İLHAN KARAÇAY’DAN DOBRA DOBRA ELEŞTİRİ: HOLLANDA’DAKİ YENİ FAHRİ BAŞKONSOLOSLUĞUMUZUN CİDDİYETSİZLİĞİ ÜZÜNTÜ YARATTI.

İLHAN KARAÇAY’DAN DOBRA DOBRA ELEŞTİRİ: HOLLANDA’DAKİ YENİ FAHRİ BAŞKONSOLOSLUĞUMUZUN CİDDİYETSİZLİĞİ ÜZÜNTÜ YARATTI.

*Türkiye’yi çok sevdiği bilinen mültimilyoner Titus Kramer ve seçtiği elemanların, resmi törendeki kravatsız halleri şaşkınlık yarattı.

*Lahey Büyükelçimiz, Amsterdam Başkonsolosumuz, Hazine ve Ticaret Müşavirlerimiz kravat nezaketini sergilerken, Fahri Başkonsolos ve elemanlarının kravatsızlığı ciddiyetten uzaktı.

*Kramer’in seçtiği Genel Sekreter ve Kültür Danışmanı’nın temsil kabiliyetleri de tartışma konusu oldu.

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van het bericht is onderaan)

Fotoğraflar: Sedat TAPAN

AMERSFOORT (Woudenberg)- Uzun bir bekleyiş ve araştırmadan sonra, 1 Ağustos 2024 tarihinde, Ankara tarafından Fahri Başkonsolosluğun kabul edilen Hollandalı Titus Kramer, geçirdiği bir kaza nedeniyle 4 Ekim 2024’te, resmi bir açılış ile görevine başlayabildi.

Bir Türkiye sevdalısı olarak bilinen mültimilyoner Titus Kramer, Hollanda’nın Utrecht Vilayeti Fahri Başkonsolosluğu için Ankara’ya başvurmuştu. Bekleyiş süresi çok uzayan Kramer, kendisi ile karşılaştığım bir toplantıda, bu bekleyişe bir anlam veremediğini söyleyerek benden fikir sormuştu. Ben, bu bekleyişin nedenini tahmin ettiğim halde, bu tahminimi açıklamamıştım.
Bu tahmin ve açıklamayı az sonraya bırakarak, önce açılış töreninden söz edeyim:

Utrecht Vilayeti Fahri Başkonsolosluğu için, Amersfoort’a yakın Woudenberg köyündeki ‘Kasteel de Viersprong’ adlı şatosunun bir bölümünü ayıran Kramer, geçtiğimiz 4 Ekim günü resmi bir açılış töreni yaptı.

Açılış törenine, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Amsterdam Başkonsoloslumuz Mahmut Burak Ersoy, Lahey Hazine ve Maliye Müşaviri Zafer Düzenli, Lahey Ticaret Müşaviri ile Amsterdam Ticaret Ataşesi’nin yanında seçkin bir davetli topluluğu vardı.

Açılış törenindeki konuşmaları, diğer meslektaşlarımın haberlerinde görmüşsünüzdür.

Ben sizlere bu törendeki ilginçliklerden söz etmek istiyorum.


Fotoğrafta soldan sağa: Fahri Başkonsolosluğun Ticari Hizmetler Danışmanı Michiel Hordijk, Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy, Fahri Başkonsolos Titus Kramer, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Genel Sekreter  ve Kültür Danışmanı  görülüyor.

Birinci ilginçlik, Fahri Başkonsolos ile elemanlarının bu resmi toplantıdaki kravatsız halleriydi.
İkinci ilginçlik ise, Fahri Başkonsolosun seçmiş olduğu Genel Sekreter  ile Kültür Danışmanı’nın temsil kabiliyetleriydi.

Bu duruma karşı işte benim yorumum:

Fahri konsolosluk makamı, resmi bir diplomatik statü taşımamakla birlikte, temsil ettiği ülkenin prestijini ve ciddiyetini yansıtması beklenen bir görevdir. Bu tür bir tanıtım toplantısında, özellikle Türkiye’yi temsil eden diplomatik yetkililerin kravat takması, diplomatik teamüllere ve ciddiyete uygun bir davranış olarak görülür. Ancak, fahri başkonsolosun ve ekibinin kravat takmamış olması, bu toplantıya katılımda gayri resmi bir tavır sergilendiği izlenimi yaratabilir.

Bu durum, karşı tarafın resmi bir toplantı atmosferinden ziyade, daha rahat, samimi bir ortam yaratmak istediğini de gösterebilir. Fakat özellikle diplomatik görevlerde giyim kuşamın protokol açısından önemli olduğu düşünülürse, fahri konsolos ve ekibinin kravatsız katılımı bazı çevreler tarafından hafife alma, ya da yeterince ciddiye almama olarak da algılanabilir. Bu da Türkiye’nin resmi temsilcileri açısından bir uyumsuzluk ya da protokol eksikliği gibi yorumlanabilir.

Bu durumun daha geniş anlamda nasıl karşılandığı, katılımcıların kültürel farklılıkları ve toplantının amacı gibi faktörlerle de ilişkili olabilir. Örneğin, bazı Batı Avrupa ülkelerinde iş dünyasında ve diplomatik alanda daha rahat bir giyim tarzı benimsenmiş olabilir. Fakat bu durum Türkiye’nin resmi teamüllerine uygun olmayabilir. Sonuçta, böyle bir toplantıda tüm tarafların aynı ciddiyet ve özeni göstermesi, temsil edilen ülkenin imajı açısından daha olumlu bir etki bırakabilirdi.

Bu toplantıda sergilenen tavır ve kıyafet seçimi, fahri başkonsolos ve ekibinin görevlerini ne kadar ciddiye aldıkları konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Diplomatik bir etkinlikte, hele ki Türkiye’yi temsil eden bir makamın tanıtım toplantısında, uygun kıyafet seçimi hem temsil edilen ülkenin saygınlığını korumak hem de görev ve sorumluluklara duyulan saygıyı göstermek açısından son derece önemlidir. Kravat gibi küçük bir ayrıntı bile, ciddiyet ve profesyonellik anlamında büyük bir sembolik değere sahiptir. Bu nedenle, fahri başkonsolos ve ekibinin bu etkinliğe kravatsız katılmaları, toplantının resmi havasını zedelemiş ve Türkiye’nin imajına uygun bir izlenim bırakmamıştır.


Yukarıdaki fotoğrafta, Türk konuklar kravatlı görülürken, Fahri Başkonsolosun kravatsızlığı itici bir dikkat çekmiştir.

Aynı toplantıda yer alan Lahey Büyükelçimiz, Amsterdam Başkonsolosumuz ile Müşavir ve Ataşelerimiz, kravat takarak durumu dengelemeye çalışması yerinde olsa da, fahri başkonsolosluk yetkililerinin bu protokole uymamış olmaları uyumsuz bir görüntü yaratmıştır. Bu durum, yalnızca görevlerinin gerektirdiği resmi duruşa uygun olmadığını değil, aynı zamanda temsil ettikleri Türkiye’nin prestijine de zarar verdiği için eleştiriyi hak etmektedir. Diplomatik temsiliyetin gerektirdiği ciddiyet ve özenin gösterilmesi, sadece resmi yetkililerden değil, fahri görevlilerden de beklenmelidir.

TEMSİL KABİLİYETLERİ

Fahri konsolosluk makamına yapılan atamalarda, özellikle seçilen ekibin yetkinliği ve temsil kabiliyeti büyük bir önem taşır. Genel sekreterlik ve kültür danışmanlığı gibi kritik pozisyonlar, Türkiye’nin yurtdışındaki imajını ve kültürel etkileşimlerini doğrudan etkileyen görevlerdir. Bu tür pozisyonlara yapılan atamaların, yalnızca kişisel ilişkiler veya mesleki geçmişle sınırlı kalmadan, gerekli uzmanlık ve tecrübeyi taşıyan bireyler arasından yapılması beklenir. Ancak, fahri konsolosun genel sekreter olarak atadığı kişinin sigortacılık geçmişi ile tanınıyor olması ve kültür danışmanının bu alandaki tecrübe eksikliği, bu atamaların liyakat esasına göre yapılmadığı izlenimi vermektedir.
Özellikle, Kültür Danışmanı’nın 23 yaşında olması ve şu açıklamayı yapmış olması, onun deneyimsizliğini ortaya koymaktadır:
Sessizlerin sesi eserlerimde görebildiğim şeyler. Türkler olarak Hollanda’da azınlığız ve Türk kökenli çok sanatçı yok. Bu da benim sanata başlamama vesile olan etkenlerden biri. Hollanda’nın en büyük Modern ve Çağdaş Sanatlar Müzesinde çalışıyordum; burada benim kültürümü, altmış yıldır Hollanda’da bulunan bir toplumu yansıtan hiçbir eser yok, sembol yok, koleksiyonda bir parça bile yok. Buradan yola çıkarak sessizlerin, Hollanda’daki Türklerin sesi olmaya karar verdim…”

Bu kararların alınırken Ankara’ya danışılıp danışılmadığı belirsiz olsa da, böyle önemli pozisyonlarda görev yapacak kişilerin, temsil ettikleri ülkenin çıkarlarını en iyi şekilde savunabilecek, uluslararası tecrübe ve bilgi birikimine sahip kişiler olması gerekir. Aksi halde, bu tür gayri ciddi atamalar, Türkiye’nin diplomatik ve kültürel temsiline zarar verebilir ve dış ilişkilerde olumsuz bir algı yaratabilir. Fahri başkonsolosun bu önemli görevlerde daha dikkatli ve sorumlu hareket etmesi, Türkiye’nin itibarını korumak açısından elzemdir.

UZUN SÜREN ARAŞTIRMA

Fahri başkonsolosluk gibi önemli bir göreve atanacak kişilerin geçmişte kurdukları ilişkiler ve temaslar, doğal olarak büyük bir titizlikle incelenir. Fahri başkonsolos olarak atanan kişinin, Türkiye’yi sevdiğini ve bu görevi samimiyetle istediğini ifade etmesi olumlu bir yaklaşım olsa da, hakkında bazı çevrelerce dile getirilen “yanlış kişilerle temas halinde olduğu” yönündeki iddialar dikkat çekicidir. Bu iddialar, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını savunan mercilerde tereddüt yaratmış olabilir ve başvurunun kabul edilmesindeki gecikmenin altında yatan neden de bu tür kaygılar olabilir.

Bu tür temasların, özellikle Türkiye’nin hassas siyasi meseleleri göz önüne alındığında, adayın diplomatik yetkinliği ve temsiliyet kapasitesi üzerinde gölge oluşturabileceği göz ardı edilmemelidir. Atamaların yapılmasında, bu tür söylentilerin dahi titizlikle değerlendirildiği ortadadır. Fahri başkonsolosluk makamına atanacak kişilerin, temsil edecekleri ülkenin değerlerine ve politik hassasiyetlerine uygun bir duruş sergilemesi, ulusal çıkarlar açısından kritik bir öneme sahiptir. Ankara’nın bu konuda dikkatli davranması ve süreci özenle yönetmiş olması, Türkiye’nin ulusal güvenlik ve diplomatik hassasiyetlerini gözetme adına gerekli bir tedbir olarak değerlendirilmelidir.

*********************

ILHAN KARAÇAY’S KRITIEK: DE NONCHALANCE VAN ONS NIEUWE HONORAIRE CONSULAAT-GENERAAL IN NEDERLAND VEROORZAAKT VERDRIET

*Het gebrek aan formaliteit van de multimiljonair Titus Kramer, die bekend staat om zijn liefde voor Turkije, en zijn gekozen medewerkers tijdens de officiële ceremonie was verbazingwekkend.

*Terwijl onze ambassadeur in Den Haag, ons consulaat-generaal in Amsterdam, en onze adviseurs van Financiën en Handel netjes gekleed in stropdassen waren, ontbrak deze netheid bij de honorair consul-generaal en zijn medewerkers, wat een teken was van gebrek aan ernst.

*De competentie van de door Kramer gekozen secretaris-generaal en cultureel adviseur was ook een punt van discussie.

AMERSFOORT (Woudenberg) – Na een lange wachttijd en onderzoek werd de Nederlandse Titus Kramer, die op 1 augustus 2024 door Ankara werd goedgekeurd als honorair consul-generaal, op 4 oktober 2024 officieel ingehuldigd, nadat hij een ongeluk had gehad.

De multimiljonair Titus Kramer, die bekend staat om zijn liefde voor Turkije, had zich aangemeld voor de positie van honorair consul-generaal voor de provincie Utrecht in Nederland. Kramer, die lang moest wachten, vertelde me tijdens een bijeenkomst dat hij niet begreep waarom het zo lang duurde en vroeg om mijn mening. Hoewel ik een vermoeden had, gaf ik mijn mening toen niet.

Voordat ik verder inga op mijn vermoeden en uitleg, wil ik eerst de openingsceremonie bespreken:

Kramer had een deel van zijn kasteel ‘Kasteel de Viersprong’ in het dorp Woudenberg, nabij Amersfoort, gereserveerd voor het honorair consulaat-generaal voor de provincie Utrecht. Op 4 oktober vond de officiële openingsceremonie plaats.

De ceremonie werd bijgewoond door onze ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, ons consulaat-generaal in Amsterdam, Mahmut Burak Ersoy, de financieel adviseur Zafer Düzenli, de handelsadviseur in Den Haag, de handelsattaché van Amsterdam en een select gezelschap van genodigden.

U hebt de toespraken tijdens de openingsceremonie waarschijnlijk in de berichten van mijn collega’s gezien. Ik wil u echter vertellen over enkele opmerkelijke zaken tijdens deze ceremonie.

Op de foto van links naar rechts: De commerciële adviseur van het honorair consulaat Michiel Hordijk, ons consulaat-generaal in Amsterdam Mahmut Burak Ersoy, honorair consul-generaal Titus Kramer, onze ambassadeur in Den Haag Selçuk Ünal, secretaris-generaal  en cultureel adviseur .

Het eerste opvallende punt was het ontbreken van stropdassen bij de honorair consul-generaal en zijn medewerkers tijdens deze officiële bijeenkomst. Het tweede opmerkelijke punt was de representativiteit van de door de honorair consul-generaal gekozen secretaris-generaal  en cultureel adviseur .

Mijn mening over deze situatie is als volgt:

Hoewel de functie van honorair consul-generaal geen officiële diplomatieke status heeft, wordt verwacht dat het de prestige en ernst van het land dat het vertegenwoordigt, weerspiegelt. In een dergelijke promotiebijeenkomst wordt verwacht dat diplomatieke vertegenwoordigers van Turkije stropdassen dragen, wat wordt beschouwd als passend gedrag volgens diplomatieke etiquette en ernst. Het feit dat de honorair consul-generaal en zijn team geen stropdassen droegen, kan de indruk wekken van een informele houding tijdens deze bijeenkomst.

Deze situatie kan worden gezien als een poging om een informele en gezellige sfeer te creëren in plaats van een officiële bijeenkomst. Maar gezien het belang van kleding en protocollen in diplomatieke functies, kan de afwezigheid van stropdassen bij de honorair consul-generaal en zijn team door sommige kringen worden gezien als een gebrek aan ernst en respect. Dit kan ook worden geïnterpreteerd als een discrepantie of een gebrek aan protocol in de officiële vertegenwoordiging van Turkije.

Hoe deze situatie breder werd ontvangen, kan ook verband houden met de culturele verschillen van de deelnemers en het doel van de bijeenkomst. In sommige West-Europese landen kan een meer informele kledingstijl gebruikelijk zijn in het bedrijfsleven en diplomatieke kringen. Echter, dit kan niet in overeenstemming zijn met de officiële gebruiken van Turkije. Uiteindelijk had het tonen van dezelfde ernst en zorg door alle partijen tijdens een dergelijke bijeenkomst een positiever effect gehad op het imago van het vertegenwoordigde land.

De houding en kledingkeuze tijdens deze bijeenkomst roepen vragen op over hoe serieus de honorair consul-generaal en zijn team hun taken nemen. In een diplomatiek evenement, vooral bij een promotiebijeenkomst van een functie die Turkije vertegenwoordigt, is de juiste kledingkeuze uiterst belangrijk om zowel het aanzien van het vertegenwoordigde land te behouden als om respect te tonen voor de taken en verantwoordelijkheden. Zelfs een klein detail zoals een stropdas heeft een grote symbolische waarde in termen van ernst en professionaliteit. Daarom heeft de deelname van de honorair consul-generaal en zijn team zonder stropdassen de officiële sfeer van de bijeenkomst aangetast en geen passend beeld van Turkije achtergelaten.


Op de bovenstaande foto valt op dat de Turkse gasten stropdassen dragen, terwijl het ontbreken van een stropdas bij de honorair consul-generaal als storend werd ervaren.

Hoewel onze ambassadeur in Den Haag, ons consulaat-generaal in Amsterdam, en onze adviseurs probeerden de situatie in balans te brengen door stropdassen te dragen, creëerde het feit dat de medewerkers van het honorair consulaat-generaal dit protocol niet volgden, een inconsistent beeld. Dit verdient kritiek omdat het niet alleen niet in lijn is met de formele houding die hun functie vereist, maar ook de prestige van het vertegenwoordigde land, Turkije, schaadt. De ernst en zorg die diplomatieke representatie vereist, moet niet alleen van officiële functionarissen, maar ook van honorair functionarissen worden verwacht.

REPRESENTATIEVERMOGENS Bij de benoemingen voor de functie van honorair consul-generaal is vooral de bekwaamheid en het representatievermogen van het gekozen team van groot belang. Posities zoals secretaris-generaal en cultureel adviseur zijn cruciaal omdat ze direct van invloed zijn op het imago van Turkije in het buitenland en de culturele interacties. De verwachting is dat deze benoemingen plaatsvinden onder individuen met de nodige expertise en ervaring, en niet alleen gebaseerd op persoonlijke relaties of professionele achtergrond. Echter, het feit dat de door de honorair consul-generaal benoemde secretaris-generaal bekend staat om zijn achtergrond in de verzekeringssector en de cultureel adviseur een gebrek aan ervaring in dit gebied heeft, geeft de indruk dat deze benoemingen niet op basis van verdienste zijn gedaan.

Vooral het feit dat de cultureel adviseur 23 jaar oud is en de volgende verklaring heeft afgelegd, benadrukt zijn gebrek aan ervaring: “De stem van de stemlozen is wat ik zie in mijn werken. Als Turken zijn we een minderheid in Nederland en er zijn niet veel Turkse kunstenaars. Dit was een van de factoren die me ertoe brachten met kunst te beginnen. Ik werkte in het grootste museum voor moderne en hedendaagse kunst van Nederland; hier was er geen enkel werk, geen symbool, geen enkel stuk in de collectie dat mijn cultuur vertegenwoordigde, een gemeenschap die al zestig jaar in Nederland is gevestigd. Daarom besloot ik de stem van de stemlozen, de Turken in Nederland, te worden…”

Of deze beslissingen zijn genomen in overleg met Ankara is onduidelijk, maar personen die dergelijke belangrijke posities bekleden, moeten individuen zijn die de belangen van het land dat zij vertegenwoordigen, het beste kunnen behartigen en beschikken over internationale ervaring en kennis. Anders kunnen dergelijke onzorgvuldige benoemingen de diplomatieke en culturele representatie van Turkije schaden en een negatief beeld creëren in buitenlandse betrekkingen. Het is essentieel dat de honorair consul-generaal bij dergelijke belangrijke posities zorgvuldiger en verantwoordelijker handelt om de reputatie van Turkije te beschermen.

LANGDURIG ONDERZOEK De relaties en contacten die personen hebben opgebouwd voordat ze worden benoemd tot honorair consul-generaal, worden uiteraard met grote zorgvuldigheid onderzocht. Hoewel de persoon die is benoemd tot honorair consul-generaal beweert dat hij van Turkije houdt en deze functie oprecht wil, is het opvallend dat sommige kringen beweren dat hij “in contact staat met verkeerde mensen”. Deze beschuldigingen kunnen twijfels hebben gewekt bij de autoriteiten die de nationale belangen van Turkije verdedigen en kunnen de reden zijn geweest voor de vertraging in de goedkeuring van de aanvraag.

Deze contacten kunnen, gezien de gevoelige politieke kwesties van Turkije, een schaduw werpen over de diplomatieke bekwaamheid en representatiecapaciteit van de kandidaat. Het is duidelijk dat zelfs geruchten hierover met zorg worden beoordeeld bij benoemingen. Het is van cruciaal belang dat personen die worden benoemd tot honorair consul-generaal een houding aannemen die in overeenstemming is met de waarden en politieke gevoeligheden van het land dat zij vertegenwoordigen. Dat Ankara in dit opzicht voorzichtig heeft gehandeld en het proces zorgvuldig heeft beheerd, moet worden beschouwd als een noodzakelijke maatregel ter bescherming van de nationale veiligheid en diplomatieke gevoeligheden van Turkije.

YURTDIŞINDA BAŞARILI OLAN TÜRKLERİN ÖNCÜSÜ: ETHEM EMRE, ÇEŞİTLİ SORUNLARA ÇARELER BULUYOR.

YURTDIŞINDA BAŞARILI OLAN TÜRKLERİN ÖNCÜSÜ: ETHEM EMRE, ÇEŞİTLİ SORUNLARA ÇARELER BULUYOR.

Gurbet ellerde olağanüstü başarılar elde etmiş birçok Türk bulunmakta, ancak Ethem Emre’nin çeşitli alanlardaki faaliyetleri, onu bu isimler arasında ön plana çıkarıyor. Emre, sadece bireysel başarısıyla değil, aynı zamanda uluslararası alanda kurduğu ilişkilerle de dikkat çekiyor.

*Kaza sigortası ile tazminatlarınızı alıyor…
*Türk Sağlık Merkezi ile sağlığınıza kavuşturuyor…
*Türk Hukuk Bürosu ile miras ve emlak sorunlarınızı çözüyor…
*Altın Emlak ile Türkiye’deki emlak alım satımlarınızı kolaylaştırıyor…
*Hollanda Türk Ticaret Derneği ile iş dünyanızı büyütüyor…
*Gençlerimizi eğitim sonrasında iş dünyasına hazırlıyor…


İlhan KARAÇAY yazdı:

Anadolu’yu terk edip yurt dışında yuvalanan gurbetçilerimiz arasında çok başarılı olmuş insanlarımız ile yapılan pek çok röportaj okumuşsunuzdur.
58 yıllık gazetecilik yaşamımda, naçizane şahsım da pek çok başarılı insanımız ile söyleşiler yapmış ve onları öne çıkarmışımdır.

Gurbetçilerimizin geride bıraktıkları nesiller içinde yer alan pek çok gencimiz, sadece iş dalında değil, spor, sanat, siyaset gibi alanlarda da büyük başarılara imza atmışlardır.

Afbeelding met kleding, overdekt, tekst, meubels Automatisch gegenereerde beschrijving

Çok Yönlü Bir Lider olan Ethem Emre’nin
Geniş Kapsamlı Faaliyetleri

Ethem Emre, birçok dalda gösterdiği üstün performansla diğer başarılı Türklerden ayrılıyor. Onun önderliğinde, Hollanda-Türk Ticaret Odası’nın ismi Hollanda-Türkiye Ticaret Derneği olarak değiştirildi ve bu kurum, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesinde önemli rol oynuyor. Emre’nin faaliyetleri sadece ticaretle sınırlı kalmıyor; kaza kurbanlarının tazminatlarını kazanmasından, Türk gençlerini eğitim sonrası iş hayatına hazırlamaya, Türk ve Hollandalıların sağlık sorunlarını çözmeye kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor. Ayrıca, Türkiye’deki miras ve emlak sorunlarıyla da ilgilenerek, yurtiçi ve yurtdışındaki birçok insana yardım eli uzatıyor.

1962 yılında doğan Ethem Emre, 1974 yılında Lahey’de yaşayan babasının yanına aile birleşimi kapsamında gelmiş. İlkokulu burada tamamladıktan sonra eğitimini teknik alanda sürdürdü.
Hollandacayı, Türkçeden daha iyi yazıp okuduğu söylenince, yeminli tercümanlık belgesini aldı ve 1981 yılında yurttaşlarına ilk hizmeti tercüman olarak vermeye başladı.

Yurttaşlardan gelen, kaza sorunları şikâyetlerinin artması üzerine, bu konuda hazırlıklar yaptı ve anlaştığı hukukçulardan yararlanarak ‘Kaza Uzmanı’ oldu.
Gerek trafik kazaları ve gerekse işyeri kazları sonunda iş göremez hale gelen kazazedelerin tazminat haklarını elde etmek için harekete geçen Ethem Emre, bu konuda kendisine başvuran müşterilerinden tek cent para almadı. Hollanda yasalarına göre, bu konuda açılan dosyanın masrafını sigorta şirketleri ödüyor.

HOLLANDA-TÜRKİYE TİCARET DERNEĞİ

Ethem Emre, Türkiye ile Hollanda arasında ticaret yapan Türk ve Hollandalıların yararlanabilceği,

Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği’ni kurdu ve bu kuruluşun başkanlığını yapmaya başladı.
‘Ticaret Odası Derneği’ sözünün yanlış anlaşılmakta olduğunu belirten bazı çevrelerden uyarı alan Ethem Emre, yeni isim olarak Hollanda-Türkiye Ticaret Derneği’ni seçti.
Ethem Emre, Türkiye’deki Hollanda temsilciliklerinin ticareti teşvik edici faaliyetlerine dair kapsamlı bir analiz yapmıştır. HTTD uzmanları, aralarında bir yapay zeka iletişim analistinin de bulunduğu ekip ile, iş dünyasının ihtiyaçlarına ve ortaya çıkan fırsatlara dayalı olarak stratejik hedefleri optimize etmeye odaklanmıştır.

Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği, yeni isimle ilgili olumlu görüş bildirdi.
HTTD, Türk pazarına girmek isteyen Hollandalı şirketler için merkezi bir koordinasyon noktası olarak kalmaya devam edecek ve erişilebilir, pratik ve kişisel destek sunacaktır. Rotterdam’daki merkezinden faaliyet gösteren dernek, İstanbul’daki Holland Trade Center İstanbul (HTCI) ve Turkish Dutch Trade Consulting (TDTC) gibi ticari ortaklarla yakından çalışmakta ve yerel güvenilir hizmet sağlayıcı ağlarını kullanmaktadır.

İsim değişikliği, 21 Ağustos 2024 tarihinde noter onayı ile yasal olarak gerçekleştirilmiştir.
NTTF, Hollanda Ticaret Odası’na 57773599 kayıt numarasıyla tescil edildi.
Afbeelding met tekst, gebouw, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving
Ethem Emre’nin Rotterdam’daki merkezi bu binada toplanmış. Tamamı Emre’ye ait olan bu binada konuşlandırılmış olan bölümlerde verilen hizmetler, ülkenin çeşitli bölgelerinde devam edecektir.

TÜRK SAĞLIK MERKEZİ

Afbeelding met tekst, person, kleding, pak Automatisch gegenereerde beschrijvingSağlık konusunda önemli girişimlerde bulunan Ethem Emre, gerek rekabet ve gerekse Hollanda makamlarının duyarsızlığı nedeniyle engellenmiş olsa da, verdiği mücadele sonunda amacına ulaştı diyebiliriz.
Ethem Emre’nin bu konudaki planlarından biri Dünya Sağlık Turizmi Merkezi’ni açmaktı. Bazı engellemeler nedeniyle gerçekleşmeyen bu plandan sonra, Hollanda’da hizmet verecek olan Türk Sağlık Merkezi’ni kuran Emre, bu oluşumun başına, Türkiye’nin sayılı uzmanlarından biri olan Doktor Alparslan Gültekin’i getirdi.

Doktor Gültekin, Rotterdam’da faaliyete geçen Türk Sağlık Merkezi Kliniği’nde neler yapılacağını şöyle anlattı:

Hollanda sağlık sistemi aslında bilimsel ve kanıta dayalı bir tip disiplini ve kendi içerisinde oldukca tutarlı. Ana hareket noktası, Hollanda’da yaşayan insanların büyük bir bölümünün sağlıklı olduğu ve var olan bu sağlıklı olma halinin muhafaza edilmesini amaçlıyor.

Buradan bakınca, sistem doğru ve hiç bir problem görülmüyor ama, pratik öyle değil. Özellilkle Türk nüfus açısından durum farklı.

Özelikle birinci ve ikinci kuşak Türk nüfus, geçmişte çok iyi şartlarda çalışmamıs, şimdilerde kronik hastalıklarla baş etmeye çalışıyor. En önemli sorunlardan biri, kronik ağrı ve maalesef Hollanda sağlık sistemi, kronik ağrı ile mücadele edemiyor. Ağrı, insan bedeninde en önemli problemlerden biridir ve çözülemediği zaman insanın ruh halini de olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle, kronik ağrının sebebini ortaya çıkartmak ve bu durumu mümkün olduğunca azaltmak ana stratejimizdir.

Bir diğer sorun, Türk hastaların sağlık problemlerini kendi ana dilinde ve kendi kültüründe ifade etme isteği ve bunun mevcut saglık sistemi içerisinde karşılık bulamaması.

Yine Türkiye’deki sağlık sistemi ile mukayese edildiğinde, Hollanda sağlık sistemi, belirli bir kurallar sistemi içerisinde hareket ettiği için, Türkiye’deki kadar kolay ve hızlı sonuç almak mümkün değil. Bu durum Türk hastalar açısından ciddi bir memnuniyetsizlik nedenidir.

Uzun araştırma süreleri içerisinde, hastaların doğru ve hızlı teşhis almaları süreci, bazen sekteye uğruyor. Bunun neticesinde tedavi geç başlayabiliyor. Biz bu noktada hastalara doğru ve hızlı bir danışmanlık sunmayı istiyoruz.

Alpaslan Gültekin’i kendi kaleminden tanıyalım:

1969 yılında Erzurum Pasinler’de dünyaya geldim. Rahmetli babam fotoğrafçıydı. İlk kez 5 yaşında fotoğraf ile tanıştım ve yaklaşık 50 yıldır gördüğüm her detayı hafızama yerleştiririm. Yani fotoğraf en büyük hobim.
1993 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1994-95 yıllarında Türkiye’nin çok sıkıntılı olduğu döneminde, zor ama belki de en özel coğrafyasında, insanıyla doğasıyla ve kültürüyle, ruhumda derin bir iz bırakan Hakkari Şemdinli’de askerlik görevimi yaptım. Sonrasında dil eğitimi için yaklaşık bir yıl süre ile Chicago’da yaşadım.Türkiye’ye döndükten sonra, Erzurum’da göreve başladım.
1999-2002 yıllarında İl Sağlık Müdürlüğü, 2002-2007 yıllarında, hastane Başhekim Yardımcılığı yaptım.
2007-2023 yıllarında İzmir’de aile hekimliği yaptım.
Bu süre içerisinde, geleneksel ve tamamlayıcı tıp eğitimleri aldım. Ekim 2023’de emekli oldum ve o tarihten bu yana Hollanda’da yaşıyorum.

Sağlık konusunda başvuru için:
Dr. Alpaslan Gültekin
+31 88 808 7803
info@turksaglikmerkezi.nl

Van Galenstraat 103
3031 TD Rotterdam

TÜRK HUKUK BÜROSU

Ethem Emre’nin kurmuş olduğu, Türk Hukuk Bürosu’nun başına getirdiği Avukat Esin Çiftçi, 14 yaşında iken Belçika’ya geldi.
Lise eğitimini burada tamamlayarak öğrenmiş olduğu Hollandaca, Fransızca ve İngilizce dillerinde kendisini ileri seviyelere taşıdı. Bunun üzerine, Belçika’da başlamış olan Hukuk Fakültesi serüvenini Türkiye’de devam ettirerek, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesini bitirdi. Ardından yüksek lisansını, Sermaye Piyasaları ve Ticaret Hukuku’nda tamamladı. Ayrıca Arabuluculuk Uzmanlık Eğitimlerinin tümünü tamamladı. ‘Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nda Arabuluculuk Siciline kayıtlı bir Arabulucudur.

Türk Hukuk Bürosu, Hollanda ve tüm Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarının, Türkiye’de yaşadığı Miras Hukuku, Tanıma, Tenfiz, Gayrımenkul ve Kira Hukuku, Borçlar, Alacak ve Tazminat Hukuku, Aile ve Boşanma Hukuku, Nüfus ve Vatandaşlık İşlemleri, Ticaret Hukuku, Tüketici Hukuku, Uluslararası Hukuk, Sigorta Hukuku, Vergi, sosyal Güvenlik ve diğer hukuki sorunlarına tek merkezden çözüm üretmek amacıyla kurulmuş olan Hukuk Enstitüsü’ne dahil olmaktan dolayı mutluluk duyuduğunu belirten Esin Çiftçi, 6 yılı aşkın süredir İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat olarak, birden fazla hukuki alanda hizmet veriyor. Şimdilerde Türkiye’den İstanbul Şişli’de yer alan ofisiyle birlikte, Türk Hukuk Bürosu merkezinin bulunduğu Rotterdam, Arnhem ve Amsterdam’daki ofislerde hizmet veriyor.

Esin Çiftçi, ‘Size başvuracak olan yurttaşlarımızın sorunlarının çözümünde nasıl bir rol oynayacaksınız? Bunu örnekleyerek anlatır mısınız?’ şeklindeki sorumu şöyle cevapladı:

“Özellikle Miras Hukuku alanında Avrupa’daki Türkler oldukça zorluklar yaşamaktadır. Avrupa’da yaşamaları sebebiyle Türkiye’deki malvarlığı paylaşımlarındaki iş ve işlemlerin zorluğu ve uzunluğu vatandaşların işlemlerini başlatmakta sıkıntılar yaşadıkları gözlemlenmiştir.

Bu noktada Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiye’deki miras hukuku işlemlerinde yaşadıkları ülkede bulanan ve Türk Hukuku’na hâkim bir avukatla çalışmalarının avantajlarını şöyle anlatabilirim:

Örneğin Hollanda’da yaşayan hem Hollanda hem de Türk vatandaşı olan bir yurttaş olduğunuzu varsayalım. Bu kişinin Türkiye’de taşınmaz malları (evler,arsalar) ve bankada bir miktar parası var. Aynı zamanda, Hollanda’da da bir evi ve banka hesabı bulunuyor. Bu kişi vefat ettiğinde, geride kalan varislerinin hem Hollanda’da hem de Türkiye’deki miras işlemlerini halletmesi gerekir.

Bu durumda:
Hukuki durum açısından: Hollanda’daki mirası, Hollanda Miras Hukuku kapsamında değerlendirilecekken, Türkiye’deki taşınmaz malları ve banka hesapları Türk Hukuku kapsamında yürütülmesi gerekecektir.

Bu noktada Hollanda’da Türk Hukuku’nu bilen bir avukat olarak söz konusu miras işlemlerinin daha hızlı ve doğru bir şekilde yürütülmesi büyük avantaj sağlar.

Örneğin Türkiye’deki taşınmazların varislere intikali için gerekli davaların açılması ve veraset ilamının alınması, akabinde intikal için noter ve tapu müdürlüklerindeki süreçler kolayca yönetilir. Akabinde yapacağımız arabuluculuk başvurusu ile süreci kolaylaştırmaya gayret göstererek müvekkilimizin menfaatini korumaya özen göstererek, müvekkillerimizle kendilerini ifade etmekte en rahat hissettikleri dil ile etkili iletişim kurarak süreci anlamalarını sağlamaktayız. Böylelikle dil ve kültür farkı sebebiyle yaşanabilecek yanlış anlamalar ve bürokratik zorluklar minimize edilmiş olur. Ayrıca Türkiye’ye gitmeden bulundukları yerden yüz yüze iletişim kurabilecekleri ve her an ulaşabilecekleri bir avukat danışmanlığı sağlanabilmesi, Avrupa’da yaşayanlara büyük kolaylık sağlamaktadır.

Sonuç olarak örneğimizdeki müvekkilimizin Türkiye’deki miras süreci, Türkiye’ye gitmesine gerek kalmadan kolay ve etkin bir şekilde yönetilmiş olur ve Türk hukukuna hâkim olan bizler, süreçlerde müvekkiller adına zaman ve maliyet tasarrufu sağlamış oluruz. Bu sayede de olası hataların önüne geçilmiş ve miras sorunsuz bir şekilde paydaşlarına devredilmiş olur.

Bu konularda iletişim için:

Av.Arb. Esin Çiftci Türk Hukuku Projeleri Koordinatorü

+31 (0) 6 28 94 45 79
av.esinciftci@turkhukuku.nl

+31 (0) 88 808 78 88
info@turkhukuku.nl
www.turkhukuku.nl

Goudse Rijweg 380, 3031 CK Rotterdam
Zuidermolenweg 23 B, 1069 CE Amsterdam
Volkerakstraat 10, 6826 GM Arnhem

TÜRKİYE’DE EMLAK HİZMETİ

Ethem Emre’nin hizmet verdiği alanlardan biri de, Türkiye’de emlak işleri.
Hollanda’da yaşayan Türk ve Hollandalılar’ın, Türkiye’deki emlak alım satımlarında mağdur olmamaları için ‘ALTIN EMLAK’ ile bir anlaşma yapan Emre, bu konudaki hizmeti de başarı ile yürütüyor.

Türkiye’nin en güçlü emlak firmalarından biri olan ALTIN EMLAK ile, Rotterdam’da yapılan bir toplantıda sözleşme imzalayan Emre, “Hollanda’da yaşayıp Türkiye’de emlak alım satımı yapanlar, bundan böyle mağdur olmayacaklar” dedi.

Altın Emlak’ın Genel müdürü ve aynı zamanda Tüm Girişimci Emlak Müşavirleri Derneği (TÜGEM) Başkanı Mustafa Hakan Özelmacıklı ve İmtiyaz/Franchse sahipleri Serkan ve Gülşen Dilki, Ethem Emre’nin Rotterdam’daki merkezinde yaptıkları görüşmede anlaşmaya vardılar.

İKİ ÜLKEDE YATIRIMLAR

Ethem Emre, Hollanda’ya yatırım yapmayı düşünenlere ne gibi yardımlar yapabileceklerini şöyle anlatıyor: ‘Hollanda ve Türkiye Ticaret Derneği olarak, her iki ülkede de networkümüzde bulunan uzman “işbirliği kuruluşları” ve “çözüm ortakları” kanalıyla, Türk ve Hollandalı işadamlarının, kurumsal hedefleri doğrultusunda işlerini geliştirmeleri ve dış pazarlara açılabilmeleri hususunda, tavsiye ve önerilerde bulunmaktan, detay sektörel pazar araştırması yapmaya; sektörel B2B matchmaking toplantıları organize etmekten, risk analizi ve fizibilite analizleri hazırlamaya; kurumların oluşturabilecekleri her türlü işbirliği imkanlarını (distribütörlükten kontratlı üretime, lisanslı imalattan joint venture’a kadar her tipte) yaratmakta ve ilgili her tür konularda onlara rehberlik ederek hizmet vermekteyiz. Her kuruma ve kuruluşa basmakalıp tekdüze çözümler önermekten ziyade, başvuruda bulunan kuruluşlarla mümkünse yüzyüze görüşerek herbirinin kurumsal hedeflerini ve kısıtlarını da gözönüne alarak özgün gereksinimlerini belirlemekte ve adım adım modüler bir şekilde bunlara uygun çözümler üreterek, uygulamaları gerçekleştirmekte ve kurumların uluslararası alanda büyümelerine ve hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmaktayız.’

Ethem Emre, Hollanda’nın Türk girişimciler için verdiği teşvikleri şöyle anlatıyor: ‘Hollanda hükümeti 9 üst ana sektör olmak üzere çeşitli iş kollarında teşvik programları sunmakta. Hollanda’da iş kuran yabancı şirketlerde doğal olarak bu teşvik programlarına başvurabilmekte. Ancak bu konuda spesifik bir uzmanlık alanı olup , HTTD olarak yine ilgili “çözüm ortaklarımız” kanalıyla , gerektiğinde uzman danışmanlık hizmetleri sunabilmekteyiz.
Ülke yönetiminin politik olarak desteklediği ve önem verdiği dokuz üst ana sektör söz konusudur. Bu sektörler; ziraat ve gıda, bahçe bitkileri, yüksek teknoloji endüstrileri, yaratıcı endüstriler, lojistik, enerji (bilhassa yenilenebilir), yaşam bilimleri ve sağlık, kimya, denizcilik ve su yönetimi olarak sıralanıyor.’

Türk girişimcilere neler önerebileceğini sorduğumuz Emre şu yanıtı verdi: ‘Hollanda hemen hemen her tür girişimciye açık, tamamen serbest rekabete uyumlu bir ülkedir. Her tür sektörün ve kurumun güçlü ve zayıf yanları, kendine özgün amaçları ve kısıtları olabilir. Yani biz hazır reçeteler sunmak yerine önce ihtiyaç ve gereksinimleri belirleyip, sonra öneride bulunuyoruz. Teşhis koymadan tedavi önermeyi doğru bulmuyoruz. Bu bağlamda bu sorunuza peşinen bir yanıt vermem sağlıklı olmaz.
Ancak zaman zaman bünyemizde bulunan “Green & Black Consulting – International Business Intelligence & Cooperation Services”, “ESJ Financial Engineering” vb., kurumlar kanalıyla ülkemizde mevcut odalara, sanayi birliklerine, sektör kümelenmelerine Hollanda ekonomisi, teknolojisi, teknoloji transfer imkanları, işbirliği olanakları, uluslararası işbirliğinde dikkat edilmesi gereken hususlar, Hollanda ticari ve hukuki altyapısı vb.” konularda bilgilendirme toplantıları düzenliyoruz. Böylece en azından katılanların kafasında bazı sorgulamaların oluşmasına, kendi gereksinimlerini gözden geçirme ihtiyacı hissetmelerine vesile oluyoruz.’

Afbeelding met plafond, binnen, persoon, staand Automatisch gegenereerde beschrijving
Ethem Emre, çeşitli konularda hizmet yarışını sürdürken, gerek yetenekli personelinden ve gerekse uzmanlardan destek görüyor.

Ethem Emre, Hollandalıların da Türkiye’de yatırım yapmak için nelere dikkat edilmesi gerektiğini şöyle anlatıyor: ‘Öncelikle Hollandalı yatırımcının hedefini belirlemek lâzım. Sadece Türk pazarına mı açılmak istiyor? Yoksa bir Türk firmayla iş ortaklığı oluşturup, Türkiye çevresindeki (malum bizim ülkemizde iki kıtayı birleştiren bir köprü olması sebebiyle son derece stratejik ve sıçrama yapmaya müsait bir coğrafi lokasyona sahip) pazarlara da kaymayı düşünür mü? Bunun için yeterli bütçesi ve insan kaynağı var mı? Finansman ve teknoloji imkanları kısıtlı mı? Özetle teşhis koymadan tedavi önerilmesi doğru değil. Mevcut durumu ve imkanları görmeden, bilmeden ve analiz etmeden bir şey önermek ne kadar doğru? Bu nedenle önerilerimiz sektörden sektöre, firmadan firmaya değişiklikler göstermekte.
Bir önceki sorunuza verdiğim yanıtta olduğu gibi Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz bilgilendirme sunum ve toplantılarının bir benzerini Hollanda da, çeşitli Hollanda meslek kuruluşlarına ve kümelenmelerine yönelik olarak gerçekleştiriyor ve programlarımıza alıyoruz.
Özetle, kurum olarak, her iki ülke arasındaki ticaret ve işbirliği imkanlarının geliştirilmesi konusunda, her iki ülkede de aktif çalışmalar yürütmeye çaba sarf etmekteyiz
.’

GENÇLİĞİ İŞ DÜNYASINA HAZIRLAMA VE TÜRKİYE’DEN SERMAYE VE BEYİN GÖÇÜNÜ TERSİNE ÇEVİRME…

Ethem Emere’nin koltuğuna sığdırdığı üçüncü karpuzun konusu, gençlerimizin eğitim sonrasında iş dünyasına hazırlanması. Bu konuyu da az sonraki söyleşimizde genişçe okuyacaksınız ama, Emre’nin önemli bir çift sözüne yer vermek istiyorum: ‘Türkiye’deki gençlerimiz, atalarından kalma mirasları satarak yurt dışına yerleşiyorlar. Hem paraların yurt dışına çıkmaması ve hem de gençlerimizi kaybetmemek için çaba göztermemiz lâzım. Ben bu konuda girişimlerde bulundum. Umarım semeresini görürüz.’

Ülkemizde iyi eğitim görmüş, alanlarında uzmanlaşmış gençlerimiz ve sermayelerini en uygun yatırımlarla değerlendirmek isteyen girişimciler, genellikle daha iyi standartlarda iş imkânlarına sahip olmak amacıyla yönlerini farklı ülkelere çevirmekteler.
Türkiye’de özellikle son yıllarda beyin ve sermaye göçü hareketleri büyük bir hız kazandı.

Özellikle eğitimli ve yetenekli gençlerimizin ülkemiz için önemini vurgulayan Ethem Emre şunları söyledi: ‘Ülkemizde ve yurt dışında bulunan gençlerimizi ekonomik ve sosyal yönden destek vererek kazanmalıyız. Beyin göçünün önlenmesinin yanında, gençlerimizin yurt dışında asimile olmalarını önlemek için gecikmemeliyiz. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarımız ile el el vererek adım atmada gecikmemeliyiz.’

Afbeelding met tekst, plafond, binnen, mensen Automatisch gegenereerde beschrijvingGençlerimize sahip çıkma toplantılarına çok önem veren Ethem Emre, yakında Türkiye’de de toplantılar düzenleyeceğini belirtiyor.

Ethem Emre, Gençlerimize fırsatlar sunulması gerektiğini vurgularken, Türkiye’deki gençlerimizin varlıklarını ve miraslarını yurt dışına taşımalarının önüne geçilmesi gerektiğini belirtti.
‘Düşünen ve üreten değerlerimizi kaybetmeyelim’ diyen Emre şöyle devam etti:

‘Ülkemizde düşünce ve sermaye göçü yaşanmaması adına hepimiz üzerimize düşeni yerine getirmekten kaçınmamalıyız. Bunun aksi olması halinde, vatanından kopan gençlerimizin asimile olmalarının önü kesilmelidir. Düşünen ve üreten, sahip oldukları alanlarda başarılı olan pırıl pırıl gençlerimiz var. Bu gençlerimizin ülkemizi terketmelerine fırsat vermemeliyiz.’

Afbeelding met tekst, persoon, person, krant Automatisch gegenereerde beschrijving
Ethem Emre’nin en büyük endişelerinden biri, ülkemizde eğitim görmüş gençlerimizin, miraslarını satarak yurt dışına göç edişleri. Konuyla ilgili olarak Business World’a konuşan Emre, yapılması gerekenleri anlatıyor.

Hollanda’daki gençlerimiz için de önemli projeleri olduğunu söyleyen Emre şöyle devam etti:
‘Gençlerimize sahip çıkarsak, onlar da kendilerinden sonraki kuşağa sahip çıkarlar. Bizler şimdi bunu yapmazsak gelecekte neslimizi kaybederiz. Zira aksi takdirde asimile olmaları kaçınılmazdır. Bizim geleceğimiz olan gençlerimizi, dernek olarak iş ve staj konularında desteklemeye devam edeceğiz.’

Ethem Emre, Devletimizin, kurumlarımızın, işadamlarımızın, STK’ların ve medyanın gençlerimize yardım için gayret sarfetmelerini, aksi takdirde gençlerimizi kaybedeceğimizi belirtirken, Hollanda’da 300’ü aşkın iş kadınımızın olduğunu, bu kesimin de desteğe ihtiyacı olduğunu belirtiyor.

TÜRK TİCARET MERKEZİ

Ethem Emre’nin öteden beri arzuladığı bir Türk Ticaret Merkezi’nin oluşmasıdır. Bu konuda çok yoğun çalıştığı halde bir sonuç elde edemeyen Emre, desteklendiği takdirde yakın bir gelecekte bu emeline nail olacağını umut ediyor.

TÜRKİYE’DE TARIM SEKTÖRÜ İÇİN YAPILAN PROGRAMLAR

Hollanda Türkiye Ticaret Derneği, yaş meyve sebze sektöründe faaliyet gösteren firmaları önce Antalya’da buluşturdu. Turkish Dutch Trade Consulting Limited Şirketi’nin katkıları ile hazırlanan organizasyon, Hollanda -Türkiye arasında işbirliği temellerini ve yatırım fırsatlarını oluşturma misyonunu başarıyla yerine getirdi.

Afbeelding met persoon Automatisch gegenereerde beschrijvingEthem Emre çok önem verilmesi gereken tarımcılıkla ilgili araştırma gezisinde.

Özellikle Kuzey Avrupa’da faaliyet gösteren yaş meyve sebze sektörünün başarılı şirketleri, Antalya ve çevresinde potansiyel Türk ticari ortakları ile bir araya getirildi.
Yörex Fuar ziyareti çerçevesinde, Türkiye’de yetiştirilen özgün tarım ürünlerinin tanıtımı sağlanarak, Hollandalı iş insanlarının üretici ve tedarikçiler ile buluşmaları sağlandı.

Diğer yandan, konaklama sektöründe faaliyet gösteren firmalar, İstanbul’da ve ardından Denizli’de ağırlanarak Türk partnerleri ile B2B eşleştirmeleri program dahilinde yer aldı.

İLK PROJE MERSİN’DEN

Afbeelding met persoon, buiten, staand, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Ethem Emre tarafından hayata geçirilmiş olan Hollanda – Türkiye Ticaret Derneği’nin özel organizasyonu ile gerçekleşen ikinci iş gezisinde, 9 Hollanda firması temsilcilerinin katıldığı bir sonrasında, Mersin’e milyar euroyu bulan yatırım planları yapıldı.
Ülkemiz ekonomisi için çok önemli olan bu yatırımların gerçekleşmesi halinde, ülkemiz ile Hollanda arasındaki ticaret hacmi milyarlarca dolar yükselecek.

Afbeelding met vloer, binnen, persoon, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda’dan gelen 9 Tarım yatırımcısı, Mersin Ticaret Odası’ndan düzenlenen
görüşmelerde 210 firma ile görüşmeler yaptı.

Bugüne kadar çok sayıda firmaya Hollanda’da şirket açmak ve Avrupa’ya açılmalarını sağlamak için danışmanlık hizmeti verdiklerini söyleyen Ethem Emre, “Hollandalı iş insanları heyetlerini Antalya ve Mersin’e getirerek iki ülke arasındaki ticaretin gelişimine katkı sağladık, sağlamaya da devam ediyoruz. Bu heyet projemizde Mersin Ticaret ve Sanayi Odası ile işbirliğiyle iki ülke arasında ticaret başlattık ve iş anlaşmaları imzalandı.
3’üncü heyet projelerimizde bu yıl İzmir, Manisa, Bursa ve İznik bölgelerini kapsayacak bir gezi planladık. Yeni bir projemiz ise Hollanda’da yeni kurulan World Health Tourism Center Rotterdam. Buranın kuruluşunda da Hollanda Türkiye Ticaret Derneği olarak büyük destek olduk. Bu yapı ülkede örnek teşkil edecek bir projedir ve hayata geçerek ilk kiralamalarına da başlamış durumda”
dedi.

KAZA SİGORTASI HAKKINDA BİLGİLER

Kaza sigortasının önemini belirtebilmek için, Ethem Emre ile yapılan röportaj:

-Kaza anı ve sonrasında nasıl bir yol izleniyor?
-‘Herhangi bir kaza sonucunda çok farklı deneyimler, tecrübeler ediniyoruz. Sıradan bir kaza sonrası bile insanlar fiziksel hasar görmekle beraber psikolojik sıkıntılar da yaşıyorlar. Ömür boyu atamadıkları korkuları oluşuyor. İlla da kırık çıkık olması gerekmiyor, ağrılar, uyku ve konsantre bozukluğu gibi durumlar da tazminat kapsamına giren konulardır. İnsanımız kaza sonrası yaşadığı bu gibi durumların geçici olduğunu sanıyor ve ağrı kesicilerle ağrılarını gidermeye çalışıyor. Bu gibi durumda kişinin, ev doktoruna durumu bildirerek kazayı kayıt altına geçirmesi ileride yaşayacağı sorunları en aza indirir. Kişinin ifadesi bazen yeterli olmuyor, bu durumun belgelenmesi lazım. Bizler daha çok, olaylar mahkeme sürecine girmeden sigorta şirketleriyle sulh yoluyla uzlaşarak çözüme kavuşturuyoruz.

Afbeelding met weg, scène, boom, buiten Automatisch gegenereerde beschrijvingTalihsiz bir kaza geçirdiniz. Bedensel bir sakatlığınız olmadı ama zihinsel bir sorununuz oldu. Bu konuda da tazminat alabileceğinizi biliyor musunuz? Ethem Emre’nin bürolarına başvurun.

Tabi her zaman da süreç mağdurun lehine olmuyor. Sigortanın lehine rapor çıkınca eli güçleniyor.
Ya tazminat ödemiyor ya da beklentinin altında bir meblağ ödüyor. Sulhen çözüm, iki tarafın da ortak bir rakam üzerinde anlaşması demektir. Bizim de tavsiyemiz yıllarca beklemek yerine uygun şartlarda uzlaşmak en iyi yoldur.
Haklı davalarına hiçbir zaman yalan yanlış bilgi, belge katmasınlar. Zira sigortalar her şeyi büyük bir titizlikle ele alıp, değerlendiriyorlar. Araştırıyor, gerektiğinde kişiyi takip ediyorlar. Hakkın neyse onun peşinde olmalısın. Dürüstlükten asla vazgeçmemeli. Suistimal olmamalı. Yoksa eldeki hakkını da kaybedersin.
Mesela, “evden çıkamayacak durumda olduğunu” söylüyorsun, ama takip anında seni gezinti anında görüntülüyorlar, ya da sosyal medya hesaplarında spor yaparken tesbit ediyorlar, bunlar da senin haklılığını ve güvenirliğini kaybettiriyor.
O yüzden sağlam ifadeler ve haklı deliller verilmesini tavsiye ediyoruz. Aksi hâlde ‘dolandırıcı’ olarak kayıtlara geçiyor ve bu durum kişinin bütün hayatını olumsuz etkiliyor. Haklı davalarında bile haklılığını isbat etmekte zorlanıyor.’

-Kazazedelerin ne tür hakları var?
-‘Kişinin tazminat hak etmesi için belirtileri olması yetmiyor, tedavi sürecini de başlatması gerekiyor. İş kaybı olabilir, evde düzeni bozulabilir, acı parası var, kendi işyerinde pozisyonunu kaybeder. Tazminatı hak etmek için de belli prosedürlere uymak gerekiyor.
Hiçbir sigorta şirketi gelip de kaza sonrası size ‘haklarınız budur’ demez. Kişi kendi hakkını talep ederse sigorta şirketleri devreye giriyor.’

İŞÇİ İŞ KAZASI - Firuzan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu | İzmir
İş kazası yaptıktan sonra, çalışmanızı engelleyecek zihni ve bedeni sorunlarınızın karşılığını almak için, Ethem Emre’nin bürolarından birine başvurabilirsiniz. Bu konuda hiçbir ödeme yapmıyorsunuz.

-Kazazedelerin size başvurması hâlinde belli bir ücret talep ediliyor mu?
-‘Bizler bu konuda ücretsiz danışmanlık hizmet veriyoruz. Süreç başladıktan sonra da mağdurlardan herhangi bir ücret talep edilmiyor.
Bizler hukuk hizmeti veriyoruz. Kişinin haklarının alınmasını sağlıyoruz, sigorta şirketleri de ayrı bir fondan bizim hizmetin karşılığını ödüyorlar. Bizim aldığımız bedel, kişinin alacağı tazminatı asla etkilemiyor. Kazazedelerin bu duruma dikkat etmesi gerekiyor. Hiçbir şekilde doğrudan ve dava sonucunda işini yapan kuruma para ödenmiyor. Kazazededen para talep edenlerin olduğunu da duyuyoruz. Talep edilen bu para haksız ve yersiz bir kazançtır.’

-Kazazedeler başka nelere dikkat etmeliler?
-‘İş kazalarında da kaza müfettişlerinin kazayı yerinde incelemeleri çok önemlidir. Müfettişlerin kaza yerinde hazırladıkları rapor, sonucu olumlu manada etkilemek için gereklidir. Kişi kaza sonrası mesleğini yapamaz hâle geliyor, iş göremez oluyor.
Bu yüzden bu raporların sağlam bir şekilde elde edilmesi çok önemlidir ki hakları güvence altına alınsın. Sigorta şirketi tazminat ödeyeceği için onların da belli şartları ve beklentileri var. Dosya oluşumu bu yüzden sağlam olmalı ve deliller kaza sonrasına dönük olarak dosyaya ilave edilmelidir. Geçmişteki rahatsızlıkları, asla yeni bir oluşan bir sıkıntı gibi dosyaya geçirilmemeli.’

-Ne tür kazalarla ilgileniyorsunuz?
-‘Ağır trafik kazalarından tutun, bedensel ve iş kazalarına kadar olan geniş bir yelpazede hizmet veriyoruz. Yılda 1200 civarında insanımızın dosyasını sonuçlandırıyoruz. İnsanlarımızın izin sezonunda yaşadıkları kaza sorunlarını da hem yerel hem de Hollanda hukuku çerçevesinde ele alarak sonuçlandırıyoruz.’

-Sürücülere neler tavsiye edersiniz?
-‘Trafik kazalarında araç içerisindekileri koruyucu özel bir sigorta var. Kaza durumunda haklı ve haksız olma durumu da var. “Inzittend Verzekeringen/Yolcu Sigortası” denilen sigorta, yurt dışında bile araç içindekilerin tamamını sigorta kapsamı alanı içine alıyor. Bundan dolayı bu sigorta çok gerekli ve faydalıdır. Zorunlu bir sigorta olmadığı için temel paket içerisinde yer almaz. Sigortalı olan kişi kendi bu seçeneği istemeli.’

-Sürücülere neler tavsiye edersiniz?
-‘Trafik kazalarında araç içerisindekileri koruyucu özel bir sigorta var. Kaza durumunda haklı ve haksız olma durumu da var. “Inzittend Verzekeringen/Yolcu Sigortası” denilen sigorta, yurt dışında bile araç içindekilerin tamamını sigorta kapsamı alanı içine alıyor. Bundan dolayı bu sigorta çok gerekli ve faydalıdır. Zorunlu bir sigorta olmadığı için temel paket içerisinde yer almaz. Sigortalı olan kişi kendi bu seçeneği istemeli.’

İNTER TALENTEN FAALİYETİ

Afbeelding met poseren, sport Automatisch gegenereerde beschrijving

Kuruculuğunu üstelendiğiniz Inter Talenten Vakfı hakkında bilgi verebilir misiniz?
-‘Üniversite ve Yüksek Okul mezunu gençlerimizin okul bittikten sonra onları bir araya getirecek, onlara destek olacak bir oluşumun olmadığını gördüm. Bunlar bizim gençliğimiz, geleceğimiz. Onların pek çok alanda eksiklikleri var. Özellikle Türkçe dili, tarih ve kültürel alanda bilgi eksikliği yaşıyorlar. Gençlerimiz çok sosyal değiller, birbirleri ve toplum ile olan ilişkileri çok zayıf. Onları haftada bir de olsa bir araya getirerek hem birbirilerini tanıma hem dertlerini, sıkıntılarını paylaşma hem de bilgi ve birikimlerini birbirlerine aktarma zemini oluşturuyoruz. Camilerimizin Gençlik Kolları da bu manada büyük hizmetler veriyor ama onların herkese el uzatması mümkün değil. İnşallah ileriki zamanlarda bu gençleri bir araya getirerek, birlikte geniş bir çalışma ortamı hazırlamak istiyoruz. Şimdilik 20 kişilik bir genç grubu oluştu. Pandemi nedeniyle toplantılar online olarak gerçekleştiriliyor. Herkes çok mutlu, geleceğe olan güven ve umutları her geçen gün daha da artıyor.
Eğer biz gençlerimize sahip çıkmaz isek, onların yolunu açmaz, desteklemez isek onları kaybederiz. Daha doğrusu bizler kaybederiz. Biz onlara kendi bilgi, birikim tecrübelerimizi aktaracağız ki, onlar da kendilerinden sonra gelecek olan nesle bizden aldıklarını ve kendi edindiklerini, birikimlerini aktarsınlar.
İşte bu eksiklikleri nasıl giderebiliriz, meslek sahibi olmuş gençlerimizi mesleğine uygun olarak iş hayatına nasıl hazırlarız gibi düşüncelerle Inter Talenten Vakfı’nı kurduk.
Bizler ikinci nesil olarak çok zenginiz. Hem anne ve babalarımızın yaşlanmasına ve onların bizlere bıraktığı bilgi mirasına sahip olduk hem de çocuklarımızın büyümesine tanıklık ettik ve bu bilgi akışının onlara ulaşmasına vesile olduk. Bagajımız dolu dolu. Bu birikimi mezara götürmek bize yakışmaz. Elimizden geldiğince topluma hizmet etmek için gayret sarf edeceğiz. Zira her şey para değil. Her şey para karşılığı yapılmaz, yapılmamalı.
O gençlerin bir araya gelmesi, tanış olması, birbirleriyle ülfet kurması her şeye değer. Biz ebeveynlere de büyük görevler düşüyor. Toplum için, gençlerimiz ve çocuklarımız için daha başka neler yapılabilir, bunları konuşmamız ve gereğini yerine getirmemiz lazım.’

-Sizin gözünüzle bakarsak, Hollanda nereye gidiyor?
-‘Hollanda zengin bir ülke. Kendi insanına bakacak, esnaf ve çiftçisini destekleyecek kadar varlıklı bir devlet. 70’li, 80’li yılların ülkesi değil elbette. O zamanlar “özgürlükler ve refah ülkesi” olarak anılırdı. Şimdi bu tanımlamadan hayli uzaklaştı. Rotterdam gibi büyük kentlerin bazı semtlerinde Hollandalı görmek mümkün değil. Gittikçe gettolaşan ve Güney Afrika’da var olan “apartheid” denilen bir yere doğru sürükleniyor. Belli bir yerde yaşamak zorunda kalan yabancıların yaşam koşulları ve kültürleri farklılaşıyor.
Gençler belli gerekçelerle nefret ve kinlerini ortaya koyuyor, bunun da siyasi bir kaynaktan beslendiği aşikâr.
Bu nedenle gençlere sürekli söylüyorum: Her ne kadar Hollanda’da doğmuş, büyümüş ve meslek sahibi olsanız da bir gün gelir bu ülkeyi terk etmek zorunda kalırsınız. Zira çok yakın bir zamanda bu ilkenin kendilerine çok yakın olmasına rağmen Yahudilere yaşattıklarına da şahitlik ettik.
Gün gelir, olağan bazı durumlar yaşanır ve riskler de artar. Bugün her şey yolunda olabilir ama gün gelir burası da yaşanmaz hâle gelebilir. Bu nedenle her şeye hazırlıklı olmak lazım. İyi ki gidebileceğimiz bir ülkemiz var. Bazılarının böyle bir seçeneği de yoktur.
Hollanda bu manada değerlendirildiğinde güçlü bir ülke. Bizim gençlerimiz de burada nasıl bir yer edinir, toplumla olan münasebetlerini sağlıklı bir zemine nasıl oturtur, bunlar üzerinde fikir üretmek, geliştirmek ve gençliği desteklemek lazım. Toplum olarak yerimizi iyi belirlemeliyiz. Eksikliklerimizi görerek, nasıl daha iyi seviyeye geliriz, iş ve sosyal hayatta nasıl daha güçlü ilişkiler kurarız, bunlar üzerinde kafa yormamız lazım. Her ne kadar bir tecrit hâli yaşansa da bizler onlarla olan münasebetlerimizi diri tutmalıyız, hâkim toplumla azınlıklar arasındaki diyalog ve ilişkinin olması gerektiği gibi davranmalıyız. İçimize kapanarak sorunlarımızı çözemeyiz. Türk toplumunun girişimci ruhunu her alana yayarak, geleceğimizi sağlam bir zemine oturtmamız gerek.
Avrupa siyasi olarak sağa doğru evriliyor.
Wilders bu kıvılcımın ateşini fitilliyor. İslam korkusunu toplum üzerinde inşa ederek bir politik gelecek umuyor. Bu popülist çıkışlara diğer partiler de katılıyorlar ve her geçen gün tırmanan bir ırkçılığın fitilini ateşliyorlar. Bu duruma ancak toplumumuzun birlik ve beraberlik içerisinde hareket ederek karşı duracağını ve bu sorunun üstesinden geleceğine inanıyorum. Gelecek neslimize, ayrılıklarımızı değil, birlik ve beraberlik ruhumuzu miras olarak bırakmalıyız.
Güçlerini birleştirsinler, yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla hareket etsinler. Bu da gelecek nesle bırakılacak en büyük değerdir, diye düşünüyorum. Dertlerimiz, sıkıntı ve sorunlarımız çok ve büyük. Bu nedenle sık sık bir araya gelmeli, birbirimizi dinlemeli, istişare edip bir yol haritası çizmeliyiz.
Bizlerden sonra bu işleri düzgün bir şekilde götürecek olan gençlerimize yatırım yapmalıyız. Kurumlarımızı kurumsallaştırma, kalitesini artırma, Hollandalı rakipleriyle yarışma ve kalıcı olması yoluna gitmeliyiz.’

İletişim: 088-808 78 78

E-POSTA: info@kazauzmani.nl

Adreslerimiz:Goudse Rijweg 400,3031 CK Rotterdam
www.kazauzmani.nl

HOLLANDA PRENS GÜNÜ’NDE, KRALİYET AİLESİ GEÇİT TÖRENİ SONRASINDA KRAL ALEXANDER 2025 BÜTÇESİNİ OKUDU.

HOLLANDA PRENS GÜNÜ’NDE, KRALİYET AİLESİ GEÇİT TÖRENİ SONRASINDA KRAL ALEXANDER 2025 BÜTÇESİNİ OKUDU.

‘Aşırı sağ’ olarak nitelenen yeni hükümetin, göç ve iltica konsunda alacağı sert önlemler, ülkedeki yabancıları endişeye sevkediyor.

Irkçı olduğu bilinen Wilders’i, Başbakan olarak kabul etmeyen koalisyon ortaklarının, Başbakan olarak kabul ettikleri Dick Schoof’a ‘Kukla’ gözüyle bakılıyor.

Geçen yıl Kraliyet ailesinin bazı gruplar tarafından yuhalanması nedeniyle, bu yıl sokaklarda sadece davetliler vardı ama küçük bir gruba yine de protesto izni verildi.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY yazdı ve yorumladı:

Afbeelding met persoon, kleding, gebouw, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Dün, Hollanda’da ‘Prinsjesdag-Prens Günü’ olarak bilinen özel bir gün kutlandı. Her yıl Eylül ayının üçüncü Salı günü düzenlenen bu etkinlik, ülkenin yeni yıl bütçesinin ve hükümetin planlarının Kral tarafından açıklandığı gün olarak bilinir.
Bu yıl da 2025 yılı bütçesi, Kral Willem-Alexander tarafından geleneksel şekilde Lahey’deki Kraliyet Tiyatro Salonu’nda okundu.

Sizlere önce bu konudaki yorumumu, ardından da haberi sunuyorum:

BAŞBAKANLIĞI KABUL EDİLMEYEN WİLDERS’İN YERİNE KABUL EDİLEN KUKLA BAŞBAKAN

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’da, popülist lider Geert Wilders’in ırkçı görüşleri nedeniyle Başbakanlık makamına layık görülmemesi üzerine, koalisyon ortakları Wilders’in önerdiği Dick Schoof’u Başbakan olarak kabul etme kararı almıştı. Ancak Schoof’un bu göreve atanması, geniş bir kesim tarafından ‘kukla’ olarak değerlendirilmekte. Bu durum, Schoof’un bağımsız bir lider olarak kabul edilmediğini ve Wilders’in gölgesinde kalacağını gösteriyor.

Schoof, daha önce hem Hollanda’nın istihbarat örgütünde hem de Terörizm ile Mücadele örgütünde başkanlık yapmış bir isim. Bu deneyimleri ona geniş bir yönetim tecrübesi kazandırmış olsa da, Schoof’un başbakan olarak atanmasıyla ilgili ciddi eleştiriler mevcut. Eleştirilerin merkezinde, Schoof’un yabancılara karşı gammazlık yaptığı iddiaları bulunuyor. Bu iddialar, Schoof’un adil bir lider olarak kabul edilmesini zorlaştırıyor ve onun, ülkede göçmenlere karşı önyargılı bir tutum sergilediği yönündeki algıyı güçlendiriyor.

Schoof’un Başbakanlığı, birçok kişi tarafından, Wilders’in politikalarının bir uzantısı olarak görülüyor ve bu durum, Hollanda’nın siyasi geleceği açısından belirsizlikler yaratıyor. Schoof’un, koalisyon ortaklarının bu atamasını kabul etmekle birlikte, ne kadar bağımsız bir liderlik sergileyebileceği ve ülkenin iç ve dış politikalarındaki etkisi, ilerleyen dönemlerde tabii ki netlik kazanacak.

Hollanda’da yeni kurulan sağcı ağırlıklı hükümet, Başbakan Schoof ve göç konularında sert tutumlarıyla bilinen Geert Wilders liderliğindeki Parti voor de Vrijheid (Özgürlük Partisi) ve Migrasyon Bakanı Faber önderliğinde, göçmen politikaları konusunda oldukça tutucu bir yaklaşım sergiliyor. Bu durum, halkın büyük bir kesimi tarafından şimdilik destekleniyor gibi görünse de, gelecekte alınacak sert önlemlerin yabancılar için iç açıcı olmayacağına dair ciddi endişeler mevcut.

Başbakan Schoof ve hükümet ortakları, göçmenlerin ülkeye entegrasyonunu zorlaştıracak ve Hollanda’ya gelen yabancıların sayısını sınırlandıracak bir dizi önlem almayı planlıyor. Bütçede bu politikalara dair bazı ipuçları verilmiş olsa da, detayların ilerleyen dönemlerde netleşmesi bekleniyor. Özellikle göçmen kabul merkezlerinin kapasitelerinin artırılması ve dil eğitimi gibi entegrasyon programlarına yer verilmiş olsa da, bu önlemler daha çok sığınmacıların ülkede uzun süre kalmalarını önlemeye yönelik geçici çözümler gibi görünüyor.

Göç ve İltica Bakanı Faber, özellikle göçmenlerin iş gücü piyasasına entegrasyonu ve sosyal uyumu konularında sert önlemler almayı planlıyor. Bu politikalar, göçmenlerin Hollanda toplumuna uyum sağlama sürecini zorlaştırabilir ve onları daha izole bir duruma sokabilir. Göçmenlerin dil öğrenme süreçlerinin hızlandırılması ve mesleki eğitim programlarının artırılması gibi pozitif önlemler bile, bu sert genel politikalar karşısında yetersiz kalabilir.

Şu an için halkın büyük bir kesimi, yeni hükümetin göç konusundaki sert tutumunu destekliyor gibi görünüyor. Özellikle ekonomik belirsizliklerin ve artan göçmen sayısının yarattığı sosyal gerilimlerin, bu desteği artırdığı söylenebilir. Ancak, bu durumun uzun vadede nasıl bir seyir izleyeceği belirsizliğini koruyor. Göçmenlere karşı alınacak sert önlemler, toplumda ciddi bölünmelere ve yabancı düşmanlığının artmasına neden olabilir.

Muhalefet partileri, hükümetin göç politikalarını sert bir şekilde eleştiriyorlar. Muhalefet liderleri, bütçede gösterilen meblağların yeterli olmayacağını ve hükümetin planlarının uzun vadeli çözümler sunmadığını belirtiyorlar. Ayrıca, entegrasyonun zorlaştırılması ve göçmenlerin toplumdan dışlanması gibi olumsuz sonuçlara yol açabilecek politikaların, Hollanda’nın çok kültürlü yapısına zarar vereceği konusunda uyarılarda bulunuyorlar.

Yeni hükümetin göç konusundaki tutumu, Hollanda’nın uluslararası imajını da etkileyebilir. Göçmenler için daha katı önlemler alınması, ülkenin insan hakları ve hoşgörü konusundaki geleneksel duruşunu zayıflatabilir. Ayrıca, Avrupa Birliği içindeki ortak politikalar ve mülteci anlaşmaları da bu sert tutumdan olumsuz etkilenebilir.

Bütçede göçmenler için ayrılan kaynakların yeterli olup olmayacağı konusu da büyük bir soru işareti olarak duruyor. Hükümetin göçmen kabul merkezlerini genişletme ve entegrasyon programlarını iyileştirme vaatlerine rağmen, bu önlemler için ayrılan bütçenin yeterli olup olmayacağı belirsiz. Ekonomik sıkıntıların arttığı bir dönemde, bu tür sosyal programların yeterli finansman bulması zor olabilir.

Sonuç olarak, Hollanda’nın yeni sağcı hükümetinin göç politikaları, şimdilik halkın büyük bir kesimi tarafından destekleniyor olsa da, uzun vadede ciddi sorunlara yol açabilir. Göçmenlere karşı alınacak sert önlemler, toplumsal uyumu zedeleyebilir ve Hollanda’nın çok kültürlü yapısını tehdit edebilir. Muhalefet partilerinin eleştirileri ve uyarıları göz önüne alındığında, hükümetin bu politikaları gözden geçirmesi ve daha kapsayıcı çözümler üretmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, ülkenin sosyal ve ekonomik dengesi ciddi şekilde sarsılabilir.

Schoof Kabinesi tuhaf bir kabine. Dick Schoof’un ekibi bu konuda oldukça bariz bir şekilde iki düşünce arasında gidip geliyor. Aslında üç düşünce, çünkü yeni bakanların büyük bir kısmı, seleflerinin politikalarını aynen devam ettiriyor. Kralın dün yaptığı Taht Konuşmasının en az yüzde 80’i de önceki kabine tarafından yazılmış olabilirdi. Hükümetin bütçesini düzenli tutma niyeti, daha fazla ev inşa etme arzusu, enerji geçişinin herkes için erişilebilir ve karşılanabilir olmasının sağlanması, dış dünyaya açık bir bakış, okuma ve matematik eğitimini iyileştirme isteği, çalışan insanlar için daha düşük vergiler hedefi: bunların hepsi Mark Rutte’nin çeşitli Taht Konuşmalarından tekrarlardır.

‘Daha iyi yönetim’ fikri, üstelik, şimdiye kadar en çok dikkat çeken Bakanların ilk eylemleriyle de bağdaşmıyor. PVV’nin Sığınma ve Göç Bakanı Marjolein Faber, Hollanda’nın sığınmacılardan bıktığını dünyaya bildirmek için o kadar acele ediyor ki, parlamentoyu atlatmak için acil durum yasasını kötüye kullanmak istiyor. NSC fraksiyonu isteksizce karşı çıkıyor, ancak PVV, VVD ve BBB’nin tüm milletvekilleri bunu pekala kabul edilebilir buluyor. Faber’in sığınma barınağıyla ilgili acil sorunları belediyelere yükleme şekli de pek fazla idari sorumluluk duygusu göstermiyor.

Şimdi ‘Prens Günü’ haberine devam edelim:

Afbeelding met kleding, persoon, pak, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijving

Prinsjesdag Töreni Bu Yıl Farklı Bir Şekilde Gerçekleşti

Hollanda’da her yıl büyük bir coşkuyla kutlanan Prinsjesdag töreni, bu yıl bazı değişikliklerle gerçekleştirildi. Geleneksel olarak binlerce Hollandalı’nın sokaklarda toplandığı ve Kraliyet ailesini selamladığı tören, geçen yıl yaşanan olayların ardından bu yıl daha kısıtlı bir şekilde yapıldı.

Afbeelding met kleding, persoon, buitenshuis, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

Geçen yıl, bazı vatandaşların Kraliyet ailesine karşı protesto gösterisinde bulunması nedeniyle bu yıl törenin yapılacağı sokaklara sadece davet edilenler alındı. Bununla birlikte, küçük bir grup
Hollandalı’ya protesto hakkı tanındı. Bu değişiklikler, törenin alışılmış coşkusunu ve kalabalığını önemli ölçüde azalttı.

Afbeelding met buitenshuis, persoon, kleding, vlag Automatisch gegenereerde beschrijving

Bu yıl sokaklarda gözle görülür bir şekilde az sayıda Hollandalı yer aldı, bu da törenin havasını etkiledi. Kraliyet ailesinin geçişi sırasında yapılan protestolar, güvenlik endişelerini artırmış ve törenin düzenlenme şekline yansıyan bu kısıtlamalar, halkın büyük bir kısmının törene katılımını engellemiştir

2025 YILI BÜTÇESİNİN İÇERİĞİ

Kral Willem-Alexander, Ridderzaal’da yaptığı konuşmada 2025 yılı bütçesi hakkında detaylı bilgiler verdi. Bu konuşma, milyonennota olarak bilinen ve hükümetin gelecek yıl için mali planlarını içeren bütçenin halka açıklandığı an olarak önem taşır. Bu yılki bütçe, çeşitli sosyal, ekonomik ve politik konulara değinirken özellikle göç ve yabancılar konusuna geniş yer ayırdı.

GÖÇ VE YABANCILAR POLİTİKASI

Bütçe içinde yer alan göç ve yabancılar konusundaki satırlar, Hollanda’nın bu alandaki politikalarının ana hatlarını çizdi. Hükümet, göçmenlerin entegrasyonunu kolaylaştırmak ve sosyal uyumu artırmak amacıyla yeni önlemler alacağını duyurdu. Bu kapsamda, göçmenlerin dil öğrenme süreçlerinin hızlandırılması, eğitim ve işgücü piyasasına katılımlarının teşvik edilmesi planlanıyor.

Özellikle sığınmacı akınlarının yönetimi ve mülteci politikaları üzerinde durulan bütçede şu maddelere yer verdi:

Sığınmacı Kabul Merkezi Kapasitesinin Artırılması: Hollanda, sığınmacı kabul merkezlerinin kapasitelerini artırarak daha fazla kişiye barınma imkanı sunmayı hedefliyor. Bu merkezlerde sunulan hizmetlerin kalitesinin iyileştirilmesi ve sığınmacıların temel ihtiyaçlarının karşılanması öncelikli konular arasında yer alıyor.

İş Gücü Piyasasına Entegrasyon: Göçmenlerin iş gücü piyasasına entegrasyonunu hızlandırmak amacıyla mesleki eğitim programları ve istihdam destekleri artırılacak. Bu kapsamda, göçmenlerin mesleki becerilerini geliştirebilmeleri için çeşitli kurslar ve eğitim programları düzenlenecek.

Dil Eğitimi ve Kültürel Uyum: Göçmenlerin Hollandaca öğrenme süreçlerini hızlandırmak için ücretsiz dil kursları yaygınlaştırılacak. Ayrıca, kültürel uyumun sağlanması amacıyla çeşitli sosyal
etkinlikler ve programlar düzenlenecek. Göçmenlerin yerel topluluklarla daha kolay bütünleşmeleri için teşvikler sağlanacak.

Barınma ve Sosyal Destek: Göçmenlerin barınma sorunlarını çözmek amacıyla sosyal konut projelerine ağırlık verilecek. Bu projeler kapsamında göçmenlere uygun fiyatlı ve güvenli konutlar sağlanacak. Ayrıca, sosyal destek hizmetleri artırılarak göçmenlerin günlük yaşamlarını daha rahat sürdürebilmeleri amaçlanıyor.

Yabancı Öğrenciler ve Eğitim: Hollanda’da eğitim gören yabancı öğrencilerin sayısının artması nedeniyle, üniversitelerdeki eğitim kalitesinin korunması ve yabancı öğrencilerin eğitim süreçlerinde karşılaştıkları zorlukların aşılması için yeni düzenlemeler getirilecek. Bu kapsamda, üniversitelerle işbirliği yapılarak yabancı öğrencilerin akademik ve sosyal hayata uyumları desteklenecek.

EKONOMİK VE SOSYAL ÖNLEMLER

Göç ve yabancılar politikasının yanı sıra bütçe, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadele ve dijital dönüşüm gibi konulara da geniş yer ayırdı. Hükümet, ekonomik istikrarın korunması ve toplumsal refahın artırılması amacıyla çeşitli mali önlemler alacağını duyurdu.

Sonuç olarak, Hollanda’da dün kutlanan Prinsjesdag, Kraliyet ailesinin geçit töreni ve Kral Willem-Alexander’ın bütçeyi okumasıyla büyük bir coşku ve ilgiyle tamamlandı. 2025 yılı bütçesi, göç ve yabancılar konusunda alınacak yeni önlemler ve sosyal uyum politikalarıyla dikkat çekerken, ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak için hükümetin kararlı adımlar atacağı bir yıl olacağı mesajı verildi.

KRALİYET TİYATRO SALONU’NA GELEN KADINLARIN ŞAPKALARI

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, glimlach, Modeaccessoire Automatisch gegenereerde beschrijving

Prens Günü, sadece politik anlamda değil, aynı zamanda modanın da ön plana çıktığı bir gün olarak bilinir. Özellikle Kraliyet Tiyatro Salonu’na gelen kadınların taktığı şapkalar büyük ilgi görür. Bu yıl da davetliler birbirinden renkli ve yaratıcı şapkalarla adeta bir moda şovu sergiledi. Hollandalı kadınların zarif ve şık şapkaları, törene ayrı bir renk kattı. Bazı şapkalar klasik ve sofistike tarzda olurken, bazıları oldukça yenilikçi ve dikkat çekici tasarımlarla göz kamaştırdı. Kraliçe Máxima’nın zarif ve ihtişamlı şapkası ise her zamanki gibi büyük beğeni topladı.

GOUDEN KOETS’UN YERİNE CAMLI ARABA

Afbeelding met parade, Dans, mensen, straat Automatisch gegenereerde beschrijving

Geçit töreninde bu yıl bir ilk yaşandı. Tarihi Gouden Koets (Altın Araba) restorasyon çalışmaları nedeniyle geçit töreninde yer almadı. Yerine, daha modern ve sürdürülebilir özelliklere sahip yeni bir at arabası kullanıldı. Bu değişiklik, hem tarihî mirasa saygı hem de modern çağın gereksinimlerine uyum sağlama açısından önemli bir adım olarak değerlendirildi. Yeni araba, halktan olumlu tepkiler aldı ve modern tasarımıyla dikkat çekti.

İLGİNÇ GELİŞMELER VE AYRINTILAR

Prinsjesdag sadece resmi tören ve bütçe açıklamasıyla sınırlı kalmaz. Bu yılki etkinlikte dikkat çeken bazı ilginç detaylar da vardı. Örneğin, bazı milletvekillerinin geleneksel kıyafetler yerine modern ve sıra dışı kıyafetler tercih etmesi, medya ve halk arasında tartışma yarattı. Ayrıca, Kral Willem-Alexander’ın konuşması sırasında teknolojik bir aksaklık yaşanması ve mikrofonunun kısa süreliğine çalışmaması da ilginç anlar arasında yer aldı.

Afbeelding met persoon, buitenshuis, parade, paard Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’da dün kutlanan Prinsjesdag, Kraliyet ailesinin geçit töreni, renkli şapkalar, Gouden Koets’un yerine kullanılan yeni araba ve Kral Willem-Alexander’ın bütçeyi okumasıyla büyük bir coşku ve ilgiyle tamamlandı. 2025 yılı bütçesi, göç ve yabancılar konusunda alınacak yeni önlemler ve sosyal uyum politikalarıyla dikkat çekerken, ekonomik ve sosyal hedeflere ulaşmak için hükümetin kararlı adımlar atacağı bir yıl olacağı mesajı verildi.”

HÜKÜMET PROGRAMINDAKİ KONULAR GENELLİKLE AŞAĞIDAKİ GİBİDİR:

  • Yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir anayasa mahkemesi kurulacak.

  • Ücretsiz okul yemekleri devam edecek.

  • Okullar, ders kitaplarındaki KDV artışı için tazminat alacak.

  • Eğitimde uzun vadeli cezalar üzerine müzakereler yapılacak.

  • Uluslararası öğrenci sayısı azaltılacak.

  • Hollanda Yayın Kurumu (NPO) yeniden yapılandırılacak.

  • 2027 sonunda, vergi skandalından mağdur olan herkes tam olarak tazmin edilecek.

  • Ülkeyi girişimciler için daha cazip hale getirmek amacıyla bir girişimcilik zirvesi düzenlenecek.

  • Otoyollarda mümkün olduğunda 130 km/s hız limiti yeniden uygulanacak.

  • Sağlık sigortası kapsamındaki kişisel katılım payı 2027’den itibaren 165 Euro’ya düşürülecek.

  • Az nüfuslu bölgeler için “düşük nüfus ödeneği” getirilecek.

  • Savunma için çok daha fazla para ayrılacak.

  • Enerji desteği fonu devam ettirilecek. 2025 ve 2026 yıllarında fon bütçeye dahil edilecek.

  • Uzun mesafeli uçuşlar için hava vergisi artırılacak.

  • Daha sıkı bir iltica politikası uygulanacak.

  • Ek bir vergi dilimi getirilecek ve ilk dilimdeki vergi oranı düşürülecek.

  • Hayvan hakları hayvan ticaretinde korunacak.

  • Teknik eğitimler İngilizce olarak verilmeye devam edecek.

  • Terörle mücadelede daha sıkı önlemler alınacak.

  • Organize suçla mücadele “en yüksek öncelik” olacak.

  • Ukrayna’ya olan Hollanda desteği gerektiği sürece devam edecek.

  • Çiftçilere hassas doğayı onarmaları için yardımcı olunacak.

  • Daha fazla nükleer santral açılacak ve üçüncü ve dördüncü nükleer santralin açılması gündemde olacak.

Bu yılın bütçe teklifi “Refah ve istikrar için sağlıklı bütçe” başlığı altında sunuldu. Açıklanan hükümet politikası, vatandaşların cebini etkileyecek detaylar da içeriyor.

Herkesin harcanabilir geliri artacak 2025 yılında herkesin satın alma gücü biraz artacak. Ortalama bir Hollandalının harcanabilir geliri gelecek yıl %0,7 ve yardımlarla yaşayanların geliri %0,9 artacak. Ancak bu, başlangıçta planlanan %2,1’den çok daha düşük. Daha düşük orta gelir grupları (yılda 50.000 Euro brüt gelire kadar) %1,1 ile en fazla kazanç sağlayacak. Ancak hükümet, çalışanlar için vaat edilen vergi indirimlerinin bir kısmını erteleyecek.

İlk gelir diliminde daha az vergi ödenecek Gelir vergisi için yeni bir dilim getirilecek ve bu dilimde daha düşük bir vergi oranı uygulanacak. Bu şekilde çalışanlar ilk gelir diliminde daha az vergi ödeyecekler.

Yoksul ailelerden gelen çocuklar için ücretsiz okul yemekleri Ücretsiz okul yemekleri devam edecek. Bu yemekler, iki yıl önce yoksul ailelerin çocuklarına yardımcı olmak amacıyla başlatıldı. Başlangıçta hükümet programında yer almayan bu madde, değiştirilerek yeniden bütçeye dahil edildi.

Yabancı çalışanlar için vergi avantajı devam edecek Yabancı yüksek vasıflı çalışanlar (expatlar) için vergi avantajı devam edecek, ancak %30’dan %27’ye düşürülecek. Expatlar, gelirlerinin bir kısmı üzerinden daha az vergi ödeyecekler.

Savunma için daha fazla para ayrılacak Ekonomik büyüme sayesinde savunmaya daha fazla para ayrılacak. Hükümet, NATO normuna bağlı kalma kararı aldı. Bu kural, gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %2’sinin savunma bütçesine ayrılmasını öngörüyor. Bu para, tank alımı gibi harcamalara gidecek. Ayrıca sınır güvenliği için daha fazla para ayrılacak ve bu, yasadışı göçle mücadeleye de katkıda bulunacak.

Tapu masrafları düşecek Ev sahipliği yapmayacak evler için tapu masrafları %2’den fazla düşürülecek. Bu, kiralık konut piyasasını canlandırmak için yapılmaktadır.

Sağlık sigortası kapsamındaki kişisel katılım payı düşürülecek Beklendiği gibi hükümet, sağlık sigortasındaki kişisel katılım payını 2027’den itibaren 165 Euro’ya düşürme kararı aldı. Önümüzdeki iki yıl boyunca kişisel katılım payı 385 Euro olarak kalacak.

Öğrenciler için uzun vadeli cezalar üzerinde müzakereler devam edecek Yüksek öğretimde beklenen tasarruflar gerçekleştirilecek. Bu, çalışma cezasının kaldırılması, yüksek öğretimdeki başlangıç burslarının iptali ve daha az uluslararası öğrenci kabul edilmesiyle sağlanacak.

Nükleer Enerji Hükümet daha fazla nükleer enerji istiyor. Borssele’deki nükleer santral açık kalacak ve iki yeni santral için hazırlıklar devam edecek. Üçüncü ve dördüncü santral ve bunların finansmanı konusunda daha sonra karar verilecek. Ayrıca küçük reaktörler (SMR’ler) ve daha küçük nükleer santraller için imkanlar değerlendirilecek.

Enerji Fonu Hükümet, faturalarını ödemekte zorlanan hanelere yardımcı olmak için bir enerji fonu ayırdı. Ocak 2027’de evler için elektrik faturalarının denkleştirilmesi de sona erecek.

Otoyollarda 130 km/s hız limiti Otoyollarda mümkün olduğunda maksimum hız limiti tekrar 130 km/s’ye çıkarılacak. Ayrıca 2025’ten itibaren yeni binek otomobiller için tüm alım sübvansiyonları kaldırılacak.

Uçuş vergisi Hükümet, önümüzdeki yıl başında otomobil vergilerinin yeniden düzenlenmesine yönelik bir plan sunmayı planlıyor. 2027’den itibaren uçuş mesafesine bağlı olarak bir uçuş vergisi getirilecek.

İŞVEREN ÖRGÜTLERİ BÜTÇEDE ARTILAR VE EKSİLER GÖRÜYOR

VNO-NCW ve MKB-Nederland, Miljoenennota’nın iş dünyasındaki bazı endişelere yanıt verdiğini belirtiyorlar. İşveren örgütleri genel olarak ‘olumlu’ bir görüşe sahipler. Örgütler, hükümetin girişimciliğin önemini gördüğünü, örneğin KOBİ’ler için kâr istisnasının düşürülmesi ve enerji vergisinin artırılmasıyla fark ediyorlar.

MKB-Nederland başkanı Jacco Vonhof, “Son yıllarda girişimciler sürekli olarak ek yükler ve kurallarla karşılaştı. 2025’te bunun nihayet sona erecek olması ve tavsiyelerimiz doğrultusunda düzenlemelerin azaltılmasına başlanması iyi bir gelişme,” dedi ve “Bu konuda hükümeti eleştirel bir şekilde takip edeceğiz. Ayrıca, hükümet şimdi özellikle harekete geçmeli ve bunun için girişimcilerle işbirliği aramalıdır.” diye devam etti.

Ancak, işveren örgütlerine göre, bilgi, inovasyon ve eğitim alanlarındaki kesintiler gibi bazı olumsuz noktalar da var. Bu kesintiler, örgütlere göre, “gelecekteki kazanç gücümüzün zayıflatılması” anlamına geliyor. İyi bir rekabet pozisyonu için bilgi, inovasyon ve eğitim alanlarında yatırımlar gereklidir, diyorlar.

CNV SENDİKASI DA AYNI FİKİRDE

CNV sendikası da aynı fikirde. CNV’ye göre hükümet, eğitimde ‘büyük ve yıkıcı kesintiler’ yaparak kendi hedeflerini baltalıyor. Sendika, hükümetin ‘genel refahı artırmak’ ve öğretmen açığını gidermek istediğini belirtiyor, ancak bunun için gerekli kaynakların ‘kesildiğini’ ifade ediyor.

CNV Eğitim Yöneticisi Daniëlle Woestenberg, “Bu hükümet A diyor ama B yapıyor,” diyor. Ona göre, geniş refah ‘gökten düşmez’, bu para gerektirir. “Ekonomi için önemli büyüme motorları olan eğitim ve öğretime, açık bilgi ekonomisine ihtiyacınız var. Bu yüzden aslında bunlara yatırım yapmalısınız. Ama bu hükümet ne yapıyor? Bu hükümet eğitimi bütçe kapatma aracı olarak görüyor ve gelişim fırsatları ile bilgiyi kesiyor.”

CNV, bilimsel araştırmalar için planlanan kesintiler ve tekrar uzun süreli öğrencilere ceza uygulama planından dolayı da öfkeli. Woestenberg’e göre, bu önlemler ‘zaten okumayı zor bulan gençleri caydıracaktır’. Özellikle öğretmenlik programları için bunun ‘yıkıcı’ olabileceğini düşünüyor, çünkü bu öğrenciler genellikle başka bir eğitimle birlikte bu programı takip ediyor. Öğrenim süresini bir yıl aşanlara 3000 Euro ceza öngören bu düzenlemelerden korkarak bazı öğrencilerin bu eğitimi almaktan vazgeçebileceği endişesi var. Ancak, bu düzenlemenin nasıl şekilleneceği ve ne zaman yürürlüğe gireceği henüz tam olarak belli değil.

AŞIRI SAĞCI OLARAK NİTELENEN HOLLANDA KABİNESİ:

Afbeelding met kleding, persoon, pak, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

Genel İşler:
Başbakan: Dick Schoof (partisiz)

İçişleri Bakanlığı:
Bakan: Judith Uitermark (NSC)
Groningen Yeniden İnşa Devlet Sekreteri: Eddie van Marum (BBB)
Kraliyet İlişkileri ve Dijitalleşme Devlet Sekreteri: Zsolt Szabó (PVV, eski VVD)

İklim ve Yeşil Büyüme Bakanlığı:
Bakan: Sophie Hermans (VVD)

Maliye Bakanlığı:
Bakan: Eelco Heinen (VVD)
Vergi ve Gümrük Devlet Sekreteri: Folkert Idsinga (NSC)
Ödenekler Devlet Sekreteri: Nora Achahbar (NSC)

Adalet ve Güvenlik Bakanlığı:
Bakanı: David van Weel (VVD)
Hukuki Koruma Devlet Bakanı: Teun Struycken (NSC)
Adalet ve Güvenlik Devlet Bakanı: Ingrid Coenradie (PVV)

Konut ve Şehircilik Bakanlığı: Bakan: Mona Keijzer (BBB)

Dışişleri Bakanlığı: Bakanı: Caspar Veldkamp (NSC)

Dış Ticaret ve Kalkınma Yardımı Bakanı: Reinette Klever (PVV)

Savunma Bakanlığı:
Bakan: Ruben Brekelmans (VVD)
Savunma Devlet Bakanı: Gijs Tuinman (BBB)

Ekonomik İşler Bakanlığı: Bakan: Dirk Beljaarts (PVV)

Tarım, Balıkçılık ve Gıda Güvenliği ve Doğa Bakanlığı:
Bakan: Femke Wiersma (BBB)
Balıkçılık, Gıda Güvenliği ve Doğa Devlet Sekreteri: Jean Rummenie (BBB)

Altyapı ve Su Yönetimi Bakanlığı:
Bakanı: Barry Madlener (PVV)
Ulaşım ve Çevre Devlet Bakanı: Chris Jansen (PVV)

Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı:
Bakan: Eppo Bruins (NSC, CU)
İlköğretim, Ortaöğretim ve Emanzipasyon Devlet Bakanı: Mariëlle Paul (VVD)

Sığınma ve Göç Bakanlığı: Bakan: Marjolein Faber (PVV)

Sosyal İşler ve İstihdam Bakanlığı:
Bakan: Eddy van Hijum (NSC)
Katılım ve Entegrasyon Devlet Bakanı: Jurgen Nobel (VVD)

Halk Sağlığı, Refah ve Spor Bakanlığı:
Bakan: Fleur Agema (PVV)
Uzun Süreli Bakım Devlet Bakanı: Vicky Maeijer (PVV)
Gençlik, Önleme ve Spor Devlet Bakanı: Vincent Karremans (VVD)

                                  ***************************

Değerli okurlarım,
www.ilhankaracay.com’da yayınlanan haber ve yorumlar, 5 bin kadarı medya olmak üzere, parlamenterler, ünüversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek kurululuşları, holdingler ve kişileri kapsayan 27 bin email adresine gönderilmektedir. Yüzlerce yayın organı bu haber ve yorumları değerlendirmektedir.
Bu sayede okuyucu kitlemin sayısı milyonları geçmektedir.
Bana okuyucu rekoru kırdıran, aşağıdaki logoların yayın kuruluşları, benimle irtibatlı olarak yayın yapmaktadırlar.
Yayınlayanlara ve okuyanlara teşekkürlerimle…

Afbeelding met tekst, schermopname, Lettertype, Onlineadvertenties Automatisch gegenereerde beschrijving

 

 

HOLLANDA DEVLET ARŞİVİN’DEKİ TÜRKİYE MERKEZ BANKASI KURULUŞ DOSYASINDAN 8 NÜSHA KAYIP.

HOLLANDA DEVLET ARŞİVİN’DEKİ TÜRKİYE MERKEZ BANKASI KURULUŞ DOSYASINDAN 8 NÜSHA KAYIP.

Türkiye’ye, Osmanlı borçlarının hafifletilmesi konusunda yardımcı olan ve Merkez Bankası Kuruluş raporunu yazan Hollandalı Vissering, raporu Alman meslektaşına gizlice vermiş ve Türk hükümetine duyurmamasını istemiş.

Merkez Bankası’nın kuruluşu öncesinde, İş Bankası’nın Merkez Bankası’na dönüştürülmesini isteyen Celal Bayar ile, Başbakan İsmet İnönü ve Maliye Bakanı Abdülhalik Renda, kıyasıya tartışmışlar.

Araştırmacı Mehmet Tütüncü’nün tespitlerini derleyerek sizlere sunacağım bu yazıda, Osmanlı Dönemi, Cumhuriyet Dönemi, İkinci Dünmya Savaşı Sonrası Dönemi ve 1980 Sonrası Dönem anlatılıyor.

(Nieuws in het Nederlands onderaan)
(Haberin Hollandacası en altta)

Afbeelding met person, kleding, water, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Mehmet TÜTÜNCÜ araştırdı       İlhan KARAÇAY derledi:

Değerli Okurlarım,
Geçtiğimiz 29 Ağustos günü sizlere sunduğum, ‘Hollanda Devlet Arşivindeki, Türkiye’de Merkez bankası’nın Kurulma Çalışmalarını İçeren Dosyayı Mehmet Tütüncü inceledi’ başlıklı derlememden sonra, Arşiv’deki dosyayı sizler için daha geniş çapta ele alacağımızı belirtmiştim.

Mehmet Tütüncü kardeşimiz ile birlikte, kopyalarını aldığımız dosyayı derinlemesine inceledik. Dikkatimizi ilk çeken, 10 Nüshalık dosyadan, 8 nüshanın kayıp olmasıdır.

Göze çarpan bir diğer önemli konu da, Türkiye’ye, Osmanlı borçlarının hafifletilmesi konusunda yardımcı olan ve Merkez Bankası Kuruluş raporunu yazan Hollandalı Vissering, raporu Alman meslektaşına gizlice vererek bankacılığın gizlilik kurallarını ihlal etmesi.

VİSSERİNG’İN İHANETİ: TÜRKİYE İÇİN HAZIRLADIĞI GİZLİ RAPORU ALMAN MESLEKTAŞINA SIZDIRDI.

Afbeelding met tekst, papier, brief, Papierprodcut Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda Devlet Arşivi’nde 100 yıla yakın bir zaman sonrası açılan dosyada, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kuruluş sürecinde, Hollandalı uzman Gerard Vissering’in önemli bir hata yaptığı ortaya çıktı. Vissering, Türkiye için hazırladığı gizli raporu Almanya Merkez Bankası Başkanı Hjalmar Schacht’a göndererek büyük bir güven ihlali gerçekleştirdi.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving
Vissering, Türkiye’ye daveti sırasında Atatürk ile de bir görüşme yapmıştı

Hollanda Merkez Bankası Başkanı Gerard Vissering, 1928 yılında Türkiye’nin ekonomik durumu ve merkez bankası kurulması konusundaki çalışmalarına dair kapsamlı bir rapor hazırlamıştı. Bu rapor, Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik bağımsızlığı için kritik öneme sahipti ve gizli tutulması gerekiyordu. Ancak, Almanya Merkez Bankası Başkanı Hjalmar Schacht, Vissering’den bu raporu istemiş ve Vissering, raporun gizli olduğunu belirtmesine rağmen, Schacht’a göndermişti. Üstelik Vissering, Schacht’a “Türkiye bunu duymasın” diyerek raporu gizlice iletmişti.

Bu olay, genç Cumhuriyet’in ekonomik bağımsızlığına yönelik ciddi bir tehdit oluşturmuş ve Türkiye’nin uluslararası alanda güvenini sarsmıştır. Vissering’in bu ihanetini açığa çıkaran dosya, Hollanda Devlet Arşivi’nde 100 yıl sonra gün yüzüne çıkmış ve Türkiye’nin ekonomik tarihine dair önemli bir gerçeği ortaya koymuştur.

Gerard Vissering’in Raporu ve Gizlilik İhlali

Gerard Vissering’in hazırladığı rapor, Türkiye’nin ekonomik durumu ve merkez bankası kurma süreci hakkında önemli bilgiler içeriyordu. Ancak, Vissering bu raporu Almanya Merkez Bankası Başkanı Hjalmar Schacht’a gizlice verdi. Schacht, raporu Vissering’den istemiş ve Vissering, raporun gizli olduğunu belirtmesine rağmen, Schacht’a göndermişti.

Bu olay, çeşitli açılardan eleştirilebilir:

Gizlilik İhlali: Vissering, raporun gizli olduğunu belirtmiş olmasına rağmen, bu gizliliği ihlal ederek raporu Schacht’a vermiştir. Bu, profesyonel ve etik standartlar açısından kabul edilemez bir davranıştır.

Güvenilirlik Sorunu: Vissering’in bu davranışı, Türkiye’nin kendisine olan güvenini zedelemiştir. Bir danışmanın, danışmanlık yaptığı ülkenin gizli bilgilerini başka bir ülkeye vermesi, o danışmanın güvenilirliğini sorgulatır ve gelecekte benzer işbirliklerine olan güveni azaltır.

Ulusal Çıkarların Zedelenmesi: Türkiye, ekonomik bağımsızlık yolunda önemli adımlar atarken, bu tür bir bilgi sızdırılması, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını tehlikeye atmıştır.

VİSSERİNG’İN ALMAN MESLEKTAŞINA GÖNDERMİŞ OLDUĞU MEKTUBUN TÜRKÇESİ ALTTA:

Amsterdam, 26 Ağustos 1929.

ÇOK GİZLİ.

Sayın Dr. Hjalmar Schacht, Almanya Reichsbank Başkanı, SCHEVENINGEN, Palace Otel.

Sayın Bay Schacht,

Bay La Gro’dan, Türk Hükümetine sunduğum raporla ilgilenebileceğinizi ve muhtemelen Geheimrat Müller’in değerlendirmeleriyle uyumlu olup olmadığını görmek amacıyla bu raporu incelemek isteyebileceğinizi öğrendim. Müller de Türk Hükümetinin talebi üzerine Türkiye’ye giderek kurulacak dolaşım bankaları hakkında daha ayrıntılı düzenlemeleri incelemiştir.

Türk Hükümetinin raporumu kesinlikle gizli tuttuğu ve bunu kamuoyuna açıklamak istemediği izlenimini sürekli olarak edindim. Bu nedenle, Türk Hükümetinin onayı olmadan bu raporu kamuoyuna duyurma özgürlüğümün olmadığını düşündüm. Ancak, raporu şahsen size sunmamın sakıncalı olmadığını düşünüyorum, fakat buna ek olarak raporu gizli bir belge olarak değerlendirmenizi ve üçüncü bir kişinin bu raporu incelediğini Türk Hükümetine bildirmemenizi özellikle rica ediyorum.

Raporu inceledikten sonra, lütfen adresime, Amsterdam, Rokin 127 (Hollanda Bankası) geri göndermenizi rica ediyorum.

Birkaç yıl önce, Zuiderzee çalışmalarını size göstermenin zevkini yaşamıştık. O zamandan beri çalışmalar büyük ilerleme kaydetti, bu yüzden şimdi de birçok yeni şey görmek mümkün. Çalışmaların yeni aşamasını görmek isterseniz, bir gezi düzenlemekten memnuniyet duyarım. Ancak hazırlık tedbirleri açısından, bunu birkaç gün önceden organize etmemiz gerekecektir.

DOSYADA ESRARENGİZ BİR ŞEKİLDE KAYBOLAN 8 NÜSHA

Afbeelding met tekst, brief, papier, handschrift Automatisch gegenereerde beschrijving
Vissering’in yardımcısının göndermiş olduğu yukarıdaki notta, “Gelecek hafta 8 nüsha gönderilecektir” yazılı ama, Hollanda Devlet Arşivi’ndeki dosyada bu 8 nüsha yoktu.
Mektubun tam tercümesi şöyle:

Amsterdam, 7 Temmuz 1928

Sayın Bay G. Vissering,

Hôtel Royal.

EVIAN LES BAINS.

Sayın Bay,

Bay de Jong’un isteği üzerine (şu anda tatilde olan) size burada ayrı ayrı ekspres siparişle iki nüsha olarak Türkiye raporunuzu gönderiyorum. Bunlar, kopyalamanın acele yapılması gerektiğinden dolayı, ciltlenmemiştir. Gelecek hafta geri kalan 8 nüsha gönderilecektir.

Ayrıca size, Warburg & Co’dan gelen ve hemen kendi adresinize iletilmesi istenen bir yazı ile birlikte bir mektup daha gönderiyorum.

Saygılarımla,

Sizin sadık hizmetkarınız.

[imza]

KURULUŞ AŞAMALARI

8 Nüshası kayıp olan dosyada arta kalanlardan çıkarabildiğimiz biligiler ve Merkez Bankası konusundaki, Osmanlı Dönemi, Cumhuriyet Dönemi, İkinci Dünmya Savaşı Sonrası Dönemi ve 1980 Sonrası Dönemi sizlere sunuyorum:

1923 yılında İzmir’de düzenlenen bir iktisat kongresinde Merkez Bankası’nın kurulması tartışıldı. Dört yıl sonra bankanın planına ilişkin ilk taslak sunuldu. Bu taslak, Türk Merkez Bankası’nın tasarımı konusunda diğer merkez bankalarının yöneticileriyle yapılan tartışmalar için bir temel oluşturdu. Muhataplardan biri De Nederlandsche Bank’ın yönetim kurulu üyesi Gerard Vissering’di ve Vissering’in raporu hükümetten bağımsızlık ihtiyacının altını çiziyordu. Bu görüşmelerin ardından hükümet bir yasa tasarısı hazırladı. Kanun 11 Haziran 1930 tarihinde onaylandı ve 30 Haziran 1930 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyete geçti. Banka, bir kamu kuruluşu olmadığını ve bağımsız olduğunu belirtmek için bir anonim şirket haline geldi. Banka başlangıçta 30 yıllık bir süre için banknot ihraç etme imtiyazına sahipti. Bu imtiyaz 1955 yılında 1999 yılına kadar uzatılmıştır. Son olarak 1994 yılında süresiz olarak uzatılmıştır.

Bu süreçte Türkiye İş Bankası Başkanı Celal Bayar, Başbakan İsmet İnönü ve Hollanda Merkez Bankası Başkanı Gerard Vissering’in rolü belirleyici oldu.

İsmet İnönü ve Maliye Bakanı Abdülhalik Renda’nın Perspektifi

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, kleding, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Başbakan İsmet İnönü ve Maliye Bakanı Abdülhalik Renda ise, daha bağımsız bir merkez bankası kurma fikrini savunuyorlardı. Onlara göre, mevcut ticaret bankalarının bu role dönüştürülmesi yerine, yeni ve tamamen bağımsız bir kurum oluşturulması daha sağlıklı olacaktı. Bu görüş, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı ve mali disiplinini sağlama açısından kritik bir adımdı.

İnönü ve Renda’nın bu yaklaşımı, Celal Bayar’ın önerisiyle çatışıyordu. Bayar’ın İş Bankası’nı merkez bankasına dönüştürme arzusu, İnönü tarafından sıcak karşılanmadı ve sonuçsuz kaldı.
Bu fikir ayrılığı, genç Cumhuriyet’in ekonomik politikalarının şekillendirilmesi sürecinde farklı perspektiflerin ve stratejilerin çatışması olarak yorumlanabilir.

1924 yılında kurulan Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet’in ilk özel bankası olma özelliğini taşıyordu. Bayar, İş Bankası’nın mevcut tecrübesi ve altyapısıyla bu görevi başarıyla üstlenebileceğini düşünüyordu. Bu dönemde, Osmanlı Bankası hâlâ kağıt üzerinde devlet bankası konumunu koruyordu ve İş Bankası’nın bu rolü devralması Bayar’ın stratejik hedeflerinden biriydi

Bayar, bu hedef doğrultusunda Hollanda Merkez Bankası Başkanı Gerard Vissering’i Türkiye’ye davet etti. Vissering, hem Türkiye’nin genel ekonomik durumu hem de merkez bankası kurma sürecine dair bir rapor hazırlamakla görevlendirildi. Vissering’in hazırladığı raporda, Türkiye İş Bankası’nın merkez bankasına dönüştürülmesinin mevcut kaynak ve personel açısından avantajlı olacağı belirtiliyordu. Bu rapor, Celal Bayar tarafından dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye sunuldu.

Merkez Bankası’nın Kuruluşu ve Sonrası

1928 yılı, merkez bankası kurma çalışmalarında somut bir gelişme olmadan sona erdi. Ancak, 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran, Türkiye’nin dış ticaret açıklarını artırdı ve para değerindeki istikrarsızlıklar devletin para ve kambiyo alanında sıkı kontroller uygulamasına neden oldu. Bu dönemde çıkarılan “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları Kanunu” ve alınan önlemler, istikrarsızlıkları gidermekte yetersiz kaldı ve merkez bankası kurulması konusu daha ciddi şekilde ele alındı.

1929 yılında, Almanya Merkez Bankası Reichsbank guvernörü Hjalmar Schacht, işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek Türkiye’ye gelemedi, ancak yerine görev yapabilecek meslektaşı Karl Müller’i önerdi. Müller’in hazırladığı rapor, Türkiye’nin merkez bankası kurulması için uygun şartlara sahip olmadığını, ancak bazı tasarruf tedbirlerinin hayata geçirilmesi halinde bu tür bir bankanın kurulması için gerekli ortamın oluşacağını belirtiyordu.

Afbeelding met tekst, handschrift, papier, brief Automatisch gegenereerde beschrijving
Yukarıda, Vissering’in Müller ile 11 Mart 1929 tarihinde Türkiye hakkında görüşme yaptığı belirtiliyor.

İtalyan uzman Kont Volpi ve İsviçreli profesör Leon Morf’un da katkılarıyla, 1930 yılında merkez bankası kanunu hazırlandı. Mustafa Kemal Atatürk, 4. Yasama yılının açılışında yaptığı konuşmada, Cumhuriyet Merkez Bankası’nın yakında kurulacağını müjdeledi. 11 Haziran 1930 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu onaylandı ve banka 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyete geçti.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kuruluş süreci, genç Cumhuriyet’in ekonomik bağımsızlık ve modernizasyon yolunda attığı önemli adımlardan biridir. Celal Bayar, İsmet İnönü ve Gerard Vissering gibi önemli isimlerin katkıları ve fikir ayrılıkları, bu sürecin şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Ayrıca, Vissering’in raporunun gizli bir şekilde Almanya’ya verilmesi, uluslararası ilişkiler ve etik standartlar açısından önemli dersler içermektedir. Bu süreç, Türkiye’nin ekonomik tarihindeki önemli dönüm noktalarından biridir ve ülkenin gelecekteki ekonomik politikalarının temellerini atmıştır.

Vissering’in Türkiye’ye Daveti ve Raporu

1928 yılında, Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar, Hollanda Merkez Bankası Başkanı Gerard Vissering’i Türkiye’ye davet etti. Vissering’den, Türkiye’nin ekonomik durumunu analiz etmesi ve merkez bankası kurma çalışmalarına yönelik bir rapor hazırlaması istendi. Vissering, Türkiye’deki incelemelerinin ardından kapsamlı bir rapor hazırladı ve bu raporu dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye sundu. Raporda, Türkiye’de bir merkez bankasının kurulmasının acil bir ihtiyaç olduğu belirtilmiş ve Türkiye İş Bankası’nın bu rolü üstlenebileceği vurgulanmıştır. Ancak, İsmet İnönü bu öneriye sıcak bakmamış ve Türkiye İş Bankası’nın merkez bankasına dönüştürülmesi girişimi sonuçsuz kalmıştır.

Diğer Uzmanların Katkıları

Vissering’in yanı sıra, Alman merkez bankası Reichsbank’ın guvernörü Hjalmar Schacht da Türkiye’ye davet edilmiş, ancak iş yoğunluğu nedeniyle yerine meslektaşı Karl Müller’i önermiştir. Müller’in hazırladığı rapor, Schacht’ın değerlendirmeleriyle birlikte Türk hükümetine sunulmuş ve Türkiye’nin içinde bulunduğu şartların merkez bankası kurulması için uygun olmadığı belirtilmiştir. Schacht ve Müller, Türkiye’nin ciddi tasarruf tedbirleri alması gerektiğini vurgulamışlardır.

İtalya’nın eski maliye bakanı Kont Volpi de Türkiye’ye davet edilerek, merkez bankası kurulması konusunu incelemiştir. Nihayet 1930 yılında, merkez bankası kanununun hazırlanması için çalışmalara başlanmış ve 11 Haziran 1930 tarihinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edilmiştir. Banka, 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyete geçmiştir.

Osmanlı Borçları ve Lozan Konferansı

Vissering ile Celal Bayar arasında, Lozan Konferansı sırasında Osmanlı borçlarının hafifletilmesi konusunda da işbirliği olmuştur. Vissering, Celal Bayar’a bu konuda yardımcı olmuş ve aralarında bu vesileyle bir bağ oluşmuştur.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kuruluşu, çeşitli uluslararası danışmanların katkılarıyla şekillenmiş ve nihayetinde Türkiye’nin ekonomik bağımsızlık yolunda attığı önemli bir adım olmuştur. Vissering’in hazırladığı rapor ve diğer yabancı uzmanların değerlendirmeleri, Türkiye’nin ekonomik durumunu ve merkez bankası ihtiyacını net bir şekilde ortaya koymuş ve bu süreçte önemli bir rol oynamıştır. Bu döneme ait belgelerin Hollanda Devlet Arşivi’nde saklanması ve şimdi halka açılması, Türkiye’nin ekonomik tarihine ışık tutan önemli bir gelişmedir.

Celal Bayar, İsmet İnönü ve Maliye Bakanı Arasındaki Fikir Ayrılığı

Celal Bayar, Türkiye İş Bankası’nın başkanı olarak, bankasının merkez bankasına dönüştürülmesi fikrini güçlü bir şekilde savunuyordu. Bayar, Vissering’in hazırladığı raporu destekleyerek, İş Bankası’nın mevcut konumu ve tecrübesiyle merkez bankası olma kapasitesine sahip olduğunu düşünüyordu. Bu yaklaşım, İş Bankası’nın devlet bankası olarak ekonomideki rolünü ve prestijini artırmayı amaçlayan bir stratejiydi.

Ancak, dönemin Başbakanı İsmet İnönü ve Maliye Bakanı Abdülhalik Renda, daha bağımsız ve ulusal bir merkez bankası fikrini benimsemişlerdi. Onlar, mevcut ticaret bankalarının merkez bankasına dönüştürülmesi yerine, tamamen bağımsız ve yeni bir merkez bankası kurulmasının daha doğru olacağını düşünüyorlardı. Bu yaklaşım, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığını ve mali disiplini sağlama yolunda atılmış önemli bir adım olarak görülüyordu.

Bu fikir ayrılığı, yeni kurulan Cumhuriyet’in ekonomik politikalarının şekillendirilmesi sürecinde, farklı perspektiflerin ve stratejilerin çatışması olarak yorumlanabilir. İnönü ve Renda, daha uzun vadeli ve yapısal bir değişim öngörürken, Bayar daha pragmatik ve mevcut kaynakları kullanmayı amaçlayan bir yaklaşım benimsemişti.

Celal Bayar ile İsmet İnönü ve Maliye Bakanı arasındaki fikir ayrılığı, Türkiye’nin ekonomik politikalarının şekillendirilmesi sürecinde önemli bir tartışmayı yansıtırken, Vissering’in raporu gizlice Almanya’ya vermesi, uluslararası ilişkiler ve etik standartlar açısından ciddi eleştirilere yol açabilecek bir davranış olmuştur. Bu tür olaylar, bir ülkenin ekonomik bağımsızlık yolunda attığı adımların ne kadar hassas ve stratejik olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

                       *********************

GERARD VİSSERİNG

Balıkçılık (1920)

Araştırmamızın kahramanı Gerard Vissering’in uzunca biyografisini 29 Ağustos tarihinde yayınladığım haberimde belirtmiştim.

Gerard Vissering o zamanlar Hollanda’da çok ünlü bir isim olmuştu. Yaşamı ve ölümü medyada çok geniş yer almıştı.
Mehmet Tütüncü, Vissering’in eşi ve çocukları ile yaşamış olduğu evi ziyaret etti. Ne var ki, Vissering’in torunlarıyla karşılaşmayı tahayyül eden Tütüncü, evin satılmış olduğunu ve şimdi orada Yoga dersleri verildiğini gördü.

Afbeelding met buitenshuis, boom, plant, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Tütüncü’nün gözünden bir şey kaçmadı. Evin perdeleri Çin malıydı ama terdeki halılar Türkiye’den gelmişti.
!997 yılında, bu ev ile ilgili olarak bir dergide çok büyük ve geniş bir röportaj yayınlanmıştı.

Afbeelding met tekst, poort, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving

Mehmet Tütüncü, Vissering’in mezarını da bularak ziyaret etti. Devlet adamlarına ayrılmış bir yerde bulunan mezarlık ve Visserin’in ölüm ilanı üstte görülüyor.

                      ******************

Merkez Bankası’nın web sayfasından aldığım Osmanlı Dönemi, Cumhuriyet Dönemi, İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönem, 1980 Sonrası Dönem, 2001 Krizi ve Sonrası Dönem yazılarını da sizlere sunuyorum.

Osmanlı Dönemi

Osmanlı Devleti’nin klasik örgütlenme düzeninde

  • Para miktarının ayarlanması

  • Kredi hacminin düzenlenmesi

  • Altın ve döviz rezervlerinin yönetimi

  • İç ve dış ödemelerin gerçekleştirilmesi

gibi ekonomik faaliyetler; hazine, darphane, sarraflar, vakıflar, bedestenler ve loncalar gibi birçok farklı kesim tarafından yürütülmüştür.

19. yüzyılın ikinci yarısına kadar büyük oranda devam eden bu yapı içinde Osmanlı Devleti, padişah adına altın sikke basımını gerçekleştirmiştir.
Osmanlı Devleti; Ülke içerisindeki borçlanma ve savaşların yarattığı mali sıkıntılardan dolayı, Kaime-i Nakdiye-i Mutebere (Kaime) isimli kâğıt paraları basmış ve 1840 yılında dolaşıma çıkartmıştır.

1854 yılındaki Kırım Savaşı sırasında, yurt dışından ilk kez borçlanan Osmanlı Hükûmetinin; dış borçların ödenmesi konusunda aracılık görevi üstlenecek bir devlet bankasına ihtiyaç duyması üzerine, 1856 yılında Ottoman Bank (Bank-ı Osmanî) kurulmuştur. Merkezi Londra’da bulunan İngiliz sermayeli bu Bankanın yetkileri; küçük miktarlarda kredi vermek, Hükûmet’e avans sağlamak ve bazı Hazine bonolarını iskonto etmekle sınırlandırılmıştır.

1863 yılında Ottoman Bank, kendini feshederek İngiliz-Fransız ortaklığı altında Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası) adını almış ve bir devlet bankası niteliği kazanmıştır. Bankaya, 30 yıllık bir süre için banknot basma ayrıcalığı ve tekeli verildiği bildirilmektedir. Osmanlı Bankası ayrıca; devletin haznedarlığını üstlenerek gelirleri tahsil etmek, Hazinenin ödemelerini yerine getirip bonolarını iskonto etmek, iç ve dış borçlara ilişkin faiz ve anapara ödemelerini yapmakla da görevlendirilmiştir.

Osmanlı Bankası sermayesinin yabancılara ait olması, zamanla tepkilere yol açmış; bu durum, ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temelini oluşturmuştur. Yerli sermayeye dayalı bir merkez bankası kurma çabaları, 11 Mart 1917 tarihinde Osmanlı İtibar-ı Millî Bankasının kurulması ile sonuçlanır. Ancak bu Banka; Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile ayrılması nedeniyle, merkez bankası işlevlerini görecek bir ulusal banka olma amacına ulaşamamıştır.

Cumhuriyet Dönemi

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, dünyada ortaya çıkan emisyon sağlayacak merkez bankalarının oluşturularak ülkelerin kendi para politikalarını bağımsız olarak belirlemeleri yönündeki eğilimin etkisiyle ve ülkemizde Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla güçlendirmek amacıyla bir merkez bankası kurulması yönündeki tartışmalar ve çalışmalar hız kazanmıştır. Bu konunun ilk kez ele alındığı 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde, özellikle “millî devlet bankası” kurulması fikri üzerinde durulmuştur. 1927 yılında Maliye Bakanı Abdülhalik Renda’nın merkez bankası kurulması hakkında sunduğu kanun taslağı kabul edimiştir. Ayrıca merkez bankasının kuruluş aşamasında yardımcı olması için; Ülkemiz yetkililerinin, diğer ülkelerin merkez bankalarından da görüş istediği belirtilmektedir.

1928 yılında Türkiye’ye davet edilen Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Dr. G. Vissering, hazırladığı raporda hükûmete bağlı olmayan ve bağımsız bir merkez bankasının gerekliliğine dikkat çekerken; 1929 yılında İtalyan Uzman Kont Volpi, Türk parasının istikrarının sağlanması için bir merkez bankası kurulmasının şart olduğunu belirtmiştir. Bu gelişmelerin ardından Hükûmet; merkez bankası kurulmasına ilişkin gerekli yasal çerçevenin hazırlanması için harekete geçmiş, Lozan Üniversitesinden Prof. Leon Morf’un katkılarıyla Merkez Bankası yasa tasarısı hazırlanmıştır. Tasarı; Türkiye Büyük Millet Meclisince 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilerek, 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu adı ile 30 Haziran 1930 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Merkez Bankası; farklı kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen işlevlerin tek elde toplanmasının ardından, 3 Ekim 1931 tarihinde faaliyetlerine başlamıştır. Banka; diğer kamu kurumlarından tamamen ayrı ve bağımsız statüsünün bir göstergesi olarak, anonim şirket biçiminde hukuki varlığını kazanmıştır.

Bankanın hisseleri; (A), (B), (C) ve (D) olmak üzere toplam 4 sınıfa ayrılmıştır:

  • (A) sınıfı hisseler; Hazineye (Kuruluş Kanunu’nda; Bankanın bağımsızlığının güçlendirilmesi amacıyla, bu hisselerin toplam sermayenin yüzde 15’inden fazla olamayacağı belirtilmiştir),

  • (B) sınıfı hisseler; millî bankalara,

  • (C) sınıfı hisseler; yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere,

  • (D) sınıfı hisseler, Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrılmıştır.

Kuruluş Kanunu’na göre Merkez Bankasının temel amacı, ülkenin ekonomik kalkınmasını desteklemektir. Bu amaçla Banka’ya aşağıdaki yetkiler tanınmıştır:

  • Temel politika aracı olan reeskont oranlarını belirlemek

  • Para piyasasını ve para dolaşımını düzenlemek

  • Hazine işlemlerini yerine getirmek

  • Türk parasının istikrarına yönelik önlemleri almak

  • Banknot basımını tek elden yürütmek

  • Devletin haznedarlığını üstlenmek

Bu dönemde uygulanan sabit döviz kuru rejimi altında döviz kurlarını belirleme yetkisi ise, Hükûmete aittir.

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönem

1211 Sayılı Merkez Bankası Kanunu

Dünya genelinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan değişikliklere uyum sağlamak ve Merkez Bankasının etkinliğini artırmak amacıyla, 14 Ocak 1970 yılında 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu kabul edilmiştir. Böylelikle tarihinde yeni bir dönem başlayan Merkez Bankası; kısmen de olsa, dönemin ekonomik ve merkez bankacılığı alanındaki yeniliklerini yansıtan bir yapıya kavuşmuştur.

Söz konusu Kanun; Bankanın yasal statüsü, organizasyon yapısı, yetki ve görevlerinde önemli değişiklikler içerir:

Sermaye: Anonim şirket statüsü korunan Merkez Bankasının sermayesi, 15 milyon liradan 25 milyon liraya yükseltilmiştir. Ayrıca Hazinenin sahip olduğu sermaye payının yüzde 51’den az olamayacağı da, Kanunda yer alan hükümler arasındadır.

Başkanlık (Guvernörlük) Makamı: 1211 Sayılı Kanun’un getirdiği bir diğer yenilik de  Guvernörlük adı verilen Başkanlık makamı olmuştur. Dış temsil ve ilişkilerde denklik, protokolde eşitlik sağlanması amacıyla kurulan Başkanlık makamına; ilk olarak Naim Talu getirilmiştir.

Yönetim Komitesi: Guvernörlük makamının yanında, Başkan ve Başkan Yardımcılarından meydana gelen Yönetim Komitesi adı altında yeni bir karar alma organı oluşturulmuştur.

Banka Meclisi: Bankanın en üst karar alma organı statüsündeki 8 üyeli İdare Meclisi ise, 6 üyeli Banka Meclisine dönüştürülmüştür.

Bu değişikliklerin yanı sıra, Hissedarlar Umum Heyeti, Genel Kurul; Murakıplar Komisyonu, Denetleme Kurulu; Umum Müdürlük ise İdare Merkezi adını almıştır.

Merkez Bankası Görev ve Yetkileri: Söz konusu Kanun, Merkez Bankasına ait görev ve yetkilerin artırılması açısından da önemli yenilikler içerir.

Bankanın Kanun ile tanınan yetki ve sorumlulukları şu şekilde sıralanabilir:

  • Doğrudan ve dolaylı para politikası araçları üzerindeki kontrolünün artması

  • Para arzını ve likiditeyi düzenlemek amacıyla açık piyasa işlemleri yapma yetkisi

  • Hükûmetin para ve krediye ilişkin tedbirleri alırken, görüş bildirmesi

  • Reeskont işlemleri ile yatırım ve ekonomik kalkınmayı desteklemek amacıyla, orta vadeli kredi verme olanağı

Bunların yanında; Hazineye verilebilecek kısa vadeli avans miktarının üst sınırı, ilgili yıla ait bütçe ödeneklerinin yüzde 15’i oranında yükseltilmiştir.

1980 Sonrası Dönem

1980’lerde yaşanan ekonomik gelişmeler; hem Türkiye hem de Merkez Bankası açısından bir dönüm noktası niteliğindedir. 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan kararlar ile Türkiye ekonomisinde yapısal bir dönüşüm başlatılmıştır. Bu dönemin önemli ekonomik gelişmeleri şu şekildedir:

  • Piyasa mekanizması çerçevesinde oluşması amacıyla, fiyatlar üzerindeki kontroller kaldırılmış ve serbest dış ticaret politikasına geçiş yaşanmıştır.

  • Başlatılan finansal serbestleşme süreci ile para ve kur politikalarının Merkez Bankası tarafından piyasa ekonomisi ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi için gerekli altyapının sağlanması yönünde önemli adımlar atılmıştır.

  • Para politikası kapsamında, mevduat ve kredi faizlerinin piyasa koşullarında belirlenmesi hükme bağlanmıştır.

  • Türk parası, yabancı paralar karşısında devalüe edilerek sabit kur rejimi ortadan kalkmıştır.

1983 yılında Merkez Bankası, altın ve döviz rezervlerini etkin bir biçimde yönetmek konusunda yetkili hâle getirilmiştir. Bunun yanı sıra, Bankanın esas görevlerini ekonominin temel gereklerine göre ve fiyat istikrarını sağlayacak bir şekilde yürüteceği hükmü, Kanun’a eklenmiştir. 1987 yılında açık piyasa işlemleri yapmaya başlayan Banka, modern anlamda para ve döviz piyasalarının kurulmasına da öncülük etmiştir.

1989 yılında, Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ile ekonomik birimlerin döviz ile işlem yapmalarına izin verildiği ve Türk parasının konvertibl ilan edilerek görece daha esnek bir döviz kuru rejimine geçildiği görülmektedir.

1990 yılında Banka; ilk defa kamuoyuna duyurduğu para programı ile, döviz kurları ve faiz oranlarındaki istikrarı bozmadan piyasanın likidite ihtiyacını karşılamayı hedeflemiştir. Belirtilen hedeflere ulaşılmasına rağmen, sonraki yıllarda yaşanan Körfez Savaşı; Türkiye ekonomisi üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Bu dönemde mali sektör üzerinde oluşan baskı, siyasi istikrarsızlık, maliye politikasının yeterince sıkı olmaması ve bankacılık sektörünün kırılgan yapısı gibi sorunlar; makroekonomik istikrarın sağlanamamasına ve 1994 yılının ilk çeyreğinde bir finansal kriz yaşanmasına yol açmıştır.

Aynı dönemde, yüksek enflasyon döneminin temel unsurlarından biri olan kamu borçlarının Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilmesini önlemek için ilk düzenlemeler de gerçekleşmiştir: 21 Nisan 1994 tarihinde Hazinenin Merkez Bankası kaynaklarını kullanma sınırı getirilmiştir. Bunun yanında; 1997 tarihinde imzalanan bir protokol ile, 1998 yılından itibaren Hazinenin Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanamayacağı karara bağlanmıştır.

* Devalüasyon: Ulusal paranın dış satın alma gücünün, hükûmet tarafından alınan bir kararla düşürülmesi. Genellikle sabit kur sistemlerinde, ödemeler dengesi açık veren ülkelerde uygulanır.

2001 Krizi ve Sonrası Dönem

Merkez Bankasının 1995-1999 yılları arasında izlediği politika, finansal piyasalarda istikrarı sağlamaya yöneliktir. Enflasyonun kontrol altına alınamaması nedeniyle, 2000 yılında döviz kuruna dayalı yeni bir istikrar programı yürürlüğe konmuştur. Ancak 2000 yılının sonlarına doğru ekonomide artış gösteren güven kaybı ve 2001 yılında ortaya çıkan kriz; programın sonlandırılmasına neden olmuştur.  Bunun doğal sonucu olarak, 22 Şubat 2001 tarihinde döviz kurlarının dalgalanmaya bırakıldığı gözlemlenmiştir.

Kriz sonrasında ekonomide yaşanan yapısal dönüşüm sonrası Merkez Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. 25 Nisan 2001 tarihinde yapılan bu değişiklikler aşağıdaki gibidir:

Fiyat istikrarını sağlamak, Merkez Bankasının temel amacı olarak açık bir şekilde tanımlanmıştır.

  • Bu çerçevede, Merkez Bankasının para politikası konusundaki uygulamaları ve kullanacağı araçları doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlanmış; böylelikle Banka, araç bağımsızlığına kavuşmuştur.

  • Bankanın fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla, Hükûmetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceği hükme bağlanmıştır.

  • Finansal istikrarı sağlamak, Bankanın destekleyici amacı olarak tanımlanmıştır.

  • Merkez Bankasının Hazine ile diğer kamu kurum ve kuruluşlara avans vermesi, kredi açması ve bu kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması yasaklanmış; bu sayede Bankanın kamusal finansman ihtiyacı için bir kaynak olması engellenmiştir.

  • Para politikası stratejilerinin ve karar alma mekanizmalarının kurumsallaşması amacıyla, Para Politikası Kurulu oluşturulmuştur.

2002 yılına gelindiği zaman, modern bir para politikası stratejisi olan enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasına geçilmiştir. Örtük enflasyon hedeflemesinin uygulandığı 2002-2005 yılları arasında; rejimin gerekli ön koşullarının karşılanmasına çalışılmış, Merkez Bankasının teknik ve kurumsal altyapısı güçlendirilmiş, tahmin modelleri geliştirilmiş ve veri seti genişletilmiştir. Bu süreçte; Araştırma Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü şeklinde yeniden yapılandırılmış, iletişim politikalarının etkinliğini sağlamak amacıyla İletişim Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

2005 yılından itibaren, politika kararları ile ilgili öngörülebilirliğin artırılması amacıyla; bir yıllık Para Politikası Kurulu toplantı tarihleri, bir takvim çerçevesinde önceden açıklanmıştır. Tüm bu süreç sonunda, 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulanmaya başlamıştır.

Bu dönemde aynı zamanda; belli bir yol katettiği görülen enflasyonla mücadele ile ilgili kararlılığı vurgulamak, Türk parasının itibarını yükseltmek ve yüksek kupürlü paranın neden olduğu sorunları ortadan kaldırmak amacıyla iki aşamalı bir para reformu gerçekleştirilmiştir:

  • 1 Ocak 2005 tarihinden itibaren gerçekleşen ilk aşamada Türk lirasından altı sıfır atılmış, Yeni Türk Lirası ve Yeni Kuruşlar tedavüle çıkarılmıştır.

  • 1 Ocak 2009 tarihinde ise ikinci aşamaya geçilerek; paradan “yeni” ifadesi kaldırılmış, Türk lirası banknot ve kuruşlar yenilenen tasarım ve boyutlarla dolaşıma çıkarılmıştır.

Köklü bir tarihi olan Merkez Bankası; günümüzde de Kanunlar çerçevesinde kendisine verilen yetki ve görevleri en iyi şekilde gerçekleştirmeye ve bu anlamda Türkiye ekonomisine yön vermeye devam etmektedir.

Bugün  Merkez Bankası; nitelikli çalışan kaynağı ve modern altyapıya sahip, dünyada ve Türkiye’de yaşanan gelişmeleri yakından takip eden ve kendini sürekli yenileyerek dinamik bir yapı içinde politika uygulamalarını sürdüren teknik ve güvenilir bir kurumdur.

                          *******************

BERICHT IN NEDERLANDS

VERLOREN DUPLICATEN UIT DE TURKSE CENTRALE BANK OPRICHTINGSDOSSIER VAN HET NEDERLANDSE RIJKSARCHIEF

De Nederlandse econoom Vissering, die Turkije hielp bij het verlichten van de Ottomaanse schulden en het oprichten van de Centrale Bank, had zijn rapport in het geheim aan zijn Duitse collega gegeven en gevraagd dit niet aan de Turkse regering te onthullen.

Voor de oprichting van de Centrale Bank vond een hevige discussie plaats tussen Celal Bayar, die wilde dat de İş Bankası werd omgezet in een centrale bank, en premier İsmet İnönü en minister van Financiën Abdülhalik Renda.

Dit artikel is samengesteld uit de bevindingen van onderzoeker Mehmet Tütüncü en bespreekt de Ottomaanse periode, de Republikeinse periode, de periode na de Tweede Wereldoorlog en de periode na 1980.

Afbeelding met person, kleding, water, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Mehmet TÜTÜNCÜ heeft onderzocht              İlhan KARAÇAY samengesteld

Beste lezers, Na mijn artikel van 29 augustus over het dossier van de oprichting van de Centrale Bank in Turkije dat Mehmet Tütüncü in het Nederlandse Rijksarchief heeft bestudeerd, kondigde ik aan dat we het dossier uitgebreider zouden behandelen.

Samen met Mehmet Tütüncü hebben we de kopieën van het dossier diepgaand bestudeerd. Wat ons het meest opviel, was dat van de 10 kopieën 8 exemplaren ontbraken. Een andere belangrijke kwestie was dat Vissering, die Turkije hielp met de Ottomaanse schulden en het oprichtingsrapport van de Centrale Bank schreef, het rapport in het geheim aan zijn Duitse collega had gegeven en zo de vertrouwelijkheidsregels van de bankier schond.

VERRAAD VAN VISSERING: HET GEHEIME RAPPORT VOOR TURKIJE LEKTE HIJ NAAR ZIJN DUITSE COLLEGA

Afbeelding met tekst, papier, brief, Papierprodcut Automatisch gegenereerde beschrijving

In het dossier dat na bijna 100 jaar werd geopend in het Nederlandse Rijksarchief, bleek dat de Nederlandse expert Gerard Vissering een grote fout maakte tijdens het oprichtingsproces van de Turkse Centrale Bank. Vissering pleegde een ernstige vertrouwensbreuk door het geheime rapport dat hij voor Turkije had opgesteld, naar de voorzitter van de Duitse Centrale Bank, Hjalmar Schacht, te sturen.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving
Vissering had tijdens zijn uitnodiging naar Turkije een ontmoeting met Atatürk.

De voorzitter van de Nederlandse Centrale Bank, Gerard Vissering, had in 1928 een uitgebreid rapport opgesteld over de economische situatie van Turkije en de oprichting van een centrale bank. Dit rapport was van cruciaal belang voor de economische onafhankelijkheid van de Turkse Republiek en moest geheim blijven. Echter, de voorzitter van de Duitse Centrale Bank, Hjalmar Schacht, had Vissering gevraagd om dit rapport, en Vissering had het naar Schacht gestuurd ondanks de vertrouwelijkheid ervan. Bovendien had Vissering Schacht verteld: “Laat Turkije dit niet weten” terwijl hij het rapport in het geheim overhandigde.

Deze gebeurtenis vormde een ernstige bedreiging voor de economische onafhankelijkheid van de jonge Republiek en ondermijnde het vertrouwen van Turkije op het internationale toneel. Het dossier dat het verraad van Vissering onthulde, werd na 100 jaar in het Nederlandse Rijksarchief openbaar gemaakt en bracht een belangrijk feit aan het licht over de economische geschiedenis van Turkije.

Het Rapport van Gerard Vissering en de Schending van Vertrouwelijkheid

Het rapport dat Gerard Vissering had opgesteld, bevatte belangrijke informatie over de economische situatie van Turkije en het proces van het oprichten van een centrale bank. Echter, Vissering gaf dit rapport in het geheim aan de voorzitter van de Duitse Centrale Bank, Hjalmar Schacht. Schacht had het rapport gevraagd en ondanks dat Vissering had aangegeven dat het rapport vertrouwelijk was, stuurde hij het toch naar Schacht.

Deze gebeurtenis kan op verschillende manieren worden bekritiseerd:

Schending van Vertrouwelijkheid: Ondanks dat Vissering had aangegeven dat het rapport vertrouwelijk was, schond hij deze vertrouwelijkheid door het aan Schacht te geven. Dit is onaanvaardbaar gedrag vanuit professioneel en ethisch oogpunt.

Betrouwbaarheidsprobleem: Door zijn gedrag beschadigde Vissering het vertrouwen dat Turkije in hem had. Een adviseur die de vertrouwelijke informatie van het land waarin hij advies geeft aan een ander land doorgeeft, roept vragen op over zijn betrouwbaarheid en vermindert het vertrouwen in toekomstige samenwerkingen.

Schade aan Nationale Belangen: Terwijl Turkije belangrijke stappen zette richting economische onafhankelijkheid, bracht het lekken van dergelijke informatie de nationale belangen van Turkije in gevaar.

BRIEF VAN VISSERING AAN ZIJN DUITSE COLLEGA (VERTALING IN HET TURKS)

Amsterdam, 26 augustus 1929.

ZEER GEHEIM.

Geachte Dr. Hjalmar Schacht, voorzitter van de Reichsbank Duitsland, SCHEVENINGEN, Palace Hotel.

Geachte heer Schacht, Van de heer La Gro vernam ik dat u mogelijk interesse hebt in het rapport dat ik aan de Turkse regering heb voorgelegd en dat u het wellicht wilt inzien om te zien of het overeenkomt met de beoordelingen van Geheimrat Müller. Müller heeft op verzoek van de Turkse regering Turkije bezocht om de gedetailleerde regelingen voor de op te richten circulatiebanken te bestuderen. Ik kreeg voortdurend de indruk dat de Turkse regering mijn rapport strikt vertrouwelijk hield en het niet openbaar wilde maken. Daarom dacht ik dat ik niet de vrijheid had om dit rapport zonder goedkeuring van de Turkse regering openbaar te maken. Echter, ik vind het niet bezwaarlijk om het rapport persoonlijk aan u te overhandigen, maar ik vraag u dit rapport als een vertrouwelijk document te beschouwen en de Turkse regering niet op de hoogte te brengen dat een derde persoon dit rapport heeft ingezien. Na het rapport te hebben bekeken, verzoek ik u het terug te sturen naar mijn adres, Amsterdam, Rokin 127 (De Nederlandsche Bank). Enkele jaren geleden hadden we het genoegen u de Zuiderzee-werken te tonen. Sindsdien zijn de werkzaamheden aanzienlijk gevorderd, dus nu is er veel nieuws te zien. Als u de nieuwe fase van de werkzaamheden wilt zien, regel ik graag een bezoek voor u. Maar om voorbereid te zijn, moeten we dit enkele dagen van tevoren organiseren.

VERMISTE 8 EXEMPLAREN UIT HET DOSSIER

Afbeelding met tekst, brief, papier, handschrift Automatisch gegenereerde beschrijving

In de aantekening van Vissering’s assistent staat: “Volgende week worden er 8 exemplaren verstuurd”, maar in het dossier van het Nederlandse Rijksarchief ontbraken deze 8 exemplaren.

De volledige vertaling van de brief is als volgt:

Amsterdam, 7 juli 1928

Geachte heer G. Vissering,

Hôtel Royal. EVIAN LES BAINS.

Geachte heer,

Op verzoek van de heer de Jong (die momenteel met vakantie is) stuur ik u hier per expresbestelling twee exemplaren van uw rapport over Turkije. Vanwege de spoed bij het kopiëren zijn deze niet gebonden. De resterende 8 exemplaren worden volgende week verstuurd. Ik stuur u ook een brief van Warburg & Co., die onmiddellijk naar uw adres moet worden verzonden. Met vriendelijke groet, Uw trouwe dienaar.

OPRICHTING FASEN

In het dossier, waarvan 8 exemplaren ontbreken, presenteer ik de overgebleven informatie over de oprichting van de Centrale Bank, inclusief de Ottomaanse periode, de Republikeinse periode, de periode na de Tweede Wereldoorlog en de periode na 1980.

Tijdens een economisch congres in İzmir in 1923 werd de oprichting van een Centrale Bank besproken. Vier jaar later werd het eerste ontwerpplan voor de bank ingediend. Dit ontwerp diende als basis voor discussies met andere centrale bankiers over het ontwerp van de Turkse Centrale Bank. Een van de gesprekspartners was Gerard Vissering, bestuurslid van De Nederlandsche Bank, en zijn rapport benadrukte de noodzaak van onafhankelijkheid van de regering. Na deze gesprekken stelde de regering een wetsvoorstel op. De wet werd op 11 juni 1930 goedgekeurd en op 30 juni 1930 gepubliceerd in het Staatsblad. De Turkse Republiek Centrale Bank begon op 3 oktober 1931 met haar activiteiten. Om aan te geven dat de bank geen overheidsinstantie was en onafhankelijk was, werd deze een naamloze vennootschap. De bank kreeg aanvankelijk het privilege om bankbiljetten uit te geven voor een periode van 30 jaar. Dit privilege werd in 1955 verlengd tot 1999 en in 1994 werd het voor onbepaalde tijd verlengd. In dit proces waren de voorzitter van de Türkiye İş Bankası Celal Bayar, premier İsmet İnönü en de voorzitter van de Nederlandse Centrale Bank Gerard Vissering van doorslaggevend belang.

Het Perspectief van İsmet İnönü en Minister van Financiën Abdülhalik Renda

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, kleding, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Premier İsmet İnönü en minister van Financiën Abdülhalik Renda bepleitten een meer onafhankelijke centrale bank. Volgens hen was het gezonder om een nieuwe en volledig onafhankelijke instelling op te richten in plaats van bestaande handelsbanken deze rol te laten vervullen. Deze visie was een cruciale stap voor de economische onafhankelijkheid en financiële discipline van Turkije.

İnönü en Renda’s benadering botste met het voorstel van Celal Bayar. Bayar’s wens om de İş Bankası om te zetten in een centrale bank werd niet door İnönü gesteund en bleef zonder resultaat. Deze meningsverschil kan worden gezien als een botsing van verschillende perspectieven en strategieën.
Deze benadering van İnönü en Renda was in conflict met het voorstel van Celal Bayar. Bayar’s verlangen om de İş Bankası om te vormen tot een centrale bank werd niet goedgekeurd door İnönü en liep op niets uit.
Dit meningsverschil kan worden geïnterpreteerd als een botsing van verschillende perspectieven en strategieën bij de vormgeving van het economische beleid van de jonge Republiek.
De in 1924 opgerichte Türkiye İş Bankası was de eerste particuliere bank van de Republiek. Bayar geloofde dat de İş Bankası deze taak met haar bestaande ervaring en infrastructuur succesvol zou kunnen uitvoeren.
In die tijd behield de Ottomaanse Bank nog steeds de status van staatsbank op papier, en een van Bayar’s strategische doelen was dat de İş Bankası deze rol zou overnemen.

Bayar nodigde daarom de president van de Nederlandse Bank, Gerard Vissering, uit naar Turkije. Vissering kreeg de opdracht een rapport op te stellen over zowel de algemene economische situatie van Turkije als het proces van het oprichten van een centrale bank.

In Vissering’s rapport werd gesteld dat de omzetting van de Türkiye İş Bankası in een centrale bank gunstig zou zijn gezien de bestaande middelen en het personeel.
Dit rapport werd door Celal Bayar aan de toenmalige premier İsmet İnönü voorgelegd.

Oprichting en de Nasleep van de Centrale Bank

Het jaar 1928 eindigde zonder concrete vooruitgang in de oprichting van de centrale bank. Echter, de Grote Depressie van 1929 vergrootte Turkije’s handelsdeficits en de instabiliteit van de valuta, wat de regering ertoe bracht strikte controles in te voeren op het gebied van valuta en wisselkoersen.
De “Wet op de Effecten- en Valutabeurzen” die in deze periode werd uitgevaardigd en de genomen maatregelen waren onvoldoende om de instabiliteit te verhelpen, en de kwestie van de oprichting van een centrale bank werd serieuzer aangepakt.

In 1929 kon Hjalmar Schacht, de gouverneur van de Duitse centrale bank Reichsbank, vanwege drukte niet naar Turkije komen, maar hij stelde zijn collega Karl Müller voor als vervanger.
In het rapport dat Müller opstelde, stond dat Turkije niet over de juiste voorwaarden beschikte voor de oprichting van een centrale bank, maar dat met de implementatie van enkele bezuinigingsmaatregelen de noodzakelijke voorwaarden voor de oprichting van een dergelijke bank zouden kunnen worden gecreëerd.

Afbeelding met tekst, handschrift, papier, brief Automatisch gegenereerde beschrijvingHierboven staat vermeld dat Vissering op 11 maart 1929 een gesprek had met Müller over Turkije.

Met de bijdragen van de Italiaanse expert Graaf Volpi en de Zwitserse professor Leon Morf werd in 1930 de wet op de centrale bank opgesteld. Mustafa Kemal Atatürk kondigde in zijn toespraak bij de opening van het 4e wetgevingsjaar aan dat de Republiek Centrale Bank binnenkort zou worden opgericht.
Op 11 juni 1930 werd de Wet op de Centrale Bank van de Republiek Turkije goedgekeurd en de bank begon haar activiteiten op 3 oktober 1931.

Het oprichtingsproces van de Centrale Bank van de Republiek Turkije is een van de belangrijke stappen die de jonge Republiek heeft genomen op weg naar economische onafhankelijkheid en modernisering. De bijdragen en meningsverschillen van belangrijke figuren zoals Celal Bayar, İsmet İnönü en Gerard Vissering waren bepalend voor de vormgeving van dit proces.
Bovendien bevat het heimelijk doorgeven van Vissering’s rapport aan Duitsland belangrijke lessen op het gebied van internationale betrekkingen en ethische normen.
Dit proces is een van de belangrijke keerpunten in de economische geschiedenis van Turkije en heeft de basis gelegd voor het toekomstige economische beleid van het land.

De Uitnodiging van Vissering naar Turkije en zijn Rapport

In 1928 nodigde de algemeen directeur van Türkiye İş Bankası, Celal Bayar, de president van de Nederlandse Bank, Gerard Vissering, uit naar Turkije.
Vissering werd gevraagd de economische situatie van Turkije te analyseren en een rapport op te stellen over de oprichting van een centrale bank.
Vissering stelde na zijn onderzoek in Turkije een uitgebreid rapport op en presenteerde dit aan de toenmalige premier İsmet İnönü.
In het rapport werd aangegeven dat de oprichting van een centrale bank in Turkije een dringende noodzaak was en werd benadrukt dat de Türkiye İş Bankası deze rol zou kunnen vervullen.
Echter, İsmet İnönü stond niet positief tegenover dit voorstel en de poging om de Türkiye İş Bankası om te vormen tot een centrale bank liep op niets uit.

Deze benadering van İnönü en Renda stond haaks op het voorstel van Celal Bayar. Bayar’s wens om de İş Bankası om te vormen tot een centrale bank werd door İnönü niet goed ontvangen en liep op niets uit.Dit meningsverschil kan worden gezien als een botsing van verschillende perspectieven en strategieën in het vormingsproces van het economische beleid van de jonge Republiek.
De in 1924 opgerichte Türkiye İş Bankası was de eerste particuliere bank van de Republiek. Bayar geloofde dat de İş Bankası deze taak met haar bestaande ervaring en infrastructuur succesvol zou kunnen uitvoeren.
In die tijd behield de Ottomaanse Bank nog steeds de status van staatsbank op papier, en een van Bayar’s strategische doelen was dat de İş Bankası deze rol zou overnemen.
Bayar nodigde daarom de president van de Nederlandse Bank, Gerard Vissering, uit naar Turkije. Vissering kreeg de opdracht een rapport op te stellen over zowel de algemene economische situatie van Turkije als het proces van het oprichten van een centrale bank.
In Vissering’s rapport werd gesteld dat de omzetting van de Türkiye İş Bankası in een centrale bank gunstig zou zijn gezien de bestaande middelen en het personeel.
Dit rapport werd door Celal Bayar aan de toenmalige premier İsmet İnönü voorgelegd.

De Oprichting en de Nasleep van de Centrale Bank

Het jaar 1928 eindigde zonder concrete vooruitgang in de oprichting van de centrale bank. Echter, de Grote Depressie van 1929 vergrootte Turkije’s handelsdeficits en de instabiliteit van de valuta, wat de regering ertoe bracht strikte controles in te voeren op het gebied van valuta en wisselkoersen.

De “Wet op de Effecten- en Valutabeurzen” die in deze periode werd uitgevaardigd en de genomen maatregelen waren onvoldoende om de instabiliteit te verhelpen, en de kwestie van de oprichting van een centrale bank werd serieuzer aangepakt.
In 1929 kon Hjalmar Schacht, de gouverneur van de Duitse centrale bank Reichsbank, vanwege
drukte niet naar Turkije komen, maar hij stelde zijn collega Karl Müller voor als vervanger.
In het rapport dat Müller opstelde, stond dat Turkije niet over de juiste voorwaarden beschikte voor de oprichting van een centrale bank, maar dat met de implementatie van enkele bezuinigingsmaatregelen de noodzakelijke voorwaarden voor de oprichting van een dergelijke bank zouden kunnen worden gecreëerd.

Bijdragen van Andere Deskundigen

Naast Vissering werd ook Hjalmar Schacht, de gouverneur van de Duitse centrale bank Reichsbank, uitgenodigd naar Turkije, maar vanwege zijn drukke agenda stelde hij zijn collega Karl Müller voor.
Het rapport opgesteld door Müller werd samen met Schacht’s evaluaties aan de Turkse regering gepresenteerd en stelde dat de omstandigheden in Turkije ongeschikt waren voor de oprichting van een centrale bank.
Schacht en Müller benadrukten dat Turkije serieuze bezuinigingsmaatregelen moest nemen.
De voormalige Italiaanse minister van Financiën, Graaf Volpi, werd ook uitgenodigd naar Turkije om de kwestie van de oprichting van een centrale bank te onderzoeken.
Uiteindelijk werd in 1930 begonnen met het opstellen van de wet op de centrale bank, en op 11 juni 1930 werd de Wet op de Centrale Bank van de Republiek Turkije aangenomen.
De bank begon haar activiteiten op 3 oktober 1931.

Ottomaanse Schulden en de Lausanne Conferentie

Tussen Vissering en Celal Bayar was er ook samenwerking tijdens de Lausanne Conferentie over de verlichting van Ottomaanse schulden.
Vissering hielp Celal Bayar hierbij, en er ontstond een band tussen hen door deze gelegenheid.
De oprichting van de Centrale Bank van de Republiek Turkije werd vormgegeven door de bijdragen van verschillende internationale adviseurs en was uiteindelijk een belangrijke stap in Turkije’s weg naar economische onafhankelijkheid.
Het rapport dat door Vissering werd opgesteld, samen met de evaluaties van andere buitenlandse deskundigen, maakte de economische situatie van Turkije en de noodzaak van een centrale bank duidelijk en speelde een belangrijke rol in dit proces.
Het bewaren van de documenten uit deze periode in het Nederlandse Rijksarchief en de huidige openstelling ervan voor het publiek, is een belangrijke ontwikkeling die licht werpt op de economische geschiedenis van Turkije.

Meningsverschillen tussen Celal Bayar, İsmet İnönü en de Minister van Financiën

Als voorzitter van de Türkiye İş Bankası pleitte Celal Bayar krachtig voor het idee om zijn bank om te vormen tot een centrale bank.
Bayar ondersteunde het rapport van Vissering en geloofde dat de İş Bankası met haar huidige positie en ervaring de capaciteit had om een centrale bank te worden.

Deze benadering was een strategie die gericht was op het vergroten van de rol en het prestige van de İş Bankası als staatsbank in de economie.
Echter, de toenmalige premier İsmet İnönü en minister van Financiën Abdülhalik Renda, hadden het idee van een meer onafhankelijke en nationale centrale bank omarmd.
Zij geloofden dat het beter zou zijn om een volledig onafhankelijke en nieuwe centrale bank op te richten in plaats van bestaande handelsbanken om te vormen tot een centrale bank.
Deze benadering werd gezien als een belangrijke stap naar het verzekeren van de economische onafhankelijkheid en de financiële discipline van Turkije.
Dit meningsverschil kan worden gezien als een botsing van verschillende perspectieven en strategieën in het vormingsproces van het economische beleid van de nieuwe Republiek.
İnönü en Renda voorzagen een meer langetermijn- en structurele verandering, terwijl Bayar een meer pragmatische benadering hanteerde die gericht was op het gebruik van bestaande middelen.
Het meningsverschil tussen Celal Bayar en İsmet İnönü en de minister van Financiën weerspiegelt een belangrijke discussie in het vormingsproces van het economische beleid van Turkije, terwijl het heimelijk overdragen van Vissering’s rapport aan Duitsland een daad was die ernstige kritiek zou kunnen uitlokken op het gebied van internationale betrekkingen en ethische normen.

Dergelijke gebeurtenissen onderstrepen opnieuw hoe gevoelig en strategisch de stappen zijn die een land zet op weg naar economische onafhankelijkheid.

GERARD VİSSERİNG

Balıkçılık (1920)

In mijn nieuwsbericht van 29 augustus gaf ik een uitgebreide biografie van Gerard Vissering, de held van ons onderzoek.

Gerard Vissering was in die tijd een zeer bekende naam in Nederland. Zijn leven en dood kregen veel aandacht in de media.
Mehmet Tütüncü bezocht het huis waar Vissering met zijn vrouw en kinderen woonde. Hij hoopte de kleinkinderen van Vissering te ontmoeten, maar ontdekte dat het huis was verkocht en nu werd gebruikt voor yogalessen.

Afbeelding met buitenshuis, boom, plant, krant Automatisch gegenereerde beschrijving
Niets ontsnapte aan Tütüncü’s aandacht. De gordijnen in het huis waren van Chinese makelij, maar de tapijten op de vloer kwamen uit Turkije.
In 1997 werd er in een tijdschrift een zeer groot en uitgebreid interview over dit huis gepubliceerd.

Afbeelding met tekst, poort, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving

Mehmet Tütüncü vond en bezocht ook het graf van Vissering. De begraafplaats bevond zich op een locatie gereserveerd voor staatslieden en de overlijdensadvertentie van Vissering is hierboven te zien.

                   ************************

Değerli okurlarım,
www.ilhankaracay.com’da yayınlanan haber ve yorumlar, 5 bin kadarı medya olmak üzere, parlamenterler, ünüversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek kurululuşları, holdingler ve kişileri kapsayan 27 bin email adresine gönderilmektedir. Yüzlerce yayın organı bu haber ve yorumları değerlendirmektedir.
Bu sayede okuyucu kitlemin sayısı milyonları geçmektedir.
Bana okuyucu rekoru kırdıran, aşağıdaki logoların yayın kuruluşları, benimle irtibatlı olarak yayın yapmaktadırlar.
Yayınlayanlara ve okuyanlara teşekkürlerimle…

Afbeelding met tekst, schermopname, Lettertype, Onlineadvertenties Automatisch gegenereerde beschrijving

 

HOLLANDA’DA BİR BİLİNMEYEN: SEÇİLENLERİN YER ALDIĞI ‘BELEDİYE MECLİSLERİ’NİN YANINDA, GÖNÜLLÜLERDEN OLUŞAN ‘DANIŞMA KURULLARI’ DA VAR.

HOLLANDA’DA BİR BİLİNMEYEN: SEÇİLENLERİN YER ALDIĞI ‘BELEDİYE MECLİSLERİ’NİN YANINDA, GÖNÜLLÜLERDEN OLUŞAN ‘DANIŞMA KURULLARI’ DA VAR.

Kanunen ve mecburen oluşan ‘Danışma Kurulları’nda, Türkler ve diğer göçmenler, bilgisizlik nedeniyle yer almıyorlar.

Bu kurullların işlevi ve kurullarda yer almak için yapılması gerekenleri, Hollanda’daki yurttaşlarımız için derledim.

Bu kurullara katılabilmek için yapılması gerekenler, aşağıdaki derlemede yer almaktadır.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY derledi:

Hollanda’da Belediyeler, hizmet verdikleri birçok alanda kanunen ve mecburen, ‘Danışma Kurulları’ oluşturmakla yükümlüdür. Yeni uygulamalar ve yeni politikalar belirlenirken, bu kurulların görüşleri de alınmak zorundadır.

Bunun dışında, toplumun kendi insiyatifi ile oluşturduğu, ‘Danışma Kurulları’, istenilse de istenilmese de tavsiyelerde bulunarak, karar sürecine dahil oluyor. Ancak, araştırma sonuçlarına göre, belediyelerin bu kurulları oluştururken, tüm gruplarla yeterince temas kurmaması ve göçmenlerin yerel yönetim konularına gereğince ilgi göstermemesi, temsil eksikliğinde etkin rol oynuyor.
Yapılan araştırmalarda, bu kurulların, toplumun demografik (nüfusbilimsel) yapısını yeterince yansıtmadığı ve göçmen kökenli bireylerin sorunlarının bu kurullarda yeterince temsil edilmediği anlaşılıyor.

Afbeelding met tafel, whiteboard, meubels, stoel Automatisch gegenereerde beschrijving

Yabancıların çoğunun bilmediği ‘Belediye Danışma Kurulları’ ile ilgili olarak, naçizane şahsımın da bilmediği bu konu hakkında yaptığım araştırma sonucunda yazacaklarım şöyle:

Hollanda’da ‘Het Kennisplatform Inclusief Samenleven (KIS) (Kapsayıcı Yaşam Bilgi Platformu)’ tarafından yapılan bir araştırma, belediye Danışma Kurulları’nın toplumun demografik yapısını yeterince yansıtmadığını ve göçmen kökenli bireylerin sorunlarının bu kurullarda yeterince temsil edilmediğini ortaya koydu. Araştırma, Hengelo Belediye Meclisi üyesi Burhanettin Carlak’ın girişimiyle ve Koen Kros ile Mellouki Cadat-Lampe’nin yönetiminde gerçekleştirildi.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving
Burhanettin Carlak                   Koen Kros                           Mellouki Cadat-Lampe

Araştırmanın sonuçlarına göre, belediye Danışma Kurulları dezavantajlı ve geri kalmış kitlelerin sorunlarını yeterince gündeme getirmemektedir.
Yerel yönetimlerin Danışma Kurulları oluşturmak zorunda olmalarına rağmen, bu kurullarda göçmen kökenlilerin yeterince temsil edilmemesi, temsil eksikliğine yol açmaktadır. Bu durum, göçmen kökenlilerin yerel yönetim konularına ilgisizliği ve belediyelerin bu gruplara yeterince ulaşamaması gibi nedenlerle açıklanmaktadır. Göçmen kökenlilerin yerel yönetimlere dahil edilmesi, onların ihtiyaç ve beklentilerinin daha iyi anlaşılmasını ve topluma entegrasyonlarını kolaylaştırabilir. Belediyelerin, bu gruplarla daha etkili iletişim kurması ve onların katılımını teşvik etmesi, temsil eksikliğinin giderilmesine katkı sağlayabilir.

Araştırma, göçmen kökenlilerin yerel yönetimlere katılımını artırmak için, belediyeler ve Danışma Kurulları arasında daha iyi bir işbirliği ve iletişim kurulması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, belediyelerin Danışma Kurulları ile aktif geri bildirimde bulunarak, bu kurulların tavsiyelerini nasıl değerlendirdiklerini açıkça belirtmeleri öneriliyor. Aynı araştırmada, Danışma Kurulları’nın etkinliğini artırmak için belediyelerin bu kurulları ciddiye almaları ve değer vermeleri gerektiği belirtiliyor.

Araştırmanın önerileri arasında şunlar da yer alıyor:

Temsilin Artırılması:
Belediye çalışanları arasında toplumun demografik yapısının daha iyi yansıtılması.

Güvenin Artırılması:
Göçmen kökenli sakinlerin yerel siyasete güvenini artırmak için iletişimin daha erişilebilir ve kapsayıcı olması.

Danışma Kurulları’nın Tanıtılması:
Danışma Kurullarının rolünün ve öneminin belediyeler tarafından daha iyi tanıtılması.

Kolaylaştırma ve Destek:
Danışma Kurullarının uygun şekilde desteklenmesi ve kolaylaştırılması.

Hollanda’da belediye Danışma Kurulları’nın daha kapsayıcı ve temsil edici hale getirilmesi gerektiğini ve göçmen kökenli bireylerin yerel yönetim süreçlerine daha aktif katılımının teşvik edilmesinin önemini vurgulamaktadır. Bu, hem yerel demokrasiye katkı sağlayacak hem de toplumun çeşitli kesimlerinin sorunlarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Afbeelding met kleding, Dans, person, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Belediye Danışma Kurulu’na girmek için nasıl başvurulur?

Danışma Kurulu’na katılmak için başvuru süreci belediyeden belediyeye farklılık gösterebilir, ancak genel olarak aşağıdaki adımlar izlenebilir:

Belediye Web Sitesini Ziyaret Edin:

*Belediyenizin resmi web sitesine girin ve Danışma Kurulu veya benzeri komisyonlar hakkında bilgi edinin. Çoğu belediye, web sitesinde bu kurullar hakkında bilgi ve başvuru sürecini detaylandırır.

Başvuru Formu Temin Edin:
*Başvuru formunu web sitesinden indirip doldurabilirsiniz. Eğer çevrimiçi başvuru yapılabiliyorsa, formu online olarak doldurabilirsiniz.

*Form, genellikle kişisel bilgiler, eğitim durumu, iş deneyimi ve neden Danışma Kurulu’na katılmak istediğinizi belirten bir motivasyon mektubunu içermeli.

Gerekli Belgeleri Hazırlayın:

*Kimlik fotokopisi

*Özgeçmiş (CV)

*Motivasyon mektubu

*Referans mektupları (bazı durumlarda)

Başvurunuzu Gönderin:

*Hazırladığınız başvuru formu ve belgeleri, belirtilen adrese posta ile gönderin veya belediyenin ilgili birimine teslim edin.

*Çevrimiçi başvuru imkânı varsa, gerekli belgeleri tarayarak çevrimiçi başvuru sistemine yükleyin.

Başvurunuzu Takip Edin:
*Başvurunuzu gönderdikten sonra, belediyenin ilgili birimiyle iletişime geçerek başvurunuzun durumu hakkında bilgi alabilirsiniz.

*Belediyeniz, başvurunuzun alındığını ve değerlendirileceğini belirten bir onay e-postası veya mektup gönderebilir.

Mülakat ve Seçim Süreci:
*Başvurunuz uygun bulunursa, belediye sizi bir mülakata çağırabilir. Mülakat sırasında, motivasyonunuz ve katılım sağlayabileceğiniz konular hakkında daha fazla bilgi vermeniz istenebilir.

*Mülakat sonrasında, uygun görüldüğünüz takdirde Danışma Kurulu’na kabul edilirsiniz.

Katılım ve Eğitim:

*Kurula kabul edildikten sonra, belediye tarafından düzenlenen oryantasyon veya eğitim programlarına katılmanız gerekebilir.

*Bu eğitimlerde, Danışma Kurulu’nun görev ve sorumlulukları, toplantı prosedürleri ve çalışma usulleri hakkında bilgi verilir.

Bu genel adımlar doğrultusunda başvurunuzu yapabilirsiniz. Başvuru süreci hakkında daha spesifik bilgi almak için belediyenizin ilgili birimiyle iletişime geçmek de faydalı olacaktır.

Özellikle Türk kökenli bireyler için önerilerim şöyle:
Bu öneriler, Danışma Kurulu’na başvururken ve genel olarak topluma katılımı artırırken yardımcı olabilir:

Kültürel Kökeninizi Gururla Taşıyın:
*Kendi kültürünüzü ve geleneklerinizi tanıtmak, topluma katkıda bulunmanın önemli bir yoludur. Bu, aynı zamanda farklı kültürler arasındaki anlayışı ve iş birliğini artırabilir.

Kültürel Etkinlikler Düzenleyin:
*Türk kültürünü tanıtan etkinlikler (festivaller, sanat sergileri, yemek günleri) düzenleyerek toplumda farkındalık yaratın. Bu tür etkinlikler, toplumsal kaynaşmayı artırır ve sizin gibi diğer bireylerin katılımını teşvik eder.

Topluluklarla Bağlantı Kurun:
*Yerel Türk toplulukları ve derneklerle bağlantı kurarak, onların desteğini alın. Bu, başvurunuzda referanslar ve destekleyici ağlar oluşturmanıza yardımcı olabilir.

Mentorluk ve Destek Grupları:
*Daha önce benzer kurullarda yer almış Türk kökenli bireylerle iletişime geçin. Onların deneyimlerinden ve tavsiyelerinden yararlanarak kendi başvurunuzu ve katkınızı daha etkili hale getirebilirsiniz.

Eğitim ve Bilgi Edinme:
*Belediye yönetiminin hazırladığı, yerel siyaset ve toplumsal katılım konularında eğitimler ve seminerlere katılın. Bu, başvurunuzun daha bilinçli ve donanımlı olmasını sağlar.

Toplumun İhtiyaçlarına Odaklanın:
*Yerel toplumun ihtiyaçlarını anlamak ve bu ihtiyaçlara yönelik projeler ve öneriler geliştirmek, başvurunuzun kabul edilme olasılığını artırır. Bu, aynı zamanda toplumda daha etkili bir temsilci olmanızı sağlar.

Pozitif Bir Etki Yaratın:
*Toplumda pozitif bir etki yaratmak için gönüllü çalışmalara katılın ve toplumun genel refahını artırmaya yönelik projelerde aktif rol alın.

Kararlılığınızı Gösterin:
*Başvuru sürecinde ve mülakatlarda, topluma katkıda bulunma konusundaki kararlılığınızı ve motivasyonunuzu açıkça ifade edin. Bu, sizin neden bu kurula katılmak istediğinizi net bir şekilde gösterir.

Uzun Vadeli Planlama:
*Danışma Kurulu’na katılımınızın yanı sıra, uzun vadeli toplumsal katılım planları yapın. Bu, sürdürülebilir bir etki yaratmanıza ve toplumsal değişime katkıda bulunmanıza yardımcı olur.

Bu tavsiyeler, Türk kökenli bireylerin Danışma Kurulu’na katılım sürecinde daha etkili ve başarılı olmalarına yardımcı olabilir. Topluma yapacağınız katkılar, hem bireysel olarak sizin gelişiminize, hem de genel toplumsal faydaya büyük katkı sağlayacaktır.

                                                 *******************

Değerli okurlarım,
www.ilhankaracay.com’da yayınlanan haber ve yorumlar, 5 bin kadarı medya olmak üzere, parlamenterler, ünüversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek kurululuşları, holdingler ve kişileri kapsayan 27 bin email adresine gönderilmektedir. Yüzlerce yayın organı bu haber ve yorumları değerlendirmektedir.
Bu sayede okuyucu kitlemin sayısı milyonları geçmektedir.
Bana okuyucu rekoru kırdıran, aşağıdaki logoların yayın kuruluşları, benimle irtibatlı olarak yayın yapmaktadırlar.
Yayınlayanlara ve okuyanlara teşekkürlerimle…

Afbeelding met tekst, schermopname, Lettertype, Onlineadvertenties Automatisch gegenereerde beschrijving