Tüm Çukurovalılar’ın, hatta Gaziantep, Kahramanmaraş ve Konyalılar ile turistlerin yararlandıkları 60 yıllık tesislerin yerinde şimdi yeller esiyor.
İtalya’dan Dianalar, İstanbul’dan Abdullah Yüceler, Beyaz Kelebekler, Erol Büyükburçlar ve Berkantlar’ın aylarca program yaptığı gazino, her gün 2 bin kişinin doldurduğu plaj ve kamping alanı ve de turistlerin de yararlandığı motel odaları şimdi çok sessiz.
Duygulandıran ve unutulmayan tesislere imzasını atan Karaçay kardeşlerin en küçüğü İlhan, sizler için yazdı:
Dillere destan olacak bir hikâyedir Pompeipolis Tesisleri’nin hikâyesi…
Tam 60 yıl sadece Mersinliler’e değil, tüm Çukurovalılar’a, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Konyalılar’a, rekreasyonun tüm güzelliklerini tattırmış olan Pompeipolis’in yaşam öyküsü, ne yazık ki yarım kaldı.
Yıl 1962. Mersin Özel İdare’si Mezitli’deki Viranşehir mevkiine küçük bir restaurant inşa etmiş ve açık artırma ile kiraya sunmuştu.
Açık artırma sonunda bu restaurantın işletmesi, Numan’dan olma, Vahide’den doğma Hüseyin, Zekeriya, Kıymet, Ayhan, İlhan ve Nimet Karaçay kardeşlere kalmıştı.
Beyaz Kelebekler Diana Berkant
Karaçay kardeşler, 48 yıllığına kiraladıkları bu restaurantı müzikli gazinoya çevirerek, müşterilere sadece yemek ziyafeti değil, müzik ziyafeti vermeyi de amaçladılar.
Akşamları yemek müziği eşliğinde karınlarını doyuran müşteriler, daha sonra yine canlı müzik eşliğinde dans ederek eğlence sefası yaşamaya başladılar.
İlgi o kadar çoktu ki, Karaçay kardeşler kiraladıkları yeri üç misli büyüttüler ve deniz kenarındaki terası da denize kadar uzattılar.
Abdullah Yüce Sevda Ferdağ Erol Büyükburç
Akşam yemek ve eğlencesine uzaklardan gelenler, dönüş için zorluk çekiyorlardı. Öyle ya, Pompeipolis’in ünü Mersin’i aşmıış, Adana, Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Konya’dan da müşteriler gelmeye başlamıştı. Kendilerini dans ve müziğe kaptıranlar, içkiyi de kaçırınca dönüş yolculuğu zor oluyordu. Bu nedenle, sabahı sandalyelerde uyuyarak geçirenler oluyordu. Dostların da tavsiyesi üzerine, restaurantın yanına motel odaları kurma fikri Özel İdare tarafından kabul edildi. Sadece 17 oda yapma şartı ile işe koyulan Karaçay kardeşler, moteli kısa bir sürede tamamladılar.
Müzikli gazino şehir dışından gelenler tarafından doldukça, motel müşterileri de artıyordu.
Yolunu şaşıran turistler de gelmeye başlayınca, bu kez mokamp kurma fikri doğdu.
Özel İdare’den kiralanan yer, sahil boyunca 7 bin metrekareden büyüktü. Aynı yere çadır konma izni de alındıktan sonra sıra, Mersinliler’in yüzebilecekleri bir plaj yapmaya gelmişti.
1984 yılında Hollanda’yı terkedip eşim Jeanne ve çocuklarım Ruşen ve Vahide ile birlikte Mersin’e dönüş yaptık. Aynı yıl tesislerin tamamı restore edildikten sonra, bir de tam ikibin kişinin sığacağı bir plaj alanı yaptık. Plaj alanına kurduğumuz beton masa ve sandalyeler ile, gelenlere mangal partisi imkânı da vermiş olduk. Plaj da çok rağbet görüyordu. Mersin Belediye Otobüsleri her gün ikibin insanı Pompeipolis’e taşıyordu. Kimi piknik ihtiyacını karşılıyor, kimi de yüzme ve güneşlenme ihtiyacını…
Restaurant-gazino bölümümüz o kadar ünlenmişti ki, bize ilgi gösteren müşterilerimize, bizim de daha kaliteli hizmet verme mecburiyetimiz doğmuştu. Müşterilerimiz arasında, Mersin’deki İtalyanlar, Adana’daki Amerikalı ve Almanlar vardı. İtalya Başkonsolosu da müşterilerimiz arasındaydı. Onların yardımı ile İtalyan şantöz Diana ve kocası Bisio ile altı aylık mukavele imzaladık.
Başta TRT Radyosu, Kıbrıs Radyosu ve Hürriyet gazetesinde çıkan haber ve ilanlar nedeniyle, Pompeipolis, İstanbul gazinoları ile rekabet eder hale gelmişti. Öyle ki daha sonra Abdullah Yüce, Beyaz Kelebekler, Erol Büyükburç ve Berkant gibi ünlülerle de altışar aylık mukaveleler yapmıştık.
İstek üzerine Diana ile daha sonra bir altı aylık mukavele daha yaptık.
1984 yılında şahsım, Mersin Belediye Başkanlığı için Doğru Yol’un adayı olarak seçime girmiştim. O zaman Özal’ın adayı Okan Merzeci seçimi kazanmıştı. Ben de Merzeci’yi tebrik etmek için bir öğle yemeği daveti vermiştim.
KIRILMA NOKTASI
Pompeipolis’te her şey tıkır tıkır işlerken, benim ailevi nedenlerle Hollanda’ya dönüş yapmam gerekti. Zor bir karardı ama bunun gerçekleşmesi lâzımdı.
Benim Hollanda’ya dönüşümden sonra ağabeylerim, fazla iş yükünden kurtulmak için tesisleri Ferhat isimli bir müzisyen dosta kiraya verdiler.
Daha sonra, Başta İsmet Akol ve Ahmet Bilyeli olmak üzere, hatırı sayılır bir dost grubu ağabeylerim ile konuştular ve tesisleri tanıdıkları Taşkıran kardeşlere kiraya vermeye ikna ettiler.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Taşkıranlar’ın tesisleri çalıştırma şekli Özel İdare’nin, yani devletin hoşuna gitmemişti. Devlet, hizmeti ve hatıralarıyla çok kişiyi duygulandıracak olan tesisleri Taşkıranlar’dan aldı ve tamamen yıkarak orayı dümdüz yaptı.
Bir Mersin ziyaretinde göz atmaya gittiğim Pompeipolis’in yerinde yeller esiyordu.
O dümdüz alanı görüntülerken göz yaşı dökmeyi engelleyemedim. Terasımız böyleydi Şimdilerde böyle…
Dile kolaydı…
Öylesi başarıların ve hatıraların sonu hüsran olmuştu.
Böyleydi Böyle oldu
Bir Mersin ziyaretinde oğlum Ruşen de, yerinde yeller esen Pompeipolis’e uğramıştı.
O da ıslak gözlerle izlediği manzarayı görüntüledi.
Daha önceki görüntüler ile, sonradan çekilen görüntüleri harmanlayan Ruşen, sizleri de duygulandıracak olan ekteki klibi hazırladı. Bu klibi en altta sizlere sunuyorum.
Böyleydi Böyle oldu
Pompeipolis-Karaçay Tesileri’ne kimler müşteri olmamıştı ki…
Bunları sıralamaya kalkışırsam altından kalkamam.
Ama çok hoşlandığım bir anımı kısaca anlatayım.
Sosyal Medya denen iletişim sayesinde pek çok dost ile yeni temaslar kurduğum bir sırada, yazılarımı takip eden Posta Gazetesi’nin ünlü yazarlarından Mehmet Coşkundeniz’den kısa bir not almıştım. Notta şunlar yazıyordu: ‘Sizi şimdi daha iyi hatırladım. Mersin yıllarımda sizin tesislere hergün gider denize girer ve güneşlenirdim.’
Ne yazık ki, onbinlerin yararlanabildiği Pompeipolis tesislerinin yerinde şimdi yeller esiyor. 3 palmiye ağacının dışında…
Atatürk, yaşamının en son ziyaretini Pompeipolis’e yapmıştı
Pompeipolis’in tarihçesi
Mersin’de daha çok Viranşehir olarak tanınan Mezitli’deki tesislerimiz, antik kent Pompeipolis harabeleri arasında kurulmuştur. SİT alanı olduğu için büyük inşaat yapılamayan bu alanın tarihini Kemal Kaya şöyle kaleme almış.
Güneşin Şehri: Soli Pompeipolis
Soli Antik Kenti, Mersin’in 14 km. batısında MÖ 700. yüzyılda Rodoslu koloniciler tarafından kurulmuş. Mersin gibi büyük bir şehrin bu derece zengin antik kalıntı birikimine sahip olduğunu ancak burada uzun süre kalınca fark edebildim. Kaldığım 10 gün boyunca Antik Kilikya coğrafyasına dair bu etkileyici mirasları keşfetmeye çalıştım. Birçoğunun ismini dahi duymadığımız bu zenginlik karşısında şaşırmamak elde değil.
Güneş anlamına gelen Soloi ismi verilen Soli Pompeipolis Antik Kenti’ni Persler Darius döneminde (MÖ 521-485) ele geçirerek, burada sikke bastırmış. Antik çağlarda Kıbrıs ve Mısır’la gerçekleştirilen ticaretle zenginleşen kentte, ortaya çıkarılan eserlerde bu ticaretin izlerine rastlamak mümkün.
Soli Pompeiopolis Antik Kenti, Mersin kent merkezinde, Mezitli ilçesinin Viranşehir Mahallesinde yer alıyor. Neolitik, Helenistik ve Roma dönemlerinden birçok medeniyetin izlerini taşıyan Soli Pompeiopolis Antik Kenti’nin MÖ 700 yılında Kıbrıs üzerinden Anadolu’ya geçen Rodos korsanları tarafından kurulduğu düşünülüyor.
UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesine aday gösterilen 3 bin yıllık antik kent, kurulduğu yıllarda bölgenin en önemli liman kentlerinden biriydi. MÖ 78 yılında Pompeius kumandasındaki Roma İmparatorluğu ordusunun eline geçti. Bu dönemden sonra güneş anlamına gelen Soloi ismi Roma Komutanı Pompeius’un ismi ile değiştirildi.
Filozof Chrysippoz ile takım yıldızları ve fenomenler hakkında öğretici şiirler yazan matematikçi ve astronom Aratos, MÖ 3. yüzyılda Soli’de yaşayan bilim insanları arasında biliniyor. MÖ 449’da Pers-Yunan savaşları sırasında, Kilikya’yı işgal eden Atinalılar, Soli’yi yönetim merkezine dönüştürse de Kilyos Barışı ile Persler bölgenin tek hakimi olmuş. MÖ 333’te Asya seferine çıkan İskender, Pers egemenliğine son veren hamleyi gerçekleştirmiş.
Büyük İskender’in ölümünün ardından hiçbir varisinin olmamasından yararlanıp Balkanlar’dan Hindistan’a kadar olan bölümde imparatorluğunu ilan eden General Selevkos tarafından yönetilen bölge, bu dönemin sonunda Kilikya korsanlarının denetimine geçmiş.
Roma Devleti’nin Akdeniz’deki korsan faaliyetleri sonlandırmak üzere MÖ 64’te görevlendirdiği Pompeius, İtalya, Yunanistan ve Kilikya’ya kadar olan tüm bölgelerde korsan faaliyetlere son vermeyi başarmış. Soloi’de de büyük bir operasyon yürüttükten sonra bu zaferin anısına kenti yeniden imar eden komutan, kentin ismini Pompeipolis olarak değiştirmiş.
Bizans döneminde Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesi, Soloi’yi piskoposluk merkezine dönüştürmüş. 527’de meydana gelen deprem ile tamamen harap olan kent yıllar içerisinde yeniden inşa edilmeye çalışılsa da Arap ve Sasani akınlarının gölgesinde kalarak terk edilmiş. Bugün ören yerinin Viranşehir olarak anılmasının sebebi, kentin harap halde terk edilmiş olması.
Arkeolojik açıdan Kilikya tarihinin önemli hazinelerden biri olan antik kentte sürdürülen çalışmalar sayesinde günümüzden 3 bin yıl öncesine yüzlerce muhteşem eser bulunmuş. Kazıların sürdüğü ve bulunan eserlerin Mersin Müzesi’nde sergilendiği Pompeipolis kentinde liman, sütunlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, kent duvarları, nekropol ve su kemeri gibi yapılar bulunuyordu.
Günümüzde dağ kapısından deniz kapısına kadar uzanan korint başlıklı sütunlu yol antik kentin en ihtişamlı noktası. Liman, hamam kalıntıları, su kemeri günümüzde ziyaretçilerin görebildiği eseler arasında yer alıyor. Ayrıca antik kentten Bizans dönemine ait bir kiliseden götürüldüğü anlaşılan altın ve gümüş objeler Rusya Petersburg Hermitage Müzesi’nde ziyaret edilebiliyor.
Sütunlu Cadde, Soli Pompeipolis Antik Kenti’nden günümüze ulaşabilen en etkileyici yapılardan biri. Caddede toplam 33 sütun ayakta. Bu sütunlardan 4’ü batı, 29’u ise doğu sütun dizisine ait. Korint düzenindeki sütun başlıklarından bazılarında figürler bulunuyor. Sütunların üzerinde yer alan yazıtlardan, caddeye bakan konsolların Roma imparatorları ya da üst düzey yöneticilerinin büstlerini taşıdığı anlaşılıyor.
Soli Höyük, antik kentin merkezinde 22 metre yükseklik ve 300 metre çapındaki yerleşim yeri. Höyük içerisinde yapılan arkeolojik kazılarda Erken Demir Döneminden Roma Dönemine kadar tarihlenen çok sayıda keramik parçası bulunmuş. Höyükteki arkeolojik kazılar devam ediyor.
Antik Liman, Soli Pompeipolis Antik Kenti’nin kurulduğu dönemde şehrin bölgedeki farklı devletlerle olan ticaretinin kalbini oluşturuyordu. Kalıntılarının bir bölümü günümüze kadar ulaşan antik limanda birbirinden 200 metre aralıklarla düzenlenmiş iki ayrı dalgakıran bulunuyor.
Demir perçinlerle tutturulan büyük kalker blokların izleri hala görülebiliyor. Antik Liman’ın batıdaki dalgakıranının batısı kum yığıntısı ile dolmuş durumda. Uzunluğu 160 metre, eni ise 23 metre olan batı dalgakıranının yanı sıra doğudaki dalgakıranın ise ancak 40 metrelik bölümü günümüze ulaşabilmiş.
(Pompeipolis’in duygulandırıcı görüntülerini videoda izlemek için, aşağıdaki klibi tıklayınız.)
Üvey babası rahip, üvey annesi de rahibe olan Hülya, fırınlardan arta kalan ekmekleri fakirlere veriyor.
Hollanda medyasının övgüyle söz ettiği Hülya ile, yeğenim Hülya arasında bir bağdaştırma yaptım.
Mersin’de talihsiz bir kazaya kurban giden Hülya da ekmek satışı sayesinde gönüllerde taht kurmuştu.
İşte size, iki Hülya’nın yürekleri ısıtacak hikâyeleri…
İlhan KARAÇAY yazdı
Bugün sizlere, Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf’ta yayınlanmış olan bir ‘ekmekçi’ haberinden söz ederken, bu haberdeki Hülya ile Mersin’deki yeğenim Hülya’yı bağdaştıracağım.
Beni bu bağdaştırmaya iten ana neden, içi ekmek dolu sandıkların fotoğrafları oldu.
Hollanda’daki Hülya, fırınlardan topladığı sandıklar dolusu ekmekleri, bir gün sonra da olsa, ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtıyor ve gönülleri fethediyor.
Geçen yıl eylül ayında bir trafik kazasına kurban giden yeğenim Hülya da, Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekmek fabrikasının ürettiği ekmekleri ucuz fiyata satarken kurduğu insani ilişkiler nedeniyle gönüllerde yer almıştı.
Bu hafta sonu boş bir vaktinizde okumanız için Hollanda’daki Hülya ile Mersin’deki Hülya hikâyesini sunuyorum.
HOLLANDA’DAKİ HÜLYA
Hollanda’daki Hülya, henüz iki yaşında iken, şimdi 92 yaşında olan Peters Poels adlı bir rahip ile, rahibe olan eşine evlatlık olarak verilmişti. Rahip ve rahibe çift, Hülya’dan başka 5 evlatlık daha büyütmüşler. Öz anne ve babasının kim olduklarını çözemediğim Özdemir soyadlı ve 46 yaşında olan Hülya, üvey babasının yıllarca yapmış olduğu gönüllü bir işi devralmış. Bu iş, fırınlardan alınan ekmeklerin, bir gün sonra muhtaç kişilere ücretsiz dağıtma işiydi.
Bu gönüllü işe 1990 yılında başlayan rahip Gerrit Poels, yaşadığı Tilburg kentinde ‘Ekmekçi rahip’ olarak tanınıyordu. Her gün fırınlardan topladığı satılmayan ekmekleri, bisikletinin arka selesine yerleştiren bu iyi yürekli rahip, önceden tespit ettiği fakir kişilere dağıtım yapıyordu.
Fırınlar ile fakirler arasında adeta mekik dokuyan ‘ekmekçi rahip’, emeklilik çağına geldi
Ekmek toplama ve dağıtma işini daha profesyonelce yapmak için ‘Stichting BroodNodig’ (Ekmeğe muhtaç Vakfı)’nı kurmuş olan rahip Poels, 2014 yılında bu işi üvey kızı Hülya’ya bıraktı. “Hiç kimsenin, ekmeğe muhtaçlık utangaçlığına kapılmaması lâzım. Bu işi yaparken şovmenlik yapmaya da gerek görmüyorduk.” diyor Hülya.
Hülya’nın Hollanda’daki gönüllü ekmekçiliği medyada geniş yer aldı. De Telegraaf gazetesinin yayınladığı tam sayfa haberi, biz yarım sayfa olarak size sunuyoruz. Sağ üstte, emekli olmasına rağmen ekmek işine yardıma devam eden Ekmekçi Rahip görülüyor.
Hülya işi devraldıktan sonra, ekmek almak için kuyrukların uzadığını görüyordu. “Her gün yeni simalar görmeye başladım. Çoğu 60 yaş üstü kimselerdi. Borç batağından kurtulamayan eski simaları da görüyordum. Sayıları 700-800 oluyor.Cumartesi günleri daha kalabalık oluyor. Hele hele ay sonu olunca, yani maaşlar bitince kalabalık büyüyor. İşin içinden çıkmak için bana 15 gönüllü yardım ediyor. Dükkân ve fırnlardan gelen bir gün bayat olan ekmekleri dağıtabilmek için elemana ihtiyaç var tabii.” diyor Hülya.
Hülya, ekmek dağıtmakla kalmıyor ve her gün evsizler için kazan dolusu çorba da yapıp gelenlere dağıtıyor. Bu işleri yapabilmek için temasta oldukları Belediye ile de sorun yaşıyorlar. Belediye’nin sürekli değiştirdiği kurallar gına getirir oldu.
Hollanda’daki Hülya, sorunlar içinde kıvransa da, “Ne bayatı, pazar günleri de herkes bayat ekmek yemiyor mu?” sorusu ile gönüllerde taht kurmaya devam ediyor
MERSİN’DEKİ HÜLYA
Mersin’deki Hülya (sağda), Büyükşehir Belediyesi’ne ait Ekmek Fabrikası’nın ürettiği ekmekleri ucuz bir şekilde satarken, kurduğu insani ilişkiler nedeniyle, gönüllerde taht kurmuştu.
Hollanda’daki Hülya’nın, tamamen gönüllülük sevdasıyla yaptığı ekmek dağıtma işi sayesinde fethettiği kalplerin yanında, Mersin’de de ekmek işi nedeniyle kalpleri kazanmış olan bir Hülya vardı. Geçen yıl eylül ayına kadar…
Geçen yılın eylül ayında, dikkatsiz ve sorumsuz bir sürücünün otomobili ile çarpması sonunda vefat eden Hülya’nın ardından binlerce kişi göz yaşı dökmüştü.
Hülya, yaşamı boyunca sosyal ve kültürel dayanışmasının yanında, Mersin Büyükşehir Belediyesi’ne ait ekmek fabikasının ucuz ekmeklerini satıyordu. Uzun kuyruklara rağmen, insanlarla kurduğu sıcak ilişki nedeniyle sempati kazanan Hülya’yı, dikkatsiz ve sorumsuz bir şekilde öldüren kişi, maalesef hâlâ tutuksuz yargılanıyor.
Kazanın suçlusunun yargılanma konusuna, öz yeğenim söz konusu olduğu için fazla dalmayacağım. Ama sonucu da tabii ki dikkatle takip edeceğim.
Hülya’nın ölümü ve bıraktığı izleri en iyi şekilde anlatabilmek için, kaza sonrasında yazdığım haberi sizlere yeniden sunmayı tercih ediyorum.
Umarım, Hollanda’daki Hülya ile, Mersin’deki Hülya’yı bağdaştırmamı hoş göreceksiniz.
(Bu haber, duygusallık içinde, aile fertleri, dostlar ve tanıyıp ilgi duyacak olanlar için yazılmıştır.)
*Aile fertlerinden başka, toplumun her kesiminin sosyal yardım kaynağıydı.
*Faaliyetleri ile il yönetiminde bulunanları ve siyasileri etkisi altına almıştı.
*Cenaze töreni ve takip eden günlerdeki rituel etkinlikler büyük ilgi gördü.
*Bir hafta boyunca, her gün bine yakın kişi taziye ziyaretine geldi.
Çok iticidir ‘öldü’ kelimesi. ‘Vefat etti’ daha az incitir. ‘Hakkın rahmetine kavuştu’ ise en rahatlatıcıdır.
Hepimizin aile fertleri, yakınları ve dostları bu üç deyim ile anılmıştır.
Tabii ki çok üzülmüşüzdür. Üzüntüden de öte, kahrolmuşluğumuz da vardır.
Ben de çok kez yaşadım bu üzüntü ve kahrolmuşluğu.
En son 26 Eylül 2021 Pazar günü yaşadım bu kahrolmuşluğu.
Aslında, kahrolmuşluğun da ötesinde bir ruh haline girmiştim.
Kıymet ablamın kızı, yeğenim Hülya’yı kaybetmiştik o gün. O gün Hollanda saati ile 17.00 sularında, yeğenim Bülent’ten bir telefon gelmişti. Ağlamaklı bir ses ile, ‘Dayıcığım size kötü bir haberim var’ dediği an, ‘Eyvah, ablam Kıymet’i kaybettik galiba’ diye düşünmüştüm. Zira ablam 84 yaşındaydı ve kalp yetmezliği de dahil, birkaç sağlık sorunu vardı. Ama yeğenim Bülent, ‘Hülya ablamı kaybettik’ demişti hıçkırarak. İşte o zaman ruh halim alt-üst olmuştu.
O haftanın başlangıcı olan pazartesi akşamı ablamın evinde veda yemeği yemiştim.
Otomobil ile Hollanda’ya hareketimden önce sofrayı donatan Hülya, Hollanda’ya götürmem için kırılmış zeytin, biber salçası, çökelek ve daha pek çok yiyeceği otomobilime doldurmuştu. Hollanda’ya varışımın üçüncü günü olan 26 eylül pazar sabahı, Hülya’nın verdiği zeytini biber salçası ile karıştırmış ve soğanlı çökeleği afiyetle yemiştim. Hülya’nın verdiği yiyeceklerden, oğlum Ruşen ile kızım Vahide’ye vermek üzere poşetlere koymuştum. Ama ne garip tesadüf ki, aradan beş altı saat geçtikten sonra Hülya’nın ‘Hakka rahmet oluşu’ haberi gelmişti.
Hülya, o sabah kahvaltıdan sonra saat 11.00 sularında çarşıya çıkmıştı. Geçiktiği zaman mutlaka telefon eden Hülya’dan saat 12.30 olduğu halde bir ses çıkmamıştı. Ablam Kıymet huzursuz olmaya başlamıştı. Hülya için çevirdiği telefonuna ses verilmiyordu. Mersin Yenişehir Belediyesi’nde bir bakımevinin (şimdi öğrenci yurdu oldu) menajerliğini yapan oğlu Bülent’i aradı. Bülent’in telefonlarına da cevap verilmiyordu. Mersin’de yaşayan kız kardeş Sibel ve eşi Kayhan da devreye girdi ama, aramalar sonuç vermedi. Tüm aile büyük bir panik içinde aramaları sürdürürken, saat 17.00 sularında Hülya’nın telefonundan bir ses gelmişti. Ses bir başka kadına aitti: ‘Kızınız kaza geçirdi ve şu anda Tıp Fakültesi Hastanesi’nde’ demişti polis memuru bayan.
Bu haber, aile içindeki paniği, perişanlığa sevketmişti. Hastaneye varıldığı zaman, Hülya için, ‘Hakkın rahmetine kavuştu’ denilmişti.
İşte o an aile için kıyamet kopmuştu. Haber, önce İstanbul’da yaşayan diğer kız kardeş Emel ile eşi Adil’e, Hollanda’da yaşayan kardeş Şenol’a ve ‘dayı’ olarak bana duyuruldu.
Yukarıda da yazmıştım, pek çok ölüm olayından sonra üzülmüşlüğüm ve kahrolmuşluğum olmuştu. Ama Hülya’nın ebediyete göç ediş haberi beni kahrolmuşluğun da ötesinde bir ruh hali ile karşı karşıya bırakmıştı. Haberi eşim Jeanne’ye verirken hıçkırıyordum. Haberi oğlum Ruşen, kızım Vahide ve Nieuw Vennep’te yaşayan yeğenim Nurcan’a aktarırken hıçkırıklarımı duyurmamaya çalışıyordum.
Akşam üzeri hakkın rahmetine kavuşan Hülya’nın cenaze töreni tabii ki ertesi gün yapılacaktı. Cenazeye yetişmek için hemen uçak aramaya başladım. Oğlum Ruşen tatildeydi. Kızım Vahide de Almanya’daydı. Gece 23.15’te THY uçağı vardı. O uçakta yer ayırttım. Yeğenim Nurcan da gelmek istediğini söyledi. Birlikte önce İstanbul’a, oradan da sabah erken Adana’ya uçtuk ve saat 10.00’da Mersin’de olduk.
Ablamın evine geldiğimiz zaman, kapatılan sokağa yeleştirilmiş masa ve sandalyelerin dolu olduğunu gördük.
O an cenaze evinde yaşananları anlatmanın çok zor olacağını hesaba katarak noktalıyorum bu anlatımı.
Şimdi kazanın nasıl olduğunu, Hülya’nın sosyal konumunu ve cenazeye gösterilen ilgiyi yazmaya başlıyorum.
KAZA NASIL OLDU
Mersin Oteli’nin önündeki yaya geçidinden, deniz tarafından otele doğru giderken, yolun sonuna doğru sol şeritten hızla giden bir otomobil Hülya’ya çarparak ölümüne neden oldu.
Fotoğrafta görüldüğü gibi, etraftan yetişenler yerde hareketsiz yatan Hülya’ya yardım etmeye çalıştılar. Daha sonra hastaneye kaldırılan Hülya’nın, saat 16.15’te can verdiği raporlara geçti. İsmini vermek istemediğim sürücü, yaya geçidinin sonuna ulaşan Hülya’ya, bir saniye sonra çarpmayabilirdi. Ama dikkatsizlik Hülya’nın sonu oldu. Adli ve hukuki süreç tabii ki devam ediyor.
HÜLYA’NIN ÖZGEÇMİŞİ
Kız Meslek Lisesi eğitimli olan Hülya, 5 çocuklu ablam Kıymet’in en büyük evladıydı. Küçük yaşından itibaren kardeşlerine çok titiz davranırdı. İş hayatına, Develi Grubu’nda sekreterlik ile başladı. Niyazi ve Vefa Develi kardeşler, Türkiye’de ilk yazlık siteyi gerçekleştirmişlerdi. 1973 yılında temeli atılan Soli adlı sitede 9 yüzme havuzu vardı. Hülya, Develi Grup’taki sekreterliği sırasında, resmi ve özel kuruluşlardakiler ile sıkı bir bağ oluşturmuştu. 1984 yılında işletmeye başladığım Pompeipolis turistik tesislerinde plaj yönetimini üstlenen Hülya, her gün 2000 kişinin bilet kestiği plaj sayesinde de pek çok tanış elde etti.
Hülya’nın son meşgalesi, Belediye’nin, eski stadyum yanındaki ekmek satış işini yönetmek oldu.
Hülya, yaşamı boyunca sosyal ve kültürel faaliyetleri ile herkesin sevdiği ve saygı duyduğu bir kişi olmuştu.
O’nun beklenmeyen çok ani ölümü, gerek ailesi içinde ve gerekse toplumun büyük kesiminde kabullenilemedi. Şahsen ben de Hülya’nın ölümünü hâlâ kabullenmiş değilim. Aile içinde ve dostlar içinde pek çok ölüm olayı yaşadım. Tabii ki her ölüm insana göz yaşı döktürüyor ve üzüyor. Ben de ölümlerden sonra çok üzülmüşümdür. Ama açıkça söyleyeyim, Hülya’nın ölümü içimde çok derin yaralar bıraktı ve haber-yorum yazma şevkim kırıldı.
HÜLYA’NIN CENAZE TÖRENLERİ
Hülya’nın cenaze törenleri benzesiz oldu.
Dikkat ederseniz, ‘Cenaze töreni’ değil, ‘Cenaze törenleri’ diye yazıyorum. Zira Hülya için bir değil, bir hafta boyunca hergün, kendiliğinden gelişen törenler yapıldı.
Ölümünün ertesi sabahı havalimanından geldiğim zaman, cenaze evi önünde yüzlerce kişi oturuyordu. Aynı günün, gün batımındaki mezarlık töreninde, aile efradı, sevenleri ve tanıyanların dışında, az sonra isimlerini belirteceğim çok sayıda ünlü yönetici vardı.
Mersin’deki cenaze törenleri, yöresel geleneklere göre değişik şekillerde gerçekleşiyor. Bizim geleneklerimize göre, gömü işleminden sonra ölenin evi önünde kuran okutulur. Aynı kuran okuma işlemi ikinci gün de tekrarlanır. Daha sonra da ölümün yedinci günü kuran okutulur.
Ne var ki, Hülya’ya beslenen sevgi bu geleneği alt-üst etti. Büyükşehir ve Yenişehir Belediyelerinin sunduğu hizmetler sayesinde, Hülya’nın evi önünde tam bir hafta boyunca her gün yüzlerce kişi toplandı. Evin önü, her gün, gün boyu dolup taştı. Mübalağa değil, her gün bine yakın insan Hülya’yı anmak için evin önüne geliyordu.
Ananelere göre yapılan yedinci gün töreni de çok etkileyiciydi. Yine kuran okundu ve gelenlere yemek ikram edildi.
Hülya’nın cesedi, Karaçayların aile mezarlığındaki, amcası Hüseyin Karaçay’ın yanına gömüldükten sonra hemen çiçeklendi ve sulandı.
Aslında yemek ikramı her gün yapıldı. Hülya’nın yardımseverliğini bilenler, yemek ikramı için birbirleri ile yarışıyorlardı. Törenlere katılanlardan arta kalan yemek paketleri mahallelilere dağıtılıyordu.
Cenaze törenine ve daha sonraki günlerdeki ziyaretlere katılanlar arasında, Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, Mezitli Belediye Başkanı Neşet Tarhan, Kültür eski Bakanı Fikri Sağlar ve CHP Kadın Kolları Başkanı ve Kılıçtaroğlu’nun Danışmanı Fatma Köse de vardı.
Telefon ile taziyede bulunanlar arasında ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu ve eski Bakanlardan İstemihan Talay vardı.
Hülya’nın anısına saygı duyan yakın dostlarından başka, tanınmış siyasi isimler ve Mersin’in yönetiminde yer alan ünlüler de vardı.
İşte o isimlerden bazıları:
Mersin milletvekilleri Alpay Antmen ve Cengiz Gökçel. Mersin önceki dönem milletvekilleri Serdal Kuyucuoğlu ve Hüseyin Çamak.
Eski Belediye Başkanları Kenan Yücesoy, Uğur Yıldırım ve İbrahim Genç
Yenişehir Belediye Başkan Yardımcıları Cafer Karabulut ve Murat Sakuçoğlu.
CHP Mersin İl Başkanı Adil Alpay ve yardımcıları Nejla Çavuş Bugay ve Tolga Gökçeli. Önceki dönem İl Başkanı Yılmaz Şanlı ve yardımcısı Hüseyin Karaköse.
Önceki dönem İl yöneticisi Ahmet Demiralev. CHP İl Sekreteri Koral Ömür ve İl Saymanı Servet Gülenay.
CHP Akdeniz İlçe Başkanı Semih Palamut ve Yardımcıları Cabbar Anılan ve Hüseyin Civaner. Önceki Dönem Akdeniz İlçe Başkanı Ünal Umar.
CHP Yenişehir İlçe Başkanı Tayyar Tahiroğlu ve Yardımcıları Hüseyin Şahin, İbrahim Bulut, Nermin Merem. CHP Yenişehir Önceki Dönem İlçe Başkanı Yunus Özdemir. CHP Toroslar İlçe Başkanı Funda Şahin. CHP Mezitli İlçe Başkan Yardımcıları Ahmet Özdemir ve Lütfi Yurttaş
İl Kadın Kolları Başkanı Gülşah Yıldırım. Toroslar İlçe Kadın Kolları Başkanı Fatma Özbay. Akdeniz İlçe Kadın Kolları Başkanı Nesibe Teker Hazım, Yenişehir İlçe Kadın Kolları Başkanı Nuray Emre, Yenişehir Belediyesi Destek Hizmetleri Müdürü Serpil Reyhanlı.
27.Dönem milletvekili adayları Neviz Zaimoğlu ve Alptekin Eser.
Önceki Dönem İl Gençlik Kolları Baikanı Cemil Birinci.
Önceki Dönem Büyükşehir Belediye Sağlık Dairesi Başkanı Önal Özdemir.
Büyükşehir Belediye Meclis Üyeleri Ali Doğaner, Tuncay Gökçel, Hasan Ünal ve Muhittin Ertaş. Önceki Dönem Meclis Üyesi Cumali Birinci.
Yenişehir Belediye Meclis Üyesi Metin Solunoğlu.
Akdeniz Belediye Meclis Üyesi Aydın Demirci.
Önceki Dönem Kent Başkanı ve Meclis Üyesi Nuri Özdemir.
Mersin Ekmek Fabrikası Müdürü Hamza Önder.
İmar A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ali Oyan.
Disk Genel Başkanı Arzu Gerçekeroğlu.
Genel İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan, Şube Başkanı Kemal Göksoy, Şube Sekreteri Özgür Yüksek ve Şube Saymanı Ramazan Kaya.
Hamidiye Mahallesi Muhtarı Hamit Sor, Kiremithane Mahallesi Muhtarı Ali Görgen, Turgut Reis Mahallesi Muhtarı Ahmet Eldeniz, Barış Mahallesi Muhtarı Metin İlk.
Yukarıda yazılı olan kenti yönetenlerden başka, iş dünyasından da katılanlar oldu.
İşte o isimlerden aklımızda kalan bazıları:
Mersin Gazeteciler Eski Başkanı Vahap Şehitoğlu ve Kent Radyo sahibi Mirza Turgut. Avukat Sadık Zaimoğlu ve Necmi Doğan.
Ünlü işadamları Ali Gültekin, Faruk Gülaylar, Adil Acır ve Mehmet Silgeciler.
Cenaze törenleri sırasında hizmetlerini esirgemeyen Ebru Solmaz, Mustafa Cebe, Murat Solmaz, Hüseyin Güneş, İzzet Kırılmaz, Hakkı Güneş, Hüseyin Akaltun, Kadir Karaçadağlı, Hüseyin Dündar, Halil Erguvan, Salim Tamamoğlu,
İsimlerini yazamadığım diğer dost ve tanışlardan özür diliyorum. Bu ara Karaçay ailesi ile akraba bağları olan Aytekin, Zeka, Kansu ve Kurtuluş ailelerine de katılım ve ilgileri için teşekkür ediyorum.
Bir nebze olsun içimi boşalttım. Daha önce de, tatil nedeniyle 6 hafta yazamamıştım. Hülya’nın vefatı ile 3 haftadır suskundum. Bakalım, yarından itibaren yazabilecek miyim?
Kalın sağlıcakla,
Huri Şahin’in ilk Türk olarak Belediye Başkanlığına atanması sevinç yarattı.
“Türkler uyum sağlayamıyor” diyenlere tokat gibi yanıt:
Hollanda’ya, 20 milletvekili, 2 senatör, 15 İl Genel Meclisi Üyesi, 500’ü aşkın Belediye Meclis Üyesi, Devlet Daireleri ve Holdinglerde üst düzey yönetici ve yüzlerce doktor, avukat, mühendis, işadamı ve binlerce esnaf kazandırdık.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Sadece Hollanda’da değil, tüm Avrupa’da, ‘Türkler uyum sağlayamıyor’ iddiasını savuran bilgisizlere tokat gibi bir cevap daha: Bir kızımız Belediye Başkanı oldu.
Huri Şahin, Kral Willem Alexander’ın Kraliyet Kararnamesi’ni imzalamasından sonra,
12 Aralık 2022’de yemin ederek, Rijswijk Belediye Başkanlığı görevine başlayacak.
Bu güne kadar Hollanda’ya, 20 milletvekili, 2 senatör, 15 İl Genel Meclisi Üyesi, 500’ü aşkın Belediye Meclis Üyesi, Devlet Daireleri ve holdinglerde onlarca üst düzey yönetici ve yüzlerce doktor, avukat, mühendis, işadamı ve binlerce esnaf kazandırdık.
Günümüzün en güncel konusu, Belediye Başkanlığı’na atanan Huri Şahin olduğu için, sizlere önce bu güzide kızımızı tanıtayım:
Deventer doğumlu ve Zoetermeer’de ikamet eden 47 yaşındaki Huri Şahin, hem siyasi çevrelerce hem de toplum içinde tanınan ve sevilen bir kişiliğe sahip. Bu yıl mart ayında Lokaal Rotterdam Vakfı’nda müdür olarak göreve başlayan Şahin, aynı zamanda Vestia Denetleme Kurulu, Kamu Yönetimi Konseyi ve Amsterdam Ev Doktorları Denetleme Kurulu üyelikleri görevlerini de yürütüyor. Şahin bu yıl Nisan ayında Delft’te STIP, D66, GroenLinks, PvdA ve ChristenUnie arasında yürütülen koalisyon görüşmelerinde de “arabulucu” olarak görev yaptı.
Huri Şahin 2021 yılı şubat ayından bu yana Çocuk Haklarını Savunma Kollektifi’nin başkanlığını da yapıyor. Hollanda mdyası tarafından sitayişle övülen Huri Şahin, siyasi kariyerine 2002 yılında Zoetermeer’de, Belediye Meclis Üyesi olarak başladı. 2014-2018 yılları arasında Güney Hollanda İl Genel Meclisi üyesi olarak da aktif olarak görev yaptı.
Huri Şahin, yıllar önce siyasete giriş nedenlerini ve yaptıklarını şöyle anlattı:
“11 Eylül`de Amerika’da (ABD) yaşanan olayların ardından, Amerika ve Avrupa’da yabancılara karşı (özellikle Türk ve Fas asıllı müslüman toplumuna) haksız saldırılar yapılmaya başlamıştı. Bazı siyasetçiler yaşanan olaylarda islam dininin ve müslümanların direkt ilişkisi olduğunu, yabancı kökenli gençlerin Hollanda için bir tehlike teşkil ettiğini ve bu gençlerin durdurulmasının gerektiği fikirleri ortaya atılmaya başlanmıitı.
Bu ve buna benzer beyanatlar ile, müslüman ve gayrı müslim insanlar arasında bir kaos ortamı yaratılmaya başlanmıştı. Hollanda’da yaşayan bir işçi ailenin çocuğu olarak, gelişen bu olaylara sesiz kalamazdım. Bir şeylerin yapılması gerektiğini duüşündüm ve sesimi en iyi şekilde duyuracağımı düşündüğüm ortam olan siyasete girmeye karar verdim.
Herkese açık ve eşit haklara sahip olduğuna inandığım partiye, yani milletvekilligine aday gösterildiğim İşçi Partisi PvdA’ya üye olamaya karar verdim.
Partiye üye olduktan sonra, toplantılarına katılmaya başladım. Böylece partiyi ve insanları tanıma imkânım oldu.
2002 yılında Zoetermeer şehrinde yapılan yerel seçimlerde Belediye Meclis Üyeliğine seçildim. 2006 yılında aynı göreve ikinci defa seçildim.
Meclis üyeliği süresince, Hollandalı ve yabancı kökenli Hollandalı vatandaşların kaynaşmasına önem verdim.
Fakir, yardıma muhtaç ve kimsesiz insanların yanında oldum.
İstanbul Fatih Belediyesi ile Zoetermeer Belediyesinin beraber çalışmaları icin, her iki Belediye arasında bir proje ürettim ve bu proje ışığında çalışmalar yapıldı.
Capelle aan Denijsel Belediyesinde yabancıların Hollandaya entegresi için projeler ürettim ve Daha önce Hollanda Danıştayı’nda memur olarak çalıştım.
ERMENİ İDDİALARI HAKKINDA GÖRÜŞÜM
Ermeni sözde soykırımının siyasete alet edildiğini ve bazı çevrelerin çıkarları ile haraket ettiğini düşünuyorum.
Şahsım olarak bir görüş bildirmem mümkün değil. Çünkü, konu hakkında hiç bir bilgim yok. Bazı tarih kitaplarını okudum fakat bu konuda kesin bir karar verecek derecede bilgili değilim. Tarihçilerden ve hukukçulardan kurulu tarafsız bir komisyon kurulması ve bu komisyonun konuyu araştırmasından yanayım.
NELER YAPMAK İSTİYORUM:
1.Herkes için eşit şartlar
-Yabancı kökenli Hollandalı gençlerin/oöğrencilerin toplumdan kopuk değil, toplumun bir parçası haline getirmek için çalışacağım.
(örneğin; Bugün Hollanda’da yabancı kökenli olan öğrencilerin iş bulmalarında, staj bulmalarında büyük sorunlar var.
– Yabanci kökenli Hollandalılar’ın, toplumda hak ettikleri yere sahip olmaları için çalışmalarda bulunacağım. Artık sadece işçi değil işveren bir topluluk haline gelmeleri için çalışmalarda bulunacağım.
-Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olması için yapılan çalışmalara destek, karşı görüşte olanlara ise Türkiye’nin, Avrupa’nın vazgeçilmez bir partner olduğunu anlatmaya çalısacağım.
2. Herkes için iyi sağlık hizmeti
İyi ve hesaplı bir hizmet, herkesin hakkıdır. Biz artık yaşlıların bakımlarında, yemeleri, içmeleri ve diğer ihtiyaçlarından mahrum kalmalarını istemiyoruz. Daha iyi ve kaliteli bakım hizmetleri verilebilmesi için extra para ayırmalıyız.
3. Güvenli mahalleler ve sokaklar.
İnsanların, sebepsiz yere kavgalar, vurgunlar yapmaması ve aile dramlarının yaşanmadığı bir toplum amaçlıyoruz.
4. İyi bir gelecek için
İnsanların geçim sıkıntısı çekmediği bir ortamda, çocuklarını yetiştirmelerini temin etmek.
HOLLANDA’DA BELEDİYE BAŞKANI NASIL ATANIR?
Beldelerde boşalan Belediye Başkanlığı koltukları için, İçişleri Bakanlığı bir başvuru ilanı yayınlar. İlanda beldenin nüfusu ve verilecek olan maaş da belirtilir.
( Örneğin:5 bin nüfuslu belde için 7 bin euro, 50 bin nüfuslu belde için 12 bin euro )
Belediye Başkanlığı için başvuracak kişiler, ilgili vilayetin Valisine mektupla başvurular. Bu başvuruda kendilerine refarans verecek olan iki kişinin adları, adresleri ve telefon numaraları yazılı olacak.
Başvurular, Vali ve Güvenlik Komisyonu tarafından incelendikten sonra saptanan adaylar ÖNCE MECLİSE SUNULUR VE OYLANIR. Daha sonra İçişleri Bakanı’na bildirilir. İçişleri Bakanı, teklifini Bakanlar Kurulu’na sunar.
Bakanlar Kurulu’nun saptayacağı aday Kral’a sunulur. Aday, Kraliyet Kararnamesi ile ilgili beldenin Belediye Meclisi’e havale edilir.
Bundan sonra da bazı prosedürler vardır.
İLKLER
İlk Belediye Meclis Üyesi: Musa Öztürk
Hollanda’da, Belediye Meclis Üyeliği’ne seçilen ilk Türk Musa Öztürk idi. Yabancılara seçme ve seçilme hakkı verilmeden önce, 1980 yılında Rotterdam’ın Charlois bölgesi Belediye Meclisi’ne İşçi Partisi listesinden giren Öztürk, Türkiye’de Hürriyet gazetesine yarım sayfa haber konsu olmuştu.
İlk Belediye Başkan yardımcıları: Ali İhsan Ünal ve Fatma Koşer Kaya
ALİ İHSAN ÜNAL
KOÇAŞ KÖYÜ’NDEN ROTTERDAM’A
Konya’nın Doğanhisar, Koçaş Köyü’nden baba Halil Ünal, eşini ve çocuklarını köyde bırakarak, tahta valizi sırtına vurmadan önce, eşi Alim Dudu hanıma, “Sen, Mevlütümüze, Alimize hem analık, hem de babalık edeceksin. Ben bir iki seneye kalmaz üç beş kuruş kazanır dönerim.” der. Dudu hanım da Osmanlı kadın hani. “Olur bey, güle güle git, güle güle gel. Gözün arkada kalmasın. Gurbet elinde bizi sakın düşünme.” der. Beş yaşındaki oğlu Ali İhsan’a bir kez daha sarılır Koçaş Köylü Halil ve 1966 yılında düşer yollara. Aradan yıllar geçer ama baba Halil köyüne dönemez ve daha sonra eşi ile çocuklarını Hollanda’ya getirir.
Her Türk’ün yaptığı gibi, çocuklarını eğitir ve büyütür.
ALİ İHSAN SİYASET ARENASINDA
1986 yılında yabancılar için yerel yönetimlere seçme ve seçilme hakkının verilmesi ile beraber Ali İhsan Ünal siyaset arenasında görülür. Hıristiyan Demokratlar (CDA) partisi saflarında Delfshaven ilçe Belediye meclisi üyeliği için aday olur. Seçilmesi ile birlikte Avrupa’da da bir ilke imza atar. Çünkü Ünal, Belediye Başkan Yardımcılığına getirilmiştir. Böylece de Hollanda’da Belediye Başkan Yardımcılığına getirilen ilk Türk olmuştur.
Siyasetteki faaliyetlerini sürdürürken kısa adı İOT olan Türkler İçin Danışma Kurulu’nun kurucuları arasında da adına rastladığımız Ünal, yöneticilik yaptığı kurum ve kuruluşlar içinde, zamanı geldiğinde görevi bir başkasına gönül rahatlığı ile devrettiğini söylüyor.
FATMA KOŞER KAYA
Türkiye’de 1968 yılında Çarşamba’da doğan Fatma Koşer Kaya, 6 yaşındayken ailesi ile Türkiye’den Hollanda’nın Bergen op Zoom şehrine göç etti. 1987-1993 yılları arası Tilburg Üniversitesinde hukuk eğitimi aldı. Mezuniyetinin ardından memurluk ve avukatlık yaptı. İş ve sosyal güvenlik hukuku ile uluslararası özel hukuk üzerine yoğunlaştı.
Demokratlar 66 (D66) parti üyesi olarak 8 Eylül 2004’ten 19 Eylül 2012’ye kadar milletvekili olarak görev yaptı. Sosyal meselelere odaklandı. Şubat 2013’ten Haziran 2014’e dek Wassenaar‘ın Belediye Meclis üyesiydi. 19 Ağustos 2015’te yeniden milletvekili oldu.
2018’de Amersfoort Belediyesi’ne giren Koşer Kaya, Belediye Başkan Yardımcılığına atanırken, bu payeye ulaşan ikinci Türk oldu.
SENATOYA GİREN İLK TÜRK
HAMİT KARAKUŞ
Polislik yaptığı yıllarda, politikaya ilgi duyan Karakuş, İşçi Partisi adayı olarak girdiği seçimlerde kazanamamıştı. Ama Karakuş’un yeteneğini fark eden parti yöneticileri, O’nu Rotterdam İl Başkan Yardımcısı yaptılar. 2002-2006’da İl Başkan Yardımcısı olan Karakuş, 2006’daki yerel seçimlerde, Rotterdam Belediye Meclisi’ne girmeyi başardı.
Karakuş, 2006-2014 yıllarında tam sekiz yıl Konut Yapı Geliştirme ve Ekonomi’den sorumlu Belediye Başkan Yardımcılığı yaptı. Kendi gözetiminde yapılan ‘Pazar Yeri’,
‘de Rotterdam’, ‘Crooswijk’, ‘Timmerhuis’ gibi projelerden başka, Katendrecht bölgesinin modernleştirilmesi ile göze giren Karakuş, ‘Lokoburgemeester’ sıfatı ile, Belediye Başkanı’nın olmadığı zamanlarda Başkanlık koltuğuna oturuyordu.
2014 yılında liste başı olarak girdiği seçimlerde İşçi Partisi kaybedince, üstlenmiş olduğu görevlerden istifa eden Karakuş, 2014 yılından bu yana ‘Platform31’in, 2019’yılından bu yana da ‘Araştırma Enstitüsü’nün Genel Müdürlüğü’nü yapıyordu.
İki yıl önce yapılan seçimlerde senatoya giremeyen Karakuş yedek üyelikte beklerken, kendi partisinden Jopie Nooren önceki gün görevi bırakınca asil üyeliğe geçti. 2 Mart günü yemin ederek Senatör olarak göreve başlayan Karakuş, daha önce aynı ünvanı kazanmış olan Düzgün Yıldırım’dan sonra, ‘Türk asıllı ikinci Senatör’ olmayı başarmış oldu.
İlk milletvekilleri:
NEBAHAT ALBAYRAK VE FADİME ÖRGÜ
Hollanda’da milletvekilliğine seçilen ilk Türkler Nebahat Albayrak ile Fadime Örgü oldular. Daha sonra toplamda 20 Türk kökenli milletvekili oldu.
Nebahat Albayrak:1970 yılında Hollanda’ya aile birleşimi kanalıyla geldi. Lieden Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Paris ve Ankara’da özel eğitim gördü. 1990 yılında Hollanda Irkçılıkla Mücadele Bürosunda çalıştıktan sonra, 1993-1998 yılları arasında Hollanda İçişleri Bakanlığı’nda çalıştı. 1998 seçimlerinde İşçi Partisi listesinden parlamentoya girdi ve ikinci dönemde de seçildikten sonra Adalet Bakanlığı Devlet Sekreteri (Devlet Bakanı) oldu.
Nebahat Albayrak, 2012 yılında girdiği Shell firmasında, 2016’dan bu yana Başkan Yardımcılığı yapıyor.
Fadime Örgü: 4 yaşındayken aile birleşimi kanalıyla Hollanda’ya geldi.Tiburg Üniversitesini bitirdikten sonra, 1998 yılında Hürriyetçi Liberal Parti VVD’den milletvekili seçildi. Partisinin medya sözcülüğünü yapan Fadime Örgü, şimdi Voleybol Federasyonu’nda yönetici ve iki Konut Kooperatifi’nde Başkanlık yapıyor.
İlk İl Genel Meclisi üyeleri:
Hollanda 12 Vilayet’ten (İl) oluşmaktadır. Yerel seçimlerde İl Genel Meclisi üyeleri de seçilmektedir. İl Genel Meclislerine ilk giren iki Türk Songül Akkaya ile Köksal Gör olmuştur. Bu güne kadar toplamda 15 Türk kökenli bu meclislere girmişlerdir.
SONGÜL AKKAYA
Amsterdam Üniversitesi’ni bitirdikten sonra siyasete giren Songül Akkaya, 12 Vilayetten oluşan Hollanda’da, Amsterdam ve Haarlem’i de içine alan ‘Kuzey Hollanda İli’ne, 2004 yılında ilk Türk olarak seçildi. Başarılı faaliyetlerden sonra iş hayatına atılan Akkaya, şimdilerde, anlaşmazlıkları mahkeme öncesinde arabuluculuk yaparak çözen ‘YS-Arabuluculuk ve Danışmanlık’ bürosunu yönetiyor.
KÖKSAL GÖR
Kuzey Hollanda İl Genel Meclisi’ne seçilip, 2013 yılına kadar üç dönem üyelik yapan Türk kökenli ilk üyelerden Köksal Gör, ‘Stichting Witboek (Beyaz Kitap)’ adlı bir vakıfa ait olan 4 İslam Yatılı Okul’unu yönettiği için, hakkında yapılan şikâyet ve itirazlar sonrasında Başbakan Rutte’nin zorlaması ile istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Köksal Gör, şimdilerde Yeşil Enerji işiyle ilgileniyor.
İlk Belediye Meclisi üyeleri
Hollanda’da Belediye Meclislerine giren ilk Türkler’den, Seçil Arda, İsmail Aykut, Osman İskender Kaptanoğlu, Faruk Cansızlar, İsmail Baykoç, Naci Demirbaş (rahmetli oldu) ve Yusuf Türkol, 1986 yılında TRT için yaptığım bir programda duygularını ve neler yapacaklarını anlattılar.
Yabancıların seçip seçilebildiği ilk yerel seçimlerde 16 Türk Belediye Meclislerine girmeyi başarmıştı. Daha sonraki dönemlerde yapılan seçimlerde Türkler, toplamda ikiyüz ve ikiyüzelli gibi sayılarla meclislere girmişlerdir. Bugüne kadar Belediye Meclislerine seçilen Türkler’in sayısı beşyüzü geçmiştir. Fotoğrafta, Belediye Meclisleri’ne giren bir grup Türk kökenliyi bir araya getirdiğimiz toplantıda görüyorsunuz.
Wikipedia’ya göre Hollanda Türkleri
Bakınız, benim anlatmaya çalıştığım Hollanda’daki Türkleri, Wikipedia nasıl tanımlamış?
Türkler Hollanda’daki en büyük etnik azınlık grubunu oluştururlar; bu nedenle Türkler, etnik Hollandalılardan sonra Hollanda’daki en büyük etnik gruptur. Hollandalı Türklerin çoğunluğu Türkiye Cumhuriyeti‘nden gelmektedir; ancak, Türk azınlıklardan Osmanlı sonrası modern ulus devletlerden Hollanda’ya da göç olmuştur. Özellikle etnik Türk toplulukları, Balkanlar’dan (örneğin Bulgaristan, Yunanistan, Kosova, Kuzey Makedonya ve Romanya), Kıbrıs adasından ve Levant‘ın diğer bölgelerinden (özellikle Irak) Hollanda’ya gelmiştir. Daha yakın zamanlarda, Avrupa göçmen krizi sırasında, Suriye ve Kosova‘dan Türk azınlıklar da Hollanda’ya geldi. Ayrıca Türk diasporasından Hollanda’ya göç olmuştur; çok sayıda Türk-Belçikalı ve Türk-Alman vatandaşı Belçikalı ve Alman vatandaşı olarak Hollanda’ya geldi.
Hollanda’daki yabancılar Felemenkçe olarak öncelikle yabancı misafir işçi (Gastarbeider) olarak adlandırılmışlardır. Hollanda toplumu, Hollanda’ya işçi alımı ile gelen insanları sadece iş için gelen misafirler olarak görmüşlerdir. Bugün küreselleşmenin etkisiyle ve de buna bağlı olarak sosyal anlayışın gelişmesiyle “yabancı uyruklu” (Allochtoon) veya “Türk Hollandalılar” (Turkse Nederlanders) olarak adlandırılmaktadırlar.
Hollanda’daki Türk toplumu
Hollanda Türkleri 1960 ve sonrasında iş bulmak amacıyla gittikleri Hollanda’da günümüze dek sayıları katlanarak artmışlardır ve şu anda 3. nesle ulaşmışlardır. Almanya Türkleri heterojen bir gruptur. Türk Devleti bütün vatandaşlarını Türk olarak tanımladığı için, bu tanım içinde bazı farklı etnik kimlikleri de barındırır. Ancak bu grubun hemen hemen hepsi Türkçeyi ana dil olarak konuşur. Hollanda’da, Kıbrıs, Irak, Suriye, Azerbaycan ve Balkanlar‘dan giden, bu ülkelerin vatandaşlığında olan Türk kökenliler de bulunur.
Demografi
Türkler Hollanda’da hemen hemen her önemli şehirde yoğun bir şekilde yaşamakla birlikte, sanayi merkezlerinde sayıları daha yoğundur. Rotterdam, Lahey, Amsterdam, Deventer, Almelo ve Haarlem Türk azınlığın yaşadığı Hollanda şehirlerinin başlıcalarıdır.
Din
Hollanda’da yaşayan Türklerin çoğu Müslüman’dır. Heterojen bir grup olduklarι için mezhep farklılıkları bulunmaktadır. Nüfusları on bini aşan Azerbaycan Türkleri genelde Şii mezhebine bağlıdır.
Din ve camii Hollanda’da yaşayan Türk toplumu için önemli bir rol oynamaktadır. Ülkede çeşitli İslami vakıflar ve dernekler vardır. Bunların aralarında en büyüğü Hollanda Diyanet Vakfı‘dır. Diyanetin yanı sıra Süleymanlılar, Menzilciler ve Millî Görüş cemaatleri binlerce üyeye ve sempatizana sahiptir.
Dil
1 Ağustos 2004 tarihinde, okullarda çocuklara Türkçe ders verilmesi yasaklandı.
Politik yaşam[
Hollanda’da Türkler büyük ölçüde siyasete katılıyor.
Hollanda Türkleri, Hollanda siyaseti, medyası, ticareti vs. üzerinde fazlaca etkiye sahiptir. Türkler, ülkede Çinlilerden sonra en fazla sayıda işyerine sahiptir.
Türkiye‘nin Hollanda Türkleri üzerinde ciddi bir stratejisinin bulunduğu söylenemez. Düne kadar Hollanda Türkleri sadece işçi olarak görülmüş ve getirdikleri döviz üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda işçiler kendi sorunlarını çözmek zorunda kalmışlar, daha doğrusu sorunları ile baş başa bırakılmışlardır. İşçi dövizleri uzun yıllar Türkiye‘nin döviz ihtiyacını karşılamıştır.
1986 yılında Belediye Meclisleri’ne seçilen 16 Türk’ten yedisi ile TRT için yaptığım röportajı izlemek için altaki link ile arama yapınız:
Her yıl Türkiye’den bir ünlünün onur konuğu olduğu Balo’ya, bu yıl Yonca Evcimik konuk oldu.
Bülent Türker’in 7 yıldır geleneksel hale getirdiği Cumhuriyet Balosu ve Altın Lale, ‘En büyük ve görkemli’ kutlama olarak niteleniyor.
İlhan KARAÇAY derledi – Mustafa KOYUNCU fotoğrafladı
Hollanda’da geleneksel olarak yapılan Cumhuriyet Balosu ve Altın Lale Ödül Töreni’nin yedincisi, Hükümet Merkezi Lahey’de muhteşem bir törenle gerçekleşti. Ünlü sunucu Sa Baran’ın katkıları ile gerçekleşen Balo, saygı duruşu, İstiklal Marşı ve akabinde Hollanda milli marşı ile başladı.
Bu yıl, Cüneyt Arkın anısına düzenlenen 7’nci Cumhuriyet Balosu ve Altın Lale Ödül Töreni, rahmetli sanatçıyı anlatan film ve röportajlar gösterimi ile devam etti.
Günün anlam ve önemini anlatan açılış konuşmasını, Türkiye Cumhuriyeti Rotterdam Konsolos Yardımcısı Ali Erbaş gerçekleştirdi.
Törende Mustafa Kemal Atatürk’ün en sevdiği şarkılar seslendirildi ve halk oyunları ile dans edildi.
Cumhuriyet Balosu ve Altın Lale Ödülleri Onursal Başkanı Bülent Türker, yaptığı konuşmada, “Amacı sadece Cumhuriyet’in değerlerini Türkiye dışında tüm dünyada yaşatmak olan ve her yıl binlerce çocuğu giydiren ve sahipsiz canlara, sokak hayvanlarına destek olan vakfımız, Hollanda ve Türkiye halkları tarafından takdir edilen bir vakıf olarak hizmete devam etmektedir. 7 yıldır birçok başarılı kişi ve kuruluş Altın Lale Ödüllerine layık görüldü. Amacımız başarılı kişi ve kuruluşları ödüllendirmektir.” dedi.
Geçtiğimiz yıllarda Naim Süleymanoğlu, Türkan Şoray, Ediz Hun, Nukhet Duru ve Fatma Girik gibi ünlü isimlerin katıldığı ödül törenine, bu yıl Türk pop müziğinin sevilen ismi Yonca Evcimik katıldı.Müzik kariyerinin yanı sıra hayvan hakları savunuculuyla da örnek olan Yonca Evcimik, Altın Lale Onur Ödülüne layık görüldü. Hollanda‘da yasayan Türk hayranlarının yoğun ilgisiyle karşılaşan Evcimik, gecede en sevilen şarkılarını seslendirdi.
Geceye renk katan ve en çok alkış toplayan, Beyzade Ünver yönetimindeki Turkuvaz Grubu, zeybek ve Yanık Ayşe şovları ile çok beğenildiler.
Geceye katılan ünlü isimler arasında, Miss Türkiye Globall Universe 2023 güzeli Merve Üret ve Belçika Güzeli Chaira Vanderveeren de yer aldı. Ayrıca birçok ülkeden gelen basın mensuplarının takip ettigi gecede; sanat, siyaset, spor, cemiyet ve is dünyasından çok özel konuklar boy gösterdi.
Hollanda’nın tanınmış simalarından Hukukçu Tarık Şaki, Fenerbahçe Hollanda Derneği yöneticileri, Rotterdam’dan ünlü Diş Doktorları Hülya -Ahmet Kaya, İş Kadını Dilek Karabulut, Nimet Akgül, Rukiye Yalçın, Amsterdam’ın ünlü mimarı Ecem Feray, Arif Yakışır, Songül Akkaya, Yunus Emre Müdürü Adil Akaltun, Hamza Polat ve Hasan Tekten de gelen konuklar arasındaydı.
Gecede,Türk futboluna damga vuran dört büyük takımın imzalı formaları, geliri sokak hayvanları ve engelliler yararına aktarılmak üzere açık artırmayla satıldı.
HOLLANDA ALTIN LALE ÖDÜLLERİ SAHIPLERİNİ BULDU.
· Hayırsever Ödülü -Hollanda Türk Gönüllüleri Vakfı adına Başkan Nilgün Şahin
· İş Kadını Ödülü- Uluslararası davalarda büyük başarı kazanan Av. Funda Çelen
· İş Adamı Ödülü- Murat Özbiçer
· Genç Girişimcisi Ödülü- Hüseyin Erdem ve Yusuf Erdem kardeşler
· Sağlık Ödülü- Dr . Kubra Umar.
· Hukukçusu Ödülü- Av İsmet Özkara
· Sporcusu Ödülü- Hollanda ve Avrupa kikboks Şampiyonu olan Tuncay Şanlıtürk
· Derneği Ödülü- Turkuaz Utrecht adına Başkan Asım Bölükbaş.
· Kültür Sanat Ödülü- Betül Aslı Bayram
· Eğitim Ödülü – Güney Vakfı adına Emine Güney
· Juri Özel Ödülü – Hollanda’da heykeli dikilen ilk Türk Alihan Uzun
· Basın Ödülü – Mahmut Eröztürk, Güncel Haber
Bu yıl ilk kez verilen Almanya Özel Ödülü Kanal Avrupa’dan Zeki ŞAHİN’e, Cüneyt Arkın Onur Ödülü Türkiye’den Kanal D Haber Muhabiri İbrahim KONAR’a ve Altın Lale Ödülü ise Türk Pop Müziğinin sevilen sesi Yonca EVCİMİK’e Altın Lale Vakfı Onursal Başkanı Bülent Türker tarafından takdim edildi.
Ayrıca, gecenin sponsorlarından, Türkiye’den Pakyol Firması Abdullah Polat’a ve Rotterdam’dan Hamza Polat ile Tabara’ya teşekkür edilip ödülleri verildi.
Geceye katılan ses sanatçısı Ülkü Dursun’un muhteşem konseri ile Atamızın sevdiği parçalar seslendirildi. Gecede konuklar geç saatlere kadar dans edip eğlendiler.
İzmir Marşı eşliğinde, gecenin muhteşem pastasını Yonca Evcimik kesti ve birlikte marşlar söylendi.
Başkan Ayhan Kızıltan ve ekibinin gayretleri ile yatırımcı Mekkes’i olan Mersin, limanı, coğrafi konumu, kapasitesi, geniş tır filosu ve demiryolu ile, sadece Türkiye’nin değil, Doğu Akdeniz’in en önemli ticaret noktası olmuştur.
Dijital ekonominin temelleri de, Ticaret ve Sanayi Odası’ndaki Atölye 1986 ile atıldı.
Değerli dost Abbas Güçlü’nün Mersin yazısını en altta sunuyorum
İlhan KARAÇAY derledi:
Kalabalık bir Hollandalı yatırımcı grubu ile ziyaret ettiğim Mersin’de, iki gün içinde gördüklerim ve yaşadıklarım, çok sevdiğim Mersin’imizin önemini belirgin hale getirdi.
Eski zamanda, dünyaya açık olan limanı sayesinde modernleşen ve Avrupai bir yaşama sahip olan Mersin, şimdilerde daha da modernleşen teknoloji ile zirveye yükselmiştir.
Mersin, limanı, coğrafi konumu, kapasitesi, geniş tır filosu ve demiryolu ile, sadece Türkiye’nin değil, Doğu Akdeniz’in en önemli ticaret noktası olmuştur.
Mersin’in MÖ 7000’li yıllara dayanan tarihinde yer alan Hititliler, Asurlular, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçıklular, Karamanoğulları’ndan sonra Osmanlı Devleti ile Türkler’in hâkimiyetine geçmesi konularını geride bırakıp, bugünlere gelirsek, sitayişle söz edebileceğim pek çok gelişmeden söz edebilirim.
Türkiye’nin toplam yaş meyve üretiminin yüzde 15’i, muz üretiminin yüzde 72’si, çilek üretimnin yüzde 40’ı, limon üretiminin yüzde 70’ini gerçekleştirerek, ülkemizin tarım ekonomisindeki gücünü gözler önüne seren Mersin, serbest bilgenin ve limanın sağladığı avantajlarla kurulan organize sanayi bölgeleri ile birlikte, Türkiye’nin önemli ve iddialı sanayi kentleri arasında yer almaktadır.
Organize sanayi bölgelerinin birlikte yürüttüğü ortak projeler ile Mersin Üniversitesi, kentin önemli teknolojik gelişimlerine öncü olmuştur. Bununla birlikte Mersin Teknoloji Geliştirme Bölgesi de birlikte yürütülen Ar-Ge çalışmaların sayesinde, Mersin’in rekabet gücünü artırmıştır.
Mersin’e tarım alanında yatırım yapmak için gelen Hollanda heyeti,
Ticaet ve Sanayi Odası’nın önünde bu hatıra fotoğrafına girdi.
Mersin’in, yukarıda yazdığım avantajlarını hesaba katarak, Hollanda’dan getirilen 9 tarım yatırımcısı ile birlikte yaptığımız ziyaretler, yukarıda anlatılanların gerçekliliğini ortaya koymuştur.
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ayhan Kızıltan ve ekibinin, Hollandalı konuklara gösterdikleri yakın ilgi, muhtemel yatırımların perçinlenmesine yol açacaktır.
Bu arada, Tarsus Ticaret Odası Başkanı H.Ruhi Koçak’ın katıkılarını da hatırlatmak isterim.
1986 ATÖLYE
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Mersinliler’in teknolojiden yararlanmaları için, ‘Atölye 1986’ girişimi ile, dijital ekonominin temellerini atmıştır.
Ziyaret ettiğim bu atölyede, çalışmaları anlatan Cihat Ceylan, büyük ilgi duyulan konular hakkında çeşitli uygulamalar yaptı.
Mersin’de dijital ekonominin temelleri, Atölye 1886 ile atılıyor
Mersin’de dijital ekonominin temellerini ve zihniyet dönüşümlerini başlatmayı hedefleyen Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO), hizmet binası çatısı altında kurduğu Mersin Endüstriyel Tasarım ve Kobi Danışmanlık Merkezi’ni (Atölye 1886) Mersinli girişimcilerin ve iş dünyasının kullanımına açtı. Mersin ekonomisinde katma değer yaratacak Atölye 1886, yüksek teknolojili üretim ve hizmetleriyle kullanıcılarını bekliyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Cazibe Merkezleri Destekleme Programı kapsamında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi (MTOSB) iş birliğinde, MTSO Hizmet Binası çatısı altında kurulan “Mersin Endüstriyel Tasarım ve KOBİ Danışmanlık Merkezi(Atölye 1886)” düzenlenen toplantıyla basın mensuplarına tanıtıldı.
Tanıtım toplantısına; MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Cem Bucuge ile atölye kullanıcı firmalarından AYB Endüstri Mühendislik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Aybaba katıldı. Basın mensuplarına atölyeyi gezdiren Başkan Ayhan Kızıltan, hem atölyeyi hem de AYB Endüstri Mühendislik A.Ş. tarafından Atölye 1886’da geliştirilen plastik konnektör parçasını tanıttı.
“ATÖLYE 1886, HEDEFLERİMİZE DOĞRU ATILAN KOCAMAN BIR ADIMDIR”
MTSO’nun, hem Mersin ekonomisi için hem de kent için hedeflerini özetleyen bir merkezin tanıtımını yapmak için burada olduklarını belirten MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, “Atölye 1886, mekan olarak çok büyük bir yer olmasa da, hedeflerimize ve hayallerimize doğru atılan kocaman bir adımdır” dedi.
MTSO olarak, Mersin ekonomisinde; tasarım odaklı, markalaşma odaklı, AR-GE odaklı ve üretilen her ürün ve hizmetin ihracata entegre edebileceği bir sistem kurgulamayı planladıklarını anlatan Kızıltan, Atölye 1886’nın bu hedefleri somut hale getirecek bir yer olacağını söyledi.
“BEYİNLER DEĞİŞMEDEN YENİLİKLER GERÇEKLEŞMEZ”
Atölyenin, hazır bir eko-sistem ve bir zihin dönüşüm merkezi olduğunu kaydeden Başkan Kızıltan, “Çünkü beyinler değişmeden yenilikler gerçekleşmez” diye konuştu.
Firmaları üst lige taşıyacak olan atölyenin faaliyetlerinden de bahseden Kızıltan, şunları söyledi: “Danışmanlık, mentorlük hizmetlerini, tasarım ve ortak kullanım atölyelerini; firmalarımızın, KOBİ’lerimizin, Start-Up’ların ve gençlerin hizmetine sunan bir merkezdir. MTSO Atölye 1886’da, ortak kullanım atölyeleri ve mekanları var. Tersine mühendislik ve tasarım var. Ticari Bilgi ve İstihbarat Merkezi (TİBİM), Mesleki Yeterlik Belgesi (MYK) verdiğimiz akredite bir sınav merkezimiz ve yatırımcı destek birimimiz var.”
“MESLEK LİSESİ ÖĞRENCİLERİNİN, BU MERKEZDE ZAMAN GEÇİRMELERİNİ İSTİYORUZ”
Özellikle meslek lisesi öğrencilerinin bu merkezde zaman geçirmelerini, mühendislerle, tasarımcılarla zaman geçirmelerini, projeler üretmelerini hayal ettiklerinden bahseden Kızıltan, “Start-Up denilen sermaye yapısı güçlü olmayan ama güzel projeleri olan girişimcileri melek yatırımcılarla buluşturmak istiyoruz. Genç girişimcilerin aldıkları bilgi ve danışmanlıklarla şirketlerini kurarak, şirket sahibi olarak buradan kendi yerlerine çıkmalarını diliyoruz. Bunun için her desteğe hazırız” dedi.
Atölye 1886’nın sadece Mersin ekonomisine değil, yarattığı yenilikçi vizyonla kentin tüm yaşamına dokunacağına inandığını dile getiren Kızıltan, yerel yönetimlerin öncü olduğu ‘akıllı kent’ vizyonuna, kentin ‘yeşil dönüşümüne’ önemli katkılar sunacağına inandığını sözlerine ekledi.
“TÜM FIRMALAR ATÖLYEDEN FAYDALANMALI”
Atölye kullanıcı firmalarından AYB Endüstri Mühendislik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Aybaba da, otomotiv yan sanayi üretim firması olduklarını ve tersine mühendislik kullandıklarını söyledi. Daha önce bunu yurtdışında daha sonra da İstanbul’da yaptırdıklarından ancak çok zorlandıklarından bahseden Aybaba, Oda bünyesinde bu merkezin kurulmasına çok sevindiklerini ve açılır açılmaz Atölyeyi kullanmaya başladıklarını belirtti. Aktif tasarım, planlama hatta yarı seri üretim yaptıklarını anlatan Aybaba, faydalandıkları bu altyapının tüm firmalarca kullanılabileceği vurguladı.
ATÖLYE 1886 HAKKINDA
Mersin Endüstriyel Tasarım ve KOBİ Danışmanlık Merkezi (Atölye1886); Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Cazibe Merkezleri Destekleme Programı kapsamında Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ve Mersin Tarsus Organize Sanayi Bölgesi (MTOSB) işbirliğinde Çukurova Kalkınma Ajansı’na sunulan projenin destek almaya hak kazanması ile MTSO Hizmet Binası çatısı altında kurulmuştur.
Mersin bölgesinde yüksek teknoloji odaklı, katma değeri yüksek ürün üretmek veya hâlihazırda var olan ürünlerini ve projelerini geliştirmek isteyen imalat ve sanayi firmalarının, akademisyenlerin ve girişimcilerin danışmanlık, eğitim, ürün tasarımı ve modelleme hizmeti alabileceği Atölye1886, yeni teknoloji makine – ekipman alt yapısına sahiptir.
Atölye1886; tasarım ve simülasyon atölyesi, fab-lab, 3D üretim atölyesi, eğitim ve toplantı salonu, etkinlik alanı, yönetim ve danışman ofisleri, ortak kullanım alanı ile sosyal alandan oluşmaktadır.
Merkezimiz aşağıdaki amaçlar doğrultusunda hizmet vermektedir:
•KOBİ’lerin yeni ürün tasarlama, geliştirme ve mevcut ürün iyileştirme ihtiyaçlarına destek olmak
•KOBİ’lerin talep ettiği mesleki niteliği yüksek, yenilikçi ve yaratıcı insan kaynaklarının gelişimine katkı sunmak
•KOBİ’lerin üretim teknikleri ve pazarlama süreçlerinde farkındalık yaratmalarına katkı sunmak
•Mersin bölgesinde yenilik algısını ve kültürünü geliştirerek yeniliğe dayalı yeni işletmelerin gelişmesini teşvik etmek
•KOBİ’ler, Start-up’lar, büyük işletmeler, mentörler, danışmanlar, yatırımcılar, STK’lar ve özel sektör kuruluşları vb. arasındaki etkileşimi arttırarak işbirliği ekosisteminin gelişimini desteklemek
•KOBİ’lere yönelik altyapı ve hizmetler sunarak ticari büyümeye, operasyonel verimliliğe ve değer zinciri faydalarına yol açan kurumsal kapasite artışına katkı sağlamak
(örn: teorik ve uygulamalı eğitim, seminer, mentörlük ve danışmanlık, yatırım destek ve yönlendirme, yurtdışı pazar araştırması, ülke masaları, firma eşleştirme, ulusal ve uluslararası hibe projelerine başvuru vb.)
•Mersin’in, özellikle metal ve makine sektörlerinde, aynı zamanda tarım, gıda, kimya, lojistik, tekstil ve hazır giyim sektörlerinde yenilik üssü olmasını sağlamak
•Yaratıcı fikirleri olan bireylerin yenilikçi projelerinin hayata geçirilmesi için Mersin iş melekleri ağının oluşturulması ve aktif olarak çalışmasına katkı sunmak
•Çeşitli meslek dallarında personel sınav ve belgelendirme hizmeti ile Mesleki Yeterlilik Belgesi’nin bölgede kullanımın artmasına katkı sunmak.
Hangi kriteri kıstas alırsanız alın ilk 10’a giren kentlerimizden biri de Mersin.
Eğitimde, üretimde, yaşam standartlarında, sosyal ve kültürel etkinliklerde, sivil toplum örgütlenmesinde, gastronomide, ticarette, turizmde, tarımda ama özellikle de “Öğrenci dostu kentler” sıralamasında hep en ön sıralarda yer alıyor.
Uçaktan baktığınızda ya da kente yaklaştığınızda her karesi adeta bereket fışkırıyor. Tek yakışmayan, ülkemizin her köşesi gibi giderek betonlaşması. İlk uzun bina yapıldığında çok tepkiler olmuştu. Şimdi bahçeli yatay mimariden eser kalmamış. Adeta gökdelen tarlasına dönüşmüş.
Dünyanın en uzun sahil kentlerinden biri. Güney Fransa kentlerine çok benziyor ama oralar turist kaynıyor, burada ara ki bulasınız. Birkaç sihirli dokunuşla çok daha iyi noktalara gelmesi işten bile değil.
Kozmopolit bir kent. Eskiden emekli cenneti olarak bilinirdi. Ülkemizin her yerinden emekli akınına uğrardı. Şimdi en zengininden orta hallisine Suriyelilerin ve Rusların ilk tercihleri arasında yer alıyor.
Diğer kentlerle hele ki bulunduğu coğrafyadaki kentlerle kıyaslandığında henüz çok yeni bir kent. 200 yıla yaklaşan bir serüveni var. İlçelerinden Tarsus, Silifke ve Kızkalesi’nin tarihi çok daha eskilere dayanıyor. Bu yüzden kimliği henüz çok net çizgilerle oturmuş değil.
Evet, bir liman kenti. Ülkemizin dünyaya açılan en büyük limanlarında birine sahip.
Evet, bir ticaret kenti. Vergi sıralamasında her daim ilk 7’ye hatta ilk 5’e giriyor.
Evet, bir sanayi kenti. İlk organize sanayi bölgesi burada açılmış. Çok daha iyi noktalara gelebilirdi ama devamı getirilememiş.
Evet, bir üniversite kenti. İkisi devlet, ikisi vakıf 4 üniversitesi var ve on binlerce öğrenciye ev sahipliği yapıyor.
Evet, bir tarım kenti ve başta narenciye olmak üzere sebze ve meyve üretiminde hep ilk üçte.
Evet, bir kültür kenti. Hemen her alanda en fazla etkinlik yapılan kentler sıralamasında da en iyilerden biri.
Daha pek çok alanda da çok çok iyi noktadalar.
Kişi başına düşen gelir sıralamasında da eminim ki ilk 5’e giriyorlardır. Şehirdeki ekonomik canlılık bunun en önemli göstergelerinden biri.
Basketbolda Avrupa kupalarını zorluyorlar ama futbolda yok gibiler.
Peki, Mersin deyince tantuni ve cezerye dışında aklınıza ne geliyor?
Bırakın başkalarını, kendilerine sorduğunuzda da çok fazla seçenek sunamıyorlar.
Yani markaları yok, yani hak ettikleri noktanın çok uzağındalar.
Tanıtım ve katma değeri yüksek üretim konusunda ciddi zaafları var. Çok daha fazlasını kazanabilirler ama sanki buna ihtiyaçları yok gibi. “Gerek de duymuyoruz” izlenimi veriyorlar.
Yenişehir Akademi
Yenişehir, Mersin’in en yeni merkez ilçelerinden biri. Şehrin tam göbeğinde devasa binaların yer aldığı modern bir kent. Günün neredeyse 20 saatinde müthiş bir canlılık var. Ev fiyatları 20 milyon liraya kadar çıkmış. Gecekondusu ve döküntü noktaları yok gibi. İhtiyaç duyulan birkaç bölge için de kentsel dönüşüm izni bekleniyormuş.
Yenişehir Belediyesi ve özellikle de Başkan Abdullah Özyiğit, eczacı kökenli olmasına rağmen tam bir eğitim ve çocuk sevdalısı. Yenişehir Belediye Akademisi de onlara hizmet için kurulmuş.
Erken çocukluk eğitiminin yani anne karnında başlayan ve okula başlayınca kadar devam eden okul öncesi eğitimin farkına fazlasıyla varanlardan. Bu alanın en iyisi olan Marmara Üniversitesi ile çok önemli projeler geliştirip, çok önemli yol kat etmişler.
Her yeni doğan bebeğin sağlıklı gelişiminde ve eğitiminde yapılması gerekenleri planlayıp en erken dönemden itibaren hem aileyi hem de yeni doğanı destekleyecek olan 0-8 yaş Erken Çocukluk Dönemi Eğitimini “Yenişehir Modeli” literatüre geçirmişler.
Çocuk yetiştirmek için ideal kentlerden biri. Akademi ve ona bağlı kurumları gezdiğinizde, öğretmen ve velileri dinlediğinizde, çocukları izlediğinizde bunu fazlasıyla hissedebiliyorsunuz.
Teorik eğitimin yanı sıra uzman kadroların gözetiminde gerçekleşen uygulamalar çocukların sadece ilgi, yetenek ve becerilerini değil her alandaki gelişmelerini güçlendirmeyi amaçlıyor ve gelinen nokta da tüm taraflar için memnuniyet verici.
Yenişehir’in üniversite öğrencilerine yönelik iki öğrenci yurdu da görülmeye değerdi.
Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, “’Yenişehir Modeli’ proje hedefimiz, 0-8 yaş aralığındaki bütün çocukların aileden başlayan eğitimle gelişimsel potansiyellerinin en üst düzeyine ulaşmış bireyler olması ve hiçbir çocuğun geride bırakılmamasıdır. Üniversite yurtlarımız da gençlerimize hak ettiklerinin en iyisini verme yönündeki çabalarımızdan sadece biri” diyor.
Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer’in, Mersin’in geleceğine yönelik heyecanı ve hayalleri ise inanılmaz boyutlarda. “Sahil düzenlemesinden metro hattına başlattığımız büyük projelere Ankara gölge etmesin, engel olmasın yeter” diyor.
Bayburt ve Şırnak’tan sonra, beş ay önce Mersin’e gelen Vali Ali Hamza Pehlivan da Mersinlilerle sıcak bir gönül bağı kurmuş ve her alanda daha iddialı bir Mersin için kolları sıvamış.
Özetin özeti: Kabına sığmayan Mersin’i görmek eminim ki sizi de mutlu edecek, geleceğe yönelik umutlarınızı güçlendirecektir.