Hollanda bankalarının işyeri hesabı açmak isteyen Türk yatırımcılara hesap açmaması ve Türkiye’yi kara para aklamakla suçlamasına karşılık, kendileri de Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın kontrolünde bulunuyor.
AB Merkez Bankası pek çok Hollanda bankasına, kara para konusunda usulsüzlükler yaptıkları gerekçesi ile büyük cezalar kesti.
Ciddiye alınız veya almayınız, Moğolistan, Hollanda’nın kara para akladığı iddiası ile, sırf Hollanda vatandaşlarına vize uygulaması başlattı.
Konu, Ethem Emre’nin organize ettiği toplantıda, Ekonomi Bakanlığı’nın Yatırım Fırsatlarından Sorumlu Genel Müdürü Pieter M. Waasdorp’a soruldu.
(Röportajın Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie van interview is onderaan)
İLHAN KARAÇAY SORDU GÖLGE ADAM CEVAPLADI
Hollanda’da, özellikle Türkiye’den gelen yatırımcı Türkler’e ticari hesap açmayarak, büyük mağduriyet yaratan bankalar konusunu daha önce yazmıştım. Çeşitli kişi ve kuruluşların ve hatta Türk devletinin girişimlerine rağmen, aynı sorun hâlâ yaşanıyor.
“Belki bir gün düzelir” beklentisinin, şimdi artık hayali bir düşünce olduğunu anladığım için, danışmanım ve sırdaşım GÖLGE ADAM ile görüşmeye karar verdim.
İşte GÖLGE ADAM ile söyleşimiz:
KARAÇAY: Kara para aklama iddiası ile, yabancılara hesap açmayan Hollanda’nın, kendi bankalarının da kara para akladıkları iddiası var. Karayiplerde açılan Hollanda bankasının kara para akladığı iddiaları var. Moğolistan bile, kara para akladıkları gerekçesiyle Hollandalılara vize mecburiyeti koymuş. Bu konularda sizin bildikleriniz nedir acaba?
GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının kara para aklama iddiaları, son yıllarda önemli bir konu haline gelmiştir. Hollanda, güçlü finansal düzenlemelere sahip bir ülke olarak bilinmesine rağmen, çeşitli bankalarının kara para aklama faaliyetlerine karıştığı iddialarıyla karşı karşıya kalmıştır. İşte bu konuyla ilgili bazı önemli noktalar:
Kara Para Aklama İddiaları: Hollanda bankaları, özellikle uluslararası ticarette önemli rol oynadıkları için kara para aklama iddialarının odağında yer almaktadır. ING Bank gibi büyük bankaların, yetersiz denetim ve kontrol mekanizmaları nedeniyle kara para aklama faaliyetlerine göz yumduğu iddia edilmiştir. Bu tür olaylar, bankaların büyük cezalar ödemesine neden olmuştur.
Karayipler’deki Faaliyetler: Hollanda bankalarının Karayipler’deki şubeleri ve iştirakleri de kara para aklama iddialarının hedefi olmuştur. Offshore hesapların kullanımı ve yetersiz müşteri kimlik doğrulama süreçleri, bu bankaların suç gelirlerini aklama faaliyetlerine karışmasına neden olmuştur. Özellikle Curaçao ve Sint Maarten gibi Hollanda Krallığı’na bağlı bölgelerde bu tür faaliyetlerin yoğunlaştığı bilinmektedir.
Moğolistan’ın Vize Mecburiyeti: Moğolistan’ın Hollanda vatandaşlarına vize mecburiyeti getirmesi, Hollandalıların kara para aklama faaliyetlerine karıştığı endişeleriyle ilişkilendirilmiştir. Bu karar, Moğolistan’ın finansal sistemini koruma ve yasa dışı faaliyetlerle mücadele etme çabalarının bir parçası olarak görülmektedir.
Finansal Düzenlemeler ve Denetimler: Hollanda, kara para aklama ile mücadele etmek amacıyla finansal düzenlemelerini sürekli olarak güncellemektedir. Avrupa Birliği’nin 5. Kara Para Aklama Direktifi’ni (AMLD5) uygulamaya koyarak, daha sıkı müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlem raporlama gereksinimlerini getirmiştir. Ancak bu düzenlemelere rağmen, bankaların uygulamada yetersiz kaldığı durumlar olmuştur.
Uluslararası İşbirliği: Hollanda, kara para aklama ile mücadelede uluslararası işbirliğine büyük önem vermektedir. Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak, sınır ötesi finansal suçlarla mücadele etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, Finansal Eylem Görev Gücü (FATF) gibi kuruluşlarla da yakın işbirliği içindedir.
Bu konularda daha detaylı bilgi almak için, güncel haberler ve raporlar takip edilmelidir. Ayrıca, bankaların kendi açıklamaları ve resmi denetim raporları da önemli bilgi kaynaklarıdır. Kara para aklama ile mücadelede etkin bir şekilde çalışılması, finansal sistemlerin güvenliği ve bütünlüğü açısından büyük önem taşımaktadır.”
KARAÇAY: Karayipler’deki Hollanda bankasına, çok yüksek düzeyde bir ailenin de yüzde 30 veya 35 ortaklığı iddiası var. Bu konuda sizin bildiğiniz nedir?
GÖLGE ADAM: “Çok yüksek düzeyde bir ailenin, Karayipler’deki bir Hollanda bankasında %30 veya %35 oranında ortaklığı olduğu iddiası oldukça spesifik ve ciddi bir iddia. Bu tür iddialar genellikle medyada ve resmi belgelerde yer alırsa dikkat çeker. Ancak, benim bilgim dahilinde, çok yüksek bir ailenin Karayipler’deki bankalarla doğrudan bir ortaklığı olduğuna dair herhangi bir doğrulanmış bilgi bulunmamaktadır.
Çok yüksek alenin, ticari ortaklıkları genellikle çok dikkat çeker ve resmi belgelerle belgelenir. Yüksek ailenin mal varlıkları ve ticari ortaklıkları genellikle şeffaf bir şekilde açıklanır. Yüksek ailenin finansal ilişkileri ve yatırımları konusunda bazı noktalar şu şekildedir:
Şeffaflık ve Kamu Denetimi: Yüksek ailenin, Avrupa’daki diğer yüksek aileler gibi, mal varlıkları ve ticari ilişkileri konusunda kamuya belirli ölçüde bilgi vermektedir. Hollanda hükümeti ve medya, yüksek ailenin ticari faaliyetlerini yakından izler.
Medya ve Resmi Açıklamalar: Eğer böyle bir ortaklık söz konusu olsaydı, muhtemelen Hollanda ve uluslararası medyada geniş bir yer bulurdu. Aynı zamanda, Hollanda Parlamentosu ve diğer resmi kuruluşlar tarafından da araştırılırdı.
Yasal ve Etik Kurallar: Hollanda’da, kamu görevlileri ve yüksek aile üyelerinin ticari faaliyetleri sıkı yasal ve etik kurallara tabidir. Bu tür bir ortaklık, çıkar çatışması yaratabileceği için ciddi incelemelere tabi olurdu.
Finansal Kuruluşların Bağımsızlığı: Hollanda’daki bankalar ve diğer finansal kuruluşlar, genellikle bağımsız yönetim kurulları ve hissedar yapıları ile yönetilir. Yüksek ailenin doğrudan böyle bir ortaklığı olması, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleriyle çelişebilir.
Bu tür spesifik iddiaların doğrulanması için güvenilir kaynaklara ve belgelere ihtiyaç vardır. Eğer bu konuda daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, Hollanda’daki finansal düzenleyici kurumlar, resmi denetim raporları ve güvenilir medya kaynaklarından bilgi edinmek en doğru yol olacaktır. Ayrıca, yüksek ailenin resmi web sitesi ve açıklamaları da güvenilir bilgi kaynakları arasında yer alır.
Sonuç olarak, bu iddianın doğrulanması için daha fazla somut bilgiye ihtiyaç vardır ve şu anki bilgilerim dahilinde böyle bir ortaklık bulunmamaktadır.”
KARAÇAY: Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın, Hollanda Merkez Bankası’ı sıkı takibe aldığı iddiaları da var. Örneğin ING Bank’a verilen 775 milyon euroluk ceza konusu nedir? Bu ceza Abramoviç’in 11 milyarlık hesabı ile ilgili mi?
GÖLGE ADAM: “Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın (ECB) Hollanda Merkez Bankası’nı (DNB) sıkı takibe aldığı ve ING Bank’a verilen ceza konusuyla ilgili bazı önemli noktalar ve detaylar şunlardır:
ING Bank’a Verilen Ceza
2018 yılında, Hollanda’nın büyük bankalarından biri olan ING Bank, kara para aklama karşıtı yasaları ihlal ettiği gerekçesiyle 775 milyon euro tutarında (yaklaşık olarak doğru meblağ) bir para cezasına çarptırıldı. Bu ceza, Hollanda savcılığı tarafından kesildi ve Avrupa’da bu tür ihlallerle ilgili en büyük cezalar arasında yer aldı.
Ceza Sebepleri:
Yetersiz Denetim ve Kontroller: ING Bank, müşteri kimlik doğrulama ve izleme süreçlerinde ciddi eksiklikler gösterdi. Bu durum, suç gelirlerinin banka üzerinden aklanmasına olanak sağladı.
Şüpheli İşlem Bildirimi: Banka, şüpheli işlemleri tespit etme ve yetkililere bildirme konusunda yetersiz kaldı. Bu da yasa dışı faaliyetlerin fark edilmeden sürmesine yol açtı.
Yasa Dışı Fonlar: Savcılık, bankanın, yasa dışı fonların hareketine izin verdiğini ve bu fonların suçla bağlantılı olabileceğini belirtti.
Roman Abramoviç ve 11 Milyar Euro İddiası
Roman Abramoviç, Rus milyarder ve iş adamı olarak tanınır. Abramoviç’in çeşitli finansal faaliyetleri ve banka hesapları, zaman zaman medya ve yasal düzenleyicilerin dikkatini çekmiştir. Ancak, ING Bank’a verilen ceza doğrudan Abramoviç’in hesaplarıyla ilişkilendirilmemiştir. ING Bank’a kesilen ceza, genel olarak bankanın kara para aklamayla mücadeledeki eksikliklerinden kaynaklanmıştır ve belirli bir müşteri ya da hesapla sınırlı değildir.
Avrupa Birliği Merkez Bankası ve Hollanda Merkez Bankası
Avrupa Birliği Merkez Bankası (ECB), üye ülkelerin merkez bankalarını denetler ve Euro Bölgesi’ndeki finansal istikrarı sağlamakla sorumludur. Hollanda Merkez Bankası (DNB) da bu denetim ve düzenlemelerden sorumlu bir kurum olarak ECB ile yakın işbirliği içinde çalışır. ING Bank’a verilen cezanın ardından, ECB’nin DNB üzerindeki denetim ve incelemeleri sıkılaştırmış olması muhtemeldir. Bu, kara para aklamayla mücadele çabalarının artırılması ve finansal sistemin güvenliğinin sağlanması amacıyla yapılmış olabilir.
Bu konuda son olarak şunu söyleyebilirim: ING Bank’a verilen ceza, bankanın kara para aklamayla mücadeledeki yetersizliklerinden kaynaklanmıştır. Roman Abramoviç’in hesapları bu cezaya doğrudan neden olmamış olsa da, büyük ve ünlü müşterilerin finansal işlemleri her zaman inceleme altındadır. Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın, Hollanda Merkez Bankası üzerindeki denetimlerini sıkılaştırması, finansal suçlarla mücadelede daha etkin önlemler alınmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır.
Bu konular hakkında daha fazla bilgi edinmek için, Hollanda Savcılığı ve Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın resmi açıklamaları ve raporları incelenebilir. Ayrıca, güvenilir medya kaynakları ve finansal denetim raporları da detaylı bilgi sağlayabilir.”
KARAÇAY: Hollanda bankalarının, Malta, İsviçre, Luxemburg ve daha pek çok dünya bankası gibi ve hatta daha fazla kara para akladığı iddiaları var. Söylenti olsa da bu kara para aklama iddialarından bazılarını biliyor musunuz?
GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının kara para aklama iddiaları, finansal sistemlerin güvenliği açısından büyük endişe kaynağıdır. Aşağıda, Hollanda bankaları ve genel olarak finansal kurumların kara para aklama ile ilişkili iddialarından bazılarını belirtiyorum.
ING Bank
Bu bankanın durumunu az önce anlatmıştım.
Diğer bankalar için şunları söyleyebilirim:
ABN AMRO
Hollanda’nın bir diğer büyük bankası ABN AMRO, 2021 yılında kara para aklama iddiaları nedeniyle incelemeye alındı ve ardından 480 milyon euro para cezasına çarptırıldı. Banka, kara para aklamayı önlemek için yeterli tedbirleri almadığı ve şüpheli işlemleri raporlamadığı için suçlu bulundu. Bu cezalar, bankanın müşteri hesaplarını ve işlemlerini yeterince izlememesi nedeniyle verildi.
Rabobank
Rabobank, 2018 yılında kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadelede yetersiz kaldığı gerekçesiyle dikkatleri üzerine çekti. Bankanın, özellikle Hollanda dışındaki operasyonlarında şüpheli işlemleri yeterince izlememesi ve raporlamaması eleştirildi.
Hollanda Bankalarının Genel Kara Para Aklama İddiaları
Hollanda bankaları, dünya genelinde diğer ülkelerdeki finansal kurumlarla karşılaştırıldığında, kara para aklama ile mücadelede zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Özellikle, uluslararası ticaret ve offshore hesaplar üzerinden yapılan işlemler nedeniyle suç gelirlerinin aklanmasına yönelik ciddi endişeler bulunmaktadır. Hollanda, küresel ticaretin merkezi konumunda olduğu için finansal sistemi de bu tür suç faaliyetlerine karşı daha savunmasız hale gelmektedir.
Hollanda bankalarının, Malta, İsviçre, Lüksemburg gibi ülkelerdeki bankalarla benzer şekilde kara para aklama faaliyetlerine karıştığı iddiaları bulunmaktadır. Özellikle, bu ülkelerdeki bankaların, vergi cennetleri ve offshore hesaplar kullanılarak suç gelirlerinin aklanmasına imkân tanıdığı iddia edilmiştir. Hollanda bankaları da bu tür uluslararası ağların bir parçası olarak suç gelirlerinin aklanmasında rol oynamış olabilir.
Hollanda, kara para aklama ile mücadelede yasal ve düzenleyici önlemlerini artırmaktadır. Avrupa Birliği’nin 5. Kara Para Aklama Direktifi (AMLD5) gibi düzenlemeler, finansal kurumların daha sıkı müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlem raporlama gereksinimlerini uygulamalarını zorunlu kılmaktadır. Ancak, bu önlemlere rağmen, bankaların uygulamada yetersiz kaldığı durumlar olmuştur.
Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim:
Hollanda bankalarının kara para aklama iddiaları ciddi endişe kaynağıdır ve bu iddialar, bankaların yetersiz denetim ve kontrol mekanizmaları nedeniyle ortaya çıkmıştır.
ING Bank, ABN AMRO ve Rabobank gibi büyük bankalar, kara para aklama ile mücadelede yetersiz kaldıkları için büyük cezalarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliği ve bütünlüğü açısından önemli bir sorun teşkil etmektedir. Kara para aklama ile mücadelede etkin denetim ve kontrol mekanizmalarının uygulanması, finansal suçların önlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır.”
Hollandalılar, Türkiye’de en çok yatırım yapanlar olarak biliniyor ve onlara rahatlıkla banka hesabı açılırkeb, Türk yatırımcılara Hollanda bankalarının kapısı kapalı kalıyor.
KARAÇAY: Hollanda bankaları, işyeri hesabı açmak isteyen Türkler’e hesap açmamaktadır. Bu yüzden yüzlerce Türk yatırımcı hesap açamadıkları için mağdur olmaktadır. Türkiye’yi karapara aklamakla suçlayan Hollanda, bu konuda haklı mı?
GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının işyeri hesabı açmak isteyen Türk yatırımcılara hesap açmaması ve Türkiye’yi kara para aklamakla suçlaması, oldukça karmaşık ve hassas bir konudur. Bu durumun arka planında birçok faktör yer almaktadır:
Hollanda bankaları, kara para aklama ve terör finansmanı risklerine karşı çok sıkı düzenlemelere tabidir. Avrupa Birliği’nin Kara Para Aklama Direktifleri (AMLD), bankaların müşteri kimlik doğrulama, şüpheli işlem raporlama ve risk değerlendirmesi yapmalarını zorunlu kılar. Bu düzenlemeler, bankaların yüksek riskli ülkeler ve müşterilere karşı daha temkinli olmalarını gerektirir.
Bazı uluslararası finansal kurumlar ve denetleyici otoriteler, Türkiye’yi kara para aklama riski yüksek ülkeler arasında değerlendirmektedir. Financial Action Task Force (FATF), Türkiye’yi “gri listeye” alarak, kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede eksiklikleri bulunduğunu belirtmiştir. Bu durum, Türk yatırımcılar ve şirketler için uluslararası bankacılık hizmetlerine erişimde zorluklar yaratabilir.
Hollanda bankaları, yüksek riskli kabul edilen ülkelerden gelen müşterilere hesap açma konusunda daha katı politikalar uygulayabilir. Bu, sadece Türkiye için değil, diğer yüksek riskli ülkelerden gelen müşteriler için de geçerlidir. Bankalar, kara para aklama ve terör finansmanı risklerini minimize etmek amacıyla bu tür önlemler alır.
Bu durum, birçok Türk yatırımcının Hollanda’da işyeri hesabı açamamasına ve dolayısıyla mağdur olmasına neden olmaktadır. Yatırımcılar, işlerini yürütmek ve uluslararası ticaret yapmak için banka hesaplarına ihtiyaç duyarlar. Bankaların katı politikaları, yasal ve meşru iş yapan yatırımcıları da olumsuz etkileyebilir.
Hollanda’nın ve diğer ülkelerin bankalarının, kara para aklama risklerini yönetme ve finansal sistemlerini koruma sorumlulukları bulunmaktadır. Ancak, tüm Türk yatırımcıların aynı risk kategorisinde değerlendirilmesi adil olmayabilir. Yasal ve meşru iş yapan yatırımcıların da hesap açamaması, ticari faaliyetlerini ciddi şekilde kısıtlayabilir.
Çözüm Yolları
Türk yatırımcıların bu sorunu aşmak için atabileceği adımlar şunlardır:
Yasal Danışmanlık Almak: Banka hesapları açma konusunda uzmanlaşmış yasal danışmanlardan yardım almak.
Alternatif Bankalar Araştırmak: Hollanda’da ve diğer ülkelerde hesap açma konusunda daha esnek politikalar uygulayan bankaları araştırmak.
Uluslararası Finansal Aracılar Kullanmak: Uluslararası finansal aracılar ve ödeme hizmet sağlayıcıları aracılığıyla alternatif çözümler aramak.
Bu konuda son olarak şunu söyleyebilirim:
Hollanda bankalarının, Türk yatırımcılara hesap açmama politikası, kara para aklama ve terör finansmanı risklerini minimize etme çabalarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu durumun yasal ve meşru iş yapan yatırımcıları da olumsuz etkilediği bir gerçektir. Bu sorunun çözümü için, hem bankaların daha adil ve dengeli politikalar geliştirmesi, hem de Türk yatırımcıların yasal ve finansal danışmanlık alarak doğru adımları atması önemlidir.”
KARAÇAY: Hollanda bankalarının, Türklere ticari hesap açmamasının ardında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türkiye’ye getirilen paraların hesabını sormayacağız” beyanının ve uygulamasının rolü var mı?
GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının Türklere ticari hesap açmamasının ardında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’ye getirilen paraların hesabını sormayacağız” beyanı ve uygulamasının doğrudan bir rol oynayıp oynamadığı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, genel olarak bankaların hesap açma politikalarını ve müşteri kabul kriterlerini belirlerken dikkate aldığı bazı faktörler bulunmaktadır:
Kara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanı: Uluslararası bankalar, kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele kapsamında sıkı düzenlemelere tabidir. Türkiye’den gelen paralarla ilgili olarak yeterli bilgiye sahip olmamak veya bu paraların kaynağının belirsiz olması, bankaların risk iştahını azaltabilir.
Politik ve Ekonomik İstikrar: Ülkeler arası politik ilişkiler ve ekonomik istikrar, bankaların ticari hesap açma kararlarını etkileyebilir. Türkiye ile ilgili politik veya ekonomik belirsizlikler, bankaların daha temkinli davranmasına neden olabilir.
Müşteri Tanıma (KYC) Prosedürleri: Bankaların müşterilerini tanıma ve kimlik doğrulama süreçleri oldukça katıdır. Türkiye’deki bazı uygulamalar ve düzenlemeler, bu prosedürlerin uygulanmasını zorlaştırabilir veya bankaların gerekli bilgileri toplamasını engelleyebilir.
AB ve Hollanda Düzenlemeleri: Avrupa Birliği ve Hollanda’nın finansal düzenlemeleri, bankaların uyum sağlaması gereken kuralları belirler. Bu düzenlemeler, özellikle yüksek riskli olarak değerlendirilen bölgelerden gelen fonlarla ilgili daha sıkı denetimler gerektirebilir.
Sonuç olarak, Hollanda bankalarının Türklere ticari hesap açmama kararının ardında birçok faktör olabilir ve bu faktörler arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın beyanlarının etkisi dolaylı olabilir. Bu durumun net bir şekilde anlaşılması için bankaların karar alma süreçleri ve uyguladıkları risk değerlendirme kriterleri hakkında daha detaylı bilgiye ihtiyaç vardır.
KARAÇAY: Peki, Hollanda’nın Türklere karşı bu kadar hassas oluşunu, ‘akıllandılar’ diye yorumlayabilir miyiz?
GÖLGE ADAM: “Hollanda bankalarının Türk müşterilere karşı hassasiyet göstermesini “akıllandılar” şeklinde yorumlamak, durumu basitleştirici ve potansiyel olarak yanlış bir yaklaşım olabilir. Hollanda bankalarının Türk müşterilere karşı katı politikalar uygulamasının arkasında birçok karmaşık faktör bulunmaktadır:
Hollanda bankaları, kara para aklama (AML) ve terör finansmanı (CFT) risklerini yönetmek için sıkı düzenlemelere uymak zorundadır. Bu düzenlemeler, yüksek riskli kabul edilen ülkelerden gelen müşterilere karşı daha dikkatli olmalarını gerektirir. Türkiye’nin FATF tarafından gri listeye alınması, bu risk değerlendirmelerinde önemli bir faktördür.
Avrupa Birliği’nin kara para aklama ile mücadele direktifleri, bankaların müşterilerini ve onların işlemlerini sıkı bir şekilde izlemesini zorunlu kılar. Bankalar, regülasyonlara uymazsa ciddi para cezaları ve itibar kaybı ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, Hollanda bankaları, yüksek riskli kabul edilen müşterilere hesap açma konusunda daha temkinli olabilir.
Bankalar, finansal sistemin güvenliğini korumak ve yasadışı faaliyetlerin önüne geçmek için risk değerlendirmelerinde titiz davranır. Türkiye gibi ülkelerden gelen müşterilerin işlemleri, özellikle kara para aklama riski açısından daha fazla incelenebilir.
Bazen, belirli ülkelerden gelen müşterilere yönelik önyargılar ve genel algılar da bankaların politikalarını etkileyebilir. Ancak, bu durum her zaman objektif verilere dayanmayan kararlarla sonuçlanabilir. Türk yatırımcıların tamamının aynı risk kategorisinde değerlendirilmesi, adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Hollanda ve Türkiye arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkiler de bankaların politikalarını etkileyebilir. Siyasi gerilimler ve diplomatik sorunlar, finansal kurumların müşterilere karşı tutumlarını şekillendirebilir.
“Akıllandılar” ifadesi, Hollanda bankalarının tüm Türk müşterilere karşı katı olmasını haklı çıkarmaz. Bankaların amacı, yasadışı faaliyetlerle mücadele etmek ve finansal sistemi korumaktır, ancak bu süreçte meşru ve yasal iş yapan müşterilerin de zarar görmemesi önemlidir.
Hollanda bankalarının bu hassasiyeti, regülasyonlara uyma ve finansal sistemi koruma çabalarının bir parçasıdır. Ancak, bu süreçte adil ve dengeli bir yaklaşım benimsemek, hem bankalar hem de müşteriler için en iyisidir. Yasal ve meşru iş yapan Türk yatırımcıların, bankalarla olan ilişkilerinde şeffaf ve işbirlikçi olmaları, hesap açma süreçlerini kolaylaştırabilir.
Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim: Hollanda bankalarının Türk müşterilere karşı hassasiyet göstermesi, kara para aklama ve terör finansmanı risklerini minimize etme çabalarının bir sonucudur. Bu durumu “akıllandılar” şeklinde yorumlamak, sorunun karmaşıklığını ve çok boyutluluğunu göz ardı etmek olur. Bankaların regülasyonlara uyma zorunluluğu ve finansal sistemin güvenliğini sağlama çabaları, bu hassasiyetin temel nedenleridir. Ancak, bu süreçte adil ve dengeli politikalar geliştirilmesi ve yasal iş yapan yatırımcıların mağdur edilmemesi önemlidir.”
KARAÇAY: Soruların hepsine vermiş olduğunuz cevaplar doğrultusunda, Hollanda’nın para aklama konusundaki günahları ve sevapları hakkında yine tarafsız bir yanıt verir misiniz?
GÖLGE ADAM: ”Günahları (Sorunlar ve İddialar) Kara Para Aklama İddiaları ve Cezalar:
ING Bank: 2018 yılında, ING Bank kara para aklama yasalarını ihlal ettiği gerekçesiyle 775 milyon euro para cezasına çarptırıldı. Bankanın yetersiz müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlemleri raporlama süreçleri nedeniyle suç gelirlerinin banka üzerinden aklanmasına izin verdiği tespit edildi.
ABN AMRO: 2021 yılında kara para aklama iddiaları nedeniyle 480 milyon euro ceza aldı. Bankanın, kara para aklama ile mücadelede yetersiz kaldığı ve şüpheli işlemleri bildirmediği belirtildi.
Rabobank: 2018’de Rabobank, kara para aklama ve terör finansmanı risklerine karşı yeterince önlem almadığı için eleştirildi. Özellikle uluslararası operasyonlarında yetersiz kaldığı iddia edildi.
Hollanda bankalarının, tıpkı Malta, İsviçre, Lüksemburg gibi diğer ülkelerdeki bankalarla benzer şekilde kara para aklama faaliyetlerine karıştığı iddiaları bulunmaktadır. Bu iddialar, Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliği ve bütünlüğü açısından ciddi endişeler yaratmaktadır.
Offshore hesaplar ve vergi cennetleri aracılığıyla suç gelirlerinin aklanması konusundaki yetersizlikler, Hollanda bankalarını uluslararası eleştirilerin hedefi haline getirmiştir.
Hollanda’nın kara para aklama ile mücadelede karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, uluslararası ticaretin merkezi konumunda olmasıdır. Bu durum, finansal sistemin suç faaliyetlerine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olabilir.
Bazı eleştirmenler, Hollanda’nın kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadelede yasal ve düzenleyici eksikliklerinin olduğunu iddia etmektedir. Bu eksiklikler, finansal sistemdeki güvenlik açıklarını artırabilir.
Hollanda, kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede yasal ve düzenleyici önlemlerini sürekli olarak güncellemektedir. Avrupa Birliği’nin 5. Kara Para Aklama Direktifi (AMLD5) gibi düzenlemelere uyum sağlanması, finansal kurumların müşteri kimlik doğrulama ve şüpheli işlem raporlama süreçlerini sıkılaştırmalarını gerektirir.
2020 yılında yürürlüğe giren Avrupa Birliği’nin 6. Kara Para Aklama Direktifi (AMLD6), Hollanda’nın kara para aklama ile mücadelede daha da sıkı tedbirler almasına yardımcı olmuştur.
Hollanda Merkez Bankası (DNB) ve Finansal Piyasa Kurumu (AFM), finansal kurumların kara para aklama ve terör finansmanı risklerini yönetmelerine yardımcı olacak denetim ve kontrol mekanizmalarını güçlendirmiştir.
Bankalar, kara para aklama ile mücadelede daha etkili teknolojiler ve veri analizi yöntemleri kullanarak şüpheli işlemleri tespit etme ve raporlama kapasitelerini artırmıştır.
Hollanda, uluslararası finansal suçlarla mücadelede küresel işbirliği ve uyumluluğa büyük önem vermektedir. Financial Action Task Force (FATF) ve diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği yaparak kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadelede etkili stratejiler geliştirmektedir.
Hollanda’nın, FATF ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların kara para aklama ile mücadele standartlarına uyum sağlaması, finansal sistemin güvenliğini artırmaya yönelik önemli bir adımdır.
Hollanda, kara para aklama ve terör finansmanı konusunda toplum ve iş dünyası için farkındalık kampanyaları düzenleyerek, bu tür suçlarla mücadelede daha geniş bir katılım sağlamaktadır.
Finansal kurumlar, müşterilerini kara para aklama ve terör finansmanına karşı daha bilinçli hale getirmek için eğitim programları ve bilgilendirme kampanyaları düzenlemektedir.
Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim: Hollanda’nın kara para aklama konusundaki günahları ve sevapları, karmaşık ve çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Bir yandan, Hollanda bankalarının kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede yetersiz kaldıkları ve büyük cezalar aldıkları durumlar bulunmaktadır. Öte yandan, Hollanda’nın yasal ve düzenleyici önlemler alarak finansal sistemin güvenliğini artırmaya yönelik önemli çabaları da göz ardı edilemez.
Hollanda, kara para aklama ve terör finansmanı ile mücadelede daha etkili stratejiler geliştirmeye devam etmektedir. Ancak, bu süreçte meşru ve yasal iş yapan yatırımcıların mağdur olmaması için adil ve dengeli politikalar uygulanması büyük önem taşır. Hem Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliği hem de uluslararası iş dünyasının sorunsuz işleyişi için, kara para aklama ile mücadelede etkin ve kapsayıcı çözümler geliştirilmesi gerekmektedir.”
Onderkant formulier
Onderkant formulier
KARAÇAY:Araştırmacılar, kara para aklama ihtiyaçlarındaki bu artışın, farklı suç türleri ve harcamalar arasında ayrım yaparak daha farklı bir kara para aklama karşıtı politikaya odaklanmak için zemin sağladığı sonucuna varmışlar. Başarılı bir Hollanda kara para aklama karşıtı politikası aynı zamanda suç ve kara para aklamanın uluslararası boyutuna da yeterince dikkat edilmesini gerektiriyor. Son olarak aynı şey, üst dünyadan gelen mali danışmanların, kara para aklama planlarının oluşturulmasında oynadıkları role dikkat etmek için de geçerlidir: Bu danışmanlara karşı daha sıkı bir politika, kara para aklamanın baltalanmasını önlemek için ne yapılmalıdır?
GÖLGE ADAM: “Anlaşılan o ki, kara para aklama ihtiyaçlarının artışı, mevcut kara para aklama karşıtı politikaların daha da geliştirilmesi ve farklı suç türlerine özgü stratejiler oluşturulması gerektiğini ortaya koymaktadır. sorunuzun öne çıkan noktalarını ve ne anlama geldiklerini şöyle açıklayabilirim.
Kara para aklama, genellikle uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, vergi kaçakçılığı gibi çeşitli suç faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin aklanması sürecidir. Araştırmacılar, farklı suç türleri ve bu suçların yaratığı kara para aklama ihtiyaçları arasında ayrım yapılmasının önemli olduğunu belirtmektedirler. Bu, her suç türü için spesifik kara para aklama karşıtı stratejiler geliştirilmesi gerektiği anlamına gelir. Örneğin, uyuşturucu ticareti ile ilgili kara para aklama yöntemleri, vergi kaçakçılığı ile ilgili yöntemlerden farklı olabilir ve her biri için özelleştirilmiş politikalar gerektirir.
Başarılı bir kara para aklama karşıtı politikanın, suç ve kara para aklamanın uluslararası boyutuna da yeterince dikkat etmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Kara para aklama genellikle sınır ötesi işlemleri içerir ve bu durum, ulusal sınırların ötesinde işbirliği ve koordinasyon gerektirir. Uluslararası işbirliği olmadan, kara para aklama ile etkili bir şekilde mücadele etmek zor olabilir. Bu nedenle, Hollanda gibi ülkelerin uluslararası kuruluşlarla ve diğer ülkelerle yakın işbirliği içinde çalışmaları önemlidir.
Kara para aklama planlarının oluşturulmasında, genellikle üst düzey mali danışmanlar önemli bir rol oynar. Bu danışmanlar, karmaşık finansal yapılar ve yasal boşluklar kullanarak suç gelirlerini aklamaya yardımcı olabilirler. Yazıda, bu mali danışmanlara karşı daha sıkı bir politika izlenmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu, danışmanların faaliyetlerinin daha sıkı denetlenmesi, yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi ve danışmanların kara para aklama faaliyetlerine karışmasının önlenmesi anlamına gelir.
Mali danışmanlara karşı daha sıkı politikalar uygulamak, kara para aklamanın etkili bir şekilde engellenmesi için kritik öneme sahiptir. Bu mali danışmanların etik kurallara ve yasal düzenlemelere uymalarını sağlamak için daha sıkı denetimlerin ve yaptırımların uygulanmasını gerektirir. Ayrıca, danışmanların kara para aklama faaliyetlerine karışmalarını önlemek için eğitim ve farkındalık artırıcı programlar da önemlidir.
Bu konuda son olarak şunu söyleyebilirim:
Özetle, yazıda kara para aklama karşıtı politikaların etkinliğini artırmak için şu adımlar önerilmektedir:
Farklı suç türleri ve harcamalar arasında ayrım yaparak özelleştirilmiş kara para aklama karşıtı stratejiler geliştirmek.
Kara para aklamanın uluslararası boyutuna yeterince dikkat ederek uluslararası işbirliğini güçlendirmek.
Kara para aklama planlarının oluşturulmasında rol oynayan üst düzey mali danışmanlara karşı daha sıkı politikalar uygulamak ve denetimleri artırmak.
Bu adımlar, kara para aklama ile mücadelede daha etkili ve kapsamlı bir yaklaşım benimsenmesini sağlar. Hollanda’nın bu alanlardaki çabaları, ulusal ve uluslararası düzeyde kara para aklama faaliyetlerinin engellenmesine önemli katkılar sağlayabilir.
KARAÇAY: Karayip’teki bankanın tanıtım yazısındaki şu paragrafa ne dersiniz?
“Hollanda Merkez Bankası DNB’nin Karayip Hollanda’sındaki rolü:
‘Karayip Hollanda’sındaki De Nederlandsche Bank’ın görev alanı, Bonaire, Sint Eustatius ve Saba adalarıdır.DNB, ödeme sisteminin düzgün işleyişini teşvik eder ve Karayip Hollanda’sındaki bir dizi finansal kurumu denetler.”
GÖLGE ADAM: Açıklama, Hollanda Merkez Bankası’nın (De Nederlandsche Bank – DNB) Karayip Hollandası’ndaki rolünü ve sorumluluklarını açıklamaktadır. Karayip Hollandası, Bonaire, Sint Eustatius ve Saba adalarını içermektedir. DNB’nin burada üstlendiği başlıca görevler şunlardır:
DNB, Karayip Hollandası’nda ödeme sistemlerinin düzgün çalışmasını sağlamakla görevlidir. Bu, adalar arasındaki ve adalar ile diğer bölgeler arasındaki para transferlerinin güvenli, verimli ve sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesini sağlamayı içerir. Etkili ve güvenli ödeme sistemleri, ekonomik faaliyetlerin sorunsuz bir şekilde devam etmesi için kritik öneme sahiptir.
DNB, Karayip Hollandası’ndaki belirli finansal kuruluşların denetimini yapmaktadır. Bu denetim, bankalar, sigorta şirketleri, yatırım firmaları ve diğer finansal hizmet sağlayıcılarını kapsar. DNB, bu kuruluşların finansal sağlamlığını ve yasalara uygunluğunu kontrol ederek, finansal sistemin bütünlüğünü korumayı amaçlar. Denetim faaliyetleri, kara para aklama ve terör finansmanı gibi finansal suçlarla mücadeleyi de içerir.
DNB’nin Karayip Hollandası’ndaki bir diğer önemli rolü, ekonomik ve finansal istikrarı sağlamaktır. Bu, ekonomik politikalar geliştirmek, finansal krizleri önlemek ve adaların ekonomik kalkınmasını desteklemek anlamına gelir. DNB, ekonomik verileri analiz eder ve finansal riskleri değerlendirerek, bu hedeflere ulaşmaya çalışır.
DNB, Karayip Hollandası’ndaki finansal kuruluşların yasal ve düzenleyici çerçeveye uygunluğunu sağlamaktan sorumludur. Bu, yerel ve uluslararası finansal düzenlemelere uyumu denetlemeyi içerir. DNB, finansal suçların önlenmesi ve finansal sistemin güvenliğinin sağlanması için gerekli düzenleyici önlemleri alır.
Bu konuda son sözlerim şöyle olur: Özetle, Hollanda Merkez Bankası (DNB), Karayip Hollandası’nda ödeme sistemlerinin düzgün çalışmasını teşvik etmek, finansal kuruluşları denetlemek ve ekonomik istikrarı sağlamak gibi kritik görevler üstlenmektedir. DNB’nin bu görevleri, bölgedeki finansal sistemin güvenliği ve bütünlüğü için hayati öneme sahiptir. Bu rol, aynı zamanda kara para aklama ve diğer finansal suçlarla mücadelede de önemli bir yer tutar. DNB’nin Karayip Hollandası’ndaki varlığı ve faaliyetleri, bölgenin ekonomik ve finansal sağlığını korumaya yönelik önemli adımlardır.”
KARAÇAY: Duyumuma göre, Avrupa Birliği Merkez Bankası, Hollanda’daki ‘trustdienst’ denilen Güven Ofisleri’nden de rahatsız. Bu nedenle Hollanda yüzlerce Güven Ofisini kapatmış. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
GÖLGE ADAM: “Hollanda’daki Güven Ofisleri, belirli mali ve idari hizmetler sunan kuruluşlardır. Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın bu ofislerden duyduğu rahatsızlık, bu tür hizmetlerin kara para aklama ve diğer mali suçlar için kullanılma potansiyelinden kaynaklanmaktadır. Hollanda hükümeti, bu endişeleri gidermek amacıyla yüzlerce güven ofisini kapatmış ve düzenleyici önlemlerini artırmıştır.
Wtt 2018, güven ofislerinin faaliyetlerini düzenleyen ana yasal çerçevedir. Bu yasa, hangi hizmetlerin güven hizmetleri olarak kabul edileceğini ve bu hizmetlerin denetim altına alınacağını belirler. Wtt 2018’e göre dört temel hizmet türü güven hizmeti olarak tanımlanmıştır:
Mali Yönetim ve Muhasebe Hizmetleri: Bir şirketin veya tüzel kişiliğin mali yönetimi, muhasebe ve vergi beyannameleri gibi idari işlemlerinin yürütülmesi.
İkamet ve Temsil Hizmetleri: Bir tüzel kişilik veya şirket adına ikametgah sağlama ve bu şirketin temsil edilmesi.
Müşteri Kabul ve Kimlik Tespiti: Yeni müşterilerin kabul edilmesi ve kimliklerinin doğrulanması.
Varlık ve Fon Yönetimi: Varlıkların ve fonların yönetimi, bu hizmetler genellikle mali danışmanlık ve yatırım hizmetleri ile ilgilidir.
Wtt 2018 ayrıca, konsey emri ile başka hizmetlerin de güven hizmetleri olarak belirlenebilmesi için bir temel sunar. 2018 tarihli Güven Ofislerinin Denetlenmesi Kararnamesi (Btt 2018) bu kapsamda bazı ek düzenlemeler getirir. Örneğin, bir tüzel kişilik veya şirket için genel idari işlemleri yürütmek de güven hizmeti olarak kabul edilir. Böylece, toplamda beş farklı hizmet türü güven hizmeti olarak nitelendirilir.
Güven Hizmetleri için Lisans Gereksinimi
Bu hizmetleri Hollanda’da sunmak veya Hollanda’ya sağlamak isteyen her kuruluşun, De Nederlandsche Bank (DNB)‘tan bir lisans alması gerekmektedir. Bu lisans, güven hizmeti sağlayıcılarının belirli yasal ve düzenleyici standartlara uyduğunu garanti eder. Lisans almak için güven ofislerinin:
Güvenilir ve şeffaf bir yönetim yapısına sahip olması,
Kara para aklama ve terör finansmanıyla mücadele yasalarına tam uyum sağlaması,
Müşterilerin kimlik tespiti ve şüpheli işlemlerin bildirilmesi süreçlerinde etkin olması gerekmektedir.
Avrupa Birliği Merkez Bankası (ECB), Hollanda’daki güven ofislerinin, özellikle uluslararası işlemler ve vergi planlamaları için kullanılması nedeniyle kara para aklama riskini artırdığını düşünmektedir. ECB, bu tür hizmetlerin denetim ve düzenleme altında tutulmasını ve risklerin minimize edilmesini talep etmektedir. Hollanda’nın yüzlerce güven ofisini kapatması, bu endişelere yanıt vermek ve finansal sistemin güvenliğini artırmak amacıyla atılmış bir adımdır.
Bu konuda son olarak şunları söyleyebilirim Güven Ofislerinin Denetlenmesi Yasası 2018 (Wtt 2018) ve buna bağlı düzenlemeler, Hollanda’daki güven ofislerinin faaliyetlerini sıkı bir şekilde denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu düzenlemeler, kara para aklama ve diğer mali suçlarla mücadelede önemli bir rol oynar. Ancak, Avrupa Birliği Merkez Bankası’nın (ECB) rahatsızlıkları, Hollanda’nın bu alanda daha fazla önlem almasını ve mevcut güven ofislerinin daha sıkı denetim altında tutulmasını gerektirmiştir. Bu durum, Hollanda’nın finansal sisteminin güvenliğini koruma ve uluslararası standartlara uyum sağlama çabalarının bir parçasıdır.”
*******************************************************************************
KONU, ETHEM EMRE’NİN ORGANİZE ETTİĞİ TOPLANTIDA, EKONOMİ BAKANLIĞI’NIN YATIRIM FIRSATLARINDAN SORUMLU GENEL MÜDÜRÜ PIETER M. WAASDORP’A SORULDU.
MANŞET gazetesinden Mehmet Ali Topçu ve DOĞUŞ gazetesinden Zeynel Abidin Kılıç’ın ortaklaşa yazdıkları haber aşağıda:
Hollanda Türk Ticaret Derneği (HTTD) merkezinde, Hollanda Ekonomi Bakanlığının Yatırım fırsatlarından sorumlu direktörü P. M. Waasdorp’la Türk ve yabancı yatırımcıların vize problemi dahil, Bankaların KYC timlerinin yabancı yatırımcılara hesap açılmasını engelleyen tutumları gibi pek çok problemlerin konuşulduğu önemli bir toplantı yapıldı.
Hollanda Türkiye Ticaret Derneği (HTTD) Başkanı Ethem Emre’nin kendi tecrübe ettiği problemleri belgeleriyle sunduğu, çözüm odaklı önerilerin konuşulduğu toplantıda, T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu Ticari Ateşi Veysel Parlak, son dönemlerde Hollanda’ya yatırım yapmak isteyen Türk şirketlerinin Hollanda bankalarında hesap açmalarının engellenmesini Gümrük Birliği anlaşmasının ilgili mevzuatıyla uyuşmadığını ifade etti.
Öte yandan T.C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Hollanda temsilcisi Ethem Tokgözlü de, Hollanda’nın yatırımcılara uyguladığı ticari bariyerleri, açık ekonomi modeliyle bağdaştırmak mümkün değildir, dedi.
Ekonomi Bakanlığı Direktörü P. M. Waasdorp aldığı notları kesinlikle muhataplarına ileteceğini yararlı ve faydalı bir görüşme gerçekleştirdiğini katılımcılara teşekkür ederek ifade etti.
Toplantıda, HTTD Başkanı Ethem Emre ve yönetimi tarafından “Krizler ve Çözüm Önerileri” başlığını taşıyan bir rapor da sunuldu.
Raporda şu açıklama ve görüşlere yer verildi:
Açık ekonomi modeli, dünya genelinde pek çok ülkenin benimsediği bir strateji olup, uluslararası ticareti teşvik eden, sermaye akışına olanak tanıyan, ülkeler arası iş birliğini destekleyen bir yapı olarak kabul edilir. Bu modelin esaslarından biri, yabancı yatırımcıların ülkeye kolayca erişebilmesi ve yatırım yapabilmesidir. Ancak, açık ekonomiyi benimseyen bir ülkenin yabancı yatırımcıların bankalarda hesap açmasına engel olması, bu ilkeyle çelişen bir tutum sergiler ve önemli eleştiriler doğurur.
İşte bu yaklaşımın ele alınması gereken yönleri:
Ekonomik Büyümeye Engel Oluşturur
Yabancı yatırımcıların ülke ekonomisine katkıda bulunmalarının yolu, yatırım yapabilecekleri finansal araçlara ve hizmetlere erişim sağlamaktan geçer. Bankalarda hesap açmalarının engellenmesi, bu sürecin ilk aşamasında karşılaştıkları bir set gibi işlev görür.
Yatırımcıların, yatırımlarını yönlendirebilecekleri banka hesaplarına sahip olmaması; şirket kurma, istihdam yaratma, ticari faaliyetlerde bulunma gibi süreçlerde yavaşlamalara yol açabilir. Bu da ülke ekonomisinin büyüme potansiyelini sınırlar.
Küresel Rekabet Gücünü Azaltır
Küresel ekonomi, ülkelerin yatırım çekme yeteneğine dayanır. Yabancı yatırımcıların hesap açmalarını kısıtlamak, onları diğer ülkelere yönlendirme riski taşır. Özellikle birçok ülkenin uluslararası yatırımcıları çekmek için cazip teşvikler sunduğu bir dönemde, böylesi bir kısıtlama rekabet gücünü zayıflatır. Rakip ülkeler yatırımcılara daha fazla kolaylık sunarken, açık ekonomiyi benimsemiş bir ülkenin yatırımcıya kapıyı kapatması uzun vadede pazar payının düşmesine yol açar.
Finansal İlişkilerin Zayıflaması
Yabancı yatırımcılar sadece doğrudan sermaye getirmekle kalmaz, aynı zamanda ülkeye finansal bilgi, teknoloji ve yeni iş modelleri de taşır. Bu çeşitlilik, ülke içindeki finansal sistemin gelişmesine katkıda bulunur ve yenilikçiliği teşvik eder. Bankalarda hesap açamayan yatırımcılar, finansal sistemin sunduğu avantajlardan yararlanamaz, dolayısıyla finansal ilişkiler zayıflar. Yatırımcıların paralarını transfer etme, yerel ortaklarla iş birliği yapma gibi temel işlemleri gerçekleştirememesi, finansal ağların daralmasına sebep olur.
Güven ve İtibar Sorunu Yaratır
Uluslararası yatırımcılar, yatırımlarını yapacakları ülkelerin güvenilir ve istikrarlı bir finansal sisteme sahip olmasını bekler. Bankalarda hesap açma imkânının olmaması, ülkenin finansal sistemi üzerinde bir belirsizlik algısı yaratabilir ve güven zedelenir.
Bu durum, ülkenin yatırım ortamını olumsuz etkiler ve yatırımcıları uzun vadede geri dönmeyecek şekilde caydırabilir. Güven eksikliği, ülkenin ekonomik itibarını da zayıflatır ve uluslararası arenada güvenilir bir yatırım destinasyonu olarak algılanmasını zorlaştırır.
İnovasyon ve Teknolojik Gelişmeye Engel Teşkil Eder
Yabancı sermaye, sadece mali kaynak değil, aynı zamanda bilgi ve teknoloji transferi açısından da önem taşır. Ülke, dışarıdan gelen yeni teknolojilere ve iş süreçlerine kapılarını kapattığında inovasyon döngüsü sekteye uğrar. Yabancı yatırımcıların bankalarda hesap açamaması, yenilikçi sektörlerin ve teknoloji firmalarının iş yapma süreçlerini zorlaştırır. Uzun vadede, bu durum ülkenin dijital dönüşüm ve inovasyon alanında geri kalmasına yol açabilir.
Dış Sermaye Akışını Engeller
Yatırımcılar, ülkede finansal işlemlerini sorunsuz bir şekilde gerçekleştiremeyeceklerini hissettiklerinde, doğrudan yatırımlardan kaçınabilirler. Bankacılık hizmetlerine erişimin kısıtlanması, ülkeye sermaye akışını zorlaştırır ve yatırım iştahını azaltır. Açık ekonomi modelini benimsemiş bir ülkenin, bu çelişkili tavrıyla potansiyel sermaye girişinden mahrum kalması, döviz dengesini olumsuz etkileyebilir ve ekonomide bir daralma yaratabilir.
Sonuç Olarak, açık ekonomi modeli, yatırımcıların ülkeye kolayca erişimini ve finansal sistemde rahat hareket edebilmelerini öngörür. Bu modele sahip bir ülkenin, yabancı yatırımcıların bankalarda hesap açmasını kısıtlaması, yalnızca ekonomik büyümeyi ve uluslararası itibarını zedelemekle kalmaz; aynı zamanda bu modelin özüne aykırı bir tavır sergilediği anlamına gelir. Bu tür kısıtlamaların kaldırılması, hem yatırım ortamının iyileşmesini sağlayacak hem de ülkenin kü resel ekonomide daha rekabetçi bir konuma gelmesine katkıda bulunacaktır.
Başkanı Ethem Emre (solda), Hollanda Ekonomi Bakanlığı Yatırım Fırsatlarından sorumlu Direktörü Pieter M. Waasdorp’a, İlhan Karaçay’ın ‘Hollanda ile ilişkiler ve Türk göçü ile ilgili olan kitabını hediye etti.
(SOTA) Başkanı Mehmet Tütüncü, P. M. Waasdorp’a yazdığı kitaplardan hediye etti.
Programa ayrıca, HTTD Danışmanı Metin Yazarel, İş insanı Nuri Şekercan, Türk ve Arap Dünyası Araştırma Merkezi (SOTA) Başkanı Mehmet Tütüncü, Türk Hukuku Avukatı Esin Çiftçi, HTTD’nin Türkiye koordinatörü Leyla de Mos de katılarak, görüş ve düşüncelerini dile getirdiler
*******************************
İLHAN KARAÇAY STELT VRAGEN OVER WITWASSEN AAN SCHADUWMAN OVER NEDERLANDSE BANKEN DIE GEEN ZAKELIJKE REKENINGEN VOOR TURKEN OPENEN
Nederlandse banken openen geen rekeningen voor Turkse investeerders die een zakelijke rekening willen openen en beschuldigen Turkije van witwassen, terwijl ze zelf onder toezicht staan van de Europese Centrale Bank.
De Europese Centrale Bank heeft veel Nederlandse banken beboet vanwege onregelmatigheden met betrekking tot witwassen.
Of je het nu serieus neemt of niet, Mongolië heeft Nederlandse burgers visumvereisten opgelegd vanwege beschuldigingen van witwassen door Nederland.
Dit onderwerp werd besproken tijdens een bijeenkomst georganiseerd door Ethem Emre, waarbij Pieter M. Waasdorp, directeur van het ministerie van Economische Zaken die verantwoordelijk is voor Investeringsmogelijkheden, werd ondervraagd.
İLHAN KARAÇAY VROEG, SCHADUWMAN ANTWOORDDE
Ik heb eerder geschreven over Nederlandse banken die geen zakelijke rekeningen openen voor vooral Turkse investeerders, wat tot grote problemen leidt. Ondanks pogingen van verschillende personen, organisaties en zelfs de Turkse staat, blijft dit probleem bestaan.
Omdat ik nu begrijp dat de verwachting dat het “ooit zal verbeteren” slechts een illusie is, besloot ik om met mijn adviseur en vertrouweling SCHADUWMAN te spreken.
Hier is ons gesprek:
KARAÇAY: Er zijn beschuldigingen dat Nederlandse banken, die geen rekeningen openen voor buitenlanders vanwege witwasrisico’s, zelf ook betrokken zijn bij witwassen. Er zijn beweringen dat een Nederlandse bank op de Caraïben witwast. Zelfs Mongolië heeft visa verplicht gesteld voor Nederlanders vanwege deze beschuldigingen. Wat weet u hiervan?
SCHADUWMAN: “Beschuldigingen van witwassen door Nederlandse banken zijn de afgelopen jaren een belangrijk onderwerp geworden. Hoewel Nederland bekendstaat als een land met sterke financiële regelgeving, zijn er beschuldigingen dat verschillende banken betrokken zijn bij witwaspraktijken. Hier zijn enkele belangrijke punten over dit onderwerp:
Witwasbeschuldigingen: Nederlandse banken, vooral die met een belangrijke rol in internationale handel, staan centraal in witwasbeschuldigingen. Grote banken zoals ING Bank zijn beschuldigd van onvoldoende toezicht en controle, wat heeft geleid tot witwasactiviteiten. Dit heeft ertoe geleid dat de banken grote boetes moesten betalen.
Activiteiten op de Caraïben: Filialen en dochterondernemingen van Nederlandse banken op de Caraïben zijn ook doelwit van witwasbeschuldigingen. Het gebruik van offshore-rekeningen en onvoldoende klantidentificatieprocessen hebben ertoe geleid dat deze banken betrokken raakten bij het witwassen van criminele inkomsten. Curaçao en Sint Maarten, gebieden die onder het Koninkrijk der Nederlanden vallen, zijn bekende locaties voor dergelijke activiteiten.
Visumvereisten van Mongolië: Mongolië’s visumverplichting voor Nederlandse burgers wordt in verband gebracht met zorgen over betrokkenheid van Nederlanders bij witwasactiviteiten. Deze beslissing wordt gezien als onderdeel van Mongolië’s inspanningen om haar financiële systeem te beschermen en illegale activiteiten te bestrijden.
Financiële Regelingen en Toezicht: Nederland werkt voortdurend aan de actualisering van financiële regelingen om witwassen te bestrijden. Door de implementatie van de vijfde anti-witwasrichtlijn van de Europese Unie (AMLD5) zijn strengere klantidentificatie- en meldingsvereisten ingevoerd. Ondanks deze maatregelen zijn er gevallen waarin banken tekortschoten in de uitvoering.
Internationale Samenwerking: Nederland hecht veel belang aan internationale samenwerking in de strijd tegen witwassen. Door samen te werken met de Europese Unie en andere internationale organisaties, probeert het grensoverschrijdende financiële criminaliteit te bestrijden. In dit verband wordt ook nauw samengewerkt met organisaties zoals de Financial Action Task Force (FATF).
Voor meer gedetailleerde informatie over dit onderwerp moeten actuele nieuwsberichten en rapporten worden gevolgd. Daarnaast zijn officiële verklaringen van banken en toezichtrapporten belangrijke informatiebronnen. Effectieve bestrijding van witwassen is van groot belang voor de veiligheid en integriteit van financiële systemen.”
KARAÇAY: Er wordt beweerd dat een zeer invloedrijke familie een belang van 30 of 35 procent heeft in een Nederlandse bank op de Caraïben. Wat weet u hierover?
SCHADUWMAN: “De bewering dat een zeer invloedrijke familie een belang van 30 of 35 procent heeft in een Nederlandse bank op de Caraïben is nogal specifiek en serieus. Dergelijke beweringen zouden opvallen als ze in de media en officiële documenten zouden verschijnen. Voor zover ik weet, is er echter geen bevestigde informatie over directe betrokkenheid van een zeer invloedrijke familie bij banken op de Caraïben.
Transparantie en Publieke Controle: Invloedrijke families, zoals die in Europa, geven doorgaans een bepaalde mate van transparantie over hun vermogen en zakelijke relaties. De Nederlandse overheid en media houden de commerciële activiteiten van deze families nauwlettend in de gaten.
Media en Officiële Verklaringen: Als er sprake was van een dergelijk partnerschap, zou dit waarschijnlijk breed worden uitgemeten in Nederlandse en internationale media en worden onderzocht door het Nederlandse parlement en andere officiële instanties.
Wettelijke en Ethische Regels: In Nederland zijn commerciële activiteiten van publieke figuren en invloedrijke families onderworpen aan strikte wettelijke en ethische regels. Een dergelijk partnerschap zou vanwege belangenconflicten aan strenge controles worden onderworpen.
Onafhankelijkheid van Financiële Instellingen: Nederlandse banken en andere financiële instellingen worden doorgaans geleid door onafhankelijke raden van bestuur en aandeelhoudersstructuren. De directe betrokkenheid van een invloedrijke familie zou in strijd kunnen zijn met de principes van onafhankelijkheid en onpartijdigheid.
Voor het bevestigen van dergelijke specifieke beweringen zijn betrouwbare bronnen en documenten nodig. Voor meer informatie kunt u terecht bij financiële toezichthouders in Nederland, officiële toezichtrapporten en betrouwbare mediabronnen. Ook de officiële website en verklaringen van de invloedrijke familie kunnen betrouwbare informatiebronnen zijn.
Kortom, er is meer concrete informatie nodig om deze bewering te bevestigen, en voor zover ik weet is er momenteel geen sprake van een dergelijk partnerschap.”
KARAÇAY: Er zijn ook beweringen dat de Europese Centrale Bank de Nederlandse centrale bank streng in de gaten houdt. Bijvoorbeeld, wat is er aan de hand met de boete van 775 miljoen euro aan ING Bank? Heeft dit te maken met de 11 miljard euro van Abramovich?
SCHADUWMAN: “Hier zijn enkele belangrijke punten en details over de boete van de Europese Centrale Bank (ECB) aan de Nederlandse centrale bank (DNB) en de boete aan ING Bank:
Boete aan ING Bank:
In 2018 kreeg ING Bank, een van de grootste banken van Nederland, een boete van 775 miljoen euro wegens het schenden van anti-witwaswetten. Deze boete werd opgelegd door het Nederlandse Openbaar Ministerie en behoort tot de grootste boetes voor dergelijke overtredingen in Europa.
Redenen voor de Boete:
Onvoldoende Toezicht en Controle: ING Bank vertoonde ernstige tekortkomingen in de klantidentificatie- en bewakingsprocessen, waardoor het witwassen van criminele inkomsten mogelijk werd.
Meldingen van Verdachte Transacties: De bank faalde in het opsporen en melden van verdachte transacties, wat leidde tot ongehinderd voortduren van illegale activiteiten.
Illegale Fondsen: Het Openbaar Ministerie stelde vast dat de bank illegale fondsen liet circuleren die mogelijk verband hielden met criminele activiteiten.
Roman Abramovich en 11 Miljard Euro Beweringen:
Roman Abramovich is een bekende Russische miljardair en zakenman. Zijn financiële activiteiten en bankrekeningen trekken vaak de aandacht van media en regelgevende instanties. Echter, de boete aan ING Bank was niet direct gerelateerd aan Abramovich’s rekeningen. De boete was het gevolg van algemene tekortkomingen van de bank in de strijd tegen witwassen en was niet beperkt tot een specifieke klant of rekening.
Europese Centrale Bank en Nederlandse Centrale Bank:
De Europese Centrale Bank (ECB) houdt toezicht op de centrale banken van de lidstaten en is verantwoordelijk voor de financiële stabiliteit in de eurozone. De Nederlandse centrale bank (DNB) werkt nauw samen met de ECB bij toezicht en regelgeving. Het is waarschijnlijk dat de ECB na de boete aan ING Bank de controles en onderzoeken door de DNB heeft aangescherpt. Dit kan zijn gedaan om de inspanningen tegen witwassen te versterken en de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen.
Als conclusie kan worden gesteld dat de boete aan ING Bank het gevolg was van tekortkomingen in de strijd tegen witwassen. Hoewel de rekeningen van Roman Abramovich geen directe oorzaak van deze boete waren, worden de financiële transacties van grote en bekende klanten altijd streng gecontroleerd. De strengere toezichtmaatregelen van de Europese Centrale Bank op de Nederlandse centrale bank zijn waarschijnlijk gericht op een effectievere aanpak van financiële misdaden.
Voor meer informatie over dit onderwerp kunt u officiële verklaringen en rapporten van het Nederlandse Openbaar Ministerie en de Europese Centrale Bank raadplegen. Betrouwbare mediabronnen en financiële toezichtrapporten kunnen ook gedetailleerde informatie verschaffen.”
KARAÇAY: Er zijn beschuldigingen dat Nederlandse banken, zoals die in Malta, Zwitserland, Luxemburg en vele andere banken wereldwijd, betrokken zijn bij het witwassen van geld, misschien zelfs meer. Weet u iets van deze beschuldigingen van witwassen?
SCHADUWMAN: “Beschuldigingen van witwassen tegen Nederlandse banken zijn een grote zorg voor de veiligheid van financiële systemen. Hier zijn enkele specifieke beschuldigingen met betrekking tot Nederlandse banken en financiële instellingen in het algemeen.
ING Bank Ik heb zojuist de situatie met deze bank uitgelegd.
ABN AMRO Een andere grote Nederlandse bank, ABN AMRO, werd in 2021 onderzocht vanwege beschuldigingen van witwassen en vervolgens beboet met 480 miljoen euro. De bank werd schuldig bevonden aan het niet nemen van voldoende maatregelen om witwassen te voorkomen en het niet rapporteren van verdachte transacties. Deze boetes werden opgelegd omdat de bank klantaccounts en transacties niet adequaat controleerde.
Rabobank Rabobank trok in 2018 de aandacht vanwege haar onvoldoende inspanningen om witwassen en terrorismefinanciering te bestrijden. De bank werd bekritiseerd omdat ze verdachte transacties niet adequaat monitorde en rapporteerde, vooral in haar operaties buiten Nederland.
Algemene Beschuldigingen van Witwassen door Nederlandse Banken
Nederlandse banken hebben, in vergelijking met financiële instellingen in andere landen, moeite gehad met de bestrijding van witwassen. Er zijn ernstige zorgen, vooral vanwege transacties via internationale handel en offshore-rekeningen, die mogelijk het witwassen van criminele opbrengsten vergemakkelijken. Aangezien Nederland een centrale rol speelt in de wereldhandel, is het financiële systeem kwetsbaarder voor dergelijke criminele activiteiten.
Er zijn beschuldigingen dat Nederlandse banken, net als banken in landen zoals Malta, Zwitserland en Luxemburg, betrokken zijn bij witwasactiviteiten. Deze banken worden met name beschuldigd van het faciliteren van het witwassen van criminele opbrengsten via belastingparadijzen en offshore-rekeningen. Nederlandse banken kunnen ook een rol spelen in deze internationale netwerken die criminele opbrengsten witwassen.
Nederland verhoogt zijn wettelijke en regelgevende maatregelen om witwassen te bestrijden. Regelgevingen zoals de 5e anti-witwasrichtlijn van de Europese Unie (AMLD5) verplichten financiële instellingen om strengere eisen voor klantidentificatie en rapportage van verdachte transacties toe te passen. Ondanks deze maatregelen zijn er echter gevallen waarin banken tekortschieten in de uitvoering.
Samenvattend: Beschuldigingen van witwassen tegen Nederlandse banken zijn een aanzienlijke zorg en ontstaan door onvoldoende toezicht- en controlemechanismen. Grote banken zoals ING Bank, ABN AMRO en Rabobank hebben aanzienlijke boetes gekregen voor hun onvoldoende inspanningen om witwassen te bestrijden. Deze situatie vormt een belangrijk probleem voor de veiligheid en integriteit van het Nederlandse financiële systeem. Effectieve toezicht- en controlemechanismen zijn cruciaal voor het voorkomen van financiële misdaden.”
Nederlanders staan bekend als de grootste investeerders in Turkije en hoewel zij gemakkelijk bankrekeningen kunnen openen, blijven de deuren van Nederlandse banken gesloten voor Turkse investeerders.
KARAÇAY: Nederlandse banken weigeren zakelijke rekeningen te openen voor Turken, waardoor honderden Turkse investeerders geen rekening kunnen openen en daardoor moeilijkheden ondervinden. Is Nederland terecht in het beschuldigen van Turkije van witwassen?
SHADOW MAN: “De weigering van Nederlandse banken om zakelijke rekeningen te openen voor Turkse investeerders en de beschuldiging van Turkije van witwassen is een complexe en gevoelige kwestie met veel onderliggende factoren:
Nederlandse banken zijn onderworpen aan strenge regelgeving tegen witwassen en terrorismefinanciering. De richtlijnen voor anti-witwasbeleid (AML) en bestrijding van de financiering van terrorisme (CFT) van de Europese Unie vereisen dat banken hun klanten grondig identificeren, verdachte transacties rapporteren en risico’s evalueren. Deze regelgeving verplicht banken om voorzichtiger te zijn bij klanten uit landen met een hoog risico.
Sommige internationale financiële instellingen en toezichthoudende autoriteiten beschouwen Turkije als een land met een hoog risico op witwassen. De Financial Action Task Force (FATF) heeft Turkije op de “grijze lijst” geplaatst en aangegeven dat er tekortkomingen zijn in de bestrijding van witwassen en terrorismefinanciering. Deze situatie kan het moeilijk maken voor Turkse investeerders en bedrijven om toegang te krijgen tot internationale bankdiensten.
Nederlandse banken kunnen strengere beleidsmaatregelen toepassen bij het openen van rekeningen voor klanten uit landen die als hoog risico worden beschouwd. Dit geldt niet alleen voor Turkije, maar ook voor andere landen met een hoog risico. Banken nemen dergelijke maatregelen om risico’s op witwassen en terrorismefinanciering te minimaliseren.
Deze situatie leidt ertoe dat veel Turkse investeerders geen zakelijke rekening kunnen openen in Nederland en daardoor moeilijkheden ondervinden. Investeerders hebben bankrekeningen nodig om hun zaken te runnen en internationale handel te drijven. Strenge beleidsmaatregelen van banken kunnen ook legitieme en eerlijke investeerders negatief beïnvloeden.
Nederland en andere landen hebben de verantwoordelijkheid om risico’s op witwassen te beheersen en hun financiële systemen te beschermen. Echter, het is mogelijk niet eerlijk om alle Turkse investeerders in dezelfde risicocategorie te plaatsen. Het niet kunnen openen van rekeningen door legitieme en eerlijke investeerders kan hun zakelijke activiteiten ernstig beperken.
Oplossingen
Turkse investeerders kunnen de volgende stappen ondernemen om dit probleem aan te pakken:
Juridisch Advies Inwinnen: Hulp zoeken bij juridische adviseurs die gespecialiseerd zijn in het openen van bankrekeningen.
Alternatieve Banken Onderzoeken: Onderzoeken welke banken in Nederland en andere landen flexibeler beleid hanteren bij het openen van rekeningen.
Gebruikmaken van Internationale Financiële Tussenpersonen: Alternatieve oplossingen zoeken via internationale financiële tussenpersonen en betalingsdienstaanbieders.
Samenvattend: Het beleid van Nederlandse banken om geen rekeningen te openen voor Turkse investeerders kan worden gezien als een poging om risico’s op witwassen en terrorismefinanciering te minimaliseren. Echter, het feit dat dit legitieme en eerlijke investeerders ook negatief beïnvloedt, is een realiteit. Voor de oplossing van dit probleem is het belangrijk dat banken eerlijk en evenwichtig beleid ontwikkelen en dat Turkse investeerders juridisch en financieel advies inwinnen en de juiste stappen ondernemen.”
KARAÇAY: Heeft de verklaring van president Recep Tayyip Erdoğan, “We zullen niet vragen naar de herkomst van het geld dat naar Turkije wordt gebracht”, een rol gespeeld bij de weigering van Nederlandse banken om zakelijke rekeningen te openen voor Turken?
SHADOW MAN: “Het is niet duidelijk of de verklaring van president Recep Tayyip Erdoğan, “We zullen niet vragen naar de herkomst van het geld dat naar Turkije wordt gebracht”, direct een rol heeft gespeeld bij de weigering van Nederlandse banken om zakelijke rekeningen te openen voor Turken. Echter, er zijn enkele factoren die banken in overweging nemen bij het vaststellen van hun beleid voor het openen van rekeningen en de criteria voor klantacceptatie:
Witwassen en Terrorismefinanciering: Internationale banken zijn onderworpen aan strenge regelgeving ter bestrijding van witwassen en terrorismefinanciering. Als banken niet voldoende informatie hebben over de herkomst van het geld uit Turkije, of als de herkomst onzeker is, kan dit hun bereidheid om risico’s te nemen verminderen.
Politieke en Economische Stabiliteit: Politieke relaties en economische stabiliteit tussen landen kunnen de beslissingen van banken om zakelijke rekeningen te openen beïnvloeden. Politieke of economische onzekerheden met betrekking tot Turkije kunnen banken ertoe aanzetten voorzichtiger te zijn.
Know Your Customer (KYC) Procedures: Banken hanteren strikte procedures voor klantidentificatie en -verificatie. Bepaalde praktijken en regelgeving in Turkije kunnen de uitvoering van deze procedures bemoeilijken of banken verhinderen om de benodigde informatie te verzamelen.
EU- en Nederlandse Regels: De financiële regelgeving van de Europese Unie en Nederland bepaalt de regels waaraan banken moeten voldoen. Deze regelgeving kan met name strengere controles vereisen voor fondsen uit gebieden met een hoog risico.
Samenvattend kunnen er vele factoren zijn die een rol spelen bij de beslissing van Nederlandse banken om geen zakelijke rekeningen te openen voor Turken, en de verklaring van president Erdoğan kan een indirecte invloed hebben. Voor een duidelijk begrip van deze situatie is gedetailleerde informatie nodig over de besluitvormingsprocessen van banken en de criteria voor risicobeoordeling die zij hanteren.
KARAÇAY: Kunnen we de gevoeligheid van Nederland ten opzichte van Turken interpreteren als ‘ze zijn wijzer geworden’?
SCHADUWMAN: “Het interpreteren van de gevoeligheid van Nederlandse banken ten opzichte van Turkse klanten als ‘ze zijn wijzer geworden’ is een simplistische en mogelijk verkeerde benadering. Er zijn vele complexe factoren die ten grondslag liggen aan het strenge beleid van Nederlandse banken ten aanzien van Turkse klanten:
Nederlandse banken moeten voldoen aan strenge regelgeving ter bestrijding van witwassen (AML) en terrorismefinanciering (CFT). Deze regelgeving vereist dat banken zeer voorzichtig zijn met klanten uit landen met een hoog risico. Dat Turkije door de FATF op de grijze lijst is geplaatst, is een belangrijke factor in deze risicobeoordelingen.
De anti-witwasrichtlijnen van de Europese Unie verplichten banken om hun klanten en hun transacties nauwlettend in de gaten te houden. Banken die zich niet aan de regels houden, kunnen te maken krijgen met zware boetes en reputatieschade. Daarom kunnen Nederlandse banken voorzichtiger zijn bij het openen van rekeningen voor klanten die als risicovol worden beschouwd.
Banken hanteren strikte risicobeoordelingen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen en illegale activiteiten te voorkomen. Transacties van klanten uit landen zoals Turkije kunnen, vooral met betrekking tot witwasrisico’s, intensiever worden onderzocht.
Soms kunnen vooroordelen en algemene percepties over klanten uit bepaalde landen ook invloed hebben op het beleid van banken. Dit kan echter leiden tot beslissingen die niet altijd op objectieve gegevens zijn gebaseerd. Het categoriseren van alle Turkse investeerders in dezelfde risicogroep kan oneerlijke uitkomsten veroorzaken.
De politieke en economische betrekkingen tussen Nederland en Turkije kunnen ook van invloed zijn op het beleid van banken. Politieke spanningen en diplomatieke problemen kunnen de houding van financiële instellingen ten opzichte van klanten vormen.
De uitdrukking “Ze zijn wijzer geworden” rechtvaardigt niet dat Nederlandse banken streng zijn voor alle Turkse klanten. Het doel van banken is om illegale activiteiten te bestrijden en het financiële systeem te beschermen, maar het is belangrijk dat legitieme en wettelijke klanten tijdens dit proces geen schade ondervinden.
De gevoeligheid van Nederlandse banken maakt deel uit van de inspanningen om te voldoen aan de regelgeving en het financiële systeem te beschermen. Echter, een eerlijke en gebalanceerde benadering is zowel voor de banken als voor de klanten het beste. Transparantie en samenwerking van legitieme Turkse investeerders met banken kunnen het proces van het openen van rekeningen vergemakkelijken.
Tot slot kan ik het volgende zeggen: de gevoeligheid van Nederlandse banken ten opzichte van Turkse klanten is het resultaat van inspanningen om witwas- en terrorismefinancieringsrisico’s te minimaliseren. Dit interpreteren als “ze zijn wijzer geworden” negeert de complexiteit en veelzijdigheid van het probleem. De verplichting van banken om te voldoen aan de regelgeving en hun inspanningen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen, zijn de basisredenen voor deze gevoeligheid. Echter, het is belangrijk om in dit proces eerlijke en evenwichtige beleidsmaatregelen te ontwikkelen en ervoor te zorgen dat legitieme investeerders niet worden benadeeld.
KARAÇAY: Kun je een onpartijdig antwoord geven op de zonden en verdiensten van Nederland met betrekking tot witwassen op basis van de door jou gegeven antwoorden?
SCHADUWMAN: “Zonden (Problemen en Aantijgingen) Beschuldigingen van en boetes voor witwassen:
ING Bank: In 2018 werd ING Bank beboet met 775 miljoen euro omdat zij de anti-witwaswetten hadden geschonden. De bank had onvoldoende klantidentificatie- en verdachte transactiemeldingsprocessen, waardoor crimineel geld via de bank kon worden witgewassen.
ABN AMRO: In 2021 kreeg ABN AMRO een boete van 480 miljoen euro wegens beschuldigingen van witwassen. De bank had tekortgeschoten in de bestrijding van witwassen en had verdachte transacties niet gemeld.
Rabobank: In 2018 werd Rabobank bekritiseerd omdat zij onvoldoende maatregelen hadden genomen tegen witwas- en terrorismefinancieringsrisico’s, vooral bij hun internationale operaties.
Nederlandse banken worden, net als banken in Malta, Zwitserland en Luxemburg, beschuldigd van betrokkenheid bij witwasactiviteiten. Deze aantijgingen roepen serieuze zorgen op over de veiligheid en integriteit van het Nederlandse financiële systeem.
Tekortkomingen in het aanpakken van witwassen via offshore rekeningen en belastingparadijzen hebben Nederlandse banken het doelwit gemaakt van internationale kritiek.
Een van de grootste uitdagingen waarmee Nederland wordt geconfronteerd in de strijd tegen witwassen, is de positie als internationaal handelscentrum. Dit maakt het financiële systeem kwetsbaarder voor criminele activiteiten.
Sommige critici beweren dat Nederland juridische en regelgevende tekortkomingen heeft in de strijd tegen witwassen en terrorismefinanciering. Deze tekortkomingen kunnen de veiligheidsrisico’s in het financiële systeem vergroten.
Verdiensten (Maatregelen en Inspanningen)
Nederland werkt voortdurend aan het actualiseren van juridische en regelgevende maatregelen in de strijd tegen witwassen en terrorismefinanciering. Aanpassing aan regelingen zoals de vijfde anti-witwasrichtlijn van de EU (AMLD5) vereist dat financiële instellingen hun klantidentificatie- en verdachte transactiemeldingsprocessen aanscherpen.
De zesde anti-witwasrichtlijn van de EU (AMLD6), die in 2020 van kracht werd, heeft Nederland geholpen strengere maatregelen te nemen tegen witwassen.
De Nederlandsche Bank (DNB) en de Autoriteit Financiële Markten (AFM) hebben toezicht- en controlemechanismen versterkt om financiële instellingen te helpen risico’s van witwassen en terrorismefinanciering te beheren.
Banken maken gebruik van effectievere technologieën en data-analysemethoden om verdachte transacties te detecteren en te rapporteren, waardoor hun capaciteit op dit gebied toeneemt.
Nederland hecht veel belang aan internationale samenwerking en naleving in de strijd tegen internationale financiële misdaden. Door samen te werken met de Financial Action Task Force (FATF) en andere internationale organisaties ontwikkelt Nederland effectieve strategieën tegen witwassen en terrorismefinanciering.
Nederland’s naleving van de anti-witwasnormen van internationale organisaties zoals FATF en de EU is een belangrijke stap in het verhogen van de veiligheid van het financiële systeem.
Nederland organiseert bewustwordingscampagnes voor de samenleving en het bedrijfsleven om de strijd tegen witwassen en terrorismefinanciering breder te ondersteunen.
Financiële instellingen organiseren opleidingsprogramma’s en voorlichtingscampagnes om hun klanten bewust te maken van de risico’s van witwassen en terrorismefinanciering.
Samenvattend kan ik zeggen dat Nederland’s zonden en verdiensten op het gebied van witwassen complex en veelzijdig zijn. Enerzijds zijn er gevallen waarin Nederlandse banken tekortschoten in de bestrijding van witwassen en daarvoor zware boetes ontvingen. Anderzijds mogen de aanzienlijke inspanningen van Nederland om de veiligheid van het financiële systeem te verhogen door middel van juridische en regelgevende maatregelen niet worden genegeerd.
Nederland blijft werken aan effectievere strategieën om witwassen en terrorismefinanciering te bestrijden. Het is echter cruciaal om eerlijke en evenwichtige beleidsmaatregelen toe te passen, zodat legitieme en wettelijke investeerders niet worden benadeeld. Voor zowel de veiligheid van het Nederlandse financiële systeem als het soepele functioneren van het internationale bedrijfsleven zijn effectieve en inclusieve oplossingen voor de bestrijding van witwassen noodzakelijk.”
KARAÇAY: Onderzoekers concluderen dat de toename van de behoeften aan witwassen een basis biedt om zich te richten op een ander anti-witwasbeleid door onderscheid te maken tussen verschillende soorten misdaden en uitgaven. Een succesvol Nederlands anti-witwasbeleid moet ook voldoende aandacht besteden aan de internationale dimensie van misdaad en witwassen. Ten slotte geldt hetzelfde voor het letten op de rol van financiële adviseurs uit de bovenwereld bij het opzetten van witwasplannen: wat moet er worden gedaan om deze adviseurs effectiever te reguleren?
SCHADUWMAN: “Het lijkt erop dat de toename van de behoeften aan witwassen aantoont dat de huidige anti-witwasbeleid verder moet worden ontwikkeld en dat er strategieën moeten worden opgesteld die zijn afgestemd op verschillende soorten misdaden. De belangrijkste punten van je vraag en wat ze betekenen, kan ik als volgt uitleggen:
Witwassen is meestal het proces waarbij inkomsten uit misdrijven zoals drugshandel, mensenhandel en belastingontduiking worden witgewassen. Onderzoekers wijzen erop dat het belangrijk is om onderscheid te maken tussen verschillende soorten misdaden en de witwasbehoeften die deze misdaden genereren. Dit betekent dat er specifieke anti-witwasstrategieën moeten worden ontwikkeld voor elke soort misdaad. De methoden voor witwassen die worden gebruikt in verband met drugshandel kunnen bijvoorbeeld verschillen van die voor belastingontduiking, en elk van deze vereist op maat gemaakte beleidsmaatregelen.
Een succesvol anti-witwasbeleid moet ook voldoende aandacht besteden aan de internationale dimensie van misdaad en witwassen. Witwassen omvat vaak grensoverschrijdende transacties, wat samenwerking en coördinatie over nationale grenzen heen vereist. Zonder internationale samenwerking kan het moeilijk zijn om effectief tegen witwassen te strijden. Daarom is het belangrijk dat landen zoals Nederland nauw samenwerken met internationale organisaties en andere landen.
Bij het opzetten van witwasplannen spelen vaak hooggeplaatste financiële adviseurs een belangrijke rol. Deze adviseurs kunnen complexe financiële structuren en juridische mazen gebruiken om crimineel geld te witwassen. Het artikel stelt dat er strenger beleid nodig is ten opzichte van deze financiële adviseurs. Dit betekent dat de activiteiten van adviseurs strenger moeten worden gecontroleerd, dat de wetgeving moet worden aangescherpt en dat moet worden voorkomen dat adviseurs betrokken raken bij witwasactiviteiten.
Het invoeren van strenger beleid ten aanzien van financiële adviseurs is cruciaal om witwassen effectief te voorkomen. Dit vereist strengere controles en sancties om ervoor te zorgen dat adviseurs zich aan ethische normen en wettelijke voorschriften houden. Daarnaast zijn voorlichtings- en bewustwordingsprogramma’s belangrijk om te voorkomen dat adviseurs betrokken raken bij witwasactiviteiten.
Tot slot is het belangrijk om te benadrukken dat een effectief anti-witwasbeleid zowel nationaal als internationaal goed gecoördineerd moet zijn. Nederland moet blijven samenwerken met internationale organisaties en andere landen om een effectief beleid tegen witwassen en terrorismefinanciering te ontwikkelen en te implementeren. Hierdoor kan het Nederlandse financiële systeem veiliger en betrouwbaarder worden, terwijl legitieme investeerders en bedrijven worden beschermd.
Met name het versterken van de samenwerking met internationale organisaties zoals de Financial Action Task Force (FATF) en de Europese Unie kan helpen bij het ontwikkelen van effectieve strategieën tegen witwassen en terrorismefinanciering. Nederland moet ook doorgaan met het aanpassen en actualiseren van haar wet- en regelgeving om te voldoen aan de veranderende behoeften en uitdagingen op het gebied van witwassen.
Het is van cruciaal belang om niet alleen op nationaal niveau, maar ook op internationaal niveau samen te werken en te coördineren om de effectiviteit van anti-witwasbeleid te vergroten en een veilig en betrouwbaar financieel systeem te waarborgen.”
De anti-witwasrichtlijnen van de Europese Unie verplichten banken om hun klanten en hun transacties nauwlettend in de gaten te houden. Banken die zich niet aan de regels houden, kunnen te maken krijgen met zware boetes en reputatieschade. Daarom kunnen Nederlandse banken voorzichtiger zijn bij het openen van rekeningen voor klanten die als risicovol worden beschouwd.
Banken hanteren strikte risicobeoordelingen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen en illegale activiteiten te voorkomen. Transacties van klanten uit landen zoals Turkije kunnen, vooral met betrekking tot witwasrisico’s, intensiever worden onderzocht.
Soms kunnen vooroordelen en algemene percepties over klanten uit bepaalde landen ook invloed hebben op het beleid van banken. Dit kan echter leiden tot beslissingen die niet altijd op objectieve gegevens zijn gebaseerd. Het categoriseren van alle Turkse investeerders in dezelfde risicogroep kan oneerlijke uitkomsten veroorzaken.
De politieke en economische betrekkingen tussen Nederland en Turkije kunnen ook van invloed zijn op het beleid van banken. Politieke spanningen en diplomatieke problemen kunnen de houding van financiële instellingen ten opzichte van klanten vormen.
De uitdrukking “Ze zijn wijzer geworden” rechtvaardigt niet dat Nederlandse banken streng zijn voor alle Turkse klanten. Het doel van banken is om illegale activiteiten te bestrijden en het financiële systeem te beschermen, maar het is belangrijk dat legitieme en wettelijke klanten tijdens dit proces geen schade ondervinden.
De gevoeligheid van Nederlandse banken maakt deel uit van de inspanningen om te voldoen aan de regelgeving en het financiële systeem te beschermen. Echter, een eerlijke en gebalanceerde benadering is zowel voor de banken als voor de klanten het beste. Transparantie en samenwerking van legitieme Turkse investeerders met banken kunnen het proces van het openen van rekeningen vergemakkelijken.
Tot slot kan ik het volgende zeggen: de gevoeligheid van Nederlandse banken ten opzichte van Turkse klanten is het resultaat van inspanningen om witwas- en terrorismefinancieringsrisico’s te minimaliseren. Dit interpreteren als “ze zijn wijzer geworden” negeert de complexiteit en veelzijdigheid van het probleem. De verplichting van banken om te voldoen aan de regelgeving en hun inspanningen om de veiligheid van het financiële systeem te waarborgen, zijn de basisredenen voor deze gevoeligheid. Echter, het is belangrijk om in dit proces eerlijke en evenwichtige beleidsmaatregelen te ontwikkelen en ervoor te zorgen dat legitieme investeerders niet worden benadeeld.
KARAÇAY:Hoe zit het met de volgende alinea in het inleidende artikel van de bank in het Caribisch gebied?“De rol van De Nederlandsche Bank DNB in Caribisch Nederland:“Het mandaat van De Nederlandsche Bank in Caribisch Nederland is de eilanden Bonaire, Sint Eustatius en Saba.DNB bevordert de goede werking van het betalingsverkeer en houdt toezicht op een aantal financiële instellingen in Caribisch Nederland.”
SCHADUWMAN: In de verklaring worden de rol en verantwoordelijkheden van De Nederlandsche Bank (DNB) in Caribisch Nederland toegelicht. Caribisch Nederland omvat de eilanden Bonaire, Sint Eustatius en Saba. De belangrijkste taken die DNB hier uitvoert zijn de volgende:
DNB is verantwoordelijk voor het goed functioneren van het betalingsverkeer in Caribisch Nederland. Dit houdt onder andere in dat het betalingsverkeer tussen eilanden onderling en tussen eilanden en andere gebieden veilig, efficiënt en soepel verloopt. Efficiënt en veilig betalingsverkeer is essentieel voor het goed verlopen van economische activiteiten.
DNB houdt toezicht op bepaalde financiële instellingen in Caribisch Nederland. Dit toezicht omvat banken, verzekeringsmaatschappijen, beleggingsondernemingen en andere financiële dienstverleners. Door de financiële soliditeit en de naleving van wettelijke regels door deze organisaties te controleren, wil DNB de integriteit van het financiële stelsel beschermen. Tot het toezicht behoort ook het bestrijden van financiële misdrijven zoals witwassen en terrorismefinanciering.
Een andere belangrijke rol van DNB in Caribisch Nederland is het waarborgen van economische en financiële stabiliteit. Dit betekent het ontwikkelen van economisch beleid, het voorkomen van financiële crises en het ondersteunen van de economische ontwikkeling van de eilanden. DNB probeert deze doelen te bereiken door economische gegevens te analyseren en financiële risico’s in te schatten.
DNB is er verantwoordelijk voor dat financiële instellingen in Caribisch Nederland voldoen aan de wet- en regelgeving. Hieronder valt ook het toezicht op de naleving van nationale en internationale financiële regelgeving. DNB neemt de nodige regulerende maatregelen om financiële criminaliteit te voorkomen en de veiligheid van het financiële stelsel te waarborgen.
Mijn laatste woorden over dit onderwerp luiden als volgt: Samengevat voert De Nederlandsche Bank (DNB) de kritische taken uit van het bevorderen van een goede werking van het betalingsverkeer, het houden van toezicht op financiële instellingen en het waarborgen van de economische stabiliteit in Caribisch Nederland. Deze taken van DNB zijn van vitaal belang voor de veiligheid en integriteit van het financiële systeem in de regio. Deze rol speelt ook een belangrijke rol in de strijd tegen het witwassen van geld en andere financiële misdrijven. De aanwezigheid en activiteiten van DNB in Caribisch Nederland zijn belangrijke stappen in het waarborgen van de economische en financiële gezondheid van de regio.”
KARAÇAY:Volgens wat ik heb gehoord, is de Centrale Bank van de Europese Unie ook ongemakkelijk met de zogenaamde ‘trustdienst’ trustkantoren in Nederland.Om deze reden heeft Nederland honderden trustkantoren gesloten.Wat kunt u hierover zeggen?
SCHADUWMAN:“Trustkantoren in Nederland zijn organisaties die bepaalde financiële en administratieve diensten verlenen. Het ongemak van de Europese Centrale Bank met deze kantoren komt voort uit de mogelijkheid dat dergelijke diensten worden gebruikt voor het witwassen van geld en andere financiële misdrijven. Om aan deze bezorgdheid tegemoet te komen, heeft de Nederlandse overheid honderden trustkantoren gesloten en de regelgeving aangescherpt.
Wet toezicht trustkantoren 2018 (Wtt 2018)
Wtt 2018 is het belangrijkste wettelijke kader dat de activiteiten van trustkantoren regelt. Deze wet bepaalt welke diensten erkend moeten worden als trustdiensten en op welke diensten toezicht moet worden gehouden. Volgens de Wtt 2018 worden vier hoofdtypen diensten gedefinieerd als trustdiensten:
Financieel beheer en boekhoudkundige diensten: Het financiële beheer van een vennootschap of rechtspersoon en het uitvoeren van de administratieve procedures zoals boekhouding en belastingaangiften.
Vestigings- en Vertegenwoordigingsdiensten: Het verschaffen van domicilie namens een rechtspersoon of bedrijf en het vertegenwoordigen van dit bedrijf.
Klantacceptatie en -identificatie: Het accepteren van nieuwe klanten en het verifiëren van hun identiteit.
Vermogens- en fondsenbeheer: Beheer van activa en fondsen, deze diensten hebben meestal betrekking op financieel advies en beleggingsdiensten.
Wtt 2018 biedt ook een basis om bij algemene maatregel van bestuur andere diensten aan te wijzen als vertrouwensdienst. Het Besluit toezicht trustkantoren 2018 (Btt 2018) introduceert in dit kader enkele aanvullende regels. Zo wordt het uitvoeren van algemene administratieve procedures voor een rechtspersoon of vennootschap ook erkend als vertrouwensdienst. In totaal worden dus vijf verschillende soorten diensten gekenmerkt als trustdiensten.
Vergunningvereiste voor trustdiensten
Elke entiteit die deze diensten in Nederland wil aanbieden of aan Nederland wil leveren, moet een vergunning hebben van De Nederlandsche Bank (DNB). Deze vergunning garandeert dat verleners van trustdiensten voldoen aan bepaalde wettelijke en regelgevende normen. Trustkantoren die een vergunning nodig hebben:
Het hebben van een betrouwbare en transparante managementstructuur,
Volledige naleving van de wetgeving tegen witwassen en terrorismefinanciering,
Cliënten moeten actief zijn in het identificeren en melden van verdachte transacties.
De Europese Centrale Bank (ECB) is van mening dat trustkantoren in Nederland het risico op witwassen vergroten, vooral omdat ze worden gebruikt voor internationale transacties en belastingplanning. De ECB dringt aan op toezicht op en regulering van dergelijke diensten en op minimalisering van de risico’s. De sluiting van honderden trustkantoren door Nederland is een stap die is genomen om aan deze zorgen tegemoet te komen en de veiligheid van het financiële stelsel te vergroten.
De Wet toezicht trustkantoren 2018 (Wtt 2018) en de daaraan gekoppelde regelgeving hebben tot doel streng toezicht te houden op de activiteiten van trustkantoren in Nederland. Deze regelgeving speelt een belangrijke rol in de strijd tegen witwassen en andere financiële delicten. Door de verstoringen van de Centrale Bank van de Europese Unie (ECB) is Nederland echter genoodzaakt om verdere maatregelen op dit gebied te nemen en bestaande trustkantoren onder verscherpt toezicht te houden. Dit maakt deel uit van de inspanningen van Nederland om de veiligheid van zijn financiële stelsel te waarborgen en te harmoniseren met internationale normen.”
Wtt 2018 biedt ook een basis om bij algemene maatregel van bestuur andere diensten aan te wijzen als vertrouwensdienst. Het Besluit toezicht trustkantoren 2018 (Btt 2018) introduceert in dit kader enkele aanvullende regels. Zo wordt het uitvoeren van algemene administratieve procedures voor een rechtspersoon of vennootschap ook erkend als vertrouwensdienst. In totaal worden dus vijf verschillende soorten diensten gekenmerkt als trustdiensten.
**************************
DE VRAAG WERD GESTELD AAN PIETER M. WAASDORP, DIRECTEUR VERANTWOORDELIJK VOOR INVESTERINGSMOGELIJKHEDEN BIJ HET MINISTERIE VAN ECONOMISCHE ZAKEN, TIJDENS EEN BIJEENKOMST GEORGANISEERD DOOR ETHEM EMRE.
Het gezamenlijke artikel van Mehmet Ali Topçu van de MANŞET krant en Zeynel Abidin Kılıç van de DOĞUŞ krant staat hieronder:
In het centrum van de Nederlands-Turkse Handelsvereniging (HTTD) werd een belangrijke bijeenkomst gehouden met P. M. Waasdorp, directeur verantwoordelijk voor investeringsmogelijkheden bij het Ministerie van Economische Zaken. Tijdens deze bijeenkomst werden verschillende problemen besproken, waaronder het visumprobleem van Turkse en buitenlandse investeerders en de houding van banken die door hun KYC-teams worden belemmerd om rekeningen te openen voor buitenlandse investeerders.
Tijdens de bijeenkomst presenteerde HTTD-voorzitter Ethem Emre zijn eigen ervaringsproblemen met bijbehorende documentatie en werden er oplossingsgerichte voorstellen besproken. Veysel Parlak, handelsattaché van het Turkse consulaat-generaal in Rotterdam, verklaarde dat het verhinderen van Turkse bedrijven die in Nederland willen investeren om bankrekeningen te openen, in strijd is met de relevante regelgeving van de douane-unieovereenkomst.
Daarnaast zei Ethem Tokgözlü, de Nederlandse vertegenwoordiger van het Turkse presidentiële investeringsbureau, dat de handelsbarrières die Nederland oplegt aan investeerders, niet te verenigen zijn met het open economie-model.
Directeur P. M. Waasdorp van het Ministerie van Economische Zaken verklaarde dat hij zijn notities zeker zou doorgeven aan de betrokken partijen en bedankte de deelnemers voor een nuttige en constructieve bijeenkomst.
Tijdens de bijeenkomst werd ook een rapport met de titel “Krisissen en Oplossingsvoorstellen” gepresenteerd door HTTD-voorzitter Ethem Emre en het bestuur. Het rapport bevatte de volgende verklaringen en meningen:
Het model van een open economie Het open economie-model wordt door veel landen wereldwijd gehanteerd als een strategie die internationale handel bevordert, kapitaalstromen mogelijk maakt en samenwerking tussen landen ondersteunt. Een van de grondbeginselen van dit model is dat buitenlandse investeerders gemakkelijk toegang kunnen krijgen tot het land en kunnen investeren. Echter, een land dat het open economie-model omarmt en tegelijkertijd buitenlandse investeerders belemmert om bankrekeningen te openen, vertoont een tegenstrijdige houding die belangrijke kritiek oproept.
Te behandelen aspecten van deze aanpak:
Het vormt een belemmering voor economische groei De bijdrage van buitenlandse investeerders aan de nationale economie hangt af van hun toegang tot financiële instrumenten en diensten waarin ze kunnen investeren. Het verhinderen dat zij bankrekeningen openen, fungeert als een barrière in de eerste fase van dit proces. Het ontbreken van bankrekeningen voor investeerders kan leiden tot vertragingen in processen zoals het oprichten van bedrijven, het creëren van werkgelegenheid en het ondernemen van commerciële activiteiten. Dit beperkt het groeipotentieel van de nationale economie.
Vermindert het wereldwijde concurrentievermogen De wereldwijde economie is afhankelijk van het vermogen van landen om investeringen aan te trekken. Het beperken van de mogelijkheden voor buitenlandse investeerders om rekeningen te openen, brengt het risico met zich mee dat zij zich naar andere landen richten. Vooral in een tijd waarin veel landen aantrekkelijke prikkels bieden om internationale investeerders aan te trekken, verzwakt een dergelijke beperking het concurrentievermogen. Terwijl concurrerende landen meer gemak bieden aan investeerders, kan het sluiten van de deuren voor investeerders door een land dat het open economie-model omarmt, op lange termijn leiden tot een verlies van marktaandeel.
Verzwakking van financiële relaties Buitenlandse investeerders brengen niet alleen kapitaal mee, maar ook financiële kennis, technologie en nieuwe bedrijfsmodellen. Deze diversiteit draagt bij aan de ontwikkeling van het financiële systeem binnen het land en bevordert innovatie. Investeerders die geen bankrekeningen kunnen openen, kunnen niet profiteren van de voordelen van het financiële systeem, wat leidt tot een verzwakking van de financiële relaties. Het onvermogen van investeerders om hun geld over te maken en samen te werken met lokale partners, leidt tot een inkrimping van de financiële netwerken.
Creëert een probleem van vertrouwen en reputatie Internationale investeerders verwachten dat de landen waarin ze investeren, een betrouwbaar en stabiel financieel systeem hebben. Het ontbreken van mogelijkheden om bankrekeningen te openen, kan een gevoel van onzekerheid creëren over het financiële systeem van het land en het vertrouwen schaden. Dit beïnvloedt het investeringsklimaat van het land negatief en kan investeerders op lange termijn ontmoedigen om terug te keren. Een gebrek aan vertrouwen verzwakt ook de economische reputatie van het land en maakt het moeilijker om internationaal als een betrouwbare investeringsbestemming te worden gezien.
Belemmering van innovatie en technologische ontwikkeling Buitenlands kapitaal is niet alleen belangrijk als financiële bron, maar ook voor de overdracht van kennis en technologie. Wanneer een land zich afsluit voor nieuwe technologieën en bedrijfsprocessen van buitenaf, wordt de innovatiecyclus verstoord. Het onvermogen van buitenlandse investeerders om bankrekeningen te openen, bemoeilijkt de bedrijfsprocessen van innovatieve sectoren en technologiebedrijven. Op lange termijn kan dit ertoe leiden dat het land achterop raakt op het gebied van digitale transformatie en innovatie.
Belemmering van de stroom van buitenlands kapitaal Wanneer investeerders het gevoel hebben dat ze hun financiële transacties niet soepel kunnen uitvoeren in het land, kunnen ze afzien van directe investeringen. Beperkingen op de toegang tot bancaire diensten maken de instroom van kapitaal in het land moeilijker en verminderen de investeringsbereidheid. Een land dat het open economie-model omarmt, kan door deze tegenstrijdige houding potentiële kapitaalinstroom mislopen, wat een negatieve invloed kan hebben op de valutabalans en kan leiden tot economische krimp.
Conclusie Het open economie-model voorziet in gemakkelijke toegang voor investeerders tot het land en in de mogelijkheid om soepel te opereren binnen het financiële systeem. Het beperken van het openen van bankrekeningen voor buitenlandse investeerders door een land dat dit model omarmt, schaadt niet alleen de economische groei en internationale reputatie, maar betekent ook dat het land tegenstrijdig handelt met de kernprincipes van dit model. Het opheffen van dergelijke beperkingen zal zowel de verbetering van het investeringsklimaat bevorderen als bijdragen aan een concurrerender positie van het land in de wereldeconomie.
HTTD-voorzitter Ethem Emre (links) overhandigde het boek van İlhan Karaçay over de betrekkingen met Nederland en de Turkse migratie aan Pieter M. Waasdorp, directeur verantwoordelijk voor investeringsmogelijkheden bij het Ministerie van Economische Zaken.
(SOTA) voorzitter Mehmet Tütüncü gaf P. M. Waasdorp ook zijn geschreven boeken cadeau.
Het programma werd bijgewoond door HTTD-adviseur Metin Yazarel, zakenman Nuri Şekercan, voorzitter van het Turkse en Arabische Wereld Onderzoekscentrum (SOTA) Mehmet Tütüncü, Turkse advocaat Esin Çiftçi en HTTD’s Turkije-coördinator Leyla de Mos, die hun inzichten en meningen deelden.
Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı olan Güngör, Avrupa Türkleri göç literatürüne yeni bir eser daha kazandırdı.
Veyis güngör, yurt dışı Türkler’in sorunlarını irdeleyen M. Mustafa iyi ve Bahar Cebe’nin “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar” kitabını yayınlattı.
Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşmasının 60’ıncı yılına armağan olarak yayınlanan kitap, 60 Türk gencinin hayatını anlatıyor.
Türkevi, 2000’i aşkın etkinlik ve 150 kitap basımı ile, dünya göç tarihinde rekorlar kırıyor.
(Beşiktaş-Maccabi Tel-Aviv maçının Macaristan’da oynanacak olmasına dair haberi, ortalarda bir yerde bulacaksınız)
İlhan KARAÇAY derledi:
Çoğumuz artık, 2024 yılının, Hollanda ile Türkiye’nin 19 Ağustos 1964’te imzaladığı işgücü anlaşmasının 60’ıncı yıldönümü olduğunu biliyoruz. Türk toplumunun yurt dışındaki varlığını, kalıcılığını ve geleceğini simgeleyenlerin de, yetişen Türk gençleri olduğunu biliyoruz.
Bu gençlerin günlük hayatlarını nasıl anlamlandırdıklarına cevap arayan, nitel araştırma yöntemine dayalı “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar” adlı bir kitap yayınlandı.
M.Mustafa İyi ve Bahar Cebe tarafından kaleme alınmış olan bu kitap, ilk göç eden işçi kuşağının torunları olan, Hollanda’da doğup büyümüş ve burada yaşayan 18-35 yaş arasındaki 60 kişilik üçüncü kuşak gencin hayat hikayelerini ele alıyor.
Türkiye-Hollanda arasındaki göç tarihinin 60’ıncı yılına özel bir armağan olarak hazırlanan kitap, göçün hem geçmişini hem de geleceğini irdeleyen önemli bir kaynak oldu.
Kitap, 2023 yılında ülkemizde meydana gelen depremle ilgili, “2023 Türkiye Depremi & Hollanda Türkiye Dayanışması” ve “Hollanda Türk Göç Tarihinin 60’ıncı yılı”na yer verilerek, Hollanda Türkevi Merkezi tarafından yayınlandı.
Göçün 60’ıncı yılı için özel olarak hazırlanan bu çalışma ile, Hollanda’daki üçüncü kuşak 60 Türk’ün günlük hayatı, eğitim durumu, tecrübe ettiği olumlu/olumsuz anıları, siyasal katılım hakkındaki düşünceleri, Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin kendilerine yansıması ve gelecek planlarına dair düşündükleri aktarılmaya çalışıldı. Bu kitap çalışmasının temel hedefi “anlamak” eylemini ön planda tutmaktı. Aktarılan her bir hikâyede, esnafından sanatçısına, bürokratından akademisyenine, siyasetçisinden fikir adamına dek, herkese üzerine düşen sorumluluğu düşündürmesi hedefiyle okuyucusuna ulaştırılmış. Kitabın tek iddiasının, Hollanda’daki Türk toplumunun hikâyelerini anlamak ve anlatmak olduğu belirtiliyor.
KİTABIN YAZARINDAN BAZI AÇIKLAMALAR
“Literatür incelendiğinde özellikle işgücü anlaşmasının yıl dönümleri bağlamındaki çalışmaların daha çok Almanya’daki Türkler üzerine veya göç eden ilk kuşağın hikâyelerine odaklandığı dikkat çekmektedir. Ancak Türk toplumunun yurt dışındaki varlığını, kalıcılığını ve geleceğini simgeleyen -aslında- yetişen genç kuşaklardır. Bu kapsamda bu proje özellikle literatürde hakkında az sayıda çalışma bulunan Hollanda’daki üçüncü kuşak Türk diasporasına odaklanmaktadır. Bu grup içerisinde ise genç kuşaklar ele alınmaktadır. Proje; Türkiye-Hollanda arasında 1964 yılında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yıl dönümüne özel olarak ilk göç eden işçi kuşağın torunları olan, Hollanda’da doğup büyümüş ve orada yaşayan 18-35 yaş arasında bulunan altmış, üçüncü kuşak gencin hayatından anlatıları aktarmaktadır.
Araştırmacılar, katılımcılara ulaşma noktasında farklı yöntemlere başvurmuştur. Bu, özgün hikâyelere ulaşılmasına da katkı sunmuştur. Bunlardan ilki LinkedIn, X gibi sosyal medya kanalları üzerinden katılımcılara ulaşılmasıdır. Bunun yanı sıra Hollanda’da gazeteci, belediye meclis üyeleri, siyasetçi, akademisyen veya aktivist olan etki kapasitesi yüksek kişilere ulaşılmıştır. Etki kapasitesi yüksek olan bu kişilere proje tanıtılmış ve çevrelerindeki gençlere ulaşılması sağlanılmıştır. Sonuncu yöntem olarak Hollanda’da farklı alanlarda ve farklı ideolojik görüşlere sahip STK’lara ve bu STK’larda bulunan gençlere ulaşılmıştır. Katılımcılara ulaşma süreci genel manada kolay olmakla birlikte Alevi grupların çekinceleri nedeniyle bu gruba -yoğun çabalara rağmen- ulaşılamamıştır. Önemli referans kişiler ve kapı tutucularla iletişime geçilmiş olmasına ve çalışmanın tüm süreçleri detaylı bir şekilde anlatılmış olmasına rağmen bu katılımcılar çalışmaya dahil edilememiştir.
Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yılı anısına literatüre anlamlı bir katkı olmasını temenni ederek hazırlamış olduğumuz bu çalışmaya başından beri ilgi gösterip projeyi sahiplenen ve projenin her aşamasında önemli katkılar sunan Hollanda Türkevi Topluluğu ve Türkevi Başkanı Veyis Güngör’e teşekkür ederiz. Araştırma sorularının geliştirilmesi sürecinde değerli katkılarıyla ve dönüşleriyle bu projeye destek veren hocalarımıza teşekkürlerimizi sunarız. Hollanda’daki birçok STK yöneticisi, basın mensubu ve akademisyene ulaşılarak katılımcılara ulaşma noktasında katkı sunan başta Sufat Çelik ve M. Emin Ayverdi olmak üzere tüm destek verenlere teşekkür ederiz. Kitabın son halinin okunmasında geri dönüşleriyle önemli katkıda bulunan Büşra Nur Yıldız, Fatma Nur Ulukan, Hakan Ünay ve Kardelen Murat’a da dönüşleri için teşekkür ederiz. En nihayetinde projenin gerçekleştirilmesinde başat role sahip olan, kıymetli vakitlerini ayırarak yaşanmışlıkları ve tecrübeleriyle bu çalışmanın hayata geçirilmesinde en büyük katkıyı sağlayan görüşmeci arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Son teşekkürümüzü de çalışmanın başından beri kıymetli destekleriyle çalışmamızın bir parçası olan Bilal Cebe, Ahsen Cebe ve Sema Atlı İyi’ye etmek isteriz.”
(Derleme, UEFA haberinden sonra devam ediyor)
UEFA’YI BEN DE LANETLEYECEKTİM AMA,
BEŞİKTAŞ-MACCABİ MAÇI YASAĞINI TÜRKİYE İSTEMİŞ
Değerli Okurlarım,
Avrupa Ligi programındaki beşinci maçını 28 Kasım’da İsrail’in Maccabi Tel-Aviv takımı ile oynanacak maçın, UEFA tarafından Türkiye’de değil bir başka ülkede oynanmasına karar verildiğini okuyunca çok şaşırmış ve bu konuda UEFA’yı lanetleyen bir yorum yazmayı planlamıştım.
———————————————
———————————————–
Ne var ki, medyada Beşiktaş kulübünün açıklamasını okurken, satır aralarında, maçın UEFA’nın değil, Türk devletinin yasaklanmak istendiğini okuyunca, şaşkınlığım daha çok arttı.
Beşiktaş’ımıza yapılanın büyük bir haksızlık olduğunu ve Maccabi’ye bir hediye verildiğini idrak edemeyen devletimiz, bu konuda tüm dünyaya örnek olacak bir karar verebilirdi.
Devletimiz UEFA’dan sadece, İsrail’den taraftar yasağını isteyebilir ve İsrail takımını çiçeklerle karşılama töreni yapılacağını bildirebilirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılacacak olan böylesi bir açıklamadan sonra, hiç bir provakosyon işlerlik kazanmazdı.
Haberlerde, maçın Macaristan’da oynanacağı belirtilirken, bu kez Macar makamlarının seyirci yasağı koyduğunu da okuyunca, ‘Yazık ki yazık’ demekten başka bir şey kalmadı.
Beşiktaşımız’a Macaristandaki maçta başarılar dilerim.
************************************
KİTAPTA YER ALAN 60 GENCİN BAZILARINDAN KISA PASAJLAR
“1990 doğumluyum. Eindhoven’da doğup büyüdüm. Genellikle de Eindhoven’da ikamet ettim zaten. Evde üç kardeşiz toplam. Ben en büyükleriyim. Bir tane 1994 doğumlu kız kardeşim var. 2003 doğumlu da erkek kardeşim var. Babamla yaşıyorum. Annem rahmetli oldu. Ben hukuk fakültesini bitirdim. öncelikle Tilburg Üniversitesi’nde bitirdim hukuk fakültesini. Uzmanlığım da doğa ve çevre hukuku. Daha önce bakanlıkta çalıştım. Şimdi de belediyede çalışıyorum. Yaklaşık 3-4 yıllık çalışma sürecim var zaten.”
(Abdulkadir, 19, Üniversite Öğrencisi, ‘s-Hertogenbosch) İKİ DEVLETE DE AİTİM
“İsmim Abdulkadir, 19 yaşındayım, Hollanda’da ‘s-Hertogenbosch şehrinde kalıyorum. Utrecht Üniversitesi’nde yapay zekâ bölümünde okuyorum. İlk dedem geldi. Dedem 1973’te ilk Danimarka’ya geliyor. Çalışmak için geliyor bir sene kalıyor. Ardından 1974’te Almanya, Fransa ve Belçika’ya kısa süre çalışmak için gidiyor ve ondan sonra 1975’te Hollanda’ya geliyor ve burada bir iş buluyor. Bir kaynak ve metal fabrikasında iş buluyor ve 25 yıl orada çalışıyor. Sonrasında 1990’da babamı ve ailesini getiriyor, babaannemi, babamı ve 2000 yılında rahatsızlanıyor. 2004 yılında ise vefat ediyor, ben doğmadan iki ay önce vefat ediyor. Sonrasında babam 1990’da buraya geliyor Hollanda’ya 13 yaşında. Burada okuyor, elektrik mühendisi oluyor ve şu an çalışıyor, elektrik mühendisi olarak. Ben 2004 yılında doğdum. Liseyi burada bitirdim ve bu yıl üniversiteye başladım.”
“İsmim Rukiye, 27 yaşındayım. Hollanda’nın Lahey şehrinde ikamet ediyorum. Burada doğdum ve hala Hollanda’da yaşıyorum. Kendim, dil ve konuşma terapistiyim. Çocuklarla çalışıyorum 2018’de Rotterdam Sağlık Üniversitesi’nden mezun oldum. Bu alanda şu an 5 senedir özel sektörde çalışmaktayım. Onun yanı sıra birçok gönüllüler platformlarında yer aldım görev aldım ve şu an kendim de bir gönüllüler platformunun başındayım. 2017’de Kudüs ve Sen Gönüllüler Platformu Hollanda’yı kurdum onların çalışmalarını yürütüyoruz. Kırşehirliyim. Ben de bir gurbetçi ailenin çocuğuyum. Benim dedem Hollanda’ya ilk gelenlerden. 1963’te geldi. Kendisi buraya ilk gelen Türklerden burada çalıştı, emek verdi. Ondan sonra evlenip anneannemi Hollanda’ya getirdi. Daha sonra da annem, dayım, teyzem hepsi burada doğdular. Avrupa’da Türk olmak kolay değil. Çünkü burada birçok kimliği temsil ediyoruz. Birçok kimliği taşıyoruz. Hem Müslüman olduğun hem Türk olduğun için bir de tesettürün olursa bayan olarak daha farklı bir temsil göstermen, sergilemen gerekiyor ve iki vatandaşlığın var. Sonuçta biz burada yaşadığımız, buranın da ekmeğini yediğimiz için buranın kanununu, dilini ve kurallarını da bilmemiz gerekiyor.”
(Emin, 23, Sanatçı, Amsterdam) KENDİMİ EVİMDE HİSSETTİĞİM YERLER
“23 yaşındayım Hollanda’da Amsterdam’da doğdum büyüdüm. Sanatla ilgileniyorum. Mimarlık mezunuyum. Delft Teknik Üniversitesi’nde lisansımı bitirdim. Şu an tekrar mimarlık üzerine yüksek lisansıma devam etmekteyim. 3 çocuklu bir aileden geliyorum. Annem Mersinli, babam Kayserili. Annem ev hanımı ve camide çocuklara hafızlık dersi veriyor. Babam terzi ustası olarak çalışıyor. 1992 yılında Amsterdam’da bir uçak faciası oluyor. Bijlmerramp Felaketi olarak biliniyor, uçak Klein-Kruitberg apartmanına düşüyor. Amsterdam’ın en büyük kazalarından biri olarak tarihe geçiyor. O uçak faciasında uçak babamın yaşadığı apartmana düşüyor. Uçak apartmana düştüğü için Hollanda devleti diyor ki çok özür dileriz böyle bir durum Hollanda sınırları içerisinde yaşandığı için buyurun size oturum vermek istiyoruz diyor ve onun için Hollanda’da kalıyor. Yoksa sonraki hafta tekrar Türkiye’ye gidecekti. O yüzden şimdi ben de buradayım. Benim hep ilgimi çekmiştir insanın doğduğu ve büyüdüğü yerin ona katmış oldukları şeyler nelerdir diye. Çünkü o uçak faciası olmasaydı ben burada doğup büyümeyecektim, belki sanatla ilgilenmiyor olacaktım ya da çok farklı bir sanatla ilgileniyor olacaktım. Bu hep beni düşündürmüştür.”
****************************
Avrupa Türkleri ve göç literatürüne katkıda bulunacağı düşünülen, “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar (Anlatı Tarih Çalışması)” kitabındaki 60 hikâye, TÜRKEVİ ve SPICAWORKS Yayınları arasında okuyucuya sunulmuştur.
Kitap, spicaworks.com.tr ve diğer kitapçılardan temin edilebilir.
BİR KÜLTÜR ELÇİSİ VE ARAŞTIRMACISI OLAN VEYİS GÜNGÖR VE ANLATTIKLARI:
Veyis Güngör, sadece Hollanda’daki değil, Avrupa genelindeki Türk toplumunun önemli bir sesi ve temsilcisidir. Göç literatürüne kazandırdığı eserler ve gerçekleştirdiği projelerle, Türk kültürünü ve göçmenlerin hikayelerini geniş kitlelere ulaştırıyor. Güngör, akademik çalışmalarının yanı sıra, toplumsal faaliyetleriyle de tanınan bir isimdir. Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Başkanı olarak, göçmenlerin karşılaştıkları sorunlara çözüm arayan, kültürel ve sosyal entegrasyonu destekleyen sayısız projeye imza atmış olan bir uzmandır.
Güngör’ün liderliğinde Türkevi, 2000’den fazla etkinlik düzenlemiş ve 150’den fazla kitap yayınlamıştır. Bu başarı, onun vizyoner liderliğinin ve Türk toplumuna olan adanmışlığının bir göstergesidir.
Veyis Güngör, Türk toplumunun yurtdışındaki temsilcisi olarak, sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de bir parçası olmaya devam ediyor. Onun çalışmaları, kültürel mirasın korunması ve yeni nesillerin bu mirası anlaması açısından büyük bir değer taşıyor.
Gerek kitap yayınları ve gerekse pek çok etkinliğin yaratıcısı olan Veyis Güngör, Hollanda’ya göçün 30’uncu yılından bu yana yapılmış olanları şöyle anlatıyor:
Göçün 30, 40, 50 ve 60’ıncı Yıl dönümü
2024 yılının, Hollanda’ya yapılan Türk iş gücü göçünün 60’ıncı yıl dönümü olduğunu artık bilmeyen kalmamıştır. Köşe yazarları, STK başkanları, resmi temsilcilerimiz ve göç ile ilgili olanlar, göçün 60’ıncı yıl dönümünü sürekli olarak hatırlatmaktalar. Bu tür yıldönümlerinde adet olduğu üzere, çeşitli etkinlikler yapılır. Geçmiş yıllar yad edilir. Gelecek tasavvurları yapılır. Benzer yıl dönümleri, hayatın hızlı akışı içinde, şöyle durup, bir öz muhasebe yapmak için önemli bir fırsattır.
Buradan hareketle, Hollanda Türk göçünün 40 yılına şahit olan birisi olarak, naçizane ben de şöyle geriye bir bakıp, yıldönümlerinde neler yaptığımızı hatırlamaya çalıştım. İlk tespitim göçün 30, 40 ve 50’nci yıldönümlerinde, tarihe not düşülecek etkinlikler yapmış olmamızdır. Şimdi de, bu tecrübelerden hareketle, göçün 60’ıncı yılında, yine Hollanda Türklerinin kurumsal hafızasına katkıda bulunacak çalışmalar yapacağım.
O halde, gelin hep birlikte şöyle geriye dönüp son 40 yılı göz önüne getirelim ve göçün yıl dönümlerinde neler yapılmış, kısaca hatırlayalım.
Göçün 30’uncu Yılı
Hollanda’ya yapılan Türk iş gücü göçünün 30’uncu yılında, henüz Üniversiteyi yeni bitirmiş olmanın heyecanıyla, “Batı Avrupa Türkleri; Göçmenlikten Yerleşik Hayata Geçiş” başlıklı Türkçe bir kitap yayınladım. “Göçün 30’uncu Yılına Armağan” olarak yayınlanan bu kitap, belki de Avrupa Türkleri ile ilgili ilk derli toplu bir yayın oldu.
“Göç olgusu ve teorileri” bölümüyle başlayan kitap, “Almanya Türkleri”, “Hollanda Türkleri” ve “İngiltere Türkleri” bölümlerinden oluşmaktaydı. Hollandalı ve Türklerden oluşan 15 akademisyen tarafından hazırlanan kitap, Türkçe yazılan göç kitaplarında kaynak olarak gösteriliyor.
O zaman, İlhan Karaçay’ın yönettiği Avrupa GÜNAYDIN Gazetesi 30’uncu yıl için, bir kompozisyon yarışması düzenlemişti
Naçizane şahsımın da bulunduğu gençlerin bu başarısı Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf’ta geniş bir yer bulmuştu.
Altmış yıllık süreçte, Hollandalı Türkler birçok çalışmaya katıldılar. Murat Can ve Hatice Engin Can, Hollanda’ya göçün otuzuncu yılı için bir çalışma yaptılar.
M. Mustafa İyi & Bahar Cebe, tarihi ilişkilerde önemli bir sembol olan laleye atıfta bulunarak ‘Siyah Lale’ olarak isimlendirmişlerdi.
Göçün 40’ıncı Yılı
Türkevi olarak, göçün kırkıncı yılında Zaandam’daki Tiyatro salonunda, T.C. Rotterdam Başkonsolosu Sına Yurtoğlu, D66 milletvekili Fatma Koşer Kaya ve Türk Halk Müziği sanatçısı Ahmet Baydaroğlu’nun da katıldığı çok yönlü bir “Göçün Kırkıncı Yılı” etkinlikleri gerçekleştirildi.
Aynı yıl, Hollanda Türklerinin tanınmış yazar ve şairlerinden Yavuz Nufel’in titizlikle hazırladığı, “40 Yıl, 40 İnsan, 40 Öykü” kitabı, Türkevi Yayınları tarafından bastırıldı.
Nufel; “Tahta valizler, çuvallar içinde yarma, bulgur, sucuk, peynir, kuru fasulye getirirdik.” diyen ilk kuşağa atıfta bulunarak, “Günümüzde ayda onlarca tırın girip çıktığı, gıda toptancılığında söz sahibi olmak başarıdan da öte bir şey değil de nedir?” sorusuyla, kırk yılda elde edilen başarılara dikkat çekmişti.”
Kitabın, Amsterdam’da yapılan tanıtım toplantısına, Yurt Dışı Türklerden de sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın ve T.C. Lahey Büyükelçisi Tacan İldem katıldılar.
Göçün 50’inci Yılı
Göçün 50’inci yıl dönümünde ise, Amsterdam’da bulunan ve Hollanda’ya Başbakanlar yetiştirmiş olan Vrije Üniversitesi’nde, “Uluslararası Türkiye Hollanda İlişkileri Sempozyumu” yapıldı. Türkevi Araştırmalar Merkezi ve Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun ortaklaşa organize ettikleri ve T.C. Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral’ın da katıldığı sempozyumda, “Karma Türk Sanatları Sergisi” de yer aldı.
Programa T. C. Halk Kültürü Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. İrfan Nasrattınoğlu ile birlikte, Türkiye, Ukrayna, Azerbaycan ve Almanya’dan akademisyenler katıldı.
Göç ve Türkiye-Hollanda ilişkileri alanında, toplam 52 bildirinin sunulduğu sempozyum, kitap olarak yayınlandı.
Göçün 60’ıncı Yılı
Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları YTB’nin düzenlediği törenden bir görüntü
Nasıl ki, “Perşembe’nin Gelişi Çarşamba’dan Belli” ise, 60’ıncı yıldönümünde yapacaklarımız da, 30, 40 ve 50’inci yıl dönümlerinde yaptıklarımızdan bellidir. Hollanda’da ve Türkiye’de yapılmakta olan programların yanı sıra, bu yıl üçüncü kuşaktan seçilen 60 gencimizin hayat hikayeleri yazıldı ve kitap olarak yayınlandı.
1987-2024 yılları arasında, Türkevi tarafından yapılan 2000’e yakın etkinlikten, sürdürülebilir olan 60 etkinlik seçilerek ve “Göçün 60. Yılına Armağan” olarak yayınlandı.
Öz’ün, özü… her yıldönümlerinde, Yunus’un ve Mevlana’nın dedikleri gibi, “Her dem yeninden doğmak” ve “Yeni şeyler söylemek” gerekir.
40 yıldır, başta kültür ve sanat etkinlikleri olmak üzere, Hollanda’da ve uluslararası çeşitli alanlarda etkin olan Hollanda Türkevi Merkezi’nin çalışmalarını içeren faaliyetlerini gözlemlediğimiz zaman, yapılan çalışmaların ne kadar önemli olduğunu öğrenmiş oluruz.
40 yılda tam 135 eser yayınladı Türkevi…
40 yıllık süreçte, 2000`in üzerinde gazete, dergi taranmış ve 1000’i aşkın haber, yorum ya da köşe yazısı dijital ortama aktarılmıştır. Bu haberler içerisinde Türkevi tarafından organize edilen “Yağlı Güreş Şampiyonası” ve Hollanda çapında büyük ses getiren “Mevlana Etkinlikleri” ağırlığı oluşturmaktadır. Yine en son 7’ncisi düzenlenen “Türkçe Süreli Yayınlar Sempozyomu” da yurttaşlarımızın ve basınımızın ilgisini çekmiştir.
Diğer taraftan hem Türkevi/Hollanda hem de diğer kardeş kuruluşların Hollanda içinde ve uluslararası ölçekte yaptığı yardımlar ve etkinlikler de, dikkate alınabilecek düzeyde yazılı basında yer almıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Lahey’de İslam ve Demokrasi Sempozyumu Türkiye ve Endonezya Örneği
Örnek ve öncü faaliyetleriyle Avrupa Türk diasporası düşüncesinin, uygulama alanında somut bir örneği olan Hollanda Türkevi Topluluğu, Türk ontolojisinden hareketle yitik değerlerimizi sorgulama, güncelleme gayreti içindedir. Demokrasi, yaygın olduğu şekilde yani Yunan ve Roma Tarihi tezlerinde olduğu gibi tipik bir Yunan düşüncesi olmayıp Avrupa medeniyetinin temellerini oluşturan Türkler ya da Etrüsklerin değeridir ve tarihin bir bölümünde bir Türk düşüncesi olarak tezahür etmiştir. Buradan hareketle demokrasi Türklerin İslam algısı ile ters düşmemektedir. Ancak son on yıllarda İslamın demokrasi ile ters düştüğü tartışmaları hararetle yapılagelmiştir. Avrupa’da yaşayan Türklerin de önüne getirilen bu tartışmalara bir katkı sunmak amacıyla, halkı Müslüman olan iki ülke Türkiye ve Endonezya örneğinden hareketle Hollanda’nın Lahey kentinde İslam ve Demokrasi Sempozyumu organize edilmiştir.
Kosova’da Siyaset Okulu
Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi ve Kosova Demokratik Türk Partisi, birlikte “Siyaset Okulu Projesi” düzenledi. Proje Prizren’e bağlı Prevalac bölgesindeki turistik SHARRI PREVALL tesislerinde gerçekleştirildi. Kosova ile Makedonya sınırları arasında uzanan meşhur Şar Dağları eteklerinde, yoğun kar yağışı altında yapılan Siyaset Okulu üç gün sürdü.
Siyaset Okulu projesi programına, Kosova Demokratik Türk Partisi Genel Başkanı Mahir Yağcılar adına Mamuşa Belediye Başkanı Arif Bütüç ve Kosova Çevre ve Düzenleme Bakanı Danışmanı Fikrim Damka, UETD Hollanda Başkanı ve Türkevi Araştırmalar Merkezi Müdürü Veyis Güngör, Kosova Demokratik Türk Partisi Prizren Şube Başkanı Orhan Lopar’ın yanı sıra Selçuk Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şaban Çalış ve Prof. Dr. Önder Kutlu, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Musa Taşdelen, Balkan Uzmanı Erhan Türbedar, SMHO Başkanı Yalçın Yağcı ve SMHO Proje Koordinatörü Abdukadir Çeken katıldı. Programa Kosova’nın çeşitli şehirlerinden katılan 49 kursiyere mezuniyet sertifikası verildi. Program sonunda yapılan sınav sonucunda katılımcılar kendi aralarında yarıştılar. Başarılı olan 10 kursiyer beş günlük Hollanda seyahatiyle ödüllendirildiler.
Uygur Lider Rabia Kadir ve Hollanda Türkleri
On sekiz milyon insanın yaşadığı Hollanda’da, Türkiye Türkleri başta olmak üzere, Türk dünyasının farklı bölgelerinden Hollanda’da yaşayan Türk boylarını temsil eden gruplar bulunmaktadır. Uygurlar, Nogaylar, Irak Türkmenleri, Batı Trakya Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Kırgızlar, Kazaklar, Kuzey Kıbrıs Türkleri Hollanda’da yaşayan Türk boylarındandır. Hollanda Türkevi Topluluğu, yıllardır, genelde mülteci konumunda Hollanda’ya gelen ve ayakta kalmaya çalışan Türk boylarının örgütlenmesi, dernek ve vakıflarını kurarak kendi aralarında dayanışma içinde olmalarına yardımcı olmuştur. Hollanda’ya gelen Türk dünyası liderleriyle programlar yapan Türkevi Topluluğu, Uygur lider Rabia Kadir ile ilgili değişik etkinlikler yaparak Doğu Türkistan’daki işkence ve zülme dikkat çekmiştir.
Antalya’da Edebiyat, Demokrasi ve Kültürel Kalkınma Programı Yapıldı
Hollanda Türkevi Topluluğu, Avrupa ve Türkiye başta olmak üzere, Balkanlar, Türkistan ve Orta Doğu ülkelerindeki kuruluşlarla proje bazında iş birliği yapmaktadır. Bu çalışmalardan birisi de Antalya’da gerçekleşti. Filistinli yazar, şair ve gazetecilerin ağırlıklı olarak katıldığı programın içeriği aşağıda yer almaktadır.
Avrasya Yazarlar Birliği, Arap Yazarlar Birliği ve Türkevi Araştırmalar Merkezi tarafından Antalya’da düzenlenen ve üç ayrı kıtada etkin olan kuruluşların temsilcilerinin katıldığı Edebiyat, Demokrasi ve Kültürel Kalkınma Programı yapıldı.
25 – 30 Nisan tarihleri arasında Antalya, Manavgat Çolaklı beldesindeki Golden Coast Resort Hotel’de gerçekleşen eğitim programına Suriye’de yaşayan, farklı kuruluşlara üye ve çeşitli alanlarda uzman Filistinli yazar, şair ve gazeteciler katıldı. Beş günlük hızlandırılmış yoğun program; bilimsel sunumlar, şiir dinletileri, nezekat ziyaretleri ve önümüzdeki dönemde birlikte yapılacak proje ve programların tesbit edilmesinden oluştu.
Eğitim programına Türkiye’den de sosyoloji, dil, edebiyat ve sanat alanında uzman Prof. Dr. Talip Küçükcan, Yrd. Doç. Dr. Yakup Deliömeroglu, Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Özbay, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Polat, Şair Ali Akbaş katılarak birer konuşma yaptılar. Programa Hollanda’dan Türkevi Araştırmalar Merkezi Müdürü ve UETD Hollanda Başkanı Veyis Güngör de katılarak bir konuşma yaptı.
Rusya Müslümanlarının ünlü İslam düşünürü Musa Carullah
Amsterdam’da Türkevi Topluluğu tarafından düzenlenen ‘Biyografı Okumaları’nda, yeni medeniyet tasavvuru için, kültür tarihimizin temel referansları gündeme getirilerek onların hayat tecrübeleri ve fikirleri genç nesillere tanıtılmaktadır. Bunlardan birisi de Rusya Müslümanlarının ünlü İslam düşünürü Musa Carullah Bigiyef’di.
Musa Carullah Bigiyef Programı’ndan kesitler aşağıda sunulmaktadır. Program, Musa Carullah Bigiyef’in yetiştiği topraklarda yaşananların anlatılmasıyla başladı. Bunu takiben, TRT-AVAZ tarafından hazırlanan, ‘Türk Dünyasının Enleri’ programına konu olan Musa Carullah’ı anlatan belgesel izlendi.
Daha sonra Türkevi Topluluğu Başkanı Veyis Güngör, “Musa Carullah’ın hayatı, eserleri, Carullah’ın İslam dünyasını değerlendirmesi, Türkiye izlenimleri ve tecrübesi ile fikirlerinden örnekler” sunumunu dinleyicilere aktardı.
Programın fikir alışverişi bölümünde ise özellikle Avrupa’daki Türklerin Musa Carullah’tan neler öğrenebilecekleri, kişiliğinden ve fikirlerinden hangi derslerin alınacağı üzerinde duruldu.
Veyis Güngör’ün anlatımıyla Musa Carullah:
1500 – 1917 Sovyet Coğrafyası
Musa Carullah’ı anlatmaya ve anlamaya çalışan pek çok kişi, O’nun yetiştiği topraklarda yaşananları anlatıyorlar. Ama tarihçiler, geçmişi bilmeden Carullah’ın anlaşılmasının çok zor olduğunu söylüyorlar.
Bugün Tataristan, Çuvaş ve Başkırdistan olarak bilinen bölge, eski Kazan Hanlığı’nın olduğu bölgedir. Bu topraklarda, yani Kazan’da iki ayrı Türk İslam devleti kurulmuştur. Bunlar Bulgar ve Kazan devletleridir. Bulgar devleti 14’üncü asırda Altınordu devletinin boyundurluğuna girer. Kazan devleti de Altınordu hükümdarı Uluğ Muhammed tarafından kurulur. 1520 – 1552 arası Ruslarla kanlı ve ağır savaşlar yapılır. Kazanlı eski siyasetçi Fevziye Bayramova’ya göre, Kazan sokaklarında oluk oluk kan akar. Kadın ve çocuklar da kılıçtan geçirilir.
Türkler, İkinci Rus Türk savaşı sonrası, yani birinci Katerina döneminin başlamasıyla biraz nefes alırlar. Bu dönemde dini ve kültürel faaliyetlere başlarlar. 1904 yılında Rus-Japon savaşı ve 1905 inkilabıyla Müslümanlar da hareketlenirler. Kazanlı aydınlar öncülüğünde Rusya’nın diğer bölgelerindeki Müslümanlar’ın da katılmasıyla üç defa Müslüman İttifakı Kongreleri yapılır. Daha sonra 1917 Bolşevik ihtilali olur. Bolşevikler ilk yıl toleranslı davranırlar. Ancak, 1918 de gerçek yüzlerini gösterirler. İşte bugün burada anacağımız Musa Carullah, başlıklar halinde ifade ettiğimiz coğrafyada yetişir.
Hayatı Musa Carullah Bigiyef üzerine çalışan uzman ve akademisyenler, onun hayatını genel anlamda üç ana bölüme ayırırlar. Bunlar:
– Doğumundan Kazan dışına çıkıp, çeşitli İslam ülkelerinde de tahsilini bitirip tekrar Kazan’a döndüğü devre (1875-1904).
– Rusya’da verdiği siyasi, dini ve sosyal mücadele dönemi.(1904-1917 ve 1917-1930)
– Sürgünde geçirdiği ve bir daha memleketine dönemediği dönem.(1930-1949)
Musa Carullah’ın biyografisi bize ne anlatıyor? Ne diyor? Neler öğretiyor?
Musa Carullah’ın biyografisi bizlere, yani hassaten Avrupalı Türkler’e kısaca şu dersleri veriyor:
Çok çalışmak, ama çok çalışmak durumundayız.
Okumalıyız, not almalıyız, yazmalıyız, tarihe not düşmeliyiz.
Aklımızı kullanmalıyız. Tefekkür etmeliyiz. Taklid değil düşünmeyi öğrenmeliyiz.
Seyahat etmeliyiz, gözlem ve inceleme yapmalıyız.
Teslimiyetçi değil, sorgulayıcı olmalıyız.
İçinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin dil ve kültürlerini bilmeli aynı zaman da kendi kültür ve inanç değerlerimize hakim olmalıyız.
Sahip olduğumuz maddi ve manevi imkanların kıymetini bilerek, bunları en iyi şekilde değerlendirerek insanlık için sorumluluklar almalıyız.
Veyis Güngör’ü sizlere daha iyi tanıtmak için, kendisiyle ilgili olarak 10 yıl önce yayınladığım bir röportajı yinelemek istiyorum. Bu röportaj ile Güngör’ü daha iyi tanıyacaksınız.
UETD Başkanlığını bıraktı ama, Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı olarak Anadolu’da, Balkanlar’da ve Asya’da cirit atıyor…
Dünya Türk Forumu’nun ‘Akil Kişiler Kurulu’nda yer alan Veyis Güngör’e, kimler göz kırpıyor
Recep Tayyip Erdoğan’ın inisiyatifi ile kurulmuş olan, Avrupa Türk Demokratlar Birliği (Union of European Turkish Democrats) UETD’nin tam 8 yıl Hollanda başkanlığını yapan Veyis Güngör, bu görevi bıraktıktan sonra da Ankara’nın gözdesi olmaya devam ediyor. Erdoğan’ın, Avrupa’daki Türkler’e ve özellikle Türk gençlerine, Avrupa toplumunun asli bir parçası olduklarını anlatmak ve onlara bu yolda yardımcı olmak için kurulmasına önayak olduğu UETD, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasından sonra, öksüz kalmış gibi görünüyor.
Veyis Güngör, 2015 yılında İstanbul’da yapılacak olan ‘Küresel Kalkınma ve Göç Forum Konferansı’nın ön hazırlığı için, Hollanda’yı temsilen gittiği Ankara’da, çeşitli davetlere katılırken, önemli yerlerde ikili görüşmeler de yaptı.
Amsterdam Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Başkanı olan Veyis Güngör, Ankara ziyaretinde, kısa bir süre önce göreve atanan Başbakan Başdanışmanı Prof. Dr. Vedat Bilgin ve AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ile akşam yemeğinde bir araya geldi. Veyis Güngör, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Dışilişkiler Genel Başkanı Prof. Dr. Yasin Atay, AK Parti İstanbul milletvekili Dr. İsmail Safi, TİKA Dış İlişkiler ve Ortaklıklar Dairesi Başkanı Dr. Mehmet Yılmaz, EkoAvrasya Derneği Başkanı Hikmet Eren, Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup Ömeroğlu’nu ziyaret etti. Güngör, eski Meram Belediye Başkanı Dr. Serdar Kalaycı’yı da yeni görev yeri olan Cumhurbaşkanlığı köşkünde ziyaret etti. Güngör’e ziyaretlerde Türkevi Topluluğu’ndan Metin Yazarel eşlik etti.
Görüşmelerde öncelikle Avrupalı Türkler’in sorunları ele alındı. Ayrıca Türkevi Topluluğu’nun yeni dönemde Hollanda’da, Avrupa’da ve uluslararası alanda yapacağı faaliyet ve projler üzerinde de fikir alışverişi yapıldı.
Çok yakın bir zamanda genişletilmiş bir iştişare toplantısıyla Türkevi Topluluğu yapısı, çalışma sistemi ve öncelikli çalışma alanlarının belirlerneceğini söyleyen Veyis Güngör ile, Ankara’daki görüşmeler doğrultusunda yeni yapılanma ve yapılacak bazı faaliyet ve projelerle ile ilgili olarak bir söyleşi yaptım.
Hollanda’da, öğrencilik yıllarından itibaren son 30 yılda, bini aşkın etkinlik düzenleyen, yüzü aşkın eser yayınlayan, din, dil, siyasi görüş ayırmaksızın her sivil toplum kuruluşuna maddi ve manevi yardımları esirgemeyen Veyis Güngör sorularımı şöyle yanıtladı:
– Veyis bey, UETD başkanlığını bıraktınız ama, sosyal ve kültürel faaliyetleriniz devam ediyor. Bize öncelikleTürkevi Topluluğu hakkında bilgi verir misiniz?
-”Türkevi Topluluğu, Hollanda’da yaşayan Türk kökenli bir grup gönüllünün bir araya gelerek, Anadolu’dan getirilen norm ve değerlere yabancılaşmadan, içinde bulunulan toplumun da değerlerine farkındalık yaratarak göç, kültür, bilim, siyaset, uluslararası ilişkiler alanında çeşitli faaliyetler yapan bir sivil toplum kuruluşudur.
Hedefimiz; öncelikle vatandaşı olduğumuz ve aidiyet duyduğumuz ülkelere sadakat, gönül ve kültür coğrafyamızdaki insanlara karşı da sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmek, yerelden küresele düşünen ve hareket edebilen etkin bireyler ve saygın vatandaşlar olmak, her alanda katılımı ön planda tutan sosyal Avrupa’nın oluşmasına da kendi çapımızda katkıda bulunmaktır
Türkevi Topluluğu; Türkevi Araştırmalar Merkezi, Avrasya Sivil Toplum Forumu, Amsterdam Tartışmaları, Türkevi Yayınları ve Mesnevi Okumaları gibi alt birimlerden oluşacaktır.”
– Sizin bir de Avrasya Sivil Toplum Buluşmaları çalışmanız var. Bu konuda bilgi verir misiniz?
-”Her yıl yapılmakta olan Avrasya Sivil Toplum Buluşmaları bu yıl Aralık ayında Amsterdam’da yapıllacaktır. Hollanda’da yaşayan Türk ve Akraba diaspora Toplulukların da katıllacağı faaliyet öncelikle topluluklar arası tanışma ve kaynaşmayı hedef alır. Aralık ayında yapılacak Avrasya Sivil Toplum Buluşmalarının şeref misafiri Macaristan’da her iki yılda bir yapılan Turan Kurultayı Başkanı Birö Andras Zsolt ve Türkolog Atilla Mateffy olacaklardır.”
-Hollanda’ya Göç’ün 50′nci yılı çerçevesinde son bir çalışmanız daha olacak. Bu konuda bilgi verir misiniz? -”Türk İşgücü Göçünden Diaspora’ya; Göç’ün 50. Yılında Hoĺlanda Türkleri Sempozyumu Aralık ayında Ankara’da gerçekleştirilecek. Dünya Göçmenler Günü çerçevesinde yapılacak seppozyum Ankara partneri EkoAvrasya Derneği olacak. Programda ele alınacak başlıca konular şöyle: Birinci Nesil Serüvenleri; Hollanda’da Türkçe Medya; Hollanda’da Türk Girişimcileri; Siyasi Katılım ve Türk Gençleri; AB Türkiye ilişkileri ve Hollanda Türkleri; Hollanda Türk Sivil Toplum Kuruluşları; Hollanda’da dan Tersine Göç. Sempozyum’da ayrıca fotograf sergisi açılacak. Uzmanların davet edileceği sempozyum sonuçları kitap halinde yayınlanacak.”
– Sizin, yüzü aşkın eser çalışmanız var. Şimdi de Yunus Emre hakkında bir çalışmanız oldu.
-”Türkevi Araştırmalar Merkezi olarak, kültür ve medeniyet değerlerimizin içinde yaşadığımız ülkede tanıtılması yönünde sayısız faaliyetler yaptık. Bunları bazıları; Kaşgarlı Mahmud, Evliya Çelebi, Ahi Evran, Mevlana Celaleddin Rumi ve Hoca Ahmed Yesevi gibi değerlerimizi anlatan Hollandaca kitap yayını ve tanıtım programlarıdır.
Bu doğrultuda son olarak Yunus Emre ile ilgili Hollandaca bir çalışmayı tamamlamış durumdayız. Hollandalı yazar Abdulwahid van Bommel’in hazırladığı; başta Yunus Emre’nin hayatı olmak üzere şiirlerinden tercümelerin bulunduğu kitap yayınlanacak. Devamla organize edilecek bir programla kitap tanıtımı ve Yunus Emre programı organize edilecek.”
– Sizin bir de Afrika projeniz olacak. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
-”Kalkınma İşbirliğinde Paradigma Kayması; Afrika’da yeni aktör Türkiye başlığı ile Den Haag’da yapılacak uzmanlar toplantısında, Türkiye’nin Afrika’da uyguladığı yardım politikaları tartışılacak.
Bilindiği gibi, Afrika kıtası yüzyılımızda küresel sahnede ağırlığı giderek artan bir aktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Afrika’nın, zengin doğal kaynakları ve insan kapasitesi tüm dünyanın ve hasseten gelişmiş devletlerin ilgisini çekmektedir. Bu ilgi uluslararası ilişkileri doğrudan etkilemektedir.
Türkiye de Afrika kıtası ile çok yakından ilgilenmektedir. Yakın zaman Türk dış politikasının kaçınılmaz hedefleri arasında yer alan Afrika ülkeleriyle ilişkiler tüm dünya tarafından gıptayla ve ilgiyle izlenmekktedir. Uluslararası aktörler, düne kadar bir Afro-Avrasya (Avrupa-Asya-Afrika) ülkesi olan Türkiye’nin Afrika politikasını anlamaya çalışıyorlar. Bir çok uluslararası yardım kuruluşu; siyasi, insani, ekonomi ve kültür ayakları olan, devamla ikili, bölgesel, kıtasal ve küresel boyuları olan Türkiye-Afrika işbirliğini analiz ediyor. Türkiye’nin bütün bunları uygularken, Avrupalı krum ve kuruluşlardan farklı olarak neler yaptığını merak ediyor, Turkiye’nin kısa sürede elde ettiği başarının sırlarını ögrenmek istiyor. Bu çerçevede Den Haag’da organize edilecek Afrika’da yeni aktör Türkiye çalıştayı yukarıdaki merakı gidermeyi hedefliyor.”
– Bir de Afganistan projeniz olacak.
-”Hollanda’daki Türk sivil toplum kuruluşları ile Afganistan’da etkin olan sivil toplum kuruluşlarının karşılıklı ilişkilerinin geliştirilmesi ve iyileştirilmesi çerçevesinde bugüne kadar yürütülen projelere bir yenisi daha eklenecek. Geçtiğimiz yıllarda Şıbırgan’da Kuzey Afganistan’da açılan ilk özel Gülistan Kütüphane ve Araştırma Merkezi projesine önümüzdeki yıl yeni bir eğitim projesi eklenmiş olacak. Hollanda’da yaşayan Afganistan diasporasının da dahil edileceği proje çerçevesinde Türkevi Topluluğu altında hizmet veren Avrasya Sivil Toplum Forumu Hollanda’da projeyi anlatmak için bir dizi faaliyetler yapacak.”
– Veyis bey, maşallah, bunca uğraştan sonra durulmanız gerekirken daha da aktif hale geldiniz. Nedir bu aktivitelerin kaynağı, daha neler yapacaksınız?
– ” Uğraşılarımın ardında bir şey aramayın lütfen. İnsanlar baş koydukları yolda ilerlemeyi hedef alırlar. Ben de bu yolda devam ediyorum. Yapacağımız aktiviteler aralıksız devam edecek. Pazartesi günü, NATO toplantısına gelen milletvekillerimizi medya ve sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle yemekte buluşturacağız. Bu ayın sonunda da, Amsterdam tartışmaları çerçevesinde yapılacak olan toplantıya, AK Parti Grup Başkan Vekili ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal bey de katılacak. Gelecek yılın programı da bir hayli kabarık olacak.”
DÜNYAYA GELMİŞ VE GEÇMİŞ EN BÜYÜK LİDER ATATÜRK’Ü SAYGIYLA ANIYORUZ
Dünyanın dört bir yanında ilgi odağı olan Atatürk, 86 yıl sonra bugün gözyaşları dökülerek anılıyor.
Dünya liderlerinin övücü sözlerine mazhar olan Atatürk dünyanın dört bir yerinde sokaklarda, caddelerde ve anıtlarda yaşatılıyor.
Yazının Hollandacası en altta. Nederlandse versie van het bericht is onderaan
İlhan KARAÇAY derledi:
Bugün, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 86’ncı yıldönümünde, onun mirasının ve dünyadaki saygısının ne denli büyük olduğunu bir kez daha hatırlamak istiyorum. İçimizdeki sevgi ve minnet, yalnızca ülkemizde değil, dünyanın dört bir yanında yankılanıyor.
Bazı kendini bilmezler, Atatürk’ümüze hakaret etmeye çalışsa da, bazı kara cahiller iftiralar yaratsa da, Atatürk’ün büyük mirası ve evrensel değeri karşısında bu çabalar nafiledir. Atatürk’ün ışığı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her geçen gün daha parlak bir şekilde parlamaya devam ediyor. Atatürk’e duyulan bu sevgi ve saygı, dünyanın dört bir yanında farklı şekillerde kendini gösteriyor.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam’daki Atatürk Sokağı ve orada bulunan Atatürk Anıtı, Türk milletine ve Atatürk’e duyulan büyük saygının en güzel örneklerinden biridir. Bu anıt, sadece Hollandalı Türklerin değil, Hollandalıların da Atatürk’e olan sevgisini simgeler. Amsterdam Belediyesi, Türk işçilerine jest yapmak için, Atatürk Kampı’nın bulunduğu sokağa Atatürk adını vererek bu sevgiyi ölümsüzleştirmiştir.
Keukenhof’taki “Atatürk” adlı lale de Hollandalıların bu büyük lidere olan hayranlığını gösterir. On yıllık bir çalışmanın ardından üretilen bu lale, dünyanın en büyük çiçek bahçesinde sergilenerek milyonların ilgisini çekmiş ve Atatürk’ün adını daha da yüceltmiştir.
Belçika’nın Cheratte kasabasında bulunan Place Atatürk meydanı, bölgedeki Türklerin gurur kaynağıdır. Meksika’nın başkenti Mexico City’de yer alan Atatürk Anıtı ise, Latin Amerika’daki Atatürk sevgisinin bir diğer göstergesidir.
Dominik Cumhuriyeti’ndeki Calle Mustafa Kemal Ataturk, İsrail’in Be’er Sheva şehrindeki Atatürk Anıtı ve Yeni Zelanda’nın Wellington şehrindeki Atatürk Anıtı, Atatürk’ün evrensel bir lider olarak kabul edildiğinin en somut kanıtlarıdır. Bu anıtlar, Atatürk’ün barış, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin dünya çapındaki yankılarını simgeler.
Atatürk’ün adı, İtalya’nın Roma şehrindeki Largo Mustafa Kemal Atatürk, Hindistan’ın Yeni Delhi şehrindeki Mustafa Kemal Atatürk, Marg ve Pakistan’ın İslamabad şehrindeki Atatürk Avenue gibi birçok yerde yaşatılmaktadır. Bu isimler, Atatürk’ün dünya çapında bir ilham kaynağı olduğunu ve birçok ulusun onun ilkelerini benimsediğini gösterir.
Kanada’dan Bangladeş’e, Ekvador’dan Hindistan’a kadar birçok ülkede Atatürk’e duyulan derin sevgi ve saygı, onun evrensel bir lider olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Atatürk, yalnızca Türkiye’nin değil, tüm dünya milletlerinin saygı duyduğu, örnek aldığı bir liderdir.
Atatürk, kadın hakları konusunda da çok ilerici bir liderdi. Cumhuriyetin ilanından sonra kadınların toplumdaki yerini güçlendirmek için birçok reform gerçekleştirdi. 1930 yılında kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan yasa kabul edildi. 1934 yılında ise kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Bu, o dönem için dünya çapında çok ileri bir adımdı ve Atatürk’ün kadın haklarına verdiği önemin en büyük göstergesiydi. Onun vizyonu, kadınların toplumda eşit haklara sahip bireyler olarak yer almasıydı.
Atatürk’ün dünya liderleri tarafından takdir edilmesi de bu sevginin bir başka göstergesidir. ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’ten Winston Churchill’e kadar birçok lider, Atatürk’ün liderlik yeteneklerini ve devrimlerini övgüyle anmıştır. Ancak ne yazık ki, her büyük lider gibi Atatürk de zaman zaman anlaşılmamış ve hak ettiği değeri görmemiştir.
Nelson Mandela’nın, kendisine verilmek istenen Atatürk nişanını reddetmesi de bunun acı bir örneğidir. Mandela, belki de yeterince bilgi sahibi olmadığından ya da farklı politik sebeplerle bu kararı almış olabilir. Ancak bu durum, Atatürk’ün dünya üzerindeki devrimci etkisini ve değerini azaltmaz. Aksine, Atatürk’ün evrensel ilkeleri ve insan haklarına olan bağlılığı, onu dünya tarihinin en saygın liderlerinden biri yapmaktadır.
Bu anma gününde, Atatürk’ün bize bıraktığı mirası ve onun evrensel değerini bir kez daha hatırlıyoruz. Atatürk, yalnızca bir lider değil, aynı zamanda insanlık tarihine yön veren büyük bir devrimcidir. Onun izinden yürümek, onun değerlerini yaşatmak, bizim en büyük görevimizdir.
Unutmayalım ki, Atatürk sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın Atatürk’üdür. Onun adını ve mirasını yaşatmak, bizler için en büyük onurdur.
DÜNYA LİDERLERİNİN VE ÜNLÜLERIN ATATÜRK HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ
Atatürk, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve modernleşmesinin mimarı değil, aynı zamanda dünya liderleri ve ünlü kişilikler tarafından da büyük bir saygı ve hayranlıkla anılmıştır. İşte bazı örnekler:
John F. Kennedy, Amerika Birleşik Devletleri’nin 35. Başkanı: “Atatürk, yalnızca Türk milletinin değil, tüm insanlığın büyük liderlerindendir. Onun getirdiği inkılaplar, yalnızca bir ülkeyi değil, bütün bir bölgeyi etkileyerek dünya tarihinde yeni bir sayfa açmıştır.”
Winston Churchill, Birleşik Krallık Başbakanı: “Atatürk, bir milleti yok olmaktan kurtaran, ona özgürlük ve bağımsızlık kazandıran bir liderdir. Tarihte benzerine nadir rastlanacak bir kahramandır.”
Jawaharlal Nehru, Hindistan’ın İlk Başbakanı: “Atatürk, doğulu bir toplumda modernizasyon ve sekülarizm kavramlarını başarılı bir şekilde hayata geçirerek dünya için ilham kaynağı olmuştur.”
Charles de Gaulle, Fransa Cumhurbaşkanı: “Atatürk, çağdaş bir devlet yaratma çabasının en önemli sembollerinden biridir. Onun kararlılığı ve vizyonu, dünya tarihine büyük bir miras bırakmıştır.”
Muhammad Ali Jinnah, Pakistan’ın Kurucusu: “Atatürk’ün reformları ve modernleşme çabaları, doğulu milletler için birer rehber olmuştur. O, tüm Müslüman dünyası için bir örnektir.”
Ernesto ‘Che’ Guevara, Kübalı Devrimci: “Atatürk, emperyalizme karşı direnişin ve bağımsızlık mücadelesinin en parlak sembollerinden biridir.”
Atatürk, dünya çapında sadece siyasi liderler tarafından değil, aynı zamanda farklı alanlarda tanınmış ve saygı duyulmuş birçok kişi tarafından da hayranlıkla anılmıştır. Onun eşsiz liderliği, vizyonu ve insanlık adına yaptığı büyük işler, Türkiye’nin sınırlarını aşarak evrensel bir değer haline gelmiştir.
****************
Yazımın başında belirtmiş olduğum, dünya ülkelerindeki Atatürk adlı sokak, cadde ve anıtları, aşağıda sizlere yeniden sunuyorum:
Atamız yurtdışında bir başka anılıyor ve seviliyor
Varsın, bazı kendini bilmezler Atatürk’ümüze hakaret etsinler. Varsın, bazı kara cahiller, Atatürk’ümüz için çeşitli iftiralar yaratsınlar. Varsın, Atatürk’ümüze yapılan bu haksızlıklara başta göz yumanlar, şimdi gerçeği görmüş olsunlar ve Atatürk’ümüze saygıda kusur etmemeye başlasınlar. Halkımızın büyük bir kesiminin, daha doğrusu tamamına yakınının yüreklerindeki Atatürk sevgisi, sadece anavatınımızda değil, dünyanın dört bir yanında, aynı duygularla yaşatılıyor.
Amsterdam’daki Atatürk Sokağı’nda bir de Atatürk Anıtı var.
Ata’mız yurtdışında bir başka anılıyor ve seviliyor. Anavatanımızdaki bazı kendini bilmez kara cahillerin acımasız ve insafsız yalan ve iftira çirkinlikleri, ne mulu ki yurtdışına sıçramamış.
Yurtdışındaki Türkler’in Atatürk sevgisine gıpta eden yerel yöneticiler, bu sevgi karşısında hayrete düşüyorlar ve Türkler’e jest yapmak için Atatürk ismini sokak ve caddelere veriyorlar. İşte, bu jeste başlayan kentlerden ilki belki de Amsterdam oluyor. Bir zamanlar, Amsterdam’ın kuzeyindeki gemi tersanesinde çalışan Türkler için kurulan Atatürk Kampı’nın bulunduğu sokağa ‘Atatürk’ ismini veren Amsterdam Belediyesi, jest yapan kentlerden ilki oluyordu.
1969 yılında Amsterdam’daki Atatürk Kampı’nda bir mülakat
Hollanda’da sokaklarına ‘Atatürk’ ismini veren kentler arasına Rotterdam’ da katılmış.
Ermeniler ve ayrımcıların kışkırtması ile harekete geçen bir ırkçı siyasetçi buna karşı çıkmıştı ama, geçen hafta yapılan oylamada, Atatürk Sokağı’nın idame edlmesine karar verilmişti. Dün yazdığım haberde bu konuya geniş yer vermiştim.
Utrecht Belediyesi de Atatürk adını bir sokakta yaşatıyor.
Amsterdam’da Atatürk Sokağı’nda bir de Atatürk anıtı var
Daha sonra çeşitli Belediyeler sokaklarına Atatürk adını yakıştırıyor.
Hollandalılar’daki Atatürk sevgisini anlayabilmek için, soğanını bizden aldıkları bir lale çeşidine ‘Atatürk’ adını vermelerine bakmalıyız. Hollandalılar, zenginliklerini bize borçlu oldukları lale soğanlarından yeni bir tür yarattılar. 10 yıllık bir çalışmadan sonra ürettikleri bir lale çeşidine ‘Atatürk’ adını verdiler ve dünyanın en büyük çiçek bahçesi Keukenhof’ta bu laleyi sergilediler.
Keukenhof’taki dünyanın en büyük çiçek bahçesini gezen
milyonlarca kişi, Atatürk ismi verilen laleye hayran kalıyorlar
DÜNYA’DA ATATÜRK’ÜN İSMİNİN VERİLDİĞİ
VE ANITININ YAPILDIĞI ÜLKELER
Türkiye’nin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün Dünya’nın her yerinde tanınıyor ve O’nun anısına soskaklara ismi veriliyor anıtlar yapılıyor. (Derleme / Semra BAYRAKTAR)
PLACE ATATÜRK-Vise / BELÇİKA: Belçika`nın Almanya sınırı yakınında, Vise kentine bağlı Cheratte kasabasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk`ün adını taşıyan meydan, bölgedeki Türkler`in gurur kaynağı. Maden ocaklarında çalışmak için Belçika`ya gelen Türk ailelerin yaşadığı bölgede, Türkiye ve Atatürk hayranı Vise Belediye Başkanı Marcel Neven`in girişimi ile, 2003`te asılan 2002 yılında önce bir caddeye Atatürk adı verilmiş, bazı çevrelerden tepki gelmesi üzerine levha kaldırılmıştı. Bunun üzerine bir yıl sonra caddenin hemen yanındaki meydana Atatürk adı verilmişti.
Ancak daha sonra Atatürk Meydanı`nın “Place Attaturk” diye yanlış yazıldığı anlaşıldı. Bir süre sonra bu hatadan dönüldü ve yazı “Place Ataturk” şeklinde değiştirildi.
MEKSİK A’DA OSMANLI SAATİ VE ATATÜRK: Meksika`nın başkenti Mexico City`de 1910 yılında yaptırılan ve “Osmanlı Saati” olarak bilinen tarihi saat kulesi, Türkiye`den binlerce kilometre uzaklıktaki ülkenin Osmanlı izlerini taşıyan tek yapısı olarak yükseliyor. Meksika`da ayrıca bir Atatürk anıtı da yer alıyor. Osmanlı saat kulesi, başkentin tarihi Zocalo meydanı yakınlarındaki Venustiano Carranza ve Bolivar sokaklarının kesiştiği köşede bulunuyor. Çinilerle bezenmiş saat kulesinin üzerindeki levhada, İspanyolca “Osmanlı Cemaatinden Meksika`ya-Eylül 1910″ yazıyor.
Saat kulesinin, Meksika`nın bağımsızlığının 100. yıl dönümünü kutlamak üzere, Meksika`ya göç eden çoğu Lübnan ve Arap kökenli Osmanlı vatandaşı tarafından hediye edildiği belirtiliyor.
Saatinde hem Latince hem de Arapça sayıların kullanıldığı kulenin açılışının, 22 Eylül 1910 tarihinde, dönemin Meksika Cumhurbaşkanı Guillermo de Landa ile Osmanlı 100. Yıl Komitesi Başkanı, Osmanlı vatandaşı Antonio Letayf tarafından yapıldığı biliniyor.
1970`li yılların sonunda Lübnan asıllı Meksika vatandaşları, saat kulesinin atalarının mali katkısıyla yapıldığını ileri sürerek, levhadaki “Osmanlı” kelimesini “Lübnan” olarak değiştirtmiş, ancak Türk Büyükelçiliğinin çabaları sonucu 1986 yılında “Osmanlı” kelimesi levhaya yeniden yazdırılmıştır.
Meksika`da ki Atatürk Anıtı 2002 yılında Türkiye’nin Meksika Büyükelçisi Ergün Pelit tarafından yoğun girişimler sonucunda TİSK’in de katkılarıyla La Reforma caddesine yaptırılmış.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK STREET – Santo Domingo / DOMİNİCAN REPUBLİC
:
Calle Mustafa Kemal Ataturk, Santo Domingo, Dominican Republic Dominik Cumhuriyeti (İspanyolca República Dominicana, okunuşu `Republika Dominikana`), Karayiplerdeki Hispanyola adasında yer alan bir ülkedir. Hispanyola, Porto Riko`nun batısında, Küba ve Jamaika`nın doğusunda yer alır. Venezuela ile deniz sınırı vardır.
Adanın batı kısmında Haiti bulunur. Dominik Cumhuriyeti Avrupalıların Amerika kıtalarında ilk oluşturdukları yerleşimdir. Başkenti, Santo Domingo da Amerika`lardaki ilk sömürge başkentiydi.
Bağımsızlığının büyük bir bölümünde ülkede siyasi buhran yaşanmış, halkı temsil etmeyen ve baskıcı pekçok hükümet tarafından idare edilmiştir. 1961`de diktatör Rafael Leonidas Trujillo Molina`nın ölümünden sonra Dominik Cumhuriyeti temsili demokrasiye geçmiştir.Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip.
ATATÜRK Statue – Be`er Sheva / ISRAEL: Sderot David Tuviyahu ile
Ali Daivis caddelerinin kesiştiği yerde.
ATATÜRK ANITI – Wellington / YENİ ZELANDA
M. K. Atatürk Anıtı; Tarakina koyu, başkent Wellington`ta.
Anıt Cook Boğazı`na bakıyor, burasını Gelibolu Yarımadası`na
benzemesinden dolayı seçmişler.
Mustafá Kemal Atatürk – Caracas / VENEZUELA:
Reconocido como fundador del moderno estado Turco, La plaza
Santa Sofía, municipio Baruta.
Havana / KÜBA;Başka hiçbir yabancı devlet adamın heykeli bulunmamaktadır!
Canberra / AVUSTRALYA: Anzac Savaş Anıtı karşısında ki Atatürk Anıtı.
Albany / BATI AVUSTRALYA: The Ataturk Channel
Mustafa Kemal Ataturk (1881-1938) Heykel Atatürk`e
benzemiyor, ama adı yeter.
Bükreş / ROMANYA: Statuia lui Mustafa Kemal Atatürk
Santiago /ŞİLİ: Şili`nin başkenti Santiago`da Apoguindo Caddesi Novigod Parkı`ndaki Atatürk Anıtı. Şili`nin başkenti Santiago`da belediye, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için bir parka, Atatürk`ün sözlerinin yer aldığı rölyefini yaptırdığı bildirildi.
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK – Kuşimoto / JAPONYA
Kashino, Kushimoto, Higashimuro District, Vakayama, Japonya
18 Eylül 1890`da ERTUĞRUL FIRKATEYNİ Kushimoto açıklarında tayfuna yakalanınca kayalara çarparak batmıştı.
Amiral Osman Bey dahil 655 mürettebattan, sadece 69 kişi kurtulabildi.
Şehitler arasında Hasan Âli Yücel`in annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi ve Can Yücel`in büyükdedesi Kaptan Âli Bey de bulunmaktaydı.
Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt yapılmıştır.
İlk anıt Japonlar tarafından 1891’de dikilirken, 1929 yılında yine Japonlar tarafından genişletilmiştir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilmiştir. 1937’de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli olarak anma törenleri yapılmaktadır.
Kuşimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir.Kuşimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen “Türk Müzesi”nde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ve heykelleri bulunmaktadır.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ – Yeni Delhi /HİNDİSTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ, KONSOLOSLUKLAR BÖLGESİ – YENİ DELHİ / HİNDİSTAN
Largo Mustafa Kemal Atatürk – Roma / İTALYA
THE ATATÜRK AVENUE – İslamabad / PAKİSTAN
Bu da değişik bir hikâye: Muhammed Alparslan Civrilli adlı bir dost yazmış ama altına da Hüsnü Oral’dan alıntı demiş.
Gemi ile yapılan bir dünya turu sırasında başlarından geçenler şöyle anlatılmış:
Yıl 1971
Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Philadelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
3 kişi olarak şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı. Sürücü nereye gittiğimizi sordu. ‘Limana’ deyince bizi götürebileceğini söyledi. Bizi geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim. Memnuniyetle kabul etti.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız”.
İnanır mısınız, çok kızdığı için kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama bulamamıştım…
Yıl 1985
İzmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastahaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
Bir sohbet esnasında gemi kaptanı Kosta, gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi. ‘Makine yanında olsaydı ne yapacaktın’ diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım. “Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Adam şu cevabı verdi; “Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı.Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”. Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…
Yıl 1988
Ekvador’un Guayaquil şehrindeyiz.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti. İkincisi Che Guavera’ya, üçüncüsü Fidel Castro’ya, dördüncüsü Emiliyano Zapata’ya ve Beşinci büst de Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi. O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.
Yıl 1999
Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede, ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk’ün, kendi ülkesinde unutturulmaya çalışılması ne hazin değil mi?
Yıl 2003
Kamerun’un Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi. ”
Yıl 2017
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Çarpışmanın nedeni o olmamasına rağmen özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi; “Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi; “En büyük Müslüman Atatürk’tür. Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk. Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir”
KANADA’DA ATATÜRK
Helaas zonder foto’s:
DE GROOTSTE LEIDER DIE DE WERELD OOIT GEZIEN HEEFT, ATATÜRK, HERDACHT MET EERBIED
Atatürk, de focus van wereldwijde belangstelling, wordt vandaag, 86 jaar na zijn overlijden, herdacht met tranen.
Atatürk, geroemd door wereldleiders, wordt overal ter wereld geëerd op straten, pleinen en monumenten.
Samenstelling door İlhan KARAÇAY:
Vandaag, op de 86ste sterfdag van onze grote leider Mustafa Kemal Atatürk, wil ik opnieuw benadrukken hoe groot zijn nalatenschap en de wereldwijde eerbied voor hem is. De liefde en dankbaarheid die we voelen, resoneert niet alleen in ons land maar overal ter wereld.
Sommige onwetenden proberen Atatürk te beledigen, en sommige onwetenden verspreiden leugens, maar deze pogingen zijn tevergeefs tegenover Atatürks grote nalatenschap en universele waarde. Het licht van Atatürk schijnt elke dag feller, zowel in Turkije als wereldwijd. Deze liefde en respect voor Atatürk komt op verschillende manieren tot uiting over de hele wereld.
De Atatürkstraat en het Atatürkmonument in de Nederlandse hoofdstad Amsterdam zijn mooie voorbeelden van het grote respect voor Atatürk en het Turkse volk. Dit monument symboliseert niet alleen de liefde van de Nederlands-Turkse gemeenschap, maar ook van de Nederlanders voor Atatürk. De gemeente Amsterdam vereeuwigde deze liefde door de straat, waar het Atatürk kamp gevestigd was, naar hem te vernoemen als een gebaar naar de Turkse arbeiders.
De tulp genaamd “Atatürk” in Keukenhof toont ook de bewondering van de Nederlanders voor deze grote leider. Deze tulp, geproduceerd na tien jaar werk, heeft miljoenen bezoekers in ‘s werelds grootste bloementuin aangetrokken en Atatürk’s naam nog verder verheven.
Het Place Atatürk-plein in het Belgische Cheratte is een bron van trots voor de lokale Turkse gemeenschap. Het Atatürkmonument in de hoofdstad van Mexico, Mexico-Stad, is een andere uiting van de liefde voor Atatürk in Latijns-Amerika.
De Calle Mustafa Kemal Atatürk in de Dominicaanse Republiek, het Atatürkmonument in Be’er Sheva, Israël, en het Atatürkmonument in Wellington, Nieuw-Zeeland, zijn de meest tastbare bewijzen van de erkenning van Atatürk als universele leider. Deze monumenten symboliseren de wereldwijde weerklank van Atatürk’s strijd voor vrede, vrijheid en onafhankelijkheid.
De naam van Atatürk leeft voort op vele plaatsen, zoals Largo Mustafa Kemal Atatürk in Rome, Italië, Mustafa Kemal Atatürk Marg in New Delhi, India, en Atatürk Avenue in Islamabad, Pakistan. Deze namen laten zien dat Atatürk een inspiratiebron is over de hele wereld en dat vele naties zijn principes omarmen.
De diepe liefde en respect voor Atatürk, van Canada tot Bangladesh, van Ecuador tot India, benadrukt opnieuw dat hij een universele leider is. Atatürk is een leider die niet alleen door Turkije maar door alle volkeren ter wereld wordt gerespecteerd en als voorbeeld wordt gezien.
De Waarde Die Atatürk Hechtte Aan Turkse Vrouwen Atatürk was ook een zeer vooruitstrevende leider op het gebied van vrouwenrechten. Na de oprichting van de republiek voerde hij veel hervormingen door om de positie van vrouwen in de samenleving te versterken. In 1930 werd de wet aangenomen die vrouwen het recht gaf om te stemmen en verkozen te worden bij gemeenteraadsverkiezingen. In 1934 kregen vrouwen het recht om te stemmen en verkozen te worden bij parlementsverkiezingen. Dit was een zeer vooruitstrevende stap in die tijd en een duidelijk teken van Atatürk’s toewijding aan vrouwenrechten. Zijn visie was dat vrouwen gelijke rechten zouden hebben als individuen in de samenleving.
De waardering van Atatürk door wereldleiders is een ander teken van deze liefde. Van de Amerikaanse president Franklin D. Roosevelt tot Winston Churchill, veel leiders hebben Atatürk’s leiderschapskwaliteiten en hervormingen geprezen. Helaas is Atatürk, zoals elke grote leider, soms niet begrepen en niet gewaardeerd zoals hij dat verdiende.
Nelson Mandela’s weigering om een Atatürk-onderscheiding in ontvangst te nemen, is een pijnlijk voorbeeld hiervan. Mandela kan deze beslissing hebben genomen omdat hij onvoldoende geïnformeerd was of om politieke redenen. Maar deze situatie vermindert niet de revolutionaire impact en waarde van Atatürk op de wereld. Integendeel, Atatürk’s universele principes en toewijding aan mensenrechten maken hem een van de meest gerespecteerde leiders in de wereldgeschiedenis.
Op deze herdenkingsdag herinneren we ons opnieuw de nalatenschap van Atatürk en zijn universele waarde. Atatürk is niet alleen een leider, maar ook een grote revolutionair die de loop van de geschiedenis heeft bepaald. Het is onze grootste plicht om in zijn voetsporen te treden en zijn waarden in leven te houden.
Laten we niet vergeten dat Atatürk niet alleen de Atatürk van Turkije is, maar van de hele wereld. Het is voor ons de grootste eer om zijn naam en nalatenschap levend te houden.
WAT WERELDLEIDERS EN BEROEMDHEDEN ZEGGEN OVER ATATÜRK
Atatürk is niet alleen de oprichter van de Republiek Turkije en de architect van haar modernisering, maar wordt ook met groot respect en bewondering herdacht door wereldleiders en beroemdheden. Hier zijn enkele voorbeelden:
John F. Kennedy, de 35e president van de Verenigde Staten: “Atatürk is een groot leider, niet alleen van het Turkse volk, maar van de hele mensheid. Zijn hervormingen hebben niet alleen één land, maar een hele regio beïnvloed en een nieuw hoofdstuk in de wereldgeschiedenis geopend.”
Winston Churchill, premier van het Verenigd Koninkrijk: “Atatürk is een leider die een natie van de ondergang heeft gered en vrijheid en onafhankelijkheid heeft gebracht. Hij is een held zoals er weinig in de geschiedenis zijn.”
Jawaharlal Nehru, de eerste premier van India: “Atatürk heeft de concepten van modernisatie en secularisme met succes ingevoerd in een oosterse samenleving, wat een bron van inspiratie voor de wereld is.”
Charles de Gaulle, president van Frankrijk: “Atatürk is een van de belangrijkste symbolen van de poging om een moderne staat te creëren. Zijn vastberadenheid en visie hebben een grote nalatenschap achtergelaten in de wereldgeschiedenis.”
Muhammad Ali Jinnah, de stichter van Pakistan: “Atatürk’s hervormingen en moderniseringsinspanningen zijn een gids geweest voor oosterse naties. Hij is een voorbeeld voor de hele moslimwereld.”
Ernesto ‘Che’ Guevara, Cubaanse revolutionair: “Atatürk is een van de meest stralende symbolen van verzet tegen het imperialisme en de strijd voor onafhankelijkheid.”
Atatürk wordt wereldwijd niet alleen door politieke leiders, maar ook door vele bekende figuren uit verschillende domeinen met bewondering herdacht. Zijn unieke leiderschap, visie en grote daden voor de mensheid hebben hem een universele waarde gegeven die de grenzen van Turkije overstijgt.
10 yıllık bir uzaklaşmadan sonra sahnelere dönen Yerli’nin son eseri “İleride büyüdüğümde-öldüğümde” büyük beğeni kazandı.
Önceki akşam Amsterdam’da başlayan turne, mart sonuna kadar 25 şehirde devam edecek.
Kabare performanslarının yanı sıra, Nilgün Yerli aynı zamanda başarılı bir yazar olarak, çeşitli kitaplar yazdı ve köşe yazarlığı yaptı.
(Haberin Hollandacasını en altta bulacaksınız) (Nederlandse versie van het bericht is onderaan)
Yazdı:
Uzun bir sessizliğin ardından, Türk asıllı Hollandalı kabare sanatçısı Nilgün Yerli, adeta küllerinden doğarak sahnelere geri dönüyor. Sanatçının büyük bir özveriyle hazırladığı yeni programı “Later als ik Groot-dood ben”(İleride büyüyünce-ölünce), 25 farklı şehirde izleyicilerle buluşacak. Bu heyecan verici turnenin ilk gösterisi, önceki akşam, Amsterdam’daki prestijli Kleine Komedie salonunda gerçekleşti.
Ünlülerin ve yüksek görevlilerin davetli olduğu program nedeniyle, tiyatro binası etrafında trafik sıkışıklığı yaşandı.
Daha önce de kendisinden sitayişle söz edilen Nilgün Yerli, Türk asıllı Hollandalı bir kabare sanatçısı, yazar ve köşe yazarıdır. 11 Kasım 1969’da Türkiye’nin Kırşehir şehrinde doğdu. On yaşındayken ailesiyle birlikte Hollanda’ya taşındı. Bu göç ve entegrasyon süreci, ilerideki çalışmalarında ve ele aldığı konularda büyük bir etkiye sahip oldu.
Yerli, kariyerine 1990’lı yıllarda kabare sanatçısı olarak başladı. Kabare gösterilerinde sıkça entegrasyon, kimlik ve kültürel farklılıklar gibi konuları ele alır ve toplumsal sorunları mizah ve kişisel deneyimleri aracılığıyla sorgular. Keskin gözlemleri ve ciddi konuları mizahi bir dille ele almasıyla tanınır.
Yerli’nin çalışmaları ona sadık bir hayran kitlesi kazandırmış ve Hollanda’da entegrasyon ve çokkültürlülük konusundaki tartışmalarda önemli bir ses haline gelmiştir. Türk-Hollandalı kimliği ona çalışmalarında özel bir derinlik ve güncellik katıyor.
Kişisel hayatında çeşitli zorluklar ve çelişkilerle karşılaşmış olan Yerli, bu deneyimlerini güçlü bir sanat ve edebiyata dönüştürmüş. Mesleğine olan bağlılığı ve tutkusu, onu Hollanda kültürel sahnesinde ilham verici bir figür haline getirmiştir.
Nilgün Yerli, yıllardır özlenen sahne enerjisini ve derin gözlemlerini yeniden izleyicilerine sunmaya başladı. Sanatçının yeni programı, isminden de anlaşılacağı üzere, büyümek ve ölüm temalarını iç içe işleyerek, hayatın en temel ve dokunaklı gerçekliklerini mizahi bir dille ele alıyor. Yerli’nin keskin zekası ve mizah anlayışı, seyirciyi düşündüren ve duygulandıran bir yolculuğa çıkaracak.
“Later als ik Groot-dood ben” programı, Nilgün Yerli’nin yıllar süren tecrübesi ve sanatındaki ustalığını gözler önüne seriyor. Hem güldüren hem de düşündüren bu gösteri, sanatçının kendine özgü tarzını yansıtarak izleyicilere unutulmaz anlar yaşatacak. Her bir performansında toplumsal konuları, kişisel deneyimleri ve evrensel temaları harmanlayarak sunan Yerli, yine izleyicinin gönlünde taht kurmaya aday.
Fotoğraflar: Govert de Roos
Yeni solo gösterisi oyunda Nilgün Yerli, kendi mottosu olan “korkusuzca uç ve hayallerini gerçekleştir” sözünü derinlemesine inceliyor. Çoğu hayalimizi şimdi kovalamıyoruz, onları sözde bir “sonra” için saklıyoruz. Ve bu “sonra” çocukluktan itibaren içimize işleniyor. Kaç kez “büyüyünce anlarsın” cümlesini duymuşuzdur. Ancak o uzak “sonra” bir gün sona erer. Ve biz o “sonra”yı düşlemeye devam ederken, sonu düşünmek istemeyiz. Zira elleriniz şimdiki “sonra”larla doludur. Peki, gerçekten ne önemlidir? Ne değildir? Absürdü nasıl daha normal hale getiririz? Yoksa hayatı maceralı kılmak için absürdlüğü artırmalı mıyız?
Nilgün Yerli, “Later als ik Groot-dood ben” adlı gösterisinde tüm bunları ve daha fazlasını araştırıyor. Bunu tam güçle, kalpten ve ruhla, her zaman şaşkınlıkla ve elbette kahkaha arayışıyla yapıyor. Zira “Later als ik Groot-dood ben” hakkında konuştuğunuzda, bu sözleri ancak gülerek söyleyebilirsiniz.
Hayatımızda çok fazla “sonra” vardır. Bu, çocuklukta başlar: “Bunu sonra anlarsın.” Ya da: “Büyüdüğünde farklı düşüneceksin.” Ancak tüm bu “sonra”lar da sona erer, ama o sonu düşünmemelisiniz. Çünkü elleriniz şimdiki “sonra”larla doludur. Peki, ne önemlidir ve ne değildir? Absürdü nasıl daha az absürd yaparsınız? Yoksa hayatı maceralı kılmak için absürdü daha da mı artırmalısınız?
Nilgün Yerli, bunu tam güçle, kalpten ve ruhla, her zaman şaşkınlıkla ve kahkaha arayışıyla araştırıyor. Zira “Later als ik Groot-dood ben” hakkında konuştuğunuzda, bu sözleri ancak gülerek söyleyebilirsiniz.
Türkiye doğumlu Nilgün Yerli, on yaşında Hollanda’ya taşındı. Önce Friesland’da Heerenveen’de, ardından Amsterdam’da yaşadı. Daha sonra İstanbul, New York ve Londra’da yaşadı, ancak hiçbir yerde kendini Hollanda’nın başkenti kadar evinde hissetmedi. Şu anda Hollandalı yazar, program yapımcısı ve kabare sanatçısı Nilgün Yerli, Amsterdam’a geri döndü, tekrar tiyatroda ve en önemlisi kendisiyle buluştu.
Hepimizin geleceğe dair hayalleri ve dilekleri vardır. Peki, ya “sonra” birdenbire sona ererse? Nilgün Yerli, yeni solo gösterisinde bunu araştırıyor.
Peki, bu “sonra”ya olan ilgi nereden geliyor? ‘Çocukken sıkça duyarız: “Büyüyünce anlarsın.”
Bu, umut verici bir şeydir: Şimdi sahip olmadığın şeyleri gelecekte elde edebileceğini düşünmek. Ama bir gün aniden o “sonra” gelir ve bazen çok geç olur. Tıpkı sona eren evliliğim gibi. Yirmi yıl evli kaldık, yapmak istediğimiz birçok şeyden bahsettik ama birdenbire yapamaz olduk. Ve “sonra” toplumsal açıdan da önemli bir rol oynar. Örneğin, şimdi oy verirsiniz, daha sonra daha iyi olacağını umarak.’
Foto’s: Govert de Roos
“HAYATIMI BİR TATİL GİBİ YAŞIYORUM. BÖYLECE HER GÜNÜ KIYMETLİ KILIYORSUN”
Soruları şöyle cevaplıyor Nilgün Yerli:
-Toplumsal temalar da gösteride yer alıyor mu?
– “Evet, her zamankinden daha fazla. On yıllık bir aradan sonra Hollanda tiyatrosuna döndüğümde, bunu aşk ve flört hakkında bir gösteri olan Tinderella ile yaptım. Kariyerime kültürel farklılıklar ve önyargılar üzerine gösterilerle başladım, ama şimdi milliyeti olmayan insanlar hakkında konuşmak istedim. Bunun insanları hayal kırıklığına uğrattığını fark ettim – seyirciler kültür ve toplum hakkında benim sesime ihtiyaç duyuyor. Eskiden insanlar beni sadece “Türk kadın” olarak gördüklerinde bunu hakaret olarak algılardım. Şimdi biliyorum ki: Bu konuları çok iyi ifade edebiliyorum. Hem Türk hem de Hollandalı olmanın, dünya vatandaşı olmanın, mevcut siyasi iklimde göçmen olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatabiliyorum. Bu yüzden bunu yapıyorum.”
-On yıl sonra geri dönmek nasıl bir his?
-“Harika. Ayrılmak değerdi; bunu oğlum için, annelik sevgisiyle yaptım. Ama kendimi kaybettim. Artık bir evliliğim, evim, kariyerim yoktu – ve en sonunda kendim de yoktum. Tiyatro, büyük aşkım, kendimi yeniden bulmama yardımcı oldu.”
-Senin “sonran” nasıl görünüyor?
-“On dört yaşında ebeveynlerimi kaybettim. Her şeyin bir anda sona erebileceği gerçeğiyle erken yaşta yüzleştim. O zamandan beri ertelemeden yaşıyorum. Söylemek veya yapmak istediğim bir şey varsa, hemen yaparım. Bu, çok hafif bir yaşam biçimi. Şu anda 75 yaşında ölmeyi düşünüyorum. Bu şekilde bakıldığında, her gün kıymetlidir. Bunu bir tatille karşılaştırın. Bir tatil güzeldir çünkü bir sonu vardır; o zaman her günü kıymetli kılarsınız. Hayatımı bir tatil gibi yaşıyorum. Sanki her gün son günmüş gibi.”
Sanat dünyasında geçirdiği yıllar boyunca pek çok başarıya imza atan Nilgün Yerli, bu yeni programıyla da hayranlarının beklentilerini fazlasıyla karşılayacak gibi görünüyor. Onun sahneye dönüşü, sadece bir kabare gösterisi değil, aynı zamanda sanata, mizaha ve yaşama dair derin bir kutlama olacak. Yerli’nin performansını izlemek, hayatın karmaşıklığını ve güzelliklerini yeniden keşfetmek anlamına gelecek.
Önceki akşam Amsterdam Kleine Komedie salonunda gerçekleşmiş olan ilk gösteri, turnenin sadece başlangıcı.
Nilgün Yerli, büyüleyici anlatımı ve sahne enerjisiyle, turne boyunca pek çok şehirde izleyicilerine ilham vermeye devam edecek.
Sanatçının dönüşü, Hollanda kültürel sahnesine taze bir soluk getirirken, izleyicilerine de unutulmaz anılar bırakacak.
Nilgün Yerli’nin bu etkileyici geri dönüşünü kaçırmamak için, “Later als ik Groot-dood ben)” programının gösterim takvimini takip edin ve bu eşsiz deneyimin bir parçası olun. Sanatın ve mizahın bu güçlü birleşimini kaçırmayın!
Program aşağıdaki afişte görülüyor.
Nilgün Yerli’nin “LATER ALS IK GROOT BEN” (İLERİDE BÜYÜDÜĞÜM ZAMAN) olarak adlandırılan tiyatro oyununun afişinde, “LATER ALS IK GROOT BEN”deki, GR ve T harflerinin üzerine eklenen D harfleriyle, hem “GROOT” (BÜYÜK) hem de “DOOD” (ÖLÜ) olarak okunabiliyor. Bu yaratıcı tasarım, dil oyunları ve görsel kelime oyunları kullanılarak, hem “İleride büyüdüğüm zaman” hem de “İleride öldüğüm zaman” anlamlarına gelen bir ifadeyi aynı anda iletmek için yapılmış.
Afişteki bu yaratıcı kelime oyunu ve tasarım, dilin esnekliğini ve sanatsal anlatımın gücünü vurguluyor. “GROOT” (büyük) ve “DOOD” (ölü) kelimelerinin birleşimi, insanın yaşam döngüsünü ve hem büyümenin hem de ölümün kaçınılmazlığını aynı anda ifade edebilen derin ve düşündürücü bir mesaj veriyor.
Bu çerçevede, benim yazdığım, “İleride büyüdüğüm ve öldüğüm zaman” ifadesi, afişin vermek istediği anlamı ve mesajı oldukça iyi yansıtan bir çeviri oldu. Bu yaratıcı dil ve tasarım oyununu göz önünde bulundurarak, afişin verdiği mesajın ve Nilgün Yerli’nin sanatsal anlatımının çok başarılı olduğunu söylemek doğru olacaktır. Bu nedenle, bu çeviriyi ve yorumu yeniden değerlendirdiğimde, afişin tasarımının verdiği derin ve çok katmanlı mesajı iyi yansıttığını görüyorum. Bu çeviri ve yorum, afişin amacına uygun ve etkileyici bir ifade olarak kabul edilebilir.
…Ve Nilgün Yerli sözlerini şöyle tamamlıyor: “Dünya benim vatanım sloganıyla, artık farklarımızı değil, paylaştığımız sevgi ihtiyacını, hayalini, arzusunu ve yalnızlığı yansıtan bir oyunla döndüm Hollanda’ya: Tinderella.
Fakat anladım ki, benim seyirci kitlem; kültürel farklarımızdaki buluşmanın parodilerini daha çok takdir edip kendileriyle daha çok uzlaşıyorlar.
Dolayısıyla : “İlerde ben büyüyünce / ölünce” adlı yeni oyunumda, yine toplumsal farkları ama hepimizin paylaştığı kaçınılmaz noktaların aynasınıda görmelerini diledim.”
NİLGÜN YERLİ’NİN GEÇMİŞİ
Erken Yaşam ve Göç
Nilgün Yerli, 11 Kasım 1969’da Türkiye’nin Kırşehir şehrinde doğdu. Ailesiyle birlikte 1979 yılında, henüz 10 yaşındayken Hollanda’ya göç etti. Bu göç, onun hayatında ve sanatında büyük bir etkiye sahip oldu. Yeni bir kültüre uyum sağlama süreci, ileride sahne performanslarında ve yazılarında sıkça işleyeceği entegrasyon ve kimlik temalarını besledi.
Eğitim ve Kariyer Başlangıcı
Hollanda’da büyüyen Yerli, eğitimine burada devam etti. Genç yaşlarda sanat ve tiyatroya ilgi duymaya başladı. Kabare kariyerine 1990’lı yıllarda adım attı ve hızla tanınan bir isim haline geldi. Kabare sanatında kendine has tarzıyla dikkat çekti; mizahi anlatımı, toplumsal gözlemleri ve kişisel deneyimleri harmanlayarak sahneye taşıdı.
Kabare ve Sanat
Yerli’nin kabare gösterileri, kültürel farklılıklar, entegrasyon, kimlik arayışı ve toplumsal sorunlar gibi konuları işler. Sahnedeki enerjisi ve anlatım gücü, izleyicileri derinden etkiler. Gösterilerinde sıkça mizahı kullanarak, ciddi ve bazen zorlayıcı konuları hafifletir ve izleyiciye düşündürücü olduğu kadar eğlenceli anlar sunar.
Yazarlık ve Köşe Yazarlığı
Kabare performanslarının yanı sıra, Nilgün Yerli aynı zamanda başarılı bir yazardır. Çeşitli kitaplar yazmış ve köşe yazarlığı yapmıştır. Yazıları, genellikle kişisel deneyimleri ve gözlemlerini içeren, samimi ve düşündürücü metinlerdir. NRC Handelsblad ve De Volkskrant gibi önde gelen gazetelerde köşe yazarlığı yapmış, bu yazılarında toplumun çeşitli kesimlerine dair keskin gözlemlerini paylaşmıştır.
Kitapları ve Yayınları
Nilgün Yerli, birçok kitap kaleme almıştır. Kitaplarında, göç deneyimi, iki kültür arasında kalma, aile ve kişisel gelişim gibi temaları işler. Eserlerinde, okuyucuyu kendi yaşam yolculuğuna davet eder ve samimi bir dille anlatır. Yazılarında toplumsal eleştiriyi mizahla harmanlamayı başararak geniş bir okuyucu kitlesine ulaşır.
Ödüller ve Başarılar
Yerli, kariyeri boyunca çeşitli ödüller ve takdirler kazanmıştır. Hem sahne performansları hem de yazıları, eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmıştır. Onun çalışmaları, sadece eğlendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal farkındalığı artırmayı amaçlar. Bu yönüyle, Hollanda’nın kültürel hayatında önemli bir yere sahiptir.
Kişisel Yaşam ve Güncel Dönüş
Nilgün Yerli’nin kişisel yaşamı, sanatının önemli bir parçasıdır. Kendi yaşam deneyimlerini sahneye ve yazılarına taşıyarak, izleyicilerine ve okuyucularına samimi ve içten bir şekilde seslenir. Uzun bir sessizlik döneminin ardından, 2024 yılında “Later als ik (Groot-dood)” isimli yeni programıyla sahnelere geri döndü. Bu programla, hem geçmişine hem de geleceğine dair derinlikli bir anlatı sunar.
Yeni Turne: Later als ik Groot-dood ben. ( İleride büyüdüğümde-öldüğümde)
Nilgün Yerli’nin yeni programı, “Later als ik (Groot-dood)”, onun sahneye muhteşem dönüşünü simgeliyor. Program, büyümek ve ölüm temalarını işlerken, hayatın kırılganlığını ve güzelliklerini mizahi bir dille ele alıyor. 25 farklı mekanda sahne alacak olan Yerli, ilk gösterisini 4 Kasım 2024’te Amsterdam’daki Kleine Komedie salonunda gerçekleştirecek. Bu turne, Nilgün Yerli’nin sanatındaki ustalığı ve sahne enerjisini yeniden izleyicileriyle buluşturacak.
Nilgün Yerli için, son olarak şunları söyleyebilirim:
Türk kökenli bir Hollandalı olarak, göçmen deneyimlerini ve kültürel farklılıkları sanatının merkezine almış bir sanatçıdır. Kabare sahnelerinde ve yazılarında, izleyicilerine ve okuyucularına hayatın karmaşıklıklarını mizahi bir dille anlatır. Onun sanatı, toplumsal eleştiri ve kişisel anlatının mükemmel bir birleşimidir. Bu nedenle, Nilgün Yerli, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda toplumun aynasıdır.
********************
NEDERLANDS BEKENDE KABARETIER NİLGÜN YERLİ HERLEEFT NA EEN LANGE PAUZE
“Na een afwezigheid van 10 jaar keerde Yerli terug naar het podium met zijn nieuwste werk ‘Als ik later Groot- dood ben’, dat veel lof ontving.”
Eergisteravond begon de tournee in Amsterdam en zal doorgaan tot eind maart in 25 steden.
Naast haar cabaretvoorstellingen heeft Nilgün Yerli ook succesvol diverse boeken geschreven en columns gepubliceerd.
Na een lange stilte keert de Nederlands-Turkse cabaretier Nilgün Yerli terug op het podium, alsof ze uit haar as herrezen is. Het nieuwe programma van de artiest, “Later als ik Groot-dood ben,” dat ze met veel toewijding heeft voorbereid, zal in 25 verschillende steden te zien zijn. De eerste voorstelling van deze spannende tournee vond plaats eergisteren in de prestigieuze Kleine Komedie in Amsterdam.
Vanwege het programma, waarbij veel beroemdheden en hooggeplaatste personen aanwezig waren, was er verkeersopstopping rond het theater.
Nilgün Yerli, die al eerder geprezen werd, is een Nederlands-Turkse cabaretier, schrijver en columnist. Ze werd op 21 maart 1969 geboren in Kütahya, Turkije. Op tienjarige leeftijd verhuisde ze met haar gezin naar Nederland. Deze migratie- en integratie-ervaring heeft een grote invloed gehad op haar latere werk en de thema’s die ze aansnijdt.
Yerli begon haar carrière in de jaren negentig als cabaretier. In haar cabaretvoorstellingen behandelt ze vaak onderwerpen als integratie, identiteit en culturele verschillen en bevraagt ze maatschappelijke kwesties door middel van humor en persoonlijke ervaringen. Ze staat bekend om haar scherpe observaties en haar vermogen om serieuze onderwerpen op een humoristische manier aan te pakken.
Yerli’s werk heeft haar een trouwe schare fans opgeleverd en heeft haar tot een belangrijke stem gemaakt in de discussies over integratie en multiculturalisme in Nederland. Haar Turks-Nederlandse identiteit geeft haar werk een bijzondere diepgang en actualiteit.
In haar persoonlijke leven heeft Yerli verschillende uitdagingen en tegenstrijdigheden ervaren, en deze ervaringen heeft ze omgezet in krachtige kunst en literatuur. Haar toewijding en passie voor haar vak hebben haar tot een inspirerende figuur gemaakt in de Nederlandse culturele scène.
Nilgün Yerli is na jaren weer begonnen haar langverwachte podiumenergie en scherpe observaties aan haar publiek te presenteren. Het nieuwe programma van de artiest, zoals de naam al aangeeft, verweeft de thema’s opgroeien en dood, en behandelt de meest fundamentele en ontroerende realiteiten van het leven op een humoristische manier. Yerli’s scherpe intelligentie en gevoel voor humor nemen het publiek mee op een reis die aan het denken zet en ontroert.
“Later als ik Groot-dood ben” toont de jarenlange ervaring en meesterschap van Nilgün Yerli in haar vak. Deze voorstelling, die zowel aan het lachen maakt als aan het denken zet, weerspiegelt de unieke stijl van de artiest en bezorgt het publiek onvergetelijke momenten. In elke voorstelling brengt Yerli maatschappelijke kwesties, persoonlijke ervaringen en universele thema’s samen, waardoor ze opnieuw een plaats verovert in de harten van het publiek.
Foto’s:Govert de Roos
In haar nieuwe solo-show onderzoekt Nilgün Yerli haar eigen motto: “vlieg onbevreesd en realiseer je dromen.” Veel van onze dromen volgen we nu niet na, we bewaren ze voor een zogenaamd “later”. En dit “later” wordt vanaf onze kindertijd in ons geplant. Hoe vaak hebben we de zin gehoord: “dat begrijp je wel als je groot bent”? Maar dat verre “later” eindigt op een dag. En terwijl we blijven dromen van dat “later”, willen we niet aan het einde denken. Want je handen zijn vol met de huidige “laters”. Dus, wat is echt belangrijk? Wat niet? Hoe maken we het absurde normaler? Of moeten we het absurde juist vergroten om het leven avontuurlijker te maken?
Nilgün Yerli onderzoekt al deze vragen en meer in haar voorstelling “Later als ik Groot-dood ben”. Ze doet dit met volle kracht, vanuit haar hart en ziel, altijd met verwondering en natuurlijk op zoek naar gelach. Want wanneer je praat over “Later als ik Groot-dood ben”, kun je die woorden alleen lachend zeggen.
In ons leven zijn er veel “laters”. Dit begint in onze kindertijd: “Dat begrijp je later wel.” Of: “Als je groot bent, denk je daar anders over.” Maar al deze “laters” komen ook tot een einde, en je moet niet aan dat einde denken. Want je handen zijn vol met de huidige “laters”. Dus, wat is belangrijk en wat niet? Hoe maak je het absurde minder absurd? Of moet je het absurde vergroten om het leven avontuurlijker te maken?
Nilgün Yerli onderzoekt dit met volle kracht, vanuit haar hart en ziel, altijd met verwondering en op zoek naar gelach. Want wanneer je praat over “Later als ik Groot-dood ben”, kun je die woorden alleen lachend zeggen.
Nilgün Yerli, geboren in Turkije, verhuisde op tienjarige leeftijd naar Nederland. Ze woonde eerst in Heerenveen, Friesland, daarna in Amsterdam. Later woonde ze in Istanbul, New York en Londen, maar nergens voelde ze zich zo thuis als in de Nederlandse hoofdstad. De Nederlands schrijver, programmamaker en cabaretier Nilgün Yerli is nu teruggekeerd naar Amsterdam, opnieuw in het theater en vooral herenigd met zichzelf.
We hebben allemaal dromen en wensen voor de toekomst. Maar wat als “later” plotseling eindigt? Nilgün Yerli onderzoekt dit in haar nieuwe solo-show.
Maar waar komt die belangstelling voor “later” vandaan? ‘Als kind horen we vaak: “Dat begrijp je wel als je groot bent.” Dat is iets hoopvols: denken dat je in de toekomst dingen zult hebben die je nu niet hebt. Maar op een dag komt dat “later” plotseling, en soms is het te laat. Net als mijn beëindigde huwelijk. We waren twintig jaar getrouwd, spraken over veel dingen die we wilden doen, maar plotseling konden we ze niet meer doen. En “later” speelt ook een belangrijke rol in de samenleving. Bijvoorbeeld, nu stem je, in de hoop dat het later beter zal zijn.’
Foto’s:Govert de Roos
“IK LEEF MIJN LEVEN ALS EEN VAKANTIE. ZO MAAK JE ELKE DAG WAARDEVOL.”
Nilgün Yerli beantwoordt de vragen als volgt:
-Behandel je in je show ook maatschappelijke thema’s?
-“Ja, meer dan ooit. Toen ik na een onderbreking van tien jaar terugkeerde naar het Nederlandse theater, deed ik dat met een show over liefde en daten, Tinderella. Ik begon mijn carrière met shows over culturele verschillen en vooroordelen, maar nu wilde ik praten over mensen zonder nationaliteit. Ik realiseerde me dat dit mensen teleurstelde – het publiek heeft mijn stem nodig over cultuur en samenleving. Vroeger voelde ik me beledigd als mensen me alleen als ‘Turkse vrouw’ zagen. Nu weet ik: Ik kan deze onderwerpen heel goed verwoorden. Ik kan vertellen hoe het is om zowel Turks als Nederlands te zijn, een wereldburger te zijn, een immigrant te zijn in het huidige politieke klimaat. Daarom doe ik dit.”
-Hoe voelt het om na tien jaar terug te keren?
-“Geweldig. Het was de moeite waard om te vertrekken; ik deed het uit moederliefde voor mijn zoon. Maar ik verloor mezelf. Ik had geen huwelijk, geen huis, geen carrière meer – en uiteindelijk was ik er zelf niet meer. Het theater, mijn grote liefde, hielp me mezelf weer te vinden.”
-Hoe ziet jouw “daarna” eruit?
-“Ik verloor mijn ouders toen ik veertien was. Ik werd op jonge leeftijd geconfronteerd met het feit dat alles in een oogwenk kan eindigen. Sindsdien leef ik zonder uitstel. Als ik iets wil zeggen of doen, doe ik het meteen. Dit is een heel lichte manier van leven. Op dit moment denk ik dat ik op 75-jarige leeftijd zal sterven. Op die manier bekeken, is elke dag waardevol. Vergelijk het met een vakantie. Een vakantie is mooi omdat die een einde heeft; dan maak je elke dag waardevol. Ik leef mijn leven als een vakantie. Alsof elke dag de laatste dag is.”
Nilgün Yerli, die door de jaren heen veel succes heeft geboekt in de kunstwereld, lijkt met dit nieuwe programma opnieuw aan de verwachtingen van haar fans te voldoen. Haar terugkeer naar het podium is niet alleen een cabaretvoorstelling, maar ook een diepe viering van kunst, humor en leven. Het bekijken van Yerli’s optreden zal betekenen dat je de complexiteit en schoonheid van het leven opnieuw ontdekt.
De eerste voorstelling, die vorige avond plaatsvond in de Kleine Komedie in Amsterdam, is slechts het begin van de tournee. Nilgün Yerli zal met haar boeiende vertelstijl en podiumenergie door vele steden trekken en haar publiek blijven inspireren. Haar terugkeer brengt een frisse wind naar het Nederlandse culturele landschap en zal onvergetelijke herinneringen nalaten bij het publiek. Om deze indrukwekkende comeback van Nilgün Yerli niet te missen, volg het tourschema van het programma “Later als ik Groot-dood ben” en wees een deel van deze unieke ervaring. Mis deze krachtige combinatie van kunst en humor niet!
Het programma wordt weergegeven op de onderstaande poster.
Op de poster van Nilgün Yerli’s theatervoorstelling, getiteld “LATER ALS IK GROOT BEN” (WANNEER IK LATER GROOT BEN), zijn de letters D toegevoegd aan de letters GR en T in “LATER ALS IK GROOT BEN,” zodat het zowel als “GROOT” (GROOT) als “DOOD” (DOOD) kan worden gelezen. Dit creatieve ontwerp, dat gebruik maakt van woordspelingen en visuele woordspelingen, is gemaakt om tegelijkertijd de betekenissen “Wanneer ik later groot ben” en “Wanneer ik later dood ben” over te brengen. Deze creatieve woordspeling en het ontwerp op de poster benadrukken de flexibiliteit van taal en de kracht van artistieke expressie. De combinatie van de woorden “GROOT” (groot) en “DOOD” (dood) geeft een diepe en doordachte boodschap over de levenscyclus van de mens en de onvermijdelijkheid van zowel groei als dood.
In dit opzicht weerspiegelt mijn vertaling van “Wanneer ik later groot en dood ben” de betekenis en boodschap die de poster wil overbrengen zeer goed. Rekening houdend met dit creatieve spel met taal en ontwerp, is het juist om te zeggen dat de boodschap van de poster en Nilgün Yerli’s artistieke uitdrukking zeer succesvol zijn. Daarom, als ik deze vertaling en interpretatie opnieuw beoordeel, zie ik dat de diepe en gelaagde boodschap die het ontwerp van de poster wil overbrengen, goed wordt weerspiegeld. Deze vertaling en interpretatie kunnen als passend en indrukwekkend worden beschouwd.
…En Nilgün Yerli sluit haar woorden af met: “Met de slogan ‘De wereld is mijn vaderland’ ben ik teruggekeerd naar Nederland met een voorstelling die niet onze verschillen, maar de gedeelde behoefte aan liefde, dromen, verlangens en eenzaamheid weerspiegelt:
Tinderella.
Maar ik begreep dat mijn publiek de parodieën op onze culturele verschillen meer waardeert en zich er beter in kan vinden. Dus: “In mijn nieuwe voorstelling ‘Als ik later groot / dood ben’ wens ik dat ze weer de maatschappelijke verschillen zullen zien, maar ook de onvermijdelijke punten die we allemaal delen.”
HET VERLEDEN VAN NİLGÜN YERLİ
Vroege Leven en Migratie
Nilgün Yerli werd geboren op 21 maart 1969 in de stad Kütahya in Turkije. In 1979 emigreerde ze op tienjarige leeftijd met haar gezin naar Nederland. Deze migratie had een grote impact op haar leven en kunst. Het proces van aanpassing aan een nieuwe cultuur voedde de thema’s integratie en identiteit die ze later vaak in haar podiumoptredens en geschriften zou behandelen.
Opleiding en Begin van de Carrière
Yerli groeide op in Nederland en zette daar haar opleiding voort. Op jonge leeftijd begon ze interesse te tonen in kunst en theater. Ze zette haar eerste stappen in de cabaretwereld in de jaren 90 en werd al snel een bekende naam. Ze viel op door haar unieke stijl in het cabaret; ze bracht humoristische vertellingen, maatschappelijke observaties en persoonlijke ervaringen samen op het podium.
Cabaret en Kunst
Yerli’s cabaretvoorstellingen behandelen onderwerpen zoals culturele verschillen, integratie, zoektocht naar identiteit en maatschappelijke problemen. Haar energie en vertelvermogen op het podium raken het publiek diep. Door vaak humor te gebruiken in haar shows, maakt ze serieuze en soms moeilijke onderwerpen lichter en biedt ze het publiek zowel leerzame als vermakelijke momenten.
Schrijverschap en Columnist
Naast haar cabaretoptredens is Nilgün Yerli ook een succesvolle schrijver. Ze heeft verschillende boeken geschreven en columns gepubliceerd. Haar geschriften bevatten vaak persoonlijke ervaringen en observaties, en zijn oprecht en prikkelend. Ze heeft columns geschreven voor vooraanstaande kranten zoals NRC Handelsblad en De Volkskrant, waarin ze scherpe observaties over verschillende lagen van de samenleving deelt.
Boeken en Publicaties
Nilgün Yerli heeft veel boeken geschreven. In haar boeken behandelt ze thema’s zoals migratie-ervaringen, leven tussen twee culturen, familie en persoonlijke ontwikkeling. In haar werken nodigt ze de lezer uit op haar levensreis en vertelt ze met een oprechte toon. Door maatschappelijke kritiek met humor te verweven, weet ze een breed lezerspubliek te bereiken.
Prijzen en Erkenning
Gedurende haar carrière heeft Yerli verschillende prijzen en erkenningen ontvangen. Haar podiumoptredens en geschriften zijn door critici geprezen. Haar werk streeft er niet alleen naar om te entertainen, maar ook om maatschappelijke bewustwording te vergroten. Hierdoor neemt ze een belangrijke plaats in het culturele leven van Nederland in.
Persoonlijk Leven en Huidige Terugkeer
Nilgün Yerli’s persoonlijke leven is een belangrijk onderdeel van haar kunst. Door haar eigen levenservaringen naar het podium en in haar geschriften te brengen, spreekt ze op een oprechte en persoonlijke manier haar publiek en lezers aan. Na een lange stilteperiode keerde ze in 2024 terug naar het podium met haar nieuwe programma “Later als ik Groot-dood ben.” Met dit programma biedt ze een diepgaand verhaal over zowel haar verleden als haar toekomst.
Nieuwe Tournee
Later als ik Groot-dood ben. Het nieuwe programma van Nilgün Yerli, “Later als ik Groot-dood ben,”symboliseert haar indrukwekkende terugkeer naar het podium. Het programma behandelt de thema’s groei en dood, terwijl het de kwetsbaarheid en schoonheid van het leven op een humoristische manier aanpakt. Yerli zal optreden in 25 verschillende locaties, waarbij haar eerste show op 4 november 2024 in de Kleine Komedie in Amsterdam plaatsvond. Deze tournee brengt opnieuw de meesterschap van Nilgün Yerli en haar podiumenergie naar haar publiek.
Over Nilgün Yerli kan ik tot slot het volgende zeggen: Als een Nederlandse van Turkse afkomst heeft ze migratie-ervaringen en culturele verschillen centraal gesteld in haar kunst. Op cabaretpodia en in haar geschriften vertelt ze het publiek en haar lezers op een humoristische manier over de complexiteit van het leven. Haar kunst is een perfecte combinatie van maatschappelijke kritiek en persoonlijke verhalen. Daarom is Nilgün Yerli niet alleen een artiest, maar ook een spiegel van de samenleving.
İSTİKLAL MARŞIMIZDA ‘YUNAN KRALINI HEP SAYGIYLA ANDIM’ VE ‘KANIM ARAP KANI’ DENSEYDİ NE OLURDU?
Hollanda’nın İstiklal Marşında, 80 yıl savaştıkları ülke için ‘İspanya Kralını hep saygıyla andım’ ve defalarca savaştıkları ve Kan akıttıkları Hitler’in Almanyası için ‘Kanım Alman kanı’ deniliyor.
Pek çok Hollandalı’nın ateş püskürdüğü bu marşın düzeltilmesi için hiçbir hükümet kılını bile kıpırdatmadı.
Hollanda ve Türkiye’nin milli marşlarını her iki dilde bu yazıda bulacaksınız.
(Haberin Hollandacası en altta-De Nederlandse versie staat onderaan.)
Hollanda’nın milli marşı Wilhelmus’ta, İspanya ve Almanya’yı onurlandıran ifadeler yer alıyor. “İspanya Kralını hep saygıyla andım” ve “Kanım Alman kanı” gibi ifadeler, tarih boyunca bu ülkelerle savaşmış olan Hollandalılar arasında rahatsızlık yaratıyor.
Ancak, bu mısraların değiştirilmesi için hükümetten hiçbir adım atılmadı. Bu yazıda, Hollanda’nın İspanya ile 80 yıl süren savaşını ve Almanya ile olan savaşlarını ele alarak, bu ifadelerin neden aşağılayıcı olduğunu anlatmaya çalışacağım:
İSPANYA VE HOLLANDA ARASINDAKİ SEKSEN YIL SAVAŞLARI
Hollanda’nın İspanya ile olan tarihi, 1568 yılında başlayan ve 1648 yılında sona eren Seksen Yıl Savaşları’na dayanıyor. Bu savaşlar sırasında Hollanda, İspanya İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık mücadelesi verdi. Hollanda, 1581 yılında bağımsızlığını ilan eden eyalet ve şehirlerden oluşan bir devlet olarak kurudu. Ancak, bu süreçte Yedi Birleşik Hollanda Cumhuriyeti egemen bir siyasi varlık haline gelirken, Hollanda’nın diğer bölgeleri Habsburg Hanedanı’nın yönetimi altında kaldı. Bu uzun ve kanlı mücadelelerin ardından, Hollandalılar için İspanya’ya saygı gösteren ifadeler, tarihi acıları yeniden hatırlatıyor.
ALMANYA VE HOLLANDA ARASINDAKİ İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
1940 yılında Almanya’nın Hollanda’ya saldırmasıyla, II. Dünya Savaşı’nda Hollanda’nın işgali başladı. Almanya, Hollanda’ya saldırarak kısa sürede kontrolü ele geçirdi ve Hollanda beş yıl boyunca Nazi işgali altında kaldı. Bu dönemde Rotterdam gibi şehirler bombalandı, Hollanda ordusu direnemedi ve ülke büyük acılar yaşadı. Hollanda’nın teslim olmasıyla sonuçlanan bu işgal dönemi, Hollandalılar için derin bir travma yarattı. Dolayısıyla, “Kanım Alman kanı” ifadesi, bu acı dolu geçmişi hatırlatarak rahatsızlık yaratıyor.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ BİTİŞİ
Hollanda’nın en kara günüdür 4 Mayıs
Hollanda, II. Dünya Savaşı’nın bitişini 4 Mayıs’ta Ölenleri Anma Günü olarak kutluyor. Bu gün, 1940-1945 yılları arasında yaşanan zulmü ve kaybedilen canları anmak için düzenlenen ulusal bir anma günü. Tüm ülke, bu hüznü paylaşmak için saat tam 20:00’de iki dakika saygı duruşunda bulunuyor. Bu sessizlik, savaşta hayatını yitiren herkesin anısını yaşatmayı amaçlıyor. Amsterdam’da Dam Meydanı’nda düzenlenen törende, Hollanda Kraliyet Ailesi ve halk, savaş gazileri ve öğrencilerle birlikte çelenkler sunuyor, şiirler okuyor ve geçmişi anıyor.
*********************
TÜRKİYE İSTİKLAL MARŞI
(Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin milli marşı)
Güftesi, Anadolu’da Millî Mücadele’nin devam ettiği sırada Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınmış olan şiir, şairin Kurtuluş Savaşı‘nın kazanılacağına olan inancını, Türk askerinin yürekliliğine ve özverisine güvenini, Türk ulusunun bağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getiriyor.
Şiir, 12 Mart 1921’de Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ‘İstiklâl Marşı’ olarak kabul edilmiş ve bestesini Osman Zeki Üngör, orkestrasyonunu ise, Edgar Manas yapmıştır.
Aşağıda göreceğiniz gibi, bizim milli marşımızda, Hollandalıları rahatsız eden aşağılayıcı mısralardan çok, yabancıları değil Türklüğü baş tacı yapan mısralar vardır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; (Vrees niet, o rode banier; Die wappert op deze horizonten) Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Zolang de laatste haard die boven dit land rookt niet is gedoofd
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; (Is hij de ster van mijn volk die zal stralen.)
O benimdir, o benim milletimindir ancak. (Hij is alleen van mij, en van mijn volk)
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! (Frons je gezicht niet zo, jij terughoudende halve maan!)
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? (Lach toch eens naar mijn heldhaftige ras! Wat is dit voor een geweld en woede?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… (Anders komt ons vergoten bloed jou niet toe…)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Vrijheid is het recht van mijn godvrezende volk!)
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. (Ik was vrij vanaf het begin en zal het altijd zijn.)
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! (Welke gek zal me vastketenen? Het idee verbaast mij!)
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. (Ik ben als een brullende vloed; krachtig en onafhankelijk.)
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. (Ik zal bergen verscheuren, ik zal de oneindigheid overtreffen, en dan nog zal ik uitstromen!)
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, (Al omringt een stalen pantsermuur de westelijke horizon,)
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var (Ik heb een bastion in mijn hart vol van geloof!)
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, (Je bent machtig, vrees niet! Hoe kan het tandeloze monster,)
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar? (Wat je “beschaving” noemt, is een monster met nog één tand over ?)
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. (Mijn vriend! Laat mijn geboorteland niet in de handen van gemene mensen!)
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. (Geef uw borst als pantser! Houd deze beschamende stormloop tegen!)
Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın… (Want snel zal de dag van de goddelijke belofte komen.)
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. (Wie weet het? Misschien morgen? Misschien nog wel eerder dan morgen!)
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı: (Zie niet de grond waar u op loopt als zuivere aarde,)
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. (Maar denk over de duizenden onder u die er liggen, zonder een lijkwade.)
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: (Jij bent de edele zoon van een martelaar, behoud de traditie, kwets niet uw voorvader!)
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. (Zelfs wanneer u werelden wordt beloofd, geef dit paradijs van een geboorteland niet op.)
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? (Welke man zou niet willen sterven voor dit hemelse stuk land?)
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda! (De martelaren zouden uitstorten als u de grond zou uitdrukken! Martelaren!)
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, (God mag al mijn geliefden en al mijn bezit nemen als hij wil.)
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. (Maar laat hem mij niet van mijn enige echte geboorteland op deze wereld beroven.)
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: (De enige smeekbede van mijn ziel aan U, Ο God, is dit)
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. (Laat geen vreemde hand de borst van mijn heiligdom bezoedelen.)
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, (Laten deze gebedsoproepen, waarvan de belijdenissen de kern van het geloof zijn,)
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. (Euwig over mijn vaderland weerklinken
****
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, (Dan zal mijn grafsteen, als er een is, duizenden keren met zijn voorhoofd de aarde raken (zoals in salaat) in geestvervoering.)
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, (O God, tranen van bloed stromen uit mij, uit iedere wond,)
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım; (Mijn lijk zal van de aarde stromen als een geest,)
O zaman yükselerek arsa değer belki başım. (En dan zal ik wellicht opstijgen en de hemel bereiken.)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! (Wapper als de dagende hemel, o roemrijke halve maan,)
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. (Zodat eindelijk al mijn vergoten bloed waardig kan zijn!)
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: (Nooit zul jij, noch mijn natie vernietigd worden!)
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; (Vrijheid is het recht van mijn altijd vrij geleefde vlag)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Onafhankelijkheid is het recht van mijn God vererende volk!
HOLLANDA MİLLİ MARŞI WILHELMUS
Hollandaca haberin sonunda, Hollanda’nın milli marşının tam metnini Hollandaca ve Türkçe olarak bulabilirsiniz.
**********************
WAT ALS ER IN ONS VOLKSLIED GESPROKEN WERD VAN ‘IK HEB ALTIJD DE KONING VAN GRIEKENLAND EERBETOOND’ EN ‘MIJN BLOED IS ARABISCH BLOED’ IN ONZE VOLKSLİED?
In het Nederlandse volkslied, het Wilhelmus, staan eerbetonen aan Spanje en Duitsland. Zinnen als “de Koning van Spanje heb ik altijd geëerd” en “Mijn bloed is Duits bloed” veroorzaken ongemak onder Nederlanders, vooral gezien hun historische conflicten met deze landen.
Toch heeft geen enkele regering ooit stappen ondernomen om deze verzen aan te passen.
In dit artikel bespreek ik waarom deze verzen, die teruggaan tot de Tachtigjarige Oorlog met Spanje en de Tweede Wereldoorlog met Duitsland, als beledigend worden ervaren en geef ik voorbeelden uit de volksliederen van Nederland en Turkije.
Het Wilhelmus, het volkslied van Nederland, bevat uitdrukkingen die Spanje en Duitsland eren. Uitdrukkingen als“Ik heb de koning van Spanje altijd geëerd ‘ en ’Mijn bloed is Duits bloed ” veroorzaken ongemak bij Nederlanders die in de loop van de geschiedenis met deze landen hebben gevochten.
De regering heeft echter geen stappen ondernomen om deze zinnen te veranderen. In dit artikel zal ik proberen uit te leggen waarom deze uitdrukkingen beledigend zijn door de 80-jarige oorlog van Nederland met Spanje en de oorlogen met Duitsland te analyseren:
DE TACHTIGJARIGE OORLOG TUSSEN SPANJE EN NEDERLAND
De Tachtigjarige Oorlog tussen Nederland en Spanje begon in 1568 en eindigde in 1648. Tijdens deze oorlog streed Nederland voor onafhankelijkheid van het Spaanse rijk. Nederland werd in 1581 opgericht als een staat bestaande uit provincies en steden die hun onafhankelijkheid hadden uitgeroepen. Terwijl de Zeven Verenigde Provinciën een soevereine politieke entiteit werden, bleven andere delen van Nederland onder het gezag van de Habsburgse dynastie. Deze lange en bloedige strijd zorgt ervoor dat eerbetonen aan Spanje in het volkslied oude wonden openrijten.
DE TWEEDE WERELDOORLOG TUSSEN DUITSLAND EN NEDERLAND
In 1940 begon de Duitse bezetting van Nederland tijdens de Tweede Wereldoorlog. Duitsland viel Nederland binnen, veroverde snel het land en hield Nederland vijf jaar lang onder nazi-bezetting. Steden als Rotterdam werden gebombardeerd, het Nederlandse leger kon niet weerstaan en het land leed zwaar onder de bezetting. Deze periode van onderdrukking en pijn zorgde voor een diep trauma onder de Nederlanders. Daarom roept de zin “Mijn bloed is Duits bloed” herinneringen op aan deze pijnlijke geschiedenis en veroorzaakt ongemak.
DE HERDENKING VAN DE TWEEDE WERELDOORLOG
4 Mei is de droevigste dag in Nederland
Nederland herdenkt het einde van de Tweede Wereldoorlog op 4 mei, Nationale Dodenherdenking. Op deze dag worden de slachtoffers van de oorlog herdacht. Om 20:00 uur houdt het hele land twee minuten stilte om de herinnering aan de gevallenen levend te houden. Tijdens de plechtigheid op de Dam in Amsterdam legt het Koninklijk Huis samen met veteranen, scholieren en het publiek kransen, worden gedichten voorgedragen en wordt het verleden herdacht.
HET TURKSE VOLKSLIED
De İstiklal Marşı, het volkslied van Turkije en de Turkse Republiek Noord-Cyprus, werd geschreven door Mehmet Âkif Ersoy tijdens de Turkse Onafhankelijkheidsoorlog. Het gedicht drukt het vertrouwen van de dichter uit in de overwinning van de vrijheidsstrijd, de moed en opoffering van de Turkse soldaten, en de toewijding van de Turkse natie aan onafhankelijkheid, gerechtigheid, het vaderland en religie. Het werd op 12 maart 1921 aangenomen door het Eerste Turkse Parlement als het officiële volkslied en werd gecomponeerd door Osman Zeki Üngör, met orkestratie door Edgar Manas.
Zoals je hieronder kunt zien, bevat ons volkslied geen verzen die als beledigend worden ervaren door buitenlanders, maar eerder verzen die trots zijn op het Turk-zijn.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; (Vrees niet, o rode banier; Die wappert op deze horizonten) Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. (Zolang de laatste haard die boven dit land rookt niet is gedoofd
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; (Is hij de ster van mijn volk die zal stralen.)
O benimdir, o benim milletimindir ancak. (Hij is alleen van mij, en van mijn volk)
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! (Frons je gezicht niet zo, jij terughoudende halve maan!)
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal? (Lach toch eens naar mijn heldhaftige ras! Wat is dit voor een geweld en woede?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… (Anders komt ons vergoten bloed jou niet toe…)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Vrijheid is het recht van mijn godvrezende volk!)
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. (Ik was vrij vanaf het begin en zal het altijd zijn.)
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! (Welke gek zal me vastketenen? Het idee verbaast mij!)
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. (Ik ben als een brullende vloed; krachtig en onafhankelijk.)
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. (Ik zal bergen verscheuren, ik zal de oneindigheid overtreffen, en dan nog zal ik uitstromen!)
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, (Al omringt een stalen pantsermuur de westelijke horizon,)
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var (Ik heb een bastion in mijn hart vol van geloof!)
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, (Je bent machtig, vrees niet! Hoe kan het tandeloze monster,)
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar? (Wat je “beschaving” noemt, is een monster met nog één tand over ?)
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. (Mijn vriend! Laat mijn geboorteland niet in de handen van gemene mensen!)
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. (Geef uw borst als pantser! Houd deze beschamende stormloop tegen!)
Doğacaktır sana va’dettigi günler hakk’ın… (Want snel zal de dag van de goddelijke belofte komen.)
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. (Wie weet het? Misschien morgen? Misschien nog wel eerder dan morgen!)
Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı: (Zie niet de grond waar u op loopt als zuivere aarde,)
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. (Maar denk over de duizenden onder u die er liggen, zonder een lijkwade.)
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: (Jij bent de edele zoon van een martelaar, behoud de traditie, kwets niet uw voorvader!)
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. (Zelfs wanneer u werelden wordt beloofd, geef dit paradijs van een geboorteland niet op.)
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? (Welke man zou niet willen sterven voor dit hemelse stuk land?)
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda! (De martelaren zouden uitstorten als u de grond zou uitdrukken! Martelaren!)
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda, (God mag al mijn geliefden en al mijn bezit nemen als hij wil.)
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. (Maar laat hem mij niet van mijn enige echte geboorteland op deze wereld beroven.)
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli: (De enige smeekbede van mijn ziel aan U, Ο God, is dit)
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. (Laat geen vreemde hand de borst van mijn heiligdom bezoedelen.)
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli, (Laten deze gebedsoproepen, waarvan de belijdenissen de kern van het geloof zijn,)
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli. (Euwig over mijn vaderland weerklinken
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım, (Dan zal mijn grafsteen, als er een is, duizenden keren met zijn voorhoofd de aarde raken (zoals in salaat) in geestvervoering.)
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım, (O God, tranen van bloed stromen uit mij, uit iedere wond,)
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım; (Mijn lijk zal van de aarde stromen als een geest,)
O zaman yükselerek arsa değer belki başım. (En dan zal ik wellicht opstijgen en de hemel bereiken.)
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! (Wapper als de dagende hemel, o roemrijke halve maan,)
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. (Zodat eindelijk al mijn vergoten bloed waardig kan zijn!)
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: (Nooit zul jij, noch mijn natie vernietigd worden!)
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; (Vrijheid is het recht van mijn altijd vrij geleefde vlag)
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal! (Onafhankelijkheid is het recht van mijn God vererende volk!