EDEBİYAT SANAT VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ ‘ESKADER’DEN VEYİS GÜNGÖR’E ÖDÜL

EDEBİYAT SANAT VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ ‘ESKADER’DEN VEYİS GÜNGÖR’E ÖDÜL

Hollanda Türklerini onurlandıracak bir gelişme daha…

İki hafta önce, Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’nde yaptığı konuşmayı, gururlandırıcı bir haber olarak verdiğim Veyis Güngör, şimdi de bir kitabı için ödül aldı.

Hollanda’da kendisinden ‘Akil adam’ olarak söz ettiğimiz Güngör’ün, çalışmalarını ve başarılarını kapsayan, ‘Veyis Güngör nereye koşuyor’ ve ‘Veyis Güngör neden uzamıyor’ başlıklı yorumlarım ile bir derleme yaptım.

Afbeelding met gras, buiten, windmolen, outdoor-object Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY yazdı:

Gazeteci vardır, kötü karekterlidir, sevmediği kişiler hakkında kötü yazar.
Gazeteci vardır, iyi niyetli sanılır ve sevdiklerini sürekli över.
Gazeteci vardır, benim gibidir, yakını olsun veya olmasın, hak edeni över, kötüyü de yerer…

Buna rağmen ben, 80 yılımı doldurduğum bugüne kadar, sadece bir tek kişi hakkında israrla kötü yazdım. Zira bu kişi, Hollanda’daki Türk toplumunu da rencide edici kötü faaliyetler içindeydi ve bolca aldığı sübvansiyon ve sponsorluklar ile köşeyi dönüyordu.
Kötü yazdıklarım arasında tabii ki siyasetçiler ve kurumlar da vardı. Bunlar da kişisel değil, toplumsal ve kurumsal konulardı.
Ne var ki, bir ‘adam’ hakkında çokça iyi şeyler yazdım.
O adam, şimdi yeniden ele alacağım Veyis Güngör’den başkası değil.

İki hafta önce Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’nde yaptığı konuşmayı, gururlandırıcı bir haber olarak verdiğim Veyis Güngör, şimdi de yeni bir kitabı için ödül aldı.
Önce bu kitap ödülü haberini ve sonra da kendisi hakkında yazdıklarımın bazılarını bir derlemede topladım.

ÖNCE KİTAP ÖDÜLÜ HABERİ

Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği ESKADER’in düzenlediği ‘Kültür Sanat Ödülleri’nin sahipleri belli oldu.
2022 yılı için 24 dalda 27 kişi ve kuruma ödül verildi.

ESKADER Yönetim Kurulu, dernek üyeleri ve kültür sanat çevresinden birçok kişinin katkılarıyla hazırlanan ödül listesi, her yıl kamuoyunda merakla bekleniyor. Titiz araştırma ve inceleme döneminden sonra tespit edilen mükâfatlar, yıl sonunda açıklanıyor ve Nisan ayında da törenle sahiplerini buluyor.

Hollanda Türkevi Topluluğu Başkanı Veyis Güngör “Avrupa Türkleri Üzerine Düşünceler” adlı eseriyle “düşünce” dalında ödüle layık görüldü. Çizgi Yayınları arasında yer alan kitap, “Avrupa Türkleri, göç, sivil toplum ve gençlik”, “Irkçılık, Avrupa İslam’ı ve demokrasi”, “Türkiye-AB ilişkileri ve Türk Dünyası”, “Kültürel Referanslar, dünya dili ve gelecek vizyonu” başlıkları altında pek çok güncel meseleye ışık tutuyor.

Veyis Güngör, 2020 yılında da Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfınca (TÜRKSAV) “Uluslararası Türk Dünyasına Hizmet Ödülü”ne lâyık görülmüştü.

Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER), Türk edebiyatını, dilini, sanatını ve kültürünü araştırmak amacıyla, 4 Mart 2008 tarihinde İstanbul’da kurulmuş olan bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olarak Türk Edebiyatı alanında çalışmalar yapan yazarlara destek veriyor.

ÖDÜLLER VE FAALİYETLER

Veyis Güngör’ün almış olduğu bu ödül, Hollanda Türkleri olarak hepimizi gururlandıracak bir ödüldür. Yaşamı, başarılı faaliyetler ve ödüllerle dolu olan Veyis Güngör, aslında hak ettiği yeri henüz bulamadı.

Bakan olması, en azından Lahey Büyükelçimiz olması gereken Veyis Güngör, neden uzamıyor ?

‘Hollanda’ denince, akla gelen ilk isimler arasında yer alan Veyis Güngör’ün, yaptığı ve yaptırdığı etkinlikler, yazdığı ve yazdırdığı, yayınladığı ve yayınlattığı, yaptığı ve yaptırdığı onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce esere imza atmış bir düşünür olmasına ve de, Recep Tayyip Erdoğan’a ve AK Partiye yakınlığı ve hizmeti bilinmesine rağmen, Ankara tarafından hâlâ keşfedilememiş olması şaşırtıcı bir durum. Şimdiye kadar Bakan olması, en azından Lahey Büyükelçimiz olması gereken bu insan için, argo bir deyimle, ‘Veyis Güngör neden uzamıyor’ şeklindeki sorunun önce yanıtını vereyim, sonra da Güngör’ün neden uzaması gerektiğini, yani üst yönetici olmayı hak ettiğini ortaya serecek olan röportajları sunayım.

NEDEN UZAMIYOR?

Kendisini yakından tanıyan bir yazar olarak, sırf kendi görüşlerimi değil, O’nu yakından tanıyan dostlarının da görüşü olarak, çok kısaca şunları yazabilirim:.
Hakiki ve sahte dostu tespit etmekte zayıf kalıyor.
Dost bildiği sahte dostlar, O’nu hakiki dostlarından uzaklaştırmaya çalışıyorlar ve başarılı oluyorlar.
Ankara’nın güçlü isimleriyle tanıştırdığı hakiki dostlar, O’nu hak ettiği övgüyle perçinlemeye çaılşırlarken, sahte dostlar O’nun kuyusunu kazıp kendilerine yol açmaya çalışıyorlar. Bu nedenle hakiki dost kaybı yaşayan Güngör, ortada sadece kuyu kazan sahte dost kalınca uzayamıyor.

NEDEN UZAMASI LAZIM?
Veyis Güngör için, ‘Neden uzaması lazım’ sorusunun en iyi cevabını alttaki röportajlarda bulabileceksiniz:

HOLLANDA’DAN ESEN RÜZGÂR, İSTANBUL’DA FIRTINAYA DÖNÜŞTÜ: VEYİS GÜNGÖR, TESAM ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ’NDE KONUŞTU.

‘Sosyal Bilimlerin Gözüyle Teknoloji Devrimi’ isimli kongre’de önemli bir konuşma yapan Güngör, Hollanda Türkleri’nin gurur kaynağı oldu.

Oturum başkanının, “Şimdi Hollanda’ya sığmayan Veyis Güngör’ü dinleyeceğiz” şeklindeki sunumu ve konuşma sonundaki “Dünya insanlığının sorunlarına dikkat çeken olağanüstü muhteşem bir konuşma” demesi alkışlandı.

Ünlü düşünce insanları arasında yer alan Veyis Güngör’ün kongrede yaptığı konuşmanın tam metnini ve kendisini tanıtan röportajı sunuyorum.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’daki Türk Sivil Toplum Kuruluşları arasında önemli bir yeri olan Türkevi Araştırmalar Merkezi’nin Başkanlığını yapan akil adamlarımızdan Veyis Güngür, İstanbul’da organize edilen bir kongrede yaptığı konuşma ile fırtına estirdi.

Afbeelding met tekst, monitor, elektronica, scherm Automatisch gegenereerde beschrijving

Kariyer Merkezi (MARKAM) ve TESAM işbirliği ile ”6.Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, Sosyal Bilimlerin Gözü İle Teknoloji Devrimi” konu başlıklı seminer 7-8-9 Aralık tarihlerinde yapıldı. 7 Aralık 2022 Çarşamba saat 09.30-15.30’da Göztepe Kampüsü Dr. İbrahim Üzümcü Konferans Salonunda iki oturum şeklinde düzenlenen Kongrenin, diğer oturumları online olarak 8- 9 Aralık 2022 tarihlerinde yapıldı.
Ünlü düşünce insanları arasında yer alan Veyis Güngör’ün kongrede yaptığı konuşmanın tam metnini ve kendisini tanıtan röportajı sunuyorum.

Afbeelding met tekst, boek Automatisch gegenereerde beschrijving

Oturum başkanının, “Şimdi Hollanda’ya sığmayan Veyis Güngör’ü dinleyeceğiz” şeklindeki sunumundan sonra söz alan Veyis Güngör, ‘Batı’da Teknolojinin Egemenliği ve Yaşam Felsefesini Kaybeden Gençlik’ başlıklı konuşmasında, Hollanda’dan örnekler vererek, Batı’nın, gençleri iyi yönetemediğini vurguladı.

Veyis Güngör, konuşmasına şöyle başladı:

“Utrecht Hümanist Üniversitesi Felsefe ve Ahlak Bölümü öğretim üyesi filozof Joep Dohmen’in “Birisi Olmak, Şahsiyetin Oluşumu” kitabının, 2022 kasım ayında yayınlanmasıyla, Batı’da yaşam sanatı felsefesi yeniden tartışma konusu oldu. Çünkü, ‘Batı’, Hıristiyanlık, bilim, sosyalizm ve kapitalizm yüzünden yaşam sanatını kaybetti. Teknoloji ve neo-liberal kapitalizmin tartışmasız egemenliği, özellikle gençlerde yaşam felsefesi ve üslubunun kaybolmasına sebep oldu. Batı’da, geçmiş dönemlerde, din ve sosyal yapılar, insanlara bir yaşam yolu gösteriyordu. Günümüzde bunun yerini, bireysel özgürlükler aldı. Modern insan, bir başkasının verdiği kararla hareket etmek istemiyor, ancak kendisi için neyin iyi olduğunu da bilmiyor ve ikilem içerisinde kalıyor. Gençler, içinde bulundukları neo-liberal kapitalist sisteme iyi yetişmeden, yani şahsiyetleri oluşmadan giriyorlar. Bunun için sisteme karşı bir eleştiri mekanizması da geliştiremiyorlar. Gençler, otuz beş yaşlarına gelince, kendilerini elleri boş, güçsüz ve tereddüt içinde buluyorlar. Bu sunumda, filozof Joep Dohmen’in düşüncelerinden hareketle, insanın kendini bilmesi, toplum içinde sınırlarının farkına varması, disiplinli olması, yaşamı daha anlamlı kılması, egoist olmaması, yani bir yaşam sanatı geliştirmesi üzerinde durulacaktır.”

Veyis Güngör, Hollandalı filozof Joep Dohmen’in kimliği ve fikirlerini içeren konuşmasını şöyle sürdürdü:

Afbeelding met tekst, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving

Joep Dohmen kimdir?

Dohmen, 1949 yılında Alman Nazi kamplarından kurtulan bir köle babanın ve gün ışığı görmemiş Hollandalı bir rahibenin oğlu olarak dünyaya gelir. Dönemin gençlik akımları içinde, özgürlük namına rezilliğin diz boyu olduğu bir hayat sürer. Utrecht, Berlin ve Leuven Üniversiteleri’nde felsefe eğitimi alır. 1992 yılında yayın hayatına başlayan Felsefe Dergisi’nin kuruluşu ve yardımcı yayın yönetmeni olur. 1994 yılında, ‘Nietzsche’nin doğası’ konulu çalışmasıyla doktorasını verir. 1998 yılından itibaren Utrecht Hümanist Üniversitesi’nde ders veren Dohmen, 2002 yılında ‘Yaşama sanatı antolojisi” ve 2014 yılında da “İyi yaşam üzerine büyük filozoflar” konulu kitaplarını yayınlar.

Dohmen kendini şöyle tarif ediyor:

“İkinci Dünya Savaşı sonrası bir kuşağa ait birisi olarak, güya özgürlük, eşitlik, emansipasyon adına savaştık, ancak karşı olduğumuz ekonomik sisteme ve gelişen refah için bir tohum olmaktan ileri gidemedik. Sınırsız eğitim imkânları, doyumsuz cinsellik, müzik, esrar ve eroin deneyimlerinden sonra, salak uyuşuk hedonistler haline geldiğimizi’ gördük diyor.

Bir yaşam sanatı ve stili geliştirmeyi, kendimi araştırmayı, Alman düşünür Nietzsche’yi tanıdıktan sonra başladım.”

Dohmen’in felsefi düşüncesi

Hümanist Joep Dohmen’in felsefi düşüncesinin ana çıkış noktasını, kişisel gelişim ve bir varoluş ahlâkı ve yaşama sanatının geliştirilmesi oluşturur.

Dohmen’in bu varoluş ahlâkı teorisinin üç uygulama alanı şunlardır:

– Gençlerin ahlâki eğitimi,

– Yaşlanma sanatı,

– Ahlâki liderlik.

Varoluş ahlâkında ele alınan temel temalar/konular başlıca şunlardır: Özerklik, otantiklik, erdemlilik, mutluluk, tutum, karakter, motivasyon, zaman ve hızlanma, negatif ve pozitif özgürlük, kendini gerçekleştirme, kişisel bakım ve anlamlandırma.

Liberalizmin ortaya koyduğu, özerk/otonom ve kendi kaderini tayin eden birey fikrine karşı çıkan Dohmen, liberalizmin insanları bağımsız ve dokunulmaz olarak tasvir ettiğini düşünüyor. Liberalizmin bu yaklaşımının insanları izole eden, yalnızlaştıran bir mit olduğunu belirtirken, diğer taraftan, insan hayatına çok fazla müdahale eden paternalizme karşı çıkıyor.
Otantik birey, yaşadığı ortamdan bağımsız olamadığı gibi, aynı zamanda, kendini gerçekleştirecek, kendisi olacak bir alana ihtiyaç duyar.
Muhafazakârların, ‘Otantik birey eninde sonunda egoist veya narsist olur’ görüşünü ret eden Dohmen, bireyin kendisi olması hali, aynı zamanda toplum için sorumluluğu da beraberinde getirdiğini savunmaktadır.

İnsan kayıtsız kalamaz
İnsanın kayıtsız, sorumsuz olamayacağını, bunun için bir yaşama sanatı modeli ve örneği geliştirdiğini, örneğin günümüzde var olan pozitif düşünme, öz yönetim, kendi kendini yönetme, hedonizm, zenBudizm ve new age gibi hareketlerin, dominant yaşam tarzı neo-liberalizme bir alternatif oluşturduğuna dikkat çekmektedir. Bu popüler yaşam şekilleri, ‘hayatı daha yaşanılabilir’ iddiasını sahiplenir.

Kişinin kendini bilmesi

Yaşama sanatı aynı zamanda, kişinin kendini bilmesi, tanıması ve bu yönde gayret sarf etmesiyle mümkündür. Bunun gerçekleşmesi için Dohmen, beş teknik önermektedir.
Bunların başında, kişinin kendi hakkında bilgiye sahip olması gelmektedir.
İkincisi, bu bilgiyi kişinin yaşamında uygulaması ve davranışlara yansıtmasıdır.
Üçüncü olarak, kişinin kendi değeri üzerinde çalışmasıdır.
‘Bu hayattan ne bekliyorum?’ sorusunun cevabını bulmalıdır.
Son iki teknik ise, zamanlama ve toplumsal şuura ermektir.

Dostluk
Dostluk, yaşam sanatının olmazsa olmazıdır. İnsanın, dertlerini, sevinçlerini, tecrübelerini, yaşadıklarını anlatacağı, paylaşacağı dostları olmalıdır. Kişinin, şuurlu, amaçlı, dolu dolu bir hayat yaşaması, gelecekten ümit var olması, etrafındaki dostlarla ilişkilerine bağlıdır. Dostluğu, kişinin kendisinde bulamayacağı ahlâki bilgiyi, başarılı bir hayat yaşanması temin eder.

Özgürlük

Özgürlük, ana bir sorundur. İç huzuru olmayanlar, dayanışmayı ve adaleti kaybederler. İşte bu tür insanlar, daha çok kendileriyle uğraşırlar. Bir yaşam sanatına sahip olmak ya da insanın kendini idare etme yeteneğini geliştirmesi, ‘egoizm ya da yaşamlarında başkalarına yer vermemek olarak’ yorumlanır. Bu tamamen yanlış bir bakış açısıdır. Burada, olumlu ve olumsuz özgürlüğü ayırt etmemiz gerekiyor.
Olumsuz özgürlük, başkalarının kendisine karışmamasını önceler. Ancak, yaşam sanatı, olumlu özgürlüğün gelişmesini sağlar. Beraberinde iç huzuru, barışı getirir. Ne ve kim olduğunu, ne istediğini bilirsin. Böyle bir mekanizmanın geliştirilmesi için, başkalarına ihtiyacın var. İç huzuru yakalamışsan, kendi dışındakilerle daha iyi ilişkilere girebilirsin.

En önemlisi, kendi yaşamının aktörü olabilmektir. Alman düşünür ve doktora yaptığım Nietzsche de böyle düşünüyor.
Elde ettiğimiz hiyerarşik değerler üzerine, kendimiz için bir duruş geliştirmemiz gerekmektedir.

Dohmen’in son kitabı: Birisi Olmak
Akış halinde olan bir hayatın içindeyiz. Etrafımızda bir çok şeyden etkileniyoruz ki, farklı seçenekler de var. O kadar ses var ve sürekli bir bilgi akışına muhatap oluyoruz. Bütün bunların içinde, nasıl kendimiz olabiliriz? İsteklerimizi, hissettiklerimizi nasıl araştırabilir, neler istediğimizi nasıl keşfedebiliriz?
Geçtiğimiz dönemlerde, kendi hakimiyetimizi kaybettik. Bunu yeniden elde etmeliyiz. Şartlar ne kadar olumsuz ve zor olursa olsun, hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenebiliriz. Karşılıklı, birbirimize değer vererek, farklılıklarımızı zenginlik sayarak, yeniden daha anlamlı ve dolu dolu bir hayat geliştirebiliriz.

Joep Dohmen, son kitabının birinci bölümünde, günümüzdeki yabancılaşma, varoluş belirsizliği ve doyumsuzluğu tartışmaya açıyor.

İkinci bölümde, Sokrates’ten Nussbaum’a kadar, filozofların, form, şekil, terbiye, yetişme kavramlarına nasıl eğildiklerini anlatıyor.

Üçüncü bölümde ise, genellikle düşünür Foucault’un eleştirel bir takipçisi ve kendi görüşü olarak pedagojideki çıkmazların giderilmesini ele alıyor.

Kitapta, varoluş ahlakı, insanın kendisi hakkında bir bakış açısı geliştirme, motivasyon, kendini bilmeden kendin olamama, öz disiplin, başkalarının çıkarı, yetişme ve içinde bulunulan zaman, ölüm, hayatın bir seyahat olması gibi konular işlenerek, örnek bir yaşam teklifi denemesi yapılıyor.

Kitabın mesajı, tek kelimeyle, ey insan, ey ademoğlu “İradeni kendi eline al”.

Gençlik, şahsiyet ve kapitalizm
“Ne yazık ki, ‘Batı’ olarak, Hıristiyanlık, bilim, sosyalizm ve kapitalizm yüzünden, yaşam sanatımızı ve üslubunu kaybettik. Bu dünyada ânı yaşamayı telkin etmeyen Hıristiyanlığa karşıyım. Bilimi, bir yardım aracı olarak kabul ediyorum. Solcuları, adalete ilgi duydukları için sempatik buluyorum. Ancak, programlarında şahsi sorumluluğa yer vermedikleri için tehlikeli buluyorum. Sağcılara karşıyım. Bir çoğu kalpsiz, merhametsiz ve vicdandan yoksun.”

Yukarıdaki satırların yazarı, Utrecht Hümanist Üniversitesi Felsefe ve Ahlak Bölümü öğretim üyesi filozof Joep Dohmen. Böyle aykırı ve geleneğe isyan etmiş bir filozof olan Dohmen’in son kitabı kasım (2022) ayında yayımlandı.
“Birisi Olmak, Şahsiyetin Oluşumu”
 başlığını taşıyan kitap 816 sayfadan oluşuyor. Uzun zamandır beklenen kitap, Hollanda basınında büyük ilgi gördü. Kitabın tanıtımı çerçevesinde yazarla çeşitli söyleşiler yapıldı.

Filozof Joep Dohmen ile yapılan söyleşilerde öne çıkan bazı görüşleri aşağıdaki şekildedir:

Filozof Dolmen, Batı toplumlarında işlerin iyi gitmediğine inanıyor.
Dohmen’e göre, geçmişte, dini ve sosyal yapılar, insanı iyi bir yaşam yoluna yönlendirirdi. Günümüzde ise bu kurumlar yerini bireysel özgürlüklere terk etti. Modern insan, bir başkasının verdiği kararlar doğrultusunda yaşamak istemiyor. Ancak, kendisi için neyin iyi olduğunu da bilmiyor. Bir ikilem, bir çıkmaz içinde.

Gençler, pazar ekonomisinin ve teknolojinin egemen olduğu, neo-liberal kapitalist sisteme iyi yetişmeden, hazırlanmadan yani şahsiyetleri oluşmadan giriyorlar. Böyle olunca, bir çok genç, sisteme karşı eleştiri mekanizmalarını geliştiremiyor. Yıllarca piyasanın kendilerine empoze ettiği değerlerle yetişiyorlar. Gençlerin, otuz beş yaşlarına gelince, kendilerini elleri boş, güçsüz ve tereddüt içinde bulduklarını belirtiyor filozof Dohmen.

Gençlerin bu hale düşmesi, geçen yüzyılın yarısından sonra verilmeye başlanan, romantik ve anti-patarnalist ‘özgürlük-mutluluktur’ yetişme felsefesinden kaynaklanmaktadır. Dolmen’nin analizi ise şöyle: “Ebeveynler artık çocuklarının kaprislerine ve isteklerine direnme yetkisine sahip değiller. Oysa, bu çok önemli ve zorunludur. Zira çocuklar ve gençler henüz kişiliklerini kazanmadıkları için, yönlendirilmeye ve disipline ihtiyaçları vardır. Bu çerçevede, Fransız hükümeti, okullarda akıllı telefonları yasaklamıştır. Bu davranış, ailelerin piyasa ve teknolojinin insanı kıskaca almasına karşı, tekrar çocuklarının yanında olduklarının bir ifadesidir.”

Dohmen felsefesi öğretisine göre, insan kendini tanımalı, neleri yapıp neleri yapmayacağını bilmeli, toplum içinde insanlarla ilişkilerinde kendi sınırlarını tanıması gerekmektedir. Zira kendi kendinin farkında olmayanlar, başkaları tarafından yönlendirilmeye müsait olurlar. Bunun için, insan öncelikle kendine karşı dürüst olmalıdır.

Joep Dohmen kitabında, klasik bir vizyondan hareketle, felsefeyi kişisel bir şekillenme süreci, bir varoluş eğitimi olarak değerlendiriyor. Buna göre şahsiyetin geliştirilmesi, şekillenmesi ve oluşması ana düşüncedir. Kişinin kendini bilmesi ve disiplinli olması, hayata daha anlamlı bağlanmasını beraberinde getirir. İnsanın ‘kendisi’ olması, ‘birisi’ olması ‘egoist’ olmaması, otantik ve başkalarının da farkında olmasıdır.

Hepimiz, birisiyle konuşmaya başlarken, ‘nasılsın, iyi misin’ sorusunu sorarız. Konuştuğumuz kişi de, ‘iyiyim, şükürler olsun’ cevabını verir. İnsanlar, genel olarak cevaplarını kendi sağlık durumlarına göre verirler. Ama, sorunun temelinde, insanın doğru yolda olup olmadığı, kendisi olup olmadığı, varoluş istikametinde olup olmadığı kastedilmektedir. Bu soruya hakkıyla cevap verilmesi, ancak şahsiyetin gelişmesi, geliştirilmesiyle mümkündür.

Kısacası, insanın bir yaşam felsefesine sahip olması ve bu yönde şahsiyetini geliştirmesi, ilişkilerini tayin etmesi, kendisi olması, toplum içinde sınırlarını bilmesi, bu şuura sahip olması gerekmektedir. Günümüzde, yaşamı bir sanat gibi gören ve yaşayan, daha estetik bir yaşam üslubu geliştiren, şahsiyeti gelişmiş güçlü bireylere ihtiyaç duyulmaktadır.”

Oturum başkanının, Veyis Güngör’ün bu konuşmasından sonra, “Dünya insanlığının sorunlarına dikkat çeken olağanüstü muhteşem bir konuşma” demesi alkışlandı.

Afbeelding met persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

İLHAN KARAÇAY, HOLLANDA’DA BİR FENOMEN OLAN VEYİS GÜNGÖR İLE KONUŞTU

UETD Hollanda başkanlığını devrettikten sonra inzivaya çekildiği sanılan Veyis Güngör, ‘Etkinliklerimin en etkilileri asıl şimdi başlıyor’ diyor.

Hollanda’da etkinlik yapma rekorlarını ekarte etmekte olan Veyis Güngör’ün, bundan sonraki ilk etkinliği ‘Mesnevi’yi okuma öğretisi’ olacak

25 yılda tam 101 eser yayınlayan Güngör, dünyanın dört bir yanında yapılan konferans ve seminerlere de imza attı

O’nu çok başarılı bir öğrenci olarak tanımıştım. Yeni GÜNAYDIN gazetesini yönetirken, Hollanda’da yetişmekte olan Türk gençleri için bir kompozisyon yarışması düzenlemiştik. Birinciliği O genç kazanmıştı. O gencin adı Veyis Güngör’dü. Amsterdam Hilton Oteli’nde yapmış olduğumuz ödül töreni, ülkenin en büyük gazetesi De Telegraaf’ta yarım sayfalık bir haber olmuştu.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

O’nu çok başarılı bir öğrenci olarak tanımıştım. Yeni GÜNAYDIN gazetesini yönetirken, Hollanda’da yetişmekte olan Türk gençleri için bir kompozisyon yarışması düzenlemiştik. Birinciliği O genç kazanmıştı. O gencin adı Veyis Güngör’dü. Amsterdam Hilton Oteli’nde yapmış olduğumuz ödül töreni, ülkenin en büyük gazetesi De Telegraaf’ta yarım sayfalık bir haber olmuştu.

Hollanda’da etkinlik yapmaya öğrencilik yıllarında başlamıştı Veyis Güngör. Ama isterseniz daha öncelere gidelim ve soralım kendisine:

– Hollanda’daki renkli yaşamınızdan önce, tabii ki bir Türkiye yaşamınız vardı. Bize Türkiye yaşamınızdan söz eder misiniz?

– ”Memnuniyetle. 1962 yılında Anadolu’nun Toroslar’a yaslanmış bir kasabasında dünyaya gelmişim. O kasabanın adı Akören (Konya). Babam o zaman çiftçilikle uğraşırmış. Henüz ilkokula başlamamıştım. Bir gün, babamın elimden tutup kasabanın kalabalık caddesindeki esnafları ziyaret ettiğini ve ‘Allahaısmarladık’ dediğini hatırlıyorum. Sonraki yıllarda anlıyorum ki, babam Avrupa’ya, Hollanda’ya gidiyormuş. Ailenin en büyük erkek çocuğu olarak kasabada ilk ve orta okul, şehirde liseyi bitirdim. Çocukluğumdam beri insanlarla iç içe olmaya ve sosyal olaylara ilgi duymama rağmen, beni bir an önce bir meslek öğrensin diye sanat okuluna kayıt ettirdiler. Liseyi bitirdikten tam bir yıl sonra, yani 1980’nin ağustos ayında aile birleşimi çerçevesinde Hollanda’ya göç ettik. Altı aylık bir lisan kursundan sonra iş aramaya başladım. Amsterdam Belediyesi’nde tam bir yıl çalıştım. Bu süre içinde okuduğum ve çok etkilendiğim Taha Akyol’un `Tarihten Geleceğe` kitabı bana farklı bir gelecek perspektifi tayin etmeme vesile oldu. Bu çerçevede rahmetli Erol Güngör başta olmak üzere, Mümtaz Turhan, Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Topçu, Peyami Safa, Mehmet Kaplan, Necip Fazıl Kısakürek gibi fikir ve düşünce adamlarıyla tanışmayla birlikte, özellikle sosyoloji merakı hasıl oldu bende. Sosyolojinin kurucusu Ibn-i Haldun’u yine bu kitap sayesinde öğrendim.
Bu heyecanla 1984 yılında Amsterdam Üniversitesi Pedagoji Bilimleri Fakültesinde öğrenime başladım. Pedagoji’nin ne kadar zor ve çetrefilli bir bilim dalı olduğuna kanaat getirdim. Bunun yanısıra aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesinde Orta Doğu Tarihi ek programını takip ettim. Üçüncü Dünya kavramı ve dünya üzerindeki özellikle Orta Doğu’daki azınlıklar başta olmak üzere, 20’nci yüzyıla mührünü vuran ideolojileri (Hitler Almanyasını, Mussolini İtalyasını, Lenin-Stalin Rusyasını) ve Batı düşünce akımlarını (Liberalizm, Sosyalizm, Nasyonal Sosyalizm, Hümanizm vs.) yakından öğrenme imkânı buldum. Üniversite son sınıfta Erasmus Değişim Programı çerçevesinde Preston (İngiltere) da Etnik Azınlıklar Politikaları üzerine de eğitim aldım. 1990 yılında Amsterdam Üniversitesi Pedagoji Fakültesinden lisans (master) alarak mezun oldum. Aynı fakültede (1991-1992) eğitim yılında yabancı öğrenciler danışmanı olarak görev yaptım. Bu yıllarda Hollanda Diyanet Vakfında Hollandaca ve Türkçe olarak “Arayış ve İslam” dergisini çıkardım. Part time olarak Cordaid (Kalkınma İşbirliği Ajansı) kurumunun Orta Avrupa-Doğu masasında proje görevlisi olarak çalıştım. Haftanın geri kalan günlerini ve özellikle her akşam en az üç saatimi sosyal, kültürel, bilimsel etkinlikler ve çalışmalara ayırdım. DÜNYA Gazetesi, Haber  ve HaberA dijital gazetede, genellikle Hollanda’daki insanlarımızın sorun ve faaliyetleri ile ilgili yazılar yazmaktayım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım.”


– Sayın Güngör sosyal, kültürel, bilimsel etkinlikler ve çalışmaları biraz açalım

– ”Hay hay!.. Yukarıda insanlara ve sosyal olaylara ilgimdem bahsetmiştim. Küçük yaşlardan beri, sanki kaos içinde olan etrafımı düzenleme, örgütleme, organize etme gibi bir his var içimde. Daha yedi, sekiz yaşlarında, aklımız henüz siyasete ermezken, mahallenin çocuklarını biraraya toplar ve grup oluştururdum. Hiç unutmam mahallede oluşturduğumuz Beşiktaşlılar grubuyla tüm mahalledeki evlerin kapılarına, duvarlarına BJK ibarelerini yazmıştık bir akşam vakti. Sonraki yıllar malum… Memleket kurtarma…
Bu haleti ruhiye içinde sosyal, kültürel ve diğer etkinliklerimiz Amsterdam Üniversitesinde oluşturduğumuz ‘Gençlik Komitesi’yle devam etmiştir. Artık misyonumuz, Hollanda’da Türk kültürünün kurumlaşması sürecinde gerek üniversite bünyesinde, gerek ülke düzeyinde sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunmaktır. 1990’lı yıllara yaklaştığımızda, sosyal bilimlerde öğrenmiş olduğumuz bazı metodları mensup olduğumuz insanların hizmetinde kullanmak olmuştur o yıllardan günümüze amacımız. Mesela üniversitede okurken kurmuş olduğumuz  Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı, Hollanda’da oluşmakta olan kültürümüze sayısız Hollandaca ve Türkçe kitap kazandırmıştır. Devamında kurduğumuz Amsterdam Türkevi Derneği, Hollanda tarihinde ilk defa ata sporumuz yağlı güreşleri organize ederek bu kültür değerimizin Hollanda’da tanınması ve gençlerimiz tarafından benimsenmesine sebep olmuştur. Türkevi Derneği’nin etkinlikleri sadece Holanda’yla sınırlı olmayıp, Türkiye başta olmak üzere Balkanlar, Orta Asya ve Afrika ülkelerinde de onlarca kalkınma işbirliği projelerin gerçekleşmesine vesile olmuştur. Bir zamanlar Prizren’de yayın yapmakta olan Yeni Dönem Radyosu, Üsküp’te yayınlanmakta olan „Yeni Balkan“ gazetesi, Kişinov’da yayınlanan „Ana Sözü’’ hemen aklıma gelenler arasında.
Bunların yasıra, on yıl önce yani Hollanda Türk göçünün 40. yılında ;
Araştırma dalında: “Hollanda Güncesi“, Dr. Kadir Canatan`, “40 Yıl, 40 İnsan ve 40 Öykü“, Yavuz Nufel ve “Rembrandt’tan van Gogh’a“, Emel Ertop.
Edebiyat dalında: “Göçmen İşçiler Ağıdı“, Nuri Can, “Gurbetten Sılaya“, Aşık Çağlari, “Nevbahar“, Hüseyin Kerim Ece ve “Derdaniden Deyisler“, Ali Karaahmet ait kitaplar yayınladık.
Belgesel film dalında:Olie Worstelen/Yağlı Güreşler, Mehter in Holland/Hollanda’da Mehter, Tolerant Islam: MEVLANA / Hoşgörü – İslam: Mevlana ve Maria in de Qoran / Kur’an da Hz. Meryem konulu filmlerin Hollandaca baskısını yaparak piyasaya sunduk.
İşte bu tür etkinliklerimiz Sakarya Üniversitesi Sosyoloji bölümünde doktora tezi olmuş ve tez kitap olarak yayınlanmıştır.

Afbeelding met tekst, persoon, person, poseren Automatisch gegenereerde beschrijvingVeyis Güngör, Doğu Türkistanlı Uygurlar’ın özgürlük savaşçısı Rabia Kadir’i de Hollanda’da ağırladı ve Hollandalı devlet yöneticileri ile tanıştırdı.

– Peki, son on yıl bu çalışmaların yanısıra lobi faaliyeleri de diyebileceğimiz siyasi katılım, Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri analanlarında da etkin oldunuz. Bu dönemi kısaca değerlendirir misin?

– “Son sekiz, on yılda, sizin de ifade ettiğiniz gibi, yürüyen faaliyelerin yanısıra, özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği süreci başta olmak üzere, içinde yaşadığımız ülkede insanımızın siyasi katılım alanında etkin olması yönünde gayret sarfettik. Bu etkinliklerimizi kısa adı UETD olan Avrupalı Türk Demokratlar Birliği Hollanda şubesi olarak icra ettik.  Bilindiği üzere, Türkiye – AB ilişkileri özellikle 2003’ten başlayarak sonraki yıllarda çok ciddi bir ivme kazandı. Türkiye’ye aidiyet duyan bireyler ve yöneticisi oldiğumuz kurumlar olarak bu süreçte pasif kalamazdık. Çünkü heyecanlanıyorduk. Avrupa Birliği değerlerinin, yani insan hakları, demokrasi, sivil toplum, düşünce özgürlüğü yani insanca yaşama değerlerinin ülkemize hakim olması, bu yönde bir çok adımlar atılması bizi heyecanlandırıyor hatta gururlandırıyordu. İşte biz de bu süreçte üzerimize düşen görevi yapmaya gayret ettik. Örneğin, Konya demokrasi okulu projesi, Antalya’da Filistinli yazar ve gazetecilerle sivil toplum çalıştayı, Hollanda Hükümeti Bilimsel Danışma Kurulunun “Türkiye, İslam ve Avrupa Birliği” raporunun tercümesi ve kitap olarak yayınlanması, Türkiye – AB ilişkilerinde Avrupalı Türk Sivil toplum kuruluşlarının rolü, gibi bir çok çalışma bu çerçevede olmuştur. Siyasi çalışmalarımız elbette bunlarla sınırlı kalmayıp, Hollanda’daki siyasi partiler, sendikalar ve Hollandalı sivil toplum kuruluşlarıyla ortak yaptığımız bir çok program da, Hollanda’daki insanımızın siyasi bilincinin yükselmesini amaçlamıştır. Bunlara ilaveten,  aynı çerçevede Balkanlarda, örneğin Kosova’da sivil toplum ve demokrasi okulu, Ohri’de Avrasya Sivil Toplum Forumu projelerimiz de Türk ve Akraba topluluklarda biraz önce bahsettiğim insani değerlerin yayılması ve yerleşmesi yönündeki uğraşlarımız olmuştur. Ve sekiz yıl süren bu yorucu, yoğun ama onurlu çalışma sonunda, geçtiğimiz aylarda UETD Hollanda görevini yeni arkadaşlara devretmiş oldum. Şu anda geride bıraktığımız 8 yılın bir değerlendirmesi mahiyetinde bir kitap çalışmasıyla meşgulüm”.

Afbeelding met tekst, persoon Automatisch gegenereerde beschrijvingVeyis Güngör, dünyanmın dört bir yanından davetlilerin katıldığı ‘Süreli Yayınlar Sempozyumu’ adı altındaki toplantıları yıllarca organize etti. Türkçe yayın yapan insanlar bu sempozyumlara yığınlar halinde katıldılar.

– Yeni kitap çalışmanızın adı ne olacak? İçeriği hakkında bilgi verir misiniz?

– ‘Üzerinde çalıştığım ve yaz tatilinden önce yayınlamayı planladığım kitabın adı: UETD Hollada’nın Altın Yılları 2005 – 2013.
Adından da anlaşılacağı üzere, kitap bizim son sekiz, dokuz yılımızı anlatan daha çok siyasi açıklamalarımızın yer aldığı, bir tür siyasi tarih kitabı olacak. Kitap üç ana bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, UETD’de göreve geldiğimiz tarihten itibaren yayınlamış olduğumuz bildiriler ve faaliyetlerimizin bültenlerinden oluşmakta. İkinci bölüm UETD ve çalışmaları ile ilgili köşe yazılarından oluşmakta. Bu bölümde Prof. Dr. Talip Küçükcan, Yavuz Nufel, Ali Çimen, Ali Kılıçarslan, Cengiz Özdemir, İlhan Karacay, İbrahim Karaman gibi gazeteci ve yazarların yanısıra, benim ve Ahmet Suat Arı’nın UETD ve çalışmaları ile ilgili yazılarına yer verilmekte. Üçüncü bölüm ise, gazte küpürlerinden oluşan, basın kesitlerine yer verilmekte. Kitap tarihe düşülen bir not olarak da yorumlanabilir. Türkevi Yayınları arasında çıkacak olan kitap orta boy olup 1000 sayfadan oluşacak”.

– Tam da bu noktada size sormak istediğim UETD başkanlığı meselesi var. Başkanlığı devretmeyle ilgili bazı spekülasyonlar dolaşıyor. Birinci elden olayı anlatır mısınız?

– Siz de çok iyi bilirsiniz ki, Hollanda’da bir gelenek var. İnsanlar bir işte, bir görevde onlarca yıl kalmazlar. Bir iki dönem sonra kendileri yaptıkları işi, üstlendikleri görevi bir başkasına devrederler. Bu devretme hem kişiler hem kurumlar için bir yenilenmedir. Kan değişimidir. Buradan hareketle biz de, arkadaşlarımla birlikte 8 yılı aşan bir süreyle UETD Hollanda yöneticiliği yaptık. Bu gelenekten hareketle, tam bir yıl önce yönetim kurulumuzun aldığı karar gereği devir teslim çalışmaları başladı ve yeni arkadaşlarımıza devrettik. Bunun yanısıra, biz görevi devretme hazırlığı sürecindeyken, UETD teşkilatında genel anlamda bir de konsept değişikliğine gidildi. Lobi merkezli bir teşkilatttan, taban ağırlıklı bir hizmet anlayışı gelişti. Ben ve arkadaşlarım bu değişikliği saygıyla karşıladı. Belki etrafta dolaşan spekülasyonlar bu çerçevededir. Şunun bilinmesinde fayda var. 25 yılı aşan bir süredir Hollanda merkezli, Türkiye, Balkanlar hatta zaman zaman Orta Doğu ve Afrika’yı da içine alan bir sivil toplum hizmetimiz var. Bu çalışmaların merkezi, varoluş felsefemize uygun, Anadolu’da bin yıldır oluşturduğumuz medeniyet anlayışımızla milletimize ve insanlığa hizmet etmektir. Biz hangi kurumda olursak olalım, dünya görüşümüz ve duruşumuz hep aynı oldu, bundan sonra da değişmeyecek. Hz. Pir Mevlana Celaleddin Rumi, Piri Türkistan Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-i Veli, Evliya Çelebi ve bunların ortaya koydukları misyon bizim ilham kaynağımızdır. Bu anlayışımız UETD Hollanda döneminden önce de, UETD döneminde de ve yarınlarda da sürecektir”.

Afbeelding met lucht, persoon, buiten, person Automatisch gegenereerde beschrijvingVeyis Güngör, 25 şubat 2009’da Amsterdam’da düşen THY uçağında can verenlerin anısına dikilen anıtın açılışına da katkıda bulundu. Fotoğrafta Veyis Gungor ve  İlhan Karaçay anıt  önünde görülüyorlar.

 – Anlaşıldığı kadarıyla, bu faaliyetleriniz bundan sonra da devam edecek. Bu faaliyetleriniz Türkevi Araştırmalar Merkezi adı altında mı yapılacak? Bu kuruluş hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz?

– ”Memnuniyetle. Türkevi Araştırmalar Merkezi’ni (TAM), sosyolog Talip Küçükcan beyle birlikte, bilimsel araştırmalar yürütmek, stratejik analizler yapmak, bilim, siyaset ve medya dünyası ile kamuoyuna tarafsız ve doğru bilgiler vermek amacıyla 2004 yılında kurduk.  TAM’ın, eğitim ve insan kalitesinin giderek yükseldiği yeni bin yılda doğru ve güvenilir bilgi üretimine katkıda bulunmayı amaçlayan bağımsız bir bilimsel araştırma merkezi olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın.
TAM, Hollanda ve Avrupa’da yaşayan Türkler’in sorunlarına sürdürülebilir çözümler üretmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, Avrupa değerlerinin Türkiye’de, Türk kültür ve uygarlık birikiminin ise Avrupa ülkelerinde tanıtılmasını sağlayarak Türkiye-Avrupa Birligi ilişkilerine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bu amaca yönelik olarak TAM, Avrupa’daki eğitim, araştırma, düşünce kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile ortak çalışmalar yürüterek doğru ve nitelikli bilginin üretilmesine imkan sağlamakta, ulusal ve uluslararası bilimsel araştırma projelerini desteklemekte ve üretilen bilginin daha geniş kitlelere ulaştırılması için yayın, sempozyum ve konferans faaliyetlerinde bulunmakta ve yetkin bilim adamları yetiştirilmesi için imkânlar sağlayarak nitelikli insan gücüne katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. TAM, başta Hollanda olmak üzere Avrupa ve Türkiye’deki siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeleri bilimsel yöntemlerle izleyerek bilim adamı, yöneticiler ve medya için bilgi birikimi sağlamayı amaçlamaktadır.

Hollanda’da on üç yıldır kapsamlı etkinlikler sürdüren Türkevi Derneği’nin bir üst kuruluşu olarak etkinliklerine başlayan TAM bilimsel araştırma projeleri yanında Hollanda başta olmak üzere Avrupa’daki Türk toplumu, Türkiye-AB ilişkileri, Türk kültürü ve uygarlığı hakkında uluslararası araştırma, yayın, sempozyum ve konferans etkinliklerinde bulunacaktır. TAM, bilimsel ve nitelikli bilgi üretilmesine katkıda bulunmak amacıyla  araştırmacı yetiştirecek, araştırma kütüphanesi ve dokümantasyon ünitesi kuracak, ihtiyaç duyulan konularda kamuoyunu aydınlatacak görüşler hazırlayacaktır.”

Afbeelding met persoon, binnen, poseren Automatisch gegenereerde beschrijvingVeyis Güngör eski Başbakan Balkenende’ye Hz Meryem DVD Belgeselini veriyor.

BUNDAN SONRA YAPILACAKLAR

– Peki, bundan sonra Türkevi Araştırmalar Merkezi olarak yapacağınız etkinlikler konusunda bilgi verir misiniz?

-” İsterseniz önce yayınlarımızda söz edeyim: Bildiğiniz gibi Mesnevi’yi uzun ve yorucu bir çalışmadan sonra Hollandacaya tercüme ettik ve yayınladık. Bu yıl ikinci başkısını gerçekleştirdik. İkinci baskısında altı cild bir arada, büyük boy tek kitap olarak yayınladık.

Diğer taraftan, Anadolu Evliyaların Piri olan, Türkistanlı Hoca Ahmet Yesevi’nin hayatını, görüşlerini, Türklerin Orta Asya’dan yayılmalarını konu alan ‘Ahmet Yesevi’ kitabını Hollandaca olarak yayınladık. Önümüzdeki günlerde organize edeceğimiz “Türk kültüründe Tasavvuf ve Ahmet Yesevi” konulu bir çalıştayla kitabı kamuoyuna ve kitap severlere tanıtacağız.

UNESCO’un dünyada kaybolan diller arasına aldığı Nogayca ‘Akşa Nenem’ adında bir hikaye kitabı yayınladık. Hollanda’da yaşamakta olan Nogayların kurduğu Nogay Vakfıyla birlikte yürüttüğümüz bu proje çerçevesinde, bir de ‘Hollanda’da Nogaylar’ belgeselini hazırladık. Ankara’da ve Amsterdam’da organize edilecek programlarla bu kitap ve belgeselin tanıtımı yapılacak.

Bu arada, benimle son yirmibeş yılda yapılan ve çeşitli gazetelerde yayınlanan Avrupa’da Anadolu kitabımın Amsterdam’da bir tanıtım programı olacak.

Hollandalı yazar Mohamed El Fers’in hazırladığı ve Konya Selçuklu Belediyesiyle ortaklaşa yayınladığımız ‘13’üncü Yüzyıl Konyası’na Seyahat’ adlı kitabın tanıtımı Mayıs ayında Konya’da yapılacak.

Yayın faaliyetlerimizin yanısıra önümüzdeki dönemde yapacaklarımız ise gerçekten çok önemli.  İlk etapta Mesnevi’nin nasıl okunacağına dair bir kurs-öğreti planladık. Mart ayı içinde başlayacak olan 10 bölümlük bur kurs için duyurulara başladık. Büyük bir ilgi göreceğini umuyorum. Yunus Emre, Dede Korkut, Hacı Bektaş Veli programlarımız sırada.
Diğer taraftan, Leonardo Da Vinci projesi çerçevesinde Lahey Büyükelçiliğimizin Basın Müşavirliği, Hollanda Gazeteciler Cemiyeti ve Avrupa Kopmisyonun hazırladığı ‘Yerel Medya AB ile Buluşuyor’ programının bir bölümünde ‘Hollanda’da Türkçe Medya’ konulu bir çalıştay düzenlenecek.

Hollanda’nın kurtuluş yıldönümü 5 mayısta “Özgürlük Yemeği” düzenlecek. Gençlere yönelik olan bu programda özellikle göçmen gençlerin bu konuda görüşlerine yer verilecek.

Mayıs’ın sonunda, her yıl katıldığımız ‘3. Dünya Türk Forumu’ organize edilecek. Türk Dünyası Akil Kişiler toplantısının da yapılacağı Forum’da “Kültür Diplomasisi; Yeni Araçlar ve Modeller”, “Türk-Ermeni ilişkilerine Tarihsel Bakış” ele alınacak.

Hollanda’ya göç’ün 50. Yılı çerçevesinde ise yıl boyu çeşitli faaliyetlerimiz olacak. Bunların başında, 24, 25, 26 Haziran’da Türkiye’den 5o akademisyenin katılacağı uluslararası ‘Göç’ün 50. Yılında Hollanda Türkiye İlişkileri’ konulu bir sempozyum organize edilecek.
Diğer taraftan, ‘Sivil Toplum’da 25. Yıl’ konulu bir belgesel hazırlanacak. Göç çerçevesinde “Üçüncü Nesilden Birinci Nesile Mektuplar” konulu bir ödüllü kompozisyon yarışması organize edilecek.


Veyis Güngör Bosna Başbakanına DÜNYA’yı gösteriyor

– Yapmayı planladığınız bu etkinliklerin tamamı ‘Türkevi Araştırmalar Merkezi’ adına mı yapılacak?

-”Evet, bundan sonraki faaliyetlerimizi Türkevi adı altında sürdüreceğiz. Ancak bizim uzun süredir devam ettirdiğimiz ve birikte çalıştığımız partner kuruluşlarımızda bazı faaliyetlerde görev alacaklar.”

– Yurttaşlarımız için son olarak söylemek istedikleriniz var mı?

-” Tabii ki var. İnsanımıza hizmet sadece bir çatı altında yapılmaz. Ben UETD’ye başkan olmadan önce de milletimiz ve insanlık için etkinlkler yapıyordum. 25 yılda 101 eser yayınladım. Şimdi, çok değer verdiğim arkadaşlarımla birlikte Türkevi çatısı altıında hizmetlerimizi sürdüreceğiz.”

-Size yeni görevlerinizde başarılar diliyoruz.

-” Ben de sizlere teşekkür ediyorum. Milletimizin her türlü sorunları ile ilgilenmeye devam edeceğimi de sizin kanalınızla duyurmuş olayım.”

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
Veyis Güngör Kıbrıs sempozyumunda.

Afbeelding met persoon, person, muur, staand Automatisch gegenereerde beschrijving
Veyis Güngör,Pekin’de öğrenci hareketini başlatan Orkes Nur Muhammet Deleti ile.

Afbeelding met persoon, lucht, buiten, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Veyis Güngör ve Kosova Çevre Bakanı Mahir Yağcılar

 

TÜRKİYE’DEKİ İLKELLİĞİ YAŞAYAN BİR HOLLANDALI’NIN HİKÂYESİ…

TÜRKİYE’DEKİ İLKELLİĞİ YAŞAYAN BİR HOLLANDALI’NIN HİKÂYESİ…

Kendi ülkesinde Başbakan’ın bile bisiklet ile işine gittiğini bilen Hollandalı, Türkiye’de bir parti başkanına gösterilen ilkel ilgi karşısında şoke oldu.

Devlet Bahçeli’nin Mersin ziyareti sırasında Hilton otelinde yaşananlar için, “Hem devlet parası çarçur ediliyor ve hem de insan onuru çiğneniyor” diyen Hollandalı, eğilip bükülenlere, hazırol vaziyette duranlara ve el öpenlere hayretle baktı.

Bir saatlik miting için onbinlerce bayrak ve flama harcaması, ülkenin dört bir yanından Mersin’e akın edilmesi ve en az 15 adet siyah otomobilin Ankara’dan gelmesi, Hollandalı için tam bir peri masalı gibiydi.

Afbeelding met persoon, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY yazdı:

Afbeelding met tekst, boom, lucht, buiten Automatisch gegenereerde beschrijvingBurası Mersin. Fotoğrafta görülen bayrak ve flamaların kime ait olduğu hiç önemli değil. Zira bu manzara Türkiye’deki her siyasi parti için geçerlidir. Bu fotoğrafı çeken Hollandalı, 17 Aralık Cumartesi günü Mersin’e giriş yapıyordu. Konaklayacağı Hilton oteline gelinceye kadar, her caddeye asılmış olan bu bayrakların neden konulduğunu sorunca, aldığı cevap üzerine, “İyi ama bu bayrakların sayısı milyon da olabilir. Yazık değil mi bu kadar para harcamaya” diye sordu. Az sonra Hilton’a yerleşen Hollandalı, çok sayıda koyu elbiseli ve kravatlı adam gördü ama buna bir anlam veremedi. Bu siyah takımlı adamların, bir gün sonra yapılacak olan mitinge gelecek olan parti liderini ağırlamaya gelen insanlar olduğunu anlamamıştı Hollandalı.

Afbeelding met buiten, resort, gebouw, zwembad Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollandalı, sabah güneşinin yansıdığı Hilton’daki gününe mutlulukla başlamıştı.
Kahvaltısını yaptıktan sonra, elindeki kahvesi ile lobiye geçen Hollandalı, boş sandalye bulamamıştı. Zira, az sonra otele gelecek olan parti başkanını karşılamaya gelen siyah takımlı adamlar salonu doldurmuşlardı. Yürüyecek yer bile yoktu. Hollandalı hemen odasına çıktı ve az sonra da kiralamış olduğu otomobil ile dışarı çıktı.

Mersin’in güzelliklerini izleyen Hollandalı, Mersin’in 10 kilometrelik sahil bulvarında hoş vakit geçirdikten sonra, öğle uykusu için Hilton’a geri döndü. Saat 14.00 olmuştu.
Parti başkanının geleceği saatti. Hilton’a yaklaştığı zaman trafiğin yoğunlaştığını farketti. Biraz zaman aldı ama sonunda Hilton’a vardı. Ama Hilton’a giriş kapanmıştı. Polis, Hollandalı’ya el işareti ile ‘devam et’ talimatı vermişti. Hollandalı polise, otel müşterisi olduğunu söylemişti ama polis el işaretini sürdürmüştü. Korna çalanların protestosu üzerine yoluna devam eden Hollandalı, Hilton’a arka taraftan giriş bölümüne geldi. Burada da yol kapalıydı. Oradaki polis de ‘yasak’ ve ‘devam et’ uyarısını tekrarladı. Ama Hollandalı kararlıydı. Otomobilden indi ve polis şefi ile görüşmek istediğini söyledi. Otel müşterisi olduğunu, uzun yürüyüş yapamayacak kadar rahatsız olduğunu söyleyen Hollandalı’nın isteğini kabul eden şef, zor da olsa otele giriş için izin verdi. Girişte de anlatılması uzun sürecek olaylar yaşayan Hollandalı sonunda kendini otelin kapalı garajında buldu.

Otele giriş yapabildiği için sevinen Hollandalı, bu kez otele girme konusunda da zorluk yaşadı. Zevkle seçtiği ve parasını ödediği Hilton’a girmesi zorlaşan Hollandalı, bir otel çalışanının yardımı ile lobiye sokuldu.
Parti lideri Devlet Bahçeli otele gelmişti ve iki saatlik bir istirahat için odasına çıkmıştı.
Asansörlerin önü yığınlar halindeki adamlarla doluydu. Hollandalı resepsiyona yakın bir yerde bir koltuk buldu ve oturdu. Bundan sonra manzarayı seyretmeye ve fotoğraf çekmeye başladı. Afbeelding met persoon, plafond, binnen, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

Siyah takım elbiseli ve kravatlı adamların, birbirleri ile selamlaşırken, iki büklüm oluşlarını ve hazırol vaziyette duruşlarını ibretle izleyen Hollandalı, bazı yaşlı insanların, kendilerinden küçük insanların el öpüşlerini de ibretle seyretti.

Hollandalı bir ara otelin terasına geçmeyi başardı. Terasta, karşılaştığı bir tanıdık tek başına kahve içiyordu. Sohbet sırasında Hollandalı bu tanıdığına sorularını sıralamaya başladı:
“Böyle bir organizasyon ile, otel müşterileri çok rahatsız ediliyor. Bu konuda otele yapılan organizasyon teklifi ret edilemiyor mu?”
Muhataptan cevap yok.
Hollandalı devam ediyor:
“Adabınız, geleneğiniz ve saygınız önemlidir ama, yabancılara da saygılı olmak gerekmiyor mu?”

Muhatap, denizdeki iki hücumbotu göstererek, “Bakınınız, terör korkusu ne gibi önlemler aldırıyor.” demekle yetindi.

Hollandalı sorularına istediği yanıtı alamıyordu. Devam etti.
“Tamam anladım, ama müşterileri çok rahatsız eden böyle bir organizasyonu ret edemiyorlar mı?”

Muhatap şöyle yanıt verdi: “Ret için çok önemli bir gerekçe gösterilmesi lâzım. Meydana gelecek rahatsızlıkları önceden bilmek mümkün değil. Ben şahsen şahit olmuştum. Bir otelin genel müdürüne bile giriş izni vermemişlerdi. Hatta bir polis genel müdüre, ‘Biz az önce otel sahibini bile içeri sokmadık’ diye cevap vermişti. Ne yapalım bu da bizim örf ve geleneğimiz.”

Az sonra, Devlet Bahçeli’nin asansör ile aşağı ineceği haberi geldi. Hollandalı da manzarayı izlemek için asansör önüne gitti. Asansörlerin önü, bakleşen insanlarla doluydu. 10 dakika sonra asansörün kapısı açıldı. Ortadan ayrılan bekleşenlerin arasında dışarı doğru yürüyen parti başkanı, hiç kimseye tek laf bile etmeden dışarı çıktı ve otomobiline binerek miting alanına gitti.

Afbeelding met buiten, persoon, menigte, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollandalı çok merak etmişti. ”Bu mitingi nasıl izlerim” diye sorduğu zaman, Mersin33 Televzyonu’ndan canlı izleyebileceği söylendi. Televizyonda miting alanını dolduran onbinlerce insanı gören Hollandalı, bu kez daha çok şaşırdı. Zira, kendi ülkelerinde bir siyasi parti başkanının veya bir Başbakanın toplantısına sadece davetlilerin katıldığını ve bu sayının birkaç yüzü geçmeyeceğini bilen Hollandalı, dört bir yandan gelen insanların tercihine de bir anlam veremedi.

Afbeelding met boom, buiten, straat, verkeer Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’da, başbakan işine bisikleti ile giderken, Türkiye’de bir siyasi liderin 500 kilometre uzaktaki bir yerdeki miting için, Ankara’dan en az 15 adet siyah otomobilin gelmiş olduğunu gören Hollandalı, Hollanda Başbakanını kastederek “Vay zavallı Rutte vay!” demiştir sanırım.

Afbeelding met buiten, boom, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda Başbakanı Mark Rutte, işine bisikleti ile giderken elma yemeyi de ihmal etmiyor.

Şimdi, kendi ülkesinde bu adet ve geleneğe sahip olan bir Hollandalı’nın, Türkiye’de gördüğü ve yaşadığı adet ve geleneklere şaşkınlıkla bakması gayet normaldir tabii.

Hollandalı’nın yaşadığı miting günü böylece bitti mi?
Tabii ki ‘hayır’.
Miting sonrası Hilton’u yeniden dolduran siyah takımlı ve kravatlı adamlar, bu defa kendi aralarındaki gruplar olarak toplanmaya başladılar. Bu toplantılar sırasındaki ‘üst-alt’ seviyelerin birbirlerine karşı tavırları, Hollandalı için gerçekten çok ilginçti.

Hollandalı son olarak şunları söylüyordu:
“ Şahsen ben saygılı davranışları takdir ederim. Hollanda’da bir işveren karşısında sadece işini düşünen ve patronunun varlığını görmemeye çalışan bir işçi tipi varken, Türkiye’de, patronu geldiği zaman ayağa fırlayıp hazırol durumuna geçen işçi tipi var. Patrona karşı saygılı olamak iyi ama, patron yerine işine saygılı olmak daha yararlıdır. Aynı durum siyasi partilerdeki ilişkilerde de var. Türkiye’de bu durum maalesef çok rencide edici bir durumdadır. Hoş, liderler veya üstler böylesi aşağılayıcı bir durumu tasvip etmezler ama, bence bu ilkelliğe son verilmesi gerekir.”

Afbeelding met kostuum Automatisch gegenereerde beschrijving
Üstteki fotoğrafın bugünkü yazımız ile ilgisi yok ama, insanların önünde diz çökmenin ne kadar garipsenecek bir durum olduğunu anlattığı için önemlidir. İşte, bir zamanların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün önünde diz çöken bir zavallının hali gerçekten çok komik değil mi?

AMSTERDAM YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ’NE BİÇİLMİŞ KAFTAN: ADİL AKALTUN

AMSTERDAM YUNUS EMRE ENSTİTÜSÜ’NE BİÇİLMİŞ KAFTAN: ADİL AKALTUN

‘Yunus Emre Vakfı’, Türkiye’yi, Türk dilini, tarihini, kültürünü ve sanatını tanıtmak; bununla ilgili bilgi ve belgeleri dünyanın istifadesine sunmak; Türk dili, kültürü ve sanatı alanlarında eğitim almak isteyenlere yurt dışında hizmet vermek amacıyla kuruldu.

‘Yunus Emre Enstitüsü’ ise, Vakfa bağlı bir kuruluş olarak, bu kurumun amaçlarını gerçekleştirmek üzere yurt dışında kurduğu merkezlerde, yabancılara Türkçe öğretimi çalışmalarının yanı sıra, ülkemizin tanıtımı amacıyla kültür ve sanat faaliyetleri yürütmekte, ayrıca bilimsel çalışmalara destek vermektedir.

2009 yılında faaliyetlerine başlayan Yunus Emre Enstitüsü’nün, yurt dışında 66 kültür merkezi bulunmaktadır. Kültür merkezlerinde verilen Türkçe eğitiminin yanı sıra, farklı ülkelerdeki eğitim kurumlarıyla yapılan iş birlikleri ile, Türkoloji bölümleri ve Türkçe öğretimi desteklenmektedir. Kültür merkezleri aracılığıyla, kültür ve sanatımızı tanıtmak amacıyla birçok etkinlik düzenlenmekte, ulusal veya uluslararası etkinliklerde ülkemiz temsil edilmektedir.

Vizyon’u, Dünyanın her yerinde Türkiye ile bağ kuran ve Türkiye’ye dost insan sayısını artırmak.

Misyon’u, Türkiye’nin uluslararası alanda bilinirliğini, güvenilirliğini ve itibarını artırmak.

Afbeelding met gras, buiten, windmolen, outdoor-object Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY derledi:

Yunus Emre Enstitüsü’nün neden çok yararlı olduğunun hikâyesine az sonra döneceğim. Ama şimdi, yurt dışındaki faaliyetleri bu kadar önemli olan Yunus Emre Enstitüsü’nün, Amsterdam şubesine yeni atadığı koordinatörden söz edeceğim.
Bu koordinatör yabancı bir isim değil. Bu isim, Hollanda Türklerinin yakından tanıdığı Adil Akaltun’dur.
Medya ile yıllardır dolaylı ve direkt ilişkisi olan Akaltun bu görevi, beş yıldır başarı ile yürüten Abdullah Altay’dan devraldı.
Başlangıç yıllarında yönetim sorunu yaşayan Amsterdam şubesi, genellikle yabancılara hizmet verirken, şimdi daha profesyonelce yönetilmesi bekleniyor ve Adil Akaltun’un eline aldığı bayrak ile Türkler’e de yararlı olması bekleniyor.

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nde Adil Akaltun dönemi başladı
Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’ndeki bayrak değişimi, özel olarak davet edilen gazetecilerin önünde gerçekleşti. Adil Akaltun, enstitünün eski koordinatörü Abdullah Altay ile birlikte basın mensuplarını ağırladı.

AYEE 03

Gerçekleşen bu buluşmada konuşan Abdullah Altay, Enstitü ile olan gönül bağını hiçbir zaman koparmayacağını belirtirken, yeni koordinatöre her türlü desteği vereceğini ifade etti.

AYEE 02
Adil Akaltun ise devir aldığı bayrağı daha ileri taşımak için kendisinin de mensubu olduğu basın camiasına çok önem verdiğini belirterek, “Burada sizlere kapımız her zaman açıktır. Bundan böyle Amsterdam’da bir eviniz var” dedi.

ENSTİTÜ’NÜN KISA BİR GEÇMİŞTEKİ ETKİNLİKLERİ

Lahey’de Turkish Art Sergisi

AfbeeldingAmsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nün sponsorluğunu yaptığı, Hollanda Türk çağdaş sanatını tanıtmak hedefiyle düzenlenen Aura/contemporary Turkish Art Sergisi’nin açılışı, Lahey’deki Pulchri Studio Sanat Merkezi’nde yapıldı.
YEE Koordinatörü Adil Akaltun’un da katıldığı sergi büyük ilgi gördü.

Seyr-i Ahenk konserinde Türk müzisyenler Ümit Yılmaz, Derya Türkan ve Alper Kekeç sahne aldılar.

Afbeelding met gordijn, binnen, meubels Automatisch gegenereerde beschrijving

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü tarafından 2 Kasım 2022 tarihinde Amsterdam Merkez Kütüphanesi OBA konser salonunda, Türk ve Hollandalı müzisyenlerin ortaklaşa hazırladıkları Seyr-i Ahenk albümündeki şarkıların dinletildiği ve Hollandalı müzikseverlerin büyük ilgi gösterdiği bir konser gerçekleştirildi.

Albümle aynı adı taşıyan Seyr-i Ahenk konserinde Türk müzisyenler Ümit Yılmaz, Derya Türkan ve Alper Kekeç’in yanı sıra Hollandalı Martin Fondse ve Eric Van Der Westen’de enstrümanlarıyla sahne aldı.

Konser sonrasında bir açılama yapan Ümit Yılmaz, çoğunlukla kendisi ve Türkan’ın eserlerinin yer aldığı albümdeki “Seyir” isimli eserin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın kompozisyonu olduğunu belirtti.

Yılmaz, “Sayın Kalın ile ortak çalışmamız da albümde yer alıyor. Ayrıca albümdeki bazı resimler de Kalın’a ait.” dedi.

Albümdeki 7 enstrümantal eserin, Amsterdam’daki Esoundstudios’ta kaydedildiğini belirten Yılmaz, Enstitümüzün desteğiyle albümün Amsterdamlı müzikserverlerle buluşmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Konsere katılanların büyük ilgisini çeken İstanbul kemençesini çalan Türkan, “İstanbul kemençesinin 900 yıllık tarihi var ve insan sesine en yakın çalgılardan biri, dinleyince insanlarda üflemeli bir çalgı hissi uyandırıyor .” diye konuştu.

Konserde, İbrahim Kalın’ın bestesi “Seyir”in yanı sıra “Ey Benim Divane Gönlüm”, “Ece”, “Derya”, “Metruk”, “Rana” ve “Ümit” adlı eserler çalınırken, müzisyenler konser sonunda dinleyicilerin yoğun ısrarı üzerine albüm dışından bir parça daha çalarak konseri bitirdi.

Enstitü tarafından Amsterdam OBA Konser Salonu’nda gerçekleştirilen “Seyr-i Ahenk” konserine çok sayıda Türk ve Hollandalı müziksever katıldı. Konserde,Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü  İbrahim Kalın’ın bestesi “Seyir”in yanı sıra “Ey Benim Divane Gönlüm”, “Ece”, “Derya”, “Metruk”, “Rana” ve “Ümit” adlı eserler icra edildi.

Amsterdam’da “Yunus’un İzinde” Programı Konukları Büyüledi

Afbeelding met persoon, muziek Automatisch gegenereerde beschrijvingAmsterdam Yunus Emre Enstitüsü tarafından Amsterdam Corendon Hotel’de düzenlenen “Yunus’un İzinde” programı konukları büyüledi.

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, T.C. Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, T.C. Amsterdam Başkonsolosu Engin Arıkan, HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, THY Amsterdam yeni Müdürü Şerafettin Ekici başta olmak üzere yaklaşık 300 kişinin katıldığı programda ünlü sunucu / yorumcu Serdar Tuncer Yunus Emre şiirleri ve anlatısı ile Bosnalı sanatçı Zeyd Şoto ise ilahilerle sahne aldı.

Programda söz alan Ateş yaptığı konuşmada Yunus Emre Enstitülerinin kurulduğu günden itibaren tüm dünyada kabul görerek dünya barışına, insan sevgisine Yunus Emre düşüncesi ile hizmet ettiğini söyledi. Daha sonra söz alan Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü Koordinatörü Abdullah Altay görevini yoğun işleri dolayısı ile bırakacağını açıklayarak 5 yıldır büyük bir onurla devam ettirdiği görevini gönüllü olarak devam ettireceğini belirtti ve yeni Koordinatör Adil Akaltun’a başarı dileklerinde bulundu.

İzzet Keribar Kişisel Fotoğraf Sergisi 

Afbeelding met persoon, scène, galerie, staand Automatisch gegenereerde beschrijvingAmsterdam Yunus Emre Enstitüsünde fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’ın yeni sergisinin açılışı gerçekleşti. Birçok sanatseverin ziyaret ettiği etkinliğe T.C. Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli ve Amsterdam Başkonsolosu Engin Arıkan da katıldı.

Yunus Emre Enstitüsü Amsterdam Koordinatörü Abdullah Akın Altay’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından, sanatçı İzzet Keribar fotoğraf sanatına olan tutkusundan ve bu sanat pratiği ile Türkiye’nin birçok güzelliğini dünyanın geri kalanına duyurduğu kariyerinden anekdotlar paylaştı.

Piyanist Julia Tavit’in müziği eşliğinde gerçekleşen açılışa sanatseverler büyük ilgi gösterdi. İzzet Keribar’ın kariyerinin farklı dönemlerinden 64 eserin yer aldığı sergiyi 26 Eylül – 30 Aralık 2022 tarihleri ve 11:00-16:00 saatleri arasında Yunus Emre Enstitüsü Amsterdam’da ziyaret edebilirsiniz.

Hollanda’da Amsterdam Yunus Emre Enstitüsünde “Mystical jourNEY” Konseri 

Afbeelding met binnen, muur, plafond, vloer Automatisch gegenereerde beschrijvingHollanda’da Amsterdam Yunus Emre Enstitüsünde (YEE) konser salonunda düzenlenen “mystical jourNEY” programının açılış konuşmasını Amsterdam YEE Koordinatörü Abdullah A. Altay yaptı.

Farklı ülkelerden müzisyenlerin bir araya gelerek oluşturduğu “Sinan Arat Band” mystical jourNEY adını verdikleri bu konser ile seyircilere unutulmaz bir program sundular. Sufi müziğin Ney ve Batı enstümanlarıyla harmanlanlandığı müzikal yolculukta makamsal müziğin zengin ifadeleri hem özgün besteler hem de Yunus Emre ilahileri ve nefesler ile icra edildi.

Hollanda’da yaşayan ney sanatçısı Sinan Arat’ın aynı zamanda vokal olarak da yer aldığı konsere Stuart Dickson: Perküsyon, Davul , Eren Aksahin- Saz, Kopuz, Ud, Kenan Arat- Gitar ve Payam Ghasemi – Bass Gitar enstrümanları ile eşlik ettiler.

Konuklar arasında bulunan tanınmış Suriyeli sanatçı Wasim Arslan’ın da programın kapanışında sahne alması gecenin sürprizi oldu  ve sanatseverlerden büyük övgü aldı.

Amsterdam’da “WEST TO EAST, OTTOMAN” Barok Müzik Konseri Düzenlendi

Afbeelding met gordijn, binnen, podium, verschillende Automatisch gegenereerde beschrijvingAmsterdam Yunus Emre Enstitüsü ve Amsterdam Merkez Kütüphanesi OBA iş birliği ile “WEST TO EAST, OTTOMAN” Barok Müzik Konseri düzenlendi.

Osmanlı dönemi ve Barok müziğin harmanlandığı bu özel konser Duygu Alkan & Eudora Quartet tarafından icra edildi. Solist Duygu Alkan’ın harika bir performans sergilediği konserde, kemanda Çisem Özkurt, ikinci kemanda Burcu Ramazanoğlu, viyolada Kardelen Buruk ve viyolonselde Celia Torres Ruiz’den oluşan yaylı çalgılar dörtlüsü Eudora Quartet ve udi Dimitra Mezraki yer aldı.

Hollandalı müzikseverlerin büyük ilgi gösterdiği bu keyifli akşamda davetliler Osmanlı Klasik müziğinin en seçme eserlerini ve günümüzün sevilen şarkılarını dinleme imkanı buldular.

Konser bitiminde verilen resepsiyonda müzisyenlerle sohbet etme imkanı bulan konuklar bu eşşiz müzik ziyafeti hakkında daha detaylı bilgi alarak kulaklarında hoş bir seda ile salondan ayrıldılar.

Hollanda’da Öğretmenler Günü

Afbeelding met persoon, groep, poseren, mensen Automatisch gegenereerde beschrijvingEnstitü’nün, Hollanda Yaşayan Diller Vakfı Türkçe Bölümüyle beraber düzenlediği Öğretmenler Günü programına, Hollanda’da yaşayan Türkçe öğretmenleri ve diğer branş öğretmenleri yoğun ilgi gösterdi.  Lahey Eğitim Müşaviri Miyase Koyuncu Kaya ve Amsterdam Başkonsolosluğu Eğitim Ataşesi Anıl Yılmaz’ın da kısa birer konuşma yaptığı programda, Hollanda Eğitim sisteminde Türkçenin yeri ve güncel olarak yapılan çalışmalar hakkında bilgi paylaşımları yapıldı ve alanda çalışan öğretmenlerin tecrübeleri paylaşıldı.

Amsterdam Corendon Village Hotel toplantı salonlarında gerçekleştirilen program, öğretmenlerin kendilerini tanıtmaları  ve müzik dinletisinin ardından yemekle devam etti. Hollandanın çeşitli şehirlerinden gelen eğitim gönüllüsü öğretmenlerimiz yemek sonrasında da geç saatlere kadar sohbet ve bilgi ve görüş alışverişinde bulundular.

NEDEN YUNUS EMRE?

Afbeelding met tekst, vectorafbeeldingen Automatisch gegenereerde beschrijving
Yunus Emre Enstitüsü, adını 13. ve 14. yüzyıllarda yaşamış bir Anadolu mutasavvıfı Yunus Emre’den almıştır. En önemli özelliği, insanî değerleri, insan sevgisini ve toplumsal barışı temsil eden bir sembol isim olmasıdır. Dolayısıyla Enstitümüz, dünyaya Türkiye’nin kültür ve sanatını tanıtarak, uygarlığın en yetkin, incelikli ve kendine özgü dilini kullanarak birbirini daha iyi anlayan, daha barışçıl bir dünya için çalışmayı hedeflemektedir. Bu amaca ulaşabilmek ve bütün dünyaya söyleyecek bir sözümüz olduğunu göstermek için, öncelikle kendimizi ve kültürel değerlerimizi doğru anlatmak zorundayız. İnsan odaklı bir anlayışla hareket eden Enstitümüze Yunus Emre isminin seçilmesi bir tesadüf değildir. Bu büyük şahsiyet, şiirleriyle sadece Türkçenin gelişimine önemli bir katkıda bulunmakla kalmamış, aynı zamanda evrensel insani değerler üzerine inşa edilmiş felsefesiyle, hiçbir din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin insanoğlunun barış ve ortak değerler etrafında birlikte yaşamasını amaçlayan mesajlar vermiştir. Yunus Emre Enstitüsü tüm faaliyetlerinde bu temel felsefeyi gözetmeyi bir hedef olarak belirlemiştir.

Türk Kültürüyle Tanışın


Yunus Emre Enstitüsü, kısa zamanda ciddi bir faaliyet sayısına, aynı zamanda dikkate değer bir faaliyet çeşitliliğine ulaşmıştı. Zengin bir kültürel kaynağa sahip olan Türkiye’nin doğru bir şekilde ve yetkin temsilcilerle tanıtılması Enstitü’nün birincil önceliği olmuştur. Faaliyetleri, ülkemizin seçkin ve zengin kültürel birikimini yurt dışında tanıtmak amacıyla planlanmaktadır.

Türkiye, dünyada daha çok tarihi ile bilinen bir ülke. Enstitü, tarihimizden aldığı ilham ile zengin birikimi tanıtmayı amaçlarken, öte yandan modern sanat ve kültüre dair güncel gelişmeleri de önemsiyor.

Türkiye sevdalılarını tanıtmak

Afbeelding met plastic Automatisch gegenereerde beschrijving
Enstitü, sadece Türkiye’de yetişmiş kültür adamlarını değil, geçmişte veya günümüzde, Türkiye ile teması olmuş sanat, fikir ve bilim insanlarını da, hem tanımayı hem de tanıtmayı amaçlamakta ve bu çerçevede faaliyet yapmaktadır.

Amaç, değişen dünyada ülkemizin kültürel ve bilimsel birikimini, uluslararası arenada duyurmak ve “başka milletlerin tecrübesini” de kendi topraklarımıza taşımaktır. Kültürel ve bilimsel paylaşımın her bakımdan faydalı ve değerli olduğu biliniyor. Bu amaçla Dede’yi, Wagner’le, Yunus’u, Verlaine ile, Baki’yi, Goethe ile buluşturmaya devam ediliyor.

Yunus Emre Vakfı Yönetimi Mütevelli Heyeti
(Bazı değişiklikler olmuştur)

Başkan: Mehmet Nuri ERSOY, Kültür ve Turizm Bakanı

Üyeler:
Dr. Serdar ÇAM, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı
Yavuz Selim KIRAN, Dışişleri Bakan Yardımcısı
Dr. Sadri ŞENSOY, Millî Eğitim Bakan Yardımcısı
Dr. Cengiz YAVİLİOĞLU, Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı
Prof. Dr. Birol AKGÜN, Türkiye Maarif Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Muhammed Fatih ANDI, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Ali Osman KURT, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Ahmet Sacit AÇIKGÖZOĞLU, Mimar Sinan Güzel San. Üni. Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Musa DUMAN,  Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Emel TOPÇU, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yönetim Kurulu
Başkan: Prof. Dr. Şeref ATEŞ, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı

Üyeler:
Serkan KAYALAR, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı
Abdullah EREN,  Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı
Ayda ÜNLÜ, Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İşleri Genel Müdürü
Batuhan MUMCU, Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Kalem Müdürü TÜRKSOY Temsilcisi
Prof. Dr. Ahmet KARADOĞAN, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Hikmet YAMAN, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi

Danışma Kurulu
Başkan;Dr. Serdar ÇAM, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı

Üyeler:
Prof. Dr. Muhammed Fatih ANDI, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Ali Osman KURT, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Ahmet Sacit AÇIKGÖZOĞLU, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni. Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Musa DUMAN,  Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Emel TOPÇU, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi
Batuhan MUMCU, Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Kalem Müdürü TÜRKSOY Temsilcisi
Prof. Dr. Ahmet KARADOĞAN, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Hikmet YAMAN, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. İlber ORTAYLI, Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi
Abbas Gökhan ÖLMEZ, Cumhurbaşkanlığı İletişim Strateji Geliştirme Başkanı
Prof. Dr. Mehmet Zahid SOBACI, TRT Genel Müdürü
Prof. Dr. Ali ERBAŞ, Diyanet İşleri Başkanı
Prof. Erol PARLAK, Sanatçı
Mahmut ARSLAN Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı
Mehmet ÇETİN, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreter Yardımcısı
Levent KOCAGÜL, TİSK İcra Kurulu ve Yön. Kurulu Üyesi,  KİPLAS Yön. K. Başkanı
Metin DEMİR, TİSK İcra Kurulu ve Yönetim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN, Türk Dil Kurumu Başkanı
Prof. Dr. Muhammet HEKİMOĞLU, Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı
Prof. Dr. Öcal OĞUZ, UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Başkanı
Prof. Dr. Alev ALATLI, Yazar
Prof. Dr. Nurhan ATASOY, Sanat Tarihçisi, Yazar
Günseli KATO, Sanatçı
Devrim ERBİL, Sanatçı
Prof. Dr. Leyla KARAHAN, Türk Dil Kurumu Bilim Kurulu Üyesi
Prof. Dr. Melek ÖZYETGİN, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Kemal SAYAR, Yazar
Dr. Nazan ÖLÇER, Sabancı Müzesi Müdürü
Görgün TANER,  İKSV Genel Müdürü
Derviş ZAİM, Sinema Yönetmeni

 

HOLLANDA FUTBOLU DİN FAKTÖRÜ YÜZÜNDEN Mİ ÇÖKÜYOR?

HOLLANDA FUTBOLU DİN FAKTÖRÜ YÜZÜNDEN Mİ ÇÖKÜYOR?

Aralarında ünlü futbolcuların da bulunduğu dini gruplaşmaların, moral yerine stres yarattığı iddia ediliyor.

Dünya Şampiyonası’nın yapıldığı Katar’da, sürekli olarak dini ayinler yapan futbolcular arasında Beşiktaşlı Weghorts da var.

Bir yazar, ‘Otele fahişe getirme döneminden sonra, şimdi de otelde dini ayin dönemine girdik’ diyor.

İnançsız olan Louis van Gaal’ın gafları ve ayıpları…

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY’ın analizi

Önceki akşam Hollanda’nın Arjantin’e penaltı atışları sonrasında elenmesinden sonra, bu acı sonunun nedenini araştıran Hollandalı gazeteciler, başarısızlığın nedenini din faktöründe aramaya başladılar.

Bir zamanlar Türkiye’de de bir tarikatın futbol dünyasına el atması gibi, şimdi de Hollanda’da futbolcular arasına bazı tarikatların karışıp karışmadığı tartışılıyor.

Afbeelding met gras, persoon, speler, sport Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda medyası bu konuyu bazı futbolcuların isimlerini vererek yayınlamaya başladı.
De Volkskrant gazetesinin redaktörü Paul Onkenhout, Arjantin’e elenmesinin ertesi günü yayınladığı yorumunda, ‘Oranje futbolcularının gözü, Van Gaal’ın yarı tanrılığına rağmen gökyüzünde’ başlığını kullandı.

Yorum kısaca şöyleydi: 2001 yılının karanlık bir akşamında, bir maç için Kopenhag’da bulunan Hollanda milli takımının kaldığı otelde, öylebir kadın görüldü ki, tam seks bombasıydı. Bu kadın, tanınmış Kira Eggers’den başkası değildi.
O zaman da teknik direktörlük görevini yapan Louis van Gaal, futbolcular üerindeki otoritesini kaybetmiş olduğu için, o gece Kira Eggers birkaç meslektaşı ile oteld boy göstermişti.

Top tien seksschandalen van voetballers | RTL Boulevard
Sonradan milli takım teknik direktörü olan Frank de Boer, ‘Ben otelde kadın görmedim’ derken, şimdiki teknik direktör asistanı Edgar Davits de o gece hiçbir şey farketmediğini, kendisinin Feyenoordlu George Boateng ile otel odasında mübarek İncil’i okuduklarını söylüyordu.
Bu söylem bugüne kadar hiç düşünülmemişti. Taaa ki, Hollandalı futbolcuların Katar’daki boş saatlerinde, İnci okumakla meşgul oldukları ve Youtube’de kilise ayinleri izledikleri duyulana kadar…

Doha’daki St.Regis-Hotel’de 26 futbolcudan 15 futbolcunun katıldığı gizli ayinlerde adeta bir ‘İncil Kulübü’ oluşturulmuştu.
Futbolcuların eski kitap okuma alışkanlıkları yoktu artık.
Dini ayinlerin önde gidenleri, iki hücum oyuncusu Gody Gakpo ve Mephis Depay idi. Denzel Dumfries de Gakpo’nun kendisini Allah’a yaklaştırdığını söylüyor.

De Volkskrant’ta yazdığım daha önceki bir yorumumda, Wout Weghorst’un, doğmuş olduğu Borne köyünde küçük bir kilise gördüğünü, içeri girdikten sonra gökte bir gücün olduğuna inandığını ve bu nedenle de inançlı olmaya karar verdiğini yazmıştım. Bu nedenle koluna bir kilise fotoğrafını dövme yaptıran Weghorst, Ajax’a attığı ilk golün tarihini de yazdırmayı ihmal etmemiş.

5 | Geloof en geweld | Protestantse Kerk in NederlandGakpo’nun PAV Stadyumunda organize ettiği bir ayinde, dört inançsızı, inançlı yaptığı anektodu da var. Ama Wesley Sneijder’in 2010’daki hikâyesi bambaşka. O da, galeyana geldiği bir anda, Katolizmin kendisine güç verdiğine inandığı için boynuna bir gül çelengi asmıştı.

Ama şimdilerde milli futbolcular, birbirlerine İncil ayetleri mesajlarını whatsapplıyorlar.
Bart Vlietstra, Volkskrat’taki yorumunda İncil ayetlerinin futbolcuların kafalarını rahatlattığını belirtirken, ‘Yüz milyonlarca TV seyircisinin önünde verimli olabilmek için stresten uzak durulmasına inanıyorlar. Bu nedenle de Allah’a sığınıyorlar’ diyor.

Memphis Depay en Cody Gakpo vieren de 1-0 op de Verenigde Staten. Beeld Guus Dubbelman / de VolkskrantVolkskrant’taki üstteki yorumdan başka, Hollanda medyasının tamamında, Hollandalı millilerin, Katar’da yaptıkları dini ayinlere yer verildi. Aynı gazeteler, Memphis Depay ve Cody Gakpo, gol attıktan sonra elleri ile kulaklarını tıkayarak yukarıya baktıklarını, bunun anlamının ise, ‘Ben her şeye gözlerimi kapadım. İncil’e göre yaşıyorum ve İsa için dua ediyorum’ olduğunu yazıyorlar.

Frenkie de Jong, dini ayinlere Hıristiyan olmayanların da katıldığını belirtirken, “Çocuklar bu tip toplantılarda rahat ediyorlar.” diyor.
Justin Timber, Cody Gakpo ve Stevan de Vrij’in dini inaçları çocuklukta evlerinde başlamış. Memhis Depay ve Wout Weghorst ise, dine sonradan ilgi duymaya başlamışlar.

Louis van Gaal ise bu durumdan hiç rahatsız değildi. Futbolcularının böylesi bir eylem ile huzur bulmalarından memnuniyet duyduğunu belirten van Gaal, bu ayinlere katılmıyor. Zira van Gaal’ın, birinci eşinin ölmesinden sonra dine karşı bir soğukluk hissettiği anlatılıyor.
Van Gaal bir televizyon programında, ölen eşi Fernanda hakkında şunları söylemişti:
“ Şayet bir kadın, yaşamak için her türlü mücadeleyi vermişse ve de çok iyi bir insansa ve yine de ölüyorsa, o zaman Allah nerede?”

Gazeteler, Hollandalı futbolcuların, gerek daha önceki yıllarda ve gerekse şimdilerde yaşadıkları dini ayin öreneklerinden uzunca söz ediyorlar. Din ile meşgul olmanın, huzur ve moral mi kazandırdığı, yoksa aksine beyinleri meşgul mü ettiği sorusuna cevap aranan haberlerde, kesin bir sonuca ulaşılamazken, yine de şu soru yöneltiliyor:
Hollanda futbolu din faktörü yüzünden mi çöküyor?Bovenkant formulier

VAN GAAL FAKTÖRÜ:

Afbeelding met gras, buiten, person, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda milli takımının teknik direktörü Louis van Gaal hakkında birkaç kelime yazmak istiyorum.
Bir teknik direktör, takıma aldığı futbolcuların tüm özelliklerini bilmek durumundadır.
Van Gaal’a bilgi getiren elemanları, Beşiktaş’ta oynayan Wout Weghorst’u tavsiye ettiler.
Peki, takımı Barcelona’da bile oynatılmayan ve sezon boyu yarım yamalak üç maçta yer alan Mephis Depay’ı, tüm uyarılara rağmen oynatmakta israr eden Van Gaal, Weghorst’u neden hep son 15 dakikada oyuna aldı?

Heel zijn voetbalbestaan moet Wout Weghorst al bewijzen dat hij meer kan dan we denken
Beşiktaşlı olduğum için övmüyorum ama, Marco van Basten stilinde bir futbolcudan yararlanamayan Van Gaal, bu elenmede en büyük suçlu değil mi?
Arjantin maçında, son 15 dakikada oyuna aldığı Weghorst, iki gol attıktan sonra Hollanda tur atlasaydı, bu futbolcunun heykeli dikilecekti.

Van Gaal, yaşamı boyunca hatalar yaptı. Ama yine de dünya çapında bir teknik direktör olarak tanındı.
Benim de Van Gaal ile tatsız anılarım var.
Meslektaşlarımla dayanışma içinde olmak için, terslediğim ve boykot etiğim Van Gaal ile aramızda geçen tatsız olayı anlatayım sizlere:

GÖREVE GETİRİLİRKEN BAZI FUTBOLCULAR TARAFINDAN İSTENMEYEN LOUİS VAN GAAL İÇİN DAHA ÖNCE YAZDIKLARIM:

HOLLANDA MİLLİ TAKIM FUTBOLCULARI LUİS VAN GAAL’I İSTEMİYORLAR.
SAYGISIZ, KÜSTAH VE ASIK SURATLI BİR ADAMI KİM İSTER Kİ?
O’NU ÖYLE BİR BOZMUŞTUM Kİ, HAYATININ DERSİNİ ALMIŞTI.

Hollanda milli takımına yeni bir teknik direktör arayan Futbol Federasyonu, Luis van Gaal ile anlaşma aşamasında, futbolculardan gelen bir reaksiyon üzerine şaşırıp kaldı.
İngiliz gazetesi The Mirror’a göre, Vilgil Van Dijk’in başını çektiği bir grup futbolcu, Van Gaal’ı istemiyorlar. Futbolcular Amsterdamlı Henk ten Cate’yi istiyorlar ama, bu isim daha önce teklifi ret etmişti.
Futbolcular bir şeyler biliyorlar ki, böylesi bir tepkiyi koydular.

KÜSTAH ve SAYGISIZ

Luis van Gaal, mesleki yaşamı boyunca küstahlıkları ile gündeme gelen adam oldu.
O’nunla ben de bir tartışma yaşamıştım.
Aslında bu tartışmayı, Türk meslektaşlarımı savunmak için yapmıştım.

SHOW TV’nin o zamanki spor müdürü sevgili dostum İlker Yasin, bir Beşiktaş maçı öncesinde benden bir röportaj istemişti. Bu röportajda mutlaka Luis van Gaal’ı da istiyordu.

O zaman ‘Onur Üyesi’ olduğum Ajax’ın Basın Yetkilisini aramış ve randevu almıştım.
Ajax’ın eski stadına gittiğim zaman Türk medya meslektaşlarımın hepsi oradaydı. Stadın futbolcu cafesinde Van Gaal’ın gelmesini beklerken, diğer meslektaşlarım da yanıma geldiler.
Futbolcular ile sohbet ederken Luis van Gaal içeri girdi. Tüm futbolcuların bulunduğu cafede beni işaret ederek, ‘Seninle randevum var’ dedi ve diğer meslektaşlarımı işaret ederek, ‘Sen, sen, sen, sen ve sen dışarı!’ diye çirkince bir tutum sergiledi.

Çok kızmıştım bu harekete. ‘Hop hop’ dedim ve ‘Sen benim meslektaşlarıma nasıl böyle davranırsın? Bu davranışından sonra benim seninle görüşmeye ihtiyacım kalmadı’ diyerek, arkadaşlarımı da alarak dışarı çıktım.

Anında ANP Ajansı’nı aradım ve Türk gazetecilerin Van Gaal ve Ajax’ı boykot edeceklerini söyledim. Bu haber anında yayınlandı ve Hollanda spor dünyası adeta çalkalandı.
Eve geldiğim sırada Ajax’ın o zamanki Başkanı Michael van Praag telefonla aradı ve neler olduğunu sordu. Ben de durumu izah ettim. ‘Aaah o hep böyledir, yarın gel, ben sizi barıştırırım’ diyen Van Praag’a sadece ‘Bakarız’ demekle yetindim.

Durumu İlker Yasin’e anlattığım zaman çok üzüldü.
‘Abi madem ki Başkan barıştırırım dedi, ne olur git barış ve bizim röportajı da yap’ diyen İlker Yasin’i kıramadım ve Başkan’ı arayarak ertesi gün için yeni bir randevu ayarladım.

Ertesi gün Ajax stadına gittiğim zaman, Van Gaal’ın saha ortasında beni beklediğini söylediler. O’na doğru yürürken, ‘ Ooooo, boykot sona erdi galiba’ diye iğneleme yapmadan geçemedi.
Sonunda fotoğrafta gördüğünüz röportajı yaptım ve Ajax ile ilgili bir de klip hazırladım.
(Altta bu kilibi görebilirsiniz)

İşte böyle değerli okurlarım. Benim, Türk meslektaşlarımın onurunu savunmak için yaptığım böylesi bir boykot eyleminin ardından, Van Gaal’ın skandal yaratan pek çok davranışı olmuştur.

Van Gaal’ın medya mensupları ile tartışmaları meşhurdur. Bir gün televizyonlarda canlı yayınlanan bir basın toplantısında, yanımda duran Finlandiyalı bir bayan gazeteci, Van Gaal’a bir soru yöneltti. Van Gaal’ın ilk reaksiyonu şu oldu: ‘Önce benim adımın nasıl söyleneceğini öğren.’
Gazeteci bayan da karşılık olarak, ‘Siz her isimi doğru mu söylüyorsunuz? Takımınızdaki Finlandiyalı futbolcunun adını söyler misiniz’ diyen gazeteci bayan, ‘Litmanen’ diyen Van Gaal’a ‘O isim öyle söylenmez böyle söylenir’ diye bir düzeltme yaptığı zaman ortalık kahkahaya boğuldu.

Beşiktaş maçı öncesi Show TV’de yayınlanan röportajım. Alttaki fotoğrafa tıklayınız:

 

 

PAZAR NEŞENİZ BENDEN OLSUN:HOLLANDA’DAKİ BİSİKLET ÇILGINLIĞININ DÜNYADA EŞİ YOK…

PAZAR NEŞENİZ BENDEN OLSUN:HOLLANDA’DAKİ BİSİKLET ÇILGINLIĞININ DÜNYADA EŞİ YOK…

*Hollanda’nın nüfusu 17 milyon, ama bisiklet sayısı 23 milyon.

*Cadillac otomobilinin yanında mutlaka bir bisikleti de var.

*Hollanda’da bisiklet rüyası nasıl başladı?

*Hollanda’nın nasıl bir bisiklet ülkesi olduğuna dair 10 madde.

*Türkiye’de de bisiklet kullanma bir gelenek haline gelebilir mi?

Afbeelding met tekst, buiten, persoon, fiets Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY derledi:

Üstteki fotoğrafa bakıp, “Karaçay bacakların hiç güzel değil” demeyin sakın. Zira fotoğrafın düzmece olduğu çok aşikâr. Ama yine de bir gerçeği söyleyeyim. Eşim Jeanne, varis bulunmayan sütun gibi bacaklarımın hâlâ çok güzel olduğunu söyler durur. Ama siz yine de benim bacaklarıma değil, alttaki Hollandalı bisikletli güzellerin bacaklarına bakın.

Nereden çıktı şimdi bu ‘güzel bacak’ lafı diyeceksiniz ama, başlıklarda da göreceğiniz gibi, güzel bacak uğruna bir ülkenin nasıl çıldırdığını anlatacağım bugün.

Afbeelding met fiets, persoon, buiten, wielrennen Automatisch gegenereerde beschrijving Düşünün ki, üstteki Hollandalı üç güzel kızın birer Cadillac otomobilleri var. Ama aynı üç güzelin evlerinde mutlaka bisikletleri de var, kondisyonları ve bacakları için kullanıyorlar.

Bu yazıyı sizler için derlememin birkaç nedeni var. Geçenlerde bir haber okudum. Dijital sigorta şirketi Luko’nun, “Küresel Bisiklet Şehirleri 2022” listesinde, dünyanın en bisiklet dostu şehri olarak, Hollanda’nın Utrecht şehri birinci sırayı almış. Liste hazırlanırken iklim, bisiklet kullanma oranı, güvenlik, altyapı, kiralama-paylaşma olanakları ve bisiklet dostu etkinlikler göz önünde bulundurulmuş.

Hollanda’nın Utrecht kenti 77,84 puan alarak listede bulunan 90 ülke arasında bu yıl da birinci olmuş. Başkent Amsterdam ise listenin ancak beşinci sırasını kapabilmiş.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Bisiklet (5).JPG

Bu konuya tekrar döneceğim. Ama bu haberi yazış nedenini anlatıyordum.
Bu yazıyı yazışımın ikinci nedeni ise, Rotterdam’da Türk kadınları için kurslar başlatılmıştı. Bunun için bir de Bisiklet Bankası kurulmuş. Zira, Özellikle genç kızların bacaklarını güzelleştiren bisiklet sürümünün, sağlıklı yaşam için de şart olduğu gerçeği ile yola çıkan Rotterdam Belediyesi, Hollanda Bisiklet Federasyonu, Rotterdam Trafik Kurumu ve Sezer Danışmanlık Bürosu ile birlikte, bisiklet kullanımını teşvik etmek için harekete geçti. Hollanda’da var olan ve fakirlere yardım yapan Gıda Bankası ve Giysi Bankası’ndan sonra, şimdi de Bisiklet Bankası kurmak için harekete geçen bu kuruluşlar, bisiklet sürmesini bilmeyenler için kurslara başladılar bile…

Bu yazıyı sizler için derlememin üçüncü nedeni de, tam 50 yıl önce yazmış olduğum bu konuda ne kadar haklı ve isabetli olduğumu 50 yıl sonra ortaya sermek içindir.
Zira, 50 yıl önce, bu ülkede bisikletlerin ne kadar çok olduğunu fark ettiğim zaman, bunun nedenlerini anlatırken, bugünkü kriterlerin tamamını sıralamıştım. Demek ki kriterlerde bir değişiklik yok.

ŞİMDİ GELELİM HOLLANDA’DAKİ BİSİKLET ÇILGINLIĞINA…

Cyclist Türkiye, KA DERGİ ve isimlerini zikredeceğim bazı meslektaşlarımdan yararlandığım bu derlemenin sonunda, Türkiye’deki duruma da değineceğim.

Hollanda’da bugünkü bisiklet çılgınlığı, meğerse eskiden yokmuş.
Ben Nihan Gökgül kardeşimiz bakınız bu konuda ne yazmış:

“BEYAZ BİSİKLET DEVRİMİ” VE PROVO: HOLLANDA’DA BİSİKLET RÜYASI NASIL BAŞLADI?

Hollanda‘ya yolu düşenlerin ulaşım aracı olarak bisiklet kullanımı gözlerinden kaçmamıştır. Gelin görün ki şu anda Avrupa ülkeleri arasında bisiklet kullanımının en yaygın olduğu ülkelerin başında gelmesine rağmen, 1965’lere kadar durum böyle değildi. Hollanda’daki birincil ulaşım aracının nasıl bisiklete dönüştüğünü anlatmadan önce biraz “Provo” adlı gruptan bahsetmek gerekir.

Provo, kelime anlamı ile arıza çıkaran gençler diye ifade edilir. Nozem hareketi olarak da bilinen bir karşıt kültürden ilham alır. 25 mayıs 1965’de sanatçı ve sigara karşıtı eylemci Robert Jasper Grootveld, yazar ve anarşist Roel van Duijn ile aktivist Rob Stolk tarafından oluşturulmuştur. Provo temelinde anarşizm, dadaizm, Herbert Marcuse ve Marquise de Sade etkileri taşır.

Kendilerini dört gruba ayırırlar: Happeners, polisi şiddet içermeyen mizahi eylemleri ile provoke edenler, beatnikler ve hipsterlar. Şimdiki anlamlarından farklı olarak o zamanlar toplumun sıradanlığının içinde olmayanlar diye tanımlanabilir. Thinkers, okur yazarlıkla uğraşıp dergi ve bildirileri hazırlayanlar, street provos, halkı etkilemek için doğrudan eylem diyenler…

Beyaz Bisiklet HareketindenProvo Aktivisti

Roel van Duijin tarafından yayımlanan Provo Manifestosu‘nda kendi üyelerini “provo anarşistler, provolar, beatnikler, açık havada çalışanlar, makas bileyicileri, hapishane kuşları, basit simon münzevileri, sihirbazlar, pasifistler, patates cipsi müptelaları, şarlatanlar, felsefeciler, mikrop taşıyıcılar, kraliçenin atının şövalyeleri, belkiciler, vejetaryenler, sendikacılar, noel babalar, anaokulu öğretmenleri, eylemciler, kundakçılar, asistan asistanları, tırmalayıcılar ve frengililer, gizli polis ve diğer ayaktakımı” şeklinde tanımlamışlardır.

İnandıklarını ise şu şekilde özetlemişler: “Provo kapitalizme, komünizme, faşizme, bürokrasiye, militarizme, profesyonelliğe, dogmacılığa ve otoriteye karşıdır. Provo seçimini itaatkar yok oluş ile ümitsiz direniş arasında yapmalıdır. Mümkün olduğu sürece bu seçimini direnişten yana sürdürür. Sonunda bu girişiminin sonlanacağını bilse de toplumu en azından içten bir kez daha provoke etme fırsatını da kaçırmaz. Provo direnişin esin kaynağı olarak anarşizmi görür. Provo anarşiyi diriltmek ve gençlere öğretmek ister. Provo bir imgedir.”

İlk Beyaz Bisiklet İlk Beyaz Bisiklet

Provo’nun “Beyaz Planlar” olarak bilinen toplumda farkındalık yaratmak adına bir çok girişimi bulunmaktadır. “Beyaz Baca Planı”, çevreyi kirletenlere yönelik vergi alınması ve bu bacaların beyaza boyanmasını önerir. “Beyaz Kadınlar Planı”, istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması ve genç kızlara cinsel eğitim verilmesi üzerine bir klinik oluşturulmasını önerir. “Beyaz Tavuk Planı” polisi sosyal işçi statüsüne sokup beyaz giydirip bisikletle tavuk ve prezervatif dağıtması yönündeydi. Ayrıca polisin silahsızlandırılmasını da içeriyordu. “Beyaz Ev Planı” Amsterdam’ın acil yerleşme sorununun çözülmesine yönelik boş olan evlere gidilip yerleşilmesini öneriyordu. “Beyaz Çocuk Planı” ebeveynliğin beş çift arasında haftalık periyotlarla değiştirilmesini öneriyordu.

Daha sürdürülebilir bir çevre için bisiklet!

En ses getiren ve Hollanda’nın günümüzdeki çevreci duruşunun sebebi olan plana ise “Beyaz Bisiklet Planı.” Planın mimarı Hollandalı tasarımcı ve politik aktivist Luud Schimmelpennink. Daha sürdürülebilir bir çevre yaratmak adına Amsterdam’ın şehir merkezinde herkesin kullanımına açık bir bisiklet alanı olması fikrini öne sürdü. 1965’de Provo, Amsterdam içinde bütün kişisel motorlu araçların durdurulmasına dair planlarını açıkladılar. Şehrin sokaklarının halk için daha güvenli hale getirilmesini, şehir içindeki ulaşımın sadece yürüme, bisiklet ve toplu taşımaya izin vermesi gerektiğini öne sürdüler. Bu önerilerini belediyelere sundular. Önerinin içeriğinde, her yıl için 20 bin beyaz bisiklet alınması ve halkın ücretsiz kullanımına sunulması gerektiğinden bahsettiler. Fakat bu öneri yerel politikacılar tarafından reddedildi.

Provo, bu reddedilmeyi kabul edip vazgeçmedi tabii ki. Kendi imkânlarıyla 50 bisiklet temin edip bunları beyaza boyadıktan sonra halkın kullanabileceği şekilde açık alana bıraktılar. O zamanlar kurallara göre bütün bisikletlerin kilitlenebilir olarak alanlarda bırakılması gerekiyordu. Kilitsiz bırakıldıkları için polis bu bisikletleri toplattı. Provo’ya göre ise halkın kullanımına sunulan bisikletler kilitli olmamalıydı. Çünkü bu beyaz bisikletler, otoriterlerin araçlarının çirkinliği ve süslüğüne karşı basitliği ve sağlıklı yaşamı temsil ediyordu. Polislerden bisikletleri geri alan Provo bu sefer her bisiklete bir numara verdi ve basit bir kilit kombinasyonu yaptı. Tabii ki bazı bisikletler çalındı fakat böylece Beyaz Bisiklet Devrimi başlamış oldu. Kendi dilinde bu devrim “Witte Fietsenplan” olarak geçmektedir.

Provo’nun bu fikri günümüzde çok açık bir hareket gibi gözükse de 1960’larda toplum için radikal, tehdit unsuru ve tehlikeli olarak algılandı.

Provo 1967 Mayıs ayında amaçlarına ulaştıkları gerekçesiyle dağılmıştır. Gruptan dağılanların bir kısmı Kabouter hareketi içinde tekrar birleşirken bir kısmı da politik partiye dönüşmüşlerdir.

Beyaz Bisiklet Hareketinden

HOLLANDA’DA BİSİKLET KÜLTÜRÜ

Hollandalılar neden bisikleti esas ulaşım biçimi olarak seçmiştir?

Bisikletin icadı Hollanda toplumunu tamamen değiştirmiştir. Önce bisiklet kültürünün Hollanda’da nasıl geliştiği ve niye bu kadar yaygın hale geldiği üzerinde duralım. Her şeyden önce, coğrafya çok yardımcı olmuştur. Hollanda büyük ölçüde düzdür. İkincisi, Hollanda’da çok sayıda tarihi şehir merkezi bulunmaktadır, buralara bisikletle gitmek de yolculuk süresi ve park etme açısından daha elverişlidir. Belediyeler, her tren istasyonunun yakınına bisiklet park yerleri kurmuşlardır.

Avrupa’da insan nüfusundan fazla bisiklete sahip olan tek ülke Hollanda’dır: ülkede 17,5 milyon insan ve 22 milyon bisiklet bulunmaktadır. Dolayısıyla bisikletin Hollanda’da bu kadar tutulmasının ilk nedeni pratiktir, ülkenin düz olmasıdır. İkinci neden de yine pratiktir, ülkenin küçük yüz ölçümü ve yoğun nüfusuna ilişkindir. Pek çok Hollanda şehrinin dar sokaklı tarihi merkezi bulunmaktadır. Tarihi şehir merkezlerinde araba kullanmak ve park etmek sorunludur ve bisiklet kullanımı kentsel bölgelerde tıkanıklığı engellemeye yarar.

Bisiklet kullanımı ayrıca trafik kazalarını azaltır. Her ne kadar Hollandalıların trafikte bisiklet kullanma biçimi yabancılara tehlikeli görünse de, Hollanda 100 milyon kilometre yolculuk başına en az ölümlü kaza yaşanan ülkedir.

Bu durumun Hollanda’ya özgü olmasının pek çok nedeni vardır. Tuhaftır ki en yüksek sayıda bisiklet kazası az sayıda bisikletçi olan İtalya’da gerçekleşmektedir. İşte ilginç bir olgu: bisiklet kullanım oranı ne kadar yüksekse, bisiklet kullanmak o kadar güvenlidir. Bunun için en az dört neden sayılabilir: 1) Bisikletçilerin trafikte baskın olması, 2) Bisikletçi sayısı ne kadar yüksekse araba kullanımının o kadar az olması, 3) Hollanda’da araba süren kişilerin yüzde 80’inin haftada en az bir, yüzde 60’ınınsa haftada en az üç kere bisiklet sürüyor olması ve 4) Hükümetin ve belediyelerin bisiklet politikasının desteklenmesinin bisiklet altyapısına daha fazla yatırım yapılmasına yol açması.

Hollanda’da bisiklet kullanımının yaygınlaşmasının en önemli bir diğer nedeni enerji krizi ve çevrecilik hareketidir. Küresel ısınma sürecinin keşfedilmesi ve hava kirliliği hakkında bilinçlenme sürdürülebilir çözümle[1]re duyulan ihtiyacı arttırmıştır. Şehir içinde daha fazla bisiklet kullanımı daha az karbondioksit salınımına ve daha sağlıklı bir çevreye yol açmaktadır. Ancak en pratik neden ekonomiktir. Hollandalılar para israf etmekten nefret ederler ve dünyadaki en pinti insanlar olarak tanınırlar. Avrupa dillerinde “Hollandalı usulü” gibi deyimler olmasına şaşmamak gerek. Ancak Hollanda’da bisiklet için her şey güllük gülistanlık değildir. Ülke bisiklet hırsızlığı konusunda Avrupa’da birincidir. 2017 yılında 800 bin bisiklet çalınmıştır. Belediyelerin her gün kalabalık alanlarda engel yaratan bisikletleri depoya çekmek gibi bir sorunu bulunmaktadır. Yukarıda bahsedildiği gibi Hollanda’nın düz bir alana yayılan yoğun nüfusu bisiklet kullanımını teşvik etmiştir. Okullar hiçbir zaman konutların uzağında yer almaz. Çocukları, küçük yaşlarda anne ve babaları bisikletle okula bırakır ve büyüyünce kendileri okula bisikletle giderler. Hollandalı her çocuk ister kız ister oğlan olsun, ebeveynlerinden patlak lastikleri onarmayı öğrenirler. Günümüzde daha çok internet sitelerinden bilgi almakta veya bisikletlerini profesyonel tamircilere götürmektedirler.

Araba sayısının artması ve otoyolların inşa edilmesiyle Avrupa genelinde bisiklet kullanımından vazgeçilirken, Hollanda’da bisiklet her zaman çocuklarca, kısa mesafe ve şehir içinde yolculuk edenlerce en çok tercih edilen ulaşım biçimi olmuştur. Bisiklet kullanımının yaygın olması devletin bisiklet yolu ağının bakımını ve genişlemesini sürdürmesine yol açmıştır. Bisiklet yolu ağında, özellikle bisikletler için yapılmış alt geçitlerin dahi bulunması önemlidir. Bisiklet sürmenin boş zaman geçirmek için yaygınlaşmasıyla yol ağı daha da genişletilmiş ve bisikletçiler için özellikle tasarlanan sistemleri geliştirilmiştir. Sistem bisiklet kullanımı lehine evrimini sürdürmektedir. Demiryolları duruma ayak uydurarak bisikletlerin trene alınabilmesini sağlamış (bisikletler için tasarlanmış vagon bölümleri oluşturmuş) ve başka bir şehre inen kişilerin bisiklet kiralayabilmesi için düzenlemeler yapmıştır.

‘HOLLANDA NASIL BİR BİSİKLET ÜLKESİ OLDU’ SORUSUNA 10 CEVAP
Mete Gürkan kardeşimiz yazmış:

Hollanda şu anda dünyanın en önemli bisiklet ülkesi. Hollanda’nın bir bisiklet ülkesi haline gelmesinin ise Birinci Dünya Savaşı’ndan itibariyle başlayan, siyasetle ekonomiyle ölümlü kazalarla şekillenen bir hikâyesi var.

Fransa Bisiklet Turu’nun açılış etabı (Grand Depart) ilk kez 1954’te ülke dışında yapılıyordu. İlk adres Amsterdam’dı. Bisiklet dünyasının en büyük organizasyonu Fransa Bisiklet Turu bu yıl ise 4 Temmuz’da, yine Fransa toprakları dışında, Hollanda’da başladı. Altıncı kez Fransa dışında start almış oldu. Hollanda’nın bisikletle ilişkisini bilenler için bu kesinlikle bir sürpriz değil. Avrupa’da kullanımı giderek yaygınlaşan bisikletin, Avrupa’da en çok kullanıldığı iki ülke ise Danimarka ve Hollanda.

Hollanda’nın bir bisiklet ülkesi haline gelmesinin ise bir arka planı var. Bu arka planda ekonomiden siyasete, şehir yaşamından çocuk ölümlerine kadar neredeyse 80 yıla dayanan bir hikâyesi var. İşte 10 maddede, Hollanda’nın bisiklet ülkesi haline gelmesinin kilometretaşları:

1 – 1900’lerin ilk 50 yılında her şey arabalar içindi

Hollanda dünya savaşlarında tarafsız kalmış nadir ülkelerden. 1940’ta ise Almanya bu özelliğine rağmen Hollanda topraklarını işgal ediyor.
Hitler için Hollandalılar da Alman ırkının bir parçası çünkü. Şehirler yıkılıyor, savaş sonrası yeniden kuruluyor. Tabii ki o zamanlar henüz akıllarda bisikletin b’si yok.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 1 Fotoğraf: geheugenvannederland.nl

2 – Halk zenginleşiyor, araba sayısı artıyor

Hollanda İkinci Dünya Savaşı sonrası ise ekonomi politikasıyla çok büyük bir büyüme yaşıyor. Halk zenginleşirken araba kullanımı artıyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 2
Fotoğraf: jlgrealestate.com

3- 50’li yılların sonunda arabalara park yeri yetmiyor

1950’lerin sonunda Hollanda’nın büyük kentlerinin merkezleri araba sayısını kaldıramamaya başlıyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 3 Fotoğraf: flickr.com

4- Parklar yıkılıyor, otoparklara yer açılıyor

Şehirler eskiye göre inşa edilmiş olduğundan, arabalara yer almak için binalar yıkılıyor. Parklar yerine otomobiller için park alanları oluşturuluyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 4
Fotoğraf: bicycledutch.wordpress.com

5- Trafik kazaları binlerce insanın ölümüne neden oluyor

1950 yılında trafik kazalarında bine yakın kişi hayatını kaybediyordu. 1972 yılında ise bu sayı 3 bin kişiye yaklaşıyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 5 Fotoğraf: deanjeliersstraat57inamsterdam.blogspot.com

6- Çocuklar sokakta oynarken bile kaza geçirip ölüyor

1973 yılında hayatını kaybedenlerin büyük bölümü çocuk. Sokakta oynayan çocuklar da bu ölen çocukların arasında.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 6 Fotoğraf: guardian.com

7- Halk sokaklara dökülüyor

Stop de Kindermood (Çocuk Ölümlerini Durdurun) hareketi başlıyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 7 kopya Fotoğraf: lcc.org.uk

8- Petrol kriziyle bisiklete dönüş zorunlu oluyor

1973 yılında Hollanda petrol krizine giriyor. 3 milyon araca sahip Hollanda’da halk benzin bulamaz hale geliyor. Hükümet kemer sıkma politikası gereğince halkın araç kullanımını azaltma yolunda önlemler alıyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 8 Fotoğraf: ibikelondon.blogspot.com

9- Pazar günleri arabalara yasak

Kasım 1973’ten 0cak 1974’e kadar pazar günleri trafiğe çıkmak yasaklanıyor. Halk Pazar günleri mecburen bisiklet gibi araçlara yönelme yoluna gidiyor.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 9
Fotoğraf: inhabitat.com

10- Bisiklet yolları oluşmaya başlıyor

Lahey ve Tilburg bisiklet yoları yapılan ilk şehirler oluyor. Bisiklet yollarının bisiklet kullanımı 3’te 2 oranında artırdığı söyleniyor
Hollanda bisiklet kullanımı açısından dünyada ilklerin altına da imzasını atıyor. Örneğin; 2011’de Hovenring bisiklet kavşağı yapıldı, dünyadaki ilk bisiklet kavşağı idi. Amaç kavşaklarda bisikletlileri korumaktı.

10 maddede Hollanda nasıl bir bisiklet ülkesi oldu 10 Fotoğraf: hovenring.com

Bugün Hollanda bir bisiklet ülkesi. Amsterdam, Utrecht, Gröningen ve Zwolle şehirleri tamamen bisiklet öncelikli. Hollanda’da şu an şehir merkezleri dışında 6 bin kilometre bisiklet yolu var.

İSTANBUL’DA YAŞAYAN BİR HOLLANDALI, BİSİKLET DEVRİMİNİ ANLATIYOR

İstanbul’da yaşayan bir bisiklet sürücüsü olan Hollandalı Rory Nuyenhuis, Hollanda’daki Bisiklet Devrimi’ni Cyclist yazarına şöyle anlattı:

Afbeelding met buiten, fiets Automatisch gegenereerde beschrijving

Türkiye’de yaşadığım süre zarfı içinde bisiklet nadiren hayatımın bir parçası oldu. Türkiye’deki 11 yıllık serüvenimin yalnızca son bir yılında, o da İstanbul’da bisiklet kullanmaya başladım. Araba merkezli bir kültüre sahip İstanbul’da bisiklete binme fikri kulağa çok da mantıklı gelmiyordu, özellikle de buna uygun bir altyapı olmaksızın. Yine de Hollanda bisiklet kültürünün bir temsilcisi olarak elimi taşın altına koymam gerektiğini hissettim.

Ayrıca Hollanda’daki insanların neden bisikleti bu kadar çok hayatlarının merkezi haline getirdiklerini açıklayan Hollanda yapımı ‘Why We Cycle” belgeselini izlemiştim. Bu beni İstanbul’da bisiklete binmeye ikna etti. Sonuç olarak, hava koşulları el verdiği müddetçe, evden işe gidip gelmek üzere bir şehir bisikleti kullandım. Bunun yanında, Felemenkçe’de ‘wielrennen’ [yarış bisikleti] dediğimiz yol bisikletine başladım. “Wielrennen” Felemenkçe’den kelimenin tam anlamıyla tercüme edildiğinde, “tekerlek koşusu” anlamına gelir.

Bu yazımda ise size yarış bisikletlerinden söz etmeyeceğim. Bunun yerine, A noktasından B noktasına gitmenin bir yolu olarak bisiklet sürmekten, bunun Hollanda’da bu kadar popüler olmasının nedenlerinden ve aynı nedenleri İstanbul gibi şehirlerde bulabilme ihtimalinden bahsedeceğim.

Hollanda bisikleti üzerine bazı efsaneleri yıkmak 

Genellikle Türkiye’deki insanların Hollandalı olup da bisiklete bindiğimi gördüğünde, tepkileri üç aşağı beş yukarı şu ritüeli takip ediyor: “Hollandalısın, orada sürmesi kolay tabii, fakat buradaki trafiğe bak, bisiklet sürmek imkansız!” Bu argüman kısmen doğru. Evet, Hollanda muhtemelen dünyanın bisiklet başkenti olarak tanınıyor. Ve ülke şu anda mükemmel bir bisiklet altyapısına sahip. Üstelik bisiklet henüz daha erken yaştaki vatandaşlara tanıtılıyor.

Afbeelding met gras, buiten, lucht, fiets Automatisch gegenereerde beschrijving

Tüm bunlara ek olarak, Hollanda şehirlerinin çoğunda bisiklet yolları şeritlerle ayrılmıştır, bu da bisiklet sürmeyi çok daha güvenli hale getirir. Bisikletçilerin arabalara göre öncelikli olduğu ve arabaların misafir olarak görüldüğü yollar bile var. Bisiklet sürmek o kadar popüler ki, Amsterdam’ı ziyaret eden masum turistler için bisiklet trafiğinde yol almak göz korkutucu bir görev haline dönüşebiliyor.

Ancak vaziyet her zaman bu kadar iç açıcı değildi. 1950’lerde ve 1960’larda araba, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra daha uygun fiyatlı bir hale geldiğinden, Hollanda’daki en popüler ulaşım aracına evirildi. Sonuç olarak şehirler, araçların ihtiyaçlarına yanıt verebilecek şekilde planlandı.

Eski dönemlerde ise Amsterdam’da çekilmiş fotoğraflara bir bakın, resimlerde bugünkü İstanbul’u göreceksiniz. Her yerde park edilmiş arabalar, her yerde trafik sıkışıklığı, bisikletçiler ve yayalar için yeterli alan eksikliği… Şehir planlaması ise A’dan B’ye arabaları mümkün olduğunca çabuk götürmeye odaklanıyor. Kısacası: İnsanlar için değil, arabalar için tasarlanmış bir şehir.

Peki bu durum nasıl değişti?

Bir savaş alanı olarak kamusal alan

Amsterdam’daki reform kamuoyu ile başladı. Anne ve babalar trafik kazalarında çocuklarının öldürüldüğünü gördüler. Bu, “Kind de kindermoord”, “Çocuk ölümlerini durdur” adında bir sivil hareket başlattı. Bu hareket, bisiklet altyapısına daha fazla hareket alanı sağlamak adına, kamusal alanın yeniden tasarlanmasını öngörüyordu.

Bu yeni tasarlanacak altyapı, çocukların okula güvenli ve bağımsız bir şekilde gitmesine izin vermeliydi. Hollandalı çocukların güvenli ve bağımsız şekilde hareket edilmesini öncelik almak, mevcut Hollanda bisiklet altyapısının ilk temel dayanağıdır. Ancak bu tüm hikayeyi bize anlatmıyor.

Bununla birlikte, uygun bisiklet altyapısının geliştirilmesine ve bunun sonucunda kamusal alanın yeniden tasarlanmasına odaklanmak beraberinde bazı sonuçları getirdi. Bu, şehirlerdeki alanın sınırlı olmasıyla ilintili bir durumdu. Yayalar ve bisikletliler için daha fazla alan yaratılması, beraberinde bazı şeylerden vazgeçilmesi anlamına geliyordu. Amsterdam özelinde vazgeçilecek olan arabalardı. Kamusal alanı yeniden tanımlamakla birlikte, Amsterdam şehri, şehir içindeki otomobil kullanımını özendirmeyecek bir hale getirdi.

Tüm bunlar, örneğin park yerlerini azaltarak, saatlik park ücretini artırarak ve yahut otomobillerin misafir olarak görüldüğü sokaklar tasarlayarak yapıldı. Hollanda’nın bisikletli başarı öyküsünün ikinci temeli, şehir yetkilileri tarafından arabadan bisiklete dönüşümü sağlamak için cesur ve tutarlı bir politika uygulanmasıdır. Zira saatlik araba park ücreti 7,50 Euro olduğunda, birçok kişinin bu bedeli ödemek istemeyeceği aşikardır.

Son kilometre çözümü 

Elbette ki her yere bisikletle ulaşmak olanaksız. Bazen mesafeler çok fazla gelir, hava durumu elverişsizdir yahut arazi bisiklet kullanımına uygun olmayabilir. Hollanda’nın büyük bölümü düzlük olsa da rüzgar ve fırtına bisiklet kullanımını olumsuz etkileyebilir. Bu koşullar, dik bir kısa tepenin zirvesine çıkmanızı olanaksız hale getirebilecek kadar güçlü kafa rüzgarlarına neden olur. En azından dik tepeler çıkamasanız dahi inmenize imkan verir.

Bu nedenle, bisikletle seyahat etmek her zaman uygun olmadığından, üçüncü bir ihtimal devreye şüphesiz girecektir, ancak bisikletin bekası için üçüncü yöntem çok önemlidir. Bu, bisikletin diğer ulaşım araçlarıyla olan entegrasyonudur. Hollanda’da bisiklet-tren bağlantısı son derece sağlıklı gelişmiştir. İnsanların evlerinden bisikletle ayrılmalarına, tren istasyonuna kadar bisiklet sürmelerine, bisikletlerini o noktalarda park etmelerine ve trenle yolculuklarına devam etmelerine olanak tanır.

Afbeelding met rij, buiten, lucht, geparkeerd Automatisch gegenereerde beschrijving

Gidecekleri yerlere vardıktan sonra bisiklet kiralayabilir ve seyahatlerinin son kilometresini bu şekilde tamamlayabilirler. Sadece birkaç ay önce, Utrecht şehrinde en büyük bisiklet garajı açıldı. Bu garajda 12.500 bisiklet için yer var. Bu sayede birçok kişinin bisiklet-tren kombinasyonunu kullanmasına olanak tanınıyor.

Bisikletin diğer faydaları 

Daha fazla bisikletçiye binaen araç trafiğinin azalmasının başka faydaları da vardır. Temiz bir hava (belki elektrikli otomobiller de çevre kirliliğine sebep olmuyor ama kamusal alan problemine de çözüm getirmiyor), daha sağlıklı yurttaşlar (bu da daha az sağlık harcaması demek) ve daha ucuz altyapı bakım masrafı (bir bisiklet yolunun bakım maliyeti, bir arabanın bakımından önemli ölçüde daha azdır) olduğunu düşünün. Yine de bisiklet kullanımının bir artısının altını çizmek istiyorum.

Daha önce de söylediğim gibi, bisiklet için verilen mücadele çoğunlukla kentsel alan savaşıdır. Bir bisiklet araba kadar yer kaplamadığından, geri kazanılan kamusal alan başka amaçlar için de kullanılabilir. Şehirler için bu özellikle iklim değişikliği ışığında önemlidir. İklim değişikliği nedeniyle, özellikle yaz aylarında sıcaklıklar artar.

Şehirlerde daha fazla olan beton ve asfalt ısıyı koruduğundan kentlerde bu sorun daha da fazladır. Bu sebepten ötürü, araçtan geri kazanılan kentsel alan ve araç altyapısı, şehirlerde mümkün olduğunca fazla yeşil alan oluşturmak için kullanılmalıdır. Çünkü ağaçlar, parklar ve yeşil alanlar serin şehirler yaratır.

Türkiye özelinde araçlardan geri kazanılan alanın yeşil alanlara dönüştürülmesi, depremler sırasında güvenli toplanma merkezleri yaratılması açısından ekstra avantajlıdır.

Ayrıca, Hollanda da bisikletle ilgili tüm sorunlarını tam olarak çözebilmiş değil. Yıllar sonra ilk kez trafik kazalarının oranı tekrar yükselişte. Bu kısmen, e-bisikletin Hollanda halkının hayatına iyiden iyiye girmesinden kaynaklanıyor. Hollanda’daki e-bisikletler genellikle yaşlılar tarafından satın alınır ve 25 ila 30 km/s hıza kadar ulaşır. Yaşlı kullanıcılar böylesi bir hızda bisikletlerinin hakimiyetini her zaman sağlayamayabilir, özellikle de trafik yoğunluğunun fazla olduğu kalabalık şehirlerde.

Afbeelding met buiten, boom, fiets, gras Automatisch gegenereerde beschrijving

Aynı zamanda çocuklarını okuldan araçlarıyla alan ebeveyn sayısı da artışta. Bu durum, güvenliği azaltan ve okullarda araba kullanımını artıran bir kısır döngüye dönüşüyor. Bu, her yaş grubunun bisiklet kullanımını teşvik etmek için sağlam bisiklet altyapısının ve bisikletlerin otomobillere göre önceliklendirilmesinin önemini bir kez daha vurguluyor. Üstelik Amsterdam’a gittiyseniz, muhtemelen bisiklet trafiğinde yaşayan anarşiyi fark etmişsinizdir.

Bu, diğer trafik kullanıcıları, özellikle yayalar arasında gerginliklere neden olabiliyor. Ama bence Hollanda ve onun bisiklet evriminin gücü, iyi bir diyalog içinde, şehrin vatandaşlarının yararına tartışılabilir ve çözülebilir, kısa vadede popüler olmayan, ancak uzun vadede somut ve olumlu etkileri olan kararları alma ve savunma cesaretine sahip olmasından geliyor.”

Hollanda’da bisiklet yaşam biçimi

“Bisikletler diyarı” Hollanda’da, günlük hayatın parçası bisiklet, 7’den 70’e herkes tarafından kullanılıyor. Yaklaşık 23 milyon bisikletin ve 35 bin kilometrelik bisiklet yolunun bulunduğu ülkede, bisikletle yılda yaklaşık 15 milyar kilometre yol katediliyor

Hollanda nasıl bisiklet ülkesi oldu? Bisikleti kadınlar erkeklere göre yüzde 80 daha fazla tercih ediyor. Kadınlar bisikleti yılda 180 milyon, erkekler ise 100 milyon kez kullanıyor.Her yıl yaklaşık 1 milyon yeni bisikletin satıldığı ülkede, ikinci el bisikletlere de yoğun talep var. Nitekim küçük yaşlardan itibaren bisiklet kullanmasını öğrenen halkın büyük çoğunluğu ikinci el bisiklet kullanıyor.

  Hollanda nasıl bisiklet ülkesi oldu? Hollanda’da, 1970’te araba kullanımıyla trafik kazalarının artması sonucu protestolar ve güvenli bisiklet sürebilme isteğine yönelik gösterilerle bisiklet yolları yapılmaya başlandı. Hollanda nasıl bisiklet ülkesi oldu?

Dünyanın çevresinin genişliğine yaklaşan, 35 bin kilometrelik bisiklet yolunun bulunduğu ülkede, bisikletle kişi başı yılda ortalama 888 kilometre, ülke genelinde ise yılda yaklaşık 15 milyar kilometre katediliyor.

  Hollanda nasıl bisiklet ülkesi oldu? Avrupa’da Danimarka ile bisikletin en çok kullanıldığı Hollanda’da, ülkeye sonradan gelenler için bisiklet kurs imkanı da sunuluyor. Hollanda nasıl bisiklet ülkesi oldu? Kanalların, ağaçların ve duvarların kenarlarına da park edilen bisikletler en fazla başkent Amsterdam, Utrecht ve Groningen kentlerinde kullanılıyor. Hollanda nasıl bisiklet ülkesi oldu? Paylaşımlı bisiklet uygulamasının aktif olduğu ülkede yaygın bisiklet kiralama sistemi de özellikle turistler tarafından tercih ediliyor.

Hollanda’daki İnanılmaz Bisiklet Kuralları!

Bisiklet deyince, akla ilk gelen şeylerden birisi Hollanda olur. Hollanda, bisikletler ülkesi haline gelmiştir. Öyleki, ülke nüfusundan daha fazla bisiklet bulunmaktadır. Eğer Hollanda’da bisikletlerin nasıl bu kadar popüler hale geldiğini merak ediyorsanız, bu yazımızdan sonra yayınlayacağımız yazıyı okuyabilirsiniz. Hadi o zaman bisiklet kurallarına göz atalım..

Afbeelding met tekst, fiets, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving 

 Hollanda Bisiklet Kuralları

1. Yükümlülük Kuralı

Bir motorlu sürücü, mücbir bir sebeb olmadı taktirde, bisikletle olan kazasından kısmen sorumludur. Ancak, bu mucbir sebepleri kanıtlamak neredeyse imkansızdır. Motorlu taşıt sürücüsü, bisikletçiye ve/veya bisiklete verdiği hasardan yaklaşık olarak yüzde 50’sinden sorumlu tutulmaktadır. Hele motorlu taşıt, 14 yaşındaki bisiklet sürücüsüne çarpması durumunda, oluşacak hasardan yüzde yüz sorumlulardır. Yani, 14 yaşının altındaki bir çocuğa çarpmanız durumunda, yüzde yüz siz suçlu olmaktasınız.

2. Bisiklet İçin Mecburi Gereksinimler

  1. Bir bisiklet zili, kornası,

  2. Yeteri kadar aydınlatan bir fener, [Beyaz veya sarı renkli olmalıdır.]

  3. Kırmızı reflektör, [Bisikletin arkasına.]

  4. Tekerleklerde sarı veya beyaz renkli reflektörler,

  5. Pedallarda 4 sarı reflöktör.

3. Çocuk

Sadece, 8 yaşından küçük çocuklar bisikletin arkasına [koltuk olma şartı ile] oturabilir.

4. Çift Halinde Sürmek

Bisikletler, tıpkı arabalar gibi yan yana sürebilirler. Ancak bu durum, başkalarını rahatsız etmemelidir.

5. Park etme

Bisikletler, kaldırıma veya yol kenarına park edebilmektedirler.

6. Bisiklet İçin Trafik Kuralları

  • Eğer bisikletçiler için sağ dönüş tabelası varsa, bisiklet sürücüleri kırmızı veya sarı ışıktada geçme hakkına sahiptir.

  • Bisiklet kullanırkende, araba gibi sinyal vermelisiniz. Hangi yöne doğru dönecekseniz, elinizi veya parmağınızı arkadaki taşıtların görebileceği bir şekilde uzatmalısınız.

  • Trafikte öncelik ise, yolda bulunan uçların sivri kısmı nereye bakıyorsa, o kişi durmalı ve diğer kişinin geçmesini beklemelidir. Ancak bu sivri uçlar bulunmuyorsa, sürücü sağdaki taşıta / araca yol vermelidir. Bu durumda, eğer bir taşıt soldan geliyorsa, öncelik sizindir. Ancak bu durum trafik ışıklarının, tabelalarının veya sivri uçların bulunmadığı yollar için geçerlidir. Ayrıca, toprak yol üzerindeki sürücüler, asfalt yollardaki sürücülere öncelik vermelidirler, sürücüler tramvaylara öncelik vermelidirler.

  • Döner kavşak kurallı ise, çoğu belediyeye göre değişmektedir. Geçerli kurallar işaretlerle ve özellikle köpekbalığı dişleriyle [sivri uçlar] belirtilmiştir. Bisiklet sürücüleri her zaman köpek balığı dişlerine, yani sivri uçlara dikkat etmelilerdir. Ayrıca kavşaklarda yön belirtmek, [sinyal vermek] son derece önemlidir

Hollandalılar gibi Türkler de bisikletli olacak

Türkler’e bisiklet kursları başladı. Bisiklet Bankası da yolda…

‘Bisiklet kullan, sağlıklı kal’ projesine büyük ilgi var.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Bisiklet (6).JPG

ROTTERDAM,- Hollanda’da bisiklet sürümünün, sağlıklı yaşam için şart olduğu bir gerçek. Bisiklet sürümünün, tabii ki trafik sorununun çözümünde de büyük bir rolü var.
Bu gerçekleri göz önünde tutan Rotterdam Belediyesi, Hollanda Bisiklet Federasyonu, Rotterdam Trafik Kurumu ve Sezer Danışmanlık Bürosu ile birlikte, bisiklet kullanımını teşvik etmek için harekete geçti. Hollanda’da var olan ve fakirlere yardım yapan Gıda Bankası ve Giysi Bankası’ndan sonra, şimdi de Bisiklet Bankası kurmak için harekete geçen bu kuruluşlar, bisiklet sürmesini bilmeyenler için kurslara başladılar bile…

Çoğunluğunu yabancıların oluşturduğu Rotterdam’ın güney bölgesinde ikamet edenlere, bisiklet sürmeyi teşvik için başlatılan çalışmaların imza gününe katılan kurum temsilcileri, bu projeyi hayata geçirdiler.

Rotterdam’daki Het Klooster Salonu’nda yapılan etkinliğe, bisiklet sporunda defalarca Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu olan Hollandalı Leontín van Moorsel, Fejenoord Belediye Başkanı Fatih Elbay, LAPON Başkanı Arif Yakışır, Crooswıjk Belediye Meclis Üyesi Oktay Ünlü, Rotterdam Belediyesi yetkilileri, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve siyasetçiler katıldı.

Toplantıda, Sezer Danışmanlık Bürosu adna bir konuşma yapan Cemile Sezer şunları söyledi:

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Bisiklet (3).JPG

”Geçtiğimiz yıl Rotterdam Belediyesi, Hollanda Bisiklet Federasyonu ve Fietsen op Zuid Kurumu ile ortaklaşa başlattıgımız proje çerçevesinde, bisiklet kursları organize edilmişti. 250 kişi kursu başarıyla bitirdi. Bu gün burada bu kursiyerlerimizin sertifakalarını da veriyoruz.
Çok sayıda Türk’ün de ikamet ettigi Rotterdam’ın güneyindeki vatandaşlarımız arasında, bisiklet kullanımı Hollandalılar’a göre oldukça düşük. ‘Bisiklet kullan, trafiğe ve çevreye katkın olsun’ adlı bu çalışma ile, göçmenler arasında bisiklet kullanmayı artırmayı hedefliyoruz. Bunun için 8 kurumun inisiyatifiyle Bisiklet Bankası ( Fietsenbank ) oluşturduk. Rotterdam’da çok sayıda göçmen ikamet etmektedir. Göçmenler arasındaki bisiklet kullanımını yükseltmek ve teşvik etmek için Roterdam’ın değişik mahallelerinde bisiklet kursları organize ettik. Bisiklet Bankası vasıtasıyla dar gelirli ailelerin çocuklarını ve kendilerini çok cüzi bir fiyata bisiklet sahibi yapmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda da katılımcı kurumlar ile birlikte çalışmalarımız devam etmektedir. 10 hafta sürecek olan kurslar sonunda , başarılı olan kursiyerler sertifikalarını alacaklardır. Kurslara katılım ücretsizdir.
Ayrıca kurslarda bizlerle çalışacak olan arkadaşlara ihtiyacımız olacaktır. Bisiklet kullanmasını bilen arkadaşlar 3 haftalık bir kurs sonunda uzman eğitici belgelerini alacaklardır. Bu arkadaşlara kurstan sonra bir ödeme yapacagız. Bizlerle çalışmak isteyen arkadaşlar telefon edebilir veya mail atabilirler.”

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Bisiklet (5).JPGEtkinlik sonunda yapılan çekilişte, Suouad Mohammed adlı bayana bir bisiklet hediye edildi.
Kayıt veya daha fazla bilgi için başvurulacak adres:
06- 412 62 691 – 010 477 27 27 saida@sezer.nl

TÜRKİYE’DE DURUM NEDİR?

Afbeelding met tekst, buiten, lucht, boom Automatisch gegenereerde beschrijving

Tanzer Kantık kardeşimiz, ‘Fosforlu yelek bizi ölümden kurtarabilir mi? Başlığı ile şunları yazmış:’

16 Ağustos 2022 salı günü Resmi Gazete’de ‘Karayolları Trafik Yönetmeliği’nde değişiklik yapılmasına dair bir yönetmelik yayınlandı. Yayınlanan yönetmelik değişikliğine göre, bundan sonra bisiklet binenler zorunlu olarak kask takacak ve gece sürüşlerinde yansıtıcı yelek vb kıyafet giymek zorunda olacak. Burada yelek yanında zikredilen “vb” kavramına değişiklikte bir açıklık getirilmemiş. Örneğin yansıtıcı şeritleri olan bir tshirt, mont ya da rüzgârlık bu kapsama girer mi? Ayrıca performans amaçlı sürüşlerde kullanılan ayakkabıların çoğunda yansıtıcı şeritler bulunmakta, bu sürüşlerin olmazsa olmazı vücuda yapışan forma ve taytlarda da benzeri şeritler buna dâhil mi? Bilemiyoruz. Bu durum, denetim yapacak ilgili birimlerin eliyle standart dışı uygulamaların ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Öte yandan bu değişikliğin yapılacağı, 2021 yılı Mart ayında yayınlanan Karayolları Trafik Güvenliği Eylem Planı’nda yer almaktaydı. Buna göre 2022 yılının sonunda bisiklet kullananlara reflektif yelek ve kask takma zorunluluğu getirileceği yazıyordu. Ancak geçtiğimiz Mart ayında sosyal medya üzerinden yaptığım uyarılar bisiklet toplulukları ve STK’ları tarafından çok da önemsenmedi.

Kask konusunu bu yazının değerlendirmelerinin dışında tutuyorum. Çünkü kanunen bir zorunluluk olmasa bile bisiklet kullanıcıları içerisinde araç çarpmaları haricinde çevre şartlarına bağlı örneğin mazgal, yaya, bozuk yol vb etkenler sebebiyle oluşacak düşmelerde, kaskın koruyuculuğu konusunda fikir ve uygulama birliği bulunmakta. Zorunlu olmasa da kask kullanımı Türkiye’de yaygındı zaten. O sebeple konuyu görünürlük ve görünürlüğe katkı sağlayacak ve bisiklet ölümlerini azaltacak ümidi ile yönetmeliğe eklenen yansıtıcı şerits    leri olan yelek üzerinden ilerleteceğim.

Sebep gerçekte ne?

Öncelikle sorunun bisikletlilerin sürüş güvenliğinin çok daha genelinde herkes için yol güvenliği olduğunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü bisikletlilerin ölümüne neden olan otomobil çarpmalarına baktığımızda çoğunlukla otomobil sürücülerinin hız sınırlarını aştığını, alkollü şekilde direksiyon başına geçtiğini görmekteyiz. Bu davranışların aynı zamanda Türkiye’de yayaların da ölümüne sebep olan davranışlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bisikletli veya yaya, otomobillerin ölüme neden olmasının ortak bir sebebi var.

TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2021 yılında ölümlü yaralanmalı trafik kazasına neden olan toplam 224 bin 418 kusura bakıldığında kusurların %87,1’inin sürücü, %8,2’sinin yaya, %2,6’sının taşıt, %1,8’inin yolcu ve %0,4’ünün yol kaynaklı olduğu görüldü.

Afbeelding met tekst, buiten, weg, teken Automatisch gegenereerde beschrijving

Yani burada temel sebep otomobil sürücüleri. Otomobil sürücülerinin temel hataları ile ilgili yayınlanan tüm istatistikler ve raporlar sürücü kaynaklı kazaların başlıca nedenlerini şu şekilde sıralamakta;

•          Aracı alkollü kullanmak

•          Sürüş sırasına aşırı hız yapmak

•          Trafik kurallarına uymamak

•          Yayalara geçiş hakkı tanımamak

•          Yol ve hava durumuna karşıtedbir almamak

•          Trafikte aracı dikkatsiz şekilde kullanmak

Görüldüğü üzere dikkat eksikliğini gidermeye, bisikletlileri dikkatsiz sürücüler karşısında fark edilir hale getirmeye yarayacak yansıtıcı kıyafet tercihi, kaza nedenlerinin en sonunda yer alan “dikkat eksikliği” maddesinin alanında bulunmakta. Bisikletlilerin de yayaların da ölümü ve ağır yaralanması ile sonuçlanan çarpmaların asıl nedenleri çok daha başka.

Artık sebebin aslında ne olduğuna hemfikir isek gelin Avrupa ülkelerinde bu sorunun çözümüne dair alınan önlemler ve izlenen stratejiler neler onlara bakalım.

Vision Zero

Vision Zero, 1977 yılında ilk kez İsveç tarafından ortaya konulan, kent içinde trafik çarpışmaları sonucu ölen insan sayısını sıfıra indirmeyi amaçlayan strateji ve aksiyon planının adıdır. Bu plan ilerleyen zamanlarda Avrupa kentlerinin dâhil olduğu bir network haline gelerek hemen hemen tüm Avrupa kentleri tarafından benimsenmiş ve yıldan yıla konulan hedefler doğrultusunda hayata geçirilmektedir. Hayata geçirilen en önemli uygulamalar şehir içindeki hız sınırlarının daha aşağı çekilmesi, yayalaştırma politikaları ile kent içinde yayalara ve bisikletlilere daha güvenli alanlar oluşturmaktır diyebiliriz. Planın içerisindeki iki önemli prensibe bu noktada dikkat çekmek isterim. Vision Zero’nun manifestosunda özetle şunlar dile getirilmekte;

“İnsanlar hata yapabilir. Kent içindeki yayalar, bisikletliler, otomobil sürücüleri ve hareket halindeki diğer tüm unsurlar için çarpışma riskinin sıfıra yakın hale getirilmesi gerekmektedir. Yaptığı bir hata sonucu hiçbir unsur mağdur duruma gelmemeli ve insan hayatı yitirilmemelidir. Nasıl ki insanların iş hayatında yaptıkları hatalar sonucunda ölmeleri kabul edilemez ve iş güvenliği standartları belli ise bu konuya da aynı şekilde yaklaşmak gerekmektedir.  Bu sebeple insanları hataya zorlayan yol şartları bu vizyon ile yeniden ele alınmalı kent içi hız sınırları insan bedeninin çarpma esnasında kaldırabileceği güç sınırının altına düşürülmelidir.”

Buradaki prensibin doğruluğuna hiç kimsenin katılmaması mümkün değil elbette. Özetle plan otomobil sürücüsüne hata yaptırabilecek yol geometrisi vb fiziki unsurların ortadan kaldırılmasını, otomobil sürücüleri, yayalar, bisikletliler bir hata yapsa bile bunun bedelinin ölüm olmasının asla kabul edilemeyeceğini, o sebeple kent içi hız sınırlarının bir otomobil yaya veya bisikletliye çarpsa bile onun canına mal olmayacak seviyelere çekilmesi gerektiğini belirtiyor.

Vision Zero planının şehirlerde hız sınırlarının düşürülmesi tezi de otomobillerin yayalara çarptığı hızlar üzerinden yaşanan ölüm oranlarının ne olduğuna dayanıyor. Buna göre İngiltere’nin Vision Zero planında yazdığı şekliyle araçların maksimum hızının 20mph’ye (30km/s) düşürülmesi, karayolu kazalarında %42’lik bir azalma göstermektedir. Çünkü planı uygulayan İngiltere’nin Mayıs 2019 itibariyle %52’sinin 30km/s hız sınırının olduğu sokaklarda yaşadığı, merkez Londra’daki 13 ilçede yaşayan 3,2 milyon kişinin %82’sinin de 30km/s hız sınırı olan alanlarda yaşadığı biliniyor.

Vision Zero planında yayınlanan rapora göre ise yayaların %10’u 30km/s hızla seyreden bir araç çarptığında ölürken, bu oran 50km/s ile giden araçlarda %50, 65km/s ile giden araçlarda %80 ve 80km/s üzerindeki hızlarda yaklaşık %100’dür.

ECF Vizyonu

Gelin şimdi de meselenin Avrupa’da bu işin uzmanları tarafından nasıl değerlendirildiğine bakalım. ECF (European Cyclists’ Federation) yani Avrupa Bisikletliler Federasyonu sitesinde yer alan “What We Do” (Ne Yapıyoruz?) menüsü altındaki “Road Safety” (Yol Güvenliği) kısmında bisikletliler için yol güvenliğinin nasıl sağlanacağına dair şu politika prensiplerini ortaya koymakta.

“Güvenlik hakkı temel bir insan hakkıdır. Bisiklet kullanımının artması için trafikte güvenlik hissi yaratmak çok önemlidir. Sadece güvenli bir atmosfer yaratmanın yanı sıra, acil güvenlik konularını ele almak için gerçek çabalar gösterilmelidir. Trafiği sakinleştirmek ve hızları azaltmak, sokak güvenliğinde gerçek bir iyileşme sağlamanın anahtarıdır.

Farklı hızlarda bir araba çarptığında ölüm olasılığı da tahmin edilmiştir;

•          65km/s hızla çarpıldığında, yayaların yüzde 90’ı ölecek,

•          50km/s hızla çarpıldığında,yayaların yüzde 20’si ölecek

•          30km/s hızla çarpıldığında, yayaların yüzde 3’ü ölecek.

Bir yaya ile motorlu taşıtın 30 km/s hızla çarpışması, bir binanın birinci kat penceresinden düşmeye benzetilebilir. Bir yaya ile bir motorlu taşıtın 50 km/s hızla çarpışması, bir binanın üçüncü kat penceresinden düşmeye benzetilebilir. Basitçe söylemek gerekirse, trafiği sakinleştirmek hayat kurtarır.

Kentsel alanlarda motorlu taşıtların hızlarını azaltmak, daha fazla insanın bisiklet kullanmasını sağlamak için çok önemlidir. Bu sadece gerçek tehlikeyi azaltmakla kalmaz, aynı zamanda acemi veya bisiklete binmek isteyenlerin hissettiği algılanan tehlikeyi de azaltır.”

Görüyoruz ki ECF de bisikletliler ve yayalar için yol güvenliğinin arttırılmasının temelinde hız limitlerinin düşürülmesi gerektiğini düşünüyor ve tüm dünyada bunun için çalışıyor. ECF’in politikaları doğrultusunda ECF’e kayıtlı bisikletli sivil toplum kuruluşlarının da bu doğrultuda çalışması gerekiyor.

Hollanda örneği ve temel yanılgı 

Hollanda’daki bisikletli ulaşım habitatı, bisikletliler arasında oldukça ünlüdür. Kentlerinde bisikletlileri önceleyen Hollanda’nın bu noktaya gelişine dair çeşitli tevatür ve rivayetler duyabilirsiniz. Örneğin “Hollanda da bu noktaya gelene kadar bir sürü bisikletli hayatını kaybetti.” tezine bile rastlayabilirsiniz. Çizilen tablo öyle bir hal alır ve zannedersiniz ki Hollandalılar kasklarla ve reflektörlü yeleklerle bisiklete binerdi önceden. Sonra mücadele ettiler ve kazandılar. Şimdi kask ve yeleğe gerek kalmadı. Maalesef halen bunları ancak acı acı gülümseyerek okuyabiliyoruz. Oysa bu derginin sayfalarında defalarca dile getirdiğim gibi mesele hiç de öyle değil. Bir kez daha anlatmanın hiçbir zararı yok. 3 temel etkeni yeniden hatırlatalım.

1 )1968 yılında kurulmuş ve henüz dört yıllık bir gazete olan De Tijd’te, 1972 Eylül ayında bir makale kaleme alındı. Makale otomobil çarpması sonucu ölen bir çocuğun haberini verirken onun haricinde otomobiller sebebi ile yolda ölen veya yaralanan birçok çocuğun hikâyesinden de bahsediyordu. Sadece 1971 yılında Hollanda’da otomobil çarpması sonucu yaşanan 3.300 kaybın 400’ü 0-14 yaş aralığındaki çocuklardı ve aslında bir makaleye sığmayacak kadar mağdur ve hikâye vardı. Sonrasında sokağa çıkan anneler babalar ve hatta çocuklar, otomobillerin kenti bu derece ele geçirmiş ve ölüm saçıyor olmasına karşı bir hareket başlattılar. Hareketin adı “Stop de Kindermooord” tu, yani “Çocuk Ölümlerini Durdurun.” Ölen çocuklar bisiklet üzerinde iken değil yaya halde sokakta bulunurken ölüyordu.

2) Bugünkü gibi olmasa da Hollanda’da çok öncelerden beri 1920’li ve 30’lu yıllarda bisiklet yolları vardı. Hatta aslında o zamanlar buna gerek de yoktu. Çünkü trafikteki otomobil sayısı çok azdı. 2.Dünya Savaşı’ndan sonra her şey değişti. Savaş boyunca büyük yıkım yaşayan Hollandalılar ülkelerini yeniden inşa etmek durumunda kaldılar ve hızla zenginleşmeye başladılar. 1948 yılından 1960 yılına kadar ortalama gelir %44 arttı. 1970 yılına geldiğimizde ise bu artış %222 oldu. İnsanlar daha pahalı şeyler alabilir hale geldiler ve bu durum 1957 yılından itibaren sokaklarda daha fazla otomobil olmasına sebep oldu. Şehirler otomobillere göre tasarlanmadığı için dar sokaklar dar yollar bu araç artış sayısına dayanamayınca birçok bina araçlara yer açmak için yıkıldı ve otomobillere park edecek alan yaratmak için birçok bisiklet yolu o dönemde kaldırıldı. Kent meydanları büyük otoparklar haline dönüştü ve bu durum otomobiller için daha geniş yollar yapılmasına neden oldu.  1957 yılında bir Hollandalının otomobil ile günlük kat ettiği ortalama mesafe 3.9 km iken bu rakam 1975 yılına gelindiğinde 23.2 km ye çıktı.

3) 1973 yılına geldiğimizde tüm dünyada olduğu gibi Mısır İsrail savaşı nedeniyle petrol üreten OPEC üyesi Müslüman ülkeler İsrail’e destek veren ülkelere petrol satmama kararı aldı. Bu sebeple ülkede petrol krizi baş gösterdi. O zamanın Hollanda Başbakanı ülkeye seslenerek bu durumun halkın yaşam tarzını değiştireceğini söyledi. İnsanlara, fosil yakıtlara bağlı olan enerji biçimlerine daha az ihtiyaç duyacakları bir kent hayatına geçmeleri gerektiğini belirtti.  Bu nedenle insanlar enerjiye daha az bağımlı bir yaşam tarzı geliştirmek zorunda kaldılar. Yaşam standartlarını düşürmeden bunun mümkün olabileceğini gören Hollandalıların bu ekonomik mecburiyeti,  bisiklet kullanımının yaygınlaşması isteği ve güvenli bisiklet ve yaya alanları talebi ile örtüşmüş oldu. Petrol sarfiyatını önlemek için başlatılan “Arabasız Pazar Günleri” insanlara arabasız şehirlerin nasıl göründüğünü yeniden hatırlattı. Bu dönemde her Pazar günü şehir merkezindeki birçok yol araç girişine kapatıldı. İlerleyen zamanlarda bu kapatılan yollar kalıcı olarak yayalaştırıldı. Buna rağmen protestolar devam etti. Bu eylemler boyunca insanları toplu taşıma ve ulaşım hakkındaki fikirleri değişti. Bu çalışmalar ilk olarak Tillburg ve Hague şehirlerinde yapıldı. Geçmişe dönüp bakıldığında bu eylemler ve yayalaştırılan yollar modern bisikletli ulaşım altyapısının temeli olarak kabul edilir. Böylelikle bisiklet kullanımında çok yüksek artış yaşandı. Hague’de yıllar geçtikçe %30 ila %60 arasında, Tillburg’da ise %74. Böylece “Sen yap, onlar gelecektir” prensibinin doğruluğu yıllar önce Hollanda’da kanıtlanmış oldu.

Görüldüğü üzere bir bisiklet ülkesi olan Hollanda’nın bugün geldiği noktada bisiklet meselesinde çok yaya ve güvenli yol meselesi bulunmakta. Çocuklar için oyun oynanabilir sokaklar ve çocukların otomobiller tarafından çarpılarak ölmemesi amaçlanarak çıkılan yolun sonunda bisikletliler için de uygun atmosfer yaratılmış oldu.

Bisiklete otomobil  direksiyonundan bakmak

Afbeelding met gras, boom, buiten, plant Automatisch gegenereerde beschrijving

Ülkemize geldiğimizde otomobil haricindeki tüm yol unsurları (yaya ve bisikletliler) ile ilgili çarpık ve otomobil odaklı bakış açısında sahip merkezi hükümet geçtiğimiz günlerde yayalara bile gece gezerken fosforlu yelek giymesini hatta yanında ışık taşımasını önerdi. Bu bakış açısı bisikletin selesi üzerinden değildir. Bisikletin selesi üzerinden bakanlar otomobillerin aşırı süratli, sürücülerin defalarca kural ihlali yaptığını zaten görebiliyor. Oysa meseleye otomobil direksiyonundan bakanlar (bazı bisikletliler de dâhil) konuyu yapılan değişiklik üzerinden okuyor. Otomobil haricinde her yol unsuruna bir şey giydirmek, ışık takmak, fosfora boyamak (yoldaki direkler için bile) sorunu çözmüyor. Aşırı sürat yapan otomobil sürücüleri alkolün de etkisiyle yayalara, bisikletlilere ve hatta her yeri reflektör ile kaplanmış fiziki yol engellerine bile çarpmakta ya kendileri hasar görmekte ya da çarptıkları yaya ve bisikletlileri öldürmekte. Oysa trafikte öncelik hiyerarşisi çağdaş ülkelerde en korunmasızı öne alarak yapılır. Sosyal medyada, sürüşlerde ve Critical Mass eylemlerinde  “Kaportamız Bedenimiz” diyen bisikletli arkadaşlarımız bu korunmasızlığın gereğinin trafikte öncelik ve pozitif ayrımcılıkla korunma ihtiyacı olduğunu her fırsatta dile getirmeli. Bunu yaparken sadece bisikletliler için değil bunun kentte yaşayan herkesi ilgilendiren bir kent hakkı olduğu bilinci ile yürütmeli.

Tüm bu örnekler ve bilimsel veriler ışığında bir kez daha söyleyebilirim ki yollardaki tüm unsurlar için güvenli şehirler yelek ile değil sorunun ana unsuru olan otomobillere yönelik alınacak aksiyonlar ile sağlanabilir. Aksini savunarak yürütülmekte olan “Smokescreen Campaign” yani sis perdesi kampanyasının bir aktörü ve yürütücüsü konumuna düşersiniz.

Lafı gelmişken Smokescreen Campaign; Bir sorunu çözmek için asıl sebebe odaklanmak yerine onu gizlemeye yönelmenin ve çözüme dair olmayan ya da ona etkisi neredeyse sıfır olan başka unsurlara dikkati çekmektir. Bu çoğunlukla muktedirler tarafından bilinçli olarak yapılırken bu çevrelere yakın kişi ve kuruluşlarca bilerek ya da cehalet sebebiyle de yapılabilir. Bizdeki yelek meselesinin de anatomisi aşağı yukarı bu şekildedir. Yıllardır yelek giymenin mücadelesini verdiğini söyleyen sivil toplum aktörleri içine düştükleri hezeyandan kurtulmalı ve alet oldukları otomobil odaklı kampanyanın farkına varmalıdır. Yarın üzerinde yelek olmayan bir veya birçok bisikletlinin aşırı sürat yapan ya da alkollü bir sürücü karşısında öldüğü halde bile “kusurlu” pozisyona düşmesi sonucu oluşacak mağduriyetlerin sebebi olarak gösterileceklerdir. Vebal bu savunucuların boynundadır. Bu yanlıştan dönmedikleri takdirde bisikletli ölümleri için yapılan eylemlerde  “savunucu” değil “sebep” pozisyonunda bulunacaklarını bir kez daha ifade edeyim.

Umarız ki akli selim diğer bisikletli sivil toplum temsilcileri çeşitli resmi girişimlerde bulunarak bu yanlıştan dönülmesini sağlarlar ve bizler de bugün yapılan değişiklikle bisikletli ulaşım mücadelesini savunmasız hale getiren bu noktadan kurtularak değişiklik öncesi pozisyondan mücadele devam edebiliriz.