BAŞARININ SEMBOLÜ ERAY ERGEÇ’İN ÖYKÜSÜ MESLEK DAYANIŞMASINA YOL AÇTI…

BAŞARININ SEMBOLÜ ERAY ERGEÇ’İN ÖYKÜSÜ MESLEK DAYANIŞMASINA YOL AÇTI…

Sözcü yazarı Yücel Arı, bugünkü yorumunda Ergeç’i ele aldı

Önceki gün yayınlamış olduğum, Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği konusundaki haberde adı geçen, Kültür Müşaviri Eray Ergeç’in hikâyesi, Türkiye’deki ünlü yazarlarımızdan Yücel Arı’nın dikkatini çekmiş. Yücel Arı, benim amaçladığım ama üzerinde durmadığım ‘liyakat’ üzerinde işlemiş yorumunu…

Bugünkü (14-08-2022) Sözcü gazetesinde konuyu ele alan Arı, sağolsun beni de onurlandırmış. Böylesi bir meslek dayanışması, günümüz için gerçekten çok önemlidir.
Arı’nın yazısını altta sizlere sunuyorum. Arı’nın söz ettiği Atatürk’ün müze olarak yurtdışına gönderdiği Karadeniz gemisi ile lale konusunu yarın sizlere genişçe sunacağım.

Yücel Arı

Yücel Arı yari@sozcu.com.tr

Eray Ergeç’e görev verenleri çok ‘geç’ olmadan inceleyin!

Mustafa Kemal Atatürk farkıydı… Küllerinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıtımı için Karadeniz gemisi dünyanın ilk ‘Yüzen Fuarı’ haline getirildi. Gemide memleketin ürünleri, ekonomiden sanata çok değerli isimleri, milletvekilleri, hatta Riyaset-i Cumhur Orkestrası bile vardı.

12 Avrupa ülkesinin 16 limanına yapılan Türkiye’nin tanıtım seferi tarihin tozlu rafları arasından çıkarılıp 2006 yılında belgesel film oldu… Karadeniz: Seyr-i Türkiye…

Müthiş belgeselin gizli bir kahramanı vardı. Hollanda’da bu belgeseli çeken prodüksiyon şirketinde araştırmacı olarak çalışan Eray Ergeç! Onun, gazete ve arşivleri tararken 1926 yılında Hollanda’ya gelen bir Türk sergi gemisinin haberini görmesiyle başladı her şey!

1969’da Ankara’dan Rotterdam’a işçi olarak giden babasının yanına 4 yaşındayken gelen, burada yüksek eğitimini tamamlayan, Hollanda PTT’sinde Azınlıklar Pazarlama Müdürü olan, çifte vatandaş Eray Ergeç Türkiye Cumhuriyeti’nin 75’inci yılı şerefine, Hollanda posta pullarına ve telefon kartlarına Atatürk fotoğrafı koyduran isimdi… Telefon kartlarını kullananlar, başlangıçta kısa bir Atatürk anlatısı duyuyordu!

Ergeç, Türkiye-Hollanda ilişkilerinin 400’üncü yılında, iki ülkede önemli etkinlikler organize etti. Hollanda bize hiç benzemediği için liyakat önemliydi. Değerli olan kişiler, ülkeye yararlı olacakları alanlara davet edilirdi. Hollanda hükümeti Ergeç’e Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği Kültür Müşavirliği görevini önerdi!

Görevi 5 yıldır seve seve yapan Ergeç’in son son güzelliği ise Türk Lalesi oldu. Hollanda’nın sembolü lalenin, aslında Türkiye’den kazanılmış bir çiçek türü olduğunu hükümetine kabul ettirdi.

Ben kendisini tanımam. Yazılarını takip ettiğim kıymetli bir isim, adı Hollanda ile özdeşleşmiş olan gazeteci İlhan Karaçay’dan öğrendim yaşamıyla ilgili detayları.

Bize adamlar yapıyor kardeşim dedirten sadece Ergeç değil. Hollanda Hükümeti’nin geçenlerde Ankara’ya Büyükelçi atadığı ve Eylül ayında göreve başlayacak Joep Wijnands mesela, kararı öğrenir öğrenmez neler yaptı dersiniz?

Önce HOTİAD’a gitti! Hollanda Türk İşadamları Derneği’ne… Başkan ve üyelerle görüştü Türkiye ile ilgili bilgiler topladı. Sonra? Türkçe dersleri almaya başladı!

***

Peki ya bizde nasıl yürütülüyor bu işler…

AKP vekili Aşkın Asan Cakarta’ya, AKP vekili Abdülkadir Önen Pekin’e, AKP vekili Murat Mercan Washington’a, AKP vekili Şaban Dişli Lahey’e, AKP vekili ve eski bakanı Egemen Bağış Prag’a, AKP vekili Cahit Bağcı Bakü’ye, Saray danışmanı Lütfullah Göktaş Vatikan’a, AKP vekili Merve Kavakçı Kuala Lumpur’a, AKP’nin eski bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın ablası Ayşe Hilal Sayan Koytak Kuveyt’e, İstanbul Esenler belediye başkanı Mehmet Tevfik Göksu’nun kardeşi Mehmet Mustafa Göksu Doha’ya, AKP vekili Edibe Sözen’in özel kalem müdürü Rahmi Göktaş’ın eşi Mahinur Özdemir Cezayir’e büyükelçi, Soma’da madenci tekmeleyen Cumhurbaşkanı özel kalem müdür yardımcısı Yusuf Yerkel ekonomi eğitimi olmasa da Frankfurt’a ticaret ateşesi yapılarak!

Bunların üstüne son bir tüy dikildi.

Bulunmaz Hint kumaşı, Kuala Lumpur büyükelçisi Merve Kavakçı’ya bir önemli görev daha verildi! Dışişleri Bakanlığı Dış Politika Danışma Kurulu üyeliği…

***

Ahbap çavuşluk aranmadığında ne oluyor derseniz!

2022 yılının ilk 6 ayında Türkiye’ye gelen Uluslararası Doğrudan Yatırım tablosunda memleketimize en fazla yatırım yapan ülke 590 milyon dolar ile Hollanda olmuş, derim…

AKP vekili Şaban Dişli’yi Hollanda’ya Lahey büyükelçisi olarak atayanlar sırıtarak, ‘ne güzel işte Türkiye’ye yarım milyar dolar girmiş’ diyecek.

Ben de onlara şu yanıtı vereceğim o zaman… Bizim Ticaret Bakanlığı Hollanda’nın ticaretini şöyle tarif ediyor: Hollanda’nın ticaret yapısı dünyanın en uygun fiyat ve kalitedeki ürünlerini tedarik edip, üretimin düşük talebin yüksek olduğu ülkelere pazarlamak şeklindedir!

Yani adamlar bir koyup bizden kaç kazanacak acaba, var mı bi hesabınız?

ÖRNEK DAVRANIŞ: ANKARA’YA TAYİN EDİLEN HOLLANDA BÜYÜKELÇİSİ, GÖREV ÖNCESİ TÜRK İŞADAMLARI DERNEĞİ BAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜ

ÖRNEK DAVRANIŞ: ANKARA’YA TAYİN EDİLEN HOLLANDA BÜYÜKELÇİSİ, GÖREV ÖNCESİ TÜRK İŞADAMLARI DERNEĞİ BAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜ

Ankara’ya yeni atanan Hollanda büyükelçisi Joep Wijnands, Türkiye’ye gitmeden önce Hollanda’da bir Türk sivil toplum kuruluşunu ziyaret etti.

Ankara’da 5 yıl görev yapan Büyükelçi Müsteşarı Erik Weststrate, tüm illerimizi ziyaret ettiğini gösteren bir video yayınladı. Atatürk’ün anıtını ziyaret ederek veda eden Müsteşar, Türk kökenli Kültür Müşaviri Eray Ergeç ile birlikte, destekleyerek katıldığı etkinlikler ile tanınıyor.

İlhan KARAÇAY’ın analizi:

Bir büyükelçi, görev yaptığı ülkede, vatandaşı olduğu ülkenin devlet başkanını temsil eder ve ülkesinin siyasi ve hukuki haklarını savunur.

Öyle büyükelçiler ve müsteşarları vardır ki, sadece bu görevler ile yetinmez, hem kendi yurttaşlarının ve hem de konuk olduğu ülke insanlarının sosyal ve kültürel konuları ile ilgilenir ve destekler.
Kendilerinden sitayişle söz edilecek o kadar büyükelçi ve müsteşar vardır ki, bunları anlatmak için kitaplar yazmak lâzım.
Ama ben şimdi günümüzde yaşanan birkaç örnekten söz edeceğim.
Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi bayan Marjanne de Kwaasteniet ile müsteşar bay Erik Weststrate, görev sürelerini doldurdular ve Lahey’e çağrıldılar.

Ankara’ya J.C.S. (Joep) Wijnands adında deneyimli bir büyükelçi atandı.
Buraya kadarki gelişmelerde önemli bir durum yok. Sonuçta, her ülke diğer ülkelere yüzlerce büyükelçi atıyor ve bu trafik devam ediyor.

Ne var ki, Ankara’da 2 Eylül 2022 günü göreve başlayacak olan yeni büyükelçi, bu göreve başlamadan ve Ankara’ya gitmeden önce, ev ödevlerini yapmaya başlamış bile. Yeni büyükelçi, Hollanda’daki sivil toplum kuruluşlarından biri olan, ‘Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ın başkanı Hikmet Gürcüoğlu ile görüşmenin, çalışmaları için çok yararlı olacağını hesaba katmış ve böyle bir görüşmeyi yapmış.

metin, bina, açık hava, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Ankara’ya büyükelçi olarak atanan J.C.S. (Joep) Wijnands, Hollanda Türk İşadamları Derneği Başkanı Hükmet Gürcüoğlu’nu, işyeri olan KOÇ et mamülleri fabrikasında ziyaret etti.

J.C.S. (Joep) Wijnands, 2019’dan bu yana Savunma Bakanlığı Politika Genel Müdürlüğü’nü üstlenmiş. Ondan önce Roma büyükelçisiydi. Dışişleri Bakanlığı’nda daha önce Güvenlik Politikası Direktörü ve Siyasi İşler Direktör Yardımcısı görevlerinde bulunmuş ve Vilnius’ta da büyükelçilik yapmış. Aynı zamanda Afganistan’daki Uruzgan’daki Hollanda misyonunda Sivil Temsilci olarak görev yapmış.

Gürcüoğlu ile yapılan görüşmede iki ülkenin ortak paydası olan, Hollanda Türk Toplumu geniş bir yer tuttu. İki ülke arasındaki ticari işbirliği ve çalışmalar dikkat verilen ikinci konuydu. Her iki tarafın da memnuniyet duyduğu ticari ilişkiler seviyesi kadar, karşılıklı doğrudan yatırım seviyeleri ana konulardandı. Potansiyelin daha büyük olup eldeki ivme ile yapılabilecekler konusunda iki taraf da mutabık ve beklentilerin reel olduğu düşüncesindeydiler.

Yeni büyükelçi J.C.S. Wijnands, HOTIAD başkanı Hikmet Gürcüoglu ve üyelerini Ankara’ya davet ederek, misafir etmekten memnuniyet duyacaklarını da belirterek, Türkiye hakkında bilgi toplama işlemlerini devam ettiriyor.
Yeni büyükelçi, tabii ki bu arada Türkçe derser almaya da başlayacak.

‘Türkçe dersler’ derken, Ankara’dan ayrılmakta olan büyükelçi müsteşarı Erik Weststrate aklıma geldi. Weststrate, görev yaptığı beş yıllık süre içinde öğrenmiş olduğu Türkçe’yi mükemmel bir şekilde konuşabiliyor. Ankara’yı terk etmeden önce, hazırlamış olduğu kısa bir video gösteriminde Türkçeyi ne kadar düzgün konuştuğu anlaşılabilecek olan Weststrate, aynı videoda, bir Türkiye haritası önünde durarak, boydan boya dolaştığı yerleri anlatıyor.
Weststrate, bu yerleri boşuna dolaşmamış. Her gittiği yerde, kendilerinin de destekledikleri bir organizasyona katılmış. Hollanda Ankara’ya, burada başarılı görevlere imza atmış olan Eray Ergeç’i, Kültür Müşaviri olarak atamayı da ihmal etmemiş. Eray Ergeç’in araştırmaları ile, Türkiye’nin dört bir yanındaki etkinlikleri öğrenen Weststrate’yi, böylesi bir etkinlikte ben de tanımıştım. Mersin’de binlerce öğrencinin katıldığı bir etkinlikte tanışmıştım Weststrate ile.

5 bin öğrencinin, 3 milyon adet toplu iğne ve pul ile yaptığı, dünyanın en büyük Van Gogh tablosu sergilenmişti. (Bunun haberini en altta sizlere sunuyorum)

İşte böyle değerli okurlarım. Büyükelçilerin ve müsteşarların, görev yapacakları ülkelere gitmeden önce, derslerine iyi çalıştıklarının en iyi örneklerini gördüğümüz Hollanda’da, bir büyükelçinin Türk işadamları derneği başkanı ile görüşmesi de güzel bir örnek olmalıdır.
Kim bilir, Hollanda’ya yeni atanacak olan bir Türk büyükelçi de, buraya gelmeden önce, Türkiye’de bir Hollanda siviltoplum kuruluşu ile görüşmeyi de adet haline getirir belki…

Müsteşar Weststrate’nin videosunu izlemek için fotoğrafa tıklayınız:
https://www.facebook.com/HollandaBuyukelciligi/videos/422913066303649

https://www.facebook.com/HollandaBuyukelciligi/videos/422913066303649

Mersin’de Hollanda’dan esintiler…

5 bin öğrencinin, 3 milyon adet toplu iğne ve pul ile yaptığı, dünyanın en büyük Van Gogh tablosu sergilendi.

Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği ile Mersinli yöneticilerin katıldığı tören muhteşemdi.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Van Gogh fotograflar (13).jpg

İlhan KARAÇAY Yazdı:
Mersin’de 2 aydır hasretini çektiğimiz, Hollanda’dan esintileri yaşadık.
Yıllar önce Hollanda’daki PTT Telecom hizmeti sırasında başarılarına şahit olduğumuz Eray Ergeç, bir süredir, Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliğinde Kültür İşleri’ni yürütüyor.
Ergeç’in bu göreve başlamasından sonra, Türkiye’nin dört bir yanında Hollanda esintileri başladı. Kimi yerde Hollanda müziği, kimi yerde Hollanda çiçeği ve kimi yerde de Hollanda sanatı dillendirildi.
Eray Ergeç’in, Hollanda büyükelçiliğinde göreve başlamasından sonra, Türkiye’nin dört bir yanındaki faaliyetlerini satırlar ile değil, sayfalar ve hatta ciltler ile anlatmak mümkün olabilir.

Ergeç’in, Hollanda için yaptığı başarılı ve yararlı etkinlikleri takip ederken, bir süre önce kendisini Mersin’deki bir faaliyet ile uğraşırken gördüm.
Birinde ben yok iken, ikincisinde ben var iken Mersin’e gelen Ergeç’i kaçırmıştım ama, Mersin’e üçüncü gelişinde yakalayabildim.

Ergeç, Mersin’de en büyük Van Gogh tabolusunu yapmaya başlayan öğrenciler için soyunmuştu bu defa.
İşte, Ergeç’in önayak olduğu Mersin’deki çalışmanın ve etkinliğin hikayesi:

Akdeniz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün koordinesinde, Hollanda Büyükelçiliği ve Akdeniz Belediyesi’nin de desteğiyle hayata geçirilen, “Kültürel Mirasa Rekor Yolculuğu Projesi” kapsamında, Akdeniz ilçesindeki 15 okuldan 5 bin öğrenci, iğne ve pul kullanarak Vincent Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” tablosunu yaptılar.

Yaklaşık 8 ay süren ve 3 milyon pul ile iğne kullanılarak oluşturulan 63 metrekarelik tablo, Akdeniz ilçesinde Ümit Yaşar Oğuzcan Parkı’na monte edildi. C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Van Gogh fotograflar (15).jpg

Hollanda Büyükelçilik Maslahatgüzarı Erik Weststrate, çok iyi Türkçesiyle yaptığı konuşmada, Mersin’de olmaktan çok büyük bir mutluluk duyduklarını söyledi. 8 ay önce Proje Koordinatörü Aksay’ın Büyükelçiliğe bir eposta göndererek destek istediğini anlatan Weststrate, Mersin’deki kurumların da desteğiyle projeyi oluşturduklarını kaydetti. Projede en önemli rolü öğrencilerin oynadığına işaret eden Weststrate, “Parmakları ağrımıştır, gözleri ağrımıştı ama bu büyük eseri onlar yaptılar. Bu tabloyu Van Gogh yaptı, adı da ‘Yıldızlı Gece’. Birazdan burada yıldızları tüm parlaklıklarıyla göreceğiz. Burada, hem bu kentin büyük bir şairi hem Hollanda’nın büyük bir ressamı bir araya geliyor. Ümit Yaşar Oğuzcan, ‘Size avuç avuç yıldızlar getireceğim’ diye yazmış. Bizim çocuklarımız da buraya avuç avuç yıldızlar getirdiler. Kendilerine çok teşekkür ediyorum” dedi.
Van Gogh’un bu tabloyu Fransa’da yaptığını, tabloda yer alan selvi ağacının o ülkede bulunmadığını belirten Weststrate, “Bu ağacın güzel bir özelliği de var; bu selvi türü tesadüfen Akdeniz selvisi. Biz bugün burada Akdeniz’de buluşuyoruz ve resimde Akdeniz selvisi ağacı var. Burada şu an sergilenen tablonun tam önünde de bir ağaç var. Bu tesadüf olamaz diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Van Gogh’un çok zor bir hayat sürdüğüne dikkat çeken Weststrate, çocuklara seslenerek şunları söyledi: “Ama zor anlar yaşayan bu adam bu güzel tabloyu yapmış. Siz de belki bazen zor anlar yaşadınız ama bu güzel tabloyu hep birlikte yaptınız. Bunu hiçbir zaman unutmayın. Hayatınız zor olsa bile siz her zaman hayatı güzelleştirebilirsiniz, çok güzel şeyler yapabilirsiniz. Onun için sizlerle gurur duyuyorum ve çok teşekkür ediyorum.”

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Van Gogh fotograflar (4).jpg

Akdeniz Belediye Başkanı Mustafa Gültak da projede yer alan 5 bin öğrenci ve öğretmenlerine teşekkür etti.
El emeği göz nuru eserin Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hak kazanacağına inandığını ifade eden Gültak, “Eğitimin sadece 4 duvar arasında geçen bir süreç olmadığını, hayranlık uyandıran bu sanatsal esere imza atarak ortaya çıkaran, çocuklarımızın ufkunun ve hayal dünyasının sınırı olmadığını kanıtlayan değerli öğretmen arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” diye konuştu.

Projenin koordinatörü ve Kazanlı Belediyesi Ortaokulu Müdürü ve Görsel Sanatlar Öğretmeni Nihal Aksay, kendileri için çok önemli olan bir projeyi tamamlanın mutluluğunu yaşadıklarını,

“İğne ile kuyu kazmak” deyimini ‘İğne ile resim yapma’ya çevirdiklerini belirten Aksay şöyle devam etti: “5 bin öğrencinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz bu projede 3 milyon pul, 3 milyon topluiğne kullandık. Bu projede iki amacımız vardı. Öncelikle şimdiye kadar yapılmamış bir teknik ve katılımcı sayısı ile bir rekora imza atmak, aynı zamanda öğrencilerimize ortak bir amaç için birlikte hareket etmeyi, yardımlaşmayı, paylaşmayı öğretirken, evrensel kültürü ve sanatı, yaşantıları ile ailelerine ve çevrelerine öğretmeleriydi. Bu doğrultuda da amacımıza ulaştığımızı düşünüyoruz”.

Atatürk’ün, ‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ sözlerinden hareketle sanatsız kalmamak, sanatla büyümek ve gelişmek düşüncesi ile çalıştıklarını ve çalışmaya devam edeceklerini vurgulayan Aksay, projede yer alan öğrencilere ve öğretmenlere teşekkür ederek, “Pul pul işlediğiniz 63 metrekarelik alanın her noktasında gözünüzün nuru, elinizin emeği var. Acıyan parmaklarınızdan, yorulan gözlerinizden öpüyoruz” dedi ve şöyle devam etti:

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Van Gogh-Nihal Aksay.jpg
‘’ Geçtiğimiz eylül ayında 15 okul ile birlikte, ‘Kültürel Mirasa Rekor Yolculuğu’ adı altında bir proje ile yola çıkmış bulunmaktayız. Amacımız, farklı bölge, ülke ve etnik kimliklerden gelen çocukları bir araya getirerek, sanatın bütünleştirici etkisinden faydalanmalarını sağlamaktı. Bu projede çocuklarla birlikte, bugüne kadar yapılmamış bir teknik olan, pul sanatı tekniği ile, ünlü ressam Van Gogh’un ‘Yıldızlı Gece’ eserini resmettik. Bu teknikte her pula bir toplu iğne geçirilerek resim yapılıyor. Resmin ortaya çıkarılışında da 5 bin öğrencimiz görev almıştır. Yaptığımız ölçümlerde 3 milyon toplu iğne ve pul kullandığımızı düşünüyoruz. Boyut olarak da 63 metrekarelik bir alanı iğne ile kuyu kazar gibi resmini yapmış bulunmaktayız’’ .

Aksay, projenin uluslararası anlamda da değer bulduğunu ifade ederek, ‘’Biz bu yola çıktığımızda, resmin Hollanda’da olduğunu zannediyorduk ama resim ABD‘deki bir sergi salonunda ve patent hakkı da İtalya‘daymış. 3 farklı ülke ile kontak kurmak durumunda kaldık. Aslında yarattığımız eser, 4 farklı ülkede değer bulmuştur. Bu anlamda kültürel mirasa rekor yolculuğu yaptığımızı düşünüyorum. Bu projeyi tamamlamamızda bizlere destek olan tüm kurum ve kuruluşlara çok teşekkür ediyorum. Bu mutluluğumuz, Hollanda Büyükelçiliği’nin çalışmanın Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesi için müracaat etmesi ile daha da pekişti’’ diye devam etti.

Konuşmaların ardından Hollanda Büyükelçiliği’nin rekor denemesinde kullanacağı belge, öğrenciler tarafından imzalandı. Daha sonra Büyükelçi Yardımcısı Weststrate, Kaymakam Pamuk, Başkan Gültak ve protokol üyeleri, kurdele keserek, reprodüksiyon tablonun açılışını yaptılar. Öğrenciler ve törene katılanlar, tablo önünde bol bol fotoğraf çektirdiler.

HOLLANDA’YI DÜNYAYA REZİL EDEN ROTTERDAM OLAYLARI, 50 YIL ÖNCE BUGÜN BAŞLAMIŞTI.

HOLLANDA’YI DÜNYAYA REZİL EDEN ROTTERDAM OLAYLARI, 50 YIL ÖNCE BUGÜN BAŞLAMIŞTI.

*Türk evlerine ve işyerlerine bir hafta boyunca saldıran ırkçılar, pek çok yurttaşımızı yaralamıştı.

*Avrupa’daki tüm Türkler’i isyana sevk eden olaylar, 50 yıl sonra Hollanda medyasında geniş bir şekilde yer alıyor.

*Rotterdam’da ırkçılık konusu 50 yıl sonra da gerginlik yaratıyor.

*Bugünkü gençliğin tahayyül edemeyeceği olayları, kırık Hollandacam ile eleştirdiğim televizyon programı, şimdi tüm kanallarda yayınlanıyor.

*Türkiye’de, Suriyeliler’e karşı bir Rotterdam olayı yaşanır mı?

*50’inci yılın Hollandaca haberi.

                          Hepsini aşağıda okuyabilirsiniz

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’yın haberi:

1972 yılının 9 ağustos gecesi saat 01.00’de, Rotterdam’a 70 km. mesafede bulunan Zeist’teki evimin telefonu çalmıştı. “Hayırdır inşallah” diye kaldırdığım ahizeden, “Abi kusura bakma, vakit geç ama burada önemli olaylar var. Acele gelmen lazım” diyen Senan Bilgin idi.
Senan Bilgin, Hürriyet Gazetesi tarafından staj için Rotterdam’a gönderilmiş bir öğrenci idi. Yıllar sonra Hürriyet’in Dış Haberler Müdürü olan Senan Bilgin, o gece telefonda ağlar gibiydi.
Otomobil ile 35 dakikada vardığım Rotterdam’ın Afrikaander mahallesinde saat 02.00 idi. Ortalık tam bir savaş alanı gibiydi. Türk evlerinin ve dükkanlarının camları paramparça edilmiş, Türkler’e ait otomobiller devrilmiş ve bir otomobil de yanar vaziyette idi.
Ortalıkta üç-beş polis ve ağlamaklı yüzlerce Türk vardı.
Ertesi gün, medyanın tüm dünyaya duyurduğu bu olayın devamı yaşandı. Rotterdam’da Türkler’e saldırı yapıldığını duyan ırkçı gençler, Hollanda’nın dört bir yanından Rotterdam’a akın ettiler.
TV kameralarının önünde şov yapmak için iyi bir fırsat bulan ırkçılar, Türk evlerine çıkıyor, eşyaları pencerelerden dışarı atıyor ve sonra da ateşe veriyorlardı.
Olayları önlemek (!) için orada bulunan polisler. Irkçıları önleme yerine, onlara mani olmak isteyen Türkler’i kırbaçlıyordu.
Olaylar üçüncü ve dördüncü günlerde de devam etti. Tüm dünya medyası, Hollanda için bir utanç vesilesi olan bu haberleri veriyordu. Ben Hürriyet’te, Şadi Tatlı Tercüman’da, Kamuran Sümercan da Milliyet’te her gün manşet oluyorduk.

metin, gazete, işaret içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hürriyet’e geçtiğim haberler o kadar inanılmazdı ki, o zaman genel müdürümüz olan rahmetli Nezih Demirkent, Rotterdam’a yakın Delft kentindeki yeğenine, “Git İlhan’ı bul, bak orada neler oluyor” diyerek, inanılması güç olayların teyidini istiyordu.

Olaylar çığrından çıkmıştı. Medya Türkler’in karşı saldırıya geçeceği iddialarını yayınlıyordu. Hatta, Almanya’dan bir tren dolusu Türk’ün takviye için Rotterdam’a geleceği iddiası bile yayıldı. Polis, Almanya’dan gelen trenleri durdurup kontrol etmeye başladı.

Başkonsolosluğumuz, ‘s-Granvendijkwal caddesi üzerinde idi. Tercüman Gazetesi bürosu da Başkonsolosluğun altındaydı. Haliyle bizim ve yurttaşların karargâhı burası idi.
Hergün yüzlerce yurttaş buraya birikiyor ve saldırılara karşı çareler aranıyordu.
Dördüncü gün galeyana gelen yurttaşlar, “Haydi arkadaşlar, otomobillere binin. İlk hedefiniz Afrikaander mahallesidir” diye bağıran birine uyarak olayların yaşandığı yere aktılar. Daha sonra bizlerin gayreti ile yurttaşlar yumuşatıldı ve karşı bir saldırı önlendi.

metin, açık hava, kişi, eski içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Durum çok vahim olduğu halde, Türkiye Dışişleri Bakanı TRT’ye verdiği beyanatında, “Hollanda’da basit bir sokak kavgası yaşanmıştır. Basın olayı abartıyor. Hiçbir yurttaşımız yaralı değildir” diyebiliyordu.
Genel Müdürümüz Nezih Demirkent, bu beyanata çok kızmıştı.
Telefonda konuştuğum rahmetli Demirkent, bana, “Ulan bana yaralı fotoğrafı göndermezsen ceketini alır gidersin Hürriyet’ten” demişti.

Hastanede koma halindeki Ömer Albayrak’ın yanına kimse yanaştırılmıyordu.
Şadi Tatlı bir polis dostunun yardımıyla dahi hastane odasına giremedi. Kamuran Sümercan’ın gayretleri de sonuç getirmemişti.

Artık şans deneme sırası bana gelmişti. Marmara Otel Restaurant’ın sahibi Burhan ile hastaneye gittim. Ben, Türkiye’den gelen ve Hollandaca bilmeyen, Ömer Albayrak’ın akrabası rolüne girdim. Üzerime bolca bir ceket giydim ve fotoğraf makinemi de ceketin içine sakladım. Burhan ile birlikte odaya girmemize izin verdiler. Ömer Albayrak tam bir koma halindeydi. Kapıyı kapadım ve fotoğraf çekmeye başladım.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Dışarı çıktığımız zaman, bir gazetecilik başarısı nedeniyle sevinçliydim. Bu fotoğrafı sadece Hürriyet’e yayınlatmak ile büyük bir “paye” elde edebilirdim. Ama ben bu fotoğrafı hem ANP ajansına, hem Şadi Tatlı’ya ve hem de Kamuran Sümercan’a verdim. Aynı gece o fotoğraf, NOS televizyonunda yayınlandı ve Rotterdam olaylarının ciddiyeti ortaya serildi.

Ben bir de polisler tarafından kıyasıya kırbaçlanan, sırtı kırbaç yarası dolu bir yurttaşımızın fotoğrafını çekmiştim. Bu iki fotoğraf, bizi yalanlamaya çalışan Dışişleri Bakanı’na atfen Hürriyet’te ve diğer gazetelerde büyükçe yayınlandı.

Rotterdam olayları beşinci günden sonra durulmaya başlandı. Hollanda’yı tüm dünyaya rezil eden bu olayların durulduğu sanılırken, ‘Oh’ demiştik ve bu kadarla kurtulmuş olduğumuza sevinmiştik. Ama umduğumuz olmadı. Ertesi günün akşamı yeniden toplanan mahalle gençleri, saldırıları sürdürmüştü. Polis yine vardı ama nafile…
Evlerimiz ve otomobillerimiz yine alevler içindeydi.
İş bununla bitecek diye düşünmüştük ama, maalesef yine olmadı. Bu kez, ülkenin dört bir yanından gençler, örgütlü bir şeklide Rotterdam’a gelmeye başlamışlardı. Her akşam saatlerinde gençler Rotterdam’a geliyor ve saldırıları sürdürüyorlardı.
Bu durum tam bir hata böyle sürdü.

metin, adam, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduOlayların yaşandığı günlerde, Hollanda’nın yaşam boyunca utanacağı olayları yayınlayan Televizer Magazine programının yapımcısı Jaap van Meekren, programa başlarken ‘ Burası Belfast değil, Berlin de değil. Utanılacak bir manzarayla karşı karşıyayız.’ diyordu.
Bu programda benimle de bir söyleşi yapıldı. Gençliğimin baharında, 2 yıllık kırık Hollandaca ile konuşmam yine de etkili olmuştu. Söyleşide, refah içinde ama sevgisiz gelişen Hollanda gençliğinden söz etmiştim.

İzlemek için aşağıdaki fotoğrafa tıklayınız:

TÜRKİYE’DE BİR ROTTEDAM OLAYI YAŞANIR MI?

‘Hollanda’yı, dünyaya rezil eden Rotterdam olaylarının bir benzeri Türkiye’de yaşanır mı?’ sorusunun cevabını, geçen yıl yayınlamış olduğum aşağıdaki analizden okuyalım:

Türkiye’de gündemde olan ‘Suriyeliler’ konusu, düşüncesiz bir şekilde sarf edilen bazı sözler ve uygulanmaya konulmak istenen bazı kurallar nedeniyle büyük tartışma konusu oluyor.
Bu konuda iktidar ve muhalefet mensuplarının, sonunun nereye varacağını hesap etmeden sarfettikleri sözler, Allah korusun büyük bir felakete yol açacak nitelikte.

Bu konudaki muhtemel bir tehlikeyi, Hollanda’dan örnekler vererek izah etmeye çalışacağım ama, Hollanda’daki Türk toplumu ile Türkiye’deki Suriyeli toplumunun konumu hakkında biraz bilgi vermem gerekecek.

Hollanda’daki Türkler, yapılan ikili anlaşmalar sonrasında Hollanda’ya getirilmişlerdir. Hem de davul zurna eşiliğinde yapılan karşılama törenleriyle…
Anlaşmalar, Türkler’in buradaki geleceğini garanti altına alıyor ve uluslararası hukuk kuralları ile de perçinleniyordu.
Ne var ki, devletin alacağı yanlış kararlara karşı güvencesi olan Türklerin, halk karşısında bir güvencesi yoktu. Nitekim öyle de oldu.

Hollanda’ya gelişleri 10 yıl dolmadan, halkın belli bir kesimi tarafından, ‘İşimizi elimizden aldılar, sokaklarımızı pisletiyorlar ve gürültü yapıyorlar’ diye suçlanmaya başlanan Türk toplumu, bazı siyasetçilerin ve medya organlarının kışkırtmasıyla ağır bir baskı altında yaşamaya başladı.
Münferit olaylardan sonra, 1972 yılında Rotterdam’da ve 1976 yılında da hemen yakındaki Schiedam’da, Türk evlerine ve işyerlerine saldırıların yapıldığı acı olaylar yaşandı.

Sizelere bu olayları gazete kupürleri ile anlatmadan önce, Türkiye’deki Suriyeliler’in konumu hakkında bilgi vermek istiyorum.

Türkiye’deki, sayıları beş milyon olduğu belirtilen Suriyeliler, Türk devleti tarafından getirilmedi ve güvence altına alınmak için de anlaşma yapılmadı. Suriyeliler, ülkelerinde çıkan iç savaş nedeniyle, gümrük kapılarından değil, sınırlardan kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Türkiye, ölümden kaçan bu çaresiz insanları, gerek insanlık borcu ve gerekse uluslararası kurallar gereği kabul etti. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, uluslararası bir kuralın gereği olarak kabul edilmeliydi ama, ülkelerinde ortam normale döndüğü zaman da, ülkelerine geri gönderilebilirdi.
Zira, Hollanda’daki Türkler, hakları güvence altına alınmış göçmenlerdi, Suriyeliler ise sadece sığınmacıydı.

Türkiye’deki Suriyelilerin konumu her ne kadar dezavantajlıysa da, bu insanlar için söylenecek sözler rencide edici olmamalıdır. Bu insanlar, güvenceleri olmadığı için ve kendilerine bir söz verilmiş olmadığı için geri gönderilebilir ama, ortamın normale dönüşmesi beklenmelidir. Zira bu konudaki uluslararası kurallar da işlemektedir.

‘Bolu Beyi’ gibi ortaya çıkan Beldiye Başkanı’nın, Suriyeliler’i geri dönüşe zorlamak amacıyla koymak istediği kural, 10 yaşında bir çocuğun dahi yapmayacağı saçma bir kuraldır.
10 yaşında bir çocuğun sahip olduğu zekâya bile sahip olmayan bu Bolu Beyi, yabancılar için elektrik, su ve vergileri tam on misli daha fazla alacağını ilan ederek, tüm dünyada komik duruma düştü.

Ne gariptir ki, bu Bolu Beyi’ni alkışlayanlar oldu.
Suriyeliler’in varlığından rahatsız olan insanlar tabii ki geri gönderilmelerini arzu edebilirler ama, gerek insanlık adına ve gerekse uluslararası kurallar adına sabırlı olmalılar.

Hollanda’da yaşanan her olay sonrasında, inisiyatifi ele alıp, Türkler’i savunmaya soyunan naçizane şahsım, Hollanda parlamentosunda kürsüye çıkarak ve televizyonlarda konuşarak hak aradım. Tabii ki bunu yaparken, gerek Hollanda demokrasisi ve gerekse halkın toleranslı oluşundan yararlandım.

Şimdi sorarım sizlere, Suriyeliler içinden bir İlhan Karaçay çıkarsa, ve Hollanda’da yapılanları Türkiye’de yaparsa ne olur?

Facebook’ta, Türkiye’deki bir Suriyeli’nin görüntüsü yayınlandı. Bu Suriyeli çok bozuk Türkçesi ile, ‘Ne istiyorsunuz bizden kardeşim? Biz burada çalışıyoruz, vergi veriyoruz…’ gibisinden laflar ediyordu ama hiç de sempatik gelmiyordu. Bu adama yapılan reaksiyonları gördünüz mü? Allah korusun, yarın bu laflar sokaklarda söylenmeye başlandığı zaman ne olur biliyor musunuz? Sonuçta, Suriyeliler de kendilerini savunmaya çalışacaklardır.
Suriyeliler’den korktuğumuz için değil, insan haklarına ve uluslararası kurallara saygılı olduğumuz için, rencide edici sözler sarfetmemeliyiz.

Şimdi, Hollanda’da bulunan, hakları güvence altına alınmış göçmen bir Türk toplumu ile, hakları güvence altında olmayan, iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriye toplumu arasındaki farkı anladık değil mi?

             KUPÜRLER KONUŞUYOR


Rotterdam olayları Hollanda gazetelerinde de boy boy yer alıyordu. Trouw gazetesi, Türk Bakan Uzuner, yaşananların ırkçı saldırı olmadığını düşünüyor’ başlığını kullanmıştı.

Rotterdam Başkonsolosomuzun bir skandal hareketi vardı.
Hollanda medyası kendisine, ‘Ne yapmayı düşünüyorsunuz’ diye soru yöneltince, ‘Benim tayinim çıktı yarın gidiyorum, benden sonra gelecek olana sorun’ diye yersiz ve saçma bir cevap vermişti.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Rotterdamsch Nieuwsblad gazetesi, 12 ağustos 1972 sayısında, ‘Türk mahallesindeki tedhiş, şimdi polise karşı’ başlığıyla verdiği haberinde, ‘Almanya’daki Türkler’in trenlerle akın akın Rotterdam’a geleceği bildiriliyor’ diye yazdı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Yukarıdaki kupürde, her ne kadar ‘Türk işçileri Hollanda’da halkla ve polisle çatışıyor’ gibi bir başlık kullanılmışsa da, Türk işçileri sadece kendilerini savunmakla yetinmişlerdi.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
17 Ağustos 1972 tarihli Hollanda gazetesi ‘Het Vrije Volk’ ( Özgür Halk), olayları Hürriyet’te yayınlanan haberin kupürü ve ‘Bir hafta nefret ve şiddet’ başlığıyla yayınladı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Utrechts Nieuwsblad gazetesi, ‘Türkler evlerinden çıkmaya cesaret edemiyorlar’ başlıklı haberinde, 62 kişinin tutuklandığı başlığını atarken, Türkiye’deki medyanın, Rotterdam olaylarında ılımlı davrandığını ve sadece Hürriyet’in olayları kendi muhabiri (bendeniz) ile takip ettiğini yazdı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Rotterdamsch Nieuwsblad gazetesi, Hürriyet kupürü ile yayınladığı haberinde, genellikle Hürriyet’in haberinde yazılı olanların tercümesini kullandı. Gazete, Hürriyet’in ‘Türkler yasalara uygun hareket ederlerse, haklılıklarına halel gelmez’ sözlerini başlık olarak kullandı.

metin, gazete, kabin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Rotterdam olaylarının üzerinden10 gün geçtikten sonra Rotterdm’a gelen Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner yurttaşlarımız ile görüşmüştü. O sırada Tahtın varisi olan Prenses Beatrix de yaptığı açıklamada, olaylardan utanç duyduğunu söylemişti.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduRotterdam olaylarının ardından, 1976 yılında bu kez Schiedam’da Türk evlerine ve işyerlerine saldırı başladı. Olaylar, bir Türk’ün işlemiş olduğu cinayet suçundan sonra başlatılmıştı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Schiedam olayları da, Rotterdam’daki gibi günlerce sürmüştü. Türkler’in göç etmeye başlaması üzerine, kentin Belediye Başkanı, ‘Türkler giderse Schiedam ekonomisi çöker’ demişti.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Schiedam olaylarından sonra, Hollanda’ya özel olarak getirdiğimiz, ünlü yazar Murat Sertoğlu ile çeşitli toplantılar yapmış ve yurttaşlarımıza moral yüklemiştik. Toplantılardan birine Belediye Başkanı Lems eşiyle birlikte gelmişti.

                    ****************************

HOLLANDA MEDYASINDA 50’NCİ YIL HABERİ)

50 jaar na rellen Rotterdamse Afrikaanderwijk: ‘Acht dagen niet normaal slapen’

Het is komende week vijftig jaar geleden dat de Rotterdamse Afrikaanderwijk dagenlang werd geteisterd door rellen. Het geweld richtte zich tegen de zogenoemde “Turkenpensions” in de Wapenstraat. De bijna 80-jarige Cemalettin Sahin, eigenaar van een van de panden, blikt bij de regionale omroep Rijnmond terug op die augustus.

Er sluimert in 1972 al maanden onvrede in Rotterdam over de “Turkse gastarbeiders”, zoals ze toen genoemd worden. Sommige mensen vinden dat Turken voorrang op woningen krijgen. De vlam slaat in de pan op donderdag 9 augustus als een Nederlandse vrouw tijdens haar verhuizing uit een pand van een Turkse pensioneigenaar ruzie krijgt over haar huurachterstand.

“Ze dachten waarschijnlijk: hier gebeuren verkeerde dingen, dat zal in die andere pensions ook wel gebeuren, dus wilden ze het oplossen door ons allemaal weg te sturen”, verklaart Sahin over dat conflict.

De ruzie tussen boze wijkbewoners en Turken mondt uit in rellen. Relschoppers uit andere delen van de stad sluiten zich erbij aan. De ruiten van de vijf naast elkaar gelegen pensions worden ingegooid met stenen. Een brandbom volgt. Een van de pensions wordt overhoop gehaald en de inboedel belandt op straat.

Avond na avond probeert de politie honderden relschoppers te verdrijven, maar zodra de agenten vertrekken, komen de relschoppers weer tevoorschijn en vliegen de stenen weer naar binnen.

metin, adam, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu 

 

Cemalettin Sahin is sinds 1964 in Nederland en kocht zijn pand in 1969 voor 33.000 gulden. Hij is thuis als de rellen uitbreken: “Ze gooiden de ruiten in en wij snapten er niets van.” Op de tweede dag van de rellen brengt hij zijn gezin in veiligheid en gaat zelf terug naar de Wapenstraat. “We hebben de bedden tegen de ramen gezet, zodat de stenen terug zouden stuiteren.”

Sahin was bang, vertelt hij aan de regionale omroep. “Ik kon acht dagen niet normaal slapen, hooguit een paar uurtjes in de ochtend.” Hij blijft tijdens de rellen binnen, net als de eigenaren van de andere pensions naast hem.

kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduStenen in de muur in een van de kamers in een pension

Na dagen van angst komt er een einde aan de rellen in de Wapenstraat. Buren van de overkant komen naar buiten: “Mannen, vrouwen en kinderen. Ze haalden de stenen van de straat en een van de mannen pakte de megafoon en sprak de relschoppers toe. Hij zei: ‘Wij leven hier met deze Turken en hebben geen last van ze. Wij staan niet toe dat jullie ze nog langer aanvallen’. Ze hebben ons echt geholpen, dat voelde fijn.”

Pensions op slot
In de weken na de rellen sluit de gemeente ruim veertig pensions, omdat ze niet voldoen aan de eisen van bouw- en woningtoezicht. In oktober 1972 worden nog 200 pensions gesloten.

Kort daarna volgt het besluit dat mensen met een niet-westerse achtergrond over de stad verspreid worden: maximaal vijf procent van de bewoners van een wijk mag een niet-westerse achtergrond hebben. Een meerderheid van de gemeenteraad in Rotterdam stemt voor. Twee jaar later vernietigt de Raad van State de regeling, omdat die in strijd is met het VN-verdrag dat discriminatie door de overheid verbiedt.

Ook Sahin stopt na de rellen met zijn pension in de Wapenstraat. Samen met zijn gezin gaat hij op de twee bovenste verdiepingen van het vier etages tellende pand wonen. De onderste twee verdiepingen verhuurt hij aan een gezin. Uiteindelijk verkoopt hij het pand jaren later voor 33.000 gulden, hetzelfde bedrag als waarvoor hij het had gekocht.

 

ANTALYA STADINA İSİM SPONSORU OLAN CORENDON’UN DOĞUŞU VE VAROLUŞ MÜCADELESİ…

ANTALYA STADINA İSİM SPONSORU OLAN CORENDON’UN DOĞUŞU VE VAROLUŞ MÜCADELESİ…

İlhan KARAÇAY yazdı:

İki patron Atilay Uslu ve Yıldıray Karaer benim tavsiyeme uysaydılar, bugün Corendon olmayacaktı.

Dev organizasyonlar ve iddialı sponsorlukların sonuncusu, “Crendon Airlines Park Antalya” oldu.

metin, gök, açık hava, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’da, biri yeme içme branşında (Atilay Uslu), diğeri de havacılık branşında (Yıldıray Karaer) yükseliş arayan iki ortağın kurdukları ufacık Corendon adlı firma, şimdilerde Türkiye’nin önemli stadyumlarından birine, isim sponsoru olacak kadar büyüdü ve hatta devleşti.

Corendon’un nasıl doğduğunu ve varoluş mücadelesini anlatmadan önce, hafta başında yapılan stadyum sözleşmesi ile ilgili haberi, Yavuz Nufel’in kaleminden okuyalım:

ANTALYA STADYUMU’NA KARADAN VE HAVADAN CORENDON DESTEĞİ

Corendon Airlines ile Antalyaspor arasında 2019 yılından bu yana devam eden iş birliği, stadyum isim sponsorluğu anlaşmasıyla taçlandırıldı. Antalyaspor’a verdiği desteğin kapsamını genişleten Corendon Airlines’ın yeni sponsorluk hamlesiyle Antalyaspor Stadyumu’nun ismi “Corendon Airlines Park Antalya” oldu.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduTürkiye Spor Yazarları Derneği Levent Tesislerinde yapılan imza töreninde, konukları Corendon’un güzel hostesleri Beyza Çelikadam (solda) ve Gizem Şimşek (sağda) karşıladı. İmzaları ise Yıldıray Karaer (sağda) Aziz Çetin (ortada) ve Berkay Bahar (solda) attılar.

2 Ağustos Salı günü Türkiye Spor Yazarları Derneği Levent Tesisleri’nde Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, Antalyaspor Başkanı Av. Aziz Çetin, Antalyaspor Asbaşkanı Berkay Bahar, Corendon Airlines ve Antalyaspor yöneticilerinin katılımı ile düzenlenen basın lansmanında, anlaşmayla ilgili detaylar paylaşıldı.

Corendon Airlines CEO’su Yıldıray Karaer, imza töreninde yaptığı konuşmada, “Antalya’ya ve Antalyaspor’a değer katmasını hedeflediğimiz bu iş birliğinden onur duyuyoruz. Sporun gelişimine katkı sağlamak, marka değerlerimizi oluşturan unsurların başında geliyor. Markamızın faaliyetlerine başladığı günden bu yana hem yurt içinde hem de yurt dışında pek çok spor kulübüne, elit sporcuya ve spor organizasyonuna sponsorluk desteği sağladık. Antalya merkezli bir şirket olarak şehrimizde düzenlenen spor organizasyonlarına ve Antalya’da faaliyet gösteren spor kulüplerine ise ayrı bir önem veriyoruz. Antalyaspor’un kuruluşundan bu yana şehrimizi başarıyla temsil etmesinden gurur duyuyoruz. Antalyaspor ile olan iş birliğimiz, 2019’dan bu yana güçlü bir şekilde devam ediyor. Forma sponsorluğu ile başlayan iş birliğimizi, filomuzdaki uçaklardan birini Antalyaspor logosu ve renkleriyle giydirerek desteğimizi farklı bir boyuta taşımıştık. Antalyaspor uçağımız halen Corendon Airlines’ın Avrupa seferlerinde kullanılarak Antalyaspor’un amblemini uluslararası hava sahasında ve havalimanlarında dalgalandırıyor. Corendon Airlines Park Antalya’nın Antalyaspor’a şans getirmesini ve başarılı dolu bir sezona ev sahipliği yapmasını diliyorum” dedi.

metin, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, Antalya’nın Avrupa ve Türkiye turizminin başkenti olduğunu belirttikten sonra şöyle devam etti:
“Biz Corendon Turizm Grubu olarak 25 yıldır turizm sektörüne hizmet etmeye devam ediyoruz. 2005’ten beri hava yolu taşımacılığı yapıyoruz. Sadece Türkiye Sivil Havacılık ve Ulaştırma Bakanlığına bağlı değiliz. Hollanda ve Malta’da iki Avrupa bayraklı hava yolunun da işletmeciliğini yapıyoruz. Avrupa bayraklı hava yolları ile Türkiye turizmine yapmış olduğumuz katkı gibi diğer Avrupa ülkelerine de kendi organizasyonumuzla turizm faaliyetlerini gerçekleştiriyoruz. 65 ülkede 165 havalimanına uçuşlar gerçekleştiriyoruz. Ancak  Türkiye dünyada eşi benzeri olmayan bir ülke. Antalya ise Türkiye turizminin başkenti. Antalya ne İspanya’nın Mayorka’sı ne Yunanistan’ın Girit’i. Antalya bambaşka bir yer. Dünyada Antalya’yı bilemeyen kimse yok. Antalya Türkiye turizminin başkenti olduğu gibi aslında Avrupa turizmin de başkenti denebilir. Çünkü Avrupa’da faaliyet gösteren hiçbir turizm grubu Antalya’da var olmadan varlık gösteremez. 25 yıldı turizm yapmış olduğumuz bu şehir bizim için hem Türkiye için çok önemli.”

Fraport TAV Antalyaspor Başkanı Av. Aziz Çetin ise, iki Antalya markasının dayanışmasının örnek olması gerektiğini belirterek; “Bugün burada, örnek bir birliktelik için bulunuyoruz. Antalya’nın 1966’dan bu yana en büyük markası olan Antalyaspor’umuz ile 18 yıllık genç yaşına rağmen Antalya’dan çıkıp bir dünya markası olan Corendon’un iş birliği, sadece Antalya’ya değil, Türkiye’ye örnek olmalı. Özellikle şehir takımlarının, kendi kentinin değerleri tarafından sahip çıkılmasına ihtiyacı var. Bugüne kadar kentimizin önemli markaları ile güzel iş birliktelikleri yaptık. Her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ne mutlu ki; ortaya koyduğumuz vizyon, yönetimimiz ile teknik heyet ve futbolcularımız arasındaki uyum, aldığımız başarılı saha sonuçları ve titizlikle uyguladığımız mali disiplin, artık ulusal ve bugün olduğu gibi uluslararası markaların da dikkatini çekmeye başladı. Corendon ailesi bize, biz de onlara güç katarak her iki Antalya markasını daha da yukarılara taşıyacağımıza inanıyorum” diye konuştu.

Fraport TAV Antalyaspor Asbaşkanı Berkay Bahar ise yaptığı konuşmada görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “ Bugün ne mutlu ki, iki önemli Antalya markasının Antalya için iş birliğine şahit oluyoruz. Bu sponsorluğun, sadece stadyum isminden ibaret olmadığının altını çizmek isterim. Tesislerimiz, antrenman sahalarımız, formalarımız gibi farklı alanları da kapsıyor. Corendon’un kulübümüze yaklaşımı ve verdiği destek bizler için çok kıymetli. Başta, aynı zamanda Antalyaspor yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız Sayın Yıldıray Karaer olmak üzere tüm Corendon Airlines ailesine kulübüm adına teşekkür ediyorum.”

Toplantıya video konferans yöntemiyle katılan Antalyaspor Teknik Direktörü Nuri Şahin de, “Antalyaspor olarak bir felsefe ortaya koymaya çalışıyoruz. Sezonu iyi kapattık. İnşallah oradan devam edip üzerine koyarak devam ederiz. Yeni sezonda heyecanlı ve mutluyuz. Benim hocalık kariyerimde ilk defa sezon başı geçirdim. Umarım meyvelerini toplayabilirim. Çok iyi rakibe karşı başlıyoruz” dedi.

ağaç, açık hava, uçak, gök içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu Corendon Airlines ile TAV Antalyaspor arasındaki iş birliği, 2019-2020 sezonunda forma sponsorluğu ile başladı. Corendon Airlines, 2020-2021 sezonda Ziraat Türkiye Kupası finaline çıkan Fraport TAV Antalyaspor için özel bir takım uçağı hazırladı. Dış yüzey tasarımı tamamen Antalyaspor logosu ve renkleriyle kaplanan Boeing 737-800, Fraport TAV Antalyaspor kafilesini Beşiktaş ile oynanan final maçına uçurdu. Ayrıca Antalyaspor uçağı Corendon Airlines’ın Avrupa seferlerinde de kullanılarak Antalyaspor’un amblemini uluslararası hava sahasında ve havalimanlarında dalgalandırdı.

Corendon Airlines Park Antalya hakkında bilgiler:
Yeni adıyla “Corendon Airlines Park Antalya”, 33 bin 32 kişilik koltuk kapasitesiyle geniş bir taraftar kitlesini ağırlayabiliyor. 26 Ekim 2015’te, Süper Lig 2015-16 sezonu 9. haftasındaki Antalyaspor-Beşiktaş maçıyla resmi açılışı yapılan stadyum, Türkiye’nin tek oval mimarili stadı olma özelliğini taşıyor. 90.251 m2 alana oturmakta olan “Corendon Airlines Park Antalya”nın toplam inşaat alanı ise 87.331 m2. Toplam çatı alanı 22.118 m2 olan stadyumun çatısında 1400 kw elektrik enerjisi üreten fotovoltaik güneş enerjisi panelleri bulunuyor. Türkiye’nin kendi enerjisini üreten ilk stadyumu olan “Corendon Airlines Park Antalya”da, 6 adet VIP girişi, 1 adet başkanlık locası, 46 adet VIP loca (4 adet 85 kişilik, 42 adet 20 kişilik), 7500 m2 AVM alanı, 29 adet büfe, 14 adet mescit bulunuyor.

CORENDON’UN DOĞUŞU

Atilay Uslu’nun, babası ile birlikte çalıştırdığı müzikli restauranta, ilan işleri için gece yarısı uğramıştım. O zamanlar ben de oğlum Ruşen ile birlikte THY temsilciliği, seyahatçılık ve banka kredi işleri yapıyordum. Atilay o gece bana, ‘Abi ben de seyahatçılığa başlayacağım, ne dersin?’ diye sormuştu. O sırada seyahatçılık çok kötü gidiyordu. Ben de kendisine ‘Sakın ha, üç beş kuruşluk bilet komisyonu ile çabuk iflas edersin’ demiştim. Ama buna rağmen, Atilay’dan iki hafta sonra ‘Mega Reizen’ için açılış davetiyesi gelmişti. Gittiğim açılışta, 15 metrekarelik bir dükkan ve içinde misafirler için birkaç tepsi baklava görmüştüm. Kutladım ama, içimden de ‘Allah yardımcısı olsun’ demiştim.

THY, ‘Çok fazla acenta var’ gerekçesiyle Atilay’a bilet vermemişti. Atilay uçak biletlerini bizim ofisten alıyor ve banka kredisi için başvuranları da bize yönlendiriyordu. Atilay, gerçekten mütevazi bir şekilde çalışma yaparken, Türkiye’de otelleri olan Murat Bilal ile ortak oldu ve bir kış sezonunda Snowman (Kardan adam) tur operatörlüğünü kurdu. İlk işleri kış turizmiydi. Çok başarılı oldular. Bu başarı üzerine bu kez Sunman (Güneş adam) adı altında yaz turizmine başladı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Atilay Uslu’nun babası, Emirdağlılar’ın Hollanda’daki Ağa’sı Ata Uslu’ydu.
1 yaşında iken getirildiği Hollanda’da, ilk ve orta okuldan sonra elektronik tahsili gördü. Fokker adlı uçak fabrikasında kokpit düzenlemesi yapıyordu. Kahvehanecilik, lokantacılık, dönercilik derken, 1990 yılında 22 yaşında iken, kendini birden bire seyahat dünyasının içinde buldu. Seyahat dünyası içinde önce ciddiye alınmadı. Ama deneyim kazandıkça o dünyanın içinde ses getirmeye başladı.


CORENDON ATAĞI

Atilay Uslu, 1993 yılında tanıştığı Yıldıray Karaer ile yeni bir planı uygulamaya koydu.
Yıldıray Karaer, çeşit havayolu şirketlerinde müdürlük yapmış iyi bir havacıydı. Atilay Uslu ise tur operatörlüğünde deneyim kazanmıştı. Kafa kafaya verdiler ve tur operatörlüğü ile birlikte havacılığa da başladılar. Dünyanın en kıymetli taşlarından biri olan Corendon’u ve rengini isim olarak seçtiler.
İlk şaşırtıcı programları, Türkiye gidiş-geliş 19.00 Euro atraksiyonu oldu.
Daha sonra da ucuz ama kaliteli tur programları başladı.
Seyahat dünyasında bıyık altından gülünen Corendon, birden bire rakip ağlatır duruma geldi.
Hollanda’nın en büyük tur operatörlerini de geride bırakan Corendon, tur operatörlüğü ve havacılıktan sonra otelciliğe de soyundu. Önce turist götürdükleri yerlerde otel kiralamaya başladılar. Daha sonra Amsterdam’da bir kolej otelini satın aldılar. Otelcilikte iyi bir gelecek gören Uslu ve Karaer, ofis olarak kullanılan büyük bir binayı satın alarak restore ettiler ve burayı da otele çevirdiler.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’nın gazeteleri Corendon’dan sitayişle söz etmeye devam ediyorlar. Üstteki gazete kupüründe, ‘Mütevazi seyahat acentası sahibi Atilay Uslu’nun sınırsız hırsı var’ ve ‘TÜRKİYE’NİN KRALI; ŞİMDİ MISIR’I FETHEDECEK’ başlıkları kullanılmış.

OTOYOLU KAPATILDI

Corendon’un en ilginç atraksiyonlarından biri de, Schiphol Havalimanı yakınındaki ‘Benelüks’ün en büyük otelinin’ açılışında yaşandı.

Corendon Hotels&Resort bünyesinde bulunan Village Hotel Amsterdam, bahçesinde bir jumbo jet ile hizmet veriyor. Schiphol Havalimanı’ndan Village Hotel’e nakledilirken tarlalardan ve otobanlardan geçen, dünyanın en eski Boeing 747-400’ü, otelin bahçesine 57 manevrayla yerleştirilmişti. Transferi sırasında büyük ilgi gören Boeing 747-400, otel bünyesinde restoran, kafe ve kütüphane olarak kullanılıyor.

gök, açık hava, zemin, asfalt içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Corendon’un 2018 yılı Mayıs ayında 9’uncu oteli olarak Amsterdam’ın havalimanı bölgesi Schipholweg in Badhoevedorp’da açtığı 4 yıldızlı Village Hotel, üç farklı binada yer alan 680 oda, suit ve stüdyo daireden oluşuyor. Otelde çeşitli restoran ve barlar, havuz ve fitness aktivitelerinin yanı sıra, 11 adet tam donanımlı toplantı odasıyla hem tatil hem de iş amaçlı seyahat eden konuklara birçok imkân sunuluyor. Daha önce dünyaca ünlü Sony markasının Amsterdam’daki ofisi olarak kullanılan sembol binanın renove edilmesiyle otele dönüştürülen Village Hotel’in yatırım bedeli 80 milyon Euro’ya ulaşmıştı.
Corendon’un, Hollanda Antillerinde (Karaipler) yer alan Curaçao Adasındaki inşaatı tamamlanmakta olan ve bir kısmı açılan oteli ‘Corendon Beach Resort’, grubun 10’uncu oteli olacak.

Corendon ortakları Atilay Uslu, “Village Hotel aslında Corendon Hotels and Resorts’un içinde uçak bulunan ikinci oteli. Daha önce de Amsterdam’daki ilk otelimiz olan Corendon City Hotel’in 7. katına gerçek bir Boeing 737 kokpiti yerleştirmiştik. Büyük ilgi gören bu odayı hem eğitim hem de simülasyon odası olarak hizmete sunmuştuk. Şimdi de Village Hotel’in bahçesinde dünyanın en eski jumbo jetiyle misafirlerimize bambaşka bir deneyim yaşatacağız. Hedefinde her zaman fark yaratan, kaliteli hizmet sunmak olan bir marka olarak bundan sonra da yeniliklerimizle adımızdan söz ettirmeye devam edeceğiz.” diyor.

BERK GÜDEN FAKTÖRÜ

metin, adam içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Corendon Airlines’in Amsterdam müdürlüğünü yapan Berk Güden, havayolu şirketinin güçlenmesinde rol oynayanların başında gelir. 40 yıl önce THY Amsterdam’dan, İstanbul Havayolları’na müdür olarak geçen Berk Güden, havacılık sektöründeki deneyimi sayesinde, meydana gelen tüm pürüzleri çözmeyi başarıyor. 40 yıllık Hollanda serüveninde pek çok dost edinmiş olan Berk Güden, aynı zamanda bir sigara paketleri koleksiyoncusudur. Bu konuda TRT’de röportajı yayınlanan Güden’in, paha biçilmez nitelikte binlerce sigara kutusu vardır.

HOLLANDALI IRKÇI POLİTİKACI WİLDERS, ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN DE BUGÜN’ DÜSTURUNU UYGULAYAN EN ÇİRKİN POLİTİKACIDIR.

HOLLANDALI IRKÇI POLİTİKACI WİLDERS, ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN DE BUGÜN’ DÜSTURUNU UYGULAYAN EN ÇİRKİN POLİTİKACIDIR.

çayır, açık hava, yel değirmeni, açık hava nesnesi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
                   İlhan KARAÇAY
Irkçı Wilders’in dünü ve bugününü yazdı:

*Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor.

*Dün, kökeni göçmen olduğu halde, bugün “Göçmenler dışarı” diyor.

*Dün, kendisi Türk kökenli bir Macar ile evlemiş, bugün “Göçmenler ülkelerinden gelin getirmesin” diyor.

Değerli okurlarım,
Size öncelikle, devlet büyüğümüz rahmetli Süleyman Demirel’in, siyaset dünyasına kazandırdığı, bir atasözü veya deyim haline gelen ‘Dün dündür, bugün bugündür’ sözünü ne zaman ve ne amaçla kullandığını hatırlatayım:

Faruk Gürler'in yerine Genelkurmay Başkanı olan, Semih Sancar ile Demirel'in gizlice görüştüğü söylentisi ortaya atılmıştı.
12 Mart 1971 tarihinde, ordu bu kez bir muhtıra ile ülke yönetimine el koymuştu. Ama meclis bu defa askerlerin emirlerine uymaya hiç niyetli değildi.

Askerler, görevi sona eren Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın yerine Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürler’i seçtirmek istiyorlardı.

Meclis çoğunluğunu teşkil eden iki partinin lideri Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, bu isteğin gerçekleşmemesinde büyük bir rol oynamışlardı. O sıralarda Semih Sancar ile Demirel’in gizlice görüştüğü söylentisi yayılmıştı.
Gazeteciler, Demirel’den ‘Hayır görüşmedim’ cevabını alınca bu kez Semih Sancar’a sordular. Sancar da ‘Dün görüştük ya!’ cevabını verince tekrar Demirel’e gittiler ve ‘Efendim daha dün görüşmedik demiştiniz’ sözüne karşılık, Demirel de o meşhur sözü fısıldadı: ‘Efendim, dün dündür, bugün bugündür’.

Sonrasında da, hem askerlerin hem de siyasilerin uzlaştığı bir isim olan Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Böylece asker baskısı meclisin üzerinden kalkmış ve Süleyman Demirel’in sarf ettiği o meşhur sözü de günümüze kadar yaşamaktadır.

GEERT WİLDERS

Demirel’in dünya siyasetçilerine hediye olarak bıraktığı bu söylem ve eylemi en iyi kullanan politikacılardan biri Hollandalı siyasetçi Geert Wilders’dir.
Geert Wilders, yabancılara ve müslümanlara karşı ırkçı tavrı ile tüm dünyada tanınan bir sima olmuştur.

Ne var ki Wilders, ‘Dün dündür, bugün bugündür’ düsturunu kopya eden en çirkin politikacı olarak tarihe geçmeye namzet olmuştur.
Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor.

Dün, kökeni göçmen olduğu halde, bugün “Göçmenler dışarı” diyor.

Dün, kendisi Türk kökenli bir Macar ile evlemiş, bugün “Göçmenler ülkelerinden gelin getirmesin” diyor.

MACAR İLE EVLİLİK

kişi, takım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Wildres’in ağabeyi Paul kardeşi ile ilgili büyük sırları ifşa ediyor.
Hollanda medyasında geniş bir şekilde yer alan, ‘Wilders’in dünü ve bugünü’ hakkındaki notları şöyle sıralayabilirim:

Göçmen bir aileden geldiklerini söyleyen Paul Wilders, aşırı sağcı kardeşi Geert’in eşinin Türk kökenli bir Macar olduğunu belirtti.

Wilders, Hollanda yönetimleri tarafından sığınmacılar için 87 binden fazla sosyal konut kiralandığını, bu nedenle yeterli ev bulunmadığı için Hollandalıların yıllarca ev beklemek zorunda kaldıklarını savunuyor. Wilders, “Evler kimin için inşa ediliyor? Hollandalılar için mi, göçmenler için mi?” diye soruyor.
Ağabey Paul ise, bu beyanlara twitter mesajıyla tepki gösterdi.
“Göçmenler ne demek?” diye soran Paul Wilders, “Ailemiz ve soyadımızın kökleri Almanya’dan geliyor. Büyükannemiz Endonezya kökenli. Kendi karısı Türk kökenine sahip bir Macar. Hepimiz göçmeniz” dedi.

Geert Wilders’in eşi Krisztina Marfai’nin Türk kökenli olduğu iddiası, sosyal medyada en çok ilgi çeken konulardan biri oldu.
Paul Wilders, daha önce medyaya yaptığı açıklamalarda, PVV’nin aşırı sağcı politikalarını ve partinin lideri olan kardeşini sert dille eleştirmişti.
Ağabey Wilders, kardeşinin gerçekten Türk kökenli bir kadınla mı evli olduğu yönündeki soruya, “Elbette, kökleri takip edin” karşılığını verdi.

Öte yandan, Wilders’in eşi Krisztina’nın, Amerikan ilaç endüstrisinin en büyük ismi Pfizer’de çalıştığı ve Hollanda dahil tüm dünyada lobi faaliyetlerini yönettiği iddiaları da medyada yer alıyor. Hollanda medyası, Pfizer ve Microsoft’un Hollanda’daki siyasi atmosfere etkisinin ne olduğunu soruyorlar.
Pfizer’in, Wilders’in de bağlantılı olduğu Edmund Burke Vakfına 470 bin dolar finansal yardımın da araştırılması gerektiğini öne süren medya, Wilders’in vakıftan ayrılmasından sonra geçen yıl yardımın kesilmesinin de nedeninin bulunmasını istiyorlar.

AİLE FERTLERİ GEERT İLE KONUŞMUYORLAR

Ağabey Paul Wilders, RTL TV kanalına yaptığı bir açıklamada, ailesinin hiçbir üyesinin, görüşleri nedeniyle Geert ile temasının bulunmadığını belirterek, “Zaten en fazla doğum günlerinde görüşüyorduk. Fikirlerini benimsemesem de o benim küçük kardeşim” diyor.

PVV lideri Wilders, 31 Temmuz 1992 yılında Budapeşte’de evlendiği, eski bir Macar diplomatı olan Krisztina Marfai ile ilgili olarak, ağabeyi tarafından dile getirilen iddialara yanıt vermiyor.

WİLDERS’İN SİYASİ KARİYERİ

Siyasi kariyerine, Özgürlük İçin Demokrasi partisi VVD’de ofis elemanı olarak başladı ve daha sonra milletvekili oldu. Wilders başlangıçta, çok ılımlı bir düşünce yapısına sahipti.
Bunun son örneğini, 2001’de RTL TV’de ‘Barend en Van Dorp’ programında yaptığı konuşmada görmüş ve duymuştuk.

Şöyle demişti Wilders: “Başından beri, ne benim ve ne de VVD’nin İslam’a karşıtlığımız olmadığını defalarca söylemiştim. İslam’a karşı soğuk savaş ilan eden, tüm islamları aynı kaba koyan ve çirkin laflar eden Pim Fotuyn’un aksine, başından beri ben ‘İslam’ın yanlış bir tarafı yok, saygı duyulması gereken bir dindir’ demiştim.”

Kardeşi Paul’a göre Geert Wilders, çok kademeli bir şekilde radikalleşti. Paul Wilders, Der Spiegel’e verdiği bir demecinde, “Bu yıllara yayılan bir süreçti” dedi ve şöyle devam etti:
“İsrail’de kibbutz olarak anılan, ortaklaşa kullanılan bir yerleşim bölgesinde birkaç yıl çalışan Geert, Filistinlilerle olan gerilimi görmüş ve yaşamıştı. Daha sonra, Hollanda’ya dönüp, Utrecht kentinde genellikle Faslıların ve Türklerin yaşadığı Kanaleneiland semtinde yaşarken hiç hoşlanmamıştı.” 

Ağabey Paul’a göre, 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan ve 2002’de Pim Fortuyn’in öldürülmesinden sonra Geert, siyasi arenada, islama karşı olmanın geçerli akçe olduğunu gördü ve İslam’a karşı sert açıklamalar yapmaya başladı.

2003 yılında, Balkenende kabinesinde Devlet Bakanı olan Mark Rutte, liberallerin daha geniş bir kitleye hitap etmeleri gerektiğini savunmuştu. Wilders ise VVD partisinin daha da sağa kayması gerektiğini belirtti ve rota değişikliğine o zaman başlamıştı.
Kaldı ki Rutte, geniş kitleye hitabın, sosyal-liberal bir rotada olmasını istiyordu. Wilders ise Volkskrant’a şöyle demişti : “Rotayı sağa çevirmeliyiz. Orada büyük bir boşluk var. Fortuyn’un partisine oy verenler hayal kırıklığına uğradılar. Onların istedikleri politikayı yürütmeliyiz.”

VVD’DEN AYRILIŞ

Sonunda kopma başladı. Wilders, 3 Eylül 2004’te mecliste kendi grubunu kurdu. Wilders, İslam’a karşı giderek daha açık bir şekilde eleştiri yağdırmaya başladı. Tabii ki bu durum da, onun kalıcı olarak korunması zorunluluğunu getirdi. Kardeş Paul, “Bu nedenle sürekli korunmak zorunda kalırsanız daha da paranoyak olursunuz” diyor.

Geert Wilders, beveiliging
Wilders böyle korunuyordu.

Hollanda’da önemli bir dönüm noktası, Kasım 2004’te Theo van Gogh’un, aşırı islamcı Muhammed Bouyeri tarafından öldürülmesidir. Wilders bu durumdan yararlandı ve konuşma tarzını daha da sertleştirerek, tam anlamıyla islam karşıtlığına başladı.

Tehditler ve alınan güvenlik kararları, Wilders’in tavrını yumuşatmıyor, aksine sertleştiriyor. Aslında, Wilders de bunun faydalarını görüyor gibiydi. Bu tavrın en az 3 sandalye kazandıracağını söyleyen Wilders’in sözleri düşündürücüydü.

Bu sinsi politika ile 2006 seçimlerine kendi partisi PVV ile katılan Wilders, 9 sandalye kazanmayı başardı.

Geert Wilders, Fitna
Geert Wilders, islam karşıtı Fitne filmini yayına sokmadan önce dünyanın dört bir yanında protesto edlmişti.

PVV Partisi, Wilders’in özellikle 2008’de yayınladığı ‘İslam karşıtı film Fitne’ filmi sayesinde anketlerde büyümeye devam ediyordu. Bu film, Hollanda dışındaki ülkelerde de, Hollanda bayrağının yakılmasıyla protestolara neden olmuştu.

Wilders, kabul edilmesinin imkânsız olduğu belli olan, ‘Başörtüsü vergisi’ teklifi ile yine ortalığı karıştırırken, Nebahat Albayrak’ın Adalet Devlet Sekreterliği yaptığı sırada çıkan çifte vatandaşlık yasasını da şiddetle eleştirmiş ve çirkin söylemlerde bulunmuştu.

SORUMLULUK ALMAK

2010 seçimlerini Rutte’nin VVD partisi kazanmıştı. Başbakanlık VVD’nin olacaktı. Ama Wilders o kadar çok sandalye kazanmıştı ki, koalisyon kurulurken meydana gelen anlaşmazlıklar nedeniyle Rutte’nin Wilders’e ihtiyacı doğmuştu. Rutte, Wilders’i koalisyonda görmek istemiyordu ama kurulan VVD-CDA azınlık hükümetini, Wilders dışarıdan desteklemeyi kabul etti. Tabii ki, böylece yasalar Wilders’in onayı ile gerçekleşebilecekti.
Dışarıdan destekli kabinede işler istenildiği gibi yürümüyordu. Daha sonra Wilders fişi çekti ve hükümet düştü.
Wilders’in partisi 2012’de yapılan seçimlerde sadece on beş sandalye kazanarak önceki seçimlere göre dokuz sandalye daha az elde etti.

DAHA AZ FASLI, DAHA AZ FASLI…

2014’teki belediye seçimlerinde Wilders, kendine değişik bir slogan seçti ve bu kez de Faslıları hedef aldı. ‘Daha az faslı, daha az faslı’ sloganı ile, ülkedeki Faslı sayısının azaltılmasını isteyen Wilders’in bu planı başarılı olmayınca, Roland van Vliet, Joram van Klaveren ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Laurence Stassen istifa ettiler.

‘Daha az Faslı’ sloganı ile insanlar arasında ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle yargılanan Wilders, mahkeme tarafından suçlu bulundu ama ceza yemedi. Wilder bu yargılamayı ‘Sahte mahkeme’ olarak damgaladı.

‘Dün dündür, bugün bugündür’ düsturunu, oy koparmak için din değiştirip müslüman olacak kadar ileriye giden politikacılar da var. Bunlardan ikisini sizlere daha önce sunmuştum. Yeri gelmişken bir kez daha sunuyorum bu haberi:

                     **********************

HOLLANDA’DA İSLAM’A İNANANLAR VE BEL BAĞLAYANLAR:

*Müslüman olan iki islam düşmanı politikacı şimdi oy peşinde

*İslam düşmanı, yolsuzluk, esrar satışı ve tecavüz suçlusuydu,
İslam oldu, kurduğu siyasi partiye müslümanlardan destek arıyor.

*Mekke’ye gitti, gözyaşı döktü, Türkiye’de Diyanet İşleri’ni ve
Ak Parti’nin çeşitli teşkilatlarını ziyaret ederek destek istedi.

*Irkçı partide yer alan, İslam düşmanı bir başka arkadaşı daha, kitap yazarken araştırdığı İslam’a geçiş yaptı ve oy talebinde bulundu.

*Hollandalı siyasetçiler tarafından dışlanan müslümanlar çeşitli
denklemler arasında nereye oy vereceklerini düşünüyor.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde, hatta dünyanın dört bir yanında, İslam’a ilgi duyan ve din değiştirerek Müslüman olanların arttığına dair haberleri hepimiz okuyoruz.
55 Yıldır yaşadığım Hollanda’da da aynı durum yaşanıyor.

metin, adam, kişi, giyme içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Buraya geldiğim ilk yıl, tanıştığım bir Hollandalının müslüman olduğunu duyunca çok şaşırmıştım. Bu Hollandalı, Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk ile Hollanda Kraliçesi Wilhelmina’nın girişimleri ile 1933 yılında kurulan Hollanda-Türk Dostluk Cemiyeti’nin Genel Sekreteri Jan Beerenhout’tan başkası değildi. O’nun da islama geçiş için gerekçeleri vardı tabii. Şaşkınlığımı görünce, ‘Şaşırma, benden başka daha pek çok Hollandalı müslüman olmuştur’ demişti.

Aslında Hollanda, resmi olarak en çok müslüman vatandaşa sahip olan ülkelerin başında yer alıyordu. Öyle ya, Afrika kıtasının güneyinde Güney Afrika, Amerika kıtasının ortasında, Surinam, Hollanda Antilleri ve diğer küçük adalar, Hindistan’ın bir bölümünde ve uzak doğu Asya’da Endonezya adaları olmak üzere, dünyanın dört bir yanında sömürge edinmiş bir ülkeden söz ediyorum. Bu durumda Hollanda’nın, yani Nederland’ın (Alçak Topraklar) müslüman nüfusu yüz milyonlarla sayılıyordu.

Bugünkü Hollanda topraklarında, Hindistan ve Endonezya asıllı Müslümanlarla, Surinam asıllı Müslümanlar, ilk Müslüman azınlığı oluşturmuşlardı. İlk cami 1955 yılında Lahey şehrinde Hindistan-Pakistan asıllı Ahmediye hareketi tarafından açılmıştı. Bu hareket mensupları 1947 yılından itibaren Hollanda’ya yerleşmeye başlamışlardı.
İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde, Hollanda’ya yerleşen Ahmediye hareketi, aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’i de Hollandacaya tercüme etmişti.

1960 yılında başlayan yabancı göçüyle, bugünkü Hollanda topraklarında 1,5 milyon müslüman yaşamaktadır. Hollanda’daki cami sayısı da 500’ü bulmuştur. Hollanda’daki müslüman nüfusu her yıl hızla yükselmektedir.

Müslümanlığı, araştırıp ve inanıp seçenlerin yanında, az sayıda da olsa, menfaattensek için ‘bel bağlayanlar’ vardır. adam, kişi, iç mekan, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu                  Arnold van Doorn                                                 Joram van Klaveren

Son yılların en ilginç ‘Müslümanlığa geçiş’ olayı, iki siyasetçi tarafından gerçekleştirilmiştir.
İlginçtir ki, bu iki yeni müslüman, daha önceleri tam bir İslam karşıtı partinin üyeleri olduğu gibi, İslam’a karşı en büyük hakaretleri yapmış kişilerdi.

Bu iki kişinin, gerçekten İslam’a inandıkları için mi, yoksa menfaatlanmak için
‘Bel bağladıklarını’ mı, sizlerin takdirine bırakıyorum.
Tabii ki gelişmelerin akışı doğrultusunda kendi görüşlerimi de dürüstçe aktarmak zorunda kalacağım.

kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu   Moslim Joram van Klaveren niet van plan naam te veranderen, leest wel over Islam in boekje voor kinderen tot 10 jaar. - TPOok
İslam’ı seçmiş olan bu iki Hollandalı siyasetçi, Türk ve İslam düşmanı ve de ırkçı Geert Wilders’in partisinde yer alan Arnold van Doorn ve Loram van Klaveren’dir.

ARNOLD VAN DOORN
Arnold van Doorn, 2010’da Wilders’in PVV Partisi’nden Lahey Belediye Meclisi’ne seçilmişti.
Van Doorn, Wilders’in finanse ettiği, Hz. Muhammed’i karalayan Fitna filimde yapımcı koltuğunda oturuyordu.
Ne var ki, aradan çok bir zaman geçmeden 2011 yılında, sorumlusu olduğu bütçe hesaplarında usulsüzlük yaptığı için partiden ihraç edilmişti. Bu suçlamayı kabul etmeyen Van Doorn, özel masrafları için almış olduğu parayı, daha sonra kasaya koyduğunu ileri sürmüştü.

2013 yılında Abdu Khoulani’nin kurduğu Birlik Partisi’ne girdi. 2014 seçimlerinde, tek sandalye kazanan parti listesinde ikinci sırada olduğu için meclise giremedi. Meclise giren Abdu, IS’e destek vermekle suçlanınca istifa etti. Van Doorn böylece Abdu’nun yerine yeniden meclise girmiş oldu.

Van Doorn’un, aynı yıl polis tarafından tutuklanması büyük haber olmuştu. Van Doorn, devlet sırlarını dışarı sızdırmakla suçlanmıştı. Güney Hollanda Valisi ile yapılan, devlet sırrı bir konuşma ile, World Forum binasının satışında cereyan edenleri dışarı sızdıran Van Doorn mahkeme tarafından 240 saat iş cezasına çarptırılmıştı. Van Doorn, Algemeen Dagblad gazetesi muhabirine, ofisinin anahtarını vermiş ve tüm dosyaların incelenmesine göz yummuştu. Mahkeme, gazeteciye de 1000 euro pra cezası vermişti.

Daha sonra, 14 -15 yaşındaki çocuklara esrar satışı nedeniyle tutuklanıp yargılanan Van Doorn, 3 ay tecilli hapis cezasına çarptırılmıştı. Yaptığı işin suç olduğunu bilmediğini belirten Van Doorn, daha sonra İslam dinine geçiş yaptığını açıkladı.
İslam söylemi ve eylemi hareketleri ile ünlü olan siyasetçinin bu hareketi de hayretle karşılanmıştı.
Van Doorn gelen tepkilere karşı, ‘Ben yine Arnold van Doorn olarak kalacağım. İsmimi değiştirmeyeceğim, burka giymeyeceğim, sakal bırakmayacağım. Hiç bir şey değişmeyecek. Kendimi Kuran’a vereceğim.’ cevabını vermişti.

2018 yılında PVV’li meclis üyesi Willie Dille, kendisine bir grup müslümanın tecavüz ettiğini, bu tecavüz saldırısını Arnold Van Doorn’un organize ettiğini belirten bir mektup bırakarak intihtr etti. Van Doorn bu suçlama için de ‘saçmalık’ dedi.

gök, zemin, açık hava, sahil içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Van Doorn, müslümanlığa geçtikten sonra Lahey Belediye Meclisi’ne sunduğu bir önerge ile, müslümanlara özel plaj istemişti. Van Doorn’a göre, sahillerde nasıl ki çıplaklar için özel plaj alanı yapılmışsa, müslümanlar için de kendi taassuplarına bağlı kalacakları plaj hakları vardır.
Van Doorn, çıplakların çok çirkin görüntü verdiklerini de dile getirmişti

İslam’a geçişinin Kur’an-ı Kerim okuyarak başladığını söyleyen Van Doorn, Müslümanların içinde yer aldıkça, filmlerde tanıttığından farklı insanlar olduklarını anlatıyor. İslam düşmanı olduğu halde, bir camiyi ziyaret ettiğinde Müslümanların kendisini hoş karşılamasından da etkilendiğini söyleyen Van Doorn, “Pişmanlık duydum. Kafam tamamen karıştı. Filmlerde gösterdiğimiz müslüman profili ile gerçek müslümanlar o kadar farklıydı ki, etkilenmemek elde değildi” sözleri ile Müslümanlardan nasıl etkilendiğinin altını çiziyor.

açık hava, araba, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu   metin, tablo, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduMekke’ye gittiği zaman Gucci marka gömlek giymekten de geri kalmayan Van Doorn, şimdilerde Hollanda parlamentosu’na girebilmek için destek arıyor.

Mekke’ye giderek Umre yapan Arnold van Doorn, aleyhine film yaptığı Hz.Muhammed’in kabrinin başına gelince gözyaşlarını tutamamış.

VAN DOORN’UN TÜRKİYE ZİYARETLERİ

Hollanda’da Mart ayında yapılacak olan genel seçimlere Birlik Partisi ile katılacağını belirten Arnold van Doorn, Türkiye’de destek arıyor. Hollandalılar’ın çok duyarlı olduğu, ‘dış ülkelerin etkisinde olmamak’ ilkesi ile bağdaşmayan bu davranışın doğuracağı sonuç merakla beklenirken, sizlere Türkiye temasları hakkında şu bilgileri verebilirim.

oda, tablo, konferans salonu içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Arnold van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) Genel Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Yahya TUYAN, Hanımlar Komisyonu Üyesi Fatma ÇAKIR ile birlikte Ak Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ı ziyaret etti.

duvar, iç mekan, kişi, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Arnold van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) Genel Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu ve diğer yöneticiler ile Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Selim Argun’u ziyaret etti.

metin, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu  Arnold van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) Genel Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Yahya Tuyan ve Hanımlar Komisyonu Üyesi Fatma Çakır ile, Ak Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ı ziyaret etti.

TOPLANTIYA KATILIŞ

metin, iç mekan, tablo, genel içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Hollandalı siyasetçi Arnoud Van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneğince (BİLAL) düzenlenen bir toplantıda, Avrupa’da artan İslam karşıtı söylemlerin nedenini ve sonuçlarını değerlendirdi.

Bağcılar’da bir otelde düzenlenen bu toplantıda, başta Fransız Charlie Hebdo dergisinin yayınladığı Hz. Muhammed’e hakaret içerikli karikatür krizi olmak üzere, son yıllarda Müslümanlar üzerine artan baskılar ve İslamofobi ele alındı.

7 sene önce Müslüman olduğunu anlatan Doorn, şöyle devam etti: “Önceden İslam’ın terörü beslediğini düşünüyordum ve Hollanda’da bunu destekliyordum. Birçok insan da hala bu düşüncede. Başkalarını suçlamak istemiyorum ama herkes kendi fikrinden sorumludur. Bu kötü fikirlerin tamamında medyadan etkilenmiştim. Zamanla İslam’a karşı mücadelemin doğru olmadığını düşündüm ve İslam’a karşı ilgim arttı. Araştırdıkça İslam’ın güzelliklerini görmeye başladım. 1 yıl boyunca İslam’ın kalbimde oluşturduğu kıvılcım büyüdü ve Müslüman olmaya karar verdim. İslam’ın bir tehdit değil, bir barış dini ve insanlar için güzellikler getiren bir din olduğunu öğrendim ve bunu anlatmaya başladım. Artık Hollanda’da bunun için mücadele ediyorum.”

Doorn, birçok aşırı sağcı siyasetçinin İslam karşıtı söylemlerinin, ekonomik gerekçelerinin olduğunun altını çizdi.Avrupa’daki Müslüman azınlıkların sayısı ve etkisi arttıkça bazı ekonomik çevreler için risk oluşturacağının düşünüldüğünü söyleyen Doorn, sözlerini şöyle sürdürdü: “Müslümanlar artık eskisi gibi değil. Önceden sadece işçiler vardı ve haklarını bilmiyorlardı. Şimdi ise güçleniyorlar ve giderek daha eğitimli hale geliyorlar. Müslümanlar sosyal ve siyasi ortamlarda etki yaratıyor. Çünkü Avrupa çıkar üzerine kurulu, finansal olarak bankalar ve büyük şirketler Müslümanların bu açıdan riskli olduğunu düşünüyor. Çünkü İslam faizin olmadığı daha güzel bir sistem getirebilir ve bundan kesinlikle korkuyorlar. İslam’ın getirebileceği sistemden rahatsız olan kesimlerin başında kesinlikle bu gruplar geliyor. ”

Van Doorn, İslamofobi söylemine karşı birçok Müslüman ülke liderinin sessiz kaldığı değerlendirmesini yaparak, şunları kaydetti: “Arap ülkelerinin bazıları Avrupa etkisi altında olduğu için, maalesef etkisiz kalıyorlar. Türkiye bu süreçte liderlik yapıyor ve herkes Türkiye’nin yardımını bekliyor. Hollanda’da özellikle ılımlı bir İslam yaratmaya çalışıyorlar. Bazı rol modeller gençler için ön plana çıkarılıyor ve dini ritüellerini yerine getiren insanlara bunların aşırıcılık olduğunu söylüyorlar. Genç nesillerin daha iyi yetiştirilmesi için Türkiye’de de çalışmalar yapılması, eğitim alanının güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Joram van Klaveren de Müslüman oldu.

açık hava, araba, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu kişi, çayır, adam, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduWilders’in sağ kolu olan Van Klaveren müslüman olunca medya büyük ilgi gösterdi.

Hollandalı siyasetçi Joram van Klaveren de din değiştirip müslümanlığı seçen ikinci siyasetçi oldu. 2010-2014 yıllarında Wilders’in ırkçı Özgürlük Partisi’nde milletvekilliği yapan Joram Van Klaveren, islam karşıtı eylem ve söylemleri ile tanınıyordu.

İslam karşıtı bir kitap yazdığı süreçte, yaptığı araştırmalar sonrasında, İslamiyet ile ilgili bakış açısının değiştiğini ve bu nedenle Müslüman olduğunu belirten Van Klaveren, Müslüman olduktan sonra gayrimüslimlerin İslam karşıtı düşüncelerini çürüten bir kitap yazdığını sözlerine ekledi.

PVV lideri Geert Wilders’in, Fas kökenliler için sarf ettiği ırkçı sözlerinden sonra partiden ayrılarak, Louis Bountes ile birlikte ‘Hollanda İçin’ partisini kurdu.
Van Klaveren, 2017’de yapılan genel seçimlerde yeterli oy alamadığı için siyasete veda etmişti.

SONUÇ

Peki şimdi ne olacak?
Hollanda’da siyasetçiler tarafından dışlanan Türkler, 17 martta yapılacak olan seçimlerde kime oy verecekler?
Türk asıllı adayları, önceleri sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için, sonra da Ankara’nın uzun kolu iddiaları nedeniyle seçim listelerine koymayan siyasi partiler yerine, DENK Partisi gibi kendilerine yakın olan oluşuma oy vermeyi planlayan Türkler, şimdi de, Ankara’dan Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) destekli Birlik Partisi ile tanışıyorlar.
Bu çeşitli denklemler Hollanda’daki Türkler’in kafalarını karıştırıyor.
Tabii ki seçmek demokratik bir haktır. Hollanda’daki çiftçi, işçi, madenci, sanatçı ve bunlar gibi bir yığın seçmen, kendi menfaatlarını gözetleyecek adaylara oy vereceklerdir.
Ben şahsen, büyük bir kriz yaşayan DENK Partisi yerine, Başbakan olabilmesi için, Türkiye’ye yakın olan Demokrat 66 Partisi siyasi lideri Sigrid Kaag’a oy vermeyi düşünüyordum. Ama şimdi DENK Partisi’ndeki sular biraz durulldu ve partinin atar damarı Tunahan Kuzu, küskünküğü bir yana bırakıp göreve devam kararı aldı.
Bu ikilem arasında tercih yapamazken, şimdi de Ankara destekli, şaibeli birkişinin kurduğu parti önümüze atılıyor.
Ben kararımı rahatça verebilirim. Ama, Ankara desteği ile buradaki müslüman kuruluşların sesine de kulak verecek olan diğer yurttaşlarımız neye karar verecekler?
İnanıyorum ki, Hollanda’daki Türk kökenli seçmenler, en iyisini tespit edecek ve o tespite göre oylarını vereceklerdir.

Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Hayırlısı olur inşallah!