Pek çok Batılı büyükelçinin davetli olduğu iki saatlik konser Amsterdam OBA salonunda saat 20.00’de başlayacak.
Yunus Emre Enstitüsü’nün organize ettiği konsere giriş bedava.
İlhan KARAÇAY
Hollanda’da günümüzün en heyecan verici ve ilgi çekici genç dörtlülerinden biri olan ‘Viride Kwartet’, ünlü Türk komponistler Adnan Saygun ve Fazıl Say’ın eserlerini Amsterdam’da icra edecekler.
Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nün organize ettiği konser, 30 Ekim Pazartesi akşamı saat 20.00’de OBA (Openbare Bibliotheek Amsterdam) salonunda verilecek.
İki saat sürecek olan konserde, sanatseverlere Bella Bartok en Franz Schubert’ten de eserler sunulacak. Hollanda Korosu’nun eski başkanı müzikolog Leo Samama da, Türkiye’nin müzik geleneğini anlatacak.
Pek çok Batılı Büyükelçi’yi de bu konsere davet ettiklerini belirten Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Adil Akaltun, konsere girişin ücretsiz olduğunu söyledi.
VİRİDE DÖRTLÜSÜ’NÜ TANIYALIM
Viride Dörtlüsü, kemancılar Salomé Bonnema ve Nadia ten Kate , viyolacı Sedna Heitzman ve çellist Jurre Koopmans‘tan oluşuyor . Üyeler, Lahey Kraliyet Konservatuvarı’nın Genç Yetenekler Okulu’nda okudukları dönemde, genç yaşta arkadaş oldular. 2017 yılında ortaokul yıllarında yoğun bir şekilde dörtlü olarak çalmaya başladılar. Dördü de daha sonra aynı konservatuvarda lisans programına geçti.
Dörtlü, Orlando Festivali, Zeister Muziekdagen, Schiermonnikoog’daki Festival, Jong Talent, Crans Montana Classics (İsviçre), Seminario Internacional Ciudad de Guadix (İspanya) ve Festival Residart (İtalya) gibi birçok uluslararası festival ve kursa katıldı. Ayrıca genellikle Avri Levitan’ın liderliğindeki Musethica projelerinin bir parçası oluyorlar.
Dörtlü, Gary Hoffman, Mathieu Herzog, Marcin Sieniawski gibi birçok tanınmış müzisyenin yanı sıra, Matangi Quartet, Dudok Quartet Amsterdam, Cuarteto Casals, Cuarteto Quiroga, Quartetto di Cremona ve Jerusalem Quartet üyelerinden dersler aldı.
Viride Quartet’in sesi, ulusal televizyonlarda pek çok kez duyuldu. (örneğin Podium Witteman televizyon programı sırasında)
Ayrıca Amsterdam’da ‘Royal Concertgebouw’ ve ‘Muziekgebouw aan ’t IJ’, Utrecht’te ‘TivoliVredenburg’, Rotterdam’da ‘De Doelen’, Nijmegen’de ‘Concertgebouw de Vereeniging’, Eindhoven’de ‘Muziekgebouw’da ve daha bir çok ünlü salonda konserler verdiler.
İSİM BİLDİRMENİZ YETERLİ
30 Ekim’deki bu konseri izlemek isteyenler 020-5230900 numaralı telefona veya amsterdam@yee.org.tr email adresine isimlerini bildirebilirler.
OBA (Amsterdam Halk Kütüphanesi) Oosterdokskade 143 1011 DL Amsterdam
BBB Partisi, Türk adayı Yasin Makineli’yi, sözde ‘Ermeni Soykırımı’nı tanımadığı için listeden çıkardı.
17 Yıl önce de, iki siyasi parti, üç Türk adayı aynı bahane ile aday listesinden çıkarmıştı.
Makineli, partisinin siyasi başkanının, “Temsilcilerimiz, her konuda kendi düşünce ve inançları doğrultusunda hareket edebilir” sözüne güvenerek aday olduğunu belirtti.
Hollanda Türkleri, Makineli’nin bir başka partiden veya bağımsız aday olmasını istiyorlar.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da 17 yıl önce yapılan 2006 genel seçimlerinde yaşanan bir komedi, günümüzde de yaşanıyor.
2006 milletvekili seçimlerinde, ülkenin en güçlü siyasi akımları olan Sosyal Demokrat Parti (PvdA) ve Hristiyan Demokrat Parti (CDA), listelerinde yer alan Türk kökenlilerin, sözde Ermeni
soykırımını tanımalarını istemişti. Türk kökenli adaylar, “Bu konu siyasi değil, tarihi bir konudur, bilim insanlarının konusudur” demişlerdi. Ancak, PvdA ve CDA ikna olmadı. PvdA’dan Erdinç Saçan, CDA’dan Osman Elmacı ve Ayhan Tonca, antidemokratik bir şekilde milletvekili aday listelerinden atılmışlardı.
Hollanda Türk toplumu kelimenin tam anlamıyla şoke olmuştu. Hızlı bir şekilde, çeşitli toplantılar yapılmıştı. Toplantılar Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcilerinin katılımıyla gercekleşmişti. Yeni bir parti kurup seçimlere katılmak dahil bir çok alternatif yol gündeme gelmişti. Türk Sivil Toplum Kuruluşları, Türk medya temsilcileri ve Türk kökenli siyasetçiler, startejik oy kullanma yolunu seçmişlerdi.
Hollanda Türkleri, o seçimlerde stratejik oy kullanmışlardı. Adaylarına, sözde ‘Ermeni Soykırımı’ dayatması yapmayan D66 Partisi listesinde yer alan Fatma Koşer Kaya’ya oy verilmesi çağrısı yapılmıştı. D66 partisi fazla milletvekili çıkaramıyordu. Fatma Koşer Kaya ise listenin seçilemeyecek kadar gerisindeydi. Ana akım siyasi partiler tarafından hesaba alınmayan Türklerin oyları, o seçimlerde, hem Fatma Koşer Kaya’nın tercihli oylarla milletvekili seçilmesini, hem de D66 Partisinin güçlenerek parlamentoya girmesini sağlamıştı.
17 Yıl önce, üç Türk’ün aday listelerinden çıkarılmasından sonra, şimdi de Yasin Makineci aynı komediye maruz kaldı.
Hollanda Türklerinin siyasi katılım süreçlerinde yaşanan bu talihsiz olayın üzerinden tam on yedi yıl geçti. Ancak, yine bir Türk, önümüzdeki 22 kasım tarihinde yapılacak erken seçimlerde, aynı saçmalıkla karşı karşıya kaldı. Boer Burger Beweging (Çiftçi Halk Hareketi-BBB) partisi, sözde Ermeni soykırımını kabul etmediği için, milletvekili listesinde yer alan Yasin Makineli isimli Türk siyasetçiyi aday listesinden çıkardı ve tarih tekerrür etmiş oldu. (Büyük tesadüf: 17 yıl önceki seçim de 22 Kasım günü yapılmıştı. 17 yıl sonraki seçim de tesadüfen 22 Kasım’a denk geliyor)
17 YIL SONRA AYNI KOMEDİ
Hollanda ve Türk medyasında geniş bir şekilde yer alan Yasin Makineli olayını, değerli meslektaşım Fatih Özyar, SABAH gazetesinde, Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör kardeşim de Hollanda Postası haber portalında ele almışlar.
Hollanda’nın ana akım gazetelerinden Algemeen Dagblad ve 28 yerel gazete aynı konuyu, “Sürpriz adaylıktan Paria’ya” başlığı ile yayınladılar. Yaşananların arkasında neler olduğunu genişçe anlatan haberde, kullanılan ‘parya’ kelimesi ile, (Kast dışı kalan, hiç bir toplumsal sınıftan olmayan, her türlü haklardan yoksun) Yasin Makineli’yi destekler imajı bıraktılar.
Sözü edilen gazeteler haberi şöyle verdiler:
“Yasin Makineli, yapacağı seçim kampanyaları için, agendasında bulunan tüm randevuları silip atmıştı. Ama, Veenendaal Belediye Meclis Üyesi Makineli ile BBB partisi arasındaki evlilik, başlamadan önce kopmuştu.
BBB partisinin aday listesi eylül ayında yayınlandığı zaman, listedeki isimler mutlu ediciydi. Tıpkı 24 yaşındaki Yasin Makineli gibi…
Veenendallı , yerel siyasetin yabancısı değildi. Daha önce DENK Partisi adına, sonra da Yerel Veenendaal partisi adına dört yıldır Belediye Meclis Üyeliği yapmakta olan Makineli, çiftçi ve halkı korumakta olan bir partiye girmekten memnuniyet duyduğunu söylemişti.
Makineliye cazip gelen bir başka neden, aynı partinin Siyasi lideri Caroline van der Plas’ın, “Temsilcilerimiz, her konuda kendi düşünce ve inançları doğrultusunda hareket edebilir” sözüydü. Demek oluyordu ki, üyeler, fraksiyonun kabulü doğrultusunda oy verme mecburiyetinde değildi. Bu, Makineli için muhteşemdi.
Ne var ki, daha işe başlamadan Makineli’ye bir dayatma yönlendirilmişti.
Türkiye’de hasta bir akrabasını ziyareti sırasında kendisine gelen bir telefonda, Ermeni Soykırımı ve İsrail-Filistin konusundaydı bu dayatma.
Kendisinden ‘Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır’ şeklinde bir açıklama yapması istenen Makineli’den, bir kaç yıl önce sosyal medya hesabından, İsrail’in Filistinlilere yaptıklarıyla ilgili paylaşımdan dolayı, İsrail Enfermosyan ve Dökümantasyon Merkezi (CIDI)’den de özür dilemesi istenmiş. Hem de aynı gün yazılı olarak gönderilmesi kaydıyla…
Makineli, tabii ki bu isteği anında, “Bu konuda karar vermek siyasetçilerin değil, tarihçilerin kararına bakmak lâzım” diyerek ret etmiş.
KİMLER İSPİYONCU ?
Makineli’yi tereddütsüz aday yapan BBB partisinin, kısa bir süre içinde neden böyle bir karar aldığı, partinin Kampanya Lideri Vermeer’e soruldu. Makineli’nin, “Bu işin arkasında DENK partisi var. Sanırım Tunahan Kuzu başkanımız ile konuşmuş” iddiasına cevap veren Vermeer, “Benim Tunahan Kuzu ile konuşmuş olduğum doğru ama, Ermeni konusundan hiç söz etmedik” dedi.
Bu konuda DENK partisinden de yazılı bir açıklama yapıldı ve Makineli’nin suçlamasına katılmadıkları belirtildi.
Tunahan Kuzu’nun kendisini ‘gammazladığını’ ileri süren ile Yasin Makineli, iyi günlerinde bu fotoğrafı çektirmişti.
BAĞIMSIZ ADAYLIK Veyis Güngör’ün de yazmış olduğu gibi, şahsım ve görüştüğüm pek çok akil dost, Yasin Makineli’nin ya başka bir partiden aday olmasını veya bağımsız aday olmasını tavsiye ediyorlar. Tabii ki vakit gecikmediyse.
Eminim ki, 17 Yıl önce nasıl ki Fatma Koşer Kaya ismine odaklandıysak, bu kez de Yasin Makineli adına odaklanır ve 17 yıl önceki zaferimizi tekrarlarız.
17 YIL ÖNCEYİ HATIRLAYALIM
İşte o üç isim: Partileri tarafından, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için, partileri tarafından aday listesinden çıkarılan Erdinç Saçan (solda), Ayhan Tonca (ortada) ve Osman Elmacı (sağda) objektifimize bu hatıra pozunu vermişlerdi.
İşçi Partisi Erdinç Saçan’ı, Hristiyan Demokrat Parti de Ayhan Tonca ve Osman Elmacı’yı, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için adaylık listesinden çıkarmıştı. Bu davranış Hollanda’daki Türk toplumunu üzmüş ve rencide etmişti. Bu yazının bir bölümünde okumuş olacağınız gibi, Hollanda’daki Türk dünyası ayaklanmıştı. Çeşitli toplantılar ve istişarelerden sonra Demokrat 66 Partisi adayı Fatma Koşer Kaya’yı destekleme kararı alındı. Şahsımın da desteklediği bu karardan sonra, Türk kökenlilerin verdikleri oylar ile Fatma Koşer Kaya tercihli oylar ile seçildiği gibi, D66 Partisi de güçlenmişti.
İŞÇİ PARTİSİ PİŞMAN OLMUŞTU
Seçim sonrasında görüştüğüm İşçi Partisi lideri Wouter Bos’a, Ermeni Soykırımı iddiasının kocaman bir yalan olduğunu dökümanlar göstererek anlatmıştım. Wouter Bos’a, bir Hollandalı gazetecinin 25 Mayıs 1920’de Algemeen Handelsblad’ta yayınladığı haberi gösterdim. Haberde, Türkler’in soykırım yapmadığı ve kendilerine ihanet eden Ermeniler ile savaşıldığı, bu nedenle de iki tarafın fazlasıyla zayiat verdiği anlatılıyordu.
Ayrıca, Ermeni tarihçi Dabağyan’ın da, Hollanda gazetelerinde yayınlanan “Soykırım değil” başlıklı yazısını gösterdiğim Bos, mimikleri ile yaptığı hareket ile yanlışlık yaptıklarını anlatmaya çalışmıştı.
Wouter Bos şöyle devam etmişti:
Gerek parti, gerek kendimin seçtiği iletişim şekli ve gerekse bu kelimenin dikkatsiz olarak kullanılmasında ise bu hususta üzgünüm.
Wouter Bos “Malumunuz, artık adet haline getirdiğimiz Türk medyasıyla bu görüşmeyi bu senede tekrarlıyoruz. Bu günün en önemli konusu Ermeni meselesi. Ben, daha doğrusu biz şunun farkındayız: Son dönemlerde gerek partinin gerek benim bu tartışmadaki görüşlerimiz hakkında çok yanlış anlaşılmalar meydana gelmiştir. Bunun sebebi şu ana dek bu mesele hakkında gerek parti, gerek kendimin seçtiği iletişim şekli ve gerekse bu kelimenin dikkatsiz olarak kullanılmasında ise bu hususta üzgünüm. Bu meselenin çok önemli olduğunu, gerek yandaşlarımızın, gerek üyelerimizin çoğunun nezdinde çok önemli olduğu ve halende önemli olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle bu hususa bugün açıklık getirme fırsatı bana verildiği içinde ayrıca müteşekkirim. Bu hususa ilk önce şu tespitle açıklık getirmek istiyorum: PvdA partisinin Ermeni meselesi hususundaki görüşü Hollanda’daki diğer siyasi partilerinin ve aynı zamanda Hollanda hükümetinin aynısıdır. Bu görüş: Yüzyılın başında Türk ve Ermenilerin de katıldığı savaşta çok kişi yaşamını yitirmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmasıyla sonuçlanacağı bu süreçte Türkiye’de kendi tarihinin bu kısmıyla da yüzleşip çözüme kavuşturması gerektiğini düşünmekle birlikte bu konuyu şu anda aynı zamanda yürürlükte olan başka bir tartışmayla ayırt etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tartışmanın salt uluslar arası hukuki tartışma olduğu ve yine Cenevre sözleşmesinin unsurlarına göre kesin şartlarına göre de bir soykırım olup olmadığı tartışması hakkında gerek hükümet gerekse diğer partiler ve bizim partimizin görüşü bu hususta görüş belirtmemekte.
Hukukçular çözsün
Fakat ama bu soruna özellikle hukukçular ve tarihçiler tarafından araştırılması gerektiğini ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım sürecinde tarafların bu konuda bir çözüme ulaşmaları ve tabiî ki ilk planda Türkler ve Ermeniler, biz çözüme ulaşmalarını ümit ediyoruz. Bu kapsamda Türkiye’nin arşivlerini açmaya hazır olmasını sevinçle karşılıyor Ermenilerinde Türkiye’nin çözüme katkı adına yapmış oldukları adımı aynı bir şekilde yapmalarını ümit ediyoruz. Bu konuda kısaca anlatacağımız budur.
DEMOKRAT ’66 PARTİSİ
Ülkenin en büyük iki partisi Hıristiyan Demokrat Parti ve İşçi Partisi’nin, üç Türk kökenli adayı, Ermeni soykırım iddialarını kabul etmedikleri gerekçesiyle aday listelerinden çıkarmasına, siyasi partiler içinde yalnızca Demokratlar 66 Partisi tepki göstermişti. Demokratlar 66 lideri Aleksander Pechtold, “Hollandalı bir milletvekili adayına Hollanda tarihiyle ilgili nasıl görüş sorulmuyorsa, etnik kökeninden dolayı bir Türk’e de geçmişiyle ilgili soru sorulamaz” diyerek, bunun düşünce ve ifade özgürlüğü ile çeliştiğini savunmuştu.Türk adaylara yapılan baskıya karşı yalnızca bu partiden gelen tepki, Türk seçmeni için yakın zamana kadar çok tanınmayan bu partiyi, ‘daha bilinir-tanınır’ hale getirmişti. Bu partiden milletvekili olan Fatma Koşer Kaya’nın da, ülkedeki 16 – 65 yaş arası bütün yabancılara ülkeye hangi tarihte geldiklerine bakılmaksızın, Hollandaca dil ve uyum kurslarına alınması zorunluluğunu öngören ‘Uyum Yasasına’ 150 kişilik Temsilciler Meclisi’nde, geçen yaz yapılan oylamada, tek başına hayır oyu vermesi de, Türk toplumunun dikkatlerinden kaçmamıştı.
HOLLANDA’YA İLK KEZ BOEING 737 MAX 9 KAZANDIRDI,
AIRBUS 350 İLE DE RAKİBİNDEN İNTİKAM ALACAK.
Antiller’deki Curaçao uçuşlarında fiyat artıran bir rakibine kızan Corendon, aldığı 432 koltuklu Airbus 350-900 uçağı ile yarı fiyata uçacak.
Corendon Airlines (Türkiye), Corendon Airlines (Avrupa) ve Corendon Airlens (Hollanda) olarak üç ayrı şirketi olan Corendon’un uçak filosu 38 oldu.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Atilay Uslu ve Yıldıray Karaer’in sahibi oldukları Corendon Tur Operatörlüğü ve Corendon Airlines grubu, bu iki branştan başka otelcilikte de büyümeye devam ediyorlar.
Tur operatörlüğünde ve uçuşlarda Türkiye ile büyüyen Corendon, şimdilerde Yunanistan, İspanya, Mısaır, Portekiz, Birleşik Arap Emirliği, Dubai, İtalya, Bulgaristan, Hollanda, Bali, Endonezya, Curaçao, Bonaire, Gambia, Zanzibar, Brezilya, Kuzey Makedonya, Belçika, Avusturya ve Dominik Cumhuriyeti’ne servis yapıyor.
Corendon firmasının iki sahibi Yıldıray Karaer (solda), Atilay Uslu (sağda) ve Corendon Airlens’in Türkiye’nin Hollanda’daki müdürü Berk Güden, Hollanda’da havacılık dünyasını sarsıyorlar.
Havacılık dalında, Corendon Airlines Türkiye, Corendon Airlines Malta ve Corendon Airlines Hollanda isimleriyle üç şirketi olan firma, hem büyüyor ve hem de uçaklarını gençleştiriyor.
Corendon Airlines Türkiye’nin Hollanda müdürlüğünü yapan deneyimli havacı Berk Güden, filolarında toplam olarak 38 uçak bulunduğunu belirtirken, daha çok kâr etmekten ziyade, konfora önem verdiklerini belirtiyor. Corendon Havayolları’ndaki uçak dağılımı şöyle: Corendon Türkiye 20, Corendon Avrupa 15, Corendon Hollanda 3.
İLK HAMLE AİRBUS 350-900
Corendon firması, Antil adalarında inşa ettiği muhteşem otelleri için Hollanda’daki müşterilerini bir başka havayolu şirketi ile taşıyordu. Havayolu şirketi, bu uçuş için 600-700 euro fiyat biçmişti. Toplu koltuk satın alan Corendon’a da daha ucuz bir fiyat uyguluyordu. Haftada iki uçuşunu bire indiren bu havayolu şirketi, hem yolculardan ve hem de Corendon’dan 1000 euronun üzerinde bir meblağ istemeye başlayınca işler değişti. Ortaklar Yıldıray Karaer ve Atilay Uslu, büyük uçak arayışlarının sonucunu İspanya’da elde ettiler. İspanyol Havayolları’ndan 432 kişilik Airbus 350-900 uçağını filosuna katan firma, 3 Kasım’da başlayacak olan uçuşlar için 400 euro civarında bir meblağ alacak. Haftada beş kez uçacak olan ve yılda 220.000 yolcu taşıması beklenen Corendon, böylece rakip havayolu şirketinden intikamını da almış olacak.
Airbus 350-900 uçağında sadece ekonimi sınıfı var. Ama uçak son teknoloji ile donanmış. Oturma rahatlığı, yeme içme servisi, daha sağlıklı havalandırma ve ücretsiz el çantası avantajları da var.
CURAÇAO’NUN ÖNEMİ
Curaçao uçuşunun Corendon için önemi çok büyük. Zira Corendon burada muhteşem bir otel inşa etti. ABD ve çevreden gelecek olan yolcular için uçuş imkânları hazırlayan Corendon, Hollanda’dan gidecek olanlar için çıkarılan zorluğu bu şekilde çözmüş oldu.
İKİNCİ HAMLE BOEING 737 MAX 9
Corendon Airlines Hollanda, elinde bulundurduğu 3 adet Boeing 737-800 uçağını elden çıkarıp, yerine süper modern Boeing 737 MAX 9 uçağı alma kararını geçen yıl şubat ayında almıştı. Hollanda’da hiç bir havayolunun elinde olmayan bu uçaklar, daha o günlerde basında geniş yer almıştı. Hatta geçtiğimiz mayıs ayında bile medyadaki haberlerde, ilk uçağın bugünlerde geleceği haberi verilmişti.
… ve işte o gün gelip çattı. Sitayişle sözü edilen Boeing 737 MAX 9, geçtiğimiz Cumartesi günü, Seattle’deki fabrika uçuş pistinden kalkarak, Amsterdam’ın Schiphol Havalimanı’a geldi.
Benzerlerinden daha sessiz ve daha tasarruflu olan bu uçakların diğer ikisi önümüzdeki aylarda Hollanda’ya gelecek.
Böylece, Hollanda’da ilk Boeing 737 MAX 900 uçağına Corendon sahip oldu. Daha önce TUİ Havayolları, daha küçük olan 737 MAX 8’leri kullanmıştı.
BUGÜN ‘TÜRK’ YAKIŞTIRMASINI ŞİDDETLE RET EDİYORSANIZ, YARIN BAŞBAKAN OLDUĞUNUZ ZAMAN TÜRKLER’E VE TÜRKİYE’YE YAKLAŞIMINIZ NE OLACAK?
Televizyon programında, “Şimdi sizin ülkenize biraz değinelim” sözüne karşı, “Türkiye Benim ülkem hiç olmadı” yanıtını veren Dilan Yeşilgöz, “Ben hiç bir zaman Türk pasaportu kullanmadım” diyerek, Türklüğe nefretini ortaya serdi.
Başta şahsım olmak üzere, Hollanda’daki Türklerin çoğunun takdir ettiği ve sıcak ilişki kurmaya çalıştığı Yeşilgöz, “Türkiye geçen yıl bana vatandaşlık numarası ve pasaport vermek istedi ama ben ret ettim” diyerek, nefretini perçinledi.
Aynı televizyon programında, “Hollanda’da bugün sosyal yardım ödeneği ne kadardır” sorusuna “1800 euro” diyen Yeşilgöz, gerek stüdyodakiler ve gerekse seyiciler tarafından ayıplandı. Zira bu ödenek sadece 1.216,62 euroydu.
Baba Yücel Yeşilgöz’ün, 1999 yılında yazdığı “Türkiye’nin Mafyası” adlı kitabındaki, “Türk devleti uyuşturucu ticaretinden, yılda 50 milyar gulden kazanıyor” suçlamasına o zaman verilen cevaplar.
İlhan KARAÇAY yorumladı:
Size önce, Bakan oldukları zaman, iki kızımız Dilan Yeşilgöz ve Günay Uslu için yazmış olduğum yorumun giriş paragrafını tekrarlayayım:
Değerli Okurlarım,
İki gün önce servise koyduğum ‘Yeni yılın ilk güzel haberi’ başlıklı haberimde, Hollanda’da kurulan yeni hükümette Günay Uslu ile Dilan Yeşilgöz’ün Bakan olarak görev aldıklarını belirtmiş ve özellikle Günay Uslu’nun, Emirdağlı Ata Uslu’nun kızı oluşu üzerinden esprili vurgulamalar yapmıştım. Gurbete temizlik işçileri olarak gelen yurttaşlarımızın çocuklarının, artık temizlikçi değil, Bakan bile olduklarını vurgulayan bu haberimi en altta sizlere yeniden sunacağım.
Bakan olarak atanan Dilan Yeşilgöz, Türk olmadığını sık sık belirtiyordu.
Olsun, varsın Dilan Yeşilgöz bir Türk kızı olmasın…
Peki, Dilan Yeşilgöz’ün bir Türk kızı olmaması, O’nun Bakan olarak atanmasından söz etmemeyi ve gizli tutmayı mı gerektirir?
Yeşilgöz’ün daha önceleri yaptığı açıklamaları da göz önünde tutarak, O’nun bir Türk veya Türk kökenli olduğunu hiç yazmamıştım. Bu hususa dikkat ederek, haberimi yazarken sadece isimleri belirtmiş ve Türklükten söz etmemiştim.
Zira iyi biliyordum ki, Dilan için Türk veya Türk kökenli deseydim hem bizimkilerin ve hem de Dilan’ın tepkisini çekebilirdim. Zira Dilan da bana, ‘Ben Türk veya Türk kökenli değilim’ diyebilir.
Yukarıdaki paragrafta, Dilan’ın dini ve siyasi tercihine itirazımız olmadığını anlatmaya çalışmıştım.
Daha sonra yazdıklarımda da hep sıcak yaklaştığım ve “Bakanlığı sırasında görüştüğü Türk Bakan ve yetkililerle diyalogu iyi olan ve Türkiye hakkında olumsuz bir tavrı olmayan Yeşilgöz…” diye yazmıştım.
Bundan önceki son yazımda da Yeşilgöz’e bazı sorular yönelterek tavsiyelerde bulunmuştum.
Ama ne yazık ki, Dilan Yeşilgöz, Türkiye ve Türkler’in bu sıcak yaklaşımlarını görmezden gelerek, Hollanda televizyonundaki son röportajında, Türkiye’ye ve Türklüğe nefretini ortaya koymuştur.
İsterseniz, Yeşilgöz’ün televizyondaki söyleşisini, Hollanda medyasında yer aldığı gibi esprili bir şekilde anlatayım:
Dilan Yeşilgöz, College Tour adlı programda misafir. Düşük hükümetin Adalet Bakanı ve VVD Partisi’nin siyasi lideri Yeşilgöz, programı yöneten Twan Huys ile gayet iyi (!) anlaşıyordu. Ama Twan talihsiz şekilde formüle ettiği bir soru karşısında, Yeşilgöz tarafından parmaklarına darbeyi yedi ve bir de parmak işareti aldı.
Yeşilgöz Türkiye’de doğmuştu ve annesi ve kızkardeşi ile Türkiye’den kaçmıştı.
Bir ara “Ben evimden yurdumdan oldum” (Ik ben ontheemd) demişti. Zira, ontheemd kelimesinin manası, içinde yaşadığı sınırlar içinde takibata ve tedhişe uğradıkları için kaçmaya zorlanan demektir. (Mensen die binnen de eigen landsgrenzen op de vlucht zijn, worden ontheemden genoemd. Ze zijn gevlucht voor geweld, vervolging of natuurrampen. Ze vormen de grootste groep die wij helpen. Iemand die op de vlucht is in eigen land wordt binnenlands ontheemd genoemd.) Moderatör Twan Huys Yeşilgöz’e bu söz ile ne demek istediğini sordu. Yeşilgöz de, “Benim doğduğum ülke ile relatif bir bağım yok” dedi. Yeşilgöz daha sonra şöyle devam etti: “Tabii ki oranın bir parçasıyım. Orada akrabalarım var. Ama o ülkeden kaçmaya zorlanmışım. Yani welkom konumunda değildik. Hollanda, olmam gereken ülkeydi ve çok çabuk bir şekilde benim evim oldu.”
Konuşmanın devamında Twan Huys, Türkiye hakkında konuşmak istedi. “Şimdi senin ülken hakkında konuşalım” dedi moderatör. Yeşilgöz, şaşırmış bir şekilde sağa sola baktı ve “ Ihhhhııı, benim ülkem?” “Yeniden”. dedi.
Huys daha önce de aynı hatayı yapmış olduğu için, “Ah özür dilerim bunu söylememem lâzımdı.” dedi. Bu sırada stüdyodakiler gürültülü bir alkış kopardılar.
Twan bu kez, “Şimdi doğduğun yere gidelim. Bu şekilde sorabilirim değil mi?” deyince, Yeşilgöz evet anlamında başını eğdi.
Twan Huys, “Neden bu kadar hassas davranıyorsun” diye sorunca Yeşilgöz, “ Çünkü ben Hollandalıyım ve hiçbir nüans gerekmiyor” cevabını verdi. “Orayı artık kendi ülken olarak kabul etmiyorsun” diyen Twan, Yeşilgöz’den “ Hayır, tabii ki hayır” cevabını aldı.
Moderatör, ortalığın yumuşamasından sonra, “Sizin iki pasaportunuzun olduğu doğru mu? Biri Türk biri de Hollanda pasaportu?” diye sorunca, Yeşilgöz’den aldığı cevap şu oldu. “Ben hiçbir zaman iki pasaporta sahip olmadım Benim hiç Türk pasaportum olmadı. Ben orada yaşarken de olmadı.”
Ama Yeşilgöz, geçen yıl Türk devletinden Türk pasaportu alabileceğine dair bir bildiri almıştı. Kendisine vatandaşlık numarası verilmiş olduğu da belirtilmişti. Yeşilgöz buna teşekkür etmiş ve “Ben böyle bir istekte bulunmadım” demir. Yeşilgöz, “Benim fikrimi kabul edip etmemek Türkiye’nin takdirine kalmış” dedi.
Aynı televizyon programında sorulan, “Hollanda’da bugün sosyal yardım ödeneği ne kadardır” sorusuna, “1800 euro” diyen Yeşilgöz, gerek stüdyodakiler ve gerekse seyiciler tarafından ayıplandı. Zira bu ödenek sadece 1.216,62 euroydu.
Bu televizyon programından sonra Hollanda medyasında Yeşilgöz ile hafif dalga geçişler yer aldı. Okurlardan giden mesajlarda da dalga geçenler çoğunluktaydı.
TÜRKLER’DEN SORU
Tabii ki Türk izleyiciler de Yeşilgöz’e sormaktan geri kalmadılar. Türkler şunu sordular:
“Dilan Hanım, babanızın Hollanda’ya 1981 yılındaki ilticasından üç yıl sonra Hollanda’ya nasıl geldiniz. O zaman Irak ve Suriye pasaportu mu taşıdınız. Yoksa sahte bir pasaport mu?”
Türkler, Yeşilgöz’e ayrıca şu soruyu da yöneltiyorlar: “Dilan Hanım, televizyondaki konuşmanızda, size yöneltilen, ‘Şimdi ülkeniz Türkiye hakkında konuşalım’ sözü, sizi neden çok kızdırdı? Siz Türklüğü tabii ki kabul etmeyebilirsiniz. Ama biri yanlışlıkla size ‘Türk kökenli’ dediyse, bu kadar kızmanıza gerek var mıydı? Kaldı ki siz şimdi bizim de Bakan’ımızsınız belki de Başbakan’ımız olacaksınız. Türkiye ve Türkler’e kin ve nefretinizi, bizim hatırımıza saklayamaz mıydınız?”
İşte böyle değerli okurlarım. Türkiye ve Türkler Yeşilgöz’e sıcak yaklaşmaya çalışırken, kendisinin Türkiye ve Türkler’e karşı böylesi haşin tutumu gerçekten üzücü.
Ben şahsen, hiç bir ilticacının kabul görmeyip mağdur olmasından yana değilim. Ama, bazı ilticacıların yalan iftiralara sığınmasına da karşıyım. Tıpkı, Türkiye’deki Ermeni ve Süryaniler ile PKK sempatizanları gibi…
BİR AVUKATIN KİLİSEYE SIĞINMA KURNAZLIĞI VE İFTİRALAR
Dilan Yeşilgöz’ün babası Yücel Yeşilgöz’ün buraya iltica ettiği yıllarda, Twente bölgesindeki kurnaz bir avukat, yalan dolan ile Ermeni ve Süryani sığınmacıların yolunu açmıştı. Türkiye ve Türkler hakkında ileri sürülen suçlamalar o kadar ağırdı ki, Türk medya mensupları olarak biz, Lahey’de bir basın toplantısı düzenlemiştik. Yani Türk basını, Hollanda basını için bir tolantı düzenlemitik. O toplantıda elimizdeki belgelerle, anlatılanların asılsız olduğunu, yapılmakta olanın duygu sömürüsü olduğunu anlatmıştık. Hemen akabinde Midyat’a giden AVRO Televizyonu muhabiri de, orada yaptığı röportajlarda, anlatılanların yalan olduğunu gözler önüne sermişti. Oradaki Süryani dini liderleri bile, Hollanda’daki dindaşlarının sırf ikamet izni almak için yalan söylemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatmışlardı. Zira, o zamanlar Midyat’ta Süryaniler’e karşı hiçbir baskı yoktu.
O toplantıda elimizdeki belgelerle, anlatılanların asılsız olduğunu, şimdi yapılmakta olanın duygu sömürüsü olduğunu anlatmıştık. Hemen akabinde Midyat’a giden AVRO Televizyonu muhabiri de, orada yaptığı röportajlarda, anlatılanların yalan olduğunu gözler önüne sermişti. Oradaki Süryani dini liderleri bile, Hollanda’daki dindaşlarının sırf ikamet izni almak için yalan söylemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatmışlardı. Zira, o zamanlar Midyat’ta Süryaniler’e karşı hiçbir baskı yoktu. Kiliselere sığınarak, “Türkiye’de evlerimiz yakılıyor, koyunlarımız kesiliyor, kızlarımız tecavüze uğruyor” gibi iftiralar ile duygu sömürüsü yapanlar, burada yaşamakta olan Türkler’i zor durumda bırakıyorlardı. İşte bu zorluğu ortadan kaldırmak için Hollanda medyasına açıklama yapma ihtiyacı hissetmiştik.
YÜCEL YEŞİLGÖZ
Dilan Yeşilgöz’ün babası Yücel Yeşilgöz, 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nda (DİSK) görevliymiş. 12 Eylül 1980 askeri darbesi’nden sonra, işlenen siyasi cinayetler nedeniyle önce Irak’a ardından İran’a kaçan ve oradan da Hollanda’ya geçen Yeşilgöz, 1981’de girdiği Hollanda’da, bazı ‘derin’ referanslarla 1985 yılında, Utrecht Üniversite’sinde Doğu Dilleri ve Kültürleri Bilim Dalı Bölümü’nde Çağdaş Türk Edebiyatı öğretim görevlisi olmuş. Daha sonra üç yıl boyunca Irk ve Etnik Araştırmalar Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak ve Amsterdam Üniversitesi Arap ve İslam Araştırmaları Bölümü’nde Türkçe ve Kürtçe okutman olarak çalışmış.1989’dan bu yana Utrecht Üniversitesi Willem Pompe Kriminal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olup 1995 yılında kriminoloji alanında doktorasını almış.
TÜRK DEVLETİ UYUŞTURUCU TİCARETİ YAPMIŞ
Üstteki gazete kupüründe gçrebileceğiniz gibi, Yücel Yeşilgöz 1999 yılında ‘Türkiye’nin Mafyası’ adlı bir kitap yayınladı. Kriminolog Frank Bovenkerk ile ortaklaşa yazdıkları bu kitapta, Türkiye’nin, uyuşturucu ticaretinin merkezi olduğu ve Türk devletinin de bu ticaretten yılda 50 milyar gulden kazandığını iddia edilmiş. Ben de o zamanlar Avrupa’da yayınladığımız DÜNYA gazetesinde bu konuyu ele almıştım. Size o yazının sadece girişini sunuyorum:
15 Ekim 1999 İlhan KARAÇAY yazdı…
Yeşilgöz ne diyor
Bu haftaki DÜNYA’da kriminolog Yeşilgöz ile diğer uzmanlann bir Hollanda gazetesindeki İddialannı okuyacaksınız. Bu iddialara göre, Türkler kaba kuvvete daha çabuk baş vuruyormuş. Kısmen doğru sayılabilecek olan bu iddia üzerinde kafa yorarsak, Türkler’in kaba kuvvete neden daha çok başvurduklannı öğrenebiliriz.
Yeşilgöz, bir başka kriminolog Hollandalı Bovenkerk ile birlikte yayınladığı “Türkiye’nin Mafyası” isimli kitabı ile popüler oldu. Türkiye’ye karşı siyasi mücadele edenlerin başında gelen Yeşilgöz, yaptığı araştırmalar ile kendinden sık sık söz ettiriyor.
Siyasi çizgisini beğenmediğimiz ve objektif bulmadığımız Yeşilgöz, şimdi de krimonoloji konusunda uzmanlaşmış olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Değerli okurlarım, her zaman ileriye sürdüğüm objektifliğime saygı duyduğum için, Türkiye’de de yayınlanan Yeşilgöz’ün kitabının, tabii ki övücü olan tanıtım yazısını da sizlere sunuyorum:
Türkiye’nin Mafyası, ülkenin tarihine milat gibi düşen malûm Susurluk kazasından bu yana gündemin –maalesef hâlâ- başında oturan o meş’um konuya yurtdışından ‘ithal’ bir katkı. Gerçi pek ithal sayılmasa gerek, çünkü bu çalışmaya imza atanlardan biri Türk. Yayımlandığı Hollanda’da büyük ilgi gören Türkiye’nin Mafyası, Utrech Üniversitesi Kriminoloji Kriminoloji Kürsüsü profesörlerinden Frank Bovenkerk ile yine aynı üniversitede öğretim görevlisi olan Dr. Yücel Yeşilgöz tarafından kaleme alındı.
Bu akademik çalışma Türkiye ve Türkiye dışındaki önemli kaynaklara dayanıyor. Yazarların akademik kariyerleri, kitabı, salt olguların ve olayların sıralandığı bir çalışmanın ötesine taşıyor; “suç” ve “suç örgütleri”ne getirilen kriminojik yaklaşımlar ve sosyolojik açılımlar, bu konuda daha önce yapılan benzer çalışmalardan farklı kılıyor. Örneğin, ülkenin geleneksel “kabadayı” altkültürünün geçirdiği değişim süreci, “Modern Babalar ve Örgütleri” başlığı altında inceleniyor. Önemli kaynak ve verilerle desteklenen “Türkiye’de Mafya ve Uyuşturucu Ticareti” başlıklı bölüm, suç örgütlerinin malî kaynaklarıyla ülke ekonomisinin entegrasyonunu gözler önüne seriyor. Suç örgütleri karşısında polis teşkilatlarının durumunun irdelendiği sayfalar kitabın canalıcı bölümlerinden biri. Kitabın en özgün bölümü ise, uyuşturucu dünyasının bir numaralı ismi Kürt asıllı Hüseyin Baybaşin’in hem kendini hem de “âlem”ini anlattığı, Türkiye’ye politik göndermelerle dolu öyküsü; üstelik kendi ağzından. Türkiye’nin Mafyası, “Susurluk”la aleniyet kazanan ‘yeraltı dünyamız’ın ne menem bir şey olduğunu hem anlamak hem de ciddiyetini kavramak için önemli bir kitap.
ARŞİVİMDEKİ YEŞİLGÖZLER DOSYASI
Önce baba Yücel Yeşilgöz’ün iltica sonrasındaki faaliyetleri ve söylemleri, sonra da kızı Dilan Yeşşilgöz’ün siyaset arenasındaki faaliyet ve söylemleri, arşivimdeki ‘YEŞİLGÖZLER’ dosyasını çok kalın yaptı. Çoğunda doğruluğu tartışılan sözler sarfeden Yeşilgözler hakkında pek çok bilgiye sahip olduğum halde, bu bilgilerin çoğunu değerlendirmedim. Tıpkı, Yücel Yeşilgöz’ün İskandinavya faaliyetleri gibi…
YEŞİLGÖZ AİLESİNİN KISA ANATOMİSİ
Baba, Yücel Yeşilgöz 1951 yılında Tunceli’de doğmuş. Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’te görev yapmış. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra o da saklanmaya mecbur kalmış. 1981 yılında (1984 de olabilir) Irak ve İran yoluyla Hollanda’ya gelip sığınmacı olmuş. Hollanda’da 1985 yılında Utrecht Üniversitesi Doğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nde, Modern Türk Edebiyatı alanında, öğretim görevlisi olarak göreve başlamış . Daha sonra üç yıl boyunca, Irk ve Etnik Araştırmalar Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak ve Amsterdam Üniversitesi Arap ve İslam Araştırmaları Bölümü’nde Türkçe ve Kürtçe okutman olarak çalışmış. 1989’dan bu yana Utrecht Üniversitesi Willem Pompe Kriminal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olup, 1995 yılında kriminoloji alanında doktorasını almış .
Yücel Yeşilgöz, şu anda tam 28 yıldır hapis yatmakta olan Hüseyin Baybaşin dosyasına 1996 yılında dahil edilmişti. Baybaşin’in Belçika-Hollanda sınırında yakalanışından sonra, Breda hapisanesinde onlarca defa ziyaret eden Yeşilgöz’ün buradaki rolünü anlamak mümkün olmadı.
(Baybaşin’in suçsuz olduğunu iddia eden bir grup Hollandalı siyasetçi, ‘Baybaşin Serbest bırakılsın’ protestoları yapıyorlar.) Baybaşin konusunu bir başka gün sizlere sunacağım.
Anne Fatma Özgümüş Yeşilgöz Türk kökenliymiş. Hollanda’ya iltica edişinin ardından Hollanda Mülteci Organizasyonu’nda (Vluchtelingen Organisaties Nederland (VON) müdür olmayı başarmış.
Günümüzün ana konusu Dilan Yeşilgöz’e gelince: (Wikipedia’dan)
18 Haziran 1977’de Ankara’da doğdu. 1984 yılında 7 yaşında iken annesi ve kız kardeşiyle birlikte, tekneyle Yunanistan’ın İstanköy adasına kaçtılar. Daha sonra da Hollanda’ya sığınmacı olarak girmeyi başardılar. Orta öğrenimini, 1991-1997 yılları arasında Amersfoort‘taki Vallei Koleji’nde tamamlayan Yeşilgöz, daha sonra Vrije Universiteit Amsterdam‘da sosyal ve kültürel bilimler okudu ve 2003 yılında Kültür, Organizasyon ve Yönetim alanında yüksek lisans derecesi aldı.
Siyasi kariyerine Sosyalist Parti‘de başlayan Dilan Yeşilgöz, partinin Amersfoort şubesinde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ardından İşçi Partisi‘nin gençlik delegasyonu için yazmaya başladı ve daha sonra GroenLinks’te staj yaptı.
Dilan Yeşilgöz 2014-2017 yılları arasında Amsterdam belediye meclisinde yer aldı.
2014 belediye seçimlerinde, Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi listesinde dördüncü sırada yer aldı. Meclis üyesi olarak Yeşilgöz, LGBT bireylere ve kadınlara yönelik sokak taciziyle mücadele etmeyi ve bu tacizi suç kapsamına almayı taahhüt etti. Belediye meclisinde üç yıl boyunca bu konuda çalıştı, ancak teklifler her zaman çoğunluk tarafından reddedildi.
2017’de Temsilciler Meclisi‘ne milletvekili olarak gittiğinde, dönemin belediye başkanı Eberhard van der Laan onun azmini övdü. Yeşilgöz’e veda hediyesi olarak, o dönemde CDA’dan Marijke Shashavari ile birlikte sunduğu bir öneriye dayanarak Amsterdam’da sokak tehditlerine karşı entegre bir yaklaşım olacağını söyledi. Belediye meclisinin çoğunluğu bu öneriyi onayladı. De Volkskrant, onun inatçı doğasını “empati sahibi bir pitbull” olarak nitelendirdi.
Yeşilgöz-Zegerius, 2017 genel seçimlerinde Temsilciler Meclisine seçildi. Başlangıçta partisinin adalet ve güvenlik sözcüsü olarak görev yaptı,[16] ancak daha sonrasında iklim ve enerji politikası alanlarında çalıştı. 25 Mayıs 2021’de, Mona Keijzer ile birlikte görevden alınan üçüncü Rutte kabinesinde Ekonomik İşler ve İklim Politikasından Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı. 10 Ocak 2022’de dördüncü Rutte kabinesinde Adalet ve Güvenlik Bakanı olarak atandı.
Mark Rutte’nin istifasından iki gün sonra, 12 Temmuz’da Yeşilgöz-Zegerius VVD’nin bir sonraki lideri olmak için adaylığını açıkladı. Ertesi gün parti yönetim kurulu onu resmen bu göreve aday gösterdi. 14 Ağustos’ta resmen VVD’nin parti lideri oldu.
2013 yılında René Zegerius ile evlendi. Yeşilgöz, Ajax taraftarı ve country müzik hayranıdır. Moos adında bir köpeği ve bileğinde büyükannesinin adı olan Sara’nın yazılı olduğu bir dövmesi vardır.
HOLLANDA SİYASETİNDEKİ SON DURUM Son günlerde yapılan anketlerde, kasım ayında yapılacak olan seçimlerdeki seçmen tercihi zik zaklar çiziyor.Dilan Yeşilgöz’ün liderliğini yaptığı VVD Partisi, son ankette iki sandalye daha kârlı çıkarak birinci sıraya oturdu. Yani, Dilan Yeşilgöz’ün koalisyon kurmada ilk tercih edilecek başkan olma şansı yükseldi.
Batı dünyası; Archimed değil, Hz.Nuh, Kristof Colomb değil, Piri Reis, Galileo değil, Biruni ve Einstein değil, Bin Hayyan iddialarına karşı çıkarken, İslam dünyası ise, “Batı, orta çağ karanlığında bokun böceğin içinde yaşarken, müslümanlar coştukça coşuyordu; zaten adamlar bilimi müslümanlardan öğrendi” diyor.
İşte, hemen hemen tüm buluşların, Türk_islam bilginlerine ait olduğu iddialarında yer alanlar ve tepkiler.
İlhan KARAÇAY derledi:
Son günlerde sosyal medyada sık sık yer alan Batılı ve Türk İslam mucitleri ile kaşifleri konusu dikkatimi çekti. Yayınlarda, batılı mucitlerin ve kaşiflerin bulgularını, aslında Türk-İslam mucitleri ve kaşiflerinin bulduğu iddia ediliyor.
Türk-İslam dünyasının, “Archimed değil, Hz.Nuh, Kristof Colomb değil, Piri Reis, Galileo değil, Biruni ve Einstein değil, Bin Hayyandaha önce bulmuşlardı,” iddialarına karşı Batı dünyası ise, “İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin, çağın kriterlerine uygun bir vaziyette ve hızlı bir şekilde gelişebilmesinin önünde, diktatörel rejimler var. Bu nedenle İslam dünyasının bilim ve teknolojide çağı yakalaması ve bu paralellikte bilimsel üretimin nitelik ve nicelik olarak özellikle Batı ile yarışabilir konuma gelmesi için, söz konusu Müslüman ülkelerin çoğunda, bazı değerlerin ve kurumların değişmesi gerekmektedir.” yanıtını veriyor.
Binlerce yıl geriye dayanan icat ve keşif iddialarını sizler için fotoğraflayarak yayınladıktan sonra, diğer iddialar ve bunlara karşı verilen cevaplar ile bir de kitap yayınlayacağım. En sonda bakınız.
İŞTE O İDDİALAR
Suyun kaldırma gücü: ARŞİMED değil, HZ.NUH’dur. (2 bin yıl önce)
Yerçekimi kanunu:İSAC NEWTON değil, BİRUNİ bulmuştur. (500 yıl önce)
Atomun parçalanacağı: ALBERT EİNSTEİN değil, CABİR BİN HAYYAN buldu. (1.100 yıl önce)
Gözün yapısı ve eser:PAPAZ KONSTANTİN (Liber Pantegni kitabı) ALİ BİN ABBAS buldu. (Kitabul Melik kitabı) Papaz Konstantin, Ali bin Abbasın kitabını tercüme edip, ben yazdım diye kandırmıştır.
İlk mikrobu keşfeden:LOUİS PASTEUR değil, AKŞEMSEDDİN bulmuştur (500 yıl önce)
Amerika kıtasını keşfeden:KRİSTOF COLOMB değil, PİRİ REİS olmuştur. (Piri Reis çizdiği dünya haritasında Amerika kıtasını da çizmiştir)
Differansiyel hesabını:İSAC NEWTON değil, SABİT BİN KURRA yapmıştır.(800 yıl önce)
Binom formülü:İSAC NEWTON değil, ÖMER BİN HAYYAM bulmuştur. (600 yıl önce)
Geometri: RENE DESCARTES değil, SABİT BİN KURRA bulmuştur. (700 yıl önce)
Dünyanın dünyası:NİKALAUS KOPERNİK değil, BİRUNİ bulmuştur. (500 yıl önce)
Dünyanın yuvarlaklığı:GALİLEO GALİLE değil, BİRUNİ bulmuştur. (600 yıl önce)
Rüzgarın hızı,hava yoğunluğu:EVANGELİSTA TORİÇELLİdeğil, ABDURRAHMAN EL
HAZİNİ bulmuştur. (500 yıl önce)
Azamut kadranı (Yıldız ölçer):REGİOMONTANUS değil, CABİR BİN EFLAH bulmuştur. (300 yıl önce)
Fosforun bulunuşu:HENNİG BRAND değil, BEŞİR bulmuştur.
Verem mikrobu: ROBERT KOCH değil, KAMBUR VESİM bulmuştur.(200 yıl önce)
Uzayın Haritası: JOHANNES KEPLER değil, İBN EL-ŞATIR çizmiştir. (200 yıl önce)
Güney Kutbu’nun keşfi: ROALD AMUNDSEN değil, PİRİ REİS bulmuştur. (400 yıl önce
Dünya haritasında çizmiştir)
Paskal üçgeni:BLAİSE PASCAL değil, ÖMER HAYYAM bulmuştur. (600 yıl önce)
Dünyanın Güneş etrafında 365 günde dönmesi: KLAUDYOS BATLAMYUS değil, EL
BATTANİ bulmuştur.(700 yıl sonra) Batlamyus 260 gün olarak hesap etti, Battani 365 gün olarak buldu) Daha nice önemli buluşlara imza atan İSLAM ALİMLERİ iken maalesef onları tanımıyoruz. (Alıntı)
Kalbin kan dolaşımını WILLIAM HARVEY değil, İBNÜ’N NEFİS bulmuştur.
Belki mükerrer olacak ama, aşağıda sizlere, “Müslüman Bilim Adamlarının İcatları”ı gösteren bir liste daha sunacağım.
• İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl
• Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi
• Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin
• Cüzzamı bulan alim … İbni Cessar
• Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip
• Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm
• Retina tabakasını bulan alim İbni Rüşd
• İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar
• İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas
• Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis
• İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan
• Sıfırı ilk kullanan alim Harezmi
• Trigonometriyi ilk bulan alim Battani
• Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa
• Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi
• İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus
• Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayam
• İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kura
• Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid • İlk usturlabı yapan alim Zerkali
• Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni
• Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler
• Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani • Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah
• İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa
• Sibernetiği ilk kuran alim İsmail-El Gezeri
• İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem
• Sesin fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi
• İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara
• Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi
• İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas
• Yer çekimini ilk bulan alim Razi
• Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus
• Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini
• Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayan
• Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi
• İlk kimya laboratuarını kuran alim Cabir
• Saf alkolü ilk elde eden alim Razi
• Fosforu ilk bulan alim Beşir
• Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed
• İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta
• İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim
• İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar
Yukarıdaki iddialara, Batı dünyasından başka Türkiye’den de yalanlamalar var. Ekşi Sözlük’te yer alan bir yazıda konuyla adeta dalga geçilmiş. “Müslüman bilimadamlarının buluşlarının tırt olması” başlıklı dalga geçişten bir paragrafı, virgülüne dahi dokunmadan sunuyorum: “Aslında müslüman bilimadamları için süper buluşlar yapmak zor bir şey değil. Uuf ne buluşlar yapıyorlardır adamlar var ya. Asıl sorun buldukları süper buluşları kuran’dan refere edecek ayet bulamamaları. İşin zor kısmı o zaten, yoksa buluş muluş hikaye. “bu zaten kuran’da var.” demedikten sonra ne yapayım ben öyle buluşu. Kuran’da yoksa zaten yanlıştır en baştan o. Ama gün gelecek öyle bir buluş yapacaklar, bir de üstüne “aha kuranda da yazıyo ki zaten bu.” diyecekler, öyle olacak işte.
Unutmadan, dine inanan bir bilimadamı zaten tırttır.”
İslam dünyasının, “Batılılar yalan söylüyor” iddialarına karşı, Batılılar bir kitap yayınladılar. Journal of History and Future’de yayınlanan, “İslam Dünyası Bilim’de Neden Geri Kaldı? (Why Does the Muslim World Lag in Science? )” başlıklı yazıyı aşağıdaki linkte bulabilirsiniz: