Biri Türkiye karşıtı olan bir babanın kızı Dilan Yeşilgöz, diğeri de Türkiye karşıtı olan bir Süryani’nin kocası Pieter Omtzigt.
Yeşilgöz’ün kara tablosunda, terörizme sempati, Omtzigt’in kara tablosunda, eşinin durumu ve Hollanda’nın Sülün Osman’ına arabuluculuk var.
Başbakan oldukları takdirde, Türkiye ve Türkler’e karşı tutumları merak edilen bu ikili hakkında yazılanlar ve söylenenler…
İlhan KARAÇAY yazdı:
Bu günlerde, Hollanda siyasi tarihinde büyük bir ‘ilginçlik’ yaşanıyor.
Buna ‘büyük bir tesadüf’ de diyebiliriz tabii…
Bu ilginçlik, Başbakanlığa aday olan iki güçlü ismin ikisinin de, Türkiye ve Türkler ile olan bağlantılarıdır.
Bir ay önce, başbakanlığın en güçlü adayı olduğu belirtilen ve Türk medyasında da ‘Hollanda’da Başbakanlığın en büyük adayı bir Türk’ başlıklarıyla yayınlanan haberlerin baş rol oyuncusu Dilan Yeşilgöz’dü. (Hoş, ben bu haberlere karşı, Yeşilgöz’ün Başbakanlık şansı olmadığını, zira Pieter Omtzigt ve Frans Timmermans’ın daha şanslı olduklarını yazmıştım)
Benim o zamanki tahminim, yapılan anketler sonucunda destek buldu. Zira, yeni bir parti kurarak seçimlere gireceğini ilan eden Omtzigt, anketlerin tamamında önde görülüyor.
İşte, ‘büyük tesadüf’ buna denir. Başbakanlığa aday olan Dilan Yeşilgöz’ün bir Türk’ün kızı olamasının yanında, diğer aday Omtzigt de bir Türk’ün kocası.
Dilan Yeşilgöz Pieter Omtzigt
İlk bakışta, Türkiye ve Türkler için umut verici olması gereken bu gelişmenin, bir de başka bir yüzü var.
Dilan Yeşilgöz’ün babası Yücel Yeşilgöz, PKK sempatizanı olarak bilinen ve Türkiye’den kaçıp Hollanda’ya sığınan bir kişi.
Pieter Omtzigt’in eşi Ayfer Koç da, Türkiye’den şikayetçi olan Süryani inancına bağlı bir sığınmacı.
Tabloya ilk bakışta Türkler’i sevindiren, ama tablonun ters tarafında bakıldığı zaman da düşündüren kara görüntüleri şöyle izah edebilirim:
DİLAN YEŞİLGÖZ
Siyasi kariyerinde, başarılara imza atmış olan Dilan Yeşilgöz önce Ekonomik İşler ve İklim Politikasından sorumlu Devlet Bakanı, daha sonra da Adalet Bakanı olmuştur. Bakanlık yaptığı sürede Türkiye ve Türkler hakkında olumsuz bir tavrı olmadığı gibi, görüştüğü Türk Bakanlar ve yetkililerle de ilişkisinde bir hata olmamıştır.
Hollanda’daki Türkler, her şeye rağmen, geçmişine baktıkları Yeşilgöz’e şüpheli göz ile bakmaktadırlar. Türkleri en çok şüpheye sokan bir görüntü var ki, Yeşilgöz bu görüntü için hâlâ tatmin edici bir açıklama yapmamıştır.
Yeşilgöz’ün çalışma odasında duvarda asılı olan bir fotoğraf, Türkler’i olduğu kadar aklıselim Hollandalılar’ı da düşündürmektedir.
Bakınız birkaç hafta önce bu konuda neler yazmıştım:
Dilan Yeşilgöz hakkında başından bu yana Kürt ve Ermeni sempatizanı olduğu söylenmekte ve yazılmaktadır. Bu iki iddia dahi benim nezdimde olumsuz bir durum yaratmamaktadır. İnsanların kendilerini nasıl kabul ettikleri ve hissettikleri serbestisi olmalıdır.
Daha önce yazmış olduğum yorumumda Yeşilgöz’e şunları sormuştum:
“Başbakan olursanız, Türkiye’ye karşı, Ermenistan Başbakanı gibi mi davranacaksınız ve PKK zihniyeti ile mi hareket edeceksiniz?
“ Kalaşnikoflu ninenin önünde çektirdiğiniz fotoğrafta anlatmak istedikleriniz, Başbakan olduktan sonra da geçerli olacak mı?
Türk medyası tarafından ağır eleştiriler alan Dilan Yeşilgöz, iddialara belki daha önce cevap vermiş ve biz görememiş olabiliriz. Yeşilgöz’den, objektif bir gazeteci olarak sorduklarıma yanıt bekliyorum.
Dileğim, ‘Türkiyeli’ de olsa, Anadolu’dan geldiği için övündüğümüz Yeşilgöz’ün, objektif ve dostane sorduğum bu sorulara açık yüreklilikle cevap vermesidir.
Kim bilir, Yeşilgöz belkide vereceği cevapla pek çok yanlış istifhamı ortadan kaldırabilir, ve bizlerin onunla övünmemizi de sürdürebilir.
Benim, objektif bir gazeteci olarak, ekteki gibi direkt olarak suçlayamayacağım
Yeşilgöz hakkında yazdıklarımı www.ilhankaracay.com’da, 7 Eylül 2023 tarihli yazımda okuyabilirsiniz.
PIETER OMTZIGT
Bu günlerin en popüler ve Başbakanlığa en yakın adayı olarak görülen Pieter Omtzigt’in, gözden kaçan veya kaçırılan, ileride başına dert olacak bir dezavantajı var.
Hatırlayacaksınız, Türk medyasında da genişçe yer alan, benim de ‘Sülün Osman’ın benzeri’ olarak yazdığım, devleti soyan biri vardı.
Eski siyasetçi ve TV’lerdeki programlarından meşhur olan Sywert van Lienden, bu soygunun başrol oyuncusu idi.
Şimdiki Başbakan adayı Pieter Omtzigt’in bu adam için arabuluculuk yaptığı haberini sunmadan önce, eşi Ayfer Koç’tan söz edeyim. Daha sonra Sülün Osman konusuna döneceğim.
OMTZİGT’İN TÜRK EŞİ AYFER KOÇ
Daha önce yayınlamış olduğum, ‘Hollanda, bir Türk ile evli olan politikacı nedeniyle çalkalandı’ başlıklı haberimde, şu anda Hollanda’nın en popüler ve en sevilen politikacısı durumundaki Pieter Omtzigt’in, şimdiki konumunu dile getirmiştim.
Omtzigt’in evli olduğu Ayfer Koç’tan ise, sadece ‘Türk’ olduğundan söz etmiştim.
Haberimin yayınlanmasından sonra bana gelen mesajlarda, ‘Ayfer Koç’un bir Süryani olduğunu neden yazmadın’ diye eleştiriler geldi. Ben de bu eleştirilere karşı, ‘Türkler’den söz ederken‘Müslüman’ diyor muyum ki, şimdi de Ayfer Koç hanımdan ‘Süryani’ diye bahsedeyim’ demiştim. Zira bizim örf, adet ve geleneklerimizde din ayrımı yoktur.
Ne var ki, bu defaki yazımda, Ayfer Koç’un hangi dine bağlı olduğunu yazmak mecburiyetinde kaldım. Zira bu konuyu Ayfer Koç’un kendisi açtı.
Şöyle ki: Eşinin popülaritesi nedeniyle, kendisi de popülerleşen Ayfer Koç, medya ile yaptığı söyleşilerde Süryani inançlı bir Türk olduğunu açıklarken, bildiğimiz zırvaları da anlatmaktan geri kalmadı. Son olarak, ülkenin ikinci büyük gazetesi ‘de Volkskrant’ta tam sayfa olarak yayınlanan bir röportajında da, Türkiye’de baskıya maruz kaldıklarını iddia eden Koç, vatandaşı olan biz Müslüman Türkler’i zedeliyor.
Ayfer Koç, Türkiye’den Hollanda’ya sığınmaları sırasında 8 ay bir kilisede barındıklarını belirtirken, o günlerde yaşananlar aklıma geldi. O yıllarda, Hollandalılar’ın duygularını sömürmek için bir kiliseye sığınmış olan Süryaniler’in anlattıkları hikâyeler, buradaki müslüman Türkleri çok rahatsız ediyordu.
O zaman Hollanda’daki Türk medya mensupları olarak bir ilki gerçekleştirmiş ve Hollanda medyasını bir basın toplantısına davet etmiştik. O toplantıda elimizdeki belgelerle, anlatılanların asılsız olduğunu, şimdi yapılmakta olanın duygu sömürüsü olduğunu anlatmıştık. Hemen akabinde Midyat’a giden AVRO Televizyonu muhabiri de, orada yaptığı röportajlarda, anlatılanların yalan olduğunu gözler önüne sermişti. Oradaki Süryani dini liderleri bile, Hollanda’daki dindaşlarının sırf ikamet izni almak için yalan söylemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatmışlardı. Zira, o zamanlar Midyat’ta Süryaniler’e karşı hiçbir baskı yoktu.
Kaldı ki, altta sağda görülen kupürde, Ayfer Koç, Hollanda’ya geldikleri zaman, Lochem’deki bir kilisede sekiz ay sığınmacı olarak kaldıklarını anlatmıştı.
RAKİPLERİ KINADI ‘de Volkskrant’ gazetesinde yayınlanan, üst solda kupürü görülen röportajda, Ayfer Koç’un, eşi Pieter Omtzigt gibi hakkaniyetli bir politikacı olmadığı vurgulandı.
Şöyle ki; Enschede Belediye Meclisi’nde, Hıristiyan Demokratlar Birliği CDA’nın grup başkanlığını yaptığı sırada, ödenek alan insanlara haksızlık yapıldığı şeklindeki şikâyetlere inanmayan ve bu konuda verilen önergelere karşı çıkan Ayfer Koç, yerel seçimlerde sandalye kaybedip muhalefete düştükten sonra, şimdi eşinin izinde gitmeye başladı. Bu durumu şiddetle kınayan İşçi Partisi Grup Başkanı Yara Hummels, Ayfer Koç’u ‘güvenilmez bir dönek’ olarak tanımladı.
Bakınız Wikipedia Süryaniliği nasıl tanımlıyor:
Süryaniler (Süryanice: ܣܘܪܝܝܐ, Suryoye) MezopotamyalıSâmî kökenli bir etnik gruptur. Baskın bir diasporada nüfusuna sahip olan halk, ikamet ettikleri ülkelerdeki birincil dillerin yanı sıra Neo-Aramice veya Süryanice konuşur. Bazen kendilerini “Asurlu”, “Arami”,] veya “Keldânî” olarak isimlendirirler ve tarihlerini Dünya’nın en eski medeniyetlerinden biri olarak görülen Asur İmparatorluğu‘na ve Kuzey Levant‘daki Aramilere dayandırırlar. Süryaniler, İngilizcede de Asurlular ile aynı anlamı taşıyan kelimeyle ifade edilmektedir (İngilizce: Assyrians)).
Halk çoğunlukla Hristiyan olup Doğu ve Batı Süryani Ritine bağlıdır. TDV İslâm Ansiklopedisi‘ne göre aynı halkın monofizit inancına sahip olanlarına Süryânî, Nestorius’un görüşlerini kabul edenlere Nestûrî veya Âsûrî, Nestûrî olup sonrasında Roma Katolik Kilisesi’ne bağlananlara da Keldânî denilmektedir. M.S. 37-43 yılları arasında elçilerin lideri Mor Petrus tarafından Antakya’da kurulmuş ve kısa zamanda bütün Orta Doğu‘ya bu inancı müjdelemiştir. Kilisenin ve bâzı mensuplarının kullandığı dil, İsa’nın da konuştuğu Süryanice (Aramice’dir.) Kilise, patriklik merkezini birçok kez değiştirmek zorunda kalmıştır. Patriklik merkezi 1963 yılından beri Suriye’nin başkenti Şam’da bulunmaktadır. İlk patrik olan Mor Petrus’tan günümüze kadar 122 patriğin başkanlık ettiği kilisenin şu anda 123. patrik olan Moran Mor İğnatiyos Efrem II başkanlık etmektedir.
Günümüzde Dünya’da 3 milyonu aşkın Süryani bulunmaktadır. 3½ milyonu Hindistan’da olmak üzere yaklaşık 5½ milyon Süryani Ortodoks’un dinî liderliğini Patrik Moran Mor İğnatiyos I. Zekka Iwas ve ona bağlı olup Hindistan’da bulunan Doğu Mafiryanı Mor Baseliyos I. Toma ve 40 metropolit yapmaktadır.
HOLLANDA’NIN SÜLÜN OSMAN’I
Türkiye’nin tanıdığı Sülün Osman (ortada) kasket yanında fötr şapka da kullanırdı. Sülün Osman’ın Hollanda versiyonu Van Lienden de kasket ve fötr kullanmayı seviyor.
Hollanda’nın başbakanlığa en büyük adayı olan Pieter Omtzigt’in, ileride başını ağrıtacak olan Sywert van Lienden, 40 milyon adet ağız maskesini devlete satabilmek için çok uğraş verdi ve çok para kazandı.
Aslında, bu alış veriş işleminde, yani kâr-zarar konusunda bir yolsuzluk yoktur.
Alan memnun satan memnun ise, yolsuzluk söz konusu değildir.
Ne var ki, 40 milyon adet ağız maskesini devlete satabilmek için, tam 23 bin başvuru yapılmışken, Van Lienden’in seçilmiş olması şaibeli oldu. Aslında şaibe de yok, Van Lienden açık açık tercih edildi.
Neden mi?
Çünkü kendisi de Hristiyan Demokrat Partisi (CDA) etiketiyle Belediye Meclis Üyeliği yapmış olan bu adam, partide ağırlığı olan kişileri ve hatta Prens Constantijn’i araya koyarak kendisini kabul ettirdi. Hem de büyük yalanlar söyleyerek. Van Lienden bu işi, bağlı olduğu hayır kurumu adına yapacağını ve kâr gütmeyeceğini belirtmişti.
40 milyon adet ağız maskesini 108 milyon euroya devlete satan Van Lienden, bu defa 80 milyon adetlik bir satış için, yine bir CDA’lı olan son ayların sevilen ve takdir edilen siyasetçisi Pieter Omtzigt’i araya koymuş ve Başbakan Rutte ile bu konuda özel bir görüşme yapmışlardı.
Hollanda’nın ülkesel büyük gazeteleri, ‘Van Lienden, Pieter Omtzigt kanalıyla daha büyük sipariş almaya çalıştı’ başlıklarıyla yayınladılar.
Nedense bu ikinci teklif kabul edilmedi.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Başbakan Rutte’ye karşı sert muhalefet yapmamış olan Omtzigt birden bire sertleşti ve sonunda hükümeti devirmeyi başardı.
Konu şuydu:
Çocuk bakım yurtları için ailelere yapılan yardım ödeneklerinin, sahtecilikle alındığını iddia eden vergi daireleri, genellikle yabancı kökenli 30 bin aileyi haksız yere mağdur etti. CDA’lı Pieter Omzigt’in başını çektiği ‘Aileleri savunma kampanyaları’ sonrasında, mecliste ‘Araştırma Komisyonu’ oluşturuldu. Araştırma Komisyonu, yaşananların çok utanç verici olduğunu saptadıktan sonra yapılan meclis tartışmalarında hükümetin istifası ve erken seçim kararı alındı.
Koronavirüs önlemlerine karşı çıkanların da destekçisi olan Pieter Omtzigt’in, seçimden sonra yapılan koalisyon görüşmeleri sırasında, Başbakan Rutte tarafından ‘istenmeyen adam’ olarak işaretlenmesi, yapılan müzakereleri zora soktu.
Hükümet çalışmaları bir yandan devam ederken, Sywert van Lienden’in, ağız maskesi satışı için hem torpil kullanması ve hem de kâr amacı olmadığını belirttiği halde, 28 milyon euro kazanç elde etmesi, gerek siyasetçiler ve gerekse medya tarafından peşi bırakılmadı.
Sahte tavırları ile Hollandalılar’ın nefretini üzerine çeken Van Lienden, kendini temize çıkarmak için televizyondaki Buitenhof programına konuk oldu.
Dikkatle izlediğim bu programda, adeta günah çıkaran Van Lienden, halktan özür diledikten sonra, sadece kendisin kazanmış olduğu 9 milyon euroyu, Bakanlığa geri vermeyeceğini ama bunu yardım kuruluşlarına bağışlayacağını açıkladı.
TV Moderatörünün, ‘Peki diğer iki ortağın kazandıklarını ne yapacaklar’ sorusuna, ‘Bunu bilmiyorum, kendilerine sorun’ yanıtını verdi. Kaldı ki, alım-satım işinin kendilerine verilmesi için torpil kullanma ve kâr amacı gütmeme hikâyelerinin yanında, fiyat artırımı ile de gereğinden daha fazla para kazanan bu adamlar da takibata uğramalıydı.
Van Lienden’in, televizyon programında laf ebeliği yaparak, ‘Kazancımı yardım kuruluşlarına bağışlayacağım’ diyerek özür dilemesi, Hollandalılar arasında az da olsa bir sempatiye yol açmıştı. Ne var ki, gerek televizyondaki konuşmasını ve gerekse basına yansıyan beyanlarını dikkatle izlediğim Van Liende, yine yaptı yapacağını.
Üstteki gazete kupüründe görebileceğiniz gibi, Van Lienden için, bakınız Bert Wagendorp adlı bir yorumcu neler yazmış: ‘Sywert van Lienden, Pazar günü Buitenhof programındaydı. Günah çıkarmak için, günah çıkaran papaz Twan Huys’ı (Programın moderatörü) seçmişti.
Sywert 9 milyon euroyu kazanırken, daha transparant olması gerektiğini ve bir çırpıda para babası olmayı daha gerçekçi bir dille anlatması gerektiğini kabul etti.
Bunun için özür diledi. Bunlar güzeldi. Bunun yanında, yeni elde ettiği varlığını işletmeye koyacağını ve bundan elde edeceği meblağı kanser araştırmasına ve şanssız çocuklara harcayacağını söyledi. Bunlar, yürek ısıtıcıydı.’
Kupürde, altı çizili satırlardaki Hollandaca ifadelerin tercümesini ben de çizgiledim. Hollandacayı bilenler gerçeği daha iyi görebilirler.
Herkes anlayamadı ama, pazar günkü tutumu ile bazı yüreklere su serpen ve biraz da sempati kazanan Van Lienden, açıkça göz boyuyordu. Onun yaptığı, kazandığı parayı bağışlamak değil, sadece bu parayı işletmeye verdikten sonra kazanacağı meblağı bağışlamaktır.
Yani, bana göre, 9 milyon euro olan ana para yine Van Lienden’in cebinde veya hesabında olacaktır.
Pazar gününden bu yana tüm bunları düşünürken, çocukluk yıllarından kalma dolandırıcılardan Sülün Osman’ı hatırladım. Van Lienden için ‘Sülün Osman’ın Hollanda versiyonu’ dedim ama, arada sadece taktik farkı var. Bizim Sülün Osman’ımız kara cahil zavallı insanları dolandırıyor, Hollanda’nın Sülün Sywert’i ise, çok bilgili ve çok uyanık devlet büyüklerini aldatıyor.
Bu konularda yazılacak çok şey var. Ama yazdıklarım yeterince vaktinizi almıştır.
Böylesi bir rezaletten sonra, Başbakanlığa aday olan Omtzigt’in, şimdi olmasa da, ileride başının ağrıyacağına kesin gözüyle bakıyorum.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz…
NOSTALJİK HİKÂYE
BİZİM SÜLÜN OSMAN’IMIZ
Şimdi gelin, bilmeyenlere bizim Sülün Osman’ı tanıtayım.
Bakın, Sülün Osman’ı nasıl anlatıyor zamanın gazetecileri:
Tüm Zamanların En Büyük Dolandırıcısı Sülün Osman
1923’te İstanbul‘da doğan Osman Ziya Sülün, başta kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları, tramvaylar olmak üzere, birçok kamu malını ve tarihi eseri halka satarak, ya da kiraya vererek büyük paralar kazanmış. Çevirdiği işler ve yaptığı savunmalarla fıkra gibi bir hayat yaşayan Sülün, birçok filme ve kitaba da konu oldu.
Dolmabahçe Sarayı önünde saat ayarlama parası.
Sülün Osman birkaç arkadaşıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı’nın önüne gidip beklermiş. Etraf kalabalıklaşınca arkadaşlarına saatlerini ayarlatır, sonra da onlardan saat ayarlama parası alırmış. Duruma anlam veremeyen insanların arasından, bir süre sonra dayanamayıp ”Ne yapıyor bu adam?” diye soranlar mutlaka oluyormuş. Bunun üzerine her Türk insanı gibi ”Ne kadar kazanıyorsun sen buradan?” diye muhabbete giren vatandaşlara da geçmiş oluyormuş. Yani dolandırılıyorlardı.
Taksim Meydanı’na paspas…
Dolmabahçe Sarayı önündeki numarasına benzer bir numara bu da aslında. Önce Taksim Meydanı’na paspas serip oradan geçenlerden ‘Burası benim’ diyerek para alıyor, daha sonra ”Ne kadar kazanıyorsun sen buradan” diyenlere komple Taksim Meydanı’nı satıyormuş.
‘Kusura bakma hakim bey. Memlekette Galata Kulesi’ni satın alacak eşekler olduğu sürece ben bu kuleyi satarım’ Galata Kulesi’ni de sahiplenen Osman, mahkemede kendisini bu sözlerle savunmuş. Doğru söze ne denir ki?
Falcılık ve Büyücülük denemeleri.
Zamanla kamu malları üzerindeki fikirleri tükenince bir kere de şansını medyumluktan yana kullanayım demiş ve evlenemeyen kadınları kesin olarak evlendirdiği iddiasıyla sektöre giriş yapmış.
Galata Köprüsü’nü satışı ve yakalanışı…
Önceki yöntemlerinden bir farkı yok. İnsanlar köprüden geçiyor, arkadaşları para ödeyince insanlar ”Ne yapıyor bu adam?” diye sormadan gördüklerini yapıyor ve ardından Galata Köprüsü’ne de talip çıkıyor. Bu olay daha sonra Türk filmlerine konu oluyor. Fakat Sülün Osman’ı yakalatan olay da bu oluyor.
Devlet’in, emeklilik ödeneği, çocuk parası, ekstra çocuk ödeneği, kira yardımı, sağlık sigortası yardımı, tatil ödeneği, avukatlık yardımı ve öğrenci ödenekleri bonkörlüğüne rağmen, fakirliğe uzanışı önlemek için bütçede 2 milyar euro ayrıldı.
Düşük hükümete rağmen, Kral tarafından okunan ve Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag tarafından meclise sunulan 2024 Bütçesi eleştiriliyor.
Türkiye’de gerçekleşmesi tahayyül edilemeyen, Hollanda’daki devlet bonkörlüğüne rağmen, fakirlikle mücadele planları da beğenilmiyor.
Sokaklarda ve kafelerde esrar satışı, kürtaj yasağı için ‘kendi göbeğimin sahibi benim’ (abortus) protestosu, kendi ölümüne karar hakkı (ötanazi), sübyancılığın serbest bırakılması (pedofili) ve eşcinsel evlilik (LGBTİ) gibi konularda ‘Dünya Demokrasi Birincisi’ olan Hollanda’daki son durum.
İlhan KARAÇAY’ın analizi:
Sokaklarda ve kafelerde esrar satışı, kürtaj yasağı için ‘kendi göbeğimin sahibi benim’ (abortus) protestosu, kendi ölümüne karar hakkı (ötanazi), sübyancılığın serbest bırakılması (pedofili) ve eşcinsel evliliği (LGBTİ) gibi konularda ‘dünya demokrasi birincisi’ olan Hollanda’da, şimdi de, zenginliğe rağmen fakirlikle mücadele şekli, şaka gibi geliyor. Hollanda halkının çoğunun da, kendileri için var olan sübvansiyon olanaklarından haberleri olmadığı belirtiliyor.
Kürtaj konusunu 40 yıl önce dile getiren Hollandalı kadınlar, ‘Kendi göbeğimin sahibi benim’ derken, uyuşturucular da sokaklarda cirit atıyordu.
Dünyanın sayılı zengin ülkelerinden biri ve Avrupa’nın iki zengin ülkesinden biri olan Hollanda’da, açlıkla mücadele sesleri 2024 bütçesine de girdi. Zira, Hollanda’nın düşük hükümeti, Kral Willem Alexander tarafından okunan ve Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag tarafından meclise sunulan 2024 bütçesinde, fakirliğe uzanışı önlemek için 2 milyar euro ayrıldı.
Kral Willem Alexander ve Kraliçe Maxima’yı taşıyan şaşaalı fayton arabası halk tarafından selamlandı. Kral, bütçeyi okudu.
Geçtiğimiz salı günü, Hollanda’da her yıl, eylül ayının üçüncü salı günü tekrarlanan ‘Prensçik Günü’ yaşandı. Bu günde, Kraliyet ailesi şaşaalı fayton arabalarıyla meclise giderler. Ülkenin dört bir yanından sabahın erken saatlerinde sokaklara dökülen Hollanda halkı, Lahey’de Kraliyet ailesini selamlamak için saatlerce beklerler. Daha önceleri Kraliçeler, şimdi de Kral, bayanların şapka giydikleri salonda, hükümet tarafından düzenlenen yeni bütçeyi okur.
Büyük bir şölen içinde geçen günün sonunda aynı bütçe meclise sunulur ve ikinci gün de mecliste tartışılır.
Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag, Kral Willem Alexander’den aldığı bütçeyi meclise taşıdı.
Salı günü meclise sunulan bütçenin detaylarına girmeyeceğim. Ama ilginç olan noktalar üzerinde duracağım. Geçen yıl, eylül ayında açıklanan hükümet bütçesi 395 milyar iken, önümüzdeki yıl için öngörülen bütçe yaklaşık 430 milyar euro. Önümüzdeki kasım ayında yapılacak seçimlerle görevi sona erecek kabinenin hazırladığı bütçe tasarısına göre, gelecek yıl bireylerin satın alma gücü ortalama yüzde 1,8 artıyor.
Geçici hükümet, açıkladığı 2024 mali planında, bakım, iklim, tarım ve mülteciler konusunda bir hayli zorlanmış. Dikkat çeken bazı önlemler arasında, sağlık sigortası primlerinin yükselmesi, kalkınma işbirliği bütçesinde kısıtlama, mülteci yardımlarına daha fazla bütçe, vergi sisteminde düzenleme, sağlık ve kira yardımlarında artış, çalışanlara teşvik, satın alma gücünde ve çocuk yardımlarında artış yer almakta.
Hükümetin sunduğu bütçeye göre, harcamaların önümüzdeki yıl 430 milyar euroyu bulacağı, buna karşı gelirlerin 403 milyar euro olacağı öngörülüyor. Bu durumda, bütçe açığı Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde 2,9’u olarak gerçekleşecek. 2024’te devlet borcu GSYİH’nın yüzde 47,3’üne ulaşacak.
Hükümet, göç ve sığınmacılar için 4 milyar euro bütçe ayırdı. Ayrılan bu bütçeyle, sığınmacıların girişine daha fazla hakim olmayı, ülkeden ayrılmalarını hızlandırmayı ve ülke içindeki durumlarını iyileştirme hedefleniyor. Ayrıca, Ukrayna’dan gelen mültecilerin bakımı için 3,2 milyar euro ayrıldı.
Avrupa’nın ikinci zengin ülkesi Hollanda’da fakirlikten kurtulmanın yolları aranıyor.
2024 yılı mali bütçe planında, yoksullukla mücadele dikkat çekiyor. Görünmeyen, gizli yoksulluğu azaltmak için hükümet 2 milyar euro ek kaynak ayırmış. Merkezi İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Hollanda’da yüzde 4,8 oranında yoksulluk var. Örneğin Den Haag’da 44 binden fazla aile yoksulluk sınırında yaşıyor.
Konuşulanlara, yazılanlara ve bütçe planına bakıldığı zaman, Hollanda’daki tablo çok kara görülüyor. Devlet’in, emeklilik ödeneği, çocuk parası, ekstra çocuk ödeneği, kira yardımı, sağlık sigortası yardımı, tatil ödeneği, avukatlık yardımı ve öğrenci ödenekleri bonkörlüğüne rağmen, bu eleştiriler bana şakaymış gibi geliyor.
Aslında refah içinde yaşayan Hollandalılar içinde fakirlerin de sorunları dile getiriliyor
Biraz açayım isterseniz:
*Hollanda devleti, ülkesinde resmi olarak kayıtlı yaşayan, Hollandalı olsun veya olmasın herkese emekli ödeneği vermektedir. 15 Yaşından 65 yaşına kadar Hollanda’da 50 yıl yaşamış olan her birey emeklilik (AOW) ödeneği alır. 50 yıldan daha az kalmış olanlar, kalınan yıla göre bir meblağ alırlar. 50 yıllık meblağ, çiftler için 950’şer eurodur. Yalnız yaşayan için ise asgari ücret olan 1600 eurodur.
*Hollanda’da çocuk ödeneği vardır. Her üç ayda bir 5 yaşına kadar çocuklara 261,70 euro, 6-11 yaş arası çocuklara 317,77 euro ve 12-17 yaş arası çocuklara da 373,85 euro ödenek verilir. Bu duruma göre 5-6 çocuklu aileler, her üç ayda bir 2000 euro kadar çocuk ödeneği alırlar.
* Sağlık veya eğitim nedeniyle kendi evlerinde ikamet edemeyen çocuklar için de, Çocuğa Bağlı Bütçe kasasından 750 veya 883 euro ödenir. Bunun için 1,1 milyar euroluk bütçe ayrılmıştır.
*Hollanda’da asgari ücret alan herkese kira yardımı yapılır. Onümüzdeki yılın kira yardımı ayda 416 eurodur.
*Hollanda’da sağlık sigortası için çocuklar hariç 150 euro kadar prim ödenir. Devlet, asgari ücret alanlara bu primin hemen hemen tamamını her ay öder.
*Hollanda’da maaş veya ödenek alanların hepsine, yıllık gelirlerinin yüzde 8’i tatil parası olarak ödenir.
*Hollanda’da, avukata ihtiyacı olanların masrafları devlet tarafından karşılanır. Bunun için yıllık 31.340,00 eurodan fazla kazanılmaması lâzım.
*Bir de öğrenci ödenekleri var ki, Türkiye’dekilerle kıyaslanması tam bir hayaldir. Hollanda’daki öğrenciler, başarılı oldukları takdirde geri ödemesiz ödenek aldıkları gibi, tren ve otobüslerde de bedava seyahat yapabiliyorlar.
Önümüzdeki yılda öğrencilere okullarda ücretsiz yemek veya kahvaltı verilmeye devam edilecek. Hükümet bu program için 166 milyon euro bütçe ayırdı.
İşte, yukarıda okuduğunuz tüm bokörlüklere rağmen, Hollanda’da hâlâ fakirlik çekenler varsa, bu işte bir bit yeniği var demektir. Tıpkı evsiz oldukları için sokaklarda yatan şarlatanlar gibi…
EVSİZ SOKAKÇILAR
Bir de sokakta yatanlar hikâyesi var.
Son olarak yapılan araştırmalarda, sokakta yatanların, gelir darlığından değil, kendi istek ve hataları yüzünden bu duruma düştükleri anlaşıldı. Ya tembellik, ya da müptelalık bu kişileri sokaklara mahkûm ediyor.
Bu konuda bir başka ilginç iddia da var. Bir araştırma bürosu, sokakta yatanların bir bölümünün, ‘zevk ve araştırma’ peşinde olduklarını iddia etti. Varlıklı olan bazı kişiler (ki sayılarının fazla olduğu da iddia ediliyor) sırf ‘nasıl oluyormuş’un cevabını almak için sokaklarda yatıyormuş. Bazı varlıklılar da, çeşitli nedenler yüzünden hayata küstükleri için sokaklarda yatıyorlarmış
Eeee işte, gelişmiş olmak ile gelişmemiş olmak arasındaki fark da bu olmalıdır.
Hollanda devleti bana, Hollanda’da kaldığım 38 yıl için (25 yaşımda Hollanda’ya geldim, 10 yıl eksiğim var. Daha sonra 2 yıl Türkiye’de kaldım. 50 yıldan 12 yıl çıkarılınca 38 yıl kalıyor.) her ay 770 euro ödenek alıyorum. Hollanda’da doğmuş olan Hollandalı eşim de, Türkiye’de 2 yıl kaldığı için 48 yıllık emeklilik hak ediyor ve 940 euro ödenek alıyor. Evimiz kendi mülkümüz olduğu halde devlet bana sağlık sigortası primi için her ay 265 euro ödenek veriyor. Avukata ihtiyacım olursa, devet bunu da karşılayacak. Tabii ki, gelirimizizn yüzde 8’ini de tatil parası olarak alıyoruz.
Böylesi bir Hollanda’dan fakirlik seslerinin çıkması gerçekten çok şaşırtıcı değil mi?
DÜNYA TÜRK İŞ KONSEYİ (DTİK)’İN HOLLANDA VE AVRUPA BÖLGE BAŞKANLIĞININ EN GÜÇLÜ ADAYI: TURGUT TORUNOĞULLARI
Torunoğulları’nın iş dünyasında elde ettiği başarılar, yurtdışı Türkler’i fazla ilgilendirmese de, O’nun yurtdışı Türkler için mücadele ederek elde ettiği avantajların sayısı da çok. Torunoğulları’nın dış Türkler için elde ettiği en iyi avantaj, Türkiye’ye götürülen otomobillerin yurtta iki yıl kalabilme hakkıydı. Torunoğulları şimdi de otomobillere, Suriyelilere verildiği gibi, plaka verilmesi savaşını sürdürecek.
Türkiye ve Hollanda hükümetleri arasındaki ilişki kopma noktasına geldiği zaman, Dışişleri Bakanı Bert Koenders, Torunoğullarını işyerinde ziyaret etti ve buz tutatan dağlar eridi.
Maastricht mucizesinin yaratıcısı olan Torunoğulları, şimdi de yurtdışından Türkiye’ye giden emeklilere konut projesini sıkı bir şekilde takip ediyor.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşamakta olan Türk diasporasını bir araya getirecek olak Kurultay toplantısı bugün ve yarın İstanbul’da yapılacak.
Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bakanlar ile yüksek devlet teşekküllerinin katılacağı Kurultay’ın ana konusu ‘Türk diasporası’ olacak ama, Dış Ekonomik İşler Kurulu DEİK’e bağlı olan, Dünya Türk İş Konseyi DTİK’in ülke temsilcilikleri ile Bölge Başkanlıkları seçimleri de yapılacak.
Seçimlerde, daha önce Avrupa Bölge Başkalığını 8 yıl sürdürmüş olan Turgut Torunoğulları’nın ‘En güçlü aday’ olduğu gözlemleniyor. Kurultay’a katılacak olan üyelerin 100 kadarı Hollanda’dan. Hollanda’dan Kurultay’a katılacak olan üyelerin çoğu tarafından takdir edilen Torunoğulları’nın, önce ülke temsilciliğine, ikinci aşamada da Avrupa Bölge Başkanlığı’na seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Torunoğulları’nın iş dünyasında elde ettiği başarılar, yurtdışı Türkler’i fazla ilgilendirmese de, O’nun yurtdışı Türkler için mücadele ederek elde ettiği avantajların sayısı da çok. Torunoğulları’nın dış Türkler için elde ettiği en iyi avantaj, Türkiye’ye götürülen otomobillerin yurtta iki yıl kalabilme hakkıydı. Torunoğulları şimdi de otomobillere, Suriyelilere verildiği gibi, plaka verilmesi savaşını sürdürecek.
Türkiye ve Hollanda hükümetleri arasındaki ilişki kopma noktasına geldiği zaman, Dışişleri Bakanı Bert Koenders, Torunoğullarını işyerinde ziyaret etmiş ve buz tutatan dağlar erimişti.
Maastricht mucizesinin yaratıcısı olan Torunoğulları, şimdi de yurtdışından Türkiye’ye giden emeklilere konut projesini sıkı bir şekilde takip ediyor.
Torunoğulları’nın iş dünyasındaki başarıları, sahip olduğu ödüller ve yurttaşlar için işbitiricilik yeteneği, O’nun daha yüksek görevlerde yer almasına davetiye çıkarıyor ama, bakalım sonunda ne olacak.
Torunoğulları ve ailesi hakkındaki geniş röprtajıma geçmeden önce, Kurultay’ı takip edecek olan, Hollanda Türkevi Araştırma Merkezi Başkanı Veyis Güngör’ün değerlendirmesine bir göz atalım lütfen:
“Sosyologlar, dış politika yapıcıları, uluslararası ilişkiler uzmanları, göç eksperlerinin ‘Türk Diasporası’ kavramı, ilk kez, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) çatışı altında faaliyet gösteren Dünya Türk İş Konseyi (DTİK)’nin 2009 yılındaki kurultayında kullanılmıştı Dönemin DEİK Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, ‘Türk Diasporası’ kavramını ilk defa pozitif anlamda kullandıklarını belirtmişti.
DEİK, daha sonra “Dünyada Diaspora Stratejileri:Türk Diasporası İçin Öneriler” başlıklı bir çalışma yayınladı. Türkiye’deki, akademik alanda yapılan diaspora çalışmalarında sıkça kaynak olarak kullanılan bu çalışmada, diaspora stratejisi şu şekilde tanımlandı: “Diasporamızın anavatanları, anadilleri ve öz kültürleriyle olan bağlarını korurken, bulundukları ülkelerin sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi hayatına aktif biçimde katılan, yasalara saygılı, mutlu, müreffeh ve başarılı bireyler hâlinde yaşamalarıdır.”
Aradan geçen yıllarda, Türkiye’de, özellikle akademik alanda diaspora çalışmaları hızla arttı. Türkiye dışındaki Türkler ve Türkiye sevgisi taşıyanlar üzerine yüksek lisans ve doktora çalışmaları ve kitap yayınları yeterli olmasa da, belirli seviyeye geldi. Örneğin, Cakarta Büyükelçimiz Talip Küçükcan’ın, Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi ve Çizgi Kitapevi ortak yayını olan, “Diyaspora Türkleri: Avrupa’da Türk İmajı ve İslamofobi” kitap çalışması, bu alanda yapılan çalışmalardan biridir.
“Dünya Türk İş Konseyi 10. Kurultayı”, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde 15 ve 16 Eylül tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşiyor. Kurultaya, Türkiye dışından Türk ve Türkiye dostu üst düzey insanları, uluslararası şirketlerin yöneticileri, girişimciler, ekonomistler, uzmanlar, sanatçılar, sporcular, siyasetçiler, bürokratlar ve akademisyenler katılıyor. Kurultaya Türk Devletler Teşkilatı (TDT) Genel Sekreteri başta olmak üzere, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Macaristan, KKTC ve Türkmenistan, Bakanlar düzeyinde katılıyor.
Kurultay programında, “Türk Devletleri Teşkilatı: 5 Devlet Tek Diaspora”, “Yumuşak Gücümüz: Türk Diasporası”, “Dost Diasporalar ile Güç Birliği”, “Birlikte Daha Güçlüyüz: Kurumlar Arasında İş Birliği” başlıklı paneller yer alıyor. Panellerde, Türkiye ve dış ülkelerden Bakanlar, kamu kurumu temsilcileri, uzmanlar, akademisyenler ve araştırmacılar konuşacaklar.
Avrupa ülkeleri, Kore, Avustralya, Japonya ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nden de katılımcıların beklendiği Kurultayda, ‘Üstün Başarı Ödülleri’ yer alıyor. Ödüller, Türkiye’yi tanıtan Türk kökenli ve Türkiye dostu yöneticilere, ekonomistlere, sporculara, sanatçılara ve siyasetin üst düzey temsilcilerine verilecek.
Kurultayda, Türk diasporasının önemli ve güçlü bir parçası olan Avrupa Türkleri Diasporası da, hakkıyla temsil edilirken, Türkiye ve dünyanın farklı yerlerinde yaptıkları diaspora etkinlikleri de gündeme gelecek. Böylece, Avrupa Türkleri diaspora tanımı ve hareket alanı, yaşanmışlıklardan örneklerle da bir defa daha ifade edilmiş olacak.
Diaspora tanımı derken, DEİK ve DTİK Başkanı Nail Olpak, diasporayı güncel olarak şöyle tanımlamış: “Diasporayı, göç etmek, göçe zorlanmak gibi kavramlarla ilişkilendirebiliriz. Ancak biz, göçten ziyade göçün oluşturduğu güç olarak değerlendirmeyi uygun görüyoruz. Şu veya bu sebeple bir göç oluşmuş. Bu göçü biz nasıl bir güç olarak, yumuşak güç olarak değerlendirebiliriz? Biz de DEİK ve DTİK olarak bu gücün Türkiye için en etkin biçimde rol alması ve tek vücut halinde hareket etmesi için çalışıyoruz”.
Hem Avrupa Türkleri diaspora tanımlaması hem Başkan Nail Olpak’ın diaspora tanımlaması, diaspora kavramı üzerine çalışmalarıyla bilinen Robin Cohen, William Safran ve James Clifford’un tespitlerini zorlayacak niteliktedir. Zira, sosyolog Vedat Bilgin’in de ifade ettiği üzere, “Türkler dünyanın neresine giderse gitsinler, yaratılışın esprisi doğrultusunda kendine yeni bir dünya oluşturma çabası içindedirler”.
DEİK/DTİK’in “Dünya Türk İş Konseyi 10. Kurultayı”, başta Türkiye olmak üzere, tüm kültür ve gönül coğrafyamız ve dahi tüm insanlık için hayırlara vesile olsun.”
10. DÜNYA TÜRK İŞ KONSEYİ KURULTAYI PROGRAMI
Haliç Kongre Merkezi, İstanbul 15-16 Eylül 2023
********************
Ödüle doymayan değil, ödüle gark edilen adam
ÖDÜL FENOMENİ OLAN TURGUT TORUNOĞULLARI VE AİLESİNİ BİR DE İLHAN KARAÇAY’DAN OKUYUN…
Turgut Torunoğulları için ‘Ödüle doymayan adam’ demek doğru olmaz. Zira o, ödüle gark edilen (boğulan) adam durumunda. O’nun çalışmalarını, başarılarını ve faydalarını görenler, hak ettiği ödül listelerine koyuyorlar ve böylece de O’nun ‘Ödül fenomeni’ olmasını sağlıyorlar.
( Küçük bir kitapçık niteliğindeki 22 adet A4 sayfa dolusu bu yazıyı, sindire sindire okuyunuz)
Torunoğulları, faaliyetlerini mütevazı bir işadamı olarak sürdürdüğü yıllarda ilk ödülünü, Bülent Türker’in organize ettiği bir etkinlikte, ‘En Başarılı İşadamı’ olarak almıştı. Naçizane şahsım da O’na, ödül olmasa da, yayınlamış olduğum, ‘Türkiye-Hollanda Arasında 400 Yıllık Resmi İlişkiler ve Hollanda’ya Türk Göçünün 50’nci Yılı’ adlı kitabımı hediye ederek, kervana katılmış oldum.
Torunoğulları’nın aldığı son ödül, O’nun başarılarını perçinleyecek nitelikte olan, Turizm ve Tanıtma Platformu TUTAP’ın verdiği, ‘Kültür ve Turizm Elçisi’ ödülüdür.
Türkiye adına gösterdiği ilgi, tanıtım ve yatırımlardan dolayı “Kültür ve Turizm Elçisi” seçilen Turgut Torunoğulları’na, beratı TUTAP Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Yıldız verdi.
Torunoğulları’na tanıtım ve yatırımlarının yanı sıra, Türkiye’nin Kültür ve Turizm elçisi olmayı kabul ettiği için teşekkür eden Fikret Yıldız’ın verdiği beratta şunlar yazılı: “Ülkemizin tanıtımı adına göstermiş olduğunuz ilgi ve duyarlılık Türkiyemize olan sevdamızın bir neticesidir. Bu sorumluluk kendi ülkemizin tarihi, kültürel ve doğal zenginliklerini tanıma ve tanıtma adına misyon üstlenmeyi de gerektirir. Bu çerçevede Türkiye’nin Kültür ve Turizm elçisi olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.”
Torunoğulları’nınAvrupa Türkleri’ne ithaf ettiği ödüller
Almış olduğu ödülleri Avrupa’daki Türkler’e ithaf ettiğini belirten Torunoğulları’nın, sırayla olmasa da, aklıma gelen ödüllerini sizler için şöyle özetleyebilirim.
EKOVİTRİN’DEN ‘YILIN STARLARI ÖDÜLÜ’ Uluslararası ekonomi ve iş dünyasına hitap eden EKOVİTRİN’in düzenlediği 16’ıncı yarışmada, ‘2017, Yılın Starları Ödülü’, Turgut Torunoğulları’na verildi.
TAVAK’TAN ‘BOSPHORUS AWARDS ÖDÜLÜ’ Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın TAVAK, Maltepe Belediyesi ve Vakfı’nın yan kuruluşu olan, Türkçe-Almanca yayın yapan internet gazetesi Brandday.net işbirliği ile düzenlediği ‘Brandday.net 2’nci Bosphorus Awards’ ödül töreni, Prof.Dr.Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleşmişti. ‘Bosphorus Awards Ödülü’, 8’i Avrupa, 8’i de Türkiye’den olmak üzere 16 kişiden biri olan Turgut Torunoğulları’na da verildi.
TEMADER’DEN ‘ÜSTÜN HİZMET ve BARIŞ ÖDÜLÜ’ 2011 yılı, Tüm teörör mağdurları ve Aileleri Güçbirliği Derneği ile Şehit Aileleri ve Gaziler Spor Kulübü TEMADER tarafından ‘Üstün Hizmet ve Barış Ödülü’
Ankara Dedeman Oteli’nde yapılan bir törende veridi. Ödülü, Sağlık Bakanı Yardımcısı Agâh Kafkas verdi.
YENİ ARAYIŞLAR’DAN ‘KENT ve YAŞAM ÖDÜLÜ’ Yeni Arayışlar Kulübü’nün, 20 yıldır verdiği ‘Kent ve Yaşam Ödülü’, Türkiye ile Avrupa arasında köprü oluşturduğu için, Torunoğulları’na Ramada Otel’de yapılan bir törende verildi.
İPEKYOL DERGİSİ: ‘AVRUPA’DA YILIN İŞADAMI ÖDÜLÜ’ İpekyol Dergisi tarafından düzenlenen ve Hulisi Kılıç, Prof.Dr. Cemal Okuyan ve Seyfullah Türksoy’dan oluşan Seçici Kurul Heyeti’nin kararı ile, Türkiye ve Hollanda’da yaptığı girişimlerdeki başarıları nedeniyle, ‘Avrupa’da Yılın İşadamı Ödülü’ Turgut Torunoğulları’na verildi.
NETUBA’DAN ‘DOSTLUK ve BARIŞ ÖDÜLÜ’ Hollanda-Türkiye İş Konseyi NETUBA’dan 25’inci yıl kutlaması nedeniyle yapılan törende Turgut Torunoğulları’na ‘Dostluk ve Barış Ödülü’ verildi
TORUNOĞULLARI’NIN BAŞARI ÖYKÜSÜ
Hollanda’da tencere satımını, programlı bir şekilde Türk kadınları kanalıyla yapan Turgut Torunoğulları’nın, şöhret yoluna tırmanmasını sağlayan ilk haberini naçizane şahsım yapmıştım. İkamet ettiği ve çalıştığı Den Bosch şehrinde, bir sokaktaki tüm ev ve dükkânları satın alan Torunoğulları, Türkiye’de olduğu gibi, tüm dünyada da tanınmaya başlamıştı. Torunoğulları’nın Den Bosch şehrinde, tamamını satın aldığı Van Berckelsokağı
Daha sonraki başarılı gelişmeler sonrasında medyanın dilinden düşmeyen Torunoğulları için çok şeyler yazılıp çizilmeye başlandı.
İşte, Torunoğulları hakkında yazılıp çizilenlerden genel bir özet:
Serüven 1980’de başladı
Kars’tan gurbet yoluna çıktığı zaman takvimler 1980 yılını gösteriyordu.
Kalabalık ve varlıklı bir ailenin çocuğuydu ama, istikbalini Hollanda’da aramaya karar
vermişti.
Çok geniş bir aile olan Torunoğulları, binlerce aile bireyinden oluşuyor. Bakû kökenli olan aile, dedelerinin Osmanlı döneminde Kars’a gelmesinden sonra, nüfus kütüğünde Kars’a bağlanmış oldular.
“Eşimle birlikte bir dönem Hollanda’da kayınpederimin yanında yaşadım. Henüz 21 yaşındayım ve 5-6 ay işsiz kaldım. Durum zordu. Aynı dönemde babam da Almanya’daydı ancak çok uzun süre kalmadı. Türkiye’ye geri döndü ve orada hayvancılık ve ticaret işlerine devam etti. Benim de dönmemi istiyordu ama ben bir şeyleri başarmadan dönme niyetinde değildim” diyen Torunoğulları, geldiği Hollanda’da çeşitli işlerde kısa da olsa çalıştıktan sonra, kendi işini kurmaya karar verdi.
Şimdilerde sayısını kendisinin bile bilmediği çok çeşitli işyerlerinin sahibi olan Turgut Torunoğulları, iki yıl süren bir esnaflık deneyimi yaşadı. Bu iki yıllık ilk deneyimde video kasetleri kiralama işi yaptı.
Torunoğulları farkında değildi ama, yapmaya başladığı video kaseti kiralama işi, naçizane şahsım ile ünlü film yapımcısı Hulki Saner’in piyasaya sürdüğü bir işti.
İzin verirseniz size kısaca bu konuyu anlatayım:
Ünlü film yapımcısı Hulki Saner, Avrupa’da Türkçe yayınları izleyemeyen yurttaşlarımız için çok cazip gelecek olan, filmleri video kasete kopyalama ve satma işini düşünmüştü. Bu konudaki ilk teması da benimle olmuştu.
Video kasetlerini yurttaşlarımıza kiralamak kolay olabilirdi ama, bu videoları seyretmek için pahalı cihazlara da ihtiyaç vardı. Başlangıçta bu pahalı cihazları da kiralamayı gerçekleştirdik.
Daha sonra kahvehaneler bu cihazları satın alarak video filmlerini gösterime sunmaya başlamışlardı. Gösterici cihazları iki çeşitti. Bu cihazları bilmeden satın alan yurttaşlarımız için, BETAMAX ve VHS sistemi kasetler çıkardık. Daha sonra bölgelere acentalık vermeye başladık. Cihazlar ucuzladıkça yurttaşlar da daha çok kiralama yapıyordu.
İşte, 1980 yılında Kars’tan gurbet yoluna çıkarak Hollanda’ya gelen Turgut Torunoğulları, daha sonra O’nu zirveye çıkaracak işadamlığına ilk adımını, bizim piyasaya sürdüğümüz video kaset kiralama işi ile başlatmıştı.
O günleri şöyle anlatıyor Torunoğulları: “O dönem yeni geldiğim için bir şeyler yapmak istiyordum. Videoyla yeni tanışılmıştı ve herkes Türk filmlerini izlemek için kıyasıya kaset arıyordu. Ben de bu boşluğu gördüm ve evime stok yaptığım kasetleri kiralamaya başladım. Cemiyetlerde, kahvehanelerde, orada-burada bana ulaşıyorlardı; bazen bir kişiye 3-4 kaset kiraladığım oluyordu. Ama kaset işini herkes yapmaya başlayınca bu işi bırakmanın zamanı geldiğini düşündüm. ”
Tencerecilikte çığır açtı ve Hollandaca ismi ’Panneman’ oldu.
Torunoğulları video kaset işini yaparken, kendisini zirveye çıkaracak olan tencere işine başlayışını şöyle anlatıyor: “Daha sonra Edelstaal ile tanıştım ve orada pazarlama elemanı olarak tencere satmaya başladım. Türk kadınlarından oluşturduğum bir grup ile evlere tencere satmaya başladık. Pazarlama işinde gelecek gördüğüm için, ODTÜ’de okuyan kardeşim Erdal’ın da Hollanda’ya gelmesini sağladım.”
Torunoğulları’nın tencere pazarlaması için oluşturduğu Türk kadınları grubu, azımsanacak bir grup değildi. Hollanda’da yüzlerce, Avrupa’da binlerce kadın bu pazarlama işindeydi. Fotoğrafta, pazarlamacılarla yapılan bir toplantı görülüyor.
Yüzde 10 hisse, yüzde 100 oldu
1985 yılında olayların farklı yöne döndüğünü aktaran Torunoğulları, “Bu kez sana hisse verelim ortak ol dediler. Ve ilk olarak Edelstaal’e yüzde 10 hisseyle ortak oldum. O dönem Belçikalılar ve Almanlar vardı ortaklıkta. Sonra hisse payım yüzde 20, ardından yüzde 30 oldu. İtalyanlarla yüzde 50 ortaklığımız var ama satışın yüzde 100’ü bize ait. İtalya fabrikasında ürettiğimiz SIMTRONIC, SWS, SIMENSPOTS marka çelik tencereleri Avrupa’da tanınmış bir marka haline geldi ve birçok ülkede satmaya başladık” dedi
1988 Yılında Hollanda’ya gelen kardeşi Erdal ile güçlü bir sinerji oluşturup başarı merdivenlerinde hızla yürümeye başlayan Turgut Torunoğulları hikâyesine şöyle devam ediyor:
“Erdal’ın gelmesiyle beraber işlerimiz daha da büyümeye başladı. O dönem, tencere fabrikasının içinde bulunduğu sıkıntılı dönem nedeniyle ortaklık teklifi aldık ve bu teklifi etraflıca düşündük. Sonunda, Erdal ve ben bu işi başaracağımıza inandık ve belli külfeti olan bu ortaklığı kabul ettik. İşler yavaş yavaş büyüyor ve istenilen düzeylere gelmeye başlıyordu. Pazarlama konusundaki düşüncelerimi daha da geliştirmek ve ileriye götürmek için, güvenebileceğimiz bir ekip oluşturmak zorundaydık. Bu nedenle diğer kardeşimiz Ertan’ı da 1991’de Hollanda’ya getirdik. Ertan’ın gelişiyle Almanya ve Fransa ayağında çalışmalara başladık. Bu dönemde bir İsviçre firmasıyla yaptığımız anlaşmayla, dünyada ilk defa tencere tabanında “İndüksiyon Sistemi”ne geçtik. Alternatif akımla beslenen devrelerde, manyetik akıyı değiştirmek suretiyle akım yaratma işlemine inüksiyon deniliyor. Bu sistemin faydası, çevre kirliliği yaymaması yanında, büyük bir enerji tasarrufu sağlaması ve yanmaz taban oluşturmasıdır.”
Tencere işlerindeki gelişmeler nedeniyle, diğer kardeşleri Aykut’u da getiren Torunoğulları, Avusturya ve İsviçre bölgelerinin kontrolünü de ona verdi.
İşlerin yoğunlaşmaya başlamasından sonra, Türkiye’deki kardeşlerini de Hollanda’ya getiren Torunoğulları’nı artık kimse durduramazdı.
Edelstaal Group gelişiyor
Tüm şirketlerin birleşimi olan “Edelstaal Group”, Torunoğulları ailesinden başka Hollandalı, İtalyan, İsviçreli ve İngiliz ortaklardan oluşuyor ve grubun Yönetim Kurulu Başkanlığını da Turgut Torunoğulları yürütüyor. Bu grup içerisinde, tencere markası olarak “SWS” ve “SIMTRONIC” var. Ayrıca, daha sonra kurulan “ORKA Grubu” içerisindeki tüm turizm yatırımları da yine Edelstaal Group’a ait.
Edelstaal Grubu, 2010 yılında İskandinav ülkelerinin katılımıyla tüm Avrupa’ya girmiş oldu.
Edelstaal’ın Hollanda’daki merkezi Tencere üretilen İtalya’daki fabrika
Torunoğulları kardeşler aynı dönemlerde İspanya veya İtalya’da farklı iş imkânları düşünen ‘Edelstaal Grubu’ ortaklarına, Türkiye pazarını tanıtmak istediler. İlk olarak İzmir-Çeşme’ye giden ortaklar, burayı beğenmediler. O dönemde babalarının Fethiye’de aldığı 36.000 metrekarelik araziyi gösterdikleri ortakları ile, turizm yatırımı yapacak olan ‘ORKA Grubu’nun da temelini atmış oldular.
Torunoğulları, tencere işindeki son gelişmeyi anlatırken şunları ifade etti: “Ortaklarımız İtalya ve İspanya üzerine diretmekten vazgeçtikten sonra Fethiye’yi çok sevdiler. İşlerin artması dolayısıyla tam anlamıyla profesyonel bir kadro çalışması başlattık. Bu konuda, verimli ve vefakâr çalışmalarıyla rahmetli Ali, Oflu İsmail Öztürk, Siho Perkgöz, Hasan Seçilmiş ve rahmetli Metin Kandemir’in büyük katkılarını gördük. Oluşan pazarlama ağının ilk dönemlerinde sadece erkek pazarlamacılar vardı; ama şu an çalışanlarımızın % 80’i bayan elemanlardan oluşmaktadır. Geriye dönüp baktığımda, zamanın su gibi akıp geçtiğini görüyorum. 1981 yılından itibaren başlayan ticari hayatım her yıl daha da büyüyerek devam etti. Çeşitli krizler yaşadık ama hepsinin üstesinden bir şekilde geldik. Dürüst çalışkan ve azimli olduktan sonra Allah yardım ediyor ve başarıya ulaşıyorsunuz.”
Torunoğulları, Hollandalılar tarafından da tanınmış bir hale geldi. Öyle ki, Hollanda medyası ondan ‘Panneman’ (Tencereci-Tencere Adam) olarak söz ediyordu.
Turizm ve otelcilik
Turgut Torunoğulları, seyahat ve turizm işine de heveslenmişti. Bulunduğu şehirde uçak bileti satışına başlayan Torunoğulları’nın, o zaman Türkiye’ye en çok uçuş yapan Osman Çelik’e ait Komflay ile bağlantısını da ben yapmıştım. Daha sonra Corendon satışlarıyla da seyahatçılığı hakkıyla yapmaya başlayan Torunoğulları, bu kez turizm yatırım işine el attı.
1990’lı yıllarda turizm yatırımına başlayan Torunoğulları şöyle diyor: ” Turizm işine Fethiye’de başladık. Daha sonra Orka Hotels markasını kurarak, Türk turizmine büyük kapasiteli beş yıldızlı tatil köyleri ve oteller kazandırdık. Marmaris-İçmeler’in en güzel koyunda konumlanmış Sentido Orka Lotus Beach ile ORKA Hotels markasını zamanla büyüttük. Bugün 20’nin üzerinde parkımız ve 15 otelimiz var. Sentido markamız bizim için çok özel. ”
Ali, Yavuz ve Ercan’nın kontrolünde bulunan ORKA için Torunoğulları şunları söylüyor: “Yatırımlarımız içinde tatil köylerinden komplekslere, otellerden inşaatlara ve emlak bölümüne kadar her şey var. Yapmış olduğumuz bu yatırımlarda özellikle villaları, apartları ve daireleri yabancılara satıyoruz. Ayrıca, diğer alanlarda da yabancı girişimcilere satışlar yapıyoruz. Bu satış yaptığımız yabancı ülkelerin başında İngiltere, Rusya, Hollanda ve diğer ülke vatandaşları yer alıyor. Yatırımlarımızın genişliği Fethiye, Dalaman, Kalkan ve Ölüdeniz çevresinde yaklaşık 200 km’lik bir alandan oluşuyor. Yaptığımız yatırımları, kişilerin özel isteğine göre de hazırladığımız oluyor. Emlak çalışmalarımız sadece Türkiye’de değil, Hollanda’da da devam etti.”
Turgut Torunoğulları, aile fertlerine dağıttığı sorumluluk görevlerini anlatırken şöyle diyor: “Türkiye’deki yatımlarımızdan ‘ORKA Otelleri’ yönetiminde, kardeşlerim Ali ve Yavuz ile oğlum Ercan bulunmakta. Yatırımlarımızın tüm kontrolü ‘Edelstaal Group’un altındadır. Tüm ortaklarım, kardeşlerim, aile bireyleri ve çalışan arkadaşlarımızla beraber bu çatı altında çalışmalar yapıyoruz.”
Marmaris’teki Sentido Orka Oteli’nde bizi konuk eden Torunoğulları, tetkik gezintisini alan arabası ile yaptı. Tekne turu da yaptığımız ziyaret sırasında çekilen fotoğrafta, Sentido Orka Oteli arka planda görülüyor.
Hollanda ve Türkiye’deki başarılarına istinaden, Türk turizminin markalaşması için neler düşündüğünü sorduğumuz Torunoğulları şunları anlattı:
“Hayal olarak gördüğüm, ama var olan yapılanmamızla hedeflediğimiz ‘ORKA Oteller Zincirini’ni de ‘Hilton’ zincirleri gibi dünyanın her yerinde açmak istiyoruz. En büyük idealimi sorarsanız: Benim için bu saatten sonra ‘ortaklarımla ve kardeşlerimle bir arada olmayı sürdürmek’ en büyük idealimdir.
Edelstaal şirketimizi 1981 yılında kurduk ve 40 yıla aşkındır önemli projelere imzamızı attık. Bunun dışında Fethiye’de yüzde 25 İngiliz ve yüzde 10 Hollanda ortaklı çok büyük bir tema park yaptık. Zaten bizim yatırımlarımızın hepsinde yabancı ortaklarımız bulunuyor. Yabancı ortaklıklar ile, finansal sıkıntılar daha kolay çözülüyor.
Türkiye’nin bu kriz ortamında yaptığımız Tema Park, Türk Turizmine çok yararlı ve istihdam yaratan bir proje olacaktır. ”
“Tema Park projemize yabancı ortaklarımızın da destekleri bulunmaktadır. Edelstaal olarak, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sıkıntılı süreçte elimizi taşın altına koyduk ve yurtdışından Türkiyeye yatırım getirdik. Açıkca ifade etmek gerekirse, biz Hasan’ın parasını Hans’a değil Hans’ın parasını Hasan’a kazandırdık. Edelstaal aile şirketi olarak hedeflerimizden biri de , her sene küçük yada büyük ölçekli bir şirket kurmak ve bu şirkete en az 3 yabancı ortak ile birlikte yatırım yapmak ilkelerimiz arasındadır. Edelstaal şirketimizde muhakkak %10 ile %15 arasında yabancı ortağımız bulunmaktadır. Bunun sebebi, olabilecek krizlere karşın birbirimize destek olmaktır.
Korona salgınını atlattığımız zaman, Türk Turizminin markalaşması için hiçbir sorun yoktur. Bunun için her türlü durum müsaittir. Otellerimiz, servisimiz ve çalışan personelimiz ile Türk turizmi markalaşmaya açıktır. Sadece, her şey dahil sistemi kalkar ve daha iyi bir sisteme geçilirse, Türk turizmi ciddi bir ivme kazanacaktır. Bundan şüphem yoktur.”
Turgut Torunoğulları, hayal edip de yapamadığı işler olup olmadığı şeklindeki bir soruya şu yanıtı veriyor: “O zaman ben de size biraz daha detaylı açıklayayım. Hayatta, küçüklüğümden bu yana ne istediysem oldu. Eşime âşık oldum; onunla evlenmek istedim ve oldu. İşlerimde çok çalıştım ve karşılığını gördüm. Aile bireylerimle ve ortaklarımla sıkıntısız işler yaptım; onlarla verimli paylaşımlarda bulundum. Biraz durumum iyi olduğunda hedeflediğim bir konu vardı: Doğduğum köye bir okul yaptırmak. Çok şükür, köyüme bir ilköğretim okulu yaptırdık. Doğu’da kız çocukları pek okutulmaz ya. Kız çocuklarını eğitim seferberliğine katmak amacıyla bir ‘Kız Sağlık Meslek Lisesi’ yaptırdık. Ayrıca, bu çocuklarımızın staj ve iş bulmaları açısından yine Kars’a bir özel hastane yaptırdık. Son bir isteğim de Kars’a soyadımızı taşıyan bir üniversite kurabilmektir. Bunlar bizim için hayal değil artık. Sadece zamanlamasını bekliyoruz.”
Torunoğulları’nın Kars’a armağan ettiği Meslek Lisesi’nin açılış töreninden
Başarının sırrı
‘Gerek iş dünyasında ve gerekse sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerde başarılı olmanın sırrı nedir’ şeklindeki bir soruya da Torunoğulları şu yanıtı verdi:
‘Başarılı olmanın en önemli püf noktası, öncelikli olarak yapacağınız işi sevmelisiniz. Eğer, yaptığınız işi sevmiyorsanız başarılı olma şansınız düşüktür. Herkesin başarılı olacağı bir branş yada meslek dalı vardır. Buradaki en önemli ayrıntı, yeteneğinize doğru bir yön vermektir. O zaman başarı da kendiliğinden gelecektir. Gençlere tavsiyem; özellikle sevecekleri işi, mesleği yapmalarını tavsiye ediyorum. Avrupa’daki gençlere de tavsiyem; hangi meslek yada iş dalı olursa olsun, avukat iseniz o ülkenin hukukunu yazın, doktor iseniz sağlık sistemini ve işleyişini bilin. Örnek isimleri kendinize referans alın. Örneğin; Dr. Mehmet Öz’ü referans alın , Yöneticilikte Muhtar Kenti örnek alın. Örnek insanları referans alırsanız iz bırakan insan olursunuz ve toplumda rol model olarak yer alırsınız.
Şunu da ifade etmek isterim ki, yaptığınız işi severseniz ve o işte ‘daha iyi nasıl olurum , nasıl daha iyi fayda yaratabilirim ve hedeflerimi nasıl yükseltebilirim’ diye düşünür ve uygularsanız, daha başarılı olursunuz. Tek dikkat edilmesi gereken husus, işinizi severek yapma önceliği olmasıdır.’
Ses çıkaran görev ve etkinlikler Turgut Torunoğulları’nın yaşam sürecinde üstlendiği çok değişik ve önemli görevler olduğu gibi, çok ses getiren etkinlikleri de olmuştur.
Hollanda’da, Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ta yıllarca başkanlık yapan Torunoğulları, dernekleşmeden nasıl yararlanılacağının örneklerini gösterdi.
Yaklaşık 8 yıl Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Avrupa Komite Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğu Danışma Kurulu Üyeliği, Hollanda-Türkiye İş Konseyi NETUBA’da Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Turgut Torunoğulları, Avrupalı Türkleri kendi ailesi olarak görmekte ve bu geniş ailenin sorunları ile yakından ilgilenmektedir. Sürekli olarak hazırladığı raporları Ankara’ya Türkiye ve Avrupa’daki muhataplara sunmakta ve bunun meyvelerini de almaktadır.
Torunoğulları’nın yurtdışından Ankara’ya taşıdığı faaliyet karnesine baktığımız zaman, bu karnenin pekiyilerle dolu olduğunu görürüz.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Avrupa Bölge Komitesi Başkanı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğu YTB’nin Hollanda Danışma Kurulu Onur Üyesi olarak yıllardır mücadele eden Torunoğulları şunları söyledi:
”DEİK ve Dış Türkler ve Akraba Topluluğu olarak, Avrupa’da çok geniş kapsamlı araştırmalar yaptık ve raporlar hazırladık. Hollanda’nın yanısıra diğer Avrupa ülkelerindeki STK’larla, işadamlarıyla ve DEIK/DTİK’in o bölgedeki temsilcileriyle çok ciddi çalışmalar yaptık. Bu raporları tekrardan süzgeçten geçirerek, gerçek sıkıntı ve sorunlarımızı tespit ettik. Türkiye’de ilgili bakanlıklara ve aynı zamanda Avrupa’da yaşadığımız ülkelerde de görüşmeler yaparak, sorun ve sıkıntılarımızı dile getirdik ve raporlar halinde kendilerine sunduk. Sunulan bu raporları hem buradan hem de Ankara’dan bizzat takipçisi olduk.”
Triptik hakkının 3 aydan iki yıla uzatılması için verdiği mücadelede büyük bir başarı elde eden Torunoğulları’nın bir başka başarısı da, bedelli askerlik konusunda oldu.
İlk önce 10 bin euro olan bedel, daha sonra 6.500 euroya düşürülmüştü ama bu, Torunoğulları için yetmezdi. Torunoğulları bu konuda da şunları söyledi:
”Geçmişte yaptığımız araştırmalar, ilgili mercilere sunduğumuz raporlar herkesin malumudur. YTB ile çok uzun bir süreçli bir çalışma neticesinde, Cumhurbaşkanımız bedelli askerlik ücretini 10 binden 6 bin 500 avroya indirdi. Bu rakamın daha da aşağı indilmesi için meclisin kararı gerekiyordu ve zamana ihtiyaç vardı. Zaman içerisinde kanunlar gerçekleşti, o zamanın Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bedelli askerlik ücretinin 1000 avroya indirildiği müjdesini verdi ama sonradan bu meblağ yine 5 bin oldu.
Bu, DEİK ve YTB’nin başarısıdır. Biz çantamızda, elimizde raporlarla meselenin önemini anlatmaya çalışırken, çoğu insanımız bize inanmıyordu. Ancak şahsım ve ekibimiz başaracağımıza inanıyorduk. Bu güzel projelerin sonucunu almak çok büyük mutluluktur. ‘Bu projeleri Turgut Torunoğulları yaptı’ diye birşey kabul etmem asla söz konusu değildir. Çünkü bu projeleri arkadaşlarla hep birlikte gerçekleştirdik. DEİK, YTB ve Avrupa’daki STK’larımızla bu işlerin altına imza attık. Benim şahsımda yüklenen bir misyon olduğu için belki ben ön plana çıktım ancak asla tek başıma yapmadım.”
Dışişleri Bakanı Edelstaal’a geldi
Turgut Torunoğulları’nın en çok takdir edilen girişimlerinden biri de, Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders’i daveti oldu. Hem de, Türkiye ile Hollanda ilişkilerinin en ateşli olduğu bir dönemde.
Hatırlayacaksınız, 11 Mart 2017 günü Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu, Hollanda’ya özel bir ziyarette bulunacaktı. Çavuşoğlu’nun geliş amacı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Avrupa’daki yurttaşlarımız ile bütünleşmekti. Ama Hollanda bu gibi toplatılara izin vermeyeceğini açıklamıştı. Buna rağmen Çavuşoğlu ‘gideceğim’ dedi ve uçağı Hollanda rotasına girdi. Hollanda Başbakanı Rutte, gazetecilerin bu konudaki sorusu karşısında, ‘Gelemez, göreceğiz’ gibi sert laflar etti. Tabii ki inişe izin verilmeyen uçak rotasını değiştirdi ve Brüksel’e indi.
Ama Türkiye bu konuda bir şeyler yapmak için kararlıydı. O sırada Almanya’da bulunan Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya, Ankara’dan ‘Hollanda’ya geç’ talimatı verildi. Bizim Bakanımız da otomobil ile Hollanda’ya izinsiz bir giriş yapmış oldu. Poşis takibatı işe yaramadı ve Bakan’ımız Rotterdam’a girmeyi başardı. Rotterdam Başkonsolosluğumuz önünde otomobili sıkıştırılan Bakan’ın dışarı çıkmasına izin verilmedi. Başkonsolosumuz otomobile kadar geldi ama, bir çay verilmesine bile izin verilmedi. Saatlerce süren bu engellemeden sonra Bakanımız poliş nezaretinde sınır dışı edildi.
Gelişmelerden rahatsızlık duyan yurttaşlarımız, ellerine Türk bayraklarını alarak Başkonsolosluğumuz önünde toplanmaya başladilar. Hollanda polisi o kadar kararlıydı ki, konsolosluğumuza gitmekte olan yurttaşlarımızı sokak aralarında bile durduruyorlardı. Sonunda bine yakın Türk Başkonsolosluğumuz önünde toplanarak, Hollanda’nın bu katı tutumunu protesto ettiler. Olay televizyonlardan canlı yayınlanırken, polisin yurttaşlarımıza karşı yaptığı köpekli engellemeler üzücüydü.
Bu konu Hollanda gündeminde yer almaya devam ettiği sırada, Turgut Torunoğulları, Türk Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileriyle bir toplantı yapmayı planladı. Firmalarının merkez binasında yapılması kararlaştırılan bu toplantıya Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders da davet edildi. ‘Gelir mi, gelmez mi’ sorusu merak uyandırırken, Hollandalı Bakan o toplantıya gitti. Hem de beraberinde, seçim listesinde adı olan Emine Bozkurt ile birlikte…
Hollandalı Bakan o toplantıda adeta günah çıkarmıştı. ‘Ben bütün Hollandalılar’ın Dışişleri Bakanı olduğum gibi, sizlerin de Bakanıyım’ diyen Koenders, ‘Biz Dışişleri Bakanı’nıza Rotterdam Başkonsolosluğuna gidebileceğini söyledik. Ama Bakanınız, ille de bir başka yerde vatandaşları ile toplantı yapmak istediğini söyleyince, Hollanda’ya girişine izin vermedik.’ demişti.
Tam da seçim arifesinde, Hollandalı seçmenler üzerinde yanlış bir anlama olmaması için böyle davrandıklarını belirten Koenders, daha sonra yaptığı temslar ile, Türkiye-Hollanda arasındaki gerginiği yumuşatmıştı.
İşte, Turgut Torunoğulları, bir Bakanı kendi mekanına getirtebilecek kadar başarılı bir eylemci olduğunu da böylece kanıtlamış oldu.
Hollanda Dışileri Bakanı Bert Koenders, Türkiye ile Hollanda arasında çıkan kriz sırasında, Torunoğulları’nın Edelstaal Group firmasına gitmiş ve Türk Sivil oplum Kuruluşları temsilcileriye görüşmüştü.
Hollanda-Türkiye iş ilişkileri
Turgut Torunoğulları, Türkiye ile Hollanda arasındaki iş ilişkilerine değinirken, Hollanda’da yetişmekte olan gençlerimizin durumunu da değerlendirdi.
Torunoğulları şöyle dedi:
“Hollandalı iş adamlarının Türkiye’de 25 milyarı aşkın yatırımı var. Türk işadamlarının Hollanda’da 15 milyarlık yatırımı var. Hollanda’ya sattığımız kadar Hollanda’dan mal alıyoruz. Sadece ben değil bugün Hollanda’da 25 bine yakın Türk esnaf var. Bunlar yılda 10 milyar euro ciro yapıyorlar. Türkiye kökenli öğrencilerin yüzde kırkı bir üniversite ya da yüksek okul öğrencisi. Kadın girişimcilerimiz de var. Siyasi partilerde yer alan Türk sayısı da çok. Milletvekillerimiz, Belediye Meclis Üyeleri’miz, İl Genel Meclisi Üyeleri’miz var. Bakanlarımız bile oldu. Türk toplumu Hollanda’nın ayrılmaz bir parçası haline geldi.” Torunoğulları, gençlerimizin Türkiye turizminde de yer almaları gerektiğini belirtirken şunları söyledi:
“Otelciler olarak yapmamız gereken en önemli şey, gençlerimizi turizm sektörüne yetiştirmek ve onları bu sektörü meslek olarak benimsemelerini teşvik etmeliyiz.
Son yıllarda genç kuşaklar turizmde kendini yetiştirmiş, dil bilen ve kalifiyeli personel olarak sektöre katkı sağlamışlardır. Bunun için turizmde gençlerimize için kalıcı istihdam yaratmak ve turizm sektörünü mevsimsel bir iş alanı değil, bir meslek olarak görmelerini sağlamalıyız.
Sadece yaz sezonunu kapsayan değil, bütün bir yılı çalışma imkanı olarak sunmalıyız. Benim fikrim; Kışın Ege bölgesinde ve Akdeniz’de oteller kapalı oluyor. Avrupa’da gurbetçilerimizin bir çoğu yaşlanıyor ve bakıma muhtaç olanlar olacak, onlara 5 yıldızlı tesislerimizde uygun olan bir fiyat
tekabülünde hizmet verirsek ve devletimiz de bunu sübvanse ederse, hem
otellerimiz açık olacak, hem de hem istihdamda sürdürülebilirlik olacak ve otelciler otellerini kapatmamış olacaktır. Aynı mantık, yazın kapalı olan doğu ve güneydoğudaki oteller için de uygulanabilinir.
Bugün Avrupa’da 5 milyon soydaşımız yaşamaktadır. Bu nüfus yaşlanıyor ve büyük bir kısmıda emekli olacaktır. Bu nüfusu doğru yönlendirebilirsek hem otelcilere hem devletimize ciddi bir kaynak oluşturmuş oluruz. “
Futbola katkıları
Torunoğulları aile fertleri, futbola sevgi besleyen bir yapıya sahipler. Kulüplerde hem yönetici ve hem de sponsorluk yapan Torunoğlu’na bu konuyu da sorduk: “Bildiğiniz gibi Erdal, geçtiğimiz dönemlerde ve şimdi Beşiktaş’ın yönetiminde yer alıyor. Aykut, Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanlığını yapıyor. Ercan da amcaları gibi Beşiktaşlı. Ertan Fenerbahçe taraftarı. Baktım içlerinde Galatasaray’ı tutan yok. Ben de Galatasaraylı oldum. Ben tamamen ‘farklılık olsun’ diye Galatasaray’ı seçtim. Avrupa’da başarı sağlayan tüm takımlarımıza aynı oranda yakınım. Yeter ki başarı olsun”
Beşiktaş yönetimindeki Erdal, Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut Torunoğulları
Ayrıca, ‘Fethiyespor’a ve Den Bosch’ta mücadele eden ‘CHC Orka’ya verdikleri destekleri de belirtmemizde yarar var. Bir ara Fethiyespor’un 12 yıl aradan sonra 2’nci Lige çıkmasında Torunoğulları’nın desteği azımsanacak gibi değil.
Turgut Torunoğulları Den Bosch şehrindeki CHC/ORKA adlı kulübün de sponsoru
Aile içi bütünleşme
Torunoğulları ailesinin kültür, örf, âdet ve saygı çerçevesi içerisinde olması da ayrıca bir güzellik ve özellik katıyor aileye.
Aile içerisinde bulunan çocuklar, küçük yaştan itibaren şirkete getiriliyor ve yapılan işler hakkında bilgi sahibi ediliyorlar.
Mesela, 16 yaşına giren bir aile bireyi toplantılara dinleyici olarak katılıyor. 18 yaşında katılımlarda söz hakkı ve 20 yaşında da oy hakları oluyor. Aile içerisinde, eğilimine göre yapacağı eğitim de belirleniyor.
Örnek olarak, Turgut Torunoğulları’nın kızlarının biri uluslararası ekonomi, diğeri ise uluslararası hukuk okuyor. Ayrıca, diğer yeğenlerinin çoğu da yüksek okullarda inşaat ve ekonomi okuyorlar ve kendi işlerine yarayan alanlarda eğitimlerine devam ediyorlar.
Turgut Torunoğulları’nın bu başarısının arkasında, başta eşi, kardeşleri ve çocukları olmak üzere, aile arasındaki muazzam birlik ruhu yer almaktadır. Büyük oğlu Ercan, Orka Hotels ve Orka İnşaat’ta görev yapıyor, büyük kızı Özlem, Avrupa şirket merkezinde finansmanda görev yapıyor. Küçük kızı Zeynep şirketlerin hukuk işlerinin ve küçük oğlu Caner ise Marmaris’teki otellerde görev yapıyor.
Ercan’ın düğünü
Ercan Torunoğulları-Melek Çelik çiftinin düğünleri Marmaris’teki Sentido Orka Oteli’nde yapılmıştı. Beşiktaş’ın eski başkanı Fikret Orman, o zaman ikinci Başkan ve şimdiki as Başkan olan Ahmet Nuri Çebi, Pınar Eczacıbaşı, sanatçılar Nuri Alço, Onur Akın, Hakan Altun, komedyen Yavuz Seçkin gibi isimlerin renk kattığı düğüne, Hollanda’dan da seçkin isimler katıldı.
Fikret Orman, Pınar Eczacıbaşı ve Zeynel Abidin Erdem’in şahitlik yaptıkları nikahı, Marmaris Belediye Başkanı Muhammet Ali Acar kıymıştı.
Düğüne, Hakan Altun, Aydın Aydın ve Onur Akın güzel şarkılarıyla renk katmışlardı.
Türkiye ve Hollanda’dan çok sayıda davetlinin katıldığı açılışta Edelstaal Group Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları’nın büyük oğlu Ercan Torunoğulları muhteşem bir düğünle Melek Çelik ile evlenerek dünya evine girdi.Törende, Beşiktaş’ın eski Başkanı Fikret Orman gibi ünlü isimler çoğunluktaydı.
Özlem’in düğünü
Özlem Torunoğulları-Reyhan Öztürk’ün düğününde ünlü isimler vardı.
Çiftin nikah şahitliğini, Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman, Dünya Ekonomik İş Konseyi (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı, Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, DEİK Türkiye, Balkanlar İş Konseyi Başkanı Ömer Süsli yapmışlardı.
Düğüne, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman Dünya Ekonomik İş Konseyi (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı, Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, Türkiye, Balkanlar İş Konseyi Başkanı Ömer Süsli, İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo Tatlıses, sinema oyuncusu Nuri Alço, Kars, Ardahan, Iğdır (KAI) Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Yiğit ve Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut Torunoğulları ile çok sayıda seçkin davetli katılmışlardı. Düğün töreninde sanatçı Gökhan Tepe ve bir çok ses sanatçısı sahne almışlardı.
Zeynep’in nişan ve düğünü
Turgut- Ergül Torunoğulları çiftinin kızları Zeynep ile Zeki -Müzeyyen Kerenciler’in oğulları Serhat dünya evine girmenin ilk adımı olan nişan merasimi, Lahey’deki Kurhaus Saray binasında gerçekleştirmiştiler.
Zeynep ile Serhat’ın, Hollanda Kraliçesi’nin evlendiği sahil kenti Scheveningen’deki Kurhaus Saray da gerçekleşen nişan merasimine, T.C Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan ve eşi Manolya Doğan, Hollanda eski Senato Başkanı Rene van der Linden, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Milletvekili Coşkun Çörüz, Rotterdam Büyükşehir Belediye Başkanı Hamit Karakuş, Feijenoord Belediye Başkanı Seyit Yeyden, 2008 Hollanda Güzeli Deniz Akkoyun, Hollanda Türk İşadamları Derneği (HOTİAD) üyeleri, Türk ve Hollandalı politikacılar, işadamları, üst düzey bürokratlar ile basın mensupları katılmışlardı. Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan ile Hollanda eski Senato Başkanı Rene van der Linden’in nişan yüzüklerini taktığı merasim Kanal Avrupa tarafından canlı olarak yayınlanmıştı.
Yaklaşık 5 saat süren nişan merasimi, sanatçılar Zeki Erdem ve Gökhan Tepe’nin birbirinden güzel şarkı ve türküleriyle son bulmuştu.
Zeynep ve Serhat, bu muhteşem nişan töreninden 2 ay sonra, bu kez İstanbul’da yapılan yine muhteşem bir şölen ile evlenmişlerdi..
İnci’nin düğünü
Edelstaal Group’un Yönetim Kurulu üyesi ve Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut ve eşi Selma Torunoğulları’nın kızları İnci’nin, Yavuz Karalar ile evlilik törenleri muhteşemdi.
Den Bosch şehrindeki Brabant Salonlarında yapılan düğüne, Holland ave Türkiye’den davetliler katılmışlardı.
Caner, gastronomi İCON’un yönetiminde…
Turgut Torunoğulları’nın henüz bekâr olan oğlu Caner, gastronomi alanında faaliyet göstermeye başlayan Edelstaal’ın İCON- BEACH-MADO dükkânlarından sorumlu. Marmaris’te Michelin ödüllü dünyaca ünlü İtalyan aşçı Enzo Crimeli’nin hünerlerini sergilediği tesisi yönetiyor. Türkiye’den sonra Avrupa ve Amerika’ya da yayılacak olan ICON-MADO dükkânlarından biri, Hollanda’nın Utrceht şehrindeki, ünlü kapalı alışveriş merkezi Hoog Catharijne’de açıldı.
Yavuz, FETOB Başkanı ve TÜROFED Yönetim Kurulu Üyesi
Orka Otelleri’nin atar damarı konumundaki Yavuz Torunoğulları, Fethiye Turistik Otelciler ve İşletmeler Birliği FETOB’un Başkanlığını yaptığı gibi, Türkiye Otelciler Federasyonu TÜREFED’in de Yönetim Kurulunda yer aldı. Yazılı ve görsel medyanın ilgi odağı olan Yavuz, Türk turizminin geleceği hakkındaki görüşleri ile bilgilendirici oluyor.
Yavuz Torunoğulları, turizmdeki başarılarından ötürü, zamanın Bakan’ı Numan Kurtulmuş’tan ödül almıştı.
… VE BABA TORUNOĞULLARI
Torunoğulları ailesinin başı olan baba Hacı Faik Torunoğulları’nın ardından.
Fethiye’deki cenaze töreni ve sonraki dini ritüellere, siyaset, futbol, sanat ve iş dünyasından ünlüler, Hollanda’dan gidenler ve kalabalık bir halk topluluğu katılmıştı.
Cenaze törenine Hollanda’dan gidemeyenler için düzenlenen Mevlid ve taziye programına da, Avrupa’nın dört bir yanından, sevenler katıldılar.
Başta Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli olmak üzere, iş dünyası ve sivil toplum temsilcilerinin yığınlar halinde geldikleri Den Bosch şehrinde trafik alt-üst oldu.
Yazı: İlhan KARAÇAY Fotoğraflar:Mustafa KOYUNCU
Turizm yatırım rekortmeni Orka Şirketler Grubu’nun Kurucusu Turgut Torunoğulları, Fethiye Turistik Otelciler Birliği eski başkanı ve Orka Hotel Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Torunoğulları, Beşiktaş (BJK) yöneticiliği yapmış olan Erdal Torunoğulları, yönetimde yer alan Ertan ve Aykut Torunoğulları’nın, 27 Aralık 2022 günü kabettikleri Hacı Faik Torunoğulları’nın, Fethiye’deki cenaze töreni ve sonraki dini ritüellere, siyaset, futbol, sanat ve iş dünyasından ünlüler, Hollanda’dan gidenler ve kalabalık bir halk topluluğu katılmıştı.
Cenaze törenine Hollanda’dan gidemeyenler için düzenlenen Mevlid ve taziye programına da, Avrupa’nın dört bir yanından, sevenler katıldılar.
Başta Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli olmak üzere, iş dünyası ve sivil toplum temsilcilerinin yığınlar halinde geldikleri Den Bosch şehrinde trafik alt-üst oldu.
Orka Şirketler Topluluğu’nun Hollanda’daki Holdingi, Edelstaal İnternational Simtronic binasında saat 13.00’te başlayan program, Mustafa Aydın (HDV Fahri Din Görevlisi), Ferhat Arslan (HDV Zevenbergen Din Görevlisi), Veysel İlan (HDV Den Bosch Din Görevlisi), Halit Demir ve Yusuf Öznavruz‘un okudukları Kur’ân-ı Kerîm ile başladı.
Mevlid-i Şerif, ilahiler, kasideler, sohbetler ile devam eden program, Hacı Faik Torunoğulları için yapılan dualar ile gece yarısına kadar devam etti.
Hollanda ve hatta Avrupa’nın dört bir yanından otomobilleri ile gelen yığınlar, Den Bosch trafiğinin tıkanmasına neden oldu. Simtronik binası etrafında park yeri bulmak zorlaşınca, özel valeler evreye sokuldu.
İnsani duruşları ve sıcak ilişkileri ile gönüllerde yer edinen Torunoğulları ailesine gösterilen bu ilginin nedenlerini bilmek isterseniz, lütfen web sayfamda yayınlanan 29 Nisan 2021 tarihli TORUNOĞULLARI AİLESİ haberime bakınız.
HER ŞEYE RAĞMEN İŞLER DEVAM ETTİ.
Den Bosch şehrindeki Mevlid ve taziye programında, Torunoğulları ailesinden bir eksik vardı:
Turgut Torunoğulları’nın oğlu Ercan.
Küçük Torunoğulları, Fethiye ve Marmaris’te yönettiği Akua Park ve eğlence yerlerindeki işini, bir şartla bırakamazdı. O da, bu işyerlerine Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan’ın gelme durumuydu.
Öyle de oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fethiye’de gençler ile buluşacaktı.
Bu buluşma için seçilen yer, Ercan Torunoğulları’nın yönettiği yerdi.
ANVERS’TE MADO’YU AÇTILAR
Torunoğulları kardeşler, Fethiye’deki cenaze töreninden sonra, Belçikalı milletvekillerinin de katılacağı bir açılışı ihmal etmediler. Anvers şehrinde MADO zincirine bir restaurant daha eklediler.
OTEL RESTORAN ZİNCİRİ YENİ YIL TOPLANTISI
Hollanda’da, Ertan Torunoğulları ve Tarık Saki’nin inisiyatifi ile kurulan, otel ve restaurant işletmecileri biriliği HORECABOND NEDERLAND, Yeni yıl resepsiyonunu, Utrecht’teki Torunoğulları’na ait ICON LOUNGE’ta yaptı.
Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli’nin de katıldığı resepsiyona iş dünyasından Türkler katıldılar.
SONUÇ
Torunoğulları ailesi içinde yer alan bireyler ile ilgili yazılacak çok şey var. Ne var ki bunun için bir kitap yayınlamak lâzım olacak. Ben ancak 22 adet A4 sayfasına bu kadarını sığdırabildim.
Torunoğulları ailesine ait kitabı yazmak da, yine bana nasip olur inşallah!
131 Ülkeden 1734 diaspora delegenin katıldığı Kurultay’a Türkiye’den de 3 bin davetli katıldı.
Kurultay’daki seçimlerde, ünlü işadamı Turgut Torunoğulları, oybirliği ile Avrupa Bölge Komitesi Başkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk diasporasının yaklaşık 8 milyonu bulduğunu düşünürsek, üzerinde yükseldiğimiz zeminin önemini daha iyi anlayabiliriz.” dedi
DEİK/DTİK Başkanı Nail Olpak, “Diaspora diplomasisi, bizim için ikincil değil, asli bir faaliyettir” dedi.
Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör, katıldığı panelde, “Türk’ün ezelî ve ebedî imtihanı” konusunu işledi.
İlhan KARAÇAY derledi: Mustafa KOYUNCU fotoğrafladı:
Dünya’daki Türk diasporasının önemli isimlerini bir araya getiren, Dünya Türk İş Konseyi, 10’uncu Kurultayı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın katılımıyla gerçekleşti. ‘Muhteşem’ olarak nitelenecek Kurultay’ın en ilginç gelişmelerinden biri de seçimler oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve DEİK/DTİK Başkanı Olpak’ın konuşmalarına girmeden önce, ‘küçük’ ülke Hollanda’dan ‘büyük’ katılıma ve seçimlere kısaca değineyim:
KÜÇÜK HOLLANDA’DAN BÜYÜK KATILIM Dünya’nın dört bir tarafından 5 bine yakın davetlinin katıldığı Kurultay’a, ‘küçük’ Hollanda’dan ‘büyük’ katılım oldu. Kurultay’ın en önemli ve ilginç gelişmelerinden biri de seçimler oldu.
Dünyanın neresinde olursa olsun, Türkler’in katıldığı seçimlerde, kıran kırana gruplaşma olur muhakkak. DTİK’teki seçimler öncesinde de dini, siyasi ve demokratik gruplaşma olmuştur tabii.
Bu seçimlerde Dünya’nın dört bir yanındaki ülkeler için, önce ‘Ülke temsilcisi’ seçildi. Daha sonra da, Avrupa Bölge Komitesi (29 ülke), Avrasya Bölge Komitesi, Asya Pasifik Bölge Komitesi (7 ülke) Amerika Bölge Komitesi (7 ülke), Afrika-Ortadoğu-Körfez Komitesi, Balkanlar Bölge Komitesi (15 ülke) için Başkanlık seçimleri yapıldı.
Bu seçimler içinde en sakin ve en belirleyici seçim, Avrupa Bölge Komitesi Başkanlığı seçimi oldu. Zira bu bölge seçimindeki tüm adaylar, Hollanda’nın ve Türkiye’nin ünlü iş adamı Turgut Torunoğulları’na duydukları saygıdan ötürü adaylıktan çekildiler. Böylece seçimi 29 ülkenin oybirliği ile Turgut Torunoğulları kazanmış oldu.
Kurultay’da kardeşlerinin de desteğini alarak, DTİK Avrupa Komitesi Başkanlığı’na seçilen Edelstaal Simtronic ve Orka Hotels Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları, “Birlik beraberlik içerisinde çalışarak DTİK çatısı altında Türkiye’yi en iyi şekilde tanıtacağız. Ticari sorunlarımızı birlikde çözeceğiz. Daha öceki 8 yıllık Avrupa Komitesi Başkanlığı dönemimde yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır. Seçilmiş arkadaşlarımla birlikte sorunlarımızı tesbit ederek birlikte çözeceğiz”. dedi
Kurultaya, ‘küçük’ Hollanda’dan, ‘büyük’ katılım oldu. Seçimlerde, Hollanda’dan gelen 100 kadar delege Torunoğullarını desteklediler.
Hollanda’dan bir başka önemli katılımcı da Veyis Güngör oldu.
Kurultay’ın ‘Yumuşak Gücümüz:Türk Diasporası’ peneline katılan Veyis Güngör, daha sonraki yorumunda şunları yazdı:
Türk’ün ezelî ve ebedî imtihanı
Dünya Türk İş Konseyi Kurultayı’nın 10’uncusu İstanbul’da gerçekleşti. Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan kurultaya Türkiye dışından 131 ülkeden 1734 delege katıldı. Türkiye’den de katılanlarla bu sayı dört bine ulaştı. Kurultaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bakanlar ve Türk Devletleri Teşkilâtı üye devletleri temsilcileri de katıldılar.
Kurultayda dikkat çeken üç beş noktayı burada kısaca ifade etmek istiyorum.
Öncelikle, kırk yıldır küçük büyük, Avrupa ve uluslararası organizasyonlar yapan ve dahi bu işlerin ne kadar meşakkatli olduğunu tecrübe etmiş birisi olarak, kurultay organizasyonunu takdir etmem gerekiyor. En ufak detayın bile düşünülmesi, her an yardıma koşan görevlilerin olması bu işin uzmanlığının işareti olsa gerek.
Gaspıralı İsmail
Kurultay için seçilen temanın, “Türk Devletleri Teşkilatı: 5 devlet tek diaspora” olması, bize bundan yüz yıl önce ifade edilmiş ve gençlik yıllarımızın büyük hayalini hatırlatmıştır. Bu hayali Cumhurbaşkanımız Kurultayda yaptığı konuşmada şöyle ifade etmiştir: “Merhum İsmail Gaspıralı’nın dilde, fikirde, işte birlik ülküsü ham bir hayal değil. Dün olduğu gibi bugün de birliğimizi ve bütünlüğümüzü sağlamak, idame ettirmek, büyütmek en çok ihtiyacımız olan sacayağıdır.”
Asırlarca ayrı düşmek
Hakikaten Kongre salonunda asırlık ayrılıklara, asırlık hasretlere, asırlık acılara, asırlık yapaylıklara maruz kalmış Türkiye, Balkan, Doğu Akdeniz, Türkistan, Avrupa, Kafkasya ve Asya Türkleri bir aradaydı. Öyle ki, salonda dost diasporalar olarak tabir edilen Bosna Hersek, Macaristan, Moldova ve diğer ülkelerden de katılımcılar olması bu işin kaymağıydı.
Diasporaya yeni anlam
Şüphesiz bu fotoğraf bize, Türkiye dışındaki Türklerin ve dostlarının, literatürde kabul edilen diaspora tanımlarının yetersiz kaldığını gösteriyor. Kurultay sürecince gerek DEİK/DTİK Başkanı Nail Olpak’ın konuşmasında, gerekse organize edilen panellerde gündeme geldiği gibi, diaspora kavramını yeniden değerlendirmenin ve tanımlamanın kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.
Avrupa Türkleri
Özellikle Türk diasporasının önemli bir parçası olan Avrupa Türkleri, yıllardır yapmış oldukları faaliyetlerde aidiyetlerini sadece Türkiye ile sınırlandırmıyorlar. Bir taraftan Avrupa’da kendilerine yeni bir dünya kurarken, diğer taraftan da yönlerini Türkiye başta olmak üzere, kültür ve gönül coğrafyamıza döndürüyorlar. Dünyanın çeşitli ülkelerine yardım eli uzatıyorlar. İnsanlığın karşı karşıya kaldığı sorunları çözmeye gayret ediyorlar.
Ey Türk…
Kurultay programı akışında gösterilen DTİK filmi ve dostumuz Cakarta Büyükelçisi Talip Küçükcan’a da verilen ödüller üzerindeki, Bilge Kağan’ın “Ey Türk: Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin İlini ve töreni kim bozabilir?” sözleri insanın aklına Türk Dünyası’nın yeniden bir şahlanış ve uyanış içinde olduğuna işaret etmektedir.
Dünya Türk İş Konseyi Kurultayı, dünyadaki tüm güncel olumsuz gelişmelere rağmen, Türk dünyasının yeniliğe ve gelişmeye açık kadim bir medeniyet birikimi, güçlü bir devlet geleceği ve sağlam bir sosyal yapısı olduğunu hatırlatmaktadır. Kurultayda yakalanan bu sinerjinin, Türk’ün ezelî ve ebedî varoluş imtihanına kılavuzluk yapmasını temenni ederim.
Kurultay’daki panele özel olarak davet edilen Veyis Güngör, yorumunda söz ettiği Cakarta Büyükelçimiz Talip Küçükcan ile.
DEİK/DTİK BAŞKANI NAİL OLPAK’IN KONUŞMASI:
Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen kurultayın açılışında konuşan DEİK Başkanı Nail Olpak, dünyanın dört bir yanından gelen Türk diasporasını bir araya getiren etkinlikte, diasporalar arası iletişim ve ticaretin geliştirilmesi için stratejiler belirleyeceklerini söyledi.
Kurultayın sadece yayıldığı coğrafi büyüklüğü ile değil, aynı zamanda kültür ve dil birliği ile önemli bir medeniyet sembolü olan Türk dünyasının bir yansıması olduğunu belirten Olpak, ülke temsilcileri ve bölge komite başkanlarının seçimleri ile, yeni dönem teşkilatlanmalarını bir adım daha ileriye taşıyacaklarını kaydetti.
Olpak, dünyanın her tarafına saçılan Türk diasporasının, bulundukları şartlara uyumlu ve yenilenmeye açık yapılarıyla yaşadıkları topluma güç ve anlam kattığını ifade etti.
“Dünya Türk İş Konseyi’mizle diasporamız arasındaki network’u güçlendiriyoruz”
Diasporayı “beyin göçü” değil, “beyin gücü” olarak gördüğünü belirten Olpak, “Yurt dışında yaşayan Türk toplumunu da ‘göçten güce dönüşen Türk diasporası’ olarak nitelendiriyorum. Onların başarılarıyla gurur duyuyor, gönülden tebrik ediyorum. Aramızda iş dünyasından eğitime, sanattan spor ve siyasete kadar birçok alanda başarılı üyelerimiz var. Başarılarıyla ana vatanımız ile yaşadıkları ülkeler arasında köprüler kuruyorlar. DEİK olarak, ülke iş konseylerimizle ticaret, yatırım ve dostluk köprüleri kurarken, Dünya Türk İş Konseyi’mizle de diasporamız arasındaki network’u güçlendiriyoruz.” şeklinde konuştu.
“2 önemli hedefimiz var”
Nail Olpak, DEİK olarak mottolarının “işimiz ticari diplomasi”, DTİK olarak mottolarının ise “diaspora diplomasisi” olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bizim için ‘diaspora diplomasisi’ ikincil değil, asli bir faaliyettir. Çünkü bu faaliyetlerin bizler gibi sivil toplum eliyle yürütülmesi çok önemli. Bu sebeple DTİK; yurt dışındaki Türk kökenli STK’lerin ve diaspora temsilcilerinin ilişkilerini geliştirmeyi, daha çok ticaret ve yatırım yapmalarını, her birinin daha güçlü olmasını amaçlayan bir platform. 2 önemli hedefimiz var. Birincisi, yurt dışında yaşayan Türk toplumunun ekonomik, siyasi ve sosyal gücünü artırmak ve ana vatanımıza da katkıda bulunmalarına destek olmak. İkincisi ise diaspora temsilcilerimizin katkısıyla ülkemizin tanıtımına ve stratejik iletişim faaliyetlerine destek olmak. DTİK çalışmalarımızı, dünya üzerinde 6 bölge komitesi altında faaliyet gösteren ülke temsilcilerimiz ve onların altındaki şehir temsilcilerimizle gerçekleştiriyoruz. Her ülkenin, üyelerinden oluşan bir yürütme kurulu, her bölgenin de ülke temsilcilerinden oluşan bir yürütme kurulu var. “
“Diaspora kavramında da değişim ve dönüşümler yaşanıyor”
DEİK Başkanı Olpak, bugünün diasporasından beklentilerinin; yaşadığı toplumda kendi değerlerine sahip çıkarken, o toplumla uyumlu ve nitelikli güç olmaları olduğunu belirterek, her kavram gibi diaspora kavramında da değişim ve dönüşümler yaşandığını, bunlardan birinin de küreselleşmeye bağlı olduğunu vurguladı.
Olpak, “Küreselleşmeye rağmen diaspora varlığını etkin şekilde sürdüren göç yolculukları olduğu gibi başaramayanlar da var. İşte burada görev, hep birlikte bize düşüyor. Ana vatanımızda siyasi, ekonomik ve sosyal olarak daha güçlü olurken, diasporamız ile bağımızı arttırıp onların gelişimine katkı sağlayarak bu topraklara ait olan değerlerimizle, yeni dünya düzeninde daha fazla söz sahibi olacağız. DEİK ve DTİK olarak, ‘ticari diplomasimizin’ ve ‘diaspora diplomasimizin’ etkisini artırmayı sürdüreceğiz.” şeklinde konuştu.
Olpak, programa katılanlara ve destek verenlere teşekkür etti.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN KONUŞMASI:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10. Dünya Türk İş Konseyi Kurultayı’nda yaptığı konuşmada, “Türk dünyası, gerisindeki yeniliğe ve gelişmeye açık muhteşem medeniyet birikimi, güçlü devlet geleneği, sağlam sosyal yapısı, vizyoner sivil toplum kuruluşlarıyla âdeta yeni bir uyanış, yeni bir şahlanış içindedir” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 10. Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Kurultayı’nda katılımcılara hitap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında, “Türk Devletleri Teşkilatı: 5 Devlet Tek Diaspora” uhdesiyle toplanan kurultayın hayırlara vesile olması dileğinde bulundu.
Kurultay’da yapılacak konuşmaların, tartışmaların ve alınacak kararların herkes için yeni bir dönemin başlangıcı olmasını temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları aktardı: “Türk Devletleri Teşkilatı ile Dünya Türk İş Konseyi arasında imzalanacak protokolün hayırlı olmasını diliyorum. Her iş gibi Türk Devletleri Teşkilatının siyasi gücünü ve etkinliğini artıracak olan hususların başında ekonomi alanında katedeceği ilerleme geliyor. Dünya Türk İş Konseyinin yapılacak anlaşmayla teşkilatımızın âdeta bir parçası hâline gelecek olmasını bu bakımdan çok önemli görüyorum.”
Kurultayın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Buradaki şu güzel görüntünün verdiği mesajın dalga dalga tüm dünyaya yayılacağına yürekten inanıyorum. Bugün burada hem Anadolu’dan çıkıp dünyanın dört bir yanına dağılan Türk diasporasının hem Türk dünyasındaki kardeşlerimizin ve onların diasporasının hem de İslam dünyasından kardeşlerimizin temsilcileriyle bir aradayız. Sadece Türk diasporası dediğimiz diğer ülkelerde yaşayan, çalışan, eğitim gören Türkiye kökenli insanlarımızın sayısının 8 milyonu bulduğunu düşünürsek üzerinde yükseldiğimiz zeminin önemini daha iyi anlayabiliriz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Buna Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkmenistan, Macaristan gibi Türk Devletleri Teşkilatı üye ve gözlemci devletleri de dahil etmeliyiz. Böylece karşımızdaki resim çok daha anlamlı hâle gelecektir. Tabii Batı Trakya gibi, Balkanlar gibi, Kafkaslar’daki diğer kardeş topluluklar gibi soydaşlarımız ile İslam dünyasını ve onların diasporasını bu fotoğraftan ayrı tutamayız. Ana vatanları ve diasporasıyla birlikte burada temsil edilen gücün büyüklüğünü sadece bizler bilmiyoruz, bu tabloyu kendi çıkarlarına tehdit olarak görenler de aynı gerçeğin farkındalar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk dünyasının gerisindeki yeniliğe ve gelişmeye açık muhteşem medeniyet birikimi, güçlü devlet geleneği, sağlam sosyal yapısı, vizyoner sivil toplum kuruluşlarıyla âdeta yeni bir uyanış, yeni bir şahlanış içinde olduğunu anlatarak, “Önce fikir olarak ortaya çıkan, sonra eyleme dönüşen, nihayet hedeflere adım adım yaklaşma safhalarından oluşan bu süreci rahmetli Cemil Meriç’in o veciz ifadesiyle şu şekilde tasvir edebiliriz: Düşünmek savaşmaktır. Bir nesil uğruna, bir millet uğruna, bir medeniyet uğruna savaşmaktır” ifadelerini kullandı.
“HEP BİRLİKTE ÇOK DAHA FAZLA ÇALIŞMAMIZ, ÇOK DAHA YAKIN İŞ BİRLİĞİ İÇİNDE OLMAMIZ GEREKİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, buradaki her bir kişinin bir nesil uğruna, bir millet uğruna, bir medeniyet uğruna, fikriyle, kabiliyetiyle, azmiyle, çilesiyle, başarısıyla savaşarak bugünlere geldiğini söyledi.
Dünya Türk İş Konseyi gibi yapıların katkılarıyla kültürel, tarihsel, ekonomik, sosyal, siyasi bağları sürekli güçlendirmek için çalıştıklarına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, böylece hem kendi vatanlarında hem diasporadaki vatandaşların önünde yeni bir dönemi hep birlikte açacaklarını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iletişim imkânlarının geliştiği şu dönemde, ana vatan ile diaspora arasındaki bağları güçlendirmenin eskisine göre daha kolay olduğunu anlatarak, “Açık konuşmak gerekirse, özellikle Batı ülkelerinde ne Türkiye’nin ne de diğer dostlarımızın diasporadaki güçlerini bırakın birleştirmeyi, teker teker bile yeterince etkin kullanamadığı bir gerçektir. Hem sayısal hem ekonomik ve sosyal olarak bizlerden daha zayıf diasporaların, siyasi olarak çok daha güçlü olduğunu yaşadığımız her hadisede tekrar tekrar görüyoruz. Bunun için hep birlikte çok daha fazla çalışmamız, çok daha yakın iş birliği içinde olmamız, çok daha etkin mekanizmalar kurmamız gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.
Bu kurultay gibi platformların iş dünyasından başlayarak sosyal ve siyasi tüm alanlara yayılan bir dalga oluşturacağına inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Küresel düzeydeki her gelişmeyi kendi ortak hedeflerimizin dinamosu hâline getirerek, kısa sürede dünya çapında hayırlı neticeler elde edeceğimizden şüphe duymuyorum. Önce kendi aramızdaki, sonra diğer kesimlerle çok boyutlu ilişkilerimizi bu doğrultuda hızla geliştirmenin yollarını aramalıyız. Biz meydanı boş bıraktığımızda terör örgütlerinden vesayet güçlerine, istihbarat teşkilatlarından misyonerlere, her görünümden kirli yapının kuşatmasına maruz kalmamız kaçınılmazdır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Merhum İsmail Gaspıralı’nın dilde, fikirde, işte birlik ülküsü ham bir hayal değil. Dün olduğu gibi bugün de birliğimizi ve bütünlüğümüzü sağlamak, idame ettirmek, büyütmek en çok ihtiyacımız olan sacayağıdır. Asırlık ayrılıklara, asırlık hasretlere, asırlık acılara, asırlık yapaylıklara son vermenin vakti gelmiştir. Hep beraber bir olduğumuzda, iri olduğumuzda, diri olduğumuzda, kardeş olduğumuzda, hep birlikte Türk dünyası olduğumuzda bunu sağlayabiliriz, endişeniz olmasın. Türkiye olarak bu doğrultuda üzerimize düşen her şeyi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.”
“BİRLİKTE HAREKET EDERSEK DÜNYANIN GİRDİĞİ YENİ DÖNEMDE ARZU ETTİĞİMİZ YERE ULAŞABİLİRİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanlık tarihi boyunca toplumları ve devletleri kökünden sarsan pek çok dönüm noktasının yaşandığına şahit olunduğunu ifade etti.
Son asırlarda, insanlığın kadim birikiminin ve teknolojideki ilerlemenin etkisiyle âdeta hayatın akış hızının arttığı bir sürece girildiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Batılıların yazdığı tarih kitaplarındaki İlk Çağ neredeyse 4 bin yılı, Orta Çağ bin yılı, Yeni Çağ 336 yılı, Yakın Çağ ise 234 yılı ifade ediyor. Fransız İhtilali’ni milat alan Yakın Çağı asıl biçimlendiren Birinci ve İkinci Dünya savaşlarıydı. Bu savaşlarda kurulan statüko artık dünyayı taşıyamıyor. Dolayısıyla yeni bir çağın ayak sesleri giderek daha güçlü bir şekilde duyulmaya başlandı. Biz Türkiye olarak, tüm hesaplarımızı dünyanın önündeki bu müstakbel çağın lider ülkeleri arasında yer alma üzerine kuruyoruz. ‘Türkiye Yüzyılı’ derken ifade ettiğimiz vizyon tam da budur.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk Devletleri Teşkilatı ile bu vizyonu soydaşlarımızla paylaştık. İslam dünyasında da benzer arayışlar içindeyiz. Ama açıkçası orada mesafe katetmek daha zor ve yavaş oluyor. İnşallah bunu da sağlayacağız. Ancak birleşirsek, bir olursak, birlikte hareket edersek dünyanın girdiği yeni dönemde arzu ettiğimiz yere, hiç şüphem yok, ulaşabiliriz. Aksi takdirde kendimizi, payımıza sömürünün, zulmün, sefaletin, acının düştüğü bir düzenin içinde buluruz. Bu söylediklerim kuzeyimizde, güneyimizde, doğumuzda, batımızda yaşanan hadiselerin bize gösterdiği hakikatin ta kendisidir” diye ekledi.
“DİASPORAMIZIN TÜM DÜNYAYA YAYILAN BAŞARILARIYLA YAZDIKLARI DESTANI GURURLA TAKİP EDİYORUZ”
Çevrelerinde devletsiz ve vatansız kalmanın ne anlama geldiğinin sayısız örneği olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Diasporadaki her kardeşimiz, gerektiğinde dönüp sığınabileceği bir vatanı olduğunun güveniyle, yaşadığı yerde kendine bir gelecek inşa etmenin, bireysel olarak başarılı olmanın mücadelesini veriyor. Şayet bu güven yoksa rüzgârda savrulan yaprak misali her an kendinizi savrulurken bulabilirsiniz. Bizim yaptığımız birlik çağrılarını sadece siyasi retorik şeklinde görenler, nasıl bir yanılgı içine düştüklerini anladıklarında her şey için unutmayın, çok geç olacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Bunlara bakıp da ibret almamak, akıl sahibi hiç kimsenin yapacağı iş değildir. Verdiğimiz mesajları en iyi dünyanın değişen ekonomik trendlerine, ticari ilişkilerine, yeni fırsatlara hızlı uyum yeteneğine bizzat şahit olduğumuz Türk iş dünyasının anladığına inanıyorum. Diasporamızın da kendilerine yeni bir hayat kurdukları ülkelerden başlayarak tüm dünyaya yayılan başarılarıyla yazdıkları destanı gururla takip ediyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk ekonomisinde, küresel ekonomik dalgalanmaların etkisiyle yaşanan sıkıntıları adım adım geride bıraktığımız bir dönemden geçiyoruz. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme yolunda katettiğimiz her mesafe, içerisi ve dışarıyla tüm iş dünyamıza da yeni nefestir. En azılı Türkiye düşmanları bile artık ülkemizi görmezden gelemiyor. Ekonomimiz üzerinde kara bulutlar toplama çabalarında başarılı olamıyor. Elbette ‘Türk’ün ezelî ve ebedî imtihanı’ diye tarif edebileceğimiz bu kadim mücadele asla bitmeyecektir. Bize düşen görev, kendi sorumluluk alanımızda bu mücadeleyi en iyi şekilde vermektir. Gerisi Rabb’imizin takdiridir” şeklinde konuştu.
Kurultayın başarılı geçmesini dileyerek, programın düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ile Konsey arasında imzalanacak anlaşmanın hayırlara vesile olmasını diledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dost ülkelerden ve diasporadan gelen misafirlere seslenerek, yaşadıkları yerlere döndüklerinde tüm kardeşlerine hassaten selamlarını iletmelerini istedi.
DTİK İLE TDT ARASINDA İŞ BİRLİĞİ PROTOKOLÜ İMZALANDI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının ardından DTİK ile TDT arasında iş birliği protokolü imzalandı. Protokolü, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve DTİK Başkanı Nail Olpak ile TDT Genel Sekreteri Kubanıçbek Ömüraliyev imzaladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra, üstün başarı sağlamış Türk kökenli ve Türkiye dostu yöneticiler, sporcular, sanatçılar ve siyasetin üst düzey temsilcilerine ödüllerini takdim etti. Diaspora Ödül Töreni sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindekiler aile fotoğrafı çektirdi.
ÖDÜL TÖRENİ
Açılış töreninin ardından ödül töreni gerçekleştirildi. Ödülleri Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ticaret Bakanı Bolat ve DEİK Başkanı Nail Olpak takdim etti.
Törende İş Dünyası Ödülü Vodafone Grubu Dünya İcra Kurulu Üyesi ve Avrupa Üst Yöneticisi (CEO) Serpil Timuray’a, Girişimci Ödülü Crytek Kurucusu ve CEO’su Avni Yerli’ye, Gönül Bağı Ödülü Aliya İzetbegoviç Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Sabina İzzetbegoviç Berberoviç’e, Diaspora Tarihi ÖdülüAkademisyen Işıl Acehan’a verildi. Akademi Ödülü’nün sahibi Cakarta Büyükelçisi Prof. Dr. Talip Küçükcan’a takdim edilirken, Gastronomi Ödülü‘nü Somer Sivrioğlu, Sanat Ödülü’nü İsmail Acar, DTİK Özel Ödülü’nü ise eski DTİK Başkanı ve TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu aldı.
Törene katılamayan Hisarcıklıoğlu’nun ödülü, TOBB Başkan Yardımcısı Ali Kopuz’a takdim edildi.
Ortanın solunda yer alan Demokratlar ’66 Partisinin aday yaptığı Candan’ın, daha önceki seçim arifesinde ırkçı parti FVD’ye adaylık için başvurduğu ortaya çıkınca kıyamet koptu.
Şimdi aday olduğu partinin siyasi lideri ve Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag için ‘Cadı’ yakıştırması yaptığı da anlaşılan Candan, yoğun tepkiler üzerine, adaylıktan vazgeçtiğini açıkladı.
Eleştirmenler, daha önce kendisinden sitayişle söz ettiğim Yeşim Candan için ‘Renksiz ve çizgisiz figür’ yakıştırması yapıyorlar.
Sevincimizi kursağımızda bırakan Candan için daha önce yazdıklarımı haberin sonunda bulabilirsiniz.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Dün, yani 13 Eylül Salı günü, Corendon firmasına mutad (alışıla gelen) ziyaretlerimden birini gerçekleştirmiştim.
Corendon’un havayolu departmanının Amsterdam müdürlüğünü yapan dostum Berk Güden’in odası, her zamanki gibi kalabalıktı. Hele hele öğle yemeği saatinde, Başta patron Atilay Uslu olmak üzere, çalışanların ve ziyaretçilerin çoğu, yemekhane salonundaki maslara değil, Güden’in odasındaki uzun yemek masasına rağbet ederler.
Dün, masada oturanlardan biri olan Ediz dostumu Allah konuşturmuştu sanki. Şöyle demişti Ediz: “Abi şu bizim Yeşim neden siyasete atılmıyor? O kadar ünlü ve becerikli ki, vallahi de başarılı olur.” (Yeşim daha önce Corendon’da Halkla İlişkiler görevinde bulunmuştu)
Dedim ya, Enis’i Allah konuşturmuştu sanki. Zira iki saat önce, Demokratlar ’66 Partisi’nin 11’inci sıradan Yeşim’i aday yaptığını öğrenmiştim. ”Yeşim” dediğimiz, Yeşim Candan’dı tabii…
“Az sonra bu gelişmeyi yazacağım. Yazacağım ama, 11’inci sırada, Türk kökenlilerin tercihli oylarına ihtiyacı olacak Yeşim’in, bu gruptan oy alabileceğine inanmıyorum” dedim.
nedenini sordukları zaman da şu cevabı verdim: “Yeşim’in açıklamasında, ‘Ben eşcinsellerin koruyucusu olacağım” vaadi ağırlıklıydı.
Corendon’dan ayrılıp Home Ofisi’me geldiğim zaman, bilgisayırımda gördüğüm ilk haber, yine Yeşim’e aitti. Yeşim Candan, Türk kökenlilerin tepkilerinden değil, Hollanda medyasının tepkilerinden ötürü adaylıktan çekildiğini açıklamıştı.
TEPKİLER
Yeşim Candan’ın X’ten (Twitter) duyurduğu adaylık haberi, Hollanda medyasında tepkilerle karşılanmıştı. Medya ve diğer eleştirmenler, Candan’ın renksiz ve çizgisiz bir figür olduğunu iddia ederken şunlar yazılıyordu: “Yeşim Candan, daha önceki seçimlerde Form voor Demokratie FVD partisine başvurmuş ve adaylık talebinde bulunmuştu. (Bu parti, ırkçı Wilders’in partisi gibi ırkçı bir partidir)
Bu parti kendisini aday listesine koymamıştı.
Ayrıca, Yeşim Candan daha önce yazmış olduğu bir yorumunda, Demokrat ’66 partisi’nin siyasi lideri ve Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag’ı ağır bir şekilde eleştirmiş ve kendisi için ‘Cadı’ sıfatını kullanmıştı.”
Ayrıca, televizyonların en acımasız ve pervasız eleştirmenlerinden Johan Derksen ve ortağı René van der Gijp de Yeşimi yerden yere vuran eleştirilerde bulundular.
Tepkilerden fazlasıyla etkilenen Yeşim Candan, daha önce yapmış olduğu sevinç dolu açıklamasından 6 saat sonra, bu kez ağlamaklı bir açıklama yaptı ve gördüğü lûzum üzerine adaylıktan çekildiğini ilan etti.
Demokratlar ’66 Partisi’nin şimdiki siyasi lideri ve İklim-Enerji Bakanı Rob Jetten, Candan’ın kararına aygı duyduklarını açıkladı ve adaylıktan çekilimi kabul etti.
Evet, geçmişi başarılarla dolu olan ve son günlerde siyasete atılmayı hedefleyen Yeşim Candan’ın siyasi kariyeri, başlamadan sona ermiş oldu. Bakalım önümüzdeki günler daha neler getirecek?
***************
Ilhan Karacay. 1 van de eerste journalisten voor Hürriyet hier in Nederland (1969) Wijze man met veel adviezen voor mij. Hij geeft mij kritiek en hij geeft mij moed mee.
Yeşim CANDAN
Yeşim Candan ile ilgili olarak daha önce yayınladığım haber:
Türk asıllı sunucu ve yazar Yeşim Candan’dan, Hollanda Başbakanı ve hükümetine şamar gibi satırlar…
* Erdoğan’ın sevgisi ile Rutte’nin soğukluğu arasında kaldılar.
* Onları, şefkat ve liderlikle elinizde tutun.
* Rutte’nin Hollandalı Beyaz seçmene yaranmak için yaptığı
‘defolsunlar’ tavrı, Türkler’i Erdoğan’ın kucağına itiyor.
* Hollanda Türkleri iki popülist akımda sıkışıyor.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Hollanda’da özellikle konferanslarda sunuculuk yapan yazar Yeşim Candan’ın, ülkenin ikinci büyük ve sosyal demokrat görüşlü de Volkskrant gazetesine yazdığı bir yorumda, Hollanda Başbakanı Rutte ve hükümetine şamar gibi satırlar yazdı.
Cumartesi ekinde birinci sayfadan anonslu olarak, iki sayfa olarak yayınlanan yorumun ana teması, Türkiye’deki 24 Haziran seçimleriydi.
Hollanda’daki Türkler’in seçimlere katılımını ve sonrasındaki sevgi gösterilerini eleştiren Hollandalılara, ‘Siz Türkler’i dışlıyorsunuz ama, Erdoğan onlara kucak açıyor’ şeklinde seslenen Yeşim Candan, Türkler’in bazı hareketlerine de anlam veremediğini yazdı.
Hollanda’da doğup büyüyen Yeşim Candan, seçim gecesi Amsterdam’ın merkezindeki bir meydanda, ellerinde Türk bayrakları ile Erdoğan lehinde slogan atmalarını hayretle izlediğini belirttikten sonra şunları yazdı:
“Hollandalı Türk gençleriyle, Erdoğan’ın çekici gücü üzerine söyleşiler yaptım. Bazılar bana kendilerini Hollanda’da yabancı gibi hissettiklerini, ırkçı Wilders’in sert konuşmalarından ötürü kendilerini dışlanmış gibi gördüklerini söylediler. Kötü deneyimler yaşamışlar ve sıkıcı eleştirilere hedef olmuşlar. Hislerini kısmen anlıyordum. Hollandalı olduğumdan dolayı gurur duymakla birlikte, şurasını belirtmek isterim ki, dışlama denilen sosyal fenomenin patenti Hollandalılar’a aittir. Buna hemen her gün tanık oluyorum. “
De Volkskrant gazetesi, iki sayfalık yorumdan başka iki sayfa da illüstrasyon yayınladı. llüstrasyonun başlıkları şöyleydi:
‘Erdoğan’ın şefkati ile, Rutte’nin soğukluğu arasında.’
‘Türk Hollandalılar, iki popülist akım arasında kaldılar.’
“Ayrımcılık gerçeğini de biliyorum. Rotterdam West’te, yoksul bir semtte büyüdüm. Uyuşturucu bağımlıları ve kavgalar semtin huzurunu kaçırdığından, mahallede polis eksik olmazdı. Benim oturduğum sokak ‘Küçük Türkiye’ idi. Hep Türk çocuklarıyla oynadım ve Hollandacayı ilkokulda öğrendim. O zamandan beri göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlere ‘Siyah mahalle’ demelerine karşı koymuşumdur. Eskiden Türkler arasında gruplaşmalar yoktu.
Bölünmemiş bir toplumduk ve o toplumun bir parçası olmaktan gurur duyuyordum.”
Yeşim Candan’ın (Sağ başta) babası 50 yıl önce Hollanda’ya gelen ilk Türler arasındaydı. 50 yılda çok gelişen aile Hollanda medyasına daha önce de konu olmuştu.
“Büyükbabam, 1968 yılında, Ankara yakınlarındaki Tuzgölü havzasındaki küçük bir şehirden Hollanda’ya gelmiş. Rotterdam’da ilk müslüman kasabını açan babamdır. Ben ailemi hep girişimci olarak görmüşümdür. Ticaretle uğraştılar, dükkanlar açtılar. Sürekli ‘ Kazanmak için yaşa, kaybetmek başarısızlara aittir’ fikriyle yaşadım. İçinden çıktığım semt bana kavgayı öğretti. Ona rağmen hep birleştirmeden yana oldum. Bana engel olmalarına izin vermedim.”
Zomergasten TV programında, Hollanda Başbakanı Rutte, bir gazeteciyi tartaklayan ve ‘defol buradan’ diyen Hollandalı Türk göstericiler için, ‘Siz defolun. Siz Türkiye’ye yıkılın gidin’ şeklinde sert konuştu.
Son günlerde birçok insanın “Neden defolup ülkelerine gitmiyorlar?’ dediklerini duyuyorum. Bu nefret duygularını anlıyorum. Bununla birlikte, bu şekilde küfürler bölünmeyi derinleştirir ve insanları daha çok Erdoğan’ın kucağına iter. Türk bayrakları ile sokağa dökülen insanlar, Türkiye’nin ve Hollanda’nın iki popülist gücü arasında sıkışmışlar. Hollanda’nın bir kesiminin tartışmalarda, ‘Yeriniz burası değil, yıkılın gidin’ şeklindeki söylemleri, Erdoğan’ın sözlerinde başka türlü ifadesini buluyor.
Bu bir nevi aşk-nefret ilişkisi. Karına ‘defol git’ dersen, eninde sonunda onu başka bir erkeğin kucağına itersin.
Özellikle Hollandalı genç Türkler arasında işte buna tanık oluyoruz. Erdoğan onları, ‘Siz benim vatandaşımsınız, sizin lideriniz benim’ diyerek bağrına basıyor. Onları adam yerine koyuyor ve bir kuşağa, gurur duyacakları bir kimlik sunuyor.
Rotterdam’daki gösterilerden sonra, Türk toplumunun sorunlarını tartışmak için RTL Late Night programına konuk oldum. O programda Hollanda Başbakanı Rutte’ye, bu gençlere neden sahip çıkmadığı sorusunu yönelttim. Aynı soruyu gene soruyorum. ‘Sizin lideriniz Erdoğan değil. Sizin sahibiniz benim’ diyecek bir başbakan isterdim.
Hollandalı politikacılar ‘Yıkıl git’ diyecek yerde, daha akıllıca bir cevapla karşımıza çıkmalı. Bunlar, asla bu ülkeden gitmeye niyeti olmayan Hollanda vatandaşları. Burada kalıcılar ve birbirimize muhtacız. Bu insanlara ne kadar sık ‘defol git’ derseniz, o toplum o kadar çok kendini Türk hissedecektir.
Hollanda, bu tolumdan beklentilerini onlara açık bir dille söylemeli. Bu sadece oturup onlarla çay içmek ve onları dinlemekle olmaz. Onlarla anlayacakları dille iletişim kurulmalı. Bu bağlamda Geert Wilders’den öğreneceğimiz çok şey var: Adam en azından ne demek istediğini açıkça söyleyebiliyor. Bu toplumun da buna ihtiyacı var: ‘Sizden beklentimiz şudur ve bunun sınırı da budur’ denmeli.
Hollanda hükümeti, Türkiye ile bağlantıları olan bütün örgütler ve kuruluşlarla konuşmalı: o görüşmelerde yumruğunu masaya vurabilmeli. Onlardan ne beklendiğini ve uygulamada Hollanda’ya sadakatin ne anlama geldiğini açıkça ve yüksek sesle söylemeli.
Son sözüm Hollandalı Türkler’e:
Erdoğan’a çıkan %73 oy üzerine ne yapmalıyız? Geçenlerde Amsterdam’da, Türkiye’deki seçimleri konu alan bir akşam toplantısı düzenledim. Toplantıya katılan çeşitli kuruluşların başkanları tartıştı. Bazı katılımcılar ‘let’s agree to disagree’ oyununun kuralını ilk kez öğrenmiş oldular. Hollanda’da birbirimizle konuşabildiğimizi gösterebildik.
İslamcılar ve laikler bazen birbirleriyle çatışsalar da, ne kadar zor olursa olsun, Türk toplumu olarak ortak değerlerimizin ve çıkarlarımızın nerede yattığını belirlemek için diyalogu sürdürmeliyiz. Bu iletişimde tehdide ve yıldırmaya yer yok.
Ve Türk toplumu kendi kendisine şu soruyu sormalı: Hollanda’da yaşamıma nasıl yön vereceğim? Çifte kimliğimden gurur duymakla beraber, ayrımcılığa ve toplum yaşamından dışlanmaya gözlerimi kapatamam. Bazen başkalarının sana karşı davranışlarını kontrol edemezsin. Hollandalı Türkler, girişimciliklerinden güç almıştır. Türkleri her yerde, ticaret hayatı içinde görmek muhteşem. Toplumun bu yüzünü görmek ve kutlamak isterim. Asıl liderlik, buradaki toplum yaşamında ayakta kalmanın sorumluluğunu taşımaktır. Kendi yaşamına yön vermektir. Bunun için Rutte’ye veya Erdoğan’a ihtiyaç yoktur.”