ADI HOLLANDA İLE ÖZDEŞLEŞMİŞ OLAN İLHAN KARAÇAY , SİYASİ CİNAYETİ NEDEN YAZMADIĞINI AÇIKLIYOR…
“Benim sessizliğim, sessizliğin gücünden değil, sorumluluğun ağırlığındandır.”
SON GELİŞME: OTEL AÇILDI (Haberin en sonunda)
(Hollandacası en altta.
Nederlandse versi is onderaan)
60 yıldır Hollanda’da gazetecilik yapıyorum. Bu ülkenin taşını, toprağını, havasını, meclisini, mahallesini, halkını yazdım. Kimse farkında olmasa da sokaktaki değişimden, siyasetteki kırılmalara kadar her şeyi önce gözümle gördüm, sonra kalemimle kayda geçirdim.
Gazetecilik mesleğini hem haberci hem yorumcu kimliğimle yürüttüm. Bu yüzden yazdıklarım yalnızca Hollanda’da değil, Türkiye’de ve Avrupa’nın birçok ülkesinde yüzlerce haber platformunda ve yayın organında geniş yankı buldu. Beni takip eden büyük bir okur kitlem var.
Belki de bu nedenle, dostlarım, takipçilerim ve okuyucularım bana şu sözlerle sesleniyorlar: “Bu kadar deneyimli bir gazetecisin. Senin için ‘Adı Hollanda ile özdeşleşmiş’ diyorlar. Bu konuda sana bel bağlayan çok insan var. Ama senden hiç ses çıkmıyor. Rijswijk’te işlenen siyasi cinayetle ilgili tek bir yorum bile yapmadın. Hollanda’daki bu siyasi cinayeti bir de senin kaleminden okuyalım!”
Okurlarım haklılar ama şunu anlamalılar:
Bana yapılan bu baskı, elbette onurlandırıcıdır. Ama bu, aynı zamanda ağır bir sorumluluktur. Zira söz konusu olan, yalnızca bir cinayet değil; uluslararası iddialarla, istihbarat gölgeleriyle ve siyasi tartışmalarla örülmüş karmaşık bir tablo. Türkiye’de dillendirilen bazı iddialar doğrudan devlet kurumlarını, özellikle de istihbarat yapısını hedef alıyor. O nedenle bu meselede yorum yaparken, yalnızca gazetecilik ilkelerine değil, kişisel güvenliğe de dikkat etmek gerekir.
Bu tür olaylarda sessizlik her zaman suskunluk değildir. Bazen sessizlik, konunun ağırlığına duyulan saygıdır. Bazen de konuşmak için en doğru zamanı beklemektir.
Ben, olayları ve iddiaları “söylenenlere ve yazılanlara göre” aktarırım. Çünkü benim görevim hüküm vermek değil, fotoğrafı bütünüyle sunmak, sessizlikle örtülmüş alanları görünür kılmaktır.
Çünkü Rijswijk’te yaşanan olay, basit bir adli vakayla açıklanamayacak kadar katmanlıdır.
Çünkü bu cinayetin adı “Cemil Önal“dır.
Çünkü bu isim sadece bir bireyi değil, uluslararası istihbarat ilişkilerini, kara para trafiğini, Kıbrıs’ta yıllardır konuşulan yasa dışı yapıların Avrupa’ya uzanan kollarını temsil ediyor olabilir.
Şimdi, üzerime düşeni yapma zamanı.
Cemil Önal’ın öldürülmesini, Halil Falyalı dosyasını, Kıbrıs ve Hollanda hattındaki karanlık ilişkileri, sadece bağırarak değil, bilgiyle, dikkatle, belgeler, haberler ve kamuoyuna yansıyan ifadeler eşliğinde sizler için yazıyorum.
Sessizlik… Hollanda’yı tanımlayan kelimelerden biri budur. Yüksek sesli sloganların değil, kurumsal aklın konuştuğu, kuralın kural gibi işlediği, krizlerin bağırtıyla değil uzlaşmayla çözüldüğü bir coğrafya burası.
Ben bu ülkeyi 60 yıldır gözlemliyor, yazıyor, yaşıyorum. Her taşını tanırım, her rüzgârını bilirim. Bu ülkenin haberini yapan, sokağını bilen, siyasetçisini tanıyan gazetecilerdenim. Adımın, “Hollanda ile özdeşleşmiş” biçimde anılması da bu uzun soluklu tanıklığın doğal sonucudur.
Ancak bazen, bu ülkenin karakterine ters düşen öyle anlar olur ki, sessizliğin içinden yükselen çatlak bir ses, her şeyi değiştirir.
İşte geçtiğimiz Perşembe günü, 1 Mayıs 2025, Rijswijk’te yaşanan cinayet de bu sessizliğe sıkılmış bir kurşundu.
Bir adam, bir otelin terasında, saat 17.15 sularında hedef gözetilerek öldürüldü. Ölen Cemil Önal’dı. Ama haberin basına düşmesi neredeyse 14 saat sürdü.
Bu bile başlı başına bir sorudur.
Hollanda gibi, basının özgür çalıştığı, kriz anlarında dahi bilgi akışının kontrollü ama şeffaf olduğu bir ülkede böyle bir cinayet neden kamuoyuna bu kadar geç bildirildi?
Hollanda İstihbarat Teşkilatı (AIVD) olaydan haberdar mıydı?
Eğer haberdardıysa neden önlenmedi?
Haberdar değilse, bu kadar hassas bir profil nasıl korumasız kaldı?
Kamuoyunun büyük kısmı bu ismi ilk kez bu cinayetle duydu. Ancak bazı çevrelerde, adı yıllardır fısıltı halinde dolaşan bir kişilikti Cemil Önal. Bazı siyasi ve ideolojik çevrelerle ilişkileri olmuş, ardından Avrupa’ya gelmişti.
Kimi kaynaklara göre, Avrupa’da özellikle istihbarat birimlerinin dikkatini çekecek türden ilişkiler ağına sahipti. Hakkında ileri sürülen iddialar arasında hem Amerikan hem de Hollanda istihbarat servisleriyle çeşitli temaslarda bulunduğu, hatta “tanık koruma programı” kapsamında güvence altında yaşadığı bile yer alıyor. Bunlar, ne yazık ki doğrulanması zor, ama reddedilmesi de imkânsız iddialardır.
Türkiye’de özellikle bazı araştırmacı gazeteciler ve YouTube yayıncıları, Önal’ın geçmişte Türkiye istihbaratına dair bazı kritik bilgilere sahip olduğunu, bu nedenle hedef alınmış olabileceğini ileri sürüyor. Hatta bir tanesi, cinayetten sadece birkaç gün önce yaptığı bir yayında, Önal’ın öldürülebileceğine dair “uyarı” niteliğinde yorumlarda bulunmuş.
Bu tür iddiaları, gazetecilik ilkeleri çerçevesinde, “söylenenlere ve yazılanlara göre” aktarabiliriz, ancak onları kesin bilgi gibi sunamayız. Yine de, bu kadar çok farklı kaynakta, farklı zamanlarda ve farklı dillere çevrilerek yayımlanmış iddialar bir araya geldiğinde, tekil bir cinayetten öte bir “durumun” habercisi olur.
FALYALI’NIN GÖLGESİNDEKİ TANIK: KONUŞAN KARA KUTU CEMİL ÖNAL KİMDİR?
Cemil Önal, Kuzey Kıbrıs’ta yasadışı bahis, sanal kumar ve kara para aklama trafiğini yöneten Halil Falyalı’nın yakın çalışma arkadaşıydı.
Daha doğrusu onun “kara kutusuydu”.
Finansal operasyonlarını yöneten, Avrupa ayağındaki para trafiğini denetleyen isimlerden biriydi.
Halil Falyalı, 2022 yılında Kıbrıs’ta silahlı saldırıyla öldürüldüğünde, onun yerine geçebilecek en tehlikeli tanık, işte bu Cemil Önal’dı.
Bu yüzden Türkiye tarafından hakkında Interpol kırmızı bülteni çıkarıldı.
2023’te Hollanda’da yakalandı. Türkiye iade talep etti. Ancak iade edilmedi. Çünkü Hollanda makamlarının elinde farklı bilgiler vardı.
16 ay cezaevinde tutulan Önal, 2025 yılının Mart ayında serbest bırakıldı. Ve o tarihten sonra artık sessiz kalmadı. Konuşmaya başladı. Hem de çok ciddi şeyler söyleyerek…
Önal, serbest kaldıktan sonra birçok gazeteciyle ve siyasi aktörle temas kurdu. Elinde Halil Falyalı’ya ait kara para kayıtlarının, dijital izlerin ve banka dökümlerinin olduğunu söylüyordu.
Ama hepsi bu kadar değildi.
Ona göre Halil Falyalı, Türkiye’den ve Kıbrıs’tan bazı üst düzey siyasetçilere milyonlarca dolarlık transferler yapmıştı.
Hatta kimi zaman bu paralar “hediye” ya da “bağış” gibi gösterilmiş, bazen de “siyasi kampanya fonu” kılıfına sokulmuştu.
Daha da vahimi…
Falyalı’nın elinde üst düzey bürokratlara ve siyasetçilere ait şantaj kasetleri vardı.
Kimlerle, nerede, nasıl bir araya geldikleri, kimi zaman otel odalarına gizli yerleştirilen kameralarla kayıt altına alınmıştı.
Önal’a göre bu kasetlerin bir kısmı 2022’de kaybolmuştu. Ama bazı kopyalar onun elindeydi.
Ve o bu bilgileri, ölümünden kısa bir süre önce, bazı uluslararası gazetecilere “garantiye almak” üzere aktarmıştı.
KIBRIS, HOLLANDA VE TÜRKİYE HATTINDAKİ DERİN DOSYA
Cemil Önal’ın açıklamaları Kıbrıs’tan Avrupa’ya uzanan bir yasa dışı ağın haritasını veriyordu.
Bahis baronları, para aklayıcılar, mafya babaları, korunaklı isimler…
Ve bu ağın merkezinde Halil Falyalı vardı.
Ama Önal, Kıbrıs’tan çıkıp Avrupa’ya gelmişti. Burada konuşmaya hazırlanıyordu.
Bu süreçte bazı iddialar ortaya atıldı:
*Önal, yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda Hollanda ve Amerikan istihbaratının da radarındaydı.
*Tanık koruma programına alınmak istenmişti.
*Ancak bu koruma sağlanamamıştı.
*En sonunda ise susturuldu.
Kıbrıslı gazeteci Ayşemdem Akın, Önal ile görüşen nadir kişilerden biriydi.
Kaleme aldığı “Halil Falyalı yaşıyor” başlıklı yazı dizisi, Falyalı’nın sadece fiziksel olarak öldüğünü, ancak onun ağının hâlâ aktif olduğunu iddia ediyordu.
Bu dizinin yayınlanmasından sonra Ayşemdem Akın, Türkiye’den kullanılan bir numara aracılığıyla ölümle tehdit edildi.
Aynı günlerde Cemil Önal da benzer mesajlar aldığını söylüyordu.
KURŞUNLAR KONUŞTU
1 Mayıs günü öğleden sonra Önal, kaldığı oteldeki restoranda yemek yiyordu.
Yanına yaklaşan siyah giyimli bir kişi, hiçbir şey söylemeden tabancasını çıkardı ve kurşunlarını sıktı.
Biri kafasına, biri göğsüne…
Kaçamadı. Yere yığıldı. Öldü.
Cinayet hâlâ aydınlatılamadı. Zanlı kaçtı.
Ama kamuoyunun zihnindeki sorular hâlâ aynı yerde duruyor:
*Cemil Önal neden öldürüldü?
*Halil Falyalı’nın karanlık mirası kime tehdit oluşturuyordu?
*Bu suikast yalnızca bir susturma eylemi mi, yoksa uluslararası güçlerin çarpışması mı?
*Hollanda istihbaratı bu işin neresindeydi?
BU SESSİZLİK BİZİM DEĞİL, ONLARIN SUÇU
Ben bugün yazıyorum çünkü gazetecilik bunu gerektiriyor.
Ben bugün yazıyorum çünkü “konuşmamı bekleyenler” var.
Yazıyorum, çünkü bu cinayet, bir bireye değil; bilgiye, hafızaya ve kamuoyuna karşı işlenmiştir.
O kurşunlar, sadece bir adamı değil; olası itirafları, açıklamaları, belgeleri de susturmuştur.
Cemil Önal öldürüldü.
Ama onun bıraktığı sorular yaşıyor.
CİNAYETİN SESSİZLİĞİ: GECİKEN HABER, SESSİZ MEDYA
Cemil Önal’ın öldürülmesi, üzerinden neredeyse 14 saat geçtikten sonra basına yansıdı. Hollanda gibi basın özgürlüğünün güçlü olduğu, olayların anlık olarak kamuoyuyla paylaşıldığı bir ülkede, bu gecikme sıradan değildir.
Neden bu kadar geç açıklandı?
Bu soruya henüz resmi bir yanıt verilmiş değil. Ancak bu durum, ister istemez “İstihbarat eliyle kontrol edilen bir bilgi akışı mı var?” sorusunu akla getiriyor.
Hollanda istihbaratının (AIVD) bu cinayetten haberdar olup olmadığı, eğer olduysa neden önleyemediği, olduysa da neden kamuoyunu bilgilendirmekte bu kadar geç kaldığı sorgulanmalıdır.
Gazetecilik reflekslerim şunu söylüyor: Bu tür olaylar, bir ülkedeki demokratik refleksleri de test eder. Soru şu: Hollanda bu testi geçebilecek mi?
HOLLANDA GAZETELERİ ŞUNLARI YAZMAYA BAŞLADI:
Cemil Önal’ın cinayet öncesi defalarca ölüm tehdidi aldığını ve “Beni öldürecekler” dediğini manşetine taşıyan haber. Hollanda kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu haber, Önal’ın endişelerini daha önce hem savcılıkla hem de gazetecilerle paylaştığını ortaya koyuyor.
Cemil Önal’ın öldürülmesinden günler sonra, Hollanda basınında çarpıcı bilgiler yer almaya başladı. Araştırmacı gazetecilik platformu Follow the Money, Önal’ın ölümünden yalnızca üç gün önce, Lahey’de bir kafede kendileriyle buluştuğunu ve Türk yetkililer tarafından hedef alınmaktan korktuğunu açıkça dile getirdiğini yazdı. Önal, “Elimdeki bilgiler, sonunda benim ölümüm olacak” demişti. Aynı platforma konuşan avukatı da, bu tehdidi defalarca Hollanda Savcılığı’na (Openbaar Ministerie) bildirdiğini belirtti. Savcılık ise bu görüşmeleri doğrulamakla birlikte, somut tehdit unsurlarının bulunmadığı gerekçesiyle herhangi bir koruma sağlamadığını açıkladı. Olayın yaşandığı otelin sahibi, (ki, Türk olduğu söyleniyor) Önal’ın orada kalmadığını, yalnızca bir içki içmek üzere geldiğini ifade etti. Şüpheli hâlâ yakalanmadı. Tüm bu gelişmeler, Hollanda kamuoyunda şu sorunun yüksek sesle sorulmasına yol açtı: “Bu suikast önlenebilir miydi?”
TÜRKİYE BOYUTU: “İDDİALAR” GÖLGESİNDE CİDDİYET
Şimdi en hassas noktaya gelelim.
Bu olayın Türkiye boyutu…
Cemil Önal’ın geçmişte Türkiye devletine veya bazı istihbarat yapılarına dair bilgilere sahip olduğu iddiası, onu bir hedef haline getirmiş olabilir mi?
Türkiye’de bazı yayın organları ve muhalif gazeteciler, bu cinayetin “Yurt dışında işlenen siyasi cinayetler zincirinin bir parçası” olduğunu yazıyor.
Son yıllarda, Avrupa’da özellikle hükümet karşıtı kimi isimlerin izlenmesi, tehdit edilmesi, hatta suikast iddialarıyla gündeme gelmesi, bu olayı daha da dikkat çekici kılıyor.
Ancak ben, ne bir savcıyım ne de bir istihbarat görevlisi.
Ben gazeteciyim.
Dolayısıyla bu iddiaları tarafsız bir biçimde aktarmakla yetinirim.
Ama şunu da açıkça söyleyeyim:
Bu olay, sadece bir adli cinayet olarak ele alınamaz. Gerek zamanlaması, gerek hedefin profili, gerekse uluslararası ilgiyi çekmesi açısından, çok katmanlı bir yapıya sahiptir.
KİM SORGULUYOR? KİM SUSUYOR?
Peki ya Hollanda basını?
Konuya dikkatli ama mesafeli yaklaşan birkaç haber dışında, genel olarak medya sessiz.
Bu sessizlik, bir gazeteci olarak benim de dikkatimi çekti.
Oysa Hollanda, basın özgürlüğüyle gurur duyan bir ülkedir.
Bugün susarsak, yarın konuşma hakkımızı kaybedebiliriz.
Bazı dostlarım ve okurlarım bana soruyor: “Neden yazmıyorsun? Senin gibi biri bu cinayeti kaleme almazsa kim alır?”
İşte bu yazı, bu soruya bir cevaptır.
Ama bu yazı aynı zamanda bir çağrıdır da:
Gerçeğin ortaya çıkması için hem Hollanda hem de Türkiye yetkilileri şeffaf olmalı, basın görevini yerine getirmelidir.
SESSİZLİĞİ YIRTAN KURŞUN VE ARDINDA KALANLAR
Cemil Önal’ın ölümü, sadece bir can kaybı değildir.
Bu olay, Avrupa’da fikir beyan eden, geçmişinde siyasi kırılmalar yaşamış, farklı güç odaklarının arasında kalmış her birey için bir “uyarıya” dönüşebilir.
Eğer bu cinayetin üzeri örtülürse, bu sadece adaletin değil, aynı zamanda ifade özgürlüğünün de kaybı olur.
Ben 60 yıldır bu ülkenin sokaklarını, kurumlarını, kültürünü yazıyorum.
Bugün burada yazmakta olduğum şey, sadece bir cinayet haberi değildir.
Bu, sessizliğin ortasında yankılanan bir sorudur: Cemil Önal neden öldürüldü?
…Ve bu soru cevabını bulmadan, biz gazetecilerin görevi bitmez.
CEMİL ÖNAL DOSYASINDA TARİHSEL DÖNÜM NOKTALARI
2022: Halil Falyalı Kıbrıs’ta öldürüldü. 2023 Aralık: Cemil Önal, Hollanda’da Interpol talebiyle tutuklandı. 2025 Mart: Serbest bırakıldı. Nisan 2025: Falyalı dosyasına dair konuşmaya başladı. 1 Mayıs 2025: Rijswijk’te öldürüldü.
SESSİZLİĞİ DELMEK, SADECE GAZETECİLİĞİN DEĞİL, VİCDANIN DA GÖREVİDİR
Bu cinayet, sadece bir adamın değil, aynı zamanda potansiyel itirafların, ifşaların ve uluslararası bir ağın da ortadan kaldırılması anlamına gelebilir.
Cemil Önal susturuldu. Ama onun bıraktığı sorular, daha yüksek sesle konuşuluyor.
Ben bu ülkenin en sakin kasabalarında, en karmaşık krizlerinde haberin izini sürmüş biriyim.
Bugün, Rijswijk’te işlenen cinayet, bana yalnızca haber değil; bir görev duygusu yükledi.
Ben bu ülkenin sessiz sokaklarını yazdım…
Şimdi, o sessizliğin ortasında bir kurşun konuştuysa, biz de gerçeği yazmak zorundayız.
Sessizlik bazen suskunluk değil; sorumluluğun ağırlığıdır.
HABERİ YAZDIKTAN SONRA YAŞANAN EN SON GELİŞME
Cemil Önal’ın 1 Mayıs’ta Brasserie Bijna Thuis’un terasında uğradığı silahlı saldırının ardından kapatılan işletme, olaydan beş gün sonra 5 Mayıs Pazartesi günü kapılarını yeniden açtı. Açılış, yalnızca bir işletme faaliyeti olarak değil, aynı zamanda yaşanan travmanın ardından toplumsal dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlayan özel bir buluşma olarak organize edildi. Olay sırasında terasta bulunan misafirler, çalışanlar ve mahalle sakinleri otele davet edilerek çay, kahve, yemek ve içki ikramında bulunuldu. Otel yönetimi, bu buluşmanın hem yeniden açılışı duyurmak hem de yaşanan şoku birlikte atlatmak isteyenlere destek olmak amacıyla düzenlendiğini belirtti. Etkinliğe yerel polis, belediye yetkilileri ve sosyal destek kurumları da katıldı. Katılımcılar, hem olayla ilgili bilgi aldı hem de duygularını paylaşma imkânı buldu. Otel yönetimi, “Bu buluşma, suskunluğu paylaşmaya, acıyı hafifletmeye ve yeniden toparlanmaya yönelik bir adımdır” açıklamasını yaptı. Etkinlik, 17.00 ile 20.00 saatleri arasında gerçekleşti.
*********************
DE NAAM DIE SYNONIEM IS GEWORDEN MET NEDERLAND İLHAN KARAÇAY LEGT UIT WAAROM HIJ NIET OVER DE POLITIEKE MOORD SCHREEF…
“Mijn stilte komt niet voort uit de kracht van het zwijgen, maar uit de zwaarte van verantwoordelijkheid.”
Ik doe al zestig jaar journalistiek in Nederland. Ik heb over de stenen, de lucht, het parlement, de wijken en het volk van dit land geschreven. Zelfs als niemand het doorhad, zag ik de veranderingen op straat en de breuken in de politiek als eerste – en legde ik die vast met mijn pen.
Ik heb mijn vak altijd uitgeoefend als zowel verslaggever als commentator. Daarom weerklonken mijn woorden niet alleen in Nederland, maar ook in Turkije en vele andere Europese landen op honderden nieuwsplatforms. Ik heb een grote lezerskring.
Misschien is het daarom dat mijn vrienden, volgers en lezers zich tot mij wenden met woorden als: “Je bent een ervaren journalist. Men zegt dat je naam synoniem is met Nederland. Veel mensen vertrouwen op jou. Maar jij zwijgt. Je hebt niets gezegd over de politieke moord in Rijswijk. Laat ons deze moord lezen uit jouw pen.”
Ze hebben gelijk, maar ze moeten het volgende begrijpen:
De druk die op mij wordt uitgeoefend, is eervol maar het is ook een zware verantwoordelijkheid. Het gaat hier niet alleen om een moord; het is een complex geheel, verweven met internationale beschuldigingen, schaduwen van inlichtingendiensten en politieke discussies.
Sommige beschuldigingen die in Turkije worden geuit, zijn direct gericht op staatsinstellingen, vooral op de inlichtingendiensten. Daarom moet men bij het becommentariëren van deze zaak niet alleen journalistieke principes volgen, maar ook rekening houden met persoonlijke veiligheid.
In dit soort kwesties is stilte niet altijd passiviteit. Soms is stilte een vorm van respect voor de zwaarte van de zaak. En soms is het een kwestie van wachten op het juiste moment om te spreken.
Ik breng gebeurtenissen en beweringen “zoals ze worden gezegd en geschreven.”
Mijn taak is niet om te oordelen, maar om het volledige beeld te schetsen en wat bedekt is zichtbaar te maken.
De zaak in Rijswijk is te gelaagd om simpelweg als een strafrechtelijke moord te worden bestempeld.
Deze moord draagt een naam: Cemil Önal.
En die naam vertegenwoordigt mogelijk meer dan een individu hij kan symbool staan voor internationale spionagenetwerken, geldstromen en illegale structuren die van Cyprus tot diep in Europa reiken.
DE KOGEL DIE DE STILTE VAN RIJSWIJK DOORBRAK: AANTEKENINGEN OVER DE MOORD OP CEMIL ÖNAL
Stilte… Het is een van de woorden die Nederland definieert. Een land waar slogans niet schreeuwen maar instellingen spreken, waar regels écht regels zijn, en waar crises met overleg worden opgelost niet met lawaai.
Ik leef en schrijf al zestig jaar in dit land. Ik ken elke steen, voel elke wind. Als journalist ken ik de straten, de politici, het nieuwslandschap. De associatie van mijn naam met Nederland is het resultaat van een lange en diepe betrokkenheid.
Maar soms doet zich een moment voor dat niet past binnen het karakter van dit land – een scheur in de stilte.
Op donderdag 1 mei 2025, in Rijswijk, werd een moord gepleegd die zo’n scheur veroorzaakte.
Een man werd op het terras van een hotel omstreeks 17:15 uur doelgericht doodgeschoten.
Die man was Cemil Önal.
Maar het duurde bijna 14 uur voordat het nieuws in de media verscheen.
Zelfs dat is een vraag op zich.
Waarom duurde het in een land als Nederland, waar persvrijheid en transparantie belangrijk zijn, zo lang om dit naar buiten te brengen?
Was de AIVD op de hoogte van deze zaak?
Zo ja, waarom werd deze moord dan niet voorkomen?
En zo nee, hoe kon een persoon met zo’n gevoelig profiel zo onbeschermd zijn?
De meeste mensen hoorden Önal’s naam pas door deze moord. Maar in sommige kringen was hij al jaren bekend fluisterend. Hij had banden met politieke en ideologische groeperingen en was later naar Europa gekomen.
Volgens verschillende bronnen had hij contacten die de aandacht van Europese inlichtingendiensten trokken. Er wordt zelfs gezegd dat hij mogelijk onder een getuigenbeschermingsprogramma leefde. Dergelijke claims zijn moeilijk te bewijzen maar ook moeilijk te ontkennen.
Sommige Turkse journalisten en YouTube-kanalen suggereren dat hij in het bezit was van gevoelige informatie over de Turkse inlichtingendiensten en dat dit hem tot doelwit maakte. Eén journalist sprak enkele dagen vóór zijn dood al een “waarschuwing” uit.
We kunnen dit soort beweringen enkel vermelden binnen de grenzen van de journalistiek zonder ze als feit te presenteren. Maar als zulke geruchten, verspreid over meerdere talen en tijdstippen, samenkomen, wijzen ze op méér dan slechts één moord.
CEMIL ÖNAL: DE ZWIJGENDE ZWARTE DOOS VAN FALYALI
Önal was de naaste medewerker van Halil Falyalı, de man die het netwerk van illegale gokpraktijken, witwasconstructies en online casino’s in Noord-Cyprus leidde.
Hij was, zogezegd, diens “zwarte doos”.
Önal beheerde financiële operaties, hield toezicht op geldstromen binnen Europa.
Toen Falyalı in 2022 in Cyprus werd doodgeschoten, was Önal de gevaarlijkste potentiële getuige die overbleef.
Er werd een Interpol Red Notice tegen hem uitgevaardigd door Turkije.
In 2023 werd hij in Nederland gearresteerd.
Turkije vroeg om zijn uitlevering maar Nederland weigerde.
Önal zat 16 maanden vast, werd in maart 2025 vrijgelaten en begon daarna te spreken en hoe.
Hij beweerde dat hij in bezit was van zwartgeldtransacties, digitale sporen en bankgegevens van Falyalı.
Maar dat was niet alles.
Volgens hem betaalde Falyalı miljoenen aan hooggeplaatste politici in Turkije en Noord-Cyprus soms als “gift”, soms als “campagnefonds”.
Erger nog:
Falyalı zou chantagemateriaal hebben gehad van topambtenaren beelden opgenomen met verborgen camera’s in hotelkamers.
Sommige van deze opnames zouden in 2022 zijn verdwenen. Maar Önal had naar verluidt kopieën die hij kort voor zijn dood met buitenlandse journalisten deelde.
EEN ZWARTE KAART VAN CYPRUS TOT EUROPA
Önal’s onthullingen schetsten de kaart van een illegaal netwerk van gokbazen, geldwassers en beschermde figuren.
In het centrum: Halil Falyalı.
Maar Önal had Cyprus verlaten hij bereidde zich voor om te spreken in Europa.
Er wordt beweerd dat:
Önal in het vizier stond van niet alleen Turkse, maar ook Nederlandse en Amerikaanse inlichtingendiensten.
Hij in een getuigenbeschermingsprogramma zou worden opgenomen.
Maar dat deze bescherming nooit volledig werd gerealiseerd.
En uiteindelijk werd hij tot zwijgen gebracht.
BEDREIGING VAN JOURNALIST AYŞEMDEM AKIN: STILTE ALS DWANG
De Cypriotische journaliste Ayşemdem Akın was een van de weinigen die met Önal sprak.
Haar reeks artikelen “Halil Falyalı leeft nog” stelde dat zijn netwerk nog steeds actief is.
Na publicatie werd ze met de dood bedreigd vanuit een Turks telefoonnummer.
Ook Önal meldde dat hij in die periode bedreigingen ontving.
DE KOGELS HADDEN HET LAATSTE WOORD
Op 1 mei at Önal in het restaurant van zijn hotel.
Een in zwart geklede man benaderde hem, haalde zonder een woord zijn wapen tevoorschijn en schoot.
Een kogel in het hoofd, een in de borst.
Önal viel en stierf.
De dader is gevlucht.
Maar de vragen blijven:
Waarom werd Cemil Önal vermoord?
Voor wie vormde Falyalı’s duistere erfenis een bedreiging?
Was dit een poging tot stilte of een strijd tussen internationale machten?
Wat wist de AIVD?
DEZE STILTE IS NIET VAN ONS, MAAR VAN HEN
Vandaag schrijf ik omdat journalistiek dat vereist.
Omdat er mensen zijn die wachten op mijn stem.
Omdat deze moord niet alleen tegen een man, maar tegen het geheugen en de waarheid is gepleegd.
De kogels hebben niet alleen een mens, maar ook mogelijke onthullingen en documenten uitgewist.
Cemil Önal is dood.
Maar zijn vragen leven voort.
DE STILTE VAN DE MOORD: TRAAG NIEUWS, STILZWIJGENDE MEDIA
Het duurde bijna 14 uur voordat het nieuws over de moord openbaar werd. In een land als Nederland is dat ongebruikelijk.
Waarom deze vertraging?
Er is nog geen officieel antwoord. Maar de vraag dringt zich op: Wordt de informatiestroom gecontroleerd door inlichtingendiensten?
De rol van de AIVD moet onder de loep genomen worden: Wisten ze ervan? Zo ja, waarom grepen ze niet in? Zo nee, waarom bleef deze gevoelige figuur onbeschermd?
Mijn journalistieke instinct zegt: Dergelijke gebeurtenissen testen ook de democratische reflexen van een land. De vraag is: Zal Nederland deze test doorstaan?
NEDERLANDSE MEDİA BEGİNNEN TE SCHRİJVEN:
In deze voorpagina-artikel bevestigt De Telegraaf dat Cemil Önal meerdere malen heeft gewaarschuwd voor zijn dreigende dood. Zijn eigen woorden “Ze zullen me vermoorden” tonen aan dat hij zich bewust was van het gevaar. De onthulling veroorzaakte veel opschudding in de Nederlandse media.
Enkele dagen na de moord op Cemil Önal verschenen er onthullende berichten in de Nederlandse pers. Het onderzoeksplatform Follow the Money meldde dat Önal slechts drie dagen voor zijn dood in een horecagelegenheid in Den Haag met hun journalisten had gesproken. Tijdens dat gesprek uitte hij zijn vrees om het doelwit te worden van Turkse autoriteiten. Önal zou letterlijk hebben gezegd: “De informatie die ik heb, zal uiteindelijk mijn dood worden.”
Zijn advocaat bevestigde tegenover hetzelfde medium dat zij herhaaldelijk het Openbaar Ministerie had gewaarschuwd voor deze ernstige dreiging. Het Openbaar Ministerie bevestigde dat er contact is geweest, maar verklaarde dat er onvoldoende concrete aanwijzingen waren om maatregelen te nemen. De eigenaar van het hotel waar de moord plaatsvond, verklaarde dat Önal daar geen gast was maar slechts iets kwam drinken. De dader is nog steeds voortvluchtig. Deze ontwikkelingen hebben in de Nederlandse publieke opinie geleid tot een prangende vraag: “Had deze moord voorkomen kunnen worden?”
HET TURKSE ASPECT: SERIEUZE ZAAK, ONDER SCHADUWS VAN BEWERINGEN
De meest gevoelige dimensie: de Turkse.
Kan het zijn dat Cemil Önal vanwege zijn kennis over Turkse staatsstructuren een doelwit werd?
Sommige Turkse media stellen dat deze moord deel uitmaakt van een “reeks politieke moorden in het buitenland”.
In de afgelopen jaren zijn meerdere oppositiekrachten in Europa gevolgd, bedreigd of zelfs vermoord.
Maar ik ben geen aanklager. Geen agent.
Ik ben journalist.
Ik breng alleen neutraal verslag uit.
Toch zeg ik dit duidelijk:
Deze zaak is te complex om alleen als strafzaak te zien. De timing, het doelwit en de internationale belangstelling maken dit tot een zaak met meerdere lagen.
WIE VRAAGT? WIE ZWIJGT?
En de Nederlandse media?
Op enkele voorzichtige berichten na stil.
Dat valt op.
Want Nederland is trots op zijn persvrijheid.
Als we nu zwijgen, verliezen we morgen misschien het recht om te spreken.
Sommigen vragen mij: “Waarom schrijf jij niet? Als jij het niet doet, wie dan wel?”
Dit artikel is mijn antwoord.
Maar het is ook een oproep: Nederland en Turkije moeten transparant zijn. De pers moet haar werk doen.
DE KOGEL DIE DOOR DE STILTE SCHOOT EN WAT ACHTERBLIJFT
De dood van Cemil Önal is niet alleen een verlies van een leven.
Het is een waarschuwing aan iedereen in Europa met een stem, een breuk, een verleden.
Als deze moord wordt toegedekt, verliezen we niet alleen gerechtigheid – maar ook onze vrijheid van meningsuiting.
Ik schrijf al 60 jaar over dit land.
Wat ik vandaag schrijf, is geen gewone misdaad.
Het is een vraag die door de stilte heen klinkt: Waarom werd Cemil Önal vermoord? Zolang dat onbeantwoord blijft, is mijn taak als journalist nog niet voorbij.