Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı olan Güngör, Avrupa Türkleri göç literatürüne yeni bir eser daha kazandırdı.
Veyis güngör, yurt dışı Türkler’in sorunlarını irdeleyen M. Mustafa iyi ve Bahar Cebe’nin “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar” kitabını yayınlattı.
Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşmasının 60’ıncı yılına armağan olarak yayınlanan kitap, 60 Türk gencinin hayatını anlatıyor.
Türkevi, 2000’i aşkın etkinlik ve 150 kitap basımı ile, dünya göç tarihinde rekorlar kırıyor.
(Beşiktaş-Maccabi Tel-Aviv maçının Macaristan’da oynanacak olmasına dair haberi, ortalarda bir yerde bulacaksınız)
İlhan KARAÇAY derledi:
Çoğumuz artık, 2024 yılının, Hollanda ile Türkiye’nin 19 Ağustos 1964’te imzaladığı işgücü anlaşmasının 60’ıncı yıldönümü olduğunu biliyoruz. Türk toplumunun yurt dışındaki varlığını, kalıcılığını ve geleceğini simgeleyenlerin de, yetişen Türk gençleri olduğunu biliyoruz.
Bu gençlerin günlük hayatlarını nasıl anlamlandırdıklarına cevap arayan, nitel araştırma yöntemine dayalı “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar” adlı bir kitap yayınlandı.
M.Mustafa İyi ve Bahar Cebe tarafından kaleme alınmış olan bu kitap, ilk göç eden işçi kuşağının torunları olan, Hollanda’da doğup büyümüş ve burada yaşayan 18-35 yaş arasındaki 60 kişilik üçüncü kuşak gencin hayat hikayelerini ele alıyor.
Türkiye-Hollanda arasındaki göç tarihinin 60’ıncı yılına özel bir armağan olarak hazırlanan kitap, göçün hem geçmişini hem de geleceğini irdeleyen önemli bir kaynak oldu.
Kitap, 2023 yılında ülkemizde meydana gelen depremle ilgili, “2023 Türkiye Depremi & Hollanda Türkiye Dayanışması” ve “Hollanda Türk Göç Tarihinin 60’ıncı yılı”na yer verilerek, Hollanda Türkevi Merkezi tarafından yayınlandı.
Göçün 60’ıncı yılı için özel olarak hazırlanan bu çalışma ile, Hollanda’daki üçüncü kuşak 60 Türk’ün günlük hayatı, eğitim durumu, tecrübe ettiği olumlu/olumsuz anıları, siyasal katılım hakkındaki düşünceleri, Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin kendilerine yansıması ve gelecek planlarına dair düşündükleri aktarılmaya çalışıldı. Bu kitap çalışmasının temel hedefi “anlamak” eylemini ön planda tutmaktı. Aktarılan her bir hikâyede, esnafından sanatçısına, bürokratından akademisyenine, siyasetçisinden fikir adamına dek, herkese üzerine düşen sorumluluğu düşündürmesi hedefiyle okuyucusuna ulaştırılmış. Kitabın tek iddiasının, Hollanda’daki Türk toplumunun hikâyelerini anlamak ve anlatmak olduğu belirtiliyor.
KİTABIN YAZARINDAN BAZI AÇIKLAMALAR
“Literatür incelendiğinde özellikle işgücü anlaşmasının yıl dönümleri bağlamındaki çalışmaların daha çok Almanya’daki Türkler üzerine veya göç eden ilk kuşağın hikâyelerine odaklandığı dikkat çekmektedir. Ancak Türk toplumunun yurt dışındaki varlığını, kalıcılığını ve geleceğini simgeleyen -aslında- yetişen genç kuşaklardır. Bu kapsamda bu proje özellikle literatürde hakkında az sayıda çalışma bulunan Hollanda’daki üçüncü kuşak Türk diasporasına odaklanmaktadır. Bu grup içerisinde ise genç kuşaklar ele alınmaktadır. Proje; Türkiye-Hollanda arasında 1964 yılında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yıl dönümüne özel olarak ilk göç eden işçi kuşağın torunları olan, Hollanda’da doğup büyümüş ve orada yaşayan 18-35 yaş arasında bulunan altmış, üçüncü kuşak gencin hayatından anlatıları aktarmaktadır.
Araştırmacılar, katılımcılara ulaşma noktasında farklı yöntemlere başvurmuştur. Bu, özgün hikâyelere ulaşılmasına da katkı sunmuştur. Bunlardan ilki LinkedIn, X gibi sosyal medya kanalları üzerinden katılımcılara ulaşılmasıdır. Bunun yanı sıra Hollanda’da gazeteci, belediye meclis üyeleri, siyasetçi, akademisyen veya aktivist olan etki kapasitesi yüksek kişilere ulaşılmıştır. Etki kapasitesi yüksek olan bu kişilere proje tanıtılmış ve çevrelerindeki gençlere ulaşılması sağlanılmıştır. Sonuncu yöntem olarak Hollanda’da farklı alanlarda ve farklı ideolojik görüşlere sahip STK’lara ve bu STK’larda bulunan gençlere ulaşılmıştır. Katılımcılara ulaşma süreci genel manada kolay olmakla birlikte Alevi grupların çekinceleri nedeniyle bu gruba -yoğun çabalara rağmen- ulaşılamamıştır. Önemli referans kişiler ve kapı tutucularla iletişime geçilmiş olmasına ve çalışmanın tüm süreçleri detaylı bir şekilde anlatılmış olmasına rağmen bu katılımcılar çalışmaya dahil edilememiştir.
Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yılı anısına literatüre anlamlı bir katkı olmasını temenni ederek hazırlamış olduğumuz bu çalışmaya başından beri ilgi gösterip projeyi sahiplenen ve projenin her aşamasında önemli katkılar sunan Hollanda Türkevi Topluluğu ve Türkevi Başkanı Veyis Güngör’e teşekkür ederiz. Araştırma sorularının geliştirilmesi sürecinde değerli katkılarıyla ve dönüşleriyle bu projeye destek veren hocalarımıza teşekkürlerimizi sunarız. Hollanda’daki birçok STK yöneticisi, basın mensubu ve akademisyene ulaşılarak katılımcılara ulaşma noktasında katkı sunan başta Sufat Çelik ve M. Emin Ayverdi olmak üzere tüm destek verenlere teşekkür ederiz. Kitabın son halinin okunmasında geri dönüşleriyle önemli katkıda bulunan Büşra Nur Yıldız, Fatma Nur Ulukan, Hakan Ünay ve Kardelen Murat’a da dönüşleri için teşekkür ederiz. En nihayetinde projenin gerçekleştirilmesinde başat role sahip olan, kıymetli vakitlerini ayırarak yaşanmışlıkları ve tecrübeleriyle bu çalışmanın hayata geçirilmesinde en büyük katkıyı sağlayan görüşmeci arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Son teşekkürümüzü de çalışmanın başından beri kıymetli destekleriyle çalışmamızın bir parçası olan Bilal Cebe, Ahsen Cebe ve Sema Atlı İyi’ye etmek isteriz.”
(Derleme, UEFA haberinden sonra devam ediyor)
UEFA’YI BEN DE LANETLEYECEKTİM AMA,
BEŞİKTAŞ-MACCABİ MAÇI YASAĞINI TÜRKİYE İSTEMİŞ
Değerli Okurlarım,
Avrupa Ligi programındaki beşinci maçını 28 Kasım’da İsrail’in Maccabi Tel-Aviv takımı ile oynanacak maçın, UEFA tarafından Türkiye’de değil bir başka ülkede oynanmasına karar verildiğini okuyunca çok şaşırmış ve bu konuda UEFA’yı lanetleyen bir yorum yazmayı planlamıştım.
———————————————
———————————————–
Ne var ki, medyada Beşiktaş kulübünün açıklamasını okurken, satır aralarında, maçın UEFA’nın değil, Türk devletinin yasaklanmak istendiğini okuyunca, şaşkınlığım daha çok arttı.
Beşiktaş’ımıza yapılanın büyük bir haksızlık olduğunu ve Maccabi’ye bir hediye verildiğini idrak edemeyen devletimiz, bu konuda tüm dünyaya örnek olacak bir karar verebilirdi.
Devletimiz UEFA’dan sadece, İsrail’den taraftar yasağını isteyebilir ve İsrail takımını çiçeklerle karşılama töreni yapılacağını bildirebilirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılacacak olan böylesi bir açıklamadan sonra, hiç bir provakosyon işlerlik kazanmazdı.
Haberlerde, maçın Macaristan’da oynanacağı belirtilirken, bu kez Macar makamlarının seyirci yasağı koyduğunu da okuyunca, ‘Yazık ki yazık’ demekten başka bir şey kalmadı.
Beşiktaşımız’a Macaristandaki maçta başarılar dilerim.
************************************
KİTAPTA YER ALAN 60 GENCİN BAZILARINDAN KISA PASAJLAR
“1990 doğumluyum. Eindhoven’da doğup büyüdüm. Genellikle de Eindhoven’da ikamet ettim zaten. Evde üç kardeşiz toplam. Ben en büyükleriyim. Bir tane 1994 doğumlu kız kardeşim var. 2003 doğumlu da erkek kardeşim var. Babamla yaşıyorum. Annem rahmetli oldu. Ben hukuk fakültesini bitirdim. öncelikle Tilburg Üniversitesi’nde bitirdim hukuk fakültesini. Uzmanlığım da doğa ve çevre hukuku. Daha önce bakanlıkta çalıştım. Şimdi de belediyede çalışıyorum. Yaklaşık 3-4 yıllık çalışma sürecim var zaten.”
(Abdulkadir, 19, Üniversite Öğrencisi, ‘s-Hertogenbosch) İKİ DEVLETE DE AİTİM
“İsmim Abdulkadir, 19 yaşındayım, Hollanda’da ‘s-Hertogenbosch şehrinde kalıyorum. Utrecht Üniversitesi’nde yapay zekâ bölümünde okuyorum. İlk dedem geldi. Dedem 1973’te ilk Danimarka’ya geliyor. Çalışmak için geliyor bir sene kalıyor. Ardından 1974’te Almanya, Fransa ve Belçika’ya kısa süre çalışmak için gidiyor ve ondan sonra 1975’te Hollanda’ya geliyor ve burada bir iş buluyor. Bir kaynak ve metal fabrikasında iş buluyor ve 25 yıl orada çalışıyor. Sonrasında 1990’da babamı ve ailesini getiriyor, babaannemi, babamı ve 2000 yılında rahatsızlanıyor. 2004 yılında ise vefat ediyor, ben doğmadan iki ay önce vefat ediyor. Sonrasında babam 1990’da buraya geliyor Hollanda’ya 13 yaşında. Burada okuyor, elektrik mühendisi oluyor ve şu an çalışıyor, elektrik mühendisi olarak. Ben 2004 yılında doğdum. Liseyi burada bitirdim ve bu yıl üniversiteye başladım.”
“İsmim Rukiye, 27 yaşındayım. Hollanda’nın Lahey şehrinde ikamet ediyorum. Burada doğdum ve hala Hollanda’da yaşıyorum. Kendim, dil ve konuşma terapistiyim. Çocuklarla çalışıyorum 2018’de Rotterdam Sağlık Üniversitesi’nden mezun oldum. Bu alanda şu an 5 senedir özel sektörde çalışmaktayım. Onun yanı sıra birçok gönüllüler platformlarında yer aldım görev aldım ve şu an kendim de bir gönüllüler platformunun başındayım. 2017’de Kudüs ve Sen Gönüllüler Platformu Hollanda’yı kurdum onların çalışmalarını yürütüyoruz. Kırşehirliyim. Ben de bir gurbetçi ailenin çocuğuyum. Benim dedem Hollanda’ya ilk gelenlerden. 1963’te geldi. Kendisi buraya ilk gelen Türklerden burada çalıştı, emek verdi. Ondan sonra evlenip anneannemi Hollanda’ya getirdi. Daha sonra da annem, dayım, teyzem hepsi burada doğdular. Avrupa’da Türk olmak kolay değil. Çünkü burada birçok kimliği temsil ediyoruz. Birçok kimliği taşıyoruz. Hem Müslüman olduğun hem Türk olduğun için bir de tesettürün olursa bayan olarak daha farklı bir temsil göstermen, sergilemen gerekiyor ve iki vatandaşlığın var. Sonuçta biz burada yaşadığımız, buranın da ekmeğini yediğimiz için buranın kanununu, dilini ve kurallarını da bilmemiz gerekiyor.”
(Emin, 23, Sanatçı, Amsterdam) KENDİMİ EVİMDE HİSSETTİĞİM YERLER
“23 yaşındayım Hollanda’da Amsterdam’da doğdum büyüdüm. Sanatla ilgileniyorum. Mimarlık mezunuyum. Delft Teknik Üniversitesi’nde lisansımı bitirdim. Şu an tekrar mimarlık üzerine yüksek lisansıma devam etmekteyim. 3 çocuklu bir aileden geliyorum. Annem Mersinli, babam Kayserili. Annem ev hanımı ve camide çocuklara hafızlık dersi veriyor. Babam terzi ustası olarak çalışıyor. 1992 yılında Amsterdam’da bir uçak faciası oluyor. Bijlmerramp Felaketi olarak biliniyor, uçak Klein-Kruitberg apartmanına düşüyor. Amsterdam’ın en büyük kazalarından biri olarak tarihe geçiyor. O uçak faciasında uçak babamın yaşadığı apartmana düşüyor. Uçak apartmana düştüğü için Hollanda devleti diyor ki çok özür dileriz böyle bir durum Hollanda sınırları içerisinde yaşandığı için buyurun size oturum vermek istiyoruz diyor ve onun için Hollanda’da kalıyor. Yoksa sonraki hafta tekrar Türkiye’ye gidecekti. O yüzden şimdi ben de buradayım. Benim hep ilgimi çekmiştir insanın doğduğu ve büyüdüğü yerin ona katmış oldukları şeyler nelerdir diye. Çünkü o uçak faciası olmasaydı ben burada doğup büyümeyecektim, belki sanatla ilgilenmiyor olacaktım ya da çok farklı bir sanatla ilgileniyor olacaktım. Bu hep beni düşündürmüştür.”
****************************
Avrupa Türkleri ve göç literatürüne katkıda bulunacağı düşünülen, “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar (Anlatı Tarih Çalışması)” kitabındaki 60 hikâye, TÜRKEVİ ve SPICAWORKS Yayınları arasında okuyucuya sunulmuştur.
Kitap, spicaworks.com.tr ve diğer kitapçılardan temin edilebilir.
BİR KÜLTÜR ELÇİSİ VE ARAŞTIRMACISI OLAN VEYİS GÜNGÖR VE ANLATTIKLARI:
Veyis Güngör, sadece Hollanda’daki değil, Avrupa genelindeki Türk toplumunun önemli bir sesi ve temsilcisidir. Göç literatürüne kazandırdığı eserler ve gerçekleştirdiği projelerle, Türk kültürünü ve göçmenlerin hikayelerini geniş kitlelere ulaştırıyor. Güngör, akademik çalışmalarının yanı sıra, toplumsal faaliyetleriyle de tanınan bir isimdir. Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Başkanı olarak, göçmenlerin karşılaştıkları sorunlara çözüm arayan, kültürel ve sosyal entegrasyonu destekleyen sayısız projeye imza atmış olan bir uzmandır.
Güngör’ün liderliğinde Türkevi, 2000’den fazla etkinlik düzenlemiş ve 150’den fazla kitap yayınlamıştır. Bu başarı, onun vizyoner liderliğinin ve Türk toplumuna olan adanmışlığının bir göstergesidir.
Veyis Güngör, Türk toplumunun yurtdışındaki temsilcisi olarak, sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de bir parçası olmaya devam ediyor. Onun çalışmaları, kültürel mirasın korunması ve yeni nesillerin bu mirası anlaması açısından büyük bir değer taşıyor.
Gerek kitap yayınları ve gerekse pek çok etkinliğin yaratıcısı olan Veyis Güngör, Hollanda’ya göçün 30’uncu yılından bu yana yapılmış olanları şöyle anlatıyor:
Göçün 30, 40, 50 ve 60’ıncı Yıl dönümü
2024 yılının, Hollanda’ya yapılan Türk iş gücü göçünün 60’ıncı yıl dönümü olduğunu artık bilmeyen kalmamıştır. Köşe yazarları, STK başkanları, resmi temsilcilerimiz ve göç ile ilgili olanlar, göçün 60’ıncı yıl dönümünü sürekli olarak hatırlatmaktalar. Bu tür yıldönümlerinde adet olduğu üzere, çeşitli etkinlikler yapılır. Geçmiş yıllar yad edilir. Gelecek tasavvurları yapılır. Benzer yıl dönümleri, hayatın hızlı akışı içinde, şöyle durup, bir öz muhasebe yapmak için önemli bir fırsattır.
Buradan hareketle, Hollanda Türk göçünün 40 yılına şahit olan birisi olarak, naçizane ben de şöyle geriye bir bakıp, yıldönümlerinde neler yaptığımızı hatırlamaya çalıştım. İlk tespitim göçün 30, 40 ve 50’nci yıldönümlerinde, tarihe not düşülecek etkinlikler yapmış olmamızdır. Şimdi de, bu tecrübelerden hareketle, göçün 60’ıncı yılında, yine Hollanda Türklerinin kurumsal hafızasına katkıda bulunacak çalışmalar yapacağım.
O halde, gelin hep birlikte şöyle geriye dönüp son 40 yılı göz önüne getirelim ve göçün yıl dönümlerinde neler yapılmış, kısaca hatırlayalım.
Göçün 30’uncu Yılı
Hollanda’ya yapılan Türk iş gücü göçünün 30’uncu yılında, henüz Üniversiteyi yeni bitirmiş olmanın heyecanıyla, “Batı Avrupa Türkleri; Göçmenlikten Yerleşik Hayata Geçiş” başlıklı Türkçe bir kitap yayınladım. “Göçün 30’uncu Yılına Armağan” olarak yayınlanan bu kitap, belki de Avrupa Türkleri ile ilgili ilk derli toplu bir yayın oldu.
“Göç olgusu ve teorileri” bölümüyle başlayan kitap, “Almanya Türkleri”, “Hollanda Türkleri” ve “İngiltere Türkleri” bölümlerinden oluşmaktaydı. Hollandalı ve Türklerden oluşan 15 akademisyen tarafından hazırlanan kitap, Türkçe yazılan göç kitaplarında kaynak olarak gösteriliyor.
O zaman, İlhan Karaçay’ın yönettiği Avrupa GÜNAYDIN Gazetesi 30’uncu yıl için, bir kompozisyon yarışması düzenlemişti
Naçizane şahsımın da bulunduğu gençlerin bu başarısı Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf’ta geniş bir yer bulmuştu.
Altmış yıllık süreçte, Hollandalı Türkler birçok çalışmaya katıldılar. Murat Can ve Hatice Engin Can, Hollanda’ya göçün otuzuncu yılı için bir çalışma yaptılar.
M. Mustafa İyi & Bahar Cebe, tarihi ilişkilerde önemli bir sembol olan laleye atıfta bulunarak ‘Siyah Lale’ olarak isimlendirmişlerdi.
Göçün 40’ıncı Yılı
Türkevi olarak, göçün kırkıncı yılında Zaandam’daki Tiyatro salonunda, T.C. Rotterdam Başkonsolosu Sına Yurtoğlu, D66 milletvekili Fatma Koşer Kaya ve Türk Halk Müziği sanatçısı Ahmet Baydaroğlu’nun da katıldığı çok yönlü bir “Göçün Kırkıncı Yılı” etkinlikleri gerçekleştirildi.
Aynı yıl, Hollanda Türklerinin tanınmış yazar ve şairlerinden Yavuz Nufel’in titizlikle hazırladığı, “40 Yıl, 40 İnsan, 40 Öykü” kitabı, Türkevi Yayınları tarafından bastırıldı.
Nufel; “Tahta valizler, çuvallar içinde yarma, bulgur, sucuk, peynir, kuru fasulye getirirdik.” diyen ilk kuşağa atıfta bulunarak, “Günümüzde ayda onlarca tırın girip çıktığı, gıda toptancılığında söz sahibi olmak başarıdan da öte bir şey değil de nedir?” sorusuyla, kırk yılda elde edilen başarılara dikkat çekmişti.”
Kitabın, Amsterdam’da yapılan tanıtım toplantısına, Yurt Dışı Türklerden de sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın ve T.C. Lahey Büyükelçisi Tacan İldem katıldılar.
Göçün 50’inci Yılı
Göçün 50’inci yıl dönümünde ise, Amsterdam’da bulunan ve Hollanda’ya Başbakanlar yetiştirmiş olan Vrije Üniversitesi’nde, “Uluslararası Türkiye Hollanda İlişkileri Sempozyumu” yapıldı. Türkevi Araştırmalar Merkezi ve Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun ortaklaşa organize ettikleri ve T.C. Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral’ın da katıldığı sempozyumda, “Karma Türk Sanatları Sergisi” de yer aldı.
Programa T. C. Halk Kültürü Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. İrfan Nasrattınoğlu ile birlikte, Türkiye, Ukrayna, Azerbaycan ve Almanya’dan akademisyenler katıldı.
Göç ve Türkiye-Hollanda ilişkileri alanında, toplam 52 bildirinin sunulduğu sempozyum, kitap olarak yayınlandı.
Göçün 60’ıncı Yılı
Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları YTB’nin düzenlediği törenden bir görüntü
Nasıl ki, “Perşembe’nin Gelişi Çarşamba’dan Belli” ise, 60’ıncı yıldönümünde yapacaklarımız da, 30, 40 ve 50’inci yıl dönümlerinde yaptıklarımızdan bellidir. Hollanda’da ve Türkiye’de yapılmakta olan programların yanı sıra, bu yıl üçüncü kuşaktan seçilen 60 gencimizin hayat hikayeleri yazıldı ve kitap olarak yayınlandı.
1987-2024 yılları arasında, Türkevi tarafından yapılan 2000’e yakın etkinlikten, sürdürülebilir olan 60 etkinlik seçilerek ve “Göçün 60. Yılına Armağan” olarak yayınlandı.
Öz’ün, özü… her yıldönümlerinde, Yunus’un ve Mevlana’nın dedikleri gibi, “Her dem yeninden doğmak” ve “Yeni şeyler söylemek” gerekir.
40 yıldır, başta kültür ve sanat etkinlikleri olmak üzere, Hollanda’da ve uluslararası çeşitli alanlarda etkin olan Hollanda Türkevi Merkezi’nin çalışmalarını içeren faaliyetlerini gözlemlediğimiz zaman, yapılan çalışmaların ne kadar önemli olduğunu öğrenmiş oluruz.
40 yılda tam 135 eser yayınladı Türkevi…
40 yıllık süreçte, 2000`in üzerinde gazete, dergi taranmış ve 1000’i aşkın haber, yorum ya da köşe yazısı dijital ortama aktarılmıştır. Bu haberler içerisinde Türkevi tarafından organize edilen “Yağlı Güreş Şampiyonası” ve Hollanda çapında büyük ses getiren “Mevlana Etkinlikleri” ağırlığı oluşturmaktadır. Yine en son 7’ncisi düzenlenen “Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyomu” da yurttaşlarımızın ve basınımızın ilgisini çekmiştir.
Diğer taraftan hem Türkevi/Hollanda hem de diğer kardeş kuruluşların Hollanda içinde ve uluslararası ölçekte yaptığı yardımlar ve etkinlikler de, dikkate alınabilecek düzeyde yazılı basında yer almıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Lahey’de İslam ve Demokrasi Sempozyumu Türkiye ve Endonezya Örneği
Örnek ve öncü faaliyetleriyle Avrupa Türk diasporası düşüncesinin, uygulama alanında somut bir örneği olan Hollanda Türkevi Topluluğu, Türk ontolojisinden hareketle yitik değerlerimizi sorgulama, güncelleme gayreti içindedir. Demokrasi, yaygın olduğu şekilde yani Yunan ve Roma Tarihi tezlerinde olduğu gibi tipik bir Yunan düşüncesi olmayıp Avrupa medeniyetinin temellerini oluşturan Türkler ya da Etrüsklerin değeridir ve tarihin bir bölümünde bir Türk düşüncesi olarak tezahür etmiştir. Buradan hareketle demokrasi Türklerin İslam algısı ile ters düşmemektedir. Ancak son on yıllarda İslamın demokrasi ile ters düştüğü tartışmaları hararetle yapılagelmiştir. Avrupa’da yaşayan Türklerin de önüne getirilen bu tartışmalara bir katkı sunmak amacıyla, halkı Müslüman olan iki ülke Türkiye ve Endonezya örneğinden hareketle Hollanda’nın Lahey kentinde İslam ve Demokrasi Sempozyumu organize edilmiştir.
Kosova’da Siyaset Okulu
Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi ve Kosova Demokratik Türk Partisi, birlikte “Siyaset Okulu Projesi” düzenledi. Proje Prizren’e bağlı Prevalac bölgesindeki turistik SHARRI PREVALL tesislerinde gerçekleştirildi. Kosova ile Makedonya sınırları arasında uzanan meşhur Şar Dağları eteklerinde, yoğun kar yağışı altında yapılan Siyaset Okulu üç gün sürdü.
Siyaset Okulu projesi programına, Kosova Demokratik Türk Partisi Genel Başkanı Mahir Yağcılar adına Mamuşa Belediye Başkanı Arif Bütüç ve Kosova Çevre ve Düzenleme Bakanı Danışmanı Fikrim Damka, UETD Hollanda Başkanı ve Türkevi Araştırmalar Merkezi Müdürü Veyis Güngör, Kosova Demokratik Türk Partisi Prizren Şube Başkanı Orhan Lopar’ın yanı sıra Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şaban Çalış ve Prof. Dr. Önder Kutlu, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Musa Taşdelen, Balkan Uzmanı Erhan Türbedar, SMHO Başkanı Yalçın Yağcı ve SMHO Proje Koordinatörü Abdukadir Çeken katıldı. Programa Kosova’nın çeşitli şehirlerinden katılan 49 kursiyere mezuniyet sertifikası verildi. Program sonunda yapılan sınav sonucunda katılımcılar kendi aralarında yarıştılar. Başarılı olan 10 kursiyer beş günlük Hollanda seyahatiyle ödüllendirildiler.
Uygur Lider Rabia Kadir ve Hollanda Türkleri
On sekiz milyon insanın yaşadığı Hollanda’da, Türkiye Türkleri başta olmak üzere, Türk dünyasının farklı bölgelerinden Hollanda’da yaşayan Türk boylarını temsil eden gruplar bulunmaktadır. Uygurlar, Nogaylar, Irak Türkmenleri, Batı Trakya Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Kırgızlar, Kazaklar, Kuzey Kıbrıs Türkleri Hollanda’da yaşayan Türk boylarındandır. Hollanda Türkevi Topluluğu, yıllardır, genelde mülteci konumunda Hollanda’ya gelen ve ayakta kalmaya çalışan Türk boylarının örgütlenmesi, dernek ve vakıflarını kurarak kendi aralarında dayanışma içinde olmalarına yardımcı olmuştur. Hollanda’ya gelen Türk dünyası liderleriyle programlar yapan Türkevi Topluluğu, Uygur lider Rabia Kadir ile ilgili değişik etkinlikler yaparak Doğu Türkistan’daki işkence ve zülme dikkat çekmiştir.
Antalya’da Edebiyat, Demokrasi ve Kültürel Kalkınma Programı Yapıldı
Hollanda Türkevi Topluluğu, Avrupa ve Türkiye başta olmak üzere, Balkanlar, Türkistan ve Orta Doğu ülkelerindeki kuruluşlarla proje bazında iş birliği yapmaktadır. Bu çalışmalardan birisi de Antalya’da gerçekleşti. Filistinli yazar, şair ve gazetecilerin ağırlıklı olarak katıldığı programın içeriği aşağıda yer almaktadır.
Avrasya Yazarlar Birliği, Arap Yazarlar Birliği ve Türkevi Araştırmalar Merkezi tarafından Antalya’da düzenlenen ve üç ayrı kıtada etkin olan kuruluşların temsilcilerinin katıldığı Edebiyat, Demokrasi ve Kültürel Kalkınma Programı yapıldı.
25 – 30 Nisan tarihleri arasında Antalya, Manavgat Çolaklı beldesindeki Golden Coast Resort Hotel’de gerçekleşen eğitim programına Suriye’de yaşayan, farklı kuruluşlara üye ve çeşitli alanlarda uzman Filistinli yazar, şair ve gazeteciler katıldı. Beş günlük hızlandırılmış yoğun program; bilimsel sunumlar, şiir dinletileri, nezekat ziyaretleri ve önümüzdeki dönemde birlikte yapılacak proje ve programların tesbit edilmesinden oluştu.
Eğitim programına Türkiye’den de sosyoloji, dil, edebiyat ve sanat alanında uzman Prof. Dr. Talip Küçükcan, Yrd. Doç. Dr. Yakup Deliömeroglu, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Özbay, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Polat, Şair Ali Akbaş katılarak birer konuşma yaptılar. Programa Hollanda’dan Türkevi Araştırmalar Merkezi Müdürü ve UETD Hollanda Başkanı Veyis Güngör de katılarak bir konuşma yaptı.
Rusya Müslümanlarının ünlü İslam düşünürü Musa Carullah
Amsterdam’da Türkevi Topluluğu tarafından düzenlenen ‘Biyografı Okumaları’nda, yeni medeniyet tasavvuru için, kültür tarihimizin temel referansları gündeme getirilerek onların hayat tecrübeleri ve fikirleri genç nesillere tanıtılmaktadır. Bunlardan birisi de Rusya Müslümanlarının ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Bigiyef’di.
Musa Carullah Bigiyef Programı’ndan kesitler aşağıda sunulmaktadır. Program, Musa Carullah Bigiyef’in yetiştiği topraklarda yaşananların anlatılmasıyla başladı. Bunu takiben, TRT-AVAZ tarafından hazırlanan, ‘Türk Dünyasının Enleri’ programına konu olan Musa Carullah’ı anlatan belgesel izlendi.
Daha sonra Türkevi Topluluğu Başkanı Veyis Güngör, “Musa Carullah’ın hayatı, eserleri, Carullah’ın İslam dünyasını değerlendirmesi, Türkiye izlenimleri ve tecrübesi ile fikirlerinden örnekler” sunumunu dinleyicilere aktardı.
Programın fikir alışverişi bölümünde ise özellikle Avrupa’daki Türklerin Musa Carullah’tan neler öğrenebilecekleri, kişiliğinden ve fikirlerinden hangi derslerin alınacağı üzerinde duruldu.
Veyis Güngör’ün anlatımıyla Musa Carullah:
1500 – 1917 Sovyet Coğrafyası
Musa Carullah’ı anlatmaya ve anlamaya çalışan pek çok kişi, O’nun yetiştiği topraklarda yaşananları anlatıyorlar. Ama tarihçiler, geçmişi bilmeden Carullah’ın anlaşılmasının çok zor olduğunu söylüyorlar.
Bugün Tataristan, Çuvaş ve Başkırdistan olarak bilinen bölge, eski Kazan Hanlığı’nın olduğu bölgedir. Bu topraklarda, yani Kazan’da iki ayrı Türk İslam devleti kurulmuştur. Bunlar Bulgar ve Kazan devletleridir. Bulgar devleti 14’üncü asırda Altınordu devletinin boyundurluğuna girer. Kazan devleti de Altınordu hükümdarı Uluğ Muhammed tarafından kurulur. 1520 – 1552 arası Ruslarla kanlı ve ağır savaşlar yapılır. Kazanlı eski siyasetçi Fevziye Bayramova’ya göre, Kazan sokaklarında oluk oluk kan akar. Kadın ve çocuklar da kılıçtan geçirilir.
Türkler, İkinci Rus Türk savaşı sonrası, yani birinci Katerina döneminin başlamasıyla biraz nefes alırlar. Bu dönemde dini ve kültürel faaliyetlere başlarlar. 1904 yılında Rus-Japon savaşı ve 1905 inkilabıyla Müslümanlar da hareketlenirler. Kazanlı aydınlar öncülüğünde Rusya’nın diğer bölgelerindeki Müslümanlar’ın da katılmasıyla üç defa Müslüman İttifakı Kongreleri yapılır. Daha sonra 1917 Bolşevik ihtilali olur. Bolşevikler ilk yıl toleranslı davranırlar. Ancak, 1918 de gerçek yüzlerini gösterirler. İşte bugün burada anacağımız Musa Carullah, başlıklar halinde ifade ettiğimiz coğrafyada yetişir.
Hayatı Musa Carullah Bigiyef üzerine çalışan uzman ve akademisyenler, onun hayatını genel anlamda üç ana bölüme ayırırlar. Bunlar:
– Doğumundan Kazan dışına çıkıp, çeşitli İslam ülkelerinde de tahsilini bitirip tekrar Kazan’a döndüğü devre (1875-1904).
– Rusya’da verdiği siyasi, dini ve sosyal mücadele dönemi.(1904-1917 ve 1917-1930)
– Sürgünde geçirdiği ve bir daha memleketine dönemediği dönem.(1930-1949)
Musa Carullah’ın biyografisi bize ne anlatıyor? Ne diyor? Neler öğretiyor?
Musa Carullah’ın biyografisi bizlere, yani hassaten Avrupalı Türkler’e kısaca şu dersleri veriyor:
Çok çalışmak, ama çok çalışmak durumundayız.
Okumalıyız, not almalıyız, yazmalıyız, tarihe not düşmeliyiz.
Aklımızı kullanmalıyız. Tefekkür etmeliyiz. Taklid değil düşünmeyi öğrenmeliyiz.
Seyahat etmeliyiz, gözlem ve inceleme yapmalıyız.
Teslimiyetçi değil, sorgulayıcı olmalıyız.
İçinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin dil ve kültürlerini bilmeli aynı zaman da kendi kültür ve inanç değerlerimize hakim olmalıyız.
Sahip olduğumuz maddi ve manevi imkanların kıymetini bilerek, bunları en iyi şekilde değerlendirerek insanlık için sorumluluklar almalıyız.
Veyis Güngör’ü sizlere daha iyi tanıtmak için, kendisiyle ilgili olarak 10 yıl önce yayınladığım bir röportajı yinelemek istiyorum. Bu röportaj ile Güngör’ü daha iyi tanıyacaksınız.
UETD Başkanlığını bıraktı ama, Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı olarak Anadolu’da, Balkanlar’da ve Asya’da cirit atıyor…
Dünya Türk Forumu’nun ‘Akil Kişiler Kurulu’nda yer alan Veyis Güngör’e, kimler göz kırpıyor
Recep Tayyip Erdoğan’ın inisiyatifi ile kurulmuş olan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği (Union of European Turkish Democrats) UETD’nin tam 8 yıl Hollanda başkanlığını yapan Veyis Güngör, bu görevi bıraktıktan sonra da Ankara’nın gözdesi olmaya devam ediyor. Erdoğan’ın, Avrupa’daki Türkler’e ve özellikle Türk gençlerine, Avrupa toplumunun asli bir parçası olduklarını anlatmak ve onlara bu yolda yardımcı olmak için kurulmasına önayak olduğu UETD, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra, öksüz kalmış gibi görünüyor.
Veyis Güngör, 2015 yılında İstanbul’da yapılacak olan ‘Küresel Kalkınma ve Göç Forum Konferansı’nın ön hazırlığı için, Hollanda’yı temsilen gittiği Ankara’da, çeşitli davetlere katılırken, önemli yerlerde ikili görüşmeler de yaptı.
Amsterdam Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Başkanı olan Veyis Güngör, Ankara ziyaretinde, kısa bir süre önce göreve atanan Başbakan Başdanışmanı Prof. Dr. Vedat Bilgin ve AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ile akşam yemeğinde bir araya geldi. Veyis Güngör, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Dışilişkiler Genel Başkanı Prof. Dr. Yasin Atay, AK Parti İstanbul milletvekili Dr. İsmail Safi, TİKA Dış İlişkiler ve Ortaklıklar Dairesi Başkanı Dr. Mehmet Yılmaz, EkoAvrasya Derneği Başkanı Hikmet Eren, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’nu ziyaret etti. Güngör, eski Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Kalaycı’yı da yeni görev yeri olan Cumhurbaşkanlığı köşkünde ziyaret etti. Güngör’e ziyaretlerde Türkevi Topluluğu’ndan Metin Yazarel eşlik etti.
Görüşmelerde öncelikle Avrupalı Türkler’in sorunları ele alındı. Ayrıca Türkevi Topluluğu’nun yeni dönemde Hollanda’da, Avrupa’da ve uluslararası alanda yapacağı faaliyet ve projler üzerinde de fikir alışverişi yapıldı.
Çok yakın bir zamanda genişletilmiş bir iştişare toplantısıyla Türkevi Topluluğu yapısı, çalışma sistemi ve öncelikli çalışma alanlarının belirlerneceğini söyleyen Veyis Güngör ile, Ankara’daki görüşmeler doğrultusunda yeni yapılanma ve yapılacak bazı faaliyet ve projelerle ile ilgili olarak bir söyleşi yaptım.
Hollanda’da, öğrencilik yıllarından itibaren son 30 yılda, bini aşkın etkinlik düzenleyen, yüzü aşkın eser yayınlayan, din, dil, siyasi görüş ayırmaksızın her sivil toplum kuruluşuna maddi ve manevi yardımları esirgemeyen Veyis Güngör sorularımı şöyle yanıtladı:
– Veyis bey, UETD başkanlığını bıraktınız ama, sosyal ve kültürel faaliyetleriniz devam ediyor. Bize öncelikleTürkevi Topluluğu hakkında bilgi verir misiniz?
-”Türkevi Topluluğu, Hollanda’da yaşayan Türk kökenli bir grup gönüllünün bir araya gelerek, Anadolu’dan getirilen norm ve değerlere yabancılaşmadan, içinde bulunulan toplumun da değerlerine farkındalık yaratarak göç, kültür, bilim, siyaset, uluslararası ilişkiler alanında çeşitli faaliyetler yapan bir sivil toplum kuruluşudur.
Hedefimiz; öncelikle vatandaşı olduğumuz ve aidiyet duyduğumuz ülkelere sadakat, gönül ve kültür coğrafyamızdaki insanlara karşı da sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmek, yerelden küresele düşünen ve hareket edebilen etkin bireyler ve saygın vatandaşlar olmak, her alanda katılımı ön planda tutan sosyal Avrupa’nın oluşmasına da kendi çapımızda katkıda bulunmaktır
Türkevi Topluluğu; Türkevi Araştırmalar Merkezi, Avrasya Sivil Toplum Forumu, Amsterdam Tartışmaları, Türkevi Yayınları ve Mesnevi Okumaları gibi alt birimlerden oluşacaktır.”
– Sizin bir de Avrasya Sivil Toplum Buluşmaları çalışmanız var. Bu konuda bilgi verir misiniz?
-”Her yıl yapılmakta olan Avrasya Sivil Toplum Buluşmaları bu yıl Aralık ayında Amsterdam’da yapıllacaktır. Hollanda’da yaşayan Türk ve Akraba diaspora Toplulukların da katıllacağı faaliyet öncelikle topluluklar arası tanışma ve kaynaşmayı hedef alır. Aralık ayında yapılacak Avrasya Sivil Toplum Buluşmalarının şeref misafiri Macaristan’da her iki yılda bir yapılan Turan Kurultayı Başkanı Birö Andras Zsolt ve Türkolog Atilla Mateffy olacaklardır.”
-Hollanda’ya Göç’ün 50′nci yılı çerçevesinde son bir çalışmanız daha olacak. Bu konuda bilgi verir misiniz? -”Türk İşgücü Göçünden Diaspora’ya; Göç’ün 50. Yılında Hoĺlanda Türkleri Sempozyumu Aralık ayında Ankara’da gerçekleştirilecek. Dünya Göçmenler Günü çerçevesinde yapılacak seppozyum Ankara partneri EkoAvrasya Derneği olacak. Programda ele alınacak başlıca konular şöyle: Birinci Nesil Serüvenleri; Hollanda’da Türkçe Medya; Hollanda’da Türk Girişimcileri; Siyasi Katılım ve Türk Gençleri; AB Türkiye ilişkileri ve Hollanda Türkleri; Hollanda Türk Sivil Toplum Kuruluşları; Hollanda’da dan Tersine Göç. Sempozyum’da ayrıca fotograf sergisi açılacak. Uzmanların davet edileceği sempozyum sonuçları kitap halinde yayınlanacak.”
– Sizin, yüzü aşkın eser çalışmanız var. Şimdi de Yunus Emre hakkında bir çalışmanız oldu.
-”Türkevi Araştırmalar Merkezi olarak, kültür ve medeniyet değerlerimizin içinde yaşadığımız ülkede tanıtılması yönünde sayısız faaliyetler yaptık. Bunları bazıları; Kaşgarlı Mahmud, Evliya Çelebi, Ahi Evran, Mevlana Celaleddin Rumi ve Hoca Ahmed Yesevi gibi değerlerimizi anlatan Hollandaca kitap yayını ve tanıtım programlarıdır.
Bu doğrultuda son olarak Yunus Emre ile ilgili Hollandaca bir çalışmayı tamamlamış durumdayız. Hollandalı yazar Abdulwahid van Bommel’in hazırladığı; başta Yunus Emre’nin hayatı olmak üzere şiirlerinden tercümelerin bulunduğu kitap yayınlanacak. Devamla organize edilecek bir programla kitap tanıtımı ve Yunus Emre programı organize edilecek.”
– Sizin bir de Afrika projeniz olacak. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
-”Kalkınma İşbirliğinde Paradigma Kayması; Afrika’da yeni aktör Türkiye başlığı ile Den Haag’da yapılacak uzmanlar toplantısında, Türkiye’nin Afrika’da uyguladığı yardım politikaları tartışılacak.
Bilindiği gibi, Afrika kıtası yüzyılımızda küresel sahnede ağırlığı giderek artan bir aktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Afrika’nın, zengin doğal kaynakları ve insan kapasitesi tüm dünyanın ve hasseten gelişmiş devletlerin ilgisini çekmektedir. Bu ilgi uluslararası ilişkileri doğrudan etkilemektedir.
Türkiye de Afrika kıtası ile çok yakından ilgilenmektedir. Yakın zaman Türk dış politikasının kaçınılmaz hedefleri arasında yer alan Afrika ülkeleriyle ilişkiler tüm dünya tarafından gıptayla ve ilgiyle izlenmekktedir. Uluslararası aktörler, düne kadar bir Afro-Avrasya (Avrupa-Asya-Afrika) ülkesi olan Türkiye’nin Afrika politikasını anlamaya çalışıyorlar. Bir çok uluslararası yardım kuruluşu; siyasi, insani, ekonomi ve kültür ayakları olan, devamla ikili, bölgesel, kıtasal ve küresel boyuları olan Türkiye-Afrika işbirliğini analiz ediyor. Türkiye’nin bütün bunları uygularken, Avrupalı krum ve kuruluşlardan farklı olarak neler yaptığını merak ediyor, Turkiye’nin kısa sürede elde ettiği başarının sırlarını ögrenmek istiyor. Bu çerçevede Den Haag’da organize edilecek Afrika’da yeni aktör Türkiye çalıştayı yukarıdaki merakı gidermeyi hedefliyor.”
– Bir de Afganistan projeniz olacak.
-”Hollanda’daki Türk sivil toplum kuruluşları ile Afganistan’da etkin olan sivil toplum kuruluşlarının karşılıklı ilişkilerinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi çerçevesinde bugüne kadar yürütülen projelere bir yenisi daha eklenecek. Geçtiğimiz yıllarda Şıbırgan’da Kuzey Afganistan’da açılan ilk özel Gülistan Kütüphane ve Araştırma Merkezi projesine önümüzdeki yıl yeni bir eğitim projesi eklenmiş olacak. Hollanda’da yaşayan Afganistan diasporasının da dahil edileceği proje çerçevesinde Türkevi Topluluğu altında hizmet veren Avrasya Sivil Toplum Forumu Hollanda’da projeyi anlatmak için bir dizi faaliyetler yapacak.”
– Veyis bey, maşallah, bunca uğraştan sonra durulmanız gerekirken daha da aktif hale geldiniz. Nedir bu aktivitelerin kaynağı, daha neler yapacaksınız?
– ” Uğraşılarımın ardında bir şey aramayın lütfen. İnsanlar baş koydukları yolda ilerlemeyi hedef alırlar. Ben de bu yolda devam ediyorum. Yapacağımız aktiviteler aralıksız devam edecek. Pazartesi günü, NATO toplantısına gelen milletvekillerimizi medya ve sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle yemekte buluşturacağız. Bu ayın sonunda da, Amsterdam tartışmaları çerçevesinde yapılacak olan toplantıya, AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal bey de katılacak. Gelecek yılın programı da bir hayli kabarık olacak.”
DÜNYAYA GELMİŞ VE GEÇMİŞ EN BÜYÜK LİDER ATATÜRK’Ü SAYGIYLA ANIYORUZ
Dünyanın dört bir yanında ilgi odağı olan Atatürk, 86 yıl sonra bugün gözyaşları dökülerek anılıyor.
Dünya liderlerinin övücü sözlerine mazhar olan Atatürk dünyanın dört bir yerinde sokaklarda, caddelerde ve anıtlarda yaşatılıyor.
Yazının Hollandacası en altta. Nederlandse versie van het bericht is onderaan
İlhan KARAÇAY derledi:
Bugün, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86’ncı yıldönümünde, onun mirasının ve dünyadaki saygısının ne denli büyük olduğunu bir kez daha hatırlamak istiyorum. İçimizdeki sevgi ve minnet, yalnızca ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında yankılanıyor.
Bazı kendini bilmezler, Atatürk’ümüze hakaret etmeye çalışsa da, bazı kara cahiller iftiralar yaratsa da, Atatürk’ün büyük mirası ve evrensel değeri karşısında bu çabalar nafiledir. Atatürk’ün ışığı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her geçen gün daha parlak bir şekilde parlamaya devam ediyor. Atatürk’e duyulan bu sevgi ve saygı, dünyanın dört bir yanında farklı şekillerde kendini gösteriyor.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam’daki Atatürk Sokağı ve orada bulunan Atatürk Anıtı, Türk milletine ve Atatürk’e duyulan büyük saygının en güzel örneklerinden biridir. Bu anıt, sadece Hollandalı Türklerin değil, Hollandalıların da Atatürk’e olan sevgisini simgeler. Amsterdam Belediyesi, Türk işçilerine jest yapmak için, Atatürk Kampı’nın bulunduğu sokağa Atatürk adını vererek bu sevgiyi ölümsüzleştirmiştir.
Keukenhof’taki “Atatürk” adlı lale de Hollandalıların bu büyük lidere olan hayranlığını gösterir. On yıllık bir çalışmanın ardından üretilen bu lale, dünyanın en büyük çiçek bahçesinde sergilenerek milyonların ilgisini çekmiş ve Atatürk’ün adını daha da yüceltmiştir.
Belçika’nın Cheratte kasabasında bulunan Place Atatürk meydanı, bölgedeki Türklerin gurur kaynağıdır. Meksika’nın başkenti Mexico City’de yer alan Atatürk Anıtı ise, Latin Amerika’daki Atatürk sevgisinin bir diğer göstergesidir.
Dominik Cumhuriyeti’ndeki Calle Mustafa Kemal Ataturk, İsrail’in Be’er Sheva şehrindeki Atatürk Anıtı ve Yeni Zelanda’nın Wellington şehrindeki Atatürk Anıtı, Atatürk’ün evrensel bir lider olarak kabul edildiğinin en somut kanıtlarıdır. Bu anıtlar, Atatürk’ün barış, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin dünya çapındaki yankılarını simgeler.
Atatürk’ün adı, İtalya’nın Roma şehrindeki Largo Mustafa Kemal Atatürk, Hindistan’ın Yeni Delhi şehrindeki Mustafa Kemal Atatürk, Marg ve Pakistan’ın İslamabad şehrindeki Atatürk Avenue gibi birçok yerde yaşatılmaktadır. Bu isimler, Atatürk’ün dünya çapında bir ilham kaynağı olduğunu ve birçok ulusun onun ilkelerini benimsediğini gösterir.
Kanada’dan Bangladeş’e, Ekvador’dan Hindistan’a kadar birçok ülkede Atatürk’e duyulan derin sevgi ve saygı, onun evrensel bir lider olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Atatürk, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünya milletlerinin saygı duyduğu, örnek aldığı bir liderdir.
Atatürk, kadın hakları konusunda da çok ilerici bir liderdi. Cumhuriyetin ilanından sonra kadınların toplumdaki yerini güçlendirmek için birçok reform gerçekleştirdi. 1930 yılında kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan yasa kabul edildi. 1934 yılında ise kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Bu, o dönem için dünya çapında çok ileri bir adımdı ve Atatürk’ün kadın haklarına verdiği önemin en büyük göstergesiydi. Onun vizyonu, kadınların toplumda eşit haklara sahip bireyler olarak yer almasıydı.
Atatürk’ün dünya liderleri tarafından takdir edilmesi de bu sevginin bir başka göstergesidir. ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’ten Winston Churchill’e kadar birçok lider, Atatürk’ün liderlik yeteneklerini ve devrimlerini övgüyle anmıştır. Ancak ne yazık ki, her büyük lider gibi Atatürk de zaman zaman anlaşılmamış ve hak ettiği değeri görmemiştir.
Nelson Mandela’nın, kendisine verilmek istenen Atatürk nişanını reddetmesi de bunun acı bir örneğidir. Mandela, belki de yeterince bilgi sahibi olmadığından ya da farklı politik sebeplerle bu kararı almış olabilir. Ancak bu durum, Atatürk’ün dünya üzerindeki devrimci etkisini ve değerini azaltmaz. Aksine, Atatürk’ün evrensel ilkeleri ve insan haklarına olan bağlılığı, onu dünya tarihinin en saygın liderlerinden biri yapmaktadır.
Bu anma gününde, Atatürk’ün bize bıraktığı mirası ve onun evrensel değerini bir kez daha hatırlıyoruz. Atatürk, yalnızca bir lider değil, aynı zamanda insanlık tarihine yön veren büyük bir devrimcidir. Onun izinden yürümek, onun değerlerini yaşatmak, bizim en büyük görevimizdir.
Unutmayalım ki, Atatürk sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın Atatürk’üdür. Onun adını ve mirasını yaşatmak, bizler için en büyük onurdur.
DÜNYA LİDERLERİNİN VE ÜNLÜLERIN ATATÜRK HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Atatürk, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve modernleşmesinin mimarı değil, aynı zamanda dünya liderleri ve ünlü kişilikler tarafından da büyük bir saygı ve hayranlıkla anılmıştır. İşte bazı örnekler:
John F. Kennedy, Amerika Birleşik Devletleri’nin 35. Başkanı: “Atatürk, yalnızca Türk milletinin değil, tüm insanlığın büyük liderlerindendir. Onun getirdiği inkılaplar, yalnızca bir ülkeyi değil, bütün bir bölgeyi etkileyerek dünya tarihinde yeni bir sayfa açmıştır.”
Winston Churchill, Birleşik Krallık Başbakanı: “Atatürk, bir milleti yok olmaktan kurtaran, ona özgürlük ve bağımsızlık kazandıran bir liderdir. Tarihte benzerine nadir rastlanacak bir kahramandır.”
Jawaharlal Nehru, Hindistan’ın İlk Başbakanı: “Atatürk, doğulu bir toplumda modernizasyon ve sekülarizm kavramlarını başarılı bir şekilde hayata geçirerek dünya için ilham kaynağı olmuştur.”
Charles de Gaulle, Fransa Cumhurbaşkanı: “Atatürk, çağdaş bir devlet yaratma çabasının en önemli sembollerinden biridir. Onun kararlılığı ve vizyonu, dünya tarihine büyük bir miras bırakmıştır.”
Muhammad Ali Jinnah, Pakistan’ın Kurucusu: “Atatürk’ün reformları ve modernleşme çabaları, doğulu milletler için birer rehber olmuştur. O, tüm Müslüman dünyası için bir örnektir.”
Ernesto ‘Che’ Guevara, Kübalı Devrimci: “Atatürk, emperyalizme karşı direnişin ve bağımsızlık mücadelesinin en parlak sembollerinden biridir.”
Atatürk, dünya çapında sadece siyasi liderler tarafından değil, aynı zamanda farklı alanlarda tanınmış ve saygı duyulmuş birçok kişi tarafından da hayranlıkla anılmıştır. Onun eşsiz liderliği, vizyonu ve insanlık adına yaptığı büyük işler, Türkiye’nin sınırlarını aşarak evrensel bir değer haline gelmiştir.
****************
Yazımın başında belirtmiş olduğum, dünya ülkelerindeki Atatürk adlı sokak, cadde ve anıtları, aşağıda sizlere yeniden sunuyorum:
Atamız yurtdışında bir başka anılıyor ve seviliyor
Varsın, bazı kendini bilmezler Atatürk’ümüze hakaret etsinler. Varsın, bazı kara cahiller, Atatürk’ümüz için çeşitli iftiralar yaratsınlar. Varsın, Atatürk’ümüze yapılan bu haksızlıklara başta göz yumanlar, şimdi gerçeği görmüş olsunlar ve Atatürk’ümüze saygıda kusur etmemeye başlasınlar. Halkımızın büyük bir kesiminin, daha doğrusu tamamına yakınının yüreklerindeki Atatürk sevgisi, sadece anavatınımızda değil, dünyanın dört bir yanında, aynı duygularla yaşatılıyor.
Amsterdam’daki Atatürk Sokağı’nda bir de Atatürk Anıtı var.
Ata’mız yurtdışında bir başka anılıyor ve seviliyor. Anavatanımızdaki bazı kendini bilmez kara cahillerin acımasız ve insafsız yalan ve iftira çirkinlikleri, ne mulu ki yurtdışına sıçramamış.
Yurtdışındaki Türkler’in Atatürk sevgisine gıpta eden yerel yöneticiler, bu sevgi karşısında hayrete düşüyorlar ve Türkler’e jest yapmak için Atatürk ismini sokak ve caddelere veriyorlar. İşte, bu jeste başlayan kentlerden ilki belki de Amsterdam oluyor. Bir zamanlar, Amsterdam’ın kuzeyindeki gemi tersanesinde çalışan Türkler için kurulan Atatürk Kampı’nın bulunduğu sokağa ‘Atatürk’ ismini veren Amsterdam Belediyesi, jest yapan kentlerden ilki oluyordu.
1969 yılında Amsterdam’daki Atatürk Kampı’nda bir mülakat
Hollanda’da sokaklarına ‘Atatürk’ ismini veren kentler arasına Rotterdam’ da katılmış.
Ermeniler ve ayrımcıların kışkırtması ile harekete geçen bir ırkçı siyasetçi buna karşı çıkmıştı ama, geçen hafta yapılan oylamada, Atatürk Sokağı’nın idame edlmesine karar verilmişti. Dün yazdığım haberde bu konuya geniş yer vermiştim.
Utrecht Belediyesi de Atatürk adını bir sokakta yaşatıyor.
Amsterdam’da Atatürk Sokağı’nda bir de Atatürk anıtı var
Daha sonra çeşitli Belediyeler sokaklarına Atatürk adını yakıştırıyor.
Hollandalılar’daki Atatürk sevgisini anlayabilmek için, soğanını bizden aldıkları bir lale çeşidine ‘Atatürk’ adını vermelerine bakmalıyız. Hollandalılar, zenginliklerini bize borçlu oldukları lale soğanlarından yeni bir tür yarattılar. 10 yıllık bir çalışmadan sonra ürettikleri bir lale çeşidine ‘Atatürk’ adını verdiler ve dünyanın en büyük çiçek bahçesi Keukenhof’ta bu laleyi sergilediler.
Keukenhof’taki dünyanın en büyük çiçek bahçesini gezen
milyonlarca kişi, Atatürk ismi verilen laleye hayran kalıyorlar
DÜNYA’DA ATATÜRK’ÜN İSMİNİN VERİLDİĞİ
VE ANITININ YAPILDIĞI ÜLKELER
Türkiye’nin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün Dünya’nın her yerinde tanınıyor ve O’nun anısına soskaklara ismi veriliyor anıtlar yapılıyor. (Derleme / Semra BAYRAKTAR)
PLACE ATATÜRK-Vise / BELÇİKA: Belçika`nın Almanya sınırı yakınında, Vise kentine bağlı Cheratte kasabasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk`ün adını taşıyan meydan, bölgedeki Türkler`in gurur kaynağı. Maden ocaklarında çalışmak için Belçika`ya gelen Türk ailelerin yaşadığı bölgede, Türkiye ve Atatürk hayranı Vise Belediye Başkanı Marcel Neven`in girişimi ile, 2003`te asılan 2002 yılında önce bir caddeye Atatürk adı verilmiş, bazı çevrelerden tepki gelmesi üzerine levha kaldırılmıştı. Bunun üzerine bir yıl sonra caddenin hemen yanındaki meydana Atatürk adı verilmişti.
Ancak daha sonra Atatürk Meydanı`nın “Place Attaturk” diye yanlış yazıldığı anlaşıldı. Bir süre sonra bu hatadan dönüldü ve yazı “Place Ataturk” şeklinde değiştirildi.
MEKSİK A’DA OSMANLI SAATİ VE ATATÜRK: Meksika`nın başkenti Mexico City`de 1910 yılında yaptırılan ve “Osmanlı Saati” olarak bilinen tarihi saat kulesi, Türkiye`den binlerce kilometre uzaklıktaki ülkenin Osmanlı izlerini taşıyan tek yapısı olarak yükseliyor. Meksika`da ayrıca bir Atatürk anıtı da yer alıyor. Osmanlı saat kulesi, başkentin tarihi Zocalo meydanı yakınlarındaki Venustiano Carranza ve Bolivar sokaklarının kesiştiği köşede bulunuyor. Çinilerle bezenmiş saat kulesinin üzerindeki levhada, İspanyolca “Osmanlı Cemaatinden Meksika`ya-Eylül 1910″ yazıyor.
Saat kulesinin, Meksika`nın bağımsızlığının 100. yıl dönümünü kutlamak üzere, Meksika`ya göç eden çoğu Lübnan ve Arap kökenli Osmanlı vatandaşı tarafından hediye edildiği belirtiliyor.
Saatinde hem Latince hem de Arapça sayıların kullanıldığı kulenin açılışının, 22 Eylül 1910 tarihinde, dönemin Meksika Cumhurbaşkanı Guillermo de Landa ile Osmanlı 100. Yıl Komitesi Başkanı, Osmanlı vatandaşı Antonio Letayf tarafından yapıldığı biliniyor.
1970`li yılların sonunda Lübnan asıllı Meksika vatandaşları, saat kulesinin atalarının mali katkısıyla yapıldığını ileri sürerek, levhadaki “Osmanlı” kelimesini “Lübnan” olarak değiştirtmiş, ancak Türk Büyükelçiliğinin çabaları sonucu 1986 yılında “Osmanlı” kelimesi levhaya yeniden yazdırılmıştır.
Meksika`da ki Atatürk Anıtı 2002 yılında Türkiye’nin Meksika Büyükelçisi Ergün Pelit tarafından yoğun girişimler sonucunda TİSK’in de katkılarıyla La Reforma caddesine yaptırılmış.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK STREET – Santo Domingo / DOMİNİCAN REPUBLİC
:
Calle Mustafa Kemal Ataturk, Santo Domingo, Dominican Republic Dominik Cumhuriyeti (İspanyolca República Dominicana, okunuşu `Republika Dominikana`), Karayiplerdeki Hispanyola adasında yer alan bir ülkedir. Hispanyola, Porto Riko`nun batısında, Küba ve Jamaika`nın doğusunda yer alır. Venezuela ile deniz sınırı vardır.
Adanın batı kısmında Haiti bulunur. Dominik Cumhuriyeti Avrupalıların Amerika kıtalarında ilk oluşturdukları yerleşimdir. Başkenti, Santo Domingo da Amerika`lardaki ilk sömürge başkentiydi.
Bağımsızlığının büyük bir bölümünde ülkede siyasi buhran yaşanmış, halkı temsil etmeyen ve baskıcı pekçok hükümet tarafından idare edilmiştir. 1961`de diktatör Rafael Leonidas Trujillo Molina`nın ölümünden sonra Dominik Cumhuriyeti temsili demokrasiye geçmiştir.Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip.
ATATÜRK Statue – Be`er Sheva / ISRAEL: Sderot David Tuviyahu ile
Ali Daivis caddelerinin kesiştiği yerde.
ATATÜRK ANITI – Wellington / YENİ ZELANDA
M. K. Atatürk Anıtı; Tarakina koyu, başkent Wellington`ta.
Anıt Cook Boğazı`na bakıyor, burasını Gelibolu Yarımadası`na
benzemesinden dolayı seçmişler.
Mustafá Kemal Atatürk – Caracas / VENEZUELA:
Reconocido como fundador del moderno estado Turco, La plaza
Santa Sofía, municipio Baruta.
Havana / KÜBA;Başka hiçbir yabancı devlet adamın heykeli bulunmamaktadır!
Canberra / AVUSTRALYA: Anzac Savaş Anıtı karşısında ki Atatürk Anıtı.
Albany / BATI AVUSTRALYA: The Ataturk Channel
Mustafa Kemal Ataturk (1881-1938) Heykel Atatürk`e
benzemiyor, ama adı yeter.
Bükreş / ROMANYA: Statuia lui Mustafa Kemal Atatürk
Santiago /ŞİLİ: Şili`nin başkenti Santiago`da Apoguindo Caddesi Novigod Parkı`ndaki Atatürk Anıtı. Şili`nin başkenti Santiago`da belediye, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için bir parka, Atatürk`ün sözlerinin yer aldığı rölyefini yaptırdığı bildirildi.
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK – Kuşimoto / JAPONYA
Kashino, Kushimoto, Higashimuro District, Vakayama, Japonya
18 Eylül 1890`da ERTUĞRUL FIRKATEYNİ Kushimoto açıklarında tayfuna yakalanınca kayalara çarparak batmıştı.
Amiral Osman Bey dahil 655 mürettebattan, sadece 69 kişi kurtulabildi.
Şehitler arasında Hasan Âli Yücel`in annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi ve Can Yücel`in büyükdedesi Kaptan Âli Bey de bulunmaktaydı.
Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt yapılmıştır.
İlk anıt Japonlar tarafından 1891’de dikilirken, 1929 yılında yine Japonlar tarafından genişletilmiştir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilmiştir. 1937’de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli olarak anma törenleri yapılmaktadır.
Kuşimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir.Kuşimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen “Türk Müzesi”nde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ve heykelleri bulunmaktadır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ – Yeni Delhi /HİNDİSTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ, KONSOLOSLUKLAR BÖLGESİ – YENİ DELHİ / HİNDİSTAN
Largo Mustafa Kemal Atatürk – Roma / İTALYA
THE ATATÜRK AVENUE – İslamabad / PAKİSTAN
Bu da değişik bir hikâye: Muhammed Alparslan Civrilli adlı bir dost yazmış ama altına da Hüsnü Oral’dan alıntı demiş.
Gemi ile yapılan bir dünya turu sırasında başlarından geçenler şöyle anlatılmış:
Yıl 1971
Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Philadelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
3 kişi olarak şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı. Sürücü nereye gittiğimizi sordu. ‘Limana’ deyince bizi götürebileceğini söyledi. Bizi geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim. Memnuniyetle kabul etti.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız”.
İnanır mısınız, çok kızdığı için kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama bulamamıştım…
Yıl 1985
İzmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastahaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
Bir sohbet esnasında gemi kaptanı Kosta, gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi. ‘Makine yanında olsaydı ne yapacaktın’ diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım. “Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Adam şu cevabı verdi; “Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı.Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”. Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…
Yıl 1988
Ekvador’un Guayaquil şehrindeyiz.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti. İkincisi Che Guavera’ya, üçüncüsü Fidel Castro’ya, dördüncüsü Emiliyano Zapata’ya ve Beşinci büst de Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi. O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.
Yıl 1999
Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede, ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk’ün, kendi ülkesinde unutturulmaya çalışılması ne hazin değil mi?
Yıl 2003
Kamerun’un Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi. ”
Yıl 2017
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Çarpışmanın nedeni o olmamasına rağmen özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi; “Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi; “En büyük Müslüman Atatürk’tür. Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk. Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir”
KANADA’DA ATATÜRK
Helaas zonder foto’s:
DE GROOTSTE LEIDER DIE DE WERELD OOIT GEZIEN HEEFT, ATATÜRK, HERDACHT MET EERBIED
Atatürk, de focus van wereldwijde belangstelling, wordt vandaag, 86 jaar na zijn overlijden, herdacht met tranen.
Atatürk, geroemd door wereldleiders, wordt overal ter wereld geëerd op straten, pleinen en monumenten.
Samenstelling door İlhan KARAÇAY:
Vandaag, op de 86ste sterfdag van onze grote leider Mustafa Kemal Atatürk, wil ik opnieuw benadrukken hoe groot zijn nalatenschap en de wereldwijde eerbied voor hem is. De liefde en dankbaarheid die we voelen, resoneert niet alleen in ons land maar overal ter wereld.
Sommige onwetenden proberen Atatürk te beledigen, en sommige onwetenden verspreiden leugens, maar deze pogingen zijn tevergeefs tegenover Atatürks grote nalatenschap en universele waarde. Het licht van Atatürk schijnt elke dag feller, zowel in Turkije als wereldwijd. Deze liefde en respect voor Atatürk komt op verschillende manieren tot uiting over de hele wereld.
De Atatürkstraat en het Atatürkmonument in de Nederlandse hoofdstad Amsterdam zijn mooie voorbeelden van het grote respect voor Atatürk en het Turkse volk. Dit monument symboliseert niet alleen de liefde van de Nederlands-Turkse gemeenschap, maar ook van de Nederlanders voor Atatürk. De gemeente Amsterdam vereeuwigde deze liefde door de straat, waar het Atatürk kamp gevestigd was, naar hem te vernoemen als een gebaar naar de Turkse arbeiders.
De tulp genaamd “Atatürk” in Keukenhof toont ook de bewondering van de Nederlanders voor deze grote leider. Deze tulp, geproduceerd na tien jaar werk, heeft miljoenen bezoekers in ‘s werelds grootste bloementuin aangetrokken en Atatürk’s naam nog verder verheven.
Het Place Atatürk-plein in het Belgische Cheratte is een bron van trots voor de lokale Turkse gemeenschap. Het Atatürkmonument in de hoofdstad van Mexico, Mexico-Stad, is een andere uiting van de liefde voor Atatürk in Latijns-Amerika.
De Calle Mustafa Kemal Atatürk in de Dominicaanse Republiek, het Atatürkmonument in Be’er Sheva, Israël, en het Atatürkmonument in Wellington, Nieuw-Zeeland, zijn de meest tastbare bewijzen van de erkenning van Atatürk als universele leider. Deze monumenten symboliseren de wereldwijde weerklank van Atatürk’s strijd voor vrede, vrijheid en onafhankelijkheid.
De naam van Atatürk leeft voort op vele plaatsen, zoals Largo Mustafa Kemal Atatürk in Rome, Italië, Mustafa Kemal Atatürk Marg in New Delhi, India, en Atatürk Avenue in Islamabad, Pakistan. Deze namen laten zien dat Atatürk een inspiratiebron is over de hele wereld en dat vele naties zijn principes omarmen.
De diepe liefde en respect voor Atatürk, van Canada tot Bangladesh, van Ecuador tot India, benadrukt opnieuw dat hij een universele leider is. Atatürk is een leider die niet alleen door Turkije maar door alle volkeren ter wereld wordt gerespecteerd en als voorbeeld wordt gezien.
De Waarde Die Atatürk Hechtte Aan Turkse Vrouwen Atatürk was ook een zeer vooruitstrevende leider op het gebied van vrouwenrechten. Na de oprichting van de republiek voerde hij veel hervormingen door om de positie van vrouwen in de samenleving te versterken. In 1930 werd de wet aangenomen die vrouwen het recht gaf om te stemmen en verkozen te worden bij gemeenteraadsverkiezingen. In 1934 kregen vrouwen het recht om te stemmen en verkozen te worden bij parlementsverkiezingen. Dit was een zeer vooruitstrevende stap in die tijd en een duidelijk teken van Atatürk’s toewijding aan vrouwenrechten. Zijn visie was dat vrouwen gelijke rechten zouden hebben als individuen in de samenleving.
De waardering van Atatürk door wereldleiders is een ander teken van deze liefde. Van de Amerikaanse president Franklin D. Roosevelt tot Winston Churchill, veel leiders hebben Atatürk’s leiderschapskwaliteiten en hervormingen geprezen. Helaas is Atatürk, zoals elke grote leider, soms niet begrepen en niet gewaardeerd zoals hij dat verdiende.
Nelson Mandela’s weigering om een Atatürk-onderscheiding in ontvangst te nemen, is een pijnlijk voorbeeld hiervan. Mandela kan deze beslissing hebben genomen omdat hij onvoldoende geïnformeerd was of om politieke redenen. Maar deze situatie vermindert niet de revolutionaire impact en waarde van Atatürk op de wereld. Integendeel, Atatürk’s universele principes en toewijding aan mensenrechten maken hem een van de meest gerespecteerde leiders in de wereldgeschiedenis.
Op deze herdenkingsdag herinneren we ons opnieuw de nalatenschap van Atatürk en zijn universele waarde. Atatürk is niet alleen een leider, maar ook een grote revolutionair die de loop van de geschiedenis heeft bepaald. Het is onze grootste plicht om in zijn voetsporen te treden en zijn waarden in leven te houden.
Laten we niet vergeten dat Atatürk niet alleen de Atatürk van Turkije is, maar van de hele wereld. Het is voor ons de grootste eer om zijn naam en nalatenschap levend te houden.
WAT WERELDLEIDERS EN BEROEMDHEDEN ZEGGEN OVER ATATÜRK
Atatürk is niet alleen de oprichter van de Republiek Turkije en de architect van haar modernisering, maar wordt ook met groot respect en bewondering herdacht door wereldleiders en beroemdheden. Hier zijn enkele voorbeelden:
John F. Kennedy, de 35e president van de Verenigde Staten: “Atatürk is een groot leider, niet alleen van het Turkse volk, maar van de hele mensheid. Zijn hervormingen hebben niet alleen één land, maar een hele regio beïnvloed en een nieuw hoofdstuk in de wereldgeschiedenis geopend.”
Winston Churchill, premier van het Verenigd Koninkrijk: “Atatürk is een leider die een natie van de ondergang heeft gered en vrijheid en onafhankelijkheid heeft gebracht. Hij is een held zoals er weinig in de geschiedenis zijn.”
Jawaharlal Nehru, de eerste premier van India: “Atatürk heeft de concepten van modernisatie en secularisme met succes ingevoerd in een oosterse samenleving, wat een bron van inspiratie voor de wereld is.”
Charles de Gaulle, president van Frankrijk: “Atatürk is een van de belangrijkste symbolen van de poging om een moderne staat te creëren. Zijn vastberadenheid en visie hebben een grote nalatenschap achtergelaten in de wereldgeschiedenis.”
Muhammad Ali Jinnah, de stichter van Pakistan: “Atatürk’s hervormingen en moderniseringsinspanningen zijn een gids geweest voor oosterse naties. Hij is een voorbeeld voor de hele moslimwereld.”
Ernesto ‘Che’ Guevara, Cubaanse revolutionair: “Atatürk is een van de meest stralende symbolen van verzet tegen het imperialisme en de strijd voor onafhankelijkheid.”
Atatürk wordt wereldwijd niet alleen door politieke leiders, maar ook door vele bekende figuren uit verschillende domeinen met bewondering herdacht. Zijn unieke leiderschap, visie en grote daden voor de mensheid hebben hem een universele waarde gegeven die de grenzen van Turkije overstijgt.
10 yıllık bir uzaklaşmadan sonra sahnelere dönen Yerli’nin son eseri “İleride büyüdüğümde-öldüğümde” büyük beğeni kazandı.
Önceki akşam Amsterdam’da başlayan turne, mart sonuna kadar 25 şehirde devam edecek.
Kabare performanslarının yanı sıra, Nilgün Yerli aynı zamanda başarılı bir yazar olarak, çeşitli kitaplar yazdı ve köşe yazarlığı yaptı.
(Haberin Hollandacasını en altta bulacaksınız) (Nederlandse versie van het bericht is onderaan)
Yazdı:
Uzun bir sessizliğin ardından, Türk asıllı Hollandalı kabare sanatçısı Nilgün Yerli, adeta küllerinden doğarak sahnelere geri dönüyor. Sanatçının büyük bir özveriyle hazırladığı yeni programı “Later als ik Groot-dood ben”(İleride büyüyünce-ölünce), 25 farklı şehirde izleyicilerle buluşacak. Bu heyecan verici turnenin ilk gösterisi, önceki akşam, Amsterdam’daki prestijli Kleine Komedie salonunda gerçekleşti.
Ünlülerin ve yüksek görevlilerin davetli olduğu program nedeniyle, tiyatro binası etrafında trafik sıkışıklığı yaşandı.
Daha önce de kendisinden sitayişle söz edilen Nilgün Yerli, Türk asıllı Hollandalı bir kabare sanatçısı, yazar ve köşe yazarıdır. 11 Kasım 1969’da Türkiye’nin Kırşehir şehrinde doğdu. On yaşındayken ailesiyle birlikte Hollanda’ya taşındı. Bu göç ve entegrasyon süreci, ilerideki çalışmalarında ve ele aldığı konularda büyük bir etkiye sahip oldu.
Yerli, kariyerine 1990’lı yıllarda kabare sanatçısı olarak başladı. Kabare gösterilerinde sıkça entegrasyon, kimlik ve kültürel farklılıklar gibi konuları ele alır ve toplumsal sorunları mizah ve kişisel deneyimleri aracılığıyla sorgular. Keskin gözlemleri ve ciddi konuları mizahi bir dille ele almasıyla tanınır.
Yerli’nin çalışmaları ona sadık bir hayran kitlesi kazandırmış ve Hollanda’da entegrasyon ve çokkültürlülük konusundaki tartışmalarda önemli bir ses haline gelmiştir. Türk-Hollandalı kimliği ona çalışmalarında özel bir derinlik ve güncellik katıyor.
Kişisel hayatında çeşitli zorluklar ve çelişkilerle karşılaşmış olan Yerli, bu deneyimlerini güçlü bir sanat ve edebiyata dönüştürmüş. Mesleğine olan bağlılığı ve tutkusu, onu Hollanda kültürel sahnesinde ilham verici bir figür haline getirmiştir.
Nilgün Yerli, yıllardır özlenen sahne enerjisini ve derin gözlemlerini yeniden izleyicilerine sunmaya başladı. Sanatçının yeni programı, isminden de anlaşılacağı üzere, büyümek ve ölüm temalarını iç içe işleyerek, hayatın en temel ve dokunaklı gerçekliklerini mizahi bir dille ele alıyor. Yerli’nin keskin zekası ve mizah anlayışı, seyirciyi düşündüren ve duygulandıran bir yolculuğa çıkaracak.
“Later als ik Groot-dood ben” programı, Nilgün Yerli’nin yıllar süren tecrübesi ve sanatındaki ustalığını gözler önüne seriyor. Hem güldüren hem de düşündüren bu gösteri, sanatçının kendine özgü tarzını yansıtarak izleyicilere unutulmaz anlar yaşatacak. Her bir performansında toplumsal konuları, kişisel deneyimleri ve evrensel temaları harmanlayarak sunan Yerli, yine izleyicinin gönlünde taht kurmaya aday.
Fotoğraflar: Govert de Roos
Yeni solo gösterisi oyunda Nilgün Yerli, kendi mottosu olan “korkusuzca uç ve hayallerini gerçekleştir” sözünü derinlemesine inceliyor. Çoğu hayalimizi şimdi kovalamıyoruz, onları sözde bir “sonra” için saklıyoruz. Ve bu “sonra” çocukluktan itibaren içimize işleniyor. Kaç kez “büyüyünce anlarsın” cümlesini duymuşuzdur. Ancak o uzak “sonra” bir gün sona erer. Ve biz o “sonra”yı düşlemeye devam ederken, sonu düşünmek istemeyiz. Zira elleriniz şimdiki “sonra”larla doludur. Peki, gerçekten ne önemlidir? Ne değildir? Absürdü nasıl daha normal hale getiririz? Yoksa hayatı maceralı kılmak için absürdlüğü artırmalı mıyız?
Nilgün Yerli, “Later als ik Groot-dood ben” adlı gösterisinde tüm bunları ve daha fazlasını araştırıyor. Bunu tam güçle, kalpten ve ruhla, her zaman şaşkınlıkla ve elbette kahkaha arayışıyla yapıyor. Zira “Later als ik Groot-dood ben” hakkında konuştuğunuzda, bu sözleri ancak gülerek söyleyebilirsiniz.
Hayatımızda çok fazla “sonra” vardır. Bu, çocuklukta başlar: “Bunu sonra anlarsın.” Ya da: “Büyüdüğünde farklı düşüneceksin.” Ancak tüm bu “sonra”lar da sona erer, ama o sonu düşünmemelisiniz. Çünkü elleriniz şimdiki “sonra”larla doludur. Peki, ne önemlidir ve ne değildir? Absürdü nasıl daha az absürd yaparsınız? Yoksa hayatı maceralı kılmak için absürdü daha da mı artırmalısınız?
Nilgün Yerli, bunu tam güçle, kalpten ve ruhla, her zaman şaşkınlıkla ve kahkaha arayışıyla araştırıyor. Zira “Later als ik Groot-dood ben” hakkında konuştuğunuzda, bu sözleri ancak gülerek söyleyebilirsiniz.
Türkiye doğumlu Nilgün Yerli, on yaşında Hollanda’ya taşındı. Önce Friesland’da Heerenveen’de, ardından Amsterdam’da yaşadı. Daha sonra İstanbul, New York ve Londra’da yaşadı, ancak hiçbir yerde kendini Hollanda’nın başkenti kadar evinde hissetmedi. Şu anda Hollandalı yazar, program yapımcısı ve kabare sanatçısı Nilgün Yerli, Amsterdam’a geri döndü, tekrar tiyatroda ve en önemlisi kendisiyle buluştu.
Hepimizin geleceğe dair hayalleri ve dilekleri vardır. Peki, ya “sonra” birdenbire sona ererse? Nilgün Yerli, yeni solo gösterisinde bunu araştırıyor.
Peki, bu “sonra”ya olan ilgi nereden geliyor? ‘Çocukken sıkça duyarız: “Büyüyünce anlarsın.”
Bu, umut verici bir şeydir: Şimdi sahip olmadığın şeyleri gelecekte elde edebileceğini düşünmek. Ama bir gün aniden o “sonra” gelir ve bazen çok geç olur. Tıpkı sona eren evliliğim gibi. Yirmi yıl evli kaldık, yapmak istediğimiz birçok şeyden bahsettik ama birdenbire yapamaz olduk. Ve “sonra” toplumsal açıdan da önemli bir rol oynar. Örneğin, şimdi oy verirsiniz, daha sonra daha iyi olacağını umarak.’
Foto’s: Govert de Roos
“HAYATIMI BİR TATİL GİBİ YAŞIYORUM. BÖYLECE HER GÜNÜ KIYMETLİ KILIYORSUN”
Soruları şöyle cevaplıyor Nilgün Yerli:
-Toplumsal temalar da gösteride yer alıyor mu?
– “Evet, her zamankinden daha fazla. On yıllık bir aradan sonra Hollanda tiyatrosuna döndüğümde, bunu aşk ve flört hakkında bir gösteri olan Tinderella ile yaptım. Kariyerime kültürel farklılıklar ve önyargılar üzerine gösterilerle başladım, ama şimdi milliyeti olmayan insanlar hakkında konuşmak istedim. Bunun insanları hayal kırıklığına uğrattığını fark ettim – seyirciler kültür ve toplum hakkında benim sesime ihtiyaç duyuyor. Eskiden insanlar beni sadece “Türk kadın” olarak gördüklerinde bunu hakaret olarak algılardım. Şimdi biliyorum ki: Bu konuları çok iyi ifade edebiliyorum. Hem Türk hem de Hollandalı olmanın, dünya vatandaşı olmanın, mevcut siyasi iklimde göçmen olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatabiliyorum. Bu yüzden bunu yapıyorum.”
-On yıl sonra geri dönmek nasıl bir his?
-“Harika. Ayrılmak değerdi; bunu oğlum için, annelik sevgisiyle yaptım. Ama kendimi kaybettim. Artık bir evliliğim, evim, kariyerim yoktu – ve en sonunda kendim de yoktum. Tiyatro, büyük aşkım, kendimi yeniden bulmama yardımcı oldu.”
-Senin “sonran” nasıl görünüyor?
-“On dört yaşında ebeveynlerimi kaybettim. Her şeyin bir anda sona erebileceği gerçeğiyle erken yaşta yüzleştim. O zamandan beri ertelemeden yaşıyorum. Söylemek veya yapmak istediğim bir şey varsa, hemen yaparım. Bu, çok hafif bir yaşam biçimi. Şu anda 75 yaşında ölmeyi düşünüyorum. Bu şekilde bakıldığında, her gün kıymetlidir. Bunu bir tatille karşılaştırın. Bir tatil güzeldir çünkü bir sonu vardır; o zaman her günü kıymetli kılarsınız. Hayatımı bir tatil gibi yaşıyorum. Sanki her gün son günmüş gibi.”
Sanat dünyasında geçirdiği yıllar boyunca pek çok başarıya imza atan Nilgün Yerli, bu yeni programıyla da hayranlarının beklentilerini fazlasıyla karşılayacak gibi görünüyor. Onun sahneye dönüşü, sadece bir kabare gösterisi değil, aynı zamanda sanata, mizaha ve yaşama dair derin bir kutlama olacak. Yerli’nin performansını izlemek, hayatın karmaşıklığını ve güzelliklerini yeniden keşfetmek anlamına gelecek.
Önceki akşam Amsterdam Kleine Komedie salonunda gerçekleşmiş olan ilk gösteri, turnenin sadece başlangıcı.
Nilgün Yerli, büyüleyici anlatımı ve sahne enerjisiyle, turne boyunca pek çok şehirde izleyicilerine ilham vermeye devam edecek.
Sanatçının dönüşü, Hollanda kültürel sahnesine taze bir soluk getirirken, izleyicilerine de unutulmaz anılar bırakacak.
Nilgün Yerli’nin bu etkileyici geri dönüşünü kaçırmamak için, “Later als ik Groot-dood ben)” programının gösterim takvimini takip edin ve bu eşsiz deneyimin bir parçası olun. Sanatın ve mizahın bu güçlü birleşimini kaçırmayın!
Program aşağıdaki afişte görülüyor.
Nilgün Yerli’nin “LATER ALS IK GROOT BEN” (İLERİDE BÜYÜDÜĞÜM ZAMAN) olarak adlandırılan tiyatro oyununun afişinde, “LATER ALS IK GROOT BEN”deki, GR ve T harflerinin üzerine eklenen D harfleriyle, hem “GROOT” (BÜYÜK) hem de “DOOD” (ÖLÜ) olarak okunabiliyor. Bu yaratıcı tasarım, dil oyunları ve görsel kelime oyunları kullanılarak, hem “İleride büyüdüğüm zaman” hem de “İleride öldüğüm zaman” anlamlarına gelen bir ifadeyi aynı anda iletmek için yapılmış.
Afişteki bu yaratıcı kelime oyunu ve tasarım, dilin esnekliğini ve sanatsal anlatımın gücünü vurguluyor. “GROOT” (büyük) ve “DOOD” (ölü) kelimelerinin birleşimi, insanın yaşam döngüsünü ve hem büyümenin hem de ölümün kaçınılmazlığını aynı anda ifade edebilen derin ve düşündürücü bir mesaj veriyor.
Bu çerçevede, benim yazdığım, “İleride büyüdüğüm ve öldüğüm zaman” ifadesi, afişin vermek istediği anlamı ve mesajı oldukça iyi yansıtan bir çeviri oldu. Bu yaratıcı dil ve tasarım oyununu göz önünde bulundurarak, afişin verdiği mesajın ve Nilgün Yerli’nin sanatsal anlatımının çok başarılı olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bu nedenle, bu çeviriyi ve yorumu yeniden değerlendirdiğimde, afişin tasarımının verdiği derin ve çok katmanlı mesajı iyi yansıttığını görüyorum. Bu çeviri ve yorum, afişin amacına uygun ve etkileyici bir ifade olarak kabul edilebilir.
…Ve Nilgün Yerli sözlerini şöyle tamamlıyor: “Dünya benim vatanım sloganıyla, artık farklarımızı değil, paylaştığımız sevgi ihtiyacını, hayalini, arzusunu ve yalnızlığı yansıtan bir oyunla döndüm Hollanda’ya: Tinderella.
Fakat anladım ki, benim seyirci kitlem; kültürel farklarımızdaki buluşmanın parodilerini daha çok takdir edip kendileriyle daha çok uzlaşıyorlar.
Dolayısıyla : “İlerde ben büyüyünce / ölünce” adlı yeni oyunumda, yine toplumsal farkları ama hepimizin paylaştığı kaçınılmaz noktaların aynasınıda görmelerini diledim.”
NİLGÜN YERLİ’NİN GEÇMİŞİ
Erken Yaşam ve Göç
Nilgün Yerli, 11 Kasım 1969’da Türkiye’nin Kırşehir şehrinde doğdu. Ailesiyle birlikte 1979 yılında, henüz 10 yaşındayken Hollanda’ya göç etti. Bu göç, onun hayatında ve sanatında büyük bir etkiye sahip oldu. Yeni bir kültüre uyum sağlama süreci, ileride sahne performanslarında ve yazılarında sıkça işleyeceği entegrasyon ve kimlik temalarını besledi.
Eğitim ve Kariyer Başlangıcı
Hollanda’da büyüyen Yerli, eğitimine burada devam etti. Genç yaşlarda sanat ve tiyatroya ilgi duymaya başladı. Kabare kariyerine 1990’lı yıllarda adım attı ve hızla tanınan bir isim haline geldi. Kabare sanatında kendine has tarzıyla dikkat çekti; mizahi anlatımı, toplumsal gözlemleri ve kişisel deneyimleri harmanlayarak sahneye taşıdı.
Kabare ve Sanat
Yerli’nin kabare gösterileri, kültürel farklılıklar, entegrasyon, kimlik arayışı ve toplumsal sorunlar gibi konuları işler. Sahnedeki enerjisi ve anlatım gücü, izleyicileri derinden etkiler. Gösterilerinde sıkça mizahı kullanarak, ciddi ve bazen zorlayıcı konuları hafifletir ve izleyiciye düşündürücü olduğu kadar eğlenceli anlar sunar.
Yazarlık ve Köşe Yazarlığı
Kabare performanslarının yanı sıra, Nilgün Yerli aynı zamanda başarılı bir yazardır. Çeşitli kitaplar yazmış ve köşe yazarlığı yapmıştır. Yazıları, genellikle kişisel deneyimleri ve gözlemlerini içeren, samimi ve düşündürücü metinlerdir. NRC Handelsblad ve De Volkskrant gibi önde gelen gazetelerde köşe yazarlığı yapmış, bu yazılarında toplumun çeşitli kesimlerine dair keskin gözlemlerini paylaşmıştır.
Kitapları ve Yayınları
Nilgün Yerli, birçok kitap kaleme almıştır. Kitaplarında, göç deneyimi, iki kültür arasında kalma, aile ve kişisel gelişim gibi temaları işler. Eserlerinde, okuyucuyu kendi yaşam yolculuğuna davet eder ve samimi bir dille anlatır. Yazılarında toplumsal eleştiriyi mizahla harmanlamayı başararak geniş bir okuyucu kitlesine ulaşır.
Ödüller ve Başarılar
Yerli, kariyeri boyunca çeşitli ödüller ve takdirler kazanmıştır. Hem sahne performansları hem de yazıları, eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmıştır. Onun çalışmaları, sadece eğlendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal farkındalığı artırmayı amaçlar. Bu yönüyle, Hollanda’nın kültürel hayatında önemli bir yere sahiptir.
Kişisel Yaşam ve Güncel Dönüş
Nilgün Yerli’nin kişisel yaşamı, sanatının önemli bir parçasıdır. Kendi yaşam deneyimlerini sahneye ve yazılarına taşıyarak, izleyicilerine ve okuyucularına samimi ve içten bir şekilde seslenir. Uzun bir sessizlik döneminin ardından, 2024 yılında “Later als ik (Groot-dood)” isimli yeni programıyla sahnelere geri döndü. Bu programla, hem geçmişine hem de geleceğine dair derinlikli bir anlatı sunar.
Yeni Turne: Later als ik Groot-dood ben. ( İleride büyüdüğümde-öldüğümde)
Nilgün Yerli’nin yeni programı, “Later als ik (Groot-dood)”, onun sahneye muhteşem dönüşünü simgeliyor. Program, büyümek ve ölüm temalarını işlerken, hayatın kırılganlığını ve güzelliklerini mizahi bir dille ele alıyor. 25 farklı mekanda sahne alacak olan Yerli, ilk gösterisini 4 Kasım 2024’te Amsterdam’daki Kleine Komedie salonunda gerçekleştirecek. Bu turne, Nilgün Yerli’nin sanatındaki ustalığı ve sahne enerjisini yeniden izleyicileriyle buluşturacak.
Nilgün Yerli için, son olarak şunları söyleyebilirim:
Türk kökenli bir Hollandalı olarak, göçmen deneyimlerini ve kültürel farklılıkları sanatının merkezine almış bir sanatçıdır. Kabare sahnelerinde ve yazılarında, izleyicilerine ve okuyucularına hayatın karmaşıklıklarını mizahi bir dille anlatır. Onun sanatı, toplumsal eleştiri ve kişisel anlatının mükemmel bir birleşimidir. Bu nedenle, Nilgün Yerli, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda toplumun aynasıdır.
********************
NEDERLANDS BEKENDE KABARETIER NİLGÜN YERLİ HERLEEFT NA EEN LANGE PAUZE
“Na een afwezigheid van 10 jaar keerde Yerli terug naar het podium met zijn nieuwste werk ‘Als ik later Groot- dood ben’, dat veel lof ontving.”
Eergisteravond begon de tournee in Amsterdam en zal doorgaan tot eind maart in 25 steden.
Naast haar cabaretvoorstellingen heeft Nilgün Yerli ook succesvol diverse boeken geschreven en columns gepubliceerd.
Na een lange stilte keert de Nederlands-Turkse cabaretier Nilgün Yerli terug op het podium, alsof ze uit haar as herrezen is. Het nieuwe programma van de artiest, “Later als ik Groot-dood ben,” dat ze met veel toewijding heeft voorbereid, zal in 25 verschillende steden te zien zijn. De eerste voorstelling van deze spannende tournee vond plaats eergisteren in de prestigieuze Kleine Komedie in Amsterdam.
Vanwege het programma, waarbij veel beroemdheden en hooggeplaatste personen aanwezig waren, was er verkeersopstopping rond het theater.
Nilgün Yerli, die al eerder geprezen werd, is een Nederlands-Turkse cabaretier, schrijver en columnist. Ze werd op 21 maart 1969 geboren in Kütahya, Turkije. Op tienjarige leeftijd verhuisde ze met haar gezin naar Nederland. Deze migratie- en integratie-ervaring heeft een grote invloed gehad op haar latere werk en de thema’s die ze aansnijdt.
Yerli begon haar carrière in de jaren negentig als cabaretier. In haar cabaretvoorstellingen behandelt ze vaak onderwerpen als integratie, identiteit en culturele verschillen en bevraagt ze maatschappelijke kwesties door middel van humor en persoonlijke ervaringen. Ze staat bekend om haar scherpe observaties en haar vermogen om serieuze onderwerpen op een humoristische manier aan te pakken.
Yerli’s werk heeft haar een trouwe schare fans opgeleverd en heeft haar tot een belangrijke stem gemaakt in de discussies over integratie en multiculturalisme in Nederland. Haar Turks-Nederlandse identiteit geeft haar werk een bijzondere diepgang en actualiteit.
In haar persoonlijke leven heeft Yerli verschillende uitdagingen en tegenstrijdigheden ervaren, en deze ervaringen heeft ze omgezet in krachtige kunst en literatuur. Haar toewijding en passie voor haar vak hebben haar tot een inspirerende figuur gemaakt in de Nederlandse culturele scène.
Nilgün Yerli is na jaren weer begonnen haar langverwachte podiumenergie en scherpe observaties aan haar publiek te presenteren. Het nieuwe programma van de artiest, zoals de naam al aangeeft, verweeft de thema’s opgroeien en dood, en behandelt de meest fundamentele en ontroerende realiteiten van het leven op een humoristische manier. Yerli’s scherpe intelligentie en gevoel voor humor nemen het publiek mee op een reis die aan het denken zet en ontroert.
“Later als ik Groot-dood ben” toont de jarenlange ervaring en meesterschap van Nilgün Yerli in haar vak. Deze voorstelling, die zowel aan het lachen maakt als aan het denken zet, weerspiegelt de unieke stijl van de artiest en bezorgt het publiek onvergetelijke momenten. In elke voorstelling brengt Yerli maatschappelijke kwesties, persoonlijke ervaringen en universele thema’s samen, waardoor ze opnieuw een plaats verovert in de harten van het publiek.
Foto’s:Govert de Roos
In haar nieuwe solo-show onderzoekt Nilgün Yerli haar eigen motto: “vlieg onbevreesd en realiseer je dromen.” Veel van onze dromen volgen we nu niet na, we bewaren ze voor een zogenaamd “later”. En dit “later” wordt vanaf onze kindertijd in ons geplant. Hoe vaak hebben we de zin gehoord: “dat begrijp je wel als je groot bent”? Maar dat verre “later” eindigt op een dag. En terwijl we blijven dromen van dat “later”, willen we niet aan het einde denken. Want je handen zijn vol met de huidige “laters”. Dus, wat is echt belangrijk? Wat niet? Hoe maken we het absurde normaler? Of moeten we het absurde juist vergroten om het leven avontuurlijker te maken?
Nilgün Yerli onderzoekt al deze vragen en meer in haar voorstelling “Later als ik Groot-dood ben”. Ze doet dit met volle kracht, vanuit haar hart en ziel, altijd met verwondering en natuurlijk op zoek naar gelach. Want wanneer je praat over “Later als ik Groot-dood ben”, kun je die woorden alleen lachend zeggen.
In ons leven zijn er veel “laters”. Dit begint in onze kindertijd: “Dat begrijp je later wel.” Of: “Als je groot bent, denk je daar anders over.” Maar al deze “laters” komen ook tot een einde, en je moet niet aan dat einde denken. Want je handen zijn vol met de huidige “laters”. Dus, wat is belangrijk en wat niet? Hoe maak je het absurde minder absurd? Of moet je het absurde vergroten om het leven avontuurlijker te maken?
Nilgün Yerli onderzoekt dit met volle kracht, vanuit haar hart en ziel, altijd met verwondering en op zoek naar gelach. Want wanneer je praat over “Later als ik Groot-dood ben”, kun je die woorden alleen lachend zeggen.
Nilgün Yerli, geboren in Turkije, verhuisde op tienjarige leeftijd naar Nederland. Ze woonde eerst in Heerenveen, Friesland, daarna in Amsterdam. Later woonde ze in Istanbul, New York en Londen, maar nergens voelde ze zich zo thuis als in de Nederlandse hoofdstad. De Nederlands schrijver, programmamaker en cabaretier Nilgün Yerli is nu teruggekeerd naar Amsterdam, opnieuw in het theater en vooral herenigd met zichzelf.
We hebben allemaal dromen en wensen voor de toekomst. Maar wat als “later” plotseling eindigt? Nilgün Yerli onderzoekt dit in haar nieuwe solo-show.
Maar waar komt die belangstelling voor “later” vandaan? ‘Als kind horen we vaak: “Dat begrijp je wel als je groot bent.” Dat is iets hoopvols: denken dat je in de toekomst dingen zult hebben die je nu niet hebt. Maar op een dag komt dat “later” plotseling, en soms is het te laat. Net als mijn beëindigde huwelijk. We waren twintig jaar getrouwd, spraken over veel dingen die we wilden doen, maar plotseling konden we ze niet meer doen. En “later” speelt ook een belangrijke rol in de samenleving. Bijvoorbeeld, nu stem je, in de hoop dat het later beter zal zijn.’
Foto’s:Govert de Roos
“IK LEEF MIJN LEVEN ALS EEN VAKANTIE. ZO MAAK JE ELKE DAG WAARDEVOL.”
Nilgün Yerli beantwoordt de vragen als volgt:
-Behandel je in je show ook maatschappelijke thema’s?
-“Ja, meer dan ooit. Toen ik na een onderbreking van tien jaar terugkeerde naar het Nederlandse theater, deed ik dat met een show over liefde en daten, Tinderella. Ik begon mijn carrière met shows over culturele verschillen en vooroordelen, maar nu wilde ik praten over mensen zonder nationaliteit. Ik realiseerde me dat dit mensen teleurstelde – het publiek heeft mijn stem nodig over cultuur en samenleving. Vroeger voelde ik me beledigd als mensen me alleen als ‘Turkse vrouw’ zagen. Nu weet ik: Ik kan deze onderwerpen heel goed verwoorden. Ik kan vertellen hoe het is om zowel Turks als Nederlands te zijn, een wereldburger te zijn, een immigrant te zijn in het huidige politieke klimaat. Daarom doe ik dit.”
-Hoe voelt het om na tien jaar terug te keren?
-“Geweldig. Het was de moeite waard om te vertrekken; ik deed het uit moederliefde voor mijn zoon. Maar ik verloor mezelf. Ik had geen huwelijk, geen huis, geen carrière meer – en uiteindelijk was ik er zelf niet meer. Het theater, mijn grote liefde, hielp me mezelf weer te vinden.”
-Hoe ziet jouw “daarna” eruit?
-“Ik verloor mijn ouders toen ik veertien was. Ik werd op jonge leeftijd geconfronteerd met het feit dat alles in een oogwenk kan eindigen. Sindsdien leef ik zonder uitstel. Als ik iets wil zeggen of doen, doe ik het meteen. Dit is een heel lichte manier van leven. Op dit moment denk ik dat ik op 75-jarige leeftijd zal sterven. Op die manier bekeken, is elke dag waardevol. Vergelijk het met een vakantie. Een vakantie is mooi omdat die een einde heeft; dan maak je elke dag waardevol. Ik leef mijn leven als een vakantie. Alsof elke dag de laatste dag is.”
Nilgün Yerli, die door de jaren heen veel succes heeft geboekt in de kunstwereld, lijkt met dit nieuwe programma opnieuw aan de verwachtingen van haar fans te voldoen. Haar terugkeer naar het podium is niet alleen een cabaretvoorstelling, maar ook een diepe viering van kunst, humor en leven. Het bekijken van Yerli’s optreden zal betekenen dat je de complexiteit en schoonheid van het leven opnieuw ontdekt.
De eerste voorstelling, die vorige avond plaatsvond in de Kleine Komedie in Amsterdam, is slechts het begin van de tournee. Nilgün Yerli zal met haar boeiende vertelstijl en podiumenergie door vele steden trekken en haar publiek blijven inspireren. Haar terugkeer brengt een frisse wind naar het Nederlandse culturele landschap en zal onvergetelijke herinneringen nalaten bij het publiek. Om deze indrukwekkende comeback van Nilgün Yerli niet te missen, volg het tourschema van het programma “Later als ik Groot-dood ben” en wees een deel van deze unieke ervaring. Mis deze krachtige combinatie van kunst en humor niet!
Het programma wordt weergegeven op de onderstaande poster.
Op de poster van Nilgün Yerli’s theatervoorstelling, getiteld “LATER ALS IK GROOT BEN” (WANNEER IK LATER GROOT BEN), zijn de letters D toegevoegd aan de letters GR en T in “LATER ALS IK GROOT BEN,” zodat het zowel als “GROOT” (GROOT) als “DOOD” (DOOD) kan worden gelezen. Dit creatieve ontwerp, dat gebruik maakt van woordspelingen en visuele woordspelingen, is gemaakt om tegelijkertijd de betekenissen “Wanneer ik later groot ben” en “Wanneer ik later dood ben” over te brengen. Deze creatieve woordspeling en het ontwerp op de poster benadrukken de flexibiliteit van taal en de kracht van artistieke expressie. De combinatie van de woorden “GROOT” (groot) en “DOOD” (dood) geeft een diepe en doordachte boodschap over de levenscyclus van de mens en de onvermijdelijkheid van zowel groei als dood.
In dit opzicht weerspiegelt mijn vertaling van “Wanneer ik later groot en dood ben” de betekenis en boodschap die de poster wil overbrengen zeer goed. Rekening houdend met dit creatieve spel met taal en ontwerp, is het juist om te zeggen dat de boodschap van de poster en Nilgün Yerli’s artistieke uitdrukking zeer succesvol zijn. Daarom, als ik deze vertaling en interpretatie opnieuw beoordeel, zie ik dat de diepe en gelaagde boodschap die het ontwerp van de poster wil overbrengen, goed wordt weerspiegeld. Deze vertaling en interpretatie kunnen als passend en indrukwekkend worden beschouwd.
…En Nilgün Yerli sluit haar woorden af met: “Met de slogan ‘De wereld is mijn vaderland’ ben ik teruggekeerd naar Nederland met een voorstelling die niet onze verschillen, maar de gedeelde behoefte aan liefde, dromen, verlangens en eenzaamheid weerspiegelt:
Tinderella.
Maar ik begreep dat mijn publiek de parodieën op onze culturele verschillen meer waardeert en zich er beter in kan vinden. Dus: “In mijn nieuwe voorstelling ‘Als ik later groot / dood ben’ wens ik dat ze weer de maatschappelijke verschillen zullen zien, maar ook de onvermijdelijke punten die we allemaal delen.”
HET VERLEDEN VAN NİLGÜN YERLİ
Vroege Leven en Migratie
Nilgün Yerli werd geboren op 21 maart 1969 in de stad Kütahya in Turkije. In 1979 emigreerde ze op tienjarige leeftijd met haar gezin naar Nederland. Deze migratie had een grote impact op haar leven en kunst. Het proces van aanpassing aan een nieuwe cultuur voedde de thema’s integratie en identiteit die ze later vaak in haar podiumoptredens en geschriften zou behandelen.
Opleiding en Begin van de Carrière
Yerli groeide op in Nederland en zette daar haar opleiding voort. Op jonge leeftijd begon ze interesse te tonen in kunst en theater. Ze zette haar eerste stappen in de cabaretwereld in de jaren 90 en werd al snel een bekende naam. Ze viel op door haar unieke stijl in het cabaret; ze bracht humoristische vertellingen, maatschappelijke observaties en persoonlijke ervaringen samen op het podium.
Cabaret en Kunst
Yerli’s cabaretvoorstellingen behandelen onderwerpen zoals culturele verschillen, integratie, zoektocht naar identiteit en maatschappelijke problemen. Haar energie en vertelvermogen op het podium raken het publiek diep. Door vaak humor te gebruiken in haar shows, maakt ze serieuze en soms moeilijke onderwerpen lichter en biedt ze het publiek zowel leerzame als vermakelijke momenten.
Schrijverschap en Columnist
Naast haar cabaretoptredens is Nilgün Yerli ook een succesvolle schrijver. Ze heeft verschillende boeken geschreven en columns gepubliceerd. Haar geschriften bevatten vaak persoonlijke ervaringen en observaties, en zijn oprecht en prikkelend. Ze heeft columns geschreven voor vooraanstaande kranten zoals NRC Handelsblad en De Volkskrant, waarin ze scherpe observaties over verschillende lagen van de samenleving deelt.
Boeken en Publicaties
Nilgün Yerli heeft veel boeken geschreven. In haar boeken behandelt ze thema’s zoals migratie-ervaringen, leven tussen twee culturen, familie en persoonlijke ontwikkeling. In haar werken nodigt ze de lezer uit op haar levensreis en vertelt ze met een oprechte toon. Door maatschappelijke kritiek met humor te verweven, weet ze een breed lezerspubliek te bereiken.
Prijzen en Erkenning
Gedurende haar carrière heeft Yerli verschillende prijzen en erkenningen ontvangen. Haar podiumoptredens en geschriften zijn door critici geprezen. Haar werk streeft er niet alleen naar om te entertainen, maar ook om maatschappelijke bewustwording te vergroten. Hierdoor neemt ze een belangrijke plaats in het culturele leven van Nederland in.
Persoonlijk Leven en Huidige Terugkeer
Nilgün Yerli’s persoonlijke leven is een belangrijk onderdeel van haar kunst. Door haar eigen levenservaringen naar het podium en in haar geschriften te brengen, spreekt ze op een oprechte en persoonlijke manier haar publiek en lezers aan. Na een lange stilteperiode keerde ze in 2024 terug naar het podium met haar nieuwe programma “Later als ik Groot-dood ben.” Met dit programma biedt ze een diepgaand verhaal over zowel haar verleden als haar toekomst.
Nieuwe Tournee
Later als ik Groot-dood ben. Het nieuwe programma van Nilgün Yerli, “Later als ik Groot-dood ben,”symboliseert haar indrukwekkende terugkeer naar het podium. Het programma behandelt de thema’s groei en dood, terwijl het de kwetsbaarheid en schoonheid van het leven op een humoristische manier aanpakt. Yerli zal optreden in 25 verschillende locaties, waarbij haar eerste show op 4 november 2024 in de Kleine Komedie in Amsterdam plaatsvond. Deze tournee brengt opnieuw de meesterschap van Nilgün Yerli en haar podiumenergie naar haar publiek.
Over Nilgün Yerli kan ik tot slot het volgende zeggen: Als een Nederlandse van Turkse afkomst heeft ze migratie-ervaringen en culturele verschillen centraal gesteld in haar kunst. Op cabaretpodia en in haar geschriften vertelt ze het publiek en haar lezers op een humoristische manier over de complexiteit van het leven. Haar kunst is een perfecte combinatie van maatschappelijke kritiek en persoonlijke verhalen. Daarom is Nilgün Yerli niet alleen een artiest, maar ook een spiegel van de samenleving.
İSTİKLAL MARŞIMIZDA ‘YUNAN KRALINI HEP SAYGIYLA ANDIM’ VE ‘KANIM ARAP KANI’ DENSEYDİ NE OLURDU?
Hollanda’nın İstiklal Marşında, 80 yıl savaştıkları ülke için ‘İspanya Kralını hep saygıyla andım’ ve defalarca savaştıkları ve Kan akıttıkları Hitler’in Almanyası için ‘Kanım Alman kanı’ deniliyor.
Pek çok Hollandalı’nın ateş püskürdüğü bu marşın düzeltilmesi için hiçbir hükümet kılını bile kıpırdatmadı.
Hollanda ve Türkiye’nin milli marşlarını her iki dilde bu yazıda bulacaksınız.
(Haberin Hollandacası en altta-De Nederlandse versie staat onderaan.)
Hollanda’nın milli marşı Wilhelmus’ta, İspanya ve Almanya’yı onurlandıran ifadeler yer alıyor. “İspanya Kralını hep saygıyla andım” ve “Kanım Alman kanı” gibi ifadeler, tarih boyunca bu ülkelerle savaşmış olan Hollandalılar arasında rahatsızlık yaratıyor.
Ancak, bu mısraların değiştirilmesi için hükümetten hiçbir adım atılmadı. Bu yazıda, Hollanda’nın İspanya ile 80 yıl süren savaşını ve Almanya ile olan savaşlarını ele alarak, bu ifadelerin neden aşağılayıcı olduğunu anlatmaya çalışacağım:
İSPANYA VE HOLLANDA ARASINDAKİ SEKSEN YIL SAVAŞLARI
Hollanda’nın İspanya ile olan tarihi, 1568 yılında başlayan ve 1648 yılında sona eren Seksen Yıl Savaşları’na dayanıyor. Bu savaşlar sırasında Hollanda, İspanya İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık mücadelesi verdi. Hollanda, 1581 yılında bağımsızlığını ilan eden eyalet ve şehirlerden oluşan bir devlet olarak kurudu. Ancak, bu süreçte Yedi Birleşik Hollanda Cumhuriyeti egemen bir siyasi varlık haline gelirken, Hollanda’nın diğer bölgeleri Habsburg Hanedanı’nın yönetimi altında kaldı. Bu uzun ve kanlı mücadelelerin ardından, Hollandalılar için İspanya’ya saygı gösteren ifadeler, tarihi acıları yeniden hatırlatıyor.
ALMANYA VE HOLLANDA ARASINDAKİ İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
1940 yılında Almanya’nın Hollanda’ya saldırmasıyla, II. Dünya Savaşı’nda Hollanda’nın işgali başladı. Almanya, Hollanda’ya saldırarak kısa sürede kontrolü ele geçirdi ve Hollanda beş yıl boyunca Nazi işgali altında kaldı. Bu dönemde Rotterdam gibi şehirler bombalandı, Hollanda ordusu direnemedi ve ülke büyük acılar yaşadı. Hollanda’nın teslim olmasıyla sonuçlanan bu işgal dönemi, Hollandalılar için derin bir travma yarattı. Dolayısıyla, “Kanım Alman kanı” ifadesi, bu acı dolu geçmişi hatırlatarak rahatsızlık yaratıyor.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ BİTİŞİ
Hollanda’nın en kara günüdür 4 Mayıs
Hollanda, II. Dünya Savaşı’nın bitişini 4 Mayıs’ta Ölenleri Anma Günü olarak kutluyor. Bu gün, 1940-1945 yılları arasında yaşanan zulmü ve kaybedilen canları anmak için düzenlenen ulusal bir anma günü. Tüm ülke, bu hüznü paylaşmak için saat tam 20:00’de iki dakika saygı duruşunda bulunuyor. Bu sessizlik, savaşta hayatını yitiren herkesin anısını yaşatmayı amaçlıyor. Amsterdam’da Dam Meydanı’nda düzenlenen törende, Hollanda Kraliyet Ailesi ve halk, savaş gazileri ve öğrencilerle birlikte çelenkler sunuyor, şiirler okuyor ve geçmişi anıyor.
*********************
TÜRKİYE İSTİKLAL MARŞI
(Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin milli marşı)
Güftesi, Anadolu’da Millî Mücadele’nin devam ettiği sırada Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınmış olan şiir, şairin Kurtuluş Savaşı‘nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getiriyor.
Şiir, 12 Mart 1921’de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ‘İstiklâl Marşı’ olarak kabul edilmiş ve bestesini Osman Zeki Üngör, orkestrasyonunu ise, Edgar Manas yapmıştır.
Aşağıda göreceğiniz gibi, bizim milli marşımızda, Hollandalıları rahatsız eden aşağılayıcı mısralardan çok, yabancıları değil Türklüğü baş tacı yapan mısralar vardır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; (Vrees niet, o rode banier; Die wappert op deze horizonten) Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Zolang de laatste haard die boven dit land rookt niet is gedoofd
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; (Is hij de ster van mijn volk die zal stralen.)
O benimdir, o benim milletimindir ancak. (Hij is alleen van mij, en van mijn volk)
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! (Frons je gezicht niet zo, jij terughoudende halve maan!)
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? (Lach toch eens naar mijn heldhaftige ras! Wat is dit voor een geweld en woede?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… (Anders komt ons vergoten bloed jou niet toe…)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Vrijheid is het recht van mijn godvrezende volk!)
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. (Ik was vrij vanaf het begin en zal het altijd zijn.)
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! (Welke gek zal me vastketenen? Het idee verbaast mij!)
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. (Ik ben als een brullende vloed; krachtig en onafhankelijk.)
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. (Ik zal bergen verscheuren, ik zal de oneindigheid overtreffen, en dan nog zal ik uitstromen!)
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, (Al omringt een stalen pantsermuur de westelijke horizon,)
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var (Ik heb een bastion in mijn hart vol van geloof!)
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, (Je bent machtig, vrees niet! Hoe kan het tandeloze monster,)
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar? (Wat je “beschaving” noemt, is een monster met nog één tand over ?)
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. (Mijn vriend! Laat mijn geboorteland niet in de handen van gemene mensen!)
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. (Geef uw borst als pantser! Houd deze beschamende stormloop tegen!)
Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın… (Want snel zal de dag van de goddelijke belofte komen.)
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. (Wie weet het? Misschien morgen? Misschien nog wel eerder dan morgen!)
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı: (Zie niet de grond waar u op loopt als zuivere aarde,)
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. (Maar denk over de duizenden onder u die er liggen, zonder een lijkwade.)
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: (Jij bent de edele zoon van een martelaar, behoud de traditie, kwets niet uw voorvader!)
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. (Zelfs wanneer u werelden wordt beloofd, geef dit paradijs van een geboorteland niet op.)
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? (Welke man zou niet willen sterven voor dit hemelse stuk land?)
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda! (De martelaren zouden uitstorten als u de grond zou uitdrukken! Martelaren!)
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, (God mag al mijn geliefden en al mijn bezit nemen als hij wil.)
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. (Maar laat hem mij niet van mijn enige echte geboorteland op deze wereld beroven.)
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: (De enige smeekbede van mijn ziel aan U, Ο God, is dit)
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. (Laat geen vreemde hand de borst van mijn heiligdom bezoedelen.)
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, (Laten deze gebedsoproepen, waarvan de belijdenissen de kern van het geloof zijn,)
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. (Euwig over mijn vaderland weerklinken
****
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, (Dan zal mijn grafsteen, als er een is, duizenden keren met zijn voorhoofd de aarde raken (zoals in salaat) in geestvervoering.)
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, (O God, tranen van bloed stromen uit mij, uit iedere wond,)
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım; (Mijn lijk zal van de aarde stromen als een geest,)
O zaman yükselerek arsa değer belki başım. (En dan zal ik wellicht opstijgen en de hemel bereiken.)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! (Wapper als de dagende hemel, o roemrijke halve maan,)
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. (Zodat eindelijk al mijn vergoten bloed waardig kan zijn!)
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: (Nooit zul jij, noch mijn natie vernietigd worden!)
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; (Vrijheid is het recht van mijn altijd vrij geleefde vlag)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Onafhankelijkheid is het recht van mijn God vererende volk!
HOLLANDA MİLLİ MARŞI WILHELMUS
Hollandaca haberin sonunda, Hollanda’nın milli marşının tam metnini Hollandaca ve Türkçe olarak bulabilirsiniz.
**********************
WAT ALS ER IN ONS VOLKSLIED GESPROKEN WERD VAN ‘IK HEB ALTIJD DE KONING VAN GRIEKENLAND EERBETOOND’ EN ‘MIJN BLOED IS ARABISCH BLOED’ IN ONZE VOLKSLİED?
In het Nederlandse volkslied, het Wilhelmus, staan eerbetonen aan Spanje en Duitsland. Zinnen als “de Koning van Spanje heb ik altijd geëerd” en “Mijn bloed is Duits bloed” veroorzaken ongemak onder Nederlanders, vooral gezien hun historische conflicten met deze landen.
Toch heeft geen enkele regering ooit stappen ondernomen om deze verzen aan te passen.
In dit artikel bespreek ik waarom deze verzen, die teruggaan tot de Tachtigjarige Oorlog met Spanje en de Tweede Wereldoorlog met Duitsland, als beledigend worden ervaren en geef ik voorbeelden uit de volksliederen van Nederland en Turkije.
Het Wilhelmus, het volkslied van Nederland, bevat uitdrukkingen die Spanje en Duitsland eren. Uitdrukkingen als“Ik heb de koning van Spanje altijd geëerd ‘ en ’Mijn bloed is Duits bloed ” veroorzaken ongemak bij Nederlanders die in de loop van de geschiedenis met deze landen hebben gevochten.
De regering heeft echter geen stappen ondernomen om deze zinnen te veranderen. In dit artikel zal ik proberen uit te leggen waarom deze uitdrukkingen beledigend zijn door de 80-jarige oorlog van Nederland met Spanje en de oorlogen met Duitsland te analyseren:
DE TACHTIGJARIGE OORLOG TUSSEN SPANJE EN NEDERLAND
De Tachtigjarige Oorlog tussen Nederland en Spanje begon in 1568 en eindigde in 1648. Tijdens deze oorlog streed Nederland voor onafhankelijkheid van het Spaanse rijk. Nederland werd in 1581 opgericht als een staat bestaande uit provincies en steden die hun onafhankelijkheid hadden uitgeroepen. Terwijl de Zeven Verenigde Provinciën een soevereine politieke entiteit werden, bleven andere delen van Nederland onder het gezag van de Habsburgse dynastie. Deze lange en bloedige strijd zorgt ervoor dat eerbetonen aan Spanje in het volkslied oude wonden openrijten.
DE TWEEDE WERELDOORLOG TUSSEN DUITSLAND EN NEDERLAND
In 1940 begon de Duitse bezetting van Nederland tijdens de Tweede Wereldoorlog. Duitsland viel Nederland binnen, veroverde snel het land en hield Nederland vijf jaar lang onder nazi-bezetting. Steden als Rotterdam werden gebombardeerd, het Nederlandse leger kon niet weerstaan en het land leed zwaar onder de bezetting. Deze periode van onderdrukking en pijn zorgde voor een diep trauma onder de Nederlanders. Daarom roept de zin “Mijn bloed is Duits bloed” herinneringen op aan deze pijnlijke geschiedenis en veroorzaakt ongemak.
DE HERDENKING VAN DE TWEEDE WERELDOORLOG
4 Mei is de droevigste dag in Nederland
Nederland herdenkt het einde van de Tweede Wereldoorlog op 4 mei, Nationale Dodenherdenking. Op deze dag worden de slachtoffers van de oorlog herdacht. Om 20:00 uur houdt het hele land twee minuten stilte om de herinnering aan de gevallenen levend te houden. Tijdens de plechtigheid op de Dam in Amsterdam legt het Koninklijk Huis samen met veteranen, scholieren en het publiek kransen, worden gedichten voorgedragen en wordt het verleden herdacht.
HET TURKSE VOLKSLIED
De İstiklal Marşı, het volkslied van Turkije en de Turkse Republiek Noord-Cyprus, werd geschreven door Mehmet Âkif Ersoy tijdens de Turkse Onafhankelijkheidsoorlog. Het gedicht drukt het vertrouwen van de dichter uit in de overwinning van de vrijheidsstrijd, de moed en opoffering van de Turkse soldaten, en de toewijding van de Turkse natie aan onafhankelijkheid, gerechtigheid, het vaderland en religie. Het werd op 12 maart 1921 aangenomen door het Eerste Turkse Parlement als het officiële volkslied en werd gecomponeerd door Osman Zeki Üngör, met orkestratie door Edgar Manas.
Zoals je hieronder kunt zien, bevat ons volkslied geen verzen die als beledigend worden ervaren door buitenlanders, maar eerder verzen die trots zijn op het Turk-zijn.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; (Vrees niet, o rode banier; Die wappert op deze horizonten) Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Zolang de laatste haard die boven dit land rookt niet is gedoofd
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; (Is hij de ster van mijn volk die zal stralen.)
O benimdir, o benim milletimindir ancak. (Hij is alleen van mij, en van mijn volk)
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! (Frons je gezicht niet zo, jij terughoudende halve maan!)
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? (Lach toch eens naar mijn heldhaftige ras! Wat is dit voor een geweld en woede?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… (Anders komt ons vergoten bloed jou niet toe…)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Vrijheid is het recht van mijn godvrezende volk!)
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. (Ik was vrij vanaf het begin en zal het altijd zijn.)
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! (Welke gek zal me vastketenen? Het idee verbaast mij!)
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. (Ik ben als een brullende vloed; krachtig en onafhankelijk.)
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. (Ik zal bergen verscheuren, ik zal de oneindigheid overtreffen, en dan nog zal ik uitstromen!)
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, (Al omringt een stalen pantsermuur de westelijke horizon,)
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var (Ik heb een bastion in mijn hart vol van geloof!)
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, (Je bent machtig, vrees niet! Hoe kan het tandeloze monster,)
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar? (Wat je “beschaving” noemt, is een monster met nog één tand over ?)
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. (Mijn vriend! Laat mijn geboorteland niet in de handen van gemene mensen!)
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. (Geef uw borst als pantser! Houd deze beschamende stormloop tegen!)
Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın… (Want snel zal de dag van de goddelijke belofte komen.)
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. (Wie weet het? Misschien morgen? Misschien nog wel eerder dan morgen!)
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı: (Zie niet de grond waar u op loopt als zuivere aarde,)
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. (Maar denk over de duizenden onder u die er liggen, zonder een lijkwade.)
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: (Jij bent de edele zoon van een martelaar, behoud de traditie, kwets niet uw voorvader!)
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. (Zelfs wanneer u werelden wordt beloofd, geef dit paradijs van een geboorteland niet op.)
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? (Welke man zou niet willen sterven voor dit hemelse stuk land?)
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda! (De martelaren zouden uitstorten als u de grond zou uitdrukken! Martelaren!)
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, (God mag al mijn geliefden en al mijn bezit nemen als hij wil.)
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. (Maar laat hem mij niet van mijn enige echte geboorteland op deze wereld beroven.)
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: (De enige smeekbede van mijn ziel aan U, Ο God, is dit)
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. (Laat geen vreemde hand de borst van mijn heiligdom bezoedelen.)
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, (Laten deze gebedsoproepen, waarvan de belijdenissen de kern van het geloof zijn,)
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. (Euwig over mijn vaderland weerklinken
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, (Dan zal mijn grafsteen, als er een is, duizenden keren met zijn voorhoofd de aarde raken (zoals in salaat) in geestvervoering.)
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, (O God, tranen van bloed stromen uit mij, uit iedere wond,)
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım; (Mijn lijk zal van de aarde stromen als een geest,)
O zaman yükselerek arsa değer belki başım. (En dan zal ik wellicht opstijgen en de hemel bereiken.)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! (Wapper als de dagende hemel, o roemrijke halve maan,)
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. (Zodat eindelijk al mijn vergoten bloed waardig kan zijn!)
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: (Nooit zul jij, noch mijn natie vernietigd worden!)
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; (Vrijheid is het recht van mijn altijd vrij geleefde vlag)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Onafhankelijkheid is het recht van mijn God vererende volk!
*Online check-in yapmayanlardan 5 euro işlem avantası isteniyor…
*Kontuardaki elemanlar yolculara çok kaba davranıyor…
*Rezervasyon sırasında yanlışlıkla ödenen paralar geri ödenmiyor…
*İptal edilen uçuşlardan haberdar olmayanlar havalimanında
kendilerine bilgi verecek eleman bulamıyor…
(Haberin Hollandacası en altta-De Nederlandse versie staat onderaan.)
İlhan KARAÇAY yazdı:
Geçtiğimiz günlerde Türk Hava Yolları-Lufthansa ortaklığı olan SunExpress Havayolları ile yaşadığım olumsuz bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çukurova Uluslararası Havalimanı’ndan Amsterdam’a uçmak için gittiğim kontuarda,
online check-in yapmayan yolculardan 5 euro işlem parası alındığına şahit oldum. Check-in işlemi sırasında bu parayı ödemem gerektiği söylendi ve ödeme yapmak için beni başka bir büroya yönlendirdiler. Yanımda kızım Vahide ile birlikteydim ve bu durumun ne zaman başladığını sordum. Bana 2,5 yıldır bu uygulamanın olduğunu söylediler. Ancak, önceki yıllarda böyle bir uygulamayla karşılaşmadığımı belirttiğimde, kontuardaki tüm elemanlar benim yalan söylediğimi iddia ettiler.
Kızım Vahide de duruma müdahale ederek, kendisinin de daha önce SunExpress ile uçtuğunu ve böyle bir işlemle karşılaşmadığını söyledi. Bunun üzerine tüm elemanlar kızıma cevap vermeye başladı. Münakaşanın uzamaması için parayı ödemek istediğimi, ancak neden başka bir yere gönderildiğimi sordum. İşlemi yapan bey çok kızgındı ve bağırarak konuşuyordu. Kendisine, SunExpress’e hitap ettiğimi, kişisel bir tepkim olmadığını söylediysem de, beyefendi ofladı-pofladı ve sonunda, “Tamam, siz ödemeyin. Buyurun, ben işleminizi yaptım, gidebilirsiniz” dedi ve uçuş kuponlarını verdi.
Ben ödemeyi kendisine yapabileceğimi söyledim ama o sinirli bir şekilde, ‘Tamam gerek yok, gidebilirsiniz’ diye sert bir cevap verdi.
Bu durum karşısında çok şaşırdım. Madem ödeme yapmak zorundaydım, neden benden para alınmadı? Görevli kişi bu ücreti kendi cebinden mi ödeyecekti, yoksa ‘ödemesen de olur’ şeklinde bir yaklaşım mı sergileniyordu?
Bu olayın ardından başka yolcular da itiraz etti ve “Bu bey ödemediyse, biz neden ödeyelim?” diye itiraz etmeye başladılar. Ondan sonra cereyan edenlerden haberim olmadı ama, orada büyük münakaşaların olduğundan hiç şüphem yok.
THY-Lufthansa ortaklığı olan böylesi ciddi bir kuruluşa, böyle bir uygulama ve davranış hiç yakışmıyor. Google’da yaptığım aramada, SunExpress hakkında pek çok şikâyet olduğunu gördüm.
Şimdi sizleri, SunExpress’ten şikâyetçi olanlar ile baş başa bırakıyorum.
Bakalım SunExpress yöneticileri bu şikâyetlere karşı ne yapacaklar?
Çalışanların anlayışsızlığı UDN767 numaralı Dubai uçuşu için geldim, check-in için kişi başı 5 Euro istediler. Sebebini sorduğumda ‘online check-in yapmadığınızda ücret alıyoruz’ denildi. (İlk kez böyle bir şeyle karşılaştım). Sonradan uygulamaya girdim, check-in yapmaya çalıştım ancak hata verdi ve benden para talep ettiler. ‘Sorun benim değil’ dediğimde müşteri hizmetleri gişesine gitmemi istediler. Oraya gittiğimde sıra bana geldiğinde ekteki videoda da olduğu gibi sorunu ilettim. Arkamda yabancı bir beyefendi vardı, ‘onun işlemini yapayım sonra sizinkini alayım’ dedi. ‘Sıra bende, bekledim’ dedim. ‘O zaman ücretini ödersin’ dediler. ‘İşlememi yapamam, bu işi kim çözecek?’ dediğimde ‘benim işim değil’ gibi bir cevap aldım. Ve arkasından yardımcı olan yok, hiçbir şekilde. Sürekli ‘bekle yoksa paranı öde, işlemini yapayım’ diye imada bulundu. Bu kadar para alacakken küçülmeyin lütfen ve ayrıca çalışanlarınızı biraz daha dikkatli seçin. Zorunluluk dışında bir daha asla Sunexpress ile uçmayı düşünmüyorum.
Kızgın bir SunExpress görevlisi
Check-in Kabusu Ve Geri Ödeme Sorunu
Burcu
Merhaba, 27 Eylül İzmir-Roma ve 2 Ekim Roma-İzmir uçuşlarımız için check-in maalesef internet ve uygulama üzerinden yapılamadı. Bizimle birlikte aynı uçakta giden yolcular da aynı sorunla karşılaşmışlar. Bunun üzerine havaalanında eşim ve benim için 5+5 olmak üzere toplam 10 euro check-in ücreti ödettiler. Bu durumu müşteri hizmetlerine ilettiğimizde ödemeyi geri yapacakları söylendi. Dönüşte de aynı sorunla karşılaştık, üstelik Roma havaalanında felaket bir durum ve kaba bir davranışla karşılaştık. Sıradaki herkesin üst kata çıkıp parayı orada ödemeleri ve dekontu getirmeleri istendi, elimizde valizlerle rezil ettiler bizi. 10 euro da orada ödedik check-in ücreti. Hala ödeme tarafımıza geri yapılmadı.
Check-in Problemi
Mehmet
Sunexpress’ten kendim, eşim ve 8 aylık oğlum adına Düsseldorf-Ankara uçak bileti aldım. Biletleri alırken 3 kişilik olarak aldım. Check-in yaparken ücretli koltuk seçimini tercih etmedim ve check-in açıldığı ilk dakikada işlemi gerçekleştirdim. Ancak eşim ve 8 aylık oğlumu bir tarafa, beni ise ayrı bir koridora yerleştirmişler. Müşteri hizmetlerini aradım, ancak yapacak bir şey olmadığını ve koltuk satın almamız gerektiğini söylediler. Burada insanlara zorla koltuk satıyorlar. Kesinlikle iyi niyet yok. Kendi kafalarında 5 euro için kâr yapıyorlar. Bütün turk uçak firmalarını kullandım daha önce otomatik check-in işleminde böyle bir şey başıma gelmedi.
Haksız ödeme
Emre
Sayın yetkili, 05/05/2024 tarihinde, Sunexpress firmasından 21/09/2024 İzmir-Münih, 30/09/2024 Amsterdam-İzmir seyahatiniz için eşimle birlikte uçak biletlerimizi vize randevu süreçlerini de göz önüne alarak ve ekstra ücret ödeyerek Sunclassic paket sınıfından uçuştan önceki son 7 güne kadar değişiklik yapabilme hakkı ile beraber satın aldık. Şu an seyahat programımız değiştiği için bu biletleri 30 Kasım 2024 İzmir-Münih ve 9 Aralık Düsseldorf-İzmir uçuşlarıyla değiştirmek için Sunexpress ile iletişime geçtik. 05/05/24 tarihinde 21/09/24 tarihinde seyahat etmek adına İzmir-Münih seferi rezervasyon kodu B5W9DR olan, 5642*******72 bilet numarasına 16.851 TL ödedik. An itibarıyla (yani 27/08/24) bu bileti 30/11/2024 tarihinde seyahat etmek adına değiştirmek istiyoruz. Fakat bugün (27/08/24) baktığımızda, 30/11/2024 tarihli, saat 08:15 İzmir-Münih seferli uçak bileti 2 kişi 10.802 TL. Arada 6.049 TL lehime bir fark olmasına rağmen bu değişiklik için benden iki kişi ekstradan 1300-1400 TL arası para isteniyor. Rezervasyon kodu: F3K9R230 30/09/2024 tarihli 5642*******47 bilet numaralı Amsterdam-İzmir seyahatimize iki kişi 244,96 Euro yani o dönemki döviz kuru ile 8.946 TL ödemiştik (ekte mevcut). Bu bileti 09/12/2024 tarihli saat 14:15’teki Düsseldorf-İzmir uçağıyla değiştirmek istiyoruz. Sitelerindeki güncel fiyatı (yani 27/08/2024) 2 kişi 7.759 TL (ekte görebilirsiniz). Görüldüğü üzere burada da lehime 1.187 TL gibi bir fark olmasına rağmen benden bu uçuş için de 2 kişi yaklaşık 600-700 TL civarında bir ödeme istenmektedir. Almak istediğimiz bilet, almış olduklarımızdan 8000 TL daha ucuz ve buna rağmen bizden 2000 TL’ye yakın ekstra ücret istiyorlar. Madem bu böyle olacaktı, ben o zaman neden ekstra ücret vererek Sunclassic bilet aldım? Konuyla ilgili Sunexpress ile 4 farklı müşteri temsilcisi ile görüştük. – Bir yetkili, döviz farkından dolayı fark çıktığını, – Biri doğru fiyatların yalnızca kendi sistemlerinde yer aldığını, yolcuya sistem üstünden sunulan fiyatın yanlış olabileceğini (yazışması ekte mevcut), – Biri yolcu sistemi ve müşteri hizmetleri sisteminde farklı kanallar kullanıldığından bu farkın doğal olduğunu söyledi. Fiyat farkı çıkarmaya çalışmalarını kabul etmiyoruz ve biletlerimizin hiçbir fark çıkmaksızın değiştirilmesi ve mağduriyetimizin giderilmesi konusunda değerli yardım ve desteklerinizi rica ediyoruz.
Cansu
11.10.2024 tarihinde Sunexpress ile Madrid-İzmir (19.05-00.05) ve aktarmalı İzmir-Adana (06.40-08.05) uçuşumuzun, Adana havaalanının kalıcı olarak kapatılarak Çukurova havaalanına (cov) değiştirilmesi sonucu iptal edildiği bilgisini edindim. Ancak aynı tarih ve aynı saatlerde, uçuşlar ayrı ayrı olacak şekilde (06.40-08.10 Çukurova havaalanı varışlı olarak) internet sitesinde satılmakta. Durumla ilgili olarak müşteri hizmetleri ile irtibata geçtiğimizde varış havaalanının cov olarak değiştirilemeyeceği ancak ücretsiz iptal hakkımızın ya da diğer şehirlere aktarmanın olduğu bilgisini edindim. Bu şekilde iptal ücreti tarafıma yansısa bile yeniden ayrı ayrı iki uçuşu satın aldığımda 20 euro daha fazla ödeyeceğim. Ayrıca sitesinde yer alan Adana varışlı tüm uçuşların cov olarak değiştirildiği belirtilmiş durumda. Başka havaalanına değişim teklif eden şirket neden kendi sitesinde belirttiği taahhüdünü yerine getirmemekte? Bilgilendirme ve ücretsiz olarak cov varışlı değişim talep ediyorum.
Uçak firmasının sitesindeki iletişim kısmına da aynı şikayeti ilettim hatta telefon görüşmesinde ısrarla bileti yeniden almamın mecbur olduğunu bu nedenle iptal ettirilmek zorunda bırakıldığımı ancak bu durum hakkında şikayetçi olacağımı belirttim. Kimse halen dönüş yapmadı. Sunexpress bu tutumu ile bir daha tercih etmeyeceğim havayolları listesine girdi.
Para iadesi yapılmadı
Mustafa
Merhabalar, 23 Ağustos 2024 tarihinde Sunexpress hava yolları internet sitesi üzerinden 20.09.2024 tarihli 03.45 saati için Çukurova-Düsseldorf bileti almaya çalıştık. Lakin bilet oluşturulmadı ama paramız kesildi. Ekte paylaştığım ekran görüntüsü ile müşteri hizmetlerini aramamız belirtildi ve her aradığımızda paranın hesabımıza 3,5,7,9 gibi farklı günlerde iade edileceği belirtildi. Bu nedenle sürekli çelişkili cevaplar aldığımız için bu konu da buradan yazmayı uygun gördüm. Sorunumuzun kısa sürede çözülmesini umuyorum.
İptal üzerine iptal…
Cihan
19.07.2024 tarihinde Sunexpress hava yollarından Ercan/A**** M******* 08:45 uçağına Y486M2 rezervasyon numarasıyla kendim ve kızım için bilet aldım. Havaalanına gittiğimizde uçuşa kısa bir süre kalmasına rağmen Sunexpress’ten hiçbir yetkili yoktu. Bilgilendirme yapılmadı, mesaj gönderilmedi. Daha sonra müşteri hizmetlerini aradık ve uçuşun iptal olduğunu öğrendik. Bilet değişikliği yapabileceklerini söylediler. 1 gün sonrasına yani 20.07.2024 tarihindeki 16:25 uçağına tekrar bilet aldık. Ertesi gün saat 16:30 civarı uçağa tekrar bindik. Fakat çeşitli nedenlerle uçağa iki kez tekrar indirilip bindirildik. Önce askeri uçak kalkıyor, sıra var dediler. Sonra klima arızası var dendi. Fenalaşan, bayılanlar oldu ve saat 22:00’a kadar bu işkence devam etti. Sonra bu uçuşun da iptal edildiği söylendi. Valizlerimizi teslim ettiler ve 1 adet Fossil marka valizimin yırtıldığını, Pierre Cardin Hero marka bebek arabasının kırıldığı ve kullanılamaz duruma geldiğini gördüm. Hasar tespit raporu oluşturuldu ve zararımızın telafisi için başvurduk. Uçuşun üzerinden tam 23 gün geçti fakat hiçbir ödeme yapılmadı. Sadece sürecin devam ettiğini söyleyip bizi oyalıyorlar. Yolcuların itirazları ve konsolosluğun devreye girmesi neticesinde 21.07.2024 tarihinde saat 4 civarı tekrar bir uçak çağrıldı ve İzmir’e hareket ettik. İzmir’de valiz ve bebek arabasındaki hasarın daha da arttığını tespit ettik. Mağduriyetimizin giderilmesini istiyoruz. Bir an evvel. Uçuş numarası XQ 843.
Parama El Koydular!
Seval
Merhaba, Antalya’da aşçılık sınavına gireceğimden İzmir’den, Enuygun sitesinden / Sunexpress den DC233H PNR koduyla gidiş/dönüş uçak biletini 1934 TL’ye ayarladım… Fakat sınav merkezi, önce saatleri değiştirdiğinden; biletimde değişiklik yapmak durumunda kaldım, 600 TL fark ödedim. Daha sonra da yine sınav merkezi; sınavı İzmir de yapacağını söylediğinden, bileti komple iptal etmek durumunda kaldım. Yanı 1934+600=2534 TL ödedim. İptal edilen bilet sonrası 974,98 TL hesabımıza yatıracakları bilgisi verildi.
Yani hiç hizmet almadan, gerçekleşmemiş uçuş için, üstelik fırtına yüzünden seferler bile iptal edilmişken, yaklaşık 1560 TL parama el koydular. En uygunu arıyorum, Sun Ekspres sorumlu diyor, Sunexpress i arıyorum, En uygun diyor… Allah aşkına bu ekonomi de 1560 TL parama nasıl el koyarsınız!? Üstelik uçmadım… Uyarılarınız da yetersiz! İptal ve değişiklik yapamazsınız diye bir anlık yazınızı vs. Görmedim nasıl göreyim? Zaten hayat mücadelesi veriyoruz! Allah tan korkun. Paramı iade edin lütfen. Para kolay kazanılmıyor biraz vicdan! 1560 TL mi verin lütfen…
******************************
ONWAARDIGE DIENSTVERLENING BIJ SUNEXPRESS
*Er wordt 5 euro in rekening gebracht voor passagiers die geen online check-in hebben gedaan…
*Het baliepersoneel gedraagt zich zeer onbeschoft tegenover passagiers…
*Per ongeluk betaalde bedragen tijdens de reservering worden niet terugbetaald…
*Passagiers worden niet op de hoogte gebracht van geannuleerde vluchten en kunnen geen
personeel vinden op de luchthaven om hen te informeren…
İlhan KARAÇAY schrijft:
Recentelijk wil ik een negatieve ervaring delen die ik had met SunExpress Airlines, een joint venture van Turkish Airlines en Lufthansa. Toen ik onlangs op Çukurova International Airport was om naar Amsterdam te vliegen, zag ik dat passagiers die geen online check-in hadden gedaan, een toeslag van 5 euro moesten betalen. Tijdens het inchecken werd mij verteld dat ik dit bedrag moest betalen en werd ik naar een andere office gestuurd om te betalen. Ik was samen met mijn dochter Vahide en vroeg wanneer deze regeling was ingegaan. Ze vertelden me dat dit al 2,5 jaar zo was. Toen ik zei dat ik dit in eerdere vluchten van SunExpress niet had meegemaakt, beweerden alle medewerkers bij de balie dat ik loog.
Mijn dochter Vahide zei ook dat zij eerder met SunExpress had gevlogen en dit nog nooit had meegemaakt. Hierop begonnen alle medewerkers tegen haar te antwoorden. Om verdere discussie te vermijden, zei ik dat ik wilde betalen, maar vroeg waarom ik naar een andere plek werd gestuurd. De medewerker werd erg boos en begon te schreeuwen. Hoewel ik zei dat ik tegen SunExpress sprak en geen persoonlijke aanval deed, zuchtte de medewerker en zei uiteindelijk: “Oké, u hoeft niet te betalen. Ik heb uw check-in voltooid, u kunt gaan” en gaf me de boardingpassen.
Ik zei dat ik de betaling aan hem kon doen, maar hij gaf boos een scherp antwoord: ‘Oké, niet nodig, u kunt gaan.’
Ik was erg verbaasd over deze situatie. Als ik moest betalen, waarom hoefde ik dan niet te betalen? Zou de medewerker dit bedrag uit eigen zak betalen, of was het toch niet nodig om te betalen?
Na dit voorval protesteerden andere passagiers ook en vroegen: “Als deze man niet hoefde te betalen, waarom zouden wij dan wel betalen?”
Wat er daarna gebeurde weet ik niet, maar ik twijfel er niet aan dat er grote discussies ontstonden.
Voor een serieuze organisatie zoals SunExpress, een joint venture van THY en Lufthansa, zijn dergelijke praktijken en gedrag zeer onwaardig. Bij een zoekopdracht op Google vond ik veel klachten over SunExpress.
Hieronder staan enkele ervaringen van anderen die ook klachten hebben over SunExpress.
Latent we zien wat de leiding van SunExpress met deze klachten gaat doen.
Gebrek aan begrip van het personeel en check-in problemen
İbrahim
Ik kwam voor de vlucht UDN767 naar Dubai, maar het personeel toonde geen begrip. Ze vroegen 5 euro per persoon voor de check-in. Toen ik vroeg waarom, zeiden ze dat het kwam doordat ik geen online check-in had gedaan (dit was de eerste keer dat ik zoiets hoorde). Vervolgens probeerde ik online in te checken, maar kreeg een foutmelding en moest alsnog betalen. Toen ik zei dat het probleem niet bij mij lag, werd ik naar de klantenservice gestuurd. Daar aangekomen, zoals te zien is in de bijgevoegde video, legde ik het probleem uit. Achter mij stond een buitenlandse man en de medewerker zei: “Ik help eerst hem, daarna u.” Toen ik zei dat ik aan de beurt was, werd mij verteld: “Dan moet u betalen.” Niemand hielp me en ze lieten me weten dat ik moest wachten of anders moest betalen. Dit is zeer teleurstellend. Bij zo’n bedrag, wees dan alsjeblieft niet zo gierig en selecteer uw personeel zorgvuldiger. Tenzij het echt niet anders kan, zal ik nooit meer met SunExpress vliegen.
Een boze medewerker van SunExpress
Check-in nachtmerrie en terugbetalingsprobleem
Burcu
Hallo, voor onze vluchten van 27 september van Izmir naar Rome en 2 oktober terug van Rome naar Izmir konden we helaas niet online inchecken via internet of de app. Andere passagiers op dezelfde vlucht hadden hetzelfde probleem. Daarom moesten mijn man en ik 10 euro check-in kosten betalen op de luchthaven. Toen we dit aan de klantenservice meldden, werd ons verteld dat we dit bedrag zouden terugkrijgen. Bij de terugvlucht hadden we hetzelfde probleem en werden we onbeschoft behandeld op de luchthaven van Rome. Iedereen in de rij moest naar boven om daar te betalen en het ontvangstbewijs mee terug te brengen, wat erg ongemakkelijk was met onze koffers. We betaalden daar nog eens 10 euro. We hebben nog steeds geen terugbetaling ontvangen.
Check-in probleem
Mehmet Ik kocht vliegtickets van Düsseldorf naar Ankara voor mezelf, mijn vrouw en onze 8 maanden oude zoon via SunExpress. Tijdens het boeken selecteerde ik geen betaalde zitplaatsen en voltooide de check-in zodra deze beschikbaar was. Maar mijn vrouw en zoon werden aan één kant geplaatst en ik aan de andere kant van het vliegtuig. Toen ik de klantenservice belde, werd mij verteld dat er niets aan gedaan kon worden en dat we zitplaatsen moesten kopen. Het lijkt erop dat ze mensen dwingen om zitplaatsen te kopen. Er is geen goede intentie. Ze proberen winst te maken voor slechts 5 euro. Bij andere Turkse luchtvaartmaatschappijen heb ik dit probleem nog nooit gehad.
Ongerechtvaardigde betaling
Emre
Geachte heer/mevrouw, op 05/05/2024 kochten mijn vrouw en ik tickets voor de reis van Izmir naar München op 21/09/2024 en van Amsterdam naar Izmir op 30/09/2024 via SunExpress. We kochten de tickets met de SunClassic pakket, waarmee we tot zeven dagen voor vertrek wijzigingen kunnen aanbrengen, tegen een meerprijs. Vanwege veranderde reisplannen willen we deze tickets wijzigen naar 30/11/2024 voor de vlucht van Izmir naar München en 09/12/2024 voor de vlucht van Düsseldorf naar Izmir. We betaalden 16.851 TL voor de originele tickets. Voor de wijziging naar 30/11/2024 kost de vlucht nu 10.802 TL voor twee personen, wat betekent dat er een verschil van 6.049 TL in mijn voordeel zou moeten zijn. Toch wordt ons gevraagd om extra te betalen voor de wijziging. Hetzelfde geldt voor de vlucht van Amsterdam naar Izmir: de nieuwe vlucht is goedkoper, maar we moeten toch extra betalen. We hebben contact opgenomen met vier verschillende klantenservicemedewerkers en kregen verschillende antwoorden, zoals valutaverschillen en systeemfouten. We accepteren deze extra kosten niet en vragen om de tickets zonder bijkomende kosten te wijzigen en onze klacht serieus te nemen.
Cansu
Op 11.10.2024 werd ik geïnformeerd dat onze vlucht van Madrid naar Izmir en de aansluitende vlucht van Izmir naar Adana geannuleerd waren vanwege de permanente sluiting van Adana luchthaven en de opening van Çukurova luchthaven. Echter, op dezelfde datum en tijd werden de vluchten apart aangeboden op hun website. Toen ik de klantenservice hierover belde, zeiden ze dat ze geen wijzigingen konden aanbrengen, maar dat ik recht had op een gratis annulering of omboeking. Zelfs met een annuleringsvergoeding zou het boeken van twee aparte vluchten mij 20 euro meer kosten. SunExpress biedt aan om de vlucht te wijzigen naar een andere luchthaven, maar voert deze wijzigingen niet correct door op hun website. Ik heb mijn klacht ook via hun website ingediend, maar tot nu toe geen reactie ontvangen. Door deze ervaring staat SunExpress nu op mijn lijst van luchtvaartmaatschappijen die ik zal vermijden.
Mustafa
Op 23 augustus 2024 probeerde ik een ticket te kopen voor de vlucht van Çukurova naar Düsseldorf op 20.09.2024 via de SunExpress website. Het ticket werd niet aangemaakt, maar mijn geld werd wel afgeschreven. Ik heb contact opgenomen met de klantenservice en kreeg steeds verschillende antwoorden over wanneer ik mijn geld zou terugkrijgen. Daarom wil ik mijn klacht hier melden en hoop dat dit probleem snel wordt opgelost.
Cihan
Op 19.07.2024 kocht ik een ticket voor de vlucht van Ercan naar Adana met reserveringsnummer Y486M2 voor mezelf en mijn dochter. Toen we op de luchthaven aankwamen, was er geen personeel van SunExpress om ons te informeren over de annulering van de vlucht. We belden de klantenservice en vernamen dat de vlucht geannuleerd was. We kregen een nieuw ticket voor de vlucht van 20.07.2024. De volgende dag werden we twee keer uit het vliegtuig gezet vanwege verschillende redenen, zoals militaire vluchten en technische problemen. Uiteindelijk werd deze vlucht ook geannuleerd en kregen we onze bagage terug. Mijn koffer en kinderwagen waren beschadigd. Na 23 dagen wachten hebben we nog steeds geen compensatie ontvangen. Uiteindelijk vertrokken we op 21.07.2024 naar Izmir met een andere vlucht, maar ook daar was de schade aan onze bagage verergerd. We willen zo snel mogelijk compensatie voor onze schade.
Seval
Ik kocht een retourticket van Izmir naar Antalya voor een koks-examen via Enuygun en SunExpress voor 1934 TL. Vanwege een wijziging in de examenlocatie moest ik de tickets wijzigen en betaalde ik een extra 600 TL. Toen de locatie opnieuw werd gewijzigd, moest ik de tickets volledig annuleren. Ondanks dat ik 2534 TL had betaald, zou ik slechts 974,98 TL terugkrijgen. Zonder enige dienst ontvangen te hebben, werd ongeveer