Baybaşin’i destekleyen çok sayıda üst düzey yönetici, ‘Baybaşin’e özgürlük’ kampanyaları yaparken, konferanslar da düzenliyor.
Uluslararsı diplomatlar, sosyologlar, hukuk profesörleri, hakim ve savcıların da katıldığı bir konferansta, Türk devleti ile Hollanda devleti eleştirildi ve ‘Baybaşin haksız yere suçlanıyor’ iddiası öne sürülüldü.
Baybaşin için mücadele edenlerden biri de, Başbakanlık için en büyük favori olan Pieter Omtzigt.
Hapishane üzerinde uçurulan bir uçakta ‘Baybaşin’e hemen özgürlük’ pankartı asılınca, kaçmasından şüphelenen hapishane yönetimi ‘hücre’ cezası verdi.
Baybaşin ile yapılan bir röportajı, Türkiye’de hiç bir televizyona yayınlatamadım. Ruşen Çakır’ın röportajı da Milliyet’te tam olarak değil, kısaca yayınlanmıştı.
Hollanda hapishanelerinde tam 25 yıldır cezasını çekmekte olan ve başından bu yana “Ben suçsuzum, devletimiz beni sattı” diye feryat eden Hüseyin Baybaşin, Hollanda Adalet Bakanlığı’nın tahliye kararına rağmen hâlâ hapishanede çürütüldüğünü söylüyor.
Geçmişte, haksızlığa uğradığını duyurmak için gazetecilere haber salan ama anlattıkları yayınlanamayan Hüseyin Baybaşin için, bu konuda verebileceğim iki örnek var. Örneklerden biri şahsım, diğeri de Ruşen Çakır. Ama bu konuyu daha sonraki satırlarda bulacaksınız.
BAŞLANGIÇ
Hüseyin Baybaşin, kiralık katil cinayetinde suç ortaklığı, iki cinayete azmettirme girişimi, rehin alma olayına suç ortaklığı ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlamaları ile interpol tarafından aranıyordu.
Hüseyin Baybaşin, 1998 yılında “Siyah Lale” adı verilen uluslararası bir operasyonla Hollanda’da yakalanmıştı.
İnterpol’ün de aradığı Baybaşin, 1998 Mart ayına Hollanda’da gözaltına alınmış ve yıllar süren yargılama sonu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Baybaşin’e göre bu suçlamaların tamamı Türk devletinin uydurmasıydı. Zira Baybaşin Kürt davasında güçlü bir isimdi ve hapisanede yatmalıydı.
Hüseyin Baybaşin, uzun bir süre Hollanda’da tek kişilik hücrede tutuldu. Bu durum, ‘Ceza Adaleti ve Gençliğin Korunması İdaresi Konseyi (RSJ)’ tarafından saptanmıştı. Baybaşin, temmuz ayında küçük bir uçağın arkasında ‘Baybasin’e hemen özgürlük’ pankartıyla cezaevinin üzerinden geçmesinin ardından tecrit altına alınmıştı.
Cezaevi yönetimi, hapishane üzerinden uçan uçağın bir kaçış girişimi olabileceği endişesiyle, Baybaşin’i tecrit hücresine yerleştirdi. Ömür boyu hapis cezasını çeken Kürt daha sonra RSJ Konseyi’ne başvurdu.
RSJ, Baybaşin’in çok uzun süre tecritte tutulduğunu belirledi. Bu nedenle Baybaşin’e maddi tazminat ödendi.
Baybaşin, 2002 yılında Türkiye’de cinayet ve uyuşturucu kaçakçılığından suçlu bulunmuş ve hüküm giymişti. Kanıtların Türk hükümeti tarafından üretildiğini söyleyen Baybaşin, bu konuda inceleme talebinde bulundu. Ancak, Başsavcı bu talebin temmuz ayında reddedilmesini tavsiye etti. Kural olarak Yüksek Mahkeme bu tavsiyeyi benimsedi.
Baybaşin’in yaşam öyküsünü anlatan ‘Haksız Müebbet Hapis’ kitabı ile, tanıtım için organize edilen konferansın afişi.
Crimesite yazı işleri müdürü Wim van de Pol ve eski polis memuru Klaas Langendoen tarafından Baybasin davasıyla ilgili bir kitap yayımlandı.
İsterseniz sizlere, benim değil, Hollanda gazetelerinde bu konuda yayınlanan bir haberin tercümesini sunayım:
Haftalık Panorama dergisi, ‘Haksız Müebbet’ (On)terecht Levenslang kitabının tanıtımını yayınladı. Panorama’ya göre kitap, Kürt Hüseyin Baybaşin’in takibatındaki bilinmeyen tarihi gerçekler ile dolu.
Hüseyin Baybaşin, 2002 yılında Den Bosch’taki mahkeme tarafından kiralık katil cinayetinde suç ortaklığı, iki cinayete azmettirme girişimi, rehin alma olayına suç ortaklığı ve yirmi kilo eroin kaçakçılığına hazırlık suçlarından mahkum edildi.
Yani küçük bir çocuk değil?
Baybaşin’in Avrupa’da eroinin Pablo Escobar‘ı olduğu, özellikle Türk medyasında sıklıkla yazılıyor. Ancak buna dair hiçbir kanıt yok. Ve suç dosyalarında büyük çaplı uyuşturucu kaçakçılığına işaret eden hiç bir şey yok. Türkiye’de sabıka kaydı da yok.
Bu hikâyeler nereden geliyor?
Amcasının (veya dayısı) İstanbul’daki otelinde çalışarak kendisini ticarete hazırladı.
1984 yılında İngiltere’de bir eroin kaçakçılığı çetesinin şüphelilerinde telefon numarasının bulunmasının ardından tutuklandı ve mahkum edildi. Ama kendisi, Türk devleti adına çalıştığını söylüyor. Zira bu devlet eroin ticareti yapıyordu.
Peki bunu nasıl öğrendi?
Baybaşin, Türkiye’de bir nevi gizli ajan olarak eğitim gördü. Genç Hüseyin akıllıydı ama üniversiteye gitmedi. Amcasının onun için başka planları vardı. Küçük yaşta amcası aracılığıyla gizli devlet memurları ağında eğitim aldı. Bu ağ, NATO’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, Avrupa ülkelerinde kurduğu sözde Gladyo ağından ortaya çıktı. Sovyetler Birliği’nin işgali durumunda Gladyo, komünistlerle savaşmak zorunda kalacaktı. Baybaşin böylece Dışişleri yetkilisi oldu ve Batı Avrupa ülkelerindeki Türk kuruluşlarını ziyaret etti. Türkiye’ye gelen ve Türkiye’den çıkan para akışlarına dair iç görüsü vardı. Bu pozisyonda iken, üst düzey yetkililerin eroin ticareti yaptığını keşfetti.
Türk hükümeti bu kadar kriminal suç çetesi miydi?
Evet, 1980 ile 2000 yılları arasında, polis ve adalet yetkilileri de dahil olmak üzere hükümet ve üst düzey yetkililere uyuşturucu çeteleri ve Bozkurtlar sızdı.
KİTAPTAN BİR BÖLÜM:
1997 yazında bir akşam, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi başsavcısı, Boğaz’a bakıyordu. Beşiktaş’ta Hanedan restoranının terasında oturuyordu. Ayasofya Camii’nin ve geniş Topkapı Sarayı’nın ışıkları uzakta titreşiyordu. Modern Türkiye’de iktidar mücadelesi eskisinden çok daha karanlık bir oyundu. Başsavcı bir devlet adamıydı, karanlık kardeşliğin üyesiydi. Beraberindekiler dönerek konuştu: “Çok yakında bomba patlayacak” dedi ve “Hüseyin Baybaşin doğduğuna pişman olacak, uzaklaştırılacak.” diye ekledi.
Baybaşin o sırada serbestti ve Hollanda’da saklanıyordu. O akşam Hanedan Restoranında Başsavcı’nın eşliğinde eski Jandarma komutanı Hamdi Topçu da vardı. Topçu başsavcının mesajını anladı. Yakında Hollanda’da gizli şebeke adına Baybasin’e saldırı düzenlenecekti. Topçu, daha önce Baybaşin’i ‘ortadan kaldırma’ girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığını öğrenmişti.
Topçu, Hanedan restoranında yediği akşam yemeğinden birkaç ay sonra, Baybaşin’le ilgili başka planlar duydu. Baybasin hakkında savcı Hugo Hillenaar’ın öncülüğünde cezai soruşturma başlatılmıştı. Topçu 2000 yılında yaptığı açıklamada şöyle demişti: “Aynı Başsavcı, eylül veya ekim ayında şöyle demişti: Çok yakında Baybaşin gidecek; Agar’ın (eski Adalet Bakanı) cesur bir adam olduğunu, kimsenin ona karşı bir şey yapamayacağını söyledi. Hatta Hollanda Başsavcısı ile anlaşmaya vardı.
Onun adı neydi? Hilering falan mı? O adam gece gündüz bize bilgi veriyordu ama, bizden daha sabırsızdı. (…) Baybaşin ölmedi ama hapishanede ölecek. Ona asla unutamayacağı bir oyun oynayacağız. Bana öyle söyledi. (…).”
TAHLİYESİ NEDEN ERTELENDİ
Baybaşin’in özel hukuk danışmanı Dr. Hüseyin Demir, iki yıl önce Baybaşin’in 64 yaşında serbest bırakılacağına dair bir Bakanlık kararı olduğunu açıklamıştı. Aradan iki yıl geçtiği halde hâlâ hapishanede tutulan Baybaşin, kendisinin hürriyete kavuşmasını isteyen kişi ve kuruluşların protesto eylemlerine rağmen, bırakın serbest bırakılmayı, tek kişilik hücre cezasına bile mahkûm edildi. Hüseyin Baybaşin için özel olarak uçurulan bir uçağın, hapishane üzerinde dolaştırılmasından şüphelenen yöneticiler, kaçma ihtimaline karşı hücre önlemi almışlardı.
Uçağın arkasında ‘Baybaşin’e hemen özgürlük’ pankartı asılmıştı.
İki yıl önce, Baybaşin’in serbest bırakılacağı hakkında, Türk medyasında yayınlanan bir haberden bir alıntı sunuyorum:
1998’DEN BU YANA HOLLANDA’DA TUTUKLU HÜSEYİN BAYBAŞİN TAHLİYE OLACAK
Cinayet, rehin alma ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından İnterpol’ün aradığı Baybaşin, 1998 martında Hollanda’da gözaltına alınmış ve yıllar süren yargılama sonu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ömür boyu hapis cezasının Ağustos ayında sona ermesi ile 64 yaşındaki Hüseyin Baybaşin’e tahliye yolu göründü.
Hüseyin Baybaşin, 1998 yılında “Siyah Lale” adı verilen uluslararası bir operasyonla Hollanda’da yakalanmıştı.
Cinayet, rehin alma ve uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından İnterpol’ün aradığı Baybaşin, 1998 martında Hollanda’da gözaltına alınmış ve yıllar süren yargılama sonu ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı.
Ömür boyu hapis cezasının Ağustos ayında sona ermesi ile 64 yaşındaki Hüseyin Baybaşin’e tahliye yolu göründü.
Konuya ilişkin Özel Danışmanı Hüseyin Demir, bir açıklamada bulundu.
Hüseyin Demir, 25 yıldır hukuksuz olarak Hollanda cezaevinde tutulan, Sn. Hüseyin Baybaşin’in ağustos ayında denetimli serbesti şartı ile özgürlüğüne kavuşacağını ve 3 ay sürecek topluma uyum programından sonra tamamen özgür olacağını söyledi.
Hüseyin Baybaşin’in tahliyesine ilişkin detayları paylaşan Hüseyin Demir, “Yaklaşık olarak 2 yıl önce Hollanda yasalarında Sn. Hüseyin Baybaşin’in, özgürlüğü önünde hiçbir engel olmadığı halde, hakkı olan özgürlüğe kavuşması için istinat edilen tüm suçlamaları kabul etmesi ya da özgürlüğüne kavuşamayacağı yönünde bir zorlamaya maruz kalmıştı. Bu zorlamaya karşılık kendisine istinat edilen tüm suçlamaları kabul etmediğini belirterek karşı dava açan Sn. Hüseyin Baybaşin, davayı kazandığı için ağustos ayında tahliye olacak.” dedi.
Demir şöyle devam etti: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kişilerin tahliye umudu olmadan ömür boyu hapsedilmesinin insanlık dışı olduğuna yönelik 2013 yılındaki kararının ardından, Hollanda devletinin ömür boyu hapis cezası yasasını, AİHM’den gelen itirazları dikkate alarak, 2016’da ömür boyu hapis cezalarına ilişkin yeniden gözden geçirme ve denetimli serbestlik yasasında düzenleme yaptı. Yeni yasal düzenlemede, belirli aralıklarla davanın yeniden gözden geçirilmesi ve 25 yıl cezaevinde kalan mahkumların 25 yılın sonunda denetimli serbestlik kapsamında, haklarında başka bir davadan dolayı hüküm olmaması ve 3 aylık topluma uyum sağlama prosedürlerinden sonra tahliye edilmesi yer almaktadır.”
Bu durumda Hüseyin Baybaşin ağustos ayında denetimli serbestlik ile tahliye edilecek.
Ama beklenen olmadı ve Baybaşin hâlâ Hollanda hapishanelerinde bekliyor.
BAYBAŞİN İÇİN KONFERANS
Yukarıda afişini gördüğünüz, ‘‘Hollanda’da bir siyasi tutuklu: Hüseyin Baybaşin’’ başlıklı konferans düzenlendi. Konferansı organize edenler arasında Hollandalı üst düzey görevliler, hâkim ve savcılar da bulunuyor. Konferans, Hüseyin Baybaşin’in kim olduğunu, neden hapiste olduğunu ve hapisteyken neler yaptığını kapsıyor. Konferansa birçok uluslararası düzeyde siyasi diplomatlar, sosyologlar, hukuk profesörleri ve birçok şahsiyet katıldı.
Baybaşin için mücadele edenler arasında, Başbakanlığın en büyük favorisi Pieter Omtzigt de var.
Baybaşin için uçak kaldıranlar, sahillerde de ‘Baybaşin’e özgürlük’ bayrağı ve çıkarması sergiliyorlar.
Hüseyin Baybaşin’e Hollanda’da gösterilen bu ilgi şaşırtıyor.
Hakkında konferanslar yapılması, pankart taşıyan uçaklar kaldırılması ve medyada çok geniş yer alması, ‘Acaba Baybaşin gerçekten haksızlığa mı uğradı’ sorusunu getiriyor.
Baybaşin’e Özgürlük pankartları ile sokaklarda dolaşanlar var. Bu yaşananlar gerçekten de çok şaşırtıcı olmuyor mu?
MEDYA İLE DİYALOG
Hüseyin Baybaşin, hakılılığını kamuoyuna duyurmak için, medya ile diyalog kurmaya çalışıyordu.
Bu konuda kendisine aracılık yapanlardan biri benimle de irtibat kurmuştu. Ama Baybaşin ile görüşmemiz için bir meblağ ödemem gerektiğini de söylemişti. Eminim ki Baybaşin böyle bir meblağ istememiştir.
Bu konuda benim yaşadıklarımı az sonra anlatacağım.
Ama önce şunu okuyunuz:
Gazeteci Ruşen Çakır da, yayınladığı bir klibinde aracı birisinin Hüseyin Baybaşin ile konuşmasını sağlayabileceğini anlatmıştı. 1995 yılı sonlarında Baybaşin ile Fransa’da görüştüğünü anlatan Ruşen Çakır, anlatılanların çok sansasyonel olduğunu, bunu tam olarak yayınlamanın tehlikeli olabileceğini anlatıyor. Ama sonunda, Milliyet gazetesinde çok kısa bir yazının yayınlandığını belirten Çakır, kendisine görüşme konusunda aracılık yapan kişinin iki yıl sonra öldürüldüğünü açıklıyor.
Şimdi gelelim benim bu konudaki anılarıma:
Burada bir bayan meslektaşım, ömür boyu hapse mahkum olan Hüseyin Baybaşin ile görüntülü bir röportaj yapmıştı. Ama bu röportajı yayınlatamıyordu. Bayan meslektaşımdan aldığım o röportajı önce yazıya döktüm ve yazılı bir röportaj hazırladım. Sonra da Türkiye’deki ‘Korkusuz’ gazetecilerden birine gönderdim. Ne var ki, Baybaşin’in anlattıkları o kadar derindi ki, o korkusuz arkadaş da yayınlayamadı bu kaseti. Sonra İstanbul’a gittim ve çalışmakta olduğum NTV televizyonuna verdim. NTV, bu röportajı 13.00 haberlerinden sonra yayınlanacağına dair anonslar yapmaya başladı. Ama nedense bu anonslar saat 11.00’de durduruldu. Yani NTV de, içeriğindeki derin iddialar nedeniyle bu röportajı yayınlayamadı.
O zaman çalıştığım GÜNAYDIN gazetesi’ne uğradım. Yazı İşleri’nde bu kasetten söz ettim ve yayınlanamadığını söyledim. Yayın müdürümüz, ‘Röportaj yazılı var mı İlhan?’ diye sordu. ‘Var ama benim imzam ile yayınlanmasını istemem’ dedim. Bunun üzerine ‘Tamam ben kendi imzamla yayınlarım’ diyen yönetmenime bu haberi verdim. İnanır mısınız, haberi imzasıyla yayınladığı günün gecesinde evi kurşunlanmıştı.
Baybaşin’in anlattıklarını yayınlamaktan çekinenler belli ki ‘Derin Devlet’ten korkuyordu. Kim bilir, Günaydın Genel Yayın Müdürü’nün evini kurşunlatan belki de ‘Derin Devlet‘ti.
Aşağıdaki kliplerdeki fotoğraflara tıklarsanız görüntüleyebilirsiniz.
Klipte, Holllanda’da Baybaşin’i destekleyenlerin anlattıkları görülüyor.
Tamamı Hollandacadır.
Yücel Yesilgöz (papa van Dilan Yesilgöz) werd in 1996 ingezet in Dossier Baybasin. Yücel bezocht Baybasin (tijdens zijn uitleveringsdetentie) tientallen keren in de Bredase gevangenis… https://t.co/VRCBOKZjpZ
— Huig Plug (justitie-klokkenluider) (@huig_plug) July 12, 2023
Bu yılın sonuna kadar açık kalacak olan yardım hesabında toplanacak olan paralar 2025 yılı sonuna kadar değerlendirilmiş olacak.
İlk etapta yapılan yardımlarda, geçici barınaklar, içme suyu, temiz tuvaletler, sağlık paketleri, kışlık giysiler ve battaniyeler yer aldı.
Psikososyal yardım sağlanması konusunda da büyük çaba sarf edildi ve çocuklara oyun oynayabilecekleri ve ders çalışabilecekleri güvenli alanlar oluşturuldu.
Hollandalıların yanında, Türk girişimciler de fedakârca bağış yapıyorlar.
Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD’tan 102 konteyner ev, BM Live Vakfı’ndan 200 tablet bilgisayar…
Madalyonun diğer tarafı: Proje üretilip verilmezse, paralar yardım kuruluşlarının kasaların da kalacak.
İlhan KARAÇAY derledi:
6 Şubat 2023 Pazartesi gecesi Türkiye ve Suriye’de meydana gelen, büyük hasara yol açan iki güçlü deprem ve artçı sarsıntılar sonrasında, dünyanın dört bir yanından gelen yardım ekiplerinin fedakârca çalışmalarından sonra, yine tüm dünya ülkelerinden para ve eşya yardımları yağmıştı.
Yardım ekibi gönderen ve daha sonra ülke çapında bir kampanya ile para toplayan ülkelerden biri de Hollanda idi.
Hollanda’dan giden yardım ekiplerinin kahramanlıklarını medyada okumuş ve görmüşsünüzdür.
Hollanda’daki para yardımı kampanyası da bir başkaydı.
11 Yardım kuruluşunun birlikte organize ettikleri yardım gecesi, tüm medya tarafından ortaklaşa gösterildi ve yazıldı.
Hollanda’da yaşayan Türk kökenli şarkıcı Karsu’nun, depremde kaybolanlara atfen yazılı tercüme ile okuduğu ‘Neredesin sen’ şarkısı ile daha çok duygusallaşan Hollandalılar, Türkler ve diğer ülkeler mensup insanlar, rekor derecede meblağı bulan paralarını esirgemediler.
Canlı yayınlanan yardım kampanyasında her saat yükselen milyonlarca euronun bugünkü toplamı 124,5 milyon euroyu buldu.
Yardımların hâlâ devam etmekte olduğunu göz önünde tutan Giro 555 hesabının Başkanı Michiel Servaes, kampanya hesabının bu yılın sonuna kadar açık kalacağını belirtti.
Servaes, bugüne kadar 32 milyon euroluk bir meblağın yardımzedeler için harcandığını belirtirken, bundan sonra gelecek olan projeler için 1 Mart 2025 tarihine kadar başvuru yapılabileceğini bildirdi.
Michiel Servaes sözlerine şöyle devam etti: “Bu kadar çok yıkımın milyonlarca insanın hayatını büyük ölçüde değiştirdiği ve zorlaştırmaya devam ettiği her iki ülkede de durum hala endişe verici. Neyse ki, Hollanda’daki muhteşem katılım ve Giro555’ten elde edilen büyük meblağ sayesinde yardım kuruluşlarıgüçlenmiş oldu. Bu ölçekte uluslararası yardımın vazgeçilmez halkası olan çeşitli yerel ortaklarla yakın işbirliği içinde çalışıyoruz. Sert kış yaklaşırken acil yardım sağlamaya devam edeceğiz. Ancak şimdi bir sonraki aşamaya da odaklanacağız. Binaların restore edilmesi veya yeniden gelişebilmesi için ekonomiye yatırım yapılması da dahil olmak üzere, afet bölgesine yeniden gelecek perspektifi kazandırmak için ihtiyaç duyulan konularda çalışmalar yapılıyor.”
Servaes Yeniden Yapılanma konusunda şunları söyledi:
“Giro555’in arkasındaki kuruluşlar, acil yardım sağlamanın yanı sıra, yeniden yapılanma, iyileştirme çalışmaları ve perspektif sunmaya da odaklanıyor. Mümkün olduğunca normal yaşamın yeniden başlatılabilmesi için okullar, hastaneler ve su sistemleri onarılarak yerel pazarlara ve ekonomilere destek veriliyor. En savunmasız durumdakiler, önümüzdeki kış aylarında kendi geçimlerini sağlayabilmeleri için mali destek alacak. Pek çok insan hâlâ endişe ve stres duygularıyla mücadele ettiğinden, psikososyal yardımın kapsamı önümüzdeki aylarda daha da artırılacak. Giro555’ten elde edilen gelirler 1 Mart 2025’e kadar harcanacak.”
WORLD VISION PARA DAĞITIYOR
Servaes, şöyle devam etti:“World Vision depremin hemen ardından harekete geçti. Acil yardımımız, kısmen Giro555’ten gelen para sayesinde, şu anda Türkiye ve Suriye’de neredeyse bir milyon erkek, kadın ve çocuğa ulaştı. World Vision, temiz ve güvenli içme suyuna öncelik verdi ve ailelere hayatta kalabilmeleri için nakit kuponları sağladı. World Vision, etkilenen okulların öğretim materyalleri almasını sağladı. 32 binden fazla çocuğa psikososyal
destek verildi. Bu arada on beş okulun onarılması ve mağdurlar için acil konut oluşturulması için yerel halkla birlikte hazırlıklar yapıldı.”
MADALYONUN DİĞER TARAFI Hollanda’daki yardım kampanyalarının, hangi ülke olursa olsun cömertçe yapıldığına şahit olmaktayız. Kampanya Türkiye için olduğu zamanlarda, buradaki Türkler’in katkısıyla daha bonkörce davranıldığı da malumdur.
1999 yılındaki Marmara depremi sonrasında da, yine muhteşem bir kampanya sonunda 67 milyon toplanmıştı. Televizyondan canlı yayınlanan o kampanya’ya Prensesler, Bakanlar ve ünlüler de katılmıştı. Ne var ki toplanan paralar yine 11 yardım kuruluşuna pay edilmişti. Şubat 2000’de yapılan bir toplantıda yardım paralarının neden paylaşıldığını sorduğum zaman aldığım cevap şu olmuştu: “Tüm yardım kuruluşları ortaklaşa faaliyet gösterdikleri için meblağ paylaşıldı. Her kuruluş ayrı ayrı projelere harcama yapacak.” Ben de, “Böylece meblağ çarçur ediliyor” diye bağırıp, kızgınlıkla dışarı çıktığım zaman, Kızılhaç’ın başkanı arkamdan geldi ve beni yatıştırarak bilgi vermeye çalıştı. Ama ne yazık ki, yardım kuruluşlarına yeteri kadar proje gelmeyince o paraların çoğu, kuruluşların kasalarında kaldı.
Şimdi de 125 milyon euro gibi rekor bir meblağ toplandı. Yapılan açıklamalara bakıldığı zaman, bu meblağ yine kuruluşlar arasında pay edildi. Kuruluşlar şimdi proje bekliyorlar. Açıklamalara bakılırsa, 1 Mart 2025’e kadar başvuru bekleniyor. Demek oluyor ki, yine bir yığın para kasalarda kalacak. Bu nedenle gerek Türkiye’deki ve gerekse Hollanda’daki Türkler ve kuruluşlar proje üreterek bu kuruluşlara vermeliler. 11 Kuruluşun isim ve logoları altta:
HOLLANDALI TÜRKLER DE BÜYÜK FEDAKÂRLIK YAPIYORLAR
Hollandalılar’ın yaptığı fedakârca yardımların yanında, ülkede yerleşik Türkler de yardımdan geri kalmadılar. Hem de bonkörlükte sınır tanımadan…
Çeşitli Türk kuruluşları ve işadamlarının yardım kampanyalarından ikisini sizlere sunmak istiyorum.
HOTİAD’TAN 102 KONTEYNER EV
Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD, depremzedeler için 500 bin euro gibi büyük bir meblağı gözden çıkardı ve tam 102 konteyner evi Hatay’a gönderdi.
HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Konteynerleri aldık ve gönderdik ama, bunları yerleştirmek için arsaya ihtiyaç vardı. İrtibat kurduğumuz AFAD ve mahalli yöneticilerin yardımı ile Serinyol’da bir arsa verildi. Altyapı işlerini de halledilmesinden sonra o arsaya 90 konteyner sığdırabildik. Arta kalan 12 konteynirin ikisini Samandağ Belediyesine, 10 tanesini de iki sivil toplum kuruluşu aracılığı ile yine Samandağ’a verdik. Şu anda çevre düzenleme, aydınlanma, yerleştirme, çit çekme işleri yapılıyor. Bir iki hafta içinde bu çalışmalar tamamlandığı zaman teslim ve açılış programı yapılacak. O mutlu günü sizlere haber vereceğim.”
Biz de o mutlu güne katılabilmek için heyecanla bekliyoruz.
Hollanda’da Benim Sigortam (BM) sahibi Mehmet Keskin’in inisiyatifi ile kurulmuş olan, başkanlığını bir Hollandalının, Koordinatörlüğünü de Mehmet Emin Ateş’in yaptığı BM Life Vakfı da, depremzedeler için çeşitli yardım kampanyaları gerçekleştirdi. İlk etapta depremzedeler için yazlık ihtiyaçlar gönderen BM Life Vakfı, ikinci etapta 200 öğrenciye tablet bilgisayar dağıttı.
Mehmet Keskin ve Mehmet Emin Ateş, gazeteci dostumuz Yavuz Nüfel ile gittikleri deprem bölgesinde duygulu anlar yaşadılar.
Dostumuz Yavuz Nufel’in konuyla ilgili haberi şöyle:
Deprem sonrası başlatılan kampanyanın ilk etabında bölgeye yazlık giyecek ve malzeme getirerek dağıtan BM Life, kampanyanın ikinci etabında Eğitime Destek Projesi ile Hatay’da girişimlerde bulundu.
Hollanda’da Türk iş adamları tarafından kurulan ve faaliyetlerini başarılı şekilde yürüten BM Life Vakfı, 6 Şubat depreminin Hatay’da oluşturduğu maddî ve manevî zararların telafisine katkı amacıyla sürdürdüğü uzun soluklu kampanya çerçevesinde yardımlara devam ediyor.
Yardımları birinci elden ihtiyaç sahiplerine ulaştırma prensibinden taviz vermeyen BM Life Vakfı, Yönetim Kurulunu temsilen Kordinatör Mehmet Emin Ateş ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Keskin, proje kapsamında yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşları aracılığı ile tespit edilen öğrencilere tablet bilgisayaralarını tek tek teslim etti.
BM Life Vakfı heyeti, Hollanda Ankara Büyükelçiliği’ni temsilen, Gaziantep Hollanda Fahri Konsolosu Bora Tezel ile birlikte Hatay’da faaliyetlerine başladı. Ekibe Mustafa Kemal Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hüseyin Kürşat Türkan ve Öğretim Üyesi Dr. İsa Kılıç ile Türkiye’de görev yapan gazeteci Yaşar İliksiz eşlik etti.
Türk, Ermeni, Süryani, Hristiyan Yahudi, Alevi, Sünni cemaatleri ile Kilise, Cami, Havra ayırmadan, ibadethaneleri, AK Partili, MHP’li, CHP’li belediye başkanları, İskenderun Kaymakamı, ilk okullar, imam hatip okulları, meslek okulları ziyaret edildi…
Önceden tespit edilen ve yukarıda adı geçen dini inancı/ siyasi görüşü ne olursa olsun, depremde anne ve babasını kaybetmiş öğrenci çocuklara tablet bilgisayar teslim edildi.
BM life bölgenin sosyolojik yapısını da göz önüne alarak oluşturduğu logo ve afişlerde de bu hassasiyete dikkat etti.
Vakıfın 20 bin Euro ile başlattığı kampanya çığ gibi büyümüştü. Yaz öncesi bölgeye yazlık ihtiyaç getiren BM Life, okulların açılması ile birlikte, şimdi de 200 tablet bilgisayar ile kampanyayı sürdürüyor.
Mehmet Emin Ateş ve Mehmet Keskin, BM Life kampanyaları hakkında şunları söylediler: “5 ay gibi kısa bir sürede bölgeye ikinci gelişimiz ama sonuncu olmayacak. En kısa zamanda tekrar geleceğiz. Çünkü şeffaf oluşumuz, bize olan güven çok önemli. Bu yüzden hayırseverler imkânları dahilinde sürekli maddî destek vermeye devam ediyor. Bölgenin ihtiyacı çok.
O yüzden son enkaz parçası yerden kalkmadan, son aile evine girmeden biz de kampanyalarımıza son vermeyeceğiz. Hollanda’da bizi destekleyen vatandaşlarımıza iş adamlarımıza, Fahri Konsolosumuz Bora Tezel nezdinde Hollanda Büyükelçiliğimize ve Hollanda’ya teşekkürü borç biliyoruz.”
Son gün: İskenderun’dan Samandağ’a
Türkiye’deki depremzede öğrencilerin eğitimlerine katkı için bağışladığı tablet bilgisyarları ilk elden sahiplerine ulaştırmak için, BM Life Vakfı Yönetim Kurulunu temsilen Hatay’da bulunan Koordinatör Mehmet Emin Ateş ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Keskin ilk iki gün yoğun ziyaret trafiğinin ardından üçüncü gün temaslarına başladı.
BM Life Vakfı heyetine mihmandarlık eden Mustafa Kemal Üniversitesinden Doç. Dr. Hüseyin Kürşat Türkan ve Öğretim Üyesi Dr. İsa Kılıç ile Türkiye’de görev yapan gazeteci Yaşar İliksiz’in, üçüncü gündeki ilk durağı, İskenderun Kaymakamlığı oldu. İskenderun Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek, Türk misafirperverliğinin gerektirdiği şekilde ağırladığı misafirlerine, deprem bölgesi ve yapılan yardımların dağıtımında gözettikleri ilkeler hakkında bilgi verdi.
İlk iki gün boyunca hemen her dini kesimden ve kültürden kurumları ziyaret eden ekip, zaten yardımların din, dil, kültür ve soy farkı gözetilmeksizin herkese ulaştırıldığına şahit olmuştu. Depremin yol açtığı hasarın büyüklüğüne ve kapanan yollara ve yaşanan tüm olumsuz etkenlere rağmen Türkiye Cumhuriyeti devletinin bunu nasıl başardığının sırlarını usta diplomat Murat Sefa Demiryürek açıkladı.
BM Life Vakfı ekibi ise Kaymakam Demiryürek’e bundan sonra deprem bölgesine yapmayı planladıkları kalıcı yardımlar hakkında bilgi verdiler.
Ekibin bir sonraki durağı İskenderun Bilsem (Hatay / İskenderun Bilim ve Sanat Merkezi) oldu. Kurum Müdürü Ahmet Yelseli ve kurumda seçkin öğrencilere eğitim veren öğretmenler ekibi karşılayarak, tablet bilgisayar verilecek öğrencilerle tanıştırdılar. Bu ziyarette BM Life Vakfı’nın bir başka önemli eğitim hizmeti de kendisini gösterdi. Depremzede öğrencilere online yabancı dil eğitimi projesine katkıda bulunan kurum öğretmenlerinden Filiz Yüksekbaş, gelinen nokta, yapılması gerekenler ve geleceğe dair planlar hakkında bilgilendirmede bulundu. BM Life Vakfı Koordinatörü Mehmet Emin Ateş, depremzede öğrencilere yabancı dil eğitimi projesini çok önemsediklerini ve gereken her desteği vereceklerini söyledi.
Daha sonra öğrencilerin tablet bilgsayarları takdim edildi. Öğrencilerin her birinin diğerinden zeki ve her birinin diğerlerinden daha büyük hedefleri olması dikkat çekti. Bilimkurgudan uzay teknolojisine, iletişimden sosyo kültürel kalkınma projesine kadar farklı hedeflere sahip öğrencileri takdir eden BM Life Vakfı heyeti, eğitimcilerden bu gençlere hayallerini gerçekleştirmeleri için gereken her yardımı yapmalarını rica etti. Eğitimciler de öğrencilerinin yüksek potansiyellerinin farkında olduklarını ve onları ülkenin geleceğinde önemli noktalara taşımanın üzerine düşen büyük vazife olduğunu belirttiler…
Gezinin sonraki durağı Samandağ Belediyesi idi. İlk gün MHP’li bir belediye başkanına konuk olan BM Life Vakfı ekibi, son gün CHP’li bir belediye başkanına konuk olarak, inançlarda olduğu gibi siyasi görüşte de fark gözetmediklerini gösteriyordu. Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz, ekibin gelişine çok sevinmişti.
BM Life Vakfı günün son ziyaretini Türkiye’nin tek Ermeni köyü olan ve şu anda mahalle statüsünde yer alan Vakıflı Köyü’ne gerçekleştirdi.
Köyde Ermenice, Türkçe, Arapça ve Farsça konuşan köylülerle karşılaşan ekip, Türkiye kültür mozaiğinin doğurduğu bu ilginç manzaraya hayran kaldı. Ermeni mahallesinin 30 yıldır muhtarı olan Berç Kartun, köylerinde can kaybı olmasa da pek çok evin yıkıldığını ve diğer mahallelerde ölen Türk, Kürt, Arap, Alevi vatandaşların ölümlerinin onları da çok üzdüğünü dile getirdi. BM Life Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Keskin, aynı acıyı binlerce kilometre uzaktan kendilerinin de yaşadığını belirterek, “Felaketler ve sıkıntılarda insanın kimliğine, inancına, kültürüne bakılmaz. İnsandır önemli olan. Bir insanın diğerinden farkı yoktur. BM Life Vakfı olarak 3 gündür Müslüman, Hrıstiyan, Ermeni, Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, Protestan, Katolik, Ortodoks demeden tüm depremzedelerin acılarına ortak olduk. Keşke elimizden daha fazlası gelse diyoruz. Buradan tüm dünyaya, bu coğrafyanın çok daha uzun süre yardımlara muhtaç olacağını belirtmek istiyorum. Sizlere de bu hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum” dedi.
BM Lİfe Vakfı ekibi, güneşin batışı ile birlikte yorgun ve bitkin halde istirahate çekilirken yüreklerinde buruk bir mutluluk vardı. Tüm yardımlara ve devletin tüm organları ile yaraları sarabilmek için seferber olmasına rağmen, insanlar zorlu yaşam şartları içinde yaşıyorlardı ve ekip onlardan sadece bir avucuna yardım eli uzatabilmişti. Bu onların yüreğini burkan taraftı. Diğer yanda ise çocukların gözlerindeki mutluluk ışıltısı ve sevinç çığlıkları vardı… Ekip üyeleri birbirlerine, son mağdurun yarası sarılana kadar bu topraklara yardım ulaştırılması için gayret sarf etme sözü verdiler…
Pek çok Batılı büyükelçinin davetli olduğu iki saatlik konser Amsterdam OBA salonunda saat 20.00’de başlayacak.
Yunus Emre Enstitüsü’nün organize ettiği konsere giriş bedava.
İlhan KARAÇAY
Hollanda’da günümüzün en heyecan verici ve ilgi çekici genç dörtlülerinden biri olan ‘Viride Kwartet’, ünlü Türk komponistler Adnan Saygun ve Fazıl Say’ın eserlerini Amsterdam’da icra edecekler.
Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nün organize ettiği konser, 30 Ekim Pazartesi akşamı saat 20.00’de OBA (Openbare Bibliotheek Amsterdam) salonunda verilecek.
İki saat sürecek olan konserde, sanatseverlere Bella Bartok en Franz Schubert’ten de eserler sunulacak. Hollanda Korosu’nun eski başkanı müzikolog Leo Samama da, Türkiye’nin müzik geleneğini anlatacak.
Pek çok Batılı Büyükelçi’yi de bu konsere davet ettiklerini belirten Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Adil Akaltun, konsere girişin ücretsiz olduğunu söyledi.
VİRİDE DÖRTLÜSÜ’NÜ TANIYALIM
Viride Dörtlüsü, kemancılar Salomé Bonnema ve Nadia ten Kate , viyolacı Sedna Heitzman ve çellist Jurre Koopmans‘tan oluşuyor . Üyeler, Lahey Kraliyet Konservatuvarı’nın Genç Yetenekler Okulu’nda okudukları dönemde, genç yaşta arkadaş oldular. 2017 yılında ortaokul yıllarında yoğun bir şekilde dörtlü olarak çalmaya başladılar. Dördü de daha sonra aynı konservatuvarda lisans programına geçti.
Dörtlü, Orlando Festivali, Zeister Muziekdagen, Schiermonnikoog’daki Festival, Jong Talent, Crans Montana Classics (İsviçre), Seminario Internacional Ciudad de Guadix (İspanya) ve Festival Residart (İtalya) gibi birçok uluslararası festival ve kursa katıldı. Ayrıca genellikle Avri Levitan’ın liderliğindeki Musethica projelerinin bir parçası oluyorlar.
Dörtlü, Gary Hoffman, Mathieu Herzog, Marcin Sieniawski gibi birçok tanınmış müzisyenin yanı sıra, Matangi Quartet, Dudok Quartet Amsterdam, Cuarteto Casals, Cuarteto Quiroga, Quartetto di Cremona ve Jerusalem Quartet üyelerinden dersler aldı.
Viride Quartet’in sesi, ulusal televizyonlarda pek çok kez duyuldu. (örneğin Podium Witteman televizyon programı sırasında)
Ayrıca Amsterdam’da ‘Royal Concertgebouw’ ve ‘Muziekgebouw aan ’t IJ’, Utrecht’te ‘TivoliVredenburg’, Rotterdam’da ‘De Doelen’, Nijmegen’de ‘Concertgebouw de Vereeniging’, Eindhoven’de ‘Muziekgebouw’da ve daha bir çok ünlü salonda konserler verdiler.
İSİM BİLDİRMENİZ YETERLİ
30 Ekim’deki bu konseri izlemek isteyenler 020-5230900 numaralı telefona veya amsterdam@yee.org.tr email adresine isimlerini bildirebilirler.
OBA (Amsterdam Halk Kütüphanesi) Oosterdokskade 143 1011 DL Amsterdam
BBB Partisi, Türk adayı Yasin Makineli’yi, sözde ‘Ermeni Soykırımı’nı tanımadığı için listeden çıkardı.
17 Yıl önce de, iki siyasi parti, üç Türk adayı aynı bahane ile aday listesinden çıkarmıştı.
Makineli, partisinin siyasi başkanının, “Temsilcilerimiz, her konuda kendi düşünce ve inançları doğrultusunda hareket edebilir” sözüne güvenerek aday olduğunu belirtti.
Hollanda Türkleri, Makineli’nin bir başka partiden veya bağımsız aday olmasını istiyorlar.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da 17 yıl önce yapılan 2006 genel seçimlerinde yaşanan bir komedi, günümüzde de yaşanıyor.
2006 milletvekili seçimlerinde, ülkenin en güçlü siyasi akımları olan Sosyal Demokrat Parti (PvdA) ve Hristiyan Demokrat Parti (CDA), listelerinde yer alan Türk kökenlilerin, sözde Ermeni
soykırımını tanımalarını istemişti. Türk kökenli adaylar, “Bu konu siyasi değil, tarihi bir konudur, bilim insanlarının konusudur” demişlerdi. Ancak, PvdA ve CDA ikna olmadı. PvdA’dan Erdinç Saçan, CDA’dan Osman Elmacı ve Ayhan Tonca, antidemokratik bir şekilde milletvekili aday listelerinden atılmışlardı.
Hollanda Türk toplumu kelimenin tam anlamıyla şoke olmuştu. Hızlı bir şekilde, çeşitli toplantılar yapılmıştı. Toplantılar Türk Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcilerinin katılımıyla gercekleşmişti. Yeni bir parti kurup seçimlere katılmak dahil bir çok alternatif yol gündeme gelmişti. Türk Sivil Toplum Kuruluşları, Türk medya temsilcileri ve Türk kökenli siyasetçiler, startejik oy kullanma yolunu seçmişlerdi.
Hollanda Türkleri, o seçimlerde stratejik oy kullanmışlardı. Adaylarına, sözde ‘Ermeni Soykırımı’ dayatması yapmayan D66 Partisi listesinde yer alan Fatma Koşer Kaya’ya oy verilmesi çağrısı yapılmıştı. D66 partisi fazla milletvekili çıkaramıyordu. Fatma Koşer Kaya ise listenin seçilemeyecek kadar gerisindeydi. Ana akım siyasi partiler tarafından hesaba alınmayan Türklerin oyları, o seçimlerde, hem Fatma Koşer Kaya’nın tercihli oylarla milletvekili seçilmesini, hem de D66 Partisinin güçlenerek parlamentoya girmesini sağlamıştı.
17 Yıl önce, üç Türk’ün aday listelerinden çıkarılmasından sonra, şimdi de Yasin Makineci aynı komediye maruz kaldı.
Hollanda Türklerinin siyasi katılım süreçlerinde yaşanan bu talihsiz olayın üzerinden tam on yedi yıl geçti. Ancak, yine bir Türk, önümüzdeki 22 kasım tarihinde yapılacak erken seçimlerde, aynı saçmalıkla karşı karşıya kaldı. Boer Burger Beweging (Çiftçi Halk Hareketi-BBB) partisi, sözde Ermeni soykırımını kabul etmediği için, milletvekili listesinde yer alan Yasin Makineli isimli Türk siyasetçiyi aday listesinden çıkardı ve tarih tekerrür etmiş oldu. (Büyük tesadüf: 17 yıl önceki seçim de 22 Kasım günü yapılmıştı. 17 yıl sonraki seçim de tesadüfen 22 Kasım’a denk geliyor)
17 YIL SONRA AYNI KOMEDİ
Hollanda ve Türk medyasında geniş bir şekilde yer alan Yasin Makineli olayını, değerli meslektaşım Fatih Özyar, SABAH gazetesinde, Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör kardeşim de Hollanda Postası haber portalında ele almışlar.
Hollanda’nın ana akım gazetelerinden Algemeen Dagblad ve 28 yerel gazete aynı konuyu, “Sürpriz adaylıktan Paria’ya” başlığı ile yayınladılar. Yaşananların arkasında neler olduğunu genişçe anlatan haberde, kullanılan ‘parya’ kelimesi ile, (Kast dışı kalan, hiç bir toplumsal sınıftan olmayan, her türlü haklardan yoksun) Yasin Makineli’yi destekler imajı bıraktılar.
Sözü edilen gazeteler haberi şöyle verdiler:
“Yasin Makineli, yapacağı seçim kampanyaları için, agendasında bulunan tüm randevuları silip atmıştı. Ama, Veenendaal Belediye Meclis Üyesi Makineli ile BBB partisi arasındaki evlilik, başlamadan önce kopmuştu.
BBB partisinin aday listesi eylül ayında yayınlandığı zaman, listedeki isimler mutlu ediciydi. Tıpkı 24 yaşındaki Yasin Makineli gibi…
Veenendallı , yerel siyasetin yabancısı değildi. Daha önce DENK Partisi adına, sonra da Yerel Veenendaal partisi adına dört yıldır Belediye Meclis Üyeliği yapmakta olan Makineli, çiftçi ve halkı korumakta olan bir partiye girmekten memnuniyet duyduğunu söylemişti.
Makineliye cazip gelen bir başka neden, aynı partinin Siyasi lideri Caroline van der Plas’ın, “Temsilcilerimiz, her konuda kendi düşünce ve inançları doğrultusunda hareket edebilir” sözüydü. Demek oluyordu ki, üyeler, fraksiyonun kabulü doğrultusunda oy verme mecburiyetinde değildi. Bu, Makineli için muhteşemdi.
Ne var ki, daha işe başlamadan Makineli’ye bir dayatma yönlendirilmişti.
Türkiye’de hasta bir akrabasını ziyareti sırasında kendisine gelen bir telefonda, Ermeni Soykırımı ve İsrail-Filistin konusundaydı bu dayatma.
Kendisinden ‘Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır’ şeklinde bir açıklama yapması istenen Makineli’den, bir kaç yıl önce sosyal medya hesabından, İsrail’in Filistinlilere yaptıklarıyla ilgili paylaşımdan dolayı, İsrail Enfermosyan ve Dökümantasyon Merkezi (CIDI)’den de özür dilemesi istenmiş. Hem de aynı gün yazılı olarak gönderilmesi kaydıyla…
Makineli, tabii ki bu isteği anında, “Bu konuda karar vermek siyasetçilerin değil, tarihçilerin kararına bakmak lâzım” diyerek ret etmiş.
KİMLER İSPİYONCU ?
Makineli’yi tereddütsüz aday yapan BBB partisinin, kısa bir süre içinde neden böyle bir karar aldığı, partinin Kampanya Lideri Vermeer’e soruldu. Makineli’nin, “Bu işin arkasında DENK partisi var. Sanırım Tunahan Kuzu başkanımız ile konuşmuş” iddiasına cevap veren Vermeer, “Benim Tunahan Kuzu ile konuşmuş olduğum doğru ama, Ermeni konusundan hiç söz etmedik” dedi.
Bu konuda DENK partisinden de yazılı bir açıklama yapıldı ve Makineli’nin suçlamasına katılmadıkları belirtildi.
Tunahan Kuzu’nun kendisini ‘gammazladığını’ ileri süren ile Yasin Makineli, iyi günlerinde bu fotoğrafı çektirmişti.
BAĞIMSIZ ADAYLIK Veyis Güngör’ün de yazmış olduğu gibi, şahsım ve görüştüğüm pek çok akil dost, Yasin Makineli’nin ya başka bir partiden aday olmasını veya bağımsız aday olmasını tavsiye ediyorlar. Tabii ki vakit gecikmediyse.
Eminim ki, 17 Yıl önce nasıl ki Fatma Koşer Kaya ismine odaklandıysak, bu kez de Yasin Makineli adına odaklanır ve 17 yıl önceki zaferimizi tekrarlarız.
17 YIL ÖNCEYİ HATIRLAYALIM
İşte o üç isim: Partileri tarafından, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için, partileri tarafından aday listesinden çıkarılan Erdinç Saçan (solda), Ayhan Tonca (ortada) ve Osman Elmacı (sağda) objektifimize bu hatıra pozunu vermişlerdi.
İşçi Partisi Erdinç Saçan’ı, Hristiyan Demokrat Parti de Ayhan Tonca ve Osman Elmacı’yı, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için adaylık listesinden çıkarmıştı. Bu davranış Hollanda’daki Türk toplumunu üzmüş ve rencide etmişti. Bu yazının bir bölümünde okumuş olacağınız gibi, Hollanda’daki Türk dünyası ayaklanmıştı. Çeşitli toplantılar ve istişarelerden sonra Demokrat 66 Partisi adayı Fatma Koşer Kaya’yı destekleme kararı alındı. Şahsımın da desteklediği bu karardan sonra, Türk kökenlilerin verdikleri oylar ile Fatma Koşer Kaya tercihli oylar ile seçildiği gibi, D66 Partisi de güçlenmişti.
İŞÇİ PARTİSİ PİŞMAN OLMUŞTU
Seçim sonrasında görüştüğüm İşçi Partisi lideri Wouter Bos’a, Ermeni Soykırımı iddiasının kocaman bir yalan olduğunu dökümanlar göstererek anlatmıştım. Wouter Bos’a, bir Hollandalı gazetecinin 25 Mayıs 1920’de Algemeen Handelsblad’ta yayınladığı haberi gösterdim. Haberde, Türkler’in soykırım yapmadığı ve kendilerine ihanet eden Ermeniler ile savaşıldığı, bu nedenle de iki tarafın fazlasıyla zayiat verdiği anlatılıyordu.
Ayrıca, Ermeni tarihçi Dabağyan’ın da, Hollanda gazetelerinde yayınlanan “Soykırım değil” başlıklı yazısını gösterdiğim Bos, mimikleri ile yaptığı hareket ile yanlışlık yaptıklarını anlatmaya çalışmıştı.
Wouter Bos şöyle devam etmişti:
Gerek parti, gerek kendimin seçtiği iletişim şekli ve gerekse bu kelimenin dikkatsiz olarak kullanılmasında ise bu hususta üzgünüm.
Wouter Bos “Malumunuz, artık adet haline getirdiğimiz Türk medyasıyla bu görüşmeyi bu senede tekrarlıyoruz. Bu günün en önemli konusu Ermeni meselesi. Ben, daha doğrusu biz şunun farkındayız: Son dönemlerde gerek partinin gerek benim bu tartışmadaki görüşlerimiz hakkında çok yanlış anlaşılmalar meydana gelmiştir. Bunun sebebi şu ana dek bu mesele hakkında gerek parti, gerek kendimin seçtiği iletişim şekli ve gerekse bu kelimenin dikkatsiz olarak kullanılmasında ise bu hususta üzgünüm. Bu meselenin çok önemli olduğunu, gerek yandaşlarımızın, gerek üyelerimizin çoğunun nezdinde çok önemli olduğu ve halende önemli olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle bu hususa bugün açıklık getirme fırsatı bana verildiği içinde ayrıca müteşekkirim. Bu hususa ilk önce şu tespitle açıklık getirmek istiyorum: PvdA partisinin Ermeni meselesi hususundaki görüşü Hollanda’daki diğer siyasi partilerinin ve aynı zamanda Hollanda hükümetinin aynısıdır. Bu görüş: Yüzyılın başında Türk ve Ermenilerin de katıldığı savaşta çok kişi yaşamını yitirmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılmasıyla sonuçlanacağı bu süreçte Türkiye’de kendi tarihinin bu kısmıyla da yüzleşip çözüme kavuşturması gerektiğini düşünmekle birlikte bu konuyu şu anda aynı zamanda yürürlükte olan başka bir tartışmayla ayırt etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu tartışmanın salt uluslar arası hukuki tartışma olduğu ve yine Cenevre sözleşmesinin unsurlarına göre kesin şartlarına göre de bir soykırım olup olmadığı tartışması hakkında gerek hükümet gerekse diğer partiler ve bizim partimizin görüşü bu hususta görüş belirtmemekte.
Hukukçular çözsün
Fakat ama bu soruna özellikle hukukçular ve tarihçiler tarafından araştırılması gerektiğini ve Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım sürecinde tarafların bu konuda bir çözüme ulaşmaları ve tabiî ki ilk planda Türkler ve Ermeniler, biz çözüme ulaşmalarını ümit ediyoruz. Bu kapsamda Türkiye’nin arşivlerini açmaya hazır olmasını sevinçle karşılıyor Ermenilerinde Türkiye’nin çözüme katkı adına yapmış oldukları adımı aynı bir şekilde yapmalarını ümit ediyoruz. Bu konuda kısaca anlatacağımız budur.
DEMOKRAT ’66 PARTİSİ
Ülkenin en büyük iki partisi Hıristiyan Demokrat Parti ve İşçi Partisi’nin, üç Türk kökenli adayı, Ermeni soykırım iddialarını kabul etmedikleri gerekçesiyle aday listelerinden çıkarmasına, siyasi partiler içinde yalnızca Demokratlar 66 Partisi tepki göstermişti. Demokratlar 66 lideri Aleksander Pechtold, “Hollandalı bir milletvekili adayına Hollanda tarihiyle ilgili nasıl görüş sorulmuyorsa, etnik kökeninden dolayı bir Türk’e de geçmişiyle ilgili soru sorulamaz” diyerek, bunun düşünce ve ifade özgürlüğü ile çeliştiğini savunmuştu.Türk adaylara yapılan baskıya karşı yalnızca bu partiden gelen tepki, Türk seçmeni için yakın zamana kadar çok tanınmayan bu partiyi, ‘daha bilinir-tanınır’ hale getirmişti. Bu partiden milletvekili olan Fatma Koşer Kaya’nın da, ülkedeki 16 – 65 yaş arası bütün yabancılara ülkeye hangi tarihte geldiklerine bakılmaksızın, Hollandaca dil ve uyum kurslarına alınması zorunluluğunu öngören ‘Uyum Yasasına’ 150 kişilik Temsilciler Meclisi’nde, geçen yaz yapılan oylamada, tek başına hayır oyu vermesi de, Türk toplumunun dikkatlerinden kaçmamıştı.