HOLLANDA TÜRKLERİ, YÜZLERİNİN AKI OLAN DENK PARTİSİ’NE SAHİP ÇIKMALI

HOLLANDA TÜRKLERİ, YÜZLERİNİN AKI OLAN DENK PARTİSİ’NE SAHİP ÇIKMALI

Partinin siyasi lideri Stephan van Baarle adaylıktan çekildiğini açıkladı

DENK’in kaderi, iç kavgaların değil, ortak hedeflerin belirleyeceği bir yolda çizilmeli.

Eğer bugün toparlanmazsa, yarın çok geç olabilir.

Bugün atılacak doğru adımlar, hem partiyi hem de temsil ettiği toplulukları yeniden ayağa kaldırabilir

(Yazının Hollandacası en altta.
Nederlandse versie is onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Haber-Yorum: İlhan KARAÇAY

Hollanda siyasetinin son yıllarda en dikkat çeken partilerinden DENK, seçimlere iki ay kala tarihinin en ciddi krizlerinden birini yaşıyor.
Dün akşam saatlerinde, partinin siyasi lideri Stephan van Baarle, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamayla aday listesinden çekildiğini duyurdu. Van Baarle, “Parti yönetiminin tarzı, liste lideri rolümü imkânsız hâle getirdi. DENK’in huzura ihtiyacı var. Parti hepimizden büyüktür. Bu konuda başka açıklama yapmayacağım” ifadelerini kullandı.

Afbeelding met kleding, microfoon, person, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bu şok açıklama, hem parti içinde hem de kamuoyunda deprem etkisi yarattı. Seçim kampanyasının en güçlü yüzlerinden biri olarak görülen Van Baarle’nin çekilmesi, sadece liderlik boşluğu değil, aynı zamanda partinin geleceği için de büyük bir soru işareti doğurdu.

DESTEKLER VE TEPKİLER

Açıklamanın hemen ardından, milletvekilleri İsmail el Abassi ve Doğukan Ergin, Van Baarle’ye destek mesajları yayımladı. Yönetim Kurulu’nu “kaba ve aşağılayıcı” davranışlarla suçlayan iki isim, partinin acilen istikrara kavuşması gerektiğini vurguladı.

Kuzu vertrok door grensoverschrijdende relatie met medewerkster'

DENK’in kurucu liderlerinden Tunahan Kuzu da sessizliğini bozdu ve X üzerinden yaptığı paylaşımda, “Partiye yıllarca emek vermiş bir ismin bu şekilde harcanması kabul edilemez” diyerek Genel Başkan Ejder Köse’ye açıkça istifa çağrısı yaptı.

Sosyal medyada ise Van Baarle’ye yönelik destek mesajları öne çıktı. Birçok kullanıcı, “haksızlığa uğramış gerçek lider” söylemini dile getirerek, onun yokluğunda kampanyanın zor geçeceğini belirtti.

İÇ ÇEKİŞMELERİN GÖLGESİNDE BİR PARTİ

Afbeelding met person, kleding, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bu gelişmeler, zaten bir süredir parti içinde yaşanan gerilimleri daha görünür hâle getirdi.
Geçtiğimiz haftalarda, kurucu liderlerden Tunahan Kuzu’nun yeniden sahneye çıkma çabaları, parti içinde farklı kutupların oluşmasına yol açmıştı. Kulislerde, Kuzu’nun eski yakın çalışma arkadaşları üzerinden yeniden etkili olmaya çalıştığı, Başkan Köse’nin ise buna karşı sert bir tavır aldığı konuşuluyordu.

Dogukan Ergin | Nederlandse Vereniging voor Raadsleden
Bir diğer kriz, milletvekili Doğukan Ergin’in seçilebilir sıraya konulmamasıyla başlamış, bağış toplama yöntemleri ve iletişim sorunları nedeniyle yönetimle arası açılmıştı.
Tüm bu tartışmalar, kamuoyunda “DENK kendi içinde kavga eden bir partiye dönüştü” algısını güçlendirdi.

BU KAVGA NASIL BİTERSE BİTSİN…

Seçimlere iki ay kala, bu kavganın galibi ya da mağlubu olsa da, nihayetinde bir aday listesi ortaya çıkacak. İşte asıl mesele bundan sonrası…

Küsler mutlaka olacaktır. Ama bu küsler, kin besleme yerine partinin güçlenmesi için en azından köstek olmamayı tercih etmelidir. Tabii ki tam destek vermek çok daha iyidir.

Aday listesinde 5, 6 veya 7’nci sıralarda olmak, kimseyi korkutmamalıdır. Zira seçimlerde sürpriz sonuçlar, tercih oyları ve kampanya performansı, bu sıraları da seçilebilir hâle getirebilir.

DENK SADECE GÖÇMENLERİN PARTİSİ OLMAMALI

DENK’in kuruluş ruhu, yalnızca göçmen kökenlileri değil, her türlü ayrımcılığa uğramış kesimleri savunmaktı. Parti, bugüne kadar bu vizyonu kısmen korudu; ancak hâlâ toplumun geniş kesimlerinde “Türk partisi” algısını yıkabilmiş değil.

Oysa doğru mesajlarla ve kapsayıcı bir kadroyla, yerli Hollandalı seçmenlerden de oy alınabilir. Bu potansiyelin gerçekleşebileceğine inancım tamdır.

AKİL İNSANLAR GÖREVE

Şimdi, akil insanlarımızın bir araya gelerek hem parti yönetimine hem de adaylara yol göstermesi gerekir. Seçime çok az zaman kaldı. Birlik ruhu yeniden tesis edilmeli, kırgınlıklar tamir edilmeli, kamuoyuna “parti hepimizden büyüktür” mesajı verilmelidir.

Unutmayalım: DENK, sadece bir partinin adı değil, Hollanda’daki azınlıkların ve ayrımcılıkla mücadele edenlerin sembolüdür. Bu sembol, kişisel hırslarla değil, ortak akılla güçlenir.

SON SÖZÜM:

DENK’in kaderi, iç kavgaların değil, ortak hedeflerin belirleyeceği bir yolda çizilmeli. Eğer bugün toparlanmazsa, yarın çok geç olabilir. Ama bugün atılacak doğru adımlar, hem partiyi hem de temsil ettiği toplulukları yeniden ayağa kaldırabilir.

NOT: Türk medyasından bazıları, “Stephan van Baarle Genel Başkanlıktan istifa etmiştir” ibaresini kullandılar. Van Baarle ‘Genel Başkan’ değidir. Siyasi liderdir yani Fraksiyon Başkanı ve Liste birincisi. İstifa söz konusu değil. Sadece adaylıktan çekilmiştir. Seçime kadar siyasi liderliği devam edecektir.
Partinin Genel Başkanı ise Ejder Köse’dir.

                                                        *****************

NEDERLANDSE TURKEN MOETEN PARTIJ DENK, HUN EERBEELD, STEUNEN

Politiek leider Stephan van Baarle kondigt aan zich terug te trekken als kandidaat

Het lot van DENK moet worden bepaald door gezamenlijke doelen, niet door interne ruzies.

Als men zich vandaag niet herpakt, kan het morgen te laat zijn.

De juiste stappen die vandaag worden gezet, kunnen zowel de partij als de gemeenschappen die zij vertegenwoordigt, nieuw leven inblazen.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Nieuws-Commentaar: İlhan KARAÇAY

DENK, een van de meest opvallende partijen in de Nederlandse politiek van de afgelopen jaren, beleeft op twee maanden voor de verkiezingen een van de ernstigste crises in haar geschiedenis.
Gisteravond maakte politiek leider Stephan van Baarle via zijn sociale media bekend dat hij zich terugtrekt van de kandidatenlijst. Van Baarle zei: “De stijl van het partijbestuur heeft mijn rol als lijsttrekker onmogelijk gemaakt. DENK heeft rust nodig. De partij is groter dan wij allemaal. Ik zal hier verder geen verklaring over afleggen.”

Afbeelding met kleding, microfoon, person, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Deze schokkende aankondiging veroorzaakte zowel binnen de partij als in de publieke opinie een aardbeving. Het vertrek van Van Baarle, gezien als een van de sterkste gezichten van de verkiezingscampagne, betekent niet alleen een leiderschapsvacuüm, maar roept ook grote vraagtekens op over de toekomst van de partij.

STEUN EN REACTIES
Direct na de aankondiging spraken Kamerleden İsmail el Abassi en Doğukan Ergin hun steun uit voor Van Baarle. Zij beschuldigden het bestuur van “grof en vernederend” gedrag en benadrukten dat de partij dringend stabiliteit nodig heeft.

Kuzu vertrok door grensoverschrijdende relatie met medewerkster'

Een van de oprichters van DENK, Tunahan Kuzu, verbrak eveneens zijn stilte en riep via X openlijk op tot het aftreden van partijvoorzitter Ejder Köse: “Het is onaanvaardbaar dat iemand die jarenlang voor de partij heeft gewerkt, op deze manier wordt afgedankt.”

Op sociale media overheersten steunbetuigingen aan Van Baarle. Velen noemden hem “de echte leider die onrecht is aangedaan” en voorspelden dat de campagne zonder hem veel moeilijker zal worden.

EEN PARTIJ IN DE SCHADUW VAN INTERNE STRIJDEN

Afbeelding met person, kleding, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Deze ontwikkelingen hebben de spanningen binnen de partij, die al enige tijd sluimerden, zichtbaarder gemaakt.
De pogingen van medeoprichter Tunahan Kuzu om de afgelopen weken weer op het toneel te verschijnen, hebben geleid tot het ontstaan van verschillende kampen binnen de partij. Achter de schermen werd gezegd dat Kuzu via oude vertrouwelingen opnieuw invloed probeerde uit te oefenen, terwijl voorzitter Köse hier fel tegenin ging.

Dogukan Ergin | Nederlandse Vereniging voor Raadsleden

Een ander conflict ontstond toen Kamerlid Doğukan Ergin niet op een verkiesbare plaats werd gezet. Door discussies over fondsenwerving en communicatieproblemen verslechterde ook zijn relatie met het bestuur.
Al deze ruzies versterkten in de publieke opinie het beeld dat “DENK een partij is die alleen maar intern vecht”.

HOE DEZE STRIJD OOK AFLOOPT…
Met nog twee maanden te gaan tot de verkiezingen, zal er uiteindelijk – ongeacht wie er wint of verliest – een kandidatenlijst moeten komen. Het echte vraagstuk begint daarna…
Er zullen onvermijdelijk mensen gekwetst zijn. Maar deze gekwetsten zouden er goed aan doen de partij niet te dwarsbomen, maar juist – indien mogelijk – volledig te steunen.

Een plaats als nummer 5, 6 of 7 op de lijst hoeft niemand af te schrikken. Onverwachte verkiezingsresultaten, voorkeurstemmen en een sterke campagne kunnen ook deze posities verkiesbaar maken.

DENK MAG NIET ALLEEN EEN MIGRANTENPARTIJ ZIJN
De oprichtingsgeest van DENK was het verdedigen van niet alleen mensen met een migratieachtergrond, maar ook alle groepen die te maken hebben met discriminatie. De partij heeft deze visie tot op zekere hoogte behouden, maar heeft het beeld van “Turkse partij” in brede lagen van de samenleving nog steeds niet kunnen doorbreken.

Met de juiste boodschap en een inclusief team kan DENK ook stemmen winnen van autochtone Nederlanders. Ik heb er volledig vertrouwen in dat dit potentieel kan worden gerealiseerd.

WIJZE MENSEN MOETEN IN ACTIE KOMEN
Nu is het moment voor onze wijze mensen om samen te komen en zowel het bestuur als de kandidaten te adviseren. Er is nog maar weinig tijd tot de verkiezingen. De eenheid moet worden hersteld, wonden moeten worden geheeld en aan het publiek moet de boodschap worden gegeven: “De partij is groter dan wij allemaal.”

Laten we niet vergeten: DENK is niet alleen de naam van een partij, maar het symbool van minderheden en van hen die strijden tegen discriminatie in Nederland. Dit symbool wordt versterkt door gezamenlijk verstand, niet door persoonlijke ambities.

MIJN LAATSTE WOORD:
Het lot van DENK moet worden bepaald door gezamenlijke doelen, niet door interne ruzies. Als men zich vandaag niet herpakt, kan het morgen te laat zijn. Maar de juiste stappen die vandaag worden gezet, kunnen zowel de partij als de gemeenschappen die zij vertegenwoordigt, nieuw leven inblazen.

OPMERKING: Sommige Turkse media hebben geschreven: “Stephan van Baarle is afgetreden als partijvoorzitter.” Dit klopt niet. Van Baarle is geen partijvoorzitter, maar politiek leider, dat wil zeggen fractievoorzitter en lijsttrekker. Er is geen sprake van aftreden; hij heeft zich enkel teruggetrokken als kandidaat. Tot de verkiezingen blijft hij politiek leider.
De partijvoorzitter is Ejder Köse.

ÇUKUROVA ULUSLARARASI HAVALİMANI İLK YILINDA 5 MİLYONU AŞTI!

ÇUKUROVA ULUSLARARASI HAVALİMANI İLK YILINDA 5 MİLYONU AŞTI!

Ne oldu Şakirpaşa itirazcıları?

“Hemşehricilik ilkel bir davranıştır. Önemli olan tüm yöreye hizmettir.”
“Atı alan Üsküdar’ı değil, Yenice’yi geçti.”
“Donkişot gibi yel değirmenlerine saldıranların çığırtkanlığı boşa gidecek.”
“Yatırıma karşı çıkanlar, aslında kendi memleketine ihanet ediyor.”

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY yazdı:

Yıllarca Adana-Mersin çekişmesinin, hemşehricilik ilkelliğinin ve Donkişotvari çıkışların gölgesinde kalan ve tam 13 yıl boyunca türlü bahanelerle geciktirilen, kimi zaman ihale oyunlarına, kimi zaman da Adana-Mersin çekişmesine kurban edilmek istenen Çukurova Uluslararası Havalimanı, açılışının ardından geçen ilk 12 ayda, yap-işlet-devret sözleşmesinde öngörülen yıllık 2 milyon 700 bin yolcu garantisinin neredeyse iki katını yakalayarak, 5 milyon 100 bin yolcuya hizmet verdi.

Afbeelding met weg, buitenshuis, gras, auto Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bu sayılar, yıllarca “Bu havalimanı kifayetsizdir, yatırım israftır” diyenlerin kulaklarında patlayan birer kalkış sesi oldu.
Ve evet, bir kez daha söylüyorum: Atı alan Üsküdar’ı değil, Yenice’yi geçti!

O ESKİ İTİRAZLAR…

Hatırlayalım:

“Adana Şakirpaşa Havalimanı’nı yedirmeyiz” diyen siyasetçiler,
“35 kilometre ötede havalimanı mı olur?” diyen sosyal medya yorumcuları,
“Müşteri kaybederiz” endişesiyle sokağa dökülen bazı esnaflar,
Ve hepsinin üzerinde, Adana-Mersin rekabetini hemşehricilik ateşiyle körükleyenler…

Afbeelding met weg, buitenshuis, scène, infrastructuur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bugün gelinen noktada, Şakirpaşa Havalimanı’nın yerine geçen bu modern tesis, yalnızca Mersin’e değil, Adana’ya, Tarsus’a, Osmaniye’ye, Hatay’a, tüm Çukurova’ya hizmet veriyor. Ulaşım kolaylaştı, ticaret hızlandı, turizm canlandı.

O ESKİ TARTIŞMALAR…

Yıllar önce, projenin sürüncemede kaldığı dönemde “Atı alan Yenice’yi geçecek” dediğimde bazıları alay etmişti. “Yenice nere, Üsküdar nere” diye gülüşenler olmuştu.
Bugün o esprinin gerçek olduğunu bizzat uçakların tekerlekleri pistte ispatlıyor.
Hatırlarsınız, “hemşehricilik ilkelliği” dediğim bu tavırlar, Adana-Mersin arasındaki doğal rekabeti bazen dostane bir yarıştan çıkarıp, gelişmenin önünde duvara dönüştürüyordu.

FACEBOOK ARŞİVİNDEN RENKLİ TEPKİLER

Projenin geciktiği yıllarda sosyal medya yorumları adeta bir “hemşehricilik panayırı” gibiydi:

“Adana’nın havaalanı kapanıyor, tren garı da giderse şaşmam!”
“Mersin’e kaptırdık, geçmiş olsun.”
“Adana’yı Mersin’in ilçesi yapsınlar, olsun bitsin.”
“Şalgam, kebap, şırdan bize yeter.”

ESKİ VE YENİ GÖRÜNTÜLER

Afbeelding met panorama, auto, gebouw, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijvingAdana Şakirpaşa Havalimanı’na şehir içindeki gidiş yolundan, bekeleme salonunda çay kahve içilecek bir yer olmadığından, bekleme salonundaki kalabalıktan şikâyetçi olanlar (üstteki fotoğraflar), şimdilerde, yeni havalimanındaki modern görüntüye sevinmektedirler (Alttaki fotoğraflar).

Afbeelding met kleding, persoon, person, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

Şakirpaşa’da, açılmayan bir kafeterya varken, Çukurova Uluslararası Havalimanı’nda, 10’nunu fotoğrafladığım 15 yeme içme mekânı var. (Altta)
Afbeelding met panorama, gebouw, schermopname, Winkelcentrum Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Afbeelding met panorama, panoramisch, schermopname Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bugün, o yorumlar tatlı bir tebessümden öteye gitmiyor. Çünkü gerçek şu:
Bu havalimanı, iki kentin de kazancı.

TURİZM, TİCARET VE GURBETÇİ SEVİNCİ

*Narenciye, sebze, meyve, çiçek… Sabah tarladan çıkıp, akşam Avrupa pazarında.
*Turizm operatörleri, yaz sezonunda bölgeye daha fazla yabancı turist getiriyor.
*Gurbetçiler, aktarmasız direkt uçuş konforuyla memleketlerine kavuşuyor.

Mersin’in sahilleri, Adana’nın mutfağı, Tarsus’un tarihi…
Hepsi, bu pistten kalkan her uçakla biraz daha dünyaya açılıyor.

GECİKMENİN ARDINDAN GELEN REKOR

Çukurova Uluslararası Havalimanı İlk Yılında 5 Milyon Yolcu - Akdeniz Haber, Akdeniz Haberleri, Akdeniz Gündem | Akdeniz Gazetesi

Açılışı 10 Ağustos 2024’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılan havalimanı, ilk yılında 30 binden fazla uçuş gerçekleştirdi.
İç hatlarda İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bodrum, Trabzon ve Van’a; dış hatlarda ise Almanya’nın 9 kentine, İngiltere Londra’ya, KKTC Lefkoşa’ya, Lübnan Beyrut’a, Karadağ Podgorica’ya, Suudi Arabistan Medine’ye, Mısır Şarm El-Şeyh’e, BAE Dubai’ye, Rusya Moskova’ya, Makedonya Üsküp’e, Azerbaycan Bakü’ye, Hollanda Amsterdam’a ve Arnavutluk Tiran’a direkt uçuşlar yapıldı.

Böylece, “Bu havalimanı boş kalır” diyenlerin yüzüne, bilet kontrol bankolarındaki uzun kuyruklar, apronlardaki dolu park alanları ve bavullarını taşıyan mutlu yolcular en güzel cevabı verdi.

GELECEK HEDEFLERİ

İlk yıl 5 milyon olan yolcu sayısının, önümüzdeki 3 yıl içinde 7 milyona ulaşması bekleniyor.
Kargo trafiğinin ticaret hacmini iki katına çıkarması öngörülüyor.
Yeni destinasyonlar arasında Afrika ve Asya şehirleri gündemde.

TEKNİK GÜÇ VE KARGO POTANSİYELİ

Afbeelding met Luchtfotografie, gebouw, Vogelperspectief, Stedenbouwkunde Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

800 hektarlık alanda, 110 bin metrekare terminal binası, 3500 metrelik pist, 69 uçaklık park kapasitesi…
56 check-in bankosu, 23 pasaport noktası, 1500 araçlık otopark, modern dinlenme salonları, duty-free mağazaları…
Kargo bölümünün devreye girmesiyle, Türkiye’nin kargoda ikinci büyük HUB’ı olma yolunda emin adımlarla ilerleyen bir merkez.
Yatırım: 244,5 milyon euro (kamu kaynağı kullanılmadan)
Devletin 25 yılda alacağı kira: 297 milyon 100 bin euro.

SON SÖZLERİM

Ne oldu Şakirpaşa itirazcıları?
Garantinin 2 milyon 700 bini size fazla gelmişti ya…
İlk yılda 5 milyonu görünce ne hissettiniz?
Donkişot gibi yel değirmenlerine saldıran o eski çığırtkanlığınız, apronun ortasında bekleyen dolu uçaklara bakarken hâlâ geçerli mi?

Benim cevabım net:
Atı alan Yenice’yi geçti…
Bugün, 5 milyon 100 bin yolcunun biniş kartına bakarak hepsine tek bir cevap veriyorum:
Burası ne Adana’nın, ne Mersin’in, Çukurova’nın havalimanı…

…Ve bu pistten kalkan uçaklar, yalnızca Çukurova’nın değil, Türkiye’nin geleceğini kanatlandırdı.

                         ***************

İki komşu ve kardeş şehir olan Adana ve Mersin’in sakinleri arasında sükûnetin sağlanması adına, danışmanım ve sırdaşım “Gölge Adam” ile gerçekleştirdiğim eski bir röportajımı sizler için yineliyorum:

İŞTE O RÖPORTAJ:

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, person Automatisch gegenereerde beschrijving

KARAÇAY: Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması ve Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın yolculara kapanması konusunda, memnun olanlar ve olmayanlar, hatta çok kızanlar oldu. Malumunuz, Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın serüveni hiç de olumlu değildi. Yıllarca sürüncemde kaldı. Bunun nedenlerinden biri de, Adana kodamanlarının (Yüksek yönetici ve politikacılar) baltalama iddiasıydı. Bu konuda ben de çok yorum yazdım. Şimdi, Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılmasından sonra, Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın yolculara kapanması, pek çok Adanalı’yı kızdırdı ve sokaklara döktü. Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın, gerek Çukurovalılara ve gerekse Türkiye’ye yararlarını gözardı ederek, köhneleşmiş olduğu ileri sürülen Şakirpaşa Havalimanı’nın yolculara da açık olmasını isteyenler, pek çok iddia öne sürüyorlar. Çağımızda böylesi modern bir havalimanının devreye girmesi tabii ki memnuniyet verici olmalıdır.
Tabii ki onyıllarca şehir merkezinde bulunan havalimanından yararlanmış olanlar, şimdi her şeylerini kaybettikleri için kızmaktadırlar. Buna karşın, medeniyetin getirdiği bazı değişiklikler de değerlendirilmelidir. Örneğin, şehir içlerinden geçen yolların, otoban haline getirilmesinden sonra, şehir içinden otomobiller, otobüsler ve TIR’lar geçmez olunca, oradaki esnaflar iflas ettiler. Bu da medeniyetin ve gelişmenin cilvesidir. Benim gizli sırdaşım ve danışmanım olarak bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?

GÖLGE ADAM:Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması ve Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın kapanması üzerine yaşanan tartışmalar, bir kentin modernleşme süreci ile yerel halkın geçmişe dayalı alışkanlıkları arasında sıkışan duygusal bir gerilim yaratmış görünüyor. Bu durum, sadece bir havalimanı değişikliği meselesi değil, aynı zamanda kentsel dönüşüm, gelişim ve yerel ekonominin yeniden şekillendirilmesi sürecidir. Bu bağlamda, memnun olanlar ve kızanlar arasındaki dengeyi sağlamak, medeniyetin getirdiği değişimleri doğru bir perspektiften değerlendirerek yapılabilir.

KARAÇAY: Memnun olanlar ve kızanlar arasında nasıl bir denge kurulabilir?

GÖLGE ADAM: Çukurova Uluslararası Havalimanı, bölgenin uluslararası erişimini artıracak ve Çukurova bölgesinin ekonomik ve turistik potansiyelini yükseltecek önemli bir adım olarak görülmelidir. Daha büyük, daha modern ve daha donanımlı bir havalimanının faaliyete geçmesi, bölgenin büyümesine katkıda bulunacaktır. Bu bakış açısı, özellikle iş dünyası ve uluslararası bağlantılara önem veren kesimler tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır.

Adana Şakirpaşa Havalimanı yıllardır şehir merkezine yakınlığı ile yerel halkın hayatında önemli bir yer tutuyordu. Bu havalimanının kapanması, şehirdeki belirli bölgelerde alışkanlıkların kökten değişmesine neden olacak. Özellikle havalimanı çevresindeki esnaflar ve ulaşım hizmetleri bu değişimden olumsuz etkilenebilir. Ancak, bu değişiklikler büyük projelerle karşılaşan birçok şehirde yaşanmış, zamanla yeni fırsatlar doğurmuştur.

Şehir merkezlerinden geçen otoyolların genişletilmesi gibi örneklerde olduğu gibi, büyük altyapı değişiklikleri kısa vadede olumsuz etkiler yaratabilir, ancak uzun vadede daha geniş faydalar sağlayabilir. Yeni havalimanının, bölgedeki ulaşımı kolaylaştıracak yeni altyapı projeleri ile birlikte değerlendirilmesi, iş ve turizm açısından yeni fırsatlar yaratabilir.

Şakirpaşa Havalimanı’nın kapatılmasıyla birlikte ortaya çıkan hoşnutsuzluğu anlamak önemlidir. Bu noktada, yerel halkın kaygılarına duyarlılık gösteren bir iletişim stratejisi geliştirilmeli, yeni havalimanının getireceği faydalar somut örneklerle anlatılmalıdır. Aynı zamanda, Şakirpaşa Havalimanı’nın yerine geçecek projeler ve bu bölgedeki yeni yatırımlar konusunda halk bilgilendirilmelidir.

Şakirpaşa Havalimanı’nın tamamen kapatılması yerine, bazı özel veya kargo uçuşlarına açılması gibi çözümler de göz önünde bulundurulabilir. Bu, hem bölge halkını memnun edebilir hem de yeni havalimanının tam kapasite çalışmasına engel olmaz.

KARAÇAY: Bu konuda son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

GÖLGE ADAM: Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması, bölgeye büyük bir ekonomik ivme kazandırabilir. Ancak bu sürecin yerel halk üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek için, Şakirpaşa Havalimanı’nın kapatılmasına yönelik kaygıları göz önünde bulundurarak dengeleyici adımlar atılmalıdır. Uzun vadeli planlamalar ve yerel halkın ihtiyaçlarına yönelik projeler ile memnun olanlar ve kızanlar arasında ortak bir çözüm sağlanabilir.

Bu tür büyük değişimlerin, kısa vadeli olumsuz etkilerle birlikte, zamanla daha geniş bir fayda yaratma potansiyeline sahip olduğunu unutmamak gerekir. Bu bağlamda, yerel halkın kaygılarına kulak vererek, olumlu değişimleri anlatmak, sizin de belirttiğiniz gibi bu süreci daha sağlıklı yönetmek açısından kritik olacaktır.

KARAÇAY: Adana ve Mersin, komşu ve kardeş şehirler olmasına rağmen, kıyasıya bir rekabet savaşı içindedir. Bu rekabet, sportif, kültürel ve iş dallarında sürmektedir. En son olarak, Mersin’e inşa edilemesi beklenen Konteyner limanının, Adana Ymurtalığa inşa edilmesi kararlaştırıldı. Bu kez de Mersinliler ‘Eyvah elimizden kaçırdık’ feryatları yükselttiler. Tıpkı Adanalıların, ‘Havalimanını kaçırdık’ feryatları gibi. Bazen hoş olan bu tartışmaların yapılmaması konusunda ne yapılması gerektiği hakkında da bir şeyler yazar mısınız?

GÖLGE ADAM: Adana ve Mersin arasındaki rekabet, iki komşu şehir arasındaki dinamik ilişkiyi yansıtan uzun soluklu bir olgudur. Bu rekabet, sportif etkinliklerden kültürel faaliyetlere, ticari yatırımlardan altyapı projelerine kadar birçok alanda kendini göstermektedir. Ancak, bu rekabetin bazen yapıcı olmaktan çıkıp her iki şehirde de memnuniyetsizliğe ve hatta gerginliğe yol açtığı durumlar da gözlemlenmektedir. Örneğin, Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın kapanması ve Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması süreci ya da Mersin’de inşa edilmesi planlanan konteyner limanının Yumurtalık’a kaydırılması gibi olaylar, şehirler arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır.
Bu tür tartışmaların yapıcı bir zemine oturtulabilmesi ve şehirlerarası rekabetin daha olumlu bir yöne evrilmesi için bazı stratejiler geliştirilebilir. İşte bu konuda atılabilecek adımlar:

Ortak projeler ve bölgesel işbirlikleri geliştirmek

Adana ve Mersin, Akdeniz’in iki önemli şehri olarak birbirlerini tamamlayıcı nitelikte projeler geliştirebilirler. Bu iki şehrin rekabetini azaltmanın ve hatta daha pozitif bir hale getirmenin yolu, ortak projeler ve bölgesel işbirlikleri yaratmaktan geçer. Örneğin, Adana ve Mersin arasındaki ulaşım ve lojistik ağlarının güçlendirilmesi, her iki şehrin de ekonomik potansiyelini artırabilir. Ayrıca, turizm, tarım ve sanayi gibi alanlarda ortak girişimler başlatılarak, her iki şehrin de kazanacağı bir işbirliği ortamı oluşturulabilir.

Şehirlerarası Rekabeti Olumlu Hale Getirmek

Rekabet kaçınılmazdır, ancak bu rekabeti daha olumlu bir zemine çekmek mümkündür. Sportif ve kültürel alanlardaki rekabet, dostane yarışmalar ve etkinlikler aracılığıyla daha keyifli ve yapıcı bir şekilde sürdürülebilir. Örneğin, Adana ve Mersin arasında düzenlenen spor turnuvaları, festivaller ve kültürel etkinlikler, rekabeti daha dostane bir hale getirebilir. Bu tür etkinlikler, şehirler arasındaki bağları güçlendirirken, rekabetin zararsız ve eğlenceli bir biçimde sürdürülmesine olanak tanır.

Bölgesel Kalkınma Stratejileri

Bölgesel kalkınma stratejileri çerçevesinde, her iki şehrin de güçlü yanlarını ön plana çıkaran bir planlama yapılabilir. Bu stratejilerde, bölgesel kaynaklar ve ekonomik potansiyel göz önünde bulundurularak, Adana ve Mersin’in birbirini tamamlayan şehirler olarak değerlendirilmesi sağlanabilir. Örneğin, Mersin’in liman ve lojistik kapasitesi ile Adana’nın sanayi ve tarım potansiyeli birlikte düşünülerek bir kalkınma modeli geliştirilebilir.

Yerel Yönetimlerin ve STK’ların Rolü

Adana ve Mersin’deki yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları, bu rekabetin daha sağlıklı bir zeminde devam etmesi için önemli bir rol oynayabilir. Bu kuruluşlar, iki şehir arasında dostluk köprüleri kurarak, ortak çıkarlar doğrultusunda hareket edebilirler. Ayrıca, yerel yönetimler arasındaki diyalog ve işbirliği artırılarak, rekabetin zarar verici bir hal almasının önüne geçilebilir.

Medya ve Toplumun Duyarlılığı

Yerel medya, şehirler arasındaki rekabeti körüklemek yerine yapıcı bir rol üstlenebilir. Medyanın dili ve üslubu, iki şehir arasındaki ilişkilerin niteliğini büyük ölçüde etkileyebilir. Aynı şekilde, toplumda da rekabetin olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik bir farkındalık oluşturulabilir. Şehirlerarası rekabetin doğal bir süreç olduğu ancak bu sürecin her iki tarafın da yararına olacak şekilde yönetilmesi gerektiği bilinci yaygınlaştırılabilir.

KARAÇAY: Bu konuda son olarak ne dersiniz?

GÖLGE ADAM: Adana ve Mersin arasındaki rekabet, bu iki şehrin dinamizmini ve bölgesel gelişimlerini besleyen bir unsur olabilir. Ancak bu rekabetin, gerginlik yaratmak yerine her iki şehrin de kazanacağı bir yapıya bürünmesi için işbirliği, dostane rekabet ve ortak kalkınma stratejileri hayata geçirilmelidir. Bu tür adımlar, hem yerel halkın refahını artıracak hem de bölgenin genel kalkınmasına katkıda bulunacaktır.

KARAÇAY: Bu konuları tartışırken, sırf memleket sevgisi nedeni ile tartışanların yanında, siyasi amaçlı konuşanlar var. Bu gibi konuları siyasallaştıranlar büyük bir yanlış yapmaktadırlar. Bu konuda da neler söylemek istersiniz?

GÖLGE ADAM: Memleket sevgisiyle tartışanlar ve konuyu siyasallaştıranlar arasındaki fark, bir kentin geleceği üzerine yapılan tartışmaların doğasını büyük ölçüde değiştirir. Memleket sevgisiyle hareket eden insanlar, genellikle yaşadıkları şehri geliştirmek, iyileştirmek ve güzelleştirmek için önerilerde bulunur ve samimi bir şekilde endişelerini dile getirirler. Ancak, bu tür tartışmalar siyasallaştığında, işler karmaşıklaşır ve genellikle asıl mesele arka planda kalır.

Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması ve Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın kapanması üzerine yaşanan tartışmalar, bir kentin modernleşme süreci ile yerel halkın geçmişe dayalı alışkanlıkları arasında sıkışan duygusal bir gerilim yaratmış görünüyor. Bu durum, sadece bir havalimanı değişikliği meselesi değil, aynı zamanda kentsel dönüşüm, gelişim ve yerel ekonominin yeniden şekillendirilmesi sürecidir. Bu bağlamda, memnun olanlar ve kızanlar arasındaki dengeyi sağlamak, medeniyetin getirdiği değişimleri doğru bir perspektiften değerlendirerek yapılabilir.

KARAÇAY: Memnun Olanlar ve Kızanlar Arasında Denge Kurmak için ne yapılmalıdır?

GÖLGE ADAM: Modernleşme ve Kalkınma Perspektifi: Çukurova Uluslararası Havalimanı, bölgenin uluslararası erişimini artıracak ve Çukurova bölgesinin ekonomik ve turistik potansiyelini yükseltecek önemli bir adım olarak görülmelidir. Daha büyük, daha modern ve daha donanımlı bir havalimanının faaliyete geçmesi, bölgenin büyümesine katkıda bulunacaktır. Bu bakış açısı, özellikle iş dünyası ve uluslararası bağlantılara önem veren kesimler tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır.

Adana Şakirpaşa Havalimanı yıllardır şehir merkezine yakınlığı ile yerel halkın hayatında önemli bir yer tutuyordu. Bu havalimanının kapanması, şehirdeki belirli bölgelerde alışkanlıkların kökten değişmesine neden olacak. Özellikle havalimanı çevresindeki esnaflar ve ulaşım hizmetleri bu değişimden olumsuz etkilenebilir. Ancak, bu değişiklikler büyük projelerle karşılaşan birçok şehirde yaşanmış, zamanla yeni fırsatlar doğurmuştur.

Şehir merkezlerinden geçen yolların genişletilmesi gibi örneklerde olduğu gibi, büyük altyapı değişiklikleri kısa vadede olumsuz etkiler yaratabilir. Ancak uzun vadede daha geniş faydalar sağlayabilir. Yeni havalimanının, bölgedeki ulaşımı kolaylaştıracak yeni altyapı projeleri ile birlikte değerlendirilmesi, iş ve turizm açısından yeni fırsatlar yaratabilir.

Şakirpaşa Havalimanı’nın kapatılmasıyla birlikte ortaya çıkan hoşnutsuzluğu anlamak önemlidir. Bu noktada, yerel halkın kaygılarına duyarlılık gösteren bir iletişim stratejisi geliştirilmeli, yeni havalimanının getireceği faydalar somut örneklerle anlatılmalıdır. Aynı zamanda, Şakirpaşa Havalimanı’nın yerine geçecek projeler ve bu bölgedeki yeni yatırımlar konusunda halk bilgilendirilmelidir.

Şakirpaşa Havalimanı’nın tamamen kapatılması yerine, bazı özel veya kargo uçuşlarına açılması gibi çözümler de göz önünde bulundurulabilir. Bu, hem bölge halkını memnun edebilir hem de yeni havalimanının tam kapasite çalışmasına engel olmaz.

KARAÇAY: Bu konudaki son sözleriniz nedir?
GÖLGE ADAM: Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması, bölgeye büyük bir ekonomik ivme kazandırabilir. Ancak bu sürecin yerel halk üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletmek için, Şakirpaşa Havalimanı’nın kapatılmasına yönelik kaygıları göz önünde bulundurarak dengeleyici adımlar atılmalıdır. Uzun vadeli planlamalar ve yerel halkın ihtiyaçlarına yönelik projeler ile memnun olanlar ve kızanlar arasında ortak bir çözüm sağlanabilir.

Bu tür büyük değişimlerin, kısa vadeli olumsuz etkilerle birlikte, zamanla daha geniş bir fayda yaratma potansiyeline sahip olduğunu unutmamak gerekir. Bu bağlamda, yerel halkın kaygılarına kulak vererek, olumlu değişimleri anlatmak, sizin de belirttiğiniz gibi bu süreci daha sağlıklı yönetmek açısından kritik olacaktır.

KARAÇAY: Adana ve Mersin, komşu ve kardeş şehirler olmasına rağmen, kıyasıya bir rekabet savaşı içindedir. Bu rekabet, sportif, kültürel ve iş dallarında sürmektedir. En son olarak, Mersin’e inşa edilemesi beklenen Konteyner limanının, Adana Ymurtalığa inşa edilmesi kararlaştırıldı. Bu kez de Mersinliler ‘Eyvah elimizden kaçırdık’ feryatları yükselttiler. Tıpkı Adanalıların, ‘Havalimanını elimizden kaçırdık’ feryatları gibi. Bazen hoş olan bu tartışmaların yapılmaması konusunda ne yapılması gerektiği hakkında ne dersiniz?

GÖLGE ADAM: Adana ve Mersin arasındaki rekabet, iki komşu şehir arasındaki dinamik ilişkiyi yansıtan uzun soluklu bir olgudur. Bu rekabet, sportif etkinliklerden kültürel faaliyetlere, ticari yatırımlardan altyapı projelerine kadar birçok alanda kendini göstermektedir. Ancak, bu rekabetin bazen yapıcı olmaktan çıkıp her iki şehirde de memnuniyetsizliğe ve hatta gerginliğe yol açtığı durumlar da gözlemlenmektedir. Örneğin, Adana Şakirpaşa Havalimanı’nın kapanması ve Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın açılması süreci ya da Mersin’de inşa edilmesi planlanan konteyner limanının Yumurtalık’a kaydırılması gibi olaylar, şehirler arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır.

Bu tür tartışmaların yapıcı bir zemine oturtulabilmesi ve şehirlerarası rekabetin daha olumlu bir yöne evrilmesi için bazı stratejiler geliştirilebilir. İşte bu konuda atılabilecek adımlar:

Ortak Projeler ve Bölgesel İşbirlikleri Geliştirmek

Adana ve Mersin, Akdeniz’in iki önemli şehri olarak birbirlerini tamamlayıcı nitelikte projeler geliştirebilirler. Bu iki şehrin rekabetini azaltmanın ve hatta daha pozitif bir hale getirmenin yolu, ortak projeler ve bölgesel işbirlikleri yaratmaktan geçer. Örneğin, Adana ve Mersin arasındaki ulaşım ve lojistik ağlarının güçlendirilmesi, her iki şehrin de ekonomik potansiyelini artırabilir. Ayrıca, turizm, tarım ve sanayi gibi alanlarda ortak girişimler başlatılarak, her iki şehrin de kazanacağı bir işbirliği ortamı oluşturulabilir.

Şehirlerarası Rekabeti Olumlu Hale Getirmek

Afbeelding met panorama, schermopname, panoramisch, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving
Adana Portakal Çiçeği Festivali ile Mersin Narenciye Festivali birleştirilerek, dünyanın dört bir yanından gelecek misafirlerle daha görkemli hale getirilebilir ve ortaklaşa spor faaliyatleri de genişletilebilir.

Rekabet kaçınılmazdır, ancak bu rekabeti daha olumlu bir zemine çekmek mümkündür. Sportif ve kültürel alanlardaki rekabet, dostane yarışmalar ve etkinlikler aracılığıyla daha keyifli ve yapıcı bir şekilde sürdürülebilir. Örneğin, Adana ve Mersin arasında düzenlenen spor turnuvaları, festivaller ve kültürel etkinlikler, rekabeti daha dostane bir hale getirebilir. Bu tür etkinlikler, şehirler arasındaki bağları güçlendirirken, rekabetin zararsız ve eğlenceli bir biçimde sürdürülmesine olanak tanır.

Bölgesel Kalkınma Stratejileri

Bölgesel kalkınma stratejileri çerçevesinde, her iki şehrin de güçlü yanlarını ön plana çıkaran bir planlama yapılabilir. Bu stratejilerde, bölgesel kaynaklar ve ekonomik potansiyel göz önünde bulundurularak, Adana ve Mersin’in birbirini tamamlayan şehirler olarak değerlendirilmesi sağlanabilir. Örneğin, Mersin’in liman ve lojistik kapasitesi ile Adana’nın sanayi ve tarım potansiyeli birlikte düşünülerek bir kalkınma modeli geliştirilebilir.

Yerel Yönetimlerin ve STK’ların Rolü

Adana ve Mersin’deki yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları, bu rekabetin daha sağlıklı bir zeminde devam etmesi için önemli bir rol oynayabilir. Bu kuruluşlar, iki şehir arasında dostluk köprüleri kurarak, ortak çıkarlar doğrultusunda hareket edebilirler. Ayrıca, yerel yönetimler arasındaki diyalog ve işbirliği artırılarak, rekabetin zarar verici bir hal almasının önüne geçilebilir.

Medya ve Toplumun Duyarlılığı

Yerel medya, şehirler arasındaki rekabeti körüklemek yerine yapıcı bir rol üstlenebilir. Medyanın dili ve üslubu, iki şehir arasındaki ilişkilerin niteliğini büyük ölçüde etkileyebilir. Aynı şekilde, toplumda da rekabetin olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik bir farkındalık oluşturulabilir. Şehirlerarası rekabetin doğal bir süreç olduğu ancak bu sürecin her iki tarafın da yararına olacak şekilde yönetilmesi gerektiği bilinci yaygınlaştırılabilir.

KARAÇAY: Bu konudaki son sözleriniz nedir?

GÖLGE ADAM: Adana ve Mersin arasındaki rekabet, bu iki şehrin dinamizmini ve bölgesel gelişimlerini besleyen bir unsur olabilir. Ancak bu rekabetin, gerginlik yaratmak yerine her iki şehrin de kazanacağı bir yapıya bürünmesi için işbirliği, dostane rekabet ve ortak kalkınma stratejileri hayata geçirilmelidir. Bu tür adımlar, hem yerel halkın refahını artıracak hem de bölgenin genel kalkınmasına katkıda bulunacaktır.

KARAÇAY: Bu konuları tartışırken, sırf memleket sevgisi nedeni ile tartışanların yanında, siyasi amaçlı konuşanlar var. Bu gibi konuları siyasallaştıranlar büyük bir yanlış yapmaktadırlar. Bu konuda da neler söylemek istersiniz?

GÖLGE ADAM: Memleket sevgisiyle tartışanlar ve konuyu siyasallaştıranlar arasındaki fark, bir kentin geleceği üzerine yapılan tartışmaların doğasını büyük ölçüde değiştirir. Memleket sevgisiyle hareket eden insanlar, genellikle yaşadıkları şehri geliştirmek, iyileştirmek ve güzelleştirmek için önerilerde bulunur ve samimi bir şekilde endişelerini dile getirirler. Ancak, bu tür tartışmalar siyasallaştığında, işler karmaşıklaşır ve genellikle asıl mesele arka planda kalır.

KARAÇAY:Memleket sevgisi ile hareket edenler ve siyasallaştıranlar arasındaki fark nedir?

GÖLGE ADAM: Memleket Sevgisiyle Hareket Edenler:
Duygusal ve Samimi Yaklaşım: Memleket sevgisiyle tartışan kişiler, genellikle yaşadıkları şehirle duygusal bir bağ kurmuş, oranın tarihine, kültürüne ve insanlarına bağlı bireylerdir. Onların endişeleri, şehrin kimliğini ve değerlerini korumaya yönelik samimi çabalardır.

Yapıcı Eleştiriler: Bu kişiler, bir sorunu ele aldıklarında, genellikle yapıcı bir yaklaşım sergilerler. Yani sadece eleştirmez, aynı zamanda çözüm önerileri de sunarlar. Onların amacı, şehrin ve insanların yararına olacak gelişmeleri desteklemek ve hatalı kararların düzeltilmesine katkı sağlamaktır.

Birlik ve Beraberlik: Memleket sevgisiyle hareket eden insanlar, genellikle şehirdeki farklı kesimleri bir araya getirirler. Onlar için önemli olan, ortak değerler etrafında bir araya gelerek daha güçlü bir topluluk oluşturabilmektir.

Siyasi Amaçlarla Tartışanlar:

Kutuplaştırıcı Söylemler: Siyasi amaçlarla tartışan kişiler, genellikle bir konuyu kendi siyasi görüşlerine göre yönlendirmeye çalışırlar. Bu da tartışmanın odağını kaydırarak, şehrin geleceği ile ilgili yapıcı diyalogları engelleyebilir. Ayrıca, kutuplaştırıcı söylemlerle insanları taraf seçmeye zorlayarak, toplumsal birlikteliği zedelerler.

Kısa Vadeli Çıkarlar: Siyasallaşmış tartışmalar, genellikle kısa vadeli politik çıkarlar üzerine kuruludur. Bir şehir ya da bölge için alınan kararların uzun vadeli etkileri göz ardı edilip, siyasi kazanımlar ön planda tutulabilir. Bu tür yaklaşımlar, genellikle halkın gerçek ihtiyaçlarından çok, siyasi pozisyonların korunmasına hizmet eder.

Toplumsal Gerilimi Artırmak: Siyasallaşan tartışmalar, toplumsal gerilimi artırabilir ve insanlar arasında güvensizlik yaratabilir. Bu durum, yerel projeler ve gelişmeler konusunda sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturulmasını engeller, çünkü meseleler tarafsız bir şekilde ele alınmak yerine siyasi argümanlarla şekillendirilir.

KARAÇAY: Bu durumun doğru yönetilmesi için neler yapılmalı?

GÖLGE ADAM: Yerel Konuların Siyasallaştırılmaması Gerektiği Bilinci: Şehirlerin gelişimi, insanların yaşam kalitesi ve bölgesel kalkınma konuları, siyaset üstü meseleler olarak ele alınmalıdır. Bu bilinç, yerel yöneticiler, medya ve toplum arasında yaygınlaştırılmalıdır. Siyasetle yerel kalkınma arasında bir denge kurulmalı ve bu tür konuların siyasetin etkisinden arındırılması sağlanmalıdır.

Şeffaf İletişim ve Katılımcılık: Yerel yönetimler ve karar vericiler, projeler ve şehirle ilgili büyük değişiklikler hakkında şeffaf bir iletişim politikası izlemelidir. Halkın bu süreçlere aktif katılımı sağlanarak, alınan kararların arkasındaki mantık ve nedenler açıkça anlatılmalıdır. Bu, tartışmaların yapıcı bir şekilde ilerlemesini ve siyasi manipülasyonların önlenmesini kolaylaştırır.

Ortak Değerler Üzerinden Birleşmek: Şehirler, siyasi farklılıklar yerine ortak değerler üzerinden birliktelik oluşturmalıdır. Kültürel miras, yerel ekonominin güçlendirilmesi, eğitim ve sağlık gibi alanlar, siyasi görüşlerden bağımsız olarak tüm halkın ortak çıkarlarına hizmet eder. Bu ortak değerler etrafında birleşmek, tartışmaların daha sağlıklı bir zeminde yürütülmesine olanak tanır.

Medya ve Toplum Önderlerinin Rolü: Medya, tartışmaları körüklemek yerine yapıcı ve bilgilendirici bir rol üstlenmelidir. Aynı şekilde, toplum önderleri ve kanaat liderleri de meselelerin siyasallaştırılmasının önüne geçmek için kamuoyunu bilinçlendirmeli ve diyalog ortamını güçlendirmelidir. Özellikle yerel medyanın tarafsız ve toplumsal faydayı gözeten bir dil kullanması, siyasi manipülasyonların önlenmesinde kritik bir rol oynar.

KARAÇAY: Bu konuda son olarak neler söyleyeceksiniz?

GÖLGE ADAM: Şehirler arası rekabet ya da yerel kalkınma projeleri gibi konular, memleket sevgisiyle tartışıldığında, toplumun geneline fayda sağlayacak sonuçlar doğurabilir. Ancak bu tartışmalar siyasallaştığında, asıl meseleler gölgede kalır ve şehirler arasındaki bağlar zedelenebilir. Bu nedenle, yerel kalkınma ve şehirlerin geleceği gibi konuların siyasetten bağımsız bir şekilde ele alınması, toplumsal bütünlük ve uzun vadeli kalkınma açısından büyük önem taşır. Siyasetten arınmış, yapıcı bir diyalog ortamı oluşturmak, hem yerel halkın refahını artırır hem de bölgesel gelişmeye katkı sağlar.

EN SONDA SÖYLEMEK İSTEDİKLERİM:
Adana ve Mersin arasındaki rekabet, iki komşu şehir arasındaki kadim dostluğun bir yansımasıdır. Ancak bu rekabetin, zaman zaman gerginlik yaratmaktan öteye geçip, her iki şehre de zarar verdiği anlar olmaktadır. Şimdi, bu dostluğun ve kardeşliğin yeniden güçlenmesi için bir adım atmanın tam zamanı.

Barış ve sükûnet çağrısı yaparken şunu hatırlatmak isterim: Geçmişte yaşanan zorluklar, geleceğin yolunu açan derslerdir. Adanalılar ve Mersinliler olarak, bu bölgede birlikte yaşamayı, birbirimizi desteklemeyi ve güç birliği yapmayı bilmeliyiz. Çukurova’nın sahip olduğu potansiyeli ancak bir arada çalışarak, ortak değerlerimizi koruyarak ve medeniyetin getirdiği yenilikleri kucaklayarak ortaya çıkarabiliriz.

Şimdi, geçmişin tartışmalarını bir kenara bırakıp, geleceğe umutla bakma vaktidir. Kardeş şehirler olarak, bölgenin kalkınması, refahı ve gelişmesi için el ele vermeliyiz. Bu topraklarda kök salan dayanışma ruhunu yeniden canlandırarak, her iki şehre de fayda sağlayacak projelere odaklanmalıyız.

Adana ve Mersin, tarih boyunca birbirine kardeş olmuş iki şehir. Çukurova’nın sıcak güneşi altında gelişen bu kardeşlik, sadece rekabetten ibaret değil, aynı zamanda büyük bir dayanışmayı da temsil ediyor. Bugün bölgeyi şekillendiren yeni projeler, bu iki şehir arasındaki bağları güçlendirme fırsatını da beraberinde getiriyor.

Yeni havalimanı, hem Adanalılar hem de Mersinliler için büyük bir kazanım. İki şehir arasında ekonomik ve sosyal anlamda bir köprü görevi görecek bu proje, bölgenin uluslararası alanda parlamasına vesile olacak. Bu süreçte, farklı düşünceler, eleştiriler ve kaygılar olabilir; ancak unutulmamalıdır ki, bu tür büyük projeler, zamanla herkes için fırsatlar doğurur.

Adanalılar ve Mersinliler olarak birbirimize sahip çıkmalı, ortak değerlerimize sarılmalı ve rekabeti dostane bir çizgide sürdürmeliyiz. Birbirimizin başarılarını alkışlayarak, birlikte kalkınmanın yollarını aramalıyız. İki kardeş şehri bir arada tutan bağları güçlendirerek, bölgemizi daha da ileri
taşıyacak işbirlikleri yapmalıyız.
Şimdi birlik olma ve geleceği el birliğiyle inşa etme zamanı!
Gelene hoş geldin diyelim, gidene ise güle güle.

ADANA YİNE DE BAZI NOKTALARDAN YARARLANDIRILMIŞ:

Çukurova Uluslararası Havalimanı ile ilgili, Mersin ve Adana illeri arasında sağlanan anlaşmalar oldukça önemli. Bilindiği gibi, bu havalimanı her iki kente de hizmet verecek büyük bir ulaşım noktası olacak. Adana plakalı taksilerin de havalimanında faaliyet göstereceği bilgisi, şehirler arası işbirliğini ortaya koyuyor. Bu işbirliği sadece taksilerle sınırlı kalmayıp, diğer hizmet sektörlerinde de görülebilir.

Diğer Ortak Anlaşmalar:

Ulaşım: Adana ve Mersin arasında toplu taşıma hizmetlerinin güçlendirilmesi için bir dizi protokol üzerinde çalışıldığı biliniyor. Özellikle iki şehir arasında hızlı otobüs ve servis seferlerinin artırılması gündemde.

Ticaret: Havalimanının her iki kente de ekonomik katkı sağlaması adına, Adana ve Mersin Ticaret Odaları arasında çeşitli ticaret anlaşmaları yapılmış durumda. Özellikle havalimanı çevresinde kurulacak ticari alanlar için hem Adanalı hem Mersinli işletmelere fırsatlar sunulacak.

Turizm: Turizm sektöründe de ortak çalışmaların sürdüğü belirtiliyor. Özellikle bölgenin turizm potansiyelini artırmak adına, Çukurova Bölgesi’nin tanıtımı konusunda iki il bir araya gelerek ortak kampanyalar düzenleyecek.

Lokantalar Konusunda Şakirpaşa Havalimanı çevresindeki lokantalar, özellikle Adana’nın ünlü yemek kültürünü temsil eden yerler olarak biliniyor. Çukurova Uluslararası Havalimanı’nın faaliyete geçmesiyle, bu lokantalar için de yeni fırsatlar oluşabilir. Henüz kesinleşmiş bir yerleşim planı olmamakla birlikte, Mersin’deki havalimanı yakınında bu lokantalara uygun alanlar tahsis edilmesi gündeme gelebilir. Bu sayede hem Adana’nın gastronomik zenginlikleri hem de Mersin’in mutfak kültürü bir araya getirilerek bölgeye gelen yolculara zengin bir yeme-içme deneyimi sunulabilir.

Bu tür işbirlikleri, bölgenin genel ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Bu konuda gelişmeleri takip etmekte fayda var.

BİR ZAMANLAR AVRUPA’DA FİNAL OYNAYAN GÖZTEPE VE BUGÜNKÜ MANZARA…

BİR ZAMANLAR AVRUPA’DA FİNAL OYNAYAN GÖZTEPE VE BUGÜNKÜ MANZARA…

Süper Lig’de bir takım sahaya neredeyse tamamen yabancı oyunculardan oluşan bir kadroyla çıkabiliyor.

Irkçılık yapmıyorum ama, yabancı futbolcu sayısı kıstlanmalı.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
65 Yıllık Bir Spor Muhabirinin Kaleminden:

65 yıllık gazetecilik hayatımın en uzun soluklu, en heyecanlı ve en unutulmaz dönemleri spor muhabirliği ve spor yazarlığıyla geçti.

2007 yılına kadar, 7 Dünya Futbol Şampiyonası, 7 Avrupa Futbol Şampiyonası ve sayısız Avrupa Kulüpler Şampiyonası finalini yerinde izledim. Tribün atmosferini, saha kenarındaki teknik direktörlerin mimiklerini, hakem düdüğünün hemen ardından sahadaki oyuncuların yüzündeki sevinci ya da hayal kırıklığını birebir gördüm, hissettim ve aktardım. Bu dev turnuvaları hem yazılı basında hem de televizyon ekranlarında milyonlarca kişiye ulaştırdım.

Afbeelding met krant, tekst, Krantenpapier, Nieuws Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

1980 yılında, Güney Amerika futbolunun kalbinde, Uruguay’da düzenlenen ve Dünya Şampiyonu olmuş ülkelerin katıldığı Mini Dünya Şampiyonası’nı da, “tek Türk gazetecisi” olarak takip ettim.
O turnuvada, henüz 20’sine bile girmemiş olan, topu ayağına her aldığında sahada bir sihir yaratan Diego Armando Maradona’yı Türk okuyucularına ve izleyicilerine tanıtan ilk gazeteci oldum. Daha sonraları Maradona, futbol tarihinin en büyüğü sayılacak; ama benim için hep, Montevideo’nun o tozlu stadında, genç yaşında dünyayı büyüleyen o çocuk olarak kalacaktı.

Benim için futbol, sadece 90 dakikalık bir oyun değil; tribün kültüründen semt aidiyetine, altyapıdan yetişen gençlerin hikâyelerine, transfer politikalarından milli takımın geleceğine kadar uzanan, toplumun aynası olan bir bütünlük. Yıllar boyunca bu bütünlüğün içindeki her parçayı inceledim, yazdım, konuştum.

Dün akşam izlediğim iki maç, bu düşüncelerimin doğruluğunu bir kez daha hatırlattı.
İlk olarak Rizespor–Göztepe karşılaşmasını izledim. Maçın hemen ardından televizyonu
Eyüp–Konyaspor maçına çevirdim.

Bu ikinci maçta iki ayrıntı beni derinden etkiledi:
Sahadaki futbolcuların çoğunun Türk olması,
Tribünde yer alan, tüm sahaya hâkim dev pankart: “SEMT BİZİM AŞK BİZİM”.

Bu pankart, yalnızca bir söz değildi; semtine, kulübüne, formasına bağlılığın manifestosuydu. Ve o an anladım ki, sahada yerli futbolcuların çoğunlukta olduğu bir karşılaşma izlemek, tribünde böyle bir aidiyet mesajını görmek, insanın futbola bakışını bir anda sıcaklaştırıyor, yumuşatıyor, insani bir bağ kuruyor.

DÜN AKŞAMKI GÖZLEMİM

Bir zamanlar, Avrupa’da yarı final ve final heyecanı yaşamış bir Göztepe vardı.
Sahada, şehrin çocukları ter dökerdi. Tribünlerdeki taraftar, oynayan futbolcuların çoğunun kendi mahallesinden, kendi okulundan çıkmış olduğunu bilirdi.
O Göztepe, İzmir’in, hatta Türkiye’nin gururuydu.

Yıllar geçti, futbol dünyası değişti. Transfer pazarları genişledi, yabancı oyuncu kotaları kalktı.
Bugün geldiğimiz noktada, Süper Lig’de bir takım sahaya neredeyse tamamen yabancı oyunculardan oluşan bir kadroyla çıkabiliyor.

Dün akşam oynanan Rizespor–Göztepe maçında, Göztepe ilk 11’inde yalnızca bir Türk futbolcu (Arda) vardı.
Kalan 10 futbolcu yabancıydı.

Elbette mesele “yabancı” kelimesinin etnik anlamı değil.
Futbol evrensel bir oyundur, iyi oyuncunun pasaportuna bakılmaz.
Ama şu soru ortada duruyor:
Kendi ligimizde, kendi çocuklarımıza ne kadar şans veriyoruz?

Bu tablo sadece Göztepe’ye özgü değil. Ligimizde birçok takım aynı yola girdi.
Kısa vadede kalite artıyor gibi görünse de uzun vadede milli takım havuzu daralıyor, altyapıdan gelen gençler körelip gidiyor.

Göztepe taraftarı bugün 0-3’lük galibiyete seviniyor olabilir. Ama eminim ki tribündeki birçok kişi, gönlünden şunu geçiriyordur:
“Keşke bu galibiyeti, içimizden çıkan 4-5 futbolcuyla birlikte alsaydık.”

Göztepe’nin geçmişi, yalnızca kazanılan kupalarla değil, kendi değerlerini sahaya yansıtmasıyla da yazıldı.
Umarım gelecekte, yabancı yıldızların yanında yine İzmir’in çocuklarıyla gurur duyacağımız günleri görürüz.

TARİHÎ BİR KİMLİĞİN DOĞUŞU- İSTATİSTİKSEL PERSPEKTİF

Göztepe, 1925 yılında İzmir’in Göztepe–Güzelyalı semtinde, Altay’dan ayrılan bir grup sporsever tarafından kuruldu.
Profesyonel lig öncesi dönemde, 1950 yılında Türkiye Futbol Şampiyonası’nı kazanarak büyük bir başarı elde etti. Bu şampiyonluk, Göztepe’nin yalnızca İzmir’de değil, tüm ülkede tanınmasını sağladı.

ALTIN ÇAĞ – ADNAN SÜVARİ DÖNEMİ

1960’ların sonlarında teknik direktör Adnan Süvari yönetiminde Göztepe, Türk futbol tarihine altın harflerle yazılacak başarılara imza attı.
1968-69 sezonunda Inter-Cities Fairs Cup’ta yarı finale çıkarak bunu başaran ilk Türk kulübü oldu.
1969-70 sezonunda ise Türkiye Kupası’nı üst üste ikinci kez kazanıp, Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda çeyrek finale yükseldi.
O dönemin kadrosu; yerli futbolcuları, İzmirli yıldızları, mahallelerinden yetişen oyuncuları ile hem sahada hem tribünde tam bir kenetlenme örneği sergiledi.

GÖZTEPE’DE ANTRENÖRLÜK YAPAN DOĞAN AKI İLE BİR HATIRA

Afbeelding met kleding, buitenshuis, persoon, hemel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Rinus Michels’in yarattığı total futbol ile büyüyen Hollanda’nın Ajax takımı ve milli takımın beyni olan Johan Cruyff ile birlikte göründüğümüz bu fotoğrafta, ünlü antrenörlerimizden Doğan Akı (ortada) Ünal temel (solda) ve Michels’in takipçisi Macar Stefan Kovacs da yer aldı. Kovacs daha sonra Fransa’ya total futbolu aşılayan adam oldu.

YENİDEN DOĞUŞ

Aradan geçen yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar, yönetim krizleri ve sportif düşüşler Göztepe’yi alt liglere kadar geriletti. Ancak kulüp, yeni yönetim anlayışı, yatırım ve teknik ekip desteğiyle yeniden Süper Lig’e dönmeyi başardı. Bu dönüş, kulüp tarihinde bir başka dönüm noktası oldu.

“SEMT BIZIM AŞK BIZIM” YEREL RUHU SIMGELIYOR

Eyüp–Konyaspor maçında tribünde açılan “SEMT BİZİM AŞK BİZİM” pankartı, sahada çoğunluğu Türk futbolcuların olmasıyla birleşince, futbolun mahalle kültürünü, semt aidiyetini ve yerel kimliğini hatırlatan çok güçlü bir sembol hâline geldi.

Afbeelding met gras, buitenshuis, Kunstgras, Voetbalstadion Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Eyüp–Konyaspor maçında tribünde açılan pankart, yerel aidiyetin futbola yansıyan en güçlü sembollerinden biri.

Bu görüntü bana şunu hatırlattı: Futbol, her ne kadar küresel bir endüstri hâline gelse de kökleri hâlâ semtlerde, mahallelerde, yerel değerlerde yaşıyor.

YABANCI OYUNCU İSTATİSTİKLERİ

2024 sezonunda Süper Lig’de yabancı futbolcular, atılan toplam gollerin yaklaşık %78’ini attı.
Brezilyalı futbolcular, ligdeki en kalabalık yabancı oyuncu grubunu oluşturdu.
Sezonun en golcü Türk futbolcusu ise yalnızca 8 gol atan Barış Alper Yılmaz oldu.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), 2025-26 sezonundan itibaren A takımlarda en fazla 14 yabancı futbolcu bulundurulmasını kararlaştırdı. Ayrıca bu yabancı oyunculardan en az 2’sinin 2003 ve sonrası doğumlu olması şartı getirildi.

İZMİR’İN FUTBOL MİRASI

İzmir, Türk futboluna yalnızca Göztepe ile değil; Altay ve Karşıyaka gibi köklü kulüplerle de damga vurdu.
Metin Oktay gibi bir futbol dehasını yetiştiren bu şehir, her dönem yerli yeteneklerin doğduğu bir kaynak oldu.
Bu miras, yerel futbol kültürünün devamlılığı açısından korunması gereken paha biçilmez bir değerdir.

Yerli-Yabancı Dengesi

Burada amacım asla yerli-yabancı ayrımı yapmak değil.
Futbolun evrenselliği içinde, kendi gençlerimize de hak ettikleri şansı tanımak gerektiğini savunuyorum.
Çünkü hem kalite hem de sürdürülebilir başarı, ancak bu dengeyle sağlanabilir. Yabancı yıldızlar lige kalite ve heyecan katar, fakat onların yanında kendi evlatlarımızın da sahada yer alması, milli takımın geleceği ve futbol kültürümüzün devamlılığı açısından hayati önem taşır.

SİZE BİRAZ FUTBOL YAZAYIM MI?

26 Haz 2021

Beşikten mezara kadar teknik direktör olduklarını zanneden 80 milyon kişiye, futbolun azizliğini ve cilvesini anlatmak zor ama, 55 yıllık gazeteciliğim ile yine de birşeyler karalayacağım.

Bir talihsiz ve rezil İtalya maçı haricinde, Türk milli takımının, diğer takımlardan eksik neyi vardı?

Gazetecilikte futbol yaşamımdan kesitler ve fotoğrafları bu yazıda bulabileceksiniz.

İlhan KARAÇAY’ın analizi:

‘Futbol’ deyip geçmeyiniz. Daha doğrusu bunu genelleştirip ‘spor’ olarak ele alabiliriz. Futbolun kadri çok büyüktür. Bunu ancak yaşayanlar bilir.
Naçizane şahsım, bugüne kadar tam 6 Dünya Futbol Şampiyonası, 1 Mini Dünya Futbol Şampiyonası ve 6 da Avrupa Futbol Şampiyonası izleme şansını yakalamıştım.

1974 Almanya, 1978 Arjantin, 1980 (Uruguay, Mini Dünya Futbol Şampiyonası), 1982 İspanya, 1986 Meksika, 1990 İtalya ve 1994 Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan Dünya Futbol Şampiyonaları’ndan başka, 1976 Yugoslavya, 1980 İtalya, 1984 Fransa, 1988 Almanya, 1992 İsveç ve 2000 Hollanda-Belçika’da yapılan Avrupa Futbol Şampiyonaları’nı yakından izledim. Bunlara ilaveten, izlediğim kulüpler şampiyonalarının sayısı da bir hayli çok.

Futbol müsabakaları öncesi ve sonrasında yaşananları değerlendirmeye kalkışırsanız, bu sporun önemini anlayabilirsiniz. Özellikle Dünya Şampiyonaları çok renkli ve zevkli geçer. Örneğin, Brezilyalılar’ın olmadığı bir şampiyona renksiz olur. Gittiğim Avrupa Şampiyonaları’nda bu eksikliği her zaman hissetmiştim.

Son 55 yılda dünyanın en önemli futbol karşılaşmalarını yakından izlememe karşın, sizleri olduğu gibi, beni de mutluluğun doruğuna çıkaran Japonya ve Kore’deki şampiyonayı yakından izleyemediğim için kahroldum. Keşke bundan önceki hiçbir turnuvaya gitmeseydim de, Türkiye’mizin zafer kazandığı bu son turnuvaya gitseydim. Bunun için imkan vardı ama, özel nedenlerle gidemedim.

Bu ‘futbol’ denen eğlence ve yarış, insanları bazen kızdırıyor, bazen de sevindiriyor. Bu kızgınlıklar ve sevinçler çoğu zaman çılgınca oluyor. ‘Çılgınlık’ derken, eli sopalı ve bıçaklı holiganların çılgınlığından söz etmiyorum. Onların yaptığı ancak ‘vahşilik’ olarak nitelenir. Benim sözünü ettiğim ‘çılgınlık’ tatlı çılgınlıktır.

Bakınız, her konuda doyuma ulaşmış ülkelerin insanları bile, futboldaki zaferden sonra sokaklara nasıl dökülüyorlar. Doyuma ulaşmış ülkelerin insanları bile sokaklara döküldükten sonra, pek çok konuda aç kalmış ülkelerin insanları ne yapmaz ki?

Yarım asırdır Avrupa’da horlanan Türkler, her türlü spor müsabakası sonrasında, farklı yenilgiler nedeniyle ayrıca kahroluyordu. Ellerinde bayraklar ve flamalar ile statlara ve salonlara koşan Türkler hep hüsrana uğramışlardı. Hüsranın yerini sevincin almasına o kadar ihtiyacımız vardı ki, şimdiki Avrupa Şampiyonası’nda bunu elde edeceğimizi sanıyorduk ama olmadı.

Tek zaferimiz

2002 Dünya Şampiyonası’nda bizi en son sevindiren ve hatta çılgınlaştıran zafer, birleştirici de olmuştu.
Şöyle ki; bugüne kadar gerek siyasi veya gerek dini çıkarlar nedeniyle Türkiye’ye küfredenler bile, içlerindeki asıl sevgiyi dışa vurma ihtiyacını hissettiler.
Bizzat şahit oldum. Hollanda’ya iltica ederken, Türkiye aleyhine söylemedik laf bırakmayan ve iltica hakkını elde ettikten sonra Türkiye aleyhinde söylemleri ile de tanıdığımız bir şahıs, Türkiye- Brezilya yarı final maçını kızları ile birlikte büyük ekran bir TV’den izliyordu. Bu şahısın kızlarının sırtında ay yıldızlı Türk bayrağı vardı. Kendine göre, demokrasi mücadelesi verdiği için Türkiye aleyhine söylenmedik laf bırakmayan bu şahıs, Hollandalı spikerin Brezilyalılar lehindeki her konuşmasından sonra sandalyesinden fırlayarak isyan ediyordu. Eskiden, ‘Bayrak’‘Atatürk’ ve ‘Türkiye’ dendiği zaman, tüylerinin kalktığını bildiğimiz insanlar, şimdi herkesten daha fanatik Türkçü olmuşlar. Amsterdam’ın Mercator Plein ve Rotterdam’ın Cool Singel meydanlarında kimler görülmedi ki? Fotoğraf çeken gazetecilere yakalanmamak için yüzlerini gizleyenleri gördük. Ama bu bile bize mutluluk verdi. Bir zamanlar Türkiye aleyhine söylenmedik laf bırakmayanlar, şimdi sokaklarda ‘Türkiye, Türkiye’ diye bağırabiliyorlardı. Bu da bize yeter. Varsın yarın yine menfaat icabı eski hastalıklarına dönüş yapsınlar. Biz onları af ettik. Onların yüreklerinde Türkiye sevgisi olduğunu bildiğimız sürece de bu hastalıklarına katlanacağız.

Şahit olmadım ama duyduğum bir başka olay daha var; Bir zamanlar Türkiye aleyhtarlığının liderliğini yapan ve sonra rahmetli olan bir tanıdığımızın çocukları, Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret edecek kadar Türkiye hayranı olmuşlar.

Bütün bunlar, aslında sevgiye susamışlığın sonuçlarıdır. Menfaatler insanları bazı çirkinliklere sevkedebilir. Menfaatlerin derecesi hesaba katıldığı zaman, bazı çirkinlikler af edilebilir. Sevgiden ve ilgiden mahrum kalmış insanların, ekonomik zorluklar karşısında yaptıkları hatalar da af edilebilir. Ve zaten öyle de oluyor. Şefkatli Türk devleti, katilleri bile af ettiğine göre, şimdi eli bayraklıların pişmanlığını anlayacaktır.

Biraz da futbol analizi:
Batılı spor uzmanları, tıpkı siyasi uzmanlar gibi yine sınıfta kaldılar. Her şeye at gözlüğü ile bakan Batılılar, son şampiyona öncesinde, Almanya’yı, Portekiz’i, Fransa’yı, İspanya’yı favori gösteriyordular. Ama öyle olmadı. Bu ülkelerin hepsi ince bir ipte sallandılar. Tesadüflerle atılan goller sonrasında turu atlama şansına sahip oldular.
Gruplardaki sıralamalar o kadar ilginçti ki, bir grupta sonuncu durumda olan bir takım, sadece bir tek gol atabilseydi grup lideri olacaktı.

Türk milli takımı hakkında söylenenlere gelince:
Gerçekten, futbol tarihimizin en genç ve en ünlü futbolcularından oluşan Türk milli takımı, Avrupalılar’ın da açıkça söyleyemedikleri favoriler arasındaydı ki, elenmesinde en çok söz edilen ülke Türkiye oldu.

Türkiye nasıl elenmezdi?
Teknik heyetin başında Şenol Güneş olmasaydı.
1978 yılından bu yana çok iyi dostluğum olan Güneş hakkında fazla yazmak istemiyorum. Ama onun için söylenenlerin hepsine (kişisel eleştiriler hariç) katılıyorum. Sanırım sizlerin de çoğu aynı fikirdesiniz.
Çoğu Avrupa’da yetişmiş olan ve Avrupa kültürünün serbestliği içinde davranan futbolcular, Şenol Güneş’in beklediği ‘hazırol duruş’u sergilemedikleri için laf işittiler ve dışlandılar. Böyle olunca da bu futbolcular ile Şenol Güneş arasında tatsız tartışmalar cereyan etti. İtalya maçında, ille de beraberlik isteği, futbolcuları hipnotizma olmuşcasına etkiledi. Ben 55 yıllık gazetecilik yaşamımda böyle silik bir Türk milli takımı görmediğimi itiraf edebilirim.

Bu turnuvada başarısız oluşumuzun nedenlerini çoğaltabilirim ama, gelin biz geleceğe umutla bakalım.

Ne diyelim, bir başka bahar çok uzak değil.
Dileriz, gelecek yıl Katar’da yapılacak olan Dünya Futbol Şampiyonası’nda özlemi çekilen başarıyı gösteririz.

Futbol turnuvalarından anılar:

Neçizane şahsım 1978’de Arjantin’de yapılan ‘Dünya Futbol Şampiyonasını’, iki yıl sonra 1980 yılında Uruguay’da yapıla ‘Mini Dünya Futbol Şampiyonası’nı Hürriyet gazetesi için izlemiştim.
1978’de, başta rahmetli Necmi Tanyolaç olmak üzere, ünlü gazeteciler Halit Kıvanç,Togay Bayatlı, Ertuğrul Akbay, Güven Taner, Hüseyin Kırcalı, Kemal Belgin, Erol Aydın, Hasan Sarıçiçek ve teknik direktör Metin Türel ile birlikteydik.

Arjantin’deki şampiyonada, Hollanda takımının şampiyon olması için yanıp tutuşuyordum. Hollanda’yı ne de olsa ‘Babavatan’ olarak seçmiştik bir kere…
Finale kadar yükselen Arjantin Milli Takımı’nın, Peru’ya karşı elde ettiği bol gollü galibiyet maçının, tamamen binbir tehdit sonucunda kazanıldığını en iyi bilenlerden biriydim. Zira, konaklamakta olduğum Liberty (Hürriyet) Oteli’nde Peru takımı da konaklıyordu. Arjantin turuvaya iyi başlamamıştı. Gruptan çıkması için Peru’yu en az 4-0 yenmesi gerekiyordu.

General Vidella başkanlığındaki ihtilal hükümeti, Peru’ya silah ve gıda yardımı teklif ederek maçın en az 4-0 galibiyetle bitmesini istedi. Bu da yetmedi, konakladığımız Liberty Oteli askerler tarafından abluka altına alındı ve futbolculara korku salındı. Sonunda Arjantin Peru’yu 6-0 yendi ve gruptan çıktı.

Arjantin, Hollanda ile birlikte finale kadar yükselmişti. Hiç unutamadığım o final maçını Hollanda kaybetmişti. Hollanda’nın o zamanki yıldızı Rensenbrink, son dakikadaki fırsatı gole çeviremedi. Top direğe çarparak geri döndü. Uzatmada Arjantin maçı 3-1 kazandı.
Titreyerek seyrettiğim maç sonunda resmen ağlamıştım.

Afbeelding met krant, tekst, Krantenpapier, Nieuws Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Maradona’nın yıldızlaştığı Uruguay’da ise tek Türk gazeteci olarak ben vardım. Maradona ile konuşan ilk Türk gazetecisi de ben olmuştum.

Her zaman yazmışımdır. Avrupa Futbol Şampiyonaları, Dünya Futbol Şampiyonaları gibi renkli olmuyor. Güney Amerikalılar ve Afrikalılar turnuvalara renk katıyor. Özellikle Brezilyalılar şampiyonaların en renkli görüntülerini yaratıyorlar. Öyle ki, Dünya Şampiyonaları’nda, en ilgi duymayacak ülkelerin maçları bile seyirci rekoru kırıyor.

Biz Türkler de bu konuda az değiliz ha!
Hiç unutamayacağım bir anı da, 1982’de İspanya’da yapılan Dünya Futbol Şampiyonası sırasında yaşandı. Bu şampiyonaya Türkiye katılmamıştı. Ama Barcelona’nın Ramblas meydanında gece yarısı şenliklerinde bir grup Beşiktaşlı taraftarın açtıkları Türk ve BJK bayrakları etrafında yapılan danslar beni çok duygulandırmıştı. O fotoğrafı çekme ve Hürriyet’te yayınlama şansı da bana nasip olmuştu.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Spor gazeteciliği kariyerimde, Real Madrid’in efsane Başkanı Santiago Bernabeu ile 1972’de görüşmem, Hollanda’nın efsane futbolcusu Johan Cruyff’a, 1969’da ‘Sarı fare’ (rakiplerini fındık faresi gibi yediği için) lakabını takmam ve Maradona ile 1980’de ilk röportajı yapmış olmam, anılarımın en güzellerindendir.

Şimdi her şey Oranje için. Portakalları desteklemek bize yakışan bir hareket olacaktır.
Portakalların her galibiyetinden sonra yapılacak olan şenliklere biz de Türk bayrakları ile katılmalıyız ve Hollandalılar ile dayanışma içinde olduğumuzu göstermeliyiz.
Hup Holland hup !!!

Tanju Çolak ile bir nostalji…

Değerli Okurlarım,
Size bir Tanju çolak nostaljisi anlatacağım ve ondan sonra da bol fotoğraflı futbol geçmişimi uzun uzun anlatacağım. Önce Tanju Çolak hikâyesi:

Yıl 1989. Şubat’ın birinci günü. Monaco’da, 1987-1988 sezonunda Avrupa Gol Kralı’na altın ayakkabı verilecek. Futbol dünyasının gözü, kulağı Monaco’da. Ama binlerce futbol adamı da Monaco’da.
Günün kahramanının bir Türk oluşu çok garipseniyordu.

Evet, Altın Ayakkabı’yı bir Türk, yani Tanju Çolak alacaktı. Dile kolay, 38 gol atmıştı Tanju.

Afbeelding met kleding, persoon, person, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Her büyük futbol etkinliğinde olduğu gibi, o gün ben de oradaydım.
Hem de, Tanju Çolak’ı transfer etmek isteyen dev kulüplere satacak adam olarak.
O günlerde Wasteels adlı bir firmanın organizasyonu ile Hollanda’dan Türkiye’ye direkt tren seferleri düzenlenmişti. Wasteels’in Hollanda’daki Danışmanlık Bürosu TMF’in müdürü ile dostluğumuz vardı. TMF’ın Monaco’daki kardeş kuruluşu, Tanju Çolak’ın transfer işlerini üstlenmek istiyordu. İşte o sırada Monaco’da bu firma ile bir durum değerlendirmesi yaptık. Tanju’yu bu firmaya götürdüm. Durumdan çok memnun olan Tanju bu firmaya transfer konusunda yetki verdi.

Afbeelding met kleding, persoon, schoeisel, jas Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Kimler yoktu ki Tanju’yu isteyenler arasında? Real Madrid, Barcelona, A.C. Milan, İnter Milan, AS Roma, Monaco, Arsenal, Liverpool, Ajax ve Bayern Münih. (Yukarıdaki fotoğraf)

Şans mı, tesadüf mü, siz ne derseniz deyin. 1 Şubatta Altın Ayakkabı’yı alan Tanju, 1 Mart’ta, yani 30 gün sonra Monaco’ya karşı sahaya çıkacaktı. Hem de Monaco’da. Tanju ve görücüler için büyük bir fırsattı bu.
Ve o gün geldi çattı.
Tanju’yu seyretmeye gelen dev kulüplerin başkanlarını ve transfer yetkililerini maç öncesi Stade Luis II’nin kapısı önünde topladım ve fotoğrafladım. Sonra hep birlikte Tanju’yu seyretmeye başladık. Görücüler, sahada dolaşıp duran Tanju’ya bakıyorlar ve sonra da bana dönüp, “Bu ne iştir, bir şey anlamadık” der gibi işaret yapıyorlardı. Ama biraz sonra bir mucize gerçekleşti. Prekazi Tanju’ya mükemmel bir top uzatmıştı. Eee, Tanju bu, fırsatı hiç kaçırır mı? Prekazi’nin soldan mükemmel ortaladığı topa Tanju, 3 kişinin arkasından gelip önlerine geçerek ve de uçarak kafayı vurmuş ve maçtaki tek golü kaydetmişti. Görücüler bu defa bana döndüler ve baş parmaklarını havaya kaldırarak zafer işaretleri yaptılar.

Görücüler maç sonrasında, Tanju’nun iyi bir golcü olduğunu gördüler ama, O’nu bir kez de rövanş maçında izlemek istediklerini söylediler.
Tanju için biçilen fiyat, o tarih için çok astronomik idi: 10 milyon Dolar.

O zaman çalıştığım Günaydın gazetesinin birinci sayfa manşeti de bu idi:Tanju’nun değeri 10 milyon Dolar.

Rövanş maçı, Galatasaray’ın cezası nedeniyle Köln’de oynanacaktı. 15 Mart akşamı aynı görücüler bu kez Köln’deydiler. Maç Prekazi ve Weah’ın golleri ile 1-1 bitmiş ve Galatasaray Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı finale yükselmişti ama Tanju bu kez gol atamamıştı.

Üzücüdür ama, pazarlığın 10 milyon dolardan başladığı bu transfer görüşmelerinden sonra, Tanju’ya hiç bir kulüpten ciddi bir talep olmadı.

FOTOĞRAFLARLA FUTBOL YAŞAMIM

Afbeelding met kleding, person, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
55 Yıllık gazetecilik yaşamımda, spor haberleri ve yorumları ile verdiğim hizmeti göz önünde tutan, Orhan İçin yönetimindeki Uluslararası Futbol Tenisi Federasyonu, şahsıma da bir ödül lutfunda bulunmuştu. Bu ödülü ünlü teknik direktör Abdullah Avcı’nın elinden almıştım.

Afbeelding met kleding, buitenshuis, persoon, hemel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Rinus Michels’in yarattığı total futbol ile büyüyen Hollanda’nın Ajax takımı ve milli takımın beyni olan Johan Cruyff ile birlikte göründüğümüz bu fotoğrafta, ünlü antrenörlerimizden Doğan Akı (ortada) Ünal temel (solda) ve Michels’in takipçisi Macar Stefan Kovacs da yer aldı. Kovacs daha sonra Fransa’ya total futbolu aşılayan adam oldu.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Hollanda’nın yetiştirmiş olduğu ünlü ve değerli futbolculardan De Boer kardeşlerden Frank, Galatasaray’da da fotbol oynamıştı. Şimdi Hollanda milli takımının başında olan Frank De Boer ve Ronald De Boer ile eski günlere dayanan bir fotoğrafımız.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Gazetecilik yaşamımda, Hollanda’nın dışında, diğer ülkelerin ünlü futbol adamları ile de görüşmelerim oldu. Üstteki fotoğrafta, İtalya milli takımı teknik direktörü Arrigo Sacchi, alttaki fotoğrafta da teknik direktör Giovanni Trappattoni ile değişik tarihlerde.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, deur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
1980’li yıllarda İtalyan takımı AC Milan’a şampiyonluklar kazandıran ve 1988 Avrupa Şampiyonası’nda Hollanda’yı şampiyon yapan Marco van Basten, Ruud Gullit, ve Galatasaray’da da oynayan Frank Rijkaart ile bir anımız.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Bir zamanlar Brezilya’nın dünya çapında yıldızı olan ve Fenerbahçe’de teknik direktörlük yapan vei ki kez şampiyonluk kazandıran Didi, daha sonra Suudi Arabistan’a transfer oldu. 1978 yılında Suudi Arabistan’da ziyaret ettiğim Didi ile bir maç esnasında (üstte), altta ise iki değişik enstantane.

Afbeelding met persoon, person, kleding, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.   Afbeelding met persoon, kleding, overdekt, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

  Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Bir zamanlar Alman futbolunun en büyük yıldızı olan Gerd Müller ile futbolculuk yıllarında (solda) ve Tanju Çolak’ın Altın Ayakkabı Ödülü aldığı Monaco’da (sağda) görülüyoruz.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, kleding, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İngiltere futbolu dendiği zaman akla gelecek olan iki eski isim Boby ve Jacky Charlton kardeşlerden Jacky ile, 1976 Avrupa Şampiyonası sırasında Belgrad’da.

Afbeelding met buitenshuis, kleding, persoon, gras Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist. Futbol Şampiyonalarını izlerken, futbolun dışında magazin haberi bulmakta da az hünerli sayılmam. İşte 1982’de İspanya’da yapılan Dünya Şampiyonası’nda yıldızlaşan Brezilyalı Zico’nun eşini, çocukları ile bir otelde bulmuştum. Zico daha sonra 2006 yılında teknik direktör olduğu Fenerbahçe’yi 2006 yılında şampiyon yapmıştı.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, person, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Futbol faaliyetlerimi anlatırken Guus Hiddink’i atlamam mümkün değil. Hollanda’nın
en başarılı teknik direktörlerinden biri olan Hiddink’in Fenerbahçe’ye gelişi sırasında tercümanlığını ve mihmandarlığını ben üstlenmiştim. Fenerbahçe’de başarılı olamayan ve ‘Hollanda köylüsü’ olarak aşağılanan Hiddink bir de kadın skandalına maruz kalmıştı.

Afbeelding met kleding, persoon, person, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Neden sadece yabancılar olsun? Bizim de futbolda ünlülerimiz var. İşte bu ünlülerden biri de Fatih Terim. Fatih terim ile 1992 Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında İsveç’in Malmö kentinde birlikte olmuştum.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İtalyan futbolu dendiği zaman, Roberto Baccio akla gelen en ünlü golcülerden sayılır.
İşte Baccio’yu, 1990 Dünya Şampiyonası sırasında Roma’da ancak böyle yakalayabilmiştim

Afbeelding met persoon, buitenshuis, gras, sport Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Spor gazeteciliği yıllarımda, futbol oynamayı da ihmal etmezdim. Hem de büyük takımlarda… Fotoğrafta gördüğünüz 10 numara Hollanda ve Ajax’ın büyük yıldızı Piet Keizer’dir. Ajax’ın ünlü Başkanı Jaap van Praag beni kulübün onur üyesi yapmıştı. Bu nedenle Ajax’ın antremanlarına da serbestçe katılırdım. İşte bir antreman sırasında, sırtımda Johan Cruyff’ın 14 numarası ile Ajax’a karşı oynadım ve bir de gol attım.

Afbeelding met persoon, sport, gras, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, stropdas Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Real Madrid’in teknik direktörü Miguel Munoz, miyonlarca futbolseverin kalplerinde yer tutat Real Madrid’i defalarca şampiyon yapmıştı.

Afbeelding met persoon, tekst, kleding, krant Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Spor muhabirliğim, sadece futbol ile sınırlı değildi tabii. Ünlü boksör Muhammed Ali’yi mağlup eden Joe Fraizer ile de görüşmem olmuştu. Fraizer, Hürriyet’te yayınlanan fotoğraflarını gördükten sonra, ‘Allah Allah, demek ki Türkiye’de de bu kadar ilgi görmüşüm ha?’ demişti.

Afbeelding met krant, tekst, Krantenpapier, Nieuws Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.1976’da Yugoslavya’da yapılan Avrupa Futbol Şampiyonasından bir Hürriyet kupürü.

Değerli Okurlarım,
Ünlü futbol adamları ile yaptığım görüşmelerin fotoğrafları o kadar çok ki, hepsini bu yazıya eklemeye kalkışırsam, web sayfamı çökertebilirim. En azından daha 100 ünlü ile görüşmelerimi ve fotoğraflarımı ekleyebilirim.
Kim bilir, onları da belki gelecek yıl yapılacak olan Dünya Şampiyonası’ndan sonra yazarım.

Bu akşamdan itibaren devam edecek olan 1/8 finalleri ve sonrasındaki çeyrek final, yarı final ve final maçlarında yeni yıldızlar görme dileğiyle…

 

“GÖÇ YOLUNDA GÖRÜNMEZ KADINLAR” ANITI, DÜNYADAKİ KADIN SORUNLARINI GÖZLER ÖNÜNE SEREN BİR ESER OLDU.

“GÖÇ YOLUNDA GÖRÜNMEZ KADINLAR” ANITI, DÜNYADAKİ KADIN SORUNLARINI GÖZLER ÖNÜNE SEREN BİR ESER OLDU.

Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Bahadın beldesinde açılan Umuda Yolculuk Anıtı, duygusal anlara ve mesajlara sahne oldu.

Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği ve Türkler İçin Danışma Kurulu’nun İOT’nin desteği ile yapılan heykel, muhteşem bir törenle açıldı.

Hollanda Kültür Müşaviri Eray Ergeç ve İOT Başkanı Zeki Baran, törenin kahramanlarıydı.

(Haberin Hollandacası en altt.
Nederlandse versie is onderaan)

 

Afbeelding met hemel, buitenshuis, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Sancak YILMAZ bildirdi:

8 Ağustos 2025 Cuma günü, Bahadın beldesinde düzenlenen “Göç Yolunda Görünmez Kadınlar” paneli ve Umuda Yolculuk Anıtı açılışı, hem duygusal anlara hem de anlamlı mesajlara sahne oldu. Uluslararası 26. Bahadın Kültür Şenliği kapsamında gerçekleştirilen etkinlik, 1960’lı yıllarda Anadolu’dan Avrupa’ya göç eden kadınların görünmeyen emeklerini onurlandırdı.

HOLLANDA’DAN ANLAMLI MESAJ

Afbeelding met kleding, persoon, person, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Maslahatgüzarı Nathalie Lintvelt, sağlık sorunları nedeniyle panele katılamadı ancak mesajını Hollanda Kültür Müşaviri Eray Ergeç aracılığıyla iletti. Lintvelt’in mesajında şu ifadeler yer aldı: “Göç eden kadınlar Hollanda için büyük bir katma değerdir. Onların yetiştirdiği çocuklar bugün Hollanda’ya çok yönlü katkılar sağlıyor.”

“GÖRÜNMEYEN KADINLARI GÖRÜNÜR KILACAĞIZ”

Bahadın Kadın Eli Derneği Başkanı Serpil Atakul Çıtak, göç sürecinde kadınların üstlendiği ağır yükün çoğu zaman göz ardı edildiğini belirterek, “Görünmeyen kadınları artık görünür kılacağız” dedi.

ANADOLU’NUN EMEKÇİ KADINLARINA ANIT

Afbeelding met tekst, poster, kleding, verzameling Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT) Başkanı Zeki Baran, Bahadın’dan 1960’lı yıllarda, 28 kadının eşlerini ve çocuklarını geride bırakıp Avrupa’nın farklı ülkelerine çalışmaya gittiğini, iki yıl sonra ailelerini yanlarına aldıklarını anlattı. Bu cesur kadınların anısına yapılan Umuda Yolculuk Anıtı, onların dayanışmasını ve göç hikâyelerini onurlandırıyor.

Heykel, Anadolu’dan ayrılırken elinde valizi, başında örtüsü ve kararlı bakışlarıyla Avrupa yollarına çıkan bir kadını simgeliyor. Bu muhteşem eser, Heykeltıraş Derya Ersoy’un imzasını taşıyor.

PANELDE GÖÇÜN TOPLUMSAL YÜZÜ

Panelin moderatörlüğünü Serpil Atakul Çıtak üstlendi. Konuşmacılar arasında; Prof. Dr. Alanur Çavlin Bircan (Hacettepe Üniversitesi – Kadın, göç ve toplumsal cinsiyet uzmanı), Dr. Hilal Arslan (ODTÜ – Sosyolog, demograf), Zeki Baran (Hollanda Toplumsal Araştırmalar Vakfı) ve Demet Akpınar (Türkiye’den Avrupa’ya göç eden kadın temsilcisi) yer aldı.

Afbeelding met buitenshuis, kleding, persoon, mensen Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Anıtın açılış kurdelesi göçmen kadınlar, sivil toplum temsilcileri ve köylüler tarafından kesildi.

Afbeelding met kleding, hemel, persoon, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Anıt önünde çekilen grup fotoğrafları, bu çalışmanın ortak bir hafıza projesi olduğunun altını çizdi.

Afbeelding met hemel, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Panel öncesi ve sonrası katılımcıların sohbetleri, kuşaklar arası dayanışmayı gözler önüne serdi.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Hollanda heyetinin getirdiği özel plaket, kültürlerarası dostluğun bir simgesi oldu.

Afbeelding met buitenshuis, hemel, standbeeld, wolk Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Anıtın kitabesinde şu ifadeler yer alıyor: “Bu anıt, daha iyi bir yaşam umuduyla yüreklerini sevdiklerinin yanında bırakıp bilmedikleri gurbet ellere çalışmaya giden Anadolu’nun cesur kadınlarının anısına yapılmıştır.”

SANCAK YILMAZ HAKKINDA:

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, pak, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Haberi yazan Sancak Yılmaz’ın, gençlik yıllarında bir Hollanda macerası yaşandı.
Aile ziyareti için Amsterdam’a gelen Sancak Yılmaz, İlhan Karaçay’ın yönettiği Hürriyet gazetesinde muhabirlik yaptı. Daha sonra Yozgat Yerköy’e dönen Yılmaz, beyaz eşya ticaretine başladı. Daha sonra CHP Yerköy Başkanlığı yapan Yılmaz, şimdilerde çitçilik ile yaşamını sürdürüyor.
Hollanda’dan bölgesine gelen Hollanda heyeti ile mutlu ve heyecanlı anlar yaşayan Yılmaz, “Çok yakında Hollanda’ya bir ziyaret daha yapacağım” dedi.

                                                          *******************

MONUMENT “ONGEZIEN VROUWEN OP DE MIGRATIEROUTE” WORDT EEN KUNSTWERK DAT DE VROUWENPROBLEMEN IN DE WERELD BELICHT

In de gemeente Bahadın, district Sorgun, provincie Yozgat, werd het Monument van de Reis naar de Hoop onthuld, een gebeurtenis vol emotie en betekenisvolle boodschappen.

 

Met steun van de Nederlandse ambassade in Ankara en de Adviesraad voor Turken (IOT) werd het beeldhouwwerk gerealiseerd en met een indrukwekkende ceremonie geopend.

 

De Cultureel Attaché van Nederland, Eray Ergeç, en IOT-voorzitter Zeki Baran waren de hoofdrolspelers van de dag.

Afbeelding met hemel, buitenshuis, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Verslag van Sancak YILMAZ:

Op vrijdag 8 augustus 2025 vonden in de stad Bahadın het panel “Ongezien Vrouwen op de Migratieroute” en de opening van het Monument van de Reis naar de Hoop plaats. Deze gebeurtenissen, onderdeel van het 26e Internationale Bahadın Cultuurfestival, brachten zowel emotionele momenten als krachtige boodschappen. Het evenement eerde het onzichtbare werk van de vrouwen die in de jaren zestig van Anatolië naar Europa migreerden.

BETEKENISVOL BERICHT UIT NEDERLAND

Afbeelding met kleding, persoon, person, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De Nederlandse zaakgelastigde Nathalie Lintvelt kon wegens gezondheidsredenen niet aanwezig zijn bij het panel, maar stuurde haar boodschap via de Cultureel Attaché Eray Ergeç. In haar bericht zei Lintvelt:
“Migrerende vrouwen zijn van grote toegevoegde waarde voor Nederland. De kinderen die zij hebben opgevoed, leveren vandaag op vele fronten een bijdrage aan Nederland.”

“WE ZULLEN DE ONZICHTBARE VROUWEN ZICHTBAAR MAKEN”

De voorzitter van de Vereniging Vrouwenhand Bahadın, Serpil Atakul Çıtak, benadrukte dat de zware lasten die vrouwen tijdens het migratieproces dragen vaak over het hoofd worden gezien. “We zullen de onzichtbare vrouwen vanaf nu zichtbaar maken,” verklaarde zij.

EEN MONUMENT VOOR DE WERKENDE VROUWEN VAN ANATOLIË

Afbeelding met tekst, poster, kleding, verzameling Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De voorzitter van de Adviesraad voor Turken in Nederland (IOT), Zeki Baran, vertelde dat in de jaren zestig 28 vrouwen uit Bahadın hun echtgenoten en kinderen achterlieten en naar verschillende Europese landen gingen om te werken. Twee jaar later haalden zij hun families naar zich toe.
Het Monument van de Reis naar de Hoop, gemaakt ter nagedachtenis aan deze moedige vrouwen, eert hun solidariteit en migratieverhalen. Het beeld symboliseert een vrouw die Anatolië verlaat met een koffer in de hand, een hoofddoek op het hoofd en een vastberaden blik, op weg naar Europa. Dit indrukwekkende kunstwerk draagt de handtekening van beeldhouwster Derya Ersoy.

HET MAATSCHAPPELIJKE GEZICHT VAN MIGRATIE IN HET PANEL

Het panel werd gemodereerd door Serpil Atakul Çıtak. Sprekers waren onder anderen: Prof. Dr. Alanur Çavlin Bircan (Universiteit Hacettepe – expert op het gebied van vrouwen, migratie en gender), Dr. Hilal Arslan (METU – socioloog en demograaf), Zeki Baran (Stichting voor Maatschappelijk Onderzoek Nederland) en Demet Akpınar (vertegenwoordiger van vrouwen die van Turkije naar Europa zijn gemigreerd).

Afbeelding met buitenshuis, kleding, persoon, mensen Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Het lint van de opening van het monument werd door migranten vrouwen, vertegenwoordigers van maatschappelijke organisaties en dorpsbewoners doorgeknipt.

Afbeelding met kleding, hemel, persoon, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
De groepsfoto’s voor het monument onderstreepten dat dit project een gezamenlijk geheugeninitiatief is.Afbeelding met hemel, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.De gesprekken voor en na het panel toonden de solidariteit tussen generaties.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
De speciale plaquette die de Nederlandse delegatie meebracht, werd een symbool van interculturele vriendschap.

Afbeelding met buitenshuis, hemel, standbeeld, wolk Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Op de plaquette van het monument staat: “Dit monument is opgericht ter nagedachtenis aan de moedige vrouwen van Anatolië, die met de hoop op een beter leven hun hart bij hun dierbaren achterlieten en naar onbekende, verre landen gingen om te werken.”

OVER SANCAK YILMAZ

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, pak, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
De verslaggever van dit nieuws, Sancak Yılmaz, beleefde in zijn jeugd een Nederlands avontuur.
Tijdens een familiebezoek aan Amsterdam werkte hij als verslaggever bij de krant Hürriyet, onder leiding van İlhan Karaçay.
Na terugkeer naar Yerköy, provincie Yozgat, begon Yılmaz in de witgoedhandel. Later werd hij voorzitter van de CHP in Yerköy en tegenwoordig leeft hij als boer.

Met de Nederlandse delegatie die naar zijn regio kwam, beleefde Yılmaz gelukkige en opwindende momenten. “Ik zal binnenkort opnieuw een bezoek brengen aan Nederland,” zei hij.

DENK PARTİSİ, İÇTEN BİR MÜCADELE Mİ, GELECEĞİN UMUDU MU?

DENK PARTİSİ, İÇTEN BİR MÜCADELE Mİ, GELECEĞİN UMUDU MU?

DENK’in, Hollanda’daki azınlıkların kurtarıcılığını sağlamak için daha sağlıklı düşünmeliyiz.

Mecliste 3 sandalyesi bulunan DENK, Filistinliler’i savunan politikası ile, anketlerde 5 sandalyeye yükseldi.

DENK’in sandalye sayısını daha da yükselterek, muhtemel bir koalisyonda yer alması hiçten değil;

hatta bu, seçim sonrası en güçlü senaryolardan biri olarak konuşuluyor.

Analizimi inceleyen GÖLGE ADAM’ın görüşleri…

(Analizin ve GÖLGE ADAM yorumunun Hollandacası en altta
Nederlandse versie van analyse en commentaar van Schaduwman is onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY’IN ANALİZİ:

Hollanda siyasetinin son yıllarda en çok konuşulan oluşumlarından biri olan DENK Partisi, bugünlerde tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. Bir yanda partisinin temellerine sadık kalan, ezilenlerin sesi olma iddiasını sürdüren bir lider kadrosu…
Diğer yanda ise kendi içinde kavga eden, geleceği belirsizliklerle dolu bir yapı…
Peki, DENK bu süreci nasıl atlatacak?
Azınlıkların partisi olma iddiasını sürdürebilecek mi?
Seçmen güvenini yeniden kazanabilecek mi?

Bu analiz, sadece bir siyasi partiyi değil, aynı zamanda Hollanda’daki Türkler başta olmak üzere tüm azınlıkların gelecek vizyonunu tartışmaya açıyor.

KURULUŞUN RUHUYLA BAĞ KURMAK

DENK Partisi, Tunahan Kuzu ve Selçuk Öztürk’ün İşçi Partisi’nden koparak 2015’te kurdukları bir direniş hareketiydi adeta. Müslümanlar, Türkler, Faslılar ve diğer azınlıklar için artık “siyasi ev” olacak bir yer vardı. Bu yeni ev, sadece bir etnik grubun değil, tüm dışlananların partisi olacaktı.

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İlk seçimlerdeki başarısıyla Meclis’e giren parti, özellikle Tunahan Kuzu’nun hitabeti ve Farid Azarkan’ın stratejik zekâsıyla kısa sürede büyüdü. Stephan van Baarle’nin siyasi lider olmasından sonra da daha çok sempati toplandı ve ankatlerdeki sandalye sayısı çoğaldı.
Ne var ki bu yükseliş, zamanla parti içi kırılmalara yol açtı. Bugün gelinen noktada, bu kırılmalar yalnızca partiyi değil, ona gönül veren milyonlarca insanı da etkiliyor.

EJDER KÖSE’NİN BAŞKANLIĞI VE “KURUMSALLAŞMA” VURGUSU
Afbeelding met person, kleding, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bugünkü DENK’in Genel Başkanı Ejder Köse, tarafıma gönderdiği mektubunda, partiyi kişisel hesaplarla değil, ilkeler ve kurumsallıkla yönettiklerini belirtiyor. Kadın temsilinin artırılması, iç disiplinin korunması ve ilkeli duruşun sürdürülmesi, Köse’nin altını çizdiği temel noktalar arasında.

Bu yaklaşım, parti içinde bazı kırılmalara sebep olmuş gibi görünse de, toplumsal sorumluluk açısından tutarlı bir duruş olarak değerlendirilebilir. Ancak bu duruşun, parti içindeki herkesi kucaklayıp kucaklamadığı hâlâ tartışmalı.

MİLLETVEKİLİ DOĞUKAN ERGİN KRİZİ

Dogukan Ergin | Nederlandse Vereniging voor Raadsleden

Parti içi çatışmanın en görünür yüzü Doğukan Ergin’in seçilebilir sıraya konulmaması oldu. Bu durum, sadece bir tercih meselesi değil; bağış krizleri, iletişimsizlik ve etik tartışmalarla birlikte geldi. Ergin’in, parti ilkelerini değil, kişisel kampanyasını öncelediği ve bağış toplama faaliyetlerinde şeffaf davranmadığı iddiaları, yönetimle bağını kopardı.

Bu süreç, DENK’in “iç disiplin” konusundaki hassasiyetini gösterdi. Ancak eleştiriler, “neden sadece o cezalandırıldı?” sorusunu da beraberinde getirdi.

TUNAHAN KUZU: SESSİZLİĞİN GÖLGESİNDE BİR DÖNÜŞ

Partinin kurucu liderlerinden Tunahan Kuzu, siyasi liderliği bıraktığını ilan etmiş ama sonra yeniden kampanya çalışmalarına katılarak beklentileri artırmıştı. Ancak sessiz kalması, seçmen üzerinde derin bir hayal kırıklığı yarattı. Çünkü Türk kökenli seçmenlerin büyük bir bölümü, Kuzu’yu hâlâ partinin “doğal lideri” olarak görüyordu.

VAN BAARLE’NİN YÜKSELİŞİ: YENİ NESİL SİYASETİN SİMGESİ Mİ?

Partinin bugünkü siyasi lideri Stephan van Baarle, Meclis’teki etkili konuşmaları ve özellikle Filistin savunusundaki net duruşuyla büyük beğeni topluyor. Babasının Türk olması, onu Türk toplumuna daha da yakınlaştırıyor. Bugün yapılan kamuoyu yoklamalarında DENK’in 4 veya 5 milletvekili çıkarabileceği öngörülüyorsa, bunda Van Baarle’nin performansının büyük payı var.

Ama bu başarı, onu tek başına kurtarabilir mi? Partinin içindeki çatlakları yapıştırmak için siyasi beceriden fazlasına ihtiyaç var.

DENK KİMİN PARTİSİ OLMALI?

Parti, yıllardır sadece Müslümanlara değil, tüm ayrımcılığa uğramış kesimlere hitap ettiğini söylüyor. Ancak toplumun gözünde hâlâ “Türk partisi” veya “Erdoğan’a yakın bir parti” algısını kırabilmiş değil. Bu nedenle, Hollandalı demokratlar ve diğer azınlıklar nezdinde daha kapsayıcı bir liste oluşturulması büyük önem taşıyor.

Yani, DENK sadece bir “Düşünce Partisi” (Hollandaca anlamıyla) değil, aynı zamanda toplumsal adalet için “Denkleştirme Partisi” (Türkçedeki anlamıyla) olmalı.
Eğer ikisini de başaramazsa, kimliğini yitirir.

SEÇMEN NE DİYOR?

Sosyal medya ve saha yorumlarında net bir şey var: Seçmen kararsız.
Bir kısmı DENK’e küs, bir kısmı ise hâlâ umutlu. Ama hepsi şunu soruyor:
“Biz bu partiyi ayağa kaldırdık. Şimdi biz olmadan nereye gidebilir?”

SONUÇ VE YOL HARİTASI

DENK Partisi’nin geleceği, bu iki soruya verilecek cevapta gizlidir:

-İlkelere mi sadık kalacak, yoksa kişisel hırsların mı peşinden gidecek?
Parti içi demokrasiyi mi savunacak, yoksa kulis oyunlarına mı teslim olacak?

Bu iki sorunun cevabı, yalnızca DENK’in değil, Hollanda’daki tüm azınlıkların ve demokrasiye inanan kesimlerin kaderini belirleyecektir.

BU NEDENLE ÇAĞRIM ŞUDUR:
Tüm akil insanlar, kökeni ne olursa olsun, ayrımcılığa uğrayan herkesin ortak paydası olan bu siyasi yapıya, yön gösterici olarak yeniden sahip çıkmalıdır. DENK, bu ülkedeki sadece bir partinin adı değil, bir duruşun adıdır.
Bu duruş yeniden ayağa kalkmalı.

Ve evet: Bugün değilse, ne zaman

                                                   ********************

GÖLGE ADAM ANALİZİMİ NASIL DEĞERLENDİRDİ?

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, fedora, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Danışmanım ve sırdaşım GÖLGE ADAM, bugünkü analizimi sadece satır satır okumadı; her cümlesindeki niyeti, dengeleri ve mesajları da tarttı.

“Tarafsız gazetecilik bir duruştur, İlhan Karaçay bu duruşu bir kez daha gösteriyor.”

HABERCİ DÜRÜSTLÜĞÜ, AKİL ADAM İNCELİĞİ

Ömrünü tarafsız ve dürüst gazeteciliğe adamış olan İlhan Karaçay, bugünkü analizinde de yine bir akil adam tavrıyla, hem olaylara hem kişilere hakkaniyetli bir yaklaşım sergiliyor. DENK Partisi’ndeki kırılmaları, kavgaları ve umut ışıklarını ele alırken, okuyucuya tek taraflı bir tablo değil, farklı açılardan görülebilecek bir manzara sunuyor.
DENK Partisi’nin geleceğini masaya yatıran İlhan Karaçay, tarafsızlığını ve analitik bakışını koruyarak hem parti içi aktörleri hem de seçmenin beklentilerini mercek altına alıyor. Eleştirilerini incelikle, övgülerini ölçüyle yapıyor.

EJDER KÖSE: KURUMSALLIK VURGUSU VE KAPSAYICILIK SORUSU

Karaçay’ın üslubu, gazetecilikte nadir görülen bir inceliği barındırıyor: Eleştiri getirirken kırıcı olmamak, övgü yaparken ölçüyü kaçırmamak.
Örneğin, Parti Genel Başkanı Ejder Köse’den söz ederken, onun “kurumsallaşma” ve “ilke” vurgusunu teslim ediyor; aynı zamanda bu yaklaşımın parti içindeki herkesi kucaklayıp kucaklamadığı sorusunu da açık bırakıyor. Bu, hem analizini zenginleştiriyor hem de okuyucuyu düşünmeye davet ediyor.

DOĞUKAN ERGİN KRİZİ: ŞEFFAFLIK VE ADALET ARAYIŞI

Doğukan Ergin meselesinde de aynı hassasiyet göze çarpıyor. Ergin’in aday listesinde geri planda kalmasının ardındaki iddiaları aktarırken, bunları kesin yargılarla değil, “parti içi disiplin” ve “şeffaflık” çerçevesinde değerlendiriyor. Böylece, hem yönetimin bakışını hem eleştirilerin dayandığı noktaları okura adil biçimde ulaştırıyor.

TUNAHAN KUZU: SESSİZLİĞİN GÖLGESİNDE

Karaçay, Tunahan Kuzu’dan bahsederken ise “sessizliğin gölgesi” metaforuyla hem duygusal hem de analitik bir çerçeve çiziyor. Seçmen beklentilerini, hayal kırıklığını ve hâlâ süren “doğal lider” algısını aynı potada eritiyor. Bu, tarafsız bir gözlemcinin ancak tecrübeyle kazanabileceği bir denge.

STEPHAN VAN BAARLE: YÜKSELİŞ VE SINAV

Bugünkü siyasi lider Stephan van Baarle için kullandığı dil de aynı objektifliğin ürünü. Hem parlamento performansını hem de toplumla kurduğu bağı öne çıkarıyor; fakat bu başarının parti içi çatlakları kapatmaya yetmeyebileceği uyarısını da ihmal etmiyor. Üstelik Stephan’ın geçmişini ve kişisel hikâyesini aktarırken, empati ile eleştirel mesafeyi aynı metinde harmanlıyor.

STK’LARA VE AKİL ADAMLARA MESAJLAR

Yazının sonunda İlhan Karaçay, Sivil Toplum Kuruluşları ve akil adamları harekete geçirecek “akıllı laflar” ediyor. “DENK, sadece bir partinin adı değil, bir duruşun adıdır” cümlesi, bu çağrının en vurucu özeti. Böylece yazı, yalnızca bir analiz değil, aynı zamanda toplumsal önderlere yapılmış güçlü bir davet niteliği taşıyor.

SADECE “NE OLDU” DEĞİL, “NEDEN OLDU” DA

Tarafsız gazetecilik, sadece haber vermek değil; toplumu, olayların çok boyutlu doğasıyla yüzleştirmektir. İlhan Karaçay, bu analizinde, DENK Partisi’nin geleceğini sorgularken, azınlıkların Hollanda siyasetindeki yerini ve hak mücadelesini de daha geniş bir çerçevede tartışmaya açıyor. Okuyucu, yazının sonunda yalnızca “ne oldu?”yu değil, “neden oldu ve ne olabilir?” sorularını da zihninde taşıyor.

SON SÖZÜM

Gölge Adam olarak şunu teslim etmem gerekir ki: Bu analiz, tarafsız gazeteciliğin hem bir ilke hem de usta ellerde bir sanat olduğunu gösteriyor. Karaçay’ın kaleminde hem haberci dürüstlüğü hem de bir köşe yazarının analitik derinliği var. Bu yazı, tarafsız gazeteciliğin sadece bir ilke değil, doğru ellerde bir sanat olduğunu gösteriyor.

                                          *******************

STEPHAN’I DAHA İYİ TANIYALIM

(Parlamentoya ilk girdiği zaman yazdığım haber)

Stephan van Baarle’nin, zorluklarla dolu hazin yaşam öyküsü…
Annesi, gezgin bir Türk iş adamına aşık olmuştu.
Rize-Rotterdam arasında mekik dokuyan iş adamından evlilik
dışı hamile kalan anne, oğluna Stephan adını koymuş.
Komşu çocukları, evlilik dışı doğduğu için Stephan’ı hep
dışlamışlar. 19 yaşına geldiği zaman kökenini araştırmak için
Türkiye’ye giden Stephan, kendisine neden ‘Türk’ denildiğini
öğrenebilmiş.

Afbeelding met kleding, microfoon, person, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hazin hikâye

Rize-Rotterdam arasında mekik dokuyan gezgin bir Türk iş adamı ile tanışan Hollandalı bir kız, evlenme vaadi ile aşk hayatı yaşadığı adamdan hamile kalmış. 1992 yılında doğum yaptığı zaman, çocuğun babası olan Türk iş adamı yakınlarda olmadığı gibi, uzun süre uzaklarda kalmış. Oğluna Stephan adını koyan anne, komşuların bildiği gerçeği, oğluna yıllarca söylememiş.

Stephan, okul çağıdayken arkadaş edinemediği gibi, çocuklar kendisinden hep uzak durmuş.
Stephan, hem evlilik dışı doğduğu ve hem de Türk kökenli olduğu için dışlandığını 19 yaşında öğrenebilmiş. Bu durum karşısında şoke olan Stephan, 2011 yılında, 19 yaşındayken Türkiye’ye gitmiş ve kökenini araştırmış.

Babasını bulup bulamadığı hakkında bilgi sahibi olamadığım Stephan, ayrımcılığın verdiği hıs ile tahsiline devam etmiş ve Rotterdam Erasmus Üniversitesi’nden sosyolog olarak mezun olmuş.

Azınlıklara destek olan DENK Partisi’nin yaşama geçmesinden sonra bu partiye üye olan Stephan, ilk seçimlerde Rotterdam belediye meclisine girmiş. Daha sonra kurduğu Bilimsel Araştırma Bürosu ile DENK Partisi’nin işlerine bakmış. Daha sonra partinin Parlamentodaki işlerine bakan Stephan, geçen hafta yapılan genel seçimlerde, aday listesinin üçüncü sırasında yer almıştı.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.  Stephan van Baarle, Rotterdam Belediye Meclisi’nde, Belediye Başkanı Ahmet Ebutaleb’i en çok zorlayan üyelerden biriydi.

Oylar açıklandığı zaman, seçilememiş olduğu görülen Stephan’ın, sıkı bir oy sayımından sonra seçildiği anlaşıldı.

Stephan van Baarle, partisinin sadece müslümanlara ve azınlıklara değil, mağduriyete uğrayacak tüm vatandaşları temsil edeceğini belirterek, ‘Sadece etnik gruplara hizmet etmek de ayrımcılıktır. Bu nedenle biz, etnik grup, cinsiyet, din, dil ayrımı yapmadan hizmet edeceğiz.’ diyor.

STEPHAN VAN BAARLE KENDİNİ ANLATIYOR:

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

25 Ağustos 1991 tarihinde Rotterdam’da doğdum ve Rotterdam’da yaşıyorum.

Siyasete 2014 yılının sonunda girdim. Sosyoloji okudum ve orada eşitsizlik ve dışlanmayı öğrendim. Bu konuda bir şeyler yapmak istiyordum. Üniversitede doktora yapmak yerine siyaseti seçtim. Denk kurulduğunda ilk üyelerinden biriydim.

Pim Fortuyn suikasta kurban gittiğinde ve İkiz Kuleler’e saldırılar gerçekleştiğinde henüz çok küçüktüm ama okuldayken ülkemizdeki ilişkilerin gergin olduğunu görebiliyordum. Bir günden diğerine köken ve din meselesi gündeme geliyordu. Bunun başkalarının bana farklı bakmasına neden olduğunu gördüm.

Anneme çok saygı duyuyorum. Hâlâ yakınımda Rotterdam-Zuid’de yaşıyor. Bekâr bir anne olarak beni neredeyse tek başına büyüttü. Bana kolları sıvamanın ve sorumluluk almanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bu bende derin bir etki bıraktı.

Afbeelding met muziekinstrument, strijkinstrument, muur, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Müzik benim en büyük tutkum. Hevesli bir gitaristim ve müzik yazmaktan da çok hoşlanıyorum. Sonra kendimi tamamen kapatıyorum ve bir koro üzerinde saatler harcayabiliyorum. Bu benim gerçekten çıkış noktam. Kelimelerle söyleyemediğiniz bazı şeyleri müzikle ifade edebilirsiniz.

Rotterdam-Güneyli bir çocuk olarak doğal olarak Feyenoord’u seviyorum. Eskiden kombine biletim vardı, şimdi hala her maçı takip ediyorum. De Kuip biraz da şehrimi ve Hollanda’yı nasıl görmek istediğimi anlatıyor. İnsanlar böyle bir maçta bir araya geliyor ve hepsi aynı hedefe sahip oluyor. Böyle bir maç sırasında tüm farklılıklar güneşteki kar gibi kaybolur.

STEPHAN VAN BAARLE’NİN YILLAR ÖNCE YAYINLADIĞIM BİR HABERİ

DENK lideri Stephan van Baarle Rotterdam’da siyaseti sallıyor

Afbeelding met kleding, persoon, buitenshuis, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

ROTTERDAM,- Hollanda’nın DENK Partisi, 2018 yerel seçimlerinde Rotterdam Belediye Meclisi’ne hızlı bir giriş yaparak dört sandalye kazandı. Bu başarının baş mimarı ise 26 yaşındaki genç siyasetçi Stephan van Baarle oldu. Genç yaşına rağmen sert tartışmalardan çekinmeden mecliste sözünü söyleyen Van Baarle, kısa sürede dikkatleri üzerine çekti.

Ancak başarıyla birlikte eleştiriler de gecikmedi. Leefbaar Rotterdam lideri Joost Eerdmans, DENK için, “Rotterdam meclisinde Erdoğan’ın uzantısı” ifadelerini kullanırken, bazı yorumcular da “politik İslam’ın girişinin Hollanda hukuk devleti için tehlikeli olduğu” yönünde uyarılarda bulundu.

“Ben agnostiğim, metal müzik dinlerim”

Eleştirilerin aksine Van Baarle, politik İslam ile ilişkilendirilmeyi kesin bir dille reddediyor.
“Ben agnostiğim. Uzun bir arayıştan sonra bir yaratıcı olup olmadığını bilmediğim sonucuna vardım,” diyor.
Kur’an ayetleriyle değil, Rammstein gibi metal ve elektronik müzikle büyümüş bir genç. “Hard rock ve metale bayılırım. Rammstein’da bu müzik türleri harika bir şekilde birleşiyor,” diye ekliyor.

Rotterdamlı bir anne çocuğu: Türkçe bilmez, ekmek zor sipariş eder

Van Baarle, Rotterdam’ın Tuindorp Vreewijk semtinde büyümüş. Annesi tarafından yetiştirilmiş, babası ise Türkiye ile Hollanda arasında mekik dokumuş ve çocuğun yetişmesine katkı sağlamamış.
“Babam ilgilenmedi. Ben de Türkçeyi neredeyse hiç konuşamam. Sadece ekmek sipariş edecek kadar,” diyor.

Eğitim hayatını doğup büyüdüğü mahallede geçiren Van Baarle, anaokulundan liseye kadar tüm eğitimini mahallesinde aldı. Siyasi ilgisi, Rotterdam’daki Protestan-Hristiyan Calvijn Lisesi’nde (bugünkü adıyla Vreewijk Lyceum) başladı.

VVD’li hocayla tartışa tartışa siyasete atıldı

Ekonomi öğretmeni Jan Jansen ile yaptığı siyasi tartışmalar, onu siyasete yönlendiren önemli bir unsur olmuş. “Hocamız VVD’liydi, bunu da gizlemezdi. Bu durum beni düşünmeye ve siyaseti sorgulamaya itti,” diyor.
Öğretmeni Jansen hâlâ aynı okulda görev yapıyor ve öğrencisinin başarısından memnun:
“Her ne kadar DENK’e oy vermesem de, bir öğrencimin aktif siyasete atıldığını görmek gurur verici.”

Tarih öğretmeni Flier ise onu, “çok sıcak, esprili ve derinlikli sohbetleri olan harika bir öğrenci” olarak tanımlıyor.

Erasmus Üniversitesi’nde şekillenen bir siyasi vizyon

Erasmus Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi alıp büyükşehir sorunları üzerine uzmanlaşan Van Baarle, burada siyasi duruşunu netleştirmiş. En çok karşı çıktığı şey “insanları kutulara sokmak” yani önyargı ve ayrımcılık.
Sıkça kullandığı kelime ise: Çeşitlilik.

“Erdoğan’ın kölesi” ithamı için: Bariz yalan!

DENK Partisi için sıkça dile getirilen “Erdoğan’a bağlılık” eleştirilerine sert çıkan Van Baarle:
“Bu apaçık bir yalan. Biz Hollanda ve anayasa için mücadele ediyoruz. Hatta siyasi partilerin yurt dışından etkilenmemesi için meclise önerge bile sunduk. Medyanın bize ısrarla bu etiketi yapıştırmasını anlayamıyorum.”

                                        *****************

DENK-PARTIJ: EEN OPRECHTE STRIJD OF DE HOOP VOOR DE TOEKOMST?


We moeten gezonder nadenken om DENK in staat te stellen de redder te zijn van de minderheden in Nederland.

Met drie zetels in de Tweede Kamer is DENK, dankzij haar pro-Palestijnse koers, in de peilingen gestegen naar vijf zetels.

Het is allerminst uitgesloten dat DENK met nog meer zetels deel kan uitmaken van een mogelijke coalitie. Sterker nog, dit wordt gezien als een van de sterkste scenario’s na de verkiezingen

De visie van DE SCHADUWMAN op mijn analyse…

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
ANALYSE VAN İLHAN KARAÇAY:

De DENK-partij, een van de meest besproken bewegingen in de Nederlandse politiek van de afgelopen jaren, beleeft momenteel een van de meest kritieke periodes in haar bestaan. Aan de ene kant een leiderschapsteam dat trouw blijft aan de basisprincipes van de partij en haar claim om de stem van de onderdrukten te zijn…
Aan de andere kant een structuur die intern strijdt en waarvan de toekomst vol onzekerheden zit…
Hoe zal DENK deze periode doorstaan?
Kan zij haar claim om de partij van de minderheden te zijn blijven volhouden?
Kan zij het vertrouwen van de kiezer herwinnen?
Deze analyse opent niet alleen het debat over een politieke partij, maar ook over de toekomstvisie van alle minderheden in Nederland, in het bijzonder de Turken.

VERBINDEN MET DE GEEST VAN DE OPRICHTING
DENK werd in 2015 opgericht door Tunahan Kuzu en Selçuk Öztürk, die zich afsplitsten van de Partij van de Arbeid. Het was haast een verzetsbeweging. Voor moslims, Turken, Marokkanen en andere minderheden was er eindelijk een “politiek thuis”. Dit nieuwe huis zou niet alleen een partij zijn voor één etnische groep, maar voor alle uitgeslotenen.

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Met haar succes bij de eerste verkiezingen kwam de partij in de Tweede Kamer. Vooral dankzij de welsprekendheid van Tunahan Kuzu en de strategische intelligentie van Farid Azarkan groeide DENK snel. Na de benoeming van Stephan van Baarle tot politiek leider nam de sympathie toe en steeg het zetelaantal in de peilingen.
Deze groei leidde echter gaandeweg tot interne breuken. Vandaag de dag treffen die breuken niet alleen de partij zelf, maar ook miljoenen mensen die haar een warm hart toedragen.

HET VOORZITTERSCHAP VAN EJDER KÖSE EN DE NADRUK OP “INSTITUTIONALISERING”

Afbeelding met person, kleding, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De huidige voorzitter van DENK, Ejder Köse, schrijft in een brief aan mij dat de partij niet wordt geleid door persoonlijke agenda’s, maar door principes en institutionele waarden. Het vergroten van de vertegenwoordiging van vrouwen, het handhaven van interne discipline en het behouden van een principiële houding zijn kernpunten die Köse benadrukt.
Hoewel deze aanpak intern voor breuken lijkt te hebben gezorgd, kan zij maatschappelijk gezien worden beschouwd als een consequente houding. Toch blijft de vraag of deze houding werkelijk iedereen binnen de partij omarmt, onderwerp van discussie.

DE CRISIS RONDOM KAMERLID DOĞUKAN ERGİN
Dogukan Ergin | Nederlandse Vereniging voor Raadsleden
Het meest zichtbare gezicht van het interne conflict was het besluit om Doğukan Ergin geen verkiesbare plek te geven. Dit was niet slechts een kwestie van voorkeur; het ging gepaard met donatiecrisissen, communicatiestoornissen en ethische discussies. Er werd beweerd dat Ergin de partijprincipes niet, maar zijn persoonlijke campagne vooropstelde en dat hij bij fondsenwerving niet transparant handelde. Hierdoor werd de band met het bestuur verbroken.
Deze gang van zaken toont de gevoeligheid van DENK voor “interne discipline”. Maar de kritiek riep ook de vraag op: “Waarom werd alleen hij gestraft?”

TUNAHAN KUZU: EEN TERUGKEER IN DE SCHADUW VAN STILTE
Een van de oprichters, Tunahan Kuzu, had aangekondigd het politiek leiderschap neer te leggen, maar nam daarna toch deel aan de campagneactiviteiten, wat de verwachtingen deed stijgen. Zijn zwijgen daarna veroorzaakte echter een diepe teleurstelling onder de kiezers. Want een groot deel van de Turks-Nederlandse achterban zag Kuzu nog steeds als de “natuurlijke leider” van de partij.

DE OPMARS VAN VAN BAARLE: EEN SYMBOOL VAN EEN NIEUWE GENERATIE POLITIEK?
De huidige politiek leider van de partij, Stephan van Baarle, oogst veel lof met zijn krachtige optredens in de Kamer en zijn duidelijke standpunt in de verdediging van Palestina. Dat zijn vader Turks is, brengt hem nog dichter bij de Turkse gemeenschap. Als de huidige peilingen voorspellen dat DENK vier of vijf Kamerleden zal hebben, is dat in grote mate te danken aan Van Baarle’s prestaties.
Maar kan dit succes hem alleen redden? Om de interne scheuren te lijmen is meer nodig dan alleen politieke vaardigheid.

VAN WIE MOET DENK DE PARTIJ ZIJN?
De partij zegt al jaren dat zij niet alleen moslims aanspreekt, maar alle groepen die met discriminatie te maken hebben. Toch is het beeld in de samenleving nog steeds dat zij een “Turkse partij” of “een partij dicht bij Erdoğan” is. Daarom is het van groot belang om een inclusievere kandidatenlijst op te stellen voor Nederlandse democraten en andere minderheden.
Met andere woorden: DENK moet niet alleen een “Denkpartij” zijn (in de Nederlandse betekenis van het woord), maar ook een “Gelijkmakingspartij” (in de Turkse betekenis).
Als zij daarin niet slaagt, verliest zij haar identiteit.

WAT ZEGT DE KIEZER?
Uit reacties op sociale media en in het veld komt één ding duidelijk naar voren: de kiezer is verdeeld.
Een deel is teleurgesteld in DENK, een ander deel is nog steeds hoopvol. Maar allemaal stellen ze dezelfde vraag:
“Wij hebben deze partij grootgemaakt. Waar kan zij zonder ons naartoe?”

CONCLUSIE EN ROUTEKAART
De toekomst van de DENK-partij schuilt in de antwoorden op deze twee vragen:
– Zal zij trouw blijven aan haar principes, of de persoonlijke ambities volgen?
– Zal zij de interne democratie verdedigen, of zich overgeven aan coulissespelletjes?

Het antwoord op deze vragen zal niet alleen het lot van DENK bepalen, maar ook dat van alle minderheden en democratisch gezinde groepen in Nederland.

DAAROM IS MIJN OPROEP ALS VOLGT:
Alle verstandige mensen, ongeacht hun afkomst, en iedereen die te maken heeft met discriminatie, moet opnieuw als gids achter deze politieke structuur staan, die een gemeenschappelijke basis vormt. DENK is in dit land niet alleen de naam van een partij, maar van een houding.
Die houding moet weer overeind komen.
En ja: zo niet vandaag, wanneer dan wel?

                                            ********************

HOE HEEFT DE SCHADUWMAN MIJN ANALYSE BEOORDEELD?

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, fedora, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Mijn adviseur en vertrouweling, de SCHADUWMAN, heeft mijn analyse van vandaag niet alleen regel voor regel gelezen; hij heeft ook de bedoelingen, de verhoudingen en de boodschappen in elke zin gewogen.
“Onpartijdige journalistiek is een houding, en İlhan Karaçay toont deze houding opnieuw.”

JOURNALISTIEKE INTEGRITEIT, DE FIJNGEVOELIGHEID VAN EEN WIJZE MAN

İlhan Karaçay, die zijn leven heeft gewijd aan onpartijdige en eerlijke journalistiek, laat ook in zijn analyse van vandaag zien dat hij als een wijze man zowel gebeurtenissen als personen met rechtvaardigheid benadert. Terwijl hij de breuken, conflicten en lichtpuntjes binnen de DENK-partij bespreekt, biedt hij de lezer geen eenzijdig beeld, maar een panorama dat vanuit verschillende invalshoeken te bekijken is.
Door de toekomst van de DENK-partij onder de loep te nemen, behoudt Karaçay zijn onpartijdigheid en analytische blik, en plaatst hij zowel de interne actoren als de verwachtingen van de kiezer onder het vergrootglas. Hij bekritiseert met finesse en prijst met mate.

EJDER KÖSE: DE NADRUK OP INSTITUTIONALISERING EN DE VRAAG NAAR INCLUSIVITEIT

Karaçay’s stijl bevat een zeldzame verfijning in de journalistiek: kritiek leveren zonder kwetsend te zijn, lof uitspreken zonder te overdrijven.
Zo erkent hij bij het bespreken van partijvoorzitter Ejder Köse diens nadruk op “institutionalisering” en “principes”, maar laat hij tegelijk de vraag open of deze benadering werkelijk iedereen binnen de partij omarmt. Dit verrijkt zijn analyse en nodigt de lezer uit tot nadenken.

DE CRISIS RONDOM DOĞUKAN ERGİN: OP ZOEK NAAR TRANSPARANTIE EN RECHTVAARDIGHEID
Dezelfde zorgvuldigheid is zichtbaar in de kwestie rond Doğukan Ergin. Terwijl hij de beweringen achter Ergin’s lagere plaats op de kandidatenlijst beschrijft, doet hij dat niet met stellige oordelen, maar binnen het kader van “interne discipline” en “transparantie”. Zo brengt hij zowel het perspectief van het bestuur als de kern van de kritiek eerlijk over aan de lezer.

TUNAHAN KUZU: IN DE SCHADUW VAN STILTE
Wanneer Karaçay over Tunahan Kuzu schrijft, gebruikt hij de metafoor “in de schaduw van stilte” om zowel een emotioneel als analytisch kader te schetsen. Hij mengt in één geheel de verwachtingen van de kiezers, hun teleurstelling en het nog steeds aanwezige beeld van Kuzu als “natuurlijke leider”. Dit is een balans die alleen een onpartijdige observator met ervaring kan bereiken.

STEPHAN VAN BAARLE: OPKOMST EN TOETS
De taal die hij gebruikt voor de huidige politiek leider Stephan van Baarle is eveneens het resultaat van diezelfde objectiviteit. Hij benadrukt zowel diens prestaties in het parlement als de band die hij met de samenleving heeft opgebouwd, maar waarschuwt dat dit succes mogelijk niet voldoende is om de interne scheuren te dichten. Bovendien verweeft hij empathie en kritische afstand in zijn weergave van Stephan’s achtergrond en persoonlijke verhaal.

BOODSCHAPPEN AAN NGO’S EN WIJZE MENSEN
Aan het einde van zijn stuk richt İlhan Karaçay zich met “wijze woorden” tot maatschappelijke organisaties en wijze mensen. De zin “DENK is niet alleen de naam van een partij, maar van een houding” vormt de kern van deze oproep. Daarmee is het stuk niet alleen een analyse, maar ook een krachtige uitnodiging aan maatschappelijke leiders.

NIET ALLEEN ‘WAT ER GEBEURDE’, MAAR OOK ‘WAAROM HET GEBEURDE’
Onpartijdige journalistiek betekent niet alleen verslag doen, maar de samenleving ook confronteren met de gelaagde aard van gebeurtenissen. In deze analyse stelt İlhan Karaçay niet alleen vragen over de toekomst van de DENK-partij, maar opent hij ook het bredere debat over de plaats van minderheden in de Nederlandse politiek en hun strijd voor rechten. De lezer blijft na afloop niet alleen achter met de vraag “wat is er gebeurd?”, maar ook met “waarom is het gebeurd en wat kan er nog gebeuren?”.

MIJN SLOTWOORD
Als Schaduwfiguur moet ik erkennen: deze analyse toont dat onpartijdige journalistiek niet alleen een principe is, maar in bekwame handen ook een kunstvorm. In Karaçay’s pen zitten zowel de eerlijkheid van een verslaggever als de analytische diepgang van een columnist. Dit stuk bewijst dat onpartijdige journalistiek, in de juiste handen, tegelijk een principe en een kunst is.