrasında oturanlar vardır. Korkularını ‘Buyurun soframıza’ diye bir ses siler. Teşekkür ederler ama ısrar üzerine sofraya otururlar. Böyle bir durumun, bir Hollandalının evinin bahçesinden geçerken yaşanması düşünülemez bile…
Hollanda’daki her Türk, Hollandalı komuşusunu yemeğe davet eder veya evine yemek götürür. Bir Hollandalı, ‘Böyle bir adet bizim kültürümüzde yoktur’ der ve kesip atar.’
-Peki, kültüre bağlı adabımuaşeret farklılığı var mı?
-İki ülke insanları arasında bir farklılık ararsak, Türkler’in bu konuya daha çok dikkat ettiklerini söyleyebilirim. Belki elit çevrelerde denge sağlanır ama, halkın diğer kesiminde ağırlık Türklerde olur. Örnek: Ben misafirimi karşılarken, ayağımda ayakkabım v sırtımda ceketim ile kapıyı açar ve yer gösteririm. Bu evde de böyledir, ofiste de. Ama Hollandalılarda bu nezaket kuralı eksiktir.
Türklerde, yaşlı bir kişi geldiği zaman hemen ayağa kalkılır ve kendi sandalyeleri yaşlıya verilir. Ben başımdan geçen bir olayı anlatayım: Hollandali bir aile efradımda doğum günü kutlanıyordu. Eşimle gittiğim akraba evi kalabalıktı. Koltukta yeğenler oturuyordu ama, değil yer gösterme, ayağa bile kalkmadılar. Biz de portatif sandalyelerden aldık ve oturduk. Bir ara yeğenlerden biri koltuğu terketti. Aradan 10 dakika geçtiği halde gelmeyince ben o kultuğa oturdum. Az sonra geri dönen yeğen bana bakarak, ‘Ooooo, benim yerime oturmuşsunuz’ dedi ama, bu nezaketsizliğe hiç ses çıkarmadan oturmaya devam ettim. Yeğen 20 yaşındaydı ama nezaket konusunda hiçbir şey öğrenmemişti.’
-Türkler ile Hollandalılar arasındaki dini inanç farklılığı nedir?
-‘Hollandalılar genelde hıristiyandır, Türkler ise müslüman. Türk, kadere inanır ve her şeyin alına yazılmış olduğunu kabul eder. Hollandalı da böyle bir inanç yoktur. Hollandalı ile bu konuyu tartışırken şunu duyabilirsiniz: ‘Madem ki her şeyin önceden yazılmış olduğuna inanıyorsunuz, o zaman size bir soru. Allah, birinin kaderine, üç yaşında bir çocuğa tecavüz edip öldürme rezaletini yazar mı? Üç yaşındaki çocuğun kaderi de bu mu?’
Türk, ecele inanır ve ölü gününün de yazlılı olduğunu savunur. Hollandalı da buna karşın
‘O zaman İskandinavyalı neden 90 yıldan fazla yaşıyor da, geri kalmış ülkelerde insanlar 30-40 yaşında ölüyor?’ diye soruyor. Tabii ki bu soruya da cevap verilemiyor.’
-Peki aşka bakış açısı nedir?
-‘Aşk sınır tanımaz. Herkes birbirini şahane bir şekilde sevebilir. Ama benim saptamama göre, Doğuda (Türkiye) aşk, insanların ölümüne kadar sürecek olan bir şeydir. Burada Türk-Hollandalı ayrımı yapmamak gerekir ama, Hollandalı her konuda soğukkanlı olduğu gibi, aşk konusunda da soğukkanlı olabilir. Doğuluda aşk ölene kadardır ama Hollandalıda aşk ölüme kadar olmayabilir. Doğulu, inanılmaz olan aşkı seçer.’
Sonuç:
Hollanda’daki yaşamı boyunca, toplumsal konularda olduğu gibi, bireysel konularda da pek çok çalışmaları olan Karaçay, yurttaşları için işveren kapılarında, hastane kapılarında, karakol kapılarında ve akla gelemeyecek bir çok kapıda mücadele verdi.
Karaçay’ın bu faaliyetleri tabii ki Hollanda-Türk tarihinde yerini alacaktır.
Not: İlhan Karaçay’ın yaşamını ve yaptıklarını ”De Turk die Nederland in een adem noemt: Ilhan Karacay” başlıklı haberin Hollandacası en altta bulabilirsiniz.
YAVUZ NUFEL, İLHAN KARAÇAY’I GEÇMİŞİ İLE YÜZLEŞTİRDİ