GİTTİ-GİDECEK OLAN HOLLANDA HÜKÜMETİNİN YABANCILAR POLİTİKASINA TEPKİLER…

GİTTİ-GİDECEK OLAN HOLLANDA HÜKÜMETİNİN YABANCILAR POLİTİKASINA TEPKİLER…

Hollanda Türk İşadamları Derneği, Türkler İçin Danışma Kurulu ve Diyanet Vakfı’nın açıklamaları, başta Lahey olmak üzere ülkenin dört bir yanında yankılandı.

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlendse versie van het bericht is onderaan)

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY yazdı:

Son dönemde Amsterdam’da yaşanan şiddet olayları, Hollanda’da etnik ve dini gerilimlerin ve bölünmelerin zirveye ulaştığı bir döneme işaret ediyor. Bu olaylar, Hollanda demokrasisinin tarihindeki en düşük noktalardan biri olarak değerlendiriliyor. Ülkedeki farklı topluluklar arasında güvensizlik hissi giderek artıyor. Özellikle İslam kimliğine sahip Hollanda vatandaşları, göçmen kökenli bireyler, sığınmacılar ve geleneksel olmayan cinsiyet kimliğine sahip kişiler giderek daha fazla baskı altında kalıyor.

Amsterdam’daki olaylara yönelik tepkiler, çoğunlukla göçmen kökenli vatandaşları (Müslümanlar, Araplar, Faslılar, sığınmacılar) şeytanlaştırıcı nitelikteydi. Bu tepkiler, Araplar, Faslılar ve Müslümanlar hakkındaki uzun süredir var olan önyargıları yeniden su yüzüne çıkardı. Özellikle İsrailli holiganların Amsterdam sokaklarındaki şiddet içeren yürüyüşleri sonrasında, hükümetin bu tür ırkçı davranışları kınamakta yetersiz kaldığı gözlemlendi.

Hükümetin tutumu, topluma nefret ve düşmanlık tohumları ekmekle suçlanıyor. Bu yaklaşım, toplumun tamamını acımasızca kutuplaştırıyor. Bu durum, toplumsal uyumu ciddi şekilde tehdit ederken, geleceğe dair ortak bir yol bulunması için derin bir düşünme ve tartışma gerektiriyor.

Hollanda’da koalisyon hükümetinin, yabancıların şikayetçi olduğu konulara yönelik tutumu, genellikle ülkenin siyasi ve toplumsal dinamiklerine göre şekillenmektedir. Yabancıların en çok şikayetçi olduğu konular arasında ayrımcılık, entegrasyon sorunları, çalışma ve oturma izinleri, vatandaşlık hakları ve güvenlik gibi meseleler bulunmaktadır.

Hükümet, ayrımcılıkla mücadele ve entegrasyon politikaları konusunda genellikle karmaşık bir tutum sergilemektedir. Bir yandan, ayrımcılıkla mücadele etmek için çeşitli yasalar ve politikalar yürürlüğe konulmakta, diğer yandan ise entegrasyon sürecinde yeterli desteğin sağlanamadığı eleştirileri bulunmaktadır. Ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele, hükümet programlarının önemli bir parçası olsa da, uygulamadaki eksiklikler ve sosyal uyum sorunları devam etmektedir.

Çalışma ve oturma izinleriyle ilgili şikayetler, özellikle göçmen işçiler ve mülteciler için önemli bir konudur. Hükümet, bu izinlerin verilmesi ve yenilenmesi süreçlerinde katı kurallar uygulayarak yasadışı göçü ve kötüye kullanımı önlemeye çalışmaktadır. Ancak, bu süreçlerin uzun ve bürokratik olması, göçmenlerin entegrasyonunu zorlaştırmakta ve bazı durumlarda ekonomik katkılarını sınırlamaktadır.

Vatandaşlık hakları konusunda da hükümetin tutumu eleştirilmektedir. Göçmenlerin vatandaşlık sürecindeki zorluklar ve uzun bekleme süreleri, bu alandaki önemli şikayetler arasındadır. Ayrıca, çifte vatandaşlık konusunda da katı politikalar izlenmekte, bu da bazı göçmen toplulukları için sorun teşkil etmektedir.

Güvenlik ve asayiş konuları, yabancıların karşı karşıya kaldığı bir diğer önemli meseledir. Göçmen toplulukları zaman zaman polis ve güvenlik güçlerinin ayrımcı uygulamalarından şikayet etmektedir. Hükümet, güvenlik politikalarını sürdürürken, toplumsal uyum ve güven inşa etmeye yönelik adımlar atmak zorundadır.

Hükümetin bu konulara yönelik tutumunun gelecekte nasıl şekilleneceği, büyük ölçüde toplumsal ve siyasi gelişmelere bağlı olacaktır. Mevcut hükümetin içindeki çatışmalar ve istifalar, bu politikaların daha da karmaşık hale gelmesine neden olabilir. Pieter Omtzigt gibi figürlerin etkisi ve eleştirileri, hükümetin göçmenlere yönelik politikalarını gözden geçirmesine ve daha kapsayıcı adımlar atmasına yol açabilir.

Hollanda koalisyon hükümeti, yabancıların şikayetçi olduğu konulara yönelik tutumunda belirli zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Ayrımcılık, entegrasyon, çalışma ve oturma izinleri, vatandaşlık hakları ve güvenlik gibi alanlarda yapılan eleştiriler, hükümetin bu konularda daha etkin ve kapsayıcı politikalar geliştirmesi gerektiğini göstermektedir. Mevcut siyasi iklim ve hükümet içindeki gelişmeler göz önüne alındığında, yabancılara yönelik politikaların gelecekte nasıl şekilleneceği, yakından takip edilmesi gereken bir konu olacaktır.

Hollanda’daki mevcut siyasi ve toplumsal gerilimler göz önüne alındığında, koalisyon hükümetinin ömrünün çok kısa olabileceğini söylemek mümkündür. Artan kutuplaşma ve çeşitli etnik ve dini gruplara karşı yapılan ayrımcılık, hükümetin istikrarını tehlikeye atmakta ve siyasi krize zemin hazırlamaktadır.

Bu bağlamda, hükümetin bu meseleleri ele almakta ne kadar başarılı olacağı, Hollanda demokrasisinin geleceği açısından kritik bir rol oynayacaktır. Siyasi liderlerin bu zorluklara nasıl yanıt vereceği ve toplumu birleştirmek için ne tür politikalar geliştireceği, hükümetin ömrünü belirleyecektir. Bu yüzden, Hollanda’daki siyasi gelişmeleri yakından takip etmek önemlidir.

Hollanda’da son dönemde koalisyon hükümeti içindeki olumsuz gelişmeler, hükümetin istikrarını ciddi şekilde tehdit etmektedir. İki Devlet Bakanı’nın ve bazı milletvekillerinin istifaları, koalisyonun zayıf noktalarını gün yüzüne çıkarmış ve hükümetin içindeki çatışmaları daha da belirgin hale getirmiştir. Bu durum, hükümetin etkin bir şekilde yönetme kabiliyetini sorgulatmaktadır.

Özellikle Pieter Omtzigt’in tutumu, bu kriz sürecinde dikkat çeken unsurlardan biridir. Omtzigt, dürüst ve açık sözlü yaklaşımıyla bilinen bir siyasetçi olarak, hükümetin politikalarına yönelik eleştirileri ve reform çağrıları ile öne çıkmıştır. Koalisyon hükümetine yönelik eleştirileri ve kamuoyundaki popülaritesi, hükümetin içindeki gerilimleri artırmaktadır. Omtzigt’in tutumu, sadece koalisyon içindeki mevcut huzursuzluğu değil, aynı zamanda geniş çapta bir siyasi değişim talebini de yansıtmaktadır.

Bu olumsuz gelişmeler, koalisyonun uzun ömürlü olamayacağı yönündeki beklentileri güçlendirmektedir. Hükümetin, artan kutuplaşma ve toplumsal gerilimlerle başa çıkmakta zorlanması, gelecekte daha büyük siyasi krizlerin habercisi olabilir. Koalisyon hükümetinin, bu zorlukları aşarak istikrarı sağlaması için önemli adımlar atması gerekmektedir. Ancak, mevcut durum göz önüne alındığında, hükümetin ömrünün kısa olabileceği ve erken seçimlerin gündeme gelebileceği de bir ihtimaldir.

Sonuç olarak, Hollanda’daki mevcut siyasi gelişmeler, koalisyon hükümetinin geleceğine dair belirsizlikleri artırmakta ve Pieter Omtzigt gibi figürlerin etkisiyle, hükümetin ömrünün kısalabileceği yönündeki beklentileri güçlendirmektedir. Bu nedenle, Hollanda’daki siyasi gelişmeleri yakından takip etmek ve olası senaryolara hazırlıklı olmak önemlidir.

TÜRK SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINDAN HÜKÜMETE TEPKİLER

Hollanda’da hükümetin yabancılar politikasıyla ilgili tartışmalar devam ederken, birçok kuruluş bu duruma karşı tepkilerini dile getiriyor. Son dönemde artan toplumsal gerginlikler ve entegrasyon konusundaki siyasi söylemler, çeşitli kuruluşların protestolarını beraberinde getirdi. Bu kuruluşlardan bazıları, Hollanda’da faaliyet gösteren Türk İşadamları Derneği HOTİAD ve Türkler İçin Danışma Kurulu (IOT) oldu.

HOLLANDA TÜRK İŞADAMLARI DERNEĞİ HOTİAD, PARLAMENTODA TARTIŞILAN ENTEGRASYON TARTIŞMASINDA DENGEYİ VURGULUYOR Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, muur, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Girişimci örgütü HOTIAD, hem girişimcileri hem de toplumu ilgilendiren konuları gündeme taşımak için milletvekilleri ve sektör dernekleriyle dengeli bir yaklaşımın önemine dikkat çekiyor. Son görüşmelerde, Başbakan Schoof’un başlattığı entegrasyon tartışması ayrıntılı bir şekilde ele alındı. HOTİAD, basitleştirici söylemlerin sonuçlarına karşı uyarıda bulunarak, entegrasyonla ilgili zorlukların ve başarıların dengeli bir şekilde tartışılmasının önemine dikkat çekti.
HOTİAD Başkan Yardımcısı Veysel Hut, “Tüm nüfus gruplarını damgalamak çözümlere katkı sağlamaz,” diyor ve ekliyor, “Biz, her gün eğitim, bilim, spor ve iş dünyasında başarılı olan göçmen kökenli gençleri görüyoruz. Bu gençlerin büyük potansiyeli var, ancak staj ve iş bulma konusundaki ayrımcılık gibi yapısal engeller nedeniyle bazen cesaretleri kırılıyor. Bu, dışlanma duygularını pekiştiriyor ve topluma tam katılımlarını engelliyor.”

HOTİAD, erişilebilir bir toplumun sadece sosyal açıdan adil değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da gerekli olduğunu vurguluyor. HOTİAD’ın Başkan Yardımcısı Veysel Hut, eşit fırsatlar sunan bir toplumun yenilikçiliği ve ekonomik büyümeyi teşvik edeceğini belirterek, entegrasyon politikalarının engelleri kaldırması ve yetenekleri değerlendirmesi gerektiğini vurguladı. Amsterdam’daki son gerginlikler ve siyasi tartışmalardaki kutuplaştırıcı dilin, birleştirici bir yaklaşıma olan ihtiyacı açıkça ortaya koyduğunu belirten Hut, entegrasyon sorunlarının bağlam veya nüans olmadan kullanılmasının toplumsal ayrımları derinleştirdiğini söyledi.
Veysel Hut konuşmasını şöyle sürdürüyor: “Herkese eşit fırsatlar sunan bir toplum, yenilikçiliği ve ekonomik büyümeyi teşvik eder. Engelleri ortadan kaldıran ve yetenekleri değerlendiren bir entegrasyon politikası, daha sağlam bir ekonomik temel oluşturur ve sosyal uyumu güçlendirir.”

HOTİAD, politika yapıcıları, iş dünyasını, sivil toplum örgütlerini ve eğitim kurumlarını, birlikte yapısal çözümler üretmeye çağırıyor. Bu kapsamda staj ve iş olanaklarının artırılması, ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve eşit fırsatlar sunulması gerektiğini belirten Hut, girişimcilerin bu süreçte kilit rol oynayabileceğini ve farklı bakış açılarına sahip olmanın yenilik ve büyümeye katkı sağlayacağını ifade etti.

Amsterdam’daki son gerginlikler ve siyasi tartışmalardaki kutuplaştırıcı dilin kullanılması, birleştirici bir yaklaşıma olan ihtiyacı açıkça ortaya koyuyor. Veysel Hut, bu konuda da şunları söylüyor: “Sorunları dile getirmek gereklidir, ancak ‘entegrasyon sorunu’ gibi terimlerin bağlam veya nüans olmadan kullanılması toplumsal ayrımları derinleştirir.Bu sadece ilgili toplulukları etkilemekle kalmaz, aynı zamanda girişimcilik ortamı üzerinde de etkileri olur.”

HOTİAD, politika yapıcıları iş dünyası, sivil toplum örgütleri ve eğitim kurumlarıyla birlikte yapısal çözümler üretmeye çağırıyor. Bu, staj ve iş olanaklarının artırılması, ayrımcılıkla mücadele edilmesi ve eşit fırsatlar sunulması anlamına gelir. Girişimciler bu süreçte kilit rol oynar.
Veysel Hut, “Girişimciler, açık iş yerleri yaratarak ve göçmen kökenli yetenekli gençlere fırsatlar sunarak fark yaratabilirler,” diyor ve ekliyor: “Bu sadece sosyal politika ile ilgili değil, aynı zamanda ticari başarı ile de ilgilidir: Takımlar içinde farklı bakış açılarına sahip olmak yenilik ve büyümeye katkı sağlar.”
Gençlerin tam olarak tanınması HOTİAD, üçüncü ve dördüncü nesil göçmen kökenli gençlerin tam anlamıyla Hollandalı olduğunu vurguluyor. Veysel Hut, bu konuda’da, “Onların kökeni Hollanda’dır. Bu gençleri sözde bir köken ülkesiyle ilişkilendirmeyi bırakmalıyız.” diyor.

Veysel Hut, son olarak şunları söylüyor: “Herkesin başarılı olma şansı bulduğu bir toplum için birlikte çalışmanın zamanı geldi. Büyümeye ve eşit fırsatlara yatırım yaparak sadece sosyal uyumu değil, aynı zamanda güçlü bir ekonomi de inşa ederiz.”

TÜRKLER İÇİN DANIŞMA KURULU İOT’DEN SERT ELEŞTİRİ

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Türkler İçin Danışma Kurulu (IOT) Başkanı Zeki Baran, Amsterdam’da yaşanan son olayların ardından bazı politikacıların entegrasyon konusundaki söylemlerini sert bir şekilde eleştirdi.
Baran, Hollanda hükümetinin bazı politikacılarının kutuplaştırıcı ve ayrımcı söylemlerinin toplumsal uyumu zedelediğini belirtti.
CDA lideri Bontenbal’ın entegrasyon krizinden bahsetmesi ve Devlet Bakanı Nobel’in Müslüman gençlerin Hollanda normlarına uymadığını iddia etmesi, Baran’ın tepkisini çekti.

IOT, antisemitizmin asla haklı çıkarılamayacağını vurgulayarak, Amsterdam’da yaşanan olayların ardından Yahudi vatandaşların büyük korkular yaşadığını belirtti. Baran, antisemitizmin Netanyahu ve Wilders gibi isimlerin ekmeğine yağ sürdüğünü ve bu tür söylemlerin toplumsal barışı tehdit ettiğini ifade etti. Ayrıca, bazı gençlerin kötü davranışlarının tüm İslami kökene sahip göçmenlere atfedilmesinin haksızlık olduğunu belirterek, entegrasyon konusunda daha yapıcı ve birleştirici bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini savundu.

Baran, tüm demokratik güçlerle birlikte hareket ederek eşit haklar ve eşit muamele için mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Hollanda’nın da göçmenlerin ülkesi olduğunu ve bu nedenle herkesin toplumsal uyumu sağlamak için sorumluluk alması gerektiğini belirtti. Baran, provokasyonlara kapılmadan, topluluklar arasında bağlantılar kurarak ve demokrasi ile hukuk devletini savunarak hareket edilmesi gerektiğini söyledi.

HOLLANDA DİYANET VAKFI EĞİTİM KONUSUNDA HÜKÜMETİ ELEŞTİRDİ

Afbeelding met tekst, Lettertype, symbool, logo Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda Diyanet Vakfı, Yasa Tasarısının Temel Haklar İçin Tehdit Olduğu Konusunda Uyarıyor

Hollanda İslam Vakfı, 149 camiyi temsil eden bir kuruluş olarak, Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı’nın (OCW) 4 ila 17 yaş arasındaki çocuklara verilen gayri resmi eğitime müdahale etmeyi amaçlayan yasa tasarısına karşı bir açıklama yaptı.

ISN, yaptığı açıklamasında, “Kendi OCW memurlarının uyarılarına, Eğitim Müfettişliği ve devlet avukatının eleştirel görüşüne ve camiler, kiliseler ve spor kulüpleri gibi çeşitli organizasyonların geniş itirazlarına rağmen, hükümet, gayri resmi eğitimi denetim altına almak ve tamamen yasaklayabilmek için planlarını kararlılıkla sürdürüyor” diyerek bu tasarının ileriye dönük olduğunu vurguladı.

Vakıf, gayri resmi okullarda “anti-demokratik eğitim” ile mücadele adı altında vatandaşların demokratik ve hukuki temel haklarının ihlal edildiği konusunda uyarıda bulunuyor. “Bu yasa tasarısı, din, eğitim ve dernek kurma özgürlüğü gibi temel haklar için bir tehdit oluşturuyor.”

Yasa tasarısı, “Vatandaşlığın, politik görüşlerin ve dini veya yaşam felsefi inançların” belirli kişisel verilerinin kaydedilmesini öngörmektedir. “Bu, vatandaşlarda güvensizlik ve korku duygularına yol açmaktadır. Bu yasa tasarısının temelini oluşturan belirsiz tanımlar ve çerçeveler, uygulanmasında keyfiliğe olanak tanımaktadır. Bu durum, gayri resmi eğitimdeki ebeveynler, öğretmenler ve gönüllüler arasında endişe ve belirsizlik yaratmaktadır.”

Vakıf, “Yasanın gerekliliğinin damgalayıcı bir şekilde çerçevelenmesi ve yetersiz temellendirilmesi, temel hakları zayıflatan düşüncesiz bir politikaya işaret ediyor. Sorunların, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerine müdahale ederek ele alınması kabul edilemez” diyor.

Vakıf, camilerdeki eğitimin çocukların olumlu kimlik gelişimine katkıda bulunduğunu vurguluyor. “Dini eğitim, ahlaki çerçeveler, birliktelik ve toplumsal katılım sağlama konusunda kritik bir rol oynamaktadır. OCW’nin önerisi, bu değerli pratiği ciddi şekilde engelleme tehlikesi taşıyor.”

Bu nedenle Vakıf, hükümeti ilgili tarafların endişelerini ciddiye almaya ve yasa tasarısının gerekliliğini yeniden gözden geçirmeye çağırıyor. Vakıf’a göre, demokratik değerleri ve vatandaşların temel haklarını hem saygı duyacak bir politika oluşturmak için gayri resmi eğitim sağlayıcıları ile işbirliği yapmak önemlidir.

BU AKŞAM ÖNEMLİ BİR TOPLANTI VAR

Hollanda hükümetinin uygulamak istediği çirkin politikayı kınamak için, bu akşam bir toplantı yapılacak.
Birlikte Düşünme ve Tartışma Platformu’nun bu etkinliği “Politik Kafe”de düzenleniyor.
Bu konudaki bilgi şöyle:

Tarih: 26 Kasım 2024
Saat: 19.30 – 22.00
Yer: 1e weteringsplantsoen 2 c, 1017 SJ Amsterdam
Konuşmacılar:
Saida Derrazi: Etkinlik başkanı ve moderatörü, aynı zamanda Comité 21 Mart’ın başkanı.
Robert Soeterik: Antropolog ve Orta Doğu uzmanı. “Filistin’in Tahribatı” gibi kitapların yazarı. Amsterdam’daki olaylarla ilgili karakteristik bir analiz sunacak.
Chris Kaspar de Ploeg: Araştırmacı gazeteci ve “Ukraine in the Cross¬re” kitabının yazarı. Amsterdam’daki olayları yakından takip etmiş ve analiz etmiş bir siyasetçi.
Abdou Menebhi: EMCEMO’nun (Euro-Mediterraan Centrum Migratie & Ontwikkeling) başkanı ve eski KMAN (Komité Marokkaanse Arbeiders in Nederland) başkanı. Göçmen kökenli vatandaşların eşit haklar mücadelesinde uzun süredir aktif.
Mustafa Ayrancı: Hollanda Türk İşçi Birliği (HTIB) başkanı. 1970’lerden beri göçmen kökenli işçilerin ve ailelerinin hakları için mücadele eden bir siyasi aktivist.

Etkinlik, Hollanda’da aşırı ulusalcı sağın yükselişi karşısında barışçıl siyasi aktivizmin nasıl sürdürülebileceği ve toplumsal uyumun nasıl sağlanabileceği konularında önemli bir platform sunmayı amaçlıyor.

*******************************************************************************************************************

REACTİES OP HET İMMİGRATİEBELEİD VAN DE NEDERLANDSE REGERİNG DİE OP HET PUNT STAAT TE VERTREKKEN…

De verklaringen van de Vereniging van Turkse Zakenlieden in Nederland, de Adviesraad voor Turken en de Diyanet Stichting hebben weerklank gevonden in het hele land, vooral in Den Haag.

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY schrijft:

De recente geweldsincidenten in Amsterdam wijzen op een periode van hoogopgelopen etnische en religieuze spanningen en verdeeldheid in Nederland. Deze gebeurtenissen worden beschouwd als een van de laagste punten in de geschiedenis van de Nederlandse democratie. Het wantrouwen tussen de verschillende gemeenschappen in het land neemt toe. Vooral Nederlandse burgers met een islamitische identiteit, personen van migrantenafkomst, asielzoekers en mensen met een niet-traditionele genderidentiteit worden steeds meer onder druk gezet.

De reacties op de incidenten in Amsterdam waren vaak demoniserend ten opzichte van burgers met een migratieachtergrond (moslims, Arabieren, Marokkanen, asielzoekers). Deze reacties brachten de langdurige vooroordelen over Arabieren, Marokkanen en moslims weer aan het licht. Vooral na de gewelddadige optochten van Israëlische hooligans in de straten van Amsterdam, werd duidelijk dat de regering onvoldoende heeft gedaan om dit soort racistische gedrag te veroordelen.

De houding van de regering wordt beschuldigd van het zaaien van haat en vijandschap in de samenleving. Deze aanpak polariseert de samenleving meedogenloos. Dit vormt een ernstige bedreiging voor de sociale cohesie en vraagt om diepgaande reflectie en discussie om een gemeenschappelijke toekomstvisie te vinden.

Het standpunt van de Nederlandse coalitieregering ten aanzien van de klachten van buitenlanders wordt meestal bepaald door de politieke en sociale dynamiek van het land. Onder de belangrijkste klachten van buitenlanders vallen discriminatie, integratieproblemen, werk- en verblijfsvergunningen, burgerrechten en veiligheid.

De regering neemt een complexe houding aan ten aanzien van de bestrijding van discriminatie en het integratiebeleid. Enerzijds worden er verschillende wetten en beleidsmaatregelen ingevoerd om discriminatie tegen te gaan, anderzijds is er kritiek op het gebrek aan adequate ondersteuning tijdens het integratieproces. Hoewel de strijd tegen discriminatie en racisme een belangrijk onderdeel van het regeringsprogramma is, blijven er tekortkomingen in de uitvoering en problemen met sociale cohesie bestaan.

Klachten over werk- en verblijfsvergunningen zijn een belangrijk onderwerp, vooral voor arbeidsmigranten en vluchtelingen. De regering hanteert strikte regels bij de toekenning en verlenging van deze vergunningen om illegale immigratie en misbruik te voorkomen. Echter, de lange en bureaucratische procedures bemoeilijken de integratie van migranten en beperken soms hun economische bijdrage.

Ook het standpunt van de regering over burgerrechten wordt bekritiseerd. De moeilijkheden en lange wachttijden in het naturalisatieproces zijn belangrijke klachten in dit gebied. Daarnaast worden er strikte beleidsmaatregelen gehanteerd met betrekking tot dubbele nationaliteit, wat problemen oplevert voor sommige migrantengemeenschappen.

Veiligheid en ordehandhaving zijn andere belangrijke kwesties waarmee buitenlanders worden geconfronteerd. Migrantengemeenschappen klagen soms over discriminerende praktijken van de politie en veiligheidsdiensten. De regering moet bij het handhaven van veiligheidsbeleid ook stappen ondernemen om sociale cohesie en vertrouwen op te bouwen. Hoe de regering in de toekomst vorm zal geven aan deze kwesties, hangt grotendeels af van sociale en politieke ontwikkelingen.

De conflicten en aftredingen binnen de huidige regering kunnen deze beleidsmaatregelen nog ingewikkelder maken. De invloed en kritiek van figuren zoals Pieter Omtzigt kunnen de regering ertoe aanzetten haar beleid ten aanzien van migranten te herzien en inclusievere stappen te ondernemen.

De Nederlandse coalitieregering staat voor specifieke uitdagingen bij haar houding ten opzichte van de klachten van buitenlanders. Kritiek op gebieden zoals discriminatie, integratie, werk- en verblijfsvergunningen, burgerrechten en veiligheid wijzen op de noodzaak voor effectievere en inclusievere beleidsmaatregelen. Gezien het huidige politieke klimaat en de ontwikkelingen binnen de regering, is het belangrijk om de toekomst van het beleid ten aanzien van buitenlanders nauwlettend te volgen. Gezien de huidige politieke en sociale spanningen in Nederland, is het mogelijk dat de levensduur van de coalitieregering kort zal zijn.

De toenemende polarisatie en discriminatie tegen verschillende etnische en religieuze groepen bedreigen de stabiliteit van de regering en bereiden de weg voor een politieke crisis. In dit verband is het cruciaal hoe succesvol de regering deze kwesties zal aanpakken voor de toekomst van de Nederlandse democratie. Hoe politieke leiders reageren op deze uitdagingen en welke beleidsmaatregelen zij ontwikkelen om de samenleving te verenigen, zullen bepalend zijn voor de levensduur van de regering.

Daarom is het belangrijk om de politieke ontwikkelingen in Nederland nauwgezet te volgen. De recente negatieve ontwikkelingen binnen de coalitieregering in Nederland vormen een ernstige bedreiging voor de stabiliteit van de regering. Het aftreden van twee staatssecretarissen en enkele parlementsleden heeft de zwakke punten van de coalitie blootgelegd en de conflicten binnen de regering duidelijker gemaakt. Dit roept twijfels op over het vermogen van de regering om effectief te besturen.

Vooral de houding van Pieter Omtzigt valt op in deze crisisperiode. Omtzigt, bekend om zijn eerlijke en open benadering, heeft zich onderscheiden door zijn kritiek op het regeringsbeleid en zijn oproepen tot hervormingen. Zijn kritiek op de coalitieregering en zijn populariteit in de publieke opinie versterken de spanningen binnen de regering.

Omtzigt’s houding weerspiegelt niet alleen de onrust binnen de coalitie, maar ook een brede roep om politieke verandering. Deze negatieve ontwikkelingen versterken de verwachtingen dat de coalitie niet lang stand zal houden. Het onvermogen van de regering om om te gaan met de toenemende polarisatie en sociale spanningen kan een voorbode zijn van grotere politieke crises in de toekomst. De coalitieregering moet belangrijke stappen ondernemen om stabiliteit te waarborgen. Echter, gezien de huidige situatie is het ook mogelijk dat de regering kortstondig zal zijn en vervroegde verkiezingen op de agenda zullen komen.

Kortom, de huidige politieke ontwikkelingen in Nederland vergroten de onzekerheden over de toekomst van de coalitieregering en versterken de verwachtingen dat de levensduur van de regering kort zal zijn onder invloed van figuren zoals Pieter Omtzigt. Daarom is het belangrijk om de politieke ontwikkelingen in Nederland nauwlettend te volgen.

REACTIES VAN TURKSE BURGERLIJKE ORGANISATIES OP HET BELEID VAN DE REGERING

Terwijl de discussie over het vreemdelingenbeleid van de Nederlandse regering voortduurt, spreken vele organisaties zich uit tegen de huidige situatie. De toenemende maatschappelijke spanningen en politieke uitspraken over integratie hebben geleid tot protesten van diverse organisaties. Onder deze organisaties bevinden zich de Turks-Nederlandse Ondernemers Vereniging HOTIAD en de Adviesraad voor Turkse Nederlanders (IOT).

HOTIAD BENADRUKT HET BELANG VAN EEN EVENWICHTIGE INTEGRATIEDISCUSSIE IN HET PARLEMENT

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, muur, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

De ondernemersorganisatie HOTIAD wijst op het belang van een evenwichtige benadering bij het aan de orde stellen van onderwerpen die zowel ondernemers als de samenleving aangaan, in gesprekken met parlementsleden en sectorverenigingen. Tijdens de recente besprekingen werd het integratiedebat, geïnitieerd door premier Schoof, uitvoerig besproken. HOTIAD waarschuwde voor de gevolgen van simplistische uitspraken en benadrukte het belang van een evenwichtige discussie over zowel de uitdagingen als de successen van integratie.

Vicevoorzitter Veysel Hut van HOTIAD zegt: “Het stigmatiseren van hele bevolkingsgroepen draagt niet bij aan oplossingen. Wij zien dagelijks jonge mensen met een migratieachtergrond die succesvol zijn in onderwijs, wetenschap, sport en het bedrijfsleven. Deze jongeren hebben een groot potentieel, maar worden soms ontmoedigd door structurele barrières zoals discriminatie bij stages en werkgelegenheid. Dit versterkt gevoelens van uitsluiting en belemmert hun volledige deelname aan de samenleving.”

HOTIAD onderstreept dat een toegankelijke samenleving niet alleen sociaal rechtvaardig is, maar ook economisch noodzakelijk. Veysel Hut benadrukt dat een samenleving die gelijke kansen biedt, innovatie en economische groei stimuleert. Hij pleit voor integratiebeleid dat obstakels wegneemt en talenten benut. De recente spanningen in Amsterdam en de polariserende taal in politieke discussies tonen volgens Hut duidelijk de behoefte aan een verbindende aanpak. Hij stelt dat het gebruik van termen zoals ‘integratieprobleem’ zonder context of nuance de maatschappelijke scheidslijnen verdiept.

Veysel Hut vervolgt: “Een samenleving die gelijke kansen biedt, bevordert innovatie en economische groei. Een integratiebeleid dat obstakels wegneemt en talenten benut, creëert een sterkere economische basis en versterkt de sociale cohesie.”

HOTIAD roept beleidsmakers, het bedrijfsleven, maatschappelijke organisaties en onderwijsinstellingen op om gezamenlijk structurele oplossingen te ontwikkelen. Dit omvat het vergroten van stage- en werkgelegenheidskansen, het bestrijden van discriminatie en het bieden van gelijke kansen. Hut wijst erop dat ondernemers in dit proces een sleutelrol kunnen spelen en dat het hebben van verschillende perspectieven binnen teams bijdraagt aan innovatie en groei.

De recente spanningen in Amsterdam en het gebruik van polariserende taal in politieke discussies tonen volgens Veysel Hut duidelijk de behoefte aan een verbindende aanpak. Hij zegt: “Het benoemen van problemen is noodzakelijk, maar het gebruik van termen zoals ‘integratieprobleem’ zonder context of nuance verdiept de maatschappelijke scheidslijnen. Dit heeft niet alleen gevolgen voor de betrokken gemeenschappen, maar ook voor het ondernemersklimaat.”

HOTIAD roept beleidsmakers, het bedrijfsleven, maatschappelijke organisaties en onderwijsinstellingen op om gezamenlijk structurele oplossingen te ontwikkelen. Dit omvat het vergroten van stage- en werkgelegenheidskansen, het bestrijden van discriminatie en het bieden van gelijke kansen. Ondernemers kunnen in dit proces een sleutelrol spelen. Veysel Hut stelt: “Ondernemers kunnen het verschil maken door open werkplekken te creëren en talentvolle jongeren met een migratieachtergrond kansen te bieden. Dit gaat niet alleen over sociaal beleid, maar ook over commercieel succes: diversiteit binnen teams draagt bij aan innovatie en groei.”

KRITIEK VANUIT DE ADVIESRAAD VOOR TURKEN (IOT)

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Voorzitter Zeki Baran van de Adviesraad voor Turkse Nederlanders (IOT) bekritiseerde na de recente gebeurtenissen in Amsterdam de uitspraken van sommige politici over integratie scherp. Baran stelde dat de polariserende en discriminerende retoriek van sommige politici van de Nederlandse regering de sociale cohesie ondermijnt.

De uitspraken van CDA-leider Bontenbal over een integratiecrisis en Staatssecretaris Nobel die beweerde dat moslimjongeren niet voldoen aan de Nederlandse normen, stuitten op hevige kritiek van Baran.

IOT benadrukt dat antisemitisme nooit gerechtvaardigd kan worden en merkte op dat Joodse burgers grote angst ervoeren na de incidenten in Amsterdam. Baran stelde dat antisemitisme personen zoals Netanyahu en Wilders in de kaart speelt en dat dergelijke uitspraken de maatschappelijke vrede bedreigen. Hij voegde eraan toe dat het onrechtvaardig is om het slechte gedrag van enkele jongeren toe te schrijven aan alle migranten met een islamitische achtergrond, en pleitte voor een constructievere en verbindende benadering van integratie.

Baran benadrukte dat er samen met alle democratische krachten gestreden moet worden voor gelijke rechten en gelijke behandeling. Hij stelde dat Nederland ook het land van migranten is en dat iedereen de verantwoordelijkheid heeft om de sociale cohesie te bevorderen. Baran riep op om provocaties te weerstaan, verbindingen tussen gemeenschappen te smeden en de democratie en rechtsstaat te verdedigen.

DE NEDERLANDSE DIYANET STICHTING KRITISEERT DE REGERING OVER ONDERWIJS
Afbeelding met tekst, Lettertype, symbool, logo Automatisch gegenereerde beschrijving

De Nederlandse Diyanet Stichting Waarschuwt Dat Het Wetsvoorstel Een Bedreiging Vormt Voor Fundamentele Rechten

De Islamitische Stichting Nederland (ISN), die 149 moskeeën vertegenwoordigt, heeft een verklaring afgelegd tegen het wetsvoorstel van het Ministerie van Onderwijs, Cultuur en Wetenschap (OCW) dat beoogt in te grijpen in informeel onderwijs voor kinderen van 4 tot 17 jaar.

In hun verklaring zegt de ISN: “Ondanks de waarschuwingen van hun eigen OCW-ambtenaren, de kritische visie van de Onderwijsinspectie en de landsadvocaat, en de brede bezwaren van organisaties zoals moskeeën, kerken en sportclubs, blijft de regering vastbesloten om informeel onderwijs onder controle te krijgen en zelfs volledig te verbieden.”

De Stichting waarschuwt dat onder het mom van de strijd tegen “anti-democratisch onderwijs” de democratische en juridische basisrechten van burgers worden geschonden. “Dit wetsvoorstel vormt een bedreiging voor fundamentele rechten zoals vrijheid van godsdienst, onderwijs en vereniging.”

Het wetsvoorstel voorziet in de registratie van bepaalde persoonlijke gegevens, zoals “burgerschap, politieke opvattingen en religieuze of levensbeschouwelijke overtuigingen”. “Dit leidt tot gevoelens van wantrouwen en angst bij burgers. De vage definities en kaders die ten grondslag liggen aan dit wetsvoorstel laten ruimte voor willekeur in de uitvoering ervan. Dit creëert zorgen en onzekerheid onder ouders, leraren en vrijwilligers in het informele onderwijs.”

De Stichting stelt: “De noodzaak van de wet wordt op een stigmatiserende manier gepresenteerd en onvoldoende onderbouwd, wat wijst op een onbezonnen beleid dat fundamentele rechten verzwakt. Het is onaanvaardbaar om problemen aan te pakken door in te grijpen in de grondrechten en vrijheden van burgers.”

De Stichting benadrukt dat onderwijs in moskeeën bijdraagt aan de positieve identiteitsontwikkeling van kinderen. “Religieus onderwijs speelt een cruciale rol in het bieden van morele kaders, saamhorigheid en maatschappelijke betrokkenheid. Het voorstel van het OCW bedreigt deze waardevolle praktijk ernstig.”

Daarom roept de Stichting de regering op om de zorgen van de betrokken partijen serieus te nemen en de noodzaak van het wetsvoorstel opnieuw te beoordelen. Volgens de Stichting is het belangrijk om samen te werken met aanbieders van informeel onderwijs om een beleid te ontwikkelen dat zowel de democratische waarden als de fundamentele rechten van burgers respecteert.

BELANGRIJKE BIJEENKOMST VANAVOND

Vanavond wordt er een bijeenkomst gehouden om het verwerpelijke beleid dat de Nederlandse regering wil invoeren te veroordelen.

Het evenement, georganiseerd door het Platform voor Denktanks en Debat, wordt gehouden in het “Politiek Café”.

Details van het evenement zijn als volgt:

  • Datum: 26 november 2024

  • Tijd: 19.30 – 22.00

  • Locatie: 1e Weteringsplantsoen 2c, 1017 SJ Amsterdam

Sprekers:

  • Saida Derrazi: Voorzitter en moderator van het evenement, tevens voorzitter van Comité 21 Maart.

  • Robert Soeterik: Antropoloog en Midden-Oosten deskundige, auteur van boeken zoals “De Vernietiging van Palestina”. Hij zal een karakteristieke analyse geven over de gebeurtenissen in Amsterdam.

  • Chris Kaspar de Ploeg: Onderzoeksjournalist en auteur van “Ukraine in the Crossfire”. Hij heeft de gebeurtenissen in Amsterdam van nabij gevolgd en geanalyseerd.

  • Abdou Menebhi: Voorzitter van EMCEMO (Euro-Mediterraan Centrum Migratie & Ontwikkeling) en voormalig voorzitter van KMAN (Komité Marokkaanse Arbeiders in Nederland). Al lange tijd actief in de strijd voor gelijke rechten van migranten.

  • Mustafa Ayrancı: Voorzitter van de Nederlandse Turkse Arbeidersvereniging (HTIB). Sinds de jaren 70 een politieke activist die strijdt voor de rechten van migrantenarbeiders en hun families.

Het evenement biedt een belangrijk platform om te bespreken hoe vreedzaam politiek activisme kan worden voortgezet en hoe maatschappelijke samenhang kan worden bereikt in het licht van de opkomst van extreem-nationalistisch rechts in Nederland.

TÜRKİYE DEVLET ARŞİVİ İLE HOLLANDA ULUSAL ARŞİVİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALANDI

TÜRKİYE DEVLET ARŞİVİ İLE HOLLANDA ULUSAL ARŞİVİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALANDI

Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Muhammet Ahmet Tokdemir ve Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanı Afelonne Doek tarafından imzalanan protokol, belge alışverişini kapsıyor.

Bir gün önceki törende, Osmanlı-Hollanda diplomatik ilişkilerinin tarihi mirasçısı Testa ailesine, Osmanlı Padişahına sunulan güven mektubunun bir nüshası hediye edildi.

Testa ailesini bulan ve kitabını yazan, Tarih araştırmacısı Mehmet Tütüncü, Arşiv Başkanının elinde tuttuğu kitaba rağmen, hediye törenine davet edilmeyişine çok üzüldü.

(Haberin Hollandacası en altta.
Het nieuws in het Nederlands staat helemaal onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY derledi:

İçinde bulunduğumuz hafta içinde art arda yaşanan iki gecede, Hollanda ile Türkiye arasındaki tarihi ilişkiler açısında çok önemli iki etkinlik gerçekleşti.

Bu etkinliklerin birincisinde, Testa ailesine ödül töreni yaşandı.
İkinci etkinlikte ise bir anlaşmanın imza töreni vardı.

Önce imza töreni ile başlayayım:

Afbeelding met persoon, kleding, pak, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Türkiye Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ile Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanlığı arasında bir işbirliği anlaşması imzalandı.
Hollanda Devlet Arşivleri’nde gerçekleştirilen anlaşmayı, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Muhammet Ahmet Tokdemir ve Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanı Afelonne Doek imzaladılar.

Afbeelding met pak, kleding, persoon, Officieel Automatisch gegenereerde beschrijving

Anlamlı törende konuşan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin geçmişine değinirken, “Arşivlerde bulunan önemli belgeler ve kaynaklar, iki ülke arasındaki derin ilişkilerin zenginliğini yansıtıyor” dedi.

Aynı törende, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi öğretim üyesi Aleaddin Tekin, Türkiye-Hollanda ilişkilerinin tarihsel boyutuna değindi.

Afbeelding met kleding, pak, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Lahey’deki Ulusal Arşiv binasındaki imza törenine, Türk kesiminden, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ural’dan başka, Eğitim Müşaviri Miyase Koyuncu Kaya, Kültür Ataşemiz Pınar Bilgen Ermiş, Basın Müşavirimiz İsmail Erkam Sula, Büyükelçilik kâtibi Harun Aydemir,Türk Hava Yolları Müdürü Şerafettin Ekici, Tarih Araştırmacısı ve yazar Mehmet Tütüncü,
Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Adil Akaltun ve yardımcısı Bülent Evren, ve Göçmen Kadınların Mücadele Hikâyesi’ni, Ulusal Arşiv’de sergieyen, Avrasya Vakfı Başkanı Fatma Aktaş katıldılar.

Lahey’deki Ulusal Arşiv binasındaki toplantıda, taraflar arasına önemli bulunan belgeler karşılıklı olarak incelendi.

AMSTERDAM’DAKİ ÖDÜL TÖRENİ

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Amsterdam’da, Yunus Emre Enstitüsü salonunda yapılan bir başka etkinlikte, Osmanlı-Hollanda diplomatik ilişkilerinin tarihi mirasçısı Testa ailesine, Osmanlı Padişahı’na sunulan güven mektubunun bir nüshası hediye edildi.

AA Muhabiri değerli dostum Selman Aksünger, bakınız bu konuda ne yazmış:

Osmanlı İmparatorluğu ve Hollanda Krallığı arasındaki diplomatik ilişkilerde 5 asır boyunca önemli roller üstlenen Testa ailesinden Gaspar Testa’nın, Osmanlı Devleti’nde maslahatgüzarlığa başlarken padişaha sunduğu güven mektubunun bir nüshası, Testa ailesinin üyelerine takdim edildi.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Törene, Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, Türkiye’nin Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy, Testa ailesinin üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.

Büyükelçi Ünal, törende yaptığı konuşmada, Testa ailesinin hikayesinin 1261’de İstanbul Galata’ya yerleşen Hollandalı tüccar Pasquale Testa ile başladığını belirtti.

Ünal, “Aile üyeleri zamanla koloninin yönetiminde önemli pozisyonlara yükseldi. İstanbul’un fethinden sonra ailenin diplomatik yetenekleri Osmanlılar tarafından takdir edildi ve zamanla diğer Avrupa güçleriyle arabulucu ve tercüman olarak görev yaptılar.” dedi.

Gaspar Testa’nın atanma sürecini anlatan Ünal, “1815’te Hollanda Kraliyet Bakanı, Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek yeni büyükelçinin göreve başlamasına kadar Gaspar Testa’nın temsilci olarak atandığını Sadrazam Hurşit Ahmet Paşa’ya bir mektupla bildirdi. Hollandalılar, o kritik dönemde devletlerinin dost bir imparatorluk tarafından tanınması ve temsil edilmesi amacıyla büyükelçiliğin ara dönemde de aktif kalmasını istemişti.” diye konuştu.

Ünal, ailenin Türk-Hollanda ilişkilerine katkılarının sonraki dönemlerde de devam ettiğini belirterek, “1934’te kurulan Hollanda-Türk Derneği’nin ilk başkanı Baron Testa’ydı. Lahey Büyükelçiliğimiz her zaman Testa ailesi ile yakın temas halinde olmuştur. Dostlarımızı asla unutmuyoruz.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, 1815 yılında Testa’nın Hollanda’nın İstanbul temsilcisi olarak atanmasına ilişkin güven mektubunun ikinci orijinal nüshasını aile temsilcilerine takdim etti.

Tokdemir, belgenin üçüncü nüshasının, imzalanacak mutabakat zaptı kapsamında Hollanda Arşivlerine hediye edileceği vurguladı.

1970’li yıllarda Testa hakkında Türkiye’deki arşivlerde yer alan belgeler için sorgulama yapıldığını kaydeden Tokdemir, o dönem istenilen belgenin bugün aileye takdim edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Belgeyi alan aile üyeleri, söz konusu güven mektubunun muhafazası için kullanılan eşyaların kendilerinde olduğunu ancak mektubun olmadığını söyleyerek, aile koleksiyonlarındaki çok
önemli bir parçanın tamamlandığını ifade etti.

Afbeelding met kleding, persoon, pak, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Törende, Testa ailesi üyeleri de Tokdemir’e, “Boğaziçi’nden Güney Denizi’ne” adlı kitabı hediye etti. (Tokdemir’in elindeki kitap, Mehmet Tütüncü’nün yayınladığı kitaptır.)

KİTABIN YAZARI MEHMET TÜTÜNCÜ DAVET EDİLMEDİ

Testa ailesinin hediye ettiği “Boğaziçi’nden Güney Denizi’ne” adlı kitap hakkında daha önce yazmış olduğum haberi altta bulacaksınız.
Ne var ki, bu kitabın yazarı Mehmet Tütüncü, kitabının başrol oynadığı bu etkinliğe davet edilmemişti.
Bu duruma çok üzülen Tütüncü, konuyla ilgili olarak bana bir açıklama yaptı.

İşte Tütüncü’nün açıklaması:

“Osmanlı-Hollanda diplomatik ilişkilerinin tarihi mirasçısı Testa ailesine, Osmanlı Padişahı’na sunulan güven mektubunun bir nüshası hediye edilirken, bu hediye törenine davet edilmemiş olmam beni derinden üzdü. Testa ailesini bulan ve bu konuda bir kitap yazan kişi olarak, böylesine önemli bir törende yer almam gerektiğini düşünüyordum.

Bu durumu sorgulamam gerekiyor: Testa ailesiyle ilgili yaptığım çalışmalar ve yazdığım kitap, neden yeterince takdir edilmedi?
Bu tür önemli bir törene davet edilmememin sebebi nedir?
Tarihi ve akademik katkılarımın göz ardı edilmesi anlaşılır bir durum değil.

Tarih araştırmaları ve bu araştırmaların yazarları, sadece eserleriyle değil, aynı zamanda bu tür törenlerde onurlandırılarak da değer görmelidir. Testa ailesini bulmuş ve bu konuda bir kitap yazmış biri olarak, hediye törenine davet edilmemem, sadece benim için değil, aynı zamanda tarihi ve akademik çalışmaların ne kadar önemsendiği konusunda da ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.

Sormak istiyorum:
-Çalışmalarım ve katkılarım neden takdir edilmedi?
-Bu tür önemli bir törene davet edilmememin sebebi nedir?
-Yokluğum, törenin tarihi ve akademik değerine nasıl bir etki yaptı?

Bu soruların yanıtları, tarihi ve diplomatik ilişkilerin önemini daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. Tarihi araştırmalar ve bu araştırmaların yazarları, değerli çabalarıyla sadece geçmişi anmakla kalmaz, aynı zamanda bu tür etkinliklerle onurlandırılarak da yaşatılır. Bu olay, çalışmalarımın ve katkılarımın daha fazla takdir edilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.”

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Automatisch gegenereerde beschrijvingMehmet Tütüncü, arşivlerde yapmış olduğu araştırmalarda, Osmanlılar’a ait pek çok doküman bulmuştu. İşte bunlardan birini gösteren Tütüncü’ye ilginin derecesini gösteren bir fotoğraf.

HOLLANDA ARŞİVİNDE ATATÜRK’ÜN HOLLANDA’YA İLK MEKTUBU

30 Nisan 1920 tarihli, Meclis Başkanı Mustafa Kemal imzası ile Hollanda’ya gönderilen ve 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin açıldığını bildiren mektubun orijinal imzalı nüshası Mehmet Tütüncü tarafından, Hollanda arşivinde bulunarak kamuoyu ile paylaşılmıştı.

Metindeki en önemli cümle;

“Hilafetin, saltanatın ve Osmanlı hükûmetinin merkezi İstanbul, Osmanlı milleti tarafından İtilaf Devletleri’nin esiri olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden işgal altındaki İstanbul çıkışlı emirler ve fetvaların hiçbir hukuki ve dinî değeri olmayacaktır. Sözde İstanbul hükûmeti tarafından yapılan bütün angajmanlar (yükümlülükler) millet tarafından yok ve yapılmamış sayılacaktır.”

Afbeelding met tekst, fotolijst, museum, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijvingMehmet Tütüncü tarafından Hollanda arşivinde bulunan Atatürk’ün Hollanda’ya yazdığı ilk mektubun, 4 sayfalık çerçevesi, Lahey Büyükelçiliğimizin duvarında asılıdır.

MEKTUBUN TAM METNİ
30 Nisan 1920 – Ankara
EKSELEANSLARI SAYIN HOLLANDA DIŞİŞLERİ BAKANINA

Sayın Bakan,

Yüksek bilgilerinize sunmaktan şeref duyarız ki İstanbul şehrinin İtilaf güçlerince haksız ve adaletsiz işgali sonrasında Halife Sultan ve hükûmetini esir olarak değerlendiren Osmanlı milleti bir Büyük Millet Meclis toplamaya girişti ve geniş çaplı seçimler gerçekleştirdi.

Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’deki açılış oturumunda görkemli bir oylama ile Halife Sultan ve ebedî şehri yabancı işgal ve baskısı altında kaldığı sürece vatanın hâlde ve gelecekteki mukadderatını eline aldığını ilan etti.

Büyük Millet Meclisi, Osmanlı toplumunu Paris Barış Konferansı sonuçları üzerinde kötümserliğe bir kez daha düşüren ve Mondros Mütarekesi’nin hükümlerine aykırı bu keyfî ve haksız tutuma üyelerinin protestosunu siz ekselanslarının bilgisine sunma onurunu bana verdi.

Kutsal olan ve bütün medeni milletlerce de böyle kabul edilen yüce Meclis oturum esnasında basıldı ve genel kurul salonunun ortasında milletin temsilcileri İngiliz polisi tarafından genel kurulun şiddetli protestolarına rağmen suçlular gibi götürüldüler. Ayan üyeleri, milletvekilleri, generaller, eli kalem tutan insanlar ikametlerinde tutuklandılar ve elleri kelepçelenerek sürgün edildiler. Ayrıca resmî ve özel kurumlarımız sadece hak
kuvvetlinindir anlayışı ile silahlı güçler tarafından işgal edildi.

Bütün haklarının çiğnendiğini ve egemenliğinin ihlal edildiğini gören Osmanlı halkı daha sonra, Ankara’da toplanan temsilcilerinin emri ile ülkenin yönetimini ele alan ve Meclisin bağrından çıkan bir icra komitesi seçti.

Ekselanslarına olup biteni arz ederken 29 Nisan 1920 tarihli oturumda kabul ve ifade edilen milletin isteklerini de bildirmekle şeref duyarım:

1-Hilafetin, saltanatın ve Osmanlı hükûmetinin merkezi İstanbul, Osmanlı milleti tarafından İtilaf Devletleri’nin esiri olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden işgal altındaki İstanbul çıkışlı emirler ve fetvaların hiçbir hukuki ve dinî değeri olmayacaktır. Sözde İstanbul hükûmeti tarafından yapılan bütün angajmanlar (yükümlülükler) millet tarafından yok ve yapılmamış sayılacaktır.

2-Bütün soğukkanlılığını ve ılımlılığını muhafaza eden Osmanlı milleti yüzlerce yıllık hür ve bağımsız devlet olarak kutsal haklarını savunmaya kararlıdır ve kendi nam ve hesabına hareket etme hakkını öz temsilcilerine tanıyarak şerefli ve eşit bir barışla sonuca gidilmesi arzusunu da ifade eder.

3-Ülkede bulunan Osmanlı Hristiyan unsurları ve yabancı unsurlar milletin koruması altındadırlar.

Bununla beraber onlar ülkenin genel güvenliğine karşı hiçbir faaliyette bulunamazlar.
Osmanlı milletinin bu haklı isteklerini olumlu karşılayacağınız ümidi ile en derin saygılarımın kabulünü rica ederim.

Osmanlı Büyük Millet Meclisi Adına
Başkan Mustafa Kemal
KAYNAK: Hollanda Millî Arşivleri Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Fon
Kodu: 2.05.18.742

*******************************

İşte Tütüncü’nün Testa ailesi hakkında yazdığı kitabın ilk haberi:

TÜRKİYE’DEKİ HOLLANDA ASILLI TÜRK AİLESİNİN YAŞAM ÖYKÜSÜ KİTAP OLDU

Araştırmacı Mehmet Tütüncü’nün hazırladığı kitapta, yüz yıllarca Türkiye’de yaşayan TESTA soyunun, en ilginci olan GASPARD BARON TESTA’nın maceraları anlatılıyor.

Van de Bosporus naar de Zuiderzee’ (Boğaziçi’nden Güney Denizi’ne) adlı kitabın tanıtım resepsiyonunda, Osmanlı Hanedanı’nı sevenler misali, eski Hollanda’yı seven kalburüstü zenginleri ve tarihçileri, Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli kucakladı.

Afbeelding met boom, buiten, water, rivier Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY oradaydı:

Türkiye-Hollanda ilişkilerini 400 yıl olarak kitaplaştırmıştım. Aslında bu iki ülkenin ilişkileri 400 değil, 1000 yıla dayanıyormuş.
Öyle ya, bir Hollandalı tüccar olan Pasquale TESTA, 1261 yılında Türkiye’ye gelip yerleşmiş ve çoğalan ailesi de yüzyıllarca orada aktif faaliyetlerde bulunmuşsa, ilişkiler de o zaman başlamış demektir.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

TESTA ailesinin 1261’den 1793’lere kadar süren Türkiye’deki faaliyetleri, küçümsenecek faaliyetler değildi. Osmanlı Devleti nezdinde tercümanlık görevlerinden başlayarak, Bakanlığa kadar uzanan faaliyetlerdi bunlar…

İstanbul’a, 1261 yılında Ceneviz’den gelerek yerleşen TESTA ailesi, Galata’ya sahip olmuşlar, orada idarecilik (Belediye Başkanlıkları) yaptılar. Fetih’ten sonra sınırdışı edilmeleri beklenen TESTA ailesi, Fatih Sultan Mehmed’e Galata’nın anahtarlarını teslim ettikleri için, Türkiye’de kalmalarına izin verildi.

Fatih, TESTA ailesinin becerili olduklarını öğrendikten sonra, tüm aile fertlerine devlet görevi verdi. TESTA fertleri tercümanlıkla başlayan görevlerden sonra, Osmanlı ile Avrupa ülkeleri arasında arabulucu rolü üstlenmiş ve Osmanlı lehinde lobicilik faaliyetleri de yürütmüş.

Osmanlı Devleti’ndeki rolleri, 1793’te başlayan Hollanda yolculuğuna kadar devam eden TESTA ailesinin maceraları, Türkiye’deki son ferdi Gaspart TESTA ile son buldu.
Gaspart Testa 1770 yılında doğdu. 23 yaşına geldiği zaman 9 kişilik bir grupla at arabaları ile Hollanda yoluna düştü. 84 gün süren meceralı yolculuk sırasında tuttuğu notlar ile, Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasında kıyaslama yaptı.
Yolda karşılaştıkları olayları da anlatan bu notlar, bir seyahatname olarak arşivlerde çürürken, Mehmet Tütüncü adlı bir araştırmacı Türk, bu seyahatnameyi devlet arşivinin tozlu raflarında buldu.

*****************************************************

SAMENWERKINGSOVEREENKOMST GETEKEND TUSSEN HET TURKSE STAATSARCHIEF EN HET NATIONAAL ARCHIEF VAN NEDERLAND

Een protocol, ondertekend door de voorzitter van de Staatsarchieven van de Turkse Republiek, Muhammet Ahmet Tokdemir, en de directeur van het Nationaal Archief van Nederland, Afelonne Doek, omvat de uitwisseling van documenten.

Tijdens de ceremonie van de vorige dag werd een kopie van de geloofsbrief, die aan de Ottomaanse Sultan was aangeboden, geschonken aan de Testa-familie, de erfgenamen van het historische diplomatieke erfgoed tussen het Ottomaanse Rijk en Nederland.

Mehmet Tütüncü, historicus en auteur van het boek over de Testa-familie, was zeer teleurgesteld dat hij niet was uitgenodigd voor de schenking, ondanks dat het boek in handen van de Archiefvoorzitter was.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Nieuws samengesteld door İlhan KARAÇAY

In de week waarin wij ons bevinden, vonden er tijdens twee opeenvolgende avonden twee zeer belangrijke evenementen plaats voor de historische betrekkingen tussen Nederland en Turkije.

Het eerste evenement betrof een prijsuitreiking aan de Testa-familie. Het tweede evenement was een ondertekeningsceremonie van een overeenkomst.

Laten we beginnen met de ondertekeningsceremonie:

Afbeelding met persoon, kleding, pak, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Er is een samenwerkingsprotocol getekend tussen de Staatsarchieven van de Turkse Republiek en het Nationaal Archief van Nederland. Het akkoord, ondertekend in het Nationaal Archief in Nederland, werd getekend door Muhammet Ahmet Tokdemir, voorzitter van de Staatsarchieven van de Turkse Republiek, en Afelonne Doek, directeur van het Nationaal Archief van Nederland.

Afbeelding met pak, kleding, persoon, Officieel Automatisch gegenereerde beschrijving

Tijdens de betekenisvolle ceremonie sprak onze ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, over de geschiedenis van de diplomatieke betrekkingen tussen beide landen en zei: “De belangrijke documenten en bronnen in de archieven weerspiegelen de rijkdom van de diepe relaties tussen de twee landen.” Tijdens dezelfde ceremonie besprak Aleaddin Tekin, docent aan de Universiteit voor Sociale Wetenschappen in Ankara, de historische dimensie van de Turks-Nederlandse relaties.

Afbeelding met kleding, pak, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Bij de ondertekeningsceremonie in het Nationaal Archief in Den Haag waren naast onze ambassadeur Selçuk Ünal ook de onderwijsattaché Miyase Koyuncu Kaya, cultuurattaché Pınar Bilgen Ermiş, persattaché İsmail Erkam Sula, ambassadesecretaris Harun Aydemir, Turkish Airlines-directeur Şerafettin Ekici, historicus en schrijver Mehmet Tütüncü, directeur van het Yunus Emre Instituut Adil Akaltun en zijn adjunct Bülent Evren, en voorzitter van de Avrasya Stichting Fatma Aktaş, die het verhaal van de strijd van migranten vrouwen tentoonstelde in het Nationaal Archief, aanwezig.

Tijdens de bijeenkomst in het Nationaal Archief in Den Haag werden belangrijke documenten van beide partijen gezamenlijk bekeken.

PRIJSUITREIKING IN AMSTERDAM

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Tijdens een andere bijeenkomst in de zaal van het Yunus Emre Instituut in Amsterdam, werd een kopie van de geloofsbrief die aan de Ottomaanse Sultan was aangeboden, geschonken aan de Testa-familie, de erfgenamen van het historische diplomatieke erfgoed tussen het Ottomaanse Rijk en Nederland.

Mijn gewaardeerde vriend en AA-verslaggever Selman Aksünger schreef hierover het volgende:

Een kopie van de geloofsbrief die Gaspar Testa, een lid van de Testa-familie die vijf eeuwen lang een belangrijke rol speelde in de diplomatieke betrekkingen tussen het Ottomaanse Rijk en het Koninkrijk der Nederlanden, aan de sultan presenteerde bij zijn benoeming tot zaakgelastigde, werd overhandigd aan de leden van de Testa-familie.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Aan de ceremonie namen deel: Selçuk Ünal, de Turkse ambassadeur in Den Haag, Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, voorzitter van de Staatsarchieven van de Turkse Republiek, Mahmut Burak Ersoy, de Turkse consul-generaal in Amsterdam, leden van de Testa-familie en vele genodigden. In zijn toespraak op de ceremonie verklaarde ambassadeur Ünal dat het verhaal van de Testa-familie begon met de Nederlandse handelaar Pasquale Testa, die zich in 1261 in Galata, Istanbul vestigde.

Ünal zei: “De familieleden stegen in de loop der tijd naar belangrijke posities in het bestuur van de kolonie. Na de verovering van Istanbul werden de diplomatieke vaardigheden van de familie gewaardeerd door de Ottomanen, en in de loop der tijd traden ze op als bemiddelaars en tolken voor andere Europese mogendheden.”

Ünal vertelde over het benoemingsproces van Gaspar Testa en zei: “In 1815 informeerde de Nederlandse Minister van Buitenlandse Zaken Grootvizier Hurşit Ahmet Pasha per brief dat Gaspar Testa als vertegenwoordiger was aangesteld totdat de nieuwe ambassadeur uit de Verenigde Staten zijn functie zou opnemen. De Nederlanders wilden dat de ambassade actief bleef tijdens die kritieke periode, zodat hun staat erkend en vertegenwoordigd werd door een bevriend keizerrijk.”

Ünal benadrukte dat de bijdragen van de familie aan de Turks-Nederlandse betrekkingen ook in latere periodes voortduurden en zei: “De eerste voorzitter van de in 1934 opgerichte Nederlands-Turkse Vereniging was Baron Testa. Onze ambassade in Den Haag heeft altijd nauw contact gehad met de Testa-familie. We vergeten onze vrienden nooit.”

Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, voorzitter van de Staatsarchieven van de Turkse Republiek, overhandigde de tweede originele kopie van de geloofsbrief uit 1815, waarin Testa werd benoemd tot vertegenwoordiger van Nederland in Istanbul, aan de familieleden.

Tokdemir benadrukte dat de derde kopie van het document zal worden geschonken aan de Nederlandse archieven in het kader van het te ondertekenen memorandum van overeenstemming. Tokdemir merkte op dat in de jaren zeventig in de Turkse archieven onderzoek was gedaan naar documenten over Testa en uitte zijn voldoening dat het destijds gezochte document vandaag aan de familie wordt overhandigd. De familieleden die het document ontvingen, verklaarden dat zij de voorwerpen bezaten waarin de geloofsbrief werd bewaard, maar niet de brief zelf, en zeiden dat een zeer belangrijk stuk in hun collectie nu compleet is.

Afbeelding met kleding, persoon, pak, person Automatisch gegenereerde beschrijving Tijdens de ceremonie schonken de leden van de familie ook het boek “Van de Bosporus tot de Zuidzee” aan Tokdemir. (Het boek in handen van Tokdemir is uitgegeven door Mehmet Tütüncü.)

AUTEUR VAN HET BOEK MEHMET TÜTÜNCÜ NIET UITGENODIGD

Hieronder vindt u het nieuwsbericht dat ik eerder schreef over het boek “Van de Bosporus tot de Zuidzee” dat door de Testa-familie werd geschonken. Echter, de auteur van dit boek, Mehmet Tütüncü, was niet uitgenodigd voor dit evenement waarin zijn boek een centrale rol speelde. Tütüncü, die zeer teleurgesteld was over deze situatie, deed hierover een verklaring aan mij.

Hier is Tütüncü’s verklaring:

“Het feit dat ik niet was uitgenodigd voor de ceremonie waarin een kopie van de geloofsbrief die aan de Ottomaanse Sultan was aangeboden, werd geschonken aan de Testa-familie, de erfgenamen van het historische diplomatieke erfgoed tussen het Ottomaanse Rijk en Nederland, heeft mij diep geraakt. Als degene die de Testa-familie ontdekte en hierover een boek schreef, vond ik dat ik bij een dergelijke belangrijke ceremonie aanwezig had moeten zijn. Ik moet deze situatie in twijfel trekken: waarom werden mijn inspanningen en mijn boek over de Testa-familie niet voldoende gewaardeerd? Wat is de reden dat ik niet werd uitgenodigd voor een dergelijk belangrijk evenement? Het negeren van mijn historische en academische bijdragen is onbegrijpelijk. Historische onderzoeken en hun auteurs verdienen waardering niet alleen door hun werken, maar ook door geëerd te worden op dergelijke ceremonies. Als iemand die de Testa-familie ontdekte en hierover een boek schreef, roept mijn niet-uitnodiging voor de ceremonie ernstige vragen op over de waardering van historische en academische bijdragen. Ik wil de volgende vragen stellen:

-Waarom werden mijn inspanningen en bijdragen niet gewaardeerd?
-Wat is de reden dat ik niet werd uitgenodigd voor een dergelijk belangrijk
evenement?
-Hoe heeft mijn afwezigheid de historische en academische waarde van de
ceremonie beïnvloed?

De antwoorden op deze vragen zullen ons helpen het belang van historische en diplomatieke relaties beter te begrijpen. Historische onderzoeken en hun auteurs worden niet alleen herinnerd door hun waardevolle inspanningen, maar ook geëerd door dergelijke evenementen. Dit incident toont duidelijk aan dat mijn werken en bijdragen meer waardering verdienen.”

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Mehmet Tütüncü heeft tijdens zijn archiefonderzoeken vele documenten
van de Ottomanen gevonden. Hier is een foto die de mate van
belangstelling voor Tütüncü toont terwijl hij een van deze documenten laat zien.

EERSTE BRIEF VAN ATATÜRK AAN NEDERLAND GEVONDEN IN HET NEDERLANDS ARCHIEF

De originele ondertekende kopie van de brief van 30 april 1920, verzonden naar Nederland met de handtekening van Mustafa Kemal, de voorzitter van de Vergadering, waarin wordt gemeld dat de Grote Nationale Vergadering van Turkije op 23 april 1920 is geopend, werd door Mehmet Tütüncü gevonden in het Nederlands archief en gedeeld met het publiek. De belangrijkste zin in de tekst is: “Het kalifaat, het sultanaat en de Ottomaanse regering in Istanbul worden door de Ottomaanse natie beschouwd als gevangenen van de Geallieerde Mogendheden. Daarom zullen bevelen en fatwa’s uitgevaardigd vanuit het bezette Istanbul geen juridische of religieuze waarde hebben. Alle verplichtingen die door de zogenaamde regering van Istanbul zijn aangegaan, zullen door de natie als nietig en ongedaan worden beschouwd.”

Afbeelding met tekst, fotolijst, museum, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijvingDe vier pagina’s tellende brief van Atatürk aan Nederland, gevonden door Mehmet Tütüncü in het Nederlands archief, is ingelijst en hangt aan de muur van onze ambassade in Den Haag.

VOLLEDIGE TEKST VAN DE BRIEF
30 april 1920 – Ankara

Aan Zijne Excellentie de Minister van Buitenlandse Zaken van Nederland.
Meneer de Minister, We hebben de eer om onder uw gewaardeerde aandacht te brengen dat na de onrechtvaardige en oneerlijke bezetting van de stad Istanbul door de Geallieerde troepen, de Ottomaanse natie, die de Kalief Sultan en de regering als gevangenen beschouwde, een Grote Nationale Vergadering bijeenriep en uitgebreide verkiezingen hield. Tijdens de openingszitting op 23 april 1920 verklaarde de Grote Nationale Vergadering met een geweldige stemming dat het het lot van het vaderland in eigen handen had genomen zolang de Kalief Sultan en zijn eeuwige stad onder buitenlandse bezetting en druk bleven. De Grote Nationale Vergadering heeft mij de eer gegeven om aan uw Excellentie het protest van zijn leden over te brengen tegen deze willekeurige en onrechtvaardige houding, die opnieuw pessimisme opwierp over de resultaten van de Vredesconferentie van Parijs en de bepalingen van de Wapenstilstand van Mudros schond. De heilige Vergadering, die als zodanig door alle beschaafde naties wordt erkend, werd tijdens haar zitting overvallen, en vertegenwoordigers van de natie werden door de Engelse politie als criminelen weggevoerd, ondanks de krachtige protesten van de Vergadering. Leden van de Senaat, afgevaardigden, generaals en intellectuelen werden in hun woningen gearresteerd, geboeid en verbannen. Bovendien werden onze officiële en particuliere instellingen bezet door gewapende troepen onder het begrip dat macht rechtvaardigt. Toen al hun rechten geschonden en hun soevereiniteit geschonden zagen, nam het Ottomaanse volk vervolgens, onder het bevel van hun vertegenwoordigers verzameld in Ankara, de leiding van het land over en koos een uitvoerend comité uit de schoot van de Vergadering. Terwijl ik deze gebeurtenissen aan uw Excellentie voorleg, heb ik ook de eer om de wensen van de natie zoals uitgedrukt en aanvaard tijdens de zitting van 29 april 1920 over te brengen:

  1. Het kalifaat, het sultanaat en de Ottomaanse regering in Istanbul worden door de Ottomaanse natie beschouwd als gevangenen van de Geallieerde Mogendheden. Daarom zullen bevelen en fatwa’s uitgevaardigd vanuit het bezette Istanbul geen juridische of religieuze waarde hebben. Alle verplichtingen die door de zogenaamde regering van Istanbul zijn aangegaan, zullen door de natie als nietig en ongedaan worden beschouwd.

  2. De Ottomaanse natie, die haar kalmte en gematigdheid bewaart, is vastbesloten haar heilige rechten te verdedigen als een vrije en onafhankelijke staat van honderden jaren, en drukt haar wens uit om een eervolle en rechtvaardige vrede te bereiken door het recht om namens haar te handelen aan haar eigen vertegenwoordigers toe te kennen.

  3. De Ottomaanse christelijke elementen en buitenlandse elementen in het land staan onder bescherming van de natie. Ze mogen echter geen activiteiten ondernemen die tegen de algemene veiligheid van het land ingaan. In de hoop dat uw Excellentie deze rechtmatige eisen van de Ottomaanse natie positief zal overwegen, verzoek ik u respectvol om de aanvaarding van mijn diepste hoogachting.

Namens de Grote Nationale Vergadering van Turkije Voorzitter Mustafa Kemal BRON: Nederlands Nationaal Archief, Ministerie van Buitenlandse Zaken Archief, Fonds Code: 2.05.18.742

**********************************

Eerste bericht over het boek van Tütüncü over de familie Testa

LEVENSGESCHIEDENIS VAN EEN NEDERLANDSE TURKSE FAMILIE IN TURKIJE GEWORDEN TOT EEN BOEK

In het boek samengesteld door onderzoeker Mehmet Tütüncü, worden de avonturen van de TESTA-familie, die eeuwenlang in Turkije hebben gewoond, en in het bijzonder die van GASPARD BARON TESTA, verteld.

Tijdens de presentatie van het boek ‘Van de Bosporus naar de Zuiderzee’ werden welgestelde liefhebbers van de oude Nederland en historici verwelkomd door onze ambassadeur in Den Haag, Şaban Dişli, vergelijkbaar met de liefhebbers van de Ottomaanse dynastie.

Afbeelding met boom, buiten, water, rivier Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY was aanwezig:

Ik had de betrekkingen tussen Turkije en Nederland voor 400 jaar in een boek vastgelegd. Eigenlijk gaan de relaties tussen deze twee landen niet 400, maar 1000 jaar terug. Natuurlijk, als een Nederlandse koopman genaamd Pasquale TESTA in 1261 naar Turkije kwam en zich daar vestigde, en zijn familie eeuwenlang actief was, dan zijn de betrekkingen toen begonnen.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

De activiteiten van de TESTA-familie in Turkije van 1261 tot 1793 waren niet te onderschatten. Deze activiteiten varieerden van tolkendiensten bij het Ottomaanse Rijk tot ministeriële functies.

De TESTA-familie, die in 1261 vanuit Genua naar Istanbul kwam en zich vestigde, kreeg de heerschappij over Galata, waar ze als bestuurders (burgemeesters) werkten. Hoewel verwacht werd dat ze na de verovering zouden worden verbannen, kregen ze toestemming om in Turkije te blijven omdat ze de sleutels van Galata aan Sultan Mehmed II hadden overhandigd.

Nadat Sultan Mehmed II ontdekte dat de TESTA-familie bekwaam was, gaf hij alle familieleden staatsfuncties. De TESTA-leden begonnen als tolken en vervulden een rol als bemiddelaars tussen het Ottomaanse Rijk en Europese landen, en voerden ook lobbywerk uit ten gunste van het Ottomaanse Rijk.

De rol van de TESTA-familie in het Ottomaanse Rijk duurde voort tot hun reis naar Nederland begon in 1793. De avonturen van de familie eindigden met het laatste lid in Turkije, Gaspart TESTA. Gaspart Testa werd in 1770 geboren. Op 23-jarige leeftijd begon hij met een groep van 9 mensen aan een reis per koets naar Nederland. Tijdens de avontuurlijke reis van 84 dagen hield hij notities bij waarin hij vergelijkingen maakte tussen het Ottomaanse Rijk en Europese landen. Deze notities, die ook de gebeurtenissen onderweg beschrijven, lagen te verstoffen in de archieven als een reisverslag, totdat de Turkse onderzoeker Mehmet Tütüncü ze vond in de stoffige planken van het staatsarchief.

Afbeelding met persoon, mensen, groep, auditorium Automatisch gegenereerde beschrijving

Eerder had Tütüncü al onderzoek gedaan naar en boeken gepubliceerd over de betrekkingen tussen Turkije en Nederland. Hij vertaalde het reisverslag van TESTA naar het Nederlands en publiceerde het.

Afbeelding met tekst, binnen, persoon, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Tijdens de presentatie van het boek ‘Van de Bosporus naar de Zuiderzee’ (GASPARD BARON TESTA), waarin Mehmet Tütüncü sprak over TESTA als “de eerste Turkse Ottomaanse burger die naar Nederland kwam”, werden welgestelde liefhebbers van de oude Nederland en historici verwelkomd door onze ambassadeur in Den Haag, Şaban Dişli.

Afbeelding met persoon, poseren, binnen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Tijen de receptie, bijgewoond door Andre en Patrick TESTA, afstammelingen van de TESTA-familie, vertelde Mehmet Tütüncü dat hij zelf 50 jaar geleden dezelfde reisroute van TESTA volgde naar Nederland, wat leidde tot een stortvloed van applaus. Tütüncü probeerde vervolgens een verband te leggen tussen zijn leven in Nederland en dat van TESTA.

Afbeelding met persoon, binnen, vloer, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Egbert Ten Cate, voorzitter van de Ten Cate Stichting die steun verleende aan de publicatie van het boek, Marjon van Walbeek, adjunct-directeur van de Nederlandse Archieven, Willeke de Groot, algemeen directeur van de Noord-Hollandse Archieven, Arjen Uijterlinde, de Nederlandse consul-generaal in Istanbul, Kees van Rij en Marjanne de Kwaasteniet, voormalige Nederlandse ambassadeurs in Ankara, voormalig consul-generaal in Istanbul K. Alexander, en TESTA-afstammelingen Andre en Patrick TESTA waren aanwezig tijdens de receptie, waar onze ambassadeur in Den Haag, Şaban Dişli, de gasten verwelkomde.

Afbeelding met persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Mehmet Tütüncü overhandigde zijn boek aan onze
ambassadeur in Den Haag, Şaban Dişli, Egbert ten Cate,
Marjon van Walbeek en Willeke de Groot.

Egbert ten Cate, die de publicatie van het boek ondersteunde, kondigde aan dat hij ook de vertaling van het boek naar het Turks zou ondersteunen.

Afbeelding met persoon, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving
Na de distributie van de eerste oplage van het boek aan de
gasten, voerde Ceylan Utlu onder begeleiding van saz en piano
ons volkslied en het Nederlandse volkslied uit. Daarna werden de
gasten getrakteerd op hapjes uit de Turkse keuken.

Afbeelding met tekst, gras, persoon, schermafbeelding Automatisch gegenereerde beschrijving

De Nederlandse media besteedde veel aandacht aan de boekpresentatie vanwege het belang van de aanwezigen. Op de foto zien we onze ambassadeur in Den Haag, Şaban Dişli (midden), de auteur van het boek, Mehmet Tütüncü, en andere vooraanstaande gasten.

STAATSECRETARIS GÜNAY USLU

Afbeelding met tekst, poseren Automatisch gegenereerde beschrijving
Mehmet Tütüncü bezocht de Staatssecretaris van Cultuur en Media, Günay Uslu, in haar kantoor en overhandigde haar het boek, omdat zij vanwege een belangrijke verplichting niet bij de receptie aanwezig kon zijn. Uslu feliciteerde Tütüncü en zei: “Blijf doorgaan met uw onderzoek. U kunt nog veel meer ontdekken. Ik zal proberen u te ondersteunen.”

Afbeelding met tekst, schermopname, boek, Reclame Automatisch gegenereerde beschrijving

Zoals ik aan het begin van het nieuwsbericht vermeldde, had ik de betrekkingen tussen Turkije en Nederland beschreven als een geschiedenis van 400 jaar. In feite gaan de betrekkingen tussen deze twee landen niet 400, maar 1000 jaar terug. Dit feit hebben we geleerd na het onderzoek van Mehmet Tütüncü.

GAZETECİLİK TAHSİLİ YAPANLAR VE GAZETECİ OLMAK İSTEYENLER, HÜRRİYET GAZETECİLİĞİNİN EFSANE DÖNEMİNİ MUTLAKA OKUMALILAR.

GAZETECİLİK TAHSİLİ YAPANLAR VE GAZETECİ OLMAK İSTEYENLER, HÜRRİYET GAZETECİLİĞİNİN EFSANE DÖNEMİNİ MUTLAKA OKUMALILAR.

              Bir zamanlar gazetecilik…

Bir zamanlar Nezih Demirkent’in ve Garbis Keşişoğlu’nun yönetimi, Hikmet Feridun Es, İlhan Karaçay, Faruk Zapçı, Muammer Elveren’in röportajları mumla aranır oldu.

Hürriyet, sınır ötesinde yayınlanan dünyanın en yüksek tirajlı gazetesiydi. Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’u kapsayan Benelüks ilavesi de, Türkiye’de bölge yayıncılığında örnek alınacak nitelikteydi.

Türkiye’deki iletişim fakültelerinde gazetecilik tahsili yapanların, bölge gazeteciliğinin ne olduğunu anlamaları için, o günlerin Avrupa Hürriyet gazetelerini arşivlerde bulup incelemeleri gerekiyor.

(Haberin Hollandacası en altta.
Het nieuws in het Nederlands staat helemaal onderaan.)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KAAÇAY derledi:

‘Bir zamanlar’ diye başlayan film isimlerine aşina olduk artık.
Baş rollerini Charles Bronson, Henry Fonda ve Calaudia Cardinale’nin oynadığı, 1960 yapımı
‘Bir Zamanlar Batıda – Once Upon a Time in the West’ adlı filmi defalarca izlemişizdir.
Bir süre önce de, ‘Bir zamanlar Çukurova’ ve ‘Bir zamanlar Kıbrıs’ filmlerini izledik.
Ben de bu isimlerden esinlenerek, ‘Bir zamanlar gazetecilik’ başlığı ile, dünün ve bugünün gazeteciliğini irdeleyeceğim. Kim bilir, belki bir gün bu isim ile de bir film yapılır.

Dünün ve bugünün gazeteciliği…

Peşinen belirtmek isterim ki, amacım, bu yazıda övgüyle söz edilen kişilere paye dağıtmak olmadığı gibi, şimdi anonim olarak yerdiğim meslektaşlarım için ise, istisnalar geçerlidir. İstisnalı meslektaşlarım içinde de, çok güzel çalışmalar yapanlar vardır tabii.

Eskiden, bir gazeteye 10-15 bin tiraj artırma başarısını gösterenler, gazete patronları tarafından baş tacı yapılırdı. Asparagas gazeteciliği ile 100 bin fazladan tiraj alan, geçici hokkabazlar hariç tabii…
1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda, gazeteciliğin mutfağındaki tüm yemekleri yapabilen uzman bulmak çok zordu.

‘Yoktu’ demeyip ‘zordu’ dememin nedeni, birilerinin var olduğunu anlatacağım içindir.
Var olan bu uzmanlardan biri, hatta en baştaki, rahmetli Nezih Demirkent’ti.
Hürriyet’in başına getirildiği zaman hem Genel Müdürlüğü ve hem de Genel Yayın Müdürlüğü görevini üstlenmesinin tek nedeni, Demirkent’in yukarıda belirtilen hususiyetlere sahip olmasıydı.
Baskı işinden, ilan işine, eleman bulma işinden yazı işlerine ve rakip gözetlemeden dış haber kadrosu oluşturmaya kadar, uzmanlaşmış olan Nezih Demirkent, işte bu özelliği nedeniyle başarılı oluyor ve eline aldığı gazetelere tiraj kazandırıyordu.

Demirkent, Hürriyet’in başına geçtikten bir süre sonra, Çetin Emeç’i, Seçkin Türesayı ve Erol Türegün’ü medyaya kazandırmış bir usta olarak, ününe ün katmıştı.

Demirkent’in bir de yurt dışındaki mucizesi vardı. Yurt dışı yayınlarını güçlendirmek için, Almanya’da Garbis Keşişoğlu’nu, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da naçizane şahsımı, İstanbul’daki ekibin başına da Ertuğ Karakullukçu’yu getiren Demirkent, bu konuda da çok başarılı oldu.
Öyle ki, Avrupa yayınlarına daha önce başlamış olan Tercüman Gazetesi’nin, özellikle tutucu okuyucular sayesinde elde etmiş olduğu tiraja ulaşmak hayal bile edilemiyordu. Yurt dışında kurduğu muhabir kadrosunu geliştiren Demirkent, bizler ile yaptığı istişareler sonrasında atraksiyon üzerine atraksiyon düzenliyordu.

Önce, Tercüman’ın ünlü yazarı Murat Sertoğlu’nu kadroya dahil etti. Daha sonra Sertoğlu’na Avrupa turu yaptırdı. Güreş tefrikacısı ve tarih yazarı olan Murat Sertoğlu ile Avrupa’nın dört bir yanında, pansiyon pansiyon dolaşıp yurttaşlar ile toplantılar yaptık.

Kadroya alınan bir diğer yazar, Kıbrıs Türktür Derneği’nin kurucu ve Genel Başkanı olan Hikmet Bil de cabasıydı tabii…

Afbeelding met person, persoon, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving
Demirkent daha sonra, yurttaşlarımız ile bütünleşmek için, Türkiye’nin o dönem en iyi Hafız ve Mevlithanlardan oluşan bir grubu, merhum Hacı Hafız ve Mevlithan Nusret Yeşilçay başkanlığında Almanya, İsviçre, Hollanda ve Belçika’ya gönderdi. Naçizane şahsımın rehberliğinde, Avrupa’nı 28 yerinde mevlit okutuldu.

Şimdilerde çok kişinin o yıllarda neler yapıldığından maalesef haberi yok bile…
Dünya’da sınır ötesinde yayınlanan en yüksek tirajlı, Avrupa’da basın camiasında örnek gösterilen Hürriyet Gazetesi, şimdilerde beceriksiz, konulardan bihaber sözde yöneticiler tarafından batırıldı…
Rahmetli Demirkent döneminin ‘Amiral gemisi’ Hürriyet, şimdi bir ‘sandal’ haline dönüştü.
Çok kişi, Demirkent ve ekibinin ne yapmak istediğini kavrayamamıştı…
Bugün dahi, basın dünyasında bazıları, bir zamanlar Almanya ve Benelüks ülkelerinde gündemi tayin eden bu ekibin başarısını hazmedemedi, Hürriyet bünyesinde, mevcudu bile devam ettiremeyenler, gazetenin Türkiye ve Avrupa’da yerlerde sürünmesine yol açtılar.

Afbeelding met tekst, krant, kaart, papier Automatisch gegenereerde beschrijvingHollanda’nın en ciddi gazetelerinden NRC Handelsblad, Ertuğ Karakullukçu, garbis Keşişoğlu ve İlhan Karaçay üçlüsünün fotoğrafıyla yayınladığı tam sayfa haberinde, ‘Hollanda’da en çok satılan yabancı gazete’ ve ‘Hürriyet:Hollanda Türkleri’nin sesi’ başlıklarıyla yayınlamıştı.
Sağda ise, Hollanda haritasına dağılmış Hürriyet kadrosu görülüyor.

BUGÜNÜN GAZETECİLİĞİNE GELİNCE:
Gazetecilik, dün ile bugün arasında öylesine keskin bir değişim geçirdi ki, eski günleri anımsadığımda, bazen kendimi bir başka çağda yaşamış gibi hissediyorum. Geçmişin gazeteciliği, bugünle kıyaslandığında tam anlamıyla alın teriyle yapılan bir meslek, bir emek mücadelesiydi.
O zamanlar, haber peşinde koşan muhabirlerin ellerindeki tek sermayesi; merakı, azmi ve etiğe olan bağlılığıydı. Haber bulmak, doğrulatmak ve topluma ulaştırmak için ne büyük mücadeleler verdiğimizi bir biz biliriz, bir de o günleri bizimle paylaşan meslektaşlarımız.

O dönemde bir haberi ulaştırmak, günümüzde dakikalar süren bir iş değil, saatler, hatta bazen günler alan bir serüvendi. Haberlerimizi yazdıktan sonra, fotoğrafları ulaştırmak ayrı bir çileydi. Bugünkü gibi dijital makineler, internet bağlantıları veya bulut sistemleri (çevrimiçi depolama sistemleri) yoktu. Fotoğrafları filme çeker, ardından bu filmleri bir zarf içine koyar ve nefes nefese havalimanlarına koşardık. Oradan bir yolcu bulup, zarfımızı emanet etmek için türlü dil dökerdik. Eğer bu mümkün olmazsa, elimizdeki kısıtlı bütçeyle zarfımızı kargoya verir ve “Acaba yerine ulaşacak mı?” endişesiyle beklerdik.

O günlerde, gazetenin ertesi gün baskıya yetişmesi için gösterdiğimiz çabalar, adeta birer hokkabazlık örneğiydi. Teknoloji yoktu, kolaylıklar sınırlıydı, ama bir şeyi çok iyi biliyorduk: Haber kutsaldı, halkın doğru bilgiyi öğrenmesi bizim temel görevimizdi. Bu sorumluluk, bizleri gece gündüz çalışmaya, her türlü riski almaya itiyordu. Muhabir kadrolarımız öylesine çalışkan, öylesine fedakârdı ki, bu çaba sayesinde gazetecilik hem bir sanat hem de bir onur mesleği olarak anılıyordu.

Bugüne geldiğimizde, teknoloji ile donatılmış bir gazetecilik dünyası görüyoruz. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları ve anında haberleşme olanakları, haberin ulaşılabilirliğini inanılmaz bir seviyeye taşıdı. Artık bir haberi anında yazıp göndermek, fotoğrafları veya videoları saniyeler içinde paylaşmak mümkün. Ancak bu kolaylıkların gazeteciliği daha iyi bir yere taşıyıp taşımadığı ciddi bir soru işareti.

Bugünün muhabir kadroları, ne yazık ki geçmişin fedakâr gazetecilerini aratıyor. Kolaylıkların ardına saklanarak haberciliğin zahmetli taraflarından kaçınan, araştırma ve doğrulama yükünü hafife alan bir zihniyetin ortaya çıktığını görmek üzücü. Birçok gazeteci artık masa başından kalkmadan haber yapmayı tercih ediyor; sahaya çıkmak, insanlarla birebir konuşmak, olayları yerinde gözlemlemek ikinci planda kalıyor. Oysa gazetecilik, insan hikâyelerini dinlemek ve gözlemlerle gerçekleri keşfetmekten doğan bir meslek.

Daha acı olan bir diğer gerçek ise, gazetecilikteki ahlaki ve ideolojik erozyon. Bugün birçok gazeteci, kendi ideolojilerini veya çıkarlarını meslek etiğinin önüne koymuş durumda. Tarafsızlık ilkesini bir kenara bırakan, geçmişte savunduğu değerlerden dönerek farklı ideolojilerin propagandacılığına soyunan isimleri görmek son derece hayal kırıklığı yaratıyor. Sağcı, solcu, dinci ya da tamamen apolitik; fark etmiyor. Döneklik, ne yazık ki birçok gazetecinin ortak özelliği haline geldi.

Bu kişiler, bir dönem halkın gözünde güvenilir birer haberciyken, şimdi taraflı yayın organlarının birer aracı olmuş durumdalar. Mesleki onuru bir kenara bırakıp, bağlı oldukları yapıların çıkarlarına hizmet eden bu gazeteciler (!), aslında bu mesleğe en büyük ihaneti yapıyorlar. Oysa gazetecilik, tarafsızlık ve doğruyu aktarma sorumluluğu üzerine inşa edilmiştir.

Bugün gazetecilik çok daha kolay bir hale gelmiş olabilir, ama bu kolaylıklar mesleğin temel değerlerini gölgelememelidir. Geçmişin gazeteciliği, zorlukların ve fedakârlıkların damgasını vurduğu bir meslekti; bugünün gazeteciliği ise ahlaki ve ideolojik bir sınavdan geçiyor. Gazetecilik, sadece haber yapmak değil, aynı zamanda bir kamu hizmeti sunmaktır. Bu nedenle, hem gazeteciler hem de medya kuruluşları, mesleğin temel ilkelerine sıkı sıkıya sarılmalı ve geçmişin o fedakâr ruhundan ilham almalıdır.

ERTUĞ KARAKULLUKÇU

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Spordan, sosyal ve kültürel haberlere, magazinden dış politikaya kadar haberleri yağdırdığımız, İstanbul’daki ekibin başında bulunan Ertuğ Karakullukçu, bu haberleri en iyi şekilde değerlendiriyordu.
Gece saat 01.00’lere kadar gazeteden ayrılmayan Karakullukçu, gazeteden ayrıldıktan sonra, uğradığı dost grubu içinde bir duble rakıyı ihmal etmemesine rağmen, ne hikmetse her sabah saat 09.00’da gazetesindeki görevinin başında oluyordu.

Bakınız, ‘Gazeteciliğin piri’ diyebileceğim Karakullukçu o dönemi nasıl anlatıyor:

EFSANE DÖNEMİN HÜRRİYET GAZETECİLİĞİ

Avrupa Hürriyet, tam bir mucizedir. Haberciliği ve gelişimi açısından gazetecilik okulları tarafından incelenmeli, tez konusu yapılmalıdır.

Hürriyet, Almanya’da yayına başlarken, piyasaya Tercüman gazetesi hakimdi.

Fakat iyi bir örgütlenme ve gözünü budaktan sakınmayan sıkı habercilikle Hürriyet, kısa zamanda Avrupa’nın mutlak hakimi oldu.

Türkiye’deki bir seçim gecesinde Frankfurt’ta 202 bin gazete basmıştık. Ortalama tiraj, 170 – 180 bin bandında gidiyordu.

DÜNYADA 1 NUMARA

Ben görevden ayrıldıktan sonra Frankfurt Hürriyet’teki arkadaşlar benden gazeteyle ilgili bir yazı istemişti.

O zaman, Avrupa Hürriyet’in tirajını Hindistan, Çin, Amerika dahil olmak üzere, dünyanın en çok satan gazetelerinin tirajlarıyla kıyaslamıştım. Bunu yaparken, ülke nüfuslarını, gazetelerin tirajlarına bölmüştüm.

Sonuç, umduğum gibiydi. Avrupa Hürriyet, ülke nüfusuna göre (gazetemiz için Avrupa’daki Türk sayısı) dünyanın en çok okunan 1 numaralı gazetesi çıkmıştı.
Hiç abartı yok, dileyen hesaplayabilir.

EMSALSİZ EMEK

Bu büyük başarının ardında çok büyük bir emek vardı.
Başta, kurucu babalar Nezin Demirkent ve Garbis Keşişoğlu’nun muazzam emeği…
Benim, görevde olduğum sürece tek gün bile izin yapmadan geceyi gündüze karıştıran tutkulu emeklerim…
Frankfurt merkezimizde, başta Nezih Akkutay olmak üzere arkadaşlarımızın tüm Avrupa’yı kucaklayan fedakâr emekleri…
Ve en başta da, Avrupa’nın her köşesinde habercilik destanları yazan muhabir arkadaşlarımızın kan ter içindeki şahane emekleri…

O emekler, bugün artık tekrarlanamaz.

ÖNCE MUHABİR

Bir kere, Avrupa’yı fetheden o kadro, bugün Türkiye’de bile hiçbir gazetede yok.
Zaten o gazetecilik anlayışı da artık maalesef mevcut değil.
O dönemde muhabir, gazeteciliğin baş tacıydı…
Yakın geçmişten bu yana ise, ne acıdır ki, her tensikatta öncelikle muhabirler akla geldi. Düşünülmedi ki, asker olmadan savaşılmaz; muhabir olmadan da gazetecilik yapılamaz.

OKURLA BÜTÜNLEŞME

Hürriyet’in Hürriyet olduğu dönemde, Avrupa’nın en ücra köşelerinde bile muhabir kazanma gayreti içinde olundu.
Haber için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı. Haber isterse Antarktika’da olsun, anında atlar giderdik.
Ve her koşulda vatandaşın yanında olundu…
Heim’larda, fabrikalarda, Bahnhof’larda, hastanelerde, tercüme bürolarında, emeklilik işlemlerinde, Kapıkule ve Yeşilköy hava limanı gibi sınır kapılarında…
“Gurbetçi”nin derdi derdimiz, sevinci sevincimiz oldu…
Aşımızı bölüştük, Heim odalarında kuru fasulyeye birlikte az mı kaşık salladık ?

GÜLLE GİBİ MANŞETLER

Avrupa Hürriyet’in tirajındaki ilk hareketlilik, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki gazetecilik başarısıyla ortaya çıtmıştı.
Ama sonraki süreçte yaşanan yurttaşla bütünleşme, kesintisiz tiraj tırmanışını beraberinde getirdi.
Dil, eğitim, emeklilik, konsolosluk, ikinci sınıf insan muamelesi, çifte vatandaşlık, yabancı düşmanlığı gibi ana sorunlar, Hürriyet’in manşetlerinde top gibi patlardı.
Gazete, derdini o manşetlerden haykıran okur ile et ve tırnak gibi kaynaştı, yurt dışındaki insanımızın kimliğinin ayrılmaz parçası oldu.

TİRAJ, ETKİNLİK, SAYGINLIK

Avrupa’daki Türk’lerle, Ankara ve Avrupa başkentleri arasında köprü kurduk.
Sadece gerçeğin peşinde koşan objektif ve sansürsüz gazeteciliğimiz, gazeteye tiraj yanında benzersiz bir etkinlik ve saygınlık kazandırdı…
O dönemlerde Avrupa kamuoyunun gündeminde Hürriyet hep var oldu.

İŞTE O RUH VE İLHAN KARAÇAY

Afbeelding met kleding, persoon, groep, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving
Efsane Hürriyet’in Hollanda kadrosundan bir başka fotoğraf.

Evet ne olduysa, en başta Avrupa’ya kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş temsilcilerimiz, saat mefhumunu sözlüklerinden silmiş Hürriyet muhabirleri sayesinde oldu.
Hepsi aynı gazetecilik ruhunu taşıyan arkadaşlarımıza bir örnek olarak, İlhan Karaçay’ı gösterebilirim. İsterseniz gecenin 04’ünde arayın, anında telefonun öteki ucunda, anında göreve hazır, “Full Time” gazeteci…
‘Hollanda’ denince, akla gelen ilk isimlerden biri…
Benelüx ilavesi ile bölgedeki Türk toplumunun gözü, kulağı, sesiydi İlhan Karaçay…
Muhabir, yazar, ilan temsilcisi, matbaacı, gazete pazarlama uzmanı…
Aynı anda hepsi. Hollanda’daki her kapıyı açacak bir çilingir yoktur ama bir habercilik sihirbazı İlhan Karaçay iyi ki vardır.
Ve tıpkı diğer temsilcilerimiz gibi, İlhan Karaçay’ın da baş gıdası haberdir.
O da haberle yatar, haberle uyanır.

TEMEL SORU

Bugün artık gazeteciliğin objektif koşulları çok değişti.
Kabul etmek gerekir ki, Türkiye ortamında özgür gazeteciliğin alanı hayli daraldı.
Bunun yanında, sosyal medya diye bir gerçeklik de var.
Peki, teknoloji icat olundu da gazetecilik bozuldu mu?
Kocaman bir hayır. Gazeteciliğin özü hep aynı kaldı. Mecrası, yapılış biçimi farklılaşsa da ruhu hiç değişmedi.
O nedenle, bugün vahim tiraj kayıpları karşısında, bahaneyi yalnızca internet ve sosyal medyada arayan gazete yöneticileri, kendilerine önce şu temel soruyu sormalılar:

“Ya biz, gazetecilik adına ne yapıyoruz?”
İlham ihtiyacı duyurursa eğer, arşivden eski gazete ciltleri getirtilip sayfaları karıştırılabilir.

Ertuğ Karakullukçu Hürriyet’in yurtdışı yolculuğunu kronolojik olarak şöyle sıralıyor:

Hürriyet 1 Mayıs 1948 doğumlu. Yurt dışındaki ilk baskısı, nisan 1969’da yapıldı. Yer, göçmen Türklerin en yoğun olduğu Münih. (Daha önce belli bir sayıda gazete İstanbul’dan Almanya’ya uçakla gönderiliyordu).

İşte, bu ilk şirketin Almanca adı: Hürriyet Europa Zeitungs GMBH… Hürriyet Avrupa Gazetecilik Limited Şirketi. İlk baskılar Bild gazetesinin basıldığı matbaada yapıldı.

Devir, Tipo baskı dönemi. İstanbul’dan Almanya’ya uçakla “matris” gönderiliyor. Yani, gazetenin bir tür özel kartona alınmış kopyası. O zamanki teknikle Münih’te kurşun kalıplara aktarılıyor. Bunlar, rotatif dediğimiz baskı makinelerine bağlanıyor. Düğmeye bastınız mı, diyar-ı gurbette kulaklarınıza senfonik lezzetler katan gürültüsüyle rotatif dönüyor… Huzurlarınızda, Almanya Hürriyet… Artık her sabah Almanya’da, giderek tüm Avrupa’da bir büyük bayram yaşanacaktır: Kocaman yürekleri vatan hasretiyle tutuşan Türk işçilerinin, gazeteleri Hürriyet ile kucaklaşma şöleni.

1969 sonbaharında Münih Havaalanı, yenileme çalışmaları nedeniyle hava trafiğine kapatılacak ve iki ay uçak inmeyecektir. Bu nedenle Hürriyet, hava trafiğinin en uygun olduğu Frankfurt’a taşınır. Bu süre içinde, Türkiye’de basılan gazeteler paketlenip uçakla gönderilir ve dağıtıma verilir. Ama dönemin ulaşım olanakları elvermediği için gazete Türkiye’deden bir gün sonra piyasaya çıkar. Taa ki, Hürriyet’in ilk elektronik iletişim köprüsünü kurmasına kadar.

1971’de, Hürriyet, Frankfurt’ta Tercüman gazetesinin tesislerinde ofset tekniğiyle basılmaya başlandı. Bu kez Türkiye’den matris yerine film gönderilmektedir. Ama her hava muhalefetinde, uçakların her aksamasında kahredici sıkıntılar yaşanmaktadır.

1973’te Hürriyet, Frankfurt Kölner Strasse’de (Köln Caddesi) ilk matbaasını kurdu. Şirketin adı, Hürriyet Ege GMBH olur.

1975’te, Frankfurt’un Zeppelinheim köyünde kurulan tam donanımlı Hürriyet matbaasına geçilir. Bu süreçte, Türkiye ile ilk elektronik iletişim kurulur. Hürriyet, İstanbul merkezimizden Frankfurt’a bilgisayar teknolojisiyle aktarılır. Uçakla matris göndermenin ardından film yollama yöntemi de sona ermiştir. İstanbul’dan düğmeye basılır basılmaz Hürriyet Frankfurt’dır. Büyük bir devrim: Böylece ilk kez bir Türk gazetesi, dünyanın her köşesinde Türkiye ile aynı anda yayınlanır. Yine ilk kez taa Amerika’ya kadar gönderilir. Zaman farkı nedeniyle gazete, New York’ta da aynı sabah piyasada olabilmektedir.

Hürriyet Almanya, 1999’da Dogan Media International GmbH adını alır.

2001’de, Frankfurt’un Mörfelden-Walldorf bölgesinde inşa edilen modern matbaa tesislerine geçer.

Nihayet, 29 Ekim 2004: İlklerin gazetesi Hürriyet, basında bir büyük devrime daha imza atar. 1969’da Köln’de başlayan yurt dışına açılma öykümüz, New York’ta baskı aşamasıyla yeni bir doruğa uzanır…

Gazetenin 1 Kasım 2004 tarihli Türkiye baskısı masamın üzerinde duruyor. Üst manşette bir fotoğraf: Hürriyet gazetesini ellerinde tutan insanlar. Newyork’ta Cumhuriyet Balosu’na katılanlar ABD basılan ilk Hürriyet gazetesini ellerinde tutuyorlar. Yan tarafta bir açıklama: Türk basınında sayısız ilke imza atan Hürriyet, ABD’de de günlük basılan ilk gazete oldu.

HÜRRİYET’İN DÜNYAYA YAYILMIŞ EFSANE KADROSU FRANKFURT’TA BİR ARAYA GELMİŞTİ

Kimler yoktu ki o zamanki Hürriyet’in yurt dışı kadrosunda. Üstte fotoğrafını göreceğiniz o kadrodaki isimleri hatırlayanlarınız olacaktır:
Ayaktakiler: Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Yurt dışı Baskılar Müdürü) Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Köln), Çetin Emeç (Genel Yayın Müdürü), Mehmet Demirel (İtalya), Yıldız Kafkas (İsveç), Erdinç Ispartalı (İsviçre), Rodolfo Bella (İtalya), Şerif Sayın (Belçika) Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.
Oturanlar: Nusret Özgül (Belçika) Kamil Yaman (Avusturya-Berlin-Frankfurt), Ziya Akçapar (Yunanistan), Faruk Zapcı (İngiltere), Tevfik Dalgıç (İrlanda), Serdar Koçak (Münih), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlin), Adnan Celepoğlu (sonradan Atik soyadını aldı), Abdullah Anapa (Stuttgart)

HÜRRİYET’İN HOLLANDA KADROSU


Hürriyet’in Hollanda kadrosu, İlhan Karaçay’ın başkanlığında 24 kişiden oluşuyordu. Bu kadro, gazetenin Hollanda’da 5 bin tiraja ulaşmasını sağlamıştı. Gazetemizi dağıtan Van Gelderen firması, üzerinde 1.000.000 yazılı özel bez poşetler bastırmış ve okurlara armağan etmişti.

Bugün Türkiye’deki bölge gazetelerinin, o yıllarda Almanya ve Benelüks ekibinin yaptıklarını örnek almaları gerektiğini vurgulamayı da, meslektaşlarıma karşı bir borç addediyorum.

Hürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden ???), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen ???)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ???),
Ali Esmer,

GARBİS KEŞİŞOĞLU

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Hürriyet’in yurt dışında güçlenmesinde en büyük katkı sahibi olan Garbis Keşişoğlu’ndan biraz uzunca söz etmezsem, büyük bir haksızlık yapmış olurum. Hatta, Keşişoğlu’nun bu konuda, yurdışı güçlenişinin asıl kahramanı olduğunu belirterek…

Garbis Keşişoğlu, Hürriyet döneminden sonra, Asil Nadir’in satın aldığı GÜNAYDIN gazetesinin kadrosunu, Londra’dan rahmetli Nuyan Yiğit ile birlikte kurarken, Brüksel’deki buluşmamızda, şahsımı da Benelüks’ün sorumluluğuna getirdi.

Garbis Keşişoğlu, yurt dışında medya ile ilgili her gelişmeyi yakından takip ediyor, baskı ve teknoloji fuarlarını kaçırmıyor ve medya ile ilgili her toplantıya davetli olarak katılıyordu.
Sabah Gazetesi’ni alan Dinç Bilgin ve Hürriyet Gazetesi’ni alan Aydın Doğan’a da danışmanlık yapan Keşişoğlu, şimdilerde Miami’de yaşıyor.
Benim gibi, ilerlemiş yaşına rağmen medyadan kopamayan Keşişoğlu, pek çok gazete patronunun arayıp danıştığı bir uzman olduğu gibi, DÜNYA Gazetesi’ne de yazmaya devam ediyordu.

Keşişoğlu, yakından takip ettiği ABD Medyasını yazmış. Bir zamanlar Türkiye’de basının rotasını belirleyen Garbis Keşişoğlu, şimdilerde ABD basınını da şekillendirmeye çalışıyor.
Türkiye’de medya yöneticilerinin, yukarıdaki yazıda sözünü ettiğim bireylerden öğrenecekleri çok şey var.
Ben de, çok şey öğrenerek ve beğenerek okuduğum Keşişoğlu’nun yazısını sizlere de sunuyorum.

ABD basını tartışıyor: Pandemi sonrası yenilenme şart, ama bu nasıl başarılır? 

Garbis KEŞİŞOĞLU

Garbis KEŞİŞOĞLU
gkesisoglu@gmail.com

Pandemiden sonra geleneksel basının nasıl şekilleneceğine dair tartışmalar, Amerikan medya çevrelerinde yoğunluk kazandı. Yakın geleceğe ilişkin beyin fırtınalarında ağırlıklı görüş, sosyal medyanın giderek daha fazla belirleyici olacağı…
“Z” kuşağına gazete okutmanın neredeyse olanaksız olduğunda birleşiliyor ve geleneksel gazeteciliğin sosyal medya olanaklarından yararlanma yollarını hayata geçirmesi gerektiği vurgulanıyor. İlginç bir gelişme, The Wall Street Journal bünyesinde yaşandı…

Nüfus yapısındaki değişim, medyayı da etkiliyor

21. yüzyıl gazeteciliğinde, “Medya Çarı” diye bilinen Rupert Murdoch’un sancak gemisi The Wall Street Journal’ın ayrıcalıklı bir yeri var: The News grubu içinde para kazanan tek gazete.
Ama bu trend daha ne kadar devam edecek? Temel sorun şurada:
Amerikan toplumunun demografisi hızla değişiyor. Son yıllarda, Meksika hududundan akın eden Orta Amerikalılar Afrika’dan gelen siyahlar ve Asyalılar nedeniyle toplumda önemli değişiklikler oldu. Hispaniklerin oranı yüzde 19’a, Siyahlarınki ise yüzde 14’e yükseldi. Buna karşılık, Amerika’nın kuruluşunda önemli katkıları olan İrlanda, İskoç, İngiliz ve İtalyan asıllılarının oranları, gittikçe azalıyor. Bu yüzden abone sayılarında beyaz üyelerin payı giderek azalıyor ve o nedenle de yeni aboneler bulmak güçleşiyor.

Murdoch, geleceği okumak için raporlar hazırlatıyor

Durumun farkına varan 90 yaşındaki Murdoch, 2007 yılından beri yazı işleri bünyesinde gelecek ile ilgili raporlar hazırlatıyor. The Wall Street Journal, her sabah Murdoch’ un ilk okuduğu yayın olduğundan, gazetenin geleceği ile yakından ilgileniyor ve tavsiyelerde bulunuyor.

Wall Street Journal, diğer Amerikan gazetelerden çok önce, 1996’da dijital edisyonu için ödeme duvarını koymuş ve dijitale öyle giriş yapmıştı. Yani bedava okumaya izin vermedi. Oysa aynı yıllarda, bugünün lider gazetesi The New York Times, iş planlarında haberlerin ücretsiz olmasını savunuyordu… Başka bazı gazeteler de bunda ısrar ettiklerinden kapanma mecburiyetinde kalmışlardı. Wall Street Journal 1300 kişilik yazı işleri kadrosu ile para kazanmaya devam ederken, inovasyonu da hiç ihmal etmedi.

Kadın gazeteci yönetiminde 150 kişilik ekiple 250 sayfalık rapor

2018’de grupta 20 yıl çalışmış olan Matt Murray genel yayın müdürlüğünü üstlendi ve eski aboneleri rahatsız etmeden yenilikleri uygulamaya koymaya başladı. Ayrıca yeni dijital aboneler için bir strateji geliştirme ekibi kurdu. Bunun başına da Murdoch’un onayıyla, New York Times ‘da uzun yıllar önemli görevlerde bulunmuş olan bir kadın gazeteciyi, Louise Story ‘i getirdi.

Story’in ekibindeki 150 yazı işleri elemanı; gazetenin geleceği, politikasının nasıl olması gerektiği, sosyal medya trendlerinden nasıl yararlanılabileceği gibi konuları içeren kapsamlı ve radikal bir rapor hazırladı. 209 sayfalık rapor önce genel yayın müdürü Murray’in masasına konuldu.

…ve Murdoch’un sancak gemisinde gelecek için savaş başladı

Fakat Murdoch’un sancak gemisinde beklenmedik bir gelişme oldu; adeta savaş patladı:

Her türlü yetkiye sahip, geleceğin genel yayın müdürü gözüyle bakılan Story ‘nin raporu, genel yayın müdürü Murray ile Murdoch’un CEO olarak iş başına getirdiği Hollanda asıllı Almar Latour’un arasını açtı. Latour raporu benimserken yazı işlerindeki bazı gazeteciler eleştirilerden ve radikal önerilerden rahatsız oldu. Daha ılımlı bir yenilikçilik çizgisinden yana duran yayın yönetmeni Murray da bu grubun eğilimini benimsedi.

 Olayın ucu şuraya uzanıyor: Amerika’da polisin öldürdüğü siyahi George Floyd olayından sonra, Wall Street Journal yazı işlerindeki bir kısım gazeteciler bir araya gelerek, gazetenin bazı olaylarda rakiplerinin gerisinde kaldığını, ırkçılık olaylarının göz ardı edildiğini iddia ettiler.

Kadın okura, gençlere, sosyal adalete, ırkçılığa dikkat 

Story’nin raporunda da bu hususa dikkat çekildi. Bunun yanında;
– Yeni kadın okuyucuların, Beyaz olmayan genç iş insanlarının sorunlarına gazetedeki hikayelerde yeterince yer verilmediği ifade edildi.
– İçeriğin bu gözle ve daha sıkı biçimde gözden geçirilmesi tavsiye edildi.
– Haberlerde sosyal adalete özen gösterilmesi ve gelir dağılımındaki adaletsizliklere yer verilmesi önerildi.

Rapor üzerine, yazı işleri iki gruba ayrıldı…
Rapor, mesafeli bakan yayın yönetmeni Murray ile sahiplenen yayıncı Latour arasındaki rekabeti de körükledi.
Raporun verilmesinden bir ay sonra, grubun CEO‘su Will Lewis istifa etti.

Geleneksel reflekslere ters düşmeden yenilik yapma hüneri

Gelişmeler açıkça ortaya koydu ki, News Corp.‘un yenilenmeye ihtiyacı var. The Wall Street Journal dışındaki grup unsurları, geçen yıl bir milyar yüz milyon dolar kaybetti.

The Wall Street Journal’in içeriğinde değişiklikler yapılmasının gerekliliğinde herkes hemfikir… Fakat sorular var: Değişiklikler özellikle eski abonelere nasıl kabul ettirilecek? Gençler ve özellikle geleceğin okuyucuları olmaları hesap edilen “Z” kuşağının reaksiyonu ne olacak? Bu arada ırkçılıkla ilgili hikâyelere el atıldığında, müesses nizamı temsil eden beyazların gazeteye karşı tutumu nasıl şekillenecek? Gazetenin köklü geleneksel refleksleri çerçevesinde, önerilen yenilikleri mevcut ve yeni abonelere kabul ettirmek, anlaşılan o ki bir tür sihirbazlık hüneri gerektirecek.

Doğru teşhis tamam, şimdi sıra tedaviyi hayata geçirmekte

Amerikan basını bir dönüm noktasında… Toplum içindeki çeşitliliğe ayak uydurmak gerekiyor. Başka çıkış yolu yok. Yeni dijital yayınlar için işler daha kolay. Ama uzun yıllardır yazılı basında önemli bir pozisyona sahip olan The Wall Street Journal gibi bir köklü gazetenin işi oldukça zor.

Gazete, hiç olmazsa doğru teşhisi koymuş, şimdi doğru tedavinin araştırmalarını yapıyor.

GAZETECİLİKTE EFSANELEŞMİŞ UZMAN BİR DOSTUN EKLEDİKLERİ:

Hürriyet’i yakından tanıyan ve takip eden, efsaneleşmiş deneyimli bir gazeteci dostuma, haberimin taslağını gönderdim ve, ‘Bu yazıma katkıda bulunup yardımcı olur musun?’ diye sordum.
Bakın o dost neler yazıp gönderdi:

“Analizinde, özellikle Benelüks ilavesi üzerinde dur. Bu ilave ile sınır ötesi gazeteciliğinde bir çığır açıldı ve Hollanda ile Belçika’daki Türk toplumundaki iş insanlarının reklamları alınmaya başladı. Genel baskılarda kullanılmadığı için, ilan fiyatları çok daha ucuz yapılmıştı. Öyle ya, Hollanda’daki bir firmanın faaliyeti, Almanya’daki okur için ilginç olmayabilirdi. Bu nedenle, ‘Almanya içi ve Almanya dışı’ baskılar yapılıyordu.
Ayrıca Hollanda ve Belçika için daha çok mahalli haber kullanımı mümkün oluyordu.

Ne yazık ki bu ilginç bölge haberciliği, daha sonra iş başına getirilen beceriksiz, gazete yönetiminden bihaber yöneticiler tarafından durduruldu.

Nezih Bey ile yurt dışı yayınlar ekibi, gazete içinde 70’li yıllardaki bir direnci kırarak, Hürriyet’i hakiki anlamda bir bölge gazetesi haline getirdi…
Gazetede bir grup, İstanbul’da yayınlanan Hürriyet’ in, aynen Türkiye’de yayınlandığı gibi, (vefat ilanlarıyla dahi) Frankfurt’ta basılmasını arzu ediyordu. Halbuki Avrupa’daki yurttaş memleketi ile bağlarını koparmak istemezken, çevre haberleriyle de ilgilenmeğe başlamıştı. Avrupa’ da artık kalıcı olmak isteyenler, yaşadıkları ülkelerin sorunlarını merak etmeye başlamıştı…

Avrupa’da doğan daha sonraki kuşaklar içtimai durumlarını geliştirerek, işadamı, politikacı, Milletvekili ve hatta Bakan oldular.

Bu konuda Avrupa’daki Hürriyet çok önemli bir rol oynadı.
70’li, 80’li yılların Hürriyet’i , Türk toplumunun sesi haline gelmiş ve gündemi tayin etmeye başlamıştı.

Gazete bir şekilde Türklerin avukatlığına soyunmuştu…

Türkiye’deki iletişim fakültelerinde gazetecilik tahsili yapanların, bölge gazeteciliğinin ne olduğunu anlamaları için, o günlerin Avrupa Hürriyet’lerini arşivlerde bulup incelemeleri gerekir.

Bir zamanların Türk basınının amiral gemisi, bugün maalesef bir Haliç sandalı haline gelmiş durumda.

Dünya’da sınır ötesinde yayınlanan en yüksek tirajlı gazete olan Hürriyet, çoktan

İnternational Herald Tribune ve The Financial Times gibi, ülkelerinin dışında da basılan gazeteleri çoktan sollamıştı.

Yurttaşlarımız, gazeteyi yalnız günlük haberler için değil, gündemi merak ettiğinden alıyordu. Hürriyet herhangi bir haksızlıkta, vatandaşın yanında oluyordu.

Askerlik, emeklilik gibi büyük kampanyalarda da, Avrupa’daki Türklerin sesini Ankara’da duyurmak mümkün oluyordu.

Ertuğ Karakullukçu’nun günlük yazıları, vatandaşların haklarını savunuyordu…
Bu da Alman devlet ilgililerini çok rahatsız ediyordu…
Türkiye’ deki o günlerin Alman elçisi ile Almanya’da Federal hükümet ile devlet başkanı da rahatsızlıklarını dile getiriyordu. Almanlar ülkedeki yabancıların politik bilince ulaşmasını, hakkını arama yoluna gitmesini arzu etmiyordu.

Hürriyet’in ne kadar doğru yolda olduğu da bu şekilde ortaya çıkmış oluyordu…
Yurtdışında İlhan Karaçay olarak sen, Londra’da Faruk Zabcı ve Fransa’da Muammer Elveren, haber ve röportajlarınız ile, bir zamanların meşhur gezgin yazarı Hikmet Feridun Es’in takipçisi olmuştunuz.

Nezih beyin medyaya kazandırdıkları arasında rahmetli Seçkin Türesay, rahmetli

Erol Türegün, rahmetli Ergin İnanç ile rahmetli Tuncer Bicioğlu’ndan ve röportaj ustası Hami Alkaner’den de söz et.

Nezih beyin Avrupa’ya gönderdiği mevlithanların başındaki rahmetli Hacı Hafız Nusret Yeşilçay çok modern görüşlü biriydi…
Belçika’da NATO karargahında mevlit okurken, din adamlarına karşı mesafeli duran yüksek rütbeli subayları bile duygulandırmıştı…

Sıla’nın Sesi konserlerini de unutma…
Bu işleri gazetede en iyi şekilde organize eden rahmetli Kadıköylü Hulki İlgün’ün de ruhu şad olsun.

Avrupa Hürriyet o günün şartlarında, bir çok arkadaşın emekleriyle lider durumuna geldi. Sonradan yönetime gelip, yılların emeğini inkâr ederek, yüzbinlerce Euro’yu ceplerine indirenler, acaba bugün utanıyorlar mı?

Çok kişi Hürriyet’ in bugün niçin yerlerde süründüğünü, bazı yerlerde bedava dağıtıldığını merak etmiyor.

120 bin net satışa ulaşan Avrupa Hürriyet, çoğu zaman Türkiye’deki matbaaya alınan makineleri finanse ederken, o günlerin patronu Erol Simavi’ye her ay binlerce Mark kazandırıyordu.”

İşte böyle değerli okurlarım. Gazetecilikte bir uzman dost, bu analizime eklemem için yukarıdakileri yazmış.
Eh, bunları benim tekrar etmeme gerek yok herhalde?
Hürriyet’i, Hürriyet yapanları bu şekilde sizler de öğrenmiş oldunuz.

                 **********************************

JOURNALİSTİEKSTUDENTEN EN DEGENEN DİE JOURNALİST WİLLEN WORDEN, MOETEN ZEKER LEZEN OVER DE LEGENDARİSCHE PERİODE VAN HÜRRİYET JOURNALİSTİEK.

             “Er Was Eens Journalisme”

Ooit waren de tijd van Nezih Demirkent en Garbis Keşişoğlu, de reportages van Hikmet Feridun Es, İlhan Karaçay, Faruk Zapçı en Muammer Elveren, om te koesteren.

Hürriyet was destijds de krant met de hoogste oplage ter wereld die buiten haar eigen grenzen werd gepubliceerd. De Benelux-bijlage, die België, Nederland en Luxemburg bestreek, was een voorbeeld van regionale journalistiek dat navolging verdiende in Turkije.

Studenten journalistiek in Turkije zouden in de archieven de Hürriyet-kranten van die dagen in Europa moeten opzoeken en analyseren om te begrijpen wat regionale journalistiek werkelijk inhoudt.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY stelt samen:

We zijn inmiddels gewend geraakt aan filmtitels die beginnen met “Er was eens”.
Wie heeft de film Once Upon a Time in the West uit 1960, met Charles Bronson, Henry Fonda en Claudia Cardinale in de hoofdrollen, niet meerdere keren gezien?
Onlangs keken we ook naar Once Upon a Time Çukurova en Once Upon a Time Cyprus.
Geïnspireerd door deze titels, besloot ik onder de titel Er was eens journalistiek een analyse te maken van de journalistiek van toen en nu. Wie weet, misschien wordt er ooit een film gemaakt met deze titel.

De journalistiek van toen en nu…

Laat ik van tevoren duidelijk maken dat mijn bedoeling niet is om eer toe te kennen aan de personen die in dit artikel worden geprezen, noch om mijn kritiek op sommige van mijn collega’s zonder uitzondering te laten gelden. Onder mijn collega’s zijn er natuurlijk uitzonderingen die geweldig werk leveren.

In het verleden werden degenen die de oplage van een krant met 10.000 tot 15.000 exemplaren wisten te verhogen, door krantenbazen op handen gedragen. Dit gold niet voor tijdelijke charlatans die door sensatiejournalistiek 100.000 extra oplages wisten te halen.

In de jaren zeventig, tachtig en negentig was het moeilijk om experts te vinden die alle facetten van de journalistiek beheersten. Niet onmogelijk, maar moeilijk.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijving

Een van die experts, misschien wel de belangrijkste, was wijlen Nezih Demirkent. Toen hij aan het hoofd van Hürriyet werd benoemd, was dat omdat hij zowel directeur als hoofdredacteur kon zijn, dankzij zijn veelzijdige expertise. Van drukwerk tot advertenties, van personeelszaken tot redactie, en van het volgen van de concurrentie tot het samenstellen van een internationale nieuwsploeg, Demirkent beheerste het allemaal. Dankzij deze eigenschappen slaagde hij erin de oplage van elke krant die hij aanpakte te verhogen.

Toen Demirkent eenmaal aan het roer stond bij Hürriyet, versterkte hij zijn reputatie verder door talenten zoals Çetin Emeç, Seçkin Türesay en Erol Türegün naar de media te halen.

Demirkent had ook een buitenlandse visie. Om de buitenlandse uitgaven te versterken, stelde hij Garbis Keşişoğlu aan in Duitsland, mijzelf in de Benelux, en Ertuğ Karakullukçu aan het hoofd van het team in Istanbul. Dit bleek een groot succes. Het was destijds ondenkbaar om de oplage van de conservatieve Tercüman-krant, die eerder in Europa was begonnen, te evenaren. Maar door zijn strategische beslissingen en ons teamwerk slaagde Demirkent erin veel invloed uit te oefenen.

Afbeelding met tekst, krant, Krantenpapier, Publicatie Automatisch gegenereerde beschrijving

In overleg met ons organiseerde hij gedurfde initiatieven. Eerst haalde hij Murat Sertoğlu, een bekende auteur van Tercüman, over om bij ons team te komen. Daarna stuurde hij Sertoğlu op een Europese tour. Samen met hem, die zowel sport- als geschiedkundige artikelen schreef, reisden we langs diverse pensions in Europa en organiseerden we bijeenkomsten met onze landgenoten.

Een andere belangrijke aanwinst voor het team was Hikmet Bil, oprichter en voorzitter van de Kıbrıs Türktür Derneği.

Afbeelding met person, persoon, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Later, om meer contact te maken met de Turkse gemeenschap, organiseerde Demirkent een religieuze tour met een groep van de beste Hafız en Mevlithans van Turkije onder leiding van de overleden Hacı Hafız Nusret Yeşilçay. Onder mijn begeleiding werden in 28 Europese steden Koranrecitaties gehouden.

De huidige situatie…

Vandaag de dag weten velen niet eens wat er destijds allemaal is bereikt. Hürriyet, ooit het vlaggenschip van de Turkse journalistiek onder leiding van Demirkent, is nu door incompetente, ongeïnformeerde bestuurders tot een wrak verworden.

In het verleden erkende niet iedereen wat Demirkent en zijn team wilden bereiken. Zelfs nu nog wordt het succes van dit team, dat destijds de agenda in Duitsland en de Benelux bepaalde, door sommigen niet geaccepteerd. Zij die zelfs het bestaande niet konden behouden, hebben ervoor gezorgd dat de krant nu in Turkije en Europa volledig is ingestort.

Afbeelding met tekst, krant, kaart, papier Automatisch gegenereerde beschrijvingDe Nederlandse kwaliteitskrant NRC Handelsblad wijdde destijds een volledige pagina aan de samenwerking tussen Ertuğ Karakullukçu, Garbis Keşişoğlu en mijzelf, met de koppen: ‘De bestverkochte buitenlandse krant in Nederland’ en ‘Hürriyet: De stem van de Turkse gemeenschap in Nederland’. Rechts stond een kaart van Nederland waarop het Hürriyet-team verspreid door het land te zien was.

OVER DE JOURNALISTIEK VAN VANDAAG:

Journalistiek is zo radicaal veranderd tussen gisteren en vandaag dat ik me soms, als ik terugdenk aan de oude tijden, voel alsof ik in een andere eeuw heb geleefd. Vergeleken met vandaag was journalistiek in het verleden een ambacht dat volledig gebaseerd was op inspanning en doorzettingsvermogen.

In die tijd waren de enige hulpmiddelen van een journalist zijn nieuwsgierigheid, vastberadenheid en toewijding aan ethiek. Alleen wij, en de collega’s die die dagen met ons hebben gedeeld, weten hoeveel moeite we deden om nieuws te vinden, te verifiëren en het bij het publiek te krijgen. Nieuws overbrengen was destijds geen kwestie van minuten, zoals tegenwoordig, maar een avontuur dat uren, soms zelfs dagen duurde. Nadat we onze artikelen hadden geschreven, was het nog een hele uitdaging om de foto’s erbij te krijgen. Er waren geen digitale camera’s, internetverbindingen of cloudsystemen. Foto’s moesten op film worden vastgelegd, in een envelop worden gedaan, en met veel moeite naar een luchthaven worden gebracht. Daar probeerden we een reiziger te vinden die onze envelop kon meenemen, of we gaven hem met ons beperkte budget mee aan een koerier, waarna we in spanning wachtten of hij zou aankomen.

De inspanningen om de krant de volgende dag op tijd in druk te krijgen, waren vaak een staaltje van pure improvisatie. Er was geen technologie en er waren maar weinig gemakken, maar één ding wisten we zeker: nieuws was heilig en het was onze primaire taak om het publiek correcte informatie te verschaffen. Dit besef dreef ons tot dag en nacht werken en het nemen van alle mogelijke risico’s. Onze redactieteams waren zo hardwerkend en toegewijd dat journalistiek zowel een kunst als een eerzaam beroep was.

Vandaag de dag zien we een journalistieke wereld vol technologische hulpmiddelen. Smartphones, sociale media en directe communicatie maken nieuws ongelooflijk toegankelijk. Het is nu mogelijk om een nieuwsbericht onmiddellijk te schrijven en foto’s of video’s binnen enkele seconden te delen. Maar de vraag of deze gemakken de journalistiek echt verbeteren, blijft een groot vraagteken.

Helaas laten de hedendaagse redacties vaak de gedrevenheid van vroegere journalisten missen. Het is triest om te zien dat een mentaliteit heerst waarin men achter de gemakken van technologie schuilt en de inspannende aspecten van journalistiek vermijdt, zoals diepgaand onderzoek en factchecking. Veel journalisten geven er de voorkeur aan om achter hun bureau te blijven, in plaats van op locatie te gaan, met mensen te praten en gebeurtenissen uit eerste hand te observeren. Terwijl journalistiek juist voortkomt uit het luisteren naar menselijke verhalen en het ontdekken van waarheden door middel van waarneming.

Wat nog schrijnender is, is de morele en ideologische erosie in de journalistiek. Vandaag de dag stellen veel journalisten hun eigen ideologieën of belangen boven de ethiek van het vak. Het is ontluisterend om te zien hoe sommigen de principes van onpartijdigheid opzij zetten en de waarden die ze ooit verdedigden verruilen voor het promoten van verschillende ideologieën. Of het nu rechts, links, religieus of volkomen apolitiek is, het maakt niet uit. Deze draaikonterij is een gemeenschappelijk kenmerk geworden van veel journalisten.

Degenen die ooit als betrouwbare verslaggevers werden beschouwd, zijn nu vaak de spreekbuis van bevooroordeelde media. Door hun professionele eer opzij te zetten en de belangen van hun achterban te dienen, verraden deze “journalisten” hun vak. Journalistiek is echter gebouwd op het fundament van onpartijdigheid en de plicht om de waarheid te vertellen.

Hoewel journalistiek vandaag de dag veel eenvoudiger lijkt, mogen deze gemakken de kernwaarden van het beroep niet overschaduwen. Journalistiek in het verleden was een vak dat gekenmerkt werd door hard werken en opofferingen; de journalistiek van vandaag ondergaat een morele en ideologische test. Journalistiek is niet alleen het maken van nieuws, maar ook een dienst aan de samenleving. Daarom moeten zowel journalisten als mediabedrijven vasthouden aan de basisprincipes van het vak en inspiratie putten uit de gedrevenheid van vroeger.

ERTUĞ KARAKULLUKÇU

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Van sportnieuws tot sociaal-cultureel nieuws, van entertainment tot buitenlandse politiek – Ertuğ Karakullukçu, die aan het hoofd stond van ons team in Istanbul, zorgde ervoor dat al dit nieuws op de beste manier werd behandeld.
Karakullukçu verliet vaak pas rond 01.00 uur ‘s nachts de redactie en, hoewel hij na zijn werk regelmatig een glas raki dronk met vrienden, was hij iedere ochtend stipt om 09.00 uur weer op zijn post.
Zie hoe Karakullukçu, die ik zonder aarzeling de ‘meester van de journalistiek’ zou noemen, die tijd zelf beschrijft:

LEGENDARISCHE PERIODE VAN HÜRRİYET-JOURNALISTIEK

Europa Hürriyet is niets minder dan een wonder. Het zou als casestudy moeten worden onderzocht door journalistieke opleidingen vanwege zijn nieuwswaarde en ontwikkeling.
Toen Hürriyet in Duitsland begon, domineerde de Tercüman-krant de markt.
Maar door sterke organisatie en compromisloze journalistiek werd Hürriyet al snel de absolute marktleider in Europa.
Op een verkiezingsnacht in Turkije drukten we in Frankfurt 202.000 kranten. Het gemiddelde oplagecijfer schommelde tussen de 170.000 en 180.000 exemplaren.

WERELDWIJD NUMMER 1

Na mijn vertrek vroeg het team van Frankfurt Hürriyet mij om een artikel over de krant te schrijven.
Ik heb toen de oplagecijfers van Europa Hürriyet vergeleken met die van de best verkochte kranten ter wereld, inclusief India, China en Amerika. Daarbij deelde ik de oplages door de bevolkingsaantallen van de landen.
Het resultaat was zoals ik verwachtte: Europa Hürriyet was, gemeten naar het aantal lezers in verhouding tot de bevolkingsgrootte (voor onze krant het aantal Turken in Europa), de meest gelezen krant ter wereld.
Geen overdrijving, iedereen mag het narekenen.

UNIEKE INZET

Achter dit grote succes schuilde enorme inzet.
Voorop de enorme bijdrage van de oprichters, Nezin Demirkent en Garbis Keşişoğlu.
Mijn eigen tomeloze inspanningen, zonder ook maar één vrije dag, waarbij dag en nacht in elkaar overliepen.
De toegewijde inzet van ons team in Frankfurt, onder leiding van Nezih Akkutay, dat heel Europa omarmde.
En vooral de briljante inspanningen van onze verslaggevers, die onder zware omstandigheden journalistieke heldendaden verrichtten in elke uithoek van Europa.
Deze inspanningen zijn vandaag de dag niet meer te herhalen.

EERST EEN VERSLAGGEVER

Het team dat Europa veroverde, bestaat tegenwoordig niet meer, zelfs niet in Turkije.
En helaas bestaat die journalistieke mentaliteit ook niet meer.
In die tijd stond de verslaggever op een voetstuk.
Maar in de afgelopen jaren, pijnlijk genoeg, kwamen verslaggevers bij iedere reorganisatie als eersten in beeld voor ontslag.
Men vergat dat je geen oorlog kunt voeren zonder soldaten, en dat je geen journalistiek kunt bedrijven zonder verslaggevers.

SAMEN MET DE LEZERS

In de tijd dat Hürriyet werkelijk Hürriyet was, probeerden we zelfs in de meest afgelegen uithoeken van Europa verslaggevers te werven.
Er werd geen enkele opoffering geschuwd voor nieuws. Als er nieuws was, zelfs in Antarctica, gingen we er direct heen.
En we stonden altijd aan de zijde van de burger…
In opvanghuizen, fabrieken, treinstations, ziekenhuizen, vertaalbureaus, pensioenkantoren, bij grensposten zoals Kapıkule en de luchthaven Yeşilköy.
De problemen van de “gastarbeider” waren onze problemen, hun vreugde onze vreugde.
We deelden ons eten, en in opvanghuizen schepten we samen uit dezelfde pan bonenstoofpot.

KRACHTIGE KOPPEN

De eerste oplagegroei van Hürriyet Europa kwam tot stand dankzij het journalistieke succes tijdens de Vredesoperatie op Cyprus.
Maar de daaropvolgende integratie met de burgers bracht een voortdurende stijging in de oplages met zich mee.
Belangrijke kwesties zoals taal, onderwijs, pensioen, consulaire zaken, tweederangs behandeling, dubbele nationaliteit en vreemdelingenhaat werden met krachtige koppen op de voorpagina gebracht.
De krant smolt samen met de lezers die hun problemen via deze koppen uitten en werd een onlosmakelijk deel van de identiteit van onze mensen in het buitenland.

OPLAGE, INVLOED, RESPECT

We bouwden een brug tussen de Turken in Europa en Ankara en de Europese hoofdsteden.
Onze objectieve en ongecensureerde journalistiek, die altijd de waarheid nastreefde, gaf de krant niet alleen een hoge oplage, maar ook een ongekende invloed en respect.
In die tijd was Hürriyet altijd aanwezig op de agenda van de Europese publieke opinie.

DEZE GEEST EN İLHAN KARAÇAY

Afbeelding met kleding, persoon, groep, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

Ja, wat er ook gebeurde, het kwam vooral door onze vertegenwoordigers die tot in de haarvaten van Europa doordrongen en de Hürriyet-verslaggevers die het begrip “tijd” uit hun woordenboek hadden geschrapt.
Als voorbeeld van deze geest onder onze collega’s, noem ik İlhan Karaçay. Bel hem maar om 4 uur ’s nachts, hij is onmiddellijk aan de andere kant van de lijn en klaar voor actie, een “Full Time” journalist…
Als het over Nederland gaat, is hij een van de eerste namen die te binnen schieten.
Met de Benelux-bijlage was İlhan Karaçay de ogen, oren en stem van de Turkse gemeenschap in de regio.
Verslaggever, schrijver, advertentievertegenwoordiger, drukker, krantendistributeur… alles tegelijkertijd.
In Nederland is er misschien geen sleutel die elke deur kan openen, maar gelukkig hebben we een journalistieke tovenaar als İlhan Karaçay.
Net als onze andere vertegenwoordigers is İlhan Karaçay’s belangrijkste voedingsbron nieuws.
Hij slaapt met nieuws en wordt ermee wakker.

DE BELANGRIJKE VRAAG

De objectieve voorwaarden voor journalistiek zijn vandaag de dag drastisch veranderd.
We moeten toegeven dat de ruimte voor vrije journalistiek in de Turkse context aanzienlijk is verkleind.
Daarnaast is er de realiteit van sociale media.
Maar heeft technologie journalistiek vernietigd?
Een groot nee. De kern van journalistiek is altijd hetzelfde gebleven. Het medium en de manier van uitvoering zijn veranderd, maar de geest is nooit verdwenen.
Daarom moeten krantenbestuurders, in plaats van alleen internet en sociale media de schuld te geven voor de ernstige daling van de oplages, zichzelf eerst deze fundamentele vraag stellen:
“Wat doen wij eigenlijk voor de journalistiek?”
Als inspiratie nodig is, kunnen oude krantenbundels uit het archief worden gehaald en door de pagina’s worden gebladerd.

Ertuğ Karakullukçu beschrijft de buitenlandse reis van Hürriyet chronologisch als volgt:

Hürriyet is geboren op 1 mei 1948. De eerste buitenlandse editie werd in april 1969 gedrukt. De locatie was München, waar de meeste Turkse immigranten woonden. (Eerder werden een aantal kranten vanuit Istanboel per vliegtuig naar Duitsland gestuurd).

Hier is de naam van het eerste bedrijf in het Duits: Hürriyet Europa Zeitungs GmbH… Hürriyet Europa Journalistiek Limited Bedrijf. De eerste edities werden gedrukt in de drukkerij waar de Bild-krant werd gedrukt.

Het tijdperk was het Tipo-druktijdperk. Matrijzen werden per vliegtuig van Istanboel naar Duitsland gestuurd. Dat wil zeggen, een soort kopie van de krant op speciaal karton. Met de toenmalige techniek werd dit overgebracht op loden platen in München. Deze werden vervolgens gekoppeld aan rotatiepersen. Zodra de knop werd ingedrukt, draaiden de persen en met hun symfonische geluid verscheen Hürriyet Duitsland… Voortaan zou er elke ochtend in Duitsland en geleidelijk in heel Europa een groot feest zijn: het feest van Turkse arbeiders, die hun kranten Hürriyet in hun armen sluiten, brandend van heimwee naar hun vaderland.

In de herfst van 1969 zou de luchthaven van München worden gesloten voor luchtverkeer vanwege renovatiewerkzaamheden en twee maanden lang zouden er geen vliegtuigen landen. Daarom verhuisde Hürriyet naar Frankfurt, waar het luchtverkeer het meest geschikt was. In deze periode werden in Turkije gedrukte kranten verpakt en per vliegtuig verzonden en verspreid. Maar omdat de transportmogelijkheden in die tijd niet toereikend waren, kwam de krant een dag later uit dan in Turkije. Totdat Hürriyet zijn eerste elektronische communicatienetwerk oprichtte.

In 1971 begon Hürriyet in Frankfurt te worden gedrukt met offsettechniek in de faciliteiten van de Tercüman-krant. Deze keer werden er films gestuurd in plaats van matrijzen uit Turkije. Maar bij elke slechte weersomstandigheid en elke vertraging van vliegtuigen ontstonden er grote problemen.

In 1973 richtte Hürriyet zijn eerste drukkerij op aan de Kölner Strasse (Keulenstraat) in Frankfurt. De naam van het bedrijf werd Hürriyet Ege GmbH.

In 1975 verhuisde Hürriyet naar een volledig uitgeruste drukkerij in het dorp Zeppelinheim bij Frankfurt. Tijdens dit proces werd de eerste elektronische communicatie met Turkije tot stand gebracht. Hürriyet werd overgebracht van ons hoofdkantoor in Istanboel naar Frankfurt met behulp van computertechnologie. Na het verzenden van matrijzen per vliegtuig, kwam ook een einde aan de methode van het verzenden van films. Zodra de knop werd ingedrukt in Istanboel, was Hürriyet in Frankfurt. Een grote revolutie: voor het eerst werd een Turkse krant tegelijkertijd over de hele wereld met Turkije gepubliceerd. Voor het eerst werd het zelfs naar Amerika gestuurd. Vanwege het tijdsverschil kon de krant ook ‘s ochtends in New York verkrijgbaar zijn.

Hürriyet Duitsland veranderde in 1999 zijn naam in Doğan Media International GmbH.

In 2001 verhuisde het naar moderne drukkerijfaciliteiten in de wijk Mörfelden-Walldorf in Frankfurt.

Eindelijk, 29 oktober 2004: de krant van de primeurs, Hürriyet, tekent een nieuwe grote revolutie in de pers. Ons verhaal van internationale uitbreiding, begonnen in 1969 in Keulen, bereikt een nieuw hoogtepunt met de druk in New York…

De Turkse editie van 1 november 2004 ligt op mijn bureau. Op de bovenste kop is een foto: mensen die de Hürriyet-krant vasthouden. Deelnemers aan het Republikeins Bal in New York houden de eerste in de VS gedrukte Hürriyet-krant in hun handen. Aan de zijkant een verklaring: Hürriyet, dat talloze primeurs in de Turkse pers heeft behaald, is ook de eerste dagelijks gedrukte krant in de VS geworden.

DE LEGENDAREN INTERNATIONALE TEAMS VAN HÜRRİYET KWAMEN SAMEN IN FRANKFURT

Afbeelding met kleding, buitenshuis, gebouw, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Wie waren er destijds niet in de internationale teams van Hürriyet? Degenen die de namen van de mensen op de foto hierboven herkennen, zullen dit ongetwijfeld beamen:

Staand:
Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Hoofd Buitenlandse Edities), Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Keulen), Çetin Emeç (Hoofdredacteur), Mehmet Demirel (Italië), Yıldız Kafkas (Zweden), Erdinç Ispartalı (Zwitserland), Rodolfo Bella (Italië), Şerif Sayın (België), Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.

Zittend:
Nusret Özgül (België), Kamil Yaman (Oostenrijk-Berlijn-Frankfurt), Ziya Akçapar (Griekenland), Faruk Zapcı (Engeland), Tevfik Dalgıç (Ierland), Serdar Koçak (München), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlijn), Adnan Celepoğlu (later nam hij de achternaam Atik aan), Abdullah Anapa (Stuttgart).

HET TEAM VAN HÜRRİYET IN NEDERLAND

Afbeelding met tekst, kleding, schoeisel, persoon Automatisch gegenereerde beschrijvingHet Hürriyet-team in Nederland bestond uit 24 mensen onder leiding van İlhan Karaçay. Dit team wist ervoor te zorgen dat de krant in Nederland een oplage van 5.000 bereikte. Het distributiebedrijf Van Gelderen liet speciale stoffen tassen met de opdruk “1.000.000” produceren en schonk deze aan de lezers.

Ik beschouw het als mijn plicht om erop te wijzen dat regionale kranten in Turkije een voorbeeld zouden moeten nemen aan wat de teams in Duitsland en de Benelux destijds hebben bereikt.

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijvingHet team van Hürriyet in Nederland: Voorste rij, van links naar rechts:
Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Overleden – Zaandam), Ünal Öztürk, Yasemin Öztürk (Kantoormanager), İlhan Karaçay (Toenmalige leider), (???), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo).

Middelste rij, van links naar rechts:
Ahmet Denk (Rotterdam – Overleden), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle – Overleden), (Leiden ???), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen ???).

Achterste rij, van links naar rechts:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşoğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), (???), Ali Esmer.

GARBİS KEŞİŞOĞLU

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Het zou een groot onrecht zijn als ik niet uitgebreid stilsta bij Garbis Keşişoğlu, die een van de grootste bijdragen leverde aan de versterking van Hürriyet in het buitenland. In feite kan hij worden beschouwd als de ware architect achter de internationale groei van de krant.

Na zijn tijd bij Hürriyet hielp Keşişoğlu, samen met de inmiddels overleden Nuyan Yiğit, het team op te bouwen voor de krant GÜNAYDIN, die door Asil Nadir werd gekocht. Tijdens een ontmoeting in Brussel droeg hij mij de verantwoordelijkheid over voor de Benelux-regio.

Keşişoğlu volgde alle ontwikkelingen in de media in het buitenland op de voet, miste geen enkele druk- of technologiebeurs en woonde elk relevant evenement als genodigde bij. Hij adviseerde zowel Dinç Bilgin, die de krant Sabah kocht, als Aydın Doğan, de nieuwe eigenaar van Hürriyet. Tegenwoordig woont hij in Miami.

Ondanks zijn gevorderde leeftijd blijft Keşişoğlu, net als ik, actief in de media. Hij is een gerespecteerd expert die door veel krantenmagnaten wordt geraadpleegd en schrijft nog steeds regelmatig voor de krant DÜNYA.

Keşişoğlu heeft onlangs een analyse gepubliceerd over de Amerikaanse media, die hij nauwlettend volgt. Ooit was hij een belangrijke stem in het bepalen van de koers van de Turkse pers. Nu probeert hij ook de Amerikaanse media te beïnvloeden.

De Turkse mediamanagers kunnen veel leren van mensen zoals degenen die ik eerder noemde. Ik deel hier graag een recent artikel van Keşişoğlu, dat ik met veel interesse en bewondering heb gelezen.

De Amerikaanse media bespreken: Vernieuwing na de pandemie is noodzakelijk, maar hoe?

Garbis KEŞİŞOĞLU

Garbis KEŞİŞOĞLU
gkesisoglu@gmail.com

In de Amerikaanse media wordt intensief gediscussieerd over hoe traditionele journalistiek zich na de pandemie zal vormen. Tijdens brainstormsessies over de toekomst wordt algemeen aangenomen dat sociale media steeds dominanter zullen worden.

Er is een consensus dat het vrijwel onmogelijk is om Generatie Z aan het lezen van kranten te krijgen. Daarom moet traditionele journalistiek manieren vinden om gebruik te maken van sociale media. Een opmerkelijke ontwikkeling deed zich voor bij The Wall Street Journal.

Demografische veranderingen beïnvloeden de media
In de 21e-eeuwse journalistiek neemt Rupert Murdoch’s vlaggenschip The Wall Street Journal een uitzonderlijke positie in: het is de enige krant binnen zijn News Corporation-groep die winst maakt. Maar hoe lang kan deze trend aanhouden?

De kern van het probleem ligt in de demografische veranderingen in de Amerikaanse samenleving. De toestroom van Midden-Amerikanen via de Mexicaanse grens, evenals Afrikaanse en Aziatische migranten, hebben de samenstelling van de bevolking aanzienlijk veranderd. Het aandeel Hispanics is gestegen tot 19%, terwijl het aandeel Zwarte Amerikanen is toegenomen tot 14%. Tegelijkertijd daalt het aandeel van bevolkingsgroepen zoals Ieren, Schotten, Engelsen en Italianen, die historisch belangrijk waren bij de oprichting van de VS.

Dit zorgt ervoor dat het aantal witte abonnees van kranten afneemt en het moeilijker wordt om nieuwe abonnees aan te trekken.

Murdoch bereidt rapporten voor over de toekomst
Murdoch, die deze ontwikkelingen begrijpt, laat sinds 2007 toekomstgerichte rapporten opstellen door de redacties van zijn kranten. The Wall Street Journal, die Murdoch elke ochtend als eerste leest, krijgt daarbij speciale aandacht.

De krant introduceerde in 1996 al een betaalmuur voor haar digitale editie, in tegenstelling tot bijvoorbeeld The New York Times, die destijds gratis toegang tot nieuws verdedigde. Dit leidde ertoe dat sommige kranten failliet gingen, terwijl The Wall Street Journal met een redactie van 1.300 mensen winstgevend bleef en innovatie niet uit het oog verloor.

Een radicaal rapport met een vrouwelijke leider aan het roer
In 2018 werd Matt Murray hoofdredacteur en hij begon innovaties door te voeren zonder oude abonnees van zich te vervreemden. Onder zijn leiding werd een team opgezet dat een strategie ontwikkelde voor digitale abonnementen, met Louise Story als leider.

Story, een ervaren journalist die eerder bij The New York Times werkte, stelde met haar team van 150 redacteuren een uitgebreid rapport samen van 209 pagina’s. Hierin stonden aanbevelingen over hoe de krant haar beleid moest aanpassen en sociale media beter kon benutten.

Verdeeldheid over de toekomst
Het rapport leidde tot spanningen binnen de redacties en bracht rivaliteit aan het licht tussen Murray en Almar Latour, de CEO van Nederlandse afkomst. Dit conflict weerspiegelde ook bredere spanningen binnen de krant over hoe traditionele waarden konden worden behouden terwijl nieuwe abonnees werden aangetrokken.

Conclusie
De Amerikaanse pers staat op een keerpunt. The Wall Street Journal en andere grote kranten erkennen dat aanpassing aan de diversiteit in de samenleving noodzakelijk is. Maar hoe kunnen ze dit doen zonder hun kernpubliek van zich te vervreemden? Het antwoord zal bepalend zijn voor hun toekomst.

DE BIJDRAGEN VAN EEN LEGENDAIRE JOURNALISTIEKE EXPERT EN VRIEND

Ik stuurde een concept van mijn artikel naar een legendarisch ervaren journalist, die Hürriyet van dichtbij kent en al jaren volgt. Ik vroeg hem: “Kun je bijdragen en me hiermee helpen?” Kijk eens wat hij schreef en terugstuurde:

“Leg in je analyse vooral de nadruk op de toevoeging van de Benelux-editie. Deze editie betekende een doorbraak in grensoverschrijdende journalistiek. Voor het eerst werden advertenties aangenomen van Turkse ondernemers in Nederland en België. Omdat deze editie niet werd meegenomen in de algemene druk, waren de advertentiekosten veel lager.

Natuurlijk, wat zou het een Duitse lezer interesseren wat een bedrijf in Nederland doet? Daarom werden aparte edities gemaakt voor binnen en buiten Duitsland. Daarnaast bood de Benelux-editie meer mogelijkheden voor lokaal nieuws. Helaas werd deze interessante vorm van regiogebonden journalistiek later stopgezet door onbekwame managers die niets begrepen van krantenbeheer.

Onder leiding van Nezih Bey en het team voor buitenlandse uitgaven brak Hürriyet in de jaren ’70 door de interne weerstand heen en werd het een echte regiokrant. Een groep binnen de krant wilde dat de in Istanbul uitgegeven Hürriyet, met zelfs de overlijdensadvertenties, identiek in Frankfurt werd gedrukt. Maar ondertussen begonnen Europeanen met Turkse roots niet alleen met interesse naar nieuws uit Turkije te kijken, maar ook naar lokaal nieuws.

De latere generaties Turken, geboren in Europa, verbeterden hun sociale status en werden ondernemers, politici, parlementsleden en zelfs ministers. Hierin speelde Hürriyet een cruciale rol.

In de jaren ’70 en ’80 werd Hürriyet de stem van de Turkse gemeenschap en begon het de agenda te bepalen. De krant was op een bepaalde manier een advocaat voor de Turken. Voor grote campagnes zoals over dienstplicht en pensioen bracht Hürriyet de stem van de Turkse gemeenschap in Europa over naar Ankara.

De dagelijkse columns van Ertuğ Karakullukçu verdedigde de rechten van de lezers. Dit veroorzaakte ongemak bij Duitse autoriteiten. Zowel de Duitse ambassadeur in Turkije als de Duitse federale regering uitten hun bezorgdheid. De Duitse overheid wilde niet dat buitenlanders politiek bewust werden of hun rechten gingen opeisen. Dat bewees hoe juist de koers van Hürriyet was.

In het buitenland namen journalisten zoals jij, İlhan Karaçay, in Londen Faruk Zabcı en in Frankrijk Muammer Elveren het stokje over van de legendarische reizende schrijver Hikmet Feridun Es met jullie nieuws en reportages.

Onder de bijdragen van Nezih Bey aan de media waren ook grootheden zoals wijlen Seçkin Türesay, wijlen Erol Türegün, wijlen Ergin İnanç, wijlen Tuncer Bicioğlu en meester-interviewer Hami Alkaner.

Nezih Bey stuurde ook religieuze gezangen naar Europa, onder leiding van wijlen Hacı Hafız Nusret Yeşilçay, een man met moderne opvattingen. Toen hij in België een mevlit las bij het NAVO-hoofdkwartier, raakten zelfs hoge officieren die afstandelijk stonden tegenover religieuze figuren ontroerd.

Vergeet ook de Sıla’nın Sesi-concerten niet… Hulde aan de ziel van wijlen Kadıköylü Hulki İlgün, die dit perfect organiseerde.

Europa Hürriyet werd onder de omstandigheden van die tijd dankzij de inzet van veel collega’s de marktleider. Maar de latere managers, die het werk van jaren negeerden en honderdduizenden euro’s in eigen zak staken, zouden ze nu schaamte voelen?

Weinig mensen vragen zich af waarom Hürriyet tegenwoordig aan de grond ligt en op sommige plaatsen gratis wordt weggegeven. De Europese editie van Hürriyet, met een netto verkoop van 120.000 exemplaren, financierde vaak de persen die naar Turkije werden gestuurd en bracht de eigenaar van die tijd, Erol Simavi, elke maand duizenden Duitse Marken op.”

Zo beste lezers, een journalistieke expert-vriend heeft bovenstaande toegevoegd aan mijn analyse. Het lijkt mij niet nodig dit allemaal zelf te herhalen. Dankzij hem hebben jullie nu ook een beter beeld van degenen die Hürriyet groot hebben gemaakt.

 

BEŞ DOST, BEŞ FAHRİ KONSOLOS ( Pazar günü huzuru ile okuyunuz)

BEŞ DOST, BEŞ FAHRİ KONSOLOS ( Pazar günü huzuru ile okuyunuz)

Yıldıray Karaer Hollanda’nın Antalya, İlyas Keskin Kongo’nun İstanbul, Osman Şahbaz Macaristan’ın Kayseri, rahmetli Joost Peters Türkiye’nin Leiden ve son olarak da Titus Kramer Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosu oldular.

Bu derlemede, Fahri Konsolos dostlarımın, bu güne kadar neler yaptıklarını ve neler yapacaklarını okuyacaksınız.

Fahri Konsolosların görev ve sorumluluklarını ve bu görevin önemini anlatan bu derlememde, diplomat olarak yapılan bu gönüllü hizmetin önemini ve anlamını bulacaksınız.

(Haberin Hollandacasını en altta.
Nederlandse versie van het bericht is onderaan)

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY yazdı:

Fahri konsolosluk görevi üstlenen dört dostum vardı.
‘Vardı’ diyorum, zira bunlardan birini, Joost Peters’i ahirete uğurladık.
Diğer üç Fahri Konsolos dostlarım, İlyas Keskin, Osman Şahbaz ve Yıldıray Karaer görevlerine devam ediyorlar.

İlyas Keskin Kongo’nun İstanbul Fahri Konsolosu, Osman Şahbaz da Macaristan’ın Kayseri Fahri Konsolosu, Yıldıray Karaer de Hollanda’nın Antalya Fahri Konsolosu olarak görevlerini sürdürüyorlar.
Bu üç dosta, şimdi biri daha ekleniyor: Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosu Titus Kramer.
Bu derlememde sizlere, bu dostlarımın yaptıkları bu ulvi görevde neler yaptıklarını, neler yapacaklarını ve Fahri Başkonsolosluğun önemini ve anlamını anlatacağım.

Bir Fahri Konsolos, görevini gönüllü olarak ve genellikle tam zamanlı bir iş olarak yapmayan bir diplomattır. Genellikle bulunduğu ülkenin vatandaşı olan veya o ülkeyle güçlü bağları olan kişiler arasından seçilir. Fahri Konsolosların görev ve sorumluluklarını ve bu görevin önemini şu şekilde yorumlayabiliriz:

Fahri Konsoloslar, kendi ülkelerini bulundukları ülkede temsil ederler. Kültürel, ticari ve diplomatik etkinliklerde yer alarak ülkelerini tanıtırlar.
İki ülke arasındaki dostane ilişkileri güçlendirmeye çalışırlar. Ticaret ve yatırım fırsatlarını teşvik ederler. İş insanlarını, yatırımcıları ve ticari heyetleri destekleyerek iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesine katkı sağlarlar. Kendi ülke vatandaşlarına yardım ve destek sağlarlar. Bu, pasaport yenileme, vize işlemleri, hukuki danışmanlık gibi hizmetleri kapsayabilir.
Kendi vatandaşlarının haklarını ve çıkarlarını korumaya çalışırlar.
Kültürel etkinlikler düzenleyerek ülkeler arasındaki kültürel bağı güçlendirirler.
Eğitim programları, burslar ve öğrenci değişim programları ile iki ülke arasındaki eğitim işbirliğini desteklerler.
Fahri Konsoloslar, diplomatik ilişkilerin güçlenmesine yardımcı olurlar. Resmi diplomatik misyonların olmadığı veya sınırlı olduğu yerlerde önemli bir rol oynarlar.
Doğal afetler, siyasi krizler veya diğer acil durumlarda kendi ülke vatandaşlarına ve bulundukları ülkeye destek sağlarlar.
İki ülke arasında kültürel ve ekonomik bir köprü görevi görürler. Bu, hem ülkeler arası anlayışı artırır hem de ekonomik kazançlar sağlar.
Bazı durumlarda, bir ülkenin başka bir ülkede resmi büyükelçiliği veya konsolosluğu bulunmayabilir. Fahri Konsoloslar bu boşluğu doldurarak temel konsolosluk hizmetlerini sağlarlar.
Fahri Konsoloslar, diplomatik ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde, kültürel anlayışın artmasında ve kendi vatandaşlarının ihtiyaçlarının karşılanmasında önemli bir rol oynarlar. Bu gönüllü pozisyon, ülkeler arası ilişkilerin daha güçlü ve verimli olmasına katkı sağlar.

Hem ticari ilişkiler konusunda hem de konsolosluk işlemlerini yerine getirme noktasında çok önemli olan Fahri konsolosluk, ülkeler arası olan önemli işlemlerinin yapılması konusunda görevi bulunan bir kurumdur.
Ülkeler, Başkonsolosluk açamadığı dünya şehirlerinde, saygın olan gönüllüler bularak, bu görevi bahşederler.

TÜRKİYE’NİN HOLLANDA UTRECHT BÖLGESİ
FAHRİ KONSOLOSU TİTUS KRAMER

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’da çok ünlü olan Titus Kramer ile ilk tanışmamız bir resepsiyonda gerçekleşmişti.
Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosu olmak için başvuru yaptığını biliyordum.
Resepsiyondaki konuşmamızda, başvurusuna hâlâ cevap verilmediğini belirtirken, bunun nasıl çabuklaştırılabileceğini de sormuştu. Ben de kendisine, ‘Araştıracağım ve size döneceğim’ demiştim.
Bir süre sonra, 1 Ağustos 2024’te Ankara’dan olumlu cevap alan Kramer, Türkiye’de geçirdiği bir trafik kazasında ölümden döndü ve işe başlama ve açılışı 4 Ekim 2024’te yapabildi.

Titus Kramer’in Woudenberg’deki açılış törenindeki hoş olmayan görüntüler ve eleman seçimi konusunda ağır eleştirilerde bulunmuştum. Kravat takmayan kendisi ve üç elemanının yanı sıra elemanlarının yetersiz ve liyakatsız olduğunu vurgulamıştım. Bu eleştiriler üzerine Kramer ile yazıştık ve sonrasında yüz yüze görüştük. Karşılıklı hoşgörü ve medeni davranış göstererek barışmış olduk.
İşte şimdi, çok güzel ve önemli meziyetlere sahip olduğunu, araştırarak öğrendiğim Titus Kramer’in yaptıklarını ve yapacaklarını anlatmaya çalışacağım.

Ama önce, kendi anlatımıyla Titus Kramer:

“Çeşitli sektörlerde hissedar, girişimci ve danışma kurulu üyesi olarak aktif bir şekilde çalıştım ve çalışıyorum. Bu sektörler arasında telekomünikasyon (Baron), leasing sektörü (ProfiLease), IT (Hands Group/OSA Software) yer almaktadır. Kendi iş deneyimlerimden yola çıkarak, devamsızlık ve iş sağlığı hizmetleri konusunda hisse sahibi ve Galliata Grubu BV’nin yönetim kurulu başkanı olma motivasyonum oluştu. “İş sağlığı dünyasından başlayarak, önleme, hastalık devamsızlığı ve yeniden entegrasyon alanlarında daha iyi hizmet sunmak büyük bir meydan okuma oldu.
Galliata’da (Capability) yönetim kurulu başkanı olarak görev yaptığım dönemde, küçük işletmelerin (KOBİ’ler) devamsızlığın etkileri, bununla nasıl başa çıkılacağı ve hem işveren hem de çalışan için devamsızlığı nasıl iyi bir şekilde sonlandıracağı konusunda hiçbir fikirlerinin olmadığını fark ettim. Pratikte, KOBİ’lerin devamsızlığın etkileri, finansal sorunlar, iş yükü ve şirket içindeki atmosferin değişmesi nedeniyle batmakta olduğunu gördüm.
Bu nedenle www.Preventh.nl sigorta şirketini kurdum (KOBİ’ler için eksiksiz devamsızlık bakım sigortası). Bu sigorta, devamsızlığın önlenmesine ekstra dikkat eder, hem işveren hem de çalışan için devamsızlık (iş sağlığı) konusunda aktif yardım sağlar ve yeniden entegrasyon sırasında süreçleri hızlandırmak ve iyileştirmek için Preventh araçları sunar. Tüm bunlar tek bir fiyat altında sunulmaktadır.
Yaklaşımımızla, işvereni ve çalışanı aktif hale getirerek daha düşük primler ve daha az devamsızlık sağlıyoruz”

Afbeelding met hemel, buitenshuis, raam, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving
Türkiye’nin Fahri Konsolosluğu, Titus Kramer’in, Woudenberg’teki şatosunda yer alıyor.

Kramer, kendisini çok kısa anlatmış.
İşte, şimdi benim araştırarak yazdığım Titus Kramer.

Yazımın sonunda yazmam gereken yorumu önceden yazıyorum.
Diğer bilgiler daha sonra:

Titus Kramer’in Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosluğu görevini yerine getirirken, Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermeden çalışabileceği konusunda birkaç önemli faktörü değerlendirmem gerekiyor.

Titus Kramer’in iş dünyasında geniş bir deneyime sahip olduğu, özellikle iş sağlığı, güvenliği ve turizm sektörlerinde başarılı projeler yürüttüğü bilinmektedir. Corendon Tourism Group gibi büyük bir kuruluşun parçası olarak Türkiye’de yatırımları ve faaliyetleri bulunmaktadır. Bu deneyimler, Kramer’in diplomatik görevlerini yerine getirirken profesyonel bir yaklaşım sergileyebileceğini göstermektedir.

Kramer’in Türkiye ile olan güçlü ticari bağları, onu bu görev için daha uygun hale getirmektedir. Türkiye’de yatırımları bulunan bir iş adamı olarak, ülkenin ekonomik ve kültürel çıkarlarını koruma ve geliştirme konusunda motive olduğu söylenebilir. Bu durum, Türkiye’ye zarar vermeden konsolosluk görevini yerine getirme olasılığını artırmaktadır.

Fahri konsolosların rolü genellikle ekonomik, ticari, kültürel ve bilimsel ilişkileri geliştirmek üzerine odaklanır. Kramer’in mevcut ticari ağları ve Türkiye ile olan bağlantıları, bu tür görevleri etkin bir şekilde yerine getirmesine yardımcı olabilir. Ayrıca, fahri konsolosluk görevleri genellikle diplomatik olmayan, destekleyici roller içerir, bu da Kramer’in uzmanlık alanlarına uygun düşmektedir.

Titus Kramer, az sonra açıklık kazandıracağım, Corendon Foundation Başkanlığı ve diğer sosyal sorumluluk projeleriyle tanınmaktadır. Bu tür projeler, onun toplumda ve iş dünyasında güvenilir ve saygın bir figür olduğunu göstermektedir. Bu güven ve itibar, diplomatik ilişkilerde olumlu bir etki yaratabilir.

Her ne kadar Kramer’in iş dünyasında başarılı ve güvenilir olduğu bilinse de, diplomatik görevlerin doğası gereği bazı zorluklar ve çıkar çatışmaları yaşanabilir. Ancak, Kramer’in mevcut tecrübesi ve Türkiye ile olan ilişkileri göz önüne alındığında, bu tür zorlukları aşma konusunda yetkin olabileceğini söylenebilirim.

Titus Kramer’in, Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosluğu görevini, Türkiye’ye zarar vermeden başarılı bir şekilde yerine getirebileceği konusunda iyimserlik taşıyorum. Onun geniş iş deneyimi, Türkiye ile olan ticari bağları ve sosyal sorumluluk projelerindeki aktif rolü, bu görevi etkin bir şekilde sürdürebileceğine dair güçlü göstergelerdir. Ancak, her diplomatın karşılaşabileceği potansiyel zorlukları göz önünde bulundurmak da önemlidir.

Şimdi gelelim, Titus Kramer’in diğer meziyetlerine:
Titus Kramer, Hollanda’nın iş dünyasında tanınmış bir girişimci ve Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosu olarak görev yaparken, kendisinin doğum tarihi ve aile geçmişi hakkında spesifik bilgilere ulaşmak zor olsa da, Kramer’in iş dünyasındaki başarıları ve diplomatik görevleri onun ailesinden aldığı değerler ve eğitimle şekillendiğini göstermektedir.

Kramer, genç yaşlardan itibaren iş dünyasına ilgi duymuş ve bu alanda kendini geliştirmek için çeşitli eğitimler almıştır. İş sağlığı ve güvenliği alanında uzmanlaşarak kariyerine başlayan Kramer, bu alandaki girişimcilik faaliyetleriyle dikkat çekmiştir. Arbo-ondernemer (iş sağlığı ve güvenliği girişimcisi) olarak birçok projede yer almış ve iş sağlığı alanında önemli katkılarda bulunmuştur.

Kramer’in kariyerindeki önemli dönüm noktalarından biri, Corendon Foundation’ın başına geçmesi olmuştur. Corendon Foundation, sosyal sorumluluk projeleri ve kültürel etkinlikler ile bilinen bir vakıftır. Kramer, bu vakıf aracılığıyla çeşitli sosyal ve çevresel projelere destek vermektedir. Ayrıca, Corendon Tourism Group’un bir parçası olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde turizm sektöründe de aktif rol almaktadır. Corendon Hotels & Resorts kapsamında Türkiye’de Grand Park Lara ve Corendon Playa Kemer gibi otelleri işletmektedir.

Titus Kramer, konsolosluk görevinde ekonomik, ticari, kültürel ve bilimsel ilişkileri teşvik ederek, Türkiye’nin çıkarlarını koruyacaktır. Kendisinin Türkiye ile olan güçlü ticari bağları ve Hollanda’daki iş dünyasındaki deneyimi, bu rolü etkin bir şekilde yerine getirmesine olanak tanımaktadır.

Kramer, iş dünyasındaki başarılarının yanı sıra, sosyal sorumluluk projelerine verdiği önemle de tanınmaktadır. Corendon Foundation aracılığıyla yürüttüğü projeler, onun topluma ve çevreye olan duyarlılığını göstermektedir. İş dünyasındaki profesyonel yaklaşımı ve sosyal sorumluluk konusundaki duyarlılığı, onun geniş bir çevrede saygınlık kazanmasını sağlayacaktır.

Titus Kramer, Türkiye’de yatırım yapan ve Corendon Foundation’ın başında olan bir iş adamı olarak, özellikle turizm sektöründe aktif bir yer almakta ve Türkiye’de birkaç otel işletmektedir. Corendon Hotels & Resorts’un bir parçası olarak faaliyet gösteren otelleri arasında, Antalya’daki Grand Park Lara ve Corendon Playa Kemer bulunmaktadır. Bu oteller, genellikle lüks hizmetler sunmakta ve aile dostu konseptlere sahip olmalarıyla bilinmektedir​.
Corendon Foundation, sosyal sorumluluk projeleriyle de öne çıkmaktadır. Bu vakıf, çeşitli sosyal ve çevresel projelere destek vermekte ve toplum üzerinde pozitif bir etki yaratmayı amaçlamaktadır.​

Corendon Vakfı, Kraliyet Konservatuarı’nın en iyi yeteneklerini destekliyor

Kraliyet Konservatuarı, Corendon Vakfı’nın yeni ortağı olmasından mutluluk duyuyor. Corendon Vakfı, doğal afetler veya savaşlar gibi son derece zor koşullarla karşı karşıya kalan yetenekleri destekliyor. Corendon Vakfı’nın desteğiyle eğitimlerine devam edebiliyorlar.

Corendon Vakfı Başkanı Titus Kramer, bu konuda şunları söylüyor: : “Corendon Vakfı olarak en zor koşullarda bile eğitimin ve yaratıcılığın gücüne inanıyoruz. Birlikte, yeteneklere, karşılaştıkları zorluklar ne olursa olsun müzik ve dansa olan tutkularını geliştirmeye devam edebilecekleri ve hayallerinin peşinden koşabilecekleri bir platform sağlamaya çalışıyoruz.’

Dünyanın her yerinden öğrenciler Lahey Kraliyet Konservatuarı’nda bir araya geliyor. En üst düzeyde müzik çalmak veya dans etmek için eğitilirler. Kraliyet Konservatuarı’nın birçok mezunu şu anda dünyanın en iyi müzisyenleri ve dansçıları arasında yer alıyor. “

Corendon Vakfı Hakkında 
2011 yılında Atilay Uslu tarafından kurulan Corendon Vakfı, yerel projeleri destekleyerek tatil destinasyonlarını iyileştirmeye ve daha sürdürülebilir hale getirmeye kendini adamış bağımsız bir vakıftır. Vakıf, otel ortakları, STK’lar ve yerel yönetimlerle birlikte çalışmaktadır. Destek, Corendon çalışanlarının mali katkıları ve zaman ve uzmanlık taahhüdünden oluşur. Vakıf, sürdürülebilir girişimlere yatırım yaparak hem yerel sakinler hem de Corendon müşterileri için yaşanabilir destinasyonlara katkıda bulunuyor.

Titus Kramer, iş dünyasında elde ettiği başarılar ve Türkiye’nin Utrecht (Amersfoort) Fahri Konsolosu olarak üstlendiği görevle, her iki ülke arasında önemli bir köprü görevi yapacaktır.
Onun kariyerindeki başarıları ve sosyal sorumluluk projelerine olan bağlılığı, hem Hollanda’da hem de Türkiye’de olumlu bir etki yaratacaktır. Kramer’in profesyonel ve kişisel değerleri, onun bu görevde Türkiye’ye zarar vermeden, aksine fayda sağlayarak çalışabileceğini göstermektedir.

PAPA’YI ZİYARET

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Titus Kramer, Hollanda’da ve uluslararası alanda çeşitli etkinliklere ve yardım projelerine de katılmaktadır. Örneğin, Vatikan’daki Aziz Petrus Meydanı’nın, her yıl Hollanda çiçekleriyle süslenmesi etkinliğine katkıda bulunan önemli kişilerden biridir. Bu tür etkinliklere yaptığı katkılar, kültürel ve dini etkinliklere verdiği önemi göstermektedir.

Ayrıca, Titus Kramer’in Hollanda’da ve uluslararası düzeyde tanınmış çeşitli ödüller aldığı ve saygın bir konuma sahip olduğu bilinmektedir. Onun bu tür etkinliklere katılımı ve desteği, sosyal sorumluluk ve hayırseverlik konusundaki bağlılığını da ortaya koymaktadır.

Afbeelding met begrafenis, buitenshuis, persoon, bloem Automatisch gegenereerde beschrijving

Titus Kramer, içinde bulunduğumuz yılın 05 Nisan günü, Çiftçi Partisi Lideri Caroline van der Plas, zamanın Dışişleri Bakanı Hugo de Jonge ve birkaç siyasi kişilikle birlikte, Paskalya vesilesiyle, Hollanda çiçekçilik sektörü tarafından her yıl düzenlenen etkinliğe katılmak üzere Roma’ya gitmişti. Papa Franciscus ile görüşenler arasında bulunan Karmer, bu etkinlikte Arbo (iş sağlığı ve güvenliği) girişimcisi olarak tanımlanmıştı. Kramer’in, bu rolüyle hem Hollanda’da iş dünyasında hem de Türkiye Fahri Konsolosu olarak diplomatik ilişkilerde önemli bir konuma sahip olduğu anlaşılıyor.

Titus Kramer için söyleyebileceğim son sözlerim şu olur:
Çok yönlü ve çok başarılı ve de deneyimli bir iş adamı.
İş dünyasının tüm kurallarını biliyor ve uyguluyor.
Diplomasi kurallarını da çabucak kavrayıp, liyakatlı elemanlar ile başarıya çabuk ulaşacağına inanıyorum.

ZARURİ BİR AÇIKLAMA


Değerli Okurlarım,
Titus Kramer hakkındaki yazıya başlarken şöyle bir paragraf yazmıştım:
‘Titus Kramer’in Woudenberg’deki açılış törenindeki hoş olmayan görüntüler ve eleman seçimi konusunda ağır eleştirilerde bulunmuştum. Kravat takmayan kendisi ve üç elemanının yanı sıra elemanlarının yetersiz ve liyakatsız olduğunu vurgulamıştım. Bu eleştiriler üzerine Kramer ile yazıştık ve sonrasında yüz yüze görüştük. Karşılıklı hoşgörü ve medeni davranış göstererek barışmış olduk.
İşte şimdi, çok güzel ve önemli meziyetlere sahip olduğunu, araştırarak öğrendiğim Titus Kramer’in yaptıklarını ve yapacaklarını anlatmaya çalışacağım.’

 

Kramer ve elemanlarının, yazmış olduğum haberden hoşlanmayıp bana kızmış olmalarını anlayışla karşılıyorum. Haberin yayınlanmasından sonra Kramer bana, Türkiye’de trafik kazası geçirdiğini ve bu kaza sonunda kaburgalarının ve boynunun zedelendiğini, bu nedenle de kravat takamadığını anlatan bir mesaj geçmişti.
Daha sonra yine bir resepsiyonda karşılaştığımız Kramer ile bu konuyu şaka ile karışık çok kısa bir şekilde konuşmuştuk. Kravatsızlığı ile eleştirdiğim, aynı zamanda iyi tanıştığım elemanlardan biri de, “İlhan abi kravat alacak param yok, bana bir kravat hediye eder misin?” şeklinde konuştu. Tabii ki bunu söylerken espri yapıyor gibiydi ama, ardındaki niyetin ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ben de, ‘Bu konunun şakaya gelir bir yanı yok. Lütfen bu konuyu burada kapatalım’ diyerek noktayı koymuştum.
Tesadüf olacak ya, ardından ikinci bir resepsiyonda yine Karşılaştık Kramer ve iyi tanıdığım kişi ile. Orada da kravat esprisi başlamadan önce, noktayı koyan yine ben oldum.
Bu görüşmeler sırasında sayın Kramer’den yanlış bir söz ve hareket göremediğim gibi, kendisinden şöyle bir whatsapp mesajı aldım:

“Sayın Bay Karacay,
Keyifli bir sohbet için sizi Woudenberg’deki konsolosluğa davet edebilir miyim?
Hollanda’daki Türk toplumunun takdir edeceği, diplomatik makamları sevindirecek pek çok olumlu haberi hep birlikte ortaya koyabileceğimizi düşünüyorum, sonuçta bu, ülkelerimiz arasında ve Hollanda’daki toplum içinde olumlu bir bağ kurulmasıyla ilgili.
Bana biraz veri gönderebilir misiniz, tercihen Cuma günleri, yani benim fahri konsolosluğumun ofisteki, konsolosluktaki günüdür.
Saygılarımla,
Honorary Consulate General of the republic of Turkiye in the Netherlands
Kasteel de Viersprong
Zeisterweg 82
3931MG Woudenberg /Amersfoort”

Daha sonra ben, bu davete icabet edeceğimi bildirdim ve şu mesajı geçtim:

‘Sayın Titus Kramer,
İyi arkadaşlarım olan üç fahri konsolosun şimdiye kadar yaptıkları ve gelecekte yapacakları faaliyetler hakkında yazacağım. Bu kişiler, Antalya’daki Hollanda Fahri Konsolosu Yıldıray Karaer, Kayseri’deki Macaristan Fahri Konsolosu Osman Şahbaz ve İstanbul’daki Kongo Fahri Konsolosu İlyas Keskin’dir. Elbette, merhum Joost Peters’i de anacağım.
Siz henüz yeni fahri konsolos oldunuz. Şimdiye kadar yaptıklarınız az olabilir, ancak gelecekte yapacaklarınızın çok olacağını tahmin ediyorum. Bana kısaca şimdiye kadar neler yaptığınızı ve neler yapmayı planladığınızı anlatabilir misiniz?
Bir ara yanınıza uğrayacağım ve birlikte bir fotoğraf çekeceğiz.
Saygılarımla,
İlhan’

Titus Kramer, bu mesajdan çok memnun olduğunu ve sekreterliğinin yakın bir zamanda bu isteğe cevap vereceğini belirtmişti.
Aradan çok uzun bir zaman geçtiği halde cevap gelmemesi üzerine, daha fazla bekleyemedim, Titus Kramer’in de çok beğeneceği yukarıdaki bilgileri sizler için yazdım.

Haberin yayınlanmasına bir gün kala bana Fahri Konsolosluğun ‘Pazarlama ve Halkla İlişkiler’ görevlisi Seyit Seme imzasıyla şöyle bir mesaj geldi:

“Sayın Karacay,

Fahri Başkonsolosumuz Sayın T.F.P. Kramer’e hitaben yazdığınız 11 Kasım tarihli mektubunuz için çok teşekkür ederim.

Amersfoort’taki Türkiye Fahri Başkonsolosluğu’nun çalışmalarına ve Fahri Başkonsolosumuz Sayın Kramer’in faaliyetlerine gösterdiğiniz ilgi takdire şayandır. Sizin de belirttiğiniz gibi, Sayın Kramer bu görevi kısa bir süredir yürütmektedir ve hem atılan ilk adımlar hem de geleceğe yönelik planlar konusunda sizi bilgilendirmekten memnuniyet duyacaktır.

Çalışmalarımızın doğru ve dikkatli bir şekilde yansıtılmasına büyük önem veriyoruz. Bir gazeteci olarak konsolosluk faaliyetlerinin kamuoyunda daha geniş bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunma çabalarınız takdire şayandır. Bununla birlikte, olası yanlış anlamaları önlemek için yayınlamadan önce gerçekleri iyice doğrulamanızı tavsiye ederiz. Kurumumuz bunu sağlamak için yapıcı diyalog ve işbirliğine her zaman açıktır.

Talebinizi görüşecek ve herhangi bir takip konusunda sizi zamanında bilgilendireceğiz.

Saygılarımla,
Seyit Seme
Pazarlama ve Halkla İlişkiler
Türkiye’nin Hollanda Amersfoort Fahri Başkonsolosluğu”

Yukarıda, bana gönderilen sözümona kibarca yazıldığı sanılan mesaj, gerçekten diplomasi yoksunu birinin yazısı olmalı.

“Çalışmalarımızın doğru ve dikkatli bir şekilde yansıtılmasına büyük önem veriyoruz. Bir gazeteci olarak konsolosluk faaliyetlerinin kamuoyunda daha geniş bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunma çabalarınız takdire şayandır. Bununla birlikte, olası yanlış anlamaları önlemek için yayınlamadan önce gerçekleri iyice doğrulamanızı tavsiye ederiz.

Gördünüz mü değerli okurlarım. Yukarıdaki satır aralarında bana nasıl bir tavsiyede bulunmuş bu diplomasi yoksunu kişi.
Ne demem lâzım şimdi? Baş üstüne sayın Pazarlama Müdürü. Tavsiyeniz üzerine, bundan sonra yazılarımı, gerçekleri iyice doğrulattıktan sonra yazarım.

Şimdi, çok iyi niyetli olan Fahri Konsolos Titus Kramers’e benim bir tavsiyem var:

Sayın Kramer, şahsınız için yazdığım tüm övücü yazılar, okurlarım tarafından takdirle karşılanacaktır.

Ne var ki, daha önce de belirttiğim gibi, göreve getirdiğiniz elemanların diplomatik kifayetsizliği, ileride sizi çok zor duruma sokabilir.
Ayrıca, daha önce de belirttiğim gibi, Konsolosluklarda Genel Sekreter ve Pazarlama ve Halkla İlişkiler diye bir makam yoktur.
Ortak dostlardan işittiğim kadarıyla, diplomasi yoksunu elemanlarınız benim hakkımda olur olmaz sözler sarfediyorlar ve benim gazeteciliğimi sorguluyorlar. Sanırım, bugünkü yayınımda gazeteciliğin nasıl yapıldığını öğrenmiş olacaklardır.

********************************************************************************************************

HOLLANDA’NIN ANTALYA FAHRİ KONSOLOSU YILDIRAY KARAER

Hollanda’nın Antalya Fahri Konsolosu Yıldıray Karaer: “Hollandalı turist sayısında ilk üçü zorlayacağız”Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands ve çok sayıda iş insanının katıldığı görev teslim töreni Akra Hotel’de yapılmıştı.

Antalya’da konsolos eksikliği hisseden Hollanda, bu göreve Corendon’un ortağı Yıldıray Karaer’i lâyık buldu. Corendon Havayolları’nın Yönetim Kurulu Başkanı olan dostum Yıldıray Karaer, çok yoğun işlerine rağmen bu görevi kabul etti ve buna zaman ayıracağını bildirdi.

Büyükelçi Joep Wijnands, Karaer’in fahri konsolosluk görevine gelmesiyle iki ülke arasındaki iş birliğinin daha da güçleneceğini belirtmişti.

Antalya’nın, ülkeleri açısından çok önemli bir kent olduğuna dikkat çeken Wijnands, bu kenti tatilde tercih eden Hollandalı sayısının 500 bini geçtiğini ifade etmişti. (Türkiye genelini ziyaret eden Hollandalı sayısı her yıl bir milyonu aşıyor)

Büyükelçi Joep Wijnands, açılış sırasında şu konuşmayı yapmıştı: “Antalya’da temsil edilmek çok güzel bir duygu. Kasım ayı ortasında olmamıza rağmen yaz ayı devam ediyor. Logosu portakal olan bir şehirde bulunmaktan mutluluk duyuyorum. Portakal rengi bizim ulusal renklerimizden bir tanesidir. Türkiye’de bulunduğum süre zarfında öğrendim ki, Türkler bizim milli takımımıza portakallar diyormuş. Aslında biz kendimize “Aslanlar” deriz. Antalya bizim için başka alanlar için de önemlidir. Bunun başında da turizm geliyor. Buraya tatile gelen Hollandalı turist sayısının 500 bini geçtiğini söyleyebilirim.
Turizmin yanı sıra, tarım da bizim için önemlidir. Bu sektör Hollanda’da mükemmeliyete ulaştı. Seracılık ve sebze alanında çok iyi seviyede bulunuyoruz. Tarım ve tarım teknolojisi alanında Türkiye gibi ülkelere de destek veren bir ülkenin büyükelçiliğini yapmanın gururunu yaşıyorum.”

Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer de, Hollanda’da ilk uçak şirketini kurduklarını Türkiye’ye önce 180 bin, daha sonraki yıllarda 1,2 milyon Hollandalı turist getirdiklerini belirtti. Bu sayının daha sonra 750-800 bin dolayına düştüğünü anlatan Karaer, ‘’Antalya’ya her yıl 500 bin Hollandalı turist geliyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye, turizmde daha da parlayacak diye düşünüyorum. Önümüzdeki süreçte yeniden 1 milyonun üzerinde Hollandalı turistin Türkiye’ye gelmesini hedefliyoruz’’ dedi.

Kendisine verilen fahri konsolosluğun, çok gurur verici bir görev olduğunu belirten Hollanda’nın Antalya Fahri Konsolosu Yıldıray Karaer, “Hollanda’nın önümüzdeki yıllarda gelen turist sayısında ilk üçü zorlayacağını düşünüyorum. Ben Hollanda’da turizm yapmaya başladığım zaman 180 bin turist geliyordu. Biz bunu 1 milyon 200 bin turiste kadar çıkarmıştık. Biz daha önce de yaptığımız atraksiyonları yapmaya devam edeceğiz. Zaten fahri elçiliğimizi yapıyorduk, bundan sonra bu iş resmileşti” diye konuştu.

Yıldıray Karaer, Fahri Konsolosluk görevini üstlendikten sonra yaptığı faaliyetleri şöyle anlatıyor:
“Antalya, Burdur, Karaman ve Isparta bölge temsilciliğimizde, LP Pasaport (Laissez Passer) ve normal pasaportunu kaybeden Hollandalı turistlere tek kullanımlık geçici pasaport veriyoruz.

Yılda 2 kez (1 hafta boyunca), Elçilik yetkililerince bölgemizde yaşayan Hollanda vatandaşlarının yeni pasaportu/ kimlik kartı başvurularını alıyoruz

Hollanda’dan emekli maaşı alan Hollanda vatandaşlarına, ülkelerinin Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan her yıl Yaşam Belgesi gönderilir. Kişiler şahsen ofisimize gelir, hayatta olduklarına dair evrakları tarafımızca onaylanır.
Bölgemizde bulunan Hollandalı firmalar, dönem dönem ziyaret edilir, ihtiyaç durumunda Elçilikle yapılacak işbirlikleri için destek sağlanır.
Adli vakalarda resmi makamlar ile iletişime geçilir ve bilgi akışında aktif rol oynarız.

KRAL GÜNÜ

Hollanda’nın Antalya Fahri Konsolosluğu, temsilciliğini yaptığı ülkenin dini ve milli bayramlarında, Antalya’da da etkinlikler düzenler. Örneğin bu yıl yapılan Kral Günü etkinliği çok görkemli geçti.

Bu yıl yapılan, Hollanda’nın Kral Günü Antalya’da Fahri Konsolos Yıldıray Karaer’in evsahipliğinde kutlandı.

Grand Park Lara’da düzenlenen Kral Günü Resepsiyonu’na Antalya protokolü, iş insanları ve Antalya’da yaşayan Hollanda vatandaşları katıldı.

Afbeelding met kleding, persoon, pak, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’nın ulusal günü olan Kral Gününü kutlamak üzere Hollanda Krallığı Ankara Büyükelçiliğini temsilen Büyükelçi Yardımcısı Nathalie Lintvelt ve eşi, Vali Yardımcısı Mustafa Hulusi Arat, Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İdris Taş, Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Dışiliskiler Genel Koordinatörü Mevlüt Yeni’nin katıldığı resepsiyonda Türkiye ile Hollanda arasındaki Dostluk Antlaşması’nın 100. yılı, aynı zamanda Çalışma İş birliği Anlaşmasının da 60. yıl dönümü kutlandı.

Corendon Turizm Grubuna ait Grand Park Lara otelde düzenlenen resepsiyona 300 kişi katıldı. Yıldıray Karaer yapmış olduğu konuşmasında,“Bu yüzyıl boyunca iki ülke sadece diplomatik bağlarını güçlendirmekle kalmamış, aynı zamanda kültürel, ekonomik, turizm ve sosyal alanlardaki iş birliklerini de geliştirmiştir. Bu dostluk her iki ülke halkı arasında köprüler kurmuş ve ortak değerleri paylaşmanın gücünü göstermiştir” dedi.

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’nın ulusal günü nedeni ile düzenlenen resepsiyonda konuşan Büyükelçi Yardımcısı Nathalie Lintvelt konuşmasında, iki ülke arasındaki dostluğun yüzyıllar öncesine dayandığını, bugün Türkiye’de 3.000’den fazla Hollandalı şirketin faaliyet gösterdiğini, Türkiye’de en büyük yabancı yatırımcı ülke olmaktan gurur duyduklarını ifade etti. Lintvelt, Fahri Konsolos Yıldıray Karaer’in Türkiye ve Hollanda arasındaki bağları güçlendirmek için gösterdiği özveri için teşekkür ederek, ortak kültürel faaliyetlerin yanı sıra ticaret ve yatırımla ilgilenen Hollandalı şirketleri desteklemek için mükemmel çalışmalar yapıldığına değindi.

Afbeelding met kleding, persoon, schoeisel, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Yıldıray Karaer’in, Fahri Konsolos olarak yaptığı etkinliklerden biri de, tiyatro etkinliği oldu.

Hollanda Büyükelçiliği ve Sema Çiftçi Çocuk Tiyatrosu ortak projesi olan, “JIP İLE JANNEKE / Birlikte Oynayalım mı?” oyunu, bölgedeki dezavantajlı çocuklara yönelik sahnelendi.

Afbeelding met kleding, persoon, schoeisel, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Yıldıray Karaer, yürütmekte olduğu Hollanda Fahri Konsolosluğu görevini, daha aktif olarak sürdüreceğini ve çalışmalarının iki ülkeye de yararlı olması için gayret sarfedeceğini söyledi.

******************************************************************************************************************

KONGO’NUN İSTANBUL FAHRİ KONSOLOSU İLYAS KESKİN

C:\Users\ILHAN\Desktop\haberler\ilyas Keskin (7).JPG
Hollanda’daki yaşamı sırasında, Türk toplumu içinde parmakla gösterilen Dr. İlyas Keskin, daha sonraki yaşamında da başarılı işlere imza attı.
Hollanda’da telekom, İstanbul’da dondurma imalatı işleri ile meşgulken bir anda Fas’a göç eden Keskin, bir gün karşımıza ‘Türk-Fas İş Konseyi Başkanı’ olarak çıktı. Fas’ta turizm işine el atan Keskin, Afrika’daki çevre ülkeler ile ilişkisini zenginleştirdi.

C:\Users\ILHAN\Desktop\haberler\ilyas Keskin (5).JPG
Vaya Group CEO’su ve Afrika BirliğiGıda ve Tarımdan sorumlu baş raportör Danışmanı olarak da görev yapan Keskin’in başarılı faaliyetleri, Kongo Cumhuriyeti’ni yönetenlerin dikkatini çekti.
Keskin’in bir Türk olduğunu öğrenen Kongolular O’na İstanbul Fahri Konmsolosluğu görevini teklif ettiler. Bu teklifi tereddütsüz kabul eden İlyas Keskin, İstanbul Hilton Oteli’nde yapılan bir törenle mazbatasını aldı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\haberler\ilyas Keskin (1).JPG

Keskin bu görevin verilmesinden dolayı Türkiye ve Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlarına ve Dışişleri Bakanları’na teşekkür ederken şunları söyledi: “Bu göreve atanmama karar veren Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Denis Sassou N’guessou’ya, Başbakan Sayın Clément Mouamba’ya, Dışişleri Bakanları Sayın Jean Claude Gakosso ile Basile İkouebe’ye ve desteklerini esirgemeyen Büyükelçi Sayın Luc Joseph Okio ile Brazzaville Ticaret Odası Başkanı Sayın George Mampouya’ya çok teşekkür ederim. Aynı şekilde, Benim Kongo Cumhuriyeti’nin İstanbul Fahri Konsolosu olarak atanmama onay veren devletimize de şükranlarımı arzederim. Şahsıma tevdi edilen ve onur duyarak kabul ettiğim bu görev sırasında, hem Türkiye’deki Kongo Cumhuriyeti vatandaşlarına ve iş insanlarına, hem de ülkemin vatandaşları ile iş insanlarına bütün tecrübelerimi aktararak yardımcı olacağıma, Kongo Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin talimatları ve önerileri çerçevesinde Kongo ile Türkiye arasındaki turizmin, ticaretin ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine tüm gücümle katkıda bulunmaya çalışacağıma emin olmanızı isterim.”

İLYAS KESKİN’İN YAPTIKLARI VE YAPACAKLARI
Afbeelding met tekst, kleding, pak, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Kongo Cumhuriyeti’nin İstanbul Fahri Konsolosluğu görevinden başka, Avrupa Birliği
örneği olana Afrika Birliği’nin Gıda ve Tarımdan sorumlu baş raportör danışmanlığına getirilişini duyuran bildiri.

İlyas Keskin, Kongo’nun İstanbul Fahri Konsolosu olarak yaptığı faaliyetleri şöyle özetledi:

“Kongo Cumhuriyeti Fahri Konsolosu oluşumdan bu yana, iki ülke arasında ekonomik sosyal kültürel, kadına ve çocuğa yönelik birçok faaliyetlerimiz oldu.
Faaliyetlerimizi aşağıdaki başlıklar altında size sıralamak istiyorum:

Ekonomik ilişkileri geliştirme açısından Kongo’daki fırsatları Türk iş adamlarının, ilgisine ve bilgisine açtık. Ticaret hacmi neredeyse hiç yok iken, şu anda büyük boyutlara ulaştı.

Yıllık işlem hacmi 8-9 milyon dolarken, şu anda ihracatımız 190 milyon dolara yaklaşmıştır. Kongo’dan ithalatımız ise, 10 Milyon Dolardır.

Ekonomik işbirliğini geliştirme amaçlı, Kongo’daki fırsatları, tıpkı Fransızlar, Belçikalılar, İngilizler ve İtalyanlar gibi Türk iş adamlarına da tanıttık ve diğer ülkelerin işadamları gibi, orada iş yapmaları için vize kolaylıkları sağladık. Normalde en az iki buçuk hafta süren vize alımını, Türk iş adamlarına bir günde alınmasını sağladık.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Bu bağlamda İstanbul konsolosluğundan vize verilmeye başlanmış olup, vize kolaylığı sağlandığından, ihracatçılarımız, bir günde vizesini alıp, mallarını tanıtmak için Kongo’ya gidebilmektedirler.

Kongo, kayıtsız, şartsız, amasız ve lakinsiz şüpheli okulları kapatıp, direk maarif okullarına devrini sağlayan dünyada tek ülkedir. Üstelik de Hıristiyan bir ülkedir. Şu anda bu okullar maarif vakfı altında devam etmektedir.

Kadın ve çocuk temalı çalışmalar yapılmıştır. Toplamda 600 öğrencilik okula kuyu açılarak, güneş enerjili su sağlanmıştır.

Kadına yönelik çalışmalarda ise, doğum aleti edevatı masası olmayan bir köye de, doğum masası ekipmanı sağlanmıştır

Yine köyler arasındaki sağlık anlaşmalarına konsolos olarak katılmış ve Kongo’daki hemşirelerin, Ankara Zübeyde Hanım Hastanesi’nde eğitimleri sağlanmıştır.

Kültürel çalışmalar doğrultusunda ise, Türk sanatçı fotoğrafçı İsmet Keten’in çalışmaları Kongo büyükelçiliğince sergilenmiştir. Çok yakında Türk fotoğrafçıları Kongo’ya götürerek, Kongo temalı fotoğraflar, Türkiye’de sergilenip, Kongolu fotoğrafçı ve gazetecileri de, Türkiye’ye getirerek, Türkiye temalı fotoğrafları Kongo’da sergilenmesini sağlayacağız.”

*******************************************************************************************************************

MACARİSTAN’IN KAYSERİ FAHRİ KONSOLOSU OSMAN ŞAHBAZ

Macaristan Türk İşadamları Derneği Başkanı olan Şahbaz,
Pek çok uluslararası konferans düzenleyen bir ‘İyilik Meleği’.

O’nu 2014 yılında Macaristan’da yapılan Turan Kurultayı Şöleni’nde tanımıştım.
TRT BELGESEL ekibiyle iki gün süren şölenleri birlikte izlemiştik.
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye gitmeden önce yaptığım araştırmada, orada bize yardım edecek kişi olarak O’nun adı en başta yer almıştı.
O’nu telefonla aradığım zaman, yoğun işlerine rağmen bizimle ilgileneceğini belirtmişti. Yoğundu, çünkü, hem Macaristan Türk İşadamları Derneği Başkanıydı, hem Macaristan’ın Kayseri Fahri Konsolosuydu ve hem de büyük çapta yaptığı tekstil ticaretiyle uğraşıyordu.
Bırakın ilgilenmeyi, bizimle 24 saat beraber oluyordu. Bu ara tabii ki, orada yapacağımız çalışmalardaki konuların kaynağını da buluyordu.

Macaristan Budapeste Sehitligi Osman Sahbaz ve TRT ekibi (1)Osman Şahbaz (ortada kravatlı), TRT BELGESEL ekibinden, soldan sağa, Orhan Aybertürk, İsmail Elden, İlhan Karaçay, Sacit Şahin ve Mehmet Türkoğlu ile Türk Şehitliği’nde. Sağdaki Mehmet Türkoğlu’nu 7 Mayıs 2015’te 46 yaşındayken kaybettik

Osman Şahbaz’ın TRT ekibine yaptığı yardımları sıralarsam sayfalar dolacak.
Şahbaz’ın TRT ekibine katkılarını fotoğraf ve fotoğraf altı yazılarda görebileceksiniz.
Osman Sahbaz-ilhan Karaçay (2)Osman Şahbaz, Turan Kurultayı Şenlikleri’i sırasında, Parlamento Başkanı (sağda) ve Kurultay Başkanı (solda) ile yaptığımız söyleşilerde tercümanlığımızı yaptı.

Şahbaz’ı tanıyalım

İstanbul, Kayseri ve Budapeşte’de yerleşik sanayici ve tüccar bir ailenin oğlu olan Osman Şahbaz, 35 yıldır Macaristan’da ticari faaliyetlerde bulunuyor.

Macaristan’daki Türk İş Dünyası’nın çatı işadamları örgütü olan Türk Macar İşadamları Derneği’nin (TÜMİŞAD) Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı olan Şahbaz, DEİK-Dünya Türk İş Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi ve Avrupa Bölge Komitesi Başkan Yardımcısı olarak da görev yapıyor. 3000’den fazla mimar ve mühendis üyesi bulunan Mimar ve Mühendisler Grubu Derneği (MMG) Genel Başkan Yardımcısı olan Şahbaz, Yıldız Teknik Üniversitesi mezunudur. Makine Mühendisi ve Yıldız Üniversitesi Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi olan Şahbaz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den sonra, Macaristan Cumhurbaşkanı Dr. Ader Janos tarafından ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’ verilen ikinci Kayserili Türk’tür.

Macaristan Kaposvár Üniversitesi Bilimsel Genel Kurul Üyeleri ve Senatosunun kararıyla, Macaristan Kayseri Fahri Konsolosu olan Osman Şahbaz’a, Uluslararası Siyaset Bilimi alanında “Akademik Fahri Doçent” ünvanı verildi.

Kaposvár Üniversitesi, Sportcsarnok salonunda düzenlenen törende, Osman Şahbaz’a, Akademik Fahri Doçent’lik beratını, üniversitenin 2014 – 2015 eğitim yılı açılış töreninde, Kaposvár Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Szávai Ferenc ve Macaristan Milli Parlamentosu Başkan Vekili Dr. Mátrai Márta takdim etmişti.

Osman Sahbaz (1)Osman Şahbaz, Koposvar Üniversitesi’nden aldığı Fahri Doçent ünvanından sonra, okul yöneticileri ile bu hatıra fotoğrafını çektirmişti.

Osman Şahbaz, ödül töreninde teşekkür konuşmasında, bu onurlu ödüle layık görülmenin mutluluk ve heyecanı içinde olduğunu belirtirken şöyle konuştu: “İnsanlığın ortak değerleri olan bilim, sanat, spor, sevgi ve hoşgörünün sınırları yoktur. Bu değerleri sınırlandırmaya kalkmak tabiatın kanununa aykırıdır. Son 25 yıldır milletlerarası evrensel değerlerin etkileşimi konusunda uğraş vermekteyim. Ülkelerin ve milletlerin farklılıkları uluslararası ilişkilerin zenginliğidir. Milletlerarası  ilişkileri, diplomatik ilişkilerin ötesinde, ana temelini halklararası ilişkilerin ve ekonomik işbirliklerinin oluşturduğuna inanmaktayım.

Osman Sahbaz ve dr martai marta
Osman Şahbaz’a Akademik Fahri Doçent belgesini, Macaristan Milli Parlamentosu Başkan Vekili Dr. Mátrai Márta takdim etmişti.

Osman Şahbaz konuşmasına şöyle devam etti: “Bugün bana bahşetmiş olduğunuz bu onur, benim için oldukça önemli bir değer taşıyor. Kalbimin en değerli yerinde saklayacağım. Daha önce bir başka üniversiteden fahri doktora unvanı tevdi etmişlerdi.
O gün de farklı bir duygu yaşamıştım.

Bugüne gelişimde, Macaristan ve Türkiye’de her daim desteğini yanımda hissettiğim değerli dostlarımın, Dışişleri mensuplarının, Büyükelçilerinin, TÜMİŞAD üyelerinin, Türkiye’deki dostlarımın ve özelliklede fedakar ailemin çok özel yerleri vardır. Hep birlikte bugüne adım adım sabırla çalışarak ulaştık. Bu onur şimdiye kadar ki çalışmalarımıza bir teşekkür mahiyetindedir. Marifet iltifata tabidir. Bu Fahri Doçent unvanı Macaristan ve Türkiye’ye karşı üzerimdeki sorumlulukları daha da arttırmıştır. Fahri Doçent diplomasını ömür boyu saklayacağım ve çocuklarıma bırakacağım önemli bir miras olacaktır.

Üniversiteler, bilim, kültür, sanat ve düşünsel alanda başarı sağlamış, ülke kalkınmasına, önemli katkıda bulunmuş kişilere fahri doçent unvanı verir. Bu onur ve takdir anlamı taşıyan fahri doçent unvanı onayını veren Kaposvár Üniversitesi değerli Rektörüne, senatosuna içtenlikle teşekkür ediyorum.”

https://www.mmg.org.tr/upload/dosya/images/HUNGARY_.jpg

Kaposvár’da Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi

Osman Şahbaz’ın yapmış olduğu sayısız etkinliklerden biri de, Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi oldu.

Türk Macar İşadamları Derneği (TÜMİŞAD)’ın katkılaryla, Macaristan Kaposvár Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesi (SAÜ),  bu kongrede bir araya geldiler.

Türkiye’den Sakarya, İstanbul, Marmara, Gazi, Hacettepe, Kültür, Nişantaşı, Yalova, Süleyman Demirel, Mehmet Akif Ersoy, Celal Bayar, Gaziantep, Nevşehir Hacı Bektaş Veli, Abant İzzet Baysal, Artvin Çoruh, Aydın, Giresun, Pamukkale, Bülent Ecevit, Hitit, Aksaray, Bilecik Şeyh Edebali, Kırklareli, Adıyaman, Yeni Yüzyıl, Medeniyet, Ordu, İnönü, Çanakkale 18 Mart, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi, Makedonya Uluslararası Vizyon, Kazakistan Yesevi Üniversiteleri başta olmak üzere,  40’dan fazla farklı üniversiteden 150’den fazla profesör ve Macaristan’dan 33 bilim adamının katıldı.

Macaristan’a ayak basan Türkler arasında mağdur kalanların da başvurduğu ‘Baba’ olan Osman Şahbaz, burada bir imparator olarak anılıyor.

OSMAN ŞAHBAZ’DAN UNUTULMAYACAK ETKİNLİKLER

Macaristan’ın Kayseri Fahri Konsolosu Osman şahbaz, yaptıklarını ve yapacaklarını şöyle anlattı:

“Dönemin Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Avukat Mehmet Özhaseki, Macaristan Ankara Büyükelçisi Prof. Dr. János Hóvári, Macaristan İstanbul Başkonsolosu Gábor Kiss ile başlayan süreçte birçok devlet büyüğü ile bu çalışmaları başarılı bir şekilde sürdürüyorum.

Ben de Kayserili olmaktan büyük onur duyuyorum. Girişimci ve risk alma ruhu yüksek Kayseri İş insanları için sunduğum imkânlar çok iyi değerlendirilmektedir.

Kayseri ile Miskolc kentlerini ‘Kardeş Şehir’ yaparak, geleceğe dönük, ekonomi, sanayi, eğitim, turizm ve diplomasiyi iyi bilen insanları bir araya getiriyoruz. Konusunda uzman değerli insanlar yan yana gelerek birçok faaliyet gerçekleştiriyorlar.

MACAR KÜLTÜR GÜNLERİ

Kayseri'de Macar Günü coşkusu

Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla Kayseri Hilton Hotel’de ‘Macar Kültür Günleri’ etkinliği düzenlendik. Etkinliğe, Kayseri Valisi Şerif Yılmaz, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Macaristan’ın Ankara Büyükelçisi Janos Hovari, Macaristan İstanbul Başkonsolosu Kiss Gabor, MÜSİAD Kayseri Şubesi Başkanı Ahmet Çolakbayraktar ve çok sayıda davetli katıldı.

Açılış konuşmalarıyla başlayan etkinlikte ilk konuşmayı Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki yaptı. Kayseri’nin oldukça köklü bir geçmişe sahip olduğunu anlatan Başkan Özhaseki, “Anadolu coğrafyası bir açık hava müzesi gibidir. Kayseri’miz de Anadolu’nun en kadim şehirlerinden biri. Bizler kadim bir coğrafyanın mirasçılarıyız” dedi. Kayseri’nin son 20 yıl içerisinde çok önemli bir gelişme gösterdiğini belirten Başkan Özhaseki bu gelişmenin şehircilikten ticarete, sanayiden kültür-sanata, spora kadar her alanda olduğu söyledi.

KAYSERİ ANADOLU’NUN KALBİDİR

Ardından Macaristan Büyükelçisi Janos Hovari, Türkçe yaptığı konuşmada, Anadolu’nun pek çok kentini gördüğünü ancak Kayseri’ye ilk defa geldiğini belirterek, “Kayseri’ye şimdiye kadar gelmemiş olmam benim büyük bir hatam. Kayseri, çok gelişmiş, çok kalkınmış bir büyükşehir, Anadolu’nun kalbidir.” dedi. Macarlarla Türkler arasındaki yakın ilişkilerden söz eden Büyükelçi Hovari, bu sıcak ilişkilerin gelişerek sürmesi gerektiğini ifade etti.

Programda son konuşmayı Macaristan İstanbul Başkonsolosu Kiss Gabor yaptı. Kayseri’de olmaktan duyduğu mutluluğu ifade eden Başkonsolos Gabor, “Macaristan Büyükelçimizi konuşmasını sizin harika dilinizle yapabildiği için çok kıskandım. Umarım bir sonraki konuşmamızda ben de Türkçe konuşurum” dedi. Macar Kültür Günleri etkinliği hakkında bilgiler veren Başkonsolos Gabor, etkinliğe desteklerinden dolayı Başkan Özhaseki’ye teşekkür etti.

Karşılıklı olarak birçok defa Kayseri Sanayi Odası Macaristan’a İş seyahati düzenledi.

Kayseri Sanayi Odası (KAYSO) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Büyüksimitci Başkanlığında, KAYSO üyelerinden oluşan 17 kişilik heyet çeşitli ziyaret ve temaslarda bulunmak üzere Macaristan’a iş seyahati düzenledi

Kayseri ile Macaristan’ın Miskolc şehri arasındaki kardeşlik bağları daha da güçlenirken, Kayseri OSB’de faaliyet gösteren Ravaber firması “kardeş şehir” Miskolc’da 40 milyon euroya yakın yatırım yaptı. “Kardeşlik bağlarını pekiştiren yatırım” gözüyle bakılan projeye Macar hükümeti de karşılıksız yüzde 50 destek verdi.

Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’de 22.’si düzenlenen ”Uluslararsı Tarih Yarışmasına” Türk Macar İş adamları Derneği (TÜMİŞAD) ve Fahri Konsolos olarak ben yardımcı oldum. 1841 Yılında kurulan Petőfi Sándor Gimnázium Lisesinin ev sahipliğinde gerçekleşen ”Uluslararası Tarih Yarışması” farklı ülkelerden öğrencilerin katılımı ile gerçekleşti. Yarışmanın ana konularını ” Türk, Macar ve Polonya Tarihi, Sanat ve Edebiyatı” oluşturdu. Bu üç ülkeden jüri başkanlarının denetiminde yapılan yarışmada Türkiye’yi Macaristan Fahri Konsolosu ve Türk Macar İş adamları Derneği (TÜMİŞAD) Başkanı Osman Şahbaz jüri başkanı olarak temsil etti.

Budapeşte’nin güneydoğusunda 184 km. mesafedeki Kaposvár kenti, İstanbul Üsküdar kardeş şehir ve Kaposvár Üniversite ve Marmara Üniversiteleri arasında kardeş üniversite olmalarına katkı sunduk.

Muğla Üniversitesinde ”Gelişen Türk Macar İlişkileri ve Mevcut Fırsatlar” adlı Konferans sonrasında, Macaristan Ankara Büyükelçisi Dr. János Hóvári ve şahsım, Türk Macar Akademik İşbirliği Uygulama ve Araştırma Merkezi ( TÜMACAM)’nin açılışını yaptık.

İstanbul Küçükçekmece Belediyesi ile Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin Józsefváros Belediyesi arasında kardeş şehir anlaşması imzalanması hususunda katkı sağladık.

Daha bir çok aktivite ve çalışmalarımız oldu, ancak bunları sizinle paylaşıyorum.

Doçent’lik beratını, üniversitenin 2014 – 2015 eğitim yılı açılış töreninde Kaposvár Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Szávai Ferenc DSc. ve Macaristan Milli Parlamentosu Başkan Vekili Dr. Mátrai Márta takdim etti.

ESKİ FİRST LADY MACAR KIYAFETLERİNİ TANITTI

Kayseri'de Macar Günü coşkusu

Konuşmalarının ardından geleneksel Macar kıyafetlerinin tanıtıldığı bir defile yapıldı. Defilede Macaristan’ın bir önceki cumhurbaşkanının eşi Schmitt Palne Katalin Makray de mankenlerle birlikte podyuma çıkararak Macar kıyafetlerini tanıttı.

Defilenin sonunda uluslararası modacı ve defilenin organizetörü Katalin Hampel, kendisine hediye edilen kıyafetle podyumdaki yerine aldı. Daha sonra Macar halk müziği sanatçısı Nikoletta Nagy-Füredi, Macar şarkılarını seslendirdi. Etkinlikte ünlü piyanist Adrienna Hauser de katılımcılara bir müzik ziyafeti sundu. Ardından Macar fotoğraf sanatçıları tarafından hazırlanan serginin açılışı yapıldı.

Oldukça renkli görüntülerin yaşandığı etkinlik birbirinden lezzetli Macar yemeklerinin yenilmesi ile sona erdi. Programın sonunda etkinliğe destek veren Vali Şerif Yılmaz’a, Başkan Mehmet Özhaseki’ye ve Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanı Oktay Durukan’a Macar diplomatlar tarafından plaket takdim edildi.

************************************************************************

BİR TÜRKİYE SEVDALISININ ARDINDAN…

Joost Peters’in yeri doldurulur mu?

Peters’in patronu olan Achmea Grubu, aynı görevin kendi bünyelerinden biri tarafından sürdürülmesinden yana.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Joost peters-ilhan Karacay.JPG

Türkiye’nin Hollanda’daki Leiden şehri Fahri Başkonsolosu olan Joost Peters’i yitirmiştik.
Tam bir Türkiye sevdalısı olan Joost Peters ile tanışıklığımız, Fahri Başkonsolosluk görevini üstlenmesinden öncesine dayanıyor.
Joost Paters, Sigorta şirketlerini ve bankaları nezdinde barındıran dünyaca ünlü ve güçlü Achmea Holding’in en önemli yetkililerinden biriydi.

AGİS

Joost Peters’in etkili ve yetkili olduğu şirketlerden biri AGİS adlı hastalık sigortasıydı. AGİS’in Türk müşterisi 5 bin kadardı. AGİS’te göreve başlayan Savaş Avcı, Türk müşteri sayısını artırabilmek için bir kadro oluşturmuştu. Bu kadronun içinde şahsım da, Halkla İlişkiler konusunda görev almıştım.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\agishaber5.jpg

Türkiye’ye tatile giden Türkler ve Hollandalılar, orada hastalandıkları zaman, başvurdukları doktorlar ve hastaneler tarafından suistimale uğruyorlardı. Hasta olanlara yüksek faturalar kesiliyor ve bu faturaların bedelleri de Hollanda’da ödenmiyordu.
Savaş Avcı bu gidişe bir son verme yoluyla, AGİS’e daha çok müşteri toplama başarısını gösterdi.

Türkiye’de 200’ü aşkın hastane ile yapılan sözleşmeler sonrasında, Türkiye’de hastalanan Türkler ve Hollandalılar, İstanbul’daki AGİS Merkezi’ne bir telefonla istedikleri hastanelere gidiyorlar ve hesap ödemiyorlardı.
Bu yöntemin halka iyi bir şekilde duyurulmasından sonra, AGİS’in Türk mişteri sayısı 5 binden 150 bine çıkmıştı. Tabii ki, Türkiye’ye her yıl tatile giden milyonlarca Hollandalı’dan 300 bini de AGİS müşterisi olmuştu.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea-De Witte Vis 2008.jpg

Achmea Holding’e bağlı olan AGİS’te yapılmak istenenlerin çoğu Joost Peters tarafından onaylanıyor ve destekleniyordu.

Joost Peters, AGİS’in Türkler tarafaından daha çok ilgi görmesi için çeşitli etkinlikler düzenliyordu.

Bu etkinliklerden biri de bir yat gezintisiydi.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea. Turkiye-Almanya maci 26 juni 2998 (5).jpg
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Almanya ile oynayacağımız çeyrek final maç gününde düzenlenen bu yat gezisine, Hollanda’daki Türk dünyasının etkin isimleri davet edilmişti.
Akşam oynanacak olan maç öncesinde, özel olarak yaptırmış olduğu Türk milli takımı formalarını bize dağıtan Peters, sırtımıza geçirdiğimiz formalar ile fotoğraf çektirdikten sonra, akşam da maçı formalarımızla izlememizi sağladı.
Böylesine Türk hayranı olan Joost Peters’e, Türkiye’nin fahri başkonsolosu olma tavsiyesini yaptım. Bu uyarımı kabul eden Joost Peters’in başvurusu olumlu bulundu.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea. Turkiye-Almanya maci 26 juni 2998 (8).jpg

Joost Peters’in Fahri Başkonsolosluk başvurusu, Ankara tarafından kabul edilirken, görevin Utrecht bölgesinde yapılması şart koşulmuştu. Peters’in çalışma alanı ise Leiden ve çevresiydi. Ankara, Utrecht’te diretirse, Fahri Başkonsolosluk işi suya düşecekti. Bu nedenle Lahey Büyükelçiliğimize bir mektup gönderdim ve isteğin Leiden olarak kabul edilmesini tavsiye ettim. O mektuptan sonra Peters’in Leiden isteği de kabul edildi.

İşte, yazdığım o mektup:

Joost Peters icin mektup

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea Zeil 26 juni 2008 (5).jpg

Fahri Başkonsoloslukların önemi:

Uluslararası ilişkilerin ve diplomasinin önemli bir unsuru olan fahri konsolosluğun, dış ekonomik ilişkiler açısından da önem kazanması iş dünyasının dikkatini çekiyor. Yurtdışında Türkiye’yi temsil eden fahri konsolos sayısı 170’e ulaşıyor. Türkiye’nin en çok ABD, Brezilya, Fransa ve Almanya’da fahri konsolosu bulunuyor.

Elçilikler kalkıyor

Birçok ülke büyükelçilik ya da konsolosluk açamadığı ülkelerde fahri konsoloslar aracılığıyla ilişkilerini geliştirirken, aralarında Kanada’nın da bulunduğu ülkeler de, var olan elçiliklerini ve konsolosluklarını kaldırıp, bu görevi fahri konsoloslara devretmeye başladı. Bunda da, ekonomik nedenler ve konsolosların her 4 yılda bir değişmesi yüzünden adaptasyon sorunu yaşamaları etkili oldu. Fahri konsolos, genellikle o ülkenin vatandaşı olduğu ya da orada ikamet ettiği için tercih ediliyor. Avrupa Birliği’nde de ülkelerdeki tüm büyükelçilikleri kapatıp, yerine yalnızca bir ‘Avrupa Birliği Büyükelçisi’ ya da fahri konsoloslara devretmek için çalışmalar yapılıyor.

JOOST PETERS’İN ATANIŞ HABERİ

Ölümünün ardından çok kişiyi hüzne boğan Joost Peters’in, Fahri Başkonsolosluk haberini 2008 yılında şöyle yayınlamıştık:

Hollanda’nın dev kuruluşlarından Achmea Holding’in, Yönetim Kurulu’na Badanışmanlık yapan Joost Johan Peters, Tükiye’nin Fahri Başkonsolosu oldu. Hizmet alanı Leiden, Utrecht, Amersfoort, Alkmaar, Hoorn ve Den Helder olan Joost Peters, kendisine verilen bu görevden çok memnun.

Dünyaca ünlü Eureko’nun şemsiyesi altında faaliyet gösteren Achmea; Rabobank, İnterpolis, Agis, Zileveren Kruis, Groeneland, PWZ, OZF, FBTO gibi kuruluşları yönetiyor. 2009 yılında yapılan değerlendirmelerde, Rabobank ve Devlet Karayolları işletmelerinin ardından en iyi üçüncü işveren seçilen Achmea’nın bu başarısında, Başdanışman Joost Peters’in rolü çok büyük.

İşte, bu başarılı Holdingler zincirinin Başdanışmanı olan Joost Peters, Türkiye’nin Hollanda’daki ikinci Fahri Başonsolosu oldu.
Achmea, Leiden şehrindeki Kort Rapenburg 1-3 adresinde tarihi bir binayı kiralayarak, Türkiye Fahri Bakonsolosluğu’na tahsis eden Joost Peters’in bu konudaki en büyük destekçisi olacak.

Fahri Başkonsolosluk tabelası önünde konuştuğumuz Joost Peters şöyle konuştu: “Bu tabela benim için en büyük gurur kaynağıdır. Hollanda ile Türkiye arasında bir köprü görevi yapmaya çalışacağım. İki ülke insanlarının sorunlarının çözme amacının yanı sıra, ekonomik alanlarda işbirliğini de üstleneceğim.Hollanda ile Türkiye’nin karşılıklı yatırımları iyi koordine edilirse,Türkiye ile Hollanda arasındaki ekonomik işbirliğinin artarak sürmesi de kesinleşir. Türkiye Hollanda için çok önemlidir. Çünkü pozitif ve dinamik bir ekonomik yapısı var.Türkiye’nin önünde uzun bir yol var. Türkiye’nin gelişeceğini ve daha da modernleşeceğini düşünüyorum. Ümit ederim ki, bu bağlamda Fahri Konsolosluğun açılmasından sonra Hollanda ile Türkiye arasındaki ilişkiler daha iyi gelişir. Hollanda’dan Türkiye’ye giden turist sayısının her yıl artış göstermesinin nedenini araşırdığınız zaman, Hollandalı turistlerin Türkiye’de gördükleri hizmetten memnun kaldıkları anlaşılr.”

Çalışmaları arasında, Hollanda’daki Türk gençlerine staj yeri sağlamak olduğunu belirten Peters, Hollanda’dan Türkiye’ye de stajyerler göndermeyi amaçladığını söyledi. Özellikle Türkiye’deki modern hastanelere stajyer doktor göndermeyi çok arzuladığını belirten Peters, kendi bünyelerinde olan sağlık sigortalarının da, Türkiye’de Agis gibi hizmet vermeleri için çalışma yapıldığını sözlerine ekledi..
Türkiye’de, Savaş Avcı’nın yönetimindeki Agis Hizmet Merkezi’nin, 10 yıl içinde 200 bini aşkın Türk ve Hollandalı hastayı tedavi ettirdiği vurgulanırken, aynı hizmetin Zilveren Kruis gibi diğer Achmea sağlık sigortalıları için verilmesinin mutlaka sağlanması gerektiğini söyleyen Peters, “Bu sorunu kısa bir zamanda çözeceğiz” dedi

Öte yandan, Agis Sağlık Sigortası’nın Türkiye’deki Hizmet Merkezi Genel Müdürü ve hissedarı olan Savaş Avcı, Joost Peters’in TC Fahri Başkonsolosluğu’na getirilmesi ile ilgili olarak şunları söyledi: “Agis olarak, Türkiye ile Hollanda arasında başlattiğımız ve her yıl daha da güçlenmesi için çalıştığımız sağlık köprüsüne,  Holdingimizin Başdanışmanı Joost Peters’in Fahri Başkonsolos olması bizi çok heyecanlandırmş ve gururlandırmıştır. Joost Peters’in getireceği ivmeyle iki ülke arasında kurulacak yeni iş ve sosyal ilişkilerinin geliimi için bizim de varoluş amacımız olmasından kaynaklanan heyecanımızı ve enerjimizi hiç kaybetmeden desteğimizi vereceğimizi belirtmek isteriz.”

Daha önce yazdığım, ortalığı karıştıran yazımı okumak için aşaıdaki link ile arama yapınız:

https://www.ilhankaracay.com/ilhan-karacaydan-dobra-dobra-elestiri-hollandadaki-yeni-fahri-baskonsoloslugumuzun-ciddiyetsizligi-uzuntu-yaratti/

***************************************************************************

VİJF VRIENDEN, VİJF HONORAIRECONSUL

Yıldıray Karaer werd benoemd tot Honorair Consul van Nederland in Antalya, İlyas Keskin van Congo in Istanbul, Osman Şahbaz van Hongarije in Kayseri, wijlen Joost Peters van Turkije in Leiden en recentelijk Titus Kramer van Turkije in Utrecht (Amersfoort).

In deze compilatie leest u over de activiteiten van mijn Honorair Consul vrienden tot nu toe en hun plannen voor de toekomst.

Deze compilatie, die de taken en verantwoordelijkheden van Honorair Consuls en het belang van deze functie belicht, biedt inzicht in de betekenis en waarde van deze vrijwillige diplomatieke dienst.

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving
Geschreven door İlhan KARAÇAY:

Ik had vier vrienden die de functie van Honorair Consul bekleedden. Ik zeg ‘had’ omdat we van één van hen, Joost Peters, afscheid hebben moeten nemen. Mijn andere drie Honorair Consul vrienden, İlyas Keskin, Osman Şahbaz en Yıldıray Karaer, blijven hun functies voortzetten. İlyas Keskin is de Honorair Consul van Congo in Istanbul, Osman Şahbaz de Honorair Consul van Hongarije in Kayseri en Yıldıray Karaer de Honorair Consul van Nederland in Antalya. Aan deze drie vrienden wordt nu een nieuwe toegevoegd: Titus Kramer, de Honorair Consul van Turkije in Utrecht (Amersfoort).

In deze compilatie vertel ik u over wat deze vrienden hebben gedaan en gaan doen in deze verheven functie en over het belang en de betekenis van het Honorair Consulaat.

Een Honorair Consul is een diplomaat die zijn taak vrijwillig en meestal niet als fulltime baan uitvoert. Ze worden meestal gekozen uit mensen die burger zijn van het gastland of sterke banden daarmee hebben. De taken en verantwoordelijkheden van Honorair Consuls en het belang van deze functie kunnen als volgt worden samengevat:

Honorair Consuls vertegenwoordigen hun land in het gastland. Ze promoten hun land door deel te nemen aan culturele, commerciële en diplomatieke activiteiten. Ze proberen vriendschappelijke relaties tussen de twee landen te versterken en bevorderen handels- en investeringsmogelijkheden. Ze ondersteunen zakenmensen, investeerders en handelsdelegaties en dragen zo bij aan de ontwikkeling van economische betrekkingen tussen de twee landen. Ze bieden hulp en ondersteuning aan hun landgenoten, wat diensten kan omvatten zoals paspoortvernieuwing, visumprocedures en juridisch advies. Ze proberen de rechten en belangen van hun landgenoten te beschermen. Door het organiseren van culturele evenementen versterken ze de culturele band tussen de landen. Ze ondersteunen educatieve samenwerking tussen de twee landen via studieprogramma’s, beurzen en uitwisselingsprogramma’s.

Honorair Consuls helpen bij het versterken van diplomatieke relaties. Ze spelen een belangrijke rol op plaatsen waar officiële diplomatieke missies niet aanwezig of beperkt zijn. In geval van natuurrampen, politieke crises of andere noodsituaties bieden ze ondersteuning aan hun landgenoten en aan het gastland. Ze fungeren als een culturele en economische brug tussen de twee landen, wat zowel wederzijds begrip als economische voordelen oplevert. In sommige gevallen kan een land geen officiële ambassade of consulaat in een ander land hebben. Honorair Consuls vullen deze leemte op door basisconsulaire diensten te verlenen.

Honorair Consuls spelen een belangrijke rol bij het ontwikkelen van diplomatieke en economische relaties, het vergroten van cultureel begrip en het vervullen van de behoeften van hun landgenoten. Deze vrijwillige positie draagt bij aan sterkere en efficiëntere relaties tussen landen.

Het Honorair Consulaat, dat van groot belang is voor zowel handelsrelaties als consulaire procedures, is een instituut dat verantwoordelijk is voor belangrijke internationale transacties. Landen wijzen deze functie toe aan gerespecteerde vrijwilligers in wereldsteden waar ze geen Consulaat-Generaal kunnen openen.

TITUS KRAMER, HONORAIR CONSUL VAN TURKIJE VOOR REGIO UTRECHT

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

Mijn eerste ontmoeting met de beroemde Titus Kramer in Nederland vond plaats tijdens een receptie. Ik wist dat hij had gesolliciteerd voor de functie van Honorair Consul van Turkije in Utrecht (Amersfoort). Tijdens ons gesprek op de receptie vertelde hij dat hij nog steeds geen antwoord had ontvangen op zijn sollicitatie en vroeg hoe dit proces kon worden versneld. Ik beloofde hem dat ik het zou onderzoeken en hem zou informeren.

Na een tijdje kreeg Kramer op 1 augustus 2024 een positief antwoord uit Ankara. Kort daarna overleefde hij ternauwernood een verkeersongeluk in Turkije en kon hij op 4 oktober 2024 beginnen met zijn nieuwe functie en de openingsceremonie houden.

Tijdens de openingsceremonie in Woudenberg heb ik stevige kritiek geuit op de selectie van zijn medewerkers en de presentatie. Naast het feit dat hij en zijn drie medewerkers geen stropdas droegen, benadrukte ik ook dat zijn team incompetent en niet gekwalificeerd was. Na deze kritiek wisselden Kramer en ik schriftelijke correspondentie en ontmoetten we elkaar vervolgens persoonlijk. We bereikten een vreedzame oplossing door wederzijds begrip en beleefd gedrag te tonen.

Nu wil ik graag vertellen over de indrukwekkende kwaliteiten en de toekomstige plannen van Titus Kramer, die ik na grondig onderzoek heb leren kennen.

Maar eerst, in zijn eigen woorden, Titus Kramer: “Ik ben actief geweest als aandeelhouder, ondernemer en lid van verschillende adviesraden in verschillende sectoren, waaronder telecommunicatie (Baron), leasing (ProfiLease), en IT (Hands Group/OSA Software). Vanuit mijn eigen werkervaringen raakte ik gemotiveerd om aandeelhouder en voorzitter van de raad van bestuur van Galliata Groep BV te worden op het gebied van verzuim- en arbodiensten. De uitdaging was om betere diensten te bieden op het gebied van preventie, ziekteverzuim en re-integratie. Tijdens mijn periode als voorzitter van de raad van bestuur bij Galliata (Capability), realiseerde ik me dat kleine en middelgrote ondernemingen (MKB’s) geen idee hadden hoe ze met de gevolgen van verzuim om moesten gaan. In de praktijk zag ik dat MKB’s failliet gingen door de financiële problemen, de werkdruk en de veranderde sfeer binnen het bedrijf als gevolg van verzuim. Daarom richtte ik www.Preventh.nl op, een verzekeringsmaatschappij die zich richt op volledige verzuimzorg voor MKB’s. Deze verzekering besteedt extra aandacht aan preventie, biedt actieve hulp bij verzuim (arbo) voor zowel werkgever als werknemer, en versnelt en verbetert de re-integratieprocessen met de tools van Preventh. Dit alles wordt aangeboden tegen een vaste prijs. Met onze aanpak zorgen we voor lagere premies en minder verzuim door zowel werkgever als werknemer actief te betrekken.”

Afbeelding met hemel, buitenshuis, raam, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving
Het Honoraire Consulaat van Turkije is gevestigd
in het kasteel van Titus Kramer in Woudenberg.

Kramer houdt zijn verhaal kort. Nu mijn bevindingen over Titus Kramer:

Aan het einde van mijn artikel zal ik mijn conclusie geven. Hier zijn enkele overwegingen waarom Titus Kramer geschikt is voor de functie van Honorair Consul van Turkije in Utrecht (Amersfoort), zonder schade aan de belangen van Turkije te veroorzaken.

Titus Kramer heeft uitgebreide ervaring in het bedrijfsleven en heeft succesvolle projecten geleid op het gebied van arbeidsgezondheid, veiligheid en toerisme. Hij heeft investeringen en activiteiten in Turkije als onderdeel van een grote organisatie zoals de Corendon Tourism Group. Deze ervaringen tonen aan dat Kramer een professionele aanpak kan hanteren in zijn diplomatieke taken.

Kramer’s sterke zakelijke banden met Turkije maken hem geschikt voor deze rol. Als zakenman met investeringen in Turkije kan hij gemotiveerd zijn om de economische en culturele belangen van het land te beschermen en te bevorderen. Dit verhoogt de kans dat hij de consulaire taken zonder schade aan Turkije zal uitvoeren.

De rol van honorair consuls is meestal gericht op het bevorderen van economische, commerciële, culturele en wetenschappelijke relaties. Kramer’s bestaande zakelijke netwerken en connecties met Turkije kunnen hem helpen deze taken effectief uit te voeren. Bovendien zijn de taken van honorair consuls meestal ondersteunend en niet-diplomatiek van aard, wat goed aansluit bij Kramer’s expertise.

Titus Kramer is ook bekend om zijn rol als voorzitter van de Corendon Foundation en zijn betrokkenheid bij andere maatschappelijke projecten. Deze projecten tonen aan dat hij een betrouwbare en gerespecteerde figuur is in de samenleving en het bedrijfsleven. Dit vertrouwen en respect kunnen een positieve invloed hebben op diplomatieke relaties.

Hoewel Kramer bekend staat om zijn succes en betrouwbaarheid in het bedrijfsleven, kunnen er door de aard van diplomatieke taken uitdagingen en belangenconflicten ontstaan. Gezien Kramer’s ervaring en zijn banden met Turkije, ben ik echter van mening dat hij in staat zou moeten zijn deze uitdagingen te overwinnen.

Ik ben optimistisch dat Titus Kramer de functie van Honorair Consul van Turkije in Utrecht (Amersfoort) succesvol kan vervullen zonder schade aan Turkije te veroorzaken. Zijn uitgebreide zakelijke ervaring, zakelijke banden met Turkije en zijn actieve rol in maatschappelijke projecten zijn sterke indicatoren dat hij deze rol effectief kan vervullen. Het is echter ook belangrijk om de potentiële uitdagingen te erkennen die elke diplomaat kan tegenkomen.

Laten we nu kijken naar de andere kwaliteiten van Titus Kramer: Titus Kramer is een bekende ondernemer in het Nederlandse bedrijfsleven en vervult zijn rol als Honorair Consul van Turkije in Utrecht (Amersfoort). Hoewel specifieke informatie over zijn geboortedatum en familieachtergrond moeilijk te achterhalen is, tonen Kramer’s successen in het bedrijfsleven en zijn diplomatieke taken aan dat hij is gevormd door de waarden en opleiding die hij van zijn familie heeft meegekregen.

Kramer heeft van jongs af aan interesse getoond in het bedrijfsleven en heeft verschillende opleidingen gevolgd om zichzelf in dit vakgebied te ontwikkelen. Hij begon zijn carrière met een specialisatie in arbeidsgezondheid en veiligheid, en trok de aandacht met zijn ondernemingsactiviteiten in deze sector. Als arbo-ondernemer heeft hij deelgenomen aan veel projecten en belangrijke bijdragen geleverd op het gebied van arbeidsgezondheid.

Een belangrijk keerpunt in Kramer’s carrière was zijn aanstelling als voorzitter van de Corendon Foundation. De Corendon Foundation staat bekend om haar maatschappelijke projecten en culturele evenementen. Kramer ondersteunt via deze stichting verschillende sociale en milieuprojecten. Bovendien speelt hij een actieve rol in de toerismesector in Turkije en andere landen als onderdeel van de Corendon Tourism Group. Onder Corendon Hotels & Resorts beheert hij hotels zoals Grand Park Lara en Corendon Playa Kemer in Turkije.

Titus Kramer zal als consul economische, commerciële, culturele en wetenschappelijke relaties bevorderen en de belangen van Turkije beschermen. Zijn sterke zakelijke banden met Turkije en zijn ervaring in het Nederlandse bedrijfsleven stellen hem in staat deze rol effectief te vervullen.

Naast zijn zakelijke successen staat Kramer ook bekend om zijn inzet voor maatschappelijke projecten. De projecten die hij via de Corendon Foundation leidt, tonen zijn betrokkenheid bij de samenleving en het milieu. Zijn professionele benadering in het bedrijfsleven en zijn aandacht voor maatschappelijke verantwoordelijkheid zullen hem helpen een gerespecteerde figuur te blijven in een brede kring.

Als zakenman die investeert in Turkije en als voorzitter van de Corendon Foundation, is Kramer actief in de toerismesector en exploiteert hij verschillende hotels in Turkije. Tot de hotels die onder Corendon Hotels & Resorts opereren, behoren Grand Park Lara en Corendon Playa Kemer in Antalya. Deze hotels staan bekend om hun luxe diensten en gezinsvriendelijke concepten.

De Corendon Foundation onderscheidt zich ook door haar maatschappelijke projecten. Deze stichting ondersteunt verschillende sociale en milieuprojecten en streeft ernaar een positieve impact op de samenleving te hebben.

Corendon Foundation ondersteunt de beste talenten van het Koninklijk Conservatorium Het Koninklijk Conservatorium is verheugd om de Corendon Foundation als nieuwe partner te verwelkomen. De Corendon Foundation ondersteunt talenten die worden geconfronteerd met zeer moeilijke omstandigheden, zoals natuurrampen of oorlogen. Dankzij de steun van de Corendon Foundation kunnen ze hun opleiding voortzetten.

Titus Kramer, voorzitter van de Corendon Foundation, zegt hierover: “Als Corendon Foundation geloven we in de kracht van onderwijs en creativiteit, zelfs onder de moeilijkste omstandigheden. Samen proberen we een platform te bieden waar talenten, ongeacht de uitdagingen waarmee ze worden geconfronteerd, hun passie voor muziek en dans kunnen blijven ontwikkelen en hun dromen kunnen najagen.”

Studenten van over de hele wereld komen samen aan het Koninklijk Conservatorium in Den Haag. Ze worden opgeleid om op het hoogste niveau muziek te spelen of te dansen. Veel afgestudeerden van het Koninklijk Conservatorium behoren nu tot de beste musici en dansers ter wereld.

Over de Corendon Foundation De Corendon Foundation, opgericht in 2011 door Atilay Uslu, is een onafhankelijke stichting die zich inzet voor het verbeteren en duurzamer maken van vakantiebestemmingen door lokale projecten te ondersteunen. De stichting werkt samen met hotelpartners, NGO’s en lokale overheden. De steun bestaat uit financiële bijdragen van Corendon-medewerkers en toezeggingen van tijd en expertise. Door te investeren in duurzame initiatieven draagt de stichting bij aan leefbare bestemmingen voor zowel lokale bewoners als Corendon-klanten.

Met zijn successen in het bedrijfsleven en zijn rol als Honorair Consul van Turkije in Utrecht (Amersfoort) zal Titus Kramer een belangrijke brug vormen tussen de twee landen. Zijn professionele en persoonlijke waarden tonen aan dat hij deze rol kan vervullen zonder schade aan Turkije te veroorzaken, en zelfs ten goede kan komen aan beide landen.

BEZOEK AAN PAUS

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Titus Kramer neemt ook deel aan verschillende evenementen en hulpprojecten in Nederland en internationaal. Zo is hij een van de belangrijke personen die bijdraagt aan de jaarlijkse bloemenversiering van het Sint-Pietersplein in Vaticaanstad. Zijn bijdrage aan dergelijke evenementen toont zijn waarde voor culturele en religieuze activiteiten.

Daarnaast is het bekend dat Titus Kramer verschillende prijzen heeft ontvangen in Nederland en internationaal en een gerespecteerde positie heeft. Zijn deelname aan en steun voor dit soort evenementen benadrukt zijn toewijding aan maatschappelijk verantwoord ondernemen en filantropie.

Afbeelding met begrafenis, buitenshuis, persoon, bloem Automatisch gegenereerde beschrijving

Op 5 april van dit jaar reisde Titus Kramer, samen met Caroline van der Plas, de leider van de BoerBurgerBeweging, de toenmalige Minister van Buitenlandse Zaken Hugo de Jonge en enkele andere politieke figuren, naar Rome om deel te nemen aan het jaarlijkse evenement van de Nederlandse bloemenindustrie ter gelegenheid van Pasen. Kramer, die ook werd gepresenteerd als ondernemer in Arbo (arbeidsomstandigheden en veiligheid), was een van de mensen die paus Franciscus ontmoetten. Dit evenement benadrukt Kramer’s belangrijke positie in zowel de Nederlandse zakenwereld als in zijn diplomatieke rol als Eerstehulpconsul van Turkije.

Mijn laatste woorden over Titus Kramer zijn de volgende: Een veelzijdige, succesvolle en zeer ervaren zakenman.
Hij kent en past alle regels van het bedrijfsleven toe.
Ik geloof dat hij de diplomatieke regels snel zal begrijpen en met bekwame medewerkers snel succes zal behalen.

NOODZAKELIJKE MEDEDELING

Beste Lezers,

Aan het begin van het artikel over Titus Kramer schreef ik het volgende: ‘Ik had zware kritiek op de onaangename beelden en de keuze van medewerkers tijdens de openingsceremonie van Titus Kramer in Woudenberg. Ik bekritiseerde hem en zijn drie medewerkers die geen stropdas droegen, en ik benadrukte dat zijn medewerkers incompetent en onbekwaam waren. Na deze kritiek hadden Kramer en ik een schriftelijke uitwisseling, gevolgd door een persoonlijke ontmoeting. Door wederzijds begrip en beleefd gedrag hebben we vrede gesloten.
Nu wil ik proberen uit te leggen wat Titus Kramer, die ik na onderzoek heb ontdekt dat hij zeer mooie en belangrijke kwaliteiten bezit, heeft gedaan en van plan is te doen.’

Ik begrijp dat Kramer en zijn medewerkers niet blij waren met het artikel en boos op mij waren. Na de publicatie van het artikel stuurde Kramer mij een bericht waarin hij uitlegde dat hij een verkeersongeval in Turkije had gehad en daarbij zijn ribben en nek had verwond, waardoor hij geen stropdas kon dragen. Later spraken we kort over dit onderwerp tijdens een andere receptie. Een van de goed bekende medewerkers die ik had bekritiseerd vanwege het ontbreken van een stropdas, zei toen ook: “İlhan abi, ik heb geen geld om een stropdas te kopen, kun je me er een cadeau doen?” Natuurlijk maakte hij een grapje, maar we wisten allemaal wat zijn bedoeling was. Ik reageerde door te zeggen: ‘Dit is geen onderwerp om grapjes over te maken. Laten we dit onderwerp hier afsluiten.’

Toevallig kwamen we elkaar weer tegen op een tweede receptie, nogmaals met Kramer en de bekende persoon. Voordat de grap over stropdassen opnieuw begon, maakte ik er weer een einde aan.

Tijdens deze ontmoetingen heb ik geen verkeerde woorden of daden van meneer Kramer gezien, en ik ontving het volgende WhatsApp-bericht van hem:

“Geachte heer Karacay,

Mag ik u uitnodigen op het consulaat in Woudenberg voor een aangenaam gesprek? Ik denk dat we samen veel positief nieuws kunnen brengen dat door de Turkse gemeenschap in Nederland zal worden gewaardeerd en de diplomatieke kringen zal verheugen. Uiteindelijk gaat het om het opbouwen van een positieve band tussen onze landen en binnen de gemeenschap in Nederland. Kunt u mij wat informatie sturen, bij voorkeur op vrijdagen, dat zijn mijn consulaire dagen in het kantoor. Met vriendelijke groet, Honorair Consulaat-Generaal van de Republiek Turkije in Nederland Kasteel de Viersprong Zeisterweg 82 3931MG Woudenberg/Amersfoort”

Later liet ik hem weten dat ik aan deze uitnodiging zou voldoen en stuurde het volgende bericht:

Geachte Titus Kramer,
Ik zal schrijven over de activiteiten die mijn goede vrienden, de drie ereconsuls, tot nu toe hebben ondernomen en wat zij in de toekomst zullen doen. Deze personen zijn de Honoraire consul van Nederland in Antalya, Yıldıray Karaer, deHonoraire consul van Hongarije in Kayseri, Osman Şahbaz, en de Honoraire consul van Congo in Istanbul, İlyas Keskin. Natuurlijk zal ik ook de wijlen Joost Peters herdenken. U bent nog maar net Honoraire consul geworden. Wat u tot nu toe heeft gedaan, is misschien nog weinig, maar ik voorspel dat u in de toekomst veel zult bereiken. Kunt u mij kort vertellen wat u tot nu toe heeft gedaan en wat uw plannen zijn? Ik zal u binnenkort bezoeken en we zullen samen een foto maken. Met vriendelijke groet,
İlhan

Titus Kramer was erg blij met dit bericht en liet weten dat zijn secretariaat binnenkort zouden reageren op dit verzoek.
Ondanks dat er veel tijd verstreek zonder reactie, kon ik niet langer wachten en schreef ik de bovenstaande bericht voor u, die ook zeer gewaardeerd zou worden door Titus Kramer.
Een dag voor de publicatie ontving ik het volgende bericht ondertekend door Seyit Seme, Marketing- en Public Relations-functionaris van het Honorair Consulaat:

“Geachte heer Karacay,
Hartelijk dank voor uw brief van 11 november gericht aan onze Ereconsul, de heer T.F.P. Kramer. Uw interesse in het werk van het Honorair Consulaat van Turkije in Amersfoort en de activiteiten van onze Ereconsul, de heer Kramer, is prijzenswaardig. Zoals u aangaf, vervult de heer Kramer deze functie pas korte tijd en hij zal u graag informeren over zowel de eerste stappen als de toekomstige plannen. Wij hechten veel waarde aan een nauwkeurige en zorgvuldige weergave van ons werk. Uw inspanningen als journalist om het consulaire werk beter bekend te maken bij het grote publiek zijn lovenswaardig. Wij raden echter aan om feiten grondig te verifiëren om mogelijke misverstanden te voorkomen. Ons instituut staat altijd open voor constructieve dialoog en samenwerking om dit te waarborgen. Wij zullen uw verzoek bespreken en u tijdig informeren over eventuele vervolgstappen.
Met vriendelijke groet,
Seyit Seme Marketing en Public Relations
Honorair Consulaat van Turkije in Nederland, Amersfoort”

De bovenstaande zogenaamde beleefde boodschap die mij is gestuurd, lijkt echt geschreven te zijn door iemand zonder diplomatieke vaardigheden. “We hechten veel waarde aan een nauwkeurige en zorgvuldige weergave van ons werk. Uw inspanningen als journalist om het consulaire werk beter bekend te maken bij het grote publiek zijn lovenswaardig. Wij raden echter aan om feiten grondig te verifiëren om mogelijke misverstanden te voorkomen.”

Ziet u, beste lezers, hoe deze diplomatieke onbekwame persoon mij tussen de regels door advies geeft.

Wat moet ik nu zeggen? Natuurlijk, meneer Marketing Manager. Op uw advies zal ik voortaan mijn artikelen schrijven nadat ik de feiten grondig heb geverifieerd.

Deze keer heb ik een goedbedoeld advies voor de Honoraire consul Titus Kramer:

Meneer Kramer, alle lovende woorden die ik over u heb geschreven, zullen door mijn lezers met waardering worden ontvangen. Echter, zoals ik eerder al aangaf, kunnen de diplomatieke incompetentie van de medewerkers die u heeft aangesteld, u in de toekomst in grote problemen brengen. Bovendien, zoals ik eerder al aangaf, bestaan er geen functies zoals Algemeen Secretaris en Marketing- en Public Relations bij consulaten.
Volgens wat ik van gemeenschappelijke vrienden heb gehoord, doen uw diplomatiek onbekwame medewerkers ongepaste uitspraken over mij en betwijfelen ze mijn journalistieke vaardigheden.
Ik denk dat ze in mijn huidige publicatie hebben geleerd hoe journalistiek moet worden gedaan.

************************************************************************************************************

HONORAIR CONSUL VAN NEDERLAND IN ANTALYA, YILDIRAY KARAER

Hollanda’nın Antalya Fahri Konsolosu Yıldıray Karaer: “Hollandalı turist sayısında ilk üçü zorlayacağız”
De ceremonie voor de overhandiging van de
functie vond plaats in het Akra Hotel, bijgewoond
door de Nederlandse ambassadeur in Ankara,
Joep Wijnands, en tal van zakenlieden.

Nederland, dat een tekort aan consulaire vertegenwoordiging in Antalya voelde, vond Yıldıray Karaer, medeoprichter van Corendon, geschikt voor deze functie. Ondanks zijn drukke werkzaamheden als voorzitter van de raad van bestuur van Corendon Airlines, accepteerde mijn vriend Yıldıray Karaer deze functie en gaf aan hier tijd voor vrij te maken.

Ambassadeur Joep Wijnands verklaarde dat de samenwerking tussen de twee landen verder zou worden versterkt met de benoeming van Karaer tot honorair consul. Hij benadrukte het belang van Antalya voor Nederland, met meer dan 500.000 Nederlandse toeristen die de stad jaarlijks bezoeken. (Het aantal Nederlanders dat jaarlijks heel Turkije bezoekt, overschrijdt één miljoen.) Tijdens de openingsceremonie zei ambassadeur Joep Wijnands: “Het is een geweldig gevoel om in Antalya vertegenwoordigd te zijn. Hoewel het midden november is, lijkt het nog steeds zomer. Ik ben blij om in een stad te zijn met een sinaasappel als symbool. Oranje is een van onze nationale kleuren. Tijdens mijn verblijf in Turkije heb ik geleerd dat de Turken ons nationale team ‘de sinaasappels’ noemen. Wij noemen onszelf eigenlijk ‘de leeuwen’. Antalya is ook om andere redenen belangrijk voor ons, vooral op het gebied van toerisme. Ik kan zeggen dat het aantal Nederlandse toeristen dat hier op vakantie komt, de 500.000 heeft overschreden. Naast toerisme is ook de landbouw belangrijk voor ons. Deze sector heeft in Nederland een hoge mate van perfectie bereikt. We zijn zeer goed ontwikkeld in glastuinbouw en groenteteelt. Ik ben trots om de ambassadeur te zijn van een land dat steun biedt aan landen zoals Turkije op het gebied van landbouw en landbouwtechnologie.”

Yıldıray Karaer, voorzitter van de raad van bestuur van Corendon Airlines, verklaarde dat ze hun eerste luchtvaartmaatschappij in Nederland oprichtten en eerst 180.000, later 1,2 miljoen Nederlandse toeristen naar Turkije brachten. Dit aantal daalde later tot 750-800.000. Karaer zei: “Elk jaar komen er 500.000 Nederlandse toeristen naar Antalya. Ik denk dat Turkije de komende jaren nog meer zal schitteren in toerisme. We streven ernaar om de komende periode opnieuw meer dan 1 miljoen Nederlandse toeristen naar Turkije te halen.”

De honorair consul van Nederland in Antalya, Yıldıray Karaer, verklaarde dat het honorair consulschap een zeer eervolle taak is en zei: “Ik denk dat Nederland de komende jaren bij de top drie zal behoren wat betreft het aantal toeristen. Toen ik begon met toerisme in Nederland, kwamen er 180.000 toeristen. We brachten dit aantal naar 1,2 miljoen. We zullen doorgaan met de activiteiten die we eerder deden. We waren al onofficieel ambassadeur, nu is het officieel geworden.”

Yıldıray Karaer beschrijft de activiteiten die hij ondernam na het aanvaarden van de functie van honorair consul als volgt: “In ons regionaal vertegenwoordigerskantoor in Antalya, Burdur, Karaman en Isparta, verstrekken we eenmalige tijdelijke paspoorten aan Nederlandse toeristen die hun LP-paspoort (Laissez Passer) en normaal paspoort hebben verloren.

Twee keer per jaar (gedurende een week) nemen ambassademedewerkers in onze regio aanvragen in voor nieuwe paspoorten/identiteitskaarten van Nederlandse burgers die hier wonen. Aan Nederlandse burgers die een pensioen ontvangen uit Nederland, wordt jaarlijks een Levensbewijs gestuurd door de Sociale Verzekeringsbank. Mensen komen persoonlijk naar ons kantoor en wij bevestigen de documenten die aantonen dat ze nog in leven zijn.

Nederlandse bedrijven in onze regio worden periodiek bezocht en indien nodig wordt steun verleend voor samenwerking met de ambassade. In juridische gevallen nemen we contact op met de officiële instanties en spelen een actieve rol in de informatiestroom.

KONINGSDAG

Afbeelding met kleding, persoon, pak, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijving

Het honorair consulaat van Nederland in Antalya organiseert ook activiteiten tijdens religieuze en nationale feestdagen van het land dat het vertegenwoordigt. Zo was de Koningsdagviering van dit jaar zeer indrukwekkend. De Koningsdag van Nederland werd dit jaar gevierd in Antalya, georganiseerd door honorair consul Yıldıray Karaer. De receptie van Koningsdag, gehouden in Grand Park Lara, werd bijgewoond door de protocollaire vertegenwoordigers van Antalya, zakenlieden en Nederlandse burgers die in Antalya wonen.

De plaatsvervangend ambassadeur Nathalie Lintvelt en haar echtgenoot, vice-gouverneur Mustafa Hulusi Arat, voorzitter van de Journalistenvereniging van Antalya İdris Taş, en Mevlüt Yeni, coördinator van buitenlandse betrekkingen van de Confederatie van Turkse Journalisten, woonden de receptie bij om de nationale dag van Nederland, Koningsdag, te vieren. Tijdens de receptie werd ook het 100-jarig jubileum van het Vriendschapsverdrag tussen Turkije en Nederland en de 60e verjaardag van het Samenwerkingsverdrag gevierd.

De receptie, georganiseerd in het Grand Park Lara hotel, dat onderdeel is van de Corendon Tourism Group, werd bijgewoond door 300 mensen. In zijn toespraak zei Yıldıray Karaer: “In de afgelopen eeuw hebben de twee landen niet alleen hun diplomatieke banden versterkt, maar ook hun samenwerking op cultureel, economisch, toeristisch en sociaal gebied ontwikkeld. Deze vriendschap heeft bruggen geslagen tussen de volkeren van beide landen en de kracht van het delen van gemeenschappelijke waarden laten zien.”

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijving

Tijdens de receptie, gehouden ter gelegenheid van de nationale dag van Nederland, benadrukte plaatsvervangend ambassadeur Nathalie Lintvelt in haar toespraak dat de vriendschap tussen de twee landen eeuwen teruggaat. Ze zei dat er momenteel meer dan 3.000 Nederlandse bedrijven actief zijn in Turkije en dat ze trots zijn de grootste buitenlandse investeerder in Turkije te zijn. Lintvelt bedankte honorair consul Yıldıray Karaer voor zijn toewijding aan het versterken van de banden tussen Turkije en Nederland, en prees de uitstekende werkzaamheden die worden verricht ter ondersteuning van Nederlandse bedrijven die zich bezighouden met culturele activiteiten, handel en inverterinden.

Afbeelding met kleding, persoon, schoeisel, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Een van de activiteiten die Yıldıray Karaer als honorair consul organiseerde, was een theaterproductie. Het stuk “JIP EN JANNEKE / Zullen we samen spelen?”, een gezamenlijk project van de Nederlandse ambassade en het Sema Çiftçi Kindertheater, werd opgevoerd voor kansarme kinderen in de regio.

Afbeelding met kleding, persoon, schoeisel, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Yıldıray Karaer verklaarde dat hij van plan is zijn taken als honorair consul van Nederland actiever voort te zetten en zijn best zal doen om ervoor te zorgen dat zijn werkzaamheden beide landen ten goede komen.

HONORAIR CONSUL VAN DE DEMOCRATISCHE REPUBLIEK CONGO IN ISTANBUL, İLYAS KESKİN

C:\Users\ILHAN\Desktop\haberler\ilyas Keskin (7).JPG

Tijdens zijn verblijf in Nederland, werd Dr. İlyas Keskin alom bewonderd binnen de Turkse gemeenschap en behaalde hij later ook succes in zijn verdere carrière. Terwijl hij in Nederland bezig was met telecommunicatie en in Istanbul met ijsproductie, verhuisde Keskin plotseling naar Marokko, waar hij op een dag voorzitter van de Turkije-Marokko Business Council werd. In Marokko richtte Keskin zich op toerisme en versterkte hij zijn relaties met omliggende Afrikaanse landen.

C:\Users\ILHAN\Desktop\haberler\ilyas Keskin (5).JPG

Keskin, die ook CEO is van Vaya Group en hoofdrapporteur en adviseur voor Voedsel en Landbouw van de Afrikaanse Unie, trok de aandacht van de leiders van de Democratische Republiek Congo met zijn succesvolle activiteiten. Toen de Congolezen ontdekten dat Keskin een Turk was, boden ze hem de functie van honorair consul in Istanbul aan. İlyas Keskin accepteerde dit aanbod zonder aarzeling en ontving zijn certificaat tijdens een ceremonie in het Istanbul Hilton Hotel.

C:\Users\ILHAN\Desktop\haberler\ilyas Keskin (1).JPG

Keskin bedankte de presidenten en ministers van Buitenlandse Zaken van zowel Turkije als de Democratische Republiek Congo voor de toekenning van deze functie en zei: “Ik wil mijn dank betuigen aan de president van de Democratische Republiek Congo, de heer Denis Sassou N’guessou, premier Clément Mouamba, ministers van Buitenlandse Zaken Jean Claude Gakosso en Basile Ikouebe, en aan ambassadeur Luc Joseph Okio en voorzitter van de Kamer van Koophandel van Brazzaville, de heer George Mampouya, voor hun steun. Evenzeer ben ik dank verschuldigd aan mijn eigen overheid, die mijn benoeming tot honorair consul van de Democratische Republiek Congo in Istanbul heeft goedgekeurd. Tijdens mijn ambtstermijn, die ik met eer aanvaard, zal ik zowel de burgers en zakenlieden van de Democratische Republiek Congo in Turkije als de burgers en zakenlieden van mijn eigen land bijstaan en al mijn ervaring delen. U kunt er zeker van zijn dat ik binnen het kader van de instructies en aanbevelingen van de ambassade van de Democratische Republiek Congo al mijn kracht zal inzetten om de ontwikkeling van toerisme, handel en economische relaties tussen Congo en Turkije te bevorderen.”

DE DADEN EN TOEKOMSTPLANNEN VAN İLYAS KESKİN

Afbeelding met tekst, kleding, pak, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Naast zijn functie als honorair consul van de Democratische Republiek Congo in Istanbul, werd Keskin ook aangesteld als hoofdrapporteur en adviseur voor Voedsel en Landbouw van de Afrikaanse Unie, naar het voorbeeld van de Europese Unie.
İlyas Keskin vat zijn activiteiten als honorair consul van de Democratische Republiek Congo als volgt samen:

“Sinds ik honorair consul van de Democratische Republiek Congo ben geworden, hebben we tal van economische, sociale en culturele activiteiten georganiseerd, gericht op vrouwen en kinderen tussen beide landen. Ik wil onze activiteiten onder de volgende koppen opsommen: We hebben de economische kansen in Congo onder de aandacht gebracht van Turkse zakenlieden. Waar de handelsomvang vroeger bijna nihil was, heeft deze nu grote proporties bereikt. Het jaarlijkse handelsvolume bedroeg 8-9 miljoen dollar, terwijl onze export nu bijna 190 miljoen dollar bedraagt. Onze import uit Congo bedraagt 10 miljoen dollar. Om de economische samenwerking te bevorderen, hebben we de kansen in Congo, net als de Fransen, Belgen, Engelsen en Italianen, ook aan Turkse zakenlieden gepresenteerd en hebben we visumfaciliteiten verleend om hen daar zaken te laten doen. Normaal duurt het verkrijgen van een visum minimaal twee en een halve week, maar voor Turkse zakenlieden hebben we dit binnen één dag mogelijk gemaakt.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

In dit verband is er begonnen met het verstrekken van visa vanuit het consulaat in Istanbul, en dankzij deze visumfaciliteiten kunnen onze exporteurs binnen één dag hun visum krijgen en naar Congo gaan om hun producten te promoten. Congo is het enige land ter wereld dat zonder voorbehoud verdachte scholen heeft gesloten en deze direct heeft overgedragen aan de Ma’arif-stichting. Bovendien is het een christelijk land. Deze scholen functioneren nu onder de Ma’arif-stichting.

Er zijn projecten uitgevoerd met een focus op vrouwen en kinderen. Voor een school met in totaal 600 leerlingen is een put geslagen en is zonne-energie voor water voorzien. Voor projecten gericht op vrouwen hebben we medische uitrusting geleverd aan een dorp dat geen verloskundige tafel had. Ook hebben we als consulaat deelgenomen aan gezondheidsakkoorden tussen dorpen en hebben we ervoor gezorgd dat Congolese verpleegkundigen werden opgeleid in het Zübeyde Hanım Ziekenhuis in Ankara. In het kader van culturele activiteiten zijn de werken van de Turkse kunstenaar en fotograaf İsmet Keten tentoongesteld door de ambassade van Congo. Binnenkort zullen we Turkse fotografen naar Congo brengen en Congo-gerelateerde foto’s tentoonstellen in Turkije. Evenzo zullen we Congolese fotografen en journalisten naar Turkije halen en Turkije-gerelateerde foto’s in Congo tentoonstellen.”

*********************************************************************

HONORARY CONSUL OF HUNGARY IN KAYSERI, OSMAN ŞAHBAZ

Osman Şahbaz, voorzitter van de Vereniging van Turkse Zakenlieden in Hongarije, wordt ook wel een ‘Engel van Barmhartigheid’ genoemd, die talloze internationale conferenties organiseert.

Ik ontmoette hem in 2014 tijdens het Turan Kurultayı Festival in Hongarije. We hebben samen twee dagen lang de festiviteiten bijgewoond met het TRT DOCUMENTARY team. Voor mijn vertrek naar de hoofdstad Boedapest kwam zijn naam als eerste naar voren toen ik zocht naar iemand die ons daar kon helpen. Toen ik hem telefonisch benaderde, gaf hij aan ons ondanks zijn drukke agenda te zullen helpen. Hij had het druk omdat hij niet alleen voorzitter was van de Vereniging van Turkse Zakenlieden in Hongarije, maar ook Honoraire consul van Hongarije in Kayseri en actief in de grootschalige textielhandel.

Hij zorgde niet alleen voor ons, maar was ook 24 uur per dag bij ons en vond bronnen voor de onderwerpen die we daar zouden behandelen.

Macaristan Budapeste Sehitligi Osman Sahbaz ve TRT ekibi (1)Osman Şahbaz (in het midden met stropdas) met het TRT DOCUMENTARY team bij het Turkse kerkhof, van links naar rechts: Orhan Aybertürk, İsmail Elden, İlhan Karaçay, Sacit Şahin en Mehmet Türkoğlu. Mehmet Türkoğlu (helemaal rechts) is op 7 mei 2015 op 46-jarige leeftijd overleden.

De hulp die Osman Şahbaz aan het TRT team heeft verleend, zou pagina’s vullen. Zijn bijdragen aan het TRT team kunt u zien in foto’s en geschreven stukken.

Osman Sahbaz-ilhan Karaçay (2)
Tijdens het Turan Kurultayı Festival fungeerde Osman Şahbaz als tolk bij onze interviews met de voorzitter van het parlement (rechts) en de voorzitter van het festival (links).

Laten we Osman Şahbaz beter leren kennen:

Osman Şahbaz, zoon van een familie van industriëlen en handelaren gevestigd in Istanbul, Kayseri en Boedapest, is al 35 jaar actief in de handel in Hongarije. Hij is de oprichtende voorzitter van de Raad van Bestuur van de Vereniging van Turkse Zakenlieden in Hongarije (TÜMİŞAD), de overkoepelende organisatie van de Turkse zakenwereld in Hongarije. Hij is ook bestuurslid van DEİK-World Turkish Business Council en vicevoorzitter van het Europese Regionale Comité. Met meer dan 3000 leden is hij vicevoorzitter van de Architecten- en Ingenieursvereniging (MMG) en afgestudeerd aan de Yıldız Technische Universiteit. Als werktuigbouwkundig ingenieur en lid van de Raad van Bestuur van de Yıldız Universiteitsstichting, is Şahbaz de tweede Turk uit Kayseri die, na president Abdullah Gül, de ‘Orde van Verdienste’ van de Hongaarse president Dr. Ader Janos heeft ontvangen.

Op aanbeveling van de leden van de Wetenschappelijke Algemene Vergadering en de Senaat van de Kaposvár Universiteit in Hongarije, kreeg Osman Şahbaz de titel van “Honorary Associate Professor” op het gebied van Internationale Politieke Wetenschappen. Tijdens een ceremonie in de Sportcsarnok-hal van de Kaposvár Universiteit, ontving hij deze academische eretitel uit handen van rector Prof. Dr. Szávai Ferenc en vicevoorzitter van het Hongaarse parlement Dr. Mátrai Márta tijdens de openingsceremonie van het academisch jaar 2014-2015.

Osman Sahbaz (1)
Osman Şahbaz poseerde voor een herdenkingsfoto met de schoolleiders nadat hij de titel van Honorary Associate Professor van de Kaposvár Universiteit had ontvangen.

Tijdens zijn dankwoord bij de uitreiking van de prijs benadrukte Osman Şahbaz de vreugde en opwinding die hij voelde vanwege deze eer en verklaarde: “De gemeenschappelijke waarden van de mensheid zoals wetenschap, kunst, sport, liefde en tolerantie kennen geen grenzen. Het beperken van deze waarden druist in tegen de natuurwetten. De afgelopen 25 jaar heb ik gewerkt aan de interactie tussen universele waarden van naties. De verschillen tussen landen en naties vormen de rijkdom van internationale relaties. Ik geloof dat internationale betrekkingen, naast diplomatieke relaties, voornamelijk gebaseerd zijn op interpersoonlijke relaties en economische samenwerking.”

Osman Sahbaz ve dr martai marta
Osman Şahbaz ontving de Academische Ereprofessortitel van Dr. Mátrai Márta, vicevoorzitter van het Hongaarse parlement.

Osman Şahbaz vervolgde zijn toespraak: “De eer die u mij vandaag heeft verleend, is van grote waarde voor mij. Ik zal deze in het meest kostbare deel van mijn hart bewaren. Eerder ontving ik ook een eredoctoraat van een andere universiteit. Dat was ook een bijzondere ervaring. Mijn waardevolle vrienden in Hongarije en Turkije, diplomaten, ambassadeurs, TÜMİŞAD-leden, mijn vrienden in Turkije en vooral mijn toegewijde familie hebben altijd hun steun laten voelen. We hebben samen geduldig gewerkt om deze dag te bereiken. Deze eer is een erkenning van ons eerdere werk. Meesterschap wordt gewaardeerd. Deze Honorary Associate Professortitel heeft mijn verantwoordelijkheden jegens Hongarije en Turkije vergroot. Deze titel zal een belangrijk erfstuk zijn dat ik mijn kinderen zal nalaten. Universiteiten verlenen de titel van Honorary Associate Professor aan personen die hebben bijgedragen aan het succes op het gebied van wetenschap, cultuur, kunst en denken en aan de nationale ontwikkeling. Ik bedank oprecht de waardevolle rector en de senaat van de Kaposvár Universiteit voor deze eer.”

https://www.mmg.org.tr/upload/dosya/images/HUNGARY_.jpg

Internationaal Congres voor Sociale Wetenschappen in Kaposvár

Een van de vele activiteiten van Osman Şahbaz was het Internationale Congres voor Sociale Wetenschappen. Dankzij de bijdragen van de Vereniging van Turkse Zakenlieden in Hongarije (TÜMİŞAD) kwamen de Kaposvár Universiteit in Hongarije en de Sakarya Universiteit (SAÜ) bij dit congres samen. Meer dan 150 professoren van meer dan 40 verschillende universiteiten uit Turkije, waaronder de universiteiten van Sakarya, Istanbul, Marmara, Gazi, Hacettepe, Kültür, Nişantaşı, Yalova, Süleyman Demirel, Mehmet Akif Ersoy, Celal Bayar, Gaziantep, Nevşehir Hacı Bektaş Veli, Abant İzzet Baysal, Artvin Çoruh, Aydın, Giresun, Pamukkale, Bülent Ecevit, Hitit, Aksaray, Bilecik Şeyh Edebali, Kırklareli, Adıyaman, Yeni Yüzyıl, Medeniyet, Ordu, İnönü, Çanakkale 18 Mart, de Nationale Wetenschapsacademie van Azerbeidzjan, de International Vision University van Macedonië en de Yesevi Universiteit van Kazachstan, en 33 wetenschappers uit Hongarije namen deel aan het congres.

Osman Şahbaz, bekend als ‘vader’ voor de Turken in Hongarije die hulp nodig hebben, wordt hier beschouwd als een keizer.

ONVERGETELIJKE ACTIVITEITEN VAN OSMAN ŞAHBAZ

Osman Şahbaz, Honoraire consul van Hongarije in Kayseri, vertelde over zijn activiteiten:

“Ik ben er trots op Kayseri te vertegenwoordigen. De mogelijkheden die ik bied aan de ondernemers uit Kayseri, die een ondernemende geest en een hoge risicobereidheid hebben, worden goed benut.

Door de steden Kayseri en Miskolc tot ‘zustersteden’ te maken, brengen we mensen samen die deskundig zijn op het gebied van economie, industrie, onderwijs, toerisme en diplomatie. Deskundige mensen werken zij aan zij en voeren veel activiteiten uit.

HONGAARSE CULTUURDAGEN

Kayseri'de Macar Günü coşkusu

Met de steun van de gemeente Kayseri hebben we in het Hilton Hotel Kayseri de ‘Hongaarse Cultuurdagen’ georganiseerd. De gouverneur van Kayseri, Şerif Yılmaz, de burgemeester van de grote stad Kayseri, Mehmet Özhaseki, de ambassadeur van Hongarije in Ankara, Janos Hovari, de consul-generaal van Hongarije in Istanbul, Gabor Kiss, de voorzitter van MÜSİAD Kayseri, Ahmet Çolakbayraktar, en vele gasten woonden het evenement bij.

Het evenement begon met openingsspeeches, waarbij de eerste speech werd gehouden door burgemeester Mehmet Özhaseki van Kayseri. Hij sprak over de rijke geschiedenis van Kayseri en zei: “Anatolië is als een openluchtmuseum. Kayseri is een van de oudste steden van Anatolië. Wij zijn de erfgenamen van een oud gebied.” Özhaseki benadrukte de aanzienlijke vooruitgang die Kayseri in de afgelopen 20 jaar heeft geboekt op alle gebieden, van stadsplanning tot handel, van industrie tot cultuur en kunst, en sport.

KAYSERİ IS HET HART VAN ANATOLIË

Vervolgens hield de Hongaarse ambassadeur János Hovari een toespraak in het Turks. Hij zei dat hij veel steden in Anatolië had gezien, maar dat hij voor de eerste keer in Kayseri was. “Het is een grote fout van mij dat ik nog nooit eerder in Kayseri ben geweest. Kayseri is een zeer ontwikkelde en welvarende grote stad, het hart van Anatolië,” zei hij. Ambassadeur Hovari sprak over de nauwe banden tussen Hongaren en Turken en benadrukte dat deze warme relaties verder moeten worden ontwikkeld.

De laatste toespraak van het programma werd gehouden door de Hongaarse consul-generaal in Istanbul, Kiss Gabor. Hij uitte zijn vreugde over zijn aanwezigheid in Kayseri en zei: “Ik ben erg jaloers op onze ambassadeur omdat hij zijn toespraak in jullie prachtige taal kon houden. Hopelijk kan ik de volgende keer ook in het Turks spreken.” Consul-generaal Gabor gaf informatie over het evenement Hongaarse Cultuurdagen en bedankte burgemeester Özhaseki voor zijn steun aan het evenement.

Verscheidene Zakenreizen van de Kamer van Koophandel van Kayseri naar Hongarije

Onder leiding van Mehmet Büyüksimitci, voorzitter van de Kamer van Koophandel van Kayseri (KAYSO), organiseerde een delegatie van 17 KAYSO-leden meerdere zakelijke bezoeken en ontmoetingen in Hongarije.

De broederlijke banden tussen Kayseri en de Hongaarse stad Miskolc werden verder versterkt, terwijl het bedrijf Ravaber, gevestigd in de georganiseerde industriële zone van Kayseri, een investering van bijna 40 miljoen euro in Miskolc deed. De Hongaarse regering ondersteunde dit project, dat wordt gezien als een investering die de broederlijke banden versterkt, met een subsidie van 50% zonder terugbetaling.

Internationaal Geschiedenisconcours in Boedapest

Bij het 22ste Internationale Geschiedenisconcours, gehouden in Boedapest, werden de Turkse Hongaarse Zakenmannen Vereniging (TÜMİŞAD) en ikzelf als Honoraire consul betrokken. Het concours, georganiseerd door het Petőfi Sándor Gymnasium, opgericht in 1841, verwelkomde studenten uit verschillende landen. De hoofdthema’s van het concours waren Turkse, Hongaarse en Poolse geschiedenis, kunst en literatuur. Onder toezicht van juryvoorzitters uit deze drie landen vertegenwoordigde ik, Osman Şahbaz, als Honoraire consul en voorzitter van TÜMİŞAD, Turkije als juryvoorzitter.

In de stad Kaposvár, 184 km ten zuidoosten van Boedapest, hebben we bijgedragen aan het broederschap tussen Istanbul Üsküdar en Kaposvár, evenals aan de samenwerking tussen de Kaposvár Universiteit en de Marmara Universiteit.

Opening van het Turks-Hongaarse Academisch Samenwerkings- en Onderzoekscentrum

Na de conferentie getiteld “Ontwikkelende Turks-Hongaarse Betrekkingen en Huidige Kansen” aan de Muğla Universiteit, hebben de Hongaarse ambassadeur in Ankara, Dr. János Hóvári, en ikzelf het Turks-Hongaarse Academisch Samenwerkings- en Onderzoekscentrum (TÜMACAM) geopend.

Broederschapsakkoord Tussen Istanbul en Boedapest

We hebben bijgedragen aan de ondertekening van een broederschapsakkoord tussen de gemeente Küçükçekmece in Istanbul en de gemeente Józsefváros in Boedapest.

Hoewel we nog veel meer activiteiten en projecten hebben gerealiseerd, deel ik hier slechts een paar met u.

Onderscheiding Ere-Doctoraat

De Kaposvár Universiteit reikte mij mijn ere-doctoraat uit tijdens de openingsceremonie van het academische jaar 2014-2015, met Prof. Dr. Szávai Ferenc, rector van de Kaposvár Universiteit, en Dr. Mátrai Márta, vicevoorzitter van het Hongaarse Nationale Parlement.

Voorstelling van Traditionele Hongaarse Kleding door Voormalige First Lady

Kayseri'de Macar Günü coşkusu

Na de toespraken vond een modeshow plaats waarin traditionele Hongaarse kleding werd gepresenteerd. Onder de modellen bevond zich ook Schmitt Palne Katalin Makray, de vrouw van de voormalige president van Hongarije. Aan het einde van de show nam de internationale modeontwerper en organisator van de show, Katalin Hampel, haar plaats in op het podium met de cadeau gekregen kleding. Vervolgens zong de Hongaarse volksmuziekkunstenares Nikoletta Nagy-Füredi Hongaarse liederen, en de beroemde pianiste Adrienna Hauser gaf een muzikaal optreden voor de deelnemers. Na de show werd een tentoonstelling geopend, samengesteld door Hongaarse fotografen.

Het kleurrijke evenement eindigde met een diner met verschillende heerlijke Hongaarse gerechten. Aan het einde van het programma werden door Hongaarse diplomaten plaquettes overhandigd aan gouverneur Şerif Yılmaz, burgemeester Mehmet Özhaseki en Oktay Durukan, hoofd van de afdeling Cultuur en Sociale Zaken van de grootstedelijke gemeente Kayseri, als dank voor hun steun aan het evenement.

******************************************************************

EEN LIEFHEBBER VAN TURKIJE IS HEENGEGAAN…

Kan iemand de plaats van Joost Peters innemen?

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Joost peters-ilhan Karacay.JPG

We hebben Joost Peters, de Honoraire consul van Turkije in de Nederlandse stad Leiden, verloren. Mijn kennismaking met Joost Peters, een ware Turkije-liefhebber, dateert van voor zijn aanstelling als Honoraire consul. Joost Peters was een van de belangrijkste functionarissen van Achmea Holding, een wereldwijd bekende en invloedrijke organisatie die verzekeringsmaatschappijen en banken beheert.

AGIS Een van de bedrijven waar Joost Peters invloedrijk en verantwoordelijk was, was de ziektekostenverzekeraar AGIS. AGIS had ongeveer vijfduizend Turkse klanten. Savaş Avcı, die bij AGIS aan de slag ging, had een team samengesteld om het aantal Turkse klanten te vergroten. Ikzelf maakte deel uit van dit team en was verantwoordelijk voor Public Relations.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\agishaber5.jpg

Turken en Nederlanders die op vakantie naar Turkije gingen en daar ziek werden, werden vaak uitgebuit door de artsen en ziekenhuizen waar ze naartoe gingen. Patiënten kregen hoge rekeningen die in Nederland niet werden vergoed. Door deze misstanden aan te pakken, slaagde Savaş Avcı erin meer klanten voor AGIS te winnen. Na het sluiten van contracten met meer dan 200 ziekenhuizen in Turkije konden zowel Turken als Nederlanders die in Turkije ziek werden, naar ziekenhuizen van hun keuze gaan zonder rekeningen te betalen, door eenvoudigweg het AGIS-kantoor in Istanbul te bellen.

Nadat deze methode goed onder de aandacht van het publiek was gebracht, steeg het aantal Turkse klanten van AGIS van vijfduizend naar honderdvijftigduizend. Ook driehonderdduizend van de miljoenen Nederlanders die elk jaar op vakantie naar Turkije gingen, werden AGIS-klanten.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea-De Witte Vis 2008.jpg

Veel van wat bij AGIS gerealiseerd werd, werd goedgekeurd en ondersteund door Joost Peters. Hij organiseerde verschillende evenementen om AGIS aantrekkelijker te maken voor Turken. Een van deze evenementen was een boottocht.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea. Turkiye-Almanya maci 26 juni 2998 (8).jpg

Tijdens de kwartfinalewedstrijd van het Europees Kampioenschap voetbal tegen Duitsland werd deze boottocht georganiseerd en werden prominente figuren uit de Turkse gemeenschap in Nederland uitgenodigd. Voor de wedstrijd deelde Peters speciale Turkse nationale teamshirts uit en zorgde ervoor dat we de wedstrijd in deze shirts konden bekijken. Ik stelde Joost Peters voor om Honoraire consul van Turkije te worden, en hij accepteerde deze suggestie. Zijn aanvraag werd goedgekeurd.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea. Turkiye-Almanya maci 26 juni 2998 (8).jpg

Toen de aanvraag van Joost Peters voor het Honoraire consulaat door Ankara werd geaccepteerd, werd als voorwaarde gesteld dat de functie in de regio Utrecht zou worden uitgevoerd. Peters’ werkgebied was echter Leiden en omgeving. Als Ankara op Utrecht zou aandringen, zou het Honoraire consulaat niet doorgaan. Daarom stuurde ik een brief naar onze ambassade in Den Haag met het verzoek om de wens voor Leiden te accepteren. Na die brief werd Peters’ verzoek voor Leiden ook geaccepteerd.

Hier is die brief:

Joost Peters icin mektup

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Achmea Zeil 26 juni 2008 (5).jpg

De betekenis van ereconsulaten:

Het Honoraire consulaat, een belangrijk onderdeel van internationale betrekkingen en diplomatie, wint ook aan belang in economische relaties en trekt de aandacht van het bedrijfsleven. Het aantal Honoraire consuls die Turkije in het buitenland vertegenwoordigen, bedraagt 170. Turkije heeft de meesteHonoraire consuls in de Verenigde Staten, Brazilië, Frankrijk en Duitsland.

Ambassades verdwijnen

Veel landen ontwikkelen hun relaties via Honoraire consuls in landen waar ze geen ambassade of consulaat kunnen openen. Sommige landen, waaronder Canada, sluiten zelfs hun bestaande ambassades en consulaten en dragen deze taken over aan Honoraire consuls. Economische redenen en aanpassingsproblemen vanwege de vierjaarlijkse wisseling van consuls spelen hierbij een rol. Honoraire consuls worden meestal gekozen omdat ze burgers van het betreffende land zijn of er wonen. Ook binnen de Europese Unie zijn er plannen om alle ambassades te sluiten en deze te vervangen door een ‘EU-ambassadeur’ of Honoraire consuls.

AANSTELLINGSBERICHT VAN JOOST PETERS

Na zijn overlijden, wat velen verdriet deed, hebben we in 2008 het volgende bericht gepubliceerd over de aanstelling van Joost Peters als Honoraire consuls:

Joost Johan Peters, adviseur van de Raad van Bestuur van Achmea Holding, een van de grote bedrijven in Nederland, is benoemd tot Honoraire consulHonoraire consulvan Turkije. Peters, wiens werkgebied Leiden, Utrecht, Amersfoort, Alkmaar, Hoorn en Den Helder omvat, is zeer tevreden met deze functie.

Achmea, actief onder de paraplu van het wereldberoemde Eureko, beheert organisaties zoals Rabobank, Interpolis, Agis, Zilveren Kruis, Groeneland, PWZ, OZF en FBTO. Bij evaluaties in 2009 werd Achmea, na Rabobank en Rijkswaterstaat, uitgeroepen tot de op twee na beste werkgever. Joost Peters had een grote rol in dit succes als hoofdadviseur.

Joost Peters, de hoofdadviseur van deze succesvolle holdingsketen, werd de tweede Honoraire consul van Turkije in Nederland. Achmea zal Peters ondersteunen door een historisch pand aan Kort Rapenburg 1-3 in Leiden te huren en beschikbaar te stellen voor het Turkse ereconsulaat.

Voor het bord van het ereconsulaat sprak Joost Peters de volgende woorden: “Dit bord is mijn grootste bron van trots. Ik zal proberen een brug te slaan tussen Nederland en Turkije. Naast het oplossen van problemen tussen de mensen van beide landen, zal ik me ook richten op economische samenwerking. Als de wederzijdse investeringen tussen Nederland en Turkije goed gecoördineerd worden, zal de economische samenwerking tussen beide landen zeker toenemen. Turkije is erg belangrijk voor Nederland vanwege de positieve en dynamische economische structuur. Turkije heeft een lange weg te gaan en ik geloof dat het zich verder zal ontwikkelen en moderniseren. Ik hoop dat na de opening van dit ereconsulaat de betrekkingen tussen Nederland en Turkije verder zullen verbeteren. Als je onderzoekt waarom het aantal Nederlandse toeristen naar Turkije elk jaar toeneemt, zul je begrijpen dat Nederlandse toeristen tevreden zijn over de dienstverlening in Turkije.”

Peters gaf aan dat een van zijn doelen was om stageplaatsen te bieden aan Turkse jongeren in Nederland en stagiaires van Nederland naar Turkije te sturen. Vooral het sturen van coassistenten naar moderne ziekenhuizen in Turkije lag hem nauw aan het hart. Hij voegde eraan toe dat ze werkten aan het uitbreiden van hun ziektekostenverzekeringen, zoals AGIS, naar Turkije. Onder leiding van Savaş Avcı heeft het AGIS Service Center in Turkije in tien jaar tijd meer dan 200.000 Turkse en Nederlandse patiënten behandeld. Peters benadrukte dat deze dienstverlening ook beschikbaar moet zijn voor andere Achmea-ziekteverzekeringen zoals Zilveren Kruis en zei: “We zullen dit probleem snel oplossen.”

Savaş Avcı, algemeen directeur en aandeelhouder van het AGIS Service Center in Turkije, had het volgende te zeggen over de benoeming van Joost Peters tot Honoraire consul van Turkije: “Als AGIS zijn we erg enthousiast en trots dat onze hoofdadviseur Joost Peters is benoemd tot Honoraire consul Honoraire consul van Turkije. De nieuwe zakelijke en sociale relaties die tussen beide landen zullen ontstaan door de dynamiek die Joost Peters zal brengen, passen perfect bij onze doelstellingen. We zullen onze steun en energie voor de verdere ontwikkeling van deze relaties nooit verliezen.”

İLHAN KARAÇAY, TÜRKLERE TİCARİ HESAP AÇMAYAN HOLLANDA BANKALARININ, KARA PARA İDDİALARINI GÖLGE ADAMA SORDU.

İLHAN KARAÇAY, TÜRKLERE TİCARİ HESAP AÇMAYAN HOLLANDA BANKALARININ, KARA PARA İDDİALARINI GÖLGE ADAMA SORDU.

Hollanda bankalarının işyeri hesabı açmak isteyen Türk yatırımcılara hesap açmaması ve Türkiye’yi kara para aklamakla suçlamasına karşılık, kendileri de Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın kontrolünde bulunuyor.

AB Merkez Bankası pek çok Hollanda bankasına, kara para konusunda usulsüzlükler yaptıkları gerekçesi ile büyük cezalar kesti.

Ciddiye alınız veya almayınız, Moğolistan, Hollanda’nın kara para akladığı iddiası ile, sırf Hollanda vatandaşlarına vize uygulaması başlattı.

Konu, Ethem Emre’nin organize ettiği toplantıda, Ekonomi Bakanlığı’nın Yatırım Fırsatlarından Sorumlu Genel Müdürü Pieter M. Waasdorp’a soruldu.

(Röportajın Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie van interview is onderaan)

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
İLHAN KARAÇAY SORDU GÖLGE ADAM CEVAPLADI

Hollanda’da, özellikle Türkiye’den gelen yatırımcı Türkler’e ticari hesap açmayarak, büyük mağduriyet yaratan bankalar konusunu daha önce yazmıştım. Çeşitli kişi ve kuruluşların ve hatta Türk devletinin girişimlerine rağmen, aynı sorun hâlâ yaşanıyor.

“Belki bir gün düzelir” beklentisinin, şimdi artık hayali bir düşünce olduğunu anladığım için, danışmanım ve sırdaşım GÖLGE ADAM ile görüşmeye karar verdim.

İşte GÖLGE ADAM ile söyleşimiz:

KARAÇAY: Kara para aklama iddiası ile, yabancılara hesap açmayan Hollanda’nın, kendi bankalarının da kara para akladıkları iddiası var. Karayiplerde açılan Hollanda bankasının kara para akladığı iddiaları var. Moğolistan bile, kara para akladıkları gerekçesiyle Hollandalılara vize mecburiyeti koymuş. Bu konularda sizin bildikleriniz nedir acaba?

GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının kara para aklama iddiaları, son yıllarda önemli bir konu haline gelmiştir. Hollanda, güçlü finansal düzenlemelere sahip bir ülke olarak bilinmesine rağmen, çeşitli bankalarının kara para aklama faaliyetlerine karıştığı iddialarıyla karşı karşıya kalmıştır. İşte bu konuyla ilgili bazı önemli noktalar:

Kara Para Aklama İddiaları: Hollanda bankaları, özellikle uluslararası ticarette önemli rol oynadıkları için kara para aklama iddialarının odağında yer almaktadır. ING Bank gibi büyük bankaların, yetersiz denetim ve kontrol mekanizmaları nedeniyle kara para aklama faaliyetlerine göz yumduğu iddia edilmiştir. Bu tür olaylar, bankaların büyük cezalar ödemesine neden olmuştur.

Karayipler’deki Faaliyetler: Hollanda bankalarının Karayipler’deki şubeleri ve iştirakleri de kara para aklama iddialarının hedefi olmuştur. Offshore hesapların kullanımı ve yetersiz müşteri kimlik doğrulama süreçleri, bu bankaların suç gelirlerini aklama faaliyetlerine karışmasına neden olmuştur. Özellikle Curaçao ve Sint Maarten gibi Hollanda Krallığı’na bağlı bölgelerde bu tür faaliyetlerin yoğunlaştığı bilinmektedir.

Moğolistan’ın Vize Mecburiyeti: Moğolistan’ın Hollanda vatandaşlarına vize mecburiyeti getirmesi, Hollandalıların kara para aklama faaliyetlerine karıştığı endişeleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu karar, Moğolistan’ın finansal sistemini koruma ve yasa dışı faaliyetlerle mücadele etme çabalarının bir parçası olarak görülmektedir.

Finansal Düzenlemeler ve Denetimler: Hollanda, kara para aklama ile mücadele etmek amacıyla finansal düzenlemelerini sürekli olarak güncellemektedir. Avrupa Birliği’nin 5. Kara Para Aklama Direktifi’ni (AMLD5) uygulamaya koyarak, daha sıkı müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlem raporlama gereksinimlerini getirmiştir. Ancak bu düzenlemelere rağmen, bankaların uygulamada yetersiz kaldığı durumlar olmuştur.

Uluslararası İşbirliği: Hollanda, kara para aklama ile mücadelede uluslararası işbirliğine büyük önem vermektedir. Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak, sınır ötesi finansal suçlarla mücadele etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, Finansal Eylem Görev Gücü (FATF) gibi kuruluşlarla da yakın işbirliği içindedir.

Bu konularda daha detaylı bilgi almak için, güncel haberler ve raporlar takip edilmelidir. Ayrıca, bankaların kendi açıklamaları ve resmi denetim raporları da önemli bilgi kaynaklarıdır. Kara para aklama ile mücadelede etkin bir şekilde çalışılması, finansal sistemlerin güvenliği ve bütünlüğü açısından büyük önem taşımaktadır.”

KARAÇAY: Karayipler’deki Hollanda bankasına, çok yüksek düzeyde bir ailenin de yüzde 30 veya 35 ortaklığı iddiası var. Bu konuda sizin bildiğiniz nedir?

GÖLGE ADAM: “Çok yüksek düzeyde bir ailenin, Karayipler’deki bir Hollanda bankasında %30 veya %35 oranında ortaklığı olduğu iddiası oldukça spesifik ve ciddi bir iddia. Bu tür iddialar genellikle medyada ve resmi belgelerde yer alırsa dikkat çeker. Ancak, benim bilgim dahilinde, çok yüksek bir ailenin Karayipler’deki bankalarla doğrudan bir ortaklığı olduğuna dair herhangi bir doğrulanmış bilgi bulunmamaktadır.

Çok yüksek alenin, ticari ortaklıkları genellikle çok dikkat çeker ve resmi belgelerle belgelenir. Yüksek ailenin mal varlıkları ve ticari ortaklıkları genellikle şeffaf bir şekilde açıklanır. Yüksek ailenin finansal ilişkileri ve yatırımları konusunda bazı noktalar şu şekildedir:

Şeffaflık ve Kamu Denetimi: Yüksek ailenin, Avrupa’daki diğer yüksek aileler gibi, mal varlıkları ve ticari ilişkileri konusunda kamuya belirli ölçüde bilgi vermektedir. Hollanda hükümeti ve medya, yüksek ailenin ticari faaliyetlerini yakından izler.

Medya ve Resmi Açıklamalar: Eğer böyle bir ortaklık söz konusu olsaydı, muhtemelen Hollanda ve uluslararası medyada geniş bir yer bulurdu. Aynı zamanda, Hollanda Parlamentosu ve diğer resmi kuruluşlar tarafından da araştırılırdı.

Yasal ve Etik Kurallar: Hollanda’da, kamu görevlileri ve yüksek aile üyelerinin ticari faaliyetleri sıkı yasal ve etik kurallara tabidir. Bu tür bir ortaklık, çıkar çatışması yaratabileceği için ciddi incelemelere tabi olurdu.

Finansal Kuruluşların Bağımsızlığı: Hollanda’daki bankalar ve diğer finansal kuruluşlar, genellikle bağımsız yönetim kurulları ve hissedar yapıları ile yönetilir. Yüksek ailenin doğrudan böyle bir ortaklığı olması, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle çelişebilir.

Bu tür spesifik iddiaların doğrulanması için güvenilir kaynaklara ve belgelere ihtiyaç vardır. Eğer bu konuda daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, Hollanda’daki finansal düzenleyici kurumlar, resmi denetim raporları ve güvenilir medya kaynaklarından bilgi edinmek en doğru yol olacaktır. Ayrıca, yüksek ailenin resmi web sitesi ve açıklamaları da güvenilir bilgi kaynakları arasında yer alır.

Sonuç olarak, bu iddianın doğrulanması için daha fazla somut bilgiye ihtiyaç vardır ve şu anki bilgilerim dahilinde böyle bir ortaklık bulunmamaktadır.”

KARAÇAY: Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın, Hollanda Merkez Bankası’ı sıkı takibe aldığı iddiaları da var. Örneğin ING Bank’a verilen 775 milyon euroluk ceza konusu nedir? Bu ceza Abramoviç’in 11 milyarlık hesabı ile ilgili mi?

GÖLGE ADAM: “Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın (ECB) Hollanda Merkez Bankası’nı (DNB) sıkı takibe aldığı ve ING Bank’a verilen ceza konusuyla ilgili bazı önemli noktalar ve detaylar şunlardır:

ING Bank’a Verilen Ceza

2018 yılında, Hollanda’nın büyük bankalarından biri olan ING Bank, kara para aklama karşıtı yasaları ihlal ettiği gerekçesiyle 775 milyon euro tutarında (yaklaşık olarak doğru meblağ) bir para cezasına çarptırıldı. Bu ceza, Hollanda savcılığı tarafından kesildi ve Avrupa’da bu tür ihlallerle ilgili en büyük cezalar arasında yer aldı.

Ceza Sebepleri:

Yetersiz Denetim ve Kontroller: ING Bank, müşteri kimlik doğrulama ve izleme süreçlerinde ciddi eksiklikler gösterdi. Bu durum, suç gelirlerinin banka üzerinden aklanmasına olanak sağladı.

Şüpheli İşlem Bildirimi: Banka, şüpheli işlemleri tespit etme ve yetkililere bildirme konusunda yetersiz kaldı. Bu da yasa dışı faaliyetlerin fark edilmeden sürmesine yol açtı.

Yasa Dışı Fonlar: Savcılık, bankanın, yasa dışı fonların hareketine izin verdiğini ve bu fonların suçla bağlantılı olabileceğini belirtti.


Roman Abramoviç ve 11 Milyar Euro İddiası

Roman Abramoviç, Rus milyarder ve iş adamı olarak tanınır. Abramoviç’in çeşitli finansal faaliyetleri ve banka hesapları, zaman zaman medya ve yasal düzenleyicilerin dikkatini çekmiştir. Ancak, ING Bank’a verilen ceza doğrudan Abramoviç’in hesaplarıyla ilişkilendirilmemiştir. ING Bank’a kesilen ceza, genel olarak bankanın kara para aklamayla mücadeledeki eksikliklerinden kaynaklanmıştır ve belirli bir müşteri ya da hesapla sınırlı değildir.

Afbeelding met hemel, gebouw, buitenshuis, wolk Automatisch gegenereerde beschrijving

Avrupa Birliği Merkez Bankası ve Hollanda Merkez Bankası

Avrupa Birliği Merkez Bankası (ECB), üye ülkelerin merkez bankalarını denetler ve Euro Bölgesi’ndeki finansal istikrarı sağlamakla sorumludur. Hollanda Merkez Bankası (DNB) da bu denetim ve düzenlemelerden sorumlu bir kurum olarak ECB ile yakın işbirliği içinde çalışır. ING Bank’a verilen cezanın ardından, ECB’nin DNB üzerindeki denetim ve incelemeleri sıkılaştırmış olması muhtemeldir. Bu, kara para aklamayla mücadele çabalarının artırılması ve finansal sistemin güvenliğinin sağlanması amacıyla yapılmış olabilir.

Bu konuda son olarak şunu söyleyebilirim: ING Bank’a verilen ceza, bankanın kara para aklamayla mücadeledeki yetersizliklerinden kaynaklanmıştır. Roman Abramoviç’in hesapları bu cezaya doğrudan neden olmamış olsa da, büyük ve ünlü müşterilerin finansal işlemleri her zaman inceleme altındadır. Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın, Hollanda Merkez Bankası üzerindeki denetimlerini sıkılaştırması, finansal suçlarla mücadelede daha etkin önlemler alınmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır.

Bu konular hakkında daha fazla bilgi edinmek için, Hollanda Savcılığı ve Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın resmi açıklamaları ve raporları incelenebilir. Ayrıca, güvenilir medya kaynakları ve finansal denetim raporları da detaylı bilgi sağlayabilir.”

KARAÇAY: Hollanda bankalarının, Malta, İsviçre, Luxemburg ve daha pek çok dünya bankası gibi ve hatta daha fazla kara para akladığı iddiaları var. Söylenti olsa da bu kara para aklama iddialarından bazılarını biliyor musunuz?

GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının kara para aklama iddiaları, finansal sistemlerin güvenliği açısından büyük endişe kaynağıdır. Aşağıda, Hollanda bankaları ve genel olarak finansal kurumların kara para aklama ile ilişkili iddialarından bazılarını belirtiyorum.

ING Bank

Bu bankanın durumunu az önce anlatmıştım.
Diğer bankalar için şunları söyleyebilirim:

ABN AMRO

Hollanda’nın bir diğer büyük bankası ABN AMRO, 2021 yılında kara para aklama iddiaları nedeniyle incelemeye alındı ve ardından 480 milyon euro para cezasına çarptırıldı. Banka, kara para aklamayı önlemek için yeterli tedbirleri almadığı ve şüpheli işlemleri raporlamadığı için suçlu bulundu. Bu cezalar, bankanın müşteri hesaplarını ve işlemlerini yeterince izlememesi nedeniyle verildi.

Rabobank

Rabobank, 2018 yılında kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadelede yetersiz kaldığı gerekçesiyle dikkatleri üzerine çekti. Bankanın, özellikle Hollanda dışındaki operasyonlarında şüpheli işlemleri yeterince izlememesi ve raporlamaması eleştirildi.

Hollanda Bankalarının Genel Kara Para Aklama İddiaları

Hollanda bankaları, dünya genelinde diğer ülkelerdeki finansal kurumlarla karşılaştırıldığında, kara para aklama ile mücadelede zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle, uluslararası ticaret ve offshore hesaplar üzerinden yapılan işlemler nedeniyle suç gelirlerinin aklanmasına yönelik ciddi endişeler bulunmaktadır. Hollanda, küresel ticaretin merkezi konumunda olduğu için finansal sistemi de bu tür suç faaliyetlerine karşı daha savunmasız hale gelmektedir.

Hollanda bankalarının, Malta, İsviçre, Lüksemburg gibi ülkelerdeki bankalarla benzer şekilde kara para aklama faaliyetlerine karıştığı iddiaları bulunmaktadır. Özellikle, bu ülkelerdeki bankaların, vergi cennetleri ve offshore hesaplar kullanılarak suç gelirlerinin aklanmasına imkân tanıdığı iddia edilmiştir. Hollanda bankaları da bu tür uluslararası ağların bir parçası olarak suç gelirlerinin aklanmasında rol oynamış olabilir.

Hollanda, kara para aklama ile mücadelede yasal ve düzenleyici önlemlerini artırmaktadır. Avrupa Birliği’nin 5. Kara Para Aklama Direktifi (AMLD5) gibi düzenlemeler, finansal kurumların daha sıkı müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlem raporlama gereksinimlerini uygulamalarını zorunlu kılmaktadır. Ancak, bu önlemlere rağmen, bankaların uygulamada yetersiz kaldığı durumlar olmuştur.

Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim:

Hollanda bankalarının kara para aklama iddiaları ciddi endişe kaynağıdır ve bu iddialar, bankaların yetersiz denetim ve kontrol mekanizmaları nedeniyle ortaya çıkmıştır.
ING Bank, ABN AMRO ve Rabobank gibi büyük bankalar, kara para aklama ile mücadelede yetersiz kaldıkları için büyük cezalarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliği ve bütünlüğü açısından önemli bir sorun teşkil etmektedir. Kara para aklama ile mücadelede etkin denetim ve kontrol mekanizmalarının uygulanması, finansal suçların önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.”

Afbeelding met tekst, schermopname, logo, Merk Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollandalılar, Türkiye’de en çok yatırım yapanlar olarak biliniyor ve onlara rahatlıkla banka hesabı açılırkeb, Türk yatırımcılara Hollanda bankalarının kapısı kapalı kalıyor.

KARAÇAY: Hollanda bankaları, işyeri hesabı açmak isteyen Türkler’e hesap açmamaktadır. Bu yüzden yüzlerce Türk yatırımcı hesap açamadıkları için mağdur olmaktadır. Türkiye’yi karapara aklamakla suçlayan Hollanda, bu konuda haklı mı?

GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının işyeri hesabı açmak isteyen Türk yatırımcılara hesap açmaması ve Türkiye’yi kara para aklamakla suçlaması, oldukça karmaşık ve hassas bir konudur. Bu durumun arka planında birçok faktör yer almaktadır:

Hollanda bankaları, kara para aklama ve terör finansmanı risklerine karşı çok sıkı düzenlemelere tabidir. Avrupa Birliği’nin Kara Para Aklama Direktifleri (AMLD), bankaların müşteri kimlik doğrulama, şüpheli işlem raporlama ve risk değerlendirmesi yapmalarını zorunlu kılar. Bu düzenlemeler, bankaların yüksek riskli ülkeler ve müşterilere karşı daha temkinli olmalarını gerektirir.

Bazı uluslararası finansal kurumlar ve denetleyici otoriteler, Türkiye’yi kara para aklama riski yüksek ülkeler arasında değerlendirmektedir. Financial Action Task Force (FATF), Türkiye’yi “gri listeye” alarak, kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede eksiklikleri bulunduğunu belirtmiştir. Bu durum, Türk yatırımcılar ve şirketler için uluslararası bankacılık hizmetlerine erişimde zorluklar yaratabilir.

Hollanda bankaları, yüksek riskli kabul edilen ülkelerden gelen müşterilere hesap açma konusunda daha katı politikalar uygulayabilir. Bu, sadece Türkiye için değil, diğer yüksek riskli ülkelerden gelen müşteriler için de geçerlidir. Bankalar, kara para aklama ve terör finansmanı risklerini minimize etmek amacıyla bu tür önlemler alır.

Bu durum, birçok Türk yatırımcının Hollanda’da işyeri hesabı açamamasına ve dolayısıyla mağdur olmasına neden olmaktadır. Yatırımcılar, işlerini yürütmek ve uluslararası ticaret yapmak için banka hesaplarına ihtiyaç duyarlar. Bankaların katı politikaları, yasal ve meşru iş yapan yatırımcıları da olumsuz etkileyebilir.

Hollanda’nın ve diğer ülkelerin bankalarının, kara para aklama risklerini yönetme ve finansal sistemlerini koruma sorumlulukları bulunmaktadır. Ancak, tüm Türk yatırımcıların aynı risk kategorisinde değerlendirilmesi adil olmayabilir. Yasal ve meşru iş yapan yatırımcıların da hesap açamaması, ticari faaliyetlerini ciddi şekilde kısıtlayabilir.

Çözüm Yolları

Türk yatırımcıların bu sorunu aşmak için atabileceği adımlar şunlardır:

Yasal Danışmanlık Almak: Banka hesapları açma konusunda uzmanlaşmış yasal danışmanlardan yardım almak.

Alternatif Bankalar Araştırmak: Hollanda’da ve diğer ülkelerde hesap açma konusunda daha esnek politikalar uygulayan bankaları araştırmak.

Uluslararası Finansal Aracılar Kullanmak: Uluslararası finansal aracılar ve ödeme hizmet sağlayıcıları aracılığıyla alternatif çözümler aramak.

Bu konuda son olarak şunu söyleyebilirim:

Hollanda bankalarının, Türk yatırımcılara hesap açmama politikası, kara para aklama ve terör finansmanı risklerini minimize etme çabalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu durumun yasal ve meşru iş yapan yatırımcıları da olumsuz etkilediği bir gerçektir. Bu sorunun çözümü için, hem bankaların daha adil ve dengeli politikalar geliştirmesi, hem de Türk yatırımcıların yasal ve finansal danışmanlık alarak doğru adımları atması önemlidir.”

KARAÇAY: Hollanda bankalarının, Türklere ticari hesap açmamasının ardında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türkiye’ye getirilen paraların hesabını sormayacağız” beyanının ve uygulamasının rolü var mı?

GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının Türklere ticari hesap açmamasının ardında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’ye getirilen paraların hesabını sormayacağız” beyanı ve uygulamasının doğrudan bir rol oynayıp oynamadığı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, genel olarak bankaların hesap açma politikalarını ve müşteri kabul kriterlerini belirlerken dikkate aldığı bazı faktörler bulunmaktadır:

Kara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanı: Uluslararası bankalar, kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele kapsamında sıkı düzenlemelere tabidir. Türkiye’den gelen paralarla ilgili olarak yeterli bilgiye sahip olmamak veya bu paraların kaynağının belirsiz olması, bankaların risk iştahını azaltabilir.

Politik ve Ekonomik İstikrar: Ülkeler arası politik ilişkiler ve ekonomik istikrar, bankaların ticari hesap açma kararlarını etkileyebilir. Türkiye ile ilgili politik veya ekonomik belirsizlikler, bankaların daha temkinli davranmasına neden olabilir.

Müşteri Tanıma (KYC) Prosedürleri: Bankaların müşterilerini tanıma ve kimlik doğrulama süreçleri oldukça katıdır. Türkiye’deki bazı uygulamalar ve düzenlemeler, bu prosedürlerin uygulanmasını zorlaştırabilir veya bankaların gerekli bilgileri toplamasını engelleyebilir.

AB ve Hollanda Düzenlemeleri: Avrupa Birliği ve Hollanda’nın finansal düzenlemeleri, bankaların uyum sağlaması gereken kuralları belirler. Bu düzenlemeler, özellikle yüksek riskli olarak değerlendirilen bölgelerden gelen fonlarla ilgili daha sıkı denetimler gerektirebilir.

Sonuç olarak, Hollanda bankalarının Türklere ticari hesap açmama kararının ardında birçok faktör olabilir ve bu faktörler arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beyanlarının etkisi dolaylı olabilir. Bu durumun net bir şekilde anlaşılması için bankaların karar alma süreçleri ve uyguladıkları risk değerlendirme kriterleri hakkında daha detaylı bilgiye ihtiyaç vardır.

KARAÇAY: Peki, Hollanda’nın Türklere karşı bu kadar hassas oluşunu, ‘akıllandılar’ diye yorumlayabilir miyiz?

GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının Türk müşterilere karşı hassasiyet göstermesini “akıllandılar” şeklinde yorumlamak, durumu basitleştirici ve potansiyel olarak yanlış bir yaklaşım olabilir. Hollanda bankalarının Türk müşterilere karşı katı politikalar uygulamasının arkasında birçok karmaşık faktör bulunmaktadır:

Hollanda bankaları, kara para aklama (AML) ve terör finansmanı (CFT) risklerini yönetmek için sıkı düzenlemelere uymak zorundadır. Bu düzenlemeler, yüksek riskli kabul edilen ülkelerden gelen müşterilere karşı daha dikkatli olmalarını gerektirir. Türkiye’nin FATF tarafından gri listeye alınması, bu risk değerlendirmelerinde önemli bir faktördür.

Avrupa Birliği’nin kara para aklama ile mücadele direktifleri, bankaların müşterilerini ve onların işlemlerini sıkı bir şekilde izlemesini zorunlu kılar. Bankalar, regülasyonlara uymazsa ciddi para cezaları ve itibar kaybı ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, Hollanda bankaları, yüksek riskli kabul edilen müşterilere hesap açma konusunda daha temkinli olabilir.

Bankalar, finansal sistemin güvenliğini korumak ve yasadışı faaliyetlerin önüne geçmek için risk değerlendirmelerinde titiz davranır. Türkiye gibi ülkelerden gelen müşterilerin işlemleri, özellikle kara para aklama riski açısından daha fazla incelenebilir.

Bazen, belirli ülkelerden gelen müşterilere yönelik önyargılar ve genel algılar da bankaların politikalarını etkileyebilir. Ancak, bu durum her zaman objektif verilere dayanmayan kararlarla sonuçlanabilir. Türk yatırımcıların tamamının aynı risk kategorisinde değerlendirilmesi, adil olmayan sonuçlar doğurabilir.

Hollanda ve Türkiye arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler de bankaların politikalarını etkileyebilir. Siyasi gerilimler ve diplomatik sorunlar, finansal kurumların müşterilere karşı tutumlarını şekillendirebilir.

“Akıllandılar” ifadesi, Hollanda bankalarının tüm Türk müşterilere karşı katı olmasını haklı çıkarmaz. Bankaların amacı, yasadışı faaliyetlerle mücadele etmek ve finansal sistemi korumaktır, ancak bu süreçte meşru ve yasal iş yapan müşterilerin de zarar görmemesi önemlidir.

Hollanda bankalarının bu hassasiyeti, regülasyonlara uyma ve finansal sistemi koruma çabalarının bir parçasıdır. Ancak, bu süreçte adil ve dengeli bir yaklaşım benimsemek, hem bankalar hem de müşteriler için en iyisidir. Yasal ve meşru iş yapan Türk yatırımcıların, bankalarla olan ilişkilerinde şeffaf ve işbirlikçi olmaları, hesap açma süreçlerini kolaylaştırabilir.

Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim: Hollanda bankalarının Türk müşterilere karşı hassasiyet göstermesi, kara para aklama ve terör finansmanı risklerini minimize etme çabalarının bir sonucudur. Bu durumu “akıllandılar” şeklinde yorumlamak, sorunun karmaşıklığını ve çok boyutluluğunu göz ardı etmek olur. Bankaların regülasyonlara uyma zorunluluğu ve finansal sistemin güvenliğini sağlama çabaları, bu hassasiyetin temel nedenleridir. Ancak, bu süreçte adil ve dengeli politikalar geliştirilmesi ve yasal iş yapan yatırımcıların mağdur edilmemesi önemlidir.”

KARAÇAY: Soruların hepsine vermiş olduğunuz cevaplar doğrultusunda, Hollanda’nın para aklama konusundaki günahları ve sevapları hakkında yine tarafsız bir yanıt verir misiniz?

GÖLGE ADAM: ”Günahları (Sorunlar ve İddialar) Kara Para Aklama İddiaları ve Cezalar:

ING Bank: 2018 yılında, ING Bank kara para aklama yasalarını ihlal ettiği gerekçesiyle 775 milyon euro para cezasına çarptırıldı. Bankanın yetersiz müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlemleri raporlama süreçleri nedeniyle suç gelirlerinin banka üzerinden aklanmasına izin verdiği tespit edildi.

ABN AMRO: 2021 yılında kara para aklama iddiaları nedeniyle 480 milyon euro ceza aldı. Bankanın, kara para aklama ile mücadelede yetersiz kaldığı ve şüpheli işlemleri bildirmediği belirtildi.

Rabobank: 2018’de Rabobank, kara para aklama ve terör finansmanı risklerine karşı yeterince önlem almadığı için eleştirildi. Özellikle uluslararası operasyonlarında yetersiz kaldığı iddia edildi.

Hollanda bankalarının, tıpkı Malta, İsviçre, Lüksemburg gibi diğer ülkelerdeki bankalarla benzer şekilde kara para aklama faaliyetlerine karıştığı iddiaları bulunmaktadır. Bu iddialar, Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliği ve bütünlüğü açısından ciddi endişeler yaratmaktadır.

Offshore hesaplar ve vergi cennetleri aracılığıyla suç gelirlerinin aklanması konusundaki yetersizlikler, Hollanda bankalarını uluslararası eleştirilerin hedefi haline getirmiştir.

Hollanda’nın kara para aklama ile mücadelede karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, uluslararası ticaretin merkezi konumunda olmasıdır. Bu durum, finansal sistemin suç faaliyetlerine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olabilir.

Bazı eleştirmenler, Hollanda’nın kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadelede yasal ve düzenleyici eksikliklerinin olduğunu iddia etmektedir. Bu eksiklikler, finansal sistemdeki güvenlik açıklarını artırabilir.

Hollanda, kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede yasal ve düzenleyici önlemlerini sürekli olarak güncellemektedir. Avrupa Birliği’nin 5. Kara Para Aklama Direktifi (AMLD5) gibi düzenlemelere uyum sağlanması, finansal kurumların müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlem raporlama süreçlerini sıkılaştırmalarını gerektirir.

2020 yılında yürürlüğe giren Avrupa Birliği’nin 6. Kara Para Aklama Direktifi (AMLD6), Hollanda’nın kara para aklama ile mücadelede daha da sıkı tedbirler almasına yardımcı olmuştur.

Hollanda Merkez Bankası (DNB) ve Finansal Piyasa Kurumu (AFM), finansal kurumların kara para aklama ve terör finansmanı risklerini yönetmelerine yardımcı olacak denetim ve kontrol mekanizmalarını güçlendirmiştir.

Bankalar, kara para aklama ile mücadelede daha etkili teknolojiler ve veri analizi yöntemleri kullanarak şüpheli işlemleri tespit etme ve raporlama kapasitelerini artırmıştır.

Hollanda, uluslararası finansal suçlarla mücadelede küresel işbirliği ve uyumluluğa büyük önem vermektedir. Financial Action Task Force (FATF) ve diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadelede etkili stratejiler geliştirmektedir.

Hollanda’nın, FATF ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların kara para aklama ile mücadele standartlarına uyum sağlaması, finansal sistemin güvenliğini artırmaya yönelik önemli bir adımdır.

Hollanda, kara para aklama ve terör finansmanı konusunda toplum ve iş dünyası için farkındalık kampanyaları düzenleyerek, bu tür suçlarla mücadelede daha geniş bir katılım sağlamaktadır.

Finansal kurumlar, müşterilerini kara para aklama ve terör finansmanına karşı daha bilinçli hale getirmek için eğitim programları ve bilgilendirme kampanyaları düzenlemektedir.

Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim: Hollanda’nın kara para aklama konusundaki günahları ve sevapları, karmaşık ve çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Bir yandan, Hollanda bankalarının kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede yetersiz kaldıkları ve büyük cezalar aldıkları durumlar bulunmaktadır. Öte yandan, Hollanda’nın yasal ve düzenleyici önlemler alarak finansal sistemin güvenliğini artırmaya yönelik önemli çabaları da göz ardı edilemez.

Hollanda, kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede daha etkili stratejiler geliştirmeye devam etmektedir. Ancak, bu süreçte meşru ve yasal iş yapan yatırımcıların mağdur olmaması için adil ve dengeli politikalar uygulanması büyük önem taşır. Hem Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliği hem de uluslararası iş dünyasının sorunsuz işleyişi için, kara para aklama ile mücadelede etkin ve kapsayıcı çözümler geliştirilmesi gerekmektedir.”

Onderkant formulier

Onderkant formulier

KARAÇAY:Araştırmacılar, kara para aklama ihtiyaçlarındaki bu artışın, farklı suç türleri ve harcamalar arasında ayrım yaparak daha farklı bir kara para aklama karşıtı politikaya odaklanmak için zemin sağladığı sonucuna varmışlar. Başarılı bir Hollanda kara para aklama karşıtı politikası aynı zamanda suç ve kara para aklamanın uluslararası boyutuna da yeterince dikkat edilmesini gerektiriyor. Son olarak aynı şey, üst dünyadan gelen mali danışmanların, kara para aklama planlarının oluşturulmasında oynadıkları role dikkat etmek için de geçerlidir: Bu danışmanlara karşı daha sıkı bir politika, kara para aklamanın baltalanmasını önlemek için ne yapılmalıdır?

GÖLGE ADAM: “Anlaşılan o ki, kara para aklama ihtiyaçlarının artışı, mevcut kara para aklama karşıtı politikaların daha da geliştirilmesi ve farklı suç türlerine özgü stratejiler oluşturulması gerektiğini ortaya koymaktadır. sorunuzun öne çıkan noktalarını ve ne anlama geldiklerini şöyle açıklayabilirim.

Kara para aklama, genellikle uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, vergi kaçakçılığı gibi çeşitli suç faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin aklanması sürecidir. Araştırmacılar, farklı suç türleri ve bu suçların yaratığı kara para aklama ihtiyaçları arasında ayrım yapılmasının önemli olduğunu belirtmektedirler. Bu, her suç türü için spesifik kara para aklama karşıtı stratejiler geliştirilmesi gerektiği anlamına gelir. Örneğin, uyuşturucu ticareti ile ilgili kara para aklama yöntemleri, vergi kaçakçılığı ile ilgili yöntemlerden farklı olabilir ve her biri için özelleştirilmiş politikalar gerektirir.

Başarılı bir kara para aklama karşıtı politikanın, suç ve kara para aklamanın uluslararası boyutuna da yeterince dikkat etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Kara para aklama genellikle sınır ötesi işlemleri içerir ve bu durum, ulusal sınırların ötesinde işbirliği ve koordinasyon gerektirir. Uluslararası işbirliği olmadan, kara para aklama ile etkili bir şekilde mücadele etmek zor olabilir. Bu nedenle, Hollanda gibi ülkelerin uluslararası kuruluşlarla ve diğer ülkelerle yakın işbirliği içinde çalışmaları önemlidir.

Kara para aklama planlarının oluşturulmasında, genellikle üst düzey mali danışmanlar önemli bir rol oynar. Bu danışmanlar, karmaşık finansal yapılar ve yasal boşluklar kullanarak suç gelirlerini aklamaya yardımcı olabilirler. Yazıda, bu mali danışmanlara karşı daha sıkı bir politika izlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu, danışmanların faaliyetlerinin daha sıkı denetlenmesi, yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi ve danışmanların kara para aklama faaliyetlerine karışmasının önlenmesi anlamına gelir.

Mali danışmanlara karşı daha sıkı politikalar uygulamak, kara para aklamanın etkili bir şekilde engellenmesi için kritik öneme sahiptir. Bu mali danışmanların etik kurallara ve yasal düzenlemelere uymalarını sağlamak için daha sıkı denetimlerin ve yaptırımların uygulanmasını gerektirir. Ayrıca, danışmanların kara para aklama faaliyetlerine karışmalarını önlemek için eğitim ve farkındalık artırıcı programlar da önemlidir.

Bu konuda son olarak şunu söyleyebilirim:
Özetle, yazıda kara para aklama karşıtı politikaların etkinliğini artırmak için şu adımlar önerilmektedir:

Farklı suç türleri ve harcamalar arasında ayrım yaparak özelleştirilmiş kara para aklama karşıtı stratejiler geliştirmek.

Kara para aklamanın uluslararası boyutuna yeterince dikkat ederek uluslararası işbirliğini güçlendirmek.

Kara para aklama planlarının oluşturulmasında rol oynayan üst düzey mali danışmanlara karşı daha sıkı politikalar uygulamak ve denetimleri artırmak.

Bu adımlar, kara para aklama ile mücadelede daha etkili ve kapsamlı bir yaklaşım benimsenmesini sağlar. Hollanda’nın bu alanlardaki çabaları, ulusal ve uluslararası düzeyde kara para aklama faaliyetlerinin engellenmesine önemli katkılar sağlayabilir.

KARAÇAY: Karayip’teki bankanın tanıtım yazısındaki şu paragrafa ne dersiniz?
“Hollanda Merkez Bankası DNB’nin Karayip Hollanda’sındaki rolü:
‘Karayip Hollanda’sındaki De Nederlandsche Bank’ın görev alanı, Bonaire, Sint Eustatius ve Saba adalarıdır.
DNB, ödeme sisteminin düzgün işleyişini teşvik eder ve Karayip Hollanda’sındaki bir dizi finansal kurumu denetler.”

GÖLGE ADAM: Açıklama, Hollanda Merkez Bankası’nın (De Nederlandsche Bank – DNB) Karayip Hollandası’ndaki rolünü ve sorumluluklarını açıklamaktadır. Karayip Hollandası, Bonaire, Sint Eustatius ve Saba adalarını içermektedir. DNB’nin burada üstlendiği başlıca görevler şunlardır:

DNB, Karayip Hollandası’nda ödeme sistemlerinin düzgün çalışmasını sağlamakla görevlidir. Bu, adalar arasındaki ve adalar ile diğer bölgeler arasındaki para transferlerinin güvenli, verimli ve sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesini sağlamayı içerir. Etkili ve güvenli ödeme sistemleri, ekonomik faaliyetlerin sorunsuz bir şekilde devam etmesi için kritik öneme sahiptir.

DNB, Karayip Hollandası’ndaki belirli finansal kuruluşların denetimini yapmaktadır. Bu denetim, bankalar, sigorta şirketleri, yatırım firmaları ve diğer finansal hizmet sağlayıcılarını kapsar. DNB, bu kuruluşların finansal sağlamlığını ve yasalara uygunluğunu kontrol ederek, finansal sistemin bütünlüğünü korumayı amaçlar. Denetim faaliyetleri, kara para aklama ve terör finansmanı gibi finansal suçlarla mücadeleyi de içerir.

DNB’nin Karayip Hollandası’ndaki bir diğer önemli rolü, ekonomik ve finansal istikrarı sağlamaktır. Bu, ekonomik politikalar geliştirmek, finansal krizleri önlemek ve adaların ekonomik kalkınmasını desteklemek anlamına gelir. DNB, ekonomik verileri analiz eder ve finansal riskleri değerlendirerek, bu hedeflere ulaşmaya çalışır.

DNB, Karayip Hollandası’ndaki finansal kuruluşların yasal ve düzenleyici çerçeveye uygunluğunu sağlamaktan sorumludur. Bu, yerel ve uluslararası finansal düzenlemelere uyumu denetlemeyi içerir. DNB, finansal suçların önlenmesi ve finansal sistemin güvenliğinin sağlanması için gerekli düzenleyici önlemleri alır.

Bu konuda son sözlerim şöyle olur: Özetle, Hollanda Merkez Bankası (DNB), Karayip Hollandası’nda ödeme sistemlerinin düzgün çalışmasını teşvik etmek, finansal kuruluşları denetlemek ve ekonomik istikrarı sağlamak gibi kritik görevler üstlenmektedir. DNB’nin bu görevleri, bölgedeki finansal sistemin güvenliği ve bütünlüğü için hayati öneme sahiptir. Bu rol, aynı zamanda kara para aklama ve diğer finansal suçlarla mücadelede de önemli bir yer tutar. DNB’nin Karayip Hollandası’ndaki varlığı ve faaliyetleri, bölgenin ekonomik ve finansal sağlığını korumaya yönelik önemli adımlardır.”

KARAÇAY: Duyumuma göre, Avrupa Birliği Merkez Bankası, Hollanda’daki ‘trustdienst’ denilen Güven Ofisleri’nden de rahatsız. Bu nedenle Hollanda yüzlerce Güven Ofisini kapatmış. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

GÖLGE ADAM: “Hollanda’daki Güven Ofisleri, belirli mali ve idari hizmetler sunan kuruluşlardır. Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın bu ofislerden duyduğu rahatsızlık, bu tür hizmetlerin kara para aklama ve diğer mali suçlar için kullanılma potansiyelinden kaynaklanmaktadır. Hollanda hükümeti, bu endişeleri gidermek amacıyla yüzlerce güven ofisini kapatmış ve düzenleyici önlemlerini artırmıştır.

Güven Ofislerinin Denetlenmesi Yasası 2018 (Wtt 2018)

Wtt 2018, güven ofislerinin faaliyetlerini düzenleyen ana yasal çerçevedir. Bu yasa, hangi hizmetlerin güven hizmetleri olarak kabul edileceğini ve bu hizmetlerin denetim altına alınacağını belirler. Wtt 2018’e göre dört temel hizmet türü güven hizmeti olarak tanımlanmıştır:

Mali Yönetim ve Muhasebe Hizmetleri: Bir şirketin veya tüzel kişiliğin mali yönetimi, muhasebe ve vergi beyannameleri gibi idari işlemlerinin yürütülmesi.

İkamet ve Temsil Hizmetleri: Bir tüzel kişilik veya şirket adına ikametgah sağlama ve bu şirketin temsil edilmesi.

Müşteri Kabul ve Kimlik Tespiti: Yeni müşterilerin kabul edilmesi ve kimliklerinin doğrulanması.

Varlık ve Fon Yönetimi: Varlıkların ve fonların yönetimi, bu hizmetler genellikle mali danışmanlık ve yatırım hizmetleri ile ilgilidir.

Wtt 2018 ayrıca, konsey emri ile başka hizmetlerin de güven hizmetleri olarak belirlenebilmesi için bir temel sunar. 2018 tarihli Güven Ofislerinin Denetlenmesi Kararnamesi (Btt 2018) bu kapsamda bazı ek düzenlemeler getirir. Örneğin, bir tüzel kişilik veya şirket için genel idari işlemleri yürütmek de güven hizmeti olarak kabul edilir. Böylece, toplamda beş farklı hizmet türü güven hizmeti olarak nitelendirilir.

Güven Hizmetleri için Lisans Gereksinimi

Bu hizmetleri Hollanda’da sunmak veya Hollanda’ya sağlamak isteyen her kuruluşun, De Nederlandsche Bank (DNB)‘tan bir lisans alması gerekmektedir. Bu lisans, güven hizmeti sağlayıcılarının belirli yasal ve düzenleyici standartlara uyduğunu garanti eder. Lisans almak için güven ofislerinin:
Güvenilir ve şeffaf bir yönetim yapısına sahip olması,
Kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadele yasalarına tam uyum sağlaması,
Müşterilerin kimlik tespiti ve şüpheli işlemlerin bildirilmesi süreçlerinde etkin olması gerekmektedir.

Avrupa Birliği Merkez Bankası (ECB), Hollanda’daki güven ofislerinin, özellikle uluslararası işlemler ve vergi planlamaları için kullanılması nedeniyle kara para aklama riskini artırdığını düşünmektedir. ECB, bu tür hizmetlerin denetim ve düzenleme altında tutulmasını ve risklerin minimize edilmesini talep etmektedir. Hollanda’nın yüzlerce güven ofisini kapatması, bu endişelere yanıt vermek ve finansal sistemin güvenliğini artırmak amacıyla atılmış bir adımdır.

Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim Güven Ofislerinin Denetlenmesi Yasası 2018 (Wtt 2018) ve buna bağlı düzenlemeler, Hollanda’daki güven ofislerinin faaliyetlerini sıkı bir şekilde denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu düzenlemeler, kara para aklama ve diğer mali suçlarla mücadelede önemli bir rol oynar. Ancak, Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın (ECB) rahatsızlıkları, Hollanda’nın bu alanda daha fazla önlem almasını ve mevcut güven ofislerinin daha sıkı denetim altında tutulmasını gerektirmiştir. Bu durum, Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliğini koruma ve uluslararası standartlara uyum sağlama çabalarının bir parçasıdır.”
*******************************************************************************

KONU, ETHEM EMRE’NİN ORGANİZE ETTİĞİ TOPLANTIDA, EKONOMİ BAKANLIĞI’NIN YATIRIM FIRSATLARINDAN SORUMLU GENEL MÜDÜRÜ PIETER M. WAASDORP’A SORULDU.

MANŞET gazetesinden Mehmet Ali Topçu ve DOĞUŞ gazetesinden Zeynel Abidin Kılıç’ın ortaklaşa yazdıkları haber aşağıda:

Hollanda Türk Ticaret Derneği (HTTD) merkezinde, Hollanda Ekonomi Bakanlığının Yatırım fırsatlarından sorumlu direktörü P. M. Waasdorp’la Türk ve yabancı yatırımcıların vize problemi dahil, Bankaların KYC timlerinin yabancı yatırımcılara hesap açılmasını engelleyen tutumları gibi pek çok problemlerin konuşulduğu önemli bir toplantı yapıldı.

Afbeelding met overdekt, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda Türkiye Ticaret Derneği (HTTD) Başkanı Ethem Emre’nin kendi tecrübe ettiği problemleri belgeleriyle sunduğu, çözüm odaklı önerilerin konuşulduğu toplantıda, T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu Ticari Ateşi Veysel Parlak, son dönemlerde Hollanda’ya yatırım yapmak isteyen Türk şirketlerinin Hollanda bankalarında hesap açmalarının engellenmesini Gümrük Birliği anlaşmasının ilgili mevzuatıyla uyuşmadığını ifade etti.

Öte yandan T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Hollanda temsilcisi Ethem Tokgözlü de, Hollanda’nın yatırımcılara uyguladığı ticari bariyerleri, açık ekonomi modeliyle bağdaştırmak mümkün değildir, dedi.

Ekonomi Bakanlığı Direktörü P. M. Waasdorp aldığı notları kesinlikle muhataplarına ileteceğini yararlı ve faydalı bir görüşme gerçekleştirdiğini katılımcılara teşekkür ederek ifade etti.

Toplantıda, HTTD Başkanı Ethem Emre ve yönetimi tarafından “Krizler ve Çözüm Önerileri” başlığını taşıyan bir rapor da sunuldu.

Raporda şu açıklama ve görüşlere yer verildi:

Açık ekonomi modeli, dünya genelinde pek çok ülkenin benimsediği bir strateji olup, uluslararası ticareti teşvik eden, sermaye akışına olanak tanıyan, ülkeler arası iş birliğini destekleyen bir yapı olarak kabul edilir. Bu modelin esaslarından biri, yabancı yatırımcıların ülkeye kolayca erişebilmesi ve yatırım yapabilmesidir. Ancak, açık ekonomiyi benimseyen bir ülkenin yabancı yatırımcıların bankalarda hesap açmasına engel olması, bu ilkeyle çelişen bir tutum sergiler ve önemli eleştiriler doğurur.

İşte bu yaklaşımın ele alınması gereken yönleri:

Ekonomik Büyümeye Engel Oluşturur

Yabancı yatırımcıların ülke ekonomisine katkıda bulunmalarının yolu, yatırım yapabilecekleri finansal araçlara ve hizmetlere erişim sağlamaktan geçer. Bankalarda hesap açmalarının engellenmesi, bu sürecin ilk aşamasında karşılaştıkları bir set gibi işlev görür.

Yatırımcıların, yatırımlarını yönlendirebilecekleri banka hesaplarına sahip olmaması; şirket kurma, istihdam yaratma, ticari faaliyetlerde bulunma gibi süreçlerde yavaşlamalara yol açabilir. Bu da ülke ekonomisinin büyüme potansiyelini sınırlar.

Küresel Rekabet Gücünü Azaltır

Küresel ekonomi, ülkelerin yatırım çekme yeteneğine dayanır. Yabancı yatırımcıların hesap açmalarını kısıtlamak, onları diğer ülkelere yönlendirme riski taşır. Özellikle birçok ülkenin uluslararası yatırımcıları çekmek için cazip teşvikler sunduğu bir dönemde, böylesi bir kısıtlama rekabet gücünü zayıflatır. Rakip ülkeler yatırımcılara daha fazla kolaylık sunarken, açık ekonomiyi benimsemiş bir ülkenin yatırımcıya kapıyı kapatması uzun vadede pazar payının düşmesine yol açar.

Finansal İlişkilerin Zayıflaması

Yabancı yatırımcılar sadece doğrudan sermaye getirmekle kalmaz, aynı zamanda ülkeye finansal bilgi, teknoloji ve yeni iş modelleri de taşır. Bu çeşitlilik, ülke içindeki finansal sistemin gelişmesine katkıda bulunur ve yenilikçiliği teşvik eder. Bankalarda hesap açamayan yatırımcılar, finansal sistemin sunduğu avantajlardan yararlanamaz, dolayısıyla finansal ilişkiler zayıflar. Yatırımcıların paralarını transfer etme, yerel ortaklarla iş birliği yapma gibi temel işlemleri gerçekleştirememesi, finansal ağların daralmasına sebep olur.

Güven ve İtibar Sorunu Yaratır

Uluslararası yatırımcılar, yatırımlarını yapacakları ülkelerin güvenilir ve istikrarlı bir finansal sisteme sahip olmasını bekler. Bankalarda hesap açma imkânının olmaması, ülkenin finansal sistemi üzerinde bir belirsizlik algısı yaratabilir ve güven zedelenir.

Bu durum, ülkenin yatırım ortamını olumsuz etkiler ve yatırımcıları uzun vadede geri dönmeyecek şekilde caydırabilir. Güven eksikliği, ülkenin ekonomik itibarını da zayıflatır ve uluslararası arenada güvenilir bir yatırım destinasyonu olarak algılanmasını zorlaştırır.

İnovasyon ve Teknolojik Gelişmeye Engel Teşkil Eder

Yabancı sermaye, sadece mali kaynak değil, aynı zamanda bilgi ve teknoloji transferi açısından da önem taşır. Ülke, dışarıdan gelen yeni teknolojilere ve iş süreçlerine kapılarını kapattığında inovasyon döngüsü sekteye uğrar. Yabancı yatırımcıların bankalarda hesap açamaması, yenilikçi sektörlerin ve teknoloji firmalarının iş yapma süreçlerini zorlaştırır. Uzun vadede, bu durum ülkenin dijital dönüşüm ve inovasyon alanında geri kalmasına yol açabilir.

Dış Sermaye Akışını Engeller

Yatırımcılar, ülkede finansal işlemlerini sorunsuz bir şekilde gerçekleştiremeyeceklerini hissettiklerinde, doğrudan yatırımlardan kaçınabilirler. Bankacılık hizmetlerine erişimin kısıtlanması, ülkeye sermaye akışını zorlaştırır ve yatırım iştahını azaltır. Açık ekonomi modelini benimsemiş bir ülkenin, bu çelişkili tavrıyla potansiyel sermaye girişinden mahrum kalması, döviz dengesini olumsuz etkileyebilir ve ekonomide bir daralma yaratabilir.

Sonuç Olarak, açık ekonomi modeli, yatırımcıların ülkeye kolayca erişimini ve finansal sistemde rahat hareket edebilmelerini öngörür. Bu modele sahip bir ülkenin, yabancı yatırımcıların bankalarda hesap açmasını kısıtlaması, yalnızca ekonomik büyümeyi ve uluslararası itibarını zedelemekle kalmaz; aynı zamanda bu modelin özüne aykırı bir tavır sergilediği anlamına gelir. Bu tür kısıtlamaların kaldırılması, hem yatırım ortamının iyileşmesini sağlayacak hem de ülkenin kü resel ekonomide daha rekabetçi bir konuma gelmesine katkıda bulunacaktır.

Başkanı Ethem Emre (solda), Hollanda Ekonomi Bakanlığı Yatırım Fırsatlarından sorumlu Direktörü Pieter M. Waasdorp’a, İlhan Karaçay’ın ‘Hollanda ile ilişkiler ve Türk göçü ile ilgili olan kitabını hediye etti.

Afbeelding met pak, Menselijk gezicht, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving(SOTA) Başkanı Mehmet Tütüncü, P. M. Waasdorp’a yazdığı kitaplardan hediye etti.

Programa ayrıca, HTTD Danışmanı Metin Yazarel, İş insanı Nuri Şekercan, Türk ve Arap Dünyası Araştırma Merkezi (SOTA) Başkanı Mehmet Tütüncü, Türk Hukuku Avukatı Esin Çiftçi, HTTD’nin Türkiye koordinatörü Leyla de Mos de katılarak, görüş ve düşüncelerini dile getirdiler

             *******************************

İLHAN KARAÇAY STELT VRAGEN OVER WITWASSEN AAN SCHADUWMAN OVER NEDERLANDSE BANKEN DIE GEEN ZAKELIJKE REKENINGEN VOOR TURKEN OPENEN

Nederlandse banken openen geen rekeningen voor Turkse investeerders die een zakelijke rekening willen openen en beschuldigen Turkije van witwassen, terwijl ze zelf onder toezicht staan van de Europese Centrale Bank.

De Europese Centrale Bank heeft veel Nederlandse banken beboet vanwege onregelmatigheden met betrekking tot witwassen.

Of je het nu serieus neemt of niet, Mongolië heeft Nederlandse burgers visumvereisten opgelegd vanwege beschuldigingen van witwassen door Nederland.

Dit onderwerp werd besproken tijdens een bijeenkomst georganiseerd door Ethem Emre, waarbij Pieter M. Waasdorp, directeur van het ministerie van Economische Zaken die verantwoordelijk is voor Investeringsmogelijkheden, werd ondervraagd.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijvingİLHAN KARAÇAY VROEG, SCHADUWMAN ANTWOORDDE

Ik heb eerder geschreven over Nederlandse banken die geen zakelijke rekeningen openen voor vooral Turkse investeerders, wat tot grote problemen leidt. Ondanks pogingen van verschillende personen, organisaties en zelfs de Turkse staat, blijft dit probleem bestaan.

Omdat ik nu begrijp dat de verwachting dat het “ooit zal verbeteren” slechts een illusie is, besloot ik om met mijn adviseur en vertrouweling SCHADUWMAN te spreken.

Hier is ons gesprek:

KARAÇAY: Er zijn beschuldigingen dat Nederlandse banken, die geen rekeningen openen voor buitenlanders vanwege witwasrisico’s, zelf ook betrokken zijn bij witwassen. Er zijn beweringen dat een Nederlandse bank op de Caraïben witwast. Zelfs Mongolië heeft visa verplicht gesteld voor Nederlanders vanwege deze beschuldigingen. Wat weet u hiervan?

SCHADUWMAN: “Beschuldigingen van witwassen door Nederlandse banken zijn de afgelopen jaren een belangrijk onderwerp geworden. Hoewel Nederland bekendstaat als een land met sterke financiële regelgeving, zijn er beschuldigingen dat verschillende banken betrokken zijn bij witwaspraktijken. Hier zijn enkele belangrijke punten over dit onderwerp:

Witwasbeschuldigingen: Nederlandse banken, vooral die met een belangrijke rol in internationale handel, staan centraal in witwasbeschuldigingen. Grote banken zoals ING Bank zijn beschuldigd van onvoldoende toezicht en controle, wat heeft geleid tot witwasactiviteiten. Dit heeft ertoe geleid dat de banken grote boetes moesten betalen.

Activiteiten op de Caraïben: Filialen en dochterondernemingen van Nederlandse banken op de Caraïben zijn ook doelwit van witwasbeschuldigingen. Het gebruik van offshore-rekeningen en onvoldoende klantidentificatieprocessen hebben ertoe geleid dat deze banken betrokken raakten bij het witwassen van criminele inkomsten. Curaçao en Sint Maarten, gebieden die onder het Koninkrijk der Nederlanden vallen, zijn bekende locaties voor dergelijke activiteiten.

Afbeelding met tekst, Id-bewijs, menu, papier Automatisch gegenereerde beschrijving

Visumvereisten van Mongolië: Mongolië’s visumverplichting voor Nederlandse burgers wordt in verband gebracht met zorgen over betrokkenheid van Nederlanders bij witwasactiviteiten. Deze beslissing wordt gezien als onderdeel van Mongolië’s inspanningen om haar financiële systeem te beschermen en illegale activiteiten te bestrijden.

Financiële Regelingen en Toezicht: Nederland werkt voortdurend aan de actualisering van financiële regelingen om witwassen te bestrijden. Door de implementatie van de vijfde anti-witwasrichtlijn van de Europese Unie (AMLD5) zijn strengere klantidentificatie- en meldingsvereisten ingevoerd. Ondanks deze maatregelen zijn er gevallen waarin banken tekortschoten in de uitvoering.

Internationale Samenwerking: Nederland hecht veel belang aan internationale samenwerking in de strijd tegen witwassen. Door samen te werken met de Europese Unie en andere internationale organisaties, probeert het grensoverschrijdende financiële criminaliteit te bestrijden. In dit verband wordt ook nauw samengewerkt met organisaties zoals de Financial Action Task Force (FATF).

Voor meer gedetailleerde informatie over dit onderwerp moeten actuele nieuwsberichten en rapporten worden gevolgd. Daarnaast zijn officiële verklaringen van banken en toezichtrapporten belangrijke informatiebronnen. Effectieve bestrijding van witwassen is van groot belang voor de veiligheid en integriteit van financiële systemen.”

KARAÇAY: Er wordt beweerd dat een zeer invloedrijke familie een belang van 30 of 35 procent heeft in een Nederlandse bank op de Caraïben. Wat weet u hierover?

SCHADUWMAN: “De bewering dat een zeer invloedrijke familie een belang van 30 of 35 procent heeft in een Nederlandse bank op de Caraïben is nogal specifiek en serieus. Dergelijke beweringen zouden opvallen als ze in de media en officiële documenten zouden verschijnen. Voor zover ik weet, is er echter geen bevestigde informatie over directe betrokkenheid van een zeer invloedrijke familie bij banken op de Caraïben.

Transparantie en Publieke Controle: Invloedrijke families, zoals die in Europa, geven doorgaans een bepaalde mate van transparantie over hun vermogen en zakelijke relaties. De Nederlandse overheid en media houden de commerciële activiteiten van deze families nauwlettend in de gaten.

Media en Officiële Verklaringen: Als er sprake was van een dergelijk partnerschap, zou dit waarschijnlijk breed worden uitgemeten in Nederlandse en internationale media en worden onderzocht door het Nederlandse parlement en andere officiële instanties.

Wettelijke en Ethische Regels: In Nederland zijn commerciële activiteiten van publieke figuren en invloedrijke families onderworpen aan strikte wettelijke en ethische regels. Een dergelijk partnerschap zou vanwege belangenconflicten aan strenge controles worden onderworpen.

Onafhankelijkheid van Financiële Instellingen: Nederlandse banken en andere financiële instellingen worden doorgaans geleid door onafhankelijke raden van bestuur en aandeelhoudersstructuren. De directe betrokkenheid van een invloedrijke familie zou in strijd kunnen zijn met de principes van onafhankelijkheid en onpartijdigheid.

Voor het bevestigen van dergelijke specifieke beweringen zijn betrouwbare bronnen en documenten nodig. Voor meer informatie kunt u terecht bij financiële toezichthouders in Nederland, officiële toezichtrapporten en betrouwbare mediabronnen. Ook de officiële website en verklaringen van de invloedrijke familie kunnen betrouwbare informatiebronnen zijn.

Kortom, er is meer concrete informatie nodig om deze bewering te bevestigen, en voor zover ik weet is er momenteel geen sprake van een dergelijk partnerschap.”

KARAÇAY: Er zijn ook beweringen dat de Europese Centrale Bank de Nederlandse centrale bank streng in de gaten houdt. Bijvoorbeeld, wat is er aan de hand met de boete van 775 miljoen euro aan ING Bank? Heeft dit te maken met de 11 miljard euro van Abramovich?

SCHADUWMAN: “Hier zijn enkele belangrijke punten en details over de boete van de Europese Centrale Bank (ECB) aan de Nederlandse centrale bank (DNB) en de boete aan ING Bank:

Afbeelding met tekst, gebouw, scène, Commercieel gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

Boete aan ING Bank:

In 2018 kreeg ING Bank, een van de grootste banken van Nederland, een boete van 775 miljoen euro wegens het schenden van anti-witwaswetten. Deze boete werd opgelegd door het Nederlandse Openbaar Ministerie en behoort tot de grootste boetes voor dergelijke overtredingen in Europa.

Redenen voor de Boete:

Onvoldoende Toezicht en Controle: ING Bank vertoonde ernstige tekortkomingen in de klantidentificatie- en bewakingsprocessen, waardoor het witwassen van criminele inkomsten mogelijk werd.

Meldingen van Verdachte Transacties: De bank faalde in het opsporen en melden van verdachte transacties, wat leidde tot ongehinderd voortduren van illegale activiteiten.

Illegale Fondsen: Het Openbaar Ministerie stelde vast dat de bank illegale fondsen liet circuleren die mogelijk verband hielden met criminele activiteiten.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, Zakenman/-vrouw, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Roman Abramovich en 11 Miljard Euro Beweringen:

Roman Abramovich is een bekende Russische miljardair en zakenman. Zijn financiële activiteiten en bankrekeningen trekken vaak de aandacht van media en regelgevende instanties. Echter, de boete aan ING Bank was niet direct gerelateerd aan Abramovich’s rekeningen. De boete was het gevolg van algemene tekortkomingen van de bank in de strijd tegen witwassen en was niet beperkt tot een specifieke klant of rekening.

Afbeelding met hemel, gebouw, buitenshuis, wolk Automatisch gegenereerde beschrijving

Europese Centrale Bank en Nederlandse Centrale Bank:

De Europese Centrale Bank (ECB) houdt toezicht op de centrale banken van de lidstaten en is verantwoordelijk voor de financiële stabiliteit in de eurozone. De Nederlandse centrale bank (DNB) werkt nauw samen met de ECB bij toezicht en regelgeving. Het is waarschijnlijk dat de ECB na de boete aan ING Bank de controles en onderzoeken door de DNB heeft aangescherpt. Dit kan zijn gedaan om de inspanningen tegen witwassen te versterken en de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen.

Als conclusie kan worden gesteld dat de boete aan ING Bank het gevolg was van tekortkomingen in de strijd tegen witwassen. Hoewel de rekeningen van Roman Abramovich geen directe oorzaak van deze boete waren, worden de financiële transacties van grote en bekende klanten altijd streng gecontroleerd. De strengere toezichtmaatregelen van de Europese Centrale Bank op de Nederlandse centrale bank zijn waarschijnlijk gericht op een effectievere aanpak van financiële misdaden.

Voor meer informatie over dit onderwerp kunt u officiële verklaringen en rapporten van het Nederlandse Openbaar Ministerie en de Europese Centrale Bank raadplegen. Betrouwbare mediabronnen en financiële toezichtrapporten kunnen ook gedetailleerde informatie verschaffen.”

KARAÇAY: Er zijn beschuldigingen dat Nederlandse banken, zoals die in Malta, Zwitserland, Luxemburg en vele andere banken wereldwijd, betrokken zijn bij het witwassen van geld, misschien zelfs meer. Weet u iets van deze beschuldigingen van witwassen?

SCHADUWMAN: “Beschuldigingen van witwassen tegen Nederlandse banken zijn een grote zorg voor de veiligheid van financiële systemen. Hier zijn enkele specifieke beschuldigingen met betrekking tot Nederlandse banken en financiële instellingen in het algemeen.

ING Bank Ik heb zojuist de situatie met deze bank uitgelegd.

Afbeelding met gebouw, hemel, Commercieel gebouw, bedrijf Automatisch gegenereerde beschrijving

ABN AMRO Een andere grote Nederlandse bank, ABN AMRO, werd in 2021 onderzocht vanwege beschuldigingen van witwassen en vervolgens beboet met 480 miljoen euro. De bank werd schuldig bevonden aan het niet nemen van voldoende maatregelen om witwassen te voorkomen en het niet rapporteren van verdachte transacties. Deze boetes werden opgelegd omdat de bank klantaccounts en transacties niet adequaat controleerde.

Afbeelding met tekst, gebouw, Commercieel gebouw, bedrijf Automatisch gegenereerde beschrijving

Rabobank Rabobank trok in 2018 de aandacht vanwege haar onvoldoende inspanningen om witwassen en terrorismefinanciering te bestrijden. De bank werd bekritiseerd omdat ze verdachte transacties niet adequaat monitorde en rapporteerde, vooral in haar operaties buiten Nederland.

Algemene Beschuldigingen van Witwassen door Nederlandse Banken
Nederlandse banken hebben, in vergelijking met financiële instellingen in andere landen, moeite gehad met de bestrijding van witwassen. Er zijn ernstige zorgen, vooral vanwege transacties via internationale handel en offshore-rekeningen, die mogelijk het witwassen van criminele opbrengsten vergemakkelijken. Aangezien Nederland een centrale rol speelt in de wereldhandel, is het financiële systeem kwetsbaarder voor dergelijke criminele activiteiten.

Er zijn beschuldigingen dat Nederlandse banken, net als banken in landen zoals Malta, Zwitserland en Luxemburg, betrokken zijn bij witwasactiviteiten. Deze banken worden met name beschuldigd van het faciliteren van het witwassen van criminele opbrengsten via belastingparadijzen en offshore-rekeningen. Nederlandse banken kunnen ook een rol spelen in deze internationale netwerken die criminele opbrengsten witwassen.

Nederland verhoogt zijn wettelijke en regelgevende maatregelen om witwassen te bestrijden. Regelgevingen zoals de 5e anti-witwasrichtlijn van de Europese Unie (AMLD5) verplichten financiële instellingen om strengere eisen voor klantidentificatie en rapportage van verdachte transacties toe te passen. Ondanks deze maatregelen zijn er echter gevallen waarin banken tekortschieten in de uitvoering.

Samenvattend: Beschuldigingen van witwassen tegen Nederlandse banken zijn een aanzienlijke zorg en ontstaan door onvoldoende toezicht- en controlemechanismen. Grote banken zoals ING Bank, ABN AMRO en Rabobank hebben aanzienlijke boetes gekregen voor hun onvoldoende inspanningen om witwassen te bestrijden. Deze situatie vormt een belangrijk probleem voor de veiligheid en integriteit van het Nederlandse financiële systeem. Effectieve toezicht- en controlemechanismen zijn cruciaal voor het voorkomen van financiële misdaden.”

Afbeelding met tekst, schermopname, logo, Merk Automatisch gegenereerde beschrijvingNederlanders staan bekend als de grootste investeerders in Turkije en hoewel zij gemakkelijk bankrekeningen kunnen openen, blijven de deuren van Nederlandse banken gesloten voor Turkse investeerders.

KARAÇAY: Nederlandse banken weigeren zakelijke rekeningen te openen voor Turken, waardoor honderden Turkse investeerders geen rekening kunnen openen en daardoor moeilijkheden ondervinden. Is Nederland terecht in het beschuldigen van Turkije van witwassen?

SHADOW MAN: “De weigering van Nederlandse banken om zakelijke rekeningen te openen voor Turkse investeerders en de beschuldiging van Turkije van witwassen is een complexe en gevoelige kwestie met veel onderliggende factoren:

Nederlandse banken zijn onderworpen aan strenge regelgeving tegen witwassen en terrorismefinanciering. De richtlijnen voor anti-witwasbeleid (AML) en bestrijding van de financiering van terrorisme (CFT) van de Europese Unie vereisen dat banken hun klanten grondig identificeren, verdachte transacties rapporteren en risico’s evalueren. Deze regelgeving verplicht banken om voorzichtiger te zijn bij klanten uit landen met een hoog risico.

Sommige internationale financiële instellingen en toezichthoudende autoriteiten beschouwen Turkije als een land met een hoog risico op witwassen. De Financial Action Task Force (FATF) heeft Turkije op de “grijze lijst” geplaatst en aangegeven dat er tekortkomingen zijn in de bestrijding van witwassen en terrorismefinanciering. Deze situatie kan het moeilijk maken voor Turkse investeerders en bedrijven om toegang te krijgen tot internationale bankdiensten.

Nederlandse banken kunnen strengere beleidsmaatregelen toepassen bij het openen van rekeningen voor klanten uit landen die als hoog risico worden beschouwd. Dit geldt niet alleen voor Turkije, maar ook voor andere landen met een hoog risico. Banken nemen dergelijke maatregelen om risico’s op witwassen en terrorismefinanciering te minimaliseren.

Deze situatie leidt ertoe dat veel Turkse investeerders geen zakelijke rekening kunnen openen in Nederland en daardoor moeilijkheden ondervinden. Investeerders hebben bankrekeningen nodig om hun zaken te runnen en internationale handel te drijven. Strenge beleidsmaatregelen van banken kunnen ook legitieme en eerlijke investeerders negatief beïnvloeden.

Nederland en andere landen hebben de verantwoordelijkheid om risico’s op witwassen te beheersen en hun financiële systemen te beschermen. Echter, het is mogelijk niet eerlijk om alle Turkse investeerders in dezelfde risicocategorie te plaatsen. Het niet kunnen openen van rekeningen door legitieme en eerlijke investeerders kan hun zakelijke activiteiten ernstig beperken.

Oplossingen
Turkse investeerders kunnen de volgende stappen ondernemen om dit probleem aan te pakken:

Juridisch Advies Inwinnen: Hulp zoeken bij juridische adviseurs die gespecialiseerd zijn in het openen van bankrekeningen.

Alternatieve Banken Onderzoeken: Onderzoeken welke banken in Nederland en andere landen flexibeler beleid hanteren bij het openen van rekeningen.

Gebruikmaken van Internationale Financiële Tussenpersonen: Alternatieve oplossingen zoeken via internationale financiële tussenpersonen en betalingsdienstaanbieders.

Samenvattend: Het beleid van Nederlandse banken om geen rekeningen te openen voor Turkse investeerders kan worden gezien als een poging om risico’s op witwassen en terrorismefinanciering te minimaliseren. Echter, het feit dat dit legitieme en eerlijke investeerders ook negatief beïnvloedt, is een realiteit. Voor de oplossing van dit probleem is het belangrijk dat banken eerlijk en evenwichtig beleid ontwikkelen en dat Turkse investeerders juridisch en financieel advies inwinnen en de juiste stappen ondernemen.”

KARAÇAY: Heeft de verklaring van president Recep Tayyip Erdoğan, “We zullen niet vragen naar de herkomst van het geld dat naar Turkije wordt gebracht”, een rol gespeeld bij de weigering van Nederlandse banken om zakelijke rekeningen te openen voor Turken?

SHADOW MAN: “Het is niet duidelijk of de verklaring van president Recep Tayyip Erdoğan, “We zullen niet vragen naar de herkomst van het geld dat naar Turkije wordt gebracht”, direct een rol heeft gespeeld bij de weigering van Nederlandse banken om zakelijke rekeningen te openen voor Turken. Echter, er zijn enkele factoren die banken in overweging nemen bij het vaststellen van hun beleid voor het openen van rekeningen en de criteria voor klantacceptatie:

Witwassen en Terrorismefinanciering: Internationale banken zijn onderworpen aan strenge regelgeving ter bestrijding van witwassen en terrorismefinanciering. Als banken niet voldoende informatie hebben over de herkomst van het geld uit Turkije, of als de herkomst onzeker is, kan dit hun bereidheid om risico’s te nemen verminderen.

Politieke en Economische Stabiliteit: Politieke relaties en economische stabiliteit tussen landen kunnen de beslissingen van banken om zakelijke rekeningen te openen beïnvloeden. Politieke of economische onzekerheden met betrekking tot Turkije kunnen banken ertoe aanzetten voorzichtiger te zijn.

Know Your Customer (KYC) Procedures: Banken hanteren strikte procedures voor klantidentificatie en -verificatie. Bepaalde praktijken en regelgeving in Turkije kunnen de uitvoering van deze procedures bemoeilijken of banken verhinderen om de benodigde informatie te verzamelen.

EU- en Nederlandse Regels: De financiële regelgeving van de Europese Unie en Nederland bepaalt de regels waaraan banken moeten voldoen. Deze regelgeving kan met name strengere controles vereisen voor fondsen uit gebieden met een hoog risico.

Samenvattend kunnen er vele factoren zijn die een rol spelen bij de beslissing van Nederlandse banken om geen zakelijke rekeningen te openen voor Turken, en de verklaring van president Erdoğan kan een indirecte invloed hebben. Voor een duidelijk begrip van deze situatie is gedetailleerde informatie nodig over de besluitvormingsprocessen van banken en de criteria voor risicobeoordeling die zij hanteren.

KARAÇAY: Kunnen we de gevoeligheid van Nederland ten opzichte van Turken interpreteren als ‘ze zijn wijzer geworden’?

SCHADUWMAN: “Het interpreteren van de gevoeligheid van Nederlandse banken ten opzichte van Turkse klanten als ‘ze zijn wijzer geworden’ is een simplistische en mogelijk verkeerde benadering. Er zijn vele complexe factoren die ten grondslag liggen aan het strenge beleid van Nederlandse banken ten aanzien van Turkse klanten:

Nederlandse banken moeten voldoen aan strenge regelgeving ter bestrijding van witwassen (AML) en terrorismefinanciering (CFT). Deze regelgeving vereist dat banken zeer voorzichtig zijn met klanten uit landen met een hoog risico. Dat Turkije door de FATF op de grijze lijst is geplaatst, is een belangrijke factor in deze risicobeoordelingen.

De anti-witwasrichtlijnen van de Europese Unie verplichten banken om hun klanten en hun transacties nauwlettend in de gaten te houden. Banken die zich niet aan de regels houden, kunnen te maken krijgen met zware boetes en reputatieschade. Daarom kunnen Nederlandse banken voorzichtiger zijn bij het openen van rekeningen voor klanten die als risicovol worden beschouwd.

Banken hanteren strikte risicobeoordelingen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen en illegale activiteiten te voorkomen. Transacties van klanten uit landen zoals Turkije kunnen, vooral met betrekking tot witwasrisico’s, intensiever worden onderzocht.

Soms kunnen vooroordelen en algemene percepties over klanten uit bepaalde landen ook invloed hebben op het beleid van banken. Dit kan echter leiden tot beslissingen die niet altijd op objectieve gegevens zijn gebaseerd. Het categoriseren van alle Turkse investeerders in dezelfde risicogroep kan oneerlijke uitkomsten veroorzaken.

De politieke en economische betrekkingen tussen Nederland en Turkije kunnen ook van invloed zijn op het beleid van banken. Politieke spanningen en diplomatieke problemen kunnen de houding van financiële instellingen ten opzichte van klanten vormen.

De uitdrukking “Ze zijn wijzer geworden” rechtvaardigt niet dat Nederlandse banken streng zijn voor alle Turkse klanten. Het doel van banken is om illegale activiteiten te bestrijden en het financiële systeem te beschermen, maar het is belangrijk dat legitieme en wettelijke klanten tijdens dit proces geen schade ondervinden.

De gevoeligheid van Nederlandse banken maakt deel uit van de inspanningen om te voldoen aan de regelgeving en het financiële systeem te beschermen. Echter, een eerlijke en gebalanceerde benadering is zowel voor de banken als voor de klanten het beste. Transparantie en samenwerking van legitieme Turkse investeerders met banken kunnen het proces van het openen van rekeningen vergemakkelijken.

Tot slot kan ik het volgende zeggen: de gevoeligheid van Nederlandse banken ten opzichte van Turkse klanten is het resultaat van inspanningen om witwas- en terrorismefinancieringsrisico’s te minimaliseren. Dit interpreteren als “ze zijn wijzer geworden” negeert de complexiteit en veelzijdigheid van het probleem. De verplichting van banken om te voldoen aan de regelgeving en hun inspanningen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen, zijn de basisredenen voor deze gevoeligheid. Echter, het is belangrijk om in dit proces eerlijke en evenwichtige beleidsmaatregelen te ontwikkelen en ervoor te zorgen dat legitieme investeerders niet worden benadeeld.

KARAÇAY: Kun je een onpartijdig antwoord geven op de zonden en verdiensten van Nederland met betrekking tot witwassen op basis van de door jou gegeven antwoorden?

SCHADUWMAN: “Zonden (Problemen en Aantijgingen) Beschuldigingen van en boetes voor witwassen:

ING Bank: In 2018 werd ING Bank beboet met 775 miljoen euro omdat zij de anti-witwaswetten hadden geschonden. De bank had onvoldoende klantidentificatie- en verdachte transactiemeldingsprocessen, waardoor crimineel geld via de bank kon worden witgewassen.

ABN AMRO: In 2021 kreeg ABN AMRO een boete van 480 miljoen euro wegens beschuldigingen van witwassen. De bank had tekortgeschoten in de bestrijding van witwassen en had verdachte transacties niet gemeld.

Rabobank: In 2018 werd Rabobank bekritiseerd omdat zij onvoldoende maatregelen hadden genomen tegen witwas- en terrorismefinancieringsrisico’s, vooral bij hun internationale operaties.

Nederlandse banken worden, net als banken in Malta, Zwitserland en Luxemburg, beschuldigd van betrokkenheid bij witwasactiviteiten. Deze aantijgingen roepen serieuze zorgen op over de veiligheid en integriteit van het Nederlandse financiële systeem.

Tekortkomingen in het aanpakken van witwassen via offshore rekeningen en belastingparadijzen hebben Nederlandse banken het doelwit gemaakt van internationale kritiek.

Een van de grootste uitdagingen waarmee Nederland wordt geconfronteerd in de strijd tegen witwassen, is de positie als internationaal handelscentrum. Dit maakt het financiële systeem kwetsbaarder voor criminele activiteiten.

Sommige critici beweren dat Nederland juridische en regelgevende tekortkomingen heeft in de strijd tegen witwassen en terrorismefinanciering. Deze tekortkomingen kunnen de veiligheidsrisico’s in het financiële systeem vergroten.

Verdiensten (Maatregelen en Inspanningen)

Nederland werkt voortdurend aan het actualiseren van juridische en regelgevende maatregelen in de strijd tegen witwassen en terrorismefinanciering. Aanpassing aan regelingen zoals de vijfde anti-witwasrichtlijn van de EU (AMLD5) vereist dat financiële instellingen hun klantidentificatie- en verdachte transactiemeldingsprocessen aanscherpen.

De zesde anti-witwasrichtlijn van de EU (AMLD6), die in 2020 van kracht werd, heeft Nederland geholpen strengere maatregelen te nemen tegen witwassen.

De Nederlandsche Bank (DNB) en de Autoriteit Financiële Markten (AFM) hebben toezicht- en controlemechanismen versterkt om financiële instellingen te helpen risico’s van witwassen en terrorismefinanciering te beheren.

Banken maken gebruik van effectievere technologieën en data-analysemethoden om verdachte transacties te detecteren en te rapporteren, waardoor hun capaciteit op dit gebied toeneemt.

Nederland hecht veel belang aan internationale samenwerking en naleving in de strijd tegen internationale financiële misdaden. Door samen te werken met de Financial Action Task Force (FATF) en andere internationale organisaties ontwikkelt Nederland effectieve strategieën tegen witwassen en terrorismefinanciering.

Nederland’s naleving van de anti-witwasnormen van internationale organisaties zoals FATF en de EU is een belangrijke stap in het verhogen van de veiligheid van het financiële systeem.

Nederland organiseert bewustwordingscampagnes voor de samenleving en het bedrijfsleven om de strijd tegen witwassen en terrorismefinanciering breder te ondersteunen.

Financiële instellingen organiseren opleidingsprogramma’s en voorlichtingscampagnes om hun klanten bewust te maken van de risico’s van witwassen en terrorismefinanciering.

Samenvattend kan ik zeggen dat Nederland’s zonden en verdiensten op het gebied van witwassen complex en veelzijdig zijn. Enerzijds zijn er gevallen waarin Nederlandse banken tekortschoten in de bestrijding van witwassen en daarvoor zware boetes ontvingen. Anderzijds mogen de aanzienlijke inspanningen van Nederland om de veiligheid van het financiële systeem te verhogen door middel van juridische en regelgevende maatregelen niet worden genegeerd.

Nederland blijft werken aan effectievere strategieën om witwassen en terrorismefinanciering te bestrijden. Het is echter cruciaal om eerlijke en evenwichtige beleidsmaatregelen toe te passen, zodat legitieme en wettelijke investeerders niet worden benadeeld. Voor zowel de veiligheid van het Nederlandse financiële systeem als het soepele functioneren van het internationale bedrijfsleven zijn effectieve en inclusieve oplossingen voor de bestrijding van witwassen noodzakelijk.”

KARAÇAY: Onderzoekers concluderen dat de toename van de behoeften aan witwassen een basis biedt om zich te richten op een ander anti-witwasbeleid door onderscheid te maken tussen verschillende soorten misdaden en uitgaven. Een succesvol Nederlands anti-witwasbeleid moet ook voldoende aandacht besteden aan de internationale dimensie van misdaad en witwassen. Ten slotte geldt hetzelfde voor het letten op de rol van financiële adviseurs uit de bovenwereld bij het opzetten van witwasplannen: wat moet er worden gedaan om deze adviseurs effectiever te reguleren?

SCHADUWMAN: “Het lijkt erop dat de toename van de behoeften aan witwassen aantoont dat de huidige anti-witwasbeleid verder moet worden ontwikkeld en dat er strategieën moeten worden opgesteld die zijn afgestemd op verschillende soorten misdaden. De belangrijkste punten van je vraag en wat ze betekenen, kan ik als volgt uitleggen:

Witwassen is meestal het proces waarbij inkomsten uit misdrijven zoals drugshandel, mensenhandel en belastingontduiking worden witgewassen. Onderzoekers wijzen erop dat het belangrijk is om onderscheid te maken tussen verschillende soorten misdaden en de witwasbehoeften die deze misdaden genereren. Dit betekent dat er specifieke anti-witwasstrategieën moeten worden ontwikkeld voor elke soort misdaad. De methoden voor witwassen die worden gebruikt in verband met drugshandel kunnen bijvoorbeeld verschillen van die voor belastingontduiking, en elk van deze vereist op maat gemaakte beleidsmaatregelen.

Een succesvol anti-witwasbeleid moet ook voldoende aandacht besteden aan de internationale dimensie van misdaad en witwassen. Witwassen omvat vaak grensoverschrijdende transacties, wat samenwerking en coördinatie over nationale grenzen heen vereist. Zonder internationale samenwerking kan het moeilijk zijn om effectief tegen witwassen te strijden. Daarom is het belangrijk dat landen zoals Nederland nauw samenwerken met internationale organisaties en andere landen.

Bij het opzetten van witwasplannen spelen vaak hooggeplaatste financiële adviseurs een belangrijke rol. Deze adviseurs kunnen complexe financiële structuren en juridische mazen gebruiken om crimineel geld te witwassen. Het artikel stelt dat er strenger beleid nodig is ten opzichte van deze financiële adviseurs. Dit betekent dat de activiteiten van adviseurs strenger moeten worden gecontroleerd, dat de wetgeving moet worden aangescherpt en dat moet worden voorkomen dat adviseurs betrokken raken bij witwasactiviteiten.

Het invoeren van strenger beleid ten aanzien van financiële adviseurs is cruciaal om witwassen effectief te voorkomen. Dit vereist strengere controles en sancties om ervoor te zorgen dat adviseurs zich aan ethische normen en wettelijke voorschriften houden. Daarnaast zijn voorlichtings- en bewustwordingsprogramma’s belangrijk om te voorkomen dat adviseurs betrokken raken bij witwasactiviteiten.

Tot slot is het belangrijk om te benadrukken dat een effectief anti-witwasbeleid zowel nationaal als internationaal goed gecoördineerd moet zijn. Nederland moet blijven samenwerken met internationale organisaties en andere landen om een effectief beleid tegen witwassen en terrorismefinanciering te ontwikkelen en te implementeren. Hierdoor kan het Nederlandse financiële systeem veiliger en betrouwbaarder worden, terwijl legitieme investeerders en bedrijven worden beschermd.

Met name het versterken van de samenwerking met internationale organisaties zoals de Financial Action Task Force (FATF) en de Europese Unie kan helpen bij het ontwikkelen van effectieve strategieën tegen witwassen en terrorismefinanciering. Nederland moet ook doorgaan met het aanpassen en actualiseren van haar wet- en regelgeving om te voldoen aan de veranderende behoeften en uitdagingen op het gebied van witwassen.

Het is van cruciaal belang om niet alleen op nationaal niveau, maar ook op internationaal niveau samen te werken en te coördineren om de effectiviteit van anti-witwasbeleid te vergroten en een veilig en betrouwbaar financieel systeem te waarborgen.”

De anti-witwasrichtlijnen van de Europese Unie verplichten banken om hun klanten en hun transacties nauwlettend in de gaten te houden. Banken die zich niet aan de regels houden, kunnen te maken krijgen met zware boetes en reputatieschade. Daarom kunnen Nederlandse banken voorzichtiger zijn bij het openen van rekeningen voor klanten die als risicovol worden beschouwd.

Banken hanteren strikte risicobeoordelingen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen en illegale activiteiten te voorkomen. Transacties van klanten uit landen zoals Turkije kunnen, vooral met betrekking tot witwasrisico’s, intensiever worden onderzocht.

Soms kunnen vooroordelen en algemene percepties over klanten uit bepaalde landen ook invloed hebben op het beleid van banken. Dit kan echter leiden tot beslissingen die niet altijd op objectieve gegevens zijn gebaseerd. Het categoriseren van alle Turkse investeerders in dezelfde risicogroep kan oneerlijke uitkomsten veroorzaken.

De politieke en economische betrekkingen tussen Nederland en Turkije kunnen ook van invloed zijn op het beleid van banken. Politieke spanningen en diplomatieke problemen kunnen de houding van financiële instellingen ten opzichte van klanten vormen.

De uitdrukking “Ze zijn wijzer geworden” rechtvaardigt niet dat Nederlandse banken streng zijn voor alle Turkse klanten. Het doel van banken is om illegale activiteiten te bestrijden en het financiële systeem te beschermen, maar het is belangrijk dat legitieme en wettelijke klanten tijdens dit proces geen schade ondervinden.

De gevoeligheid van Nederlandse banken maakt deel uit van de inspanningen om te voldoen aan de regelgeving en het financiële systeem te beschermen. Echter, een eerlijke en gebalanceerde benadering is zowel voor de banken als voor de klanten het beste. Transparantie en samenwerking van legitieme Turkse investeerders met banken kunnen het proces van het openen van rekeningen vergemakkelijken.

Tot slot kan ik het volgende zeggen: de gevoeligheid van Nederlandse banken ten opzichte van Turkse klanten is het resultaat van inspanningen om witwas- en terrorismefinancieringsrisico’s te minimaliseren. Dit interpreteren als “ze zijn wijzer geworden” negeert de complexiteit en veelzijdigheid van het probleem. De verplichting van banken om te voldoen aan de regelgeving en hun inspanningen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen, zijn de basisredenen voor deze gevoeligheid. Echter, het is belangrijk om in dit proces eerlijke en evenwichtige beleidsmaatregelen te ontwikkelen en ervoor te zorgen dat legitieme investeerders niet worden benadeeld.

Afbeelding met gebouw, buitenshuis, Vastgoed, boom Automatisch gegenereerde beschrijving

KARAÇAY: Hoe zit het met de volgende alinea in het inleidende artikel van de bank in het Caribisch gebied? “De rol van De Nederlandsche Bank DNB in Caribisch Nederland: “Het mandaat van De Nederlandsche Bank in Caribisch Nederland is de eilanden Bonaire, Sint Eustatius en Saba. DNB bevordert de goede werking van het betalingsverkeer en houdt toezicht op een aantal financiële instellingen in Caribisch Nederland.”

SCHADUWMAN: In de verklaring worden de rol en verantwoordelijkheden van De Nederlandsche Bank (DNB) in Caribisch Nederland toegelicht. Caribisch Nederland omvat de eilanden Bonaire, Sint Eustatius en Saba. De belangrijkste taken die DNB hier uitvoert zijn de volgende:

DNB is verantwoordelijk voor het goed functioneren van het betalingsverkeer in Caribisch Nederland. Dit houdt onder andere in dat het betalingsverkeer tussen eilanden onderling en tussen eilanden en andere gebieden veilig, efficiënt en soepel verloopt. Efficiënt en veilig betalingsverkeer is essentieel voor het goed verlopen van economische activiteiten.

DNB houdt toezicht op bepaalde financiële instellingen in Caribisch Nederland. Dit toezicht omvat banken, verzekeringsmaatschappijen, beleggingsondernemingen en andere financiële dienstverleners. Door de financiële soliditeit en de naleving van wettelijke regels door deze organisaties te controleren, wil DNB de integriteit van het financiële stelsel beschermen. Tot het toezicht behoort ook het bestrijden van financiële misdrijven zoals witwassen en terrorismefinanciering.

Een andere belangrijke rol van DNB in Caribisch Nederland is het waarborgen van economische en financiële stabiliteit. Dit betekent het ontwikkelen van economisch beleid, het voorkomen van financiële crises en het ondersteunen van de economische ontwikkeling van de eilanden. DNB probeert deze doelen te bereiken door economische gegevens te analyseren en financiële risico’s in te schatten.

DNB is er verantwoordelijk voor dat financiële instellingen in Caribisch Nederland voldoen aan de wet- en regelgeving. Hieronder valt ook het toezicht op de naleving van nationale en internationale financiële regelgeving. DNB neemt de nodige regulerende maatregelen om financiële criminaliteit te voorkomen en de veiligheid van het financiële stelsel te waarborgen.

Mijn laatste woorden over dit onderwerp luiden als volgt: Samengevat voert De Nederlandsche Bank (DNB) de kritische taken uit van het bevorderen van een goede werking van het betalingsverkeer, het houden van toezicht op financiële instellingen en het waarborgen van de economische stabiliteit in Caribisch Nederland. Deze taken van DNB zijn van vitaal belang voor de veiligheid en integriteit van het financiële systeem in de regio. Deze rol speelt ook een belangrijke rol in de strijd tegen het witwassen van geld en andere financiële misdrijven. De aanwezigheid en activiteiten van DNB in Caribisch Nederland zijn belangrijke stappen in het waarborgen van de economische en financiële gezondheid van de regio.”

KARAÇAY: Volgens wat ik heb gehoord, is de Centrale Bank van de Europese Unie ook ongemakkelijk met de zogenaamde ‘trustdienst’ trustkantoren in Nederland. Om deze reden heeft Nederland honderden trustkantoren gesloten. Wat kunt u hierover zeggen?

SCHADUWMAN: Trustkantoren in Nederland zijn organisaties die bepaalde financiële en administratieve diensten verlenen. Het ongemak van de Europese Centrale Bank met deze kantoren komt voort uit de mogelijkheid dat dergelijke diensten worden gebruikt voor het witwassen van geld en andere financiële misdrijven. Om aan deze bezorgdheid tegemoet te komen, heeft de Nederlandse overheid honderden trustkantoren gesloten en de regelgeving aangescherpt.

Wet toezicht trustkantoren 2018 (Wtt 2018)

Wtt 2018 is het belangrijkste wettelijke kader dat de activiteiten van trustkantoren regelt. Deze wet bepaalt welke diensten erkend moeten worden als trustdiensten en op welke diensten toezicht moet worden gehouden. Volgens de Wtt 2018 worden vier hoofdtypen diensten gedefinieerd als trustdiensten:

Financieel beheer en boekhoudkundige diensten: Het financiële beheer van een vennootschap of rechtspersoon en het uitvoeren van de administratieve procedures zoals boekhouding en belastingaangiften.

Vestigings- en Vertegenwoordigingsdiensten: Het verschaffen van domicilie namens een rechtspersoon of bedrijf en het vertegenwoordigen van dit bedrijf.

Klantacceptatie en -identificatie: Het accepteren van nieuwe klanten en het verifiëren van hun identiteit.

Vermogens- en fondsenbeheer: Beheer van activa en fondsen, deze diensten hebben meestal betrekking op financieel advies en beleggingsdiensten.

Wtt 2018 biedt ook een basis om bij algemene maatregel van bestuur andere diensten aan te wijzen als vertrouwensdienst. Het Besluit toezicht trustkantoren 2018 (Btt 2018) introduceert in dit kader enkele aanvullende regels. Zo wordt het uitvoeren van algemene administratieve procedures voor een rechtspersoon of vennootschap ook erkend als vertrouwensdienst. In totaal worden dus vijf verschillende soorten diensten gekenmerkt als trustdiensten.

Vergunningvereiste voor trustdiensten

Elke entiteit die deze diensten in Nederland wil aanbieden of aan Nederland wil leveren, moet een vergunning hebben van De Nederlandsche Bank (DNB). Deze vergunning garandeert dat verleners van trustdiensten voldoen aan bepaalde wettelijke en regelgevende normen. Trustkantoren die een vergunning nodig hebben:
Het hebben van een betrouwbare en transparante managementstructuur,
Volledige naleving van de wetgeving tegen witwassen en terrorismefinanciering,
Cliënten moeten actief zijn in het identificeren en melden van verdachte transacties.

De Europese Centrale Bank (ECB) is van mening dat trustkantoren in Nederland het risico op witwassen vergroten, vooral omdat ze worden gebruikt voor internationale transacties en belastingplanning. De ECB dringt aan op toezicht op en regulering van dergelijke diensten en op minimalisering van de risico’s. De sluiting van honderden trustkantoren door Nederland is een stap die is genomen om aan deze zorgen tegemoet te komen en de veiligheid van het financiële stelsel te vergroten.

De Wet toezicht trustkantoren 2018 (Wtt 2018) en de daaraan gekoppelde regelgeving hebben tot doel streng toezicht te houden op de activiteiten van trustkantoren in Nederland. Deze regelgeving speelt een belangrijke rol in de strijd tegen witwassen en andere financiële delicten. Door de verstoringen van de Centrale Bank van de Europese Unie (ECB) is Nederland echter genoodzaakt om verdere maatregelen op dit gebied te nemen en bestaande trustkantoren onder verscherpt toezicht te houden. Dit maakt deel uit van de inspanningen van Nederland om de veiligheid van zijn financiële stelsel te waarborgen en te harmoniseren met internationale normen.”

Wtt 2018 biedt ook een basis om bij algemene maatregel van bestuur andere diensten aan te wijzen als vertrouwensdienst. Het Besluit toezicht trustkantoren 2018 (Btt 2018) introduceert in dit kader enkele aanvullende regels. Zo wordt het uitvoeren van algemene administratieve procedures voor een rechtspersoon of vennootschap ook erkend als vertrouwensdienst. In totaal worden dus vijf verschillende soorten diensten gekenmerkt als trustdiensten.

                 **************************

 

DE VRAAG WERD GESTELD AAN PIETER M. WAASDORP, DIRECTEUR VERANTWOORDELIJK VOOR INVESTERINGSMOGELIJKHEDEN BIJ HET MINISTERIE VAN ECONOMISCHE ZAKEN, TIJDENS EEN BIJEENKOMST GEORGANISEERD DOOR ETHEM EMRE.

Het gezamenlijke artikel van Mehmet Ali Topçu van de MANŞET krant en Zeynel Abidin Kılıç van de DOĞUŞ krant staat hieronder:

In het centrum van de Nederlands-Turkse Handelsvereniging (HTTD) werd een belangrijke bijeenkomst gehouden met P. M. Waasdorp, directeur verantwoordelijk voor investeringsmogelijkheden bij het Ministerie van Economische Zaken. Tijdens deze bijeenkomst werden verschillende problemen besproken, waaronder het visumprobleem van Turkse en buitenlandse investeerders en de houding van banken die door hun KYC-teams worden belemmerd om rekeningen te openen voor buitenlandse investeerders.

Afbeelding met overdekt, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Tijdens de bijeenkomst presenteerde HTTD-voorzitter Ethem Emre zijn eigen ervaringsproblemen met bijbehorende documentatie en werden er oplossingsgerichte voorstellen besproken. Veysel Parlak, handelsattaché van het Turkse consulaat-generaal in Rotterdam, verklaarde dat het verhinderen van Turkse bedrijven die in Nederland willen investeren om bankrekeningen te openen, in strijd is met de relevante regelgeving van de douane-unieovereenkomst.

Daarnaast zei Ethem Tokgözlü, de Nederlandse vertegenwoordiger van het Turkse presidentiële investeringsbureau, dat de handelsbarrières die Nederland oplegt aan investeerders, niet te verenigen zijn met het open economie-model.

Directeur P. M. Waasdorp van het Ministerie van Economische Zaken verklaarde dat hij zijn notities zeker zou doorgeven aan de betrokken partijen en bedankte de deelnemers voor een nuttige en constructieve bijeenkomst.

Tijdens de bijeenkomst werd ook een rapport met de titel “Krisissen en Oplossingsvoorstellen” gepresenteerd door HTTD-voorzitter Ethem Emre en het bestuur. Het rapport bevatte de volgende verklaringen en meningen:

Het model van een open economie Het open economie-model wordt door veel landen wereldwijd gehanteerd als een strategie die internationale handel bevordert, kapitaalstromen mogelijk maakt en samenwerking tussen landen ondersteunt. Een van de grondbeginselen van dit model is dat buitenlandse investeerders gemakkelijk toegang kunnen krijgen tot het land en kunnen investeren. Echter, een land dat het open economie-model omarmt en tegelijkertijd buitenlandse investeerders belemmert om bankrekeningen te openen, vertoont een tegenstrijdige houding die belangrijke kritiek oproept.

Te behandelen aspecten van deze aanpak:

Het vormt een belemmering voor economische groei De bijdrage van buitenlandse investeerders aan de nationale economie hangt af van hun toegang tot financiële instrumenten en diensten waarin ze kunnen investeren. Het verhinderen dat zij bankrekeningen openen, fungeert als een barrière in de eerste fase van dit proces. Het ontbreken van bankrekeningen voor investeerders kan leiden tot vertragingen in processen zoals het oprichten van bedrijven, het creëren van werkgelegenheid en het ondernemen van commerciële activiteiten. Dit beperkt het groeipotentieel van de nationale economie.

Vermindert het wereldwijde concurrentievermogen De wereldwijde economie is afhankelijk van het vermogen van landen om investeringen aan te trekken. Het beperken van de mogelijkheden voor buitenlandse investeerders om rekeningen te openen, brengt het risico met zich mee dat zij zich naar andere landen richten. Vooral in een tijd waarin veel landen aantrekkelijke prikkels bieden om internationale investeerders aan te trekken, verzwakt een dergelijke beperking het concurrentievermogen. Terwijl concurrerende landen meer gemak bieden aan investeerders, kan het sluiten van de deuren voor investeerders door een land dat het open economie-model omarmt, op lange termijn leiden tot een verlies van marktaandeel.

Verzwakking van financiële relaties Buitenlandse investeerders brengen niet alleen kapitaal mee, maar ook financiële kennis, technologie en nieuwe bedrijfsmodellen. Deze diversiteit draagt bij aan de ontwikkeling van het financiële systeem binnen het land en bevordert innovatie. Investeerders die geen bankrekeningen kunnen openen, kunnen niet profiteren van de voordelen van het financiële systeem, wat leidt tot een verzwakking van de financiële relaties. Het onvermogen van investeerders om hun geld over te maken en samen te werken met lokale partners, leidt tot een inkrimping van de financiële netwerken.

Creëert een probleem van vertrouwen en reputatie Internationale investeerders verwachten dat de landen waarin ze investeren, een betrouwbaar en stabiel financieel systeem hebben. Het ontbreken van mogelijkheden om bankrekeningen te openen, kan een gevoel van onzekerheid creëren over het financiële systeem van het land en het vertrouwen schaden. Dit beïnvloedt het investeringsklimaat van het land negatief en kan investeerders op lange termijn ontmoedigen om terug te keren. Een gebrek aan vertrouwen verzwakt ook de economische reputatie van het land en maakt het moeilijker om internationaal als een betrouwbare investeringsbestemming te worden gezien.

Belemmering van innovatie en technologische ontwikkeling Buitenlands kapitaal is niet alleen belangrijk als financiële bron, maar ook voor de overdracht van kennis en technologie. Wanneer een land zich afsluit voor nieuwe technologieën en bedrijfsprocessen van buitenaf, wordt de innovatiecyclus verstoord. Het onvermogen van buitenlandse investeerders om bankrekeningen te openen, bemoeilijkt de bedrijfsprocessen van innovatieve sectoren en technologiebedrijven. Op lange termijn kan dit ertoe leiden dat het land achterop raakt op het gebied van digitale transformatie en innovatie.

Belemmering van de stroom van buitenlands kapitaal Wanneer investeerders het gevoel hebben dat ze hun financiële transacties niet soepel kunnen uitvoeren in het land, kunnen ze afzien van directe investeringen. Beperkingen op de toegang tot bancaire diensten maken de instroom van kapitaal in het land moeilijker en verminderen de investeringsbereidheid. Een land dat het open economie-model omarmt, kan door deze tegenstrijdige houding potentiële kapitaalinstroom mislopen, wat een negatieve invloed kan hebben op de valutabalans en kan leiden tot economische krimp.

Conclusie Het open economie-model voorziet in gemakkelijke toegang voor investeerders tot het land en in de mogelijkheid om soepel te opereren binnen het financiële systeem. Het beperken van het openen van bankrekeningen voor buitenlandse investeerders door een land dat dit model omarmt, schaadt niet alleen de economische groei en internationale reputatie, maar betekent ook dat het land tegenstrijdig handelt met de kernprincipes van dit model. Het opheffen van dergelijke beperkingen zal zowel de verbetering van het investeringsklimaat bevorderen als bijdragen aan een concurrerender positie van het land in de wereldeconomie.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Automatisch gegenereerde beschrijvingHTTD-voorzitter Ethem Emre (links) overhandigde het boek van İlhan Karaçay over de betrekkingen met Nederland en de Turkse migratie aan Pieter M. Waasdorp, directeur verantwoordelijk voor investeringsmogelijkheden bij het Ministerie van Economische Zaken.

Afbeelding met pak, Menselijk gezicht, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving(SOTA) voorzitter Mehmet Tütüncü gaf P. M. Waasdorp ook zijn geschreven boeken cadeau.

Het programma werd bijgewoond door HTTD-adviseur Metin Yazarel, zakenman Nuri Şekercan, voorzitter van het Turkse en Arabische Wereld Onderzoekscentrum (SOTA) Mehmet Tütüncü, Turkse advocaat Esin Çiftçi en HTTD’s Turkije-coördinator Leyla de Mos, die hun inzichten en meningen deelden.