HOLLANDA’YA İLK KEZ BOEING 737 MAX 9 KAZANDIRDI,
AIRBUS 350 İLE DE RAKİBİNDEN İNTİKAM ALACAK.
Antiller’deki Curaçao uçuşlarında fiyat artıran bir rakibine kızan Corendon, aldığı 432 koltuklu Airbus 350-900 uçağı ile yarı fiyata uçacak.
Corendon Airlines (Türkiye), Corendon Airlines (Avrupa) ve Corendon Airlens (Hollanda) olarak üç ayrı şirketi olan Corendon’un uçak filosu 38 oldu.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Atilay Uslu ve Yıldıray Karaer’in sahibi oldukları Corendon Tur Operatörlüğü ve Corendon Airlines grubu, bu iki branştan başka otelcilikte de büyümeye devam ediyorlar.
Tur operatörlüğünde ve uçuşlarda Türkiye ile büyüyen Corendon, şimdilerde Yunanistan, İspanya, Mısaır, Portekiz, Birleşik Arap Emirliği, Dubai, İtalya, Bulgaristan, Hollanda, Bali, Endonezya, Curaçao, Bonaire, Gambia, Zanzibar, Brezilya, Kuzey Makedonya, Belçika, Avusturya ve Dominik Cumhuriyeti’ne servis yapıyor.
Corendon firmasının iki sahibi Yıldıray Karaer (solda), Atilay Uslu (sağda) ve Corendon Airlens’in Türkiye’nin Hollanda’daki müdürü Berk Güden, Hollanda’da havacılık dünyasını sarsıyorlar.
Havacılık dalında, Corendon Airlines Türkiye, Corendon Airlines Malta ve Corendon Airlines Hollanda isimleriyle üç şirketi olan firma, hem büyüyor ve hem de uçaklarını gençleştiriyor.
Corendon Airlines Türkiye’nin Hollanda müdürlüğünü yapan deneyimli havacı Berk Güden, filolarında toplam olarak 38 uçak bulunduğunu belirtirken, daha çok kâr etmekten ziyade, konfora önem verdiklerini belirtiyor. Corendon Havayolları’ndaki uçak dağılımı şöyle: Corendon Türkiye 20, Corendon Avrupa 15, Corendon Hollanda 3.
İLK HAMLE AİRBUS 350-900
Corendon firması, Antil adalarında inşa ettiği muhteşem otelleri için Hollanda’daki müşterilerini bir başka havayolu şirketi ile taşıyordu. Havayolu şirketi, bu uçuş için 600-700 euro fiyat biçmişti. Toplu koltuk satın alan Corendon’a da daha ucuz bir fiyat uyguluyordu. Haftada iki uçuşunu bire indiren bu havayolu şirketi, hem yolculardan ve hem de Corendon’dan 1000 euronun üzerinde bir meblağ istemeye başlayınca işler değişti. Ortaklar Yıldıray Karaer ve Atilay Uslu, büyük uçak arayışlarının sonucunu İspanya’da elde ettiler. İspanyol Havayolları’ndan 432 kişilik Airbus 350-900 uçağını filosuna katan firma, 3 Kasım’da başlayacak olan uçuşlar için 400 euro civarında bir meblağ alacak. Haftada beş kez uçacak olan ve yılda 220.000 yolcu taşıması beklenen Corendon, böylece rakip havayolu şirketinden intikamını da almış olacak.
Airbus 350-900 uçağında sadece ekonimi sınıfı var. Ama uçak son teknoloji ile donanmış. Oturma rahatlığı, yeme içme servisi, daha sağlıklı havalandırma ve ücretsiz el çantası avantajları da var.
CURAÇAO’NUN ÖNEMİ
Curaçao uçuşunun Corendon için önemi çok büyük. Zira Corendon burada muhteşem bir otel inşa etti. ABD ve çevreden gelecek olan yolcular için uçuş imkânları hazırlayan Corendon, Hollanda’dan gidecek olanlar için çıkarılan zorluğu bu şekilde çözmüş oldu.
İKİNCİ HAMLE BOEING 737 MAX 9
Corendon Airlines Hollanda, elinde bulundurduğu 3 adet Boeing 737-800 uçağını elden çıkarıp, yerine süper modern Boeing 737 MAX 9 uçağı alma kararını geçen yıl şubat ayında almıştı. Hollanda’da hiç bir havayolunun elinde olmayan bu uçaklar, daha o günlerde basında geniş yer almıştı. Hatta geçtiğimiz mayıs ayında bile medyadaki haberlerde, ilk uçağın bugünlerde geleceği haberi verilmişti.
… ve işte o gün gelip çattı. Sitayişle sözü edilen Boeing 737 MAX 9, geçtiğimiz Cumartesi günü, Seattle’deki fabrika uçuş pistinden kalkarak, Amsterdam’ın Schiphol Havalimanı’a geldi.
Benzerlerinden daha sessiz ve daha tasarruflu olan bu uçakların diğer ikisi önümüzdeki aylarda Hollanda’ya gelecek.
Böylece, Hollanda’da ilk Boeing 737 MAX 900 uçağına Corendon sahip oldu. Daha önce TUİ Havayolları, daha küçük olan 737 MAX 8’leri kullanmıştı.
BUGÜN ‘TÜRK’ YAKIŞTIRMASINI ŞİDDETLE RET EDİYORSANIZ, YARIN BAŞBAKAN OLDUĞUNUZ ZAMAN TÜRKLER’E VE TÜRKİYE’YE YAKLAŞIMINIZ NE OLACAK?
Televizyon programında, “Şimdi sizin ülkenize biraz değinelim” sözüne karşı, “Türkiye Benim ülkem hiç olmadı” yanıtını veren Dilan Yeşilgöz, “Ben hiç bir zaman Türk pasaportu kullanmadım” diyerek, Türklüğe nefretini ortaya serdi.
Başta şahsım olmak üzere, Hollanda’daki Türklerin çoğunun takdir ettiği ve sıcak ilişki kurmaya çalıştığı Yeşilgöz, “Türkiye geçen yıl bana vatandaşlık numarası ve pasaport vermek istedi ama ben ret ettim” diyerek, nefretini perçinledi.
Aynı televizyon programında, “Hollanda’da bugün sosyal yardım ödeneği ne kadardır” sorusuna “1800 euro” diyen Yeşilgöz, gerek stüdyodakiler ve gerekse seyiciler tarafından ayıplandı. Zira bu ödenek sadece 1.216,62 euroydu.
Baba Yücel Yeşilgöz’ün, 1999 yılında yazdığı “Türkiye’nin Mafyası” adlı kitabındaki, “Türk devleti uyuşturucu ticaretinden, yılda 50 milyar gulden kazanıyor” suçlamasına o zaman verilen cevaplar.
İlhan KARAÇAY yorumladı:
Size önce, Bakan oldukları zaman, iki kızımız Dilan Yeşilgöz ve Günay Uslu için yazmış olduğum yorumun giriş paragrafını tekrarlayayım:
Değerli Okurlarım,
İki gün önce servise koyduğum ‘Yeni yılın ilk güzel haberi’ başlıklı haberimde, Hollanda’da kurulan yeni hükümette Günay Uslu ile Dilan Yeşilgöz’ün Bakan olarak görev aldıklarını belirtmiş ve özellikle Günay Uslu’nun, Emirdağlı Ata Uslu’nun kızı oluşu üzerinden esprili vurgulamalar yapmıştım. Gurbete temizlik işçileri olarak gelen yurttaşlarımızın çocuklarının, artık temizlikçi değil, Bakan bile olduklarını vurgulayan bu haberimi en altta sizlere yeniden sunacağım.
Bakan olarak atanan Dilan Yeşilgöz, Türk olmadığını sık sık belirtiyordu.
Olsun, varsın Dilan Yeşilgöz bir Türk kızı olmasın…
Peki, Dilan Yeşilgöz’ün bir Türk kızı olmaması, O’nun Bakan olarak atanmasından söz etmemeyi ve gizli tutmayı mı gerektirir?
Yeşilgöz’ün daha önceleri yaptığı açıklamaları da göz önünde tutarak, O’nun bir Türk veya Türk kökenli olduğunu hiç yazmamıştım. Bu hususa dikkat ederek, haberimi yazarken sadece isimleri belirtmiş ve Türklükten söz etmemiştim.
Zira iyi biliyordum ki, Dilan için Türk veya Türk kökenli deseydim hem bizimkilerin ve hem de Dilan’ın tepkisini çekebilirdim. Zira Dilan da bana, ‘Ben Türk veya Türk kökenli değilim’ diyebilir.
Yukarıdaki paragrafta, Dilan’ın dini ve siyasi tercihine itirazımız olmadığını anlatmaya çalışmıştım.
Daha sonra yazdıklarımda da hep sıcak yaklaştığım ve “Bakanlığı sırasında görüştüğü Türk Bakan ve yetkililerle diyalogu iyi olan ve Türkiye hakkında olumsuz bir tavrı olmayan Yeşilgöz…” diye yazmıştım.
Bundan önceki son yazımda da Yeşilgöz’e bazı sorular yönelterek tavsiyelerde bulunmuştum.
Ama ne yazık ki, Dilan Yeşilgöz, Türkiye ve Türkler’in bu sıcak yaklaşımlarını görmezden gelerek, Hollanda televizyonundaki son röportajında, Türkiye’ye ve Türklüğe nefretini ortaya koymuştur.
İsterseniz, Yeşilgöz’ün televizyondaki söyleşisini, Hollanda medyasında yer aldığı gibi esprili bir şekilde anlatayım:
Dilan Yeşilgöz, College Tour adlı programda misafir. Düşük hükümetin Adalet Bakanı ve VVD Partisi’nin siyasi lideri Yeşilgöz, programı yöneten Twan Huys ile gayet iyi (!) anlaşıyordu. Ama Twan talihsiz şekilde formüle ettiği bir soru karşısında, Yeşilgöz tarafından parmaklarına darbeyi yedi ve bir de parmak işareti aldı.
Yeşilgöz Türkiye’de doğmuştu ve annesi ve kızkardeşi ile Türkiye’den kaçmıştı.
Bir ara “Ben evimden yurdumdan oldum” (Ik ben ontheemd) demişti. Zira, ontheemd kelimesinin manası, içinde yaşadığı sınırlar içinde takibata ve tedhişe uğradıkları için kaçmaya zorlanan demektir. (Mensen die binnen de eigen landsgrenzen op de vlucht zijn, worden ontheemden genoemd. Ze zijn gevlucht voor geweld, vervolging of natuurrampen. Ze vormen de grootste groep die wij helpen. Iemand die op de vlucht is in eigen land wordt binnenlands ontheemd genoemd.) Moderatör Twan Huys Yeşilgöz’e bu söz ile ne demek istediğini sordu. Yeşilgöz de, “Benim doğduğum ülke ile relatif bir bağım yok” dedi. Yeşilgöz daha sonra şöyle devam etti: “Tabii ki oranın bir parçasıyım. Orada akrabalarım var. Ama o ülkeden kaçmaya zorlanmışım. Yani welkom konumunda değildik. Hollanda, olmam gereken ülkeydi ve çok çabuk bir şekilde benim evim oldu.”
Konuşmanın devamında Twan Huys, Türkiye hakkında konuşmak istedi. “Şimdi senin ülken hakkında konuşalım” dedi moderatör. Yeşilgöz, şaşırmış bir şekilde sağa sola baktı ve “ Ihhhhııı, benim ülkem?” “Yeniden”. dedi.
Huys daha önce de aynı hatayı yapmış olduğu için, “Ah özür dilerim bunu söylememem lâzımdı.” dedi. Bu sırada stüdyodakiler gürültülü bir alkış kopardılar.
Twan bu kez, “Şimdi doğduğun yere gidelim. Bu şekilde sorabilirim değil mi?” deyince, Yeşilgöz evet anlamında başını eğdi.
Twan Huys, “Neden bu kadar hassas davranıyorsun” diye sorunca Yeşilgöz, “ Çünkü ben Hollandalıyım ve hiçbir nüans gerekmiyor” cevabını verdi. “Orayı artık kendi ülken olarak kabul etmiyorsun” diyen Twan, Yeşilgöz’den “ Hayır, tabii ki hayır” cevabını aldı.
Moderatör, ortalığın yumuşamasından sonra, “Sizin iki pasaportunuzun olduğu doğru mu? Biri Türk biri de Hollanda pasaportu?” diye sorunca, Yeşilgöz’den aldığı cevap şu oldu. “Ben hiçbir zaman iki pasaporta sahip olmadım Benim hiç Türk pasaportum olmadı. Ben orada yaşarken de olmadı.”
Ama Yeşilgöz, geçen yıl Türk devletinden Türk pasaportu alabileceğine dair bir bildiri almıştı. Kendisine vatandaşlık numarası verilmiş olduğu da belirtilmişti. Yeşilgöz buna teşekkür etmiş ve “Ben böyle bir istekte bulunmadım” demir. Yeşilgöz, “Benim fikrimi kabul edip etmemek Türkiye’nin takdirine kalmış” dedi.
Aynı televizyon programında sorulan, “Hollanda’da bugün sosyal yardım ödeneği ne kadardır” sorusuna, “1800 euro” diyen Yeşilgöz, gerek stüdyodakiler ve gerekse seyiciler tarafından ayıplandı. Zira bu ödenek sadece 1.216,62 euroydu.
Bu televizyon programından sonra Hollanda medyasında Yeşilgöz ile hafif dalga geçişler yer aldı. Okurlardan giden mesajlarda da dalga geçenler çoğunluktaydı.
TÜRKLER’DEN SORU
Tabii ki Türk izleyiciler de Yeşilgöz’e sormaktan geri kalmadılar. Türkler şunu sordular:
“Dilan Hanım, babanızın Hollanda’ya 1981 yılındaki ilticasından üç yıl sonra Hollanda’ya nasıl geldiniz. O zaman Irak ve Suriye pasaportu mu taşıdınız. Yoksa sahte bir pasaport mu?”
Türkler, Yeşilgöz’e ayrıca şu soruyu da yöneltiyorlar: “Dilan Hanım, televizyondaki konuşmanızda, size yöneltilen, ‘Şimdi ülkeniz Türkiye hakkında konuşalım’ sözü, sizi neden çok kızdırdı? Siz Türklüğü tabii ki kabul etmeyebilirsiniz. Ama biri yanlışlıkla size ‘Türk kökenli’ dediyse, bu kadar kızmanıza gerek var mıydı? Kaldı ki siz şimdi bizim de Bakan’ımızsınız belki de Başbakan’ımız olacaksınız. Türkiye ve Türkler’e kin ve nefretinizi, bizim hatırımıza saklayamaz mıydınız?”
İşte böyle değerli okurlarım. Türkiye ve Türkler Yeşilgöz’e sıcak yaklaşmaya çalışırken, kendisinin Türkiye ve Türkler’e karşı böylesi haşin tutumu gerçekten üzücü.
Ben şahsen, hiç bir ilticacının kabul görmeyip mağdur olmasından yana değilim. Ama, bazı ilticacıların yalan iftiralara sığınmasına da karşıyım. Tıpkı, Türkiye’deki Ermeni ve Süryaniler ile PKK sempatizanları gibi…
BİR AVUKATIN KİLİSEYE SIĞINMA KURNAZLIĞI VE İFTİRALAR
Dilan Yeşilgöz’ün babası Yücel Yeşilgöz’ün buraya iltica ettiği yıllarda, Twente bölgesindeki kurnaz bir avukat, yalan dolan ile Ermeni ve Süryani sığınmacıların yolunu açmıştı. Türkiye ve Türkler hakkında ileri sürülen suçlamalar o kadar ağırdı ki, Türk medya mensupları olarak biz, Lahey’de bir basın toplantısı düzenlemiştik. Yani Türk basını, Hollanda basını için bir tolantı düzenlemitik. O toplantıda elimizdeki belgelerle, anlatılanların asılsız olduğunu, yapılmakta olanın duygu sömürüsü olduğunu anlatmıştık. Hemen akabinde Midyat’a giden AVRO Televizyonu muhabiri de, orada yaptığı röportajlarda, anlatılanların yalan olduğunu gözler önüne sermişti. Oradaki Süryani dini liderleri bile, Hollanda’daki dindaşlarının sırf ikamet izni almak için yalan söylemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatmışlardı. Zira, o zamanlar Midyat’ta Süryaniler’e karşı hiçbir baskı yoktu.
O toplantıda elimizdeki belgelerle, anlatılanların asılsız olduğunu, şimdi yapılmakta olanın duygu sömürüsü olduğunu anlatmıştık. Hemen akabinde Midyat’a giden AVRO Televizyonu muhabiri de, orada yaptığı röportajlarda, anlatılanların yalan olduğunu gözler önüne sermişti. Oradaki Süryani dini liderleri bile, Hollanda’daki dindaşlarının sırf ikamet izni almak için yalan söylemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatmışlardı. Zira, o zamanlar Midyat’ta Süryaniler’e karşı hiçbir baskı yoktu. Kiliselere sığınarak, “Türkiye’de evlerimiz yakılıyor, koyunlarımız kesiliyor, kızlarımız tecavüze uğruyor” gibi iftiralar ile duygu sömürüsü yapanlar, burada yaşamakta olan Türkler’i zor durumda bırakıyorlardı. İşte bu zorluğu ortadan kaldırmak için Hollanda medyasına açıklama yapma ihtiyacı hissetmiştik.
YÜCEL YEŞİLGÖZ
Dilan Yeşilgöz’ün babası Yücel Yeşilgöz, 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nda (DİSK) görevliymiş. 12 Eylül 1980 askeri darbesi’nden sonra, işlenen siyasi cinayetler nedeniyle önce Irak’a ardından İran’a kaçan ve oradan da Hollanda’ya geçen Yeşilgöz, 1981’de girdiği Hollanda’da, bazı ‘derin’ referanslarla 1985 yılında, Utrecht Üniversite’sinde Doğu Dilleri ve Kültürleri Bilim Dalı Bölümü’nde Çağdaş Türk Edebiyatı öğretim görevlisi olmuş. Daha sonra üç yıl boyunca Irk ve Etnik Araştırmalar Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak ve Amsterdam Üniversitesi Arap ve İslam Araştırmaları Bölümü’nde Türkçe ve Kürtçe okutman olarak çalışmış.1989’dan bu yana Utrecht Üniversitesi Willem Pompe Kriminal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olup 1995 yılında kriminoloji alanında doktorasını almış.
TÜRK DEVLETİ UYUŞTURUCU TİCARETİ YAPMIŞ
Üstteki gazete kupüründe gçrebileceğiniz gibi, Yücel Yeşilgöz 1999 yılında ‘Türkiye’nin Mafyası’ adlı bir kitap yayınladı. Kriminolog Frank Bovenkerk ile ortaklaşa yazdıkları bu kitapta, Türkiye’nin, uyuşturucu ticaretinin merkezi olduğu ve Türk devletinin de bu ticaretten yılda 50 milyar gulden kazandığını iddia edilmiş. Ben de o zamanlar Avrupa’da yayınladığımız DÜNYA gazetesinde bu konuyu ele almıştım. Size o yazının sadece girişini sunuyorum:
15 Ekim 1999 İlhan KARAÇAY yazdı…
Yeşilgöz ne diyor
Bu haftaki DÜNYA’da kriminolog Yeşilgöz ile diğer uzmanlann bir Hollanda gazetesindeki İddialannı okuyacaksınız. Bu iddialara göre, Türkler kaba kuvvete daha çabuk baş vuruyormuş. Kısmen doğru sayılabilecek olan bu iddia üzerinde kafa yorarsak, Türkler’in kaba kuvvete neden daha çok başvurduklannı öğrenebiliriz.
Yeşilgöz, bir başka kriminolog Hollandalı Bovenkerk ile birlikte yayınladığı “Türkiye’nin Mafyası” isimli kitabı ile popüler oldu. Türkiye’ye karşı siyasi mücadele edenlerin başında gelen Yeşilgöz, yaptığı araştırmalar ile kendinden sık sık söz ettiriyor.
Siyasi çizgisini beğenmediğimiz ve objektif bulmadığımız Yeşilgöz, şimdi de krimonoloji konusunda uzmanlaşmış olduğunu ispatlamaya çalışıyor.
Değerli okurlarım, her zaman ileriye sürdüğüm objektifliğime saygı duyduğum için, Türkiye’de de yayınlanan Yeşilgöz’ün kitabının, tabii ki övücü olan tanıtım yazısını da sizlere sunuyorum:
Türkiye’nin Mafyası, ülkenin tarihine milat gibi düşen malûm Susurluk kazasından bu yana gündemin –maalesef hâlâ- başında oturan o meş’um konuya yurtdışından ‘ithal’ bir katkı. Gerçi pek ithal sayılmasa gerek, çünkü bu çalışmaya imza atanlardan biri Türk. Yayımlandığı Hollanda’da büyük ilgi gören Türkiye’nin Mafyası, Utrech Üniversitesi Kriminoloji Kriminoloji Kürsüsü profesörlerinden Frank Bovenkerk ile yine aynı üniversitede öğretim görevlisi olan Dr. Yücel Yeşilgöz tarafından kaleme alındı.
Bu akademik çalışma Türkiye ve Türkiye dışındaki önemli kaynaklara dayanıyor. Yazarların akademik kariyerleri, kitabı, salt olguların ve olayların sıralandığı bir çalışmanın ötesine taşıyor; “suç” ve “suç örgütleri”ne getirilen kriminojik yaklaşımlar ve sosyolojik açılımlar, bu konuda daha önce yapılan benzer çalışmalardan farklı kılıyor. Örneğin, ülkenin geleneksel “kabadayı” altkültürünün geçirdiği değişim süreci, “Modern Babalar ve Örgütleri” başlığı altında inceleniyor. Önemli kaynak ve verilerle desteklenen “Türkiye’de Mafya ve Uyuşturucu Ticareti” başlıklı bölüm, suç örgütlerinin malî kaynaklarıyla ülke ekonomisinin entegrasyonunu gözler önüne seriyor. Suç örgütleri karşısında polis teşkilatlarının durumunun irdelendiği sayfalar kitabın canalıcı bölümlerinden biri. Kitabın en özgün bölümü ise, uyuşturucu dünyasının bir numaralı ismi Kürt asıllı Hüseyin Baybaşin’in hem kendini hem de “âlem”ini anlattığı, Türkiye’ye politik göndermelerle dolu öyküsü; üstelik kendi ağzından. Türkiye’nin Mafyası, “Susurluk”la aleniyet kazanan ‘yeraltı dünyamız’ın ne menem bir şey olduğunu hem anlamak hem de ciddiyetini kavramak için önemli bir kitap.
ARŞİVİMDEKİ YEŞİLGÖZLER DOSYASI
Önce baba Yücel Yeşilgöz’ün iltica sonrasındaki faaliyetleri ve söylemleri, sonra da kızı Dilan Yeşşilgöz’ün siyaset arenasındaki faaliyet ve söylemleri, arşivimdeki ‘YEŞİLGÖZLER’ dosyasını çok kalın yaptı. Çoğunda doğruluğu tartışılan sözler sarfeden Yeşilgözler hakkında pek çok bilgiye sahip olduğum halde, bu bilgilerin çoğunu değerlendirmedim. Tıpkı, Yücel Yeşilgöz’ün İskandinavya faaliyetleri gibi…
YEŞİLGÖZ AİLESİNİN KISA ANATOMİSİ
Baba, Yücel Yeşilgöz 1951 yılında Tunceli’de doğmuş. Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu DİSK’te görev yapmış. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra o da saklanmaya mecbur kalmış. 1981 yılında (1984 de olabilir) Irak ve İran yoluyla Hollanda’ya gelip sığınmacı olmuş. Hollanda’da 1985 yılında Utrecht Üniversitesi Doğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü’nde, Modern Türk Edebiyatı alanında, öğretim görevlisi olarak göreve başlamış . Daha sonra üç yıl boyunca, Irk ve Etnik Araştırmalar Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak ve Amsterdam Üniversitesi Arap ve İslam Araştırmaları Bölümü’nde Türkçe ve Kürtçe okutman olarak çalışmış. 1989’dan bu yana Utrecht Üniversitesi Willem Pompe Kriminal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı olup, 1995 yılında kriminoloji alanında doktorasını almış .
Yücel Yeşilgöz, şu anda tam 28 yıldır hapis yatmakta olan Hüseyin Baybaşin dosyasına 1996 yılında dahil edilmişti. Baybaşin’in Belçika-Hollanda sınırında yakalanışından sonra, Breda hapisanesinde onlarca defa ziyaret eden Yeşilgöz’ün buradaki rolünü anlamak mümkün olmadı.
(Baybaşin’in suçsuz olduğunu iddia eden bir grup Hollandalı siyasetçi, ‘Baybaşin Serbest bırakılsın’ protestoları yapıyorlar.) Baybaşin konusunu bir başka gün sizlere sunacağım.
Anne Fatma Özgümüş Yeşilgöz Türk kökenliymiş. Hollanda’ya iltica edişinin ardından Hollanda Mülteci Organizasyonu’nda (Vluchtelingen Organisaties Nederland (VON) müdür olmayı başarmış.
Günümüzün ana konusu Dilan Yeşilgöz’e gelince: (Wikipedia’dan)
18 Haziran 1977’de Ankara’da doğdu. 1984 yılında 7 yaşında iken annesi ve kız kardeşiyle birlikte, tekneyle Yunanistan’ın İstanköy adasına kaçtılar. Daha sonra da Hollanda’ya sığınmacı olarak girmeyi başardılar. Orta öğrenimini, 1991-1997 yılları arasında Amersfoort‘taki Vallei Koleji’nde tamamlayan Yeşilgöz, daha sonra Vrije Universiteit Amsterdam‘da sosyal ve kültürel bilimler okudu ve 2003 yılında Kültür, Organizasyon ve Yönetim alanında yüksek lisans derecesi aldı.
Siyasi kariyerine Sosyalist Parti‘de başlayan Dilan Yeşilgöz, partinin Amersfoort şubesinde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ardından İşçi Partisi‘nin gençlik delegasyonu için yazmaya başladı ve daha sonra GroenLinks’te staj yaptı.
Dilan Yeşilgöz 2014-2017 yılları arasında Amsterdam belediye meclisinde yer aldı.
2014 belediye seçimlerinde, Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi listesinde dördüncü sırada yer aldı. Meclis üyesi olarak Yeşilgöz, LGBT bireylere ve kadınlara yönelik sokak taciziyle mücadele etmeyi ve bu tacizi suç kapsamına almayı taahhüt etti. Belediye meclisinde üç yıl boyunca bu konuda çalıştı, ancak teklifler her zaman çoğunluk tarafından reddedildi.
2017’de Temsilciler Meclisi‘ne milletvekili olarak gittiğinde, dönemin belediye başkanı Eberhard van der Laan onun azmini övdü. Yeşilgöz’e veda hediyesi olarak, o dönemde CDA’dan Marijke Shashavari ile birlikte sunduğu bir öneriye dayanarak Amsterdam’da sokak tehditlerine karşı entegre bir yaklaşım olacağını söyledi. Belediye meclisinin çoğunluğu bu öneriyi onayladı. De Volkskrant, onun inatçı doğasını “empati sahibi bir pitbull” olarak nitelendirdi.
Yeşilgöz-Zegerius, 2017 genel seçimlerinde Temsilciler Meclisine seçildi. Başlangıçta partisinin adalet ve güvenlik sözcüsü olarak görev yaptı,[16] ancak daha sonrasında iklim ve enerji politikası alanlarında çalıştı. 25 Mayıs 2021’de, Mona Keijzer ile birlikte görevden alınan üçüncü Rutte kabinesinde Ekonomik İşler ve İklim Politikasından Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı. 10 Ocak 2022’de dördüncü Rutte kabinesinde Adalet ve Güvenlik Bakanı olarak atandı.
Mark Rutte’nin istifasından iki gün sonra, 12 Temmuz’da Yeşilgöz-Zegerius VVD’nin bir sonraki lideri olmak için adaylığını açıkladı. Ertesi gün parti yönetim kurulu onu resmen bu göreve aday gösterdi. 14 Ağustos’ta resmen VVD’nin parti lideri oldu.
2013 yılında René Zegerius ile evlendi. Yeşilgöz, Ajax taraftarı ve country müzik hayranıdır. Moos adında bir köpeği ve bileğinde büyükannesinin adı olan Sara’nın yazılı olduğu bir dövmesi vardır.
HOLLANDA SİYASETİNDEKİ SON DURUM Son günlerde yapılan anketlerde, kasım ayında yapılacak olan seçimlerdeki seçmen tercihi zik zaklar çiziyor.Dilan Yeşilgöz’ün liderliğini yaptığı VVD Partisi, son ankette iki sandalye daha kârlı çıkarak birinci sıraya oturdu. Yani, Dilan Yeşilgöz’ün koalisyon kurmada ilk tercih edilecek başkan olma şansı yükseldi.
Batı dünyası; Archimed değil, Hz.Nuh, Kristof Colomb değil, Piri Reis, Galileo değil, Biruni ve Einstein değil, Bin Hayyan iddialarına karşı çıkarken, İslam dünyası ise, “Batı, orta çağ karanlığında bokun böceğin içinde yaşarken, müslümanlar coştukça coşuyordu; zaten adamlar bilimi müslümanlardan öğrendi” diyor.
İşte, hemen hemen tüm buluşların, Türk_islam bilginlerine ait olduğu iddialarında yer alanlar ve tepkiler.
İlhan KARAÇAY derledi:
Son günlerde sosyal medyada sık sık yer alan Batılı ve Türk İslam mucitleri ile kaşifleri konusu dikkatimi çekti. Yayınlarda, batılı mucitlerin ve kaşiflerin bulgularını, aslında Türk-İslam mucitleri ve kaşiflerinin bulduğu iddia ediliyor.
Türk-İslam dünyasının, “Archimed değil, Hz.Nuh, Kristof Colomb değil, Piri Reis, Galileo değil, Biruni ve Einstein değil, Bin Hayyandaha önce bulmuşlardı,” iddialarına karşı Batı dünyası ise, “İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin, çağın kriterlerine uygun bir vaziyette ve hızlı bir şekilde gelişebilmesinin önünde, diktatörel rejimler var. Bu nedenle İslam dünyasının bilim ve teknolojide çağı yakalaması ve bu paralellikte bilimsel üretimin nitelik ve nicelik olarak özellikle Batı ile yarışabilir konuma gelmesi için, söz konusu Müslüman ülkelerin çoğunda, bazı değerlerin ve kurumların değişmesi gerekmektedir.” yanıtını veriyor.
Binlerce yıl geriye dayanan icat ve keşif iddialarını sizler için fotoğraflayarak yayınladıktan sonra, diğer iddialar ve bunlara karşı verilen cevaplar ile bir de kitap yayınlayacağım. En sonda bakınız.
İŞTE O İDDİALAR
Suyun kaldırma gücü: ARŞİMED değil, HZ.NUH’dur. (2 bin yıl önce)
Yerçekimi kanunu:İSAC NEWTON değil, BİRUNİ bulmuştur. (500 yıl önce)
Atomun parçalanacağı: ALBERT EİNSTEİN değil, CABİR BİN HAYYAN buldu. (1.100 yıl önce)
Gözün yapısı ve eser:PAPAZ KONSTANTİN (Liber Pantegni kitabı) ALİ BİN ABBAS buldu. (Kitabul Melik kitabı) Papaz Konstantin, Ali bin Abbasın kitabını tercüme edip, ben yazdım diye kandırmıştır.
İlk mikrobu keşfeden:LOUİS PASTEUR değil, AKŞEMSEDDİN bulmuştur (500 yıl önce)
Amerika kıtasını keşfeden:KRİSTOF COLOMB değil, PİRİ REİS olmuştur. (Piri Reis çizdiği dünya haritasında Amerika kıtasını da çizmiştir)
Differansiyel hesabını:İSAC NEWTON değil, SABİT BİN KURRA yapmıştır.(800 yıl önce)
Binom formülü:İSAC NEWTON değil, ÖMER BİN HAYYAM bulmuştur. (600 yıl önce)
Geometri: RENE DESCARTES değil, SABİT BİN KURRA bulmuştur. (700 yıl önce)
Dünyanın dünyası:NİKALAUS KOPERNİK değil, BİRUNİ bulmuştur. (500 yıl önce)
Dünyanın yuvarlaklığı:GALİLEO GALİLE değil, BİRUNİ bulmuştur. (600 yıl önce)
Rüzgarın hızı,hava yoğunluğu:EVANGELİSTA TORİÇELLİdeğil, ABDURRAHMAN EL
HAZİNİ bulmuştur. (500 yıl önce)
Azamut kadranı (Yıldız ölçer):REGİOMONTANUS değil, CABİR BİN EFLAH bulmuştur. (300 yıl önce)
Fosforun bulunuşu:HENNİG BRAND değil, BEŞİR bulmuştur.
Verem mikrobu: ROBERT KOCH değil, KAMBUR VESİM bulmuştur.(200 yıl önce)
Uzayın Haritası: JOHANNES KEPLER değil, İBN EL-ŞATIR çizmiştir. (200 yıl önce)
Güney Kutbu’nun keşfi: ROALD AMUNDSEN değil, PİRİ REİS bulmuştur. (400 yıl önce
Dünya haritasında çizmiştir)
Paskal üçgeni:BLAİSE PASCAL değil, ÖMER HAYYAM bulmuştur. (600 yıl önce)
Dünyanın Güneş etrafında 365 günde dönmesi: KLAUDYOS BATLAMYUS değil, EL
BATTANİ bulmuştur.(700 yıl sonra) Batlamyus 260 gün olarak hesap etti, Battani 365 gün olarak buldu) Daha nice önemli buluşlara imza atan İSLAM ALİMLERİ iken maalesef onları tanımıyoruz. (Alıntı)
Kalbin kan dolaşımını WILLIAM HARVEY değil, İBNÜ’N NEFİS bulmuştur.
Belki mükerrer olacak ama, aşağıda sizlere, “Müslüman Bilim Adamlarının İcatları”ı gösteren bir liste daha sunacağım.
• İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl
• Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi
• Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin
• Cüzzamı bulan alim … İbni Cessar
• Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip
• Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm
• Retina tabakasını bulan alim İbni Rüşd
• İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar
• İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas
• Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis
• İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan
• Sıfırı ilk kullanan alim Harezmi
• Trigonometriyi ilk bulan alim Battani
• Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa
• Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi
• İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus
• Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayam
• İlk difransiyel kitabını yazan alim. Sabit bin Kura
• Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid • İlk usturlabı yapan alim Zerkali
• Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni
• Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler
• Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani • Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah
• İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa
• Sibernetiği ilk kuran alim İsmail-El Gezeri
• İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem
• Sesin fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi
• İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara
• Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi
• İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas
• Yer çekimini ilk bulan alim Razi
• Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus
• Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini
• Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayan
• Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi
• İlk kimya laboratuarını kuran alim Cabir
• Saf alkolü ilk elde eden alim Razi
• Fosforu ilk bulan alim Beşir
• Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed
• İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta
• İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim
• İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar
Yukarıdaki iddialara, Batı dünyasından başka Türkiye’den de yalanlamalar var. Ekşi Sözlük’te yer alan bir yazıda konuyla adeta dalga geçilmiş. “Müslüman bilimadamlarının buluşlarının tırt olması” başlıklı dalga geçişten bir paragrafı, virgülüne dahi dokunmadan sunuyorum: “Aslında müslüman bilimadamları için süper buluşlar yapmak zor bir şey değil. Uuf ne buluşlar yapıyorlardır adamlar var ya. Asıl sorun buldukları süper buluşları kuran’dan refere edecek ayet bulamamaları. İşin zor kısmı o zaten, yoksa buluş muluş hikaye. “bu zaten kuran’da var.” demedikten sonra ne yapayım ben öyle buluşu. Kuran’da yoksa zaten yanlıştır en baştan o. Ama gün gelecek öyle bir buluş yapacaklar, bir de üstüne “aha kuranda da yazıyo ki zaten bu.” diyecekler, öyle olacak işte.
Unutmadan, dine inanan bir bilimadamı zaten tırttır.”
İslam dünyasının, “Batılılar yalan söylüyor” iddialarına karşı, Batılılar bir kitap yayınladılar. Journal of History and Future’de yayınlanan, “İslam Dünyası Bilim’de Neden Geri Kaldı? (Why Does the Muslim World Lag in Science? )” başlıklı yazıyı aşağıdaki linkte bulabilirsiniz:
Biri Türkiye karşıtı olan bir babanın kızı Dilan Yeşilgöz, diğeri de Türkiye karşıtı olan bir Süryani’nin kocası Pieter Omtzigt.
Yeşilgöz’ün kara tablosunda, terörizme sempati, Omtzigt’in kara tablosunda, eşinin durumu ve Hollanda’nın Sülün Osman’ına arabuluculuk var.
Başbakan oldukları takdirde, Türkiye ve Türkler’e karşı tutumları merak edilen bu ikili hakkında yazılanlar ve söylenenler…
İlhan KARAÇAY yazdı:
Bu günlerde, Hollanda siyasi tarihinde büyük bir ‘ilginçlik’ yaşanıyor.
Buna ‘büyük bir tesadüf’ de diyebiliriz tabii…
Bu ilginçlik, Başbakanlığa aday olan iki güçlü ismin ikisinin de, Türkiye ve Türkler ile olan bağlantılarıdır.
Bir ay önce, başbakanlığın en güçlü adayı olduğu belirtilen ve Türk medyasında da ‘Hollanda’da Başbakanlığın en büyük adayı bir Türk’ başlıklarıyla yayınlanan haberlerin baş rol oyuncusu Dilan Yeşilgöz’dü. (Hoş, ben bu haberlere karşı, Yeşilgöz’ün Başbakanlık şansı olmadığını, zira Pieter Omtzigt ve Frans Timmermans’ın daha şanslı olduklarını yazmıştım)
Benim o zamanki tahminim, yapılan anketler sonucunda destek buldu. Zira, yeni bir parti kurarak seçimlere gireceğini ilan eden Omtzigt, anketlerin tamamında önde görülüyor.
İşte, ‘büyük tesadüf’ buna denir. Başbakanlığa aday olan Dilan Yeşilgöz’ün bir Türk’ün kızı olamasının yanında, diğer aday Omtzigt de bir Türk’ün kocası.
Dilan Yeşilgöz Pieter Omtzigt
İlk bakışta, Türkiye ve Türkler için umut verici olması gereken bu gelişmenin, bir de başka bir yüzü var.
Dilan Yeşilgöz’ün babası Yücel Yeşilgöz, PKK sempatizanı olarak bilinen ve Türkiye’den kaçıp Hollanda’ya sığınan bir kişi.
Pieter Omtzigt’in eşi Ayfer Koç da, Türkiye’den şikayetçi olan Süryani inancına bağlı bir sığınmacı.
Tabloya ilk bakışta Türkler’i sevindiren, ama tablonun ters tarafında bakıldığı zaman da düşündüren kara görüntüleri şöyle izah edebilirim:
DİLAN YEŞİLGÖZ
Siyasi kariyerinde, başarılara imza atmış olan Dilan Yeşilgöz önce Ekonomik İşler ve İklim Politikasından sorumlu Devlet Bakanı, daha sonra da Adalet Bakanı olmuştur. Bakanlık yaptığı sürede Türkiye ve Türkler hakkında olumsuz bir tavrı olmadığı gibi, görüştüğü Türk Bakanlar ve yetkililerle de ilişkisinde bir hata olmamıştır.
Hollanda’daki Türkler, her şeye rağmen, geçmişine baktıkları Yeşilgöz’e şüpheli göz ile bakmaktadırlar. Türkleri en çok şüpheye sokan bir görüntü var ki, Yeşilgöz bu görüntü için hâlâ tatmin edici bir açıklama yapmamıştır.
Yeşilgöz’ün çalışma odasında duvarda asılı olan bir fotoğraf, Türkler’i olduğu kadar aklıselim Hollandalılar’ı da düşündürmektedir.
Bakınız birkaç hafta önce bu konuda neler yazmıştım:
Dilan Yeşilgöz hakkında başından bu yana Kürt ve Ermeni sempatizanı olduğu söylenmekte ve yazılmaktadır. Bu iki iddia dahi benim nezdimde olumsuz bir durum yaratmamaktadır. İnsanların kendilerini nasıl kabul ettikleri ve hissettikleri serbestisi olmalıdır.
Daha önce yazmış olduğum yorumumda Yeşilgöz’e şunları sormuştum:
“Başbakan olursanız, Türkiye’ye karşı, Ermenistan Başbakanı gibi mi davranacaksınız ve PKK zihniyeti ile mi hareket edeceksiniz?
“ Kalaşnikoflu ninenin önünde çektirdiğiniz fotoğrafta anlatmak istedikleriniz, Başbakan olduktan sonra da geçerli olacak mı?
Türk medyası tarafından ağır eleştiriler alan Dilan Yeşilgöz, iddialara belki daha önce cevap vermiş ve biz görememiş olabiliriz. Yeşilgöz’den, objektif bir gazeteci olarak sorduklarıma yanıt bekliyorum.
Dileğim, ‘Türkiyeli’ de olsa, Anadolu’dan geldiği için övündüğümüz Yeşilgöz’ün, objektif ve dostane sorduğum bu sorulara açık yüreklilikle cevap vermesidir.
Kim bilir, Yeşilgöz belkide vereceği cevapla pek çok yanlış istifhamı ortadan kaldırabilir, ve bizlerin onunla övünmemizi de sürdürebilir.
Benim, objektif bir gazeteci olarak, ekteki gibi direkt olarak suçlayamayacağım
Yeşilgöz hakkında yazdıklarımı www.ilhankaracay.com’da, 7 Eylül 2023 tarihli yazımda okuyabilirsiniz.
PIETER OMTZIGT
Bu günlerin en popüler ve Başbakanlığa en yakın adayı olarak görülen Pieter Omtzigt’in, gözden kaçan veya kaçırılan, ileride başına dert olacak bir dezavantajı var.
Hatırlayacaksınız, Türk medyasında da genişçe yer alan, benim de ‘Sülün Osman’ın benzeri’ olarak yazdığım, devleti soyan biri vardı.
Eski siyasetçi ve TV’lerdeki programlarından meşhur olan Sywert van Lienden, bu soygunun başrol oyuncusu idi.
Şimdiki Başbakan adayı Pieter Omtzigt’in bu adam için arabuluculuk yaptığı haberini sunmadan önce, eşi Ayfer Koç’tan söz edeyim. Daha sonra Sülün Osman konusuna döneceğim.
OMTZİGT’İN TÜRK EŞİ AYFER KOÇ
Daha önce yayınlamış olduğum, ‘Hollanda, bir Türk ile evli olan politikacı nedeniyle çalkalandı’ başlıklı haberimde, şu anda Hollanda’nın en popüler ve en sevilen politikacısı durumundaki Pieter Omtzigt’in, şimdiki konumunu dile getirmiştim.
Omtzigt’in evli olduğu Ayfer Koç’tan ise, sadece ‘Türk’ olduğundan söz etmiştim.
Haberimin yayınlanmasından sonra bana gelen mesajlarda, ‘Ayfer Koç’un bir Süryani olduğunu neden yazmadın’ diye eleştiriler geldi. Ben de bu eleştirilere karşı, ‘Türkler’den söz ederken‘Müslüman’ diyor muyum ki, şimdi de Ayfer Koç hanımdan ‘Süryani’ diye bahsedeyim’ demiştim. Zira bizim örf, adet ve geleneklerimizde din ayrımı yoktur.
Ne var ki, bu defaki yazımda, Ayfer Koç’un hangi dine bağlı olduğunu yazmak mecburiyetinde kaldım. Zira bu konuyu Ayfer Koç’un kendisi açtı.
Şöyle ki: Eşinin popülaritesi nedeniyle, kendisi de popülerleşen Ayfer Koç, medya ile yaptığı söyleşilerde Süryani inançlı bir Türk olduğunu açıklarken, bildiğimiz zırvaları da anlatmaktan geri kalmadı. Son olarak, ülkenin ikinci büyük gazetesi ‘de Volkskrant’ta tam sayfa olarak yayınlanan bir röportajında da, Türkiye’de baskıya maruz kaldıklarını iddia eden Koç, vatandaşı olan biz Müslüman Türkler’i zedeliyor.
Ayfer Koç, Türkiye’den Hollanda’ya sığınmaları sırasında 8 ay bir kilisede barındıklarını belirtirken, o günlerde yaşananlar aklıma geldi. O yıllarda, Hollandalılar’ın duygularını sömürmek için bir kiliseye sığınmış olan Süryaniler’in anlattıkları hikâyeler, buradaki müslüman Türkleri çok rahatsız ediyordu.
O zaman Hollanda’daki Türk medya mensupları olarak bir ilki gerçekleştirmiş ve Hollanda medyasını bir basın toplantısına davet etmiştik. O toplantıda elimizdeki belgelerle, anlatılanların asılsız olduğunu, şimdi yapılmakta olanın duygu sömürüsü olduğunu anlatmıştık. Hemen akabinde Midyat’a giden AVRO Televizyonu muhabiri de, orada yaptığı röportajlarda, anlatılanların yalan olduğunu gözler önüne sermişti. Oradaki Süryani dini liderleri bile, Hollanda’daki dindaşlarının sırf ikamet izni almak için yalan söylemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatmışlardı. Zira, o zamanlar Midyat’ta Süryaniler’e karşı hiçbir baskı yoktu.
Kaldı ki, altta sağda görülen kupürde, Ayfer Koç, Hollanda’ya geldikleri zaman, Lochem’deki bir kilisede sekiz ay sığınmacı olarak kaldıklarını anlatmıştı.
RAKİPLERİ KINADI ‘de Volkskrant’ gazetesinde yayınlanan, üst solda kupürü görülen röportajda, Ayfer Koç’un, eşi Pieter Omtzigt gibi hakkaniyetli bir politikacı olmadığı vurgulandı.
Şöyle ki; Enschede Belediye Meclisi’nde, Hıristiyan Demokratlar Birliği CDA’nın grup başkanlığını yaptığı sırada, ödenek alan insanlara haksızlık yapıldığı şeklindeki şikâyetlere inanmayan ve bu konuda verilen önergelere karşı çıkan Ayfer Koç, yerel seçimlerde sandalye kaybedip muhalefete düştükten sonra, şimdi eşinin izinde gitmeye başladı. Bu durumu şiddetle kınayan İşçi Partisi Grup Başkanı Yara Hummels, Ayfer Koç’u ‘güvenilmez bir dönek’ olarak tanımladı.
Bakınız Wikipedia Süryaniliği nasıl tanımlıyor:
Süryaniler (Süryanice: ܣܘܪܝܝܐ, Suryoye) MezopotamyalıSâmî kökenli bir etnik gruptur. Baskın bir diasporada nüfusuna sahip olan halk, ikamet ettikleri ülkelerdeki birincil dillerin yanı sıra Neo-Aramice veya Süryanice konuşur. Bazen kendilerini “Asurlu”, “Arami”,] veya “Keldânî” olarak isimlendirirler ve tarihlerini Dünya’nın en eski medeniyetlerinden biri olarak görülen Asur İmparatorluğu‘na ve Kuzey Levant‘daki Aramilere dayandırırlar. Süryaniler, İngilizcede de Asurlular ile aynı anlamı taşıyan kelimeyle ifade edilmektedir (İngilizce: Assyrians)).
Halk çoğunlukla Hristiyan olup Doğu ve Batı Süryani Ritine bağlıdır. TDV İslâm Ansiklopedisi‘ne göre aynı halkın monofizit inancına sahip olanlarına Süryânî, Nestorius’un görüşlerini kabul edenlere Nestûrî veya Âsûrî, Nestûrî olup sonrasında Roma Katolik Kilisesi’ne bağlananlara da Keldânî denilmektedir. M.S. 37-43 yılları arasında elçilerin lideri Mor Petrus tarafından Antakya’da kurulmuş ve kısa zamanda bütün Orta Doğu‘ya bu inancı müjdelemiştir. Kilisenin ve bâzı mensuplarının kullandığı dil, İsa’nın da konuştuğu Süryanice (Aramice’dir.) Kilise, patriklik merkezini birçok kez değiştirmek zorunda kalmıştır. Patriklik merkezi 1963 yılından beri Suriye’nin başkenti Şam’da bulunmaktadır. İlk patrik olan Mor Petrus’tan günümüze kadar 122 patriğin başkanlık ettiği kilisenin şu anda 123. patrik olan Moran Mor İğnatiyos Efrem II başkanlık etmektedir.
Günümüzde Dünya’da 3 milyonu aşkın Süryani bulunmaktadır. 3½ milyonu Hindistan’da olmak üzere yaklaşık 5½ milyon Süryani Ortodoks’un dinî liderliğini Patrik Moran Mor İğnatiyos I. Zekka Iwas ve ona bağlı olup Hindistan’da bulunan Doğu Mafiryanı Mor Baseliyos I. Toma ve 40 metropolit yapmaktadır.
HOLLANDA’NIN SÜLÜN OSMAN’I
Türkiye’nin tanıdığı Sülün Osman (ortada) kasket yanında fötr şapka da kullanırdı. Sülün Osman’ın Hollanda versiyonu Van Lienden de kasket ve fötr kullanmayı seviyor.
Hollanda’nın başbakanlığa en büyük adayı olan Pieter Omtzigt’in, ileride başını ağrıtacak olan Sywert van Lienden, 40 milyon adet ağız maskesini devlete satabilmek için çok uğraş verdi ve çok para kazandı.
Aslında, bu alış veriş işleminde, yani kâr-zarar konusunda bir yolsuzluk yoktur.
Alan memnun satan memnun ise, yolsuzluk söz konusu değildir.
Ne var ki, 40 milyon adet ağız maskesini devlete satabilmek için, tam 23 bin başvuru yapılmışken, Van Lienden’in seçilmiş olması şaibeli oldu. Aslında şaibe de yok, Van Lienden açık açık tercih edildi.
Neden mi?
Çünkü kendisi de Hristiyan Demokrat Partisi (CDA) etiketiyle Belediye Meclis Üyeliği yapmış olan bu adam, partide ağırlığı olan kişileri ve hatta Prens Constantijn’i araya koyarak kendisini kabul ettirdi. Hem de büyük yalanlar söyleyerek. Van Lienden bu işi, bağlı olduğu hayır kurumu adına yapacağını ve kâr gütmeyeceğini belirtmişti.
40 milyon adet ağız maskesini 108 milyon euroya devlete satan Van Lienden, bu defa 80 milyon adetlik bir satış için, yine bir CDA’lı olan son ayların sevilen ve takdir edilen siyasetçisi Pieter Omtzigt’i araya koymuş ve Başbakan Rutte ile bu konuda özel bir görüşme yapmışlardı.
Hollanda’nın ülkesel büyük gazeteleri, ‘Van Lienden, Pieter Omtzigt kanalıyla daha büyük sipariş almaya çalıştı’ başlıklarıyla yayınladılar.
Nedense bu ikinci teklif kabul edilmedi.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Başbakan Rutte’ye karşı sert muhalefet yapmamış olan Omtzigt birden bire sertleşti ve sonunda hükümeti devirmeyi başardı.
Konu şuydu:
Çocuk bakım yurtları için ailelere yapılan yardım ödeneklerinin, sahtecilikle alındığını iddia eden vergi daireleri, genellikle yabancı kökenli 30 bin aileyi haksız yere mağdur etti. CDA’lı Pieter Omzigt’in başını çektiği ‘Aileleri savunma kampanyaları’ sonrasında, mecliste ‘Araştırma Komisyonu’ oluşturuldu. Araştırma Komisyonu, yaşananların çok utanç verici olduğunu saptadıktan sonra yapılan meclis tartışmalarında hükümetin istifası ve erken seçim kararı alındı.
Koronavirüs önlemlerine karşı çıkanların da destekçisi olan Pieter Omtzigt’in, seçimden sonra yapılan koalisyon görüşmeleri sırasında, Başbakan Rutte tarafından ‘istenmeyen adam’ olarak işaretlenmesi, yapılan müzakereleri zora soktu.
Hükümet çalışmaları bir yandan devam ederken, Sywert van Lienden’in, ağız maskesi satışı için hem torpil kullanması ve hem de kâr amacı olmadığını belirttiği halde, 28 milyon euro kazanç elde etmesi, gerek siyasetçiler ve gerekse medya tarafından peşi bırakılmadı.
Sahte tavırları ile Hollandalılar’ın nefretini üzerine çeken Van Lienden, kendini temize çıkarmak için televizyondaki Buitenhof programına konuk oldu.
Dikkatle izlediğim bu programda, adeta günah çıkaran Van Lienden, halktan özür diledikten sonra, sadece kendisin kazanmış olduğu 9 milyon euroyu, Bakanlığa geri vermeyeceğini ama bunu yardım kuruluşlarına bağışlayacağını açıkladı.
TV Moderatörünün, ‘Peki diğer iki ortağın kazandıklarını ne yapacaklar’ sorusuna, ‘Bunu bilmiyorum, kendilerine sorun’ yanıtını verdi. Kaldı ki, alım-satım işinin kendilerine verilmesi için torpil kullanma ve kâr amacı gütmeme hikâyelerinin yanında, fiyat artırımı ile de gereğinden daha fazla para kazanan bu adamlar da takibata uğramalıydı.
Van Lienden’in, televizyon programında laf ebeliği yaparak, ‘Kazancımı yardım kuruluşlarına bağışlayacağım’ diyerek özür dilemesi, Hollandalılar arasında az da olsa bir sempatiye yol açmıştı. Ne var ki, gerek televizyondaki konuşmasını ve gerekse basına yansıyan beyanlarını dikkatle izlediğim Van Liende, yine yaptı yapacağını.
Üstteki gazete kupüründe görebileceğiniz gibi, Van Lienden için, bakınız Bert Wagendorp adlı bir yorumcu neler yazmış: ‘Sywert van Lienden, Pazar günü Buitenhof programındaydı. Günah çıkarmak için, günah çıkaran papaz Twan Huys’ı (Programın moderatörü) seçmişti.
Sywert 9 milyon euroyu kazanırken, daha transparant olması gerektiğini ve bir çırpıda para babası olmayı daha gerçekçi bir dille anlatması gerektiğini kabul etti.
Bunun için özür diledi. Bunlar güzeldi. Bunun yanında, yeni elde ettiği varlığını işletmeye koyacağını ve bundan elde edeceği meblağı kanser araştırmasına ve şanssız çocuklara harcayacağını söyledi. Bunlar, yürek ısıtıcıydı.’
Kupürde, altı çizili satırlardaki Hollandaca ifadelerin tercümesini ben de çizgiledim. Hollandacayı bilenler gerçeği daha iyi görebilirler.
Herkes anlayamadı ama, pazar günkü tutumu ile bazı yüreklere su serpen ve biraz da sempati kazanan Van Lienden, açıkça göz boyuyordu. Onun yaptığı, kazandığı parayı bağışlamak değil, sadece bu parayı işletmeye verdikten sonra kazanacağı meblağı bağışlamaktır.
Yani, bana göre, 9 milyon euro olan ana para yine Van Lienden’in cebinde veya hesabında olacaktır.
Pazar gününden bu yana tüm bunları düşünürken, çocukluk yıllarından kalma dolandırıcılardan Sülün Osman’ı hatırladım. Van Lienden için ‘Sülün Osman’ın Hollanda versiyonu’ dedim ama, arada sadece taktik farkı var. Bizim Sülün Osman’ımız kara cahil zavallı insanları dolandırıyor, Hollanda’nın Sülün Sywert’i ise, çok bilgili ve çok uyanık devlet büyüklerini aldatıyor.
Bu konularda yazılacak çok şey var. Ama yazdıklarım yeterince vaktinizi almıştır.
Böylesi bir rezaletten sonra, Başbakanlığa aday olan Omtzigt’in, şimdi olmasa da, ileride başının ağrıyacağına kesin gözüyle bakıyorum.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz…
NOSTALJİK HİKÂYE
BİZİM SÜLÜN OSMAN’IMIZ
Şimdi gelin, bilmeyenlere bizim Sülün Osman’ı tanıtayım.
Bakın, Sülün Osman’ı nasıl anlatıyor zamanın gazetecileri:
Tüm Zamanların En Büyük Dolandırıcısı Sülün Osman
1923’te İstanbul‘da doğan Osman Ziya Sülün, başta kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları, tramvaylar olmak üzere, birçok kamu malını ve tarihi eseri halka satarak, ya da kiraya vererek büyük paralar kazanmış. Çevirdiği işler ve yaptığı savunmalarla fıkra gibi bir hayat yaşayan Sülün, birçok filme ve kitaba da konu oldu.
Dolmabahçe Sarayı önünde saat ayarlama parası.
Sülün Osman birkaç arkadaşıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı’nın önüne gidip beklermiş. Etraf kalabalıklaşınca arkadaşlarına saatlerini ayarlatır, sonra da onlardan saat ayarlama parası alırmış. Duruma anlam veremeyen insanların arasından, bir süre sonra dayanamayıp ”Ne yapıyor bu adam?” diye soranlar mutlaka oluyormuş. Bunun üzerine her Türk insanı gibi ”Ne kadar kazanıyorsun sen buradan?” diye muhabbete giren vatandaşlara da geçmiş oluyormuş. Yani dolandırılıyorlardı.
Taksim Meydanı’na paspas…
Dolmabahçe Sarayı önündeki numarasına benzer bir numara bu da aslında. Önce Taksim Meydanı’na paspas serip oradan geçenlerden ‘Burası benim’ diyerek para alıyor, daha sonra ”Ne kadar kazanıyorsun sen buradan” diyenlere komple Taksim Meydanı’nı satıyormuş.
‘Kusura bakma hakim bey. Memlekette Galata Kulesi’ni satın alacak eşekler olduğu sürece ben bu kuleyi satarım’ Galata Kulesi’ni de sahiplenen Osman, mahkemede kendisini bu sözlerle savunmuş. Doğru söze ne denir ki?
Falcılık ve Büyücülük denemeleri.
Zamanla kamu malları üzerindeki fikirleri tükenince bir kere de şansını medyumluktan yana kullanayım demiş ve evlenemeyen kadınları kesin olarak evlendirdiği iddiasıyla sektöre giriş yapmış.
Galata Köprüsü’nü satışı ve yakalanışı…
Önceki yöntemlerinden bir farkı yok. İnsanlar köprüden geçiyor, arkadaşları para ödeyince insanlar ”Ne yapıyor bu adam?” diye sormadan gördüklerini yapıyor ve ardından Galata Köprüsü’ne de talip çıkıyor. Bu olay daha sonra Türk filmlerine konu oluyor. Fakat Sülün Osman’ı yakalatan olay da bu oluyor.
Devlet’in, emeklilik ödeneği, çocuk parası, ekstra çocuk ödeneği, kira yardımı, sağlık sigortası yardımı, tatil ödeneği, avukatlık yardımı ve öğrenci ödenekleri bonkörlüğüne rağmen, fakirliğe uzanışı önlemek için bütçede 2 milyar euro ayrıldı.
Düşük hükümete rağmen, Kral tarafından okunan ve Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag tarafından meclise sunulan 2024 Bütçesi eleştiriliyor.
Türkiye’de gerçekleşmesi tahayyül edilemeyen, Hollanda’daki devlet bonkörlüğüne rağmen, fakirlikle mücadele planları da beğenilmiyor.
Sokaklarda ve kafelerde esrar satışı, kürtaj yasağı için ‘kendi göbeğimin sahibi benim’ (abortus) protestosu, kendi ölümüne karar hakkı (ötanazi), sübyancılığın serbest bırakılması (pedofili) ve eşcinsel evlilik (LGBTİ) gibi konularda ‘Dünya Demokrasi Birincisi’ olan Hollanda’daki son durum.
İlhan KARAÇAY’ın analizi:
Sokaklarda ve kafelerde esrar satışı, kürtaj yasağı için ‘kendi göbeğimin sahibi benim’ (abortus) protestosu, kendi ölümüne karar hakkı (ötanazi), sübyancılığın serbest bırakılması (pedofili) ve eşcinsel evliliği (LGBTİ) gibi konularda ‘dünya demokrasi birincisi’ olan Hollanda’da, şimdi de, zenginliğe rağmen fakirlikle mücadele şekli, şaka gibi geliyor. Hollanda halkının çoğunun da, kendileri için var olan sübvansiyon olanaklarından haberleri olmadığı belirtiliyor.
Kürtaj konusunu 40 yıl önce dile getiren Hollandalı kadınlar, ‘Kendi göbeğimin sahibi benim’ derken, uyuşturucular da sokaklarda cirit atıyordu.
Dünyanın sayılı zengin ülkelerinden biri ve Avrupa’nın iki zengin ülkesinden biri olan Hollanda’da, açlıkla mücadele sesleri 2024 bütçesine de girdi. Zira, Hollanda’nın düşük hükümeti, Kral Willem Alexander tarafından okunan ve Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag tarafından meclise sunulan 2024 bütçesinde, fakirliğe uzanışı önlemek için 2 milyar euro ayrıldı.
Kral Willem Alexander ve Kraliçe Maxima’yı taşıyan şaşaalı fayton arabası halk tarafından selamlandı. Kral, bütçeyi okudu.
Geçtiğimiz salı günü, Hollanda’da her yıl, eylül ayının üçüncü salı günü tekrarlanan ‘Prensçik Günü’ yaşandı. Bu günde, Kraliyet ailesi şaşaalı fayton arabalarıyla meclise giderler. Ülkenin dört bir yanından sabahın erken saatlerinde sokaklara dökülen Hollanda halkı, Lahey’de Kraliyet ailesini selamlamak için saatlerce beklerler. Daha önceleri Kraliçeler, şimdi de Kral, bayanların şapka giydikleri salonda, hükümet tarafından düzenlenen yeni bütçeyi okur.
Büyük bir şölen içinde geçen günün sonunda aynı bütçe meclise sunulur ve ikinci gün de mecliste tartışılır.
Başbakan Yardımcısı Sigrid Kaag, Kral Willem Alexander’den aldığı bütçeyi meclise taşıdı.
Salı günü meclise sunulan bütçenin detaylarına girmeyeceğim. Ama ilginç olan noktalar üzerinde duracağım. Geçen yıl, eylül ayında açıklanan hükümet bütçesi 395 milyar iken, önümüzdeki yıl için öngörülen bütçe yaklaşık 430 milyar euro. Önümüzdeki kasım ayında yapılacak seçimlerle görevi sona erecek kabinenin hazırladığı bütçe tasarısına göre, gelecek yıl bireylerin satın alma gücü ortalama yüzde 1,8 artıyor.
Geçici hükümet, açıkladığı 2024 mali planında, bakım, iklim, tarım ve mülteciler konusunda bir hayli zorlanmış. Dikkat çeken bazı önlemler arasında, sağlık sigortası primlerinin yükselmesi, kalkınma işbirliği bütçesinde kısıtlama, mülteci yardımlarına daha fazla bütçe, vergi sisteminde düzenleme, sağlık ve kira yardımlarında artış, çalışanlara teşvik, satın alma gücünde ve çocuk yardımlarında artış yer almakta.
Hükümetin sunduğu bütçeye göre, harcamaların önümüzdeki yıl 430 milyar euroyu bulacağı, buna karşı gelirlerin 403 milyar euro olacağı öngörülüyor. Bu durumda, bütçe açığı Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde 2,9’u olarak gerçekleşecek. 2024’te devlet borcu GSYİH’nın yüzde 47,3’üne ulaşacak.
Hükümet, göç ve sığınmacılar için 4 milyar euro bütçe ayırdı. Ayrılan bu bütçeyle, sığınmacıların girişine daha fazla hakim olmayı, ülkeden ayrılmalarını hızlandırmayı ve ülke içindeki durumlarını iyileştirme hedefleniyor. Ayrıca, Ukrayna’dan gelen mültecilerin bakımı için 3,2 milyar euro ayrıldı.
Avrupa’nın ikinci zengin ülkesi Hollanda’da fakirlikten kurtulmanın yolları aranıyor.
2024 yılı mali bütçe planında, yoksullukla mücadele dikkat çekiyor. Görünmeyen, gizli yoksulluğu azaltmak için hükümet 2 milyar euro ek kaynak ayırmış. Merkezi İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, Hollanda’da yüzde 4,8 oranında yoksulluk var. Örneğin Den Haag’da 44 binden fazla aile yoksulluk sınırında yaşıyor.
Konuşulanlara, yazılanlara ve bütçe planına bakıldığı zaman, Hollanda’daki tablo çok kara görülüyor. Devlet’in, emeklilik ödeneği, çocuk parası, ekstra çocuk ödeneği, kira yardımı, sağlık sigortası yardımı, tatil ödeneği, avukatlık yardımı ve öğrenci ödenekleri bonkörlüğüne rağmen, bu eleştiriler bana şakaymış gibi geliyor.
Aslında refah içinde yaşayan Hollandalılar içinde fakirlerin de sorunları dile getiriliyor
Biraz açayım isterseniz:
*Hollanda devleti, ülkesinde resmi olarak kayıtlı yaşayan, Hollandalı olsun veya olmasın herkese emekli ödeneği vermektedir. 15 Yaşından 65 yaşına kadar Hollanda’da 50 yıl yaşamış olan her birey emeklilik (AOW) ödeneği alır. 50 yıldan daha az kalmış olanlar, kalınan yıla göre bir meblağ alırlar. 50 yıllık meblağ, çiftler için 950’şer eurodur. Yalnız yaşayan için ise asgari ücret olan 1600 eurodur.
*Hollanda’da çocuk ödeneği vardır. Her üç ayda bir 5 yaşına kadar çocuklara 261,70 euro, 6-11 yaş arası çocuklara 317,77 euro ve 12-17 yaş arası çocuklara da 373,85 euro ödenek verilir. Bu duruma göre 5-6 çocuklu aileler, her üç ayda bir 2000 euro kadar çocuk ödeneği alırlar.
* Sağlık veya eğitim nedeniyle kendi evlerinde ikamet edemeyen çocuklar için de, Çocuğa Bağlı Bütçe kasasından 750 veya 883 euro ödenir. Bunun için 1,1 milyar euroluk bütçe ayrılmıştır.
*Hollanda’da asgari ücret alan herkese kira yardımı yapılır. Onümüzdeki yılın kira yardımı ayda 416 eurodur.
*Hollanda’da sağlık sigortası için çocuklar hariç 150 euro kadar prim ödenir. Devlet, asgari ücret alanlara bu primin hemen hemen tamamını her ay öder.
*Hollanda’da maaş veya ödenek alanların hepsine, yıllık gelirlerinin yüzde 8’i tatil parası olarak ödenir.
*Hollanda’da, avukata ihtiyacı olanların masrafları devlet tarafından karşılanır. Bunun için yıllık 31.340,00 eurodan fazla kazanılmaması lâzım.
*Bir de öğrenci ödenekleri var ki, Türkiye’dekilerle kıyaslanması tam bir hayaldir. Hollanda’daki öğrenciler, başarılı oldukları takdirde geri ödemesiz ödenek aldıkları gibi, tren ve otobüslerde de bedava seyahat yapabiliyorlar.
Önümüzdeki yılda öğrencilere okullarda ücretsiz yemek veya kahvaltı verilmeye devam edilecek. Hükümet bu program için 166 milyon euro bütçe ayırdı.
İşte, yukarıda okuduğunuz tüm bokörlüklere rağmen, Hollanda’da hâlâ fakirlik çekenler varsa, bu işte bir bit yeniği var demektir. Tıpkı evsiz oldukları için sokaklarda yatan şarlatanlar gibi…
EVSİZ SOKAKÇILAR
Bir de sokakta yatanlar hikâyesi var.
Son olarak yapılan araştırmalarda, sokakta yatanların, gelir darlığından değil, kendi istek ve hataları yüzünden bu duruma düştükleri anlaşıldı. Ya tembellik, ya da müptelalık bu kişileri sokaklara mahkûm ediyor.
Bu konuda bir başka ilginç iddia da var. Bir araştırma bürosu, sokakta yatanların bir bölümünün, ‘zevk ve araştırma’ peşinde olduklarını iddia etti. Varlıklı olan bazı kişiler (ki sayılarının fazla olduğu da iddia ediliyor) sırf ‘nasıl oluyormuş’un cevabını almak için sokaklarda yatıyormuş. Bazı varlıklılar da, çeşitli nedenler yüzünden hayata küstükleri için sokaklarda yatıyorlarmış
Eeee işte, gelişmiş olmak ile gelişmemiş olmak arasındaki fark da bu olmalıdır.
Hollanda devleti bana, Hollanda’da kaldığım 38 yıl için (25 yaşımda Hollanda’ya geldim, 10 yıl eksiğim var. Daha sonra 2 yıl Türkiye’de kaldım. 50 yıldan 12 yıl çıkarılınca 38 yıl kalıyor.) her ay 770 euro ödenek alıyorum. Hollanda’da doğmuş olan Hollandalı eşim de, Türkiye’de 2 yıl kaldığı için 48 yıllık emeklilik hak ediyor ve 940 euro ödenek alıyor. Evimiz kendi mülkümüz olduğu halde devlet bana sağlık sigortası primi için her ay 265 euro ödenek veriyor. Avukata ihtiyacım olursa, devet bunu da karşılayacak. Tabii ki, gelirimizizn yüzde 8’ini de tatil parası olarak alıyoruz.
Böylesi bir Hollanda’dan fakirlik seslerinin çıkması gerçekten çok şaşırtıcı değil mi?