HOLLANDA’DAN MUTLU HABER: LİSELERİNDEKİ İMTAHANLARDA TÜRKÇE DERSİ TERCİH EDİLEBİLECEK

HOLLANDA’DAN MUTLU HABER: LİSELERİNDEKİ İMTAHANLARDA TÜRKÇE DERSİ TERCİH EDİLEBİLECEK

*Öğrencilerimiz, Fransızca veya coğrafya gibi zorlandıkları dersler yerine
Türkçeyi seçerek bir avantaj kazanabilecekler.
*Geçen yıl 35 okulda 225 öğrencimiz bu haktan yararlandı.
*Şimdi amaç, kuralın tüm okullarda uygulanması.
*20 yılın ardından gelen haklı sevinç, ama hâlâ bitmeyen bir ayıbın gölgesinde…
*Gelişme sevindirici ama, okullardaki Türkçe ders yasağı devam ediyor.
*Türkçe sınavına yeşil ışık, Türkçe dersine kırmızı ışık!

(Analizin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van de analyse onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY’ın haber ve analizi:

Hollanda’daki Türk toplumu için kıymetli bir eğitim gelişmesi var:
Liselerde yapılan bitirme sınavlarında, artık Türkçe de, yabancı dil seçeneği olarak tercih edilebilecek. Bu gelişme, yıllardır süren çabaların, başvuruların, yazışmaların ve fedakârlıkların bir ürünü.

Geçen yıl bu hakkı, 35 okulda 225 Türk öğrenci kullandı. Öğrenciler, Türkçe sınavına girerek hem kimliklerine sahip çıktılar hem de aldıkları yüksek notlarla mezuniyet puanlarını yükselttiler. Öğrencilerimiz, Fransızca veya coğrafya gibi zorlandıkları dersler yerine Türkçeyi seçerek
bir avantaj kazanabilecekler.

Bu yıl katılım sayısı artacak. Ancak hâlâ bu haktan habersiz birçok veli ve öğrenci var.
Türkçe dersi hâlâ okul yönetimlerine bildirilmiyor, öğretmenler teşvik edilmiyor.

Afbeelding met tekst, kleding, Menselijk gezicht, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Türkçe dersinin sadece dil değil, başarıya açılan bir kapı olduğunu göstermek için yıllardır sahada. Sınav sistemine Türkçenin girmesiyle ilgili yapılan çalışmalarda başı çekti. Okul idarelerine ulaşan, veli bilgilendirme toplantılarını düzenleyen, öğrencilerin haklarını savunan bir eğitim neferi. “Türkçeyi sadece konuşulan bir dil olarak değil, akademik bir değer olarak görmek zorundayız,” diyor.

Yaşayan Diller Türkçe Bölümü’nün önemli isimlerinden Canan Gönençay’ın dediği gibi:
“Haklarımızı öğrenmez, istemez, savunmazsak kullanamayız. Bu nedenle öğrenci ve veliler, okul yönetimleriyle daha şimdiden iletişime geçmelidir.”

Canan Hoca’nın bu hayati uyarısı, Türk toplumunun ne kadar farkındalık eksikliği içinde olduğunu da gözler önüne seriyor. Ancak bu sevindirici haberin ardından gelen gerçek bir başka yönüyle içimizi burkuyor: “Çocuklarımız Türkçe sınavına girebiliyor, ama bu dili öğrenebilecekleri Türkçe dersleri hâlâ okullarda yasak!”

Canan Gönençay, önümüzdeki eğitim-öğretim yılında bu haktan yararlanacak öğrenci sayısını artırmayı hedeflediklerini ve bu bağlamda bilgilendirme toplantıları düzenlediklerini zira pek çok veli ve öğrencinin bu haktan haberdar olmadıklarını belirtiyor. Yaz tatilinin ardından VMBO 4, HAVO 5 ve VWO 6 seviyelerinde eğitime başlayacak öğrenciler için okul yönetimleriyle şimdiden iletişime geçilmesi gerektiğini vurgulayan Canan Gönneçay, öğrenci ve velilerin okul yönetimine bu talebini iletmesi durumunda okulları ikna sürecinin kolaylaştığını ifade ediyor. Okulların, öğrencilere Türkçe seçme hakkıyla ilgili bilgi aktarmadığına dikkat çeken Gönençay, ailelere sosyal medya, STK”lar ve WhatsApp grupları aracılığıyla ulaşmaya çalıştıklarını ve paylaşılan afiş ve bilgilendirme metinleriyle farkındalığın artmaya başladığını da belirtiyor.

2004: TÜRKÇEYE VURULAN DARBE – BİR HAK NASIL GASP EDİLDİ?

2004 yılı, Hollanda’daki Türk toplumunun eğitim tarihinde kara bir leke olarak yer aldı. O yıl, Hollanda hükümeti, “OALT” yani “Onderwijs in Allochtone Levende Talen” (Yabancı Uyrukluların Yaşayan Dilleri Eğitimi) programını ani bir kararla kaldırdı. Gerekçe oldukça basitti: 70 milyon euroluk bir tasarruf planı.

Ama gerçek, çok daha karmaşıktı. Bu karar, sadece bütçeyi değil; bir halkın kimliğini, çocukların dilini, nesillerin hafızasını hedef aldı. 600’e yakın anadil öğretmeni işsiz kaldı, yüzlerce okulda verilen Türkçe dersleri bir anda sona erdi. Çocuklar, sabah okula gittiklerinde artık kendi dillerinde eğitim alacak öğretmenlerini bulamıyordu.
Hollanda hükümetine göre bu, entegrasyonu teşvik eden bir adımdı. Ama gerçekte olan şuydu: Türk çocuklarının hem anadillerini öğrenme hem de kendilerini tanıma hakları ellerinden alınmıştı.
Bu kararın ardından Hollanda hükümetinden gelen açıklamalar, sorumluluğu Türkiye’ye yöneltiyordu: “Eğer Türkiye bu dersleri finanse ederse, verilsin.”

Bu ifadeyle anadil hakkı, bir devletin ‘bağışına’ indirgenmişti. Oysa bu, Hollanda’nın sorumluluğuydu. Çünkü bu çocuklar Hollanda’da doğmuştu, Hollanda’nın çocuklarıydı.

MÜCADELE KRONOLOJİSİ: DİRENİŞİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

Anadil derslerinin kaldırılması kararına karşı, Türk toplumu sessiz kalmadı. Aksine, 2004 yılının Mart ayında Nijmegen şehrinde binlerce kişinin katıldığı tarihi bir toplantı düzenlendi.
O gün, “Eğer devletimiz destek vermiyorsa, biz kendi aramızda fon oluşturarak Türkçe derslerini yaşatırız” kararı alındı. Bu karar, sivil toplum tarihine bir direniş belgesi olarak geçti.

EĞİTİMİN ADSIZ KAHRAMANLARI: KURUMLAR, ÖĞRETMENLER, DESTEKLEYENLER

Devletimiz:
‘Türkçe eğitime destek’ denildiği zaman, tabii ki en başta, devletimizin yurt dışında başlatmış olduğu bir destekten söz etmek gerekiyor.
Öğretmen görevlendirilemeyen ülkelerde yaşayan vatandaş ve soydaşlarımızın çocuklarına yönelik, 2022 yılında başlatılan ‘Çevrim içi Türkçe ve Türk Kültürü’ dersleri, 2024-2025 ders yılında da devam ediyor.

2022 yılında, Amerika Birleşik Devletleri’nde başlatılan ve pek çok ülkeye yayılan Türkçe dersleri, daha sonra İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Bulgaristan ve Çin gibi ülkelerde de başlamıştı.

Hollanda’da ilk kez bu yılın şubat ayında başlatılan dersler, Eğitim Bakanlığı bünyesinde görevli, alanında uzman öğretmenler tarafından, hafta sonları uzaktan eğitim yoluyla verilmekte olan Türkçe derslere çocuklarını kaydetmek isteyen veliler, alttaki afişte görülen karekodları okutarak kaydolmuşlardı.

Afbeelding met tekst, computer, Menselijk gezicht, schermopname Automatisch gegenereerde beschrijving
Ücretsiz olan derslere, vatandaş ve soydaşlarımız, Türkçe öğrenmek isteyen 5- 16 yaş aralığındaki çocukları için başvuruda bulundular.

Köklerden geleceğe köprüler, “dil” ile kurulur. Türkçemize sahip çıkmak isteyen veliler, çocuklarımızın Türkçe ve Türk Kültürünü öğrenmesi için sunulan bu fırsatı kaçırmadılar.

Türkler kabullenmedi:

Eğitim sisteminden bir ders çıkarıldığında, sadece bir program sona ermez. Onunla birlikte yılların emeği, uzmanlığı, hafızası da silinmeye çalışılır. Ama Hollanda’daki Türk toplumu bu silinmeyi kabul etmedi. Tam aksine, bir halkın dili, kültürü ve kimliğine sahip çıkan bir gönüllüler zinciri kuruldu. Bu zincirin halkalarını bugün tek tek saymak, bu mücadeleye vefa borcudur.

Hollanda’da 2004 yılında müfredattan kaldırılan Türkçe eğitimin eksikliğini telafi etmek için, Türk toplumu kendi arasında büyük bir dayanışma örneği sergilemiştir. Kurulan dernekler, vakıflar ve gönüllü oluşumlar, çocukların ana dillerinde eğitim alabilmeleri için özveriyle çaba göstermektedir. İlk yıllardan itibaren büyük bir kararlılık ve inançla bu sürecin öncüleri olan dernekler, Türkçeyi bir aidiyet ve kültür dili olarak korumak amacıyla etkinlikler düzenlemiş, dersler vermiş ve destek programları hazırlamışlardır.

#TürkçeSaati | Evinizde Türkçeye Yer Açın - Prof. Dr. Kutlay Yağmur

Kutlay Yağmur: Özellikle Tilburg Üniversitesi eğitimcilerinden Prof. Kutlay Yağmur‘un öncülüğünde başlatılan ‘Türkçe İçin Ele Ele’ oluşumu, bu çabaların en çarpıcı örneklerinden biridir. Naçizane şahsım da, dilimize sahip çıkmak için bu oluşumun içinde yer almış olmaktan büyük onur duydum. Bu gibi gönüllü kuruluşların ve bireylerin, sınırlı imkânlara rağmen gösterdikleri bu azim ve fedakarlık, yalnızca Türk çocuklarının eğitimine değil, dilin ve kültürün yaşatılmasına yönelik bir bağlılık simgesidir.

Türkçe ders programları hazırlayarak nesilden nesile aktarılacak bir değer yaratan bu kahramanlar, Hollanda’daki Türk toplumunun köprüleri olan dil ve kimliğin koruyuculuğunu üstlenmişlerdir. Onların emekleri ve katkıları, toplumumuzun bugün ve yarınları için en değerli hazinelerden biridir.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Rahime Gülcü:
Hollanda’da Türk dili ve kültürünün eğitim alanında gelişmesi için öncü çalışmalar yapmış değerli bir eğitimcidir. 1970’li yıllarda Türkiye’den Hollanda’ya göç eden Gülcü, öğretmenlik kariyerini burada sürdürmüş ve özellikle Türk çocuklarının eğitim hakları konusunda aktif bir rol üstlenmiştir.

Güçlü, Hollanda’nın merkezi sınav kurumu CITO’da Türkçe sınavlarının hazırlanmasında uzman olarak görev yaptı.
Türkçenin, Hollanda’daki resmi eğitim yapısına daha iyi entegre edilmesi için çaba harcadı.
Levende Talen Türkçe Bölümü‘nün kurulmasında ve gelişmesinde etkin bir rol aldı.
Öğretmen yetiştirme ve Türkçe ders materyallerinin geliştirilmesi konularında öncülük etti.
Hollanda’da yaşayan Türk toplumunun eğitimle entegrasyonunu savundu.
Rahime Gülcü, 27 Haziran 2016 tarihinde vefat etti. Ardında, eğitim alanında iz bırakan bir miras bıraktı. HOTİAD (Hollanda Türk İşadamları Derneği) tarafından “Hollanda’da iz bırakan birinci nesil Türkler” içinde ödüllendirilmiştir. Onun anısına çeşitli anma programları düzenlenmiştir.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Hikmet Gürcüoğlu:
Türkçe eğitim konusundaki pürüzlerin ortadan kaldırılması için mücadele edenlere destek verenler arasında, önsıralarda bulunan Gürcüoğlu, “Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ın başkanı olarak, bu konuda söyleyeceklerim azdır ama, bu konuda yaptıklarım çoktur. Yaptıklarım tabii ki maddi destektir. Bu konuda faaliyet gösteren pek çok kuruluş ve gönüllü insana sponsorluk yapmayı bir görev addettik.
Her Türk yurttaşının istediği gibi, ben ve arkadaşlarım, haklarımızı alana kadar mücadele edenlere destek olacağız.”
diyor.

Afbeelding met tekst, kleding, Redenaar, Spreken in het openbaar Automatisch gegenereerde beschrijving
Faruk Halıcı:
Sivil toplumun mali yükünü üstlenerek gönüllü öğretmenlerin destekçisi oldu. Dersliklerin, kitapların, ulaşımın ve organizasyonun bir kısmını finanse etti. Bu süreçte hem sembolik hem somut katkılar sundular. “Yapılan araştırmalarda, ana dilini iyi bilen öğrenciler, eğitim hayatında daha başarılı oluyor. Hollanda Karaliyeti’nin gelini Kraliçe MAXİMA hanımefendi, çocuklarının anadilleri İspanyol’cayı (Arjantin) öğrenmeleri gerektiğini söylemiş ve bunu gerçekleştirmiştir.”

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, muur Automatisch gegenereerde beschrijving
Cezmi Doğaner: O dönemde Hollanda Eğitim Bakanlığı ile görüşen isimlerden biriydi. 1995’ten itibaren başlayan yasa hazırlıklarına karşı Türk toplumunun ortak mücadelesinde sözcü olarak öne çıktı. Hatırladığı söz çok çarpıcıydı:
“Bakan, ‘Biz sizin örgütlerinizle anlaştık, anadil derslerini onlar organize edecek’ dedi. Oysa biz, 9 federasyonla birlikte hareket ediyorduk ve böyle bir anlaşmayı kimse yapmamıştı.”

Afbeelding met overdekt, persoon, muur, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
Mustafa Ayrancı: Bu konudaki mücadelesini sadece sokaklarda değil, mahkeme salonlarında da verdi. Defalarca dava açtı. Mahkemelere başvurarak anadil hakkını hukuki zemine taşıdı. “Sanmayın ki eşitlik mücadelemiz sadece meydanlarda sürüyor,” diyordu. “Bu mücadelenin bir boyutu da hukuksaldır.”

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, Voorhoofd, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Latif Tuna:
1985’ten itibaren anadil eğitiminin eğitim politikalarının parçası olduğunu hatırlatıyordu. 1990’larda gelen değişim sinyallerini şöyle anlatıyordu: “1985 yılında Temel Egitim Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle, yabancı ailelerin gidici değil, kalıcı oldukları üzerinde durulmuş, dolayısı ile Hollandalı çocukların da, yabancı çocukların dilleri, dinleri ve kültürleri hakkında eğitim almaları ve böylece gelecekte birlikte yaşayacak olan bu çocukların iş arkadaşı, meslektaş, aynı sektörde çalışan iş insanı, yüksek öğrenim yapıp profesyonel olanlar, seçilip sandalye sahibi politikacı, bilim insanı gibi alanlarda bu ülkede yaşayacaklar. 1990’lı yılların başında ise, yeni bir değişiklik tartışması başladı. “Zamanın Eğitim Devlet Sekreteri, ‘Beni Türkiye’nin ovaları ilgilendirmiyor, bu çocuklar Hollandaca öğrenmeli’ dedi. Bu söz, 14 yıl sonra gelecek olan yasağın ilk habercisiydi.”

Anadili iyi bilen çocukların ikinci dili daha iyi öğrendiği bilimsel olarak kanıtlanmışken, bu karar bilime de pedagojik gerçeklere de aykırıydı.

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü'nde Adil Akaltun dönemi başladı - N'haber
Adil Akaltun (Yunus Emre Enstitüsü)
Kitaplar, kültürel etkinlikler, öğretmen buluşmaları ile Türkiye’den gelen desteklerin yerelleşmesini sağladı. Çocuklara yönelik yapılan okuma atölyeleriyle, Türkçeyi sadece bir ders değil, bir yaşam parçası hâline getirdi

Afbeelding met Lettertype, Graphics, tekst, grafische vormgeving Automatisch gegenereerde beschrijving

Afbeelding met tekst, krant, Menselijk gezicht, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving

2021’de kurulan enstitü, 60 farklı lokasyonda Türkçe dersleri veriyor. 35 öğretmenle çalışıyor. 7–12 yaş grubundaki çocuklara haftada belirli saatlerde Türkçe dersi sunuyor. Materyal desteği, yıllık planlama, eğitim koordinatörlüğü gibi birçok profesyonel unsur bu gönüllü çabanın içinde yer alıyor. Birçok eğitimci ve dil bilimcinin ısrarla altını çizdiği bir konu olan ana dil eğitimi, çocukların duygusal, dilsel ve bilişsel gelişimi için yadsınamaz bir öneme sahiptir. Tulip Enstitüsü 7-12 yaş aralığındaki çocuklara Türkçe ana dili eğitimi sağlamak ve aynı amaç için hizmet veren diğer kurum ve kuruluşlarla ortaklaşa kültürel etkinlikler gerçekleştirmeyi hedeflemektedir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, Bejaarde Automatisch gegenereerde beschrijving
İsmail Ercan (STOC) Stichting Turks Onderwijs Centrum
Bugün hâlâ gönüllü dersleri sürdüren kurumlardan. Hem pedagojik program hazırlıyor, hem materyal temin ediyor, hem velilerle iletişim kuruyorlar. STOC, yalnızca çocuklara değil, velilere de CITO sistemini anlamaları için bilgilendirme yapıyor.
Amsterdam merkezli bu kurum, yalnızca Türk çocuklarına değil, Mısırlı, Faslı, Çinli, Rus çocuklara da anadil temelli eğitim sunuyor. Eğitim danışmanlığı, anne-baba bilgilendirme toplantıları, kültürel etkinlikler ve müzik dersleriyle zenginleştirilmiş bir sistem kurmuş durumda.

Ve isimsiz yüzlerce öğretmen, binlerce veli, on binlerce öğrenci…
Hepsi Türkçeye bir hayat borcu hissederek bu mücadelede bir yer tuttu.

Yaşayan Diller Derneği

Levende Talen (Yaşayan Diller Vakfı), Hollanda’da faaliyet gösteren, farklı dillerin öğretmenlerini bir araya getiren ulusal bir öğretmen derneğidir. Vakıf içerisinde 22 ayrı dil bölümü temsil edilmektedir ve Türkçemiz de bu vakıf içerisinde yer almaktadır. Bu vakıf hem dil öğretmenleri hem de dil eğitimiyle ilgilenen diğer profesyoneller için bir ağ ve bilgi paylaşım platformu işlevi görür. Vakıf hem öğretmenlerin mesleki gelişimini destekler hem de eğitim politikalarına katkıda bulunur.

Levende Talen Türkçe, Hollanda’da Türkçe’yi ana dili veya seçmeli ders olarak veren öğretmenleri temsil eder. Bu bölümün amaçları şunlardır:

  • Türkçenin Hollanda’daki çokdilli eğitim ortamında güçlü ve saygın bir yer edinmesini sağlamak,

  • Türkçe öğretmenleri arasında bilgi, deneyim ve materyal paylaşımını teşvik etmek,

  • Türkçe dersleri için öğretim programları ve sınav uygulamalarında kaliteyi artırmak,

  • Türkçe’nin hem kültürel hem de akademik boyutunu destekleyen projeler üretmek.

  • Levende Talen Türkçe Bölümü’nün başlıca amaçları şunlardır:

  • Türkçe’nin eğitim kurumlarında ve toplumda daha etkin bir şekilde kullanılması için farkındalık yaratmak.

  • Eğitim materyali desteği: Türkçe eğitimi için nitelikli öğretim materyalleri geliştirmek ve öğretmenlere destek sağlamak.

  • Çok dilliliği teşvik etmek: Türkçe’nin yanı sıra, Hollanda’da konuşulan diğer dillerle birlikte çok dilliliğin avantajlarını vurgulamak.

Faaliyetler ve Projeler

  • Öğretmen Seminerleri ve Çalıştaylar: Türkçe öğretmenlerine yönelik pedagojik eğitimler, yeni öğretim yöntemlerinin tanıtımı ve öğretmenler arası bilgi paylaşımı etkinlikleri

  • Dil ve Kültür Günleri: Türkçe’nin zenginliği ve Türk kültürünün tanıtılması amacıyla öğrencilere ve ailelere yönelik etkinlikler organize edilmektedir.

Eğitim Programları Geliştirme: CVTE kurumuyla işbirliği sağlayarak Hollanda’daki Türkçe eğitimi için müfredat geliştirme ve mevcut programları iyileştirme çalışmaları.

Kampanyanın Hedefleri:

  • Türkçenin resmi bir seçim dersi (keuzevak) olarak daha fazla okulda sunulmasını sağlamak

  • Öğrenci ve velileri Türkçeden mezuniyet sınavı yapma hakkı konusunda bilgilendirmek

  • Okulları bu hakkı sunmaya teşvik ve ikna etmek

  • Eğitimciler ve karar vericiler nezdinde farkındalık oluşturmak

Yaşayan Diller Türkçe Bölümü, yıllardır CITO, CVTE ve DUO gibi kurumlarla iş birliği içinde çalışarak, VMBO/ Havo/VWO seviyelerinde Türkçe sınavlarının hazırlanmasına katkı sunmaktadır. Bu kampanya da bu uzun vadeli emeğin önemli bir parçası olarak hayata geçiyor.

Siz de Destek Olun!

Okulunuzda bu imkandan yararlanmak istiyorsanız, bilgi almak ve başvuru süreçlerini öğrenmek istiyorsanız, irtibata geçebileceğiniz adresler:
Web sitesi: https://turks.levendetalen.nl/
E-posta: canan.gonencay@levendetalen.nl

Yaşayan Diller’in Öğretmenler Günü kutlaması:
Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Türkiye”den Hollanda”ya yerleşmiş ve çeşitli kurumlarda görev alan yaklaşık 40 öğretmen, Amsterdam Mewsim Restoranda kahvaltı programında buluştu. Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Erdem, Lahey Eğitim Müşaviri Miyase Koyuncu ve Amsterdam Eğitim Ataşesi Anıl Yılmaz”ın da onurlandırdğı bu keyifli buluşmada, alanda çalışan öğretmenlerimiz bir araya gelerek bilgi alışverişinde bulundular. Tabii ki ana konu güzel dilimiz Türkçemizdi. Çeşitli kurumlarda yabancılara Türkçe dersleri veren öğretmenler, Hollanda üniversitelerinde Türkoloji eğitimi alan akademisyenler ve çalışma alanlarını genişleten ve farklı platformlarda da çalışmalar yürüten meslekdaşlar birbirlerine destek verdiler.

“Yaşayan Diller” Türkçe bölümü tarafından düzenlenen programda Başkanlık görevini yürüten Mehmet Uz ve Canan Gönençay yaptıkları kısa konuşmayla kurumun faaliyetleri hakkında bilgi vererek 2025 senesi içerisinde Türkçe ve Türk Kültürü çerçevesinde yapmayı planladıkları projelerden bahsettiler.

BUGÜNÜN TABLOSU: GÖNÜLLÜ KURSLAR, ONLİNE DERSLER, EKSİKLİKLER

2004’te müfredattan çıkarılan Türkçe dersi, bugün hiçbir okulda zorunlu ya da sistematik bir şekilde öğretilmiyor. Ancak Türk toplumu bu açığı kendi yöntemleriyle kapatmaya çalışıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı – Çevrim İçi Türkçe ve Kültür Dersleri

2022 yılında başlatılan online ders programı, ABD’den sonra Hollanda’ya da ulaştı. Dersler uzman öğretmenler tarafından hafta sonları veriliyor. Ücretsiz. Ancak bu sistem de hâlâ gönüllü, hafta sonu ve okul dışı.

NELER EKSİK?
Bu dersler okul saatlerinde değil. Öğrenci okulda bu dersi alamıyor.
Katılım sınırlı; kırsaldaki çocuklar ulaşamıyor.
Sertifikasyon ve not sistemi yok, resmi değerlendirmeye yansımıyor.
Öğretmenler yeterince desteklenmiyor; sosyal güvence çoğu zaman yok.

Türkçeyi seçen öğrenciye, okuldan rehberlik yapılmıyor.
Özetle: Bugün çocuklarımız Türkçeyi seçebiliyor ama öğrenemiyor.

POLİTİK ATMOSFER VE MEDYA BASKISI:
TÜRKÇEYE KARŞI ALGI OPERASYONU

Hollanda’daki Türkçe eğitim meselesi, ne yazık ki yalnızca pedagojik değil, aynı zamanda politik ve ideolojik bir konuya dönüştürüldü.
2019 yılında Türkiye’den gelen destekle hafta sonu kurslarının yeniden canlandırılması hedeflenmişti. Ama bu plan Hollanda basını tarafından adeta linç edildi.
De Volkskrant gazetesi haberi şu başlıkla duyurdu: “Ankara’nın Uzun Eli”

Afbeelding met tekst, krant, Publicatie, Nieuws Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
De Telegraaf
ise daha da ileri giderek şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’nin planı mide bulandırıcı… Türk çocukları Erdoğan’ın etkisinden korunmalı.”

Bazı milletvekilleri konuyu doğrudan Türkiye karşıtlığı üzerinden ele aldı. VVD Partisi’nden Bente Becker, “Erdoğan Türk pasaportluları kendi boyunduruğu altına almak istiyor” dedi. D66’dan Jan Paternotte ise planın yasak olmadığını ama “entegrasyon için zararlı” olduğunu iddia etti.

Bu söylemler, Türkçeye ve Türk kültürüne yönelik önyargının yalnızca basit bir eğitim meselesi değil, aynı zamanda ideolojik bir manipülasyon aracı olarak da kullanıldığını gösterdi.

Oysa unutmamak gerekir ki: Hollanda da başka ülkelerde kendi okullarını açıyor.
Anadil eğitimi, uluslararası hukukta temel bir insan hakkıdır.
Entegrasyon, ancak bireyin kimliğini koruyarak sağlanabilir.

SAHADAN SESLER: ÖĞRETMENLER, ÖĞRENCİLER, VELİLER

Öğretmenler ne diyor?

Halil Atmaç: “Yurt dışında yaşayan çocuklarımıza Türkçeyi bizden başka kim öğretebilir ki?
Bu, ülkemize olan vefa borcumuzdur.”
Hatice Işık-Beker: “Çocuklarımızın kendilerini Türkçe ifade edebilmeleri ve kültürlerini tanımaları için burada olmak bana onur veriyor.”
Faruk Aslankurt: “Duygularımızı anlatmak, kültürümüzü yaşatmak için Türkçeye ihtiyacımız var.”
Esra Kışhan: “Her öğrencimle farklı bir hayatın içine dokunuyorum. Öğretmek kadar öğrenmek de benim için bir yaşam biçimi oldu.”
Tuğçe Sinem Bilgin: “Öğretmen olmak, tohumlara çiçek açtırmaktır.”

Veliler ne anlatıyor?
Özgül Acar
: “Evde Türkçe konuşulmuyor. Derslere başlamasıyla çocuğumda büyük değişim oldu. Artık okuma seviyesiyle gurur duyuyorum.”
Suat Sancar
: “Annem-babamla konuşamayan oğlum, şimdi Türkçe cümleler kuruyor. Bu beni ağlatıyor.”
Nazlı Tuzcu
: “Eskiden haftada 2 saat Türkçe dersi alırdık. Şimdi o iki saatin ne kadar değerli olduğunu anlıyorum.”
Hacer Durmuş
: “İyi Türkçe konuşan çocuklar kendine güvenli olur. Vatan sevgisi de dil ile başlar.”
Cem Cereci
: “Gelecekte sosyal ve iş hayatında çocuklarımın Türkçeyi bilmesi büyük avantaj sağlayacak.”

Çocuklar neler hissediyor?

Elif Acar: “Yeni kelimeler öğreniyoruz. Bazen şarkı söylüyoruz, boyama yapıyoruz. Çok eğleniyorum.”
Jasmin Cereci: “Türkçe konuşmak kolay ama okumakta biraz zorlanıyorum. Ama artık daha rahatım.”
Bu sözler, Türkçenin yalnızca bir ders olmadığını; bir bağ, bir aidiyet, bir sevgi, bir umut olduğunu gösteriyor.

BİLİM NE DİYOR? ANADİLİN GERÇEK ETKİLERİ

Birçok akademik araştırma, anadil eğitiminin sadece dilsel değil, bilişsel ve duygusal gelişim açısından da temel rol oynadığını ortaya koyuyor.

Bilimsel bulgular:
Ana dilini iyi öğrenen çocuklar, ikinci dili (Hollandaca) daha hızlı ve kalıcı öğreniyor.
Anadili desteklenmeyen iki dilli çocuklarda her iki dilde de yetersizlik oluşabiliyor.
Ana dili gelişmiş çocukların özgüveni yüksek, kavrama yetisi daha güçlü oluyor.
Yaratıcı düşünme, problem çözme ve empati kurma becerileri anadili güçlü olan çocuklarda daha gelişmiş.

Hollanda özelinde yapılan araştırmalarda ise şu sonuçlara ulaşıldı:
Hollanda’da büyüyen Türk çocukları, Türkiye’deki yaşıtlarına göre Türkçeyi daha yavaş öğreniyor.
Hollandaca eğitim alan iki dilli çocuklar, hem Hollandalı hem Türk akranlarına göre akademik olarak geri kalıyor.
Bu çocuklar çoğu zaman “iki dilde de eksik”, yani “yarı dilli” hâlde kalıyor.

Bu veriler, anadil eğitiminin yalnızca bir hak değil, bir gelişim gerekliliği olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

YARIN NE OLMALI? ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE YOL HARİTASI

Bugün, Türkçeye verilen sınav hakkı, sevindirici bir gelişme gibi görünse de, temelden çözülemeyen sorunlar bu kazanımı adeta askıda bırakıyor. Eğer Türkçe eğitimi hâlâ sistemin dışında, hafta sonlarına sıkıştırılmış ve gönüllülerin omuzlarına yüklenmiş bir hâlde kalırsa; çocuklarımız sınavda Türkçeyi seçse bile, o sınavda başarılı olacak bilgi altyapısına sahip olamayacak.

Bu nedenle artık çözüm önerileri soyut değil, net, somut ve uygulanabilir olmalı:
Türkçe yeniden müfredata girmelidir.

Haftada en az 2 saatlik Türkçe dersi, Hollanda devlet okullarında resmi olarak yer almalı.
Bu, sadece Türkiye’nin değil, Hollanda’nın da sorumluluğudur. Çünkü bu çocuklar Hollanda vatandaşıdır ve kendi anadillerinde eğitim hakları vardır.

Hollanda ile Türkiye arasında eğitim protokolü imzalanmalıdır.
Ankara bu meseleye daha kararlı bir diplomatik adımla yaklaşmalı. Gönüllü sistemlerin ötesinde, devlet destekli ve karşılıklı mutabakata dayanan kurumsal çözümler üretilmelidir.

Türkçe öğretmenleri sisteme entegre edilmelidir.
Hafta sonu sınıflarında değil, doğrudan okullarda, maaşlı, kadrolu, sigortalı öğretmenlerle Türkçe dersi verilmelidir. Gönüllülüğün sınırları var; kurumsallık şart.

Veliler bilinçlendirilmeli, bilgilendirme kampanyaları yaygınlaştırılmalıdır.
Birçok veli Türkçenin sınavda seçilebileceğini bile bilmiyor. Okullar da bu konuda çoğunlukla sessiz. Broşürler, seminerler, rehberlik çalışmaları zorunlu hâle getirilmeli.

Tulip, STOC gibi örnek modeller desteklenip yaygınlaştırılmalıdır.
Bu kurumlar altyapı açısından başarılı örnekler. Bu tür modeller finansal ve lojistik olarak desteklenerek ülke geneline yayılabilir.

Çocukların dil gelişimi izlenmeli, ölçülmeli, desteklenmelidir.
Türkçeyi öğrenen çocukların hem anadili hem de ikinci dil performansı düzenli olarak takip edilmeli; akademik başarılarına katkısı belgelenmelidir.

SON SÖZ: DİLİ UNUTMAK, AYNADA YÜZÜNÜ BULAMAMAKTIR

Anadil, yalnızca sözcüklerden ibaret bir araç değil; bir toplumun hafızası, kalbi, geçmişi ve geleceğidir.
Bir çocuğun anadilini kaybetmesi, kendini kaybetmesidir. Dedesini anlamaması, annesiyle duygularını paylaşamaması, Türkiye’ye gittiğinde yabancı gibi hissetmesi; işte tüm bunlar bir “sessizleşme” hâlidir. Bu sessizlik, yıllar içinde bir yabancılaşmaya, sonunda da bir kimlik kaybına dönüşür.

Bugün Hollanda’da Türk çocukları, bir yandan Avrupa’da büyüyor, diğer yandan doğdukları toprakla bağlarını sürdürmek istiyor. Onları ne tam Hollandalı ne de tam Türk yapan şey, yalnızca kültürel karmaşa değil; dilsel boşluktur. Bu boşluk kapanmadıkça, entegrasyon da sağlanamaz, aidiyet de kurulamaz.

Şimdi Türkçeye sınav hakkı tanındıysa, bu yalnızca bir “izin” değil, aynı zamanda bir “sorumluluk” doğurur.
Bu hakkı sağlam zemine oturtmak, dilin sadece konuşulmasını değil, öğretilmesini, yaşatılmasını, sistematik olarak sürdürülmesini gerektirir.

Türkçeyi unutturmayalım.
Unutulmasın diye çalışanları destekleyelim.
Dilimize sahip çıkmak, yalnızca geçmişimize değil; geleceğimize de sahip çıkmaktır.
“Bir halkı yok etmek için tanklara, tüfeklere gerek yoktur. Onun dilini unutturmanız yeterlidir.” – Konfüçyüs

NOT:
Üstteki analizimin yayınlanmasından yarım saat sonra, sevgili dostum Seyid Burhaneddin Kekeç’ten aşağıdaki mesaj geldi.
Bu eksikliğimi tamamladığı için teşekkürlerimi sunduğum Kekeç’in mesajı şöyleydi:

“İlhan abi merhaba,
Bir bilgi eksikliğini gidermek için yazıyorum.
Hollanda’da Türkçe derslerinin yeniden başlatılması için, o zamanlar Twente Üniversitesinde görev yapan Prof. Mehmet Akşit öncülük etmiş, bu projeye daha sonra Kutlay Yağmur da katılmıştı.
Bu projeye o zamanlar yayın hayatında olan Damla Gazetesi de destek vermişti. Profesör Mehmet Akşit o zamanlar Damla Gazetesinin başyazarlığını yapmıştı. Yine Kutlay Yağmur da Damla Gazetesi yazarlarından idi. O dönem Damla Gazetesinin güçlü bir yazar kadrosu vardı. Profesör Özcan Hıdır, Ahmet Suat Arı, şimdi profesör olan ama dönemlerde Doçent olan Bedir Tekinerdoğan, şimdi Amsterdam Bölgesi Şu İşlerinin yönetim kurulunda görev yapan o dönemler de de Amsterdam Bölgesi Eyalet Milletvekili Songül Akkaya da bu yazar kadrosuna dahildi. Dama Gazetesi o zamanlar yazarlarının bir araya geldiği etkinlikler düzenleyerek gazete yazarlarının birbiriyle tanışmasına ve kaynaşmalarına imkân hazırlardı.
Türkçe İçinEl-Ele Kampanyası, o dönemlerdeki Hollanda Genelinde görev yapan akademisyen insanların Twente Üniversitesinde bir araya geldikleri bir toplantı ile başlamıştı.

Yanlış anlaşılmak istemem abi, yazınızı tamamlaması açısından bu eksik bilgiyi vermek istedim.
Selam ve saygılarımı sunuyorum iyi günler diliyorum.”

                                       ***********************************

GOED NIEUWS UIT NEDERLAND: TURKS KAN GEKOZEN WORDEN BIJ EINDEXAMENS OP DE MIDDELBARE SCHOOL

*Onze leerlingen kunnen voordeel behalen door Turks te kiezen in plaats van vakken zoals
Frans of aardrijkskunde, waar ze moeite mee hebben.
*Afgelopen jaar maakten 225 van onze leerlingen op 35 scholen gebruik van deze
mogelijkheid.
*Het doel is nu om deze regeling op alle scholen toe te passen.
*Een terechte vreugde na 20 jaar, maar nog steeds in de schaduw van een blijvende schande…
*Hoewel dit een positieve ontwikkeling is, blijft het verbod op Turkse lessen op scholen
bestaan.
*Groen licht voor het Turks examen, rood licht voor Turkse les!

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Nieuws en analyse van İlhan KARAÇAY:

Er is een waardevolle ontwikkeling op het gebied van onderwijs voor de Turkse gemeenschap in Nederland:
Bij de eindexamens op middelbare scholen kan Turks voortaan gekozen worden als vreemde taaloptie. Deze ontwikkeling is het resultaat van jarenlange inspanningen, aanvragen, correspondentie en opofferingen.

Afgelopen jaar maakten 225 Turkse leerlingen op 35 scholen gebruik van dit recht. Door examen te doen in het Turks, verdedigden ze niet alleen hun identiteit, maar verhoogden ze ook hun eindcijfers met hoge scores.

Onze leerlingen kunnen voordeel behalen door Turks te kiezen in plaats van moeilijke vakken zoals Frans of aardrijkskunde.

Het aantal deelnemers zal dit jaar toenemen. Toch zijn veel ouders en leerlingen nog niet op de hoogte van deze mogelijkheid. Turkse les wordt nog steeds niet officieel aangeboden op scholen en leraren worden niet aangemoedigd.

Afbeelding met tekst, kleding, Menselijk gezicht, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Al jaren strijdt men ervoor om te laten zien dat Turkse les niet alleen taalonderwijs is, maar ook een sleutel tot succes. Zij was een van de leidende figuren bij het opnemen van Turks in het examensysteem.

Een voorvechter in het onderwijs die ouders informeerde, scholen benaderde en opkwam voor de rechten van leerlingen. “We moeten Turks niet alleen zien als gesproken taal, maar ook als academische waarde,” zegt zij.

Zoals Canan Gönençay van de afdeling Levende Talen Turks benadrukt:
“Als we onze rechten niet leren kennen, opeisen of verdedigen, kunnen we ze niet gebruiken. Daarom moeten ouders en leerlingen nu al contact opnemen met schoolbesturen.”

Deze cruciale waarschuwing van mevrouw Canan toont ook hoe weinig bewustzijn er nog leeft in de Turkse gemeenschap.
Maar de trieste realiteit na dit goede nieuws blijft: “Onze kinderen mogen wel Turks examen doen, maar lessen in deze taal zijn nog steeds verboden op scholen!”

Canan Gönençay geeft aan dat ze het aantal leerlingen dat gebruikmaakt van deze mogelijkheid volgend schooljaar wil verhogen. Ze organiseren informatiebijeenkomsten, omdat veel ouders en leerlingen niet op de hoogte zijn. Ze benadrukt dat leerlingen die na de zomervakantie beginnen in VMBO 4, HAVO 5 en VWO 6 nu al contact moeten opnemen met schoolbesturen.
Als ouders en leerlingen hun wens bij het schoolbestuur aangeven, verloopt het overtuigingsproces makkelijker.
Gönençay wijst erop dat scholen geen informatie geven over het recht om Turks te kiezen en dat zij via sociale media, NGO’s en WhatsApp-groepen ouders proberen te bereiken.
Ze zegt dat gedeelde posters en informatiematerialen het bewustzijn langzaam doen toenemen.

2004: SLAG TEGEN HET TURKS – HOE EEN RECHT WERD AFGEPAKT

Het jaar 2004 werd een zwarte bladzijde in de onderwijsgeschiedenis van de Turkse gemeenschap in Nederland. Dat jaar besloot de Nederlandse regering plotseling het programma “OALT” (Onderwijs in Allochtone Levende Talen) af te schaffen.
De reden was simpel: een bezuinigingsmaatregel van 70 miljoen euro. Maar in werkelijkheid was het veel complexer. Deze beslissing was niet alleen budgettair, maar raakte de identiteit van een volk, de taal van kinderen en het geheugen van generaties.
Bijna 600 moedertaaldocenten verloren hun baan.
De Turkse lessen op honderden scholen stopten plotseling.
Toen kinderen die ochtend naar school gingen, troffen ze hun Turkssprekende leraren niet meer aan.
Volgens de Nederlandse overheid was dit een stap om integratie te bevorderen.
Maar in werkelijkheid werden Turkse kinderen beroofd van hun recht om hun moedertaal te leren en zichzelf te leren kennen.
De verklaringen van de Nederlandse overheid wezen daarna met de vinger naar Turkije: “Als Turkije deze lessen financiert, mogen ze gegeven worden.”

Met die uitspraak werd het recht op moedertaalonderwijs herleid tot een ‘gift’ van een ander land.
Toch lag die verantwoordelijkheid bij Nederland, want deze kinderen waren in Nederland geboren – het waren Nederlandse kinderen.

CHRONOLOGIE VAN DE STRIJD: DE STILLE SCHREEUW VAN VERZET

De Turkse gemeenschap bleef niet stil na de afschaffing van de moedertaalonderwijs.
Integendeel, in maart 2004 werd in de stad Nijmegen een historische bijeenkomst gehouden met duizenden deelnemers.
Op die dag werd besloten: “Als onze staat ons niet ondersteunt, richten wij ons eigen fonds op om Turks onderwijs in stand te houden.”
Dit besluit werd een historisch document van burgerlijk verzet.

ONZICHTBARE HELDEN VAN HET ONDERWIJS: INSTELLINGEN, LERAREN, ONDERSTEUNERS

Onze staat:
Als we het hebben over ‘steun voor Turks onderwijs’, moeten we zeker verwijzen naar de steun die onze staat in het buitenland is begonnen.
Voor kinderen van onze burgers en landgenoten in landen waar geen leraren konden worden aangesteld, werden in 2022 de online lessen “Turks en Turkse Cultuur” gestart.
Deze gaan ook in het schooljaar 2024-2025 door.

De lessen, die begonnen in de VS en zich verspreidden naar landen als Zweden, Noorwegen, Finland, Denemarken, Bulgarije en China, zijn sinds februari dit jaar ook in Nederland van start gegaan.

Ze worden in het weekend online gegeven door gespecialiseerde docenten die werken onder het Turkse Ministerie van Onderwijs. Ouders die hun kinderen wilden inschrijven, konden dit doen door de QR-codes op de onderstaande posters te scannen.
Afbeelding met tekst, computer, Menselijk gezicht, schermopname Automatisch gegenereerde beschrijving

De gratis lessen zijn bedoeld voor kinderen tussen 5 en 16 jaar die Turks willen leren.
Van wortels naar de toekomst worden bruggen gebouwd met taal. Ouders die onze taal willen beschermen, hebben deze kans om hun kinderen Turks en Turkse cultuur te leren, niet gemist.

De Turken gaven niet op:

Wanneer een les uit het onderwijssysteem wordt geschrapt, eindigt niet alleen een programma. Ook jarenlange inspanning, expertise en collectief geheugen worden geprobeerd te wissen.
Maar de Turkse gemeenschap in Nederland heeft deze uitwissing niet geaccepteerd. Integendeel, er werd een keten van vrijwilligers gevormd die zich inzetten voor de taal, cultuur en identiteit van een volk. Het is een blijk van respect om vandaag de schakels van deze keten één voor één te benoemen.

Om het gebrek aan Turks onderwijs, dat in 2004 uit het curriculum werd verwijderd, op te vangen, heeft de Turkse gemeenschap in Nederland een groot voorbeeld van solidariteit getoond.
Opgerichte verenigingen, stichtingen en vrijwilligersinitiatieven hebben zich met toewijding ingezet zodat kinderen onderwijs in hun moedertaal konden volgen.

Vanaf de eerste jaren organiseerden deze verenigingen, die als pioniers dit proces met vastberadenheid en geloof begonnen, activiteiten, boden lessen aan en ontwikkelden ondersteuningsprogramma’s om het Turks te behouden als taal van verbondenheid en cultuur.

Het initiatief ‘Hand in Hand voor Turks’

 

#TürkçeSaati | Evinizde Türkçeye Yer Açın - Prof. Dr. Kutlay Yağmur

Kutlay Yağmur: Een van de meest opvallende voorbeelden van deze inspanningen is het initiatief ‘El Ele Türkçe İçin’ (Hand in hand voor Turks), gestart onder leiding van Prof. Kutlay Yağmur van Tilburg University.
Ook ikzelf had de eer om deel uit te maken van deze beweging, als een bijdrage aan het behoud van onze taal.
Dat zulke vrijwilligersorganisaties en individuen, ondanks beperkte middelen, met zoveel vastberadenheid en opoffering blijven bijdragen, is een teken van hun toewijding – niet alleen aan het onderwijs van Turkse kinderen, maar ook aan het levend houden van taal en cultuur.

Deze helden, die onderwijsprogramma’s in het Turks hebben ontwikkeld als een waarde om van generatie op generatie over te dragen, zijn de beschermers geworden van de brug tussen taal en identiteit binnen de Turkse gemeenschap in Nederland.
Hun inzet en bijdragen zijn enkele van de kostbaarste schatten voor het heden en de toekomst van onze gemeenschap.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Rahime Gülcü: Een waardevolle pedagoge die pionierswerk verrichtte voor de ontwikkeling van de Turkse taal en cultuur in het Nederlandse onderwijs.
Gülcü, die in de jaren ’70 van Turkije naar Nederland migreerde, zette haar loopbaan als docent voort in Nederland en speelde een actieve rol in de onderwijsrechten van Turkse kinderen.

  • Ze werkte als deskundige mee aan de ontwikkeling van Turkse examens bij het centrale exameninstituut CITO.

  • Ze streed voor betere integratie van het Turks in het officiële Nederlandse onderwijssysteem.

  • Ze speelde een actieve rol in de oprichting en ontwikkeling van de afdeling Levende Talen Turks.

  • Ze was pionier in lerarenopleidingen en de ontwikkeling van Turkse lesmaterialen.

  • Ze verdedigde de integratie van de Turkse gemeenschap via onderwijs.

Rahime Gülcü overleed op 27 juni 2016. Ze liet een indrukwekkende nalatenschap achter in het onderwijs. Ze werd door de HOTİAD (Vereniging van Turkse Ondernemers in Nederland) geëerd als een van de “eerste generatie Turken die hun stempel hebben gedrukt in Nederland”.
Er werden diverse herdenkingsprogramma’s aan haar gewijd.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Hikmet Gürcüoğlu: Onder de supporters die zich sterk maakten voor het oplossen van de problemen rond Turks onderwijs, stond Hikmet Gürcüoğlu vooraan. Als voorzitter van HOTİAD zei hij: “Misschien heb ik weinig woorden hierover, maar mijn daden spreken voor zich. Natuurlijk gaat het om financiële steun. We zagen het als onze plicht om sponsor te zijn van vele organisaties en vrijwilligers die actief zijn op dit gebied. Zoals elke Turkse burger willen ook wij onze rechten – en tot die tijd blijven wij de strijders steunen.”

Afbeelding met tekst, kleding, Redenaar, Spreken in het openbaar Automatisch gegenereerde beschrijving
Faruk Halıcı: Hij ondersteunde vrijwillige leraren door financiële lasten van de civil society op zich te nemen.
Hij hielp mee aan het financieren van lesruimtes, boeken, vervoer en de organisatie.
Zijn bijdragen waren zowel symbolisch als concreet.
“Onderzoek toont aan dat leerlingen die hun moedertaal goed beheersen, succesvoller zijn in hun schoolcarrière.
Zelfs koningin Máxima van het Nederlandse Koninklijk Huis zei dat haar kinderen hun moedertaal, het Spaans uit Argentinië, moesten leren – en dat hebben ze gedaan.”

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, muur Automatisch gegenereerde beschrijving
Cezmi Doğaner:
Een van de personen die destijds gesprekken voerden met het Nederlandse Ministerie van Onderwijs.
Vanaf 1995 kwam hij als woordvoerder naar voren in de gezamenlijke strijd van de Turkse gemeenschap tegen de opkomende wetgeving.
Een zin die hij zich herinnert, is veelzeggend:
“De minister zei: ‘We hebben met jullie organisaties een overeenkomst gesloten, zij zullen het moedertaalonderwijs organiseren.’
Maar wij werkten samen met negen federaties – en niemand had zo’n overeenkomst gesloten.”

Afbeelding met overdekt, persoon, muur, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
Mustafa Ayrancı: Zijn strijd speelde zich niet alleen af op straat, maar ook in de rechtszaal.
Hij spande meerdere rechtszaken aan. Hij bracht het recht op moedertaalonderwijs op juridisch niveau. Hij zei: “Denk niet dat onze strijd voor gelijkheid alleen op de pleinen plaatsvindt. Een belangrijk aspect van deze strijd is juridisch.”

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, Voorhoofd, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Latif Tuna: Sinds 1985 herinnerde hij eraan dat moedertaalonderwijs deel uitmaakte van het onderwijsbeleid.
Hij beschreef de signalen van verandering in de jaren ’90 als volgt: “Met de invoering van de Wet op het Basisonderwijs in 1985 werd benadrukt dat buitenlandse gezinnen niet tijdelijk, maar blijvend waren. Daarom moesten ook Nederlandse kinderen onderwijs krijgen over de taal, religie en cultuur van hun buitenlandse klasgenoten. Deze kinderen zouden in de toekomst collega’s, zakenpartners, academici of zelfs politici worden in Nederland. Maar begin jaren ’90 begon een nieuwe koers: De staatssecretaris van Onderwijs zei toen:
‘Ik geef niets om de vlaktes van Turkije, deze kinderen moeten Nederlands leren.’ Deze uitspraak was een voorbode van het verbod dat 14 jaar later zou komen.”

Hoewel het wetenschappelijk bewezen is dat kinderen die hun moedertaal goed beheersen ook makkelijker een tweede taal leren, ging deze beslissing tegen wetenschap en pedagogiek in.

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü'nde Adil Akaltun dönemi başladı - N'haber
Adil Akaltun (Yunus Emre Instituut)
Hij hielp om steun uit Turkije, zoals boeken, culturele activiteiten en bijeenkomsten voor leerkrachten, te lokaliseren.
Met leesworkshops voor kinderen maakte hij van Turks niet alleen een les, maar een onderdeel van het dagelijks leven.

Afbeelding met Lettertype, Graphics, tekst, grafische vormgeving Automatisch gegenereerde beschrijving

Afbeelding met tekst, krant, Menselijk gezicht, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving

Het in 2021 opgerichte Tulip Instituut biedt Turkse taallessen aan op 60 verschillende locaties en werkt met 35 leraren. Het instituut biedt wekelijkse Turkse taallessen aan voor kinderen tussen 7 en 12 jaar. Professionele elementen zoals lesmateriaal, jaarplanningen en educatieve coördinatie maken deel uit van deze vrijwillige inzet. Moedertaalonderwijs – een punt dat door veel pedagogen en taalkundigen wordt benadrukt – is van onmiskenbaar belang voor de emotionele, taalkundige en cognitieve ontwikkeling van kinderen. Het Tulip Instituut heeft als doel moedertaalonderwijs in het Turks aan te bieden aan kinderen tussen 7 en 12 jaar en samen te werken met andere instellingen die zich inzetten voor dezelfde missie, inclusief het organiseren van culturele activiteiten.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, Bejaarde Automatisch gegenereerde beschrijving
İsmail Ercan (STOC – Stichting Turks Onderwijs Centrum)

STOC is een van de instellingen die vandaag de dag nog steeds vrijwillige taallessen aanbiedt.
De organisatie ontwikkelt pedagogische programma’s, verzorgt lesmateriaal en onderhoudt contact met ouders.
Daarnaast informeert STOC niet alleen kinderen, maar ook ouders over het CITO-systeem, zodat zij het Nederlandse toetsingssysteem beter begrijpen.
Deze in Amsterdam gevestigde instelling biedt niet alleen Turkse kinderen onderwijs in de moedertaal, maar ook Egyptische, Marokkaanse, Chinese en Russische kinderen.
STOC heeft een rijk systeem opgezet met onderwijsondersteuning, ouderbijeenkomsten, culturele activiteiten en muzieklessen.

En honderden anonieme leraren, duizenden ouders, tienduizenden leerlingen…
Allen namen hun plaats in deze strijd met het gevoel dat ze iets terug moesten doen voor de Turkse taal.

Vereniging Levende Talen – Afdeling Turks

Levende Talen is een nationale lerarenvereniging in Nederland die leraren van verschillende talen samenbrengt.
Binnen deze stichting worden 22 verschillende taalsecties vertegenwoordigd, waaronder ook het Turks.De stichting fungeert als een netwerk- en kennisplatform voor taaldocenten en andere onderwijsprofessionals die betrokken zijn bij taalonderwijs.
Levende Talen ondersteunt zowel de professionele ontwikkeling van leraren als het bijdragen aan het taalonderwijsbeleid.

De afdeling Turks van Levende Talen vertegenwoordigt leraren die Turks als moedertaal of keuzevak onderwijzen.
Doelen van deze afdeling zijn onder meer:

• Het versterken van de positie van het Turks binnen de meertalige onderwijscontext van Nederland,
• Het stimuleren van kennis-, ervaring- en materiaaluitwisseling tussen Turkse taaldocenten,
• Het verbeteren van de kwaliteit van het onderwijs en examenpraktijken voor Turkse lessen,
• Het ontwikkelen van projecten die zowel de culturele als academische waarde van het Turks ondersteunen,
• Het creëren van bewustwording om het Turks effectiever te gebruiken binnen onderwijsinstellingen en in de samenleving,
• Het ontwikkelen van kwalitatief lesmateriaal voor het Turkse taalonderwijs,
• Het bevorderen van meertaligheid door de voordelen van het gebruik van meerdere talen – waaronder Turks – te onderstrepen.

Activiteiten en Projecten:

Docentenseminars en workshops: Pedagogische trainingen voor leraren Turks, introductie van nieuwe onderwijsmethoden en uitwisseling van kennis,
Taal- en Cultuurdagen: Evenementen voor leerlingen en ouders om de rijkdom van de Turkse taal en cultuur te promoten,
Onderwijsprogramma’s ontwikkelen: Samenwerking met CVTE om leerplannen te verbeteren en het Turks beter te integreren in het Nederlands onderwijssysteem.

Doelen van de campagne:

• Zorgen dat het Turks op meer scholen wordt aangeboden als officieel keuzevak,
• Leerlingen en ouders informeren over het recht om Turks als examenvak te kiezen,
• Scholen aanmoedigen en overtuigen om dit recht te implementeren,
• Bewustzijn creëren bij onderwijsprofessionals en beleidsmakers.

De afdeling Levende Talen Turks werkt al jaren samen met instellingen zoals CITO, CVTE en DUO, en draagt bij aan het voorbereiden van Turkse examens op VMBO, HAVO en VWO-niveau.

De huidige campagne is een belangrijk resultaat van deze langdurige inspanningen.

Steun ook mee!

Als je wilt dat deze mogelijkheid op jouw school wordt aangeboden, of als je informatie en begeleiding zoekt over het aanvraagproces, neem dan contact op via:
Website: https://turks.levendetalen.nl/
E-mail: canan.gonencay@levendetalen.nl

Docentendagviering van Levende Talen – Turks

Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ongeveer 40 leraren, die vanuit Turkije naar Nederland zijn verhuisd en werkzaam zijn in verschillende instellingen, kwamen bijeen tijdens een ontbijt in restaurant Mewsim in Amsterdam.
De bijeenkomst werd bijgewoond door de Consul-Generaal van Amsterdam Mahmut Burak Erdem, de Onderwijsattaché van Den Haag Miyase Koyuncu en de Onderwijsattaché van Amsterdam Anıl Yılmaz. Tijdens deze inspirerende ontmoeting konden onze leerkrachten ervaringen uitwisselen en netwerken. Het hoofdonderwerp was uiteraard onze prachtige taal: het Turks.
Docenten die Turks geven aan anderstaligen, academici in Turkse studies aan Nederlandse universiteiten, en andere professionals die hun werkgebied uitbreiden, ondersteunden elkaar onderling. In het programma dat werd georganiseerd door de afdeling Turks van Levende Talen, hielden voorzitter Mehmet Uz en Canan Gönençay korte toespraken waarin ze informatie gaven over de activiteiten van de organisatie.
Zij deelden ook hun plannen voor projecten binnen het kader van Turks en Turkse Cultuur voor het jaar 2025.

HET BEELD VAN VANDAAG: VRIJWILLIGE CURSUSSEN, ONLINE LESSEN, TEKORTEN

Sinds Turks in 2004 uit het curriculum werd geschrapt, wordt het vak op geen enkele school verplicht of systematisch aangeboden. Toch probeert de Turkse gemeenschap dit gat op eigen wijze op te vullen.

Ministerie van Nationaal Onderwijs – Online Turks en Cultuurlessen

Het online lesprogramma, dat in 2022 werd gestart, bereikte na de VS ook Nederland.
De lessen worden in het weekend gegeven door vakdocenten, zijn gratis, maar nog steeds vrijwillig en buiten schooltijd.

WAT ONTBREEKT ER?

  • Deze lessen worden niet tijdens schooluren aangeboden.

  • Leerlingen kunnen op school geen Turks volgen.

  • Deelname is beperkt; kinderen in landelijke gebieden kunnen moeilijk deelnemen.

  • Er is geen certificerings- of beoordelingssysteem; resultaten tellen niet officieel mee.

  • Leraren krijgen onvoldoende steun; vaak ontbreekt sociale zekerheid.

  • Leerlingen die Turks kiezen, krijgen geen begeleiding vanuit school.

Samengevat: Onze kinderen mogen Turks kiezen, maar kunnen het niet echt leren.

POLITIEKE LUCHT EN MEDIA-DRUK:
EEN IMAGOCAMPAGNE TEGEN HET TURKS

Helaas is het onderwerp Turks onderwijs in Nederland niet alleen pedagogisch, maar ook politiek en ideologisch geworden.
In 2019 wilde men met steun uit Turkije weekendcursussen nieuw leven inblazen.
Maar de Nederlandse media viel het initiatief hard aan. De Volkskrant kopte: “De lange arm van Ankara”

Afbeelding met tekst, krant, Publicatie, Nieuws Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
De Telegraaf
ging nog verder:
“Het plan van Turkije is misselijkmakend… Turkse kinderen moeten beschermd worden tegen de invloed van Erdoğan.”

Sommige parlementsleden benaderden het onderwerp direct vanuit een anti-Turks perspectief. Bente Becker (VVD) zei: “Erdoğan wil Turkse paspoorthouders onder zijn juk brengen.” Jan Paternotte (D66) beweerde dat het plan weliswaar niet verboden is, maar “slecht voor integratie” zou zijn.

Deze uitingen tonen aan dat de vooroordelen tegen Turks en de Turkse cultuur niet slechts over onderwijs gaan, maar ook worden ingezet als ideologisch instrument.

Toch mogen we niet vergeten: Nederland opent zelf ook scholen in andere landen.
Moedertaalonderwijs is volgens internationaal recht een fundamenteel mensenrecht.
Integratie kan alleen slagen als iemand zijn identiteit mag behouden.

STEMMEN UIT DE PRAKTIJK: LERAREN, LEERLINGEN, OUDERS

Wat zeggen de leraren?

  • Halil Atmaç: “Wie anders dan wij kan onze kinderen in het buitenland Turks leren? Dit is onze morele plicht aan ons land.”

  • Hatice Işık-Beker: “Hier aanwezig zijn zodat onze kinderen zich in het Turks kunnen uiten en hun cultuur leren kennen, vervult mij met trots.”

  • Faruk Aslankurt: “Om onze gevoelens te uiten en onze cultuur te beleven, hebben we Turks nodig.”

  • Esra Kışhan: “Ik raak elk leven afzonderlijk aan via mijn leerlingen. Voor mij is lesgeven even belangrijk als zelf blijven leren.”

  • Tuğçe Sinem Bilgin: “Leraar zijn is zaadjes tot bloei brengen.”

Wat vertellen de ouders?

  • Özgül Acar: “We spreken thuis geen Turks. Sinds mijn kind met de lessen begon, is er veel veranderd. Ik ben trots op haar leesniveau.”

  • Suat Sancar: “Mijn zoon, die niet met zijn grootouders kon praten, vormt nu zinnen in het Turks. Dat ontroert mij.”

  • Nazlı Tuzcu: “Vroeger kregen we twee uur per week Turks. Nu besef ik hoe waardevol die uren waren.”

  • Hacer Durmuş: “Kinderen die goed Turks spreken, zijn zelfverzekerd. Liefde voor het vaderland begint bij de taal.”

  • Cem Cereci: “Turks beheersen zal mijn kinderen in hun toekomstige sociale en professionele leven een voordeel geven.”

Wat voelen de kinderen?

  • Elif Acar: “We leren nieuwe woorden, zingen soms liedjes, doen kleurplaten. Ik heb er veel plezier in.”

  • Jasmin Cereci: “Turks spreken is makkelijk, maar lezen vond ik lastig. Nu gaat het beter.”

Deze uitspraken laten zien: Turks is niet zomaar een les; het is een verbinding, een identiteit, een liefde, een hoop.

WAT ZEGT DE WETENSCHAP? DE ECHTE EFFECTEN VAN MOEDERTAALONDERWIJS

Veel wetenschappelijk onderzoek toont aan dat moedertaalonderwijs essentieel is voor zowel taalkundige, cognitieve als emotionele ontwikkeling.

Wetenschappelijke bevindingen:

  • Kinderen die hun moedertaal goed leren, leren een tweede taal (Nederlands) sneller en duurzamer.

  • Bij tweetalige kinderen van wie de moedertaal niet ondersteund wordt, kan er een tekort ontstaan in beide talen.

  • Kinderen met een sterke moedertaal hebben meer zelfvertrouwen en betere begripsvaardigheden.

  • Creatief denken, probleemoplossing en empathie zijn sterker ontwikkeld bij kinderen met een sterke moedertaal.

Onderzoek in de Nederlandse context toont:

  • Turkse kinderen die in Nederland opgroeien, leren het Turks trager dan hun leeftijdsgenoten in Turkije.

  • Tweetalige kinderen in het Nederlandstalige onderwijs blijven academisch achter bij zowel Nederlandse als Turkse leeftijdsgenoten.

  • Vaak blijven deze kinderen “halftalig”, dus onvoldoende in beide talen.

Deze gegevens maken duidelijk dat moedertaalonderwijs niet alleen een recht is, maar een ontwikkelingsnoodzaak.

WAT MOET ER MORGEN GEBEUREN? OPLOSSINGEN EN EEN ROUTEKAART

Het recht om Turks als examenvak te kiezen lijkt een stap vooruit, maar zolang fundamentele problemen niet worden opgelost, blijft dit recht zweven. Als Turks onderwijs buiten het systeem blijft, geperst in het weekend, gedragen door vrijwilligers, kunnen kinderen het vak wel kiezen, maar hebben ze niet de basiskennis om te slagen.

Daarom moeten oplossingen concreet, toepasbaar en helder zijn: Turks moet opnieuw opgenomen worden in het curriculum.

  • Er moeten minimaal 2 uur per week officiële Turkse lessen worden gegeven op Nederlandse scholen.

  • Dit is niet alleen de verantwoordelijkheid van Turkije, maar ook van Nederland. Deze kinderen zijn Nederlands staatsburger en hebben recht op onderwijs in hun moedertaal.

Er moet een onderwijsprotocol tussen Nederland en Turkije worden ondertekend.

  • Ankara moet met een krachtiger diplomatiek initiatief komen.

  • Er moeten structurele, institutionele oplossingen komen die verder gaan dan vrijwilligerswerk.

Turkse leraren moeten opgenomen worden in het reguliere systeem.

  • Niet alleen in weekendklassen, maar in officiële scholen, als betaalde, verzekerde, vaste krachten.

  • Vrijwilligheid heeft zijn grenzen – professionalisering is noodzakelijk.

Ouders moeten bewust worden gemaakt, voorlichtingscampagnes moeten verspreid worden.

  • Veel ouders weten niet eens dat Turks gekozen kan worden voor het examen.

  • Scholen blijven vaak stil. Flyers, seminars en voorlichtingswerk moeten verplicht worden.

Modellen zoals Tulip en STOC moeten ondersteund en uitgebreid worden.

  • Deze instellingen zijn succesvolle voorbeelden qua infrastructuur.

  • Financiële en logistieke steun kan deze modellen landelijk uitbreiden.

De taalontwikkeling van kinderen moet gevolgd, gemeten en ondersteund worden.

  • Zowel de prestaties in Turks als in Nederlands moeten regelmatig geëvalueerd worden.

  • Hun academisch succes moet worden vastgelegd.

SLOTWOORD: DE TAAL VERGETEN IS JEZELF NIET MEER HERKENNEN IN DE SPIEGEL

Een moedertaal is niet slechts een verzameling woorden. Het is het geheugen, het hart, het verleden en de toekomst van een volk.
Een kind dat zijn moedertaal verliest, verliest zichzelf.

Zijn grootvader niet begrijpen, zijn gevoelens niet met zijn moeder delen, zich in Turkije een buitenstaander voelen – dit alles leidt tot een innerlijke stilte.
En die stilte groeit uit tot vervreemding, tot uiteindelijk verlies van identiteit.
Vandaag groeien Turkse kinderen op in Europa, maar willen verbonden blijven met het land van hun wortels.
Wat hen niet helemaal Nederlands, maar ook niet helemaal Turks maakt, is niet alleen culturele verwarring – maar een taalkundige leegte.
Zolang die leegte niet wordt opgevuld, is integratie onmogelijk en blijft echte verbondenheid uit.
Als het recht op een Turks examen nu is toegekend, dan is dat niet alleen een “toestemming”, maar ook een verantwoordelijkheid.

Die verantwoordelijkheid vraagt om stevige grondslagen: onderwijs, continuïteit, systematiek.
Laten we het Turks niet laten verdwijnen.
Laten we degenen die ervoor strijden ondersteunen.
Onze taal beschermen is niet alleen zorg voor het verleden, maar ook voor de toekomst.
“Om een volk te vernietigen, zijn geen tanks of geweren nodig. Laat ze hun taal vergeten – dat is genoeg.”
– Confucius

NOOT: Een half uur na de publicatie van mijn bovenstaande analyse ontving ik het volgende bericht van mijn dierbare vriend Seyid Burhaneddin Kekeç.
Ik bedank Kekeç voor het aanvullen van mijn omissie. Zijn bericht luidde als volgt:

“Hallo broer İlhan,

Ik schrijf om een ontbrekende informatie aan te vullen.
In Nederland was het Prof. Mehmet Akşit, die destijds aan de Universiteit Twente werkte, die het initiatief nam om het Turks taalonderwijs opnieuw op te starten. Later sloot ook Kutlay Yağmur zich bij dit project aan.

De krant Damla, die toen nog werd uitgegeven, steunde dit project eveneens. Professor Mehmet Akşit was destijds hoofdredacteur van de Damla krant. Ook Kutlay Yağmur behoorde tot de columnisten van deze krant. De Damla krant beschikte toen over een sterk team van schrijvers.
Onder hen bevonden zich Professor Özcan Hıdır, Ahmet Suat Arı, Bedir Tekinerdoğan (die toen universitair hoofddocent was en nu professor is), en Songül Akkaya, die nu lid is van het bestuur van de Sociale Zaken in de regio Amsterdam en destijds Statenlid was in diezelfde regio.

Damla organiseerde regelmatig bijeenkomsten waar de columnisten elkaar konden ontmoeten en met elkaar konden kennismaken.

De campagne “Hand in Hand voor het Turks” begon met een bijeenkomst aan de Universiteit Twente, waar academici uit heel Nederland die zich met dit onderwerp bezighielden samenkwamen.

Ik wil niet verkeerd begrepen worden, broer, maar ik wilde deze ontbrekende informatie geven ter aanvulling van je artikel.

Met vriendelijke groet en de beste wensen.”

İLHAN KARAÇAY’DAN HOLLANDA PARLAMENTOSU’NUN İMAMOĞLU KARARI VE DENK PARTİSİ’NİN TUTUMU ÜZERİNE ÇOK YÖNLÜ BİR DEĞERLENDİRME

İLHAN KARAÇAY’DAN HOLLANDA PARLAMENTOSU’NUN İMAMOĞLU KARARI VE DENK PARTİSİ’NİN TUTUMU ÜZERİNE ÇOK YÖNLÜ BİR DEĞERLENDİRME

İLHAN KARAÇAY’DAN HOLLANDA PARLAMENTOSU’NUN İMAMOĞLU KARARI VE DENK PARTİSİ’NİN TUTUMU ÜZERİNE ÇOK YÖNLÜ BİR DEĞERLENDİRME

(Yorumun Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van het commentaar staat onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Pek çok okuyucum ve dostum, “Türkiye’deki gelişmeler hakkında neden yazmıyorsun” diye soruyorlar. Aslında, okurlarım ve dostlarım, gazetecilik yaşamımda siyasete hiç girmediğimi bilmeliydiler. Zira bu hususu defalarca belirtmiştim. Bazı dostlarım beni korkaklıkla itham ettiler. Belki de haklıydılar. Düşündüm ve son gelişmeler hakkında birkaç satır yazmaya karar verdim.

Yargı Süreci mi, Siyasi Müdahale mi?

Hollanda Parlamentosu’nun Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna ilişkin aldığı karar ve DENK Partisi’nin buna karşı verdiği tepki, uluslararası hukuk, insan hakları, egemenlik ilkesi ve Türkiye iç siyaseti bağlamında birçok tartışmayı beraberinde getirdi.

Bu yorum, her iki tarafın gerekçelerini ve farklı kamuoyu tepkilerini tarafsız bir çerçevede analiz ederek, olayın sadece bir diplomatik çıkış olmadığını; aynı zamanda hukukun, siyasetin ve demokrasinin kesiştiği bir sınav olduğunu ortaya koymaktadır.

Ama önce önemli bir açıklama:

Bir ömür boyu tarafsızlıkla yazmak…

Bu satırları yazarken geriye dönüp bakıyorum: Tam altmış yıl olmuş kalemimle yola çıkalı. Hayatım boyunca ne bir mahalleye, ne bir siyasete, ne bir renge, ne bir kimliğe yaslandım. CHP kökenli bir ailede büyüdüm, evet; ama hiçbir zaman CHP’nin veya başka bir partinin derneğine, yapılanmasına katılmadım. Çünkü gazeteciliğin, ancak mesafesini koruyabildiği sürece kamuoyuna hizmet edebileceğine inandım.

Bir Beşiktaş sevdalısıyım çocukluğumdan bu yana… Ama spor yazılarımda kalbimle değil, objektif bakışımla yazdım. Hollanda’da kurulan Beşiktaş Derneği’nin kuruluşunu takip ettim ama bir gün bile üyesi olmadım.

Alevi bir ailenin evladıyım. İnancım, kimliğim hep saygıyla taşındı içimde ama bir gün bile herhangi bir Alevi derneğine katılmadım. Çünkü biliyordum ki; mesleki tarafsızlık, kişinin aidiyetlerinden soyunması değil, onları dışa taşımadan, kimseye mesafesiz davranmadan yazabilmesidir.

Hollanda’da Türk Seyahat Acentaları Birliği’ni kuranlardan biriyim. Ama yine, o yapıya bile üye olmadım. Çünkü hangi çatı altında olursa olsun, bir gazetecinin ilkeleri onun asıl kimliğidir. Kurucu olmak başka, bağımsız kalmak başkadır.

İşte şimdi, bugün yazdığım bu yorumda da aynı hassasiyetle yazıyorum. Kalemim ne sağa kayar, ne sola. Sadece gerçeğin izini sürer. Bir zamanlar o meşhur sözde olduğu gibi:
“Ne sağcıyım, ne solcu… futbolcuyum futbolcu.”.

Bu satırları yazarken, sadece bir haberi değil, bir ömrün sorumluluğunu taşıyan kalemle yazdım.
Amsterdam, Nisan 2025
İlhan Karaçay

Hollanda Parlamentosu kararı:
İnsan hakları ve demokratik değerler

Hollanda Parlamentosu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna ilişkin olarak Türkiye’ye yönelik “serbest bırakma” çağrısı içeren önergeyi kabul etmesi, uluslararası hukuk, demokrasi ve diplomatik ilişkiler bağlamında çok boyutlu bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu karar, özellikle DENK Partisi’nin sert tepkisiyle farklı bir boyut kazanmış, Türkiye-Hollanda ilişkilerinde hassas bir alanın yeniden gündeme taşınmasına yol açmıştır.

Hollanda Parlamentosu’nun Tutumu: İnsan Hakları ve Demokrasi Vurgusu

Parlamentoda büyük bir çoğunluğun destek verdiği önergede, İmamoğlu’nun tutuklanma süreci “hukuksuz” ve “siyasi nitelikli” olarak tanımlanmakta; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) çerçevesinde özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği ileri sürülmektedir. Daha önce Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş örneklerinde olduğu gibi, Hollandalı siyasetçilerin Türkiye’deki bazı yüksek profilli davalara dair eleştirileri, Avrupa kurumlarıyla eşgüdümlü şekilde ilerlemektedir. Bu çizgi, AB içinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi temel değerlerin evrensel kabulüne dayandığı gerekçesiyle savunulmaktadır.

Özellikle muhalefet partileri ve insan hakları kuruluşları, İmamoğlu hakkında ileri sürülen suçlamaların zamanlamasına dikkat çekerek, bu sürecin siyasal rakipleri etkisizleştirme amacı taşıdığı görüşünü dile getirmektedir. Nitekim İmamoğlu’nun CHP içindeki ön seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkması ve 2019 yerel seçimlerinde iki kez İstanbul’u kazanarak Erdoğan iktidarına karşı önemli bir siyasi figür haline gelmesi, bu süreci siyasallaştıran temel unsurlar olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Hollanda Parlamentosu’nun açıklaması, sadece bir bireysel dava özelinde değil, Türkiye’deki demokratik süreçlerin bütünü üzerine duyulan endişeyi ifade etme çabası olarak da okunabilir.

DENK Partisi’nin Eleştirisi: Egemenlik İlkesi ve Yargı Bağımsızlığı Vurgusu

Ancak bu karar, özellikle DENK Partisi tarafından “Türkiye’nin iç işlerine müdahale” olarak değerlendirilmiş, uluslararası hukuk bağlamında ciddi bir karşı argüman ortaya konmuştur. Parti lideri Stephan van Baarle, yaptığı açıklamada, Hollanda Parlamentosu’nun başka bir ülkenin yargı süreçleri hakkında hüküm vermesini “yetki aşımı” olarak tanımlamış ve bu tür müdahalelerin diplomatik ilkelere zarar verdiğini belirtmiştir.

Van Baarle’nin açıklamasında öne çıkan temel unsurlar; egemen devletlerin iç işlerine saygı, yargı süreçlerinin bağımsızlığına güven ve siyasi tartışmalarla hukuki değerlendirmelerin ayrıştırılması gerekliliğidir. DENK’in bu pozisyonu, özellikle göçmen kökenli seçmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde, çifte standart uygulamalarına karşı hassasiyetle birleştiğinde, partinin Türkiye ile ilgili konularda daha temkinli bir söylem benimsediğini göstermektedir. Parti, geçmişte de benzer şekilde, Türkiye’nin iç meselelerine dair Avrupa’dan gelen eleştirileri, toplumsal barışı zedeleyen, kutuplaşmayı besleyen açıklamalar olarak nitelendirmiştir.

Türkiye’deki Farklı Görüşler: Siyasi Yorumlar, Hukuki Argümanlar ve Kamuoyu Bölünmesi

Türkiye’de ise İmamoğlu’nun tutukluluğu, geniş bir yelpazede tartışılmaktadır. Muhalefet partileri, özellikle CHP, bu süreci doğrudan “siyasi mühendislik” olarak adlandırmakta ve seçilmiş bir belediye başkanının cezai soruşturmalar yoluyla etkisizleştirilmesinin halk iradesine darbe anlamına geldiğini savunmaktadır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tutuklamayı “siyasi rakipleri yargı yoluyla saf dışı bırakma girişimi” olarak yorumlarken, bazı hukukçular da suçlamaların somut delillere dayandırılması gerektiğine dikkat çekmektedir.

Buna karşılık, hükümete yakın kaynaklar ve iktidar partisi temsilcileri, İmamoğlu’nun suçlandığı eylemlerin ciddi mali ve idari usulsüzlükler içerdiğini, dolayısıyla soruşturmanın siyasi değil, tamamen hukuki bir zeminde ilerlediğini savunmaktadır. Özellikle ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet suçlamaları, kamu kaynaklarının yönetimi açısından doğrudan kamu yararını ilgilendiren meseleler olarak öne çıkarılmaktadır. Ayrıca, bu soruşturmaların siyasi rakiplere karşı değil, herkes için eşit hukuk uygulanmasının bir göstergesi olduğu da vurgulanmaktadır.

Kamuoyundaki Yansımalar: Uluslararası Standartlar mı, Çifte Standartlar mı?

Sosyal medya ve medya yorumlarında da geniş yankı uyandıran bu gelişme, Türkiye’de ve Hollanda’da farklı bakış açılarını ortaya koymuştur. Bir kesim, Hollanda Parlamentosu’nun açıklamasını, uluslararası kamuoyunun Türkiye’deki demokratik gerilemeye karşı duyarlılığı olarak görürken; diğer bir kesim ise bu tür çıkışların Batı’nın çifte standartlı yaklaşımını yansıttığını düşünmektedir. Bu bağlamda, Batı ülkelerinde benzer suçlamalarla istifa eden politikacılara atıf yapılmakta; Türkiye’deki tutuklamaların ise peşinen “siyasi” olarak nitelendirilmesinin adil bir yaklaşım olmadığı savunulmaktadır.

DENK Partisi’nin çıkışı ise bu tartışmada “dengeleyici” bir etki yaratmıştır. Bir yandan Hollanda siyasetinde göçmen kökenli seçmenlerin sesini duyuran bu parti, diğer yandan uluslararası hukukta sıkça vurgulanan “iç işlerine karışmama” ilkesine dikkat çekmiştir. Bu söylem, Türkiye’deki hükümet çevrelerinde olumlu karşılık bulurken, bazı muhalif kesimlerce “otoriter yönetimlere zımni destek” olarak da eleştirilmiştir.

Sonuç: Diplomatik Hassasiyetin Gerekliliği

Hollanda Parlamentosu’nun aldığı karar ve DENK Partisi’nin buna verdiği tepki, sadece İmamoğlu’nun tutukluluğu etrafında gelişen bir tartışma değil, aynı zamanda uluslararası siyasette egemenlik, insan hakları ve demokrasi kavramlarının nasıl yorumlandığına dair daha geniş bir sorgulamayı da beraberinde getirmiştir. Her iki tarafın da savunduğu ilkeler, farklı hukuk ve siyaset anlayışlarına dayanmaktadır.

Bu süreçte önemli olan, siyasi açıklamaların ötesinde, yargı süreçlerinin şeffaflığı ve hukukun üstünlüğünün evrensel standartlara uygun biçimde işletilmesidir. Uluslararası aktörlerin demokratik değerlere bağlılık çağrıları, ancak karşılıklı saygı temelinde yapıldığında anlam kazanır. Aynı şekilde, ulusal hukuk sistemlerinin bağımsızlığına duyulan güven de, sadece söylemlerle değil, uygulamadaki adaletle sağlanabilir.

Tüm tarafların bu hassas dengenin farkında olarak hareket etmeleri, hem Türkiye içindeki demokratik gelişim hem de uluslararası ilişkiler açısından kritik öneme sahiptir.

HOLLANDA’DA MEDYA, DENK PARTİSİNİN BU TUTUMUNU AŞAĞIDAKİ GİBİ YAYINLADI.

Afbeelding met tekst, kleding, person, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Erdoğan’ın sözcüsü” DENK, Türk muhalefet liderinin serbest bırakılmasına desteği reddetti:

Hollanda Temsilciler Meclisi’ndeki geniş bir çoğunluk, hükümetin Türk muhalefet lideri Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı açıkça tavır almasını istiyor. Ancak DENK Partisi lideri Stephan van Baarle, bu önergeye destek vermeyen tek parti lideri oldu. Bu durum, JA21 lideri Joost Eerdmans da dahil olmak üzere diğer parti liderlerinden sert eleştiriler aldı.

İstanbul’un popüler belediye başkanı olan İmamoğlu, merkez sol parti CHP adına 2028 yılında cumhurbaşkanı adayı olmayı planlıyor. Kendisi yolsuzluk suçlamasıyla tutuklandı. Daha önce hakkında açılan terör suçlamaları ise geri çekildi. Destekçileri, bu davanın siyasi gerekçelerle açıldığını düşünüyor.

Meclis, Hollanda’nın NATO müttefiki Türkiye’ye İmamoğlu’nun derhal serbest bırakılması yönünde baskı yapmasını talep ediyor. Ayrıca bu tutumun NATO görüşmelerinde de açıkça dile getirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Sadece DENK destek vermedi

Meclisteki tüm partiler — PVV’den GroenLinks-PvdA’ya kadar — bu çağrıya destek verdi. Sadece DENK partisi önergeye katılmadı. Oylamadan önce konuşan DENK lideri Stephan van Baarle, “Bu konuda Temsilciler Meclisi olarak bir yargıda bulunamayız” dedi. Van Baarle’ye göre, Türkiye’deki yargı süreci hakkında Hollanda’nın görüş bildirmesi doğru değil ve suçlamaların geçerli olması mümkün.

Bu açıklama sert tepkilere yol açtı. JA21 lideri Joost Eerdmans, X (eski adıyla Twitter) platformunda şu ifadeleri kullandı: “DENK bugün bir kez daha Erdoğan’ın sözcüsü gibi davrandı.”

Protestolar ve diplomatik endişeler

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından tüm Türkiye genelinde protestolar düzenleniyor. Avrupa’da da bu durum huzursuzluk yarattı. AB, aday ülke konumundaki Türkiye’ye demokratik ilkelere bağlı kalma çağrısında bulundu. Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmede endişelerini dile getirdi. Hollanda Büyükelçiliği de İmamoğlu ve ekibinin tutuklanmasının hemen ardından resmi bir açıklamada bulundu.

NATO müttefiklerine mesaj

Temsilciler Meclisi, İmamoğlu’nun tutuklanmasını “son derece endişe verici ve hukuka aykırı bir gelişme” olarak nitelendirdi. Bu olayın, Türkiye’deki muhalefet liderleri, gazeteciler ve aktivistlere yönelik siyasi baskıların bir parçası olduğunu savunuyor.

Kabul edilen önergeye göre, Hollanda bu mesajı NATO içinde de net bir şekilde dile getirmeli. DENK dışındaki tüm partiler bu girişimi destekliyor.

İmamoğlu açısından, NATO ülkelerinden gelecek uluslararası baskının serbest bırakılmasına katkı sağlayabileceği düşünülüyor. Ancak Hollanda’da DENK partisinin farklı bir tutum sergilemesi, diğer siyasi partilerin tepkisini çekti.

                                          *************************

EEN VEELZIJDIGE BESCHOUWING VAN İLHAN KARAÇAY OVER DE BESLISSING VAN HET NEDERLANDSE PARLEMENT INZAKE İMAMOĞLU EN DE HOUDING VAN DE DENK-PARTIJ

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Veel van mijn lezers en vrienden vragen me: “Waarom schrijf je niet over de ontwikkelingen in Turkije?” In feite zouden mijn lezers en vrienden moeten weten dat ik me in mijn journalistieke loopbaan nooit met politiek heb beziggehouden. Ik heb dit immers meerdere keren benadrukt. Sommige vrienden hebben me beschuldigd van lafheid. Misschien hadden ze gelijk. Ik heb erover nagedacht en besloten een paar regels te schrijven over de recente ontwikkelingen.

Rechtsgang of Politieke Interventie?

De resolutie van het Nederlandse parlement over de detentie van Ekrem İmamoğlu en de reactie van de DENK-partij daarop hebben in de context van internationaal recht, mensenrechten, het soevereiniteitsbeginsel en de binnenlandse politiek van Turkije tot veel discussie geleid.

Deze beschouwing analyseert op objectieve wijze de motieven van beide partijen en de verschillende publieke reacties, en toont aan dat het hier niet slechts om een diplomatieke actie gaat, maar ook om een toetsmoment op het snijvlak van recht, politiek en democratie.

Maar eerst een belangrijke toelichting:

Een leven lang schrijven met neutraliteit…

Terwijl ik deze regels schrijf, kijk ik terug: het is precies zestig jaar geleden dat ik mijn reis met de pen begon. In mijn leven heb ik me nooit aangesloten bij een wijk, een politieke stroming, een kleur of een identiteit. Ja, ik ben opgegroeid in een familie met CHP-achtergrond, maar ik heb me nooit aangesloten bij een vereniging of structuur van de CHP of een andere partij. Want ik geloof dat journalistiek alleen het publiek kan dienen zolang het zijn afstand bewaart.

Ik ben sinds mijn jeugd een fan van Beşiktaş… Maar in mijn sportartikelen schreef ik niet met mijn hart, maar met een objectieve blik. Ik volgde de oprichting van de Beşiktaş-vereniging in Nederland, maar ben nooit lid geweest.
Ik ben een kind van een Alevitische familie. Mijn geloof en identiteit heb ik altijd met respect gedragen, maar ik heb me nooit aangesloten bij een Alevitische vereniging. Want ik wist: professionele neutraliteit betekent niet dat je je afkomst ontkent, maar dat je kunt schrijven zonder die naar buiten te brengen en zonder partijdigheid.

Ik ben een van de oprichters van de Vereniging van Turkse Reisagenten in Nederland. Maar ook daar ben ik nooit lid van geweest. Want voor een journalist zijn principes zijn ware identiteit, ongeacht onder welk dak hij zich bevindt. Oprichter zijn is iets anders dan onafhankelijk blijven.

En ook nu, in deze beschouwing, schrijf ik met dezelfde gevoeligheid. Mijn pen buigt niet naar rechts of links. Ze volgt alleen de waarheid. Zoals ooit in die beroemde uitspraak:
“Ik ben geen rechts- of linkse… ik ben gewoon een voetballer.”

Terwijl ik deze regels schrijf, schrijf ik niet alleen een nieuwsartikel, maar met een pen die de verantwoordelijkheid van een heel leven draagt.
Amsterdam, april 2025
İlhan Karaçay

De Resolutie van het Nederlandse Parlement: Mensenrechten en Democratische Waarden

De aanname van een motie door het Nederlandse parlement, waarin wordt opgeroepen tot de vrijlating van Ekrem İmamoğlu, de burgemeester van Istanbul, heeft geleid tot een veelomvattend debat over internationaal recht, democratie en diplomatieke betrekkingen. De scherpe reactie van de DENK-partij heeft deze discussie naar een ander niveau getild en opnieuw de gevoelige aspecten van de Turks-Nederlandse betrekkingen onder de aandacht gebracht.

De motie, gesteund door een grote meerderheid in het parlement, omschrijft het arrestatieproces van İmamoğlu als “onwettig” en “politiek van aard” en stelt dat het recht op vrijheid en veiligheid, zoals vastgelegd in het Europees Verdrag voor de Rechten van de Mens (EVRM), is geschonden. Net als bij eerdere zaken zoals die van Osman Kavala en Selahattin Demirtaş, werken Nederlandse politici samen met Europese instellingen en beroepen zich op universele waarden zoals democratie, de rechtsstaat en vrijheid van meningsuiting.

Oppositiepartijen en mensenrechtenorganisaties wijzen op de timing van de aanklachten tegen İmamoğlu en beschouwen deze als een poging om politieke tegenstanders uit te schakelen. Zijn prominente rol binnen de CHP en zijn verkiezingsoverwinningen in 2019 tegen de heersende macht worden hierbij als belangrijke politieke factoren genoemd. In dat opzicht kan de motie van het Nederlandse parlement ook worden gezien als een bezorgdheid over het bredere democratische proces in Turkije.

De Kritiek van DENK: Nadruk op Soevereiniteit en Onafhankelijkheid van de Rechtspraak

De DENK-partij bestempelde de motie echter als, “inmenging in de binnenlandse aangelegenheden van Turkije” en bracht vanuit het internationale recht tegenargumenten naar voren. Fractievoorzitter Stephan van Baarle stelde dat het niet aan het Nederlandse parlement is om te oordelen over rechtszaken in andere landen en noemde dit een overschrijding van bevoegdheden, die diplomatieke principes ondermijnt.

Belangrijke punten in zijn verklaring waren respect voor de interne aangelegenheden van soevereine staten, vertrouwen in de onafhankelijkheid van de rechtspraak en de noodzaak om juridische beoordelingen te scheiden van politieke debatten. Deze positie van DENK weerspiegelt ook de gevoeligheid van veel migrantenkiezers tegenover dubbele standaarden. In het verleden heeft de partij Europese kritiek op Turkije ook omschreven als polariserend en schadelijk voor de sociale vrede.

Verschillende Opvattingen in Turkije: Politieke Analyse, Juridische Argumenten en Publieke Polarisatie

In Turkije zelf wordt de detentie van İmamoğlu vanuit verschillende hoeken bekeken. Oppositiepartijen, vooral de CHP, noemen dit proces een vorm van “politieke manipulatie” en stellen dat het uitschakelen van een gekozen burgemeester via gerechtelijke weg een ondermijning is van de volkswil. CHP-voorzitter Özgür Özel bestempelde de arrestatie als een poging om politieke rivalen via de rechterlijke macht uit te schakelen, terwijl juristen erop wijzen dat beschuldigingen gebaseerd moeten zijn op concreet bewijs.

Aan de andere kant stellen regeringsgezinde bronnen dat İmamoğlu wordt beschuldigd van ernstige financiële en administratieve misstanden, en dat het proces puur juridisch van aard is. Beschuldigingen zoals corruptie en manipulatie van aanbestedingen worden gepresenteerd als kwesties van openbaar belang. De regering benadrukt dat deze processen geen politieke motivatie hebben, maar een uiting zijn van gelijke toepassing van de wet voor iedereen.

Reacties in de Publieke Opinie: Internationale Normen of Dubbele Standaarden?

Deze ontwikkeling heeft ook in de media en op sociale media brede weerklank gevonden. Sommigen zien de verklaring van het Nederlandse parlement als een teken van bezorgdheid over de achteruitgang van de democratie in Turkije. Anderen beschouwen dit juist als een voorbeeld van westerse dubbele standaarden. Er wordt verwezen naar politici in het Westen die bij vergelijkbare beschuldigingen aftreden, terwijl men vindt dat het onterecht is om Turkse arrestaties op voorhand als politiek te bestempelen.

De reactie van de DENK-partij heeft in dit debat een “balancerend” effect gehad. Enerzijds vertegenwoordigt DENK de stem van migranten in de Nederlandse politiek, anderzijds wijst de partij op het principe van niet-inmenging in binnenlandse aangelegenheden, een vaak genoemd beginsel in het internationaal recht. Deze houding wordt positief ontvangen in Turkse regeringskringen, terwijl sommige oppositiegroepen het interpreteren als impliciete steun aan autoritaire regimes.

Conclusie: De Noodzaak van Diplomatieke Gevoeligheid

Tot slot: de resolutie van het Nederlandse parlement en de reactie van de DENK-partij zijn niet alleen onderdeel van het debat rond de detentie van İmamoğlu, maar ook een bredere reflectie op hoe begrippen als soevereiniteit, mensenrechten en democratie internationaal worden geïnterpreteerd. Beide partijen beroepen zich op principes die voortkomen uit verschillende juridische en politieke wereldbeelden.

Wat in dit proces belangrijk is, is dat gerechtelijke procedures transparant verlopen en dat de rechtsstaat volgens universele standaarden wordt gehandhaafd. Oproepen van internationale actoren tot naleving van democratische waarden krijgen pas betekenis wanneer ze gebaseerd zijn op wederzijds respect. Evenzo wordt vertrouwen in de onafhankelijkheid van nationale rechtssystemen niet opgebouwd met woorden, maar met zichtbare rechtvaardigheid in de praktijk.

Alle betrokkenen dienen zich bewust te zijn van dit delicate evenwicht, wat van cruciaal belang is voor zowel de democratische ontwikkeling binnen Turkije als voor haar internationale betrekkingen.

DE MEDIA IN NEDERLAND BERICHTTEN ALS VOLGT OVER DIT GEDRAG VAN DE DENK PARTIJ.

Afbeelding met tekst, kleding, person, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

DENK weigert steun vrijlating Turkse oppositieleider: ‘Spreekbuis van Erdogan’

Een ruime meerderheid van de Tweede Kamer wil dat het kabinet zich uitspreekt tegen de arrestatie van de Turkse oppositieleider Ekrem Imamoglu. DENK-leider Stephan van Baarle gaf als enige fractieleider aan zich niet achter de motie te scharen. Dit leidde tot felle kritiek van andere fractieleiders, waaronder JA21-leider Joost Eerdmans.

Imamoglu is de populaire burgemeester van Istanbul en wil in 2028 presidentskandidaat worden namens de centrumlinkse partij CHP. Hij is gearresteerd op verdenking van corruptie. Een eerdere aanklacht wegens terrorisme is inmiddels ingetrokken. Veel van zijn aanhangers zien de vervolging als politiek gemotiveerd.

De Kamer vraagt dat Nederland bij NAVO-partner Turkije aandringt op zijn onmiddellijke vrijlating. Ook moet dit standpunt actief binnen het NAVO-overleg worden ingebracht.

Alleen DENK werkt niet mee
Alle fracties in de Kamer, van PVV tot GroenLinks-PvdA, stemden voor de oproep. Alleen DENK deed niet mee. Fractieleider Stephan van Baarle zei voorafgaand aan de stemming: ‘Dat kunnen wij vanuit de Tweede Kamer niet beoordelen.’ Volgens Van Baarle is het niet aan Nederland om iets te vinden van de rechtsgang in Turkije en is het mogelijk dat de aanklachten gegrond zijn.

Dat leidde tot harde reacties. JA21-voorman Joost Eerdmans schreef op X: ‘DENK vandaag wederom in actie als spreekbuis van Erdogan.’

Protesten en diplomatieke zorgen
Na de arrestatie van Imamoglu wordt in heel Turkije gedemonstreerd. Ook in Europa is er onrust. De EU heeft Turkije, dat kandidaat-lid is, opgeroepen zich te houden aan democratische principes. Minister van Buitenlandse Zaken Caspar Veldkamp sprak zijn zorgen uit in een gesprek met zijn Turkse ambtgenoot Hakan Fidan. Ook de Nederlandse ambassadeur liet direct na de arrestatie van Imamoglu en zijn medewerkers van zich horen.

Signaal aan NAVO-bondgenoten
De Kamer noemt de arrestatie van Imamoglu ‘een zeer zorgelijke en onwettige ontwikkeling’. Het past volgens de Kamer in een patroon van politieke vervolgingen van oppositieleiders, journalisten en activisten in Turkije.

Volgens de aangenomen motie moet Nederland deze boodschap ook duidelijk binnen de NAVO overbrengen. Met uitzondering van DENK steunen alle partijen dit initiatief.

Voor Imamoglu kan de internationale druk van NAVO-landen mogelijk helpen om zijn vrijlating af te dwingen. Maar binnen Nederland laat DENK een ander geluid horen — tot woede van andere fracties.

 

HZ. İSA’NIN TÜRKİYE’DEKİ TACININ AMSTERDAM’A GETİRİLİŞİ VE MEHMET TÜTÜNCÜ’NÜN KİTABI HOLLANDA HIRİSTİYAN ALEMİNİ MUTLU ETTİ

HZ. İSA’NIN TÜRKİYE’DEKİ TACININ AMSTERDAM’A GETİRİLİŞİ VE MEHMET TÜTÜNCÜ’NÜN KİTABI HOLLANDA HIRİSTİYAN ALEMİNİ MUTLU ETTİ

Türkiye’den getirilen Tac’ın Amsterdam’da bir kilisede sergilenmesinin ardından kitabın tanıtımı, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal tarafından yapıldı.

Tac’ı getiren Testa ailesinin, Türkiye ve Hollanda’daki yaşamı.

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie is onderaan.)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hristiyan dünyası açısından son derece büyük bir dini ve tarihi öneme sahip olan, Hz. İsa’ya ait olduğu kabul edilen Kutsal Dikenli Taç’tan, bir diken ile Çarmıhtan (Kutsal Haç) bir parçayı içeren kutsal emanetler, Türkiye’den gelen tarihi bir miras olarak, Amsterdam’ın kalbindeki Aziz Nikolaos Eş-Katedrali’ne düzenlenen ihtişamlı bir törenle yerleştirildi.

Bu olağanüstü törensel teslimat, Katolik Kilisesi’nin ilan ettiği 2025 Jubile yılı ve Amsterdam şehrinin 750. kuruluş yıldönümü kutlamalarıyla aynı zamana denk gelerek, dini olduğu kadar kültürel ve diplomatik boyutlarıyla da unutulmaz bir anı tarihe kaydetti.

Afbeelding met hemel, buitenshuis, stad, kerk Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

KUTSAL EMANETLERİN KÖKENİ: KUDÜS, KONSTANTİNOPOL, GALATA VE AMSTERDAM

Bu kutsal emanetlerin kökeni, Hristiyanlık tarihiyle iç içe geçmiş bir güzergâh izliyor: Kudüs’ten Konstantinopolis’e (Günümüzdeki Istanbul), oradan Galata’daki San Francesco Kilisesi’ne, nihayetinde ise Hollanda’ya ulaşıyor. 1660 yılında Galata’da çıkan büyük kilise yangını sırasında François Draco Testa, kendi hayatını tehlikeye atarak bu emanetleri alevlerden kurtardı. Bu kahramanlık, Papa VI. Pius tarafından takdir edilerek, kutsal emanetlerin Testa ailesine ait olarak kalmasına resmen izin verildi.

Testa ailesi, hem Osmanlı döneminde hem de sonraki yüzyıllarda Türkiye ile güçlü bağlarını sürdürerek, bu kutsal emanetleri kuşaktan kuşağa korumayı görev bildi. Ailenin bir üyesi olan Karl Victor Testa, 1935 yılında emanetleri İstanbul’dan Amsterdam’a taşıdı. Bu kutsal nesneler, o tarihten bu yana Aziz Agnes Kilisesi’nde özel koruma altında tutuluyordu.

Aziz Nikolaos Eş-Katedrali’ne taşınan kutsal emanetlerin öyküsü, sadece dini değil, aynı zamanda tarihsel bir yolculuğun belgesidir. Bu eşsiz kutsal emanetler, 1660 yılında Konstantinopolis’te yanmakta olan bir kiliseden kurtarılmış, yüzyıllar boyunca Testa ailesinin korumasında kalmıştır. 1939 yılında Amsterdam’daki Aziz Agnes Kilisesi’ne teslim edilen bu kutsal kabın, Amsterdam’ın 750. yıl kutlamaları vesilesiyle Aziz Nikolaos Katedrali’ne taşınması kararlaştırıldı. Artık özel olarak hazırlanmış, güvenlik camıyla korunan bir niş içinde sürekli olarak sergilenecek.

AZİZ NİKOLAAS EŞ-KATEDRALİ’NDE TÖREN: DİPLOMATİK VE DİNİ ZİRVE

Afbeelding met persoon, Rooms-katholieke klerikale kledij, kleding, ritueel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

30 Mart 2025 tarihinde gerçekleştirilen özel bir ayinle, Amsterdam’ın en önemli Katolik mabedi olan Aziz Nikolaas Bazilikası’nda, emanetler resmi olarak kiliseye teslim edildi ve halkın ziyaretine açıldı. Aynı zamanda Şubat 2025’te Eş-Katedral statüsü verilen bu bazilika, bu anlamlı olayla birlikte Katolik dünyasında manevi bir merkez haline geldi.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Törenin başlangıcında, kutsal emanet kabı büyük bir saygıyla içeriye getirildi, sunak önüne yerleştirildi ve kutsal tütsü ile onurlandırıldı. Ayine, Haarlem-Amsterdam Başpiskoposu Mgr. Jan Hendriks’in onayladığı program doğrultusunda, Amsterdam Başrahibi Eric Fennis başkanlık etti. Törene katılanlar arasında, Hollanda Temsilciler Meclisi Başkanı Martin Bosma, Kuzey Hollanda Kraliyet Komiseri Arthur van Dijk, Adalet Bakanlığı Hukuki Koruma Devlet Sekreteri Teun Struycken, Türkiye ve Kazakistan Büyükelçileri, eski bakan Ed Nijpels, tanınmış gazeteci Jort Kelder, emekli deniz kuvvetleri komutanı Mathieu Borsboom ve çok sayıda diplomatik ve sivil toplum temsilcisi yer aldı.

Tören boyunca Basilica Consort korosu, Christiaan de Winter yönetiminde dini ezgiler seslendirdi. Aziz Kabir Şövalyeleri, Malta Şövalyeleri, Konstantin Tarikatı üyeleri ve Kutsal Noel Loncası temsilcileri törende hazır bulundu.

Kutsal emanetlerin yeni nesil sahibi olan Dr. Noepy Beckers-Testa, bu nadide eşyaları 56 yıldır özenle koruyan amcası Jonkheer André Testa’dan devraldı ve resmi olarak Haarlem-Amsterdam Piskoposluluğu’na geçici kullanım hakkıyla teslim etti. Beckers-Testa, törende kutsal kitabın ilk okumasını gerçekleştirdi ve tören sonunda duygu dolu bir teşekkür konuşması yaptı.

Afbeelding met persoon, kleding, pak, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Mehmet Tütüncü, Hollanda’da çok ünlü olan Testa ailesini anlatan bir kitabı daha önce yayınlamıştı. Zamanın Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli ve Tütüncü Tesla ailesi ile.

Testa Ailesi, kökenleri 13. yüzyıla dayanan Cenevizli soylu bir aile olarak, Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul’da uzun yıllar boyunca diplomatik roller üstlendi. Baron Testa, 1934 yılında Atatürk ve Kraliçe Wilhelmina tarafından kurulan Türk-Hollanda Derneği’nin ilk başkanı oldu. Aile, hem İstanbul’un Osmanlı döneminde hem de modern Türkiye tarihinde önemli izler bıraktı.

MEHMET TÜTÜNCÜ’NÜN ESERİ: “TESTA RELİKLERİ – İSTANBUL’DAN AMSTERDAM’A

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, Officieel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Törende tarihçi ve araştırmacı yazar Mehmet Tütüncü tarafından kaleme alınan “Testa Relikleri İstanbul’dan Amsterdam’a” adlı kapsamlı eser tanıtıldı. Osmanlı arşivleri ve Testa ailesinin özel belgelerine dayanan kitap, emanetlerin Kudüs’ten başlayarak İstanbul üzerinden Amsterdam’a uzanan 1700 yıllık manevi ve kültürel yolculuğunu anlatıyor.

TÜRKİYE’NİN DİPLOMATİK SESİ: BÜYÜKELÇİ SELÇUK ÜNAL’IN ANLAMLI KONUŞMASI

Kitap tanıtımı sırasında tarihçi Mehmet Tütüncü, eserin ilk nüshasını Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal’a takdim etti. Ardından büyükelçimiz, törende yaptığı konuşmayla katılımcılardan büyük takdir topladı. Türkiye’nin bu tarihî bağa ve kültürel sorumluluğa yaklaşımını ortaya koyan Ünal, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Saygıdeğer Testa Ailesi Üyeleri, Muhterem Misafirler, Değerli Protokol Üyeleri, Testa Ailesi’ne ait kutsal emanetlerin, ailenin yeni kuşağına ve yeni mekânında teslim edilmesi vesilesiyle düzenlenen bu törene katılmak bizim için büyük bir ayrıcalıktır. Bu kutsal emanetlerle ilgili hazırlanan kitabın ilk kopyasını bizlere takdim eden ve bu törene davet eden Sayın Andre ve Patrick Testa’ya teşekkür etmek isterim. Bu değerli sorumluluğu üstlenen Sayın Noepy Testa’yı da içtenlikle tebrik ediyorum. Testa Ailesi, yüzyıllara dayanan Türk-Hollanda ilişkilerinde çok özel bir yere sahiptir. 13. yüzyıldan bu yana, İstanbul’un Ceneviz, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde önemli roller üstlenmişlerdir. 1453’te İstanbul’un fethinden sonra, diplomatik yetenekleri Osmanlı İmparatorluğu tarafından takdir edilmiş ve tercümanlık ile arabuluculuk görevlerinde değerlendirilmişlerdir. Ailenin en yakın atası olan Baron Testa (bugün burada bulunan dostlarımızın babası), 1934 yılında kurulan Türk-Hollanda Derneği’nin ilk başkanı olmuştur. Bu vesileyle duyurmak isterim ki, Baron Testa ile seleflerimden biri arasında gerçekleşmiş bir yazışmanın orijinal nüshası, Türkiye ile Hollanda arasında 100 yıl önce imzalanan Dostluk Antlaşması’nın yıldönümü vesilesiyle yeni açılan Almelo Türk Göç Müzesi’nde sergilenmektedir. Lahey’deki Türkiye Büyükelçiliği, her zaman Testa Ailesi ile yakın temas içinde olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Daha önce kendilerine de söylediğim gibi, biz dostlarımızı asla unutmuyoruz. Bugünkü etkinlik, Ramazan Bayramı’nın bu özel gününde dostlarımızı onurlandırmak için bir başka vesiledir. Baron Testa’nın torununun da bugün bizlerle olmasıyla, Testa Ailesi’nin dostluk dolu ortak tarihimizin hatıralarını yaşatmaya devam edeceğinden eminim.”

250 KİŞİLİK RESEPSİYON VE ANLAMLI SÖZLER

Törenin ardından Amsterdam Merkez İstasyonu’ndaki “Eerste Klas” salonunda düzenlenen resepsiyona yaklaşık 250 davetli katıldı. Katılımcılara, yazar tarafından imzalanmış kitaplar hediye edildi. Büyükelçi Ünal buradaki ortamı değerlendirdikten sonra, “Biz dostlarımızı asla unutmuyoruz.” diyerek dostluğu pekiştirdi.

KÜLTÜREL VE MANEVİ MİRASIN IŞIĞI: TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA ARMAĞANI

Aziz Nikolaos Eş-Katedrali’nde artık sürekli sergilenecek olan bu kutsal emanetler, her yıl yaklaşık 200.000 ziyaretçiye açık olacak. Böylece İstanbul’dan Amsterdam’a uzanan bu büyük tarih yolculuğu, yalnızca Hristiyanlık dünyasına değil, tüm insanlığa seslenmeye devam edecek.

Türkiye, bu tarihi olayla birlikte bir kez daha medeniyetler arası köprü olduğunu göstermiş, geçmişin mirasını günümüz dünyasına taşımadaki öncü rolünü kanıtlamıştır.

KİTAP

Bu özel tarih, De Testa Kutsal Emanetleri: Konstantinopolis’ten Amsterdam’a (Türk-Hollanda Buluşmaları Serisi, No. 10, SOTA / Türk ve Arap Dünyası Araştırma Merkezi, Heemstede, 2025) adlı kitapta okunabilir. Kitap, şu adres üzerinden sipariş edilebilir: sotapublishing@gmail.com

(KİTABIN TÜRKÇE VE HOLLANDACA ÖZETİ, HOLLANDACA HABERDEN SONRA.
SAMENVATTING VAN HET BOEK IN HET TURKS EN HET NEDERLANDS, NA HET NEDERLANDSTALIGE BERICHT.)

                                                 ***************************

EEN BOEK VAN MEHMET TÜTÜNCÜ DAT DE CHRISTELIJKE WERELD IN NEDERLAND VERHEUGDE: DE DOORNKRON VAN JEZUS

Na de tentoonstelling van de kroon, die vanuit Turkije werd overgebracht en in een kerk in Amsterdam werd tentoongesteld, werd het boek officieel gepresenteerd door de Turkse ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal.


Het leven van de familie Testa, die de kroon heeft gebracht, in zowel Turkije als Nederland.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Het verslag van İlhan KARAÇAY

Heilige relieken die volgens de traditie behoren tot Jezus Christus – een doorn uit de Heilige Doornenkroon en een splinter van het Heilige Kruis – werden als een historisch erfgoed uit Turkije overgebracht naar de Sint-Nicolaasbasiliek in hartje Amsterdam. Deze plechtige overdracht vond plaats in een indrukwekkende ceremonie.

De gebeurtenis viel samen met het Jubeljaar 2025, uitgeroepen door de Katholieke Kerk, en de 750e verjaardag van de stad Amsterdam, wat het een moment van religieuze, culturele én diplomatieke betekenis maakte.

Afbeelding met hemel, buitenshuis, stad, kerk Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

DE OORSPRONG VAN DE HEILIGE RELIEKEN: JERUZALEM, CONSTANTINOPEL, GALATA EN AMSTERDAM
De relieken volgden een historische route die verweven is met de christelijke geschiedenis: van Jeruzalem naar Constantinopel (het huidige Istanbul), vervolgens naar de San Francesco-kerk in Galata en uiteindelijk naar Nederland. Tijdens een grote kerkbrand in Galata in 1660 redde François Draco Testa de relieken met gevaar voor eigen leven. Paus Pius VI erkende zijn heldendaad en gaf toestemming dat de relieken eigendom van de familie Testa mochten blijven.

De familie Testa, die sterke banden met Turkije onderhield tijdens en na het Ottomaanse tijdperk, zag het als hun plicht deze heilige objecten door de generaties heen te bewaren. Karl Victor Testa bracht de relieken in 1935 van Istanbul naar Amsterdam. Sindsdien werden ze bewaard in de Sint-Agneskerk.

De overbrenging naar de Sint-Nicolaasbasiliek markeert niet enkel een religieuze verplaatsing, maar vormt een historisch document op zich. De relieken, gered uit een brandende kerk in 1660, zijn nu permanent ondergebracht in een speciaal ontworpen nis met veiligheidsbeglazing.

Afbeelding met persoon, Rooms-katholieke klerikale kledij, kleding, ritueel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

PLECHTIGE CEREMONIE IN DE SINTNICOLAASBASILIEK: EEN DIPLOMATIEK EN RELIGIEUS HOOGTEPUNT
Op 30 maart 2025 werden de relieken tijdens een speciale mis officieel overgedragen aan de basiliek en opengesteld voor publiek. De kerk, die in februari 2025 de status van co-kathedraal kreeg, werd zo een belangrijk geestelijk centrum binnen de katholieke wereld.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De reliekhouder werd met groot respect binnengebracht en voor het altaar geplaatst, waar hij met wierook werd geëerd. De mis werd geleid door hoofdpriester Eric Fennis, volgens het programma goedgekeurd door aartsbisschop Mgr. Jan Hendriks. Onder de aanwezigen bevonden zich: Kamervoorzitter Martin Bosma, Commissaris van de Koning Arthur van Dijk, staatssecretaris Teun Struycken, ambassadeurs van Turkije en Kazachstan, oud-minister Ed Nijpels, journalist Jort Kelder, admiraal b.d. Mathieu Borsboom, en vele diplomatieke en maatschappelijke vertegenwoordigers.

Het koor Basilica Consort zong onder leiding van Christiaan de Winter religieuze gezangen. Vertegenwoordigers van de Orde van de Heilige Graf, Maltezer Orde, de Orde van Constantijn en het Heilig Kerstgilde waren eveneens aanwezig.

Dr. Noepy Beckers-Testa, de nieuwe generatie erfgenaam van de relieken, nam ze officieel over van haar oom Jonkheer André Testa, die ze 56 jaar had bewaard. Ze overhandigde ze tijdelijk aan het bisdom Haarlem-Amsterdam en hield een emotionele toespraak. Ook las zij het eerste schriftgedeelte tijdens de ceremonie.

DE FAMILIE TESTA: EEN GENOEES ADEL VERHAAL IN DE OTTOMAANSE GESCHIEDENIS

Afbeelding met persoon, kleding, pak, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Mehmet Tütüncü had eerder een boek gepubliceerd over de zeer beroemde familie Testa in Nederland. Destijds waren de ambassadeur in Den Haag Şaban Dişli en Tütüncü samen met de familie Testa.

De familie Testa, van oorsprong een Genuese adellijke familie uit de 13e eeuw, vervulde diplomatieke functies in Istanbul tijdens het Ottomaanse rijk. Baron Testa werd in 1934 de eerste voorzitter van de Nederlands-Turkse Vereniging, opgericht door Atatürk en Koningin Wilhelmina.

HET WERK VAN MEHMET TÜTÜNCÜ: “DE RELIEKEN VAN TESTA – VAN ISTANBUL TOT AMSTERDAM”

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, Officieel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Tijdens de ceremonie werd het boek “De Relieken van Testa: Van Istanbul tot Amsterdam” van historicus Mehmet Tütüncü gepresenteerd. Het boek is gebaseerd op Ottomaanse archieven en privé-documenten van de familie Testa, en beschrijft de spirituele en culturele reis van 1700 jaar, van Jeruzalem via Istanbul naar Amsterdam.

DE DIPLOMATIEKE STEM VAN TURKIJE: DE BETEKENISVOLLE TOESPRAAK VAN AMBASSADEUR SELÇUK ÜNAL
Na de overhandiging van het eerste exemplaar van het boek aan de Turkse ambassadeur Selçuk Ünal, hield hij een toespraak die veel lof kreeg. Enkele citaten:

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Geachte leden van de familie Testa, geëerde gasten, waarde leden van het protocol, het is een voorrecht om aanwezig te zijn bij deze bijzondere ceremonie ter overdracht van deze heilige relieken aan een nieuwe generatie en een nieuwe locatie.
Ik bedank André en Patrick Testa hartelijk voor de uitnodiging en het boek. Mijn felicitaties gaan uit naar mevrouw Noepy Testa voor het op zich nemen van deze waardevolle verantwoordelijkheid. De familie Testa neemt een bijzondere plek in binnen de eeuwenoude Turks-Nederlandse betrekkingen.
Sinds de 13e eeuw hebben zij een belangrijke rol gespeeld in het diplomatieke leven van Istanbul onder de Genuezen, Byzantijnen en Ottomanen. Baron Testa, de grootvader van onze vrienden hier vandaag aanwezig, was de eerste voorzitter van de Turks-Nederlandse Vereniging.
Ik wil ook aankondigen dat een originele briefwisseling tussen Baron Testa en een van mijn voorgangers tentoongesteld wordt in het nieuwe Turkse Migratiemuseum in Almelo, ter gelegenheid van het 100-jarig jubileum van het Vriendschapsverdrag tussen Turkije en Nederland.
De ambassade in Den Haag zal, zoals altijd, in nauw contact blijven met de familie Testa. Zoals ik hen al eerder zei: wij vergeten onze vrienden nooit. Deze ceremonie op deze bijzondere dag tijdens het Suikerfeest is een extra gelegenheid om onze vriendschap te eren. Met de aanwezigheid van de kleinzoon van Baron Testa wordt bewezen dat de familie Testa onze gedeelde geschiedenis levend houdt.”

RECEPTIE MET 250 GASTEN EN WARME WOORDEN
Na de ceremonie werd een receptie gehouden in de “Eerste Klas” salon van Amsterdam Centraal Station, met ongeveer 250 genodigden. Gesigneerde exemplaren van het boek werden uitgedeeld. Ambassadeur Ünal benadrukte opnieuw de vriendschap: “Wij vergeten onze vrienden nooit.”

EEN SPIRITUEEL EN CULTUREEL ERFGOED: EEN GESCHENK VAN TURKIJE AAN DE WERELD
De relieken zullen voortaan permanent te bezichtigen zijn in de Sint-Nicolaasbasiliek, die jaarlijks circa 200.000 bezoekers ontvangt. Zo zal deze reis van Istanbul naar Amsterdam blijven spreken, niet alleen tot de christelijke wereld, maar tot de hele mensheid.

HET BOEK
Deze bijzondere geschiedenis is na te lezen in het boek: De Testa Heilige Relieken: Van Constantinopel tot Amsterdam (Serie Turks-Nederlandse Ontmoetingen, Nr. 10, SOTA / Centrum voor Onderzoek naar de Turkse en Arabische Wereld, Heemstede, 2025).
Te bestellen via: sotapublishing@gmail.com

Afbeelding met tekst, hemel, wolk, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

**************************************************************************

Kitap Özeti: “Testa Relikleri – İstanbul’dan Amsterdam’a”

Yazan: Mehmet Tütüncü

1. Giriş: Sessiz Tanıklar – Kutsal Nesnelerin Yolculuğu

Kitap, İsa’nın çarmıha gerilmeden önce başına konan “Dikenli Taç”tan bir diken ile “Kutsal Haç”tan bir parçayı içeren ve “Testa Relikleri” olarak adlandırılan iki kutsal emanetin olağanüstü tarihini konu alıyor. Bu nesneler, sadece dini birer sembol değil, aynı zamanda tarih boyunca değişen imparatorlukların, savaşların, inançların ve kültürel kimliklerin izlerini taşıyan sessiz tanıklardır.

Afbeelding met kunst, verven, Beeldende kunst Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

2. Kudüs’te Başlayan Yolculuk: İlk Relikler Nasıl Ortaya Çıktı?

Kutsal reliklerin kökeni, erken Hristiyanlık döneminde Kudüs’e dayanıyor. Hz. İsa’nın hayatına ve ölümüne dair fiziki kalıntılar —özellikle haç parçaları ve dikenli taç— zamanla kutsal kabul edilerek saygı görmeye başladı. 4. yüzyılda İmparator Konstantin’in annesi Helena’nın Kudüs ziyareti sırasında, Kutsal Haç’ın bir parçasını bulduğu ve onu Konstantinopolis’e (İstanbul) getirdiği kabul edilir. Bu dönemde relikler, imparatorluk meşruiyeti ve dini güç gösterisi açısından büyük önem taşımıştır.

3. Bizans ve Haçlılar: Kutsal Nesnelerin El Değiştirmesi

Bizans İmparatorluğu’nun Hristiyan dünyasında merkezi bir konumda olduğu dönemde, relikler büyük kiliselerde muhafaza edildi. Ancak 1204 yılında IV. Haçlı Seferi sırasında Latinler İstanbul’u yağmaladı. Bu sırada birçok kutsal emanet Batı Avrupa’ya kaçırıldı. Bu olay, hem Ortodoks hem Katolik dünyası için derin bir travma yaratırken, reliklerin Avrupa’ya yayılmasına da yol açtı. Bugün Paris’teki Notre-Dame Katedrali’nde bulunan Dikenli Taç’ın diğer parçaları bu yağma sonucu Batı’ya taşınmıştır.

4. Osmanlı Dönemi İstanbul’u ve Galata’daki Katolik Varlığı

1453’te İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra şehirdeki dini manzara büyük ölçüde değişse de Katolik ve Ermeni cemaatleri, özellikle Galata gibi ticari merkezlerde varlıklarını sürdürdü. 17. yüzyılda Galata’daki San Francesco Kilisesi, Katolik cemaatin önemli merkezlerinden biriydi. 1660 yılında çıkan büyük Galata yangını sırasında François Draco Testa, bu kiliseden kutsal bir relik muhafazasını kurtararak ailesinin kutsal emanet geleneğini başlatmış oldu.

5. Papa Onayı ve Aile Mülkiyeti

François Testa’nın kahramanlığı sonrası, Papa Pius VI bu reliklerin Testa ailesinde kalmasına onay verdi. Böylece kutsal nesneler, asırlardır bir aile tarafından taşınan nadir emanetler haline geldi. Bu, aynı zamanda Batı ve Doğu kiliseleri arasındaki tarihi kopukluğa rağmen reliklerin özel ellerde korunmasına dair ilginç bir örnek sundu.

6. İstanbul’dan Amsterdam’a: Modern Dönemdeki Yolculuk

1935 yılında, Karl Victor Testa, dönemin Hollanda Savunma Bakanı ve bir deniz filosunun desteğiyle relikleri İstanbul’dan Amsterdam’a getirdi. Bu transfer diplomatik bir özenle gerçekleştirildi. Karl Victor, relikleri 1939’da Amsterdam’daki Aziz Agnes Kilisesi’ne emanet etti. 1968’de, eşi Elisabeth Testa reliklerin mülkiyetini Jonkheer André Testa’ya devretti.

7. 21. Yüzyıla Miras: Yeni Nesillere Geçiş

Yarım asırdan fazla süreyle kutsal emanetlerin muhafızlığını üstlenen André Testa, yaşının ilerlemesi nedeniyle 2025 yılında mülkiyeti yeğeni Noepy Beckers-Testa’ya devretti. Aynı gün relikler, Amsterdam’ın kalbindeki Aziz Nikolaos Eş-Katedrali’ne yerleştirilmek üzere Haarlem-Amsterdam Piskoposluğu’na geçici kullanım hakkıyla verildi. Böylece halkın daha kolay erişebileceği, merkezi bir ibadet ve ziyaret mekânında yeni bir sayfa açıldı.

8. Din, Kültür ve Kimlik: Reliklerin Evrensel Anlamı

Kitabın son bölümlerinde reliklerin taşıdığı sembolik anlamlara yer veriliyor. Başpiskopos Hendriks’in de vurguladığı gibi, bu kutsal emanetler sadece İsa’nın çilesine değil, aynı zamanda günümüz dünyasındaki masum acılara, adaletsizliğe ve zulme dikkat çekiyor. Dikenli Taç ve Haç, umudu, barışı ve sevginin kötülüğe galip geleceği inancını temsil ediyor.

9. Aile Arşivinden Tarihe: Kitabın Hazırlanışı

Mehmet Tütüncü, Testa ailesinin özel belgelerine, yazışmalarına, soy kütüklerine ve tarihsel objelerine dayanarak kitabı büyük bir titizlikle hazırlamış. Aynı zamanda Bizans, Osmanlı ve Avrupa’daki benzer relik geleneklerine dair karşılaştırmalı bilgiler de sunulmuş. Kitapta ayrıca dönemin haritaları, tarihi belgeler, fotoğraflar ve kilise mimarisine ait bilgiler de bulunuyor.

Sonuç: Zamanlar Arası Kutsal Bir Yolculuk

“Testa Relikleri İstanbul’dan Amsterdam’a” kitabı, sadece bir aile hikâyesini değil; aynı zamanda üç büyük medeniyetin (Bizans, Osmanlı ve Batı Avrupa) kesiştiği noktada var olan dini bir objenin taşıdığı evrensel anlamı anlatıyor. İnanç, fedakârlık, aidiyet ve tarihsel sorumluluk gibi temaları işleyen eser, hem akademik hem kültürel açıdan çok katmanlı bir anlatı sunuyor.
**************************

Afbeelding met tekst, hemel, wolk, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Boekoverzicht: “De Testa Relikwieën – Van Constantinopel naar Amsterdam”

Samensteller: Mehmet Tütüncü

1. Inleiding: Heilige getuigen van een lange reis

Dit boek vertelt het uitzonderlijke verhaal van een dubbele reliek – een doorn uit de doornenkroon van Jezus Christus en een fragment van het Heilige Kruis – die eeuwenlang door de adellijke familie Testa werd bewaard. Deze voorwerpen zijn niet alleen religieus van groot belang, maar getuigen ook van een historische reis die geloof, politiek en cultuur met elkaar verweeft.

Afbeelding met kunst, verven, Beeldende kunst Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

2. De oorsprong in Jeruzalem: De eerste relikwieën

De reis van de relikwieën begint in Jeruzalem, waar de eerste christenen objecten bewaarden die verbonden waren aan het leven en lijden van Jezus. In de vierde eeuw zou de heilige Helena, moeder van keizer Constantijn, het Heilig Kruis hebben gevonden tijdens een pelgrimage. Vervolgens werden relikwieën naar Constantinopel overgebracht, dat uitgroeide tot een christelijk machtscentrum.

3. De kruistochten en de plundering van Constantinopel (1204)

Tijdens de Vierde Kruistocht in 1204 werd Constantinopel geplunderd door katholieke kruisvaarders. Hierbij werden tal van Byzantijnse schatten en relikwieën geroofd en naar West-Europa gebracht. Relikwieën van het Heilige Kruis en de doornenkroon kwamen in kerken in Venetië en Parijs terecht – sommige worden tot op vandaag bewaard in de Notre-Dame.

4. Galata (Istanbul) in de 17e eeuw: Heldendaad van François Draco Testa

In 1660 redde François Draco Testa tijdens een brand in de katholieke San Francesco-kerk in de wijk Galata een reliekhouder met heilige inhoud. Zijn daad werd door Paus Pius VI erkend en beloond met het blijvende eigendomsrecht van de relikwieën voor de familie Testa. Zo begon een eeuwenlange traditie van zorg en eerbied binnen de familie.

5. Van Constantinopel naar Amsterdam: Diplomatieke overdracht in 1935

In 1935 werden de relikwieën door Karl Victor Testa – met steun van de Nederlandse minister van Defensie en een marineschip – overgebracht van Istanbul naar Amsterdam. In 1939 werden ze in bruikleen gegeven aan de Sint-Agneskerk. Na zijn overlijden droeg zijn echtgenote Elisabeth Testa het eigendom over aan Jonkheer André Testa.

6. Overdracht aan een nieuwe generatie (2025)

Na 56 jaar bewaring droeg André Testa op 30 maart 2025 het eigendom over aan zijn nicht Noepy Beckers-Testa. Tijdens een plechtige Hoogmis in de Sint-Nicolaas co-Kathedraal gaf zij de relikwieën in bruikleen aan het bisdom Haarlem-Amsterdam, waar ze voortaan permanent tentoongesteld worden aan een breed publiek.

7. Historisch en universeel symbool van geloof en lijden

De relieken symboliseren het lijden van Christus, maar ook het lijden van onschuldige mensen in alle tijden: door oorlog, honger, rampen of vervolging. Zoals bisschop Jan Hendriks schrijft: “De heilige Doorn verbindt ons met het leed van de wereld, maar is ook een teken van hoop, verzoening en overwinnende liefde.”

8. De rol van de familie en de dank aan Mehmet Tütüncü

Dankzij het werk van Mehmet Tütüncü – historicus en kenner van de Ottomaanse wereld – is het verhaal van de Testa-familie en hun relieken uitgebreid gedocumenteerd. Hij raadpleegde het familiearchief, onderzocht hun rol in Byzantium, het Ottomaanse rijk en de Turkse republiek, en plaatste de geschiedenis in een bredere Europese context.

9. Een cultureel en spiritueel erfgoed voor Amsterdam

Met hun nieuwe plaats in de Sint-Nicolaaskathedraal krijgen de relikwieën een prominente rol in het religieuze en culturele leven van Amsterdam. Ze zijn voortaan zichtbaar voor jaarlijks circa 200.000 bezoekers – een tastbare schakel tussen Oost en West, verleden en heden, privébezit en publieke devotie.

Conclusie:
“De Testa Relikwieën – Van Constantinopel naar Amsterdam” is een indrukwekkend boek over geloof, erfgoed, familiegeschiedenis en culturele bruggen. Het verenigt persoonlijke toewijding met een universeel verhaal dat relevant blijft voor zowel gelovigen als geschiedenisliefhebbers.

AVRUPA İLE ÖZDEŞLEŞEN RAMAZAN VE İFTAR SOFRALARI…

AVRUPA İLE ÖZDEŞLEŞEN RAMAZAN VE İFTAR SOFRALARI…

Anti İslamcılara karşın, İslama saygı duyan ve iftar sofraları kuran Avrupalılardan bazı örnekler…

Hollanda’daki Türk kuruluşlarının ve Türk Sivil Toplum Kururuşları’nın iftar sofralarına Hollanda halkı sempati ile karşılık veriyor.

“Müslümanlarla Dayanışma Hareketi” fikri etrafında birleşen süpermarket zincirleri de, iftar sofralarının kaçınılmazı olan gıda maddelerinde indirimler yaptılar.

“Ramadan Mubarak” sloganları ile süslenen sokaklar, kentleri daha da güzelleştirdi.

Gelişmelerden çok mutlu olan Müslümanların yanında, “Bu kadar masraf yerine, Gazza’ya yardım yapılsa daha iyi değil mi?” diyenler de var.

(Haberin giriş bölümünün Hollandacası en altta.
De Nederlandse versie van de inleiding staat onderaan.)

Afbeelding met snoep, banketbakkerij, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY’ın analizi:

Ramazan ayı, her yıl dünyanın dört bir yanında milyonlarca Müslümanın manevî bir seferberlik içinde olduğu, paylaşma ve dayanışmanın zirveye ulaştığı özel bir dönemdir. Ancak son yıllarda bu ay, sadece İslam dünyasında değil, aynı zamanda Avrupa’nın kalbinde de kendine özgü bir yer edinmeye başladı. Bir zamanlar İslam’a şüpheyle bakan, hatta zaman zaman düşmanlıkla yaklaşan bazı Avrupa ülkelerinde bugün, Ramazan ayı artık toplumun ortak kültürel takviminde yer alıyor. Iftar sofraları, sadece Müslümanlara değil; farklı inançlardan, kültürlerden, milletlerden bireyleri bir araya getiren buluşma noktalarına dönüşüyor.

Bu dönüşüm, elbette kendiliğinden gerçekleşmedi. Avrupa’daki göçmen Müslüman toplumların, özellikle de Türk sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği özverili çabalar ve kapsayıcı yaklaşımlar, bu yeni Ramazan ikliminin inşasında başat rol oynadı. Öyle ki, bugün Hollanda’dan Almanya’ya, Belçika’dan Birleşik Krallık’a kadar birçok Avrupa ülkesinde düzenlenen iftar programlarına sadece Müslümanlar değil, siyasilerden sanatçılara, yerel yöneticilerden sivil toplum temsilcilerine kadar geniş bir katılım sağlanıyor. Kraliyet mensuplarının dahi Ramazan’a dair jestlerde bulunması, Ramazan’ın artık sadece bir dinî ibadet ayı olmanın ötesine geçtiğini ve toplumsal bir anlam kazandığını gözler önüne seriyor.

Afbeelding met straat, gebouw, kunst, panorama Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Avrupa’nın pek çok şehrinde caddelerin “Ramadan Mubarak” sloganlarıyla süslenmesi, süpermarket zincirlerinin Müslümanlarla dayanışma adına Ramazan’a özel kampanyalar yapması ve hatta İngiltere Kralı’nın Ramazan kutlamalarına dair sembolik jestleri, İslam’ın Avrupa’daki sosyo-kültürel varlığının görünür ve kabul edilir hâle geldiğinin işaretleridir. Bu tür gelişmeler, sadece Müslüman toplumlar için moral kaynağı olmakla kalmıyor; aynı zamanda Avrupa kamuoyuna da dinî ve kültürel çoğulculuğun bir arada mümkün olabileceğini gösteriyor.

Elbette, bu pozitif tabloya gölge düşüren bazı unsurlar da yok değil. Irkçı ve aşırı sağcı çevrelerin İslam karşıtı propagandaları, zaman zaman tırmanan nefret suçları, Kuran yakma gibi provokatif eylemler, Ramazan ruhunun Avrupa’daki yankısını sorgulayanları da beraberinde getiriyor. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen, Ramazan’ın Avrupa’da sergilediği dirayetli duruş, İslam’ın bu coğrafyada kendi mecrasında, sessiz ama derin bir şekilde kök saldığını gösteriyor.

Bu analiz, bir yandan Avrupa’daki Ramazan hareketliliğini örneklerle ortaya koymayı, bir yandan da bu hareketliliğin sosyolojik, kültürel ve hatta siyasî etkilerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. İftar sofralarının çevresinde oluşan bu yeni birliktelik ruhu, yalnızca Avrupa’daki Müslümanlar için değil, tüm Avrupa halkları için umut verici bir toplumsal barış ve diyalog zeminine dönüşme potansiyeli taşımaktadır.

Bakınız, Türkevi Araştırma Merkezi Başkanı Veyis Güngör neler diyor:

Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
“Ramazan ayında, Avrupa’nın her köşesinde, bu ve benzer iftar programları birbirini takip ediyor. Programlar, Müslüman ve Türk kuruluşlarıyla sınırlı değil. İçinde yaşanılan ülkelerin sosyal, kültürel ve kamu kuruluşlarının da yer almasıyla yapılıyor. Diğer taraftan, Londra, Amsterdam, Brüksel ve diğer şehirlerin cadde ve meydanlarının Ramazan süslemeleri de göz kamaştırıyor.
Birleşik Krallıkta, Ramazan için hurma paketleyen, Ramazan’ı kutlayan Britanya Kralı Charles ve diğerleri de var şüphesiz.

Avrupa’daki karar vericilerin, ırkçı ve aşırı sağ siyasi partilere rağmen, yer yer ifade ettikleri, “İslam Avrupa’nın bir parçasıdır” tespiti, yukarıda verilen Ramazan hareketliliğindeki örneklerde de açıkça kendini göstermektedir. Sadece Ramazan vesilesiyle yaşanan bu hareketlilik, bize Ramazan’ın artık bir ‘Avrupa kültür değeri’ olduğunu anlatıyor.

Öyle ki, İslam’ın Avrupa’da kendi başına aldığı mesafeler; bazı Müslümanların din adına şiddet kullanmaları, bazı Müslümanların ise ahlaki değerlere önem vermeyen din anlayışı ve en önemlisi de Avrupa’nın bir çok kentinde Kuran yakılması, aşırı sağ ve ırkçı hareketlerin, “İslam’ın Avrupa’da yeri yoktur” diyerek propaganda yapmalarına rağmen gerçekleşiyor.

İşte bütün bu olumsuz şartlara ve gelişmelere rağmen İslam, Avrupa’da hiçbir siyasi, ekonomik ve sosyal gücün gölgesinde kalmadan, hedefe kendi başına yürüyor. Adeta; Hegel, Marks ve Weber’den sonra “özgürlük” kavramını bayraklaştıran ama “adalet” kavramını mazlum halklardan esirgeyen, işine geldiği gibi kullanan Avrupa’ya kendine gel dercesine…

Umulur ki; Avrupa’daki Ramazan hareketliliğinde görüldüğü gibi, “Ramazan” artık bir Avrupa kültür değeri olur ve Avrupa’da tarihin önceki dönemlerinde, “Türkler geliyor” tehdidiyle oluşan şuur altındaki korkunun gitmesini sağlar.”

ÇOK KATMANLI TOPLUMSAL DENEYİM

Avrupa’da Ramazan’ın görünür hâle gelmesi, ırkçı ve aşırı sağcı politikaların yükselişte olduğu bir dönemde, umut verici bir karşı hikâyeye işaret ediyor. Kur’an yakma provokasyonlarının, İslamofobik saldırıların ve ayrımcı söylemlerin arttığı bir ortamda, iftar sofralarının etrafında kurulan bu kültürel yakınlık, farklılıklara rağmen birlikte yaşamanın mümkün olduğunun canlı bir ispatı. Avrupa’daki karar vericilerin zaman zaman ifade ettiği “İslam, Avrupa’nın bir parçasıdır” cümlesi, artık sadece politik bir retorik değil, sokakta karşılığı olan bir gerçeğe dönüşmeye başlıyor.

Yazmakta olduğum bu analiz, Ramazan’ın Avrupa’daki yansımalarını, hem toplumsal birliktelik hem de bireysel vicdan muhasebesi bağlamında ele almayı amaçlamaktadır. Çünkü Avrupa’da düzenlenen her bir iftar sofrası, sadece bir yemek organizasyonu değil; tarihsel hafızayı, kültürel değişimi, birlikte yaşamı ve vicdani sorumluluğu içine alan çok katmanlı bir toplumsal deneyimdir. Bu deneyimi anlamak, hem bugünü hem de yarının Avrupa’sını şekillendirecek önemli ipuçları sunmaktadır.

ŞATAFATLI İFTARLARI BENİMSEMEYENLER DE VAR

Ancak bu tablo tek yönlü değil. Ramazan boyunca düzenlenen görkemli ve zaman zaman israfa kaçan iftar organizasyonlarına karşı, daha sade ve bilinçli bir yaklaşım çağrısı yapanlar da var. Özellikle Gazze başta olmak üzere yoksulluk, açlık ve savaşla boğuşan coğrafyaların varlığı, “İftar sofralarına harcanan paralar, mazlumlara yardım olarak gitse daha anlamlı olmaz mı?” sorusunu gündeme taşıyor. Bu hassasiyet, Ramazan’ın özü olan paylaşma ve empati duygusunu yeniden hatırlatıyor. Avrupa’daki kimi Müslüman bireyler ve kuruluşlar, bu eleştiriyi dikkate alarak iftar sofralarını sadeleştirmeye ve yardım faaliyetlerine öncelik vermeye başlamış durumda. Bu da Avrupa’daki Ramazan pratiğinin sadece dışsal değil, içsel bir dönüşüm yaşadığını gösteriyor.

Bakınız bu konuda Girişimci ve yazar Mustafa Özkan ne diyor:

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Her yıl olduğu gibi bu Ramazan’da da Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar) tarafından düzenlenen iftar programları, adeta bir protokol yarışına dönüşüyor. Aynı yüzler, aynı resimler, aynı gösteriş…
Sanki bu programların tek amacı, sosyal medyada paylaşılacak fotoğraflar çekmekmiş gibi.

Büyükelçi, başkonsoloslar ve diğer yetkililer, bu programlara davet ediliyor ve her seferinde aynı kişilerle fotoğraflar çekiliyor. Komik olan, her akşam farklı bir kurumun farklı bir mekânda bu rutini tekrarlaması. Bu resimler, iftar programı bitmeden önce sosyal medyada servis ediliyor. Sanki bu fotoğraflar, STK’ların başarısının bir göstergesiymiş gibi…
Anavatanımızda açlık sınırında yaşayan milyonlar varken, Gazze’de insanlık dramı yaşanırken, dünyanın dört bir yanında açlık ve sefaletle mücadele eden milyonlar varken, bu tür şatafatlı iftarların anlamı nedir?”

…VE İŞTE HOLLANDA’DAKİ İFTAR SOFRALARI

Çeşitli Bakanlıklarda çalışan Türk ve Müslümanların girişimiyle oluşan Kleurrijk Netwerk’in organize ettiği müthiş iftar…

Afbeelding met overdekt, panorama, persoon, voedsel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Nureddin Gerdan ve arkadaşlarının koordine ettiği bu özel buluşma, Ekonomik İşler, İklim ve Yeşil Büyüme, Tarım ve Doğa Bakanlıklarında görev yapan birçok personeli bir araya getirdi. Rijswijk Belediye Başkanı Huri Şahin’in ve Ulusal Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Koordinatörü Rabin S. Baldewsingh’in katılımıyla gerçekleşen iftar, Irkçılıkla Mücadele Haftası kapsamında düzenlendi.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Geçen yıl Kral Willem Alexander’i iftar programında ağırlayan Rijswijk Beldiye Başkanı Huri Şahin, bu yıl da, “Irkçılıkla Mücadele Haftası” kapsamında düzenlenen iftarın konuğuydu.

“Bir masa, birçok hikâye” temasıyla katılımcılar, kendilerini anlatan objeler veya alıntılarla birbirlerine ilham verdi. En çok paylaşılan sözlerden biri Mevlana’dan geldi:
“Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.”
Bu anlamlı akşam, Ramazan’ın artık sadece bir inanç geleneği değil, Hollanda kültürünün bir parçası haline geldiğini bir kez daha gösterdi.

LAHEY’DE ORTAK SOFRA ORTAK DEĞERLER

Ulusal İftar Hollanda’da Gerçekleşti: “Ramazan, Paylaşmanın ve Dayanışmanın Ayıdır”

Afbeelding met person, kleding, persoon, tafel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’daki Müslüman toplumu ile farklı kesimleri bir araya getiren Ulusal İftar, bu yıl da yoğun ilgi gördü. Ramazan ayının maneviyatı, sürdürülebilirlik ve toplumsal dayanışma mesajlarıyla vurgulandı.

Müslümanlar ve Devlet Arası İrtibat Organı (Contactorgaan Moslims en Overheid (CMO) tarafından bu yıl 9’uncusu düzenlenen Ulusal İftar, Ramazan ayının ruhuna uygun şekilde Lahey’de gerçekleşti. İftar programına diplomatlar, akademisyenler, sivil toplum temsilcileri ve farklı inançlardan konuklar katıldı.

Bu yıl “sürdürülebilirlik ve israfla mücadele” temasıyla düzenlenen programda, Ramazan ayının paylaşma, dayanışma ve farkındalık yönüne dikkat çekildi.
İftar organizasyonu, farklı geçmişlere sahip insanları tek sofrada buluşturarak toplumsal birlik mesajı verdi.

CMO Başkanı Muhsin Köktaş, iftarın açılışında yaptığı konuşmada, bu buluşmanın farklılıklarımızı aşan bir anlayış ortamı oluşturduğunu vurgulayarak, “Ramazan ayı, yalnızca oruç tutmak değil; aynı zamanda israfla mücadele etmek, çevreye duyarlı olmak ve ihtiyaç sahiplerini gözetmek demektir” dedi.

Katılım ve Entegrasyon Bakanı Jurgen Nobel, iftar sofralarının bir araya geliş açısından önemine değinerek, “Ramazan’da olduğu gibi, birlikte oturulan sofralar ortak değerleri pekiştirir. Farklı inançlar arasında bu tür karşılaşmalar, toplumsal uyumu güçlendirir” şeklinde kısa bir konuşma yaptı.

Kazakistan Su ve Sulama Bakan Yardımcısı Arslan Abdrayimov, Kazakistan’ın ev sahipliği yaptığı İslam Gıda Güvenliği Teşkilatı’nın (IOFS), İslam dünyasında gıda güvenliği ve tarımsal iş birliği alanında önemli rol oynadığını hatırlatarak Ramazan ayında bu bilincin daha da önem kazandığını belirtti.

Hollanda Gıda Bankaları Başkanı ve eski Tarım Bakanı Henk Staghouwer, Ramazan ayının aç kalanları hatırlama açısından özel bir anlam taşıdığını vurguladı.
“Hollanda gibi bir ülkede bile hâlâ birçok insanın yetersiz beslenme ile mücadele ettiğini görmek, Ramazan’da tuttuğumuz orucun ne kadar anlamlı olduğunu hatırlatıyor. Açlıkla mücadele, hepimizin sorumluluğudur” dedi.

Ulusal İftar, yalnızca bir iftar yemeği değil; farklı inanç ve kültürlerden insanların Ramazan ayının değerleri etrafında buluştuğu, diyalog ve empatiyi pekiştiren bir etkinlik olarak öne çıktı. Organizasyon, orucun sadece bireysel bir ibadet değil, toplumsal sorumluluk taşıyan bir bilinç olduğunu bir kez daha hatırlattı.

ROTTERDAM BELEDİYESİ’NDEN TARİHİ ADIM: BELEDİYE BİNASINDA İLK İFTAR PROGRAMI

Rotterdam, toplumsal birlik ve beraberliğe örnek teşkil edecek anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Kent tarihinde ilk kez, belediye binasında düzenlenen iftar programı, farklı inançlardan ve kesimlerden gelen 125 kişiyi aynı sofrada buluşturdu. Belediye Başkan yardımcısı Faouzi Achbar’ın öncülüğünde gerçekleşen bu özel gece, sadece bir iftar yemeği değil, aynı zamanda birliğin, anlayışın ve karşılıklı saygının güçlü bir göstergesi oldu.

Denk Partisi tarafından “tarihi” olarak nitelendirilen bu anlamlı buluşma, Rotterdam’ın sosyal dokusuna değer katan bir ilk olarak kayıtlara geçti. Achbar, “Artık birbirimizin farklılıklarına değil, ortak yönlerimize odaklanmalıyız. Şehir olarak bu tür etkinliklerle bağ kurmayı, örnek olmayı amaçlıyoruz. Ve insanları bir araya getirmenin en güzel yolu aynı sofrayı paylaşmak,” sözleriyle geceye damga vurdu.

Dinler Arası Diyalog ve Toplumsal Dayanışmanın Güzel Bir Örneği

İftar davetine Katolik ve Yahudi cemaatlerinin temsilcileri, emniyet yetkilileri, iş dünyasından isimler, siyasi parti liderleri, belediye meclis üyeleri ve şehrin önde gelen isimleri katıldı. Rotterdam Ombudsmanı Marianne van den Anker, Woonstad yöneticisi Mohamed el Achkar ve ünlü sokak futbolcusu Soufiane Touzani gibi tanınmış simalar da gecede yerini aldı.

Afbeelding met overdekt, person, persoon, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Rotterdam Belediye Başkanı Carola Schouten Başkan Yardımcısı DENK Partili Faouzi Achbar

Rotterdam Belediye Başkanı Carola Schouten da geceye konuşmasıyla katkı sundu. Schouten, “Aslında bu buluşmanın şimdiye kadar yapılmamış olması şaşırtıcı. Burada bulunmanız, hepimizin ortak bir arayış içinde olduğunu gösteriyor: karşılaşmak, bağ kurmak, derin düşünmek… Tüm bunlar Ramazan’ın da özüdür,” diyerek salondaki katılımcılara teşekkür etti.

Afbeelding met person, kleding, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Belediye Başkanlığının iftar davetine, Kocatepe Camii mensupları da katıldılar.

Faouzi Achbar, bu anlamlı buluşmanın yalnızca bir başlangıç olduğunu vurgularken şunları söyledi: “Din ile devlet arasındaki ayrımı hep konuştuk, ancak dini kurumların toplumdaki yapıcı rolü göz ardı edilmemeli. Biz bu bağları kuvvetlendirmek istiyoruz. İlgi beklentimizin çok üzerindeydi. Gelecek yıl bu sofrayı daha da büyüterek yeniden kurmak istiyoruz.”

AMSTERDAM FATİH CAMİİ, HOLLANDALI KOMŞULARIYLA RAMAZAN SOFRASINDA BULUŞTU

Afbeelding met kleding, vrouw, persoon, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ramazan ayının manevi atmosferi, bu yıl Amsterdam’ın Jordaan Mahallesi’nde kültürler arası sıcak bir buluşmaya sahne oldu. Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı Amsterdam Fatih Camii, Hollandalı komşularını iftar sofrasında misafir etti.

Camii tarafından organize edilen iftar programı, farklı inanç ve kökenden mahalle sakinlerini aynı sofrada buluşturdu. Davetliler, hem birlikte oruç açmanın huzurunu yaşadı hem de Ramazan’ın anlam ve değerlerini yakından tanıma fırsatı buldu.

Fatih Camii Dernek Başkanı Fikret Önder, etkinlikle ilgili olarak, “Ramazan; birlik, beraberlik ve paylaşma ayı. Biz de bu duyguları camimizin çevresindeki komşularımızla paylaşmak istedik. Onları iftar soframıza davet ederek hem gönül köprüleri kuruyoruz hem de İslam’ın sıcak yüzünü tanıtmış oluyoruz,” dedi.

İftar programı, Hollanda’daki geleneksel buurtfeest (mahalle festivali) konseptiyle düzenlendi. Katılımcılar süslenmiş sokaklarda, imece usulü kurulan sofralarda bir araya gelirken; bireyselliğin yoğun olduğu Hollanda toplumunda birlikte olmanın güzelliği vurgulandı.

Afbeelding met kleding, persoon, vrouw, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Mahalle sakinlerinden Jet Beers, iftarla ilgili düşüncelerini, “Ramazan benim için bir araya gelmek, bağlantı kurmak ve başkalarını düşünmek demek. Bu etkinlik, birlikte olmanın ne kadar değerli olduğunu gösterdi,” sözleriyle paylaştı. Daha önce bir günlüğüne oruç tuttuğunu söyleyen Beers, iftarın ruhunu yerinde deneyimlemenin kendisi için çok kıymetli olduğunu belirtti.

Camiiye komşu evde oturan Maximilian Terstappen ise ilk defa bir iftar etkinliğine katıldığını ifade ederek, “İslam’a dair derin bir bilgim yok ama bu tür buluşmalar, birbirimizi daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor,” dedi.

Etkinliğe ayrıca, caminin hemen arkasında bulunan iltica merkezinde görev yapan Lies Otten da katıldı. Otten, “Mültecilerle çalışırken Ramazan’ı daha yakından tanıdım. Çocuklar sürekli ‘bir gün denemelisin’ diyor. Böyle bir sofrada birlikte yemek yemek gerçekten çok özel,” diye konuştu.

1920 yılında inşa edilen eski bir kilise binasından dönüştürülen Fatih Camii, 1980’den bu yana Amsterdam’da hizmet veriyor. Cemiyetin bu anlamlı iftar daveti, kültürler arası diyaloğun güçlenmesine ve komşuluk bağlarının pekişmesine güzel bir örnek olarak hafızalarda yer etti.

HOLLANDA POLİSİNDEN BİRLİK VE BERABERLİK İFTARI

Bölgenin 5 Belediye Başkanı ve yüksek yöneticiler iftardaydı…

Afbeelding met kleding, persoon, overdekt, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’da bir başka ilki de, Kuzey Hollanda Poli Teşkilatı gerçekleşitirdi.
Bünyesinde çalışan yüzlerce müslüman elemanı, Hıristiyan meslektaşları ile kaynaştırmak için düzenlenen iftar sofrası, Haarlem kentindeki Erva Partycenter’de kuruldu.

Sunuculuğunu Maarten Roosch’un yaptığı iftara, Kuzey Hollanda Emniyet Müdürü Hamit Karakuş, Haarlem Belediye Başkanı Jos Wienen,Velsen Belediye Başkanı Frank Dales, Uitgeest Belediye Başkanı Sebastiaan Nieuwland ve çeşitli vakıf temsilcileri, bölge cami yöneticileri, polis mensupları ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Afbeelding met persoon, kleding, person, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İftar programının açılış konuşmasını ‘Herkes İçin Polis Birimi’ Koordinatörü Ümit Aygün yaptı. Aygün, konuşmasında, Ramazan’ın ve diğer dini oruçların insanlar arasındaki dayanışma ve anlayışı güçlendiren bir fırsat sunduğuna vurgu yaptı. Ayrıca, polis teşkilatının sunduğu ‘Herkes İçin Polis’ programını ve toplumun her kesimine eşit ve adil bir hizmet sunma amacını dile getirdi.

Aygün, bu etkinliğin yalnızca bir iftar programı olmanın ötesinde, polis teşkilatının toplumla kurduğu bağları güçlendirmeye ve karşılıklı güven inşa etmeye yönelik bir adım olduğunu belirtti ve “Bu gece burada birbirimizi daha iyi tanıyoruz ve farklı geçmişlerimize rağmen birlikte nasıl daha iyi çalışabileceğimizi keşfediyoruz,” dedi.

Afbeelding met persoon, person, tafelgerei, tafel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Haarlem Belediye Başkanı Jos Wienen ve Velsen Belediye Başkanı Frank Dales ise, toplumda birlikte yaşamı ve karşılıklı anlayışı teşvik etmek için daha çok diyalog ve işbirliğine ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.

Gece boyunca yapılan konuşmalar, toplumun her kesimiyle daha güçlü bağlar kurmanın önemini vurgularken, Jürgen de gençlerin ve rol modellerin toplumdaki güçlü bir etki yaratma potansiyeline dikkat çekti.

İftar öncesi İmam Mehmet Reşit Uygun kısa bir dua ederek iftarın anlamını ve önemini katılımcılarla paylaştı ve ardından iftar ezanı okundu. Katılımcılar, zengin bir sofra eşliğinde bir araya gelerek, hem lezzetli yemeklerin tadını çıkardılar hem de birbirleriyle sohbet etme fırsatı buldular.

Bu özel akşamın sonunda, katılımcılar birlik ve beraberlik duygusuyla etkinliği sonlandırdı. İlk defa düzenlenen bu iftarın, gelecekte bir gelenek haline getirilmesi temennisiyle etkinlik sona erdi.

Etkinliğe katılan herkese teşekkür eden Ümit Aygün, “Birlikte daha güçlü bir toplum inşa edebiliriz,” diyerek geceyi anlamlı bir şekilde sonlandırdı. (Kaynak: Ömer Atıf)

SCHİEDAMIN KURULUŞ ETKİNLİĞİ KAPSAMINDAKİ İFTAR

Afbeelding met panorama, person, persoon, tafel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Schiedam Belediyesi, 750’nci Kuruluş etkinlikleri çerçevesinde, bir de iftar programı düzenledi.
‘Schiedam Şehri Birlik ve Beraberlik İftarı’ çerçevesinde düzenlenen iftar yemeğine 600 kişi katıldı. Farklı din ve kültürlere mensup kişilerin katıldığı iftar yemeğinde konuşan, Belediye Meclis Üyesi Cemil Kahramanoğlu, böylesi özel bir günde, farklı geçmişlere sahip insanların bir araya gelmesinin önemine vurgu yaptı.
Yıldız İslam Merkezi, HDV Muradiye Camisi, Essalm Camisi, Çınar İslam Merkezi ve Meredia Vakfı gibi önemli kuruluşların katılımıyla gerçekleien iftar sofrası, Hollanda medyasında geniş yer aldı.

EERBEEK PROTESTAN KİLİSESİ’NDE İFTAR BULUŞMASI Afbeelding met panorama, tafel, restaurant, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’nın Overijssel eyaletine bağlı Eerbeek’teki Kruiskerk Protestan Kilisesi’nde özel bir iftar yemeği düzenlendi. Stichting Gouden Generatie ve Acacia iş birliğiyle gerçekleşen etkinlik, farklı kültürleri bir araya getirerek birlikte yaşama sanatını vurguladı.

Programda, toplumlararası bağları güçlendirmeye yönelik konuşmalar yapıldı. Katılımcılar, iftar yemeği eşliğinde birbirleriyle tanışma ve kültürel deneyimlerini paylaşma fırsatı buldu.

Organizatörler, bu etkinliğin farklı inanç ve kültürlerden insanların birbirini daha iyi anlamasına katkı sunduğunu belirterek, benzer buluşmaların devam edeceğini ifade etti. Kruiskerk Eerbeek ve ortak kuruluşlar, hoşgörü ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlayan etkinliklerle bölge halkını biraraya getirmeye devam edecek.

MÜSİAD’DAN DEVLET YÖNETİCİLERİNİ, SİYASETÇİLERİ, FARKLI DİNLERİ, KÜLTÜRLERİ VE İŞ DÜNYASINI BULUŞTURAN ANLAMLI İFTAR PROGRAMI

Afbeelding met kleding, panorama, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’daki iftar sofralarının en anlamlılarından biri de, MKB Metropool Amsterdam (Küçük ve orta ölçekli işletmeler) kuruluşu ile MÜSİAD Hollanda işbirliği ile kurulan sofra oldu.
Corendon Hotel’de düzenlenen iftar sofrasına katılan, devlet yöneticileri, siyasetçiler, iş dünyası ve farklı inançlardan temsilciler, kültürel çeşitliliği, dini hoşgörüyü ve iş dünyasında çok sesliliği vurgulayan konuşmalar yaptılar.

“Kültürlerin, Dinlerin, Ülkelerin ve Sektörlerin Birleşimi ve Çeşitliliği” temasıyla organize edilen programa, Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy, Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık, Fas Krallığı Amsterdam Başkonsolosu Salim Si, Rabobank Direktörü Erik Versnel, HVA Profesörü Kim Poldner, Fem-Start Kurucusu Marian Spier, Met Hotel Amsterdam Direktörü ve Sahibi Zaklina Keser, ‘Etnik İş Kadını Ödülü’ Sahibi Souad el Markhoud ve Müsiad Hollanda üyeleri ve yönetim kurulu olmak üzere 300 davetli katıldı.

MÜSİAD Hollanda Başkanı Ali Köklü, yapmış olduğu konuşmada, “MKB Metropool Amsterdam olarak, bu anlamlı iftar programının gelecekte de devam etmesini ve daha fazla girişimciyi bir araya getirmesini temenni ediyoruz. Birlikte büyümek, çeşitliliği zenginlik olarak görmek ve farklı sektörleri ortak bir vizyonla buluşturmak adına bu gecenin önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.” derken, Amsterdam Başkonsolosumuz M.Burak Ersoy ise şunları söyledi:

Afbeelding met person, kleding, pak, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Bu anlamlı iftar programına katkılarından ötürü Müsiad Hollanda, Rabobank, Corendon ve MKB Metropool’a teşekkür etmek istiyorum. İftar sofraları sadece açlığı gidermek için değil, aynı zamanda gönüllerimizi birleştirmek, birbirimizi anlamak ve aramızdaki birlik ve beraberliği güçlendirmek için de bir fırsattır. Esasen ülkelerimiz arasındaki 5 asırlık tarihi ilişki ve güçlü dostluk bağları sayesinde ilişkilerimizi ilerletmek için sağlam bir zemine de sahibiz. Bunu Türkiye’nin dış ticareti ve yatırımları bağlamındaki olumlu gelişmeler ve ikili ticaretimizin büyüklüğü temelinden güç alarak ifade ediyorum.”

Mübarek ramazan ayının hepimiz için ve toplumlarımız için sağlık, huzur ve mutluluk dolu günlere vesile olmasını diliyorum.”

HOLLANDA DİYANET VAKFI’NIN BU YILKİ İFTAR SOFRASI ALMELO YUNUS EMRE CAMİİ’NDE KURULDU

Afbeelding met person, kleding, persoon, Organisatie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’daki en güzide ve kutsal kuruluşlarından biri olan Hollanda Diyanet Vakfı, her yıl düzenlenmekte olan iftar sofralarının sonuncusunu Almelo Yunus Emre Camii’nde gerçekleştirdi.

Afbeelding met gebouw, hemel, buitenshuis, moskee Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’daki ‘ilk minareli cami’ olarak bilinen ve onarılarak büyütüldükten sonra geçenlerde açılışı yapılan Yunus Emre’deki iftar sofrasına, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy, Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirimiz Ömer Özgül, HDV Yönetim Kurulu Başkanı Servet Tiryaki, Rotterdam Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Muhammed Emin Altın ve Deventer Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Hüsnü Özmen, MUSİAD Hollanda Yönetim Kurulu Başkanı Ali Köklü, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, yerel siyasetçiler ve çok sayıda vatandaş da katıldı.

Afbeelding met persoon, kleding, person, Officieel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İftar programı, Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Duaların ardından okunan ezanla birlikte oruçlar açıldı. Program boyunca, HDV’nin gerçekleştirdiği hizmetlerin anlatıldığı slayt gösterisi ile çalışmalar hakkında bilgi verildi.

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
T.C Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Dr. Ömer Özgül ise, konuşmasında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayarak şu sözleri söyledi: “Değerli hanımefendiler, Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz. Hayırlı Ramazanlar dilerim ve Ramazan’ın feyzinden hepimizin yararlanmasını Cenâb-ı Hak nasip eylesin. Kadınlarımız, sadece evlerimizin neşesi ve düzeni değil, toplumumuzun her alanında önemli roller üstleniyor. Onların yeri, bizim kültürümüzde her zaman özel olmuştur. Kadınlarımıza olan saygımızı, her fırsatta dile getirmeliyiz,” dedi.

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal yaptığı konuşmada, öncelikle ve özellikle Almelo Yunus Emre Camii Yönetim Kurulu Başkanı Şengün Türkeri ve Mimar Sedat Yılbırt’ı böylesine güzel eserlere ve hizmetlere attıkları imzalardan dolayı kutladı.
Büyükelçi Ünal şöyle devam etti: “Burası, sadece bir cami değil, aynı zamanda her zaman toplumun bir araya geldiği, kaynaştığı, paylaşımda bulunduğu bir mekândır. Almelo Yunus Emre Camii’nin yönetim kurulu başkanını ve mimarını, bu güzel yapıyı ortaya koydukları için kutluyorum. Kadınlarımıza olan değerimizi her zaman dile getirmeliyiz. 8 Mart, bir hatırlatıcıdır, fakat bizler kadınlarımıza olan değerimizi her an göstermeliyiz. Bu camide gerçekleşen etkinlik, toplumumuza büyük katkı sağlıyor. Burada bulunan her birey, Ramazan’ın manevi havasını hep birlikte yaşıyor, paylaşmanın değerini bir kez daha görüyor.”

HOLLANDA TÜRK FEDERASYON’UN İFTARINA 700 KİŞİLİK KATILIM

Afbeelding met panorama, schermopname, groep, mensen Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Türk Federasyon’nun Rhonezaal’da düzenlenen iftar sofrasına, Lahey Büyükelçisimiz Selçuk Ünal, Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy, Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık, DENK Partisi Siyasi Lideri Stephan van Baarle, MÜSİAD Hollanda Başkanı Ali Köklü, HOTİAD Başkan Yardımcısı Faruk Halıcı, İOT Başkanı Zeki Baran, HTİKDF Başkanı Ömer Altay, İGMG Kuzey Hollanda Başkanı Mustafa Hamurcu, İGMG Güney Hollanda Başkanı Mustafa Aktalan, iş insanları, politikacılar, STK temsilcileri, siyasiler, teşkilat başkanları ile birlikte 700’ü aşan bir davetli topluluğu katıldı.

Şehitlerimizin anısına yapılan saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunmasından sonra kürsüye ilk çıkan, DENK Partisi’nin siyasi lideri Stefan Van Baarle oldu.
Bir Tük babadan olma Van Baarle, konuşmasını Türkçe yaptı:

Afbeelding met microfoon, person, kleding, Speech Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
“Bu mübarek Ramazan ayında sizlerle aynı sofrada olmak benim için büyük bir mutluluk. Ramazan sadece oruç tutmak değildir. Ramazan birliktir, kardeşliktir, dayanışmadır. Bugün sadece yemek yemiyoruz. Bugün ortak bir değeri paylaşıyoruz: Çünkü nereden geldiğini ve atalarını bilmek önemlidir. Hollanda Türk Federasyon, tarih ve kültür bilincini yaşatmak için çalışıyor. Bunu gençlere aktarıyor, böylece kim olduklarını unutmuyorlar. Bu da DENK’in misyonudur: Kendin olmak, kökeninle gurur duymak ve kendini inkâr etmemek. Bu değerli çalışmaları için Türk Federasyon’a teşekkür ederim. Rahmetli dedem Kocaeli’de fasulye satardı. Her gün eşeğine yükleyip pazara götürürdü. Ailesi için çok çalışırdı. Zaman değişti, ama bir şey aynı kaldı: Azmimiz! Çalışkanlığımız! Mücadele ruhumuz! Atalarımızdan öğrendik: Zorluklar bizi yıkmaz, daha güçlü yapar! İşte bu yüzden: haklarımızı, değerlerimizi ve kimliğimizi korumalıyız! Bu mücadele her yerde, siyasette de devam ediyor!
DENK, on yıldır ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı duruyor! Wilders, Yeşilgöz ve onlar gibiler toplumu bölmek istiyor!
Peki biz ne yapıyoruz?
Güçlü duruyoruz!
Sesimizi yükseltiyoruz!
Haklarımızı savunuyoruz!
Bugün birlikte iftar yapıyoruz, ama soframız sadece burada değil!
Biz, Doğu Türkistan’daki Uygurların sesiyiz!
Filistin’de mazlumların yanındayız!
Bosna ve Karabağ’da adalet için mücadele ediyoruz!
Çünkü biliyoruz ki: Nerede zulüm varsa, orada hakkı savunmak gerekir! Ramazan bize, büyük bir amaç için fedakârlık yapmayı da öğretir. Bizim davamız, var olmak, haklarımızı korumak ve çocuklarımızın geleceği için mücadele etmektir! Eğer birlik olursak, eğer birbirimize destek olursak, hiçbir şey bizi durduramaz!
Biz biriz. Biz beraberiz. Biz güçlüyüz!” dedi.

Afbeelding met tekst, teken, kleding, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Daha sonra kürsüye çıkan Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy’un konuşmasından bazı pasajlar şöyle:
“Bilindiğiniz üzere bu Ramazan ayı, aynı zamanda Türk tarihi açısından önemli bir haftaya tesadüf ediyor. Geçtiğimiz günlerde, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı İstiklal Marşı’nın 104. yıl dönümünü anlattık. Ve daha önümüzdeki hafta 18 Mart’ta Çanakkale Deniz Zaferi’nin 110. yıl dönümünü anacağız. Çanakkale Deniz Zaferi, Türk tarihinde çok önemli bir dönüm noktası, Türk milletinin milli kurtuluş yolundaki yürüyüşünün başlangıç noktası ve mihenk taşıdır. Burada başta Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları olmak üzere, onların yaptığı fedakarlıklar sayesinde Türk milleti büyük bir mücadeleye başlamış ve kendilerine karşı çıkan unsurları yok ederek Cumhuriyeti kurmuştur. Buralarda varsak, buralarda bulunuyorsak bunların o zaman atalarımızın bu fedakâr ve tarihi mücadelesine borçluyuz. Onları, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimizi bu vesileyle rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle değerli şairimiz, İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif Ersoy’u da rahmetle anıyoruz.
Sizlerin Ramazanınız’ın mübarek olmasını diliyorum.”

Afbeelding met microfoon, tekst, Speech, Woordvoerder Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Ev sahibi olarak kürsüye çıkan Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik’in konuşmasından bazı pasajlar şöyle:
“Hak Teala’dan tutmuş olduğumuz oruçları, yapmış olduğumuz duaları, ibadetlerimizi kabul etmesini niyaz ediyorum. Mart ayı girmesi vesilesiyle başta İstiklal şairimiz olan Mehmet Akif Ersoy’u, rahmet, minnet ve şükranla anmak istiyorum. Sevgili gönüldaşlarımdan istiyorum ki, o merhumun Kur’an’a Hitabe adlı şiirini mutlaka okumalısınız.Yüce Yaradan bizleri, Hak Kitabın yolunda gidenlerden eylesin. Gazi Mustafa Kemal’in buyurmuş olduğu gibi, kitabın içinde neler yazdığını bilmiyoruz ama peşinden gidiyoruz.
Mustafa Kemalleri olmadığı için bugün Doğu Türkistan, Gazze, Türkmeneli gibi nice mazlumlar zor şartlarda hayat sürmekteler.
Yaşamış olduğumuz ülkenin neferleri olarak, bu toprakların vatandaşı olarak hizmetimizi sonsuza dek yürüteceğiz. Fakat bunu yaparken de büyük Türk dünyasının büyük Turan elinin de birer neferleri olduğumuzu asla unutmayacağız.
Vefa, önce Allah’a sonra aziz Türk milletinedir. Bu vesileyle hepinizin Ramazan-ı şerifinizi kutlamak istiyorum. Bizler Türk milleti olarak omuzumuzdaki yükün farkındayız. Hak Teala bizi onun altında ezdirmesin. Ve biliyoruz ki Yüce Allah kulunun taşıyamayacağı yükü omuzuna yüklemezmiş.Amenna deyip, bu yolda her daim devam edeceğiz. Her daim olduğu gibi son sözümü de söylemek istiyorum: Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.”

Afbeelding met tekst, microfoon, Menselijk gezicht, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Hollanda Türk Federasyon’un iftarına sonradan katılan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, geç gelişinin nedenini şöyle açıkladı:
“Hollanda Türk Federasyon yönetimi, diğer STK temsilcileri, Türk dünyasından bugün aramızda olan değerli kardeşlerimiz, basınımızın güzide temsilcileri, hepinizin Ramazanını tebrik ediyorum. Biz de, daha önce verilmiş bir söz sebebiyle iftarımızı başka bir yerde açtık ama, işin güzel kısmına (tatlı ve çaya) buraya geldik, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ramazanınızı tebrik ediyorum. Bu Ramazan’da birliğimizin, beraberliğimizin, dirliğimizin her zaman olduğu gibi daim olmasını diliyorum.”

Programın devamında, Kuran-ı Kerim tilavetinin ardından ezanın okunması ile oruçlar açıldı.

UTRECHT’TE 1600 KİŞİYE SOKAKTA İFTAR YEMEĞİ

Afbeelding met hemel, buitenshuis, panorama, Stedelijk gebied Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Diyanet Vakfı’na bağılı olan Utrecht Ulu Camii Vakfı tarafından düzenlenen ‘Sokakta iftar’ yemeğine 1600 kişi katıldı.
Cami Meydanı’nda düzenlenen programda bir onuşma yapan Yönetim Kurulu Başkanı Yücel Aydemir, “Farklı ülkelerden katılım ile geleneksel hale getirdiğimiz açık hava iftarı, Ramazan’ın birlik, beraberlik ve paylaşma iklimni anlatır bir durum aldı.
Bu anlamlı etkinliğe, Belediye mensupları ile çeşitli kuruluşların temsilcileri katılıyorlar.
Bizleri gururlandıran bu girişimi destekleyenlere teşkkürlerimi sunuyorum” dedi.

VERSAAR TEŞKİLATI’NDAN ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ İFTARI

Afbeelding met kleding, persoon, pak, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’nın Rotterdam kentinde, Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü kapsamında anlamlı bir program düzenlendi. Hollanda Türk Federasyonuna bağlı Rotterdam Versaar Teşkilatı tarafından organize edilen etkinlikte, şehitler için dualar edildi ve ardından iftar programı gerçekleştirildi.

Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık ve Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik ile STK temsilcilerinin katıldığı iftarda, Rotterdam Versaar Teşkilat Başkanı Muammer Bilgişli açılış konuşmasını yaptı.
Etkinliğin sunumunu üstlenen Hollanda Türk Federasyon Din Görevlisi Mustafa Aydın, program boyunca günün anlam ve önemine dair açıklamalarda bulundu. Rotterdam Versaar Din Görevlisi Selvet Turhan ise Çanakkale’de verilen mücadeleyi ve bu zaferin Türk milleti için taşıdığı önemi anlattı.

Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık, Çanakkale ruhunun birlik ve beraberlik mesajını vurgularken, Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik de Çanakkale Zaferi’nde Türk dünyasından gelen desteklere, Türk kadınının fedakarlıklarına ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğine dikkat çekti.

Çanakkale Şehitlerini Anma Programı iftar vakti ile son buldu ve katılımcılara iftar ikramında bulunuldu.

ULUSLARARASI DEMOKRATLAR BİRLİĞİ (UİD)’NİN AMSTERDAM İFTARI

Afbeelding met person, kleding, pak, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Uluslararası Demokratlar Birliği (UİD) nin Sky Palace gerçekleştirdiği iftar sofrasına, AK Parti Kayseri Milletvekili Ayşe Böhürler, Lahey Büyükelçisimiz Selçuk Ünal, Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık, Amsterdam Başkonsolos Yardımcısı Aslı Koç Kaya, Denk Partisi Milletvekili Doğukan Ergin, UID Genel Başkan Yardımcısı Ali Kılınç, UID Hollanda Bölge Başkanı Ertuğrul Kurt, Kazakistan Hollanda Başkonsolosu Kairat Abdrakhmanov, Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirimiz Ömer Özgül, MÜSİAD Hollanda Başkanı Ali Köklü ve çok sayıda sivil toplum temsilcisi, iş insanı ve UID üyesi katıldı.

Kayseri Milletvekili Ayşe Böhürler, Türkiye ile Hollanda arasındaki tarihi ve kültürel bağlara vurgu yaparak, “Ramazan, birlik ve beraberliğin en güzel şekilde yaşandığı bir aydır. Bu tür etkinlikler, iki ülke arasındaki dostluğu daha da güçlendiriyor” ifadelerini kullandı.

Afbeelding met tekst, person, kleding, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Hollanda’daki Türk toplumunun ülkenin sosyal ve ekonomik hayatına yaptığı katkılara değinerek, “Burada bir araya gelmemiz, sadece Türk toplumu için değil, tüm Hollanda için bir zenginliktir” şeklinde konuştu.

Ünal şöyle devam etti: “Hollanda’daki Türk toplumu, insani değerleri en güzel şekilde temsil eden, yaşadığı topluma 60 yıldır katkıda bulunan ve iki ülke arasındaki dostane ilişkileri güçlendiren bir köprü görevi üstlenmektedir. UID’nin bu çerçevedeki başarılı çalışmalarını tebrik ediyoruz. Bu çalışmalar arasında depremler vesilesiyle ülkemize yapılan yardımları, Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşması’nın imzalanmasının 60. Yıldönümü vesilesiyle düzenlenen etkinlikleri ve koruyucu ailelere ilişkin olanlara özellikle teşekkür ediyoruz. Başka bazı STK’larımızca da yapıldığını gördüğümüz bu çalışmaların tüm STK’larımızca sürdürülmesini arzu ediyoruz.”

Afbeelding met panorama, persoon, mensen, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Programda, Hollanda Temsilciler Meclisi Denk Partisi Milletvekili Doğukan Ergin ve UID Genel Başkan Yardımcısı Ali Kılınç da kısa konuşmalar yaparak, toplumsal birlik ve dayanışmanın önemine dikkat çektiler.
Konuşmaların ardından, UID Hollanda Sosyal Medya Birim Başkanı Abdurrahim Alıcı’nın okuduğu ezan eşliğinde oruçlar açıldı ve dualar edildi.

MİLLİ GÖRÜŞ KUZEY HOLANDA’NIN, ‘YOKSULLUK’ TEMALI İFTARI

 

Afbeelding met person, kleding, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Milli Görüş Kuzey Hollanda teşkilatının Amsterdam’daki Rhone Events & Salonu’nda yapılan, ‘Hollanda’da Yoksulluk’ temalı iftar programına, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy, IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün, Zaandam Belediye Başkanı Jan Hamming, Millî Görüş Kuzey Hollanda Bölge Başkanı Mustafa Hamurcu, Millî Görüş Güney Hollanda Bölge Başkanı Mustafa Aktalan, Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik, Hasene Hollanda Başkanı Hüseyin Karataş, CMO Başkanı Muhsin Köktaş, İslam Deneyim Merkezi Müdürü Joram van Klaveren, UID Hollanda Başkanı Ertuğrul Kurt, DENK Partisi Milletvekili Doğukan Ergin, MUSİAD Hollanda Başkanı Ali Köklü, önceki bölge başkanlarından Öner Hamurcu,  TİKDF, Doğu Türkistan Vakfı temsilcileri, bölge ve cami yöneticileri ve yurttaşlar katıldı.

Afbeelding met person, microfoon, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Zaandam Belediye Başkanı Jan Hamming, birleştiticiliği kamçılayan iftar yemeği nedeniyle çok mutlu olduğunu belirttikten sonra, İnsani Yardım Kuruluşu Hasene Hollanda Başkanı Hüseyin Karataş ‘Hollanda’da yoksulluk’ temalı bir konuşma yaptı.
Daha sonra kürsüye gelen IGMG Kuzey Hollanda Bölge Başkanı Mustafa Hamurcu, Gazze ağılıklı bir konuşma yaptı.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Daha sonra kürsüye çıkan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal bir konuşma yaptı.
Selçuk Ünal’ın konuşmasından bazı pasajlar şöyleydi:
“Millî Görüş Kuzey Hollanda Bölgesi iftar davetinde sizlerle olmaktan mutluluk duyuyorum. Mübarek Ramazan ayının İslam âlemi, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını, hepinize barış, bereket ve huzur getirmesini Cenap-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
İbadet, merhamet ve dayanışma ayı olan Ramazan, gönülleri arındırmak, paylaşmayı artırmak ve dayanışmayı pekiştirmek için bizlere sunulmuş büyük bir fırsattır. Bu müstesna günler, yardımlaşmanın, merhametin ve kardeşliğin en yüksek seviyeye ulaştığı, mazlumların, zorda kalanların ve ihtiyaç sahiplerinin unutulmadığı bir rahmet ayıdır.
Bundan 60 yıldan fazla bir süre önce, 1964 yılında ülkemiz ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’yla Hollanda’ya gelmeye başlayan göçmen işçileriniz ve onların çocukları ve torunlarının son 60 yılda eriştikleri düzeyin ve başardıklarının ardındaki itici güçtür. Keza bu güç sayesinde geçtiğimiz sene 100. yıldönümünü idrak ettiğimiz Türkiye-Hollanda Dostluk Antlaşması’nın yön verdiği ikili ilişkilerimizin önümüzdeki on yıllarda daha da gelişmesinde, işbirliği ve dostluk köprülerinin tahkim edilmesinde rol oynamaya devam edecektir.
Bu güzel daveti düzenleyen IGMG Millî Görüş Kuzey Hollanda Bölgesi’ne ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Dualarınızın kabul olmasını, Ramazan’ın bereketinin tüm insanlığa barış, huzur ve esenlik getirmesini can-ı gönülden diliyorum. Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.”

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, pak, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Büyükelçi Ünal’dan sonra, IGMG Genel Başkanı Kemal Ergün yaptığı konuşmada ramazan ayının insanlar üzerindeki etkisine değindi.

Konuşmaların ardından Amersfoort İmam hatibi İhsan Ergül tarafından okunan ezan ile topluca iftar edildi. İftar sonrasında çay-kahve sohbetiyle gece değerlendirildi. (Kaynak: Zeynel Abidin Kılıç)

MİLLİ GÖRÜŞ GÜNEY HOLLANDA’DAN
“ADİL BİR DÜNYA VE BARIŞ” TEMALI İFTAR

Afbeelding met person, persoon, kleding, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi Muhammed Emin Altın, Güney Hollanda Bölge Başkanı Mustafa Aktalan ve icrası, Millî Görüş Kuzey Hollanda Bölge Teşkilatlanma Başkanı Ahmet Duran,  Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Servet Tiryaki, Hasene Başkanı Hüseyin Karataş, Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Ömer Özgül, Rotterdam Belediye Başkan Yardımcısı Faouzi Achbar, Saadet Partisi Rotterdam Bölge Başkanı Erkan Koç, HTİKDF Başkanı Ömer Altay, HTF Başkanı Murat Gedik, UID Hollanda adına Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Topal, Federasyon Onursal Başkanı Mehmet Erdoğan, Avrupa İslam Üniversitesi Rektörü Bahaeddin Budak, Rotterdam İslam Üniversitesi Yöneticisi Yasin Makineli, DENK Parti Milletvekili Doğukan Ergin, DENK Partisi Başkanı Ejder Köse, HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, MÜSİAD Hollanda adına Emin İskender, Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Adil Akaltun, İslam Deneyim Merkezi Müdürü Joram van Klaveren,  Hollanda Beyazay Derneği Başkanı Fikret Gür, Türkistan Eğitim Vakfı Abulquasim Abdulaziz, TOVER Başkan Durmuş Doğan, SPIOR Müdür Yardımcısı Melek Erdoğan, SIPOR Müdürü Cihan Gerdan, BM Sigortam’dan Mehmet Keskin, Nafi Keleş, Randstad Letseladvies’ten Ethem Emre, iş dünyası, STK temsilcileri, cami yöneticileri ve çok sayıda vatandaşın katıldığı “Adil bir dünya ve barış” temalı iftar yemeği, Uğur Demirci’nin sunumu ve Tuncay ve Metin Kanun’un, ney ve kanun icrasıyla başladı.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Milli Görüş Güney Hollanda teşkilatının başkanı Mustafa Aktalan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Ramazan-ı şerifin mübarek atmosferini sizlerle, tanıdık ve yeni yüzlerle yaşamak, ortak bir sofrayı paylaşmak bizim için çok büyük bir mutluluk. Oruç tutan insanların ramazan ayı, “yakınlaştıran bir muhasebe” ile geçer. Bu muhasebe, bizleri daha iyi birer kul olmak, daha iyi komşular olmak, niyetlerimizi tazelemek ve düzeltmek, hayır ve güzelliği yaymak için tazeler. Dünya üzerinde, eksikliği durumunda hayatımızı idame ettiremeyeceğimiz yiyecek ve içecek nimetinden mahrum çokça insan var.  Yoksulluk, zulüm ve sömürü karşısında insanlık ailemizin ortak imtihanı da sahip olduğumuz kaynakları, bunlara ihtiyaç duyanlarla paylaşmak olacaktır. Savaş bölgelerinde insanlar can ve mal güvenliklerinden endişe içerisinde yaşıyorlar. Dünyanın en büyük açlık krizinin yaşandığı Sudan’ı düşünelim… İnsani bir felaketin yaşandığı Gazze’yi düşünelim… Yıllardır savaşın devam ettiği Ukrayna’yı düşünelim. Bu vesileyle, konuşmamı Mevlana’nın şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma, güneşler var…”

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, microfoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Daha sonra kürsüye çıkan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal şunları söyledi:
Millî Görüş Güney Hollanda Bölgesi tarafından verilen 2025 yılı geleneksel iftar davetinde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Bu vesileyle, Mübarek Ramazan ayının İslam alemi, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını, hepinize barış, bereket ve huzur getirmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Bugün dünyamız, başta Filistin ve Gazze olmak üzere, birçok bölgede savaşın, zulmün, adaletsizliğin ve eşitsizliğin gölgesindedir. Dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan acılar karşısında, barış ve adalet yokluğunun nelere sebebiyet verdiğini görüyoruz. Ancak bizler biliyoruz ki adalet, huzurun ve kalıcı barışın en temel şartıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye, bu anlayışla kendi yakın coğrafyasında ve ötesinde uluslararası barış, istikrar ve adalet için yoğun gayret sarf etmektedir. Adil bir düzen, hakça paylaşım, kapsayıcı bir barış için diplomasi masasında ve sahada aktif rol oynamaktadır.”

Afbeelding met kleding, person, persoon, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Sunucu Uğur Demirci, DENK Partisi milletvekili Doğukan Ergin, Belediye Meclis Azası Faouzi Achbar, Uluslararası İslam Üniversitesi Rekötürü Bahaeddin Budak ve SPIOR Müdür Yardımcısı Melek Erdoğan’a toplumda siyasetin, eğitim ve yönetimin işleyişi hakkında sorular sorarak görüşlerini aldı. Politikanın etkisi üzerinde duran konuşmacılar, Gazze konusunu gündeme taşıyarak oradaki zulmün kamuoyunda duyurulmasına vesile olduklarına dikkat çektiler.

Afbeelding met overdekt, persoon, person, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Konuşmaların ardından Gorinchem Eğitim Merkezi Başkanı Tuğrul Tekir’in  okuduğu ezanı ile, birlikte iftar edildi. Bölge vaizlerinden Zekeriya Budak’ın yaptığı duanın ardından topluca akşam, yatsı ve teravih namazları eda edildi. (Kaynak: Mehmet Ali TOPÇU)

ULUSLARARASI İNSANİ YARDIM TEŞKİLATI (İHHNL)’DEN 2000 KİŞİYE İFTAR

Afbeelding met scène, overdekt, plafond, panorama Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Uluslararası İnsani Yardım Teşkilatı (İHHNL)nin, düzenlediği iftar programına bu yıl 2000 misafir katıldı.
2000 kişiye hizmet veribilmesi için, Amsterdam ‘Kristal Party Event’in iki salonunda ve ‘SKY Palace’ salonunda eş zamanlı olarak düzenlenen programa, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy, Lahey Din Hizmetleri Müşavirimiz Dr. Ömer Özgül, STK temsilcileri ve basın mensupları katıldı.

Afbeelding met schermopname, kunst Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Program, IHHNL’nin dönem başkanı Yasin Küçük’ün açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmasında IHHNL’nin misyonu, vizyonu ve gerçekleştirdiği insani yardım projeleri hakkında detaylı bilgiler veren Küçük, bu tür etkinliklerin toplumsal dayanışmayı güçlendirdiğine dikkat çekti.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Dr. Ömer Özgül, Ramazan ayının mahiyeti, bu ayda gerçekleştirilen ibadetlerin faziletleri ve birlik beraberlik ruhunun önemine dair etkileyici bir konuşma yaptı.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Türkiye kökenli yardım kuruluşlarının yoksul ülkelerde gerçekleştirdiği projeler hakkında bilgi verdi. Türkiye’nin insani yardımlar konusundaki küresel rolüne değinen Ünal, Türkiye Devleti’nin misyonlarının yoksul bölgelerde yardım kuruluşlarına sağladığı destekleri anlattı. Selçuk Ünal, IHHNL’nin yürüttüğü yardım çalışmalarını takdirle takip ettiklerini ve özellikle yoksul insanlara yönelik çok önemli projeleri hayata geçirdiğini belirtti.

Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy, IHHNL’nin çok başarılı çalışmalar yaptıklarını ve çalışmalarını takip ettiklerini, özellikle geçen yıl Türkiye’de meydana gelen deprem sonrası mağdurlara yönelik yapılan çalışmalarda irtibat halinde olduklarını ifade etti.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, person, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
IHHNL Müdürü Hüseyin Gündüz ve Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy

İHHNL Yöneticisi Hüseyin Gündüz, iftar yemeği hakkında şunları söyledi: “IHHNL’nin düzenlediği 16. Geleneksel İftar Programı, hayırseverleri, gönüllüleri ve toplumun çeşitli kesimlerinden önemli isimleri bir araya getirerek, Ramazan ayının ruhuna uygun bir şekilde dayanışma ve paylaşım duygularını pekiştiren başarılı bir etkinlik olarak hafızalarda yer etti. Ramazan ayının manevi atmosferinde gerçekleşen bu buluşma, misafirlerimiz için hem birlik ve beraberlik duygularını pekiştiren hem de hayırseverlerin katkılarının önemini vurgulayan anlamlı bir etkinlik oldu.”

IJMUIDEN KUBA CAMİİ’NDE ‘PAYLAŞMANIN ANLAMI’, ‘BİRLİK VE DAYANIŞMA’ TEMALI İFTAR

Afbeelding met kleding, person, persoon, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ramazan ayını, paylaşmanın, dayanışmanın ve birlikteliğin en anlamlı şekilde yaşandığı bir dönem olarak kabul eden İjmuiden Kuba Camii yöneticileri, aynı tema doğrultusunda bir iftar sofrası düzenledi.

Afbeelding met person, kleding, persoon, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve çok sayıda yurttaşımızın katıldığı iftar, Cami din görevlisi Murat Özdemir’in Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Afbeelding met tekst, person, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Murat Özdemir, Ramazan ayının en önemli değerlerinden biri olan paylaşmanın anlamına dair konuşma yaptı. Oruçlu kişilere ikramda bulunmanın İslam’daki yeri ve önemine değinen Özdemir, paylaşmanın sadece yemekle sınırlı olmadığını, aynı zamanda sevgi, hoşgörü ve dayanışma ruhunu güçlendiren bir unsur olduğunu vurguladı.

Afbeelding met person, persoon, kleding, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. IJmuiden kentindeki itfaiyeciler, belediye memurları, Hollandalı iş insanları ve polis memurları gibi toplumun farklı kesimlerinden iftara katılanlara, Müslümanların Ramazan ayında paylaşım kültürüne verdiği önem anlatıldı.

Başkan’a ödül verilmişti

İjmuiden Kuba Camii Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Bişgin, ilçedeki halkın tamamına, hayırlı işler nedeniyle ödüllendirilmişti. Bişgin, yönetimdeki kadrosuyla, özellikle ilçedeki 60 yaş üzeri insanların koranavirüs aşısını bir an önce alabilmeleri için, servis araçları ile imkânlar sağlamıştı.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Başkan Mehmet Bişgin, bu tür etkinliklerin toplumlar arası diyaloğu güçlendirdiğini ve İslam’ın barışçıl, paylaşımcı ve dayanışmacı yönünü tanıtmak açısından önemli olduğunu belirtti. Camii cemaati, Ramazan ayının bereketini sadece kendi aralarında değil, farklı kültürlerden insanlarla da paylaşmanın mutluluğunu yaşarken, bu tür etkinliklerin ilerleyen yıllarda da devam ettirilmesi
tem ennisinde bulundu. (Kaynak: Sedat TAPAN)

BREDA’DA TÜRK KADINLARI’NIN İFTARI

Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’nın Breda kentinde Ramazan ayı, sadece iftar sofralarında değil; kalpten kalbe kurulan köprülerde, paylaşılan hikâyelerde ve birlikte düşünme çabasında da hissedildi. Aynı şehirde, arka arkaya düzenlenen iki özel iftar programı, farklı kesimleri bir araya getirerek dayanışma, ilham ve kültürel farkındalıkla örülü bir atmosfer yarattı.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, 8 Mart 2025 Cumartesi akşamı, Egala Zorg’un öncülüğünde ve T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla düzenlenen iftar programı, farklı kuşaklardan kadınları bir araya getirdi.

Kadınların yaşam tecrübeleriyle gençlerin hayalleri, iki basit ama güçlü soruyla buluştu:
“25 yaşında olsaydınız ne yapardınız?”
“60 yaşına geldiğinizde neleri başarmış olmak isterdiniz?”

Afbeelding met kleding, person, persoon, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bu sorular etrafında gelişen diyaloglar, sadece bireysel paylaşımları değil; aynı zamanda kültürel ve kuşaklar arası etkileşimi de besledi. Ramazan’ın manevi atmosferinde, kadınların emeği, hayalleri ve direnci birlikte kutlandı. Katılımcılar bu buluşmadan güçlenmiş, ilham almış ve birbirine daha da yakınlaşmış olarak ayrıldı.

BASINA DA YANSIDI

Afbeelding met tekst, kleding, vrouw, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bu anlamlı etkinlik, Hollanda basınında da dikkat çekti.
Ülkenin ikinci büyük gazetesi Algemeen Dagblad, programa geniş yer verdi ve Rotterdam Başkonsolosumuzun fotoğrafı eşliğinde haberi okuyucularıyla paylaştı. Bu yayın, etkinliğin toplumsal etkisine bir kez daha ışık tuttu. (Kaynak: Deniz ERKOÇU)

Kadınların Ardından Sağlık Emekçileri: Kültüre Duyarlı Bakım Masada Konuşuldu

Afbeelding met scène, kleding, vrouw, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Bu anlamlı buluşmanın hemen ardından, 12 Mart Salı akşamı ise yine Egala Zorg’un ev sahipliğinde; Avans Hogeschool, Alzheimer Nederland, BredaMantelzorg ve Dementienetwerk Breda iş birliğiyle sağlık alanında çalışan profesyoneller, öğrenciler ve gönüllüler için başka bir iftar programı düzenlendi.

Bu kez sofranın ana teması “kültüre duyarlı bakım”dı.
Katılımcılar, göçmen topluluklardaki yaşlı bireylerin bakım süreçlerinde yaşanan zorlukları, dil ve kültür farklılıklarının nasıl aşılabileceğini ve bakım hizmetlerinde empati ve anlayışın nasıl temel ilke haline gelebileceğini birlikte tartıştı.

Nadia El Idrissi ve Mustafa Bulut’un kendi deneyimlerinden yola çıkarak paylaştıkları örnekler, katılımcılarda derin izler bıraktı. İftar sofrası, bu defa bilgi ve tecrübenin paylaşıldığı, mesleki dayanışmanın güçlendiği bir buluşmaya dönüştü.

İki Farklı İftar, Ortak Bir Mesaj: Birlikte Daha Güçlüyüz

Kadın dayanışmasından kültüre duyarlı bakıma uzanan bu iki anlamlı buluşma, Ramazan’ın sadece dini bir ritüel değil, aynı zamanda toplumsal bağları güçlendiren bir zaman olduğunu bir kez daha gösterdi.

Her iki gecede de sofralar sadece yemek değil; hikâyeler, sorular, farkındalıklar ve umutlar paylaşıldı. Ve sonunda herkesin aklında aynı dilek vardı:
“Bu tür buluşmalar çoğalsın. Birbirimizi anlamaya daha çok zaman ayıralım.”

KONYA KÜLTÜR VE DAYANIŞMA VAKFI’NIN ‘DOĞU TÜRKİSTAN’ TEMALI İFTARI

Afbeelding met person, kleding, Menselijk gezicht, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Konya Kültür ve Dayanışma Vakfı’nın, Konya Kültür Evi’de düzenlediği iftar sofrasında, Doğu Türkistan’ın feryadı duyuruldu.

Açılış konuşmasını yapan Konya Kültür ve Dayanışma Vakfı Başkanı Hidayet Esenkaya, katılımcılara seslenerek, Doğu Türkistan’ın sadece bir coğrafya olmadığını, insanlığın kanayan yarası olduğunu vurguladı. Esenkaya konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Bu mübarek Ramazan akşamında gönüllerimiz Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizle birlikte atıyor. Onların acılarını yüreğimizde hissediyor, dualarımızla yanlarında olduğumuzu belirtmek isterim.

Afbeelding met person, kleding, Menselijk gezicht, tekst Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hidayet Esenkaya’nın ardından kürsüye davet edilen, hayatını Doğu Türkistan davasına adamiş olan, Dr. Abdulkerim Hoşur şunları söyledi: “Değerli dostlar, bugün burada sizinle birlikte olmak benim için büyük bir onur. Ancak bu onurun yanında, Doğu Türkistan’da yaşanan zulmün ağırlığı yüreğimi yakıyor. Uygur Türkleri, vatanlarında yok sayılıyor, kimlikleri silinmeye çalışılıyor. Ancak biz asla vazgeçmeyeceğiz. Mücadelemiz sürecek.”

KUMBET VAKFI’NDAN ‘GENÇLİĞE SAHİP ÇIKALIM’ TEMALI İFTAR

Afbeelding met person, persoon, overdekt, panorama Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Kumbet Vakfı’nın geleneksel iftar programı, Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy’un yanı sıra, yerel yönetim, iş dünyası ve sivil toplum temsilcilerini bir araya getirdi.

Sunuculuğunu Selahattin Köse’nin üstlendiği programda açış konuşmasını yapan Kumbet Vakfı Başkanı Bekir Baş, “Toplumumuzun temel meselelerini ele almak için bir aradayız.
Özellikle gençlerimizin kötü alışkanlıklardan korunması ve kadınlarımızın sorunlarına çözüm üretilmesi konusunda hepimize görev düşüyor”
dedi.

Afbeelding met pak, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Amsterdam Başkonsolosumuz M. Burak Ersoy yaptığı konuşmada, “Kumbet Vakfı’nın toplumsal sorumluluk projeleri ve gençlere yönelik çalışmaları takdire şayan. Burada gördüğüm dayanışma, diasporamızın gücünü bir kez daha gösteriyor” şeklinde konuştu.

MASHA RESTORAN’DAN FAKİR HALKA İFTAR YEMEĞİ BELEDİYE BAŞKANINI DUYGULANDIRDI

Afbeelding met persoon, person, kleding, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Rotterdam’ın banliyösü olan Capalle aan den İjssel ilçesinde Masha Restoran’ı işleten Ahmet, Mustafa ve Hasan Bilgi kardeşler, bir alışılmışın aksine, eşe dosta değil, semtin fakir halkına bir iftar yemeği sundular.

İftar yemeğine, geçim sıkıntısı çeken halkı ağırlamak için, Belediye Başkanı Joost Manusama, Refah İşleri Sorumlusu K.Taha ve Gıda Yardım Bankası yetkilileri de katıldılar.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Geçen yıl da, Ukrayna’dan göç edenler için bir iftar yemeği sunan Bilgi kardeşler, “Geçen yıl Ukraynalı mülteciler için yaptığımız ikramı, bu yıl, restoranımıza uğrayamayan yerli halka açtık.
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisinden ilham alarak verdiğimiz bu iftar yemeğini geleneksel hale getireceğiz” mesajı verdiler.

Belediye Başkanı Joost Manusama, bu tür sosyal sorumluluk projelerinin toplumdaki dayanışma açısından önemine değinerek şunları söyledi:
“Bu davet, sadece bir iftar yemeği değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı pekiştiren anlamlı bir etkinliktir. Belediye olarak, sosyal sorumluluk projelerine her zaman destek vermeye hazırız. Bu tür etkinlikler, toplum içindeki farklı kesimlerin bir araya gelmesini ve birbirini daha iyi anlamasını sağlıyor.”
Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Belediye Başkanı Manusama, Bilgi kardeşlere teşekkür etmek amacıyla bir buket takdim etti ve kendilerinden Ramazan hakkında bilgi aldı. (Kaynak: Özcan Özbey)

HOLLANDA’DA ULUSLARARASI ÖĞRENCİLER MANEVİ ATMOSFERI PAYLAŞIYOR

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ramazan ayı, sadece oruç tutulan bir dönem değil; aynı zamanda paylaşmanın, bir araya gelmenin ve kültürel değerlerin yaşatıldığı özel bir zaman dilimidir. Ailesinden uzakta yaşayan uluslararası öğrenciler içinse bu ay, özlemle birlikte dayanışmayı da beraberinde getiriyor. Hollanda’da eğitim gören öğrenciler, farklı ülkelerden gelen arkadaşlarıyla oluşturdukları sofralarda, kendi kültürlerini paylaşarak ramazanın maneviyatını yaşıyor.

Amsterdam’daki Özgür Üniversite’de düzenlenen iftar programında farklı ülkelerden Müslüman ve Hristiyan öğrenciler aynı sofrada buluştu. Ramazan geleneklerini paylaşan öğrenciler, Hollanda’daki deneyimlerini de konuşarak kültürel bir dayanışma ortamı yarattı.

“Takjil Avı”ndan “Samosa”ya: Sofralarda Kültür Buluşması

Endonezyalı yüksek lisans öğrencisi Muhammed Rafly Try Ramadhani, ülkesindeki en önemli ramazan geleneğinin “takjil avlama” olduğunu anlattı. Takjil, iftar öncesi tüketilen atıştırmalıkları ifade ediyor. Endonezya’da insanlar iftara yarım saat kala bu yiyecekleri almak için adeta yarışıyor. Ramadhani, bu geleneğin sadece Müslümanlar tarafından değil, son zamanlarda sosyal medya sayesinde Müslüman olmayanlar tarafından da ilgiyle takip edildiğini belirtti. Hollanda’da da özellikle Amsterdam ve Lahey’deki Endonezya toplulukları bu geleneği yaşatmaya çalışıyor.

Afbeelding met kleding, persoon, person, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Sudanlı Mohamed Abdelgabar ise ülkesindeki ramazan ruhunun toplumsal paylaşım üzerine kurulu olduğunu söyledi. Sudan’da insanlar sokaktan geçen tanımadıkları kişileri bile iftara davet ediyor. İftar sofraları dışarıda kuruluyor ve bu sofralara bir yabancının aç geçmesine izin verilmiyor. Abdelgabar, Hollanda’da bu sıcaklığı birebir yaşatamasalar da, yardımlaşma duygusunu yaşatmaya çalıştıklarını ifade etti.

Yemenli Morwma Aljafri ise ramazanın vazgeçilmezi olan “samosa”dan bahsetti. Tavuk, peynir ya da ton balığıyla doldurulan bu geleneksel börek, iftar sofralarının yıldızı. Aljafri, Hollanda’da da kendi “seçilmiş ailesi” ile bu geleneği sürdürdüğünü ve birlikte yemek yiyip camilere gittiklerini söyledi.

Fas kökenli hukuk öğrencisi Assia Bakhouche ise Fas’ta ramazanın bol tatlılı geçtiğini belirtti. Briwat, msemen ekmeği ve geleneksel çaylar sofraların olmazsa olmazları. İsveç’te büyüyen Bakhouche, iftar sofralarına zaman zaman somon gibi İsveç’e özgü lezzetlerin de eklendiğini söyledi. Ramazanın aileyle birlikte yaşanmasının önemine dikkat çeken Bakhouche, Hollanda’daki arkadaşlarını da iftara davet ederek bu ruhu paylaşmaya çalıştığını belirtti.

UİD’NİN ZWOLLE’DE ŞUBESİNDEKİ İFTARDA BELEDİYE BAŞKANI DA VARDI

Afbeelding met person, kleding, persoon, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Uluslararası Demokratlar Birliği UİD’NİN Zwolle Şubesi’nde yapılan iftar programına, kentin Belediye Başkanı Peter Snijders, Deventer Başkonsolosumuz Mücahit Karagöz, Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri ve yurttaşlarımız katıldı.

Afbeelding met kleding, person, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

UİD Bölge Başkanı Ertuğrul Kurt’un ev sahipliğinde verilen iftar yemeği, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı ve ezanın okunmasıyla birlikte oruç açıldı.

Ramazan’ın getirdiği huzur, birlik ve kardeşlik duygusunun daim olmasını dileyen konuşmacılar, daha sonra geç saatlere kadar dert dinlediler.

Haberini alamadığım şftar sofraları:
Amsterdam Osdorp Hacı Bayram
Amsterdam Emir Sultan
Amatsredam Eyüp Sultan Amsterdam Nşzamı Alem
Hollanda Doğu Türkistan Vakfı

************************************************************

Beste Nederlandse lezers,

Geloof me, ik heb tien dagen gewerkt om deze analyse te kunnen voltooien.
Het samenstellen, ordenen en het toevoegen van de foto’s was erg moeilijk en tijdrovend.
Sommige iftar-programma’s heb ik zelfs niet kunnen vinden…

Daarom kan ik slechts de inleiding van de analyse voor u vertalen.
Ik weet dat velen van u vertrouwd zijn met de Turkse taal. Daarom geloof ik dat u, mede aan de hand van de foto’s, de inhoud goed zult kunnen begrijpen.

Mijn excuses voor de onvolledige vertaling.

RAMADAN EN IFTAR-TAFELS DİE SYNONİEM ZİJN GEWORDEN MET EUROPA…

 

Ondanks anti-islamitische sentimenten zijn er ook Europeanen die respect tonen voor de islam en gezamenlijke iftar-maaltijden organiseren.

Sommige voorbeelden van Europeanen die iftar-maaltijden organiseren als teken van respect voor de islam, ondanks tegenstand van islamofoben…

De Nederlandse bevolking reageert sympathiek op de iftar-maaltijden georganiseerd door Turkse instellingen en NGO’s in Nederland.

Supermarktketens, verenigd rond het idee van “Solidariteit met Moslims”, hebben kortingen aangeboden op voedselproducten die essentieel zijn voor iftar-maaltijden.

Straten die versierd zijn met de slogan “Ramadan Mubarak” maken de steden nog mooier.
Hoewel veel moslims blij zijn met deze ontwikkelingen, zijn er ook stemmen die zeggen: “Zou het niet beter zijn om dit geld aan Gaza te doneren in plaats van al deze uitgaven te doen?”

 

Afbeelding met snoep, banketbakkerij, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Analyse van İlhan KARAÇAY:

De maand Ramadan is een bijzondere periode waarin miljoenen moslims wereldwijd zich elk jaar spiritueel mobiliseren en waarin solidariteit en delen hun hoogtepunt bereiken. In de afgelopen jaren heeft deze maand echter niet alleen in de islamitische wereld, maar ook in het hart van Europa een eigen plaats gekregen. Waar sommige Europese landen ooit met scepsis of zelfs vijandigheid naar de islam keken, maakt Ramadan vandaag de dag deel uit van de gemeenschappelijke culturele kalender van de samenleving.

Iftar-maaltijden zijn ontmoetingsmomenten geworden die niet alleen moslims samenbrengen, maar ook mensen van verschillende religies, culturen en nationaliteiten. Deze transformatie is natuurlijk niet vanzelf gegaan. De toewijding en inclusieve benadering van migranten-moslimgemeenschappen in Europa, vooral van Turkse maatschappelijke organisaties, hebben een essentiële rol gespeeld in de totstandkoming van dit nieuwe Ramadan-klimaat.

Tegenwoordig nemen in veel Europese landen, van Nederland tot Duitsland, van België tot het Verenigd Koninkrijk, niet alleen moslims deel aan iftar-programma’s, maar ook politici, kunstenaars, lokale bestuurders en vertegenwoordigers van het maatschappelijk middenveld. Zelfs leden van koninklijke families tonen symbolische gebaren ter ere van Ramadan, wat aantoont dat Ramadan verder is gegaan dan alleen een religieuze maand en nu ook een maatschappelijke betekenis heeft gekregen.

Dat straten in veel Europese steden versierd zijn met de slogan “Ramadan Mubarak”, dat supermarktketens speciale campagnes opzetten in solidariteit met moslims, en dat zelfs de koning van Engeland symbolische gebaren maakt ter gelegenheid van Ramadan, zijn tekenen dat de sociaal-culturele aanwezigheid van de islam in Europa zichtbaar en geaccepteerd is geworden.

Deze ontwikkelingen zijn niet alleen een bron van moraal voor moslimgemeenschappen, maar laten ook aan het Europese publiek zien dat religieuze en culturele diversiteit mogelijk is binnen een gedeelde samenleving.

Natuurlijk zijn er ook schaduwzijden aan dit positieve beeld. Islamofobe propaganda van racistische en extreemrechtse kringen, de toenemende haatmisdrijven en provocatieve daden zoals het verbranden van de Koran roepen vragen op over de weerslag van de Ramadan-geest in Europa.

Toch toont de standvastige houding van Ramadan in Europa aan dat de islam zich stil maar diep wortelt in deze regio.

Deze analyse beoogt enerzijds voorbeelden te geven van de Ramadan-dynamiek in Europa, en anderzijds de sociologische, culturele en zelfs politieke effecten ervan te evalueren.
De nieuwe geest van saamhorigheid die rond de iftar-tafels ontstaat, heeft het potentieel om niet alleen voor moslims in Europa, maar voor alle Europese volkeren een hoopvolle basis te vormen voor maatschappelijke vrede en dialoog.

Zie wat Veyis Güngör, voorzitter van het Türkevi Onderzoekscentrum, hierover zegt:

Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Tijdens de Ramadan volgen overal in Europa talloze iftar-programma’s elkaar op. Deze programma’s worden niet alleen door moslim- en Turkse organisaties georganiseerd, maar ook met deelname van sociale, culturele en overheidsinstellingen van de landen waarin we leven.

Daarnaast schitteren steden als Londen, Amsterdam en Brussel met hun Ramadan-versieringen op pleinen en straten. In het Verenigd Koninkrijk zijn er zelfs mensen zoals koning Charles die dadels verpakken voor de Ramadan en de maand vieren.

Ondanks de aanwezigheid van racistische en extreemrechtse partijen, komt steeds vaker de uitspraak van Europese besluitvormers naar voren: ‘De islam is een deel van Europa’. Dit blijkt duidelijk uit de hierboven genoemde voorbeelden van Ramadan-activiteit.

Alleen al deze bewegingen rondom de Ramadan laten zien dat Ramadan nu een Europese culturele waarde is geworden. De vooruitgang van de islam in Europa gebeurt ondanks moslims die geweld gebruiken in naam van de religie, anderen die een geloofsopvatting hebben zonder morele waarden, en – het belangrijkste – ondanks het verbranden van de Koran in veel Europese steden en de propaganda van extreemrechtse en racistische bewegingen die roepen: ‘De islam hoort niet thuis in Europa’.

Toch gaat de islam, ondanks al deze negatieve omstandigheden, zelfstandig vooruit in Europa, zonder in de schaduw te staan van enige politieke, economische of sociale macht. Alsof het Europa – dat na Hegel, Marx en Weber het begrip ‘vrijheid’ tot vlag heeft verheven, maar het begrip ‘gerechtigheid’ onthoudt aan onderdrukte volkeren – wakker wil schudden.

Hopelijk wordt, zoals te zien is in de Ramadan-beweging in Europa, ‘Ramadan’ nu een culturele Europese waarde en helpt het de historische angst die in het onderbewustzijn van Europa leeft sinds de tijden van de ‘De Turken komen!’-dreiging, te overwinnen.”

EEN MEERLAGIGE MAATSCHAPPELIJKE ERVARING

Dat Ramadan in Europa zichtbaar is geworden, wijst op een hoopgevend tegenverhaal in een tijd waarin racistische en extreemrechtse politieke stromingen terrein winnen. In een omgeving waarin het verbranden van de Koran, islamofobe aanvallen en discriminerende retoriek toenemen, bewijst de culturele verbondenheid die ontstaat rond iftar-tafels dat samenleven ondanks verschillen wél mogelijk is.

De zin “De islam is een deel van Europa”, die Europese besluitvormers van tijd tot tijd uitspreken, begint nu niet alleen een politieke uitspraak te zijn, maar ook een realiteit die zichtbaar is op straat.

De analyse die ik schrijf, beoogt de weerspiegelingen van Ramadan in Europa te bespreken, zowel in termen van sociale verbondenheid als van individuele morele reflectie.

Elke iftar-maaltijd die in Europa wordt georganiseerd is niet slechts een eetbijeenkomst; het is een gelaagde maatschappelijke ervaring die historische herinnering, culturele verandering, samenleven en morele verantwoordelijkheid omvat. Het begrijpen van deze ervaring biedt belangrijke inzichten voor het vormen van zowel het heden als de toekomst van Europa.

NIET IEDEREEN STAAT ACHTER UITBUNDIGE IFTARS
Maar dit beeld is niet eendimensionaal. Tegenover de weelderige en soms verspilling veroorzakende iftar-organisaties tijdens de Ramadan, zijn er ook stemmen die pleiten voor een soberder en bewuster aanpak.

De situatie in Gaza, en andere regio’s die te maken hebben met armoede, honger en oorlog, roept de vraag op: “Zou het niet betekenisvoller zijn als het geld dat aan deze iftar-tafels wordt uitgegeven, ten goede zou komen aan onderdrukten?”

Deze gevoeligheid herinnert ons opnieuw aan de essentie van Ramadan: delen en empathie. Sommige moslimindividuen en -organisaties in Europa nemen deze kritiek ter harte en zijn begonnen hun iftars te vereenvoudigen en meer prioriteit te geven aan hulpactiviteiten.

Dit toont aan dat de Ramadan-praktijk in Europa niet alleen uiterlijk, maar ook innerlijk een transformatie ondergaat.

Zie wat ondernemer en schrijver Mustafa Özkan hierover zegt:

“Zoals elk jaar zijn de iftar-programma’s die door maatschappelijke organisaties worden georganiseerd tijdens deze Ramadan bijna veranderd in een wedstrijd van protocollaire pracht en praal.

Dezelfde gezichten, dezelfde foto’s, dezelfde opsmuk… Alsof het enige doel van deze programma’s is om foto’s te maken die op sociale media gedeeld kunnen worden.

Ambassadeurs, consul-generaals en andere functionarissen worden uitgenodigd en telkens worden foto’s gemaakt met dezelfde mensen. Wat grappig is: elke avond wordt ditzelfde ritueel herhaald door een andere organisatie op een andere locatie.

Deze foto’s worden nog vóór het einde van het iftar-programma al gedeeld op sociale media. Alsof deze beelden de maatstaf zijn van het succes van de NGO’s…

Terwijl er miljoenen mensen in ons moederland onder de armoedegrens leven, terwijl er een humanitaire tragedie plaatsvindt in Gaza, terwijl wereldwijd miljoenen mensen strijden tegen honger en ellende – wat is dan de betekenis van zulke extravagante iftars?”

HOLLANDA’DAKİ FAHRİ KONSOLOSLUĞUMUZ YİNE GÜNDEMDE:MUHTEŞEM BİR GİRİŞİME YANLIŞ SAHİPLENME

HOLLANDA’DAKİ FAHRİ KONSOLOSLUĞUMUZ YİNE GÜNDEMDE:MUHTEŞEM BİR GİRİŞİME YANLIŞ SAHİPLENME

Konsolosluk bünyesinde kurulan, ‘Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Birimi’, Türk Sivil Toplum Kuruluşları ile rekabet izlenimi yaratıyor.

Türkiye 1992 Güzeli Özlem Kaymaz’ı, konsolosluk ekibine katan ve Kadın Hakları birimi oluşturan Fahri Konsolos Titus Kramer, Hollanda’daki ‘Türk Kadın Dernekleri’nin tepkisini çekti.

Fahri Konsolosluk’ta kurduğu kadronun, diplomatik liyakata uygun olmadığını, ‘Pazarlama & PR’ ve ‘Genel Sekreter’ gibi birimlerin diplomasiye yakışmadığını belirttiğim Kramer’in daha ne kadar pot kırması bekleniyor?

(Haberin Hollandacası en altta. Nederlandse versie van het bericht onderaan)

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’da Türkiye’nin Fahri Başkonsolosu olarak görev yapan Titus Kramer hakkında daha önce hem eleştirel hem de takdir dolu yazılar kaleme almıştım. Kramer, Hollanda iş dünyasında kayda değer başarılara imza atsa da, diplomatik alandaki yetersizlikleri ve tartışmalı tercihleri, yeni bir eleştiriyi daha gerekli kıldı.

Bu kez kaleme aldığım eleştirinin temelinde, geçmişte hayat hikâyesini yazdığım ancak bazı nedenlerle yayımlamadığım, son derece başarılı ve değerli bir hanımefendi yer alıyor. Söz konusu kişi, 1992 Türkiye Güzeli Özlem Kaymaz’dır. Röportajımız sırasında, Kaymaz’ın kadın hakları konusundaki duyarlılığına ve toplumsal meselelerdeki hassasiyetine tanık olmuştum. Bu yönleriyle kendisini her zaman takdir etmişimdir. Şimdi ise yıllar sonra, Kaymaz’ı Titus Kramer’in konsolosluk bünyesine kattığı bir isim olarak görüyorum. Kadın hakları konusundaki bilgi ve deneyimine hiçbir itirazım yok. Aksine, bu alanda başarılı olacağına inancım tam.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, bank Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

STK’LARLA GEREKSİZ REKABET: KONSOLOSLUĞUN YANLIŞ YÖNELİMİ

Ne var ki, Kramer’in Özlem Kaymaz’ı “Türk Kadınlarının Haklarını Koruma” amacıyla görevlendirmesi, hatta himayesine alması, çeşitli soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Konsoloslukların temel görevi, sivil toplum kuruluşlarının yerine geçmek değil, bu kuruluşlara destek vermek ve onların çalışmalarını kolaylaştırmaktır. Hollanda’da uzun yıllardır aktif olarak faaliyet gösteren Türk sivil toplum kuruluşlarının alanına müdahale edilmesi, hem yanlış bir adım hem de toplumsal uyumu tehdit eden bir yaklaşım olabilir. Konsolosluğun böylesi bir misyon üstlenmesi, mevcut yapılarla gereksiz bir rekabet ortamı yaratmakta ve diplomatik hassasiyetleri zedelemektedir.

HOLLANDA TÜRK KADINLARI DERNEĞİ’NDEN DOSTÇA ÇAĞRI

Afbeelding met persoon, kleding, overdekt, groep Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda’da faaliyet gösteren Hollanda Türk Kadınları Derneği’nin Başkanı Sibel Saki ve Denetleme Kurulu Başkanı Birgül Gültekin Özşahin, Fahri Konsolosluk bünyesinde kurulan “Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Birimi” konusunda ayrı ayrı açıklama yaptılar.

BAŞKAN SİBEL SAKİ’NİN AÇIKLAMASI:

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Türk Kadınları Derneği olarak, yıllardır Türk kadınlarının güçlenmesi, haklarının korunması ve topluma entegrasyonu konusunda aktif çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu anlamda, her türlü olumlu girişimi desteklemeyi sorumluluk kabul ediyoruz. Ancak, bu amaca hizmet eden çalışmalarda sivil toplum kuruluşlarının deneyimlerinden ve mevcut yapılarından faydalanmanın daha etkili sonuçlar doğuracağına inanıyoruz.

Son dönemde, Hollanda’daki Fahri Konsolosluk bünyesinde kurulan “Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Birimi” çalışmalarını dikkatle takip ediyoruz. Kadın hakları konusundaki her katkıyı önemsemekle birlikte, bu tür girişimlerin mevcut sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde gerçekleştirilmesinin daha yapıcı ve etkin olacağını düşünüyoruz. Sivil toplum kuruluşları yıllardır bu alanda derin tecrübelere sahip olup, toplumsal ihtiyaçları daha yakından tanımakta ve sahaya dair daha çözüm odaklı yaklaşımlar sunmaktadır.

Fahri Konsoloslukların, sivil toplum kuruluşlarıyla rekabet etmek yerine, bu kuruluşların çalışmalarını destekleyici ve kolaylaştırıcı bir rol üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu, hem toplumun dinamiklerine duyarlı bir yaklaşım olacak hem de toplumsal uyumu daha sağlıklı kılacak bir adım olacaktır. Konsoloslukların destekleyici bir pozisyonda bulunması, sivil toplumun çalışmalarına katkı sağlayarak daha güçlü bir toplumsal dayanışmanın oluşmasına aracılık edecektir.

Özellikle uzun yıllardır süreklilik arz eden çalışmalarımızın, son gelişmelere paralel olarak göz ardı edilmesi veya ikinci planda bırakılması endişelerimizi artırmaktadır. Bu nedenle, söz konusu birimin mevcut sivil toplum kuruluşları ile daha yoğun bir iş birliği ve istişare içinde çalışmasını temenni ediyoruz.

Sonuç olarak, Türk kadınlarının haklarının korunması ve topluma entegrasyonunun güçlendirilmesi konusunda tüm tarafları, dayanışma ve ortak hareket etmeye davet ediyoruz.

Sibel Saki
Hollanda Türk Kadınları Derneği Başkanı

DENETLEME KURULU BAŞKANI BİRGÜL GÜLTEKİN ÖZŞAHİN’İN AÇIKLAMASI

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Hollanda Türk Kadınları Derneği olarak, basın aracılığıyla Fahri Konsolosluğun Türk kadınlarına yönelik bir birim oluşturduğunu öğrendik. Kadınların güçlenmesi ve topluma entegrasyonunun desteklenmesi amacıyla atılan her adımı önemli ve değerli buluyoruz. Ancak, böylesi anlamlı bir girişimin, Hollanda’da uzun yıllardır aktif çalışan Kadınlar Dernekleri ile istişare edilerek ve iş birliği içinde planlanmasının daha sağlıklı ve etkili olacağını düşünüyoruz.

Toplumun değişen ihtiyaçlarını daha yakından takip eden sivil toplum kuruluşları olarak, kadın hakları ve entegrasyon konusunda tecrübe ve birikimlerimizi paylaşmaya her zaman açığız. Bu noktada, amacımız topluma en fazla katkıyı sağlamak ve ortak hedefler doğrultusunda birlikte yürümektir. Karşılıklı diyaloğun gelişimine açık olduğumuzu ve toplumsal fayda adına görüşme yapmaya hazır olduğumuzu belirtmek isteriz.

Sivil toplumun dayanışma ve iş birliği ruhuyla yükseleceğine inanıyor, her türlü ortak çalışmaya destek vermekten memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyoruz.

Birgül Gültekin Özşahin
HTKB Denetleme Kurulu Başkanı

ÖZLEM KAYMAZ VE DİĞER KONULAR

Özlem Kaymaz ve Kadın Hakları konusuna az sonra yeniden gireceğim. Ama şimdi  diğer konular:

DİPLOMATİK LİYAKATSİZLİK VE KRAMER’İN KADRO TERCİHLERİNDEKİ SORUNLAR

Kramer’in diplomatik konularda kifayetsiz kadro seçimleri, görev anlayışının sorgulanmasına neden olmaktadır. Özellikle Genel Sekreter gibi diplomatik yeterliliği tartışmalı kişilerle çalışması, kendisinin diplomasiye olan yaklaşımındaki eksiklikleri ortaya koymuştur.

KONSOLOSLUKTA ALIŞILMADIK UNVANLAR VE DİPLOMASİYE YAKIŞMAYAN ATAMALAR

Kramer’in “Pazarlama & PR” ünvanıyla bir çalışanı görevlendirmesi de tartışmalıdır. Zira diplomatik misyonlarda bu tür ticari unvanlara yer verilmez. Konsoloslukların asli görevi, vatandaşların haklarını korumak ve resmi diplomatik ilişkileri yürütmektir. Bu tür unvanlar, konsolosluğun görev tanımını aşmakta ve kurumsal ciddiyeti zedelemektedir.

DİPLOMASİDE TİCARİ ÇIKARLARIN GÖLGESİ VE KRAMER’İN SINIRI AŞAN HAMLELERİ

Konsolosluk görevinin dışına çıkılarak, şahsi ticari faaliyetlerini ön plana alma görünümü kabul edilemez. Hollanda’da faaliyet gösteren çok sayıda Türk iş insanları varken ve bu insanlar dernekleşmişken,  Kramer’in kendi ticari çıkarlarını öne çıkardığı izlenimi veren girişimlerde bulunması, hem toplumsal hem de etik açıdan sorunludur.

Titus Kramer, diplomatik görev tanımını aşan uygulamaları, kadro tercihleri ve STK’larla olan ilişkileri yeniden değerlendirilmelidir. Fahri başkonsolosluk görevi, kişisel çıkarların ön planda olduğu bir makam değil, topluma hizmet amacı taşıyan, objektif ve tarafsız bir sorumluluktur.

CABASI DA VAR…

Titus Kramer’in ‘Pazarlama & PR’ sorumlusu olarak göreve aldığı kişi, Lahey Büyükelçiliğimiz ile yapılan özel görüşmeleri, facebook hesabında ‘yararlı görüşmeler yaptık’ şeklinde ifşa etmektedir.

Afbeelding met tekst, kleding, pak, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Pazarlama sorumlusu, büyükelçi ile video çekiminde ve Facebook hesabında büyükelçi

Aynı kişi Büyükelçimiz ile yaptığı video röportajlarını da Fahri Konsolosluğun web sayfasına koymaktadır. Bir konsolosluğun ‘Pazarlama & PR’ sorumlusunun bu girişimleri de diplomatik etiğe yakışmamaktadır.
Anlayacağınız, Fahri Konsolosluk, Kadın Hakları Dernekleri ile giriştiği rekabeti, medya ile de sürdürmektedir.
Rekabetin bir de Türk İş Adamları Dernekleri yönü var ama bu konuya sonra değineceğim.

ŞİMDİ GELELİM MUHTEŞEM GELİŞME VE YANLIŞ SAHİPLENMEYE

Gelişme konusunun kahramanı Özlem Kaymaz.
Kendisiyle yıllar önce tanışmış, uzun bir çalışmadan sonra bir röportaj hazırlamıştım.
Röportajımın başlığı alttaki fotoğrafta:Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, vrouw, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Özel istek ve nedenlerle yayınlamadığım bu röportajın bir bölümünde, kadınlar için şunları söylemişti Özlem Kaymaz:
“Şu anda mesleğimin tam açılımı, ‘Bütünsel yaşam rehberliği’.
Yaşam koçluğu, seminerler , gurup çalışmaları ve bireysel seanslar olarak burada Hollanda da devam edecek. Zihin, Beden ve Ruh üçlüsünü dengeye getirerek yaşam ile savaşmak, sınavlar vermek ve hayal kırıklıkları yaratan paternleri artık tekrarlamamak için çıkılan yolculukta, benim görevime verdiğim isim..
Türk kadınları tek hedef kitlem değil.. Hollandalı vatandaşlar ile de çalışmaya başladım.. Lisanı ve kültürü tanımam bu konuda avantaj”.

NEREDEN NEREYE?
Özlem Kaymaz, kadın haklarıyla savaşmak için neler yaptı bilmiyorum ama, yıllar sonra bir Fahri Konsolosluğun himayesine girmesi, kendisi için tabii ki çok olumlu ve yararlı bir gelişmedir.
Ben şimdi için için hayıflanıyorum ve ‘Keşke Fahri konsolosluğun bünyesinde değil, desteğinde veya sponsorluğunda bir girişim yapsaydı’ diyorum.
Aynı sözleri Titus Kramer için de söylüyorum: ‘Özlem Kaymaz’ı keşke konsolosluk bünyesine alıp, diğer Kadın Dernekleri ile bir rekabet yarışına girmeseydiniz de, destekleseydiniz veya sponsor olsaydınız.’

ÖZLEM KAYMAZ FAHRİ KONSOLOSLUK WEB SAYFASINDA

Afbeelding met kleding, persoon, pak, vlag Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Özlem Kaymaz ve Titus Kramer ile Kadınların Güçlenmesi & Entegrasyonu Biriminin Lansmanı

Hollanda’daki Türk Kadınları İçin Yeni Bir Dönem Başlıyor:

Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Birimi Lansmanı

Bu yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Hollanda’daki Türk kadınları için yeni bir dönemin başlangıcını simgeliyor.

Hollanda’daki Türkiye Cumhuriyeti Fahri Konsolosluğu bünyesinde resmî olarak kurulan Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Birimi, Türk kadınlarının toplumdaki rolünü güçlendirmek, başarılarını görünür kılmak, yeni nesile ilham vermek ve entegrasyon süreçlerinde onlara rehberlik etmek amacıyla hayata geçirilmiştir.

Özlem Kaymaz: Cesaretin, Azmin ve Özgünlüğün Simgesi

Özlem Kaymaz, içsel gücün dönüştürücü etkisini en iyi şekilde yansıtan, cesaret, azim ve özgünlükle şekillenen bir hayat hikayesine sahiptir.

1992 yılında Türkiye Güzeli ünvanını kazanarak adını duyuran Kaymaz, yalnızca güzellik dünyasında değil, spor, medya, diplomasi ve toplumsal kalkınma alanlarında da önemli bir rol üstlenmiştir. Günümüzde ise, Hollanda’daki Türkiye Cumhuriyeti Fahri Konsolosluğu bünyesinde Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu biriminin liderliğini yürüterek, kadınları destekleme ve toplulukları birbirine bağlama misyonu ile yola çıkmıştır.

Spor Şampiyonluğundan Türkiye Güzeline
Özlem Kaymaz, rekabetçi ruhu ve kararlılığıyla daha genç yaşlardan itibaren fark yaratmıştır. Spor alanında gösterdiği üstün performans sayesinde iki farklı branşta, yüzme ve Rüzgar sörfünde Türkiye şampiyonu olmuş ve uluslararası organizasyonlarda Milli takımda ülkesini başarıyla temsil etmiştir. Akademik hayatında ise, İstanbul’un köklü eğitim kurumlarından Liceo Italiano di Istanbul‘da aldığı eğitim ona güçlü bir entelektüel temel kazandırmış, aynı zamanda Türkçe, İtalyanca, İngilizce ve sonradan Hollandaca olmak üzere dört dili akıcı bir şekilde konuşmasını sağlamıştır.

1992 yılında Türkiye Güzeli seçilmesi, onun yaşamında bir dönüm noktası olmuştur. Bu ünvan, ona yalnızca moda ve medya dünyasının kapılarını açmak ile kalmamış, aynı zamanda modern Türk kadınının temsilcisi olma sorumluluğunu da beraberinde getirmiştir. Sporcu kimliğiyle de ilklere imza atan Kaymaz, Dünya Kupası’na katılan ilk Türk kadın rüzgar sörfçüsü ünvanını alarak bir öncü olmuş ve top model olarak yabancı dergilerin ulusal kapaklarında yer alan ilk Türk kızı olarak ses getirmiştir.

Tüm bu başarılarının ötesinde, genç yaşta katıldığı diplomatik devlet ziyaretleri ile Türkiye’yi uluslararası arenada temsil etmiş, dünya çapında Türk kadınlarının imajını güçlendirmek için önemli girişimlerde bulunmuştur.

Kişisel Mücadele ve Yeni Bir Misyon
1997 yılında evlenerek Hollanda’ya taşınan Özlem Kaymaz, hayatının bu döneminde ailesine odaklandı. Ancak, 2011 yılında ailesi ile birlikte Türkiye’ye döndükten sonra gelen boşanmanın ardından yeni bir yolculuğa başladı. Bu süreçte, çocuğunun eşine az rastlanır sağlık mücadelesiyle ilgili samimi hikayesini paylaşarak geniş kitlelere ilham verdi. Karşılaştığı zorluklara rağmen gösterdiği dayanıklılık ve koşulsuz anne sevgisi, onu bir anne olarak fedakarlığın ve gücün simgesi haline getirdi.

Hollanda’ya geri döndüğünde, yıllar içinde edindiği bilgi ve deneyimleri paylaşma kararı aldı. Mind Freedom & Transformation programını geliştirerek dünya çapında yüzlerce Türk kadınının kişisel gelişim, özgüven ve girişimcilik alanlarında güçlenmesine öncülük etti. 2018 yılında gerçekleştirdiği “Koşulsuz Sevgi” başlıklı TEDx konuşması, geniş kitlelere ulaştı ve onun birçok insan için ilham, cesaret ve yol gösterici olmasını sağladı.

Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Liderliği

Özlem Kaymaz, bugün Hollanda’daki Türkiye Cumhuriyeti Fahri Konsolosluğu bünyesinde kurulan Kadınların Güçlenmesi ve Entegrasyonu Birimi‘nin öncülerinden biridir. Bu yeni oluşum, Hollanda’da yaşayan Türk kadınlarını güçlendirmek, bir araya getirmek ve başarılarını görünür kılmak amacıyla hayata geçirilmiştir. Özlem, bu misyon çerçevesinde, Türk kadınlarının Hollanda toplumundaki konumlarını güçlendirmeye ve birbirlerini destekleyen, ilham veren bir kadın topluluğu oluşturmaya ve yaşanan göç nedeni ile değişen Türk diasporasında Türk kadınının imajını dönüştürmeye, kültürel mirasa sahip çıkarak bütünleştirici, kapsayıcı bir topluluk oluşturmaya odaklanmaktadır.

Konsolosluk çatısı altında yürüttüğü çalışmalarla yalnızca Türk topluluğuna değil, uluslararası arenaya da açık bir ağ oluşturmayı hedeflemektedir. Türk kadınlarının dünya çapında etkisini ve gücünü sergileyebileceği bir platform kurarak, onların toplumsal ve sosyal statülerini yükseltmeye, başarılarını daha görünür kılmaya ve küresel ölçekte ilham kaynağı olmalarına katkıda bulunmaktadır.

Kalıcı Bir Miras
Özlem Kaymaz, cesaret, sevgi ve dayanıklılıkla örülmüş kalıcı bir miras bırakmıştır. Kadınlar için dünya çapında bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir ve onun “Kendini tanı ve kendin ol” mottosu, ona her zaman rehberlik etmektedir. Kadınların gücüne, iş birliği yapma potansiyeline ve zorlukları aşarak etki yaratabileceklerine olan inancı tamdır.

Hikayesi, güçlenme, azim ve Türk kadınlarının sadece kişisel ve profesyonel yaşamlarında başarılı olmakla kalmayıp, aynı zamanda gelecek nesiller için dayanışma, cesaret ve kararlılık örneği olabileceği inancıyla şekillenmiştir.

**********************

ONZE HONORAIRE CONSULAAT IN NEDERLAND WEER TER SPRAKE : ONTERECHTE TOE-EIGENING VAN EEN PRACHTIG INITIATIEF

De binnen het consulaat opgerichte “Afdeling voor de Empowerment en Integratie van Vrouwen” wekt de indruk van concurrentie met Turkse maatschappelijke organisaties.

Erepconsul Titus Kramer, die Özlem Kaymaz, Miss Turkije 1992, aan het consulaire team heeft toegevoegd en een afdeling voor vrouwenrechten heeft opgericht, heeft kritiek gekregen van de ‘Turkse Vrouwenverenigingen’ in Nederland.

Ik vraag me af hoe lang Kramer, die ik bekritiseer omdat hij een team heeft samengesteld dat niet voldoet aan diplomatieke kwalificaties, en afdelingen heeft opgericht zoals ‘Marketing & PR’ en ‘Algemeen Secretaris’ die niet passen bij diplomatieke normen, nog fouten zal blijven maken?

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Geschreven door İlhan KARAÇAY:

Ik heb eerder zowel kritische als lovende artikelen geschreven over Titus Kramer, die in Nederland als de Honoraire consul van Turkije fungeert. Hoewel Kramer opmerkelijke successen heeft geboekt in het Nederlandse bedrijfsleven, vereisten zijn tekortkomingen en controversiële keuzes op diplomatiek gebied opnieuw een kritische beschouwing.

De basis van deze kritiek ligt bij een buitengewoon succesvolle en waardevolle dame, van wie ik ooit haar levensverhaal schreef maar om bepaalde redenen niet heb gepubliceerd.
Die persoon is Özlem Kaymaz, Miss Turkije 1992. Tijdens ons interview heb ik getuigd van Kaymaz’ gevoeligheid voor vrouwenrechten en maatschappelijke kwesties. Vanwege deze eigenschappen heb ik altijd respect voor haar gehad. Nu, jaren later, zie ik dat Kaymaz is toegevoegd aan het consulaire team van Titus Kramer. Ik heb geen enkele bezwaren tegen haar kennis en ervaring op het gebied van vrouwenrechten. Integendeel, ik geloof volledig in haar potentieel om succesvol te zijn in dit domein.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, bank Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

ONNODIGE CONCURRENTIE MET NGO’S: EEN VERKEERDE BENADERING VAN HET CONSULAAT

Toch roept het feit dat Kramer Özlem Kaymaz heeft aangesteld om de “Rechten van Turkse Vrouwen te Beschermen“, en haar onder zijn hoede heeft genomen, enkele vraagtekens op.
De primaire taak van consulaten is niet om maatschappelijke organisaties te vervangen, maar hen juist te ondersteunen en hun werk te vergemakkelijken. Het ingrijpen in het werkgebied van Turkse maatschappelijke organisaties die al jarenlang actief zijn in Nederland, kan niet alleen een verkeerde stap zijn maar ook een benadering die de sociale cohesie bedreigt.

VRIENDELIJKE OPROEP VAN DE VERENIGING VAN TURKSE VROUWEN IN NEDERLAND

Afbeelding met persoon, kleding, overdekt, groep Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De voorzitter van de Vereniging van Turkse Vrouwen in Nederland, Sibel Saki, en de voorzitter van de Raad van Toezicht, Birgül Gültekin Özşahin, hebben afzonderlijk verklaringen afgelegd over de oprichting van de “Eenheid voor de Empowerment en Integratie van Vrouwen” binnen het Honoraire consulaat.

VERKLARING VAN VOORZITTER SİBEL SAKİ

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Als Nederlandse Turkse Vrouwenvereniging zetten wij ons al jarenlang actief in voor de empowerment van Turkse vrouwen, de bescherming van hun rechten en hun integratie in de samenleving. In dit kader beschouwen wij het als onze verantwoordelijkheid om elke positieve initiatief te ondersteunen. Wij geloven echter dat het benutten van de ervaring en bestaande structuren van maatschappelijke organisaties bij initiatieven die dit doel dienen, effectievere resultaten zal opleveren.

Wij volgen met aandacht de werkzaamheden van de onlangs binnen het Ereconsulaat van Nederland opgerichte “Afdeling Empowerment en Integratie van Vrouwen”. Hoewel wij elke bijdrage op het gebied van vrouwenrechten waarderen, denken wij dat dergelijke initiatieven constructiever en effectiever zullen zijn als ze in samenwerking met bestaande maatschappelijke organisaties worden uitgevoerd. Maatschappelijke organisaties hebben jarenlang diepgaande ervaring opgedaan, kennen de maatschappelijke behoeften beter en bieden meer oplossingsgerichte benaderingen voor het veld.

Wij geloven dat ereconsulaten niet moeten concurreren met maatschappelijke organisaties, maar eerder een ondersteunende en faciliterende rol zouden moeten aannemen. Dit zou een benadering zijn die gevoelig is voor de dynamiek van de samenleving en zou bijdragen aan een gezondere maatschappelijke harmonie. De ondersteunende positie van de consulaten zal bijdragen aan de activiteiten van het maatschappelijk middenveld en zal helpen een sterkere maatschappelijke solidariteit te bevorderen.

Wij maken ons zorgen dat onze jarenlange, duurzame inspanningen in het licht van recente ontwikkelingen over het hoofd worden gezien of op de achtergrond worden geplaatst. Daarom hopen wij dat de betreffende afdeling nauwer zal samenwerken en overleg zal voeren met bestaande maatschappelijke organisaties.

Tot slot roepen wij alle betrokken partijen op om samen te werken en solidariteit te tonen voor de bescherming van de rechten van Turkse vrouwen en de versterking van hun integratie in de samenleving.

Sibel Saki
Voorzitter van de Nederlandse Turkse Vrouwenvereniging

VERKLARING VAN BİRGÜL GÜLTEKİN ÖZŞAHİN-RAAD VAN TOEZICHT

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Als Nederlandse Turkse Vrouwenvereniging hebben wij via de media vernomen dat het Ereconsulaat een eenheid heeft opgericht voor Turkse vrouwen. Wij vinden elke stap die wordt gezet om de empowerment van vrouwen en hun integratie in de samenleving te ondersteunen belangrijk en waardevol. Toch denken wij dat zo’n betekenisvol initiatief gezonder en effectiever zal zijn als het in overleg en samenwerking met vrouwenverenigingen die al jarenlang actief zijn in Nederland wordt gepland.

Als maatschappelijke organisaties die de veranderende behoeften van de samenleving nauwlettend volgen, staan wij altijd open om onze ervaringen en kennis over vrouwenrechten en integratie te delen. Ons doel is om zoveel mogelijk bij te dragen aan de samenleving en samen te werken in de richting van gemeenschappelijke doelen. Wij willen benadrukken dat wij openstaan voor de ontwikkeling van wederzijdse dialoog en bereid zijn om in gesprek te gaan voor het maatschappelijk welzijn.

Wij geloven dat het maatschappelijk middenveld zich zal versterken door solidariteit en samenwerking en wij zijn verheugd om elke vorm van gezamenlijke inspanning te ondersteunen.

Birgül Gültekin Özşahin
Voorzitter van de Controlecommissie van de Nederlandse Turkse Vrouwenvereniging

Ik zal straks verder ingaan op Özlem Kaymaz en vrouwenrechten. Eerst enkele andere punten:

DIPLOMATIEKE ONBEKWAAMHEID EN PROBLEMEN IN DE PERSONEELSKEUZE VAN KRAMER

Kramer’s gebrek aan zorgvuldig gekozen personeel voor diplomatieke taken roept vragen op over zijn taakopvatting. Vooral de samenwerking met Secretaris Generaal, wiens diplomatieke geschiktheid ter discussie stond, bracht de tekortkomingen in Kramer’s diplomatieke aanpak aan het licht.

ONCONVENTIONELE FUNCTIETITELS EN ONGEPASTE AANSTELLINGEN BINNEN HET CONSULAAT

Het aanstellen van een medewerker onder de titel “Marketing & PR” door Kramer is eveneens controversieel. In diplomatieke missies is er namelijk geen plaats voor dergelijke commerciële titels. De primaire taak van consulaten is het beschermen van de rechten van burgers en het voeren van officiële diplomatieke relaties. Dergelijke titels vallen buiten de taakomschrijving van het consulaat en ondermijnen de institutionele ernst.

Het is onaanvaardbaar om de schijn te wekken dat men buiten de consulaire taken treedt en persoonlijke commerciële activiteiten vooropstelt. Terwijl er in Nederland veel Turkse ondernemers actief zijn en zich in verenigingen hebben georganiseerd, roept het feit dat Kramer initiatieven neemt die de indruk wekken zijn eigen commerciële belangen te benadrukken, zowel sociale als ethische bezwaren op.

Titus Kramer zou zijn aanpak moeten herzien met betrekking tot zijn personeelskeuzes, de manier waarop hij met maatschappelijke organisaties omgaat en zijn algehele invulling van de consulaire functie. De functie van Honoraire consul is geen positie voor persoonlijke belangen, maar een verantwoordelijkheid die objectief en onpartijdig in dienst moet staan van de samenleving.

EN DAT İS NOG NİET ALLES

De persoon die door Titus Kramer is aangesteld als ‘Marketing & PR’ verantwoordelijke, onthult privégesprekken met onze ambassade in Den Haag op haar Facebook-account met de vermelding ‘we hebben nuttige gesprekken gehad’.

Afbeelding met tekst, kleding, pak, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Marketingverantwoordelijke, ambassadeur in videoproductie en op Facebook-account

Dezelfde persoon plaatst ook video-interviews met onze ambassadeur op de website van het Honoraire consulaat. Deze initiatieven van een ‘Marketing & PR’verantwoordelijke’ van een consulaat passen niet binnen de diplomatieke ethiek.

Het lijkt erop dat het Honoraire Consulaat niet alleen in concurrentie is met vrouwenrechtenverenigingen, maar ook met de media en Turkse zakenliedenverenigingen.
Op het aspect van de concurrentie met de zakenliedenverenigingen zal ik later ingaan.

LATEN WE NU KOMEN TOT DE PRACHTIGE ONTWIKKELING EN ONTERECHTE TOE-EIGENING

De hoofdpersoon van deze ontwikkeling is Özlem Kaymaz.
Ik heb haar jaren geleden leren kennen en na een lange voorbereiding een interview met haar afgenomen.

De titel van mijn interview is te zien op de onderstaande foto:

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, vrouw, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

In een deel van dit interview, dat ik vanwege persoonlijke verzoeken en redenen niet heb gepubliceerd, zei Özlem Kaymaz het volgende over vrouwen:

“De volledige omschrijving van mijn beroep op dit moment is ‘Holistische Levensbegeleiding’.
Levenscoaching, seminars, groepssessies en individuele sessies zullen hier in Nederland doorgaan. Het doel van deze reis, waarbij men leert om niet langer patronen van teleurstellingen te herhalen, te vechten met het leven en uitdagingen aan te gaan door de balans te vinden tussen Geest, Lichaam en Ziel, is de naam die ik aan mijn missie heb gegeven.
Turkse vrouwen zijn niet mijn enige doelgroep. Ik ben ook begonnen met werken met Nederlandse burgers. Het feit dat ik de taal en cultuur ken, is in dit opzicht een voordeel.”

VAN WAAR NAAR WAAR?

Ik weet niet precies wat Özlem Kaymaz heeft gedaan in haar strijd voor vrouwenrechten, maar het is ongetwijfeld een positieve en nuttige ontwikkeling voor haar dat ze, jaren later, onder de hoede van een Ereconsulaat is gekomen.

Toch heb ik nu mijn twijfels en denk ik: “Was het maar zo geweest dat ze dit initiatief niet binnen het Ereconsulaat had genomen, maar met hun steun of sponsoring.”

Hetzelfde geldt voor Titus Kramer: “Was Özlem Kaymaz maar niet direct in het consulaatsteam opgenomen en was er maar geen concurrentiestrijd begonnen met andere vrouwenverenigingen. Het was beter geweest om haar te ondersteunen of te sponsoren.”

ÖZLEM KAYMAZ OP DE WEBSITE VAN HET HONORAIRE CONSULAAT

Afbeelding met kleding, persoon, pak, vlag Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Lancering van de Vrouwen Empowerment & Integratie Pijler met Özlem Kaymaz en Titus Kramer

Een Nieuwe Pijler voor Turkse Vrouwen in Nederland
Vrouwen Empowerment & Integratie

Op deze bijzondere 8 maart, Wereldvrouwendag, zijn we trots om de lancering van de Vrouwen Empowerment & Integratie pijler bij het Honorair Consulaat-Generaal van Turkije in Nederland te presenteren. In deze video spreken Özlem Kaymaz, de leidinggevende van deze nieuwe pijler, en Titus Kramer, de Honorair Consul van Turkije, over de belangrijke rol van vrouwen in de Turkse gemeenschap in Nederland en het belang van deze pijler voor de toekomst.

Het doel van de pijler is om Turkse vrouwen in Nederland te versterken door netwerken te creëren, successen te vieren en hen te ondersteunen bij hun integratie en empowerment. Özlem en Titus bespreken hoe zij samen werken om een platform te bieden waar Turkse vrouwen elkaar kunnen inspireren, verbinden en hun stem laten horen op alle niveaus van de samenleving.

Deze lancering markeert een belangrijke stap in de richting van een sterkere, meer verbonden gemeenschap van Turkse vrouwen in Nederland. We nodigen alle Turkse vrouwen uit om deel uit te maken van deze beweging en samen te werken aan een betere toekomst.

Özlem Kaymaz: Een Levensverhaal van Kracht, Veerkracht en Inspiratie

Özlem Kaymaz is een vrouw die symbool staat voor moed, doorzettingsvermogen en authenticiteit. Haar levenspad is een inspirerend voorbeeld van hoe kracht van binnenuit kan komen en hoe ze die kracht heeft gebruikt om anderen te helpen groeien. Van haar bekendheid als Miss Turkije in 1992 tot en met haar huidige rol als leider van de Vrouwen Empowerment & Integratie pijler van het Honorair Consulaat-Generaal van Turkije in Nederland, heeft Özlem zich altijd ingezet voor het versterken van vrouwen en het verbinden van verschillende gemeenschappen.

Van Sportkampioen tot Miss Turkije

Geboren met een competitieve geest en een enorm doorzettingsvermogen, blonk Özlem al op jonge leeftijd uit in sport. Ze werd nationaal kampioen in twee disciplines (zwemmen en windsurfen) en vertegenwoordigde Turkije op internationale sportevenementen. Haar academische achtergrond aan het Liceo Italiano di Istanbul gaf haar een sterke intellectuele basis en stelde haar in staat vier talen te beheersen: Turks, Italiaans, Engels en later ook Nederlands

In 1992 werd Özlem gekroond tot Miss Turkije, wat haar de mogelijkheid gaf om het gezicht van de moderne Turkse vrouw te worden. Ze was eerder al de eerste Turkse vrouwelijke deelnemer aan de Wereldbeker Windsurfen, maar ze was nu ook de eerste Turkse vrouw op de covers van internationale tijdschriften. Deze periode markeerde haar doorbraak in de mode- en mediawereld, maar ook haar betrokkenheid bij diplomatieke staatsbezoeken en haar bijdrage aan het verbeteren van het imago van Turkse vrouwen wereldwijd.

Persoonlijke Strijd en Nieuwe Missie

Na haar huwelijk in 1997 verhuisde Özlem naar Nederland en richtte ze zich op haar gezin. Na haar scheiding in 2011 keerde ze met haar kinderen terug naar Turkije, waar ze een openhartig verhaal deelde over de gezondheidsstrijd van haar kind, wat veel mensen inspireerde. Haar onverzettelijkheid in deze zware tijd maakte haar een symbool van moederliefde en kracht.

Terug in Nederland besloot ze haar kennis en ervaring te delen door het ontwikkelen van het Mind Freedom & Transformation-programma. Dit programma heeft wereldwijd duizenden Turkse vrouwen ondersteund in hun persoonlijke groei, zelfvertrouwen en ondernemerschap. Haar TEDx-toespraak “Onvoorwaardelijke Liefde” in 2018 bereikte een breed publiek en versterkte haar rol als mentor en coach voor vele vrouwen.

Leiderschap bij het Consulaat

Özlem Kaymaz is momenteel een van de leidende figuren achter de nieuwe Vrouwen Empowerment & Integratie pijler van het Honorair Consulaat-Generaal van Turkije in Nederland. Haar missie is om Turkse vrouwen in Nederland te versterken, te verbinden en hen een platform te bieden om hun talenten en successen zichtbaar te maken. Ze richt zich op het bevorderen van de positie van Turkse vrouwen in de Nederlandse samenleving en het creëren van een sterke gemeenschap van vrouwen die elkaar ondersteunen en inspireren.

In samenwerking met het consulaat streeft Özlem ernaar een netwerk te creëren dat niet alleen gericht is op de Turkse gemeenschap, maar ook op internationale samenwerking, zodat Turkse vrouwen wereldwijd hun kracht en invloed kunnen tonen. Haar werk draait om het zichtbaar maken van de successen van Turkse vrouwen en het versterken van hun sociale en maatschappelijke positie

Een Blijvende Erfenis

Özlem Kaymaz heeft een blijvende erfenis opgebouwd van moed, liefde en veerkracht. Ze blijft een baken van inspiratie voor vrouwen over de hele wereld, en haar motto “Ontdek wie je bent en blijf trouw aan jezelf” blijft haar leidraad. Ze gelooft sterk in de kracht van vrouwen en de mogelijkheid om samen te werken en een impact te maken, ongeacht de obstakels.

Haar verhaal is er een van empowerment, doorzettingsvermogen en de overtuiging dat Turkse vrouwen niet alleen succesvol kunnen zijn in hun persoonlijke en professionele leven, maar ook een voorbeeld zijn van solidariteit, moed en veerkracht voor de volgende generaties.