HOLLANDA’DA TESETTÜR GİYİM (BOERKA) VE SONRASINDA BİKİNİ İLE BAŞLAYIP TOPLESS’E UZANAN SERÜVEN…

HOLLANDA’DA TESETTÜR GİYİM (BOERKA) VE SONRASINDA BİKİNİ İLE BAŞLAYIP TOPLESS’E UZANAN SERÜVEN…

Hollanda’da yüzyıllarca giyilen Burka, Mayo, Bikini ve Topless’ten sonra şimdi yine gündemde.

Tesettür ve dekolte giyimin geçmişi ve geleceği…

(Türkçe ve Hollandaca bölümler ile hazırlanmıştır, takip edin lütfen)
(Opgesteld in het Turks en Nederlands, volgen a.u.b)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY derledi:

Burka ve benzeri giysiler, farklı toplumlarda ve zamanlarda çeşitli nedenlerle kullanılmıştır. Tarihsel olarak, bazı kültürlerde bu tür giysilerin kullanımı, geleneksel ve dini değerlere dayalı olabilirken, diğer durumlarda da belli bir toplumsal norm veya baskıdan kaynaklanmış olabilir.
Bu tür giysilerin tarihi ve kültürel bağlamları, genellikle birçok tartışmayı beraberinde getirir.

Afbeelding met kleding, badkleding, model, Ondergoed Automatisch gegenereerde beschrijving              Burka                         Mayo                            Bikini                        Topless

Önemli olan, bu giysilerin kullanımının kişisel tercihler, özgürlük ve insan haklarıyla olan ilişkisidir. Özellikle modern toplumlarda, bireylerin özgür iradelerine dayalı olarak giyim tercihlerini yapabilmeleri önemlidir. Ancak bazı durumlarda, giyim tercihleri bireyin kendi seçimi olmayabilir ve dışarıdan gelen baskılar veya toplumsal normlar nedeniyle belirlenmiş olabilir.

Bu tür giysilerin yasaklanması veya kısıtlanması gibi konular da genellikle tartışmalıdır. Özgürlük ve kişisel tercihler ile toplumun güvenliği ve bireylerin hakları arasında denge kurulması gerektiği düşünülür. Önemli olan, bu tür konularda bireylerin özgürce düşünüp tercihlerini yapabilmelerini sağlarken, aynı zamanda toplumun genel değerlerini ve güvenliğini koruyacak düzenlemelerin yapılmasıdır.

Ancak her durumda, bu giysilerin kullanımıyla ilgili genel bir değerlendirme yapmak oldukça zor olabilir. Çünkü her bir durum, kültürel, tarihsel ve bireysel faktörlerle şekillenir. Önemli olan, bu tür konularda farklı bakış açılarını anlamak ve farklı kültürel pratiklere saygı göstermek gerektiğidir.

Burka veya benzeri giysileri tercih eden insanlar arasında, samimi dini inançlara dayalı olarak bu giysileri seçenler olduğu gibi, siyasi veya ideolojik nedenlerle tercih edenler de olabilir.

Samimi dini inançlarla burka tercih edenler, genellikle kişisel inançlarının bir ifadesi olarak bu giysileri seçerler. Onlar için bu, inançlarını yaşama ve dini değerlerini dışa vurma biçimidir. Bu insanlar için giyimleri, inançlarının bir parçasıdır ve özgür iradeleriyle bu tercihi yaparlar.

Ancak bazı durumlarda, siyasi veya ideolojik sebeplerle burka tercih edenler de olabilir. Bu kişiler, belirli bir siyasi duruşu veya ideolojik mesajı temsil etmek amacıyla bu giysiyi seçebilirler. Bu durumda, giyim tercihi daha çok sembolik bir anlam taşır ve siyasi, sosyal veya ideolojik bir duruşun bir parçası olabilir.

Bu iki grup arasındaki fark, tercihlerin neye dayandığıyla ilgilidir. Samimi inançlarla giysi tercih edenlerin motivasyonu, dini inançları ve özgür iradeleridir. Siyasi veya ideolojik nedenlerle tercih edenlerin motivasyonu ise genellikle belirli bir duruşun veya mesajın bir parçası olma isteğidir.

Ancak her zaman kesin bir ayrım yapmak zor olabilir, çünkü insanların motivasyonları karmaşık olabilir ve dini inançlar ile siyasi veya ideolojik düşünceler birbirine karışabilir. Önemli olan, bireylerin özgür iradelerine ve tercihlerine saygı göstermek ve bu tercihlerin kişisel, dini veya siyasi sebeplerini anlamak için empatiyle yaklaşmaktır.

Burka’nın geçmişi ve kullanımı, farklı zamanlarda ve kültürlerde farklı anlamlar taşıyabilir. Hollanda gibi Avrupa ülkelerinde geçmişte bu tür giysilerin kullanımıyla ilgili tarihi kayıtlar aşağıda sunulacak. Ancak zaman içinde giyim tercihleri büyük değişimler geçirdi ve bugün giyim kültürü, çok çeşitli tarzlarda ve tercihlerde yoğun bir çeşitlilik gösteriyor.

Bugünün dünyasında, giyim tercihleri oldukça geniş bir yelpazeye yayılmış durumda. Bazı insanlar kapalı giyim tercih ederken, diğerleri daha açık ve serbest giysileri tercih edebilir. Bikinili mayo gibi daha açık giysiler de bir tercih olabilir.

Bu durumda, giyim tercihlerindeki bu farklılık, zaman içindeki toplumsal, kültürel ve bireysel değişimleri yansıtıyor olabilir. Geçmişte kullanılan giysilerin günümüzdeki tercihlere dönüşmesi, zaman içindeki toplumsal dinamiklerin bir yansıması olabilir.

Sonuç olarak, giyim tercihleri kişisel, kültürel ve toplumsal faktörlerden etkilenir. Zaman içinde bu tercihlerde büyük değişimler olabilir. Her dönemin giyim tercihleri, o döneme özgü koşullar ve değerlerle şekillenir. Bu çeşitliliği anlamak ve farklı tercihlere saygı göstermek önemlidir.

Afbeelding met kleding, badkleding, model, Ondergoed Automatisch gegenereerde beschrijving
Boerka                         Badpak                        Bikini                          Toples

(Alttaki Hollandacadan sonra Türkçe devam ediyor)

HIJAB KLEDING IN NEDERLAND (BOERKA) EN DAARNA HET AVONTUUR DAT BEGINT MET EEN BIKINI EN ZICH UITSTREKT TOT TOPLESS

Burqa, die al eeuwenlang in Nederland wordt gedragen, staat nu weer op de agenda na Badpak, Bikini en Topless.

Het verleden en de toekomst van hijab en decoleté kleding…

Burqa’s en soortgelijke kledingstukken zijn om verschillende redenen gebruikt in verschillende samenlevingen en tijden. Historisch gezien kan het gebruik van dergelijke kleding in sommige culturen gebaseerd zijn op traditionele en religieuze waarden, terwijl het in andere gevallen voortkomt uit een bepaalde sociale norm of druk.

De historische en culturele context van dergelijke kledingstukken is vaak onderwerp van veel discussie.

Wat belangrijk is, is hoe het gebruik van dergelijke kledingstukken zich verhoudt tot persoonlijke keuze, vrijheid en mensenrechten. Vooral in moderne samenlevingen is het belangrijk dat individuen kleding kunnen kiezen op basis van hun vrije wil. In sommige gevallen zijn kledingvoorkeuren echter niet de eigen keuze van het individu, maar worden ze bepaald door externe druk of sociale normen.

Kwesties zoals het verbieden of beperken van dergelijke kleding zijn vaak controversieel. Er moet een evenwicht worden gevonden tussen vrijheid en persoonlijke voorkeuren en de veiligheid van de maatschappij en de rechten van individuen. Het is belangrijk om ervoor te zorgen dat er regels zijn om de algemene waarden en veiligheid van de samenleving te beschermen en tegelijkertijd individuen in staat te stellen om vrij te denken en hun eigen keuzes te maken in dergelijke zaken.

Het kan echter erg moeilijk zijn om een algemene beoordeling te maken van het gebruik van deze kleding in alle situaties. Dit komt omdat elke situatie wordt bepaald door culturele, historische en individuele factoren. Het is belangrijk om verschillende perspectieven op dergelijke kwesties te begrijpen en verschillende culturele gebruiken te respecteren.

Onder de mensen die de voorkeur geven aan burqa’s of soortgelijke kledingstukken, kunnen er mensen zijn die deze kledingstukken kiezen op basis van oprechte religieuze overtuigingen, maar ook mensen die er de voorkeur aan geven om politieke of ideologische redenen.

Degenen die de burqa kiezen op basis van oprechte religieuze overtuigingen, kiezen deze kleding meestal als een uiting van hun persoonlijke overtuigingen. Voor hen is dit een manier om hun geloof te beleven en hun religieuze waarden tot uitdrukking te brengen. Voor deze mensen maakt hun kleding deel uit van hun geloof en ze maken deze keuze uit vrije wil.

In sommige gevallen zijn er echter mensen die om politieke of ideologische redenen voor een burqa kiezen. Deze mensen kunnen dit kledingstuk kiezen om een bepaald politiek standpunt of een ideologische boodschap uit te dragen. In dit geval heeft de kledingkeuze meer een symbolische betekenis en kan het deel uitmaken van een politieke, sociale of ideologische houding.

Het verschil tussen deze twee groepen heeft te maken met waar de voorkeuren op gebaseerd zijn. Degenen die kleding kiezen vanwege hun oprechte overtuiging worden gemotiveerd door hun religieuze overtuiging en vrije wil. Degenen die om politieke of ideologische redenen kiezen, worden vaak gemotiveerd door de wens om deel uit te maken van een bepaald standpunt of een bepaalde boodschap.

Het kan echter moeilijk zijn om altijd een duidelijk onderscheid te maken, omdat de motivaties van mensen complex kunnen zijn en religieuze overtuigingen en politieke of ideologische overwegingen door elkaar kunnen lopen. Het belangrijkste is om de vrije wil en de keuzes van individuen te respecteren en je in hen in te leven om de persoonlijke, religieuze of politieke redenen voor deze keuzes te begrijpen.

De geschiedenis en het gebruik van de burqa kunnen verschillende betekenissen hebben in verschillende tijden en culturen. Hieronder worden historische gegevens gepresenteerd over het gebruik van dergelijke kledingstukken in Europese landen zoals Nederland. In de loop der tijd zijn kledingvoorkeuren echter sterk veranderd en vandaag de dag vertoont de kledingcultuur een intense diversiteit in een breed scala aan stijlen en voorkeuren.

In de wereld van vandaag bestrijken kledingvoorkeuren een breed spectrum. Sommige mensen geven de voorkeur aan gesloten kleding, terwijl anderen meer open en losse kleding prefereren. Meer onthullende kleding, zoals badmode met bikini’s, kan ook een voorkeur hebben.

In dit geval kan dit verschil in kledingvoorkeur sociale, culturele en individuele veranderingen in de loop der tijd weerspiegelen. De transformatie van de kleding uit het verleden naar de huidige voorkeuren kan een weerspiegeling zijn van de sociale dynamiek in de loop der tijd.

Concluderend, kledingvoorkeuren worden beïnvloed door persoonlijke, culturele en sociale factoren. Deze voorkeuren kunnen in de loop der tijd sterk veranderen. Kledingvoorkeuren van elke periode worden gevormd door de omstandigheden en waarden die specifiek zijn voor die periode. Het is belangrijk om deze diversiteit te begrijpen en de verschillende voorkeuren te respecteren.

Afbeelding met schets, tekening, kunst, Mantel Automatisch gegenereerde beschrijvingDavlumbaz örneği, Bernard Picart 1733, Rijksmuseum Amsterdam koleksiyonu
Voorbeeld van een Huik, door Bernard Picart 1733, collectie Rijksmuseum Amsterdam

On dördüncü yüzyıldan itibaren, Hollanda’daki hanımlar düzenli olarak, yünlü kumaştan yapılmış uzun, çan şeklinde ve bazen pilili kolsuz bir pelerin olan sözde kapüşonla dolaşıyordu. Normal pelerinlerin aksine bu kapüşon başa takılırdı. Yüzünü neredeyse tamamen kapatan bir başlık takan herkesin başı bazen belaya giriyordu. Tıpkı bugün olduğu gibi, bir zamanlar yüzü kapatan kıyafet yasağı vardı.

Vanaf de veertiende eeuw liepen dames in Nederlanden geregeld rond in een zogeheten huik, een lange klokvormige en soms geplooide mouwloze mantel van wollen stof. Anders dan gewone mantels, werd deze huik op het hoofd gedragen. Wie een huik droeg die het gelaat vrijwel volledig bedekte, kwam soms in de problemen. Net als tegenwoordig gold er vroeger namelijk soms een verbod op gezichtsbedekkende kleding.

Afbeelding met kleding, jurk, vrouw, tekening Automatisch gegenereerde beschrijving
Kapüşonlu Hollandalı kadın – Wenceslaus Hollar (Rijksmuseum Amsterdam ) tarafından yapılan 1643 tarihli gravür.
Vrouw uit Holland, gekleed in een huik – Ets uit 1643 gemaakt door Wenceslaus Hollar (Rijksmuseum 
Amsterdam)

Kapüşondan eski mülk envanterlerinde düzenli olarak bahsediliyor ve giysiye birçok resim, baskı ve çizimde de rastlamak mümkün. Pelerin şeklindeki pelerinin muhtemelen Haçlı Seferleri sırasında Kuzey Afrika ve Endülüs’ten Hollanda’ya geldiği düşünülüyor . Genellikle ayak uzunluğundaydı ve koyu renkli kumaştan (kırkılmış yün) yapılmıştır. Aslında kapüşon bir başlıktı, çünkü tahta bir topuzla şapkaya takılmıştı. Bu, kaputun ‘rüzgara doğru çevrilmesine’ izin verdi.

In oude boedelinventarissen wordt de huik geregeld vermeld en het kledingstuk is ook terug te vinden op veel schilderijen, prenten en tekeningen. Vermoed wordt dat de capevormige mantel vanuit Noord-Afrika en Andalusië naar de Nederlanden is overgewaaid, mogelijk ten tijde van de Kruistochten. Meestal was hij voetlang en gemaakt van donkere lakense stof (geschoren wol). Eigenlijk was de huik een hoofddeksel, aangezien hij vast zat aan een hoedje met een houten knop. Daarmee kon men de huik ‘naar de wind zetten’.

Sağlamlık
Zaman zaman kaportanın bölgemizde özellikle Küçük Buzul Çağı sayesinde popüler hale geldiği ileri sürülmüştür.(1570-1700). Ortalama olarak o dönemde ülkemizde sıcaklık bugüne göre bir ila iki derece daha düşüktü. Pelerin, dışarısı soğuk ve kasvetli olduğunda gerçekten çok uygundu. Sonuçta, kullanıcı neredeyse tamamen pelerinin içinde saklanabiliyordu ve bu nedenle tepeden tırnağa soğuğa karşı korunuyordu. Het Leids Wevershuis Müzesi’nden tarihi terzi Geeske Kruseman’a göre kapüşon, Hollanda’daki kadınlar için sağlamlığın sembolü haline geldi. Pelerinin kendisi de sağlamdı ve çoğu zaman bir ömür boyu dayanıyordu. Ne yazık ki, onbinlercesi yapılmış olsa da, hayatta kalan hiçbir başlık bilinmiyor. Kapüşon bir tür ‘ara sıra elbise’ idi. Bu giysi, diğer şeylerin yanı sıra, pazara, kiliseye veya cenazeye giderken giyilirdi. Özellikle orta sınıf kadınlarkapüşonlu olurdu.

Degelijkheid
Er is wel eens gesuggereerd dat de huik in onze contreien vooral populair werd dankzij de Kleine IJstijd (1570-1700). Gemiddeld lag de temperatuur in ons land in die periode één tot twee graden lager dan tegenwoordig. De mantel was inderdaad goed geschikt als het buiten koud en guur was. De drager kon zich immers vrijwel helemaal in de mantel verschuilen en was dan dus van top tot teen beschermd tegen de kou. Volgens historisch kleermaker Geeske Kruseman van Museum Het Leids Wevershuis werd de huik voor vrouwen in Nederlanden een symbool van degelijkheid. De mantel zelf was ook degelijk en ging vaak een leven lang mee. Helaas zijn er voor zover bekend echter geen huiken bewaard gebleven, hoewel er tienduizenden gemaakt moeten zijn. De huik was een soort ‘gelegenheidsdracht’. Het kledingstuk werd onder meer gedragen als men naar de markt, de kerk of een begrafenis ging. Vooral vrouwen uit de burgerij zouden de huik gedragen hebben.

Afbeelding met kleding, verven, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijvingHendrick Avercamp’ın ‘Köyde Paten Yapmak’ tablosunun detayı , 1610 civarı (Rijksmuseum Amsterdam)
Detail van het schilderij ‘Schaatsenrijden in een dorp’ van Hendrick Avercamp, ca. 1610 (Rijksmuseum Amsterdam)

On yedinci yüzyılın ilk yarısındaki mülk envanterleri, birçok kadının bir veya daha fazla kapüşonlu olduğunu gösteriyor. Bazen kapüşonun üstüne yuvarlak bir şapka takılırdı. Ağır bir Hollanda modeline ek olarak daha şık bir Brabant versiyonu da vardı. Bunun pilili bir duvağı ve kadife tüylü bir şapkası vardı.

Boedelinventarissen uit de eerste helft van de zeventiende eeuw tonen aan dat veel dames één of meerdere huiken in bezit hadden. Soms werd een ronde hoed bovenop de huik gedragen. Naast een zwaar Hollandse model bestond er een wat modieuzere Brabantse versie. Deze had een geplooide sluier en een hoedje met een pluim uit fluweel.

Afbeelding met schets, tekening, kleding, Mantel Automatisch gegenereerde beschrijving Solda: Kaputun Brabant versiyonu – Wenceslaus Hollar (Rijksmuseum Amsterdam) tarafından yapılan 1643 tarihli gravür | Sağda: Kapüşonlu Anversli kadın – Wenceslaus Hollar, 1643
Links: Brabantse variant van de huik – Ets uit 1643 gemaakt door Wenceslaus Hollar (Rijksmuseum Amsterdam) | Rechts: Vrouw uit Antwerpen met een huik – Wenceslaus Hollar, 1643

Başlık yasağı

On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda, yerel başlık yasakları nedeniyle kapüşon takılmasına bazen izin verilmiyordu. Örneğin, Nisan 1572’de Den Briel’in ayaklanmacılar tarafından ele geçirilmesinin ardından Amsterdam, altı yıl daha İspanyol yönetimi altında kaldı. Bu dönemde şehir bu nedenle oldukça yalıtılmıştı. Amsterdam Şehir Arşivleri:
“Amsterdam’ın yalıtılmış konumu aynı zamanda kendi sakinlerinin hareket özgürlüğü açısından da sonuçlar doğurdu. 18 Kasım 1572 tarihli konsey kararı (‘karar’), insanların artık belediye başkanlarının izni olmadan donmuş IJ’deki en uzak mevkilerin ötesine geçmesine izin verilmediğini gösteriyor. Aynı zamanda kadınların ‘yatak toynaklarıyla’ şehri terk etmeleri yasaklandı: bu, kimlik tespitini mümkün kılmak içindi. Kapüşon gibi herhangi bir başörtüsü takmışlarsa buna el konuldu.”

Hoofddekselverbod

In de vijftiende en zestiende eeuw was het dragen van een huik soms niet toegestaan, vanwege lokale hoofddekselverboden. Na de inname van Den Briel in april 1572 door de geuzen bleef Amsterdam bijvoorbeeld nog zes jaar lang onder Spaansgezind bestuur. In die periode verkeerde de stad hierdoor in een groot isolement. Stadsarchief Amsterdam:
“De geïsoleerde positie van Amsterdam had ook gevolgen voor de bewegingsvrijheid van de eigen inwoners. Uit het besluit (de ‘resolutie’) van de vroedschap van 18 november 1572 blijkt dat mensen zonder toestemming van burgemeesters niet meer buiten de verste palen op het bevroren IJ mochten komen. Tegelijk werd aan vrouwen verboden om met ‘bedeckts hoofts’ de stad te verlaten: dit om identificatie mogelijk te maken. Droegen zij toch enige hoofdbedekking, zoals een huik (kapmantel), dan werd die in beslag genomen.”

Resolutie van de Vroedschap met daarin een hoofddekselverbod, 18 november 1572 (Stadsarchief Amsterdam)
Başörtüsü yasağını içeren Vroedschap Kararı, 18 Kasım 1572 (Amsterdam Şehir Arşivleri)
Resolutie van de Vroedschap met daarin een hoofddekselverbod, 18 november 1572 (Stadsarchief Amsterdam)

1477’de Amsterdam’da da başlık yasağı getirildi. Ve 1564’te bu, bir hırsızlık dalgasının ardından gerçekleşti. O zamanlar şehir yetkilileri (anlaşılır bir şekilde), hırsızların bir bekçinin yaklaştığını duyar duymaz yüzlerini hızla bir kapüşon, pelerin veya kapüşon arkasına saklamalarını büyük bir sorun olarak görüyorlardı. Bu nedenle bu tür giysiler yasaklandı.

In 1477 was er ook al eens een hoofddekselverbod in Amsterdam ingevoerd. En in 1564 gebeurde dit naar aanleiding van een inbraakgolf. De stadsbestuurders vonden het toen (begrijpelijk) een groot probleem dat inbrekers hun gezicht snel verborgen achter een capuchon, mantel of huik zodra ze een waker aan hoorden komen. Dergelijke kledingstukken werden daarom verboden.

Yas aksesuarı

On yedinci yüzyıla kadar erkekler de düzenli olarak başlık takarlardı. Kadınlar en azından on yedinci yüzyılın ortalarına kadar pelerini geniş ölçekte kullanmaya devam ettiler. Daha sonra yavaş yavaş modası geçti. Kullanıcının yüzünü büyük ölçüde örttüğü için bugünki burkaya benzeyen yas pelerini , on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar Wadden Adaları’nda varlığını sürdürdü. Adalarda yeni dul kalmış kadınlar genellikle uzun siyah bir başlık takarlar ve ardından kocalarının ölümünü akrabalarına bildirmek için köyün etrafında dolaşırlar. Kaput hala 1949’dan kalma aşağıdaki videoda görülebilmektedir. Bu, Wieringen tarihi derneği tarafından yeniden canlandırılan, yaklaşık 1870 yılındaki bir cenazenin kaydıdır.

Rouw-accessoire

Tot de zeventiende eeuw droegen ook mannen geregeld een huik. Vrouwen bleven de mantel nog tot zeker halverwege de zeventiende eeuw op grote schaal gebruiken. Daarna raakte hij geleidelijk uit de mode. De rouwmantel, die gelijkenis vertoont met de hedendaagse boerka omdat deze het gelaat van de draagster grotendeels bedekt, bleef op de Waddeneilanden hierna nog wel tot ver in de negentiende eeuw standhouden. Vrouwen die net weduwe geworden waren, trokken op de eilanden vaak een lange zwarte huik aan en gingen vervolgens het dorp rond om hun relaties op de hoogte te brengen van het overlijden van de echtgenoot. Op onderstaande video uit 1949 is de huik nog te zien. Het gaat om een registratie van een begrafenis in circa 1870, nagespeeld door de historische vereniging Wieringen.

Mavi Başlık – Blauwe huik

Afbeelding met kleding, verven, persoon, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijving
Yaşlı Pieter Bruegel’e göre mavi başlık
De blauwe huik volgens Pieter Bruegel

Mavi başlık

Tarihi elbiseye, “zina yapmak” anlamına gelen “birine mavi şapka takmak” eski deyiminde de rastlamak mümkündür. İfadenin kesin kökeni bilinmemektedir, ancak 1559 yılında Yaşlı Pieter Bruegel tarafından Nederlandse Atasözleri adlı eserinde çok güzel bir şekilde tasvir edilmiştir ; burada sanatçı , ülkemizde yaygın olan en az yüz yirmi beş Hollanda atasözünü ve deyimini resmetmiştir. O zamanlar dil alanı

Het historische kledingstuk is ook terug te vinden in de oude uitdrukking “iemand de blauwe huik omhangen”, wat zoveel betekent als “overspel plegen”. De precieze herkomst van de uitdrukking is niet bekend, maar hij is in 1559 wel mooi afgebeeld door Pieter Bruegel de Oude op zijn werk Nederlandse Spreekwoorden, waarop de kunstenaar zeker honderdvijfentwintig Nederlandstalige spreekwoorden en gezegdes afbeeldde die destijds gangbaar waren in ons taalgebied.

Afbeelding met persoon, kleding, vrouw, person Automatisch gegenereerde beschrijving Burka yasağını ihlal etmenin cezası 150 avro oldu

 

Alt Meclis ziyaretçileri 2016 yılında yüzü kapatan kıyafetlerle ilgili bir tartışmaya katıldı.
Burka ya da nikap gibi yüzü kapatan giysileri 1 Ağustos’tan sonra giyenlere 150 Avro para cezası verilebilir. Bu husus Kamu Savcılığı’nın (OM) savcılık yönergesinde belirtilmiştir. Yasak, hükümet binaları, hastaneler ve toplu taşıma araçları gibi kamuya açık yerlerde geçerli.

OM’ye göre, para cezasının kamu hizmeti ile değiştirilmesi mümkün değil çünkü bu birinci kategori bir para cezası. Ayrıca OM, kimlik tespiti yükümlülüğünün ihlali gibi başka suçların da işlenmesi halinde ceza miktarının artabileceğine dikkat çekiyor. Ayrıca, burka veya nikap giyen bir kişi kamusal alandan ayrılmayı reddederse, para cezası daha yüksek olabilir.

overtreden boerkaverbod wordt 150 euro

Bezoekers van de Tweede Kamer wonen in 2016 een debat bij over P
Mensen die na 1 augustus gezichtsbedekkende kleding dragen, zoals een boerka of een nikab, kunnen 150 euro boete krijgen. Dat staat in de vervolgingsrichtlijn van het Openbaar Ministerie (OM). Het verbod geldt in publieke ruimten zoals overheidsgebouwen, ziekenhuizen en het openbaar vervoer.
Volgens het OM is het vervangen van de boete door een taakstraf niet mogelijk omdat het om een geldboete van de eerste categorie gaat. Verder wijst het OM erop dat het boetebedrag kan oplopen als er ook andere strafbare feiten worden gepleegd, zoals overtreding van de identificatieplicht. Ook als iemand met een boerka of nikab weigert de openbare ruimte te verlaten, kan de boete hoger uitpakken.

Önce sorulacak

Yönergede OM, hükümet çalışanlarının, ulaşım şirketlerinin ve hastanelerin burka veya peçe giyenlere hitap etmelerinin beklendiğini yazıyor. Onlardan yüz örtülerini çıkarmalarını istemelidirler. Ancak bu reddedilirse polis çağrılabilir.

Eerst wordt gevraagd
In de richtlijn schrijft het OM dat van medewerkers van de overheid, vervoerders en ziekenhuizen wordt verwacht dat ze boerka- of nikabdragers aanspreken. Ze moeten hen vragen hun gezichtsbedekking te verwijderen. Pas als dit wordt geweigerd, kan de politie worden ingeschakeld.

Boerkadraagsters in het gebouw van de Tweede Kamer, 2016.
Burkalı kadınlar parlamento binasında, 2016
Boerkadraagsters in het gebouw van de Tweede Kamer, 2016.

Mayo tarihi
Geschiedenis badpak

Afbeelding met kleding, tekening, persoon, verven Automatisch gegenereerde beschrijvingLes Modes de la Saison moda dergisinden baskı, yaklaşık 1881, Rijksmuseum
Prent uit het modetijdschrift Les Modes de la Saison, ca. 1881, Rijksmuseum

Sıcak yaz günlerinde Hollandalılar sahile akın ediyor. Günümüzde kadınlar pek çok farklı mayo ve bikini çeşidi arasından seçim yapabilmektedir. Açıklayıcı mikrokinilerden sadece yüzü, elleri ve ayakları açıkta bırakan haşemalara kadar çeşitlilik gösteriyor. On dokuzuncu yüzyılda deniz kenarına tam boy yürüyen tuvaletle gitmenin yaygın olduğunu hayal etmek zor.

Op warme zomerdagen trekken Nederlanders massaal naar het strand. Vandaag de dag kunnen vrouwen kiezen uit veel verschillende soorten badmode en bikini’s. Ze variëren van onthullende microkinis tot badmode die alleen het gezicht, de handen en de voeten onbedekt laat. Ze variëren van onthullende microkinis tot zwemkleding die alleen het gezicht, de handen en voeten onbedekt laat. Het is moeilijk voor te stellen dat het in de negentiende eeuw gebruikelijk was om met een lopend toilet over de volle lengte naar zee te gaan.

Banyo elbiseleri

Daha 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiliz doktorlar deniz suyunun faydalı etkileri hakkında yazılar yazmışlardı. Pek çok sağlık tesisinin yanı sıra kıyı kasabaları ancak on dokuzuncu yüzyılda üst sınıfların , daha sonra da kısmen demiryolunun inşası sayesinde orta sınıfın da gözde mekanı haline geldi . Denize gitmek aslında denize girmek değil, mesire yeri ve sahilde dolaşmak anlamına geliyordu. Görmek ve görülmekle ilgiliydi. 1850 yılına kadar plaj şehrin bir uzantısıydı ve hem görgü hem de giyim büyük ölçüde aynı kaldı.

Denizde yıkanmaya karar veren kadınlar, perkal (ince, yoğun pamuklu kumaş), şayak (yün, ipek veya dimi dokumalı pamuklu kumaş) veya flanelden yapılmış uzun kollu, ayak bileği uzunlukta mayolar giyerlerdi. Hem erkek hem de kadın yıkananlar, denize yuvarlanan plaj arabalarını kullandılar ve ardından merdivenlerden inebildiler. Erkekler ve kadınlar ayrı ayrı yıkanıyordu.

Badkleiding

Al in de tweede helft van de 18e eeuw schreven Engelse artsen over de heilzame werking van zeewater. Pas in de negentiende eeuw werden kustplaatsen met hun vele kuuroorden een favoriete bestemming voor de hogere klassen en later, mede dankzij de aanleg van de spoorwegen, ook voor de middenklasse. Naar zee gaan ging niet echt over naar zee gaan, maar over promenades en flaneren langs de kust. Het ging om zien en gezien worden. Tot 1850 was het strand een verlengstuk van de stad en zowel de omgangsvormen als de kleding bleven grotendeels hetzelfde.

Vrouwen die besloten om in zee te baden, droegen badpakken met lange mouwen en enkellengte van perkal (dunne, dichte katoenen stof), chayak (wol, zijde of keperbinding van katoen) of flanel. Zowel mannelijke als vrouwelijke badgasten gebruikten strandkarretjes die de zee in rolden en vervolgens konden ze de trap aflopen. Mannen en vrouwen baden apart.

Afbeelding met kleding, jurk, vrouw, tekening Automatisch gegenereerde beschrijving
Moda dergisi Très Parisien’den baskı, 1933, Rijksmuseum
Prent uit het modetijdschrift Très Parisien, 1933, Rijksmuseum

Görgü kuralları

Mayolar yıllar içinde gerçek bir başkalaşım geçirdi ve bu süreçte oldukça fazla malzeme kaybetti. Ancak geçmişte olduğu gibi günümüzde de sadece plajda ne giydiğiniz değil, nasıl davrandığınız da önemli. Kısacası görgü kuralları kitabı ‘Aslında Nasıl Olmalı’nın yazarı Amy Groskamp-Ten Have’nin bilge sözleri şöyle: (1939)
“Uzun pantolonlu veya pantolonsuz mayoyla plaj dışına çıkmak tüm görgü kurallarına aykırıdır. Bu şekilde yıkandıkları yerde alışveriş yapanlar, adaba aykırı davranır ve rencide olurlar. Kendilerine yağ bulaştıran ve böylece bir kafenin terasında başkalarına çekici olmayan bir görünüm veren [mayo giymiş] erkekler, son derece uygunsuz bir davranış sergiliyor ve herkesin onaylamamasını hak ediyor.”

Etiquette

Zwemkleding heeft in de loop der jaren een ware metamorfose ondergaan en heeft daarbij veel materiaal verloren. Maar vandaag de dag, net als vroeger, gaat het er niet alleen om wat je naar het strand draagt, maar ook hoe je je gedraagt. Kortom, hier zijn de wijze woorden van Amy Groskamp-Ten Have, auteur van het etiquetteboek ‘How to Actually Be’: (1939)

“Het is tegen alle etiquette om je buiten het strand te begeven in een badpak met of zonder lange broek. Degenen die op deze manier winkelen op de plaats waar ze baden, beledigen en worden beledigd. Mannen [in zwemkleding] die zich insmeren met olie en zo een onaantrekkelijk uiterlijk aan anderen presenteren op het terras van een café vertonen uiterst ongepast gedrag en verdienen ieders afkeuring.”

Bikini adını atom bombasından alıyor
Bikini is vernoemd naar de atoombom

Bikini (CC0 - Pixabay - stux)
Bikini (CC0 – Pixabay – stux) Bikini (CC0 – Pixabay – stux)

Modern iki parçalı mayo (bikini), 1946’da Fransız otomotiv mühendisi ve giyim tasarımcısı Louis Réard tarafından tanıtıldı, ancak giysiye neden ilk etapta ‘bikini’ adı verildi?

Bu dönemde Amerikalılar, Marshall Adaları’nın bir parçası olan ve ıssız Bikini Atolü’nde nükleer silah denemeleri yapıyorlardı. Louis Réard, kadınlara yönelik yeni giyim ürününün büyük bir hit olmasını bekliyordu ve bu nedenle buna ‘bikini’ adını verdi.

Gerçekte bikini hemen başarıya ulaşmadı. Fransız, giysiyi podyumda sergilemek isteyen bir model bulmakta hemen büyük zorluk yaşadı. Modellerin çoğu bikiniyi fazla ahlaka aykırı buluyordu ve Katolik Kilisesi’nden de şikayetler duyuldu. Nihayetinde Réard, bikiniyi podyumda halka göstermeye istekli çıplak dansçı Micheline Bernardini’yi buldu.

Modern iki parçalı mayo (bikini), 1946’da Fransız otomotiv mühendisi ve giyim tasarımcısı Louis Réard tarafından tanıtıldı, ancak giysiye neden ilk etapta ‘bikini’ adı verildi?

Bu dönemde Amerikalılar, Marshall Adaları’nın bir parçası olan ve ıssız Bikini Atolü’nde nükleer silah denemeleri yapıyorlardı. Louis Réard, kadınlara yönelik yeni giyim ürününün büyük bir hit olmasını bekliyordu ve bu nedenle buna ‘bikini’ adını verdi.

Bikini

Het moderne tweedelige badpak (bikini) werd in 1946 geïntroduceerd door de Franse auto-ingenieur en kledingontwerper Louis Réard, maar waarom werd het kledingstuk eigenlijk ‘bikini’ genoemd?

In die tijd waren de Amerikanen kernwapens aan het testen op het onbewoonde Bikini-atol, dat deel uitmaakt van de Marshalleilanden. Louis Réard verwachtte dat zijn nieuwe kledingproduct voor vrouwen een grote hit zou worden en noemde het daarom de bikini.

In werkelijkheid was de bikini niet meteen een succes. De Fransman had meteen grote moeite om een model te vinden die het kledingstuk op de catwalk wilde showen. De meeste modellen vonden de bikini te immoreel en er kwamen ook klachten van de katholieke kerk. Uiteindelijk vond Réard Micheline Bernardini, een naaktdanseres die bereid was om de bikini op de catwalk aan het publiek te tonen.

Het moderne tweedelige badpak (bikini) werd in 1946 geïntroduceerd door de Franse auto-ingenieur en kledingontwerper Louis Réard, maar waarom werd het kledingstuk eigenlijk ‘bikini’ genoemd?

In die tijd waren de Amerikanen kernwapens aan het testen op het onbewoonde Bikini-atol, dat deel uitmaakt van de Marshalleilanden. Louis Réard verwachtte dat zijn nieuwe kledingproduct voor vrouwen een grote hit zou worden en noemde het daarom de ‘bikini’.

Brigitte Bardot bikinili, 1953 (Kamu malı - wiki)Brigitte Bardot bikinili, 1953 (Kamu malı – wiki)
Brigitte Bardot in bikini, 1953 (Publiek domein – wiki)

Sonraki yıllarda bikini ara sıra görülmeye başlandı. 1951 Miss World yarışmasında ünlü modeller yeni elbiseyi giymişti ancak daha sonra bikininin yarışmadan men edilmesi kararlaştırıldı. Bikininin popülaritesi açısından 1953 yılı önemliydi.Dünyaca ünlü oyuncu Brigitte Bardot, daha sonra Cannes film festivalinde bikinili olarak boy gösterdi. Kısa süre sonra Rita Hayworth ve Ava Gardner gibi diğer tanınmış sanatçılar da onu takip etti. Bikini daha sonra küresel bir atılım gerçekleştirdi.

In de jaren daarna werd de bikini af en toe gezien. In de Miss World wedstrijd van 1951 droegen beroemde modellen de nieuwe jurk, maar later werd besloten om de bikini uit de wedstrijd te verbannen. Het jaar 1953 was belangrijk voor de populariteit van de bikini. De wereldberoemde actrice Brigitte Bardot verscheen later in bikini op het filmfestival van Cannes. Ze werd al snel gevolgd door andere bekende artiesten zoals Rita Hayworth en Ava Gardner. De bikini brak toen wereldwijd door.

Söz konusu mozaikte bikinili kadınlarSöz konusu mozaikte bikinili kadınlar
Vrouwen in bikini in het mozaïek in kwestie

Roma bikinisi
Réard, iki parçalı mayoyu geliştiren ilk kişi değildi. Sicilya’nın dağ kasabası Piazza Armerina’daki Villa Romana del Casale’de bulunan duvar resimleri ve MS dördüncü yüzyıldan kalma bir mozaik, benzer bir giysi giyen kadınları gösteriyor.

Romeinse bikini

Réard was niet de eerste die het tweedelige badpak ontwikkelde. Muurschilderingen en een mozaïek uit de vierde eeuw na Christus in de Villa Romana del Casale in het Siciliaanse bergstadje Piazza Armerina laten vrouwen zien die een soortgelijk kledingstuk dragen.

Afbeelding met badkleding, vrouw, strand, Zonnebaden Automatisch gegenereerde beschrijvingHollanda’da bikiniden sonra Topless modası başlamıştı. Burka ile başlayıp Topless’e ulaşan bu giyim özgürlüğü hâlâ devam ediyor.

Bu tür olaylar genellikle toplumun farklı kesimlerinde farklı tepkilere neden olabilir. Hollanda’da, özellikle giyim ve özgürlük konularında geniş bir tolerans ve özgürlük anlayışı bulunuyor. Bu durum bazen sınırları zorlayabilir ve farklı giyim tarzlarına yönelik değişimlere yol açabilir.

Ancak, birçok kişi için bu tarz değişimler veya eğilimler, kişisel tercihlerle sınırlı olmalıdır ve genellikle toplumda geniş bir kabul görmeyebilir. Özellikle giyim tarzlarıyla ilgili olarak, herkesin kendi tercihine ve rahat hissettiği şekilde giyinmesi önemlidir. Bununla birlikte, toplumda kabul gören normlara saygı duymak da önemlidir.

Herkesin kendi tercihleri ve rahatlık alanları farklıdır. Önemli olan, bu tür konularda karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde olmaktır.

Topless mode begon in Nederland na de bikini. Deze vrijheid van kleding, die begon met de burqa en uitgroeide tot Topless, duurt nog steeds voort.

Zulke gebeurtenissen veroorzaken vaak verschillende reacties in verschillende segmenten van de samenleving. In Nederland is er een breed begrip van tolerantie en vrijheid, vooral op het gebied van kleding en vrijheid. Dit kan soms grenzen verleggen en leiden tot veranderingen in de richting van andere kledingstijlen.

Voor veel mensen moeten dergelijke veranderingen of trends echter beperkt blijven tot persoonlijke voorkeuren en worden ze misschien niet algemeen geaccepteerd in de samenleving. Vooral met betrekking tot kledingstijlen is het belangrijk dat iedereen zich kleedt volgens zijn eigen voorkeur en op een manier waar hij zich prettig bij voelt. Het is echter ook belangrijk om sociaal geaccepteerde normen te respecteren.

Iedereen heeft verschillende voorkeuren en comfortzones. Het belangrijkste is om wederzijds begrip en tolerantie te hebben in dit soort zaken.

Afbeelding met persoon, kleding, blauw, hoofdbedekking Automatisch gegenereerde beschrijving
Burka yasağı yürürlüğe girdi ama ne olacak?
5 soru ve cevap:


En az 14 yıldır konuşuluyordu ama bugün yürürlüğe girdi: burka yasağı. Bazı yerlerde insanların artık yüzlerini kapatan kıyafetler giymesine izin verilmiyor. Peki tam olarak nerede yasaklandı ve orada burka giyerseniz ne olur? Beş soru ve yanıtları:

Ne zamandan beri tartışılıyor?
2006 yılında, dönemin Göç ve Entegrasyon Bakanı Rita Verdonk yüzü kapatan giysilerin yasaklanmasını önermişti. Bunun mümkün olup olmadığı araştırıldı, ancak kısmen böyle bir yasanın ayrımcı niteliği nedeniyle olumsuz bir görüş ortaya çıktı. Verdonk’un ardından Geert Wilders’in de aralarında bulunduğu çok sayıda milletvekili burkanın sokaklarda yasaklanmasına yönelik bir yasa tasarısı sundu. Bunların hiçbiri başarılı olamadı.

2015 yılında burkanın sadece belirli yerlerde kanunla yasaklanması için bir girişim daha yapıldı. Bir yıl sonra, Alt Meclis’in çoğunluğu bunu kabul etti ve bunu 2018’de Üst Meclis izledi. Yasanın tam olarak nasıl uygulanacağı konusunda uzun müzakereler yapılması gerektiğinden, yasa ancak bugün yürürlüğe girdi.

Yasa neden tasarlandı?
Meclis’in 2016 yılında kabul ettiği yasa, dönemin İçişleri Bakanı Ronald Plasterk tarafından önerilmişti. Plasterk, insanların bir araya geldiği ve etkileşimde bulunduğu yerlerde vatandaşlar arasında açık iletişimin önemli olduğunu söylüyordu. Yüz örtüsü takmak bunu daha da zorlaştıracaktır. Dahası, güvensizlik hissi yaratabilir.

Peki yasa tam olarak ne anlama geliyor?
Aslında çok basit: toplu taşıma, eğitim, sağlık ve hükümet binalarında yüzü kapatan hiçbir giysi giyilemez. Örneğin burka ya da peçe giyilemeyeceği gibi tam yüz kaskı ya da kar maskesi de giyilemeyecek. Hükümet, insanların birbirlerine gerçekten bakabilmeleri ve birbirlerini tanıyabilmelerinin tam da bu yerlerde mümkün olması gerektiğine inanmaktadır. Diğer yerlerde ve sokakta bu giysiler giyilmeye devam edilebilir, ancak polis kimlik tespiti için gerekirse giysiyi kısa süreliğine çıkarmanızı ya da çıkarmanızı isteyebilir

Het boerkaverbod is van kracht geworden, maar wat gaat er gebeuren? 5 vragen en antwoorden: Boerkadraagsters in het gebouw van de Tweede Kamer, 2016. Boerkadraagsters in het gebouw van de Tweede Kamer, 2016.
Parlamento binasında burka taşıyıcıları, 2016.

Zeker veertien jaar lang werd erover gepraat, maar vandaag is het ingegaan: het boerkaverbod. Op sommige plekken mag geen gezichtsbedekkende kleding meer gedragen worden. Maar waar is het nou precies verboden, en wat gebeurt er als je daar toch een boerka draagt? Vijf vragen en antwoorden.

Sinds wanneer wordt over zo’n boerkaverbod gesproken?

In 2006 stelde Rita Verdonk, toenmalig minister van Vreemdelingenbeleid en Integratie, al voor om gezichtsbedekkende kleding te verbieden. Er werd onderzocht of het überhaupt mogelijk was, maar daarop volgde een negatief advies, onder meer vanwege het discriminerende karakter van zo’n soort wet. Na Verdonk volgden meer Kamerleden die een initiatiefwetsvoorstel indienden om de boerka op straat te verbieden – zo ook Geert Wilders. Geen van hen was succesvol.

In 2015 werd opnieuw een poging gedaan om de boerka bij wet te verbieden, maar dan alleen op bepaalde plekken. Een jaar later stemde een meerderheid van de Tweede Kamer daarmee in, daarna volgde in 2018 de Eerste Kamer. Omdat lang moest worden overlegd hoe de wet nou precies moest worden uitgevoerd, gaat hij vandaag pas in.

Waarom is de wet bedacht?

De wet waarmee de Kamer instemde in 2016, werd voorgesteld door toenmalig minister Ronald Plasterk van Binnenlandse Zaken. In zijn voorstel werd gezegd dat open communicatie tussen burgers belangrijk is op plaatsen waar mensen elkaar tegenkomen en ontmoeten. Het dragen van gezichtsbedekking zou dat bemoeilijken. Bovendien zou het kunnen zorgen voor een gevoel van onveiligheid.

Wat betekent de wet nou precies?

Eigenlijk is het simpel: in het openbaar vervoer, het onderwijs, de zorg en in overheidsgebouwen mag geen kleding gedragen worden die het gezicht bedekt. Het gaat dan bijvoorbeeld om een boerka of nikab, maar ook om een integraalhelm of een bivakmuts. De overheid vindt dat juist op die plekken mensen elkaar echt moeten kunnen aankijken en herkennen. Op andere plekken en op straat mogen ze nog wel gedragen worden, maar de politie kan je vragen de kleding even af of uit te doen als dat nodig is voor identificatie.

*****************
AVRUPA BURKA YASAKLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME
İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi’nde yayınlanan
Kemal Efe SAYIN’ın araştırması:

Herkes düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir. Bu hakkın içsel bir alanı olduğu kadar devletin müdahalesine konu olma ihtimali yüksek bir dışsal alanı da bulunmaktadır. Dini inancı açığa vurma hakkı da bu kapsamda korunmaktadır. Kişiler dini inançlarını dışarıya yansıtırken, dini semboller ve kıyafetler kullanabilirler. Ancak devletler, kişilerin dini sembol ve kıyafetler kullanmasını birtakım amaçlarla sınırlayabilir. Bu sınırlamalar da ayrımcılık içerebilir. Son yıllarda Avrupa’ya doğru artan göç dalgası ile göçmenler beraberlerinde dini uygulamalarını, dolayısıyla dini sembol ve kıyafetlerini de getirmişlerdir. Bu da iş yaşamında, kamuya açık alanlarda, eğitim kurumlarında, güvenlik geçişlerinde hatta kimlik kartlarına koyulacak fotoğraflarda dahi tartışmalara sebep olmuştur. Bu çalışmanın konusunu ise kamuoyunda burka yasakları olarak bilinen, yakın zamanda Avrupa’da çoğu devlette peş peşe kanunlaşan yüzü örten kıyafetler giyme yasağı oluşturmaktadır. Makalede yasakların kanunlaşma süreci ulusal ve uluslararası mahkeme kararları ışığında ele alınacak ve yasaklara ilişkin devletler tarafından ileri sürülen meşru amaçlar ile kamuoyundaki ve literatürdeki tartışmalar karşılaştırmalı bir yaklaşımla ortaya konulacak ve incelenecektir.


Din ve vicdan özgürlüğü tarihsel bakımdan öncül haklardan biridir. Birinci kuşak haklardan olan bu hakkın ulusal ve uluslararası hukuk belgelerinde yer alması da gecikmemiştir. T.C. Anayasası’nın 24. maddesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 18. maddesi, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 18. Maddesi ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 9. maddesi din ve vicdan özgürlüğüne düzenleme getirmiştir.

Din ve vicdan özgürlüğünün güvence altına alınması hem farklı inanç ve düşüncelerin barış içinde bir arada yaşaması hem de inancın ibadet vb. biçimlerle açığa vurulması gibi halleri de güvence altına alır. İnsan Hakları literatüründe din ve vicdan özgürlüğü forum internum ve forum externum olarak iki boyuta ayrılır.1 Forum internum öznel/bireysel alan anlamına gelir ve kişinin sınır konulamaz iç dünyasını ifade eder. Devletin bu husustaki yükümlülüğü telkin ve endoktrinasyondan kaçınmak ve bir dinin tarafını tutmamaktır. Forum externum ise dışsal alanı betimler, dini inancın açığa vurulması yani; dini ritüeller, uygulamalar ve ibadetler, dini topluluk yaşamı ve nihayetinde dini kıyafet ve semboller çeşitli sınırlandırmalara konu olabilir.

Batı Avrupa’da günümüze kadar gerçekleşen dini tartışmalar kilise-devlet-toplum ilişkileri ve Hristiyanlığın mezhepsel ayrışmalarla dönüşümü eksenindedir.2 Din ve vicdan özgürlüğü de böyle bir iklimde muhafaza altına alınmış ve Avrupa’nın liberal demokrasiyle beraber bireyselleşmesi ve sekülerleşmesi ile devam etmiştir. Son yıllarda ise Avrupa’ya milyonlarca Müslüman göçmüş ve toplum hayatında görünür olmuştur.3 Bu durum da tartışmalara yeni bir boyut katmıştır. Dini farklılıklara hoşgörünün sınırı nedir? Dini inancın açığa vurulması hangi durumlarda sınırlandırılabilir?

11 Eylül 2001 tarihinde El-Kaide’ye bağlı olduğu düşünülen kişilerce kaçırılan uçaklarla ikiz kulelere ve Pentagon binasına yapılan saldırı ve daha sonra Avrupa’nın çeşitli yerlerinde meydana gelen radikal İslam ile ilişkilendirilen saldırılar, Avrupa’da yaşayan Müslümanların hayatını daha da zorlaştırmıştır. Müslümanların yaşayış biçimlerinin Avrupa toplumuna uymadığı, liberal demokratik toplum değerlerini kökünden sarsacakları gibi yargılar tartışılmıştır. Bu tartışmaların görünür olduğu ve hukukta yasalaştığı konulardan biri de başörtüsü (hicap), nikap (peçe) ve burka; islami kıyafetler, örtüler ve semboller hakkındaki düzenlemelerdir.

Bu çalışmanın konusunu ise belirli olarak “burka yasakları” oluşturmaktadır. Fransa’da 2004 yılında yürürlüğe giren düzenleme ile ilk ve orta dereceli okullarda öğrencilerin “gösterişli dini semboller ve kıyafetler” kullanması yasaklanmıştır. Burka yasakları bağlamında ise Fransa’da Nisan 2011’de yürürlüğe giren düzenleme ile kamuya açık alanda burka ve peçe takmak yasaklanmıştır. Fransa’yı ilk olarak Belçika takip etmiş ve Temmuz 2011’de yüzü tamamen veya kısmen kapatan kıyafetlerin giyilmesi kamuya açık alanlarda yasaklanmıştır. Kanunların isimleri her ne kadar “kamuya açık alanlarda yüzün kısmen veya tamamen kapatılmasına ilişkin kanun” şeklinde olsa da, söz konusu kanun “burka yasağı” olarak anılmış ve bu çalışmada da başka bir İslami örtünme biçimi olan nikabı (peçe) da içine alarak, bu ifade ile tekrarlanmıştır. Burka yasağını diğer dini sembol ve kıyafet yasaklarından ayıran nokta temelde yüzü kapatmasıdır. Yapılan kanuni düzenlemelerde de yüzün kapatılması yasaklanmaktadır. Örneğin; burkini giyen kadınların da plaj ve havuzlarda para cezası veya burkininin çıkarılması vb. yaptırımlara uğradığı muhakkaktır. Ancak bu çalışmada belirli olarak yüzü örten burka yasakları incelendiğinden, burkini, başörtüsü veyahut diğer islami dini sembol ve kıyafetlere değinilmemiştir.

Bu çalışmada öncelikle yasakların kanunlaşma sürecinden söz edilecek, daha sonra İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin konuya ilişkin kararları incelenecek ve nihayetinde yasakların gerekçelerine ilişkin tartışmalara dair zıt görüşler karşılaştırılarak değinilecektir. Kanunlaşma sürecinin incelenmesine yasakların gündeme geldiği ve yoğun olarak tartışıldığı ilk ülke olan Fransa’dan başlanarak takip eden ülkelerin benzer kanunlaştırmaları belirtilecektir. İHAM ve İnsan Hakları Komitesi’nin burka yasakları hakkında detaylı bir inceleme yaparak içtihatlarını oluşturdukları ve benzer maddi olayları içeren takip eden davalarda rehber edindikleri önemli kararlar ise bu çalışmada incelenecek kararların seçiminde göz önüne alınacaktır.

DİNİ SEMBOL VE KIYAFETLERİN TANIMI İLE İSLAMİ ÖRTÜNME BİÇİMLERİ

Dini sembol ve kıyafetler dar ve geniş anlamda tanımlanabilir. Dar anlamda dini sembol ve kıyafetlerin kullanımı, kişinin inandığı dinin emrettiği şekilde giyinmesi ve o dine ait semboller taşımasıdır. Ancak hakkın kapsamını sınırlamamak adına, kavramı bu dar alana hapsetmemek gerekir.

Geniş anlamda dini sembol ve kıyafetleri tanımlamak kolay değildir. Zira veganizm, pasifizm veyahut çevrecilik gibi “yaşam biçimleri” veyahut “felsefi inançlar” en kadim inanışlar kadar takipçi bulmaktadır. Bu yaşam biçimlerini ifade eden sembol ve kıyafetler de dini sembol ve kıyafetler arasında kabul edilebilir mi? Dini ve kültürel yaşayışta uygulanagelen ancak dinin emretmediği kıyafet ve semboller için de aynı soru sorulabilir. İHAS’ın düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesinin kapsamına binlerce yıldır var olan büyük ve eski dinler ile nispeten yeni inançların yanında tutarlı ve samimi olarak karşılanabilecek olan felsefi inançlar da girer. Örneğin pasifizm, askerlik hizmetine ilke olarak karşı çıkma (vicdani ret), veganizm vb. vicdani kanaatler 9. maddenin koruması altındadır. Öyleyse dini sembol ve kıyafet tanımı yalnızca dinlerin emrettiklerinden ibaret değil, kişisel kanaatlere ve felsefi inançlara ilişkin sembolleri ve kıyafetleri de kapsayan bir tanım haline gelmiştir. Kipa, haç, başörtüsü, burka, nikap (peçe), barış sembolü, Sih türbanı ve kirpanı hatta Greenpeace tişörtü dini sembol ve kıyafetler arasında sayılabilir. İnsan hakları ve bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğü söz konusu olduğunda kesin tanımlamalar yapmaktan kaçınmak gerekmektedir. Zira özellikle kişinin iç dünyasının ve bu çalışmada konu edilen iç dünyanın dışa vurumunun sınırlandırılması söz konusu olacaktır. Bu konuda kesin çerçeveler çizmek ve sınırlamaları geniş yorumlamak, iktidarları keyfiyete varan uygulamalara başvurmaya götürebilecektir.

Çalışmanın konusu olan İslami semboller esasında çeşitli olmakla birlikte üç ana kategoriye ayrılmıştır: başörtüsü, nikap (peçe) ve burka. Öğretide nikap ve burkayı bir çeşit başörtüsü olarak da ifade edenler bulunsa da bu çalışma bağlamında bu ayrımın önemi bulunmamaktadır. Zira önemli olan; giyilen kıyafetin yüzü kapatmasıdır. TDV İslam Ansiklopedisi’nin doğrudan tanımına göre “Burka bedevî kadınların giydiği, gözler için iki delik bırakılmış torba gibi bir giysidir.” Nikabın ise ağız bölümünü de kapatan bir çeşit başörtüsü olduğu veyahut başörtüsüne eşlik eden bir peçe olduğu söylenebilir.

YASAKLARIN KANUNLAŞMA SÜRECİ
Burka yasaklarının her ne kadar tartışmalı olduğunu belirtilmişse de, Fransız Ulusal Meclisi ve Senatosu’nda büyük anlaşmazlıklar olduğunu söylemek güçtür. Hükümetin önermiş olduğu “Kişilerin Kamuya Açık Alanlarda Yüzlerini Kapatmalarının Yasaklanmasına İlişkin Kanun” önerisi Fransız Ulusal Meclisi’nden 336 evet oyuna karşılık 1 hayır oyuyla geçmiştir. Senato önüne gelen teklif yine ezici bir çoğunluk ile 246 evet oyuna karşılık 1 hayır oyuyla kabul edilmiştir.

Nisan 2011’de yürürlüğe giren Kişilerin Kamuya Açık Alanlarda Yüzlerini Kapatmalarının Yasaklanmasına İlişkin Kanun (No: 2010-1192) aşağıdaki gibidir:
“1- Kimse, kamuya açık alanlarda yüzünü kapatacak kıyafetler giyemez.
2- Birinci maddede belirtilen kamuya açık alan; kamuya açık yolları ve kamuya açık olan ya da kamu hizmetine tahsis edilmiş herhangi bir alanı kapsamaktadır.
– Birinci maddede belirtilen yasaklama, kanun tarafından izin verildiği hallerde; sağlık veya iş gerekçesiyle ya da spor, kutlama, sanatsal ve geleneksel organizasyonlar çerçevesinde giyilen kıyafetler için uygulanmaz.
3- Birinci maddede belirtilen yasaklamanın ihlal edilmesi durumunda, fail ikinci derecedeki adi suçlardan cezalandırılır.
Madde 225-4-10
Bir ya da birden fazla kişiyi, cinsiyeti dolayısıyla, tehdit, baskı, zorlama ya da yetki ve makamın kötüye kullanılması yoluyla yüzünü kapatacak kıyafetler giymeye zorlayan kimse bir yıllık hapis ve 30.000 Euro para cezasıyla cezalandırılır.
Suç reşit olmayan kişilere karşı işlendiğinde, fail iki yıl hapis ve 60.000 Euro para cezasıyla cezalandırılır.”
Belçika, Fransa’yı izleyen ilk devlet olmuştur. 23 Temmuz 2011’de resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “yüzü örtme yasağı” Belçika Ceza Kanunu’nun 563. maddesi aşağıdaki gibidir: “Aksi kanunda belirtilmediği sürece, kamuya açık alanda yüzü tanınmayacak şekilde, tamamen ya da kısmen kapalı olarak bulunan kişiler 15 ila 25 Euro arasında para cezası ve 1 ila 7 gün arasında hapis cezasıyla ya da bunlardan yalnızca bir tanesiyle cezalandırılır.”
Fransa ve Belçika’yı diğer Avrupa devletleri de süratle takip etmişlerdir. Ekim 2017’den bugüne Avusturya’da yüzün örtülmesi “Yüzün örtülmesine karşı yasa” marifetiyle yasaklandı. Danimarka parlamentosunda 75’e 35 oy dağılımı ile kabul edilen yasaya göre, 1 Ağustos 2018 tarihinden itibaren kamuya açık alanda yüzü örten kıyafetler giymeye cezai yaptırım uygulanmaktadır. Hollanda, Almanya ve Bulgaristan’da da belli koşullar altında yüzü örtme yasağı bulunuyor.

Geçmiş yıllarda İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi önüne gelen başvurularda kamuya açık alanda dini sembol ve kıyafetlerin kullanımının engellenmesine ilişkin ihlal kararları olsa da, bugün Türkiye’de kamuya açık alanda herhangi bir örtünme yasağı bulunmamaktadır. Yalnızca okul öncesi eğitim kurumlarında ve ilkokullarda öğrencilere yönelik başörtüsü yasağı bulunmaktadır. Buradan hareketle yine aynı kurumlarda yüzü örten dini kıyafetlerin de kullanılamayacağı söylenebilir ancak ortaokul, lise ve üniversite eğitiminde “yüzü örten dini kıyafetlerin” kullanılıp kullanılamayacağı tartışmalıdır.

IV. ULUSAL VE ULUSLARARASI MAHKEME KARARLARI

Ulusal mahkemeler nezdinde dikkat çekici kararlardan ilki Fransız Danıştay’ının (Conseil d’État) raporudur. Fransız Danıştay’ı raporunda; kamuya açık alanda her yerde ve her zaman, genel bir örtünme yasağı konulmasının “hukuken kırılgan” olacağı ve “anayasal güvensizlik” doğurabileceğini belirtmiştir.15 Fakat bu rapor kanunun senatodan ezici bir çoğunluk ile geçmesine engel olamamıştır.

Belçika Anayasa Mahkemesi de burka yasağına karşı yapılan başvurularda ihlal kararı vermemiştir. İki Müslüman kadın ile beraber, “Flemish and Waloon” ve “Justice and Democracy” gibi sivil toplum örgütlerinin de aralarında bulunduğu başvurucular yasağa karşı Belçika Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Mahkeme; yasanın burka ve nikap giyen Müslüman kadınlar için dolaylı ayrımcılık oluşturduğunu kabul etmişse de, hakka müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olduğunu, bu sebeple de yasanın ayrımcılık yasağına aykırı olmadığına karar vermiştir. Yapılan yasal düzenlemenin kadın-erkek eşitliğini sağlama gibi bir meşru amaç güttüğü de kararda vurgulanmıştır. Mahkeme, kişilerin yüzlerinin kapalı olmasının güvenlik açısından sorun doğurabileceğini ayrıca kişilerin demokratik toplumda bir arada yaşayabilmeleri için birbirlerinin yüzlerini görebilmeleri gerektiğini ortaya koyarak, müdahaleyi insan onuruna ve din özgürlüğüne aykırı bulmamıştır.

Burka ve nikap yasağına ilişkin önemli kararlardan biri İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi önüne gelen S.A.S. v. Fransa başvurusudur. Karara konu olayda Müslüman bir Fransız vatandaşı kadın olan S.A.S. yüzü örten kıyafetler giyilmesine ilişkin yasağın ardından kamuya açık alanlarda dini inancı gereği yüzünü örtmesine izin verilmemesinden şikayetçidir. Başvuran dindar bir Müslüman olduğunu, peçeyi de dini inancından ötürü taktığını belirtmiştir. Başvuran yüzünü her zaman örtmediğini, pasaport kontrollerinde, resmi dairelerde, tanınması gereken yerlerde çıkartmasının sorun oluşturmadığını hatta arkadaşları ile dışarı çıkarken çoğunlukla peçe kullanmadığını fakat Ramazan ayı gibi aylarda kullanmak istediği zaman peçe takabilmesi gerektiğini düşünmektedir. Başvuran, eşinin veya ailesindeki diğer erkeklerin kendisine baskı uygulamadığını da eklemiştir. Mahkeme, Sözleşme’nin gerek 8. (özel yaşam ve aile yaşamına saygı hakkı) gerek 9. (düşünce, vicdan ve din özgürlüğü) gerekse bu maddelerle bağlantılı olarak 14. maddenin (ayrımcılık yasağı) ihlal edilmediğine hükmetmiştir. İHAM yasağın Müslüman kadınlar üzerine “olumsuz bir durum oluşturduğunu” kabul etmiştir. Fransız Hükümeti kamu güvenliğinin sağlanması ve toplumun birlikte yaşaması için gerekli önlemlerin alınması meşru amaçları ile bu müdahalenin yapıldığını öne sürerken İHAM yalnızca kamu güvenliği söz konusu olduğunda değil her zaman, genel bir burka yasağı konulmasının kamu güvenliğinin sağlanması bakımından demokratik toplumda gerekli olmadığını vurgulamıştır. İHAM devamında başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması ve toplumun birlikte yaşaması için bariyerlerin ortadan kaldırılmasının demokratik toplumda gerekli olabileceğini belirterek meşru amaca özgülenen tedbiri gerekli bulmuştur. İHAM yaptığı orantılılık incelemesinde ise yasağın yalnızca Müslüman kadınları hedef almadığından, genel olarak yüzü kapatan kıyafetleri hedeflediğinden hareketle yasağı orantısız bulmamıştır. İHAM’a göre bu bir toplumsal tercihtir ve devletlerin takdir alanındadır.

Belcacemi ve Oussar v. Belçika ve Dakir v. Belçika kararında da İHAM, S.A.S. kararı ile uyuşan bir içtihat oluşturmuş, “demokratik toplumda birlikte yaşam” sürdürebilmek için müdahalenin gerekli olduğu kanısına varmıştır. İHAM yine, devletlerin ülkelerindeki yerel politik koşul ve ihtiyaçları mahkemeden daha iyi bileceklerinden ötürü devlete takdir alanı bırakmıştır. Mahkemenin, din ve devlet ilişkilerinin politika ile iç içe olması sebebiyle bu ilişkilere karışmaya isteksiz olduğu, bu düzenlemeleri devletlere bırakmayı tercih ettiği görülebilir.

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin denetim organı olan İnsan Hakları Komitesi’nin (İHK) kararları İHAM ile paralellik göstermemektedir. Benzer iki olay ve karar olan Miriana Hebbadj v. Fransa ve Sonia Yaker v. Fransa kararlarında başvurucular Fransa’nın Nantes şehrinde ikamet etmektedirler. Kimlik kontrolü sırasında durdurulan başvurucular, kamuya açık alanda yüzü örten kıyafetler giymeyi yasaklayan kanuna aykırı davranışlarından ötürü suçlanmışlardır. İki başvurucu da çıkarıldıkları mahkemede, 2010-1192 no’lu kanunda yer alan en yüksek miktardan, yani 150 euro para cezasına mahkum edilmişlerdir. Başvurucular, Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 18. maddesinde yer alan din özgürlüklerinin ihlal edildiklerinden yakınmaktadırlar. İtirazı kabil bir karar olmayan mahkumiyete karşın başvurucular Fransa Yargıtay’ına, 2010-1192 no’lu kanunun İHAS 9. maddeye aykırı olduğu ve müslüman azınlığa yönelik ayrımcı bir pratik içerdiği iddiası ile başvurmuşlardır. Ancak Yargıtay başvuruyu, başvurucu İHAS 9. ve 14. madde ihlal iddasını ilk derece mahkemesinde öne sürmediği için, sonradan iddia ve kanıt ekleme yasağı sebebiyle kabul edilemez bulmuştur.

İHK, yasağın kamu güvenliğinin sağlanması bakımından gerekli olmadığını,30 “birlikte yaşam ve başkalarının haklarının korunması” hususunda ise, devletlerin, burka giyen Müslüman kadınların başkalarının haklarına nasıl, ne bakımdan zarar verdiğine dair somut veri sunması gerektiğini belirtmiştir. İHAM’ın ise “somut verileri dikkate alma” gibi bir tavrı genelde bulunmamakta, özellikle dini semboller ve kıyafetler ile ilgili kararlarında devlete tanıdığı takdir marjı ile yüzeysel bir inceleme ile yetinmektedir. İHAM’ın din ve vicdan özgürlüğü bağlamında somut veri aradığı nadir kararlardan biri Lautsi ve Diğerleri v. İtalya kararıdır. Kararda sınıflarda bulunan haç sembolünün güçlü bir sembol olduğunu kabul eden İHAM, sembolün öğrencilere yönelik telkin veya endoktrinasyon amacı taşıdığına ilişkin somut veri olmadığından, sınıflardan haçın kaldırılmasın talep eden başvurucuların ihlal iddiasını yerinde görmemiştir. Başörtüsü ile derse giremediği için İHAM’a başvuran bir öğretmen olan Dahlab v. İsviçre kararında ise İHAM, başörtüsünü yine güçlü bir dışsal sembol olarak değerlendirmiş ve bu sembolün küçük yaştaki öğrenciler üzerinde baskı oluşturabileceği sebebiyle Dahlab’ın başvurusunu kabul edilemez bulmuştur.

Burka yasakları ile ilgili olmayan bir başka İHK kararı, İHK’nın dini semboller konusundaki tutumunu açıklamaya yardımcı olacaktır. Karar kimlik kartlarına konulacak fotoğraflarda başın açık olması zorunluluğu ile ilgilidir. Ranjit Singh v. Fransa kararında34 Bay Ranjit Singh, Fransa’da yaşayan bir mültecidir. Aslen Hindistan vatandaşı bir “sih” olan başvurucu, Fransa’da oturum iznini yenilemek istemiştir. Başvurucunun yenileme başvurusu esnasında yetkili makamlara vermiş olduğu fotoğraflarda başında türban bulunmaktadır. Bu sebepten ötürü Fransız makamları Bay Singh’in yenileme başvurusunu reddetmişlerdir. Başvurucu bu sebeple Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 18. maddesinde yer alan din özgürlüğünün ihlal edildiği kanısındadır. Başvurucu, kimlik fotoğrafı için türbanını çıkarması yönündeki tedbirin gerekli ve orantılı olmadığını, kamu düzeni ve güvenliğine de sakınca oluşturmadığını iddia etmektedir. Zira başvurucuya göre insanlar, yüzlerinin büyük bir kısmını kaplayan sakalları ile sorunsuz bir şekilde başvuru yapabilmektedir. Ek olarak; türban ile çekilen fotoğraflarla yapılan başvuruları Almanya ve İtalya gibi devletler kabul etmektedir. Başvurucu diğer Fransız vatandaşlarından farklı olarak dini inancı ile kamu hizmetlerine erişim hakkı arasında bir tercih yapmaya zorlandığını, bu sebepten ötürü ayrımcılığa da uğradığını ifade etmiştir. İHK incelemesinde, türbanın kişiyi tanınabilir hale getirip getirmediğini sorgulamıştır. Zira başvurucu sadece başını örten ancak yüzünün geri kalanı açık kalacak şekilde giyinmektedir. Singh, günlük hayatında da sürekli türban taktığından, İHK’ya göre başvurucunun türban giymiş haliyle çekilmiş olan fotoğrafı, günlük hayattaki hali ile daha çok benzeşmektedir. Fransa ise bu hususlardan hiçbirini açıklığa kavuşturmamıştır.35 İHK’ya göre başvurucunun türbanını yalnızca kimlik fotoğrafı çekerken çıkarmasının hakka müdahaleyi azaltan bir yönü yoktur. Çünkü bir defalığına da olsa türban giyilmeden çekilen bir kimlik fotoğrafı, her zaman orada duracaktır ve her kimlik kontrolünde o şekilde görülecektir. İHK, Birdirge’nin 18. maddesinin ve buna bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vermiştir. Singh v. Fransa kararına çok benzeyen bir başvuru İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapılmıştır. Mann Singh v. Fransa36 kararında, Ranjit Singh gibi bir sih olan başvurucu ehliyet fotoğrafında başı açık olmak istememiştir. Yerel makamlarca bu isteği olumsuz karşılanan başvurucu, İHAM’a başvurmuş ancak başvurusu açıkça dayanaktan yoksun bulunarak reddedilmiştir.

İHK’nın kararlarıın burka yasakları bakımından bir dikkat çekici noktası da “kişilerin kamusal alanda herhangi biriyle iletişime geçme hakları” veya “kişilerin burka giymesinden hoşlanmama hakkı” olmadığı tespitinde bulunmasıdır. Komite, Fransa’nın başvurucuların düşünce, din ve vicdan özgürlüğü ile hukuk önünde eşitlik hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. Dikkat çekici olan husus, geçmişte gerek İHK’nın gerekse İHAM’ın başörtü başvurularında ayrımcılık yasağı bağlamında inceleme yapmamış olmasına rağmen söz konusu burka başvurularında İHK’nın ayrımcılık yasağının ihlal edildiği sonucuna ulaşmasıdır.38 Buradan çeşitli saptamalar yapılabilir. Burka giyen kadın sayısının Avrupa’da yaşayan milyonlarca Müslüman kadına oranla binler düzeyinde kalması belki de bu yasağı daha anlamlı kılmaktadır.39 Başörtüsüne nazaran burka yasağının doğrudan İslam’a dönük bir tavır olarak algılanmış olması,40 BM’nin çok kültürlü, milletli ve dinli yapısı gereği bu durumun önüne geçmek istemesi veya geçmek zorunda kalması makul bir hedef olarak görünebilir.

V. MEŞRU AMAÇ VE KAMUOYU TARTIŞMALARI

Burka yasağına ilişkin devletlerin belli birtakım meşru amaçları bulunmaktadır. Bir kişiye veya gruba dönük olarak uygulanan tedbir, doğrudan hedef gözetmese de hatta ayrımcılık kastı bulunmasa da ayrımcılık oluşturabilir. İHAM’ın da belirttiği üzere “Fakat bu yalnızca, bu tür bir politika ya da tedbirin “objektif ve makul” bir gerekçesinin bulunmaması halinde, yani “meşru bir amaç” taşımaması veya araçla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında “makul bir orantılılık ilişkisi” bulunmaması halinde söz konusu olur.” İHAM burka yasağına ilişkin verdiği S.A.S. v. Fransa kararında meşru amaç tartışmasını, kamu güvenliği ve başkalarının hak ve özgürlüğünün korunması bakımından incelemiştir. Birlikte yaşama ve cinsiyet eşitliğini, başkalarının hak ve özgürlüğünün korunması bağlamında değerlendirmiştir.

Bu çalışmada gerekçeler dörde ayrılarak incelenecektir: kamu güvenliği, birlikte yaşamın ve laikliğin korunması, son olarak da cinsiyet eşitliğinin sağlanması. Devletlerin bu hedeflere ulaşmak için getirdiği yasağın arka planındaki tartışmalar ile sınırlamanın gerekliliği ve orantılılığı değerlendirilecektir.

  1. Kamu Güvenliği

Burkanın kamu güvenliğine tehlike yaratacağı endişesinin altında ilk olarak, İslami dini sembol kullanımının köktenci (fundementalist) İslami hareketlerle ilişkilendirilmesi yatmaktadır. Burka giyen kadınların hepsinin birbirini tanıdığı, bir nevi “cihatçı iletişim ağı” üyesi oldukları inancı yaygındır.43 Burka giyen birinin terörizmi desteklediği varsayımı da burkanın kamu güvenliğini tehdit ettiği anlayışı ile örtüşmektedir.44 Ek olarak, aynı görüşe göre; burka giyen kadınlar bu inanışlarını yaymaya da isteklidirler, istekli olmasalar dahi kullandıkları “güçlü dışsal sembol” diğer kişiler üzerinde bu etkiyi yapacaktır.

Köktenci İslam tanımının da kamu güvenliği endişesini tetikleyen sorunlu bir tanım olduğunu kabul etmek gerekir. Bu tanım İslam’ın yorumdan-reformdan arındırılmış yalın halinin günümüzdeki “terör akımına” tekabül ettiğinin ifadesidir. Halbuki şiddet öngören İslami inanış biçimlerinin İslam’ın bir yorumu olduğu doğru olsa dahi, İslami örtünme biçimlerinin bu durumla bir bağlantısı bulunmamaktadır. Burka, nikap veya başörtüsü kullanımı İslam dininin kutsal kitabı Kur’an’da veyahut uygulamasında yer aldığına inanılan, kişisel dini bir bağlılığın ürünüdür. Dolayısıyla burka, nikap veyahut başörtüsü kullanmak, çoğu zaman sadece inanışa itaat etme anlamını taşır.45 Nitekim örtünmeye ilişkin benzer dini emir ve uygulamaların diğer semavi dinlerde de olduğu söylenebilir.

İslami kıyafet ve sembollerin bir güvenlik sorunu veya din yayma aracı olarak görülmesinin bir sebebi de Avrupa’nın çoğunluk dini Hristiyanlık ile İslam arasındaki farklardan ileri gelmektedir. İslam’ın da, Kilise (Ruhban) ve devletin ayrılması ile liberal demokrasi ekseninde sekülerleştiği ve bireyselleştiği varsayıldığında, bu tarihsel süreci geri sararak; burka giyen bir kadının bunu radikal kimliğinin bir göstergesi, bir kimlik ifadesi ve yayma aracı olarak görmek mümkün olabilir. Hristiyanlık ile aynı süreçleri geçirmeyen İslam’ın farklı yorumlarının isimlendirilmesi için kullanılan “köktencilik” bu sorunu ıskalamaktadır. Hristiyanlar için kişinin kimliği bireysel alanına denk gelirken bir Müslümanın dini, çoğu zaman kimliğine eşittir. Bu din de İslam’dır, İslam’ın kişinin kendisini ait hissettiği versiyonu, yorumudur. Nitekim İslam peygamberi hem devlet başkanıdır, hem de toplum lideridir. Askeri bir lider olmasının yanı sıra, toplumsal ve hukuki kanunları koyar, vergi toplar, savaş ve barışa karar verir. Bunun devamı olan İslami yaşam tarzı ve ibadetleri de bireyci değil olabildiğince toplumcu yapıdadır.47 Müslüman kadının bu anlamda yaptığı bireysel tercih de, radikalizminin veya misyonerliğinin görünümünden çok, esasen dini inanışın yalın bir ifadesinden ibarettir.

Burka giyen bir kişinin yüzünün görünmemesi ve bu sebeple tanınamamasının, kamu güvenliğine tehdit teşkil ettiği düşünülen bir başka problemdir. İHAM’ın S.A.S. v. Fransa kararında da, Fransız hükümeti savunmasında yasağın meşru amacının kamu güvenliği olduğunu, özellikle yüzü örten kıyafetler giyen kişileri tanımlayabilmenin zorluğunu vurgulamıştır.48 Gerçekten de burka kıyafeti ile pek çok hırsızlık vakası kayıtlara geçmiştir. Örneğin Kanada’nın Toronto şehrinde burka giymiş olan failler, 500 bin dolar değerindeki değerli mücevheri alarak kayıplara karışmıştır.49 2005 yılında ise bombalı saldırı girişiminin başarısız olmasından sonra kaçmaya çalışan fail burka kullanmıştır.50 Belirtmek gerekir ki; bu ve benzeri olayların hemen hemen tamamında failler erkektir. Yine de kamuya açık alanların her karesinde geçerli, genel bir yasağın bu endişelerin çözümüne uygun bir önlem olup olmadığı tartışmalıdır. Nitekim İHAM da yüzü kapatan kıyafetlerin kamu güvenliği bağlamında problem doğurabileceğini kabul etmiştir. Mahkemeye göre şüphe duyulan durumlarda pek tabii kişiden yüzünü açarak kendini tanıtması istenebilir. Ancak yalnızca kamu güvenliğinin tehlikede olduğu belirli anlarda değil, her zaman, genel bir burka yasağı öngörülmesini İHAM demokratik toplumda gerekli bulmamıştır.51

  1. Birlikte Yaşam

İHAM, S.A.S. v. Fransa kararında, burka yasaklarını “birlikte yaşamı sağlama” adına bir meşru amaç olarak yeterli görmüş, yasağın da bu amaca hizmet ettiğini ve demokratik toplumda gerekli olduğunu belirtmiştir. Bu amacı makul bulanlara göre burka, nikap veya başörtüsü giymenin bir amacı da topluma entegre olmama yönündeki isteksizliktir. Ayrıca bu kıyafetlerin kullanımı başarısız bir entegrasyon sürecinin de göstergesi mahiyetindedir.52 Bir başka deyişle, burka giyen kadın kendi ile toplum arasına bilinçli bir mesafe koymaktadır. Burka yasağını getiren devletlere göre söz konusu mesafe hem toplumdaki birliğin korunması hem de İslamofobinin artmaması için kaldırılmalıdır. Zira bu mesafe ve artan İslamofobi, Müslüman toplumun radikalleşmesine de neden olabilir.53 İHAM S.A.S. v. Fransa kararında hükümet, yüzün sistematik olarak gizlenmesinin sorunlu olduğunu, Fransız kardeşlik (fraternity) idealinin ve Fransız toplumunda birlikte yaşamanın temel gerekliliği ile bağdaşmadığını belirtmiş, İHAM da müdahaleyi bu bakımdan demokratik toplumda gerekli bulmuştur.54 İHAM devlete tanıdığı takdir yetkisini de temel alarak müdahalenin orantılı olduğuna da karar vermiştir.

Kişiler arası iletişimde yüzü örten kıyafetlerin sorun oluşturması ihtimal dahilindedir. Burka veya nikap giyen bir kişi ile iletişim halindeki karşı taraf aradaki güç dengesizliğinden mustarip olabilir. Gerçekten de anonim görünen bir kişiyle iletişim halindeki bir başka kişi çekince duyabilir. Duyma engelli bir kişi içinse bu iletişim neredeyse imkansızdır.56

Yasağın “birlikte yaşam” amacına hizmet edip etmeyeceği ise tartışmalıdır. Yasak sebebiyle işine ve eğitimine devam edemeyen, günlük işlerini yapmak için kamuya açık alanlarda bulunamayan kadınlar, git-gide toplumdan uzaklaşabilir. Yasak, topluma, farklı dinlere ve kültürlere, bazı azınlıklara hoşgörü ile bakılmadığı mesajını verebilir. S.A.S. v. Fransa kararında İHAM da, burka yasaklarına ilişkin sürecin, islamofobiyi, hoşgörüsüzlüğü ve ayrımcılığı tetikleyebileceği endişesini vurgulamıştır.

Toplumun birlikte yaşaması için insanların kamuya açık alanda sürekli iletişim halinde olmaları gerektiği varsayımının da tartışılması gerekir. Kişiler arasındaki iletişimin çoğunlukla özel mülklerde gerçekleştiği düşünüldüğünde yasak ile güdülen meşru amaç arasındaki ilişki belirsizleşmektedir.

  1. Laiklik İlkesinin Korunması

Dini sembol ve kıyafetlere ilişkin İHAM nezdinde görülen davalarda laiklik ilkesine – özellikle Türkiye tarafından- dayanılmıştır.59 Burka yasakları söz konusu olduğunda ise İHAM önünde; örneğin S.A.S. v. Fransa davasında laiklik ilkesinin korunması amacına dayanılmadığı görülmektedir. Ancak bu durum kamu önünde süregelen tartışmalarında laiklik vurgusunun olmadığı anlamına gelmemektedir. Nitekim gerek Fransa gerek Belçika’da burka yasakları laiklik boyutu ile de çokça tartışılmıştır.

Kendini laik olarak tanımlayan devletlerin din konusunda neredeyse taban tabana zıt politikaları bulunabilir. Bu devletlerin laikliği nasıl uyguladığına göre değişebilir. Literatürde pasif ve dışlayıcı laiklik gibi ayrımlar bulunmaktadır. Dışlayıcı laikliğin amacı dini kamusal alandan çıkarıp kişinin bireysel alanı ile sınırlamak iken pasif laiklik adı üzerinde dinler karşısında pasif kalarak dinin kamusal alanlarda bulunuşuna müsaade etmesidir.60

Dışlayıcı laikliğin belki de en görünür olduğu Fransa ve Belçika’da uygulanan burka yasakları bu bakımdan şaşırtıcı değildir. Dışlayıcı laiklik anlayışının tarafsızlık, din özgürlüğü ve çoğulculuğu sağlama gibi temel amaçları bulunur. Bu amaç da genelde kamusal alanı dinden arındırarak gerçekleştirilir. Söz konusu yasağın yalnızca tek bir dine yönelmesi bu bakımdan eleştiri konusu olabilir.61 Bir önceki bölümde de bahsedildiği gibi yasak, farklı dinlere ve buna bağlı olarak giyim-kuşama çoğulculuğun anahtarı olan hoşgörü ile bakılmadığı imajını da yansıtabilmektedir.

  1. Cinsiyet Eşitliğinin Korunması

S.A.S. v. Fransa davasına “amicus curiae” müdahil devlet olarak katılan Belçika, peçenin İslam öncesi Arap adeti olduğunu, Kur’an’da böyle bir hüküm bulunmadığını, bu durumun kadın erkek eşitliğini zedeleyici bir hal aldığını öne sürmüştür. 62

Kimilerine göre burka İslam’da yer alan kadın-erkek eşitsizliğinin bir sembolü mahiyetindedir; İslam dini erkeklerin şehevi isteklerini uyandırmamaları için kadınları daha sıkı kıyafet kurallarına tabi tutmuş, nihayetinde de kadını erkeğin hakimiyet alanına bırakmıştır. Tercih yapma hakkı olmayan kadınlar da bu kurallara uymak zorunda kalmaktadır.63

Yukarıda belirtilen iki farklı yaklaşım da bazı varsayımlara dayanmaktadır. İlki kadınların özgür iradeleri ile burka giymelerinin nadir olduğudur. İkincisi ise dini kimliğinden azade bir kadın tasviridir. Bu görüşe göre özgür kadın dini kimliğinden sıyrılmış kadındır. Kimliklerin kesişimsel yapısının bu doğrultuda göz ardı edilmesinin kadınların haklarını iyileştirip iyileştirmeyeceği tartışma konusudur.64 Ayrıca bazen bir kıyafetin giyilmemesi yönünde koyulan yasağı savunmak, giyilmesi yönünde yapılan yasakları savunmak kadar baskıcı olabilir. Bu baskı Müslüman kadınları nefret suçuna yönelik bir hedef haline getirebilir.65

Burkanın erkeğin kadına dayattığı bir dini sembol olduğu görüşünün yanı sıra, kadınların burkayı özgür iradeleri ile giydikleri varsayılsa dahi bu sembolün kadınlar için zararlı ve insan onuruna aykırı olduğunu savunan görüşler de bulunmaktadır. S.A.S. v. Fransa kararında Fransız hükümeti burkanın “kadınları görünmez kıldığını” ve bu sebeple giyen tarafından arzu edilse dahi” insan onuruna aykırı bir kıyafet olduğunu iddia etmiştir.66 Kararda görülebileceği üzere; bu görüşün temel aldığı fikir ise burkanın kadının erkeğe itaatinin sembolü ve bu fikrin yayıcı nesnesi olduğu fikridir. Görüşe göre; burka giyen kadınlar dünyaya “herkesin örtünmesi gerektiği” veya “kadınların erkeğe itaat etmesi gerektiği” fikrini yaymaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla hem burka giyen kadınları hem de toplumun geri kalanını bu durumdan korumak gerekmektedir.

Burka giyen kadınların topluma, cinsiyet eşitsizliğini onayan, erkeğe itaati kabullenen bir mesaj vermek istedikleri veyahut istemeden verdikleri görüşünün kuvvetli temeller üzerine kurulduğunu söylemek güçtür. Zira burka giyen kadınların topluma bir mesaj verdikleri kabul edilse dahi, bu mesaj cinsiyete ilişkin değil dini inanca ilişkin bir mesajdır. Dolayısıyla bu dini tercihin kişisel olduğunu, dini propaganda (proselytizing) amacı gütmediğini kabul etmek gerekir.67

İHAM Leyla Şahin v. Türkiye kararında karşı görüşte bulunan Yargıç Tulkens’in başörtüsü yasağı ile cinsiyet eşitliği arasında ilişki kurulmasına yönelik eleştirileri bulunmaktadır. Tulkens’a göre başörtüsü mutlaka kadının erkeğin hakimiyetinde olduğunu ifade etmez, özgürce dini kıyafet giyen yetişkin bir kadına bu kararı özgür iradesiyle almadığının söylenmesi için apaçık bir delil gerekir. Ayrımcılığa uğramama hakkı ise kişinin kendi iradi alanındadır.68

Fransa’daki feminist hareketlerin burka yasağına cinsiyet eşitliği bağlamında iki farklı yaklaşımı bulunmaktadır. Yasağa karşı olanlar, kadın-erkek ilişkisine oldukça eşitlikçi (egaliteryan) bir bakış açısıyla yaklaşıldığını iddia ederek, burka giyen kadınların içinde bulundukları kültürün yadsındığını söylemektedirler. Yasağı destekleyenler ise kadın-erkek eşitliğinin yetişilen kültürden bağımsız olarak evrensel ahlak ilkeleri ile ulaşılabilecek, temel bir eşitlik olduğunu savunmaktadırlar.69

Gerek cinsiyet eşitliği bağlamında, gerek insan hakları hukuku özelinde ve genel olarak tüm sosyal bilimi ilgilendiren tartışmalarda son yıllarda önemli yankı bulan evrensellik ve rölativizm ayrımını burada hatırlatmak yerinde olacaktır. Bu ayrıma göre; bir uçta sosyal gerçekliğin hemen her yerde aynı olduğunu ve bunu dini, toplumsal, kültürel hiçbir bakış açısı katmadan, eşitleyici bir düzlemde tartışan evrenselciler dururken, diğer uçta da sosyal gerçekliğin evrensel bir norm olmanın ötesinde toplumların algılama biçimlerine bağlı olduğunu ve dolayısıyla onları incelerken bu değerler bütününü dikkate almak gerektiğini söyleyen rölativistler bulunmaktadır.70 İnsan hakları söz konusu olduğunda, her iki uç noktanın da kendine has artıları ve eksileri mevcuttur. Örneğin; evrenselcilik daha ilerlemeci bir tutum ortaya koyabilirken, rölativizm çoğu sorunu görmezden gelme tuzağına düşebilmektedir. Evrensellikrölativizm ikileminde, bu tuzağın farkında bir yaklaşım sergilemek, çok daha ayakları yere basan bir yaklaşım getirme olanağı tanıyacaktır.71 Evrensel değer ve normların farkında olarak, ancak kültürel yaklaşımları da tamamen göz ardı etmeden yapılacak olan yorumlama, sosyal gerçeklikleri hem akademik hem de insani açıdan daha isabetli şekilde gözlemlememizi mümkün kılacaktır.

Burkanın yasaklanmasının pratikte nasıl sonuçlar doğuracağına ilişkin yasağa yönelik birtakım itirazlar bulunmaktadır. Yasak sonrası eve kapanan, işe, okula, markete gidemeyen ve ekonomik özgürlükleri gerileyen kadın erkekler karşısında daha zayıf bir konuma düşecektir. Kaldı ki halihazırda burka veyahut başörtüsü giyen kadınların cinsiyet, din ve etnisite temelinde günlük hayatta yoğun bir ayrımcılık ile karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. 72

European Network Against Racism ve Faith Matter’ın ortaklaşa yayınladığı “Unutulmuş Kadınlar: Birleşik Krallık’ta İslamofobinin Müslüman Kadınlar Üzerindeki Etkisi” raporuna göre her 8 müslüman kadından 1’i iş mülakatlarında evlenip, çocuk sahibi olup olmayacağı yönünde sorularla karşılaşmaktadır, aynı durum Müslüman olmayan kadınlarda ise 30 kişide 1’dir. Her 4 işverenden 1’i ise Müslüman kadınları işe almakta çekinceleri olduğunu belirtmiştir. Müslüman kadınların %43’ü iş mülakatlarında farklı muameleye tabi tutulduklarını hissettiklerini açıklamıştır. Başörtüsü giyen kadınlarda ise bu oran yükselmektedir. Kamuya açık alanda peçelerinin çıkarmaya teşebbüs edenlerin olduğunu kaydeden Müslüman kadınlar, internet mecrasında da nefret söylemine maruz kalmaktadırlar.73

VI. SONUÇ

Bu çalışmada başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinde yürürlüğe giren kamuya açık alanda yüzün kapatılması yasağı yani; “burka yasağı” tartışılmıştır. Öncelikle dini semboller ve kıyafetler dar ve geniş anlamda tanımlanarak, hem hakkın kapsamının felsefi inançları da içine katarak genişlediği hem de dini inançlar ile felsefi inançları ayıran çizginin kalın bir çizgi olmadığı vurgulanmıştır. Burka yasağı tartışmaları gerek ulusal ve uluslararası mahkeme kararları gerekse kamuoyu tartışmaları ekseninde konumlandırılmıştır. Devletler burkayı yasaklarken, kamu güvenliğini, cinsiyet eşitliğini, laiklik ilkesini ve başkalarının hak ve özgürlüklerini güvence altına almayı amaçladıklarını belirtmişlerdir. Bu amaçlara ulaşmak için alınan tedbirin objektif ve makul bir gerekçesinin bulunup bulunmadığı çalışmada incelenmiştir. Bunun yanında yasakların kanunlaşma süreci ile beraber kamuoyundaki tartışmalara da değinilmeye çalışılmıştır.

Fransa’da burkanın yasaklanmasını takip eden yıllarda pek çok Avrupa devleti de burkayı yasaklamıştır. Bu devletlerin bazılarında burka giyen kadın sayısının 100’ü dahi geçmediği tahmin edilmektedir. Çok az sayıdaki kişiye yönelik getirilen yasak, kamuoyu tartışmaları ve kanunlaşma sürecinden de anlaşılabileceği üzere bir kıyafete veya sembole değil, bu kıyafetin ve sembollerin toplumda uyandırdığı kanıya yöneliktir. Yasaklarda çalışmada da çokça değinilen S.A.S. v. Fransa kararının diğer İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları ile beraber bıraktığı açık kapının ve sınırlamanın muğlak halinin etkisi büyüktür. Devletlerin ortaya koydukları meşru amaçlar ile bu amaçları gerçekleştirmeye yönelik aldıkları tedbir arasında gereklilik ve orantılılık ilişkisi kurabildiğini söylemek güçtür. Devletler bu gerekçeleri sunamadıkları gibi, İHAM da hakkın sınırlanmasına yönelik alınan tedbirlerin gerçekten gerekli olup olmadığı hususunda somut olaylar bakımından araştırma yapmamıştır. Bunda politik koşulların etkisin büyük olduğunu belirtmek gerekir. İnsan Hakları Komitesi’nin tutumu ise belki de yine politik koşullara bağlı olarak bireysel özgürlüklerin korunması amacına daha çok yakınsamaktadır.

Yasakların Avrupa’daki dini azınlık-çoğunluk ilişkisini ne yönde etkileyeceği önümüzdeki yıllarda belli olacaktır. Ancak Avrupa’daki mevcut durumu özellikle Avrupa ile Müslüman toplumu ilişkisini daha kötü hale getireceğine dair güçlü argümanlar bulunmaktadır. Bu yalnızca müslüman azınlık için değil, diğer “doğu dinlerini” takip eden diğer gruplar için de geçerlidir. Çalışmada da bahsedildiği üzere forum internum-externum ayrımı yerleşmemiş toplumcu pratiklerin içkin olduğu doğu dinleri ile İHAS md. 9 uygulaması arasındaki çelişki sürecek gibi gözükmektedir. Burka giyen kadınların din ve cinsiyet temelli ayrımcılığa uğramaması için burkayı yasaklamak gibi çözümler de bu ayrışmanın önlenmesine yönelik bir tedbir olarak gerçekçi görünmemektedir.

Din ve vicdan özgürlüğü belli sebeplerin varlığında pek tabii sınırlanabilir. Fakat ne İHAM ne de Fransa-Belçika bu sebepleri sadece isimlendirmenin ötesinde bir açıklığa kavuşturmakta başarılı olabilmiştir. Bu da kuşkusuz çoğulculuğa ve hoşgörüye karşı tehlike doğurmaktadır. Çoğulculuğa karşı olan politikacıların din ve vicdan özgürlüğü bakımından getirilen sınırlamaları ve yasakları daha da ileri götürmesi son tahlilde muhtemel gözükmektedir.

GANİRA PAŞAYEVA’YI ANMA TÖRENİNDE YÜREKLER DAYANAMADI, GÖZYAŞLARI SEL OLDU TAŞTI

GANİRA PAŞAYEVA’YI ANMA TÖRENİNDE YÜREKLER DAYANAMADI, GÖZYAŞLARI SEL OLDU TAŞTI

3 ay önce kaybettiğimiz, Türk dünyasının gönlünde taht kuran cesur kadın, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde anıldı.

(Haberin Hollandacası en altta)

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, person, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Haber:İlhan KARAÇAY Fotoğraflar: İrem ERTEM       İbrahim ÇİTİL

Turancılık idealiyle özdeşleşmiş, imanını ve ülküsünü kendine düstur edinmiş, Türk dünyasının önde gelen cesur kadın hatiplerinden biri olan, şair, edebiyatçı, siyasetçi ve gazeteci olan ve de Azerbaycan’da Milletvekillliği de yapmış olan, velhasıl Türk dünyasının gönlünde taht kurmuş olan Ganira Paşayeva’nın anısını yaşatmak amacıyla, Avrasya Sivil Toplum Forumu tarafından düzenlenen ‘15. Avrasya Amsterdam Buluşmaları’nda bir anma programı gerçekleştirildi.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Avrasya Yazarlar Birliği, Hollanda Türkevi Topluluğu, Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği, Hollanda Doğu Türkistan Uygur Derneği, Hollanda Nogay Vakfı ve EkoAvrasya Derneği gibi önemli kuruluşların bir araya geldiği, ‘Avrasya Amsterdam Buluşmaları’nda, 3 ay önce talihsiz bir şekilde kaybettiğimiz Ganira’nın yaşamı dile geldi.
O’nun bir milletvekili olarak görev yapması, Azerbaycan’da kadınların siyasi katılımını teşvik etme bakımından yararlı olduğu gibi, kültür, edebiyat ve sanatta da toplumsal değişimde büyük rol oynadı.

Afbeelding met kleding, persoon, person, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Amsterdam’daki buluşma, Tebriz’den Bakü’ye, Taşkent’ten İstanbul’a kadar uzanan geniş coğrafyada, Türk dünyasını başarıyla temsil etmiş olan Ganira Paşayeva’nın hatırasını yaşatma amacını taşıyordu. Paylaşılan duyguların yarattığı gurur atmosferiyle, bu özel anma programı daha da anlamlı oldu. Ganira’yı yâd etmek, sadece geçmişin hatıralarını anmakla değil, onun özünde taşıdığı fikirleri hayata geçirmek, onun izinden gitmek olmuştur. Ganira’nın mirası, Türk’ün davasını her daim yaşatmaya devam edecek.

Afbeelding met kleding, persoon, person, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijving

Anma merasimi, Hollanda’daki Nogay Türklerinden Emel Aktan’ın sunumu, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından, Türkevi Hollanda Topluluğu Veyis Güngör‘ün açılış konuşmasıyla başladı. Veyis Güngör, Azerbaycan’ın Lahey Büyükelçiliği Müsteşarı Nurlan Aliyev, Elçilik Birinci Sekreteri Vusal İbrahimov, Müsiad Hollanda Başkan Yardımcısı Ali Topal ve programa katılan STK, medya temsilcileri ve tüm davetlileri selamlayarak, merhume Ganira Paşayeva’nın Türk dünyasına yaptığı önemli katkıları hatırlattı. Güngör, “Avrasya Sivil Toplum Forumu, esasen “Türkiye Yüzyılı Vizyonu ve Türk Devletleri Teşkilatı felsefesinin, sivil alanda en somut bir tezahürüdür. 2011 yılından bu yana yapılan programlar, Türk aklı projesinin bir ürünüdür” dedi.
(Veyis Güngör’ün konuşma metninin tamamını altta bulacaksınız)

Afbeelding met kleding, persoon, vrouw, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Ganira Paşayeva’nın, Hollanda’nın hükümet merkezi Lahey’de yapılan, “Karabağ Sempozyumunda” dile getirdiği sözleri de duygu dolu bir anı olarak hatırlandı: “Allah bana Karabağ’ın düşman işgalinden kurtuluşunu görmeden ölmeyi nasip etmesin.”
Bu sözler, Paşayeva’nın vatan sevgisi ve özgürlük idealiyle dolu olan kişiliğini bir kez daha ortaya çıkarıyor.

Programda, Hollanda’da yaşayan ve Azerbaycan’ın milli şairlerinden, aynı zamanda ‘Çırpınırdı Karadeniz’ şiirini yazan Ahmed Cevad’ın akrabası olan Ramin Mamedov da bir selamlarma konuşması yaptı.

Ardından, Hollanda Azerbaycan Türk Kültür Derneği Başkanı İlhan Aşkın, merhume ile olan hatıralarını paylaşarak, Paşeyeva’nın Türk dünyası için yaptıklarını diler getirdi. Tunçbilek Belediyesi’nin hayata geçirmeyi planladığı “Azerbaycan Parkı” ve “Hocalı Katliamı Anıtı” projeleri hakkında Paşayeva ya düşüncelerini sorduğunu ve onun kendisine yöneltilen bu soruya, derin bir duygu ve kararlılıkla, “İki ağayım bir pabuca girse gelirim, elbette anıt dikilsin” şeklinde bir cevap verdiğini katılımcılarla paylaştı.

Program içerisinde, Ganira Hanım’ın yaşamına dair etkileyici sunumlar ve özel belgeseller izleyicilerle buluştu. Abdurrahman Ünal ve Hilal Doruk‘un okuduğu Ahıska ve Türkiye’m şiirleri, davetliler tarafından coşkuyla alkışlandı ve duyguların derinliklerinde iz bıraktı.

Programa veda etmeden önce, merhumeyi anmak adına Türk dünyasına ait yemekler yenildi ve merhumenin anısına dualar okundu ve hayırla yâd edildi.

Programda Hollanda Nogay Vakfı başkanı Orhan Demirci’nin torunlarının, Nogay Türkleri kıyafetleriyle salonda yer almaları, katılımcıların bu çocuklarla hatıra fotoğrafı çektirmeleri için sıraya girmeleri de dikkat çekti.

Veyis Güngör’ün konuşma metninin tamamı:

Afbeelding met tekst, persoon, kleding, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Yakın tarihimizde de görüleceği üzere, Türk milletine mâl olmuş bir çok kişinin vefatında olduğu gibi, Ganira Paşayeva hanımın da beklenmedik vefatında millet vicdanının yeniden harekete geçtiğini bir kez daha gördük. Derin millet, derin Türkiye, derin Türk Dünyası, Paşayeva’nın ani ölümüyle sarsıldı ve bir kez daha titredi adeta.

Ganira hanımın vefatının hemen ardından, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan Türklerin yayınladıkları, dile getirdikleri rahmet ve mağfiret mesajları ve yapılan açıklamalar, tek kelimeyle genç Ganira’nin gönüllerdeki yerini anlatmaya yetmektedir.

Elbette, Türklerin ölülerinin arkasından rahmet okuduklarını, onları hayırla andıklarını biliyoruz. Ancak bazı beklenmedik ölümler var ki, işte Ganira hanımın vefatında olduğu gibi, millet vicdanı daha da coşuyor, duygulanıyor ve göz yaşlarına boğuluyor.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, bril Automatisch gegenereerde beschrijving

Ganira hanım gibi, gönüllerde taht kurmak her yiğide her kişiye nasip olmayan, ancak, insanüstü bir gayretli çalışmayla mümkün olabilir elbette. Kişinin, varoluşu anlama, anlamlandırma ve bu yönde yaptıkları, gayretleri ve dahi bu uğurda verdiği mücadele, o kişinin ait olduğu milletin derin vicdanı tarafından takdir edilebilir.

Gönüllerde taht kurmak, propaganda veya gösteriş için yapılanlarla değil, iman ederek ve bir aşk içinde, samimiyet ve ihlasla inandıklarını savunmakla olur. İşte Ganira hanımın vefatının hemen ardından sergilen ve bir çoğumuz tarafından anlamlandırılmasında güçlük çekilen derin sevgi, aşk, samimiyet ve göz yaşı böyle bir imanın neticesidir.

Ganira hanım bir tıp doktoru. O bir gazeteci. O bir hukukçu, O bir yazar. O bir milletvekili. O bir aktivist. O bir hatip. O bir Turancı. O bir asker. O bir şair. O bir Azerbaycan ve Türkiye aşığı. Ve o bir mutasavvıf. Bu kadar çok kimliği bir arada, uyum içinde yaşatan Ganira, herkesin onu tanıdığı yönüyle anlatılabilecek bir kişi.

İşte, bu kadar fazla kimliği ile karşımıza çıkan Ganira hanım Türk Dünyasının farklı yerlerinde yapılan etkinliklere katılmayı, konuşma yapmayı, şiir okumayı ve kitaplarını tanıtmayı kendisine misyon edinmişti sanki.

Bitmeyen ve tükenmeyen enerjisiyle Ganira hanım bir gün İstanbul’da, Eşkişehirde, bir başka gün Konya’da, Erzurum’da, Lefke’de, bir başka gün ise Gence’de, Budapeşte’de, Amsterdam’da, Kazan’da, Kaşgar’da, Buhara’da, Şusa’da, Ufa’da, ve bir başka vakit Bahçesaray’da Taşkent’de, Brüksel’de, Tebriz’de, Kerkük’de…

Naçizane, Ganira hanımla farklı yıllarda yukarıda sayılan Türk kentlerinde yapılan Türk Dünyası etkinliklerinde birlikte olduk. Aynı oturumlarda konuşmacı olarak yer aldık. Yazdığı kitaplarını takdim etti. Bakü’ye davet etti. Öyle ki, TASAM’ın İstanbul’da yapılan Türk Dünyası Diasporası toplantısında, salondaki katılımcılara “arkadaşlar, siz Türk diasporasına müşahhas bir örnek mi istiyorsunuz. İşte orada, ön tarafta oturan Hollanda’dan Veyis Güngör var. Diasporayı teorik olarak anlatmıyor, bizzat uygulayarak, uluslararası faaliyetler yaparak Türk diasporasını yaşıyor” diyerek beni utandırmıştı.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

Tam 11 yıl önce, bir aralık ayında, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü çerçevesinde, Ganira hanı ve sanatçı Azerin’in de katıldığı bir “Uluslararası Dağlık Karabağ Sempozyumu” organize etmiştik. Hollanda parlamentosunda yapılan bu program, Avrupa Azerbaycan Diasporası ve EkoAvrasya Derneği ile gerçekleşmiştir. Sempozyum öncesi, Amsterdam ve Den Haag’da ziyaretlerimiz ve toplantılarımız da olmuştu. Ganira hanım, sempozyumda “Bir gün işgal edilen toprakları geri alacağız. Bunu bütün dünya görecek” demişti. Bu, kabul edilen bir duaydı adeta.

Belki ilk başta sorulacak soruyu şimdi soruyorum: Peki Ganira’yı Türk Dünyasının asil, kahraman ve cesur Türk kızı yapan nedir?

Kanaatimce Ganira’yı böyle sevdiren hasletler arasında, onun derin Türk tarihi şuuru, Azerbaycan ve Türkiye sevgisi, Hoca Ahmet Yesevi ve İmam Maturidi ontolojisi, nizam-ı alem ülküsüne ve Türk cihan hakimiyetine inanması ve hayatını bu yönde tanzim etmesidir. Bugün, bizim de özlediğimiz ve dünyaya barış getireceğine inandığımız “Türk İslam anlayışının kodlarının” Ganira hanımda tezahür etmesi ve bir vizyon haline gelmesidir. Ruhu Şad, mekanı cennet olsun.

             *****************************

Nederlandse versie van het bericht

BIJ DE HERDENKINGSCEREMONIE VOOR GANİRA PAŞAYEVA KONDEN HARTEN HET NIET VERDRAGEN, TRANEN STROOMDEN OVER.

De dappere vrouw, die we 3 maanden geleden verloren, die een troon vestigde in de harten van de Turkse wereld, werd herdacht op 10 december Internationale Dag van de Mensenrechten.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, person, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Bericht: İlhan KARAÇAY                 Fotos:      İrem ERTEM               İbrahim ÇİTİL

Een herdenkingsprogramma werd gehouden tijdens de ’15e Eurasia Amsterdam Ontmoetingen’ georganiseerd door het Eurasian Civil Society Forum om de herinnering levend te hou

Tijdens de ‘Eurasia Amsterdam Meetings’, waar belangrijke organisaties als de Eurasian Writers’ Union, de Nederlandse Turkevi Gemeenschap, de Nederlandse Azerbeidzjaans Turkse Culturele Vereniging, de Nederlandse Oost-Turkistaanse Oeigoerse Vereniging, de Nederlandse Nogay Stichting en de Vereniging EkoAvrasya samenkwamen, werd het leven van Ganira, die we helaas 3 maanden geleden verloren, besproken.

Haar werk als parlementslid was nuttig bij het bevorderen van de politieke participatie van vrouwen in Azerbeidzjan, en ze speelde ook een belangrijke rol bij sociale verandering in cultuur, literatuur en kunst.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

De bijeenkomst in Amsterdam was bedoeld om de herinnering levend te houden aan Ganira Pashayeva, die met succes de Turkse wereld vertegenwoordigde van Tabriz tot Bakoe, van Tasjkent tot Istanbul. De sfeer van trots die ontstond door de gedeelde emoties maakte dit speciale herdenkingsprogramma nog zinvoller. Ganira herdenken gaat niet alleen over het herinneren van het verleden, maar ook over het realiseren van de ideeën die zij belichaamde en het volgen van haar voetsporen. Ganira’s nalatenschap zal de Turkse zaak altijd levend houden.

Afbeelding met kleding, persoon, person, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

De herdenkingsceremonie begon met de presentatie van Emel Aktan, een van de Nogay Turken in Nederland, na de minuut stilte en het volkslied, met de openingstoespraak van Veyis Güngör van de Turkse Gemeenschap Nederland. Veyis Güngör begroette Nurlan Aliyev, ondersecretaris van de ambassade van Azerbeidzjan in Den Haag, Vusal İbrahimov, eerste secretaris van de ambassade, Ali Topal, vicevoorzitter van Müsiad Nederland, NGO’s, vertegenwoordigers van de media en alle gasten die het programma bijwoonden en herinnerde aan de belangrijke bijdragen van de overleden Ganira Paşayeva aan de Turkse wereld. Güngör zei: “Het Eurasian Civil Society Forum is in wezen de meest concrete manifestatie van de “Visie van de Turkse Eeuw en de filosofie van de Organisatie van Turkse Staten op civiel gebied. De programma’s sinds 2011 zijn een product van het project van de Turkse geest”.
(U vindt de volledige tekst van Veyis Güngör’s toespraak onder de bericht)

Afbeelding met kleding, persoon, vrouw, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Ganira Pashayeva’s opmerkingen op het “Karabach Symposium” gehouden in Den Haag, het regeringscentrum van Nederland, werden ook herinnerd als een emotioneel moment: “Moge Allah mij niet toestaan te sterven zonder de bevrijding van Karabach van de vijandelijke bezetting te zien.”

Deze woorden onthullen opnieuw Pashayeva’s persoonlijkheid vol liefde voor het vaderland en het ideaal van vrijheid.

In het programma hield Ramin Mamedov, die in Nederland woont en familie is van Ahmed Javad, een van de nationale dichters van Azerbeidzjan, die het gedicht ‘Çırpırındı Karadeniz’ schreef, ook een groetwoord.

Daarna deelde İlhan Aşkın, voorzitter van de Nederlandse Azerbeidzjaans Turkse Culturele Vereniging, zijn herinneringen aan de overledene en verwoordde wat Paşeyeva voor de Turkse wereld heeft betekend. Hij deelde met de deelnemers dat hij Paşayeva had gevraagd naar haar gedachten over de projecten “Azerbeidzjan Park” en “Monument voor het Bloedbad van Khojaly” die door de gemeente Tunçbilek zijn gepland en dat ze deze vraag met een diepe emotie en vastberadenheid had beantwoord door te zeggen: “Ik zou komen als mijn twee oudsten in één schoen zaten, natuurlijk moet het monument er komen”.

Tijdens het programma werden indrukwekkende presentaties en speciale documentaires over het leven van mevrouw Ganira gepresenteerd aan het publiek. Abdurrahman Ünal en Hilal Doruk droegen gedichten voor over Meskhetië en Turkije, die enthousiast werden toegejuicht door de gasten en een diepe indruk achterlieten.

Voordat er afscheid werd genomen van het programma, werd er voedsel uit de Turkse wereld gegeten om de overledene te herdenken, werden er gebeden ter nagedachtenis aan de overledene uitgesproken en werd ze met liefdadigheid herdacht.

Het was ook opmerkelijk dat de kleinkinderen van Orhan Demirci, de voorzitter van de Stichting Nogay Nederland, deelnamen aan het programma in de zaal met kleding van Nogay Turken en dat de deelnemers in de rij stonden om een souvenirfoto met deze kinderen te maken.

Volledige tekst van de toespraak van Veyis Güngör:

Afbeelding met tekst, persoon, kleding, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Zoals te zien is in onze recente geschiedenis, hebben we opnieuw gezien dat het geweten van de natie is gereactiveerd door de onverwachte dood van mevrouw Ganira Paşayeva, zoals in de dood van vele mensen die een deel van de Turkse natie zijn geworden. De diepe natie, het diepe Turkije, de diepe Turkse wereld werden geschokt door de plotselinge dood van mevrouw Paşayeva en beefden opnieuw.

Onmiddellijk na de dood van mevrouw Ganira waren de berichten van barmhartigheid en vergeving en de verklaringen van de Turken die in verschillende delen van de wereld wonen, genoeg om de plaats van de jonge Ganira in de harten te verklaren.

Natuurlijk weten we dat Turken bidden voor de doden en hen gedenken met goede daden. Maar bij sommige onverwachte sterfgevallen, zoals die van mevrouw Ganira, raakt het geweten van de natie nog meer opgewonden, ontroerd en barst in tranen uit.

Natuurlijk kan het, net als bij mevrouw Ganira, alleen met bovenmenselijke inspanning mogelijk zijn om een troon in de harten te vestigen, wat niet voor elke dappere persoon mogelijk is. Iemands begrip en inzicht in het bestaan, zijn/haar inspanningen en zelfs zijn/haar strijd voor deze zaak kunnen worden gewaardeerd door het diepe geweten van de natie waartoe die persoon behoort.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, bril Automatisch gegenereerde beschrijving

Het vestigen van een troon in de harten is niet mogelijk door propaganda of voor de show, maar door het verdedigen van iemands overtuigingen met oprechtheid en oprechtheid, met geloof en liefde. De diepe liefde, oprechtheid en tranen die direct na de dood van mevrouw Ganira werden getoond en die voor velen van ons moeilijk te bevatten zijn, zijn het resultaat van een dergelijk geloof.

Mevrouw Ganira is arts. Ze is journaliste. Ze is advocaat, ze is schrijver. Ze is parlementslid. Ze is een activiste. Ze is een redenaar. Hij is een Turk. Hij is een soldaat. Hij is dichter. Hij is een liefhebber van Azerbeidzjan en Turkije. En hij is een mysticus. Ganira, die zoveel identiteiten in harmonie samenleeft, is een persoon die beschreven kan worden met het aspect dat iedereen haar kent.

Ganira, die zoveel identiteiten met zich meedraagt, lijkt er haar missie van gemaakt te hebben om deel te nemen aan evenementen in verschillende delen van de Turkse wereld, toespraken te houden, poëzie voor te dragen en haar boeken te promoten.

Met haar eindeloze en onuitputtelijke energie was mevrouw Ganira in Istanbul, Eskişehir op een dag, Konya, Erzurum, Lefke op een andere dag, Ganja, Boedapest, Amsterdam, Kazan, Kasjgar, Bukhara, Shusa, Ufa, en een andere keer in Bahçesaray, Tasjkent, Brussel, Tabriz, Kirkuk…

In verschillende jaren waren we samen met mevrouw Ganira op de evenementen van de Turkse Wereld in de voornoemde Turkse steden. We namen deel aan dezelfde sessies als sprekers. Ze presenteerde de boeken die ze schreef. Ze nodigde ons uit naar Baku. Zozeer zelfs dat ze op de bijeenkomst van de Turkse Wereld Diaspora van TASAM in Istanbul tegen de deelnemers in de zaal zei: “Vrienden, willen jullie een concreet voorbeeld van de Turkse diaspora? Voorin zit Veyis Güngör uit Nederland. Hij legt de diaspora niet theoretisch uit, hij leeft de Turkse diaspora door het persoonlijk uit te voeren en internationale activiteiten te ondernemen”.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

Precies 11 jaar geleden, in december, hadden we een “Internationaal Nagorno-Karabach Symposium” georganiseerd met deelname van Ganira Khan en de kunstenaar Azerin in het kader van de Wereld Mensenrechten Dag op 10 december. Dit programma, dat werd gehouden in het Nederlandse parlement, werd georganiseerd door de Europese Azerbeidzjaanse Diaspora en de Vereniging EkoAvrasya. Voorafgaand aan het symposium hadden we bezoeken en ontmoetingen in Amsterdam en Den Haag. Mevrouw Ganira zei op het symposium: “Op een dag zullen we de bezette gebieden terugnemen. De hele wereld zal dit zien”. Dit was bijna een verhoord gebed.

Misschien zal ik de vraag stellen die in eerste instantie gesteld zal worden: Wat maakt Ganira dan tot een nobel, heldhaftig en dapper Turks meisje van de Turkse wereld?

Naar mijn mening behoren tot de kwaliteiten die Ganira zo populair maken haar diepe Turkse historische bewustzijn, haar liefde voor Azerbeidzjan en Turkije, haar ontologie van Hodja Ahmet Yesevi en Imam Maturidi, haar geloof in het ideaal van de wereldorde en Turkse wereldheerschappij en de manier waarop ze haar leven in deze richting inrichtte. Wat we vandaag ook missen en waarvan we geloven dat het vrede in de wereld zal brengen, is de manifestatie van de “codes van het Turkse begrip van de Islam” in mevrouw Ganira en het worden van een visie. Moge haar ziel in de shad zijn en haar plaats in de hemel.

HOLLANDA’DA YAŞAYAN YURTTAŞLARIMIZ HATAY’DA ŞÜKRANLA YADEDİLDİLER

HOLLANDA’DA YAŞAYAN YURTTAŞLARIMIZ HATAY’DA ŞÜKRANLA YADEDİLDİLER

Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD’ın bağışladığı 102 deprem evinin açılışı muhteşem oldu.

HOTİAD yöneticileri ve üyeleri depremzedeler tarafından sevgi ve şükranla kucaklandılar.

Vali, Belediye Başkanları, Kaymakamlar ve HataySpor Başkanı Hollanda’dan gelen ekibe büyük ilgi gösterdiler.

Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands ve Gaziantep Fahri Konsolosu Bora Tezel de Hatay’a gelerek Hollanda Türklerini sahiplendiler.


İlhan KARAÇAY yazdı


Zeynel Abidin KILIÇ                Mehmet Ali Topçu
fotoğraf desteği verdiler…

 

60 yıla yaklaşan gazetecilik yaşamımda, dünyanın dört bir tarafında sosyal, kültürel ve sportif etkinlikleri takip ettim.
Üzüldüğüm, yorulduğum etkinlikler yaşadığım gibi, sevindiğim ve hiç yorulmadığım etkinlikler yaşadım.
Ne var ki, gazeteciliğimin son demlerinde yaşadığım üç günlük bir etkinlik seyahati, beni ve beraberimdekileri çok sevindirdiği gibi çok da duygulandırdı…
Sevinç ve duygulanmanın yanında çok da gururlandırdı bu 3 günlük çalışma.
Gururlanmam Hollanda’da yaşayan Türkler adına oldu tabii…
Duygulanmam da, insanoğlunun var oluşundan bu yana görülmemiş olan feci bir depremin, geride bıraktığı izlerden kaynaklanıyor.

Depremin, daha doğrusu depremlerin, canlarını aldığı yüzbinlerin cesetlerine ulaşılamazken, geride kalanların yaşantılarına şahit olmak, gerçekten çok üzücü.

Depremzedelerin yaşadıkları zorlukları medyada takip etmekte olduğunuz için ben tekrar yapmayacağım.

HOLLANDA CEPHESİ

Deprem sonrasında Hollanda’da Giro 555’in başlattığı yardım kampanyası sonrasında rekor düzeyde bir meblağ toplandı. Tam 125 milyon euro 12 yardım kuruluşu arasında paylaşıldı. 6 Kuruluş Türkiye’yi, 6 kuruluş da Suriye’yi üstlendiler.
Bu konuda eleştirilerim oldu ama, paraların değerlendirilmesi için, projeler yaptırmak gerektiğini de belirtmiştim.

Şimdi gelelim 3 günlük etkinlik seyahatımıza:
Hollanda’da yaşayan ve ceplerinde akrep olmayan bir grup Türk iş adamı, kesenin ağzını açarak topladıkları paralar ile tam 102 konteyner ev yapımını gerçekleştirdiler. Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD’ın yöneticileri ve üyelerinin topladığı 500 bin euro kadar yardım parası ile neler yapılabileceği düşünülürken, temas kurulan AFAD’tan ‘Konteyner ev’ teklifi geldi. Bu fikir HOTİAD yöneticileri tarafından onaylanınca harekete geçildi.
Evleri yerleştirecek yer bulma, satın alma, montaj yapma, alt yapı düzenleme işleri çok zor olacağı için, projeye katılmak isteyen Türk-Hollanda Dostluk Vakfı da devreye sokuldu.

HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, AFAD Müdürü Ali İhsan Bey ve Türk-Hollanda Dostluk Vakfı Başkanı Edip Hilmi Aktaş, kendilerine gösterilen Serinyol ilçesindeki arsa üzerine ‘Dostlar Konteyner Kent’in kurulması için start verdiler.

Türk- Hollanda Dostluk Vakfı adına devreye giren ünlü sanatçı ve mimar Suavi, çalışmaları yakından takip ederek, projenin tamamlanmasında büyük rol oynadı.

AÇILIŞA GİDİŞ

Hatay’ın Serinyol ilçesindeki Konteyner Kent’in açılış ve depremzedelere pay ediş günü için, Hollanda’dan 16 kişilik bir ekip yola çıktı. Faruk Halıcı’nın mihmandarlığındaki ekipte şu isimler vardı: Hikmet Gürcüoğlu, Faruk Halıcı, Veysel Hut, Behzat Eren, Mehmet Keskin, Abdurrahman Çalışkan, Mümin Gezici, Nafi Keleş, Selçuk Öztürk, Hülya Kaya, Dursun Kılıç, İlhan Karaçay, Özcan Özbay, Selma Keleş, Mehmet Ali Topcu ve Zeynel Abidin Kılıç,

Hollanda’nın karlı ve fırtınalı havasından, Adana’nın ılıman havasına gelen ekip, İskenderun’a giderken yolda bir kaburgacı lokantasına girişte şaşkına uğradı. Zira, gecenin saat 23.00’ünde müşteriler dışarıda terasta yemek yiyorlardı.
Hollanda’daki bıktırıcı havadan Çukurova’nın ılıman havasına gelen ekip de terasta oturarak yörenin leziz yemeklerini afiyetle yedi.

İskenderun’daki gecelemenin ardından gelen gün, hem diğer konteyner evleri görmek ve hem de Hollanda’dan getirilen giyecekleri dağıtmak için bolca ziyaretler yapıldı. Daha önce Tilburg’da yaşamış ve Antakya’ya dönmüş olan Hüseyin Yanmaz ekibe mihmandarlık yaptı.


Hüseyin Yanmaz mihmandarlık yaptı ama, HOTİAD’ın en hareketli kişisi Faruk Halıcı da (önde ayakta) iyi bir liderlik yapıyordu. Ekipte, DENK Partisi’nin kurucularından milletvekili Selçuk Öztürk de vardı. (Arkada ayakta)


Beyhan Gençay Ortaokul’una giden ekip, buradaki öğrencilere giyecekleri dağıttı. Sevinç ile aldıkları giyecekleri kışın soğuk günlerinde kullanacaklarını söyleyen çocukların o anki haletiruhiyeleri görülmeliydi.

Başta ekip başkanı Hikmet Gürcüoğlu olmak üzere, ekiptekilerin boyunlarına sarılan öğrenciler arasında gözyaşı dökenler de vardı. Bu durum tabii ki ekiptekileri de duygulandırdı.

Giyecek dağıtılan Beyhan Gençay Ortaokul’unda büyük bir hareketlilik vardı. Eşyaları kapan öğrenciler koşuşturuyorlardı.

BELEDİYE BAŞKANINI ZİYARET

Daha sonra Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin davetine gidildi. Belediye Başkanı Ankara’daydı. Zira o CHP’deki başkanlık adaylığı kulisi yapmak için Genel Başkan’ı ziyarete gitmişti. Ekibi, Başkan Vekili Fedai Yücedağ ağırladı. Yücedağ, asrın felaketinin, kentte nasıl bir felaket yarattığını anlatırken, HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu da, Hollanda’daki Türk toplumunun 60 yıllık göç hayatından ve HOTİAD’dan kesitler anlattı.

Bu arada naçizane şahsım da, Hollanda’da toplanan 125 milyon euroluk yardım parasından söz ederek, “Lütfen Hollanda’ya projeler sunulmasını sağlayın ki, paralar orada kalmasın” dedim.

HATAYSPOR’UN KONUKSEVERLİĞİ

Ekibin ilk günkü ziyaretlerine eşlik eden Hatayspor’un Başkan Vekili Aydın Tokgöz, acılı günün akşamında verdiği ziyafet ile büyük bir konukseverlik gösterdi. Hatayspor Başkan Vekili Aydın Tokgöz (ortada sağda) ve Tilburg’da yaşamış olan mihmandar Hüseyin Yanmaz (yanda sağda)

KONTEYNER KENT’İN AÇILIŞ GÜNÜ

Yağmurlu ve fırtınalı bir günün sabahında İskenderun’dan yola çıkan ekip, Serinyol ilçesindeki Konteyner Kent’e vardığı zaman güneş doğmuştu.
Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands, Hollanda’nın Gaziantep Fahri Konsolosu Bora Tezel, Hatay Vali Vekili Doğukan Mızrak, AFAD Bölge Müdürü Ali İhsan Bey, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Fedai Yücedağ, Hatayspor Başkan Vekili Aydın Tokgöz, Türk-Hollanda Dostluk Derneği adına Suavi ve HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu birer konuşma yaptılar.

SUAVİ: AİLESİNİ KAYBETMİŞ GENÇ YİĞİTLERLE BİR DOSTLUK KOZASI ÖRDÜK.

Projeyi başından sonuna kadar dikkatle takip eden ünlü sanatçı ve mimar Suavi şunları söyledi:

“Değerli depremzedeler, zor bir süreç yaşadık hep beraber. Burası, zorluğu yaşamış yüzlerce havzanın sadece tek bir hücresi. Çok büyük ve yaygın bir alanda sabaha karşı çaresizliğe yakalandı insanlar… Kendi adıma sırt çantamı alıp geldim buraya. Sağlık sorunlarım olmamış olsaydı buradan hiç ayrılmazdım. Bu kent ile hiçbir özel bağım yok, insan olmanın dışında. Ben buraya arama-kurtarma ve mimarlık eğitimi almış ve bu kentte konserler vermiş, şarkılar söylemiş, bu ülkenin bir evladı olarak geldim.

Depreme turne sonrası Diyarbakır’da yakalandım. Sırtımda bir tişört ve bir şortla yangın merdiveniden kayarak indim. Yıkımın sadece Diyarbakır’da olduğunu sanmıştım ama, iki saat sonra bütün bölgeyi kapsayan büyük bir felaket olduğunu içim yanarak öğrendim.

Bir takım yeteneklere sahiptim. Bundan dolayı evimde oturup televizyon seyrederek bu zorlu süreci geçirmek bana göre değildi. Ve çıkıp buraya geldim. Adımız pek çok dedikoduya karıştı ama bunlara asla aldırmadan doğru bildiğimi yapmaya devam ettim.

Bu gibi durumlarda dedikodu, manipülasyon bir virüs gibi ürer. Ama müthiş bir şey yaşadık, bu süreç önyargıların kırıldığı bir dayanışmaya dönüştü. Ben bu sürece katkı veren, ne Valimizi ne AFAD yetkilisini ne belediyeyi tanımazdım. Tek bir sırt çantası ile geldim, koskoca bir ailem oldu. 74 yaşında salya sümük ağlayarak gideceğim ben buralardan. (Suavi bu anda gözyaşlarına hâkim olamadı ve ağladı)

O kadar kirli şeyler yaşadık ki, oy kaygısıyla hareket eden ucuz siyasetçiyi de gördük. Ancak, hiçbir şeye aldırmadan etrafımızda, bütün ailesini kaybetmiş gencecik yiğitlerle bir dostluk kozası ördük ve adını da Dostlar Dayanışma Derneği koyduk. Bu dostluk ilelebet sürecek ama umarım yeni acılar üzerinden filizlenmez, başka sevinç ve keyiflere dönüşür.

Bu duygularla, ülkemizi temsil eden makam sahiplerini, ülkemizin konukseverliği ile karşıladığımız Sayın Büyükelçimizi, bu günün oluşmasında maddi desteği bulunan HOTİAD’ın değerli yöneticilerini; onun dışında kapıdaki çöpçüden tırı kullanan şoföre, AFAD’ın çalışanından bu sürece katkı veren isimsiz kahramanlar bir koza gibi ördüler. Hiç kimsenin kişisel becerisiyle, hareketiyle gelişmedi bu. Buradan alnımızın akıyla çıkarsak eğer, burada yaşamını sürdürecek olan insanlar itilip kakılmışlık hissetmeden, ötekileştirilmeden, ‘bize insanca değer verildi’ diyebiliyorsa; buradaki hazirunun tek kazancı bu olacak. Bu hak ediş, bu ahlâk ve terbiye ile, dayanışmanızdan duyduğum memnuniyet ile hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Doğukan Valimizin şahsında, devletin bütün kanadına, özellikle bu dayanışma sürecinde gösterdikleri duyarlılık ve insaniyet için yürekten teşekkür ederim.

HOTİAD tarafından sponsorluğu sağlanıp dayanışmaya dönüşen bu 21 metrekarelik mekânlar, üç ayrı grubun birebir faaliyetiyle eşit mesafede omuz omuza çalışmasıyla bu hâle geldi. Kuşkusuz bu koordinasyonları yaparken devletin ayağını her zaman bir dostluk ve dayanışma bilinciyle; hatta zaman zaman mevki gözetmeksizin büyük bir nezaketle yönettiğine tanıklık ettiğim Vali yardımcımız Doğukan Mızrak’a kalbi şükranlarımızı sunuyorum.”

HOTİAD BAŞKKANI HİKMET GÜRCÜOĞLU: “YAPTIĞIMIZ, İNSAN OLMANIN BİR GEREĞİ İDİ”

HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu yaptığı duygu dolu konuşmasında şunlara değindi:

“Soğuk, yağışlı bir gecede çok büyük bir felaket yaşandı, büyük kayıplar verdik, derin acılar yaşattı. Bunun izlerini iki gündür kentte içimiz yanarak, kanayarak gözlemliyoruz. Sizler bu acıyı fiilen yaşadınız, bizler de uzaklarda yaşadık. Sizlerle beraber uykusuz kaldık, sizlerle beraber ağladık, yandık. Bunun bir sonucudur ki bu acıların bir şekilde paylaşılması gerekiyordu. Bu proje HOTİAD’ı oluşturan bütün arkadaşlarımızın ortak düşünce ve kanaati üzerine hayata geçirildi. Barınma ihtiyacı en önde gelen ihtiyaç idi. Biz işin bir bölümünü üstlendik, diğer belki de en önemli en ağır kısmı da Suavi Bey, Bülent Bey, Adnan Bey ve diğer görünmez kahramanların omuzlarındaydı. Ben bu projenin bu hale gelmesinde emeği katkısı olanları saygıyla selamlıyorum, kalbi şükranlarımızı sunuyorum.

Yine derneğimiz, böyle dayanışma ve yardımlaşma adına bir oluşuma destek vermişti. Orada ihtiyaç sahibi insanların gözlerindeki sevinç ve şaşkınlığı gördüğümde, birini mutlu etmenin ne kadar kolay olduğunu düşündüm.

Konuşma yaparken meydanda tek bir ağaç gözüme takıldı. “Allah’ın ağacı” deyip geçtiğimiz o ağaç bile, meyve vererek, tabiatı süsleyerek, toprağı tutarak, gölge vererek bir işe yarıyor. Bizler insan olarak nasıl bir işe yaramayız. Dolayısıyla yaptığımız, insan olmanın bir gereği idi. Bu küçük yardımla bizler sadece yarayı pansuman ettik. Bizler de bunun karşılığında insan olduğumuzu yeniden hatırladık, hissettik. Bizim kârımız da bu. Tekrar geçmiş olsun. En kısa zamanda eskiye döneriz inşallah. Bundan sonraki dönem için biraz daha akıl ve bilime, vicdan ve saygıya önem verir, düşünür, davranır; tedbirlerimizi alır, bu acıları bir daha yaşamayız.”

BÜYÜKELÇİ JOEP WİJNANDS: “YARDIMIN BÖLGEYE GELMESİ İÇİN İKİ ÜLKE YETKİLİLERİ OLARAK ELİMİZDEN GELENİ YAPMAYA ÇALIŞTIK”

Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands, Hollanda’daki Türklerin misafirperverliğini yakından gördüğünü, ancak burada bunun zirvede olduğunu hatırlatarak şunları dile getirdi:

“Kusura bakmayın, sizlere bugün Hollanda’nın yağmurunu getirdim. Bana görev verildiğinde ilk görüştüğüm kişi Hikmet Gürcüoğlu idi.

Bu bölgeye beşinci kez geliyorum. Her gelişimde o yıkımın içimi nasıl acıttığını tarif edemem. Ama insanların hayata tutunmak için verdikleri mücadele ve dayanışma ruhu da bana eşsiz duygular tattırmakta.

Hollanda’nın ülke olarak ayrı bir desteği var ancak orada yaşayanların da büyük bir seferberliği oldu. HOTİAD’ın bu önemli girişiminde hem ihtiyaç sahibi insanlarla hem de bu inisiyatifi alan HOTİAD ile birlikte olmak istedim ve buradayım.

Hollanda, afetin daha ilk anlarından itibaren bölgeye teknik, uzmanlık ve destek amaçlı hizmeti verdi, vermeye devam edecek. Sizi yalnız ve çaresiz bırakmayacağız. Hollanda Türk toplumu ile el ele vererek bütün imkânları kullanarak gereken yardımları büyük bir dayanışma ruhu ile gerçekleştireceğiz ve önümüzdeki süreçte de sizlerle beraber olacağız.

Hollanda Türkiye dostluğu asırlar öncesine dayanıyor. Bu dostluk bu gibi dönemlerde artarak devam ediyor. Omuz omuza vererek bu acıların üstesinden geleceğiz ve yaralarımızı birlikte saracağız. Hepinize ve özellikle HOTİAD’a teşekkür ediyorum.

Büyük bir acı yaşandı. Acının izlerini hâlâ her yerde görmek mümkün. Hollanda Türkiye arasında bu yaraları sarmak, acılara ortak olmak için iki ülkenin insanları ayağa kalktı, âdeta seferber olup iyilik ve yardımda yarıştılar. Bugün HOTİAD’ın da yaptığı şey bu güzellikten sadece bir tanesi.

Bunu sadece bugün ile sınırlamayacağız, ihtiyaç olan yardımın bölgeye gelmesi için iki ülke yetkilileri olarak elimizden geleni yapmaya ve bu yıkımın travmaya dönüşmeden anlatılması yardımcı olacağız.”

VALİ VEKİLİ DOĞUKAN MIZRAK: “DEVLET OLARAK AMACIMIZ, VATANDAŞLARIMIZI EN KISA ZAMANDA KALICI KONUTLARA YERLEŞTİRMEK”

Hatay Vali Yardımcısı Doğukan Mızrak yaptığı konuşmada şunlara dikkat çekti:

“Bu topraklar, kentimiz, yazılı tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. Sayısal verilerle bu felaketin büyüklüğünü sizlere izah etmeye çalışacağım. 7.7, 7.6 ve 6.8 büyüklüğünde ilimizde yaşanan depremler neticesinde toplam 23.780 vatandaşımızı kaybettik. Kaybettiğimiz canlarımızı rahmetle anıyor, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum. Kayıplarımızın yanı sıra şehrimizde 80 bin bina, 250 bin konut tamamıyla yok oldu. Bu durum bir çok vatandaşımızı afetzede konumuna düşürdü ve evsiz kaldılar. Devletimiz, dost devletler, uluslararası ve yerel STK’lar, depremin ilk olduğu andan itibaren tüm imkân, kapasite ve kabiliyetiyle sahalara çıkarak, arama-kurtarma çalışmalarından başlamak üzere, ardından gelecek olan işe, beslenme ve barınma imkânlarına kadar her alanda işbirliği ve koordinasyonla işbirliği içerisinde birlikte çalıştık. Şuan içerisinde bulunduğumuz bu şirin konteyner kent de, bu çalışmaların bir ürünü.

Burayı tasarlarken, yapım sürecini takip ederken Suavi Bey’in de dediği gibi zorlu dönem ve süreçler yaşadık. Hem Suavi Bey hem Adnan Bey değerli emekleriyle buranın bu hâle gelmesine vesile oldular. Bizler de devlet olarak bu sürece şahitlik ettik. Birçok çalışma alanı içerisinde birlikte çalıştık. Ama ikisinden de bireysel bir taleple karşılaşmadık. Her zaman Hataylı kardeşlerimizin yaşam kalitesini ve konforlarını geliştirmek, artırmak üzere talepte bulundular. Kendilerine hassaten en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum. Yine siz kıymetli bağışçılarımız olan HOTİAD’ın değerli üyeleriyle iletişim kanallarını kendileri kurdular ve devam ettirdiler. Bugün burayı hizmete açmanın haklı gururu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Sayın Büyükelçimiz nezdinde Hollanda hükûmetine, değerli Başkan Hikmet Gürcüoğlu ve HOTİAD üyelerine, AFAD Müdürü Ali İhsan Bey’e, burada emeği olan işçi, çalışan ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

İsmi “Dostlar Yerleşkesi” olan bu yerde eşsiz dostluklar da edildi ve bu dostluklar her daim devam edecektir. Konteyner kentimizin afetzede vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Buralar tabi ki geçici barınma alanlarımız. Devlet olarak amacımız, vatandaşlarımızı en kısa zamanda kalıcı konutlara yerleştirmek. Bu süre içerisinde de buralarda konforlu bir yaşam sürmelerini ve yaşadıkları acıları bir nebze unutturmayı ve yaralarını sarmayı amaçlıyoruz. Sizlerin de katkılarıyla bu amaç doğrultusunda güzel bir adım attığımızı düşünüyorum.”

GÜRCÜOĞLU TERECİYE TERE SATTI:
HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands’a bir hediye paketi sundu. Paketi açmasını istediğimiz Büyükelçi, “Ooooo, Hollanda peyniriymiş, çok özlemiştim” diye sevindi.
Gürcüoğlu böylece tereciye tere satmış oldu. Bu sözü tercüme ettiğim Büyükelçi, “Çok ilginç” diye hayretini yineledi.


Üç günlük duygusal bir çalışma seyahati sona ererken, Hollanda Türklerine şükran borçlarını ifade eden Hataylı depremzedelere bırakılan konteyner Kent önünde ben de bir hatıra fotoğrafı çektirdim

ONZE BURGERS DIE IN NEDERLAND WONEN, WERDEN MET DANKBAARHEID HERDACHT IN HATAY

De opening van 102 aardbevingshuizen, gedoneerd door de Nederlandse Vereniging van Turkse Zakenlieden HOTIAD, was magnifiek.

Directieleden en leden van HOTIAD werden met liefde en dankbaarheid omarmd door de slachtoffers van de aardbeving.

De gouverneur, burgemeesters, districtsgouverneurs en de president van Hatay Sports toonden grote belangstelling voor het team uit Nederland.

De Nederlandse ambassadeur in Ankara Joep Wijnands en Gaziantep Honorair Consul Bora Tezel kwamen ook naar Hatay en omhelsden de Nederlandse Turken.

 İlhan KARAÇAY, Zeynel Abidin KILIÇ, Mehmet Ali TOPÇU


In mijn bijna 60 jaar als journalist heb ik sociale, culturele en sportieve gebeurtenissen over de hele wereld gevolgd.
Ik heb gebeurtenissen meegemaakt die me verdrietig en moe maakten, maar ook gebeurtenissen die me blij en nooit moe maakten.
Een driedaagse evenemententrip die ik meemaakte in de laatste dagen van mijn journalistieke loopbaan, maakte mij en mijn medereizigers echter heel blij en emotioneel…
Naast mijn blijdschap en ontroering maakte dit driedaagse werk me ook erg trots.
Natuurlijk was mijn trots namens de Turken die in Nederland wonen…
Mijn ontroering komt voort uit de sporen die zijn achtergelaten door een catastrofale aardbeving, die sinds het bestaan van de mensheid niet meer is voorgekomen.
Terwijl de lichamen van honderdduizenden mensen die door de aardbeving, of liever gezegd aardbevingen, zijn gedood, niet kunnen worden bereikt, is het echt heel triest om getuige te zijn van de levens van degenen die zijn achtergebleven.
Aangezien u de moeilijkheden van de slachtoffers van de aardbeving in de media hebt kunnen volgen, zal ik deze niet herhalen.

HET NEDERLANDSE FRONT

Na de aardbeving werd een recordbedrag ingezameld na de hulpactie die door Giro 555 in Nederland werd gestart. Precies 125 miljoen euro werd verdeeld onder 12 hulporganisaties. 6 organisaties namen Turkije voor hun rekening en 6 organisaties namen Syrië voor hun rekening.

Ik had wat kritiek op deze kwestie, maar ik had ook gezegd dat er projecten moesten komen om het geld te gebruiken.

Nu komen we bij onze 3-daagse evenementenreis:

Een groep Turkse zakenmannen die in Nederland wonen en geen schorpioenen in hun zakken hebben, hebben de bouw van 102 containerwoningen gerealiseerd met het geld dat ze hebben ingezameld door hun zakken te openen. Terwijl er werd nagedacht over wat er gedaan kon worden met de 500 duizend euro hulpgeld ingezameld door de bestuurders en leden van HOTIAD, de Nederlandse Vereniging van Turkse Zakenlieden, kwam er een ‘Container huis’ aanbod van AFAD. Toen dit idee werd goedgekeurd door de HOTİAD bestuurders, werd er actie ondernomen.

Omdat het erg moeilijk zou zijn om een plaats te vinden om de huizen te plaatsen, aan te schaffen, te monteren en de infrastructuur te organiseren, werd de Turks-Nederlandse Vriendschapsstichting, die wilde deelnemen aan het project, ook geactiveerd.

HOTİAD voorzitter Hikmet Gürcüoğlu, AFAD directeur Ali İhsan Bey en Edip Hilmi Aktaş, voorzitter van de Turks-Nederlandse vriendschapsstichting, begonnen met de oprichting van de ‘Vrienden Container Stad’ op het land in de wijk Serinyol.

De beroemde kunstenaar en architect Suavi, die optrad namens de Turks-Nederlandse Vriendschapsstichting, volgde de werkzaamheden op de voet en speelde een belangrijke rol bij de voltooiing van het project.

REIZEN NAAR DE OPENING

Een team van 16 mensen reisde vanuit Nederland voor de opening van de Container City in het Serinyol district van Hatay en de distributie ervan aan de slachtoffers van de aardbeving. Het team onder leiding van Faruk Halıcı bestond uit de volgende namen: Hikmet Gürcüoğlu, Faruk Halıcı, Veysel Hut, Behzat Eren, Mehmet Keskin, Abdurrahman Çalışkan, Mümin Gezici, Nafi Keleş, Selçuk Öztürk, Hülya Kaya, Dursun Kılıç, İlhan Karaçay, Özcan Özbay, Selma Keleş, Mehmet Ali Topcu en Zeynel Abidin Kılıç.

Komend van het besneeuwde en stormachtige weer van Nederland naar het milde weer van Adana, werd het team verrast toen ze een rib-rib restaurant binnengingen op weg naar İskenderun. Omdat, om 23.00 uur ‘s nachts, de klanten buiten op het terras aan het eten waren.

Het team, dat van het vermoeiende weer in Nederland naar het milde weer van Çukurova kwam, zat op het terras en genoot van de heerlijke gerechten uit de regio.

De dag na de overnachting in Iskenderun waren er veel bezoeken om andere containerwoningen te bekijken en de uit Nederland meegebrachte kleding uit te delen. Hüseyin Yanmaz, die eerder in Tilburg woonde en terugkeerde naar Antakya, trad op als gastheer voor het team.

Hüseyin Yanmaz trad op als gastheer, maar Faruk Halıcı (vooraan staand), de meest actieve persoon van HOTİAD, was ook een goede leider. Het team bestond ook uit parlementslid Selçuk Öztürk, een van de oprichters van de DENK Partij (staand aan de achterkant).

Het team ging naar de Beyhan Gençay Middelbare School en deelde de kleding uit aan de studenten daar. De geestdrift van de kinderen die zeiden dat ze de ontvangen kleding met vreugde zouden gebruiken in de koude dagen van de winter, moest gezien worden.

Onder de studenten die de nekken van de teamleden omhelsden, vooral van de teamleider Hikmet Gürcüoğlu, waren er ook die tranen lieten. Natuurlijk raakte deze situatie ook de teamleden.

Er was grote activiteit op de Beyhan Gençay Middelbare School waar kleding werd uitgedeeld. Leerlingen die de goederen pakten, renden rond.

BEZOEK AAN DE BURGEMEESTER

Daarna gingen we naar de uitnodiging van Hatay Metropolitan Municipality. De burgemeester was in Ankara. Hij was op bezoek bij de president om te lobbyen voor de presidentskandidatuur van de CHP. Het team werd ontvangen door locoburgemeester Fedai Yücedağ. Yücedağ legde uit hoe de ramp van de eeuw een ramp in de stad had veroorzaakt, terwijl HOTİAD voorzitter Hikmet Gürcüoğlu sprak o ver het 60-jarige migratieleven van de Turkse gemeenschap in Nederland en HOTİAD.

 Ondertussen noemde ik nederig de 125 miljoen euro aan hulpgelden die in Nederland zijn verzameld en zei: “Zorg er alstublieft voor dat er projecten aan Nederland worden gepresenteerd, zodat het geld daar niet blijft.”

GASTVRIJHEID VAN HATAYSPOR

Vice-president van Hatayspor Aydın Tokgöz, die de ploeg op hun eerste dag vergezelde, toonde grote gastvrijheid met een feestmaal op de avond van de pijnlijke dag.

Vice-president van Hatayspor Aydın Tokgöz (midden rechts) en gastheer Hüseyin Yanmaz, die in Tilburg woont (zijkant rechts)

OPENINGSDAG VAN DE CONTAINERSTAD

Het team vertrok uit Iskenderun op de ochtend van een regenachtige en stormachtige dag en tegen de tijd dat ze de Container City in het district Serinyol bereikten, was de zon opgekomen.

Joep Wijnands, ambassadeur van Nederland in Ankara, Bora Tezel, honorair consul van Nederland in Gaziantep, Doğukan Mızrak, plaatsvervangend gouverneur van Hatay, Ali İhsan Bey, regionaal directeur van AFAD, Fedai Yücedağ, plaatsvervangend burgemeester van de hoofdstedelijke gemeente, Aydın Tokgöz, vicevoorzitter van Hatayspor, Suavi namens de Turks-Nederlandse vriendschapsvereniging en Hikmet Gürcüoğlu, voorzitter van HOTİAD hielden toespraken.

SUAVI: WE WEEFDEN EEN COCON VAN VRIENDSCHAP MET JONGE DAPPERE MANNEN DIE HUN FAMILIES VERLOREN.

Beroemde kunstenaar en architect Suavi, die het project van het begin tot het einde nauwlettend volgde, zei

“Lieve slachtoffers van de aardbeving, we hebben samen een moeilijk proces doorgemaakt. Dit is slechts een enkele cel van honderden bekkens die de ontberingen hebben meegemaakt. In een heel groot en wijdverspreid gebied werden mensen ‘s morgens overvallen door wanhoop… Zelf heb ik mijn rugzak meegenomen en ben ik hierheen gekomen. Als ik geen gezondheidsproblemen had, zou ik deze plek nooit hebben verlaten. Ik heb geen speciale band met deze stad, behalve dat ik een mens ben. Ik kwam hier als een zoon van dit land die opsporing en redding en architectuur heeft gestudeerd en die concerten heeft gegeven en liedjes heeft gezongen in deze stad.

Na een rondleiding in Diyarbakır werd ik getroffen door de aardbeving. Ik gleed van de brandtrap af met een t-shirt en een korte broek op mijn rug. Ik dacht dat de verwoesting alleen in Diyarbakır was, maar twee uur later hoorde ik met een bezwaard hart dat het een grote ramp was die de hele regio trof.

Ik had een aantal talenten, dus het was niet aan mij om thuis naar de televisie te kijken en dit moeilijke proces mee te maken. Er deden veel geruchten de ronde, maar ik besteedde er geen aandacht aan en bleef doen wat ik dacht dat goed was.

In zulke situaties woekeren geruchten en manipulatie als een virus. Maar we hadden een geweldige ervaring, dit proces veranderde in een solidariteit waarbij vooroordelen werden doorbroken. Ik kende onze gouverneur, AFAD-ambtenaar of de gemeente die aan dit proces heeft bijgedragen niet. Ik kwam met een enkele rugzak en nu heb ik een grote familie. Op 74-jarige leeftijd ga ik hier huilend weg (Suavi kon op dit moment zijn tranen niet bedwingen en huilde).

We hebben zoveel smerige dingen meegemaakt dat we ook goedkope politici hebben gezien die handelen om stemmen te krijgen. Echter, zonder zich ergens iets van aan te trekken, hebben we een cocon van vriendschap geweven met jonge dappere mensen die hun hele familie hebben verloren en hebben we het de Vrienden Solidariteits Vereniging genoemd. Deze vriendschap zal voor altijd duren, maar ik hoop dat het niet zal uitlopen op nieuwe pijnen, maar zal veranderen in andere vreugden en pleziertjes.

Met deze gevoelens hebben de ambtsdragers die ons land vertegenwoordigen, onze ambassadeur die we hebben verwelkomd met de gastvrijheid van ons land, de waardevolle leidinggevenden van HOTIAD die financiële steun hebben gegeven aan de creatie van deze dag; naast hem hebben de vuilnisman aan de poort, de chauffeur van de vrachtwagen, de medewerker van AFAD en de naamloze helden die hebben bijgedragen aan dit proces, gebreid als een cocon. Dit is niet ontstaan door iemands persoonlijke vaardigheden of acties. Als we hier met een schoon hoofd uitkomen, als de mensen die hier hun leven zullen voortzetten kunnen zeggen ‘we werden op een menselijke manier gewaardeerd’ zonder dat ze met zich laten sollen, zonder gemarginaliseerd te worden, dan zal dat de enige winst zijn van de mensen die hier aanwezig zijn. Ik groet u allen met respect, met deze verdienste, met deze moraal en fatsoen, en met de voldoening die ik voel door uw solidariteit.

Ik wil de hele vleugel van de staat, in de persoon van de gouverneur van Doğukan, oprecht bedanken voor hun gevoeligheid en menselijkheid, vooral tijdens dit solidariteitsproces.

Deze 21 vierkante meter ruimtes, die werden gesponsord door HOTİAD en omgezet in solidariteit, zijn naar deze staat gekomen met de een-op-een activiteiten van drie verschillende groepen die schouder aan schouder werken op gelijke afstand. Ongetwijfeld wil ik tijdens het maken van deze coördinaties mijn oprechte dankbaarheid uiten aan Doğukan Mızrak, onze adjunct-gouverneur, van wie ik heb gezien dat hij altijd de pijler van de staat heeft beheerd met een gevoel van vriendschap en solidariteit, en zelfs van tijd tot tijd met grote hoffelijkheid ongeacht de positie.”

HOTİAD PRESIDENT HİKMET GÜRCÜOĞLU: “WAT WE DEDEN WAS EEN VEREISTE OM MENS TE ZIJN”

HOTİAD voorzitter Hikmet Gürcüoğlu zei het volgende in zijn toespraak vol emotie:

“Er was een grote ramp op een koude, regenachtige nacht, we leden grote verliezen en diepe pijn. Twee dagen lang hebben we met brandend en bloedend hart de sporen hiervan in de stad gadegeslagen. Jullie hebben deze pijn echt ervaren, wij hebben het ver weg ervaren. We hebben slapeloos met jullie geslapen, we hebben gehuild en gebrand met jullie. Als gevolg hiervan moest deze pijn op de een of andere manier gedeeld worden. Dit project werd gerealiseerd op basis van de gemeenschappelijke gedachte en mening van al onze vrienden die deel uitmaken van HOTİAD. De behoefte aan onderdak was de belangrijkste behoefte. Wij namen een deel van het werk op ons, het andere, misschien wel het belangrijkste en zwaarste deel rustte op de schouders van de heer Suavi, de heer Bülent, de heer Adnan en andere onzichtbare helden. Ik groet hen die hebben bijgedragen aan dit project en spreek onze oprechte dankbaarheid uit.

Opnieuw had onze vereniging een formatie gesteund in naam van solidariteit en verbondenheid. Toen ik daar de vreugde en verrassing in de ogen van de mensen in nood zag, dacht ik hoe gemakkelijk het is om iemand gelukkig te maken.

Terwijl ik een toespraak hield, viel mijn oog op één enkele boom op het plein. Zelfs die boom, die wij “Gods boom” noemen, is nuttig door vruchten te geven, de natuur te versieren, de grond vast te houden en schaduw te geven. Hoe kunnen wij, als mensen, niet nuttig zijn? Daarom was wat we deden een noodzaak om mens te zijn. Met deze kleine hulp hebben we alleen de wond verbonden. In ruil daarvoor herinnerden we ons en voelden we dat we weer mensen zijn. Dat is onze winst. Word snel weer beter. Ik hoop dat we zo snel mogelijk weer de oude worden. Voor de volgende periode zullen we meer belang hechten aan rede en wetenschap, geweten en respect, denken en handelen; we zullen onze voorzorgsmaatregelen nemen en we zullen deze pijnen niet meer meemaken.”

AMBASSADEUR JOEP WIJNANDS: “WE HEBBEN ALS AUTORITEITEN VAN BEIDE LANDEN ONS BEST GEDAAN OM DE HULP NAAR DE REGIO TE BRENGEN”.

Joep Wijnands, ambassadeur van Nederland in Ankara, herinnerde eraan dat hij de gastvrijheid van de Turken in Nederland van dichtbij had meegemaakt, maar dat die hier op haar hoogtepunt was, en zei

“Vergeef me, maar vandaag heb ik u de regen van Nederland gebracht. Hikmet Gürcüoğlu was de eerste persoon die ik ontmoette toen ik de opdracht kreeg.

Dit is de vijfde keer dat ik in deze regio ben. Ik kan niet beschrijven hoe de verwoesting me pijn doet elke keer als ik er ben. Maar ook de strijd van de mensen om het leven vast te houden en de geest van solidariteit geven mij unieke gevoelens.

Nederland heeft een aparte steun als land, maar de mensen die daar wonen hadden ook een grote mobilisatie. In dit belangrijke initiatief van HOTİAD, wilde ik zowel bij de mensen in nood zijn als bij HOTİAD die dit initiatief heeft genomen en ik ben hier.

Nederland heeft technische, expertise en ondersteunende diensten aan de regio geleverd en zal dat blijven doen vanaf de allereerste momenten van de ramp. We zullen jullie niet alleen en hulpeloos laten. Hand in hand met de Nederlandse Turkse gemeenschap zullen we met grote solidariteit en met inzet van alle middelen de noodzakelijke hulp realiseren en de komende tijd bij u zijn.

De vriendschap tussen Nederland en Turkije gaat eeuwen terug. Deze vriendschap blijft toenemen in zulke periodes. We zullen deze pijn schouder aan schouder overwinnen en samen onze wonden helen. Ik wil jullie allemaal bedanken en in het bijzonder HOTIAD.

Er was een grote pijn. Het is nog steeds mogelijk om de sporen van de pijn overal te zien. Om deze wonden tussen Nederland en Turkije te helen en de pijn te delen, stonden de mensen van beide landen op, mobiliseerden en streden in goedheid en hulp. Wat HOTİAD vandaag doet is slechts een van deze goede daden.

We zullen dit niet beperken tot vandaag, we zullen ons best doen als de autoriteiten van de twee landen om de benodigde hulp naar de regio te brengen en we zullen helpen om deze verwoesting uit te leggen voordat het verandert in een trauma.”

PLAATSVERVANGEND GOUVERNEUR DOĞUKAN MIZRAK: “ONS DOEL ALS STAAT IS OM ONZE BURGERS ZO SNEL MOGELIJK IN PERMANENTE WONINGEN TE VESTIGEN”

Plaatsvervangend gouverneur van Hatay Doğukan Mızrak vestigde in zijn toespraak de aandacht op het volgende:

“Dit land, onze stad, heeft een van de grootste rampen in de geschreven geschiedenis meegemaakt. Als gevolg van de aardbevingen van magnitude 7,7, 7,6 en 6,8 in onze stad, verloren we in totaal 23.780 burgers. Ik herdenk onze verloren levens met medelijden en wens hun families geduld en condoleances. Naast onze verliezen werden 80 duizend gebouwen en 250 duizend huizen volledig verwoest in onze stad. Door deze situatie werden veel van onze burgers het slachtoffer van een ramp en werden ze dakloos. Onze staat, bevriende staten, internationale en lokale NGO’s zijn vanaf het eerste moment van de aardbeving met al hun middelen, capaciteit en mogelijkheden naar het veld gegaan en hebben op elk gebied samengewerkt en gecoördineerd, van zoek- en reddingsoperaties tot de mogelijkheden voor werk, voeding en onderdak die zullen volgen. Deze charmante containerstad waar we ons nu in bevinden is een product van deze inspanningen.

Bij het ontwerpen van deze plek en het volgen van het bouwproces hebben we, zoals dhr. Suavi zei, moeilijke periodes en processen meegemaakt. Zowel dhr. Suavi als dhr. Adnan hebben met hun waardevolle arbeid deze plek gemaakt tot wat hij is. Wij, als staat, hebben dit proces ook meegemaakt. We hebben op veel werkgebieden samengewerkt. Maar we zijn nooit een individuele eis van een van hen tegengekomen. Ze hebben altijd eisen gesteld om de levenskwaliteit en het comfort van onze broeders en zusters in Hatay te verbeteren en te vergroten. Ik wil hen bedanken met mijn meest oprechte gevoelens. Nogmaals, zij hebben de communicatiekanalen met de waardevolle leden van HOTİAD, onze waardevolle donateurs, opgericht en onderhouden. Vandaag ervaren we de gerechtvaardigde trots en het geluk van het in gebruik nemen van deze plek. Ik wil graag de Nederlandse regering bedanken onder auspiciën van onze ambassadeur, de gewaardeerde voorzitter Hikmet Gürcüoğlu en de leden van HOTİAD, AFAD directeur Ali İhsan Bey, de werknemers, medewerkers en iedereen die hier een bijdrage heeft geleverd.

Er zijn unieke vriendschappen gesloten op deze plek, die “Compound of Friends” wordt genoemd, en deze vriendschappen zullen altijd blijven bestaan. Ik wens dat onze containerstad nuttig zal zijn voor onze door rampen getroffen burgers. Natuurlijk zijn dit onze tijdelijke verblijfplaatsen. Als staat is het ons doel om onze burgers zo snel mogelijk in permanente woningen te plaatsen. Tijdens deze periode willen we ervoor zorgen dat ze op deze plaatsen een comfortabel leven kunnen leiden en dat ze hun lijden tot op zekere hoogte vergeten en hun wonden helen. Ik denk dat we met jullie bijdragen een goede stap in de richting van dit doel hebben gezet.”

GÜRCÜOĞLU VERKOCHT ZWEET AAN DE SLAGER:

HOTİAD voorzitter Hikmet Gürcüoğlu overhandigde een cadeaupakket aan Joep Wijnands, ambassadeur van Nederland in Ankara. Toen we de ambassadeur vroegen om het pakket te openen, zei hij: “Ooooo, het was Nederlandse kaas, ik had het erg gemist”.

Gürcüoğlu verkocht dus zweet aan de slager. De ambassadeur, aan wie ik deze opmerking vertaalde, herhaalde zijn verbazing: “Heel interessant”. (Op zijn Turks, hij verkoopt roka aan roka man)

Aan het einde van een emotionele driedaagse werkreis maakte ik een souvenirfoto voor de containerstad die was achtergelaten voor de slachtoffers van de aardbeving uit Hatay, die hun dankbaarheid uitten aan de Nederlandse Turken.

DÜNYA TÜRK İŞADAMLARININ KALBİ AMSTERDAM’DA ATTI

DÜNYA TÜRK İŞADAMLARININ KALBİ AMSTERDAM’DA ATTI

Dünya Türk İş Konseyi DTİK’in programına katılan Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Hollanda ile JETCO Protokolü’nü imzaladı.

DTİK Avrupa Bölge Başkanı Turgut Torunoğulları’nın düzenlediği programa katılan DEİK/DTİK Başkanı Nail Olpak, Türk diasporasını “beyin göçü” değil “beyin gücü” olarak değerlendiriyor.

Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal ve Türkevi Başkanı Veyis Güngör, “Yurtdışındaki Türk işadamları, Türkiye’nin kalkınmasında büyük rol oynuyorlar” değerlendirmesini yaptılar.

Ticaret Bakanı Bolat’ın, iki günlük ziyaretinde, Hollanda ile önemli görüşmeler ve anlaşmalar yapıldı.

                        (Yazının Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie onderaan)


Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör’ün, öteden beri üzerinde durduğu “Hollanda Türk toplumunun uzun zamandır hasret kaldığı örnek bir etkinlik” nihayet gerçekleşti. Gerçekleşen bu muhteşem etkinlik, Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın da katıldığı “Dünya Türk İş Konseyi DTİK’in Hollanda Buluşması” başlıklı etkinliğiydi.

Dile kolay, dünyanın yedi bölgesinden, yani Avrupa Bölge Komitesi (29 ülke), Avrasya Bölge Komitesi (11 ülke), Asya Pasifik Bölge Komitesi (7 ülke) Amerika Bölge Komitesi (7 ülke), Afrika-Ortadoğu-Körfez Komitesi, Balkanlar Bölge Komitesi (15 ülke) temsilcilerinin de katılmış oldukları bir etkinlikten söz ediyorum.

Afbeelding met person, kleding, persoon, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijving

Dünya İş Konseyi Avrupa Komitesi Başkanı Turgut Torunoğulları’nın Corendon Oteli’nde organize ettiği etkinliğe, başta Ticaret Bakanı Ömer Bolak, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, DEİK-Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Başkanı, Nail Olpak, Rotterdam Başkonsolosumuz Sevgi Kısacık, Amstedam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy,  Deventer Başkonsolosumuz Muammer Hakan Cengiz, THY Hollanda Müdürü Şerafettin Ekici olmak üzere, 500 kadar davetli katıldılar.

Yıllar önce yurtdışına, çoluk çocukları için ekmek parası kazanmak için çıkan ve daha sonra becerilerini harekete geçirerek işadamı olan onbinlerce Türk’ü çatısı altında toplayan Dünya Türk İş Konseyi DTİK’in etkinliğine gelenler, tanıdık simalarla karşılaştıkları sırada kucaklaştılar ve “Oh be, hasret kaldığımız bir etkinliğe nihayet kavuştuk” diye memnuniyetlerini dile getirdiler.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Corendon Oteli’nin sahibi Atilay Uslu’nun talimatı ile, leziz atıştırmalar ve içecekler ile başlayan toplantının ilk konuşmasını Turgut Torunoğulları yaptı. Yazıya döktüğü konuşmasını okurken zaman zaman duran ve esprili sözler ile katılımcıları neşeye boğan Torunoğulları’nın konuşma metni şöyle:

“Sayın Bakanım, Sayın Büyükelçim, Sayın Başkanım, Sayın Başkonsoloslarım, kıymetli misafirlerimiz, değerli basın mensupları, hepünize sevgi ve selamlarımı arz ederim. hoş geldiniz.

Geçtiğimiz 16 Eylül’de, sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde yapılan toplantıda, oy birliğiyle tekrar DTİK Avrupa Temsilciler Kurulu Başkanı seçilip, uzun zaman sonra sizlerin karşısında olmak beni oldukça heyecanlandırıyor.

2024 Ocak ayının sonuna kadar 29 Avrupa ülke temsilcisi arkadaşlarımla, daha iyi olabilmek için eksiklerimizi belirleyeceğiz. Bu eksikleri, sayın büyükelçilerimiz, konsoloslarımız, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışarak rapor hâline getireceğiz.

Avrupa’da yaşayan bizler, kültürel faaliyetlerimizi daha da genişleterek, gençlerimizi siyasete ve iş dünyasına daha fazla katılmaya teşvik edeceğiz. Girişimcilerimizle ortaklıklar kurarak, birlikte çalışmayı daha da artırmalıyız. Artık şartlar, bunu gerektiriyor. Edelstaal Grubu olarak 20 yıldır bunu yapıyoruz ve yabancılarla ortaklığı başardık. Hem Avrupa’da hem de Türkiye’de.

Türkiye’den Avrupa’ya yatırım yapacak kuruluşlarımız, artık ortaklığı Hans’la değil, Hasan’la yapsınlar. Çünkü Hasan, her iki ülkenin de yapısını çok iyi biliyor ve sonuca gidiyor.

Biz, yaşadığımız ülkelerle ülkemiz arasında köprü görevi yapıyoruz. Sayın Bakanım, bizim yaşadığımız ülkelerde ve ülkemize ekonomik ve kültürel olarak katkımız çok büyük.

Evet, olduğumuz yer iyi ama daha iyi olmasını istiyoruz. “Daha iyi olabilmek için neler yapabiliriz” diye kafa yoracağız. Artık marka olmanın zamanı geldi. Ocak sonunda bu raporlarımız hazır olacak. DEİK Yönetim Kurulu’na ve Sayın Başkanımızın bilgilerine arz edeceğiz.

İkinci aşamamız, 1 Nisan’a kadar eyalet ve şehir temsilcilerimizi belirleyeceğiz. DTİK’in önemini anlatarak üye kayıtlarımızı yapacağız ve temsilciler kurulu ile 2 ayda bir toplantılar düzenleyeceğiz. Fikirlerimizi tartışarak en iyi ve en hızlı yolu bulacağız. Sayın Bakanım, biz büyük bir aileyiz; Avrupa’nın birçok ülkesinden ekonomi ve nüfus olarak da büyüğüz. Bunun farkındayız ve bu farkındalığı daha çok hissettireceğiz.

Edelstaal Grubu olarak 43 yıldır yüzlerce kadınla birlikte çalışıyoruz. Kadınlarımızın ne kadar cesur olduğuna şahidim. Kadınlarımızı da DTİK’e üye olmalarını rica ediyorum.

Hanım kardeşlerim, sizden daha çok destek ve katılım bekliyoruz. Hedefimiz ve amacımız belli; hayalimize ulaşmak için hepınizin desteğine ihtiyacımız var. Tabi ki Nail başkanımızın da ekstra desteğine ihtiyacımız var.

Üçüncü aşamamız, turizmci olduğum için biraz da turizmi anlatmak isterim. 80 milyon nüfusumuz var. 80 milyon insanı misafir olarak tatil beldelerinde  ağırlamalıyız. Kişi başı gelirimizi 1.200 euro’ya çıkartmalıyız. Amacımız bu olmalı. Ottellerimiz çok yeni, personelde sıkıntı varsa da her gün eğitimli personel çoğalıyor. Turizmden çok iyi anlayan ve destek olan bakanımız var.

Şimdi dikkatinizi tekrar turizme çekmek istiyorum: Görünmeyen 3 büyük güç, yurt dışında yaşayan gurbetçi diye anılan, ancak hiçbir zaman gurbetçiliği kabul etmeyerek iki ülkenin de asli vatandaşı olanların, ekonomiye ve ortak yaşamaya katkısı çol büyüktür. Ülkesi için en çok parayı harcayan da bu kesimdir.

Son olarak, Sayın Bakanım, Avrupa’daki Türklerin sizden bir ricaları var: Daha önceki hükümetimizle yapılan çalışma sonucu, Türkiye’ye çıkartılan araçların iki sene kalması uygun görüldü. İnsanlarımız iki senede bir arabasını yurt dışına çıkartmak zorunda kalıyorlar ve büyük mağduriyet yaşıyorlar. Bizler daha çok ülkemizde yaşamak istiyoruz. Herkesin isteği, araçlarının 5 sene Türkiye’de kalması. Bu yurt dışındaki vatandaşlarımız için önemli. Hatta vergisini, sigortasını Türkiye’de ödeyelim, memleketimize ilave gelir olsun.

Emekli vatandaşlarımız Türkiye’deki TOKİ konutlarından yararlansın.
Tekrardan saygılarımı sunar, hepinize teşekkürler ederim. Hedefe ulaşmak için salondaki dostlarım, kendimizi alkışlayalım. Hayal kurmaya ve hedeflere ulaşmaya devam…”

Torunoğulları’nın, Bakan’a sunduğu, yurtdışındaki Türklerin anavatanda iki yıl bırakabildikleri otomobillerin süresini beş yıla çıkarma teklifi ayakta karşılandığı gibi, “ Beş yıl da değil, Suriyeliler’e verildiği gibi, plaka verilmeli” sesleri çıktı.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Torunoğlulları’nın konuşmasından sonra mikrofonu alan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, 60 yıl önce Hollanda’ya gelmeye başlayan Türkler için, “İnsanlarımız 60 yıl önce bu ülkeye işçi olarak geldi. Bugün ise işveren konumuna yükseldi. Bu hiçbir zaman gözardı edilebilecek bir vakıa değildir.” Sözleriyle dikkat çekti.
Büyükelçimiz Selçuk Ünal daha sonra şöyle konuştu:

“Sayın Bakanım, Sayın Bakan Yardımcım, DEİK ve DTİK Başkanım Sayın Nail Olpak, DTİK Avrupa Temsilciler Kurulu Başkanı ve DTİK Hollanda Temsilcisi Sayın Turgut Torunoğulları, Saygıdeğer iş insanlarımız ve sivil toplum temsilcilerimiz, Hollanda Türk toplumunun değerli mensupları,

JETCO Toplantısı’na katılım için Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanı Prof. Dr. Sayın Ömer Bolat’ın (ve DEİK Başkanı Sayın Nail Olpak’ın) Hollanda’yı teşrifleri vesilesiyle düzenlediğimiz Dünya Türk İş Konseyi Hollanda buluşmasında sizlerle bir arada bulunmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz.

Bugünkü buluşmamızın ülkemiz ile Hollanda arasındaki ticari ilişkilerin daha da ileri seviyelere taşınması ve iş insanlarımızın Hollanda ekonomisine yaptıkları katma değerin daha iyi anlaşılmasına imkan sağlayacağına ve hayırlara vesile olacağına inanıyorum.

Neredeyse 500 yıla dayanan Türkiye-Hollanda ticari ilişkilerinin durumunu, iş insanlarımızın ve firmalarımızın Hollanda pazarındaki konumlarını ve önümüzdeki döneme ilişkin öngörülerini hep beraber dinleyeceğiz.

Genel olarak toplumumuzun, özelde iş insanlarımızın Hollanda’daki durumu ve elde ettikleri mevzi çok kıymetlidir.

Bundan yaklaşık 60 yıl önce, iki ülke arasında imzalanan iş göçü anlaşmasıyla Hollanda’ya gelmeye başlayan işçilerimizin çocukları ve torunları bugün yarım milyonluk Hollanda Türk toplumunun temellerin oluşturmuştu. İşçilerimiz, kıymetli emekleri ve helal alın terleriyle Hollanda’nın bugün ulaşmış olduğu refah devletinin oluşmasında çok önemli katkılarda bulundu.

İnsanlarımız 60 yıl önce bu ülkeye işçi olarak geldi. Bugün ise işveren konumuna yükseldi. Bu hiçbir zaman gözardı edilebilecek bir vakıa değildir.

Erişilen bu başarı, siz müteşebbislerimiz ve sivil toplum önderlerimizin her daim Hakkı ve hukuku savunan, adaleti ve eşitliği, barışı ve güveni, birlikteliği ve kapsayıcılığı hedefleyen duruşunuzun ürünüdür. Sizlerin bu başarısıyla her zaman gurur duyuyoruz.

Lahey Büyükelçiliği olarak çalışmalarınızda yanınızda olmaya ve sizlere ihtiyaç duyacağınız her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.

Sayın Ticaret Bakanımız, Sayın Bakan Yardımcımız, Sayın DEİK Başkanımız ve Sayın DTİK Avrupa Temsilciler Kurulu Başkanımız başta olmak üzere, bu buluşmanın gerçekleşmesinde emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor ve Dünya Türk İş Konseyi ailesini saygıyla selamlıyorum.”

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Büyükelçimizin konuşmasından sonra kürsüye gelen Dış Ekonomik İlişkiler DEİK ve Dünya Türk İş Konseyi DTİK Başkanı Nail Olpak, DEİK çatısı altında kurdukları DTİK’in, dünyanın 7 bölgesinde
komiteler oluşturduğunu ve bu komitelerin yaptıkları işlerin önemini dile getirdi.

Diasporayı “beyin göçü” değil, “beyin gücü” olarak gördüğünü belirten Olpak, “Yurt dışında yaşayan Türk toplumunu da ‘göçten güce dönüşen Türk diasporası’ olarak nitelendiriyorum. Onların başarılarıyla gurur duyuyor, gönülden tebrik ediyorum. Aramızda iş dünyasından eğitime, sanattan spor ve siyasete kadar birçok alanda başarılı üyelerimiz var. Başarılarıyla ana vatanımız ile yaşadıkları ülkeler arasında köprüler kuruyorlar. DEİK olarak, ülke iş konseylerimizle ticaret, yatırım ve dostluk köprüleri kurarken, Dünya Türk İş Konseyi’mizle de diasporamız arasındaki network’u güçlendiriyoruz.
Bizim için ‘diaspora diplomasisi’ ikincil değil, asli bir faaliyettir. Çünkü bu faaliyetlerin bizler gibi sivil toplum eliyle yürütülmesi çok önemli. Bu sebeple DTİK; yurt dışındaki Türk kökenli STK’lerin ve diaspora temsilcilerinin ilişkilerini geliştirmeyi, daha çok ticaret ve yatırım yapmalarını, her birinin daha güçlü olmasını amaçlayan bir platform. 2 önemli hedefimiz var. Birincisi, yurt dışında yaşayan Türk toplumunun ekonomik, siyasi ve sosyal gücünü artırmak ve ana vatanımıza da katkıda bulunmalarına destek olmak. İkincisi ise diaspora temsilcilerimizin katkısıyla ülkemizin tanıtımına ve stratejik iletişim faaliyetlerine destek olmak. DTİK çalışmalarımızı, dünya üzerinde 6 bölge komitesi altında faaliyet gösteren ülke temsilcilerimiz ve onların altındaki şehir temsilcilerimizle gerçekleştiriyoruz. Her ülkenin, üyelerinden oluşan bir yürütme kurulu, her bölgenin de ülke temsilcilerinden oluşan bir yürütme kurulu var.

Ticaret Bakanı Bolat: Avrupa, Türkiye için çok önemli. Biz, bu pazarlarda kalıcıyız
Ticaret Bakanı Ömer Bolat, etkinliğin son konuşmacısıydı.
40 yıl önce Hollanda’ya gelip eğitim görmüş olan Bolat, 40 yıl sonra geldiği aynı Hollanda’da, iki devlet arasında ticari sözleşmeler imzalayacağını hiç düşünmemişti bile…
Bolat’ın Hollanda’daki çalışmalarına değinmeden önce, öenemi çok büyük olan DTİK etkinliğinde yaptığı konuşmaya bakalım.

Bakan Bolat, konuşmasının büyük bölümünde, Avrupa ile ticaretin Türkiye açısından önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bolat, Türk firmalarının tedarik zincirlerinde önemli ağırlığı olduğunu vurguladı ve Türkiye’nin parça ve makine üreten bir ülke olmasının yanı sıra, coğrafi konumu sayesinde, ürünleri çok kısa sürede Avrupa’ya ulaştırabilecek lojistik güce sahip olduğunu söyledi.

Türk sanayisinin rekabetçiliğinin ve dünya çapında üretim kapasitesinin yanı sıra AB ile gümrük birliği ve ticari ilişkilerde kendini yenilemesiyle başarılar elde ettiğini vurgulayan Bolat, şöyle devam etti.
“Avrupa, Türkiye için çok önemli. Bu pazarı kaybedemeyiz. Biz bu pazarlarda kalıcıyız, olmak zorundayız. Geçen yıl itibariyle 200 milyar dolar ticaretimiz var ve dengede bir ticaret. Geçen sene bizim 9 milyar dolar fazlamız vardı. AB’nin turizmde yüzde 65, ihracatımızda yüzde 41, ithalatımızda yüzde 26 ve Türkiye’ye gelen doğrudan yatırımda yüzde 65 paya sahip olduğu için ilişkilerimizi düzenli ve yapıcı bir şekilde sürdürmeye çalışıyoruz. Hükümetlerimiz de hep bu politikaları izlediler.”

Pek çok ülkenin, Türkiye ile iş yapmak istediğini ve Türkiye’ye yatırım yapmayı arzuladığını kaydeden Bolat, AB Komisyonunun “AB-Türkiye Siyasi, Ekonomik ve Ticari İlişkilerinin Durumu” başlıklı raporunda da, AB liderlerine Türkiye ile ticaretin geliştirilmesi yönünde tavsiyelerde bulunulduğuna dikkati çekti.

Raporda Türkiye ile gümrük birliğinin hizmetler sektörünü de kapsayacak şekilde yenilenmesi için müzakerelerin başlatılması, ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve Türk vatandaşlarına vize için kolaylık sağlanması gibi hususların yer aldığını ifade eden Bolat, Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilere değindi.

Bakan Bolat, Hollandalıların da Türkiye ile ticari ilişkinlerini başta turizm, enerji ve hizmet sektörü gibi alanlarda geliştirmek istediğini ve üçüncü ülkelerde işbirliği yapılmasına yönelik görüşmeler yapıldığını dile getirdi.

Hollanda ile ilişkilerin, Osmanlı dönemini de içine alan yaklaşık 500 yıllık bir tarihi olduğunu belirten Bolat, “Hollanda ile resmi diplomatik ilişkilerin başlamasının üzerinden de 99 yıl geçmiş. Önümüzdeki yıl 100. yıl olacak ve bunun için iki tarafta da özel programlar olacak.” diye konuştu.

Bolat, Hollanda-Türkiye ilişkilerinin siyasi ve ekonomik alanda büyük ölçüde sorunsuz ilerlediğini anlatarak, geçen yıl Türkiye ile Hollanda arasındaki ticaret hacminin 12,5 milyar dolar seviyelerinde olduğunu ve bu rakamların 3,5 milyar dolarının Türkiye lehine olduğuna dikkati çekti.

Türkiye’nin başta turizm olmak üzere hizmet sektöründe önemli atılımlar gerçekleştirdiğini belirten Bolat, “Bu yıl ağırladığımız turist sayısında 56-58 milyon dolaylarına geliyoruz. 2030 yılı hedefimiz 100 milyon turist, 100 milyar dolar.” diye konuştu.

Afbeelding met Menselijk gezicht, stropdas, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Turgut Torunoğulları’nın Haliç Kongre Merkezi’nde yapılan ve Avrupa Başkanı seçilen kurultayında, ‘Yumuşak Gücümüz:Türk Diasporası’ peneline katılan ve konuşma yapan Veyis Güngör, Amsterdam’daki toplantıda da en çok dikkat çeken isimlerden biriydi.
Bakan Bolat’ın Hollanda’da yaptığı görüşmelere ve sözleşmelere değinmeden önce,
Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör’ün analizini okuyalım:

Buluşma, içerik ve katılım olarak Hollanda Türk toplumunun uzun zamandır hasret kaldığı örnek bir etkinlik oldu. Toplumumuzun her kesiminin temsil edildiği bu güzide ve anamlı organizasyona DTIK Hollanda Temsilcisi ve DTIK Avrupa Temsilciler Kurulu Başkanı olarak imza atmasından dolayı Turgut beyi tebrik ediyorum. Alkışlıyorum.

Türkün küresel vizyonu
DTİK’in hazırladığı tanıtım videosunda Türkün küresel vizyonu sunuldu adeta. “Sen doğunca Doğuda, Bozkırın kucağında duyuldu Türkün sesi Kuzey, Güney ve BatıdaSenin sırrın sabırdır, kimseyi sömürmedin, yüzün aktır, sözün ok…” cümleleriyle başlayan görsel “Türk dediğin tohumdur toprak altında yatan, odur bizim sırrımız… beklenensin, bekletme, kurtul ataletinden…” ifadeleriyle devam etti. “Menziliniz Fezadır, göklere iyi bakın…” sözleriyle, Türklerin dünyaya iyilik yapmaya devam etmesinin altı çizildi.

Avrupa Türklerinin
Yapılan konuşmalarda dünya’da 7,5 milyon Türk diasporasının bulunduğunu ve bunun 6,5 milyonunun Avrupa’da bulunduğu ifade edildi. 60 yıl önce işçi olarak gelen Avrupa Türklerinin bugün Avrupa’da sayılı iş insanı arasında yer aldıklarının örnekleri verildi. Avrupa Türklerinin Türkiye’nin ihracat potansiyeline katkısı, istihdam sağlaması ve Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunmasının Ticaret Bakanımız Ömer Bolat tarafından takdir edilmesi anlamlı bir jest oldu.

Ahde Vefa örneği
DTİK Hollanda Buluşması, uzun bir zamandır Hollanda Türklerinin hasret kaldığı, katılımcı ve kapsayıcı bir toplantı olma özelliğini ortaya koydu. Böyle anlamlı bir toplantıya, Hollanda Türklerinin yakından tanıdığı ve onlardan biri olan Turgut Torunoğulları’nın imza atması, başlı başına takdir edilecek bir harekettir. Öyle ki, Hollanda Türk toplumuna on yıllarca hizmet etmiş ancak, son bir kaç yıldır hemen hemen hiç bir toplantıya katılamayan isimlerin, DTİK Hollanda Buluşmasına katılmaları, ahde vefadan daha ileri bir erdemli davranışa verilen cevaptır.

Türkiye-AB ilişkileri
DTİK Hollanda Buluşması’nda, Avrupa Birliği Komisyonu’nun, Türkiye-AB ilişkilerinin mevcut durumu ve bundan sonraki süreçte hangi alanlarda adım atılması gerektiğine ilişkin raporunun açıklandığı da duyuruldu. 2019 ve 2020 yılllarında Ankara-Brüksel arasında yaşanan, özellikle Doğu Akdeniz geriliminden sonra, 29 kasım günü yeni bir tavsiye raporunun yayınlanması, üye ülkelerin liderlerince onaylanması halinde yeni bir dönemin başlayacağı müjdelendi.

Hollanda Türklerine mesaj
Ekonomi Bakanı Prof. Ömer Bolat‘ın konuşmasında, Türkiye’nin 2022 yılında Hollanda’ya 8 milyar dolar ihracat, Hollanda’dan da 4,5 milyar dolarlık ithalat yaptığının altını çizmesi, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin ne denli intensif olduğuna dikkat çekti. Bu ifadeler bir noktada, Hollanda’daki Türk iş insanlarını Türkiye’ye yatırım yapmaya davet iken, diğer taraftan da, iş dünyasının Türkiye’nin kalkınmasına katkılarını ortaya koymaktaydı.

Göçün 60’ncı Yılı
Hollanda Türk tarihinin önemli bir dönüm noktası olan Türk iş gücü göçünün 60’’ncı yılı, DTİK Hollanda Buluşması ruhuyla yapılmalıdır. Birlik ve beraberlik, dışlanma yerine kuçaklaşma, ayrışım yerine uyum yapılacak etkinliklerde ortak noktayı teşkil etmelidir. Kurumsal hafıza yok sayılmadan, ortak sorunlar etrafında birlikte çalışma kültürünün geliştirilmesi 2024 yılının olmazsa olmazları arasında olmalıdır.

Eylü ayında, İstanbul’da yapılan Dünya Türk İş Konseyi esnasında yapılan seçimlerde DTIK Hollanda Temsilcisi ve DTIK Avrupa Temsilciler Kurulu Başkanı seçilen Turgut Torunoğulları’yla, girişimciler ve sivil toplum alanında yeni bir hareketlilik başladı. Hollanda’dan başlayan bu hareketlilik tüm Avrupa ülkelerine yayılacak gibi görünüyor. “Gönül alıp fethetti dünyayı senin atan…” desturunca, Avrupa’da gönüller fethetmeye devam edilmeli.

Tekrar, DTİK Hollanda Buluşması’nın başta DTIK Hollanda ve Avrupa üyelerine, Türk iş dünyasına, toplumumuza ve çok yönlü Türkiye-Hollanda ilişkilerine hayırlı olmasını dilerim. Buluşmada sergilenen kucaklayıcı ruhun, Hollanda’ya Türk işgücü göçünün 60’ıncı yılı etkinliklerinin yapılacağı 2024 yılında da devam etmesini temenni ederim.

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

BAKAN BOLAT’IN HOLLANDA’DAKİ ÇALIŞMALARI

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Bolat, Hollanda’ya yaptığı iki günlük ziyaret kapsamında, Hollanda Ekonomi İşleri ve İklim Politikaları Bakanı Micky Adriaansens ve Hollanda Dış Ticaret ve Kalkınma İşbirliği Bakanı Liesje Schreinemacher ile görüştü.

Türkiye Hollanda Ekonomi ve Ticaret Komisyonu 4. Dönem Toplantısı’nı gerçekleştirmek üzere, Hollanda Dış Ticaret ve Kalkınma İşbirliği Bakanı Liesje Schreinemacher’in daveti üzerine, Hollanda’ya resmi bir çalışma ziyareti gerçekleştiren Ticaret Bakanımız Ömer Bolat, Hollanda’ya ayak basışının akabinde, ilk iş olarak, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Hollanda Sanayi ve İşveren Konfederasyonu (VNO-NCW) organizasyonunda ve VNO-NCW ev sahipliğinde gerçekleştirilen Türkiye-Hollanda İş İnsanları Yuvarlak Masa Toplantısına katıldı.

Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

Yuvarlak Masa Toplantısı, iki ülke arasında ekonomik ve ticari işbirliğinin geliştirilmesi bakımından, başta ticaret, finans, yatırım, turizm gibi alanlar olmak üzere pek çok konuda karşılıklı görüş alışverişine imkân sağladı.

Bakanımız, programlarının ikinci gününde, Türkiye Hollanda Ekonomi ve Ticaret Komisyonu 4. Dönem Toplantısı’na katıldı. Toplantıda iki ülke arasında ekonomik ve ticari ilişkiler geniş bir perspektif ile ele alındı. Mevcut işbirliklerinin derinleştirilmesi ve yeni alanlarda geliştirilebilmesine yönelik temaslarda bulunuldu. Bu çerçevede, Türkiye Hollanda Ekonomi ve Ticaret Komisyonu 4. Dönem Protokolü, Bakan Bolat ve Hollandalı mevkidaşı arasında imza edildi.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan Ortak Ekonomik ve Ticaret Komitesi Protokolü’ne ilişkin, “Ülkelerimizin sahip olduğu potansiyeli daha güçlü şekilde hayata geçirerek karşılıklı yeni ticaret ve yatırım fırsatları oluşturacağız” dedi.

Bolat, “Ülkelerimizin ekonomik ilişkilerinin güçlendirilmesi kapsamında birçok konuyu masaya yatırdık. Ülkelerimizin sahip olduğu potansiyeli daha güçlü şekilde hayata geçirerek karşılıklı yeni ticaret ve yatırım fırsatları oluşturacağız. Toplantımızda, Türkiye ile Hollanda arasındaki ticaret hacminin daha da artması, özellikle döngüsel ekonomi, yeşil dönüşüm, inovasyon gibi alanlarda işbirliğimizin güçlendirilmesi için birlikte çalışmaya karar verdik.” değerlendirmesinde bulundu.

Ticaret diplomasisi faaliyetleri kapsamında Türkiye’nin gücünü, oluşturacakları işbirlikleriyle artırmaya devam edeceklerini vurgulayan Bolat, şunları kaydetti:

“13 çeyrektir kesintisiz büyüyen ekonomimizde, istikrarlı, kalıcı ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamayı ve Türk ekonomisinin pozitif büyümesini destekleyen çalışmaları hız kesmeden sürdüreceğiz. Bu kapsamda, ortak yatırımlar, müteahhitlik, döngüsel ekonomi, yeşil dönüşüm, enerji ve turizm konularının etraflıca ele alındığı JETCO Protokolü’nün her iki ülke için hayırlı olmasını diliyorum.”

                         ************************

HET HART VAN DE WERELD TURKSE ZAKENLIEDEN KLOPT IN AMSTERDAM

Minister van Handel Ömer Bolat, die het programma van de World Turkish Business Council DTİK bijwoonde, ondertekende het JETCO Protocol met Nederland.

DEIK/DTIK voorzitter Nail Olpak, die deelnam aan het programma georganiseerd door DTİK Europe Regional President Turgut Torunoğulları, beoordeelt de Turkse diaspora als “brain power” in plaats van “brain drain”.

De Turkse ambassadeur in Den Haag Selçuk Ünal en voorzitter van Turkevi Veyis Güngör verklaarden dat “Turkse zakenmensen in het buitenland een belangrijke rol spelen in de ontwikkeling van Turkije”.

Tijdens het tweedaagse bezoek van minister van Handel Bolat werden belangrijke ontmoetingen en afspraken met Nederland gemaakt. Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

“Een voorbeeldig evenement waar de Nederlandse Turkse gemeenschap al lange tijd naar verlangt”, waar Veyis Güngör, voorzitter van het Turkevi Research Centre, al lange tijd op hamert, werd eindelijk gerealiseerd.

Dit prachtige evenement was het evenement met de titel “World Turkish Business Council DTIK’s Dutch Meeting”, dat ook werd bijgewoond door minister van Handel Ömer Bolat.

Ik heb het over een evenement waaraan ook vertegenwoordigers van zeven regio’s uit de wereld deelnamen, namelijk het Europees Regionaal Comité (29 landen), het Euraziatisch Regionaal Comité (11 landen), het Azië-Pacific Regionaal Comité (7 landen), het Amerikaans Regionaal Comité (7 landen), het Afrika-Midden-Oosten-Golf Comité en het Balkan Regionaal Comité (15 landen).

Afbeelding met person, kleding, persoon, overdekt Automatisch gegenereerde beschrijving

Het evenement, georganiseerd door Turgut Torunoğulları, voorzitter van de Europese Commissie van de World Business Council, in het Corendon Hotel, werd bijgewoond door ongeveer 500 gasten, waaronder Ömer Bolak, minister van Handel, Selçuk Ünal, ambassadeur in Den Haag, Nail Olpak, voorzitter van DEİK – Foreign Economic Relations Board, Sevgi Kısacık, consul-generaal van Rotterdam, Mahmut Burak Ersoy, consul-generaal van Amstedam, Muammer Hakan Cengiz, consul-generaal van Deventer, en Şerafettin Ekici, directeur van THY Nederland.

Degenen die naar het evenement van de World Turkish Business Council DTİK kwamen, die onder haar dak tienduizenden Turken verzamelt die jaren geleden naar het buitenland gingen om de kost te verdienen voor hun kinderen en vervolgens zakenlieden werden door het mobiliseren van hun vaardigheden, omarmden toen ze bekende gezichten tegenkwamen en uitten hun tevredenheid door te zeggen: “Oh, we hebben eindelijk een evenement bereikt waar we naar hebben uitgekeken”.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Turgut Torunoğulları hield de eerste toespraak van de bijeenkomst, die begon met heerlijke hapjes en drankjes op instructie van Atilay Uslu, de eigenaar van Corendon Hotel. Torunoğulları, die af en toe stopte tijdens het voorlezen van zijn geschreven toespraak en de deelnemers aanmoedigde met humoristische opmerkingen, hield de volgende toespraak

“Meneer de minister, meneer de ambassadeur, meneer de president, meneer de consuls-generaal, geachte gasten, geachte leden van de pers, ik heet u allen van harte welkom. welkom.

Tijdens de bijeenkomst onder auspiciën van onze gewaardeerde president Recep Tayyip Erdoğan afgelopen 16 september, werd ik unaniem herkozen als voorzitter van de Europese Vertegenwoordigingsraad van DTIK en ik ben erg blij om na lange tijd voor u te staan.

Tot eind 2024 januari zullen we onze tekortkomingen vaststellen om beter te kunnen samenwerken met mijn vrienden die 29 Europese landen vertegenwoordigen. We zullen samenwerken met onze ambassadeurs, consuls, zakenwereld en niet-gouvernementele organisaties om een verslag op te stellen over deze tekortkomingen.

Degenen onder ons die in Europa wonen, zullen onze culturele activiteiten verder uitbreiden en onze jeugd aanmoedigen om meer deel te nemen aan de politiek en de zakenwereld. We moeten partnerschappen aangaan met onze ondernemers en meer samenwerken. Dit is nu een noodzaak. De Edelstaal Group doet dit al 20 jaar en we zijn erin geslaagd om partnerschappen aan te gaan met buitenlanders, zowel in Europa als in Turkije.

Onze organisaties die vanuit Turkije gaan investeren in Europa moeten niet meer met Hans in zee, maar met Hasan. Want Hasan kent de structuur van beide landen heel goed en gaat tot het resultaat.

Wij fungeren als brug tussen de landen waar we wonen en ons land. Mijnheer de minister, onze economische en culturele bijdrage aan de landen waar we wonen en aan ons land is heel groot.

Ja, waar we zijn is goed, maar we willen het beter. We zullen nadenken over “wat we kunnen doen om beter te zijn”. Het is tijd om een merk te worden. Deze rapporten zullen eind januari klaar zijn. We zullen ze presenteren aan de Raad van Bestuur van DEİK en de heer President.

In onze tweede fase zullen we onze staats- en stadsvertegenwoordigers bepalen tot 1 april. We zullen onze leden registreren door het belang van DTİK uit te leggen en we zullen elke 2 maanden bijeenkomsten organiseren met de raad van vertegenwoordigers. We zullen onze ideeën bespreken en de beste en snelste manier vinden. Geachte minister, we zijn een grote familie, we zijn groter dan veel landen van Europa in termen van economie en bevolking. We zijn ons hiervan bewust en we zullen dit bewustzijn meer laten voelen.

Als Edelstaal Group werken we al 43 jaar met honderden vrouwen. Ik ben er getuige van hoe dapper onze vrouwen zijn. Ik wil onze vrouwen vragen om lid te worden van DTİK.

Dames, we verwachten meer steun en deelname van jullie. Ons doel is duidelijk; we hebben jullie steun nodig om onze droom te bereiken. Natuurlijk hebben we de extra steun van onze voorzitter Nail nodig.

Onze derde fase, ik wil graag een beetje vertellen over het toerisme, omdat ik een toerist ben. We hebben 80 miljoen inwoners. We zouden 80 miljoen mensen als gasten moeten ontvangen in vakantieoorden. We moeten ons inkomen per hoofd van de bevolking verhogen tot 1.200 euro. Dat zou ons doel moeten zijn. Onze hotels zijn erg nieuw, ook al is er een tekort aan personeel, het opgeleide personeel neemt elke dag toe. We hebben een minister die het toerisme goed begrijpt en ondersteunt.

Nu wil ik opnieuw uw aandacht vestigen op het toerisme: De onzichtbare 3 grote krachten, de zogenaamde expats die in het buitenland wonen, maar zij die nooit expatriatie accepteren en de oorspronkelijke burgers van beide landen zijn, dragen veel bij aan de economie en het gemeenschappelijke leven. Het is deze groep die het meeste geld uitgeeft voor hun land.

Tot slot, mijnheer de minister, hebben de Turken in Europa een verzoek aan u: Als gevolg van het werk dat is uitgevoerd met de vorige regering, werd het passend geacht dat de voertuigen die naar Turkije worden gebracht twee jaar blijven. Onze mensen moeten om de twee jaar hun auto’s naar het buitenland brengen en hebben daar veel last van. We willen meer in ons land wonen. Iedereen wil dat zijn auto 5 jaar in Turkije blijft. Dit is belangrijk voor onze burgers in het buitenland. Laten we zelfs de belasting en verzekering in Turkije betalen, zodat ons land extra inkomsten heeft.

Laat onze gepensioneerde burgers profiteren van TOKİ residenties in Turkije.

Nogmaals, mijn respect en dank aan u allen. Mijn vrienden in de zaal, laten we applaudisseren om het doel te bereiken. Laten we blijven dromen en onze doelen bereiken…”

Torunoğulları’s voorstel aan de minister om de duur van de auto’s die Turken in het buitenland twee jaar in het moederland kunnen laten staan, te verlengen naar vijf jaar werd verwelkomd met een staande ovatie, en er gingen stemmen op die zeiden: “Niet eens vijf jaar, maar net als de Syriërs moeten ze kentekenplaten krijgen.”

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Na de toespraak van Torunoğlulları nam onze ambassadeur in Den Haag Selçuk Ünal de microfoon en zei over de Turken die 60 jaar geleden naar Nederland kwamen: “Onze mensen kwamen 60 jaar geleden naar dit land als arbeiders. Vandaag de dag zijn ze werkgevers geworden. Dit is een feit dat nooit kan worden genegeerd.” Hij trok de aandacht met zijn woorden.

Ambassadeur Selçuk Ünal sprak vervolgens als volgt:

“Mijnheer de minister, mijnheer de onderminister, mijnheer Nail Olpak, voorzitter van DEİK en DTİK,
DTIK Europe Representatives Board Chairman en DTIK Nederland Vertegenwoordiger de heer Turgut Torunoğulları, geachte zakenmensen en vertegenwoordigers van het maatschappelijk middenveld, geachte leden van de Turkse gemeenschap in Nederland,

Wij zijn zeer verheugd om samen met u aanwezig te zijn bij de bijeenkomst van de World Turkish Business Council Nederland, georganiseerd ter gelegenheid van het bezoek van de Minister van Handel van de Republiek Turkije Prof. Dr. Mr. Ömer Bolat (en DEIK President Mr. Nail Olpak) aan Nederland voor deelname aan de JETCO Meeting.

Ik ben van mening dat de bijeenkomst van vandaag het mogelijk zal maken om de handelsbetrekkingen tussen ons land en Nederland naar een nog hoger niveau te tillen en dat de toegevoegde waarde van onze zakenmensen aan de Nederlandse economie beter begrepen zal worden en zal leiden tot goede daden.

We zullen samen luisteren naar de status van de bijna 500 jaar oude Turks-Nederlandse handelsbetrekkingen, de posities van onze zakenmensen en bedrijven op de Nederlandse markt en hun voorspellingen voor de komende periode.

De situatie van onze samenleving in het algemeen en onze zakenmensen in het bijzonder in Nederland en de positie die zij hebben bereikt is zeer waardevol.

Ongeveer 60 jaar geleden vormden de kinderen en kleinkinderen van onze arbeiders die naar Nederland begonnen te komen met de arbeidsmigratieovereenkomst tussen beide landen de basis van de Nederlandse Turkse gemeenschap van een half miljoen vandaag de dag. Onze arbeiders hebben met hun kostbare arbeid en halal zweet een zeer belangrijke bijdrage geleverd aan de vorming van de welvaartsstaat die Nederland vandaag de dag heeft bereikt.

Onze mensen kwamen 60 jaar geleden naar dit land als arbeiders. Vandaag de dag zijn ze werkgevers geworden. Dit is een feit dat nooit kan worden genegeerd.

Dit succes is het product van jullie houding, die altijd het recht en de wet verdedigt, streeft naar rechtvaardigheid en gelijkheid, vrede en vertrouwen, eenheid en inclusiviteit. We zijn altijd trots op dit succes van jullie.

Als ambassade in Den Haag zullen wij u blijven steunen bij uw inspanningen en u alle steun geven die u nodig heeft.

Ik wil mijn dank uitspreken aan iedereen die heeft bijgedragen aan de totstandkoming van deze bijeenkomst, in het bijzonder onze geachte minister van Handel, onze onderminister, onze voorzitter van DEIK en onze voorzitter van de European Representative Board van DTIK, en ik groet de World Turkish Business Council-familie met respect.”

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Na de toespraak van de ambassadeur nam Nail Olpak, voorzitter van Buitenlandse Economische Betrekkingen DEİK en World Turkish Business Council DTİK, het woord en verklaarde dat DTİK, die werd opgericht onder de paraplu van DEİK, commissies heeft opgericht in 7 regio’s van de wereld en drukte het belang uit van het werk dat door deze commissies wordt gedaan.

Olpak zei dat hij de diaspora niet ziet als ‘brain drain’ maar als ‘brain power’: “Ik karakteriseer de Turkse gemeenschap die in het buitenland woont als ‘de Turkse diaspora die transformeert van migratie naar macht’. Ik ben trots op hun prestaties en feliciteer hen van harte. We hebben succesvolle leden op vele gebieden, van het bedrijfsleven tot onderwijs, van kunst tot sport en politiek. Met hun succes bouwen ze bruggen tussen ons moederland en de landen waar ze wonen. Terwijl we als DEİK handels-, investerings- en vriendschapsbruggen bouwen met onze landelijke ondernemingsraden, versterken we ook het netwerk tussen onze diaspora met onze World Turkish Business Council.

Voor ons is ‘diaspora diplomatie’ geen secundaire maar een primaire activiteit. Omdat het erg belangrijk is dat deze activiteiten worden uitgevoerd door maatschappelijke organisaties zoals wij. Om deze reden is DTİK een platform dat zich richt op het verbeteren van de relaties tussen NGO’s van Turkse afkomst en vertegenwoordigers van de diaspora in het buitenland, om meer handel en investeringen te bewerkstelligen en om elk van hen sterker te maken. We hebben 2 belangrijke doelen. Het eerste is om de economische, politieke en sociale macht van de Turkse gemeenschap in het buitenland te vergroten en hen te ondersteunen om bij te dragen aan ons thuisland. De tweede is het ondersteunen van de promotie van ons land en strategische communicatie activiteiten met de bijdrage van onze diaspora vertegenwoordigers. We voeren onze DTİK activiteiten uit met onze landenvertegenwoordigers die opereren onder 6 regionale commissies over de hele wereld en onze stedenvertegenwoordigers onder hen. Elk land heeft een dagelijks bestuur bestaande uit zijn leden en elke regio heeft een dagelijks bestuur bestaande uit landenvertegenwoordigers. “

Ticaret Bakanı Bolat: Avrupa, Türkiye için çok önemli. Biz, bu pazarlarda kalıcıyız

Minister van Handel Ömer Bolat was de laatste spreker van het evenement.

Bolat, die 40 jaar geleden naar Nederland kwam en onderwijs kreeg, had nooit gedacht dat hij handelsovereenkomsten zou ondertekenen tussen de twee staten in hetzelfde Nederland waar hij 40 jaar later kwam…

Laten we, voordat we ingaan op de activiteiten van Bolat in Nederland, kijken naar zijn toespraak op het DTİK evenement, dat van groot belang is.

In het grootste deel van zijn toespraak evalueerde minister Bolat het belang van de handel met Europa voor Turkije.

Bolat benadrukte dat Turkse bedrijven een belangrijk gewicht hebben in de toeleveringsketens en zei dat Turkije niet alleen een land is dat onderdelen en machines produceert, maar ook de logistieke kracht heeft om producten in een zeer korte tijd aan Europa te leveren dankzij de geografische ligging.

Benadrukkend dat de Turkse industrie succes heeft geboekt met haar concurrentievermogen en productiecapaciteit van wereldklasse, evenals met haar vernieuwing in de douane-unie en handelsbetrekkingen met de EU, vervolgde Bolat als volgt:

“Europa is heel belangrijk voor Turkije. We mogen deze markt niet verliezen. We zijn permanent op deze markten, dat moeten we zijn. Sinds vorig jaar hebben we een handel van 200 miljard dollar en een evenwichtige handel. Vorig jaar hadden we een overschot van 9 miljard dollar. Aangezien de EU een aandeel van 65 procent heeft in het toerisme, 41 procent in onze export, 26 procent in onze import en 65 procent in directe investeringen in Turkije, proberen we onze betrekkingen op een regelmatige en constructieve manier te onderhouden. Onze regeringen hebben dit beleid altijd gevolgd.”

Bolat merkte op dat veel landen zaken willen doen met Turkije en willen investeren in Turkije, en wees erop dat in het rapport van de EU-Commissie getiteld “The State of EU-Turkey Political, Economic and Commercial Relations”, de EU-leiders werd geadviseerd om de handel met Turkije te verbeteren.

In het rapport staan zaken als het starten van onderhandelingen over de verlenging van de douane-unie met Turkije zodat ook de dienstensector eronder valt, de ontwikkeling van handelsbetrekkingen en het versoepelen van de visumplicht voor Turkse burgers. Bolat verwees naar de betrekkingen tussen Turkije en Nederland.

Minister Bolat verklaarde dat de Nederlanders ook hun handelsbetrekkingen met Turkije willen verbeteren, vooral op gebieden als toerisme, energie en de dienstensector, en dat er onderhandelingen zijn gevoerd over samenwerking in derde landen.

Bolat verklaarde dat de betrekkingen met Nederland een geschiedenis hebben van ongeveer 500 jaar, inclusief de Ottomaanse periode, en zei: “Het is 99 jaar geleden dat de officiële diplomatieke betrekkingen met Nederland begonnen. Volgend jaar is het 100 jaar geleden en hiervoor zullen aan beide kanten speciale programma’s worden georganiseerd.”

Bolat legde uit dat de betrekkingen tussen Nederland en Turkije op politiek en economisch gebied soepel verlopen en wees erop dat het handelsvolume tussen Turkije en Nederland vorig jaar ongeveer 12,5 miljard dollar bedroeg, waarvan 3,5 miljard dollar in het voordeel van Turkije was.

Bolat verklaarde dat Turkije belangrijke doorbraken heeft gemaakt in de dienstensector, met name in het toerisme, en zei: “Dit jaar bereiken we ongeveer 56-58 miljoen toeristen. Ons doel voor 2030 is 100 miljoen toeristen en 100 miljard dollar.”

Afbeelding met Menselijk gezicht, stropdas, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Veyis Güngör, die deelnam aan de peneline ‘Our Soft Power: Turkish Diaspora’ en een toespraak hield op het congres van Turgut Torunoğulları dat werd gehouden in het Haliç Congrescentrum en werd verkozen tot Europees President, was een van de meest opvallende namen op de bijeenkomst in Amsterdam.

Voordat we de ontmoetingen en overeenkomsten noemen die minister Bolat in Nederland heeft gemaakt, laten we de analyse lezen van Veyis Güngör, voorzitter van het Türkevi Research Centre:

Qua inhoud en deelname was de bijeenkomst een voorbeeldige gebeurtenis waar de Nederlandse Turkse gemeenschap al lange tijd naar verlangt. Ik feliciteer de heer Turgut voor het ondertekenen van deze voorname en zinvolle organisatie waarin alle segmenten van onze samenleving vertegenwoordigd waren als DTIK Nederland vertegenwoordiger en DTIK Europa vertegenwoordiger bestuursvoorzitter. Ik juich dit toe.

Turkse wereldwijde visie

In de promotievideo voorbereid door DTİK, werd de globale visie van de Turken gepresenteerd. “Toen jullie werden geboren in het Oosten, in de schoot van de steppe, werd de stem van de Turk gehoord in het Noorden, Zuiden en Westen… Jullie geheim is geduld, jullie hebben niemand uitgebuit, jullie gezicht is wit, jullie woord is pijl…” De visual die begon met de zinnen “Het zaad dat jullie Turk noemen is het zaad dat onder de grond ligt, dat is ons geheim… jullie worden verwacht, blijf niet wachten, ontdoe je van je traagheid…” vervolgde met de uitdrukkingen. Met de woorden “Jullie bereik is hemelgewelf, kijk goed naar de lucht…” werd onderstreept dat Turken goed blijven doen voor de wereld.

Europese Turken

In de toespraken werd gezegd dat er 7,5 miljoen Turkse diaspora in de wereld zijn en dat 6,5 miljoen van hen zich in Europa bevinden. De Europese Turken die 60 jaar geleden als arbeiders kwamen, kregen als voorbeeld dat ze nu tot de weinige zakenmensen in Europa behoren. De bijdrage van Europese Turken aan het exportpotentieel van Turkije, het bieden van werkgelegenheid en het bijdragen aan de promotie van Turkije was een betekenisvol gebaar dat door onze minister van Handel Ömer Bolat werd gewaardeerd.

Een voorbeeld van loyaliteit

De bijeenkomst van DTIK Nederland was een participatieve en inclusieve bijeenkomst waar de Nederlandse Turken al lang naar verlangden. De ondertekening van zo’n betekenisvolle bijeenkomst door Turgut Torunoğulları, die de Nederlandse Turken goed kennen en een van hen is, is op zich al een te waarderen daad. Zoveel zelfs dat de deelname van namen die de Nederlandse Turkse gemeenschap tientallen jaren hebben gediend, maar die niet in staat zijn geweest om bijna elke vergadering in de afgelopen jaren bij te wonen, in de DTİK Nederland Meeting een reactie is op een deugdzaam gedrag dat verder gaat dan loyaliteit.

Turkije-EU relaties

Tijdens de DTIK Nederland Meeting werd ook het rapport van de Europese Commissie aangekondigd over de huidige staat van de betrekkingen tussen Turkije en de EU en de gebieden waarop stappen moeten worden genomen in het volgende proces. Na de spanningen tussen Ankara en Brussel, met name in het oostelijke Middellandse Zeegebied, werd aangekondigd dat in 2019 en 2020 een nieuw tijdperk zal aanbreken als op 29 november een nieuw adviesrapport wordt gepubliceerd en goedgekeurd door de leiders van de lidstaten.

Boodschap aan Nederlandse Turken

In zijn toespraak onderstreepte minister van Economie Prof. Ömer Bolat dat de Turkse export naar Nederland in 2022 8 miljard dollar bedroeg en de import uit Nederland 4,5 miljard dollar, wat de aandacht vestigde op de intensiteit van de handelsbetrekkingen tussen de twee landen. Enerzijds nodigden deze uitspraken Turkse zakenmensen in Nederland uit om te investeren in Turkije, anderzijds onthulden ze de bijdrage van het bedrijfsleven aan de ontwikkeling van Turkije.

60ste verjaardag van migratie

De 60e verjaardag van de Turkse arbeidsmigratie, dat een belangrijk keerpunt is in de Nederlandse Turkse geschiedenis, moet worden gehouden in de geest van DTİK Nederland Meeting. Eenheid en solidariteit, omarming in plaats van uitsluiting, harmonie in plaats van scheiding moeten het gemeenschappelijke punt vormen in de te houden activiteiten. Zonder het institutionele geheugen te negeren, moet de ontwikkeling van een cultuur van samenwerken rond gemeenschappelijke problemen tot de conditio sine qua non van 2024 behoren.

In september, tijdens de verkiezingen die werden gehouden tijdens de World Turkish Business Council in Istanbul, begon een nieuwe mobiliteit op het gebied van ondernemers en het maatschappelijk middenveld met Turgut Torunoğulları, die werd verkozen tot vertegenwoordiger van DTIK Nederland en bestuursvoorzitter van DTIK Europa. Het lijkt erop dat deze mobiliteit vanuit Nederland zich zal uitbreiden naar alle Europese landen. “Uw voorouder die de wereld veroverde door harten te veroveren…”, wij moeten doorgaan met het veroveren van harten in Europa.

Nogmaals, ik wens dat de DTIK Nederland Meeting gunstig zal zijn voor de DTIK Nederland en Europese leden, de Turkse zakenwereld, onze samenleving en de veelzijdige Turkije-Nederlandse relaties. Ik hoop dat de omarmende geest die tijdens de bijeenkomst werd tentoongespreid zal worden voortgezet in 2024, wanneer de 60e verjaardag van de Turkse arbeidsmigratie naar Nederland zal worden gehouden.

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

ACTIVITEITEN VAN MINISTER BOLAT IN NEDERLAND

Minister van Handel Ömer Bolat heeft Micky Adriaansens, minister van Economische Zaken en Klimaatbeleid van Nederland en Liesje Schreinemacher, minister van Buitenlandse Handel en Ontwikkelingssamenwerking van Nederland ontmoet tijdens zijn tweedaagse bezoek aan Nederland.

Ömer Bolat, minister van Handel, die een officieel werkbezoek aan Nederland bracht op uitnodiging van Liesje Schreinemacher, minister van Buitenlandse Handel en Ontwikkelingssamenwerking van Nederland, om de 4e termijn vergadering van de Turks-Nederlandse Economische en Handelscommissie te houden, woonde de Rondetafelbijeenkomst Turkije-Nederlandse Zakenmensen bij, die werd georganiseerd door de Raad Buitenlandse Economische Betrekkingen (DEİK) en het Nederlands Verbond van Industrie en Werkgevers (VNO-NCW) en georganiseerd door VNO-NCW.

Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving

De rondetafelbijeenkomst bood de gelegenheid om van gedachten te wisselen over vele kwesties, met name op gebieden zoals handel, financiën, investeringen en toerisme, met betrekking tot de ontwikkeling van de economische en commerciële samenwerking tussen de twee landen.

Op de tweede dag van zijn programma woonde onze minister de 4e termijnvergadering van de Turks-Nederlandse Economische en Handelscommissie bij. Tijdens de bijeenkomst werden de economische en commerciële betrekkingen tussen de twee landen vanuit een breed perspectief besproken. Er werden contacten gelegd om de bestaande samenwerking te verdiepen en op nieuwe terreinen te ontwikkelen. In dit kader werd het 4e Termijn Protocol van de Turks-Nederlandse Economische en Handelscommissie ondertekend door minister Bolat en zijn Nederlandse ambtgenoot.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Minister van Handel Ömer Bolat zei over het tussen Turkije en Nederland ondertekende protocol van de Gemengde Commissie voor Economie en Handel: “We zullen nieuwe wederzijdse handels- en investeringsmogelijkheden creëren door het potentieel van onze landen op een sterkere manier te benutten.”

Bolat zei: “We hebben veel onderwerpen besproken in het kader van de versterking van de economische betrekkingen tussen onze landen. We zullen nieuwe wederzijdse handels- en investeringsmogelijkheden creëren door het potentieel van onze landen sterker te benutten. In onze ontmoeting hebben we besloten samen te werken om het handelsvolume tussen Turkije en Nederland verder te vergroten, vooral om onze samenwerking te versterken op gebieden als circulaire economie, groene transformatie, innovatie.”

Bolat benadrukte dat ze de kracht van Turkije binnen de handelsdiplomatieke activiteiten zullen blijven vergroten met de samenwerkingen die ze zullen creëren, en merkte het volgende op:

“In onze economie, die al 13 kwartalen onafgebroken groeit, zullen we onze inspanningen voortzetten om een stabiele, permanente en duurzame ontwikkeling te garanderen en de positieve groei van de Turkse economie te ondersteunen zonder te vertragen. In deze context wens ik dat het JETCO-protocol, waarin gezamenlijke investeringen, aanbestedingen, circulaire economie, groene transformatie, energie en toeristische kwesties in detail worden besproken, gunstig zal zijn voor beide landen.”

 

İLHAN KARAÇAY AKİL BİR GÖLGE ADAM İLE KONUŞTU VE SEÇİMLERİN ANALİZİNİ EN OBJEKTİF BİR ŞEKİLDE YAZDI:

İLHAN KARAÇAY AKİL BİR GÖLGE ADAM İLE KONUŞTU VE SEÇİMLERİN ANALİZİNİ EN OBJEKTİF BİR ŞEKİLDE YAZDI:

*Hollanda’daki azınlıkların Wilders korkusu ne derece   yerinde bir   endişe?

*Hollandalılar son yirmi yılda, ılımlı olmaktan aşırı   olmaya neden sıçradılar?

*Wilders’in Başbakan olma şansı ne kadardır?

*Yeşilgöz, Timmermans ve Omtzigt nereye koşuyorlar?

*Demokratik siyasetin, Türkiye ile Hollanda kıyaslaması   ne durumdadır?

                      (Haberin Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie van het bericht onderaan)

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Türkiye, 31 Mart 2024’te yapılacak olan yerel seçimleri beklerken, Hollanda’da genel seçimler geçtiğimiz 22 Kasım günü yapıldı.
İki ülke arasındaki, seçim öncesi ve sonrasındaki hareketlerin bir kıyaslaması yapıldığı zaman, çok farklı uygulamalara şahit oluruz. Bunları dile getiren satırları aşağıda bulacaksınız.

Hollanda seçimlerinin ardından, Hollanda medyasında olduğu gibi, Türk medyasında da çeşitli yorumlar, iddialar ve varsayımlar yayınlandı. Hollanda’da Türk sosyal medyasında da olumlu ve saçma iddialar ve varsayımlar yer aldı. Türkler arasındaki çirkin tartışmalar da cabasıydı…

Acizane şahsımın yazdığı yorumlar, hem Hollanda hem de Türk kamuoyunda ses getiriken, yorumlarım Hollanda medyasında hem övüldü ve hem de yerildi. Övülen kesimler, Dilan Yeşilgöz ile Omtzigt’in dezavantajlarını anlatan bölümlerdi. Yerilen kesimler ise, Wilders, ve Hollanda halkına yayılan ırkçılık konularıydı.

Hollanda seçimlerinin sonucunu en iyi ve en objektif bir şekilde anlatabilmek için, akil bir kişi ile görüşmem gerekiyordu. Buldum böyle akil bir kişiyi. Ama bu akil kişi, kimliğini gizli tutma şartı koştu. “Benim kimliğimi gizli tutma isteğim, anlatılanları yazmanda zorluk çıkarabilir. Ama böylesi daha iyi” diyen bu akil kişiye ben de “Gölge adam” yakıştırmasını yaptım. Bu nedenle de akil kişinin fotoğrafını gölgeledim.

Aslında ben de, bu yazıda görüşlerimi belirtmek istiyordum.
Sonunda şu karara vardık:
Sorular ve cevaplar ikimizin birlikte yapacağı bir röportaja dönüşecekti.

İşte, kendim ve gölge adam ile birlikte düzenlediğimiz, alışılmamış bir söyleşi:

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Özgür ve adil seçimler, demokrasinin temelidir ve her seçmenin tercihine ve liderlerin performansına saygı duyulmalıdır. Seçmenlerin tercihleri ve siyasi liderlerin taahhütleri arasındaki denge, siyasi süreçte her zaman önemlidir. Liderlerin toplumu bir araya getirme, sorunlara çözüm bulma ve halkın çıkarlarını temsil etme yetenekleri, seçmenlerin tercihlerini etkiler.

Her siyasi figürün veya partinin seçimlerde performansı değişebilir ve seçmenlerin beklentileri farklı olabilir. Bu süreçte önemli olan, siyasi liderlerin ve partilerin halkın ihtiyaçlarını anlama, onlara hizmet etme ve toplumun çeşitli kesimlerini temsil etme yetenekleridir.

Hollanda gibi demokratik bir ülkede, seçim sonuçları halkın tercihini yansıtır ve her seçmenin tercihine saygı gösterilmesi önemlidir. Politika yapıcılar, seçim sonuçlarını analiz ederek, toplumun beklentilerini anlamak ve onlara uygun çözümler üretmek için çaba sarf etmelidirler. Bu şekilde, siyasi süreç daha kapsayıcı ve toplumun genel çıkarlarına daha uygun olabilir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Wilders’in seçim kazanmasının gerçek nedenlerini nasıl yorumlayabiliriz?
Sırf göç ve iltica istediği için değil, halkın rahatsız olduğu konulara da çözüm bulacağı sözünü vererek nasıl oy topladı?
Bir zamanlar Glimmerveen ve Janmaat’a hiç prim vermeyen Hollandalılar, şimdi neden aynı zihniyetteki adama oy verdier?

Cevap: Wilders’in seçimlerdeki başarısının altında birden fazla etken yatıyor. İlk olarak, göç ve iltica politikalarına odaklanması elbette önemli bir faktördür. Bu konular, birçok Hollandalının endişe duyduğu ve çözüm beklediği önemli meseleler arasında yer alıyor. Wilders, bu konulardaki sert tutumu ve net mesajlarıyla bu endişeleri dile getirerek bazı seçmenlerin dikkatini çekiyor ve onların desteğini alıyor.

Ancak, sadece göç ve iltica politikalarına odaklanmak yetmez. Wilders’in başarısının arkasında, halkın genel olarak rahatsız olduğu konulara dair çözüm önerileri sunması da yatıyor.
Örneğin, ekonomik zorluklar, güvenlik endişeleri, kültürel değişim gibi alanlarda da çözüm vaatleri sunması ve bu konularda politika önerileriyle ortaya çıkması, geniş bir seçmen kitlesinin ilgisini çekiyor.

Glimmerveen ve Janmaat gibi geçmişteki aşırı sağ liderlere gösterilen ilgisizlik veya destek eksikliği, zamanla değişmiştir. Toplumların politik görüşleri ve öncelikleri zamanla evrilebilir. Hollanda’da veya herhangi bir ülkede siyasi tercihler zaman içinde değişebilir ve insanlar fikirlerini, endişelerini veya beklentilerini farklı siyasi figürlere yönlendirebilir.

Ayrıca, politik atmosfer, küresel veya ulusal olaylar da seçmenlerin tercihlerini etkileyebilir. Örneğin, güvenlik konularındaki uluslararası gelişmeler veya ekonomik dalgalanmalar gibi olaylar, seçmenlerin tercihlerini etkileyebilir ve belirli bir siyasi figürün desteğini artırabilir.

Son olarak, iletişim ve propaganda da önemli bir etkendir. Wilders, etkili iletişim stratejileri kullanarak, vaatlerini, endişelerini ve çözüm önerilerini geniş kitlelere ulaştırarak destek kazanıyor.

Bu tür siyasi değişimlerin nedenlerini belirlemek genellikle karmaşık bir süreçtir ve tek bir sebebe indirgenemez. Çeşitli faktörlerin bir araya gelmesiyle siyasi tercihler ve destekler değişebilir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Peki, bu duruma göre Wilders’in koalisyon hükümeti kurma şansı ne kadardır? Bu konuda nasıl bir yorum yapabiliriz?

Cevap: Wilders’in koalisyon hükümeti kurma şansı, pek çok faktöre bağlıdır ve karmaşıktır. Hollanda’da çok partili bir sistem olduğundan, hükümet kurmak genellikle birden fazla partinin katılımını gerektirir ve çoğunluk koalisyonu oluşturmak zordur. Wilders’in partisi, diğer büyük partilerle genellikle ciddi politik farklılıklar nedeniyle koalisyon görüşmelerinde zorluklar yaşayabilir.

Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV), diğer geleneksel partilerle sıklıkla uzlaşma sağlamakta zorlanmıştır. Wilders’in politikaları ve sert tutumu, diğer partilerle koalisyon oluşturmayı zorlaştırabilir. Özellikle göç ve iltica politikaları gibi konularda farklılıklar büyük olabilir ve bu da ortak bir zemin bulmayı zorlaştırabilir.

Ayrıca, Hollanda’da siyasi partiler genellikle diğer partilerle koalisyon görüşmelerinde uzlaşma yoluna gitmek yerine, birkaç küçük partinin katılımıyla geniş koalisyonlar kurma eğilimindedir. Bu durumda da Wilders’in partisinin diğer partilerle işbirliği yapma şansı daha da azalabilir.

Ancak, siyasi manzara değişkendir ve siyasi partiler bazen beklenmedik ittifaklar kurabilir. Önemli olan seçim sonuçları ve partiler arasındaki müzakere süreçleridir. Wilders’in partisinin seçimlerdeki performansı, diğer partilerle ilişkileri ve hükümet kurma konusundaki isteği, gelecekteki olası bir koalisyon için belirleyici olabilir. Ancak, şu an için Wilders’in koalisyon hükümeti kurma şansı oldukça zor görünmektedir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Dilan Yeşilgöz’ün, partisi içindeki gücü nedir? Verilecek olan kararlarda kenisinin payı ne kadar. Bu konuda parti yönetiminin fikri ne olabilir?

Cevap: Dilan Yeşilgöz, VVD partisinin bir üyesi olarak önemli bir profil olabilir. Ancak, parti içindeki gücü tam olarak belirlemek zor olabilir. Parti içindeki etkisi, birkaç faktöre bağlı olabilir: kişisel itibarı, siyasi deneyimi, politikaları ve tabii ki parti içi ilişkileri.
Yeşilgöz, VVD’nin çeşitliliği ve farklı kanatları temsil eden bir partisi olarak içerisinde yer alıyor. Parti içindeki gücü, VVD’nin iç dinamikleri ve parti içi ilişkileri ile şekillenecektir. Bir partinin içindeki güç, liderlerle olan ilişkileri, taban desteği ve parti içindeki pozisyonu gibi faktörlere bağlı olabilir.
Parti içi kararlarda Yeşilgöz’ün payı, siyasi kariyeri, konumu ve parti içindeki itibarıyla şekillenir. Önemli karar süreçlerinde fikirleri dikkate alınabilir. Ancak, parti içi politikalar ve kararlar genellikle parti yönetimi, liderlik ve parti içi mekanizmaların toplu kararı doğrultusunda alınır.

Parti yönetimi, Yeşilgöz gibi önemli figürlerin fikirlerine ve katkılarına değer verebilir. Ancak, nihai kararlar genellikle, genel olarak parti içindeki uzlaşı ve ortak akıl doğrultusunda alınır.
Yeşilgöz’ün parti içindeki etkisi, parti liderleri ve yöneticileriyle olan ilişkileri, politikaları ve parti içi desteği göz önüne alınarak değerlendirilebilir. Ancak, parti içi siyaset karmaşıktır ve net bir değerlendirme yapmak genellikle belirli bir dönemdeki dinamiklere ve duruma bağlıdır.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Wilders’in azınlık hükümeti kurma şansı ne kadardır?
Böyle bir hükümet kurulursa yaşama ömrü ne kadardır?

Cevap: Wilders’in azınlık hükümeti kurma şansı, mevcut siyasi manzara ve diğer partilerle ilişkilerine bağlıdır. Azınlık hükümetleri, parlamentoda çoğunluğu olmayan bir parti veya koalisyon tarafından oluşturulan hükümetlerdir. Wilders’in partisi PVV’nin diğer büyük partilerle ilişkileri ve işbirliği yapma isteği bu durumda belirleyici olabilir.
Azınlık hükümetleri genellikle istikrarsız olur. Çünkü hükümetin politikalarını destekleyecek kesin bir çoğunluğu olmaz. Wilders’in partisi PVV, diğer partilerle koalisyon yapmada zorluklar yaşamış ve politikaları diğer partilerle genellikle çatışma içinde olmuştur. Bu durumda bir azınlık hükümetinin kurulması ve sürdürülmesi, diğer partilerle sürekli olarak uzlaşma sağlama becerisiyle doğrudan ilişkilidir.
Azınlık hükümetlerinin yaşam süresi oldukça değişkendir. Bazıları beklenenden daha uzun süre görevde kalabilirken, bazıları kısa sürede hükümetin düşmesine neden olabilir. Bu tür hükümetler, herhangi bir oylamada güvenoyu almakta zorluk çekebilir veya belirli bir konuda uzlaşmazlık yaşayabilir. Bu da hükümetin istikrarsız olmasına yol açabilir.

Wilders’in liderliğinde bir azınlık hükümetinin yaşama süresi, parti içi destek, parlamentodaki diğer partilerle ilişkiler ve hükümetin politikalarına destek bulabilme yeteneği gibi faktörlere bağlı olacaktır. Ancak, genel olarak azınlık hükümetlerinin istikrarı ve uzun ömürlü olma ihtimali, koalisyon hükümetlerine göre daha düşüktür.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Pieter Omtzigt için ben şahsen, Van Lienden’e aracı olması konusunda eleştiriler yazmıştım. Başbakan Rutte ile bu konuyu görüşen Omtzigt için ‘Functie anders’ diyen Rutte haklı değil miydi. Omtzigt’in, ‘Kazanırsam başbakan olmayacağım’ demesi ve Hüseyin Baybaşin’nin serbest bırakılması için mücadele etmesi dezavantaj değil midir?

Cevap: Pieter Omtzigt, Hollanda siyasetinde etkili bir figürdür ve kamuoyunda önemli bir tanınırlığı vardır. Rutte’nin “Functie elders” yani “Başka bir görev” demesi, Omtzigt’in parlamentodaki etkisini ve potansiyelini ifade etmekle birlikte, bu durumun yorumu ve değerlendirmesi farklı bakış açılarına göre değişebilir.

Omtzigt, siyasi kariyerinde farklı alanlarda öne çıkmıştır. Özellikle vergi skandalları konusundaki çalışmaları, kamuoyu tarafından takdir edilmiş ve dikkat çekmiştir. Ancak, Rutte’nin işaret ettiği gibi, Omtzigt’in belki de farklı bir rolde veya pozisyonda daha etkili olabileceği düşünülebilir.

Omtzigt’in “Kazanırsam başbakan olmayacağım” demesi ve Hüseyin Baybaşin gibi davalara müdahil olması, bazıları için dezavantaj olarak görülebilir. Bu durum, belirli bir pozisyonu arzulamama veya belirli konularda odaklanmış olma gibi algılanabilir. Ancak, bu durum aynı zamanda Omtzigt’in prensiplerine ve değerlerine olan bağlılığını gösterebilir. Siyasi pozisyon alırken, bazılarının avantaj olarak gördüğü şeyler, diğerleri için dezavantaj olabilir.

Sonuç olarak, Omtzigt’in siyasi tercihleri ve mücadele ettiği konular, onun kamuoyu nezdindeki imajını şekillendirir. Bir kesim için avantaj olarak görülen durumlar, diğerlerince dezavantaj olarak yorumlanabilir. Önemli olan, Omtzigt’in siyasi kariyerindeki izlediği yolun, onun karakteri, ilkeleri ve etki alanı açısından nasıl değerlendirildiğidir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Pieter Omtzigt, faaliyetleri ile halkın sevgisini kazandı ve ilk anketlerde 36 sandalye kazanabileceği belirtildi. Yani seçmen Omtzigt’in başbakanlığında bir hükümeti tercih etti. Ne varki Omtzigt, ‘Ben başbakan olmayacağım’ açıklamasıyla, seçmeni kızdırdı ve beklenen oyu alamadı. Evet 20 sandalye kazanmak kârdır ama, 36 sandalyeden 20’ye düşmek büyük kayıp değil midir?

Cevap: Evet, Omtzigt’in “Ben başbakan olmayacağım” açıklaması ve ardından beklenen oyu alamaması, belirli bir hayal kırıklığına yol açabilir. Seçmenin beklentileri, liderlerinin ve partilerinin sunduğu vizyonlar ve taahhütler doğrultusunda şekillenir. Omtzigt’in halk nezdindeki popülaritesi ve ilk başta tahmin edilen oy sayısına göre elde edilen sandalye sayısındaki düşüş, bazıları için bir hayal kırıklığına neden olabilir.

Özellikle seçim öncesinde yapılan tahminler ve anketler, Omtzigt’in liderliğindeki parti için yüksek bir beklenti oluşturmuş olabilir. Beklenen oy sayısına ulaşamamak veya bu tahminleri karşılayamamak, hayal kırıklığı olarak algılanabilir.

Ancak, elde edilen 20 sandalye de küçümsenmemesi gereken bir başarıdır. Siyasi arenada güçlü bir temsil, etkili bir ses ve belirli bir güç dengesi demektir. Önemli olan, siyasi süreçte elde edilen sonuçları ve bunların parti stratejisi açısından nasıl değerlendirildiğidir.

Halkın beklentileri ve liderlik taahhütleri arasındaki uyumsuzluk, seçmenlerde hayal kırıklığına ve belirsizliğe neden olabilir. Ancak, siyasi süreçler ve liderlik tercihleri zamanla değişebilir. Omtzigt’in liderliği altındaki parti, elde ettiği sonuçları analiz ederek ve stratejilerini gözden geçirerek gelecekteki seçimlere hazırlanabilir ve bu süreçte halkın beklentilerini daha iyi karşılayabilir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Yani, çabuk bir erken seçim mi bekleniyor?

Cevap: Hollanda’da erken seçim olup olmayacağına ilişkin kesin bir zaman çerçevesi şu an için net değil. Ancak, siyasi istikrarsızlık, hükümetin güvensizliği veya belirli bir konuda anlaşmazlık gibi faktörler, erken seçim ihtimalini artırabilir.

Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi’nin hükümet oluşturma sürecindeki zorlukları, Hollanda’da siyasi arenada belirsizliği artırabilir. Bunun sonucunda, mevcut hükümetin istikrarsızlık yaşaması veya önemli konularda uzlaşma sağlayamaması durumunda erken seçim ihtimali artabilir.

Ancak, erken seçim kararı almak genellikle bir dizi faktörü içerir ve mevcut hükümetin dayandığı siyasi dengeye ve partiler arası uzlaşmaya bağlıdır. Hollanda’da erken seçim kararı, mevcut hükümetin güvenoyunu kaybetmesi, belirli bir konuda büyük bir anlaşmazlık veya hükümetin görevini yerine getirememesi gibi durumlarda alınabilir.

Şu anda, belirli bir erken seçim tarihi öngörülemiyor. Ancak, siyasi durum ve gelişmeler takip edilerek, hükümetin istikrarı ve güvenoyu konusundaki durum, erken seçim ihtimalini belirleyebilir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Seçim sonuçları Türkiye’de şeşitli şekillerde yorumlandı. Özellikle Dilan Yeşilgöz hakkında olumlu ifadelerin yanında, özellikle babasının siyası konumu hakkında aleyhte satırlar yazıldı. Dilan Yeşilgöz’ün de, gerek kalaşnikoflu bir nine fotoğrafının önünde pos vermesi ve gerekse, seçim öncesinde ‘Ben Türk değilim, Türk pasaportum da yok’ demesi çok eleştirildi. Bu konudaki fikriniz nedir?

Cevap: Dilan Yeşilgöz’ün seçim sonuçları öncesinde ve sonrasında gündeme gelen bazı konular vardı. Bunlar, genellikle çeşitli yorumlara ve tartışmalara yol açtı.
Bazı olumlu yorumlar, Yeşilgöz’ün siyasi kariyeri, duruşu ve politika alanındaki çalışmalarına odaklandı. Özellikle Hollanda’daki çeşitliliği temsil etme ve entegrasyon konusundaki çabaları olumlu değerlendirildi. Ancak, siyasi bir figür olarak, ailesinin siyasi geçmişi bazı kesimler tarafından da eleştirildi. Bu, onun ailesiyle ilişkilendirilerek yapılan eleştirilerin bir sonucu olabilir.

Fotoğraf konusunda, siyasi figürlerin geçmişe dair göndermeler veya semboller kullanması genellikle tartışma konusu olabilir. Fotoğraftaki görsel sembolizm veya geçmişle ilişkilendirilen imgeler, bazıları tarafından olumlu karşılanırken, diğerleri tarafından eleştirilebilir.

Ayrıca, Dilan Yeşilgöz’ün Türk kimliği veya Türk pasaportu olmadığı yönündeki açıklaması da tartışmalara yol açtı. Bu tür açıklamalar, bir siyasi figürün veya yetkilinin kimlik veya bağlantıları hakkında algı oluşturabilir ve farklı yorumlara neden olabilir.

Sonuç olarak, siyasetçilerin ve kamunun ilgisini çeken konular genellikle farklı yorumlara tabidir. Herkesin farklı bir bakış açısı olabilir ve siyasi figürlerin açıklamaları veya görsel imgeleri, farklı kesimlerce farklı şekillerde yorumlanabilir. Bu tür durumlar, genellikle kamuoyu tarafından tartışma konusu olabilir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Hollanda’daki azınlıkların desteklediği DENK Partisi, beklenen dördüncü sandalyeyi kazanamadı ama eski durumunu korudu. Bunun nedenleri vardır. Ama sizce kazanamamanın en büyük nedeni ne olabilir?

Cevap:DENK Partisi’nin beklenen dördüncü sandalyeyi kazanamamasının birkaç nedeni olabilir.
Birincisi, siyasi partilerin seçmenler üzerindeki etkisi ve talepleri her zaman sabit olmayabilir. Beklenen sandalye sayısına ulaşamamak, seçim kampanyasının stratejisinin veya iletişim yöntemlerinin etkili olmaması, seçmenlerin değişen beklentileri veya farklı tercihleri nedeniyle olabilir.

DENK Partisi’nin politikaları ve mesajları, belirli bir kesimin ilgisini çekebilirken, diğer kesimler tarafından desteklenmeyebilir. Partinin politikaları veya vaatleri, seçmen tabanı üzerinde farklı etkilere sahip olabilir ve bu da beklenen sandalye sayısına ulaşmada bir engel olabilir.

Ayrıca, siyasi arenadaki rekabet de bu durumu etkileyebilir. Diğer partilerin benzer politikaları benimsemesi veya daha geniş bir seçmen kitlesine ulaşmak için farklı stratejiler izlemesi, DENK Partisi’nin beklentilerini karşılayamamasına neden olabilir.

DENK Partisi’nin beklenen sandalye sayısına ulaşamaması, seçmen tercihleri ve politik atmosferdeki değişikliklerle bağlantılı olabilir. Partinin politikaları ve mesajları, belirli bir kesimi çekerken diğer kesimlerden destek görememiş olabilir.

Bununla birlikte, seçim sonuçları her zaman bir dizi faktörün birleşimiyle şekillenir. Siyasi atmosfer, liderlik kalitesi, kampanya stratejileri, medya etkisi ve seçmenin duygusal ve rasyonel tercihleri gibi birçok faktör, partilerin beklenen sonuçları elde edememesine neden olabilir. Bu durumda, beklenen sandalye sayısına ulaşılamamasının belirli bir nedeni değil, bir dizi nedeni olabilir.

Bovenkant formulierSonuç olarak, seçim sonuçlarının karmaşık bir kombinasyonu olduğu söylenebilir. Liderlerin ve partilerin politikaları, iletişim stratejileri, toplumdaki değişen beklentiler ve rekabet ortamı gibi birçok faktör, seçmenlerin tercihlerini etkiledi ve seçim sonuçlarını belirledi.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru: Hollanda’daki siyasetçiler ile Türkiye’deki siyasetçiler arasında bir kıyaslama yapılabilir mi? Gelenekler, görenekler, iyi ve kötü alışkanlıklar, beceriksizlikler ve beceriklilikler gibi…

Cevap: Farklı ülkelerin siyasetçilerini karşılaştırabiliriz, ancak bu karşılaştırma oldukça genel olacak, çünkü her ülkenin siyasi atmosferi, tarihi ve toplumsal dinamikleri farklıdır. Türkiye ve Hollanda’nın siyasi manzarası, birçok açıdan farklılık gösterir.

Hollanda’nın siyasi yapısı genellikle çok partili bir sistem üzerine kuruludur ve koalisyon hükümetleri yaygındır. Bu, genellikle farklı siyasi görüşleri temsil eden partilerin bir araya gelerek hükümet kurduğu anlamına gelir. Hollanda’da siyaset genellikle daha çok katılımcı, açık ve şeffaf bir yapıya sahiptir. Politikacılar genellikle doğrudan ve şeffaf bir iletişim tarzı benimserler.

Türkiye’de ise siyasi atmosfer farklıdır. Parti sistemi ve siyasi yapı farklıdır ve siyaset genellikle daha polarize olabilir. Burada siyaset bazen daha duygusal, tutkulu ve polemik olabilir. Aynı zamanda, Türkiye’de siyasi liderlerin bireysel gücü ve etkisi genellikle daha belirgin olabilir.

Her iki ülkede de siyasetçilerin bazıları için genellemeler yapmak mümkün olsa da, her siyasetçi kendi benzersiz özelliklere ve tarzlara sahiptir. Bazıları dürüstlük, şeffaflık ve etkili liderlik özellikleri gösterirken, bazıları ise popülizm, yozlaşma veya beceriksizlik gibi eleştirilere maruz kalabilir.

Gelenekler, görenekler ve toplumsal normlar da bu karşılaştırmada önemlidir. Örneğin, Hollanda’da siyaset genellikle daha fazla uzlaşma ve işbirliği üzerine kurulu iken, Türkiye’de liderlik ve güç ön planda olabilir. Ancak, bu genellemeler her siyasetçi için geçerli olmayabilir.

Sonuç olarak, her iki ülkedeki siyasetçiler arasında karşılaştırma yaparken, tarihi, kültürel ve toplumsal farklılıkları göz önünde bulundurmak önemlidir. Genellemeler yapmak yerine, her siyasetçinin kendi kişisel ve siyasi özelliklerine odaklanmak daha anlamlı olabilir.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Soru:Daha geniş bir bakış açısıyla Hollanda ve Türkiye’deki siyasi yapıları ve siyasetçileri karşılaştıralım.

Cevap: Memnuniyetle. Önce Hollanda’yı ele alalım:

  • Siyasi Yapı: Hollanda, genellikle çok partili bir sistem üzerine kurulu ve çoğunlukla koalisyon hükümetleri ile yönetilir. Bu durum, farklı siyasi görüşlere sahip partilerin bir araya gelerek hükümet oluşturduğu bir ortamı yaratır. Siyasi kararlar genellikle uzlaşma ve pazarlık yoluyla alınır.

  • Siyasetçilerin Stili: Hollandalı siyasetçiler genellikle açık, şeffaf ve doğrudan bir iletişim tarzı benimserler. Halkla yakın temas halinde olmayı ve katılımcı bir yaklaşımı tercih ederler. Dürüstlük, şeffaflık ve toplumla bağlantı kurma önemli değerler arasındadır.

  • Toplumsal Normlar ve Değerler: Hollanda’da toplum, genellikle demokratik değerlere, insan haklarına ve çeşitliliğe önem verir. Siyasette açıklık, çeşitlilik ve toplumsal refah öncelikli konulardır.

Türkiye’deki durum:

  • Siyasi Yapı: Türkiye’de siyaset, zaman zaman daha polarize olabilir ve siyasi görüş ayrılıkları daha belirgin olabilir. Parti sistemi değişkenlik gösterebilir ve liderlik, bazen bireysel güç ve etki üzerine odaklanabilir.

  • Siyasetçilerin Stili: Türk siyasetçileri genellikle karizmatik ve güçlü liderlik özellikleri sergileme eğilimindedir. Siyasette duygusallık, tutku ve retorik ön plana çıkabilir. Ancak, bu durum her siyasetçi için geçerli olmayabilir.

  • Toplumsal Normlar ve Değerler: Türkiye’de siyasetin bazen daha duygusal ve tutkulu olmasının yanı sıra, güçlü liderlik ve milliyetçilik gibi değerler ön planda olabilir. Toplumsal normlar ve siyasi yapı, zaman içinde değişebilir ve farklı dönemlerde farklı vurgular yapılabilir.

Bu karşılaştırmada dikkate alınması gereken önemli faktörlerden biri de tarihî ve kültürel farklılıklardır. Her iki ülkenin siyasetçileri, kendi ülkelerinin tarihi, kültürel ve toplumsal dinamiklerine göre farklılık gösterebilir.

Hollanda ve Türkiye’deki siyasi yapı ve siyasetçiler arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri anlamak için, her ülkenin kendi içindeki tarihsel, kültürel ve toplumsal gelişimini göz önünde bulundurmak önemlidir. Bu çerçevede, siyasetçilerin ve siyasi yapıların benzersiz özelliklerini anlamak daha sağlıklı bir yaklaşım sunabilir.

Hollanda medyasındaki son haberlerden biri

Göçmenler Hollanda’da korunma ve tanınma talep ediyor

Hollanda’daki son seçimlerin toz bulutları henüz dağılmadı ama, Hollanda olası yeni bir koalisyon için görüşmelerin arifesinde. PVV’nin (Wilders) sandalye sayısını ikiye katlayarak 37’ye çıkarması ve Wilders’in İslam konusunda ılımlı görünen tonuna rağmen, Hollanda’daki Müslüman toplum arasında, Hollanda toplumunda İslamofobi ve yabancı düşmanlığının daha da şekilleneceği olası bir kutuplaşmaya ilişkin tedirginlik artmaktadır.

Ancak Wilders’in Hollanda’nın artık göçmenlere ihtiyacı olmadığını iddia ederek kapalı sınırlar istemesi gerçeklerle çelişmektedir. Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas’a göre, geçen yıl boş pozisyonların neredeyse yüzde 5’inin doldurulamadığı tespit edildi ve bu da göçe duyulan ihtiyacın altını çiziyor. Wilders yabancı düşmanlığını ilan etse bile bu gerçeği değiştirmeyecektir. Göç sadece bu çağa ait bir olgu değildir. Örneğin altmış yıl önce Hollanda hükümeti insanları Hollanda’ya gelmeye ve kendileri için çalışmaya davet etti. Bu insanlar Hollanda ekonomisi için çok çalıştılar, ekonomiye ve refaha katkıda bulundular. Dolayısıyla göçmenler Hollanda toplumu için bir zenginlik olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Göçmenler bugün bile açık iş pozisyonlarını doldurmak için çok önemli olsalar da, Hollanda’da kendilerini giderek daha güvensiz hissetmektedirler. Hollanda ekonomisine onlarca yıldır katkıda bulunmalarına rağmen, göçmenler artık sıklıkla ayrımcılığa maruz kalmakta ve toplumda istenmeyen kişiler olarak görülmektedirler. Bu olumsuz algıyı ve buna bağlı gelişmeleri durdurmak için, Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme kapsamında tanınma ve korunma çağrısında bulunuyorlar.

Eski başbakanlardan Wim Kok’un da bir zamanlar desteklemesine rağmen, en azından Türk ve Faslıların bu sözleşmeye dahil edilmesi girişimi alt mecliste reddedildi. Ancak şimdi yeniden düşünmenin tam zamanı. Çerçeve Sözleşme etnik, kültürel ya da dini kimliğe dayalı tehdit, ayrımcılık ve şiddete karşı koruma sağlamaktadır. Halihazırda bu anlaşmaya sadece Frizyalılar dahildir. Çağdaş göçmenlerin azınlık olarak bu antlaşmaya dahil edilmesinin önünde hiçbir engel yoktur. Zira Uygulama Çerçeve Belgesi’nde şöyle denmektedir: “Sözleşme, ulusal azınlığı neyin oluşturduğuna dair bir tanım içermemektedir. Bu konuda Avrupa Konseyi’ne üye devletler arasında bir uzlaşma sağlanamamıştır. Bu nedenle, kendi topraklarında hangi grupların sözleşme kapsamına girdiğini belirlemek, onaylayan her üye devlete aittir.”

Dolayısıyla çağrı açıktır: göçmenler azınlık olarak tanınmak ve Çerçeve Sözleşme’ye dahil edilmek istemektedirler. Bunu yaparken sadece kendileri için değil, aynı zamanda Hollanda’nın Avrupa Birliği’ne örnek teşkil ettiği bir gelecek için de koruma talep etmektedirler.

                        **********************

İLHAN KARAÇAY SPRAK MET EEN WIJS SCHADUWMAN EN SCHREEF DE ANALYSE VAN DE VERKIEZINGEN OP DE MEEST OBJECTIEVE WIJZE:

*In hoeverre is de angst voor Wilders onder minderheden in Nederland gerechtvaardigd?

*Hoe zijn de Nederlanders de afgelopen twintig jaar van gematigd naar extreem gesprongen?

*Wat is de kans dat Wilders premier wordt?

*Waar gaan Yeşilgöz, Timmermans en Omtzigt naartoe?

*Hoe staat de democratische politiek in verhouding tot Turkije en Nederland?

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Terwijl Turkije in afwachting is van lokale verkiezingen op 31 maart 2024, vonden in Nederland op 22 november jongstleden de algemene verkiezingen plaats. Als we de bewegingen voor en na de verkiezingen tussen de twee landen vergelijken, zien we zeer verschillende benaderingen. Hieronder vind je de bespreking van deze verschillen. Na de Nederlandse verkiezingen zijn er in zowel de Nederlandse als de Turkse media verschillende meningen, beweringen en veronderstellingen gepubliceerd. Ook in de Turkse sociale media waren er positieve en ongegronde beweringen en veronderstellingen. De onaangename discussies onder de Turken waren ook aanwezig… De opmerkingen die ik heb gemaakt, hebben zowel in de Nederlandse als de Turkse publieke opinie weerklank gevonden. Mijn opmerkingen werden zowel geprezen als bekritiseerd in de Nederlandse media. De geprezen delen gingen over de nadelen van Dilan Yeşilgöz en Omtzigt. De bekritiseerde aspecten betroffen Wilders en de kwestie van racisme onder het Nederlandse volk. Om de uitkomst van de Nederlandse verkiezingen het beste en meest objectief te kunnen beschrijven, moest ik spreken met een verstandig persoon. Ik vond zo’n persoon. Maar deze verstandige persoon eiste anonimiteit. “Mijn verzoek om mijn identiteit geheim te houden, kan het beschrijven van wat er gezegd is bemoeilijken. Maar dit is beter zo,” zei deze verstandige persoon, daarom heb ik deze persoon de bijnaam “Schaduwman” gegeven. Daarom heb ik ook het beeld van deze persoon in de schaduw geplaatst. Eigenlijk wilde ik ook mijn standpunt in dit artikel uiteenzetten. Uiteindelijk besloten we dat de vragen en antwoorden zouden worden omgevormd tot een gezamenlijk interview tussen mijzelf en de schaduwfiguur.

Hier is een ongewoon interview dat ik heb georganiseerd met mezelf en de schaduwman

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Vrije en eerlijke verkiezingen vormen de basis van de democratie en het is belangrijk om respect te hebben voor de voorkeur van elke kiezer en de prestaties van leiders. Het evenwicht tussen de voorkeuren van kiezers en de beloften van politieke leiders is altijd cruciaal in het politieke proces. Het vermogen van leiders om de samenleving te verenigen, problemen op te lossen en de belangen van het volk te vertegenwoordigen, beïnvloedt de voorkeuren van kiezers. De prestaties van elke politieke figuur of partij kunnen variëren tijdens verkiezingen, en de verwachtingen van kiezers kunnen verschillen. Dit is een belangrijk proces.”

Elke politieke figuur of partij kan verschillende prestaties leveren tijdens verkiezingen en de verwachtingen van kiezers kunnen verschillen. Wat hierbij belangrijk is, is het vermogen van politieke leiders en partijen om de behoeften van mensen te begrijpen, hen te dienen en de diverse sectoren van de samenleving te vertegenwoordigen. In een democratisch land als Nederland weerspiegelen verkiezingsresultaten de voorkeuren van mensen en is het belangrijk om respect te hebben voor elke kiezer. Politici zouden zich moeten inspannen om de verkiezingsresultaten te analyseren, de verwachtingen van de samenleving te begrijpen en passende oplossingen te bieden. Op deze manier kan het politieke proces inclusiever zijn en meer in lijn met het algemeen belang van de samenleving.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Hoe kunnen we de werkelijke redenen voor Wilders’ verkiezingswinst interpreteren? Hoe slaagde hij erin stemmen te winnen door niet alleen te pleiten voor migratie en asiel, maar ook beloftes te maken om problemen aan te pakken waar het volk ontevreden over was? Waarom stemden Nederlanders die vroeger helemaal geen aandacht schonken aan figuren als Glimmerveen en Janmaat nu op iemand met een vergelijkbare mentaliteit?

Antwoord: Achter het succes van Wilders bij verkiezingen liggen verschillende factoren. Allereerst is het natuurlijk belangrijk dat hij zich richt op migratie- en asielbeleid, belangrijke kwesties waar veel Nederlanders bezorgd over zijn en oplossingen voor verwachten. Wilders trekt de aandacht van sommige kiezers door zijn harde standpunten en duidelijke boodschappen over deze kwesties. Maar alleen focussen op migratie- en asielbeleid is niet genoeg. Het succes van Wilders komt ook doordat hij oplossingen biedt voor algemene problemen waar mensen ontevreden over zijn. Bijvoorbeeld, het beloven van oplossingen voor economische moeilijkheden, veiligheidszorgen en culturele veranderingen, en hier beleidsvoorstellen voor te presenteren, trekt de aandacht van een breder publiek. De onverschilligheid jegens of gebrek aan steun voor extreemrechtse leiders zoals Glimmerveen en Janmaat in het verleden is in de loop der tijd veranderd. Politieke opvattingen en prioriteiten van samenlevingen kunnen in de loop der tijd veranderen. In Nederland of elk ander land kunnen politieke voorkeuren na verloop van tijd veranderen en kunnen mensen hun denkbeelden, zorgen of verwachtingen richten op verschillende politieke figuren. Bovendien kunnen wereldwijde of nationale gebeurtenissen de voorkeuren van kiezers beïnvloeden. Gebeurtenissen zoals internationale ontwikkelingen op het gebied van veiligheid of economische schommelingen kunnen de voorkeuren van kiezers beïnvloeden en de steun voor een bepaalde politieke figuur vergroten. Ten slotte is communicatie en propaganda ook een belangrijke factor. Wilders wint steun door effectieve communicatiestrategieën te gebruiken om zijn beloftes, zorgen en oplossingsvoorstellen aan een groot publiek over te brengen. De redenen voor dergelijke politieke veranderingen zijn over het algemeen een complex proces en kunnen niet tot één enkele oorzaak worden teruggebracht. Politieke voorkeuren en steun kunnen veranderen door verschillende factoren die samenkomen.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Wat is volgens deze situatie de kans dat Wilders een coalitieregering zal vormen? Wat kunnen we hierover zeggen?

Antwoord: De kans dat Wilders een coalitieregering vormt, hangt af van verschillende factoren en is complex. Omdat Nederland een meerpartijenstelsel heeft, vereist regeringsvorming meestal de deelname van meerdere partijen en het is moeilijk om een meerderheidscoalitie te vormen. De partij van Wilders kan vanwege aanzienlijke politieke verschillen vaak moeilijkheden ondervinden in coalitiebesprekingen met andere grote partijen. De Partij voor de Vrijheid (PVV) onder leiding van Geert Wilders heeft vaak moeite gehad om overeenstemming te bereiken met andere traditionele partijen. De politieke beleidslijnen en harde houding van Wilders kunnen het vormen van een coalitie met andere partijen bemoeilijken. Vooral op gebieden zoals migratie- en asielbeleid kunnen de verschillen groot zijn, wat het vinden van een gemeenschappelijke basis bemoeilijkt. Bovendien hebben politieke partijen in Nederland vaak de neiging om brede coalities te vormen met de deelname van enkele kleine partijen, wat de kans op samenwerking van de partij van Wilders met anderen verder kan verkleinen. Echter, het politieke landschap is veranderlijk en politieke partijen kunnen soms onverwachte allianties vormen. Het zijn de verkiezingsresultaten en onderhandelingsprocessen tussen partijen die van belang zijn. Het verkiezingsresultaat van de partij van Wilders, hun relaties met andere partijen en hun wens om een regering te vormen, kunnen bepalend zijn voor een mogelijke coalitie in de toekomst. Op dit moment lijkt de kans echter klein dat Wilders een coalitieregering zal kunnen vormen.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Wat is de kracht van Dilan Yeşilgöz binnen haar partij? Hoe groot is haar invloed op genomen beslissingen? Wat zou het standpunt van de partijleiding hierover kunnen zijn?

Antwoord: Dilan Yeşilgöz kan als lid van de VVD een belangrijk profiel hebben. Maar het is moeilijk om precies de kracht binnen de partij te bepalen. Haar invloed binnen de partij kan afhangen van verschillende factoren: haar persoonlijke reputatie, politieke ervaring, beleid en natuurlijk interne partijrelaties. Yeşilgöz bevindt zich binnen de VVD, een partij die verschillende vleugels en diversiteit vertegenwoordigt. Haar kracht binnen de partij zal worden beïnvloed door de interne dynamiek van de VVD en de relaties binnen de partij. De kracht binnen een partij kan afhankelijk zijn van relaties met leiders, steun van de basis en de positie binnen de partij. De rol van Yeşilgöz bij interne beslissingen wordt beïnvloed door haar politieke carrière, positie en reputatie binnen de partij. Haar ideeën kunnen worden overwogen in belangrijke besluitvormingsprocessen. Echter, interne partijpolitiek en besluitvorming worden over het algemeen bepaald door collectieve beslissingen van de partijleiding, het leiderschap en interne mechanismen. De partijleiding kan de ideeën en bijdragen van belangrijke figuren zoals Yeşilgöz waarderen. Echter, uiteindelijke beslissingen worden meestal genomen op basis van consensus en collectieve wijsheid binnen de partij. De invloed van Yeşilgöz binnen de partij kan worden beoordeeld op basis van haar relaties met partijleiders en -functionarissen, beleid en steun binnen de partij. Echter, interne partijpolitiek is complex en een duidelijke beoordeling hangt meestal af van de dynamiek en situatie op een bepaald moment.”

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
“Vraag: Wat is de kans dat Wilders een minderheidsregering vormt? Als zo’n regering wordt gevormd, hoe lang zou die dan kunnen duren?

Antwoord: De kans dat Wilders een minderheidsregering vormt hangt af van de huidige politieke situatie en zijn relaties met andere partijen. Minderheidsregeringen worden gevormd door een partij of een coalitie die geen meerderheid in het parlement heeft. De relaties van de partij van Wilders, de PVV, met andere grote partijen en hun bereidheid tot samenwerking kunnen hierbij bepalend zijn. Minderheidsregeringen zijn over het algemeen instabiel. Dit komt doordat ze geen duidelijke meerderheid hebben voor beleidsondersteuning. De partij van Wilders, de PVV, heeft moeite gehad om coalities te vormen met andere partijen en heeft vaak conflicten gehad over beleidslijnen met andere partijen. Het vormen en behouden van een minderheidsregering hangt daarom direct samen met de capaciteit om voortdurend consensus met andere partijen te bereiken. De levensduur van minderheidsregeringen varieert sterk. Sommige blijven langer dan verwacht aan de macht, terwijl andere snel ten val komen. Deze regeringen kunnen moeite hebben met het verkrijgen van vertrouwen in een willekeurige stemming of kunnen een impasse bereiken over bepaalde kwesties, wat kan leiden tot instabiliteit. De levensduur van een minderheidsregering onder leiding van Wilders zal afhangen van de interne steun binnen de partij, de relaties met andere partijen in het parlement en het vermogen om steun te krijgen voor het regeringsbeleid. Over het algemeen zijn minderheidsregeringen minder stabiel en hebben ze minder kans om langdurig te blijven regeren in vergelijking met coalitieregeringen.”

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Ik had persoonlijk kritiek geuit op Pieter Omtzigt omdat hij als bemiddelaar voor Van Lienden optrad. Premier Rutte noemde dit voor Omtzigt als ‘Functie elders’ (een andere functie). Had Rutte niet gelijk? Is het geen nadeel dat Omtzigt heeft gezegd ‘Ik zal geen premier worden’ en zich heeft ingezet voor de vrijlating van Hüseyin Baybaşin?

Antwoord: Pieter Omtzigt is een invloedrijk figuur in de Nederlandse politiek en heeft een aanzienlijke bekendheid onder het publiek. Hoewel Rutte’s opmerking ‘Functie elders’ de invloed en potentie van Omtzigt in het parlement weergeeft, kan de interpretatie en beoordeling hiervan variëren afhankelijk van verschillende perspectieven. Omtzigt heeft zich op verschillende gebieden onderscheiden in zijn politieke carrière. Met name zijn werk rond belastingschandalen is geprezen en trok de aandacht van het publiek. Echter, zoals Rutte aangeeft, zou men kunnen denken dat Omtzigt wellicht effectiever zou zijn in een andere rol of positie. Het feit dat Omtzigt heeft verklaard ‘Ik zal geen premier worden’ en betrokken is geweest bij zaken zoals de vrijlating van Hüseyin Baybaşin, kan door sommigen als een nadeel worden beschouwd. Dit kan worden gezien als het niet ambiëren van een bepaalde positie of het zich concentreren op bepaalde kwesties. Het toont echter ook zijn toewijding aan principes en waarden. Wat voor sommigen een voordeel lijkt, kan voor anderen een nadeel zijn. Uiteindelijk vormen de politieke keuzes en kwesties waarvoor Omtzigt zich inzet zijn imago in de publieke opinie. Wat door de ene groep als een voordeel wordt beschouwd, kan door anderen als een nadeel worden gezien. Belangrijk is hoe Omtzigt’s politieke traject wordt geëvalueerd in termen van zijn karakter, principes en invloedssfeer.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Pieter Omtzigt heeft de gunst van het volk gewonnen met zijn activiteiten en er werd gezegd dat hij in eerste peilingen 36 zetels zou kunnen behalen. Kiezers gaven dus de voorkeur aan een regering onder leiding van Omtzigt. Maar Omtzigt heeft hen boos gemaakt door te zeggen ‘Ik zal geen premier worden’, en hij heeft niet het verwachte aantal zetels behaald. Ja, het is winst om 20 zetels te behalen, maar is het niet een aanzienlijk verlies om van 36 naar 20 zetels te gaan?

Antwoord: Inderdaad, de verklaring van Omtzigt ‘Ik zal geen premier worden’ en vervolgens het niet behalen van het verwachte aantal zetels kan een zekere teleurstelling teweegbrengen. De verwachtingen van kiezers worden gevormd op basis van de visies en beloften van hun leiders en partijen. De afname van het aantal zetels ten opzichte van de aanvankelijk voorspelde zetels kan voor sommigen een teleurstelling zijn. Vooral voorspellingen en peilingen vóór de verkiezingen hebben mogelijk hoge verwachtingen gecreëerd voor de partij onder leiding van Omtzigt. Het niet behalen van het verwachte aantal zetels kan worden gezien als een teleurstelling. Niettemin, het behalen van 20 zetels moet niet worden onderschat als prestatie. Het vertegenwoordigt een sterke aanwezigheid en een effectieve stem in het politieke spectrum. Belangrijk is hoe de behaalde resultaten in het politieke proces worden geanalyseerd en hoe deze worden beoordeeld in termen van de partijstrategie. Een discrepantie tussen de verwachtingen van het volk en de leiderschapsbeloften kan leiden tot teleurstelling en onzekerheid bij kiezers. Echter, politieke processen en leiderschapsvoorkeuren kunnen in de loop van de tijd veranderen. Onder leiding van Omtzigt kan de partij zich voorbereiden op toekomstige verkiezingen door de behaalde resultaten te analyseren en hun strategieën te heroverwegen om beter aan de verwachtingen van het volk te voldoen.”

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Dus, wordt er snel een vervroegde verkiezing verwacht?

Antwoord: Op dit moment is er nog geen duidelijk tijdsbestek voor vroege verkiezingen in Nederland. Factoren zoals politieke instabiliteit, gebrek aan vertrouwen in de regering of meningsverschillen over specifieke kwesties kunnen echter de mogelijkheid van vervroegde verkiezingen vergroten.

De verwachtte prestatie van de Partij voor de Vrijheid (PVV) onder leiding van Geert Wilders bij de verkiezingen, bij het vormen van een regering kunnen onzekerheid op het politieke toneel in Nederland vergroten. Dit kan leiden tot instabiliteit in de huidige regering of het onvermogen om over belangrijke kwesties overeenstemming te bereiken, wat op zijn beurt de kans op vervroegde verkiezingen vergroot.

Echter, het besluit tot vervroegde verkiezingen omvat doorgaans verschillende factoren en is afhankelijk van het politieke evenwicht waarop de huidige regering steunt en van interpartij-overeenstemming. In Nederland kan de beslissing tot vervroegde verkiezingen worden genomen in gevallen waarin het vertrouwen in de huidige regering verloren gaat, er grote meningsverschillen zijn over een specifieke kwestie, of de regering niet in staat is haar taken uit te voeren.

Op dit moment kan er geen specifieke datum voor vervroegde verkiezingen worden voorspeld. Echter, door politieke situaties en ontwikkelingen te volgen, kan de stabiliteit van de regering en het vertrouwen hierin de kans op vervroegde verkiezingen bepalen.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: De verkiezingsresultaten zijn in Turkije op verschillende manieren geïnterpreteerd. Vooral over Dilan Yeşilgöz waren er positieve opmerkingen, maar er zijn ook negatieve opmerkingen gemaakt, vooral over de politieke positie van haar vader. Ook werd Dilan Yeşilgöz bekritiseerd vanwege het poseren voor een foto met een kalasjnikov in de hand en vanwege haar verklaring voor de verkiezingen: ‘Ik ben geen Turk, ik heb ook geen Turks paspoort’. Wat is uw mening hierover?

Antwoord: Er waren enkele kwesties die tijdens en na de verkiezingen rond Dilan Yeşilgöz naar voren kwamen. Deze hebben over het algemeen geleid tot verschillende interpretaties en discussies. Sommige positieve opmerkingen concentreerden zich op Yeşilgöz’s politieke carrière, standpunten en inspanningen op het gebied van politiek. Met name haar inzet voor diversiteit en integratie in Nederland werd positief beoordeeld. Echter, als politiek figuur werd haar familiegeschiedenis door sommigen bekritiseerd. Dit kan het resultaat zijn van kritiek die verband houdt met haar familie.

Foto’s van politieke figuren met verwijzingen naar het verleden kunnen vaak onderwerp van discussie zijn. Visuele symboliek in foto’s of afbeeldingen die verbonden zijn met het verleden, kan door sommigen positief worden ontvangen, terwijl anderen het kunnen bekritiseren. Ook haar verklaring dat ze geen Turkse identiteit of paspoort heeft, heeft tot discussie geleid. Dergelijke verklaringen kunnen percepties vormen over de identiteit of verbindingen van een politiek figuur of functionaris en kunnen verschillende interpretaties teweegbrengen. Kortom, onderwerpen die de aandacht van politici en het publiek trekken, zijn vaak onderhevig aan verschillende interpretaties. Iedereen kan een andere kijk hebben, en verklaringen of visuele beelden van politieke figuren kunnen op verschillende manieren worden geïnterpreteerd. Dit soort kwesties zijn vaak onderwerp van discussie in de publieke opinie.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: De DENK Partij, gesteund door minderheden in Nederland, heeft niet de verwachte vierde zetel kunnen behalen, maar heeft zijn eerdere positie behouden. Hier kunnen verschillende redenen voor zijn, maar wat zou volgens u de belangrijkste reden kunnen zijn voor het niet behalen van deze zetel?

Antwoord: Er kunnen verschillende redenen zijn waarom de DENK Partij niet de verwachte vierde zetel heeft behaald. Ten eerste kunnen de invloed en eisen van politieke partijen op de kiezers niet altijd constant zijn. Het niet behalen van het verwachte aantal zetels kan te wijten zijn aan een ineffectieve strategie of communicatiemethoden tijdens de verkiezingscampagne, veranderende verwachtingen van kiezers of verschillende voorkeuren. De politieke standpunten en boodschappen van de DENK Partij kunnen de interesse wekken van een specifieke groep, terwijl deze niet wordt gesteund door andere groepen. Partijbeleid of beloften kunnen verschillende effecten hebben op de kiezersbasis, wat een obstakel kan vormen voor het behalen van het verwachte aantal zetels. Daarnaast kan de concurrentie op het politieke toneel van invloed zijn. Andere partijen die vergelijkbare standpunten innemen of verschillende strategieën volgen om een breder kiezerspubliek te bereiken, kunnen ertoe leiden dat de verwachtingen van de DENK Partij niet worden waargemaakt. Het niet behalen van het verwachte aantal zetels door de DENK Partij kan verband houden met veranderingen in de kiezersvoorkeuren en politieke atmosfeer. Het beleid en de boodschappen van de partij kunnen de steun van een bepaalde groep krijgen, maar misschien niet van andere groepen. Echter, verkiezingsresultaten worden vaak gevormd door een combinatie van verschillende factoren. De politieke atmosfeer, leiderschapskwaliteiten, campagnestrategieën, mediainvloed en zowel de emotionele als rationele voorkeuren van kiezers kunnen ertoe leiden dat partijen niet het verwachte resultaat behalen. In dit geval kan het niet behalen van het verwachte aantal zetels meerdere redenen hebben.

Conclusie: Het kan worden gezegd dat verkiezingsresultaten een complexe combinatie zijn van factoren. Het beleid van leiders en partijen, communicatiestrategieën, veranderende verwachtingen in de samenleving en de competitieve omgeving hebben de voorkeuren van kiezers beïnvloed en de verkiezingsresultaten bepaald.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Kan er een vergelijking worden gemaakt tussen politici in Nederland en politici in Turkije?
Zo ja, met betrekking tot tradities, gewoonten, goede en slechte praktijken, onbekwaamheden en vaardigheden?

Antwoord: We kunnen politici uit verschillende landen vergelijken, maar deze vergelijking zal over het algemeen zijn, omdat het politieke klimaat, de geschiedenis en maatschappelijke dynamiek van elk land verschillend zijn. Het politieke landschap van Turkije en Nederland vertoont op veel manieren verschillen. De politieke structuur van Nederland is over het algemeen gebaseerd op een meerpartijenstelsel en coalitieregeringen zijn gangbaar. Dit betekent vaak dat partijen met verschillende politieke opvattingen samenwerken om een regering te vormen. De politiek in Nederland is over het algemeen meer participatief, open en transparant. Politici hanteren doorgaans een directe en transparante communicatiestijl. In Turkije is echter de politieke sfeer anders. Het partijensysteem en de politieke structuur verschillen, en de politiek kan hier vaak meer gepolariseerd zijn. Politiek kan hier soms emotioneler, gepassioneerder en polemischer zijn. Tegelijkertijd kan in Turkije de individuele macht en invloed van politieke leiders vaak meer uitgesproken zijn. Hoewel het mogelijk is om algemene uitspraken te doen over sommige politici in beide landen, heeft elke politicus zijn unieke kenmerken en stijlen. Sommigen vertonen eerlijkheid, transparantie en effectief leiderschap, terwijl anderen kritiek kunnen krijgen op populisme, corruptie of onbekwaamheid. Tradities, gewoonten en maatschappelijke normen zijn ook belangrijk in deze vergelijking. Bijvoorbeeld, terwijl politiek in Nederland vaak meer gericht is op consensus en samenwerking, kan in Turkije leiderschap en macht meer op de voorgrond staan. Maar deze generalisaties zijn mogelijk niet van toepassing op elke politicus. Kortom, bij het vergelijken van politici in beide landen is het belangrijk om rekening te houden met historische, culturele en maatschappelijke verschillen. In plaats van generalisaties maken, kan het zinvoller zijn om te focussen op de individuele en politieke eigenschappen van elke politicus.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Kunnen er vergelijkingen worden gemaakt tussen politici in Nederland en politici in Turkije? Zoals tradities, gewoonten, goede en slechte gewoonten, onbekwaamheden en bekwaamheden…

Antwoord: We kunnen politici uit verschillende landen vergelijken, maar deze vergelijking zal vrij algemeen zijn, omdat de politieke atmosfeer, geschiedenis en maatschappelijke dynamiek van elk land verschillend zijn. Het politieke landschap van Turkije en Nederland vertoont op veel manieren verschillen. De politieke structuur van Nederland is doorgaans gebaseerd op een meerpartijenstelsel en wordt meestal bestuurd door coalitieregeringen. Dit creëert een omgeving waarin partijen met verschillende politieke opvattingen samen een regering vormen. De politiek in Nederland is over het algemeen meer participatief, open en transparant. Politici hanteren vaak een directe en transparante communicatiestijl. Eerlijkheid, transparantie en verbinding met de samenleving zijn belangrijke waarden. In Turkije is de politieke sfeer anders. Het partijensysteem en de politieke structuur verschillen, en de politiek kan hier vaak meer gepolariseerd zijn. Politiek kan hier soms emotioneler, gepassioneerder en polemischer zijn. Ook kan de individuele macht en invloed van politieke leiders in Turkije vaak meer uitgesproken zijn. Hoewel algemene uitspraken mogelijk zijn over sommige politici in beide landen, heeft elke politicus zijn unieke kenmerken en stijlen. Sommigen vertonen eerlijkheid, transparantie en effectief leiderschap, terwijl anderen kritiek kunnen krijgen op populisme, corruptie of onbekwaamheid. Tradities, gewoonten en maatschappelijke normen zijn ook belangrijk in deze vergelijking. Bijvoorbeeld, terwijl politiek in Nederland vaak meer gericht is op consensus en samenwerking, kan in Turkije leiderschap en macht meer op de voorgrond staan. Maar deze algemene uitspraken gelden mogelijk niet voor elke politicus. Concluderend is het belangrijk om bij het vergelijken van politici in beide landen rekening te houden met historische, culturele en maatschappelijke verschillen. In plaats van generalisaties maken, kan het zinvoller zijn om te focussen op de individuele en politieke eigenschappen van elke politicus.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Vraag: Laten we de politieke structuren en politici in Nederland en Turkije vergelijken met een breder perspectief.

Antwoord: Laten we beginnen met Nederland:

• Politieke Structuur: Nederland heeft over het algemeen een meerpartijensysteem en wordt meestal geregeerd door coalitieregeringen. Dit betekent dat partijen met verschillende politieke opvattingen samen een regering vormen. Politieke besluiten worden doorgaans genomen via compromissen en onderhandelingen.

• Stijl van Politici: Nederlandse politici hanteren over het algemeen een open, transparante en directe communicatiestijl. Ze geven de voorkeur aan nauw contact met het publiek en een participatieve benadering. Eerlijkheid, transparantie en verbinding met de samenleving zijn belangrijke waarden.

• Maatschappelijke Normen en Waarden: De Nederlandse samenleving hecht over het algemeen waarde aan democratische waarden, mensenrechten en diversiteit. Transparantie, diversiteit en sociaal welzijn zijn belangrijke kwesties in de politiek.

Situatie in Turkije:

• Politieke Structuur: In Turkije kan de politiek soms meer gepolariseerd zijn en politieke meningsverschillen kunnen meer uitgesproken zijn. Het partijensysteem kan variëren en leiderschap kan soms meer gericht zijn op individuele macht en invloed.

• Stijl van Politici: Turkse politici vertonen vaak een charismatische en krachtige leiderschapsstijl. Emotioneel, gepassioneerd en retorisch kunnen belangrijke aspecten zijn in de politiek. Deze kenmerken zijn echter niet van toepassing op elke politicus.

• Maatschappelijke Normen en Waarden: In Turkije kan politiek soms emotioneler en gepassioneerder zijn, naast de nadruk op sterk leiderschap en nationalisme. Maatschappelijke normen en politieke structuren kunnen in de loop van de tijd veranderen en in verschillende perioden andere accenten leggen.

Een belangrijke factor om in overweging te nemen bij deze vergelijking zijn ook historische en culturele verschillen. Politici in elk land kunnen verschillen vanwege de historische, culturele en maatschappelijke dynamiek van hun landen. Om de verschillen en overeenkomsten tussen politieke structuren en politici in Nederland en Turkije te begrijpen, is het essentieel om rekening te houden met de historische, culturele en maatschappelijke ontwikkelingen binnen elk land. Binnen deze context kan het begrijpen van de unieke kenmerken van politici en politieke structuren een gezondere benadering bieden.

                   ************************

Een van de laatste artiekel op de Nederlandse pers:

Migranten roepen op tot bescherming en erkenning in Nederland

De stofwolken van de recente Nederlandse verkiezingen zijn nog niet neergedaald of Nederland staat aan de vooravond van gesprekken over een mogelijk nieuwe coalitie. Met een verdubbeling van zetels voor de PVV (Wilders) tot 37 en ondanks een ogenschijnlijk gematigde toon van Wilders over de Islam, groeit er onder de moslimgemeenschap in Nederland onrust over een mogelijk groter wordende polorisatie binnen de Nederlandse samenleving waarin islamofobie en xenofobie nog meer gestalte zal krijgen.

Wilders’ pleidooi voor gesloten grenzen, met de bewering dat Nederland geen migranten meer nodig heeft, staat echter haaks op de realiteit. Volgens Margaritis Schinas, vice-voorzitter van de Europese Commissie, bleek vorig jaar bijna 5 procent van de vacatures onvervuld, waarmee de noodzaak van immigratie wordt onderstreept. Ook al kondigt Wilders vreemdelingenhaat aan dit zal realiteit niet doen veranderen. Immigratie is niet van deze tijd alleen. Zo heeft de Nederlandse regering zestig jaar terug mensen uitgenodigd om naar Nederland te komen en voor hen te werken. Zij hebben voor de Nederlandse economie hard gewerkt en daarmee een bijdrage aan de economie en welvaart geleverd. Immigranten zijn dan ook een verrijking voor de Nederlandse samenleving geweest en zullen dat ook blijven.

Hoewel immigranten cruciaal zijn om openstaande vacatures te vullen ook vandaag de dag weer, voelen zij zich steeds minder veilig in Nederland. Ondanks decennia van bijdragen aan de Nederlandse economie, ervaren migranten nu vaak discriminatie en worden zij als ongewenst neergezet binnen de samenleving. Om deze negatieve beeldvorming en daardoor ontstane ontwikkelingen te doen stoppen, roepen zij op tot erkenning en bescherming binnen het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden.

Hoewel oud minister-president Wim Kok ooit voorstander was, werd het initiatief om in ieder geval Turkse en Marokkaanse mensen in dit verdrag op te nemen afgewezen in de Tweede Kamer. Nu is het echter de tijd om dit te heroverwegen. Het Kaderverdrag biedt bescherming tegen bedreigingen, discriminatie en geweld op basis van etnische, culturele of religieuze identiteit. Op dit moment zijn slechts de Friesen opgenomen in dit verdrag. Daarbij staat geen enkel hinder de hedendaagse migranten tevens alsnog op te nemen in dit Verdrag als minderheid. Want er staat in de Toepassing van het Kaderverdag volgende beschrijving: “Het verdrag bevat geen definitie van wat een nationale minderheid is. Hierover kon door de lidstaten van de Raad van Europa geen overeenstemming worden bereikt. Het is daarom aan elke ratificerende lidstaat zelf om te bepalen op welke groepen binnen hun grondgebied het verdrag van toepassing is.”

De oproep is daarmee duidelijk: migranten willen erkenning als minderheid en vragen om opname in het Kaderverdrag. Hiermee streven zij naar bescherming, niet alleen voor henzelf, maar ook voor een toekomst waarin Nederland als voorbeeld dient voor de Europese Unie.