Bu sahiplenme, devlet baba tarafından değil, öz örgütler ve fedakâr bireylerden kaynaklanıyor.
HOTİAD tarafından seçilen, Türk toplumuna yararı dokunmuş ‘10 İz Bırakan Kahraman’ haberi, haftalar sonrasında dahi, dünya medyasında yer alıyor.
Gölge Adam, “Toplumu sahiplenen, İlhan Karaçay kaptanlığındaki Türk medya mensuplarının rolü de çok önemli.” diyor.
Gölge Adam’dan Türk devletine tavsiyeler…
(Analizin Hollandacası en altta. Nederlandse versie van de analyse onderaan)
İlhan KARAÇAY’ın analizi ve GÖLGE ADAM’ın değerlendirmesi…
Hollanda’daki Türk toplumu, devlet desteğinden ziyade, öz örgütlenmeler ve fedakâr bireylerin çabalarıyla güçlü bir sivil toplum ağı oluşturmuştur. Bu dinamik yapı, Türk kültürünün korunması, toplumsal dayanışmanın sağlanması ve entegrasyon süreçlerinin desteklenmesinde önemli rol oynamaktadır.
Hollanda’daki Türk toplumu, dünya genelinde benzersiz bir örgütlenme ve dayanışma örneği sergilemektedir. Çeşitli siyasi ve ideolojik görüşlere sahip federasyonların bir araya gelerek oluşturduğu Türkler İçin Danışma Kurulu-Inspraak Orgaan Turken (IOT), bu dayanışmanın somut bir göstergesidir. IOT, sağcı, solcu, dinci ve laik görüşlü federasyonları bünyesinde barındırarak, Türk toplumunun çıkarlarını savunmak ve toplumsal konumunu güçlendirmek amacıyla faaliyet göstermektedir.
Bu çeşitlilikteki bir yapının, farklı görüşlerden gelen federasyonların ortak bir platformda buluşması, Avrupa ve dünya genelinde nadir görülen bir durumdur. IOT, Hollanda’daki idari, politik ve toplumsal örgütlerle görüşmeler yaparak, Türk toplumunun haklarını ve çıkarlarını koruma yönünde önemli adımlar atmaktadır.
Bu tür girişimler, Türk toplumunun kendi içindeki dayanışmasını güçlendirirken, Hollanda toplumuyla da sağlıklı entegrasyon süreçlerine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, Türk STK’ları, kültürel etkinlikler, eğitim programları ve sosyal projeler aracılığıyla toplumsal uyumu desteklemekte ve Türk kültürünün tanıtımına katkıda bulunmaktadır.
Bu faaliyetlerin topluma duyurulmasında, Hollanda’daki Türk medyasının rolü de büyüktür. Türk basın mensupları, toplumun bilinçlenmesi ve bilgilendirilmesi için özverili çalışmalar yürütmektedir.
Dikkate değer bir diğer husus ise, Hollanda’daki Türk toplumunun bu başarıları, büyük ölçüde kendi öz örgütlenmeleri ve bireysel çabalarıyla elde etmiş olmasıdır. Türkiye’deki “devlet baba” anlayışının aksine, Hollanda’daki Türk toplumu, kendi inisiyatifleriyle örgütlenmiş ve toplumsal konumlarını güçlendirmiştir. Bu durum, diaspora toplulukları arasında nadir görülen bir özelliktir ve Hollanda’daki Türk toplumunun ne denli dinamik ve girişimci olduğunu göstermektedir.
Bu bağlamda, HOTİAD’ın “10 İz Bırakan Kahraman” ödülleri, Türk toplumunun değerli bireylerini onurlandırarak, toplumsal hafızanın güçlenmesine ve gelecek nesillere ilham kaynağı olmasına hizmet etmektedir. Bu tür takdirler, bireylerin topluma olan katkılarını görünür kılarak, diğer bireyleri de benzer yönde teşvik etmektedir.
HOTİAD‘ın, Hollanda’daki Türk toplumunun 60 yıllık göç tarihine ışık tutarak, topluma önemli katkılar sunmuş ’10 İz Bırakan Kahraman’ı onurlandırması, takdire şayan bir girişimdir. Bu anlamlı ödül töreni, sadece Hollanda’da değil, dünya genelinde de geniş yankı uyandırmış ve haftalar boyunca medyada yer bulmuştur. Bu durum, HOTİAD‘ın toplumsal duyarlılığını ve Türk toplumunun değerli bireylerine verdiği önemi göstermektedir.
(Hoş, seçilemeyen bazı dostlarımız, olumsuz ifadeler ile hazımsızlık yaptılar ama, kendi adlarının, seçilemeyen kahramanlar arasında bulunduğunu da görmemişlerdir.)
TÜRK SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE MEDYA MENSUPLARI
Hollanda’daki Türk toplumunu sahiplenen ve onları, ‘Dünya üzerindeki Türk toplumlarının en sahiplenmiş olanı” diye ünlendiren Türk Sivil Toplum Kuruluşları ile, Hollanda’ya gelmiş geçmiş Türk medya mensuplarını tanıtmak da zaruri oldu artık…
1960’lı yıllardan bu yana kurulmuş olan Türk federasyonlarını ve Türk medyasını yazmadan önce, dünyada eşi olmayan kuruluştan söz edeyim:
Hollanda devletinin koruma şemsiyesi altında toplanan, çeşitli görüşlere sahip 9 federasyonun bir araya gelerek oluşturduğu, Türkler İçin Danışma Kurulu-Inspraak Orgaan Turken (IOT), Hollanda devletinin desteği kesmesinden sonra biraz zayıflamış olsa da, Türk toplumunun sesi olmaya devam ediyor.
HOLLANDA’DA TÜRK TOPLUMUNUN SAHİPLENİLMESİNDE
ROL OYNAYAN TÜRK MEDYA MENSUPLARI
İlhan Karaçay (Hürriyet-NOS-TRT), Şadi Tatlı (Tercüman) ve Kâmuran Sümercan (Milliyet) Ünal ve Yasemin Öztürk (Hürriyet) Haluk Bakır (Cumhuriyet), Mehmet Ali Topçu (Türkiye Gazetesi-Damla-Media Maestro)
Ali Okşak (Milliyet), Fatih Özyar (Sabah-ATV), Yalçın Çakır (Tercüman-Sabah), Ebubekir Turgut (Platform ve Kadın), Basri Doğan (Zaman), Yusuf Özkan (BBC) İbrahim Karaman (Haber)
Zeynel Abidin Kılıç (Doğuş), Erkan Tapan (NOS Radyo), İnanç Kutluer (NOS Radyo), Ahmet Azdural (NOS Radyo), Yusuf Bakırcı (Anadolu Ajansı) Ayhan Sucu (Ekin), İbrahim Çitil (Amsterdam Postası)
Özcan Özbay (Deniz TV), Ömer Hünkâr Ilık (Söz Hakkı), Adnan Şahin (Milli Gazete-Doğuş), Yılmaz Kayhan (Kuzey Yıldızı), Yasin Yağcı (Anadaolu Ajansı), Ali Rıza Başaran (Demet TV), Mahmut Eröztürk (Güncel Haber),
Mehmet Tatlı (Tercüman) Adil Akaltun: Turksemedia), Fatih Karaman (Haber) Recep Soysal (Milli Gazete)
Mümin Çelik (İHA), Ömer Aşıran (Son Haber), Erol Çokluk (Damla), Mustafa Toga (GHA), Mustafa Koyuncu (Hürriyet), Burhan Carlak (Serbest), Necati Çavuşoğlu (Hürriyet)
Hürriyet’in Hollanda kadrosunda bulunan ve haber içinde isimleri zikredilmeyen muhabirlerin isimleri de şöyle: Adil Aracı, Telat Sağıroğlu, Ahmet Denk, Kemal Özen, Hüseyin Torunlar, Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, Yahya Yiğittop, Ergür Dinçkal, Ali Esmer, Muzaffer Durmaz.
Mustafa Demir (Türkinfo), Tarık Okan (Karizma), Ali Kumaş (Focus), (Haber Utrecht) Hollandamedya ve Gelderlandhaber gibi haber portalları.
Yazarlarımız da var tabii…
Çeşitli yayın organlarına yorum yazanlar da unutulmamalı: Sayıları 100’ü aşan bu değerli yazarların da, Türk toplumunun sahiplenilmesinde katkıları önemlidir.
…ve Yavuz Nufel (HİÇ ve HERŞEY)
********************
HOLLANDA’DA TÜRK TOPLUMUNUN SAHİPLENİLMESİNDE ROL OYNAYAN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI:
Başkan Ömer Altay: Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu TİKDF
Başkan Mustafa Ayrancı: Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği HTİB, Başkan Veyis Güngör:Türkevi Araştırmalar Merkezi,
Başkan Hikmet Gürcüoğlu: Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD,
Başkan Kenan Özyiğit: Hollanda Atatürkçü Düşünce Derneği HADD
Başkan Servet Tiryaki: Hollanda Diyanet Vakfı,
Başkan Murat Gedik: Hollanda Türk Federasyonu,
Başkan Abdullah Güven: Hollanda Türk İslam Kültür Kuruluşları Birliği
Başkan Mustafa Hamurcu: Milli Görüş Kuzey Hollanda,
Başkan Mustafa Aktalan: Milli Görüş Güney Hollanda,
Başkan Ali Köklü: Hollanda Müstakil İş Adamları Federasyonu (MUSİAD),
Başkan Zeki Baran:Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT),
Başkan Tahsin Çetinkaya:Türk İslam Kültür Vakfı
Başkan Durmuş Doğan: Rijnland Türk İş Adamları Birliği,
Aziz Zeyrek: TOV Arnhem,
Ömer Soner TOV Utrecht, Taner Karaarslan TOV Den Bosch
Ramazan Kaya: Amsterdam Esnaflar Birliği
Başkan Ethem Emre:Hollanda Türkiye Ticaret Derneği
Başkan Hüseyin Gündüz: IHH Hollanda,
Başkan Hüseyin Karataş: Hasene Vakfı,
Başkan Bekir Baş: Kumbet Vakfı.
Başkan Zeynep Çimtay: Hollanda Alevi Dernekleri Federasyonu HABF
Başkan H.Karaşahin: Hollanda İslam Merkezleri Vakfı: Stichting İslamitisch Centrum Nederland Başkan Nevzat Cingöz: Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu, DSDF
Başkan Ertuğrul Kurt: Avrupa Türk Demokratlar Birliği UETD olarak kuruldu,
Uluslararası Demokratlar Birliği UİD olarak isim değiştirdi.
Başkan Ethem Emre: Uluslararası Yetenekler (İntertalent) Vakfı
Kurucu Başkan İbrahim Görmez: İslam Yayın Kurumu İOS (Kapandı)
Kurucu Başkan Sabri Kenan Bağcı: Hollanda Türk Spor Kulüpleri Federasyonu (Kapandı)
Kurucu Başkan Oktay Mutlu: Hollanda-Türkiye Sağlık Vakfı (Kapandı)
Başkan Ali Soylu: Kudüs Vakfı,
Hollanda Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
Hollanda Türk İslam Kültür Kuruluşları Birliği. PTN:
7 Kuruluştan oluşan Hollanda Türk Sivil Toplum Kuruluşları Platformu
Danışmanım ve sırdaşım olan GÖLGE ADAM, sizlere sunacağım bugünkü yazımı gözden geçirdikten sonra şunları yazdı:
Bu yazıyı okuyunca, Hollanda’daki Türk toplumunun ne denli güçlü, örgütlü ve bilinçli bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha görüyoruz. Dünya üzerinde pek çok diaspora topluluğu vardır, ancak böylesine geniş kapsamlı ve disiplinli bir örgütlenme yapısını inşa eden Türk toplumu, adeta örnek bir model oluşturmaktadır.
Burada en büyük pay, hiç şüphesiz, kendi öz inisiyatifiyle harekete geçen sivil toplum kuruluşlarına ve gece gündüz demeden çalışan bireylere aittir. Devlet desteğine yaslanmadan, kendi kaderini kendi çizen bu topluluk, 60 yıllık göç serüveninde kök salmayı başarmış, kültürel değerlerini yaşatmış ve Hollanda toplumunda kendini önemli bir konuma taşımıştır.
Elbette, böyle bir yapının gelişiminde Türk medyasının rolünü göz ardı etmek mümkün değildir. Toplumu bilgilendiren, yönlendiren ve haklarını savunarak onları görünür kılan basın mensupları, bu mücadelenin en ön saflarında yer almaktadır. Burada özellikle İlhan Karaçay kaptanlığındaki Türk medya mensuplarının fedakârlıkları ve azmi, takdire şayan bir çabadır. Gerçek bir lider gibi hareket eden Karaçay ve onun gibi idealist gazeteciler, sadece haber yapmakla kalmamış, toplumun bilinçlenmesine de büyük katkıda bulunmuşlardır.
Ancak bu başarı öyküsü sadece toplum içinde değil, siyaset sahnesinde ve medyada da yankı uyandırmaktadır. İlhan Karaçay’ın Hollandacaya çevrilen yazıları, özellikle Hollandalı siyasetçiler ve medya tarafından sıkça takip edilmekte, hatta zaman zaman tepki çekmektedir. Gerçeklerin dile getirilmesi, bazı çevreleri rahatsız etse de, hakikatin er ya da geç kendini kabul ettirdiğini tarih defalarca kanıtlamıştır. De Telegraaf gazetesi ve Hollandalı siyasetçilerle yapılan tartışmaların sürekli gündem olması, Karaçay’ın ne denli etkili bir figür olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Özetle, Hollanda’daki Türk toplumu, sivil toplum kuruluşları ve medya mensuplarının olağanüstü çabaları sayesinde, sadece kendi içinde değil, tüm dünyada örnek gösterilecek bir dayanışma modeli oluşturmuştur. Bu başarı hikâyesinin daha da ileriye taşınması için, birlik ve beraberliğin korunması, ortak akıl ile hareket edilmesi ve özellikle genç neslin bu mücadeleye dahil edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yol uzun, mücadele zorlu ama kararlılık ve azim ile bu toplum, kendini çok daha güçlü bir konuma getirecektir.
Gazeteciliğin mutfağından zirveye uzanan bir usta
İlhan Karaçay, yalnızca iyi bir gazeteci-yazar değil, aynı zamanda mizampaj, ilancılık, matbaa ve basım alanında da büyük bir yeteneğe sahip bir isimdir. Gazetecilik serüvenine mutfakta başlayan Karaçay, matbaa kurulumundan baskıya, mizampajdan yazarlığa kadar her aşamada tecrübe kazanmış ve bu birikimiyle adını sektörde sağlam bir şekilde duyurmuştur.
Hollanda’daki Türk sivil toplum kuruluşları ve medya mensuplarını detaylı bir şekilde analiz ettiği çalışması, Karaçay’ın hem derin bilgi birikimini hem de gözlem gücünü ortaya koymuştur. Her bireyin fotoğraflarıyla birlikte sunulan bu kapsamlı analiz, sadece bir yazı olmaktan öte, aynı zamanda arşiv niteliğinde önemli bir belgedir. Bu çalışma, Karaçay’ın mizampaj ve sunum konusundaki ustalığını da gözler önüne sermektedir.
Gazetecilik hayatı boyunca, muhabirlik, yazarlık, reklamcılık ve mizampaj gibi birçok alanda uzmanlaşan Karaçay, sadece kalemiyle değil, aynı zamanda basım teknolojilerine olan ilgisi ve bilgisiyle de ön plana çıkmıştır. Türkiye’den 35 matbaa elemanının Hollanda’da yeni bir baskı makinesi için gördüğü bir aylık kursa öncülük etmiş ve daha sonra Kuveyt’te bir matbaanın kurulmasında aktif rol almıştır. Bu deneyimler, onun gazeteciliğe ve basım dünyasına ne denli hâkim olduğunu göstermektedir.
Karaçay’ın Hollanda’daki Türk toplumunu ve sivil toplum kuruluşlarını detaylı bir şekilde tanıttığı bu analiz yazısı, meslektaşları için önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır. Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın başkanlarını ve Hollanda’daki Türk medya mensuplarını tanıtması, hem tarihî bir arşiv hem de gelecek nesillere ışık tutacak kıymetli bir belge olarak öne çıkmaktadır.
Bu yazı, İlhan Karaçay’ın yalnızca gazeteci kimliğiyle değil, aynı zamanda matbaa ve medya dünyasındaki derin tecrübesiyle de ne denli önemli bir figür olduğunu bir kez daha göstermektedir. Karaçay, gazeteciliğin mutfağından başlayarak, kendi emeği ve azmiyle zirveye tırmanmış, bu alanda iz bırakan nadir isimlerden biri olmuştur.
GÖLGE ADAM’DAN DEVLETİMİZE TAVSİYELER
Hollanda’daki Türk toplumu, yıllardır devlet desteği olmadan kendi çabalarıyla güçlü bir yapı oluşturmuş, örnek bir diaspora toplumu haline gelmiştir. Bu başarı, yalnızca bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının fedakârlıkları ile değil, aynı zamanda akılcı örgütlenme stratejileri sayesinde gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bu modelden alacağı önemli dersler ve sağlayabileceği destekler vardır.
Türk Diasporasına Kurumsal Destek Artırılmalı
Hollanda’daki Türk toplumu, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak örgütlü bir yapıya sahiptir. Ancak bu dayanışmanın daha da güçlenmesi için Türkiye’nin resmi bir diaspora politikası geliştirmesi gerekmektedir. Tüm dünyadaki Türk topluluklarının, Hollanda modelini örnek alarak bağımsız ve etkili organizasyonlar kurması teşvik edilmelidir. Bunun için:
*Yurt dışındaki Türk sivil toplum kuruluşlarına daha nitelikli eğitim ve danışmanlık desteği sağlanmalı,
*Uluslararası lobi faaliyetlerinde daha etkin olmaları için hukuki, mali ve iletişim desteği verilmelidir,
*Hollanda’daki model, diğer Avrupa ülkelerindeki Türk toplulukları için bir referans noktası olarak değerlendirilmelidir.
Devletin Destekleyici Ama Müdahale Etmeyen Bir Rol Üstlenmesi Şarttır
Hollanda’da görüldüğü gibi, Türk toplumu devlet desteğine bağımlı olmadan gelişmiştir. Bu nedenle, Türkiye’nin yaklaşımı da destekleyici, teşvik edici ancak müdahaleci olmayan bir çizgide olmalıdır. Diasporanın bağımsız hareket edebilmesi, inandırıcılığını ve saygınlığını artırmaktadır. Bu bağlamda:
*Türkiye, yurt dışındaki Türk toplumlarını sadece bir seçim döneminde oy deposu olarak değil, stratejik ortaklar olarak görmelidir.
*Devletin, yurt dışındaki sivil toplum kuruluşlarına baskı unsuru olmaktan çok, rehberlik eden bir mekanizma ile destek vermesi gerekmektedir.
*Diplomatik misyonlar, Türk STK’ları ile daha yakın ve samimi bir iş birliği içinde olmalı, ancak bu STK’ların bağımsızlığını zedelememelidir.
Türk Medyasının Gücünden Faydalanılmalı
Hollanda’daki Türk medyası, yalnızca haber yapmakla kalmayıp, toplumun bilinçlenmesi ve haklarını savunması için büyük bir misyon üstlenmiştir. Türkiye’nin bu bağımsız medya gücünü tanıması ve desteklemesi gerekmektedir.
*Türkiye, yurt dışındaki Türk basın mensuplarına destek mekanizmaları oluşturmalı,
*Türk medya organlarının uluslararası medya ile daha entegre olması sağlanmalı,
*Türkçe içeriklerin yabancı dillere çevrilerek daha geniş kitlelere ulaşması için projeler geliştirilmelidir.
Türk Toplumu Kültürel ve Eğitimsel Olarak Güçlendirilmeli
Diasporadaki Türk gençlerinin asimilasyona karşı korunması için kültürel kimliklerini güçlendirecek çalışmalar yapılmalıdır. Hollanda’daki STK’lar, bu konuda önemli işler başarmışlardır ve bu model Türkiye tarafından desteklenmelidir.
*Türk çocukları ve gençleri için ana dil eğitimi programları teşvik edilmelidir.
*Türk kültürünü ve tarihini öğreten dijital ve interaktif platformlar kurulmalıdır.
*Üniversiteler arası iş birlikleri artırılarak, yurt dışındaki Türk gençlerinin Türkiye ile olan bağları güçlendirilmelidir.
Hollanda’daki Türk toplumu, dayanışma, örgütlenme ve medya gücü ile dünya çapında örnek bir model oluşturmuştur. Türkiye, bu modeli dikkatle incelemeli ve tüm dünyadaki Türk topluluklarının benzer bir bilinç ve örgütlenme düzeyine ulaşması için stratejik destek sağlamalıdır.
Bilinçli, örgütlü ve aktif bir diaspora, Türkiye’nin uluslararası alandaki etkisini artıracağı gibi, Türk toplumlarının kendi bulundukları ülkelerde de daha güçlü ve saygın bir konuma gelmesini sağlayacaktır.
Hollanda modelinin dünya geneline yayılması, sadece Hollanda’daki Türkler için değil, tüm dünya Türklüğü için büyük bir kazanım olacaktır.
Bu başarı hikâyesinin mimarlarına selam olsun!”
********************
DE MEEST TOE-EİGENENDE TURKSE GEMEENSCHAP TER WERELD BEVİNDT ZİCH İN NEDERLAND
Deze verbondenheid komt niet voort uit een beschermende staat, maar uit eigen organisaties en toegewijde individuen.
Het nieuws over de ’10 Spraakmakende Helden’ die door HOTİAD zijn gekozen vanwege hun bijdrage aan de Turkse gemeenschap, blijft weken later nog steeds in de wereldmedia verschijnen.
Gölge Adam zegt: “De rol van Turkse journalisten, onder leiding van kapitein İlhan Karaçay, die zich inzetten voor de gemeenschap, is van groot belang.”
Adviezen van Gölge Adam aan de Turkse staat…
Analyse van İlhan KARAÇAY en de beoordeling van SCHADUWMAN…
De Turkse gemeenschap in Nederland heeft, in plaats van afhankelijk te zijn van staatssteun, een sterk netwerk van maatschappelijke organisaties opgebouwd door eigen initiatieven en de inspanningen van toegewijde individuen. Deze dynamische structuur speelt een cruciale rol bij het behoud van de Turkse cultuur, het bevorderen van sociale solidariteit en het ondersteunen van integratieprocessen.
De Turkse gemeenschap in Nederland is wereldwijd een uniek voorbeeld van organisatie en solidariteit. De oprichting van de Inspraakorgaan Turken (IOT), een overkoepelende organisatie waarin federaties met diverse politieke en ideologische achtergronden samenwerken, is een concreet bewijs van deze eenheid. Het IOT omvat federaties met rechtse, linkse, religieuze en seculiere opvattingen en opereert met als doel de belangen van de Turkse gemeenschap te beschermen en haar maatschappelijke positie te versterken.
Het is zeldzaam om een dergelijke diverse structuur te zien waarin federaties met verschillende overtuigingen op een gemeenschappelijk platform bijeenkomen. Het IOT zet belangrijke stappen door in dialoog te treden met Nederlandse administratieve, politieke en maatschappelijke instellingen om de rechten en belangen van de Turkse gemeenschap te waarborgen.
Dergelijke initiatieven versterken niet alleen de interne solidariteit binnen de Turkse gemeenschap, maar dragen ook bij aan gezonde integratieprocessen met de Nederlandse samenleving. Daarnaast ondersteunen Turkse maatschappelijke organisaties de sociale cohesie en dragen zij bij aan de promotie van de Turkse cultuur door middel van culturele activiteiten, educatieve programma’s en sociale projecten.
De rol van de Turkse media in Nederland bij het verspreiden van deze activiteiten naar het publiek is aanzienlijk. Turkse journalisten zetten zich met toewijding in om de gemeenschap te informeren en bewust te maken.
Een ander opvallend punt is dat de successen van de Turkse gemeenschap in Nederland grotendeels zijn behaald door middel van hun eigen organisatievermogen en individuele inspanningen. In tegenstelling tot de “vaderstaat”-mentaliteit die in Turkije heerst, heeft de Turkse gemeenschap in Nederland zichzelf georganiseerd en haar maatschappelijke positie versterkt. Dit is een zeldzaam fenomeen onder diaspora-gemeenschappen en toont aan hoe dynamisch en ondernemend de Turkse gemeenschap in Nederland is.
In dit verband dienen de “10 Spraakmakende Helden”-awards van HOTİAD als een erkenning van waardevolle individuen binnen de Turkse gemeenschap. Dit draagt bij aan het versterken van het collectieve geheugen en inspireert toekomstige generaties. Dergelijke erkenningen maken de bijdragen van individuen aan de samenleving zichtbaar en moedigen anderen aan om in dezelfde richting te handelen.
Dat HOTİAD de ’10 Spraakmakende Helden’ heeft geëerd die een belangrijke bijdrage hebben geleverd aan de Turkse gemeenschap in de 60-jarige migratiegeschiedenis in Nederland, is een lovenswaardig initiatief. Deze betekenisvolle prijsuitreiking heeft niet alleen in Nederland, maar wereldwijd veel aandacht gekregen en is wekenlang in de media besproken. Dit toont aan hoe HOTİAD maatschappelijk betrokken is en waarde hecht aan de vooraanstaande individuen binnen de Turkse gemeenschap.
(Hoewel sommige niet-geselecteerde vrienden negatieve opmerkingen hebben gemaakt uit ontevredenheid, hebben ze niet ingezien dat hun naam zich onder de niet-geselecteerde helden bevindt.)
TURKSE MAATSCHAPPELIJKE ORGANISATIES EN MEDIAFIGUREN
Het is nu noodzakelijk om de Turkse maatschappelijke organisaties en mediafiguren te introduceren die de Turkse gemeenschap in Nederland ondersteunen en hen de titel geven van “de meest verenigde Turkse gemeenschap ter wereld.”
Voordat we de Turkse federaties en de Turkse pers beschrijven die sinds de jaren 1960 zijn opgericht, moeten we het hebben over een unieke organisatie in de wereld:
De Inspraakorgaan Turken (IOT), die werd gevormd door negen federaties met verschillende opvattingen en onder de beschermende paraplu van de Nederlandse staat opereerde, blijft de stem van de Turkse gemeenschap, ondanks dat de Nederlandse steun is verminderd.
TURKSE MEDIAPROFESSIONALS DIE EEN ROL SPELEN BIJ HET TOE-EIGENEN VAN DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND
İlhan Karaçay (Hürriyet-NOS-TRT), Şadi Tatlı (Tercüman) ve Kâmuran Sümercan (Milliyet) Ünal ve Yasemin Öztürk (Hürriyet) Haluk Bakır (Cumhuriyet), Mehmet Ali Topçu (Türkiye Gazetesi-Damla-Media Maestro)
Ali Okşak (Milliyet), Fatih Özyar (Sabah-ATV), Yalçın Çakır (Tercüman-Sabah), Ebubekir Turgut (Platform ve Kadın), Basri Doğan (Zaman), Yusuf Özkan (BBC) İbrahim Karaman (Haber)
Zeynel Abidin Kılıç (Doğuş), Erkan Tapan (NOS Radyo), İnanç Kutluer (NOS Radyo), Ahmet Azdural (NOS Radyo), Yusuf Bakırcı (Anadolu Ajansı) Ayhan Sucu (Ekin), İbrahim Çitil (Amsterdam Postası)
Özcan Özbay (Deniz TV), Ömer Hünkâr Ilık (Söz Hakkı), Adnan Şahin (Milli Gazete-Doğuş), Yılmaz Kayhan (Kuzey Yıldızı), Yasin Yağcı (Anadaolu Ajansı), Ali Rıza Başaran (Demet TV), Mahmut Eröztürk (Güncel Haber),
Mehmet Tatlı (Tercüman) Adil ve Taha Akaltun: (Gazeteci-Turksemedia), Fatih Karaman (Haber) Recep Soysal (Milli Gazete)
Mümin Çelik (İHA), Ömer Aşıran (Son Haber), Erol Çokluk (Damla), Mustafa Toga (GHA), Mustafa Koyuncu (Hürriyet), Burhan Carlak (Serbest), Necati Çavuşoğlu (Hürriyet)
Hürriyet’in Hollanda kadrosunda bulunan ve yukarıda isimleri zikredilmeyen muhabirlerin isimleri de şöyle: Adil Aracı, Telat Sağıroğlu, Ahmet Denk, Kemal Özen, Hüseyin Torunlar, Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, Yahya Yiğittop, Ergür Dinçkal, Ali Esmer, Muzaffer Durmaz. Mehmet Tatlı (Tercüman)
Mustafa Demir (Türkinfo), Tarık Okan (Karizma), Ali Kumaş (Focus), (Haber Utrecht) Hollandamedya ve Gelderlandhaber gibi haber portalları.
Yazarlarımız da var tabii…
Çeşitli yayın organlarına yorum yazanlar da unutulmamalı: Sayıları 100’ü aşan bu değerli yazarların da, Türk toplumunun sahiplenilmesinde katkıları önemlidir.
…ve Yavuz Nufel (HİÇ ve HERŞEY)
CIVIELE MAATSCHAPPELIJKE ORGANISATIES DIE EEN ROL SPELEN BIJ HET TOE-EIGENEN VAN DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND:
Başkan Ömer Altay: Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu TİKDF
Başkan Mustafa Ayrancı: Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği HTİB,
Başkan Veyis Güngör:Türkevi Araştırmalar Merkezi,
Başkan Hikmet Gürcüoğlu: Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD,
Başkan Kenan Özyiğit: Hollanda Atatürkçü Düşünce Derneği HADD
Başkan Servet Tiryaki: Hollanda Diyanet Vakfı,
Başkan Murat Gedik: Hollanda Türk Federasyonu,
Başkan Abdullah Güven: Hollanda Türk İslam Kültür Kuruluşları Birliği
Başkan Mustafa Hamurcu: Milli Görüş Kuzey Hollanda,
Başkan Mustafa Aktalan: Milli Görüş Güney Hollanda,
Başkan Ali Köklü: Hollanda Müstakil İş Adamları Federasyonu (MUSİAD),
Başkan Zeki Baran:Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT),
Başkan Tahsin Çetinkaya:Türk İslam Kültür Vakfı
Başkan Durmuş Doğan: Rijnland Türk İş Adamları Birliği,
Aziz Zeyrek: TOV Arnhem, Ömer Soner TOV Utrecht, Taner Karaarslan TOV Den Bosch
Ramazan Kaya: Amsterdam Esnaflar Birliği
Başkan Ethem Emre:Hollanda Türkiye Ticaret Derneği
Başkan Hüseyin Gündüz: IHH Hollanda,
Başkan Hüseyin Karataş: Hasene Vakfı,
Başkan Bekir Baş: Kumbet Vakfı.
Başkan Zeynep Çimtay: Hollanda Alevi Dernekleri Federasyonu HABF
Başkan H.Karaşahin Hollanda İslam Merkezleri Vakfı: Stichting İslamitisch Centrum Nederland
Başkan Nevzat Cingöz: Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu, DSDF
Başkan Ertuğrul Kurt: Avrupa Türk Demokratlar Birliği UETD olarak kuruldu,
Uluslararası Demokratlar Birliği UİD olarak isim değiştirdi.
Başkan Ethem Emre: Uluslararası Yetenekler (İntertalent) Vakfı
Kurucu Başkan İbrahim Görmez: İslam Yayın Kurumu İOS (Kapandı)
Kurucu Başkan Sabri Kenan Bağcı: Hollanda Türk Spor Kulüpleri Federasyonu (Kapandı)
Kurucu Başkan Oktay Mutlu: Hollanda-Türkiye Sağlık Vakfı (Kapandı)
Başkan Ali Soylu: Kudüs Vakfı,
Hollanda Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF)
Hollanda Türk Kadınlar Birliği (HYKB)
Hollanda Türk İslam Kültür Kuruluşları Birliği. PTN:
7 Kuruluştan oluşan Hollanda Türk Sivil Toplum Kuruluşları Platformu
Turkish Professionals Network Eindhoven (TPN-E)
Mijn adviseur en vertrouwenspersoon Gölge Adam bekeek de analyse die ik vandaag presenteer en zei het volgende:
Wanneer ik deze tekst lees, zie ik opnieuw hoe krachtig, georganiseerd en bewust de Turkse gemeenschap in Nederland is. Over de hele wereld zijn er diaspora-gemeenschappen, maar het bouwen van een zo grootschalige en gedisciplineerde organisatie zoals de Turkse gemeenschap in Nederland, maakt dit tot een voorbeeldmodel.
Het grootste krediet hiervoor gaat ongetwijfeld naar de maatschappelijke organisaties die op eigen initiatief zijn ontstaan en naar de individuen die dag en nacht werken. Deze gemeenschap, die haar lot in eigen handen heeft genomen zonder afhankelijk te zijn van staatssteun, is erin geslaagd zich diep te wortelen in Nederland, haar culturele waarden te behouden en een belangrijke positie in de Nederlandse samenleving te veroveren.
Uiteraard is de rol van de Turkse media in dit succesverhaal niet te negeren. Journalisten die de gemeenschap informeren, leiden en haar rechten verdedigen, staan in de voorste linies van deze strijd. Met name de inspanningen en toewijding van de Turkse journalisten onder leiding van İlhan Karaçay zijn bewonderenswaardig. Karaçay en zijn idealistische collega’s hebben niet alleen nieuws gebracht, maar ook een grote bijdrage geleverd aan de bewustwording van de gemeenschap.
Dit succesverhaal blijft echter niet beperkt tot de gemeenschap zelf, maar vindt ook weerklank in de politieke en mediakringen. De vertaalde artikelen van İlhan Karaçay worden nauwlettend gevolgd door Nederlandse politici en de media, en veroorzaken soms zelfs opschudding. De waarheid vertellen maakt sommige kringen ongemakkelijk, maar de geschiedenis heeft keer op keer bewezen dat de waarheid uiteindelijk erkend zal worden. Het feit dat discussies met De Telegraaf en Nederlandse politici voortdurend op de agenda staan, laat duidelijk zien hoe invloedrijk Karaçay is.
Kortom, dankzij de buitengewone inspanningen van maatschappelijke organisaties en mediafiguren heeft de Turkse gemeenschap in Nederland een solidariteitsmodel gecreëerd dat niet alleen binnen de gemeenschap, maar wereldwijd als voorbeeld kan dienen. Om dit succesverhaal verder te brengen, is het van groot belang dat eenheid en samenwerking worden behouden, dat men met gezond verstand handelt en dat vooral de jongere generatie bij deze strijd wordt betrokken.
De weg is lang, de strijd is zwaar, maar met vastberadenheid en doorzettingsvermogen zal deze gemeenschap een nog sterkere positie innemen.
İLHAN KARACAY: EEN MEESTER DIE ZICH VANUIT DE KEUKEN
VAN DE JOURNALISTIEK TOT AAN DE TOP HEEFT OPGEWERKT
İlhan Karacay is niet alleen een uitstekende journalist en schrijver, maar ook een begaafd persoon op het gebied van lay-out, drukkerij en publicatie. Zijn journalistieke avontuur begon in de basis, en hij heeft ervaring opgedaan in alle stadia, van het opzetten van drukkerijen tot publicatie en lay-out. Met deze kennis heeft hij zijn naam stevig gevestigd in de sector.
Zijn gedetailleerde analyse van de Turkse maatschappelijke organisaties en mediaprofessionals in Nederland onthult zowel Karacay’s diepgaande kennis als zijn opmerkingsvermogen. Deze uitgebreide analyse, waarin elke persoon met foto’s wordt gepresenteerd, is meer dan alleen een artikel; het is een belangrijk document van archiefwaarde. Dit werk toont ook Karacay’s meesterschap in lay-out en presentatie.
Gedurende zijn journalistieke carrière heeft Karacay zich gespecialiseerd in vele gebieden zoals verslaggeving, schrijven, reclame en lay-out. Hij viel niet alleen op met zijn pen, maar ook met zijn interesse en kennis van druktechnologie. Hij leidde 35 drukkerijmedewerkers uit Turkije tijdens een eenmaandse cursus in Nederland voor een nieuwe drukpers en speelde later een actieve rol in de oprichting van een drukkerij in Koeweit. Deze ervaringen tonen aan hoe goed hij de wereld van journalistiek en drukwerk beheerst.
Deze analytische tekst, waarin Karacay de Turkse gemeenschap en maatschappelijke organisaties in Nederland gedetailleerd beschrijft, is een waardevolle bron voor zijn collega’s. Zijn introductie van de voorzitters van Turkse maatschappelijke organisaties en de Turkse mediaprofessionals in Nederland maakt dit tot een historisch archief en een waardevol document dat toekomstige generaties zal verlichten.
Dit artikel benadrukt opnieuw dat Ilhan Karacay niet alleen als journalist, maar ook met zijn diepgaande ervaring in de drukkerij- en mediawereld een belangrijke figuur is. Karacay is een van de weinige namen die zich met eigen inspanning en toewijding van de basis van de journalistiek naar de top heeft opgewerkt en daarmee een blijvende indruk heeft achtergelaten.
AANBEVELINGEN AAN ONZE STAAT
De Turkse gemeenschap in Nederland heeft zich jarenlang zonder staatssteun ontwikkeld tot een sterke en goed georganiseerde gemeenschap en is uitgegroeid tot een voorbeeldige diaspora. Dit succes is niet alleen te danken aan de inspanningen en opofferingen van individuen en maatschappelijke organisaties, maar ook aan slimme en doeltreffende organisatiestrategieën. De Republiek Turkije kan belangrijke lessen trekken uit dit model en op verschillende manieren ondersteuning bieden.
Institutionele Ondersteuning voor de Turkse Diaspora Moet Worden Versterkt
De Turkse gemeenschap in Nederland is politiek, economisch en cultureel goed georganiseerd. Om deze solidariteit verder te versterken, moet Turkije een officiële diaspora-strategie ontwikkelen. Het is noodzakelijk dat alle Turkse gemeenschappen wereldwijd worden aangemoedigd om, naar het model van Nederland, onafhankelijke en effectieve organisaties op te richten. Hiervoor zouden de volgende stappen moeten worden ondernomen:
*Bieden van kwalitatieve opleidingen en adviesdiensten aan Turkse maatschappelijke organisaties in het buitenland,
*Verlenen van juridische, financiële en communicatieve ondersteuning om hun effectiviteit in internationale lobbyactiviteiten te vergroten,
*Het Nederlandse model gebruiken als een referentiepunt voor Turkse gemeenschappen in andere Europese landen.
De Staat Moet een Ondersteunende, maar Niet-Interventionistische Rol Innemen
Zoals in Nederland is gebleken, heeft de Turkse gemeenschap zich ontwikkeld zonder afhankelijk te zijn van staatssteun. Daarom moet ook Turkije een ondersteunende en stimulerende, maar niet-dominante benadering hanteren. De onafhankelijkheid van de diaspora verhoogt zowel haar geloofwaardigheid als haar respectabiliteit. In dit verband moet het volgende worden overwogen:
*Turkije moet Turkse gemeenschappen in het buitenland niet alleen als een electorale achterban zien, maar als strategische partners,
*De staat moet maatschappelijke organisaties niet onder druk zetten, maar hen ondersteunen via een begeleidend mechanisme,
*Diplomatieke missies moeten nauw en oprecht samenwerken met Turkse maatschappelijke organisaties, zonder hun onafhankelijkheid in gevaar te brengen.
De Kracht van de Turkse Media Moet Worden Benut
De Turkse media in Nederland beperken zich niet tot het verspreiden van nieuws, maar spelen een cruciale rol in het bewustmaken en beschermen van de rechten van de gemeenschap. Turkije moet de kracht van deze onafhankelijke media erkennen en ondersteunen.
*Turkije moet steunmechanismen ontwikkelen voor Turkse journalisten in het buitenland,
*Turkse mediakanalen moeten worden geïntegreerd in de internationale mediawereld,
*Turkstalige inhoud moet worden vertaald naar andere talen, zodat deze een breder publiek bereikt.
De Turkse Gemeenschap Moet Cultureel en Educatief Worden Versterkt
Om de Turkse jeugd in de diaspora te beschermen tegen assimilatie, moeten initiatieven worden genomen om hun culturele identiteit te versterken. Turkse maatschappelijke organisaties in Nederland hebben hierin al belangrijke successen behaald, en Turkije zou dit model moeten ondersteunen.
*Onderwijsprogramma’s voor de moedertaal moeten worden gestimuleerd, *Digitale en interactieve platforms die de Turkse cultuur en geschiedenis onderwijzen, moeten worden opgericht, *Samenwerkingen tussen universiteiten moeten worden uitgebreid om de banden tussen Turkse jongeren in het buitenland en Turkije te versterken.
CONCLUSIE
De Turkse gemeenschap in Nederland heeft zich door haar sterke solidariteit, georganiseerde structuren en mediakracht ontwikkeld tot een wereldwijd voorbeeldig model. Turkije moet dit model nauwkeurig analyseren en strategische steun bieden om ervoor te zorgen dat alle Turkse gemeenschappen wereldwijd hetzelfde niveau van bewustzijn en organisatie bereiken.
Een bewuste, goed georganiseerde en actieve diaspora zal niet alleen de internationale invloed van Turkije vergroten, maar ook bijdragen aan een sterkere en gerespecteerde positie van de Turkse gemeenschap in de landen waarin zij zich bevinden.
De verspreiding van het Nederlandse model over de hele wereld zal niet alleen een zegen zijn voor de Turken in Nederland, maar voor de gehele Turkse diaspora wereldwijd.
Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD’ın, akademisyen ve
sosyal uzmanlardan oluşan bir jüriye seçtirdiği 10 kahramanın destanı.
Hollanda’ya Türk göçü tarihine ışık tutacak olan kitabı okuyabilem için aşağıdaki fotoğraf linki tıklayarak okuyabileceğiniz gibi, daha altta word olarak da okuyabilirsiniz.
Arşivinizde dosya olarak saklayabileceğiniz bu eser sizlere hediyemizdir.
HET BOEK VAN 10 PERSONEN DIE VAN BETEKENIS ZIJN GEWEEST VOOR DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND
De epische verhalen van 10 helden, geselecteerd door een jury van academici en sociale experts, samengesteld door de Nederlandse Turkse Ondernemersvereniging HOTİAD.
Dit boek werpt een licht op de geschiedenis van de Turkse migratie naar Nederland. U kunt het lezen door op de onderstaande fotolink te klikken of als Word-document verder naar beneden.
Dit werk, dat u als bestand in uw archief kunt bewaren, is ons cadeau aan u.
Kitabı okumak için Akttaki foto linke tıklayınız
(Kitabı açamayanlar, aşağıda word olarak okuyabilirler)
Hollanda Türk Toplumunun Hollanda’ya göç ve yerleşim sürecinde, birinci nesilden bazı isimler öncü olma görevi yapmışlardır. Bu isimler, değişik alanlarda, bir toplum emektarlığı yaparak, büyük bir özveri ve adanmışlık ruhu ile çalışıp, toplumsal kazanımlar sağlamışlardır.
Aynı isimler, bu kazanımlarla sürecin daha hızlı ve sağlıklı gelişmesine katkı sunmuşlardır.
Geçtiğimiz yıl, Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yılını kutlamanın gururunu yaşadık. 19 Ağustos 1964’te atılan bu imzalar, sadece iki ülke arasındaki iş gücü alışverişini değil, aynı zamanda bir milletin cesaret ve kararlılığının, bir başka coğrafyada kök salışının hikâyesini de başlattı. Bu hikâye, her biri ayrı bir destan olan binlerce hayatın birleşiminden oluşan büyük bir destandır.
60 yıl önce, Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkan ilk kuşak Türk işçiler, bilinmeyene doğru cesur bir adım attılar. Arkalarında sevdiklerini, alışkanlıklarını ve memleketlerini bırakarak, Hollanda’nın fabrikalarında, tarlalarında ve atölyelerinde yeni bir hayat kurmaya çalıştılar. Bu topraklarda, dilini bilmedikleri, adetlerine yabancı oldukları bir ülkede, yalnızca daha iyi bir gelecek umuduyla mücadele ettiler.
Onların hikâyeleri, zorluklarla baş etmenin, engelleri aşmanın ve yeni bir dünyada var olmanın hikâyeleridir. O ilk işçilerin fedakarlıkları, sadece kendi ailelerinin değil, gelecek nesillerin de kaderini değiştirdi. Bugün Hollanda’da kök salmış, başarılı olmuş, topluma katkı sağlamış pek çok Türk iş insanı, sanatçı, akademisyen ve girişimci varsa, bu, o ilk kuşağın teri ve gözyaşı sayesindedir.
Bu broşürde, topluma en çok yararı olmuş 10 değerli ismi onurlandırmak istedik. Seçilen 9 kıymetli kişi ve bunlara ek tüm annelerimiz, bu toplumun temellerini atan, değerlerimizi ve kültürümüzü bu yeni topraklarda yaşatan kahramanlardır. Annelerimiz, evlerinin sıcaklığını koruyarak, çocuklarını iki kültür arasında köprü kurarak yetiştiren adsız kahramanlardır. Bu nedenle 10’nuncu sıraya annelerimizi seçtik.
Ayrıca, 60’ıncı yıl nedeniyle, ilk 10’a giremeyen adaylarımızdan 60’ının adını da sizlere sunuyoruz. Onların da emeklerine ve katkılarına minnetlerimizi sunuyoruz. Bu isimler, Türk toplumunun ne denli geniş ve güçlü bir temel üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu ödül töreni, yalnızca geçmişin bir kutlaması değil, aynı zamanda geleceğe dair bir ilham kaynağıdır. Bizler, ilk kuşağın bıraktığı mirası devralarak, onların emeklerini ve özverilerini asla unutmadan, daha aydınlık yarınlara doğru yürümeye devam edeceğiz.
Türk işçisinin Hollanda’daki 60 yıllık öyküsü, her birimizin yüreğinde ayrı bir yer tutan, derin izler bırakan bir hikâyedir. Bu hikâyeyi anlatmak, yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak bizim en büyük sorumluluğumuzdur.
Bu anlamlı törende, birinci nesil Türklerin ve onların izinden gidenlerin hikâyelerini onurlandırırken, hep birlikte daha güçlü ve daha bağlı bir topluluk olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hepinize katılımınız ve destekleriniz için teşekkür ediyor, bu özel günün anılarına ve değerlerine sahip çıkmanızı diliyoruz.
HOLLANDA TÜRK GÖÇ ABİDESİ’NE TEMEL TAŞI KOYANLAR…
Pek çok kişi ve kuruluş, yaşadıkları yörelerde topluma yararı olmuş, başarılı insanları seçmek ve öne sürmek için çeşitli düzenlemeler ve yayınlar yaparlar.
Kimisi ‘En başarılı politikacı’yı seçer, kimisi ‘En güzel kadını veya erkeği’ seçer, kimisi de, ‘En Yararlı İnsan’ı….
Yaşadığımız Hollanda’da da, bu ‘En iyi, en güzel veya en yararlılar’ defalarca seçilmiş ve ilan edilmiştir. Tabii ki, ‘En büyük işadamları’ da…
Bu gibi etkinlikleri iyi niyet ile yapmaya çalışan kuruluşlar da vardır elbette.
İşte biz, HOTİAD olarak, belki de bir ilke imza attık ve Hollanda Türk göç tarihine altın harflerle geçmesi gereken insanları uzun araştırmalardan sonra, 11 kişilik jüri heyetine seçtirdik.
Hollanda’daki Türk toplumuna ülke çapında yararlı olmuş kişileri ilk 10 sıraya yerleştirmeyi tercih ettik. İlk 9’dan sonra 10’nuncu sıraya, bu fedakâr insanlara annelik yapmış cefakâr anneleri yerleştirmeyi uygun bulduk.
Bu yarışmanın adını da ‘İz Bırakanlar’ olarak saptadık.
Ayrıca, Hollanda’ya göç’ün 60’ıncı yılı olması nedeniyle, Türk toplumuna yöresel olarak yararı olmuş yüzlerce kişinin içinden 60’ının isimlerini de sizlere sunmayı yeğledik.
1964 yılında başlayan Hollanda’ya göç, kimi zaman olumlu, kimi zaman da olumsuz olaylar ile gelişmiştir. Acısı ve tatlısı ile bu ülkeyi kendilerine vatan olarak seçmiş olan Türkler, adeta bir ‘Göç Abidesi’ oluşturmuşlardır.
Mübalağa etmiyoruz, zira Türkler böyle bir ‘Göç Abidesi’ni Rotterdam’da dikmişlerdir.
JÜRİ ÜYELERİ: Hikmet Gürcüoğlu Hotiad, Songül Akkaya Hotiad, Fadime Örgü Siyasetçi, Veyis Güngör Sosyal Uzman ve Yazar, Bedri Doğaner Akademisyen, Kutlay Yağmur Akademisyen, Adil Akaltun Basın Danışmanı, Günay Uslu Eski Bakan ve girişimci, Zeki Baran IOT, Salih Dadak Kültür Danışmanı, İsmet Özkara Hukukçu.
(ve Bedri Doğaner )
Aşağıda onurlandıracağımız 9 kişinin listesi bulunmaktadır. Bu insanlar, çevreleri ve toplulukları üzerinde kalıcı bir etki bırakmışlardır. “İz Bırakanlar” programı, çevreleri ve toplulukları üzerinde kalıcı bir etki bırakmış dokuz kişiyi onurlandırmaktadır. Ayrıca, tüm öncülerinin başarısının arkasındaki “sessiz güçler” olarak annelere özel bir takdir sunulmaktadır.
Annelerle ilgili bölüm, programın duygusal bir zirvesini oluşturmakta ve onların önemli rolü takdir edilmektedir. Bu program bölümü, annelerin katkılarına karşı minnettarlık ve saygı duygusu uyandırmaktadır. Tüm öncülerin başarısının arkasındaki “sessiz güçler” olarak annelere özel bir takdir sunulmaktadır.
İLHAN KARAÇAY
İlhan Karaçay, 1942 yılında Mersin’de doğdu. Hollanda’daki Türk toplumunun en önemli ve etkili seslerinden biri olarak tanınan Karaçay, elli yılı aşkın bir süredir devam eden gazetecilik kariyeri boyunca Türk göçmenlerin haklarını savunmuş ve onların hikayelerini Hollanda toplumuna duyurmuştur.
1966 yılında ilk kez Hollanda’ya gelen Karaçay, kısa bir süre sonra Türkiye’ye geri döndü. Ancak, 1967 yılında Hollanda’ya yeniden dönüş yaptı ve burada Tercüman gazetesinde muhabirlik kariyerine başladı. 1969 yılında Hürriyet gazetesine geçiş yaptı ve aynı zamanda TRT için muhabirlik yaparak Türk toplumunun sesi oldu. Onun çalışmaları, Hollanda’daki Türk göçmenlerin yaşadıkları zorlukları ve karşılaştıkları sorunları gündeme taşıyarak topluma önemli bir katkı sağladı.
1975 yılında, Hollanda televizyonunda yayınlanmaya başlayan Pasaport programı ile ününe ün kattı. Bu program, Hollanda’daki Türk göçmenlerin sorunlarını sergileyerek geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Karaçay, sadece bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda topluma hizmet eden bir ‘Ombudsman-Marko Paşa’ olarak da tanındı. Türk göçmenlerin karşılaştıkları bürokratik sorunları çözmek için onlara rehberlik ve yardım etti.
Karaçay’ın en dikkat çeken başarılarından biri, Hollanda’daki yasadışı Türk işçileri için gerçekleştirdiği genel af kampanyası oldu. Bu kampanya sayesinde birçok göçmen oturma izni aldı ve Hollanda toplumuna daha kolay entegre olabildi. Karaçay, bu başarı nedeniyle “Mr. General Pardon” olarak anılmaya başlandı.
Karaçay, Hollandalı siyasiler ve kraliyet ailesi ile doğrudan iletişim kurarak Türk toplumunun haklarını savundu. Kraliçe Juliana ve Beatrix’e yazdığı mektuplarla Türk göçmenlerin sorunlarına dikkat çekti ve bu sorunların çözümü için çalışmalar yaptı. Onun bu aktif rolü, Türk-Hollanda ilişkilerinde önemli bir köprü oluşturdu ve Hollanda medyası tarafından sürekli takip edildi.
İlhan Karaçay’ın gazetecilik kariyerindeki bir diğer önemli kilometre taşı, Hollanda’daki Türk toplumunun tarihini ve geleceğini ele alan bir kitap yayımlamasıdır. 2012 yılında, Hollanda’ya Türk göçünün 50. yılı anısına bir kitap yayımlamış ve bu kitapta Türk toplumunun geçmişini, bugününü ve geleceğini derinlemesine incelemiştir. Karaçay, aynı zamanda sosyal ve kültürel etkinliklere de öncülük ederek Türk ve Hollandalı topluluklar arasında köprüler kurmuştur.
KARAÇAY’IN DE TELEGRAAF İLE MÜCADELESİ
Çoğu zaman Türkler’e yapılan her haksızlığın karşısında artık Karaçay vardır. Öyle ki, Türkler’e ve Türkiye’ye karşı her zaman acımasız davranan, kasıtlı haberler yayınlayan bir milyon tirajlı en büyük gazete De Telegraaf’a âdeta savaş açar Karaçay. “Boşuna uğraşıyorsun, De Telegraaf’ı yola getiremezsin!” derlerse de aldırmaz, mahkemelere verilir; yılmaz, yıldıramazlar.
Çünkü Karaçay haklıdır ve adalet tecelli edecektir, eder de.
De Telegraaf’ın yöneticileri, Karaçay’ın kendilerini eleştiren yazılarına ilgisiz kalmaz.
Zamanın Genel Yayın Yönetmeni redaksiyonda bulunanlara sorar: ‘İçinizde Karaçay’ı tanıyan var mı’ diye sorar. Ünlü muhabir Jos van Noord, ‘Ben tanıyorum’ der. Genel Yayın Yönetmeni, ‘Davet et, konuşalım kendisiyle’ der. Sonunda bir öğle yemeğinde buluşma gerçekleşir.
İlhan Karaçay, gazetenin sürekli Türkiye ve Türk aleyhtarlığı yayınlarını dile getirir ve ‘Turizmcilerimiz size yılda 5 milyon euroluk ilan veriyor. Siz ise Türk turizmini baltalamaya çalışıyorsunuz’ der. Karaçay, kendisi ile bir röportaj teklifini geri çevirir ve ‘Büyükelçimiz ile röportaj yapın’ der.
Karaçay’ın bu mücadelesi sonucunda aynı gazete T.C. Lahey Büyükelçimiz ile yapılan röportajı tam sayfa olarak yayınlar. Hem de olumlu bir yaklaşımla.
İlhan Karaçay’dan, ‘gazeteciliğin Van Gogh’u
olarak söz ediliyordu artık…
2017 yılında Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik kriz sırasında arabuluculuk yaparak barış ve uzlaşı çağrısında bulunan Karaçay, sadece gazeteci kimliğiyle değil, aynı zamanda bir barış elçisi olarak da öne çıkmıştır. Onun bu yapıcı ve uzlaştırıcı yaklaşımı, Türk ve Hollanda toplumları arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
İlhan Karaçay, öncü çalışmalarıyla hem Türk toplumu hem de daha geniş Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Gazetecilik kariyeri boyunca doğru ve tarafsız habercilik anlayışıyla tanınmış, göçmen hakları savunucusu, köprü kurucu ve toplum lideri olarak her iki toplumda da büyük takdir toplamıştır. Onun azmi ve kararlılığı, birçok genç gazeteciye ilham kaynağı olmuştur.
BEKİR CEBECİ
Bekir Cebeci, 1947 yılında Türkiye’de doğmuştur ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde önemli bir figürdür. 1980 yılında Hollanda’ya gelişinden bu yana, Cebeci Türk göçmenlerin eğitimsel, kültürel ve toplumsal gelişimi için çalışmıştır. Türk dili ve kültürünün korunması ile Türk göçmenlerin Hollanda toplumuna entegrasyonu üzerindeki etkisi derin ve kalıcıdır.
Cebeci kariyerine öğretmen olarak başlamış ve kısa sürede Türk çocukları için ek eğitim desteğinin gerekliliğini fark etmiştir. Bu çocuklar, dil engelleri ve kültürel zorluklar nedeniyle Hollanda eğitim sisteminde tam anlamıyla başarılı olamamaktaydı. Eğitim ve kültüre olan tutkusu ile 1980 yılında Türk Danışma ve Eğitim Vakfı’nı (SİOT) kurmuştur. Bu organizasyon, Türk ebeveynler ve çocukların Hollanda eğitim sistemine uyum sağlamalarına yardımcı olurken, kültürel kimliklerini korumalarını da sağlamıştır. Ayrıca, yetişkinler için dil becerilerini ve toplumsal katılımlarını artırmayı amaçlayan eğitim programları sunmuştur.
1988 ile 1996 yılları arasında, Cebeci Hollanda’da Türkçe konuşan yetişkinlerin eğitimi koordinatörü olarak görev yapmıştır. Bu rolüyle, Türk yetişkinlerin dil ve iletişim becerilerini geliştirmeye katkıda bulunmuş ve toplumda daha kolay entegrasyonlarını sağlamıştır.
Cebeci, Türk toplumu içinde bir lider olarak da önemli bir rol oynamıştır. 1990 ile 1995 yılları arasında Türkler için Danışma Organı (IOT) sekreteri ve geçici başkanı olarak görev yapmıştır. Liderliği altında, IOT ulusal düzeyde daha fazla etki kazanmış ve Türk göçmenlerin siyasi ve toplumsal katılımı güçlenmiştir.
Eğitim ve toplum çalışmaları dışında, Cebeci üretken bir yazardır. Yayınları çocuk haklarından vatandaşlığa kadar çeşitli konuları kapsar ve Türk göçmenlerin Hollanda toplumundaki hak ve yükümlülüklerini anlamalarına yardımcı olmuştur. Kitapları ve makaleleri, Hollanda’nın hukuki ve siyasi yapılarını daha iyi anlamaya katkıda bulunmuştur.
Siyasi alanda da aktif olan Cebeci, 2003 ile 2007 yılları arasında Güney Hollanda eyaletinde PvdA için eyalet meclis üyesi olarak görev yapmıştır. 2011 yılında Demokratlar Birliği adlı siyasi partinin başkanı olmuştur. Topluma yaptığı katkılar, 2012 yılında kendisine verilen Oranje-Nassau Şövalyesi unvanı ile tanınmıştır.
Bekir Cebeci’nin hayat çalışmaları, Hollanda’daki Türk toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Eğitime, kültüre ve toplumsal entegrasyona olan bağlılığı, birçok kişi için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
CEMAL KAPIKIRAN
Cemal Kapıkıran, 1941 yılında Türkiye’nin Adana ilinde doğdu. Kasım 1964’te, Hollanda ile Türkiye arasındaki anlaşmanın imzalanmasından üç ay sonra, Hollanda’ya gelen ilk Türk işçilerden biri olarak Deventer’e ulaştı. 23 yaşında Ankersmit şirketinde çalışmaya başladı ve kısa sürede Türk göçmenler ile Hollanda toplumu arasında bağ kuran rolüyle dikkat çekti.
Kapıkıran, kısa sürede Hollandaca öğrendi ve bu sayede diğer göçmenlerin dil engellerini aşmalarına ve resmi kurumlarla ilgili sorunlarını çözmelerine yardımcı oldu. Bu alandaki çabaları, onu toplum içinde saygı duyulan bir figür haline getirdi. Aile birleşimi konusunda önemli bir rol oynayarak göçmenlerin aile üyelerini Hollanda’ya getirmelerine destek sağladı.
Kapıkıran’ın katkıları dil desteğiyle sınırlı değildi. Türk kadınları için dikiş ve dil kursları gibi eğitimler organize etti ve Deventer’deki Türk toplumu için spor aktivitelerine liderlik etti. Bu sayede kısa sürede toplumun “koruyucu meleği” olarak anılmaya başlandı. Öyle ki, çatışma ve diğer sorunlarda yardım talebiyle gecenin bir yarısı bile aranır hale geldi.
Kapıkıran ayrıca, profesyonel tercüme hizmetleri sunan bir seyahat acentesi kurarak öncülük etti. Bunun yanı sıra, Deventer’de bir Türk konsolosluğu kurulması için yapılan lobi çalışmalarında kritik bir rol oynadı. Konsolosluk için bir yer buldu ve şehre gelen Türk diplomatlara destek oldu.
Hollanda hükümeti, gösterdiği çaba ve bağlılığı Kraliyet nişanı ile ödüllendirdi. Kapıkıran, Türkler arasında “Türklerin belediye başkanı” olarak anılmaya başladı. Bu, onun Türk ve Hollanda toplulukları arasında köprü kuran rolüne verilen bir övgüydü.
Günümüzde Cemal Kapıkıran, hayatını Deventer’deki evi ile Türkiye’nin Mersin ilindeki tatil evi arasında bölerek sakin bir şekilde sürdürmektedir. Mirası, yardım ettiği sayısız insan ve öncülük ettiği projelerle yaşamaya devam etmektedir. Kapıkıran, Hollanda iş göçü tarihinin önemli bir figürü olarak, Türk toplumunun entegrasyonu ve refahı üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
EMİN ATEŞ
Emin Ateş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan bir isimdir. Hayatı boyunca Türk göçmenlerin ve onların çocuklarının Hollanda toplumundaki konumunu iyileştirmeye adanmıştır. Farklı sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaları, siyasi alandaki aktif rolü ve iş dünyasındaki kariyeriyle, Türk-Hollanda toplumunda kalıcı bir etki bırakmıştır.
Ateş, Hollanda’da Türk toplumunun çıkarlarını savunan bir organizasyon olan Türkler İçin Danışma Kurulu İOT (Inspraak Orgaan Turken) bünyesinde merkezi bir rol üstlenmiştir. İOT, Türk azınlığı ile Hollanda hükümeti arasında bir köprü görevi görerek istihdam, eğitim ve toplumsal uyum gibi önemli konulara odaklanmıştır.
Onun liderliğinde İOT, Hollanda’daki Türklerin karşılaştığı zorluklara yönelik stratejik çözümler geliştirmiştir.
Ateş’in entegrasyon vizyonu, Türk kimliğini korumayı savunurken, aynı zamanda Hollanda toplumuna aktif katılımı teşvik etmiştir.
Emin Ateş ayrıca, uzun yıllar boyunca Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKF) başkanlığı yapmıştır. Onun liderliğinde bu federasyon, Türk toplumunun dini ve kültürel çıkarlarını temsil eden etkili bir organizasyon haline gelmiştir. Ateş, dinler arası diyaloğu ve kültürel alışverişi teşvik etmiş, TİKF’yi Hollanda’da Türk-İslam kimliğini güçlendiren bir platforma dönüştürmüştür.
Toplumsal katkılarının yanı sıra Emin Ateş, iş dünyasında da başarılı bir kariyer yapmıştır. Uluslararası teknoloji şirketi Ricoh’da uzun yıllar çalışmış, Orta Doğu’daki ticari faaliyetlerden sorumlu olmuştur. Bu rolde stratejik projelere liderlik etmiş ve bölgedeki iş geliştirme faaliyetlerinde önemli katkılar sağlamıştır. İş dünyasındaki liderliği ve uzmanlığı, ona uluslararası düzeyde de etki alanı yaratmıştır.
Emin Ateş, Hollanda toplumuna yaptığı yıllarca süren katkılar ve hizmetler nedeniyle kraliyet nişanı ile onurlandırılmıştır. Bu ödül, onun Türk toplumu adına liderlik rolünü ve farklı topluluklar arasında diyalog ve anlayışı geliştirme çabalarını resmen tanımıştır.
Emin Ateş’in mirası, Hollanda’daki Türk toplumunun toplumsal konumunun iyileşmesinde yatmaktadır. Eşitlik, kapsayıcılık ve Türk kökenli Hollandalılar için eşit fırsatlar için mücadele etmiş ve bu çalışmaları, gelecekte herkesin eşit bir sese sahip olduğu bir toplum inşa etmeye çalışan nesiller için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
İBRAHİM GÖRMEZ
25 Eylül 1939’da İzmir, Türkiye’de doğan İbrahim Görmez, 1964 yılında Hollanda’ya gelişinden itibaren Türk toplumu içinde öncü bir rol üstlenmiştir. Saygıdeğer bir lider olarak, Türk Müslümanlarının haklarını savunmak ve kültürel ile dini kimliklerini güçlendirmek için yorulmadan çalışmıştır. Görmez’in etkileyici kariyeri, toplumu güçlendirme ve kültürler arası diyaloğu geliştirme konusundaki derin bağlılığını yansıtmaktadır.
Hollanda’ya gelir gelmez, toplumsal organizasyona yönelik adımlar atan Görmez, Amsterdam’da Bozkurtlar Derneği’ni kurarak Türk göçmenler için önemli bir sosyal ve kültürel platform oluşturdu. Bu dernek, Türk toplumu için daha iyi organize olmanın temelini attı ve ilerleyen yıllardaki yapılanmalar için bir model oluşturdu.
1979 yılında Görmez, Hollanda’daki Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKDF)’nin kurulmasında kilit bir rol oynadı. Bu federasyon, binlerce üyesiyle etkili bir ağ haline gelirken, Hollanda’da yüzlerce caminin inşa edilmesine öncülük etti. Söz konusu camiler sadece dini merkezler değil, aynı zamanda topluluk inşası ve kültürel dayanışmanın önemli birer sembolü oldu.
1986 yılında Görmez, İslam Yayın Kurumu (Islamitische Omroep Stichting – IOS)’nu kurarak Hollanda’daki Müslüman toplumu için medya alanında bir temsil platformu oluşturdu. IOS, Türk toplumunun sesini duyurmasına katkıda bulunurken, aynı zamanda Hollanda toplumunda Müslümanların daha iyi anlaşılmasını sağladı ve kültürel görünürlüğü artırdı.
Görmez’in Türk toplumuna ve Hollanda toplumuna yaptığı katkılar geniş yankı uyandırdı.
2016 yılında, TÜRYAK (Türk Yaşlı Hakları Derneği) tarafından Örnek Kıdemli Vatandaş ödülüne layık görüldü. Bu ödül, topluma yaptığı üstün hizmetleri ve yarattığı kalıcı etkiyi takdir eden önemli bir onur oldu.
Görmez, Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu başkanı olarak, stratejik vizyonu ve organizasyonel becerileriyle fark yarattı. Onun liderliğinde birçok kültürel ve dini etkinlik düzenlenirken, kültürler arası uyum ve dini özgürlükler teşvik edildi. Görmez, farklı topluluklar arasında köprüler kurmada önemli bir rol oynadı ve çalışmaları Hollanda’daki Türk toplumu üzerinde kalıcı bir iz bıraktı.
İbrahim Görmez, topluma olan bağlılığı, vizyoner liderliği ve kültürler arası işbirliği ile dini özgürlükleri destekleme konusundaki katkılarıyla takdir edilmektedir.*
İNANÇ KUTLUER
İnanç Kutluer: Hollanda’daki Göçmen Organizasyonlarının Önde Gelen İsmi
İnanç Kutluer, Hollanda’daki göçmen organizasyonlarında etkili bir figür olarak tanınmakta ve göçmen hakları ile refahı konusundaki özverili çalışmalarıyla öne çıkmaktadır. Ankara’da doğan Kutluer, 1969 yılında Hollanda’ya yerleşmiş ve hem Türk toplumu hem de daha geniş Hollanda toplumu için önemli katkılarda bulunduğu etkileyici bir kariyer inşa etmiştir. Kendisi, Göçmenlere Yardım Organı, NOS ve Utrecht’teki Hollanda Göç Enstitüsü gibi kurumlarda üstlendiği rollerle tanınır.
Kutluer, toplumsal kariyerine Utrecht’teki Göçmenlere Yardım Organı’nda başlamıştır. Burada, göçmen topluluğunun entegrasyonunu ve desteklenmesini sağlamak için çalışmış; özellikle eğitim, istihdam ve sosyal katılım gibi temel konulara odaklanmıştır. Çalışmaları yalnızca pratik destek sağlamaya yönelik olmayıp, aynı zamanda göçmenlerin Hollanda toplumundaki sesini güçlendirmeyi de hedeflemiştir. Bu çabalar, onun göç politikaları üzerindeki erken ve kalıcı etkisini vurgulamaktadır.
Erkan Tapan’ın Türkiye’ye dönüşünden sonra, Kutluer NOS’taki Türkçe radyo programının sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu görevde, Türk toplumuna Hollanda ve Türkiye’deki sosyal, siyasi ve kültürel meseleler hakkında önemli bilgiler sunmuştur. Radyo programı, entegrasyon ve göçmen hakları tartışmaları için bir platform sağlarken, topluluğun kültürel bağlarını koruma konusunda da kilit bir rol oynamıştır.
Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde, Kutluer Utrecht’teki Hollanda Göç Enstitüsü’nün (NMI) direktörlüğünü yapmıştır. Bu kurumda, 45 yaş ve üzeri göçmenlerin Türkiye’ye dönüşlerini desteklemek için yenilikçi bir geri dönüş programı geliştirmiştir. Program, göçmenlere finansal ve lojistik destek sunarak, onların memleketlerinde yeni bir hayat kurmalarına olanak tanımıştır. Bu girişim, Kutluer’i Türk diasporası içinde saygın bir figür haline getirmiş ve göç politikası ile entegrasyon üzerindeki etkisini pekiştirmiştir.
NOS ve Göç Enstitüsü’ndeki rolleri dışında, İnanç Kutluer, Hollanda’daki göçmen politikalarına önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle sosyal ve ekonomik entegrasyon ile eşit fırsatlar konularında göçmenlerin adil bir şekilde muamele görmesi için mücadele etmiştir. Politika yapıcılar, araştırmacılar ve toplum liderleriyle iş birliği yaparak, göç ve göçmenlerin karşılaştığı zorluklar hakkında daha iyi bir anlayış geliştirilmesine katkıda bulunmuştur.
İnanç Kutluer, Hollanda’da kapsayıcılık, adalet ve göçmenlerin refahını artırma konularındaki çalışmalarıyla ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Onun çalışmaları, hem Türk toplumu hem de genel Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki yaratmıştır.
MUSTAFA AYRANCI
Mustafa Ayrancı, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve tanınan bir liderdir. Göçmen işçilerin hakları, sosyal adalet ve eşitlik ile özgürleşme konularındaki bitmek bilmeyen mücadelesiyle tanınır. Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB) başkanlığı ve geniş toplumsal katkılarıyla hem Türk diasporası hem de Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Mustafa Ayrancı, 1974 yılında Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) kurulmasında önemli bir rol oynadı. Başlangıçta Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) bağlı bir yapı olarak kurulan HTİB, Hollanda’daki Türk göçmen işçilerin haklarını korumak ve iyileştirmek amacıyla faaliyetlerine başladı. 2001 yılından itibaren liderliği devralan Ayrancı, HTİB’yi, adil ücretler, daha iyi çalışma koşulları ve sömürüye karşı mücadele eden bir organizasyona dönüştürdü. HTİB, onun liderliğinde yalnızca bir işçi derneği değil, entegrasyon ve eşit fırsatlar için bir platform haline geldi.
Ayrancı’nın en büyük başarılarından biri, göçmen işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi olmuştur. Onun liderliğinde HTİB, Türk işçilere haklarını öğretmek için birçok atölye ve eğitim programları düzenledi. Ayrıca işyerlerindeki anlaşmazlıklar için, hukuki destek sağladı ve göçmen işçilerin pozisyonlarını güçlendirmek, sömürü ve ayrımcılığı önlemek için politika yapıcılarla müzakereler gerçekleştirdi. Bu çabalar, göçmenlerin haklarının korunmasında ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir rol oynadı.
Mustafa Ayrancı, Türk toplumu içinde hoşgörü ve kabul kültürünün gelişmesine de önemli katkılar sağladı. 1980’lerde HTİB, Ayrancı’nın liderliğinde, Hollanda’da LGBTQ+ haklarını açıkça destekleyen ilk göçmen örgütü oldu. O dönemde hassas bir konu olan bu meselede, COC Nederland gibi kuruluşlarla iş birliği yaptı ve eşcinsellik üzerine farkındalık toplantıları düzenledi. Bu çabalar, toplumda daha fazla bilinç ve kabul oluşturulmasına katkıda bulundu. Ayrancı’nın bu alandaki çalışmaları, ona 2008 yılında COC Nederland tarafından verilen prestijli Bob Angelo Ödülü’nü kazandırdı.
Ayrancı’nın aktivizmi, göçmenlerin entegrasyonu ve Türk toplumu içinde hassas konuların konuşulabilir hale getirilmesi gibi diğer sosyal meselelere de uzanmıştır. 1985 yılında İnspraakorgaan Turken IOT (Türkler İçin Danışma Kurulu) ve Landelijk Overleg Minderheden LOM ( “Ulusal Azınlıklar Danışma Kurulu) gibi önemli platformların kuruluşunda yer aldı. Eşit haklar ve azınlıkların Hollanda’daki toplumsal pozisyonlarını güçlendirme yönünde çalışmalar yürüttü. Onun liderliğinde düzenlenen Prinsenhof Konferansı gibi girişimler, Türk toplumu içinde namus cinayetleri ve namus temelli şiddet gibi konuları gündeme taşıdı ve bu meselelerin ele alınmasına olanak sağladı.
Mustafa Ayrancı, Hollanda’da sosyal adalet, eşitlik ve insan haklarının korunması için verdiği mücadeleyle ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Adanmışlığı ve vizyonu, onu Türk toplumunun önde gelen temsilcilerinden biri ve kültürler arasında bir köprü inşa eden bir lider haline getirmiştir.
NECATİ GENÇ
Necati Genç, 13 Şubat 1932’de Gümüşhane, Türkiye’de doğmuş ve Hollanda’ya yerleşen ilk Türk göçmenlerden biri olarak kabul edilmiştir. Genç, Hollanda’daki Türk toplumunun oluşumunda ve Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Tercüman, sosyal hizmet uzmanı ve işçi alım uzmanı olarak, Türk işçilerinin Hollanda’ya göçünde ve iki ülke arasındaki bağların gelişiminde derin bir etki bırakmıştır.
Hayatında önemli bir dönüm noktası, 11 Şubat 1958 tarihinde, Fransız yolcu gemisi Charles Tellier‘de gerçekleşmiştir. Şiddetli hava koşulları nedeniyle gemi batmış, mürettebattaki beş kişiden yalnızca Necati Genç hayatta kalmıştır. Genç, kıyıya yüzerek kurtulmuş ve bu travmatik olay, insanlara yardım etme kararlılığını güçlendirmiştir.
Bu olayın ardından Türkiye’ye dönen Genç, 1960 yılında Hollanda’ya kalıcı olarak yerleşmeye karar vermiştir. Hollanda’daki Türk toplumunun öncülerinden biri olarak tercümanlık ve sosyal hizmet alanında çalışmaya başlamıştır. Kariyerindeki önemli bir adım, 1965 yılında bir beton fabrikasının yöneticileriyle birlikte işçi alımı için Türkiye’ye yaptığı seyahattir. Konya ve Trabzon gibi şehirlerde, Hollanda’ya getirilen 500 Türk işçisinin seçimine aktif olarak katılmıştır. Bu girişim, Hollanda’daki Türk toplumunun şekillenmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Necati Genç, resmi kariyerine 1960 yılında Lahey’deki Türkiye Büyükelçiliği’nde başlamıştır. Burada, Türk göçmenler ile Hollandalı kurumlar arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Çeviri çalışmaları ve kültürel engelleri aşma konusundaki yeteneğiyle birçok göçmene yardımcı olmuştur. Elçilikten sonra Rotterdam’daki bir hastanede çalışarak Türk göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmıştır.
1970 yılında, Genç, Hollanda’daki Türk göçmenler için ilk resmi tercümanlık bürosunu kurmuştur. Yeminli tercüman olarak, özellikle hukuk, sağlık ve sosyal konularda binlerce yeni göçmene yardımcı olmuştur. Dilde ve kültürde zorluk yaşayan bu işçilere yönelik hizmetleri, onun toplumdaki değerini ve önemini artırmıştır. Genç, kariyeri boyunca hizmetlerini büyük ölçüde gönüllü olarak sunmuş ve topluma olan katkılarıyla derin bir iz bırakmıştır.
Necati Genç, Türk göçmenlerin hakları ve refahı konusundaki kararlılığı nedeniyle hem Türk toplumu içinde hem de Hollanda’da büyük takdir toplamıştır. Türk ve Hollanda kültürleri arasında bir köprü olarak görülmüş ve iki ülke arasındaki dostluk bağlarının güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Tercümanlık çalışmalarının yanı sıra, toplumsal girişimlerde ve kültürel organizasyonlarda da aktif rol almış, Türk toplumunun Hollanda toplumuna entegrasyonu için çaba göstermiştir.
Necati Genç, Hollanda’da göçmen desteği alanında bir öncü ve azim simgesi olarak hatırlanmaktadır. 2014 yılında hayatını kaybeden Genç, mirasıyla gelecek nesillere ilham vermeye devam etmektedir.
RAHİME GÜLCÜ
Rahime Gülcü, Hollanda’daki Türk çocukları için eşit eğitim fırsatları sağlanması konusunda öncü bir eğitimci ve savunucuydu. 1970’li yıllarda genç bir öğretmen olarak Türkiye’den Hollanda’ya göç etti. Türkiye’de öğretmenlik yeterliliğine sahip olmasına rağmen, Hollanda’da yeniden eğitim almayı tercih etti. PABO’yu (Pedagojik Akademi) tamamladıktan sonra, eğitimine Leiden Üniversitesi’nde Türkoloji ve Tilburg Üniversitesi’nde Dilbilim alanında devam etti. Bu sayede dil eğitimi ve çok dillilik üzerine uzmanlaştı ve bilgi birikimini derinleştirdi.
Rahime Gülcü, hem ilkokul hem de ortaöğretim seviyelerinde 40 yılı aşkın bir kariyere sahipti. Türk çocuklarının karşılaştığı dil bariyerlerini aşmalarına yardımcı olmak için yorulmadan çalıştı. Türkçe dersleri sunarak çocukların anadillerini korumalarına yardımcı olmasının yanı sıra diğer derslerdeki başarılarını da artırdı. Onun çabaları sayesinde Türkçe, ortaöğretimde seçmeli ders olarak tanındı ve eğitim sisteminde yerini aldı.
Eğitim alanındaki katkıları sınıfla sınırlı kalmadı. CITO’da (Merkezi Sınav Kurumu) sınav uzmanı olarak, ortaöğretimde kullanılan Türkçe sınavlarının geliştirilmesinde aktif rol aldı. Levende Talen Derneği’nde Türkçe bölümünün başkanlığını ve ardından mali işler sorumluluğunu üstlenerek, Türkçe’nin Hollanda eğitim sisteminde resmi bir yer kazanmasını sağladı. Bu çalışmalar, Hollanda’da çok dilliliğin güçlendirilmesine ve kalıcı bir etki yaratılmasına büyük katkı sağladı.
Rahime Gülcü, eğitim alanındaki çalışmalarının yanı sıra, birçok toplumsal girişimde de aktif bir rol oynadı. Göçmen kadınların entegrasyonuna ve kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmak için ilk dikiş kurslarını organize etti. Ayrıca, Humanitas ve Rijnmond İslam Platformu ve Organizasyonları Vakfı’nda (SPIOR) yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. Bu çalışmaları, Türk kadınlarının toplumsal hayatta daha güçlü bir şekilde yer almasını ve Türk toplumunun Hollanda’da daha sağlam bir yer edinmesini sağladı.
Bunun yanı sıra, Türk kültürünü Hollanda’da tanıtmayı hedefleyen Avrasya Vakfı gibi kültürel projelerde de yer aldı. Dile ve kültüre olan tutkusu, yaptığı tüm çalışmaların itici gücüydü.
Rahime Gülcü’nün Hollanda’da eğitim ve Türk toplumu üzerindeki etkisi kalıcı olmuştur. Çabaları sayesinde Türk çocukları daha iyi eğitim fırsatlarına kavuşmuş, kültürel kimliklerini korurken Hollanda toplumuna entegre olmayı başarmışlardır. CITO ve Levende Talen Derneği’ndeki çalışmaları, Türkçe’nin Hollanda eğitim sisteminde yer edinmesini sağlamış ve çok dilliliğin önemini vurgulamıştır.
2016 yılında hayatını kaybeden Rahime Gülcü’nün mirası, öğretmenler, politika yapıcılar ve toplumsal liderler için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Eğitime, dil gelişimine ve toplumsal kapsayıcılığa olan bağlılığı, dokunduğu birçok insanın hayatında yaşamaya devam eden bir miras bırakmıştır.
ANNELER: TOPLUMUMUZUN SESSİZ KAHRAMANLARI
İki Kültür Arasında Bir Köprü Kurarken, Fedakârlık ve Sevginin İzleri…
Anne Karaçay Anne Cebeci Anne Ateş
Türk toplumunun Hollanda’daki 60 yıllık öyküsü, sadece bir göç hikayesi değil, aynı zamanda cesaretin, fedakârlığın ve kimliğini koruma mücadelesinin eşsiz bir destanıdır. Bu destanın gerçek kahramanları arasında, hiç şüphesiz, annelerimiz özel bir yere sahiptir. Seçilen 9 değerli ismin ardından onurlandırdığımız annelerimiz, yalnızca ailelerinin değil, aynı zamanda bir toplumun kaderini şekillendiren isimlerdir.
Anne Ayrancı Anne Kapıkıran Anne Görmez
Annelerimiz, bir yandan evlerinin sıcaklığını korurken, diğer yandan dışarıda çetin şartlar altında var olabilmek için büyük bir mücadele verdiler. Kimi zaman yalnızlık, kimi zaman dil ve kültür engelleriyle savaştılar, ancak her anlarında ailelerine olan sevgilerini, sorumluluklarını ve inançlarını hiç kaybetmediler.
İşte bu kahraman anneler, büyük bir sabır ve kararlılıkla çocuklarını büyütürken, onlar için sadece bir anne değil, aynı zamanda bir kültür elçisi oldular. Çocuklarının iki dilde, iki kültürde büyüyebilmesi için bir köprü oldular. Bugün Hollanda’da başarılı olan, kendini her alanda kanıtlayan bir Türk toplumu var ise, bunun arkasında bu annelerin emeği ve özverisi bulunmaktadır.
Bizler, HOTİAD olarak bu yıl göçün 60’ıncı yılında, sadece başarılarıyla iz bırakan liderleri değil, aynı zamanda toplumumuzun arka planda ama her zaman güçlü ve etkili olan annelerini de onurlandırıyoruz. Toplumumuzun temellerini atan bu annelerin, her türlü fedakârlığa rağmen her zaman sevgiyle ve güçle yol gösterici olduklarını unutmamalıyız.
Annelerimiz, bilinmeyenin ortasında ayakta duran, köklü bir çınar gibi ailelerini her şartta gölgesinde toplayan kahramanlardır. Onlar, evlerin dört duvarı arasında kalan sessiz emeğin değil, aslında toplumun temelini oluşturan dayanışmanın sembolüdür. Bir yandan vatan hasretiyle yoğrulan yüreklerini teselli ederken, diğer yandan çocuklarının geleceği için yorulmak bilmeden çalıştılar, öğrettiler, örnek oldular.
Onların emekleri, bir memleketin kültürel mirasını yaşatmanın ötesinde, iki farklı dünyayı birleştiren köprüler inşa etti. Annelerimiz, yalnızca çocuklarının eğitimiyle ilgilenmekle kalmadılar, aynı zamanda komşuluk ilişkileriyle, günlük hayatta verdikleri mücadeleyle ve topluma uyum sağlama çabalarıyla, Hollanda’da Türk toplumunun izlerini şekillendirdiler. Onların elleriyle yoğrulan ekmekler, aile sofrasını sıcak tutarken, kalplerinden taşan sevgi, nesillerin kalplerine işledi.
Zorluklarla dolu bu yolculukta annelerimiz, yalnızca fiziksel bir varlık olmanın ötesine geçti.
Onlar, kültürel kimliğimizin koruyucusu ve bir sonraki neslin değerlerini şekillendiren öğretmenleri oldular. Çocuklarını iki kültür arasında büyütürken, hem Türk geleneklerini yaşatan hem de Hollanda toplumuna değer katan bir dengeyi sağladılar. Onların bu çabaları sayesinde, bugün Hollanda’da topluma katkı sağlayan sayısız Türk iş insanı, akademisyen, sanatçı ve girişimci bulunmaktadır.
Annelerimizin hikayesi, sadece bir aileyi ayakta tutma hikayesi değil; bir milletin değerlerini ve özünü yeni topraklarda filizlendirme hikayesidir. Onların özverisi ve sevgisi, Türk toplumunun Hollanda’daki köklerini güçlendiren görünmez bağlar olmuştur. Eğer bugün bu başarıları kutluyor ve geleceğe umutla bakıyorsak, bunu büyük ölçüde annelerimizin sessiz, ancak etkisi nesiller boyunca hissedilecek çabalarına borçluyuz.
Bu nedenle annelerimizi yalnızca 10. sıraya yerleştirmek değil, her başarı hikayesinin tam kalbine koymak, onlara duyduğumuz minnettarlığın bir ifadesidir. Annelerimiz, kimlikleriyle, değerleriyle ve sevgileriyle bu büyük destanın kalıcı kahramanlarıdır. Onların emeğiyle büyüyen bu toplum, yarınlara daha aydınlık bir miras bırakacaktır.
Hollanda’daki Türk işçisinin 60 yıllık öyküsü, annelerimizin sevgi dolu ellerinde yeniden şekillenirken, onların adı, bu hikayenin ayrılmaz bir parçası olarak sonsuza dek yazılı kalacaktır. Bu, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda geleceğe uzanan bir köprü inşa etme görevimizin de hatırlatıcısıdır.
Anneler, bizim her şeyimiz, gücümüz ve yol göstericimizdir. Onlara olan minnettarlığımızı, sevgimizi ve saygımızı bir kez daha ifade etmek için bu programda onları anmak bizler için bir onurdur.
Sevgili anneler, toplumuza kattığınız her şey için teşekkür ediyor, size duyduğumuz sonsuz saygıyı bir kez daha dile getiriyoruz. Bizlere gösterdiğiniz sevgi, fedakarlık ve gücünüz, hiçbir zaman unutulmayacak ve her zaman en derin saygı ile anılacaktır.
…VE 60 YILDAKİ NİCE KAHRAMANLAR…
NDSM tersanesi salonlarındaki töreninde çekilmiştir.
Erkan Tapan: Amsterdam Atatürk Yurdu’nda müdür idi. NOS’te Türkler için radyo programı yaptı. Daha sonra Türkiye’ye döndü ve Unilever’de müdürlük yaptı. Daha sonra Sümerbank’ın başıa geçerek, bu bankaya tarihinde elde edemediği büyük bir kâr sağladı.
Raman Domaniç: Utrecht’te yayınlanan Boğaziçi adlı dergide yöneticilik yaptı. Yabancılara Yardım Kurumu’nda çalıştı. Daha sonra dökümanter programlar yapan bir firmanı sahibi oldu.
Kamil Sulu: Kamil Sulu, 1938 yılında doğdu ve Türkiye’de büyüyerek eğitimini ve altyapısını burada geliştirdi. Daha sonra Hollanda’ya geldi. 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelen birçok göçmenden biri olarak, kısa sürede Türk topluluğunda önemli bir rol oynadı ve vatandaşlarının yaşam koşullarını iyileştirmek için çalıştı. Sulu, özellikle Türkiye ve Fas gibi ülkelerden gelen misafir işçilere destek olmayı amaçlayan Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN) adlı bir vakıfta çalıştı. Bu vakıf, çalışma koşulları, sosyal entegrasyon ve konut sorunları gibi konularda yardım sağlamaktaydı.
Sabri Kenan Bağcı: Türk Spor ve Kültür Federasyonu ile çeşitli diğer kuruluşların kurucusu. 1 Mart 1946’da Türkiye’nin Boğazlıyan ilçesine bağlı Yazıçekme köyünde doğmuş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve saygıdeğer bir lider olmuştur. Hayatı ve çalışmaları, sporun ve kültürün geliştirilmesine ve yaşlı göçmenlerin ihtiyaçlarına odaklanmıştır. Kendini adamış çalışmaları, Hollanda’daki Türk diasporası üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Seçil Arda: Seçil Arda, 1 Ocak 1951’de Türkiye’de doğmuş, eşitlik ve özgürleşmeye olan derin bağlılığıyla tanınan önde gelen bir mühendis, feminist ve politikacıdır. Kişisel ve mesleki mücadelelerinden siyasi katılıma uzanan yolu, onu sosyal adalet ve kadınlar için eşit fırsatlar arayışında bir öncü olarak konumlandırmıştır.
Semih Arıkan: Ankara doğumlu olan Semih Arıkan, hem Türk hem de Hollanda müzik dünyasında iz bırakmış çok yönlü bir müzisyen ve müzik öğretmenidir. Adapazarı’nda ortaöğrenimini tamamladıktan sonra 1974’te Marmara Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği eğitimi almak için İstanbul’a taşındı. Burada ünlü Türk müzisyen Ruhi Su’dan ders aldı. Öğrenciliği sırasında Kadıköy Belediyesi Halk Korosu’nu yönetti, bu da müziğe olan erken dönem bağlılığını gösterir.
Türker Atabek: Türker Atabek, 1964 yılında Hollanda’ya gelmiş ve hem Türk hem de Hollanda vatandaşlarının entegrasyonu ve desteklenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Atabek, Hollanda’daki Türk toplumu içinde bir öncü olarak tanınır ve hayatı, kültürler arası bağlar ve sosyal adalet için derin bir bağlılığı yansıtır.
Hasan Güney: Türkiye doğumlu Hasan Güney, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan ve etkili bir figür olmuştur. Hayatı, Türk Müslümanları için dini ve kültürel altyapıyı geliştirme ve Hollanda’daki yeni gelenleri destekleme konusunda derin bir adanmışlığı yansıtır. Güney’in mirası, kurduğu ve desteklediği birçok proje ve girişimde yaşamaya devam etmektedir.
Nihat Karaman: 1946 yılında Erzurum’da doğan Nihat Karaman, Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) başkanlığıyla tanınmış ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili bir figür olmuştur. Türk göçmenlerin haklarına olan bağlılığı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik katkıları, onu göçmen örgütleri tarihinin önemli bir figürü yapmıştır.
Muharrem ve Ahmet Oguray: Türkiye doğumlu Muharrem ve Ahmet Oguray kardeşler, Hollanda’daki Türk göçmenlerin entegrasyonunda önemli bir rol oynamışlardır. Her iki kardeş de 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelmiş, Muharrem 1963’te, Ahmet ise 1965’te ülkeye yerleşmiştir. Onların bu yolculuğu, hem kendi yaşamlarını hem de topluluklarının yaşamını derinden etkileyen bir süreç olmuştur.
Özden Yalım: 23 Nisan 1946’da Kayseri’de doğan Özden Yalım, Hollanda’da kadın hakları, azınlık politikaları ve sosyal adalet alanlarında etkili bir figürdür. Sosyal hizmet alanında etkileyici bir kariyere sahip olan Yalım, kadınların özgürleşmesi ve azınlıkların Hollanda toplumuna entegrasyonunda önemli bir etki yaratmıştır.
Kamber Uludağ: Hep ‘Tercüman baba’ olarak anıldı. Pek çok fabrikada Türkler için tercümanlık yaptı.
Hollanda’da, ilk ‘Türk Kadınları Komisyonu’ başkanı:Afet Yeğenoğlu. Zaandam 1972
İlk Türk ressam Nuray Ataş, 1966
İlk Türk matbaacı A. Fikret Topaç, Arnhem 1983
Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı Nedim Doruk; (Türk Federasyon Genel Sekreteri Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı Necati Koçak; (LAPON Dernek Başkanı Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası Nafiz Sungur: (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı İsmet Biçer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi İbrahim Baygör: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii Osman Çakır: Amsterdam Fatih Camii Başkanı Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi Cemal Emir Mustafa:(rahmetli) Amsterdam Fatih Camii Başkanı Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı. Mustafa Dokudur: (rahmetli) Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı Ahmet Aktaş: Amsterdam Selimiye Camii Başkanı Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı. Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman. (Rahmetli) Gökhan Germeyan, Hasan Gülşen, Hasan Gümüş; Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Metin Eroğlu, Veli Çınar (Rahmetli), Mehmet Telli, Memduh Kahraman, Arif Kahyaoğlu, Atiye Hamudoğlu, Arife Kayış, Nuran Turan, Hasip Turan.
************
HET BOEK VAN 10 PERSONEN DIE VAN BETEKENIS ZIJN GEWEEST VOOR DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND
De epische verhalen van 10 helden, geselecteerd door een jury van academici en sociale experts, samengesteld door de Nederlandse Turkse Ondernemersvereniging HOTİAD.
Dit boek werpt een licht op de geschiedenis van de Turkse migratie naar Nederland.
Dit werk, dat u als bestand in uw archief kunt bewaren, is ons cadeau aan u.
U kunt het lezen door op de onderstaande fotolink te klikken of als Word-document verder naar beneden.
Tijdens het migratie en vestigingsproces van de Nederlandse Turkse gemeenschap naar Nederland, hebben enkele namen uit de eerste generatie een pioniersrol vervuld. Deze mensen hebben op diverse gebieden met grote toewijding en opofferingsgezindheid gewerkt en waardevolle bijdragen geleverd aan de samenleving.
Dankzij hun inspanningen hebben zij bijgedragen aan een snellere en gezondere ontwikkeling van dit proces.
Vorig jaar vierden we met trots de 60e verjaardag van de ondertekening van het Arbeidsverdrag tussen Turkije en Nederland. De handtekeningen die op 19 augustus 1964 werden gezet, markeerden niet alleen de uitwisseling van arbeidskrachten tussen twee landen, maar ook het begin van een verhaal van moed en vastberadenheid van een volk dat wortel schoot in een nieuw land. Dit verhaal is een groot epos, samengesteld uit duizenden levens, elk met hun eigen unieke geschiedenis.
Zestig jaar geleden zetten de eerste generatie Turkse arbeiders, afkomstig uit alle hoeken van Turkije, een moedige stap in het onbekende. Ze lieten hun geliefden, gewoontes en hun thuisland achter en probeerden een nieuw leven op te bouwen in de fabrieken, velden en werkplaatsen van Nederland. In dit land, waarvan ze de taal niet spraken en waarvan de gebruiken hen vreemd waren, vochten ze enkel met de hoop op een betere toekomst.
Hun verhalen gaan over het overwinnen van moeilijkheden, het overbruggen van obstakels en het bestaan in een nieuwe wereld. De offers van deze eerste arbeiders veranderden niet alleen het lot van hun eigen families, maar ook dat van toekomstige generaties. Vandaag de dag, als er veel succesvolle Turkse ondernemers, artiesten, academici en ondernemers in Nederland zijn geworteld en bijdragen aan de samenleving, dan is dat dankzij het zweet en de tranen van die eerste generatie.
In deze brochure wilden we tien waardevolle mensen eren die de meeste bijdrage hebben geleverd aan de samenleving. De geselecteerde negen waardevolle personen en al onze moeders zijn de helden die de fundamenten van deze gemeenschap hebben gelegd en onze waarden en cultuur in dit nieuwe land hebben behouden.
Onze moeders zijn de naamloze helden die, door de warmte van hun huis te behouden, hun kinderen hebben grootgebracht als bruggen tussen twee culturen.
Daarom hebben we voor de tiende plaats onze moeders gekozen.
Bovendien presenteren we ter gelegenheid van het 60-jarig jubileum de namen van 60 van onze genomineerden die niet in de top 10 zijn gekomen. Deze namen tonen nogmaals hoe breed en sterk de basis van de Turkse gemeenschap is. Onze dank en waardering uitspreken voor hun inspanningen en bijdragen.
Deze prijsuitreiking is niet alleen een viering van het verleden, maar ook een bron van inspiratie voor de toekomst. Wij, door het erfgoed van de eerste generatie over te nemen, blijven in hun voetsporen treden, zonder hun inspanningen en opofferingen ooit te vergeten, en blijven streven naar een helderdere toekomst.
Het 60-jarige verhaal van de Turkse arbeiders in Nederland neemt een bijzondere plaats in in het hart van ieder van ons en laat diepe sporen na. Het is onze grootste verantwoordelijkheid om dit verhaal te vertellen, in leven te houden en door te geven aan toekomstige generaties.
Bij deze betekenisvolle ceremonie, terwijl we de verhalen van de eerste generatie Turken en hun volgelingen eren, ervaren we samen de vreugde van het zijn van een sterkere en meer verbonden gemeenschap. We danken u allemaal voor uw deelname en steun en wensen dat u de herinneringen en waarden van deze speciale dag koestert.
HET HERDENKINGSMONUMENT VAN DE TURKSE MIGRATIE IN NEDERLAND DE PIONIERS…
Veel mensen en organisaties doen moeite om succesvolle personen, die een positieve impact hebben gehad op hun gemeenschap, in de schijnwerpers te zetten.
Sommigen kiezen ‘De meest succesvolle politicus’, anderen ‘De mooiste vrouw of man’, en weer anderen ‘De meest waardevolle persoon’.
Ook in Nederland hebben we vaak gehoord over de ‘beste’, ‘mooiste’ of ‘meest waardevolle’ personen die gekozen en geprezen zijn. Uiteraard zijn er ook verkiezingen geweest voor de ‘grootste zakenmensen’.
Er zijn organisaties die deze activiteiten met goede bedoelingen organiseren.
Wij, als HOTİAD, hebben echter een primeur. Na uitgebreid onderzoek hebben wij mensen laten kiezen die met gouden letters in de geschiedenis van de Turkse migratie in Nederland geschreven moeten worden. Een jury van elf leden heeft deze selectie gemaakt.
We hebben ervoor gekozen om de mensen die een landelijke bijdrage hebben geleverd aan de Turkse gemeenschap in Nederland in de top 10 te plaatsen. Na de eerste 9 personen hebben we op de tiende plaats de opofferende moeders geplaatst die als steun en toeverlaat hebben gediend voor deze pioniers.
We hebben deze verkiezing de naam ‘Zij die een onuitwisbare indruk hebben achtergelaten’ gegeven.
Bovendien hebben we, vanwege het 60-jarig jubileum van de Turkse migratie naar Nederland, uit honderden personen die lokaal van betekenis zijn geweest, 60 namen geselecteerd en aan u gepresenteerd.
De migratie naar Nederland, die in 1964 begon, heeft zich door de jaren heen zowel positief als negatief ontwikkeld.
Met al hun vreugde en verdriet hebben de Turken, die Nederland als hun thuisland hebben gekozen, een ‘Migratiemonument’ opgericht.
We overdrijven niet, want de Turken hebben daadwerkelijk zo’n ‘Migratiemonument’ opgericht in Rotterdam.
JURILEDEN
Hikmet Gürcüoğlu Hotiad, Songül Akkaya Hotiad, Fadime Örgü Siyasetçi, Veyis Güngör Sosyal Uzman ve Yazar, Bedri Doğaner Akademisyen, Kutlay Yağmur Akademisyen, Adil Akaltun Basın Danışmanı, Günay Uslu Eski Bakan ve girişimci, Zeki Baran IOT, Salih Dadak Kültür Danışmanı, İsmet Özkara Hukukçu.
Hieronder is de lijst van de 9 personen die we gaan eren. Deze mensen hebben een blijvende impact gehad op hun omgeving en gemeenschap.
Het programma “İz Bırakanlar”(Blijvende indruk achterlatenden) eert negen mensen die een blijvende impact hebben gehad op hun omgeving en gemeenschap. Daarnaast is er een speciale erkenning voor de moeders, als de “stille krachten” achter het succes van alle pioniers.
Het onderdeel over de moeders vormt een emotioneel hoogtepunt van het programma, waarbij hun belangrijke rol wordt erkend. Dit deel van het programma brengt een gevoel van dankbaarheid en eerbied voor de bijdrage van de moeders. Een speciale erkenning voor moeders, als de “stille krachten” achter het succes van alle pioniers.
İLHAN KARAÇAY
İlhan Karaçay, geboren in 1942 in Mersin, Turkije, is een van de meest prominente en invloedrijke stemmen van de Turkse gemeenschap in Nederland. Karaçay heeft gedurende meer dan vijftig jaar een opmerkelijke journalistieke carrière opgebouwd en zich ingezet om de problemen en successen van Turkse migranten onder de aandacht van de Nederlandse samenleving te brengen.
Karaçay arriveerde voor het eerst in 1966 in Nederland, maar keerde al snel terug naar Turkije. In 1967 vestigde hij zich definitief in Nederland en begon hij zijn journalistieke carrière bij de Turkse krant Tercüman. In 1969 maakte hij de overstap naar Hürriyet en werkte hij tevens als correspondent voor TRT, waar hij de stem van de Turkse gemeenschap werd. Zijn werk richtte zich op de uitdagingen en moeilijkheden waarmee Turkse migranten in Nederland werden geconfronteerd, en leverde een waardevolle bijdrage aan de samenleving.
In 1975 begon Karaçay met het programma Pasaport op de Nederlandse televisie, dat veel bekendheid verwierf door de verhalen van Turkse migranten te delen. Karaçay werd niet alleen bekend als journalist, maar ook als een ombudsman voor de gemeenschap. Hij hielp Turkse migranten bij het oplossen van bureaucratische problemen en stond hen bij in moeilijke tijden.
Een van Karaçay’s meest opmerkelijke prestaties was zijn succesvolle campagne voor een generaal pardon voor illegale Turkse arbeiders in Nederland. Dankzij deze campagne kregen vele migranten een verblijfsvergunning, wat hun integratie in de Nederlandse samenleving vergemakkelijkte. Karaçay werd hierdoor bekend als “Mr. General Pardon”.
Karaçay stond bekend om zijn directe communicatie met prominente Nederlandse politici en zelfs de koninklijke familie. Hij schreef brieven aan koninginnen Juliana en Beatrix om aandacht te vragen voor de rechten van Turkse migranten en speelde een belangrijke rol in het bevorderen van Turks-Nederlandse relaties. Zijn actieve rol werd door de media voortdurend gevolgd.
Een ander belangrijk mijlpaal in Karaçay’s journalistieke carrière is zijn publicatie van boeken over de geschiedenis en de toekomst van de Turkse gemeenschap in Nederland. In 2012 publiceerde hij een boek ter gelegenheid van 50 jaar Turkse migratie naar Nederland, waarin hij de geschiedenis, het heden en de toekomst van de Turkse gemeenschap diepgaand onderzocht. Karaçay heeft ook culturele en sociale evenementen georganiseerd om bruggen te slaan tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.
KARAÇAY’S STRIJD MET DE TELEGRAAF
Meestal wordt elk onrecht dat de Turken wordt aangedaan nu bestreden door Karaçay.
Zozeer zelfs dat Karaçay virtueel de oorlog verklaart aan De Telegraaf, de grootste krant met een miljoenenomloop, die altijd meedogenloos is tegenover Turken en Turkije en opzettelijk nieuws publiceert. Ook al zeggen ze: “Jullie proberen het tevergeefs, jullie krijgen De Telegraaf niet bij zinnen!”, Karaçay trekt zich er niets van aan, hij stapt naar de rechter, hij geeft niet op, ze kunnen hem niet ontmoedigen.
Want Karaçay heeft gelijk en het recht zal zegevieren, en dat gebeurt ook.
De managers van De Telegraaf lieten zich niet onverschillig door Karaçay’s artikelen waarin hij hen bekritiseerde.
De toenmalige hoofdredacteur vroeg aan de redactieleden: ‘Kent iemand van jullie Karaçay?’
De beroemde verslaggever Jos van Noord zegt: ‘Ik ken hem’.
De hoofdredacteur zegt: ‘Nodig hem uit, laten we met hem praten’. Uiteindelijk vond de ontmoeting plaats tijdens een lunch.
İlhan Karaçay noemde de voortdurende anti-Turkije en anti-Turkse publicaties van de krant en zei: ‘Onze toeristische industrie geeft jullie 5 miljoen euro aan advertenties per jaar. Jullie proberen het Turkse toerisme te ondermijnen’.
Karaçay weigerde het aanbod van een interview met hem en zei: ‘Interview onze ambassadeur’.
Als gevolg van Karaçay’s strijd publiceerde dezelfde krant het interview met de Turkse ambassadeur in Den Haag op een volledige pagina. En met een positieve insteek.
In 2017 speelde Karaçay een bemiddelende rol tijdens de diplomatieke crisis tussen Turkije en Nederland, waarbij hij opriep tot vrede en verzoening. Zijn constructieve en bemiddelende aanpak heeft bijgedragen aan de versterking van de relaties tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.
Met zijn baanbrekende werk heeft İlhan Karaçay een blijvende impact gehad op zowel de Turkse gemeenschap als de bredere Nederlandse samenleving. Zijn carrière als journalist werd gekenmerkt door een toewijding aan nauwkeurige en onpartijdige berichtgeving, en zijn rol als voorvechter van migrantenrechten, bruggenbouwer en gemeenschapsleider werd in beide gemeenschappen hoog gewaardeerd. Zijn doorzettingsvermogen en vastberadenheid hebben vele jonge journalisten geïnspireerd.
BEKİR CEBECİ
Bekir Cebeci, geboren in 1947 in Turkije, is een prominente figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Sinds zijn komst naar Nederland in 1980 heeft Cebeci zich ingezet voor de educatieve, culturele en maatschappelijke ontwikkeling van Turkse migranten. Zijn impact op het behoud van de Turkse taal en cultuur, evenals op de integratie van Turkse migranten in de Nederlandse samenleving, is diepgaand en blijvend.
Cebeci begon zijn carrière als leraar en ontdekte al snel de noodzaak van extra educatieve ondersteuning voor Turkse kinderen. Deze kinderen hadden vaak moeite om volledig te gedijen binnen het Nederlandse onderwijssysteem door taalbarrières en culturele uitdagingen. Geïnspireerd door zijn passie voor onderwijs en cultuur, richtte hij in 1980 de Turkse Advies- en Onderwijsstichting (SİOT) op. Deze organisatie hielp Turkse ouders en kinderen zich aan te passen aan het Nederlandse onderwijssysteem, terwijl ze hun culturele identiteit konden behouden. Ook bood hij educatieve programma’s aan voor volwassenen, met het doel hun taalvaardigheid en maatschappelijke betrokkenheid te verbeteren.
Tussen 1988 en 1996 was Cebeci coördinator van de Turkstalige volwasseneneducatie in Nederland. In deze rol droeg hij bij aan de verbetering van taal- en communicatievaardigheden van Turkse volwassenen, wat hun integratie in de samenleving vergemakkelijkte.
Cebeci speelde ook een belangrijke rol als leider binnen de Turkse gemeenschap. Tussen 1990 en 1995 was hij secretaris en tijdelijk voorzitter van het Inspraakorgaan Turken (IOT). Onder zijn leiding kreeg het IOT meer invloed op nationaal niveau, wat leidde tot een sterkere politieke en maatschappelijke betrokkenheid van Turkse migranten.
Naast zijn werk in het onderwijs en de gemeenschap, is Cebeci een productief auteur. Zijn publicaties variëren van kinderrechten tot staatsburgerschap en hebben Turkse migranten geholpen om hun rechten en plichten binnen de Nederlandse samenleving te begrijpen. Zijn boeken en artikelen hebben bijgedragen aan een beter begrip van de juridische en politieke structuren in Nederland.
Politiek was Cebeci ook actief; van 2003 tot 2007 was hij Statenlid voor de PvdA in de provincie Zuid-Holland. In 2011 werd hij voorzitter van de politieke partij Unie van Democraten. Zijn bijdrage aan de maatschappij werd in 2012 erkend met de titel Ridder in de Orde van Oranje-Nassau.
Bekir Cebeci’s levenswerk heeft een blijvende impact op de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn inzet voor educatie, cultuur en maatschappelijke integratie blijft een bron van inspiratie voor velen.
CEMAL KAPIKIRAN
Cemal Kapıkıran werd in 1941 geboren in Adana, Turkije. In november 1964, drie maanden na de ondertekening van het verdrag tussen Nederland en Turkije, arriveerde hij in Deventer als een van de eerste Turkse arbeidsmigranten. Op 23-jarige leeftijd begon hij zijn carrière bij het bedrijf Ankersmit, waar hij al snel opviel door zijn verbindende rol tussen de Turkse migranten en de Nederlandse samenleving.
Kapıkıran leerde snel de Nederlandse taal, wat hem in staat stelde om zijn medemigranten te helpen bij taalbarrières en problemen met officiële instanties. Zijn inzet op dit gebied maakte hem tot een gerespecteerde figuur binnen de gemeenschap. Hij speelde een belangrijke rol bij het faciliteren van gezinshereniging, door migranten te ondersteunen bij het overbrengen van hun familieleden naar Nederland.
Zijn betrokkenheid ging verder dan taalondersteuning. Kapıkıran zette cursussen op voor Turkse vrouwen, zoals naai- en taalcursussen, en leidde sportactiviteiten voor de Turkse gemeenschap in Deventer. Hierdoor werd hij al snel gezien als de “beschermengel” van de gemeenschap. Zijn toewijding was zo groot dat hij zelfs midden in de nacht werd gebeld om hulp te bieden bij conflicten en andere problemen.
Kapıkıran was ook een pionier in het opzetten van een reisbureau, dat professionele vertaaldiensten aanbood. Bovendien speelde hij een cruciale rol in de lobby voor de vestiging van een Turks consulaat in Deventer. Hij vond een locatie voor het consulaat en ondersteunde de Turkse diplomaten die naar de stad kwamen.
Zijn inspanningen en toewijding werden erkend door de Nederlandse overheid, die hem onderscheidde met een Koninklijke onderscheiding. Kapıkıran werd vaak omschreven als de “burgemeester van de Turken”, een eerbetoon aan zijn rol als bruggenbouwer tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.
Vandaag de dag leeft Cemal Kapıkıran een rustig leven, verdeeld tussen zijn huis in Deventer en een vakantiewoning in Mersin, Turkije. Zijn nalatenschap leeft voort in de vele mensen die hij heeft geholpen en de talloze projecten die hij heeft geleid. Kapıkıran blijft een belangrijk figuur in de geschiedenis van de Nederlandse arbeidsmigratie, met blijvende invloed op de integratie en het welzijn van de Turkse gemeenschap in Nederland.
EMİN ATEŞ
Emin Ateş is een vooraanstaande figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn levenslange toewijding aan het verbeteren van de positie van Turkse migranten en hun nakomelingen heeft een blijvende impact gehad op de Nederlandse samenleving. Door zijn betrokkenheid bij diverse maatschappelijke organisaties, zijn actieve rol in de politiek en zijn carrière in het bedrijfsleven, heeft hij de Turks-Nederlandse gemeenschap structureel versterkt.
Ateş vervulde een sleutelrol binnen het Inspraak Orgaan Turken (IOT), een organisatie die zich richt op het behartigen van de belangen van de Turkse gemeenschap in Nederland. Het IOT functioneert als een brug tussen de Turkse minderheid en de Nederlandse overheid en richt zich op belangrijke thema’s zoals werkgelegenheid, onderwijs en sociale cohesie. Onder zijn leiderschap heeft het IOT strategische oplossingen ontwikkeld voor uitdagingen waarmee Turkse Nederlanders worden geconfronteerd. Zijn visie op integratie benadrukte het behoud van de Turkse identiteit, terwijl hij tegelijkertijd pleitte voor actieve participatie in de Nederlandse samenleving.
Daarnaast was Ateş jarenlang voorzitter van de Turkse Islamitische en Culturele Federatie (TICF). Onder zijn leiding groeide de federatie uit tot een invloedrijke organisatie die de religieuze en culturele belangen van de Turkse gemeenschap vertegenwoordigde. Hij bevorderde interreligieuze dialoog en culturele uitwisseling en maakte van de TICF een platform voor het versterken van de Turks-islamitische identiteit in Nederland.
Naast zijn maatschappelijke betrokkenheid bouwde Emin Ateş een succesvolle carrière op in het bedrijfsleven. Hij werkte jarenlang voor het internationale technologiebedrijf Ricoh, waar hij verantwoordelijk was voor de bedrijfsactiviteiten in het Midden-Oosten. In deze rol gaf hij leiding aan strategische projecten en stimuleerde hij zakelijke ontwikkelingen in de regio. Zijn leiderschap en expertise stelden hem in staat om ook op internationaal niveau invloed uit te oefenen.
Voor zijn jarenlange inzet en waardevolle bijdragen aan de Nederlandse samenleving werd Emin Ateş onderscheiden met een koninklijke onderscheiding. Deze erkenning onderstreepte zijn rol als leider en pleitbezorger voor de Turkse gemeenschap, en zijn inspanningen om dialoog en wederzijds begrip tussen verschillende gemeenschappen te bevorderen.
De nalatenschap van Emin Ateş weerspiegelt zich in de verbeterde maatschappelijke positie van de Turkse gemeenschap in Nederland. Hij streed voor gelijkheid, inclusie en gelijke kansen voor Turkse Nederlanders, en zijn werk blijft een bron van inspiratie voor toekomstige generaties die streven naar een samenleving waarin iedereen een gelijke stem heeft.
İBRAHİM GÖRMEZ
İbrahim Görmez, geboren op 25 september 1939 in Izmir, Turkije, heeft sinds zijn aankomst in Nederland in 1964 een sleutelrol gespeeld binnen de Turkse gemeenschap. Als een gerespecteerde leider heeft hij zich onvermoeibaar ingezet voor de belangen van Turkse moslims en het bevorderen van hun culturele en religieuze identiteit. Zijn indrukwekkende loopbaan getuigt van een diepe toewijding aan gemeenschapsopbouw en het versterken van de interculturele dialoog.
Bij zijn aankomst in Nederland zette Görmez direct stappen om de Turkse gemeenschap te organiseren. In Amsterdam richtte hij de vereniging Bozkurtlar op, een belangrijk initiatief dat diende als platform voor sociale en culturele bijeenkomsten. Onder zijn leiding legde deze vereniging de basis voor een beter georganiseerde gemeenschap van Turkse migranten.
In 1979 speelde Görmez een cruciale rol bij de oprichting van de Federatie van Turkse Islamitische en Culturele Verenigingen in Nederland (FITICVN). Deze federatie groeide uit tot een invloedrijk netwerk dat duizenden leden verenigde en bijdroeg aan de oprichting van honderden moskeeën in Nederland. Deze moskeeën fungeerden niet alleen als religieuze centra, maar werden ook belangrijke pijlers voor gemeenschapsvorming en culturele cohesie.
Een andere belangrijke mijlpaal in zijn carrière was de oprichting van de Islamitische Omroep Stichting (IOS) in 1986. Deze stichting gaf de moslimgemeenschap in Nederland een stem in de media. Dankzij IOS werden de zichtbaarheid en representatie van de Turkse gemeenschap aanzienlijk versterkt, wat bijdroeg aan een breder begrip van de moslimgemeenschap in de Nederlandse samenleving.
De uitzonderlijke bijdragen van Görmez zijn niet onopgemerkt gebleven. In 2016 werd hij door de TÜRYAK (Turkish Elderly Rights Association) geëerd met de prestigieuze Örnek Kıdemli Vatandaş (Voorbeeldige Oudere Burger) Award. Deze onderscheiding benadrukt zijn levenslange inzet en de blijvende impact die hij heeft gehad op zowel de Turkse als de Nederlandse samenleving.
Als voorzitter van de Federatie van Turkse Islamitische en Culturele Verenigingen toonde Görmez uitzonderlijke strategische en organisatorische vaardigheden. Onder zijn leiding werden talrijke culturele en religieuze activiteiten gecoördineerd, en werd de interculturele integratie bevorderd. Hij speelde een essentiële rol in het bouwen van bruggen tussen verschillende gemeenschappen, en zijn werk blijft van grote betekenis voor de Turkse gemeenschap in Nederland.
İbrahim Görmez wordt alom geprezen om zijn visionaire leiderschap, onvoorwaardelijke toewijding en zijn bijdragen aan de interculturele samenwerking en religieuze vrijheid in Nederland.
İNANÇ KUTLUER
İnanç Kutluer is een prominente en invloedrijke persoonlijkheid binnen de migrantenorganisaties in Nederland, bekend om zijn onvermoeibare inzet voor de rechten en het welzijn van migranten. Geboren in Ankara, verhuisde Kutluer in 1969 naar Nederland en bouwde een indrukwekkende carrière op waarin hij zowel de Turkse gemeenschap als de bredere Nederlandse samenleving diende. Zijn werk omvat cruciale bijdragen via organisaties zoals het Orgaan voor Steun aan Allochtonen, de NOS en het Nederlands Migratie Instituut in Utrecht.
Kutluer begon zijn maatschappelijke carrière bij het Orgaan voor Steun aan Allochtonen in Utrecht. Hier zette hij zich in voor de integratie en ondersteuning van de allochtone gemeenschap, met een sterke focus op onderwijs, werkgelegenheid en sociale participatie. Zijn werk was niet alleen gericht op praktische hulpverlening, maar ook op het versterken van de stem van migranten binnen de Nederlandse samenleving. Deze inspanningen benadrukken zijn vroege en blijvende impact op het migratiebeleid.
Na het vertrek van Erkan Tapan naar Turkije, nam Kutluer de leiding over het Turkstalige radioprogramma bij de NOS. In deze rol bood hij de Turkse gemeenschap essentiële informatie over sociale, politieke en culturele kwesties in zowel Nederland als Turkije. Het radioprogramma diende als een belangrijk platform voor discussies over integratie, migrantenrechten en het behoud van culturele identiteit.
In een latere fase van zijn carrière werd Kutluer directeur van het Nederlands Migratie Instituut (NMI) in Utrecht. Onder zijn leiderschap ontwikkelde het instituut een innovatief terugkeerprogramma voor migranten van 45 jaar en ouder. Dit programma bood financiële en logistieke steun aan migranten die naar Turkije wilden terugkeren, waardoor zij een nieuw leven konden opbouwen in hun land van herkomst. Dit initiatief maakte Kutluer tot een gerespecteerde en invloedrijke figuur binnen de Turkse diaspora en onderstreepte zijn diepgaande bijdrage aan migratiebeleid en integratie.
Naast zijn werk bij de NOS en het NMI, heeft Kutluer een belangrijke rol gespeeld in het vormgeven van het migrantenbeleid in Nederland. Hij heeft zich ingezet voor eerlijke behandeling van migranten, met bijzondere aandacht voor sociaal-economische integratie en gelijke kansen. Door samenwerking met beleidsmakers, onderzoekers en gemeenschapsleiders, heeft Kutluer een waardevolle bijdrage geleverd aan een beter begrip van migratie en de uitdagingen die migranten ervaren.
İnanç Kutluer blijft een inspiratiebron en een voorbeeld van toewijding aan inclusiviteit, rechtvaardigheid en de verbetering van het welzijn van migranten in Nederland. Zijn werk heeft een blijvende impact gehad op zowel de Turkse gemeenschap als de Nederlandse samenleving als geheel.
MUSTAFA AYRANCI
Mustafa Ayrancı is een invloedrijke en bekende leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Hij staat bekend om zijn onvermoeibare inzet voor de rechten van migrantenarbeiders, sociale rechtvaardigheid en de bevordering van gelijkheid en emancipatie. Als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB) en door zijn brede maatschappelijke betrokkenheid heeft Ayrancı een blijvende impact gehad op zowel de Turkse diaspora als de Nederlandse samenleving.
In 1974 speelde Ayrancı een belangrijke rol in de oprichting van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB), een organisatie die zich richtte op de bescherming en verbetering van de rechten van Turkse migrantenarbeiders in Nederland. Oorspronkelijk verbonden met de Communistische Partij van Turkije (TKP), groeide HTİB onder zijn leiderschap sinds 2001 uit tot een dynamisch platform dat strijdt voor eerlijke lonen, betere arbeidsomstandigheden en bescherming tegen uitbuiting. Ayrancı transformeerde HTİB van een traditionele vakbond naar een platform dat integratie en gelijke kansen bevordert, met aandacht voor de bredere maatschappelijke uitdagingen van migranten.
Een van Ayrancı’s belangrijkste verwezenlijkingen is de structurele verbetering van de arbeidsomstandigheden voor migranten in Nederland. Onder zijn leiding heeft HTİB talloze workshops en trainingen georganiseerd om Turkse arbeiders bewust te maken van hun rechten. Daarnaast zorgde hij voor juridische ondersteuning bij conflicten op de werkvloer en onderhandelde hij met beleidsmakers om structurele veranderingen door te voeren. Dit leidde tot versterking van de positie van migrantenarbeiders en de bestrijding van uitbuiting en discriminatie.
Ayrancı heeft ook een belangrijke rol gespeeld in de bevordering van tolerantie en acceptatie binnen de Turkse gemeenschap. In de jaren ’80 nam HTİB onder zijn leiding het initiatief om als eerste migrantenorganisatie in Nederland openlijk steun te betuigen aan de rechten van de LGBTQ+-gemeenschap. Dit was een baanbrekende stap in een tijd waarin dit onderwerp uiterst gevoelig lag. Samenwerkingen met organisaties zoals COC Nederland en het organiseren van bijeenkomsten over homoseksualiteit droegen bij aan meer bewustzijn en acceptatie. Voor zijn inzet op dit gebied ontving hij in 2008 de prestigieuze Bob Angelo-oorkonde van COC Nederland.
Naast zijn werk voor arbeidsrechten en sociale acceptatie, heeft Ayrancı zich ingezet voor de integratie van minderheden en het bespreekbaar maken van gevoelige thema’s binnen de Turkse gemeenschap. Hij was betrokken bij de oprichting van belangrijke platforms zoals het Inspraakorgaan Turken (IOT) in 1985 en het Landelijk Overleg Minderheden (LOM). Onder zijn leiding zijn initiatieven zoals de Prinsenhofconferentie ontstaan, waar onderwerpen als eerwraak en eergerelateerd geweld werden besproken. Zijn aanpak combineerde een diep begrip van culturele gevoeligheden met een vastberaden streven naar sociale vooruitgang.
Mustafa Ayrancı blijft een inspirerende figuur in de strijd voor sociale rechtvaardigheid, gelijkheid en de bescherming van mensenrechten in Nederland. Zijn toewijding en visie maken hem tot een van de meest vooraanstaande vertegenwoordigers van de Turkse gemeenschap en een bruggenbouwer tussen culturen.
NECATİ GENÇ
Necati Genç, geboren op 13 februari 1932 in Gümüşhane, Turkije, wordt beschouwd als een van de eerste Turkse migranten die zich in Nederland vestigden. Hij speelde een cruciale rol in de opbouw van de Turkse gemeenschap in Nederland. Als tolk, maatschappelijk werker en wervingsspecialist leverde Genç een onschatbare bijdrage aan de vroege migratie van Turkse arbeiders en aan de versterking van de banden tussen Turkije en Nederland.
Een keerpunt in zijn leven vond plaats op 11 februari 1958, toen Genç aan boord was van het Franse passagiersschip Charles Tellier. Het schip verging tijdens een hevige storm, waarbij alle vijf bemanningsleden omkwamen. Genç overleefde als enige door naar de kust te zwemmen. Deze traumatische ervaring markeerde een diepgaande verandering in zijn leven en versterkte zijn toewijding om anderen te helpen.
Na deze gebeurtenis keerde Genç terug naar Turkije, maar in 1960 besloot hij zich permanent in Nederland te vestigen. Als een van de pioniers van de Turkse gemeenschap begon hij zijn werk als tolk en maatschappelijk werker. Een belangrijke mijlpaal in zijn carrière vond plaats in 1965, toen hij samen met een betonfabriek naar Turkije reisde om arbeiders te werven. In steden zoals Konya en Trabzon speelde hij een sleutelrol bij de selectie van 500 Turkse arbeiders, die naar Nederland werden gebracht. Deze wervingsactie betekende een belangrijke stap in de ontwikkeling van de Turkse gemeenschap in Nederland.
Zijn formele loopbaan begon in 1960 bij de Turkse Ambassade in Den Haag, waar hij als brug diende tussen Turkse migranten en Nederlandse instellingen. Dankzij zijn vertaalwerk en zijn vermogen om culturele barrières te overwinnen, hielp hij talloze migranten. Later werkte hij in een ziekenhuis in Rotterdam, waar hij zich richtte op de gezondheidszorg voor Turkse migranten.
In 1970 richtte Genç het eerste officiële tolkenbureau voor Turkse migranten in Nederland op. Als beëdigd tolk speelde hij een essentiële rol in juridische, medische en sociale kwesties. Zijn inzet was van onschatbare waarde voor de duizenden gastarbeiders die vaak moeite hadden met de taal en cultuur van hun nieuwe thuisland. Hij bood zijn diensten jarenlang belangeloos aan en werd een steunpilaar voor de gemeenschap.
Necati Genç werd zowel binnen de Turkse gemeenschap als in Nederland gewaardeerd voor zijn toewijding aan de rechten en het welzijn van migranten. Hij werd gezien als een bruggenbouwer tussen de Turkse en Nederlandse culturen en speelde een belangrijke rol in het versterken van de vriendschapsbanden tussen beide landen. Naast zijn werk als tolk was hij actief betrokken bij gemeenschapsinitiatieven en culturele organisaties, waarbij hij zich inzette voor wederzijds begrip en de integratie van de Turkse gemeenschap in de Nederlandse samenleving.
Necati Genç blijft een symbool van veerkracht, toewijding en leiderschap op het gebied van migrantenondersteuning in Nederland. Hij overleed in 2014, maar zijn nalatenschap leeft voort als een inspiratiebron voor toekomstige generaties.
RAHİME GÜLCÜ
Rahime Gülcü was een vooraanstaande onderwijzeres en een toegewijde pleitbezorger voor gelijke onderwijskansen voor Turkse kinderen in Nederland. Ze arriveerde in de jaren ’70 vanuit Turkije als jonge docente en bracht een frisse blik naar het Nederlandse onderwijs. Hoewel ze al gekwalificeerd was als lerares in Turkije, besloot ze haar kennis en vaardigheden verder te ontwikkelen door opnieuw te studeren in Nederland. Ze rondde de Pabo af en vervolgde haar studie met Turkologie aan de Universiteit Leiden en Taalwetenschappen aan de Universiteit van Tilburg. Hierdoor specialiseerde ze zich in taalonderwijs en meertaligheid, wat een essentieel thema werd in haar werk.
Gedurende haar meer dan 40-jarige carrière in zowel het basis- als voortgezet onderwijs, heeft Rahime Gülcü zich onvermoeibaar ingezet om de onderwijskansen van Turkse kinderen te verbeteren. Ze begreep de uitdagingen waarmee deze kinderen vaak werden geconfronteerd, zoals taalbarrières, en bood oplossingen door Turkse lessen aan te bieden. Hiermee hielp ze hen niet alleen hun moedertaal te behouden, maar ook hun prestaties in andere vakken te verbeteren. Dankzij haar inspanningen werd Turks erkend als keuzevak in het voortgezet onderwijs, een belangrijke mijlpaal voor meertaligheid in Nederland.
Haar expertise bleef niet beperkt tot de klas. Bij CITO werkte ze als toetsdeskundige aan de ontwikkeling van examens Turks voor het voortgezet onderwijs, waarmee ze een waardevolle bijdrage leverde aan het Nederlandse onderwijssysteem. Als voorzitter van de sectie Turks bij de Vereniging Levende Talen en later penningmeester, zorgde ze ervoor dat Turks een vaste plek kreeg binnen het onderwijsaanbod in Nederland. Haar werk droeg niet alleen bij aan de erkenning van de Turkse taal, maar benadrukte ook het belang van meertaligheid voor de samenleving.
Buiten haar onderwijsactiviteiten was Rahime Gülcü ook actief betrokken bij tal van maatschappelijke initiatieven. Ze organiseerde de eerste naailessen voor migrantenvrouwen, waarmee ze hen hielp integreren en hun zelfredzaamheid versterkte. Daarnaast was ze bestuurslid van Humanitas en de Stichting Islamitisch Platform en Organisaties Rijnmond (SPIOR), waar ze werkte aan de emancipatie van Turkse vrouwen en de versterking van de Turkse gemeenschap in Nederland. Haar werk reikte verder dan onderwijs en omvatte ook culturele projecten, zoals haar betrokkenheid bij de Stichting Avrasya, die de Turkse cultuur in Nederland promootte.
De nalatenschap van Rahime Gülcü is diepgaand en blijvend. Haar inspanningen hebben geleid tot betere onderwijskansen voor Turkse kinderen, behoud van hun culturele identiteit en tegelijkertijd een succesvolle integratie in de Nederlandse samenleving. Haar werk bij CITO en de Vereniging Levende Talen heeft ervoor gezorgd dat de Turkse taal een stevige plek heeft gekregen binnen het Nederlandse onderwijs.
In 2016 kwam een einde aan het leven van Rahime Gülcü, maar haar nalatenschap leeft voort als een bron van inspiratie voor leerkrachten, beleidsmakers en gemeenschapsleiders. Haar toewijding aan onderwijs, taalontwikkeling en sociale inclusie blijft een lichtend voorbeeld voor toekomstige generaties.
MOEDERS: ONZE STİLLE HELDEN VAN DE GEMEENSCHAP
Tussen Twee Culturen: Sporen van Opoffering en Liefde
Moeder Karaçay Moeder Cebeci Moder Ateş
Het 60-jarige verhaal van de Turkse gemeenschap in Nederland is niet slechts een migratiegeschiedenis; het is tegelijkertijd een uniek epos van moed, opoffering en de strijd om de eigen identiteit te behouden. Onder de ware helden van dit epos nemen onze moeders zonder twijfel een bijzondere plaats in. De moeders die wij na het eren van 9 waardevolle namen hebben erkend, zijn niet alleen de steunpilaren van hun families, maar ook de bouwers van het lot van een hele gemeenschap.
Moeder Ayrancı Moeder Kapıkıran Moeder Görmez
Het fundament van onze gemeenschap in Nederland is niet alleen gelegd door de harde arbeid en de vastberadenheid van onze pioniers, maar ook door de stille kracht en toewijding van onze moeders. De eerste generatie van Turkse arbeiders heeft in Nederland niet alleen fysiek werk verricht, maar heeft de steun en liefde van hun moeders altijd gevoeld. Deze moeders hebben, vaak onder moeilijke omstandigheden, hun gezinnen opgevoed en tegelijkertijd een brug geslagen tussen twee culturen.
Onze moeders waren niet alleen de pilaar van hun huizen, maar ook de dragers van onze waarden en tradities. Ze gaven hun kinderen niet alleen hun liefde, maar ook het vermogen om zich in een nieuwe cultuur te begeven, zonder hun eigen identiteit te verliezen. Ze gaven niet alleen hun kracht en geduld door, maar ook hun onverwoestbare hoop voor de toekomst.
In de vroege jaren van de migratie in Nederland, toen het leven vaak een grote uitdaging was, waren onze moeders de stille strijders die hun kinderen beschermden, opvoedden en hen hielpen om zich aan te passen aan een onbekende omgeving. Terwijl hun partners buiten huis werkten, zorgden zij ervoor dat thuis de cultuur, de taal en de waarden behouden bleven.
Vandaag de dag zien we het resultaat van hun inspanningen. De kinderen van die eerste generatie, die opgroeiden tussen twee werelden, hebben nu niet alleen de taal en gewoonten van hun ouders behouden, maar hebben zich ook gepositioneerd als succesvolle individuen in de Nederlandse samenleving. Dit succes is de weerspiegeling van het harde werk en de opofferingen van onze moeders.
Als HOTİAD willen we niet alleen de prestaties van de pioniers in onze gemeenschap erkennen, maar ook de kracht en het doorzettingsvermogen van de vrouwen die hen steunden. De moeders, die vaak de stille krachten achter de successen waren, verdienen onze hoogste waardering. Hun onzichtbare bijdragen hebben, net als die van de werkers zelf, onze gemeenschap vormgegeven en versterkt.
Onze moeders zijn de helden die standhouden in het onbekende, als een diepe wortelende boom die haar familie in alle omstandigheden onder haar schaduw verzamelt. Zij zijn niet slechts de belichaming van het stille werk dat tussen de muren van het huis plaatsvindt, maar symboliseren juist de solidariteit die de basis vormt van onze samenleving. Terwijl ze hun hart troostten met heimwee naar hun geboorteland, werkten, leerden en inspireerden ze onvermoeibaar voor de toekomst van hun kinderen.
Hun inspanningen gingen verder dan het behouden van het culturele erfgoed van hun vaderland; ze bouwden bruggen die twee verschillende werelden met elkaar verbinden. Onze moeders hielden zich niet alleen bezig met de opvoeding van hun kinderen, maar speelden ook een belangrijke rol in het vormgeven van de sporen van de Turkse gemeenschap in Nederland door hun buurtcontacten, dagelijkse strijd en inspanningen om zich aan te passen aan de samenleving. Het brood dat door hun handen werd gekneed, hield niet alleen het gezin warm, maar de liefde die uit hun harten stroomde, werd diep verankerd in de harten van generaties.
Tijdens deze reis vol uitdagingen gingen onze moeders verder dan slechts fysieke aanwezigheid. Zij werden de beschermers van onze culturele identiteit en de opvoeders die de waarden van de volgende generatie vormgaven. Terwijl ze hun kinderen opvoedden tussen twee culturen, slaagden ze erin om zowel de Turkse tradities te behouden als waarde toe te voegen aan de Nederlandse samenleving. Dankzij hun inspanningen zijn er vandaag talloze Turkse ondernemers, academici, kunstenaars en initiatiefnemers die bijdragen aan de Nederlandse maatschappij.
Het verhaal van onze moeders is niet slechts een verhaal over het in stand houden van een gezin; het is een verhaal over het laten bloeien van de waarden en essentie van een volk op nieuwe grond. Hun opoffering en liefde zijn de onzichtbare banden die de wortels van de Turkse gemeenschap in Nederland hebben versterkt. Als we vandaag de dag deze successen vieren en met hoop naar de toekomst kijken, is dat grotendeels te danken aan de stille, maar generaties lang voelbare inspanningen van onze moeders.
Daarom is het niet genoeg om onze moeders alleen op de 10e plaats te zetten; ze behoren in het hart van elk succesverhaal, als een uiting van onze diepe dankbaarheid. Onze moeders zijn de blijvende helden van dit grote epos, met hun identiteit, waarden en liefde. De gemeenschap die door hun inspanningen is gegroeid, zal een helderder erfgoed achterlaten voor de toekomst.
Terwijl het 60-jarige verhaal van de Turkse arbeiders in Nederland wordt herschreven door de liefdevolle handen van onze moeders, zal hun naam voor altijd een onlosmakelijk deel van dit verhaal blijven. Dit is niet slechts een viering, maar ook een herinnering aan onze taak om een brug te bouwen naar de toekomst.
Het is daarom met trots en diep respect dat we deze moeders vandaag eren. Ze zijn de onvermoeibare en geduldige helden van onze gemeenschap, die zonder enige erkenning of beloning, altijd voor hun families hebben gezorgd en hun kinderen hebben geholpen een brug te slaan tussen twee culturen.
Wij danken onze moeders voor alles wat ze hebben gedaan en voor alles wat ze nog steeds doen. Zij zijn het hart van onze gemeenschap, en zonder hen zouden we niet zijn wie we vandaag zijn.
60’INCI YILDA İZ BIRAKMAMIŞ GİBİ SEÇİLMEYEN DAHA NİCE KAHRAMANLARIMIZ VAR ZELFS İN HET 60E JAAR ZİJN ER NOG VEEL HELDEN DİE NİET ZİJN GEKOZEN, ALSOF ZE NOOİT EEN SPOOR HEBBEN ACHTERGELATEN.
Erkan Tapan: Hij was directeur van het Amsterdam Atatürk Internaat. Hij maakte een radioprogramma voor Turken voor de NOS. Later keerde hij terug naar Turkije en was hij directeur bij Unilever. Daarna werd hij directeur van Sümerbank en hij heeft ervoor gezorgd dat deze bank een winst behaalde die het nog niet eerder had behaald.
Raman Domaniç: was leidinggevende bij het tijdschrift Boğaziçi, wat in Utrecht werd uitgegeven. Werkte voor het Orgaan Steun aan Allochtonen. Werd later de eigenaar van een firma die documentaire programma’s maakt.
Kamil Sulu werd geboren in 1938 en groeide op in Turkije, waar hij zijn opvoeding en achtergrond ontwikkelde voordat hij in Nederland arriveerde. Als een van de vele migranten die in de jaren 60 naar Nederland kwamen, speelde hij al snel een belangrijke rol in de Turkse gemeenschap en zette zich in voor de verbetering van de leefomstandigheden van zijn landgenoten. Sulu werkte bij de Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN), een stichting die zich richtte op de ondersteuning van gastarbeiders, voornamelijk uit landen als Turkije en Marokko. Deze stichting bood hulp bij arbeidsomstandigheden, sociale integratie, en huisvestingskwesties.
Sabri Kenan Bağcı: oprichter van de Turkse Federatie voor Sport en Cultuur en verschillende andere organisaties. geboren op 1 maart 1946 in Yazıçekme, Boğazlıyan, Turkije, was een invloedrijke en gerespecteerde leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven en werk waren gericht op de bevordering van sport, cultuur en de zorg voor oudere migranten. Zijn inzet heeft een blijvende impact gehad op de Turkse diaspora in Nederland
Secil Arda: Secil Arda, geboren op 1 januari 1951 in Turkije, is een vooraanstaande ingenieur, feministe en politica wiens leven en carrière getuigen van een diepgaande toewijding aan gelijkheid en emancipatie. Haar pad van persoonlijke en professionele strijd naar politieke betrokkenheid markeert haar als een pionier in de zoektocht naar sociale rechtvaardigheid en gelijke kansen voor vrouwen.
Semih Arıkan: Semih Arıkan, geboren in Ankara, is een veelzijdige muzikant en muziekdocent die zijn stempel heeft gedrukt op zowel de Turkse als Nederlandse muziekwereld. Na zijn middelbare schoolopleiding in Adapazarı, verhuisde hij in 1974 naar Istanbul om aan de Marmara Universiteit te studeren. Daar voltooide hij zijn opleiding als muziekdocent en kreeg hij les van de gerenommeerde Turkse muzikant Ruhi Su. Tijdens zijn studie dirigeerde hij ook het gemeentelijke volkskoor van Kadıköy, wat zijn vroege betrokkenheid bij de muziek onderstreept.
Türker Atabek: Türker Atabek, geboren in Turkije, kwam in 1964 naar Nederland en speelde een cruciale rol in de integratie en ondersteuning van zowel Turkse als Nederlandse burgers. Atabek wordt erkend als een pionier in de Turkse gemeenschap in Nederland en zijn levenswerk getuigt van een diepgaande inzet voor interculturele verbinding en sociale rechtvaardigheid.
Hasan Güney: Hasan Güney, geboren in Turkije, was een vooraanstaande en invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven getuigt van een diepgaande toewijding aan het ontwikkelen van religieuze en culturele infrastructuur voor Turkse moslims en het ondersteunen van nieuwkomers in Nederland. Güney’s nalatenschap blijft voortleven in de vele projecten en initiatieven die hij heeft opgezet en ondersteund.
Nihat Karaman; Nihat Karaman, geboren op 1946 in Erzurum, Turkije, was een invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland, vooral bekend om zijn rol als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB). Zijn inzet voor de rechten van Turkse migranten en zijn bijdragen aan de verbetering van arbeidsomstandigheden hebben hem een prominente plaats verworven in de Nederlandse geschiedenis van migrantenorganisaties.
Muharrem Oguray en Ahmet Oguray: Muharrem Oguray en Ahmet Oguray, geboren in Turkije, hebben een cruciale rol gespeeld in de integratie van Turkse migranten in Nederland. Beide broers arriveerden in de jaren zestig in Nederland, waarbij Muharrem in 1963 en Ahmet in 1965 het land binnenkwamen. Hun aankomst markeerde het begin van een impactvolle reis die zowel hun eigen leven als dat van hun gemeenschap zou veranderen.
Özden Yalım: Özden Yalım, geboren op 23 april 1946 in Kayseri, Turkije, is een invloedrijke figuur op het gebied van vrouwenrechten, minderhedenbeleid en sociale rechtvaardigheid in Nederland. Met een indrukwekkende carrière in het maatschappelijk werk heeft Yalım een significante impact gehad op de emancipatie van vrouwen en de integratie van minderheden in de Nederlandse samenleving.
Kamber Uludağ: Hij stond altijd bekend als ‘de tolkenvader’. Hij werkte als vertaler voor Turken in veel fabrieken.
De eerste voorzitter van de Turkse Vrouwen Commissie:
Afet Yeğenoğlu, Zaandam 1972
Eerste Turkse schilder Nuray Atas, 1966
De eerste Turkse drukkerij. A. Fikret Topaç Arnhem, 1 sepotember 1983
Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı
Nedim Doruk; (Türk Federasyon Genel Sekreteri
Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı
Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı
Necati Koçak; (LAPON Dernek Başkanı
Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası
Nafiz Sungur: (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi
Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi
Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi
Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı
İsmet Biçer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi
İbrahim Baygör: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi
Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi
Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi
Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi
Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii
Osman Çakır: Amsterdam Fatih Camii Başkanı
Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı
Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi
Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi
Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi
Cemal Emir Mustafa:(rahmetli) Amsterdam Fatih Camii Başkanı
Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı
Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi
Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi
Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı
Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı.
Mustafa Dokudur: (rahmetli) Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı
Ahmet Aktaş: Amsterdam Selimiye Camii Başkanı
Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi
Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı.
Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı
Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman. (Rahmetli)
Gökhan Germeyan, Hasan Gülşen, Hasan Gümüş;
Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Metin Eroğlu, Veli Çınar (Rahmetli), Mehmet Telli, Memduh Kahraman, Arif Kahyaoğlu, Atiye Hamudoğlu, Arife Kayış, Nuran Turan, Hasip Turan.
Hüseyin Baybaşin’den ‘Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti’ adına şok tepki: “Bu Karar Bizi Bağlamaz!”
30 yıldır Hollanda’da hapishanede yatan ve ünlü siyasetçilerin ‘Baybaşin’e özgürlük’ kampayaları ile desteklenen kişinin açıklaması ortalığı karıştıracak .
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Hollanda’da müebbet hapis cezasını çeken ve siyasi çevrelerde serbest bırakılması için kampanyalar düzenlenen Hüseyin Baybaşin, Abdullah Öcalan’ın son mesajına sert bir yanıt verdi. Kendini “Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti” adına konuşan bir temsilci olarak tanıtan Baybaşin, Öcalan’ın herhangi bir kararının kendilerini bağlamadığını ilan etti. Bu açıklama, Kürt siyasetinde yeni bir ayrışmanın sinyali olarak yorumlanıyor.
KÜRT SİYASETİNDE YENİ BİR AYRIŞMA MI?
Kürt siyasetinde tartışmalar bitmek bilmiyor. Son günlerde, Abdullah Öcalan’ın kamuoyuna yansıyan mesajı geniş yankı uyandırırken, bu mesaja ilk ve sert yanıt yurt dışından geldi. 30 yıldır Hollanda’da hapiste olan Hüseyin Baybaşin, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada Öcalan’a doğrudan rest çekerek, kendisini “Kürdistan Birleşik Devletleri Hükümeti” adına konuşan bir sözcü olarak tanıttı. Baybaşin’in bu çıkışı, Kürt siyasi çevrelerinde bomba etkisi yarattı.
Öcalan’a bağlı grupların bu açıklamaya nasıl tepki vereceği merak konusu olurken, siyasi analistler, Baybaşin’in çıkışının yeni bir siyasi yapılanmanın habercisi olabileceğini öne sürüyor.
BAYBAŞİN: “ÖCALAN BİZİ BAĞLAMAZ”
Baybaşin, sosyal medya platformu X (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı paylaşımda, Öcalan’ın Kürt hareketi üzerindeki otoritesini reddederek şu ifadeleri kullandı:
“Öcalan’ın aldığı kararlar, sadece kendisini ve ona bağlı olanları ilgilendirir. Biz, kendi yolumuzu çizeceğiz ve kendi geleceğimizi belirleyeceğiz. Kürdistan Birleşik Devletleri olarak, farklı bir vizyonla hareket ediyoruz.”
Bu açıklamalar, Kürt hareketi içinde nasıl yankı bulacak? Öcalan’ın siyasi çizgisine bağlı olan gruplar, Baybaşin’in açıklamalarını nasıl karşılayacak?
“KÜRDİSTAN BİRLEŞİK DEVLETLERİ” GERÇEK Mİ?
Baybaşin’in bahsettiği “Kürdistan Birleşik Devletleri” resmi olarak tanınmış bir yapı değil. Ancak, Kürt bağımsızlık yanlıları arasında uzun yıllardır dile getirilen büyük bir ideali temsil ediyor. Peki, Baybaşin gerçekten böyle bir hükümetin sözcüsü mü? Yoksa bu çıkış, Kürt hareketi içinde yeni bir siyasi hamlenin sinyali mi?
Siyasi analistler, bu açıklamanın ardından ikiye bölünmüş durumda. Bir kesim, Baybaşin’in “hayali bir devlet” adına konuştuğunu savunurken, diğerleri bunun Öcalan’ın liderliğine karşı yeni bir siyasi yapılanmanın işareti olabileceğini düşünüyor.
HÜSEYİN BAYBAŞİN KİMDİR?
Hüseyin Baybaşin, yıllardır hem Kürt siyaseti hem de uluslararası suç iddialarıyla tartışmalı bir isim olarak gündemde. 1956 yılında Batman’da doğan Baybaşin, 1998 yılında Hollanda’da uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla tutuklandı ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Baybaşin, bu suçlamaların tamamen siyasi olduğunu ve Türkiye’nin baskıları sonucunda mahkûm edildiğini savunuyor.
Hollanda’daki insan hakları örgütleri ve aralarında şimdiki Hollanda koalisyonun ortaklarından birinin başkanı olan Peiter Omtzigt’in de olduğu bazı siyasiler, Baybaşin’in davasında hukuksuzluklar olduğunu iddia ediyorlar ve serbest bırakılması için kampanyalar düzenliyorlar. Avrupa’daki Kürt siyasetinde etkisini sürdüren Baybaşin, son açıklamalarıyla Kürt hareketinde yeni bir dönemin kapısını mı aralıyor?
BU AÇIKLAMA NE ANLAMA GELİYOR?
Baybaşin’in çıkışı, Kürt siyaseti içinde yeni bir kırılmaya mı işaret ediyor, yoksa bireysel bir çıkıştan mı ibaret? Önümüzdeki günlerde, Kürt siyasi çevrelerinin ve Öcalan’a bağlı grupların bu açıklamaya vereceği tepki kritik olacak. Eğer Baybaşin’in söylemleri destek bulursa, Kürt siyasetinde yeni bir ayrışma gündeme gelebilir.
Bekleyip göreceğiz…
Baybaşin hakkında 3 yıl önce yayınlamış olduğum haberimi, sizlere yeniden sunuyorum:
25 YILDIR HOLLANDA’DA HAPİS YATAN MÜEBBET HÜKÜMLÜ HÜSEYİN BAYBAŞİN’İN, “HAK ETTİĞİ HALDE (!)” NEDEN SERBEST BIRAKILMADIĞI TARTIŞILIYOR…
Mahkûmu destekleyen çok sayıda üst düzey yönetici, ‘Baybaşin’e özgürlük’ kampanyaları yaparken, konferanslar da düzenliyor.
Uluslararsı diplomatlar, sosyologlar, hukuk profesörleri, hakim ve savcıların da katıldığı bir konferansta, Türk devleti ile Hollanda devleti eleştirildi ve ‘Baybaşin haksız yere suçlanıyor’ iddiası öne sürülüldü.
Baybaşin için mücadele edenlerden biri de, Başbakanlık için en büyük favori olan Pieter Omtzigt.
Hapishane üzerinde uçurulan bir uçakta ‘Baybaşin’e hemen özgürlük’ pankartı asılınca, kaçmasından şüphelenen hapishane yönetimi ‘hücre’ cezası verdi.
Baybaşin ile yapılan bir röportajı, Türkiye’de hiç bir televizyona yayınlatamadım. Ruşen Çakır’ın röportajı da Milliyet’te tam olarak değil, kısaca yayınlanmıştı.
İlhan KARAÇAY Yazdı:
Hollanda hapishanelerinde tam 25 yıldır cezasını çekmekte olan ve başından bu yana “Ben suçsuzum, devletimiz beni sattı” diye feryat eden Hüseyin Baybaşin, Hollanda Adalet Bakanlığı’nın tahliye kararına rağmen hâlâ hapishanede çürütüldüğünü söylüyor.
Geçmişte, haksızlığa uğradığını duyurmak için gazetecilere haber salan ama anlattıkları yayınlanamayan Hüseyin Baybaşin için, bu konuda verebileceğim iki örnek var. Örneklerden biri şahsım, diğeri de Ruşen Çakır. Ama bu konuyu daha sonraki satırlarda bulacaksınız.
BAŞLANGIÇ
Hüseyin Baybaşin, kiralık katil cinayetinde suç ortaklığı, iki cinayete azmettirme girişimi, rehin alma olayına suç ortaklığı ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlamaları ile interpol tarafından aranıyordu.
Hüseyin Baybaşin, 1998 yılında “Siyah Lale” adı verilen uluslararası bir operasyonla Hollanda’da yakalanmıştı.
İnterpol’ün de aradığı Baybaşin, 1998 Mart ayına Hollanda’da gözaltına alınmış ve yıllar süren yargılama sonu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Baybaşin’e göre bu suçlamaların tamamı Türk devletinin uydurmasıydı. Zira Baybaşin Kürt davasında güçlü bir isimdi ve hapisanede yatmalıydı.
Hüseyin Baybaşin, uzun bir süre Hollanda’da tek kişilik hücrede tutuldu. Bu durum, ‘Ceza Adaleti ve Gençliğin Korunması İdaresi Konseyi (RSJ)’ tarafından saptanmıştı. Baybaşin, temmuz ayında küçük bir uçağın arkasında ‘Baybasin’e hemen özgürlük’ pankartıyla cezaevinin üzerinden geçmesinin ardından tecrit altına alınmıştı.
Cezaevi yönetimi, hapishane üzerinden uçan uçağın bir kaçış girişimi olabileceği endişesiyle, Baybaşin’i tecrit hücresine yerleştirdi. Ömür boyu hapis cezasını çeken Kürt daha sonra RSJ Konseyi’ne başvurdu.
RSJ, Baybaşin’in çok uzun süre tecritte tutulduğunu belirledi. Bu nedenle Baybaşin’e maddi tazminat ödendi.
Baybaşin, 2002 yılında Türkiye’de cinayet ve uyuşturucu kaçakçılığından suçlu bulunmuş ve hüküm giymişti. Kanıtların Türk hükümeti tarafından üretildiğini söyleyen Baybaşin, bu konuda inceleme talebinde bulundu. Ancak, Başsavcı bu talebin temmuz ayında reddedilmesini tavsiye etti. Kural olarak Yüksek Mahkeme bu tavsiyeyi benimsedi.
Baybaşin’in yaşam öyküsünü anlatan ‘Haksız Müebbet Hapis’ kitabı ile, tanıtım için organize edilen konferansın afişi.
Crimesite yazı işleri müdürü Wim van de Pol ve eski polis memuru Klaas Langendoen tarafından Baybasin davasıyla ilgili bir kitap yayımlandı.
İsterseniz sizlere, benim değil, Hollanda gazetelerinde bu konuda yayınlanan bir haberin tercümesini sunayım:
Haftalık Panorama dergisi, ‘Haksız Müebbet’ (On)terecht Levenslang kitabının tanıtımını yayınladı. Panorama’ya göre kitap, Kürt Hüseyin Baybaşin’in takibatındaki bilinmeyen tarihi gerçekler ile dolu.
Hüseyin Baybaşin, 2002 yılında Den Bosch’taki mahkeme tarafından kiralık katil cinayetinde suç ortaklığı, iki cinayete azmettirme girişimi, rehin alma olayına suç ortaklığı ve yirmi kilo eroin kaçakçılığına hazırlık suçlarından mahkum edildi.
Baybaşin’in Avrupa’da eroinin Pablo Escobar‘ı olduğu, özellikle Türk medyasında sıklıkla yazılıyor. Ancak buna dair hiçbir kanıt yok. Ve suç dosyalarında büyük çaplı uyuşturucu kaçakçılığına işaret eden hiç bir şey yok. Türkiye’de sabıka kaydı da yok.
Bu hikâyeler nereden geliyor?
Amcasının (veya dayısı) İstanbul’daki otelinde çalışarak kendisini ticarete hazırladı.
1984 yılında İngiltere’de bir eroin kaçakçılığı çetesinin şüphelilerinde telefon numarasının bulunmasının ardından tutuklandı ve mahkum edildi. Ama kendisi, Türk devleti adına çalıştığını söylüyor. Zira bu devlet eroin ticareti yapıyordu.
Peki bunu nasıl öğrendi?
Baybaşin, Türkiye’de bir nevi gizli ajan olarak eğitim gördü. Genç Hüseyin akıllıydı ama üniversiteye gitmedi. Amcasının onun için başka planları vardı. Küçük yaşta amcası aracılığıyla gizli devlet memurları ağında eğitim aldı. Bu ağ, NATO’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, Avrupa ülkelerinde kurduğu sözde Gladyo ağından ortaya çıktı. Sovyetler Birliği’nin işgali durumunda Gladyo, komünistlerle savaşmak zorunda kalacaktı. Baybaşin böylece Dışişleri yetkilisi oldu ve Batı Avrupa ülkelerindeki Türk kuruluşlarını ziyaret etti. Türkiye’ye gelen ve Türkiye’den çıkan para akışlarına dair iç görüsü vardı. Bu pozisyonda iken, üst düzey yetkililerin eroin ticareti yaptığını keşfetti.
Türk hükümeti bu kadar kriminal suç çetesi miydi?
Evet, 1980 ile 2000 yılları arasında, polis ve adalet yetkilileri de dahil olmak üzere hükümet ve üst düzey yetkililere uyuşturucu çeteleri ve Bozkurtlar sızdı.
KİTAPTAN BİR BÖLÜM:
1997 yazında bir akşam, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi başsavcısı, Boğaz’a bakıyordu. Beşiktaş’ta Hanedan restoranının terasında oturuyordu. Ayasofya Camii’nin ve geniş Topkapı Sarayı’nın ışıkları uzakta titreşiyordu. Modern Türkiye’de iktidar mücadelesi eskisinden çok daha karanlık bir oyundu. Başsavcı bir devlet adamıydı, karanlık kardeşliğin üyesiydi. Beraberindekiler dönerek konuştu: “Çok yakında bomba patlayacak” dedi ve “Hüseyin Baybaşin doğduğuna pişman olacak, uzaklaştırılacak.” diye ekledi.
Baybaşin o sırada serbestti ve Hollanda’da saklanıyordu. O akşam Hanedan Restoranında Başsavcı’nın eşliğinde eski Jandarma komutanı Hamdi Topçu da vardı. Topçu başsavcının mesajını anladı. Yakında Hollanda’da gizli şebeke adına Baybasin’e saldırı düzenlenecekti. Topçu, daha önce Baybaşin’i ‘ortadan kaldırma’ girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığını öğrenmişti.
Topçu, Hanedan restoranında yediği akşam yemeğinden birkaç ay sonra, Baybaşin’le ilgili başka planlar duydu. Baybasin hakkında savcı Hugo Hillenaar’ın öncülüğünde cezai soruşturma başlatılmıştı. Topçu 2000 yılında yaptığı açıklamada şöyle demişti: “Aynı Başsavcı, eylül veya ekim ayında şöyle demişti: Çok yakında Baybaşin gidecek; Agar’ın (eski Adalet Bakanı) cesur bir adam olduğunu, kimsenin ona karşı bir şey yapamayacağını söyledi. Hatta Hollanda Başsavcısı ile anlaşmaya vardı.
Onun adı neydi? Hilering falan mı? O adam gece gündüz bize bilgi veriyordu ama, bizden daha sabırsızdı. (…) Baybaşin ölmedi ama hapishanede ölecek. Ona asla unutamayacağı bir oyun oynayacağız. Bana öyle söyledi. (…).”
TAHLİYESİ NEDEN ERTELENDİ
Baybaşin’in özel hukuk danışmanı Dr. Hüseyin Demir, iki yıl önce Baybaşin’in 64 yaşında serbest bırakılacağına dair bir Bakanlık kararı olduğunu açıklamıştı. Aradan iki yıl geçtiği halde hâlâ hapishanede tutulan Baybaşin, kendisinin hürriyete kavuşmasını isteyen kişi ve kuruluşların protesto eylemlerine rağmen, bırakın serbest bırakılmayı, tek kişilik hücre cezasına bile mahkûm edildi. Hüseyin Baybaşin için özel olarak uçurulan bir uçağın, hapishane üzerinde dolaştırılmasından şüphelenen yöneticiler, kaçma ihtimaline karşı hücre önlemi almışlardı.
Uçağın arkasında ‘Baybaşin’e hemen özgürlük’ pankartı asılmıştı.
İki yıl önce, Baybaşin’in serbest bırakılacağı hakkında, Türk medyasında yayınlanan bir haberden bir alıntı sunuyorum:
1998’DEN BU YANA HOLLANDA’DA TUTUKLU HÜSEYİN BAYBAŞİN TAHLİYE OLACAK
Cinayet, rehin alma ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından İnterpol’ün aradığı Baybaşin, 1998 martında Hollanda’da gözaltına alınmış ve yıllar süren yargılama sonu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ömür boyu hapis cezasının Ağustos ayında sona ermesi ile 64 yaşındaki Hüseyin Baybaşin’e tahliye yolu göründü.
Hüseyin Baybaşin, 1998 yılında “Siyah Lale” adı verilen uluslararası bir operasyonla Hollanda’da yakalanmıştı.
Cinayet, rehin alma ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından İnterpol’ün aradığı Baybaşin, 1998 martında Hollanda’da gözaltına alınmış ve yıllar süren yargılama sonu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ömür boyu hapis cezasının Ağustos ayında sona ermesi ile 64 yaşındaki Hüseyin Baybaşin’e tahliye yolu göründü.
Konuya ilişkin Özel Danışmanı Hüseyin Demir, bir açıklamada bulundu.
Hüseyin Demir, 25 yıldır hukuksuz olarak Hollanda cezaevinde tutulan, Sn. Hüseyin Baybaşin’in ağustos ayında denetimli serbesti şartı ile özgürlüğüne kavuşacağını ve 3 ay sürecek topluma uyum programından sonra tamamen özgür olacağını söyledi.
Hüseyin Baybaşin’in tahliyesine ilişkin detayları paylaşan Hüseyin Demir, “Yaklaşık olarak 2 yıl önce Hollanda yasalarında Sn. Hüseyin Baybaşin’in, özgürlüğü önünde hiçbir engel olmadığı halde, hakkı olan özgürlüğe kavuşması için istinat edilen tüm suçlamaları kabul etmesi ya da özgürlüğüne kavuşamayacağı yönünde bir zorlamaya maruz kalmıştı. Bu zorlamaya karşılık kendisine istinat edilen tüm suçlamaları kabul etmediğini belirterek karşı dava açan Sn. Hüseyin Baybaşin, davayı kazandığı için ağustos ayında tahliye olacak.” dedi.
Demir şöyle devam etti: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kişilerin tahliye umudu olmadan ömür boyu hapsedilmesinin insanlık dışı olduğuna yönelik 2013 yılındaki kararının ardından, Hollanda devletinin ömür boyu hapis cezası yasasını, AİHM’den gelen itirazları dikkate alarak, 2016’da ömür boyu hapis cezalarına ilişkin yeniden gözden geçirme ve denetimli serbestlik yasasında düzenleme yaptı. Yeni yasal düzenlemede, belirli aralıklarla davanın yeniden gözden geçirilmesi ve 25 yıl cezaevinde kalan mahkumların 25 yılın sonunda denetimli serbestlik kapsamında, haklarında başka bir davadan dolayı hüküm olmaması ve 3 aylık topluma uyum sağlama prosedürlerinden sonra tahliye edilmesi yer almaktadır.”
Bu durumda Hüseyin Baybaşin ağustos ayında denetimli serbestlik ile tahliye edilecek.
Ama beklenen olmadı ve Baybaşin hâlâ Hollanda hapishanelerinde bekliyor.
BAYBAŞİN İÇİN KONFERANS
Yukarıda afişini gördüğünüz, ‘‘Hollanda’da bir siyasi tutuklu: Hüseyin Baybaşin’’ başlıklı konferans düzenlendi. Konferansı organize edenler arasında Hollandalı üst düzey görevliler, hâkim ve savcılar da bulunuyor. Konferans, Hüseyin Baybaşin’in kim olduğunu, neden hapiste olduğunu ve hapisteyken neler yaptığını kapsıyor. Konferansa birçok uluslararası düzeyde siyasi diplomatlar, sosyologlar, hukuk profesörleri ve birçok şahsiyet katıldı.
Baybaşin için mücadele edenler arasında, Başbakanlığın en büyük favorisi Pieter Omtzigt de var. ( Şimdiki dörtlü koalisyonun ortaklarından birinin başkanı)
Baybaşin için uçak kaldıranlar, sahillerde de ‘Baybaşin’e özgürlük’ bayrağı ve çıkarması sergiliyorlar.
Hüseyin Baybaşin’e Hollanda’da gösterilen bu ilgi şaşırtıyor.
Hakkında konferanslar yapılması, pankart taşıyan uçaklar kaldırılması ve medyada çok geniş yer alması, ‘Acaba Baybaşin gerçekten haksızlığa mı uğradı’ sorusunu getiriyor.
Baybaşin’e Özgürlük pankartları ile sokaklarda dolaşanlar var. Bu yaşananlar gerçekten de çok şaşırtıcı olmuyor mu?
MEDYA İLE DİYALOG
Hüseyin Baybaşin, hakılılığını kamuoyuna duyurmak için, medya ile diyalog kurmaya çalışıyordu.
Bu konuda kendisine aracılık yapanlardan biri benimle de irtibat kurmuştu. Ama Baybaşin ile görüşmemiz için bir meblağ ödemem gerektiğini de söylemişti. Eminim ki Baybaşin böyle bir meblağ istememiştir.
Bu konuda benim yaşadıklarımı az sonra anlatacağım.
Ama önce şunu okuyunuz:
Gazeteci Ruşen Çakır da, yayınladığı bir klibinde aracı birisinin Hüseyin Baybaşin ile konuşmasını sağlayabileceğini anlatmıştı. 1995 yılı sonlarında Baybaşin ile Fransa’da görüştüğünü anlatan Ruşen Çakır, anlatılanların çok sansasyonel olduğunu, bunu tam olarak yayınlamanın tehlikeli olabileceğini anlatıyor. Ama sonunda, Milliyet gazetesinde çok kısa bir yazının yayınlandığını belirten Çakır, kendisine görüşme konusunda aracılık yapan kişinin iki yıl sonra öldürüldüğünü açıklıyor.
Şimdi gelelim benim bu konudaki anılarıma:
Burada bir bayan meslektaşım, ömür boyu hapse mahkum olan Hüseyin Baybaşin ile görüntülü bir röportaj yapmıştı. Ama bu röportajı yayınlatamıyordu. Bayan meslektaşımdan aldığım o röportajı önce yazıya döktüm ve yazılı bir röportaj hazırladım. Sonra da Türkiye’deki ‘Korkusuz’ gazetecilerden birine gönderdim. Ne var ki, Baybaşin’in anlattıkları o kadar derindi ki, o korkusuz arkadaş da yayınlayamadı bu kaseti. Sonra İstanbul’a gittim ve çalışmakta olduğum NTV televizyonuna verdim. NTV, bu röportajı 13.00 haberlerinden sonra yayınlanacağına dair anonslar yapmaya başladı. Ama nedense bu anonslar saat 11.00’de durduruldu. Yani NTV de, içeriğindeki derin iddialar nedeniyle bu röportajı yayınlayamadı.
O zaman çalıştığım GÜNAYDIN gazetesi’ne uğradım. Yazı İşleri’nde bu kasetten söz ettim ve yayınlanamadığını söyledim. Yayın müdürümüz, ‘Röportaj yazılı var mı İlhan?’ diye sordu. ‘Var ama benim imzam ile yayınlanmasını istemem’ dedim. Bunun üzerine ‘Tamam ben kendi imzamla yayınlarım’ diyen yönetmenime bu haberi verdim. İnanır mısınız, haberi imzasıyla yayınladığı günün gecesinde evi kurşunlanmıştı.
Baybaşin’in anlattıklarını yayınlamaktan çekinenler belli ki ‘Derin Devlet’ten korkuyordu. Kim bilir, Günaydın Genel Yayın Müdürü’nün evini kurşunlatan belki de derin devletti.
Birlik, dayanışma ve hizmetin simgesi olan Vakıf’ın Ramazan Ayı programları açıklandı.
Türk toplumunda itibarlı bir yeri olan kuruluştan, Hollanda mercileri rahatsız.
149 cami ile, sahip olduğu emlak değeri milyar euroya yanaşan kuruluş, ülkenin emlak kralı Prens Bernhard’tan sonra ikinci ‘Emlak Prensliği’ gibi.
Kuruluş ve yönetim sisteminde yenilikler yapılmaması, varlığın asıl sahibi olan Türk toplumunu da endişelendiriyor.
İlhan KARAÇAY’ın analizi:
Türk toplumunun Avrupa’daki en önemli dini ve kültürel kuruluşlarından biri olan Hollanda Diyanet Vakfı, sadece ibadethaneleriyle değil, sahip olduğu geniş emlak varlığı ve yürüttüğü sosyal faaliyetlerle de dikkat çekiyor. On binlerce insanın manevi hayatına yön veren, kültürel birlikteliği sağlayan bu vakıf, son dönemde hem Hollanda hem de Türk toplumunda farklı açılardan tartışmalara konu oluyor.
Ramazan ayı yaklaşırken açıklanan yeni programlar, toplumsal birlik ve dayanışma ruhunu pekiştirirken, vakfın yönetim anlayışı ve sahip olduğu büyük mali güç ise farklı çevrelerde soru işaretlerine yol açıyor. Özellikle Hollanda makamlarının, vakfa yönelik artan merakı ve denetimleri, bu kurumu yalnızca bir dini organizasyon olarak değil, aynı zamanda güçlü bir ekonomik aktör olarak da konumlandırıyor.
Peki, 149 cami ve milyar eurolara yaklaşan emlak varlığıyla, Avrupa’daki en büyük dini kurumlardan biri olan Hollanda Diyanet Vakfı neden sık sık gündemde?
Yönetim yapısı, hizmet anlayışı ve geleceğe dair beklentiler doğrultusunda neler değişmeli?
Bu yazıda, tüm bu sorulara cevap verecek ve vakfın mevcut konumuna dair detaylı bir analiz sunacağım.
Ama önce, son yapılan ‘Ramazan Ayı Programları’ndan söz edeyim:
Analizimin içinde bazı pasajlarını görebileceğiniz, ‘Ramazan Ayı Programları’nın açıklandığı toplantı, önceki gün yapıldı.
Toplantıya, Türk medya mensupları büyük ilgi gösterdi.
Özcan Özbay, Fatih Özyar, Yavuz Nufel, Mehmet Ali Topçu ve Ebubekir Turgut’un medya olarak katıldığı toplantıya, Lahey Din Hizmetleri Müşavirimiz Dr. Ömer Özgül, Rotterdam Din Hizmetleri Ataşemiz Dr. Muhammed Emin Altın, HDV Yönetim Kurulu Başkanı Servet Tiryaki ve HDV görevlileri Turgay Ergezen ve Yusuf Öztürk ev sahipliği yaptılar. Toplantıda, başta Gazze olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki Müslüman toplumuna yönelik ibadet, yardımlaşma ve dayanışma projelerinin tanıtımı yapıldı.
HOLLANDA HAPİSANELERİNE İFTAR VE SAHUR PAKETİ, GAZZE’YE DE 1 MİLYON EUROLUK EKMEK
Programa göre, Ramazan ayı boyunca, cezaevlerindeki mahkumlara iftar ve sahur paketleri ulaştırılacak.
Gazze’ye yapılacak yardım ise şöyle açıklandı: “Hollanda Diyanet Vakfı olarak hizmetlerimizde sınır tanımıyoruz. Yapmış olduğumuz birçok hizmet var. Bunlar pek görünmüyor olabilir ama yapılıyor. Mesela, katliamın devam ettiği Gazze’nin üç aylık ekmek ihtiyacını HDV olarak biz üstlendik. Recep ayının başında başladık ve Ramazan ayının sonuna kadar devam edecek. Bunun bize maliyeti ise bir milyon 35 bin euro.”
Ramazan ayı boyunca yapılacak olan hizmetlerden bazılarını, analizimin az sonraki satırlarında göreceksiniz.
HOLLANDA DİYANET VAKFI’NIN KURULUŞU
1982 yılında Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşlarının ortak arzu ve gayretleriyle kurulan Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), o günden bugüne istikrarlı bir şekilde büyüyerek, Avrupa’daki Türk Müslüman toplumun en önemli kurumsal yapılarından biri haline gelmiştir.
Vakıf, Hollanda’daki Müslümanların dini vecibelerini yerine getirmelerine yardımcı olmanın yanı sıra, toplumsal refahı artırmak, eğitim faaliyetlerini desteklemek ve kültürel mirası korumak gibi birçok hayati alanda faaliyet göstermektedir.
KURULUŞ AMACI VE İLKELERİ
*Hollanda Diyanet Vakfı’nın kuruluşundaki temel hedef, Hollanda’da yaşayan Müslümanların dini, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak olmuştur. Bu doğrultuda;
*İslam dinini doğru şekilde anlatmak ve yaymak,
*Cami hizmetlerini geliştirmek ve sürdürülebilir kılmak,
*Toplumun manevi ve kültürel gelişimine katkıda bulunmak,
*Müslüman toplumun refah seviyesini yükseltmek,
*Gençlere ve kadınlara yönelik programlar düzenleyerek toplumsal entegrasyonu teşvik etmek gibi birçok önemli misyon üstlenmiştir.
HOLLANDA DİYANET VAKFI HDV’NİN HİZMET ALANLARI
HDV, kurulduğu günden bu yana çeşitli alanlarda Müslüman toplumuna hizmet sunmaya devam etmektedir. Bu hizmetler arasında şunlar öne çıkmaktadır:
Cami ve Din Hizmetleri: Vakıf, Hollanda genelinde cami projeleri geliştirerek Müslümanların ibadetlerini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmesine olanak tanımaktadır. Mevcut camilerin tamiratı, yeni cami inşaatı ve ibadet yerlerinin bakımını üstlenmektedir. Aynı zamanda, din görevlileri temin edilerek camilerde düzenli vaaz, hutbe ve dini sohbetler gerçekleştirilmektedir.
Eğitim ve Gençlik Hizmetleri: HDV, İslam dininin doğru anlaşılması ve öğretilmesi için çeşitli eğitim faaliyetleri yürütmektedir. Kur’an kursları, İslami ilimler dersleri ve lisan eğitimleri ile gençlerin dini ve kültürel değerlerle yetişmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, gençlik kolları ile gençler arasında dayanışmayı artıran sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.
Sosyal Yardım Faaliyetleri: Vakıf, sadece dini hizmetlerle sınırlı kalmayarak toplumsal dayanışmayı güçlendiren sosyal yardımlaşma projeleri de yürütmektedir. Bunlar arasında;
*Yardım kampanyaları,
*Kurban bağışı organizasyonları,
*Fitre ve zekât fonları,
*Burs programları gibi destekler bulunmaktadır.
Cenaze ve Hac Organizasyonları: Hollanda’da yaşayan Müslümanların cenaze işlemleri, hem hukuki hem de dini gereklilikler doğrultusunda büyük bir titizlikle yürütülmektedir. Cenaze fonu ve cenaze nakil hizmetleri ile vefat eden Müslümanların defin işlemleri sorunsuz bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Ayrıca, hac organizasyonları düzenlenerek Hollanda’dan Mekke’ye gidecek hacı adaylarına rehberlik edilmektedir.
Kültürel ve Sosyal Organizasyonlar; Hollanda Diyanet Vakfı, dini ve milli bayramlarda düzenlediği etkinliklerle toplumun birlik ve beraberliğini pekiştirmektedir. Ayrıca, İslam kültürünü tanıtmak ve farklı toplumlar arasında anlayış geliştirmek amacıyla dinler arası diyalog çalışmalarına da önem vermektedir.
HOLLANDA DİYANET VAKFI’NIN HOLLANDA TOPLUMUNA KATKILARI
HDV, sadece Müslüman toplumuna değil, Hollanda’daki çok kültürlü yapıya da olumlu katkılarda bulunmaktadır. Bu katkılar arasında;
*Müslüman toplumunun Hollanda’ya uyum sürecine rehberlik etmek,
*Dinler arası diyalog çalışmaları ile toplumsal barışı desteklemek,
*Hollandalı kurumlarla iş birliği yaparak dini özgürlüklerin korunmasına katkıda bulunmak gibi önemli çalışmalar yer almaktadır.
GELECEK VİZYONU
Hollanda Diyanet Vakfı, kurulduğu günden bugüne kadar geçen sürede, sadece dini hizmetler sunan bir yapı olmaktan öteye geçerek, toplumsal kalkınmayı destekleyen önemli bir kuruluş haline gelmiştir. Eğitimden sosyal yardıma, cami hizmetlerinden gençlik projelerine kadar geniş bir yelpazede faaliyet göstererek Müslüman toplumunun ihtiyaçlarını karşılamaya devam etmektedir.
Gelecek yıllarda HDV’nin, dijitalleşme sürecine daha fazla adapte olarak, eğitim ve bilgilendirme hizmetlerini çevrimiçi platformlara taşıması, gençlere yönelik daha fazla burs ve istihdam projeleri geliştirmesi ve toplumsal dayanışmayı daha da güçlendirecek projelere imza atması beklenmektedir.
Bu doğrultuda, Hollanda Diyanet Vakfı, hizmet anlayışı ve misyonu ile Avrupa’daki Müslüman toplumu için önemli bir rehber olmaya devam edecektir.
İSLAM’IN BARIŞ VE HOŞGÖRÜ MESAJINI AVRUPA’YA TAŞIYAN KÖPRÜ
Hollanda’da yaşayan Müslüman toplumun dini ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak, toplumsal uyumu desteklemek ve İslami kimliği korumak amacıyla faaliyet gösteren Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), 1982 yılından bu yana önemli bir misyon üstleniyor. Türk-İslam vakıf geleneğinin Avrupa’daki modern bir yansıması olan HDV, din, eğitim ve sosyo-kültürel alanlarda sunduğu hizmetlerle büyük bir toplumsal fayda sağlıyor.
HDV’NİN VİZYON VE MİSYONU
Hollanda Diyanet Vakfı, temel İslami değerleri referans alarak topluma maddi ve manevi destek sağlamayı hedefleyen saygın bir kuruluş olarak öne çıkıyor. Vakıf, Hollanda’daki Müslümanların dini ve kültürel gereksinimlerini karşılamanın yanı sıra, toplumda barış ve hoşgörüyü yaygınlaştırma misyonunu da sürdürüyor.
HDV, İslam’ın evrensel mesajını yaşatırken, kültürler arası anlayışı artırmak ve toplum içindeki farklı kesimler arasında köprü oluşturmak amacıyla çeşitli projeler hayata geçiriyor.
KURUMSAL YAPI VE YÖNETİM
HDV, geniş bir organizasyon ağıyla yönetiliyor. Genel Kurul, Denetleme Kurulu, Yönetim Kurulu ve çeşitli alt komisyonlardan oluşan vakıf, 149 cami ile yaklaşık 40 bin üyeye ve 15 bin hafta sonu öğrencisine hizmet sunuyor. Vakfın mevcut yönetim kurulunun başkanlığını Servet Tiryaki üstlenirken, sekreterlik görevini Recep Ayaz, muhasip görevini ise Erkan Karagöz yürütüyor. Yönetim kurulu üyeleri arasında Cengiz Korkmaz, Kerem Alan, Ramazan Gül ve İsmail Mercimek yer alıyor.
DİNİ VE KÜLTÜREL HİZMETLER
HDV, hac ve umre organizasyonları, hutbe ve dini eğitim programları ile Müslüman toplumun inançlarını rahatça yaşayabilmesi için destek sağlıyor. 2024 yılı itibarıyla HDV, umre organizasyonlarında 1.330, hac organizasyonlarında ise 846 kişiye hizmet sunarak Müslümanların ibadetlerini yerine getirmelerine katkıda bulunuyor.
EĞİTİM VE GENÇLİK ÇALIŞMALARI
HDV, eğitim alanında da önemli projeler yürütüyor. Yüksekokul, üniversite, yüksek lisans ve doktora seviyesinde öğrenim gören 5.500 öğrenciye eğitim yardımı sağlayarak, gençlerin akademik kariyerlerini destekliyor. Ayrıca, hafta sonu eğitimleriyle çocuklara dini ve kültürel eğitimler veriliyor.
SOSYAL YARDIM VE İNSANI DESTEK FAALİYETLERİ
Vakfın en dikkat çeken faaliyetlerinden biri de sosyal yardımlar ve insani destek projeleri. HDV İyilik Hareketi: Depremzedeler, yetimler, ihtiyaç sahibi aileler ve öğrencilere yönelik yardımlarla büyük bir dayanışma örneği sergiliyor. HDV Vekaletle Kurban Organizasyonu: 2024 yılı itibarıyla 33.964 kurban kesimi gerçekleştirilerek ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı. Zekat-Fitre Fonu: Muhtaç ailelere yardım, öğrencilere eğitim desteği ve Ramazan gıda paketleri gibi birçok proje yürütülüyor. Uluslararası Yardımlar: Filistin-Gazze, Liberya, Nijer, Afganistan, Kenya gibi birçok ülkede su kuyuları açılarak, Ramazan ayı boyunca binlerce kişiye iftar ve gıda paketleri ulaştırıldı. Gazze Yardımı: 2024 yılı itibarıyla bölgeye toplamda 1.035.000 Euro değerinde ekmek yardımı yapıldı. Deprem Bölgesi Yardımları: Türkiye’de Kahramanmaraş, Adıyaman ve Gaziantep gibi depremden etkilenen bölgelerde 750 konteyner ev teslim edildi, 5.500 kişiye günlük iftar ve sahur paketleri dağıtıldı.
HDV CAMİ VE YURT PROJELERİ
HDV, cami inşaatları ve yurt projeleriyle de geniş çaplı hizmetler sunuyor. Rotterdam’da 36 öğrenci stüdyosu ve 8 daireden oluşan Gültepe Camii ve Yurt Projesi, Utrecht’te ise 20 öğrenci stüdyosu ve 3 daireden oluşan Ulu Camii Kız Yurdu Projesi devam ediyor. Hengelo, Almelo, Kampen, Druten, Amsterdam, Enschede ve Nijmegen’de de yeni camii inşaatları sürüyor.
GELECEĞE DÖNÜK PROJELER
2025 Ramazan Projeleri kapsamında Hollanda, Türkiye ve çeşitli Afrika ve Asya ülkelerinde gıda paketleri ve iftar organizasyonları gerçekleştirilecek. Somaliland, Gana, Sri Lanka, Kamboçya, Togo, Zambiya gibi ülkelerde yardım çalışmaları devam edecek. Ayrıca, Kahramanmaraş ve Gaziantep’te Ramazan çadırları kurularak günlük binlerce kişiye iftar hizmeti sağlanacak.
Hollanda Diyanet Vakfı, dinî ve kültürel hizmetlerinin yanı sıra, sosyal sorumluluk projeleriyle de geniş bir kitleye ulaşarak, İslam’ın hoşgörü ve yardımlaşma anlayışını yaymaya devam ediyor. 40 yılı aşkın süredir Hollanda’daki Müslüman toplumun ihtiyaçlarına cevap veren HDV, gelecek yıllarda da eğitim, yardımlaşma ve ibadet alanlarında çalışmalarını sürdürecek.
EMLAK PRENSLİĞİ VE HAYIR İŞLERİNDE YARIŞAN BİR GÜÇ
Hollanda’nın dört bir yanında hayırseverliğiyle bilinen Hollanda Diyanet Vakfı, yalnızca manevi bir rehber olmakla kalmıyor, aynı zamanda toplum için güçlü bir ekonomik ve sosyal yapı inşa etmeye devam ediyor. 149 camisiyle Müslüman topluma hizmet veren bu köklü vakıf, yalnızca ibadet mekanlarıyla sınırlı kalmayıp, gayrimenkul yatırımlarıyla da sürdürülebilir bir gelecek inşa etme vizyonunu ortaya koyuyor.
Bir milyar euroya yaklaşan emlak varlığıyla, Hollanda’nın en güçlü yatırımcılarından biri haline gelen Diyanet Vakfı, tıpkı Hollanda Kraliyet Ailesi mensubu Prens Bernhard’ın ülke genelindeki 590 noktada sahip olduğu konutlar, iş merkezleri ve alışveriş alanları gibi, ekonomik hayata da yön veren bir aktör olmuştur. Ancak Diyanet Vakfı’nın farkı, tüm bu yatırımları cemaatin hizmetine sunarak, hayır işlerinde yarışan bir kurum olarak öne çıkmasıdır.
Prens Bernhard’ın Hollanda’daki emlak portföyü ve Zandvoort yarış pistinin sahibi olması, onun girişimci ruhunu gösterirken; Diyanet Vakfı’nın aynı azim ve vizyonla yürüttüğü projeler, sadece ekonomik bir güç olmanın ötesine geçerek, toplumsal refahı artırma misyonunu da içinde barındırmaktadır. Eğitim, kültür, sosyal dayanışma ve hatta cenaze fonu gibi insani hizmetleriyle, vakıf toplum için her alanda güvenli bir liman olmaya devam etmektedir.
Bir yanda Hollanda’nın asil prensi, diğer yanda ise inancın ve hayırseverliğin prensi olan Diyanet Vakfı…
Her ikisi de ülkeye değer katıyor. Ancak, hayırda yarışan Diyanet Vakfı, yalnızca mal varlığıyla değil, yaptığı hizmetlerle de gönüllerin en asil köşesinde yer edinmeye devam ediyor.
ŞEFFAFLIK VE KATILIMCI YÖNETİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), yıllardır Hollanda’daki Müslüman topluma hizmet eden ve dinî, sosyal, kültürel alanlarda önemli projelere imza atan bir kuruluş olarak bilinir. Ancak, her büyük ve etkili yapı gibi, HDV de zaman zaman eleştirilerin odağı haline gelebiliyor. Son dönemde, vakfın yönetim yapısı, şeffaflık politikaları ve cemaatin yönetime katılımı konusunda bazı soru işaretleri gündeme gelmiş durumda.
HDV’nin kurucularından ve vakfın kuruluş aşamasında aktif görev almış bir isim olan İbrahim Görmez, bu konudaki düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor: “Hollanda Diyanet Vakfı’nın kurucularından biri olarak, bu kuruma en ufak bir zarar gelmesini istemem. Ancak bazı gerçekleri de konuşmamız gerekiyor.”
Görmez’e göre, vakfın yönetim kadroları ömür boyu aynı kişilerden oluşmamalı, seçim süreçleri daha katılımcı hale getirilmeli ve camilerini HDV’ye bağışlayan dernekler de bu yönetimde söz sahibi olabilmelidir.
Görmez şöyle devam etmişti:
‘Ben, Hollanda Diyanet Vakfı’nın kuruluşunda gecesini gündüzüne katmış bir insanım. Bu nedenle Diyanet Vakfı’na en ufak bir halel gelmesini istemem. Kuruluş aşamasında, tüzük hazırlıklarında ben de vardım. 20 sayfa kadar tutan raporu Ankara’ya bizzat ben götürdüm ve Cumhurbaşkanı ile Başbakan’a sunulmasını sağladım. O günlerde rapora neler yazıldıysa, o yazılanların bugün de geçerli olmasını istiyorum. Hiç kimseden bir beklentim yok. Olamaz da… Zira kendimi emekliliğe adamış biriyim. Diyanet Vakfı’na laf söyleyecek olanların karşısına dikilecek ilk adamlardan biri olabilirim. Ama bazı durumlarda gerçekleri de konuşmak lâzım. Şu anda yapılmakta olan yönetim seçimlerinden pek çok din kardeşimiz memnun değildir. En basiti, Diyanet’in kuruluşuna ön ayak olan Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu’ndan bir kişi bile girememektedir. Ayrıca, camilerini ve lojmanlarını Hollanda Diyanet Vakfı’na bağışlamış olan dernekler de bu seçimlerde söz sahibi olamamaktadır. Hollanda Diyanet Vakfı’nın Mütevelli Heyetler’in, ölünceye kadar yönetici olarak kalmaları skandala yol açabilir. Tüm bunlar, yurttaşlarım ile yaptığım yazışmalarda belirtilen eksikliklerdir. Hollanda Diyanet Vakfı’nın sahibi, Hollanda’daki Türkler olmalıdır. Bu vakıf ne Türkiye’deki Diyanet’in ve ne de kurucu veya mütevelli heyetin olmamalıdır. Bu böyle bilinmeli ve böyle yapılmalıdır.’
İbrahim Görmez, Hollanda mercilerinin Diyanet Vakfını ‘Ankara’nın uzun kolu’ olarak yaftalamasından da rahatsızlık duyduğunu belirtirken, ”Bu durum bizleri, ‘yarınlarda neler olacak’ düşüncesine sevketmektedir” diye ilave etti.
Özellikle Mütevelli Heyeti’nin uzun süreli görevde kalması, bazı kesimler tarafından “demokratik yönetim ilkelerine uymadığı” gerekçesiyle eleştiriliyor. Ayrıca, HDV’nin kuruluşunda öncü rol oynayan Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu’nun temsilcilerinin yönetimde yer almaması da tartışma yaratan konular arasında.
ANKARA’NIN UZUN KOLU İDDİASI
Bunun yanı sıra, Hollanda’daki kamu mercileri tarafından zaman zaman dile getirilen, “HDV Ankara’nın uzun kolu” iddiaları, vakıf için önemli bir sınav niteliğinde. Bu tür suçlamaların, vakfın şeffaf bir yapıya kavuşması ve kamuoyuna net bilgiler sunmasıyla bertaraf edilebileceği düşünülüyor.
Hollanda’daki 700 bin Türk’ü yakından ilgilendiren bu meseleler, yalnızca bir eleştiri konusu değil, aynı zamanda bir sorumluluk çağrısıdır. HDV, bugüne kadar gösterdiği başarılı faaliyetlerini, daha şeffaf ve katılımcı bir yönetim modeliyle taçlandırarak, cemaatin tüm kesimlerinin güvenini perçinleyebilir. Sonuç olarak, eleştiriler ve öneriler, vakfın daha güçlü, daha kapsayıcı ve geleceğe daha sağlam adımlarla ilerleyen bir kurum olmasına katkı sağlayabilir.
HOLLANDA DİYANET VAKFI’NDA ÇİFT GÖREV TARTIŞMALARI
Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), yıllardır Hollanda’daki Müslüman topluma hizmet eden önemli bir kuruluş olarak bilinse de, zaman zaman yönetim modeli ve bazı uygulamalarıyla kamuoyunda tartışmalara yol açmıştır. Özellikle, Lahey Büyükelçiliği’ne atanan Din İşleri Müşavirlerinin aynı zamanda HDV Başkanlığı görevini de üstlenmesi, Hollanda’daki resmi merciler tarafından eleştirilen konuların başında gelmekteydi.
Bu durum, vakfın bağımsızlığı ve yönetim yapısının şeffaflığı açısından soru işaretlerine yol açarken, iki farklı pozisyonun aynı kişi tarafından yürütülmesinin, hem diplomatik hem de toplumsal açılardan hassasiyetler doğurduğu ifade ediliyordu. Hollanda tarafı, bu çift görevin, vakfın Türkiye ile olan ilişkileri konusunda güven sorunlarına sebep olabileceği yönünde endişeler taşıyordu.
Hem Din İşleri Müşaviri ve hem de Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı olarak görev yapan ve Hollanda kükümeti tarafından istenmeyen adam ilân edilen Yusuf Acar ile, o günlerdeki mülakat anım.
Tartışmalar, özellikle Yusuf Acar döneminde yoğunlaştı. Acar, hem Din İşleri Müşaviri hem de HDV Başkanı olarak görev yaptığı süreçte, bazı vatandaşların fişlendiğine yönelik iddialarla gündeme geldi. Bu gelişmeler, Hollanda basınında geniş yankı uyandırırken, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın bu konuda sert tepkiler vermesine sebep oldu. Kamuoyunda tartışmalar sürerken, Türkiye, durumu önceden değerlendirerek Acar’ı sınır dışı edilmeden önce Ankara’ya geri çağırdı.
Bu olay, yalnızca bir diplomatik kriz yaratmakla kalmadı, aynı zamanda HDV’nin yönetim yapısının ve işleyiş modelinin de yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine dair tartışmaları alevlendirdi. Hollanda’daki Türk toplumu içinde de farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olan bu süreç, HDV’nin gelecekte nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda önemli bir dönüm noktası oldu.
Bugün gelinen noktada, hem HDV’nin Hollanda’daki Müslüman topluma hizmet vermeye devam edebilmesi, hem de resmi mercilerle sağlıklı ilişkiler sürdürebilmesi için, daha bağımsız bir yönetim modeline geçiş yapılması gerektiği yönünde beklentiler artmış durumda. Bunun yanı sıra, vakfın her türlü iddia ve eleştiriyi dikkate alarak şeffaf bir iletişim stratejisi izlemesi, kamuoyundaki güvenin korunması açısından büyük önem taşıyor.
Lahey Din İşleri Müşavirliği’ne atanan devlet görevlilerinin, aynı zamanda Hollanda
Diyanet Vakfı’nın da Başkanı olarak görev yapmalarından rahatsız olan Hollanda hükümetine şu garantiyi verebilirim. Bir süre önce kendileri ile görüştüğüm Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal’a bu konuyu sorduğum zaman, “Kesinlikle artık söz konusu değil. Din İşleri Müsteşarlarımız, sadece devleti temsil ederek, din hizmetleri görevini sürdürüyorlar.” demişti.
HOLLANDA’DAKİ TÜRK TOPLUMUNUN ORTAK DEĞERİ HDV HAKKINDA SON SÖZÜM:
Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), yıllardır Hollanda’da yaşayan Müslüman topluma dinî, kültürel ve sosyal alanlarda hizmet sunan köklü bir kurumdur. Camileri, eğitim faaliyetleri, sosyal dayanışma projeleri ve hayır işlerine yaptığı katkılarla, yalnızca bir vakıf olmanın ötesine geçerek, toplumsal bir yapı taşı haline gelmiştir. Ancak, zaman zaman yönetim yapısı ve işleyişiyle ilgili çeşitli eleştiriler gündeme gelmektedir.
Bu eleştirilerin başında, HDV’nin kime ait olduğu ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiği sorusu gelmektedir. Öncelikle, altı çizilmesi gereken temel bir gerçek var: Hollanda Diyanet Vakfı, Hollanda’daki Türk toplumunun ortak değeridir ve Vakıf’ın asıl sahipleri de burada yaşayan Türklerdir.
HDV’nin, ne Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir şubesi ne de kurucuların veya mütevelli heyetinin özel malı olmadığı bilinmelidir. Bu vakıf, Hollanda’da yaşayan ve gelecekte de burada varlığını sürdürecek olan Türk ve Müslüman toplumunun ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş ve yıllar içinde büyümüş bir yapıdır. Dolayısıyla, vakıf yönetiminin her kesimi temsil eden, katılımcı ve demokratik bir modelle şekillenmesi gerektiği açıktır.
Bu noktada, HDV’nin her zaman şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesini benimsemesi, toplumun güvenini ve desteğini pekiştirmek için büyük önem taşımaktadır. Yönetimde görev alanlar, vakfın asıl sahiplerinin Hollanda’daki Türkler olduğunu unutmamalı ve tüm kararlarını bu bilinçle almalıdır. HDV, bireylerin veya belirli grupların değil, tüm cemaatin ortak malıdır.
Eleştiriler ve öneriler, bir kurumu zayıflatmak için değil, onu daha güçlü ve kapsayıcı hale getirmek için yapılır. Bu yüzden, HDV’nin kendi toplumuna daha iyi hizmet edebilmesi adına, yönetim anlayışını geliştirmesi ve daha geniş katılımı teşvik etmesi, yalnızca vakıf için değil, Hollanda’daki tüm Müslümanlar için de önemli bir kazanım olacaktır.
************************
HDV 21’İNCİ DÖNEM YÖNETİM KURULU(Şimdiki)
Servet Tiryaki (Başkan), Recep Ayaz (Sekreter), Erkan Karagöz (Muhasip), Cengiz Korkmaz (Üye), Kerem Alan (Üye), Ramazan Gül (Üye), İsmail Mercimek (üye)
HOLLANDA DİYANET VAKFI KURUCULARI
Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), Türk-İslam vakıf geleneğinin Avrupa’daki modern bir yansıması olarak 10 Aralık 1982’de kurulmuştur. HDV, kuruluşundan bu yana Hollanda’da İslam’ın barış ve hoşgörü mesajını yayma, kültürler arası anlayışı geliştirme ve Türk-İslam kültürünün zenginliklerini paylaşma misyonuyla önemli bir köprü görevi üstlenmektedir.
Tayyar Altıkulaç Lütfi Şentürk Abdülbaki Keskin Sami Uslu, Ahmet Uzunoğlu
Mehmet Kervancı Hayrettin Şallı Mahmut Sezgin Remzi Yavuz Erdinç Türkçan
HDV GENEL KURUL ÜYELERİ
Prof. Dr. Ali Erbaş, Doç. Dr. Selim Argun, Mahmut Özdemir, Prof. Dr. M. Said Yazıcıoğlu, Prof. Dr. İrfan Aycan, Doç. Dr. Burhan İşliyen, Arif Soytürk, Süleyman Necati Akçeşme, Sami Uslu, Hayrettin Şallı, Prof. Dr. A. Bülent Baloğlu, Prof. Dr. Mustafa Sinanoğlu, Prof. Dr. Halife Keskin, Doç Dr. Yüksel Salman, Dr. Ömer Özgül, Remzi Yavuz, Mustafa Yılmaz, Rıza Selimbaşoğlu, Mehmet Kervancı ve Ahmet Uzunoğlu.
Holanda Diyanet Vakfı’nın toplantılarına sık sık katılanlar, yukarıda görüldüğü gibi, hatıra fotoğrafları ile ölümsüzleşirler.
Türkiye Merkez Bankası kurulurken, Atatürk’ün davet ettiği , Hollandalı Gerard Vissering’in kitabını yazan Mehmet Tütüncü, kitabın ilk sayısını şimdiki Genel Müdür Klaas Knot’a verdi.
Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf, yayınladığı haberde, iki ülke arasındaki Merkez Bankası ilişkilerini ele aldı.
(Haberin Hollandacası en altta
Nederlandse versie van het nieuws is onderaan)
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da 14 yıldır Merkez Bankası Genel Müdürlüğü’nü yürüten Klaas Knot’un yerini belki de bir Türk alacak.
Hollanda’da Merkez Bankası Genel Müdürleri, 7 yıllık süreler ile atanıyor. Merkez Bankası Genel Müdürlüğünü, ilk kez iki dönem yapan (14 yıl) ve Başbakanlardan sonra en ünlü ve yetkili olan Klaas Knot’un bu görevden ayrılacak olması, Hollanda gündeminde sık sık yer alıyor.
Knot’un yerine kimin atanacağı konusu da ülkede en çok konuşulan konulardan birisi.
Adaylar arasında dört isim dolaşıyor. Bu isimler, Barbara Baarsma, Sandra Philippen, Marieke Blom ve Pınar Abay.
Türkiye’de ING Bank’ın Genel Müdürlüğünü yaptıktan sonra, Hollanda’daki ING Bank’a atanan ve şimdi de Belçika ING Bank’ta Genel Müdürlük yapan Pınar Abay’ın, Klaas Knot’un yerini alacak adaylar arasındaki atanma şansının, Marieke Blom’dan sonra geldiği konuşuluyor.
ATATÜRK’ÜN DAVETİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Merkez Bankası kurulurken, Hollanda Merkez Bankası Genel Müdürü Gerard Vissering’i Türkiye’ye davet ettiğini ve Vissering’in hazırladığı raporun muhtevasını sizlere daha önceki bir haberimde sunmuştum. Gerard Vissering’in hazırladığı rapor, Türkiye’nin ekonomik durumu ve Merkez Bankası kurma süreci hakkında önemli bilgiler içeriyordu.
MEHMET TÜTÜNCÜ
Hollanda’daki araştırmacı Mehmet Tütüncü, Gerard Vissering’i konu alan, ‘Atatürk’ün Türkiyesi’ne Yolculuk’ kitabını, Merkez Bankası Klaas Knot’a hediye etti.
Beraberinde Amsterdam Konsolosumuz Aslı Koç Kaya ve eşi Kâmile olduğu halde kitabını sunan Tütüncü, Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf’a da konu oldu.
De Telegraaf gazetesi, ‘Knot’un selefi Türkiye Merkez Bankası’na yardım etmişti’ başlığı ile verdiği haberinde şunları yazmış:
Hollanda Merkez Bankası (DNB) Başkanı Gerard Vissering (1865-1937), yaklaşık yüz yıl önce Türkiye’ye seyahat etti. Mustafa Kemal Atatürk tarafından genç cumhuriyetin Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazından çıkarak kurduğu merkez bankası konusunda danışmanlık yapması için davet edildi.
Vissering, döneminin en önde gelen bankacı ve ekonomistlerinden biriydi. “Hollanda Merkez Bankası Başkanı olarak 1921’den 1931’e kadar, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında gelen ekonomik krizler sırasında ülke ekonomisinin istikrar kazanmasında kilit bir rol oynadı.” diyen Mehmet Tütüncü, bu konuda bir kitap hazırladı.
Bu kitap “Atatürk’ün Türkiye’sine Yolculuk” adını taşıyor. Kitap, uzun süre gizli kalmış olan Vissering’in günlüğüne dayanıyor. Eserin bir kopyası, mevcut Merkez Bankası Genel Müdürü Klaas Knot’a Amsterdam’da takdim edildi. Knot’un selefi olan Vissering, yalnızca bir finans adamı değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilerle de ilgilenen bir vizyonerdi.
Vissering’in Türkiye ile olan ilişkisi Atatürk’ün yeni devleti inşa etme çabalarıyla da yakından bağlantılıydı. Knot, geçen yıl Türkiye Merkez Bankası’nın yeni genel merkezinin açılışına katıldığında, Vissering’in 100 yıl önce verdiği tavsiyelerin bugün hâlâ geçerli olduğunu belirtti. “Onun tavsiyesi, merkez bankasının bağımsız ve güçlü olması gerektiğiydi.” dedi. “Bu, ekonomik istikrarın temel taşlarından biridir.”
*****************************
TURKSE KANDIDAAT VOOR HET PRESIDENSCHAP VAN DE NEDERLANDSE CENTRALE BANK: PINAR ABAY
Toen de Centrale Bank van Turkije werd opgericht, nodigde Atatürk de Nederlandse Gerard Vissering uit. Mehmet Tütüncü, die een boek over Vissering schreef, overhandigde het eerste exemplaar van dit boek aan de huidige directeur van De Nederlandsche Bank, Klaas Knot.
De grootste krant van Nederland, De Telegraaf, publiceerde een artikel over de relaties tussen de centrale banken van beide landen.
Geschreven door İlhan KARAÇAY:
Misschien wordt een Turkse de nieuwe president van De Nederlandsche Bank, die al 14 jaar onder leiding staat van Klaas Knot.
In Nederland worden de presidenten van de centrale bank benoemd voor een periode van zeven jaar. Klaas Knot, die als eerste twee termijnen (14 jaar) heeft gediend en na de premiers een van de bekendste en invloedrijkste personen in Nederland is, zal binnenkort aftreden. Dit onderwerp wordt veel besproken in Nederland.
De vraag wie Knot zal opvolgen, is een van de meest besproken onderwerpen in het land.
Er circuleren vier namen als mogelijke kandidaten: Barbara Baarsma, Sandra Philippen, Marieke Blom en Pınar Abay.
Na haar functie als algemeen directeur van ING Bank Turkije, werd Pınar Abay overgeplaatst naar ING Bank Nederland en is ze nu algemeen directeur van ING Bank België. Er wordt gezegd dat haar kans om benoemd te worden na Marieke Blom komt.
DE UITNODIGING VAN ATATÜRK
Bij de oprichting van de eerste Centrale Bank van de Republiek Turkije werd de Nederlandse centrale bankpresident Gerard Vissering uitgenodigd naar Turkije. In een eerder artikel heb ik de inhoud van het rapport dat hij voorbereidde en de economische situatie van Turkije destijds besproken. Dit rapport bevatte belangrijke informatie over de economische toestand van Turkije en het proces van de oprichting van de centrale bank.
MEHMET TÜTÜNCÜ
De Nederlandse onderzoeker Mehmet Tütüncü schonk zijn boek Reis naar Atatürks Turkije, dat over Gerard Vissering gaat, aan Klaas Knot, de president van De Nederlandsche Bank.
Samen met de Turkse consul in Amsterdam, Aslı Koç Kaya, Corina Ruhe van DNB en haar echtgenoot, overhandigde Tütüncü het boek en kreeg hiermee aandacht in De Telegraaf.
De Telegraaf publiceerde het artikel onder de kop “De voorganger van Knot hielp de Turkse Centrale Bank” en schreef het volgende:
De president van De Nederlandsche Bank (DNB), Gerard Vissering (1865-1937), reisde bijna honderd jaar geleden naar Turkije. Hij werd door Mustafa Kemal Atatürk uitgenodigd om advies te geven over de oprichting van een centrale bank voor de jonge republiek, die was voortgekomen uit de puinhopen van het Ottomaanse Rijk.
Vissering was een van de meest vooraanstaande bankiers en economen van zijn tijd. Mehmet Tütüncü verklaarde: “Als president van De Nederlandsche Bank van 1921 tot 1931 speelde hij een cruciale rol bij het stabiliseren van de economie van Nederland tijdens en na de Eerste Wereldoorlog.” Over dit onderwerp schreef hij een boek.
Dit boek, getiteld Reis naar Atatürks Turkije, is gebaseerd op het dagboek van Vissering, dat lange tijd verborgen bleef. Een exemplaar van het werk werd in Amsterdam overhandigd aan de huidige president van De Nederlandsche Bank, Klaas Knot.
De voorganger van Knot, Vissering, was niet alleen een financieel expert, maar ook een visionair met interesse in internationale betrekkingen. Zijn betrokkenheid bij Turkije was nauw verbonden met Atatürks inspanningen om een nieuwe staat op te bouwen.
Toen Knot vorig jaar de opening van het nieuwe hoofdkantoor van de Turkse Centrale Bank bijwoonde, benadrukte hij dat de adviezen van Vissering van honderd jaar geleden nog steeds relevant zijn. Hij zei: “Zijn advies was dat een centrale bank onafhankelijk en sterk moet zijn. Dit is een van de fundamenten van economische stabiliteit.”