GÜNAY USLU, AZ SONRA SAAT 10.00’DA HOLLANDA RADYOSUNDA, ÜNLÜ BESTECİLERİN TÜRK MÜZİĞİNE DUYARLILIKLARINI ANLATACAK…

GÜNAY USLU, AZ SONRA SAAT 10.00’DA HOLLANDA RADYOSUNDA, ÜNLÜ BESTECİLERİN TÜRK MÜZİĞİNE DUYARLILIKLARINI ANLATACAK…

Hollanda’da Kültür Bakanlığı yapmış olan, Corendon Hava Yolları ve Tur Operatörlüğü CEO’su Günay Uslu, şimdi de bir ‘Radyo Yıldızı’ olma yolunda…

Geçmişteki başarılarını ve üstlendiği görevleri daha önce sık sık yayınladığım Günay Uslu’nun, AZ SONRA (19 Nisan 2025) saat 10.00’da Radyo NPO Klassiek’te yayınlanacak olan konuşmasından bazı başlıklar şöyle:

*Avrupa klasik müziğinde Osmanlı etkisi
*Mehterin ilham verdiği eserler (Mozart, Beethoven, Liszt, vs.)
*Doğu-Batı ilişkileri, kültürel hayranlık ve etkileşim
*Türk müziğine olan merakın sanatsal boyutu

*Avrupalı Bestecileri Etkileyen Mehter: Müzikle Osmanlı’nın İzinde
*Troya’dan Mehter’e: Avrupa Klasik Müziğinde Türk İzleri

(Hollandacası altta
Nederlandse versie onderaan)
Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Avrupa’nın klasik müzik mirasında Türk izlerini keşfetmeye hazır mısınız?
Avrupa’nın en büyük bestecileri neden Türk marşları besteledi?
Mozart’tan Fazıl Say’a, müzikte Osmanlı etkileri, mehterin ilhamı ve kültürel etkileşimin izleri…

Çeşitli branşlardaki başarılı kariyerinde bir ‘Sanat Tarihçisi’ olarak da anılan Günay Uslu,
az sonra, 19 Nisan Cumartesi sabahı saat 10.00’da Radyo NPO Klassiek’te yayımlanacak ve saat 12.00’ye kadar sürecek olan özel programında, Mozart’tan Çaykovski’ye, Purcell’den Fazıl Say’a uzanan müzikal bir yolculuk sunacak.

Uslu, bu yolculukta, Osmanlı mehter müziğinin, yeniçeri ritimlerinin ve Türk marşlarının, Batılı besteciler üzerindeki etkisine ışık tutuluyor. Mozart’ın “Türk Müziği ile besteledim” dediği Saraydan Kız Kaçırma operası, Fazıl Say’ın caz dokunuşlu Türk Marşı yorumu, Sultan Abdülaziz’in piyano valsleri ve 19. yüzyılın kadın Türk bestecisi Kevser Hanım…
Hepsi bu programda ses buluyor.

Ayrıca Troya’dan Roma’ya, Curaçao’dan Amsterdam’a uzanan bir kültürel anlatı, Türkiye’nin dünya kültüründeki yeriyle birlikte ele alınıyor.

1972 doğumlu Günay Uslu, kültür tarihçisi, siyasetçi ve iş kadınıdır. Miras çalışmaları, kültür politikası ve yönetimi ile müze çalışmaları alanlarında akademik bir geçmişe sahip olan Uslu, Amsterdam Üniversitesi’nde doktora yapmıştır. Tezi, Homer, Troya ve Türkler: Geç Osmanlı İmparatorluğu’nda Miras ve Kimlik, 1870-1915, Homeros, Troya ve Heinrich Schliemann’ın arkeolojik keşiflerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusal kimlik ve miras bilinci üzerindeki etkisini ele almaktadır.

Uslu, Amsterdam Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, ayrıca Amsterdam’daki çeşitli müzeler için kültürel projeler ve sergilerde danışman olarak görev almıştır. 1997 yılında kurulan turizm şirketi Corendon’un kurucularından olan Uslu, bu şirkette yedi yıl boyunca otel geliştirme direktörlüğü de yapmıştır.

Ocak 2022’de Uslu, Rutte IV kabinesinde Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanı olarak atanmıştır. Bu görevde kültürün toplumda daha sağlam bir şekilde yer edinmesi, kültür üreticilerinin konumunun güçlendirilmesi ve bağımsız gazeteciliğin desteklenmesi için çalışmıştır.

Aralık 2023’te Uslu, aile şirketi Corendon’a geri dönmüş ve şu anda şirketin CEO’su olarak görev yapmaktadır.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

ÇAĞRI

Değerli Okurları, bu sabah 10.00’da, Radyo NPO Klassiek’te yayımlanacak bu özel programa kulak vermeniz için sizden bir ricamız var.

Hollanda’da Kültür Bakanlığı yapmış, sanat tarihçisi kimliğiyle Avrupa’da Türk kültürünün izlerini sürmüş değerli Günay Uslu’yu dinleyin. Dinlemekle kalmayın Hollandalı ve Türk dostlarınıza da haber verin. Eşinize, arkadaşınıza, komşunuza bu yayını mutlaka duyurun.

Onlara, Avrupalıların bir zamanlar Türk ulusuna nasıl hayran olduklarını hatırlatın.
TRT için hazırladığım o unutulmaz belgesellerde; Türk modasına, Türk kahvesine,
Türk lalesine, Türk seramiğine, Türk mimarisine, Türk nakışına, Türk halısına,
Türk minyatürüne duyulan ilgiyi, özeni, hayranlığı göstermiştim.

İşte şimdi, bu değerli mirası, Avrupa klasik müziği üzerinden bir kez daha hatırlatacak bir program var karşımızda.
Mozart’tan Beethoven’a, Liszt’ten Fazıl Say’a uzanan bu büyülü müzik yolculuğunda, Osmanlı mehterinden gelen ritimlerin Batı sanatına nasıl ilham verdiğini dinleyin.

Unutmayın…
Bugün 19 Nisan Cumartesi, saat tam 10.00’da, Radyo NPO Klassiek’teyiz.
Bu yayını kaçırmayın. Kaçırttırmayın.
Birlikte dinleyelim, birlikte hatırlayalım.

GÜNAY USLU VERTELT STRAKS OP DE NEDERLANDSE RADIO OVER DE GEVOELIGHEID VAN BEKENDE COMPONISTEN VOOR DE TURKSE MUZIEK…

Voormalig minister van Cultuur in Nederland en CEO van Corendon Airlines en Touroperator, Günay Uslu, is nu ook op weg om een ‘radioster’ te worden…

Hier zijn enkele onderwerpen uit het gesprek van Günay Uslu, die ik eerder al vaak heb belicht met haar successen en functies uit het verleden, dat straks (19 april 2025) om 10.00 uur op Radio NPO Klassiek wordt uitgezonden:

  • Ottomaanse invloeden in de Europese klassieke muziek

  • Composities geïnspireerd door Mehtermuziek (Mozart, Beethoven, Liszt, enz.)

  • Oost-West relaties, culturele bewondering en interactie

  • De artistieke dimensie van de Europese belangstelling voor Turkse muziek

  • De Mehter die Europese componisten beïnvloedde: Op het spoor van het Ottomaanse rijk door muziek

  • Van Troje tot Mehter: Turkse sporen in de Europese klassieke muziek

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ben jij klaar om de Turkse sporen in het Europese klassieke muziekerfgoed te ontdekken?
Waarom componeerden Europa’s grootste componisten Turkse marsen?
Van Mozart tot Fazıl Say: Ottomaanse invloeden in de muziek, inspiratie van de Mehter en culturele kruisbestuiving…

Günay Uslu, die in haar succesvolle carrière in verschillende vakgebieden ook bekendstaat als een ‘kunsthistorica’, presenteert op zaterdagochtend 19 april om 10.00 uur een speciaal programma op Radio NPO Klassiek dat zal duren tot 12.00 uur. In deze uitzending neemt zij de luisteraars mee op een muzikale reis van Mozart tot Tsjaikovski, en van Purcell tot Fazıl Say.

Tijdens deze reis wordt de invloed van Ottomaanse mehtermuziek, janitsarenritmes en Turkse marsen op westerse componisten belicht. Mozarts opera Die Entführung aus dem Serail, waarvan hij zei “ik heb het met Turkse muziek gecomponeerd”, Fazıl Say’s jazzy interpretatie van de Turkse Mars, de pianowalsen van Sultan Abdülaziz en de 19e-eeuwse vrouwelijke Turkse componist Kevser Hanım…
Alles komt aan bod in dit programma.

Ook wordt een culturele vertelling gepresenteerd die reikt van Troje tot Rome, van Curaçao tot Amsterdam met daarbij aandacht voor de plaats van Turkije binnen de wereldcultuur.

Günay Uslu, geboren in 1972, is cultuurhistoricus, politicus en zakenvrouw. Met een academische achtergrond in erfgoedstudies, cultuurbeleid en management, en museumstudies, promoveerde ze aan de Universiteit van Amsterdam. Haar proefschrift Homer, Troy and the Turks: Heritage and Identity in the Late Ottoman Empire, 1870-1915, behelst de invloed van Homerus, Troje en de archeologische ontdekkingen van Heinrich Schliemann op de nationale identiteit en het erfgoedbewustzijn in het Ottomaanse Rijk.

Uslu heeft als docent aan de Universiteit van Amsterdam gewerkt en was als adviseur betrokken bij diverse culturele projecten en tentoonstellingen voor musea in Amsterdam. Daarnaast stond ze mede aan de basis van reisorganisatie Corendon in 1997, later was ze zeven jaar directeur hotelontwikkeling bij dat bedrijf.

In januari 2022 werd Uslu benoemd tot staatssecretaris voor Cultuur en Media in het kabinet-Rutte IV. Zij zette zich in voor een betere verankering van cultuur in de maatschappij, sterkere positie van de makers van cultuur en onafhankelijke journalistiek.

In december 2023 keerde Uslu terug naar het familiebedrijf Corendon, waar ze op dit moment CEO van is.

OPROEP

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Beste lezers, straks om 10.00 uur ‘s ochtends, stem af op Radio NPO Klassiek voor een bijzondere uitzending die u niet mag missen.

Luister naar Günay Uslu voormalig minister van Cultuur in Nederland, kunsthistoricus en een bruggenbouwer tussen culturen. En niet alleen luisteren: waarschuw uw Nederlandse en Turkse vrienden, buren en familieleden!

Herinner hen eraan hoe bewonderend Europeanen ooit naar het Turkse volk keken.
In mijn eerdere reportages voor de Turkse televisie (TRT) liet ik zien hoe groot de fascinatie was voor: de Turkse mode, de Turkse koffie, de tulp uit Turkije, het keramiek,
de architectuur, de tapijtkunst, de miniaturen, en de fijne borduurkunst van het Ottomaanse Rijk.

En nu is het tijd om opnieuw stil te staan bij die culturele bewondering – ditmaal via de wereld van de klassieke muziek.
Van Mozart tot Beethoven, van Liszt tot Fazıl Say: hoor hoe de ritmes van de Ottomaanse mehtermuziek diepe sporen hebben nagelaten in de Europese muziekgeschiedenis.

Vergeet niet: straks, zaterdag 19 april om precies 10.00 uur, op Radio NPO Klassiek.
Mis het niet en zorg dat niemand het mist.
Laten we samen luisteren. En samen herinneren.

GÜNAY USLU, YARIN HOLLANDA RADYOSUNDA, ÜNLÜ BESTECİLERİN TÜRK MÜZİĞİNE DUYARLILIKLARINI ANLATACAK

GÜNAY USLU, YARIN HOLLANDA RADYOSUNDA, ÜNLÜ BESTECİLERİN TÜRK MÜZİĞİNE DUYARLILIKLARINI ANLATACAK

Hollanda’da Kültür Bakanlığı yapmış olan, Corendon Hava Yolları ve Tur Operatörlüğü CEO’su Günay Uslu, şimdi de bir ‘Radyo Yıldızı’ olma yolunda…

Geçmişteki başarılarını ve üstlendiği görevleri daha önce sık sık yayınladığım Günay Uslu’nun, yarın (19 Nisan 2025) saat 10.00’da Radyo 4’te yayınlanacak olan konuşmasından bazı başlıklar şöyle:

*Avrupa klasik müziğinde Osmanlı etkisi
*Mehterin ilham verdiği eserler (Mozart, Beethoven, Liszt, vs.)
*Doğu-Batı ilişkileri, kültürel hayranlık ve etkileşim
*Türk müziğine olan merakın sanatsal boyutu

*Avrupalı Bestecileri Etkileyen Mehter: Müzikle Osmanlı’nın İzinde
*Mozart’ın Türk Müziği Sevgisi: Radio NPO Klassiek Özel Yayın
*Troya’dan Mehter’e: Avrupa Klasik Müziğinde Türk İzleri
*Türk Marşı’nın Peşinden: Yarın saat 10.00’da Radio NPO Klassiek’te

(Hollandaca yazılar altta.
Nederlandse verises onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Avrupa’nın klasik müzik mirasında Türk izlerini keşfetmeye hazır mısınız?
Avrupa’nın en büyük bestecileri neden Türk marşları besteledi?
Mozart’tan Fazıl Say’a, müzikte Osmanlı etkileri, mehterin ilhamı ve kültürel etkileşimin izleri…

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Çeşitli branşlardaki başarılı kariyerinde bir ‘Sanat Tarihçisi’ olarak da anılan Günay Uslu,
19 Nisan Cumartesi sabahı saat 10.00’da Radio NPO Klassiek’te yayımlanacak ve saat 12.00’ye kadar sürecek olan özel programında, Mozart’tan Çaykovski’ye, Purcell’den Fazıl Say’a uzanan müzikal bir yolculuk sunacak.

Uslu, bu yolculukta, Osmanlı mehter müziğinin, yeniçeri ritimlerinin ve Türk marşlarının, Batılı besteciler üzerindeki etkisine ışık tutuluyor. Mozart’ın “Türk Müziği ile besteledim” dediği Saraydan Kız Kaçırma operası, Fazıl Say’ın caz dokunuşlu Türk Marşı yorumu, Sultan Abdülaziz’in piyano valsleri ve 19. yüzyılın kadın Türk bestecisi Kevser Hanım…
Hepsi bu programda ses buluyor.

Ayrıca Troya’dan Roma’ya, Curaçao’dan Amsterdam’a uzanan bir kültürel anlatı, Türkiye’nin dünya kültüründeki yeriyle birlikte ele alınıyor.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

1972 doğumlu Günay Uslu, kültür tarihçisi, siyasetçi ve iş kadınıdır. Miras çalışmaları, kültür politikası ve yönetimi ile müze çalışmaları alanlarında akademik bir geçmişe sahip olan Uslu, Amsterdam Üniversitesi’nde doktora yapmıştır. Tezi, Homer, Troya ve Türkler: Geç Osmanlı İmparatorluğu’nda Miras ve Kimlik, 1870-1915, Homeros, Troya ve Heinrich Schliemann’ın arkeolojik keşiflerinin Osmanlı İmparatorluğu’nda ulusal kimlik ve miras bilinci üzerindeki etkisini ele almaktadır.

Uslu, Amsterdam Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, ayrıca Amsterdam’daki çeşitli müzeler için kültürel projeler ve sergilerde danışman olarak görev almıştır. 1997 yılında kurulan turizm şirketi Corendon’un kurucularından olan Uslu, bu şirkette yedi yıl boyunca otel geliştirme direktörlüğü de yapmıştır.

Ocak 2022’de Uslu, Rutte IV kabinesinde Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanı olarak atanmıştır. Bu görevde kültürün toplumda daha sağlam bir şekilde yer edinmesi, kültür üreticilerinin konumunun güçlendirilmesi ve bağımsız gazeteciliğin desteklenmesi için çalışmıştır.

Aralık 2023’te Uslu, aile şirketi Corendon’a geri dönmüş ve şu anda şirketin CEO’su olarak görev yapmaktadır.

Yarın sabah kaçırmayın!

ÇAĞRI

Değerli Okurlar, yarın sabah 10.00’da, Radio NPO Klassiek’te yayımlanacak bu özel programa kulak vermeniz için sizden bir ricam var.

Hollanda’da Kültür Bakanlığı yapmış, sanat tarihçisi kimliğiyle Avrupa’da Türk kültürünün izlerini sürmüş değerli Günay Uslu’yu dinleyin. Dinlemekle kalmayın  Hollandalı ve Türk dostlarınıza da haber verin. Eşinize, arkadaşınıza, komşunuza bu yayını mutlaka duyurun.

Onlara, Avrupalıların bir zamanlar Türk ulusuna nasıl hayran olduklarını hatırlatın.
TRT için hazırladığım Avusturya, Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya’daki o unutulmaz belgesellerde; Türk modasına, Türk kahvesine, Türk lalesine, Türk seramiğine, Türk mimarisine, Türk nakışına, Türk halısına, Türk minyatürüne duyulan ilgiyi, özeni, hayranlığı göstermiştim.

İşte şimdi, bu değerli mirası, Avrupa klasik müziği üzerinden bir kez daha hatırlatacak bir program var karşımızda.
Mozart’tan Beethoven’a, Liszt’ten Fazıl Say’a uzanan bu büyülü müzik yolculuğunda, Osmanlı mehterinden gelen ritimlerin Batı sanatına nasıl ilham verdiğini dinleyin.

Unutmayın…
Yarın, 19 Nisan Cumartesi, saat tam 10.00’da, Radyo NPO Klassiek’teyiz.
Bu yayını kaçırmayın. Kaçırttırmayın.
Birlikte dinleyelim, birlikte hatırlayalım.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Alttaki Hollandaca haberden sonra, Günay Uslu’nun radyo konuşmasının tamamını Türkçe ve Hollandaca olarak daha altta bulacaksınız:

 

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

GÜNAY USLU VERTELT MORGEN OP DE NEDERLANDSE RADIO OVER DE GEVOELIGHEID VAN BEKENDE COMPONISTEN VOOR DE TURKSE MUZIEK…

Voormalig minister van Cultuur in Nederland en CEO van Corendon Airlines en Touroperator, Günay Uslu, is nu ook op weg om een ‘radioster’ te worden…

Hier zijn enkele onderwerpen uit het gesprek van Günay Uslu, die ik eerder al vaak heb belicht met haar successen en functies uit het verleden, dat morgen (19 april 2025) om 10.00 uur op Radio NPO Klassiek wordt uitgezonden:

  • Ottomaanse invloeden in de Europese klassieke muziek

  • Composities geïnspireerd door Mehtermuziek (Mozart, Beethoven, Liszt, enz.)

  • Oost-West relaties, culturele bewondering en interactie

  • De artistieke dimensie van de Europese belangstelling voor Turkse muziek

  • De Mehter die Europese componisten beïnvloedde: Op het spoor van het Ottomaanse rijk door muziek

  • Mozarts liefde voor Turkse muziek: Speciale uitzending op NPO Klassiek

  • Van Troje tot Mehter: Turkse sporen in de Europese klassieke muziek

  • In het spoor van de Turkse Mars: Morgen om 10.00 uur op NPO Klassiek

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ben jij klaar om de Turkse sporen in het Europese klassieke muziekerfgoed te ontdekken?
Waarom componeerden Europa’s grootste componisten Turkse marsen?
Van Mozart tot Fazıl Say: Ottomaanse invloeden in de muziek, inspiratie van de Mehter en culturele kruisbestuiving…

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, microfoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Günay Uslu, die in haar succesvolle carrière in verschillende vakgebieden ook bekendstaat als een ‘kunsthistorica’, presenteert op zaterdagochtend 19 april om 10.00 uur een speciaal programma op Radio NPO Klassiek, dat zal duren tot 12.00 uur. In deze uitzending neemt zij de luisteraars mee op een muzikale reis van Mozart tot Tsjaikovski, en van Purcell tot Fazıl Say.

Tijdens deze reis wordt de invloed van Ottomaanse mehtermuziek, janitsarenritmes en Turkse marsen op westerse componisten belicht. Mozarts opera Die Entführung aus dem Serail, waarvan hij zei “ik heb het met Turkse muziek gecomponeerd”, Fazıl Say’s jazzy interpretatie van de Turkse Mars, de pianowalsen van Sultan Abdülaziz en de 19e-eeuwse vrouwelijke Turkse componist Kevser Hanım…
Alles komt aan bod in dit programma.

Ook wordt een culturele vertelling gepresenteerd die reikt van Troje tot Rome, van Curaçao tot Amsterdam met daarbij aandacht voor de plaats van Turkije binnen de wereldcultuur.

Günay Uslu, geboren in 1972, is cultuurhistoricus, politicus en zakenvrouw. Met een academische achtergrond in erfgoedstudies, cultuurbeleid en management, en museumstudies, promoveerde ze aan de Universiteit van Amsterdam. Haar proefschrift Homer, Troy and the Turks: Heritage and Identity in the Late Ottoman Empire, 1870-1915, behelst de invloed van Homerus, Troje en de archeologische ontdekkingen van Heinrich Schliemann op de nationale identiteit en het erfgoedbewustzijn in het Ottomaanse Rijk.

Uslu heeft als docent aan de Universiteit van Amsterdam gewerkt en was als adviseur betrokken bij diverse culturele projecten en tentoonstellingen voor musea in Amsterdam. Daarnaast stond ze mede aan de basis van reisorganisatie Corendon in 1997, later was ze zeven jaar directeur hotelontwikkeling bij dat bedrijf.

In januari 2022 werd Uslu benoemd tot staatssecretaris voor Cultuur en Media in het kabinet-Rutte IV. Zij zette zich in voor een betere verankering van cultuur in de maatschappij, sterkere positie van de makers van cultuur en onafhankelijke journalistiek.

In december 2023 keerde Uslu terug naar het familiebedrijf Corendon, waar ze op dit moment CEO van is.

Mis het morgenochtend nietBovenkant formulier

OPROEP

Beste lezers, morgen om 10.00 uur ‘s ochtends, stem af op Radio NPO Klassiek voor een bijzondere uitzending die u niet mag missen.

Luister naar Günay Uslu — voormalig minister van Cultuur in Nederland, kunsthistoricus en een bruggenbouwer tussen culturen. En niet alleen luisteren: waarschuw uw Nederlandse en Turkse vrienden, buren en familieleden!

Herinner hen eraan hoe bewonderend Europeanen ooit naar het Turkse volk keken.
In mijn eerdere reportages voor de Turkse televisie (TRT) in Oostenrijk, Duitsland, İtalie, Frankrijk en Spanje liet ik zien hoe groot de fascinatie was voor: de Turkse mode, de Turkse koffie, de tulp uit Turkije, het keramiek,
de architectuur, de tapijtkunst, de miniaturen, en de fijne borduurkunst van het Ottomaanse Rijk.

En nu is het tijd om opnieuw stil te staan bij die culturele bewondering – ditmaal via de wereld van de klassieke muziek.
Van Mozart tot Beethoven, van Liszt tot Fazıl Say: hoor hoe de ritmes van de Ottomaanse mehtermuziek diepe sporen hebben nagelaten in de Europese muziekgeschiedenis.

Vergeet niet: morgen, zaterdag 19 april om precies 10.00 uur, op Radio NPO Klassiek

Mis het niet – en zorg dat niemand het mist.
Laten we samen luisteren. En samen herinneren.

Radyo yayınını Hollandaca dinlerken, alttaki Türkçeye de bakarak, söylenenleri daha iyi anlayabilirsiniz

RADYO KUNUŞMASI TAMAMININ TÜRKÇE TERÜCMESİ

Günaydın, Günay Uslu ile birlikte

  1. Uvertür, Die Entführung (Kaçırılma) – Europe Oda Orkestrası, Jannick Nézet-Séguin – 4:05

Afbeelding met persoon, boekenkast, kleding, tekst Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Merhaba, ben Günay Uslu ve bu sabah sizi müziğin sesleriyle bir yolculuğa çıkarmak istiyorum. 18. yüzyılda Viyana’da başlayacağız ve oradan İstanbul’a, Rusya’ya, Boğaz ve Çanakkale üzerinden Troya’ya gideceğiz. Troya’nın ardından Aeneas ile birlikte Kartaca’ya ve İtalya’ya yelken açacağız, ardından Curaçao’ya geçeceğiz. Yolculuğumuzu Hollanda’da tamamlayacağız.

Bu kültür tarihine dayalı bir yolculuk olacak. Yol boyunca birçok karşılıklı etkileşim, kültürel alışveriş ve etkiyi ele alacağız.

Sizi başka dünyalara götürmeyi umuyorum ve bu dünyaların aslında bizimkine ne kadar benzediğini, nasıl iç içe geçtiğini ve birbirine nasıl bağlı olduğunu göstermek istiyorum. Bazen bir arabesk şarkı ya da klezmer parçasıyla kenar köşelere uğrayacağız, ama aynı zamanda büyük klasiklerin dalgalarına da kendimizi bırakacağız.

Böyle bir başyapıt, Die Entführung aus dem Serail (Saraydan Kız Kaçırma). Az önce bu eserin uvertürünü dinlediniz. Europe Oda Orkestrası tarafından icra edildi, şefliğini Rotterdam Filarmoni Orkestrası’nın onursal şefi (2005) Jannick Nézet-Séguin yaptı.

“Uvertürü Türk müziğiyle besteledim” diye yazmıştı Mozart bir mektubunda. Onun için Türk müziği öncelikle vurmalı çalgılardan, pikolo, ziller ve büyük trampet gibi enstrümanlardan oluşuyordu. Bu vurmalı çalgılar Osmanlı ordusunun seçkin birliği olan Yeniçerilerin savaş müziği sayesinde tanındı. Yani ‘Yeni Çeri’, yani ‘yeni askerler’. Yeniçeriler Osmanlı İmparatorluğu içinde güçlü bir askerî ve siyasî kuvvetti, İmparatorluk dışında ise korkulan ve hayranlık duyulan bir güçtü.

Bu hayranlık, sultanların sarayındaki hayat için de geçerliydi. Osmanlılara duyulan bu hayranlıktan biraz sonra daha detaylı bahsedeceğim. Ama şimdi önce Mozart’ın daha önceki bir eserine bakalım:
Zaide, 1779 yılında bestelediği bir eser. Bu eser de sultanın sarayında geçer. Mozart bu eserle Die Entführung’dan önce benzer bir temayı işliyordu. Ancak bu eseri tamamlayamadı; eser bir süre kayboldu. Daha sonra el yazması parçalar bulundu ve ancak 19. yüzyılda sahnelendi.

Şimdi, Beverly Sills tarafından seslendirilen “Ruhe Sanft” aryasını, London Philharmonic Orchestra eşliğinde dinleyeceğiz.

Afbeelding met kleding, kunst, Menselijk gezicht, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Mozart ve çağdaşları Osmanlı İmparatorluğu’na büyük bir hayranlık duyuyordu.

Yüzyıllar boyunca Osmanlılar Avrupa için bir tehdit oluşturdu. İki kez Viyana kapılarına dayandılar; Yeniçeri müzik birliklerinin sesleri Viyana’dan neredeyse duyuluyordu. Ancak bu durum 17. yüzyılda değişti.

Osmanlılar 1683’te mağlup edildi. Karlowitz Antlaşması ile Büyük Türk Savaşı sona erdi. Böylece Türk tehdidi de sona ermiş oldu. Bu andan itibaren ilişkiler dostane hale geldi ve Osmanlılar Lale Devri’ne girdi – Osmanlı sarayının belki de en gösterişli dönemi. Bu da doğal olarak Avrupa’da egzotik Osmanlı dünyasına olan ilgiyi daha da artırdı. Türk objeleri ve temaları Avrupa edebiyatında, modasında, iç mimarisinde, mimarisinde, güzel sanatlarında ve tabii ki müzikte yer buldu.

Bu gelişmeye Turkomanie (Türk hayranlığı) adı verildi. Mimarlıkta ise “Alla Turca” olarak anıldı. O dönemde Avrupa’da yaygınlaşan köşkler ve pavyonları düşünün.

Örneğin, Viyana’da ilk kahvehane 1685’te açıldı ve piyasaya Yeniçeri pedallı piyanolar çıktı – bu pedalla çalarken zil ve trampet sesleri de çıkarılabiliyordu. Bu yüzden besteciler, operalarında ve operetlerinde Türk temalarını sıkça kullandılar – örneğin Handel’in “Tamerlano”su, Rossini’nin “Il Turco in Italia”sı.

Ama Mozart’ın “Rondo alla Turca”sı, Doğu ile Batı arasındaki müzikal etkileşimin zirvesidir. Bu piyano parçasında Yeniçeri müziğini açıkça duyabilirsiniz.

Şimdi dünyaca ünlü Türk besteci ve piyanist Fazıl Say’ın caz versiyonunu dinleyeceğiz.

Grote Pianisten: alleskunner Fazil Say - Concertgebouw - Nederlands

  1. Alla Turca Jazz, Op. B – Fazıl Say – 1:35

Fazıl Say’dan coşkulu ve caz tınılı bir Rondo yorumu. Say, Troya’ya geldiğimizde yine karşımıza çıkacak. Şimdilik İstanbul’dayız. Öyleyse hemen 19. yüzyıla gidelim. Osmanlı Sultanı piyano eserleri besteliyordu ve sarayında birçok müzisyeni ağırlıyordu – örneğin Franz Liszt. Saraydaki kadınlar, özellikle haremin hanımları, müzik eğitimi alıyordu. Biliyoruz ki Sultan, Avrupa’nın büyük şehirlerinde operaları bizzat izlemişti. Şimdi Sultan Abdülaziz’in “Invitation à la Valse (Vals’e Davet)” adlı eserini, Türk besteci ve şef Emre Aracı’nın icrasıyla dinleyeceğiz. Hemen ardından, 19. yüzyılın kadın Türk bestecilerinden Kevser Hanım’ın harika eseri Nihavend Longa geliyor. Bu eser, dünya genelinde pek çok müzisyen tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Size İstanbul Oda Orkestrası’nın, şef Timur Selçuk yönetimindeki klasik versiyonunu dinletmek istiyorum.

  1. Invitation à la Valse – Emre Aracı – 2:32

  2. Nihavend Longa – Timur Selçuk, İstanbul Oda Orkestrası – 2:02

Bildiğiniz gibi Boğaziçi, Ruslar için sıcak denizlere açılan kapıydı ve çarlar yüzyıllar boyunca bu boğazı ve İstanbul’u ele geçirme hayali kurdu. Bu da bizi Rusya’ya kısa bir yolculuk yapmaya teşvik ediyor. Bunu Çaykovski’nin Birinci Piyano Konçertosu ile yapacağız.

Çaykovski bu konçertoyu 1875’te tamamladı. Başta pek beğenilmedi; çok karmaşık bulundu. Ancak zamanla bu görüş değişti ve eser büyük bir popülerlik kazandı. Bu eseri ilk kez yaklaşık 13 yaşımdayken duydum. Amsterdam’ın Jordaan bölgesinde, ablamın çatı katındaki küçük dairesinde. Haftaiçleri onunla birlikte orada kalıyordum. Eseri ilk duyduğumda, korna sesleri, etkileyici piyano akorları ve romantik yaylılar beni büyülemişti. İlk bölüm giderek yumuşar ve sonunda dramatik ve yoğun bir hale gelir.

Bu bana çok büyük gelmişti. Farklı bir dünyanın kapıları açılmıştı bana. Şimdi, Berliner Filarmoni Orkestrası tarafından icra edilen bu konçertonun ilk bölümünü dinleyelim.

Afbeelding met krant, tekst, Nieuws, Krantenpapier Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

6. Pjotr İlyiç Çaykovski, Piyano Konçertosu No. 1, Si bemol minör, Op. 23Allegro non troppo e molto maestoso – Allegro con spirito, Yevgeny Kissin’in piyanoda, Berliner Filarmoni Orkestrası eşliğinde, şef Herbert Von Karajan yönetiminde 1980’lerde kaydedilmiş, 2005’te yayımlanmış bir kayıt: 23:39

Yeniden İstanbul’a dönüyoruz, Boğaz’ı geçip Çanakkale Boğazı üzerinden Troya’ya gidiyoruz. Türkiye’nin batı kıyısına. Belki biliyorsunuzdur, geç Osmanlı döneminde Homeros mirasının sahiplenilmesi üzerine bir doktora tezi yazdım. Şimdi dikkatli olmam gerek, çünkü kendimi tutmazsam Troya Savaşı, İlyada, yani Avrupa edebiyatının savaş, aşk, nefret, öfke, yas ve elbette kahramanlar – Hektor, Aşil, Patroklos, Odysseus, Ajax, Agamemnon, Helena, Paris – üzerine yazılmış ilk eseri hakkında uzun bir konferans verebilirim.

Ayrıca Schliemann’ın yaptığı kazılar, Priamos’un hazinesi, bu miras üzerindeki hak iddiaları ve bu mirasın Avrupa kültürünün temelini nasıl oluşturduğu da beni cezbediyor. İlyada öylesine popülerdi ki, M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren sözlü olarak aktarılmış, sonra da yazıya dökülmüş, tekrar tekrar yorumlanmıştır. Amsterdam’daki futbol kulübünün adının Ajax olması veya Aşil tendonunun isminin bu hikâyeden gelmesi tesadüf değildir.

Troya Savaşı hikâyesine olan kişisel ilgim çocuklukta başladı. Her yaz, anne babam dört çocuklarıyla birlikte arabayla –bazen minibüsle Avrupa’yı geçerek Troya ile İzmir arasında bir balıkçı kasabasına giderdi. Bu kasaba, birçok kişi tarafından Homeros’un doğum yeri olarak kabul edilir. Gerçi bu ünvanı sahiplenen başka yerler de vardır.

Ege kıyısında, Homeros’un “sirene kayalıklarına” bakan o yerde yaz tatillerimizi geçirirdik. Çanakkale’den gelen serin sularda yüzerek… Troya kahramanlarının hikâyeleri bu tatillerin değişmez bir parçasıydı, en büyük an ise Gelibolu’dan Troya’ya feribotla geçmekti. Dalgalarla birlikte sallanırken, Dardanellere (Çanakkale Boğazı) binlerce Yunan gemisinin akın ettiği o eski günleri düşünürdük. Babam bize Hektor, Paris, Helena ve Priamos’u büyük bir coşkuyla anlatırdı. Bu kahramanlar adeta canlanırdı ve biz Avrupa’yı arkamızda bırakırken Küçük Asya’daki Troya bizi çağırırdı. Bu her yıl tekrarlanan büyüleyici bir deneyimdi.

Ve büyüleyici olan bir diğer şey de Türk besteci Fazıl Say’ın 2019 tarihli yorumu. Şimdi onun “Heroes of Troy” (Troya’nın Kahramanları) adlı eserini dinleyelim.

Afbeelding met tekst, krant, boek, Publicatie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

7. Heroes of Troy – Fazıl Say: 2:44

Biraz daha Troya’da kalıyoruz. Troya Savaşı’nı müzikal olarak anlatan olağanüstü bir eser: Sir Michael Tippett’in King Priam operası. Savaşın sesi üflemeli çalgılarda, koro bağırışlarında yankılanıyor.

En dokunaklı an, Priamos’un Aşil’in çadırına girip oğlu Hektor’un bedenini istemesidir. Priamos şöyle der: “Hiçbir babanın yapmadığı bir şeyi yapıyorum, oğlunu öldürenin ellerini öpüyorum.” Aşil, onun ellerini tutar ve oğlunun cesedini geri vereceğine söz verir. Ardından birlikte bir kadeh şarap eşliğinde ölümleri üzerine düşünürler. Paris’in Aşil’i, Aşil’in oğlunun da Priamos’u öldüreceğini…

Şimdi bu duygu yüklü sahneyi dinliyoruz. London Sinfonietta tarafından 1981’de kaydedilmiş:

Afbeelding met muur, overdekt, kleding, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

8. Tippett – King Priam – Sahne 3:

  • “Priam! Here! What is this?” (1:49)

  • “I Clasp your knees…” (1:14)

  • “Old man, I am touched” (3:35)

Troya’yı geride bırakıyor ve Aeneas’la birlikte yeni bir şehir kurmak için yola çıkıyoruz: Roma. Yol üzerinde Kartaca‘ya uğruyoruz, burada Kraliçe Dido, Aeneas’a âşık olur. Ancak Aeneas’ın görevi açıktır: yeni bir şehir kurmak. Yoluna devam eder, Dido ise kederinden ölür. Şimdi Dido’nun ölüm sahnesini, Henry Purcell’in Dido and Aeneas operasından, Jessye Norman’ın seslendirdiği “When I am laid in earth” aryasıyla dinliyoruz.

9. Dido and Aeneas – When I am laid in earth – Jessye Norman: 5:23

İtalya’ya geldik ve artık Puccini’nin “O Mio Babbino Caro” aryasını dinlemeden yolumuza devam edemeyiz. Bu duygusal aryayı, Maria Callas kadar etkileyici seslendirebilen yok.

10. O mio babbino caro – Gianni Schicchi, Giacomo Puccini – Maria Callas: 2:38

Maria Callas’ın büyüleyici sesi. Bu opera divası muhteşem ama aynı zamanda trajik bir hayat yaşadı. Büyük aşkı Onassis, onu Jackie Kennedy için terk etti. Callas bunu asla atlatamadı, ardından o muhteşem sesi de onu terk etti. Hayatı adeta bir opera gibiydi. Şimdi onun sesinden, Verdi’nin “La Traviata” operasından “Addio, del passato” (Geçmişe Elveda) aryasını dinleyelim. Callas’tan etkilenmemek mümkün değil.

11. Addio, del Passato – Verdi, La Traviata – Maria Callas: 3:28

İtalya’dan ayrılıyor, güzel ada Curaçao‘ya geçiyoruz. Son yıllarda sıkça bulunduğum, harika dostluklar kurduğum, yaratıcı ve eleştirel insanlarla projeler geliştirdiğim bir yer. Valsleri, mazurkaları ve tumba’larıyla Curaçao müziğini tanıma şansım oldu. Şimdi dinleyeceğimiz:

12. El Curaçao – Wim Statius Muller – Piyanoda Marcel Worms: 1:25

Wim Statius Muller, önemli bir besteci ve piyanistti; aynı zamanda İç Güvenlik Teşkilatı’nda uzun yıllar yöneticilik yaptı. İlginç bir kombinasyon. Curaçao’nun Otrobanda mahallesindendi – zengin müzik geleneğiyle bilinir. Curaçaolu klasik müziğin öncüsü Jan Gerard Palm gibi pek çok önemli müzisyen Otrobanda kökenlidir. Şimdi, Palm ailesinin bir diğer üyesi Albert Palm’dan “Otrobanda”yı dinleyelim, piyanoda yine Marcel Worms.

13. Otrobanda – Albert Palm – Marcel Worms: 1:58

Curaçao’dayken, halkın sesi olan efsanevi Rudy Plaate’ı da anmak isterim. 1937 doğumlu Plaate, 400’den fazla şarkı yayınladı. Ada hayatı ve güzellikleri üzerine şarkılar söyledi. Papiamento dilinde şarkı söyleyen ilk sanatçılardandı. En bilinen eseri “Atardi” – Curaçao’nun resmi olmayan marşı, gün batımının güzelliğini anlatır. Ada kültürüne damgasını vurmuş en büyük müzisyenlerden biri. Selwyn de Wind’in belgeseli Atardi, kesinlikle izlemeye değer. Şimdi dinliyoruz:

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

14. Atardi – Carel Kraayenhof: 1:48

Carel Kraayenhof ile birlikte tekrar Hollanda’ya, Amsterdam’a dönüyoruz. Şimdi Amsterdam Klezmer Band’i dinleyeceğiz.

Müzikleri etkileyici, enerjik, heyecan verici ve bir yandan da rahatlatıcıdır. Klezmer, Balkan, ska, caz, çingene, doğu ezgileri ve zaman zaman hiphop’un harmanlandığı bir karışım.

Size dinletmek istediğim parça: “Musurlum”, diğer adıyla “Misirlou”. Bu şarkı pek çok kültürde yer bulmuş, uzun bir geçmişe sahip. Yunanistan, Türkiye ve Mısır bu parçayı sahiplenir. Dick Dale & The Del-Tones’un enstrümantal yorumu, surf müzikle özdeşleşmiş, Tarantino’nun Pulp Fiction filmindeki versiyonu ise hafızalara kazınmıştır. Dinliyoruz:

15. Musurlum – Amsterdam Klezmer Band: 4:47

Şimdi, benim için çok özel iki müzisyeni onurlandırmak istiyorum: Theo Loevendie ve Han de Vries.

Theo Loevendie, büyük bir caz müzisyeni ve besteci. Klasik müzik, caz, doğaçlama, tonal-atonal, batı-doğu ayrımı tanımamıştır. Birçok ödüllü eseri var. Şu anda 90’lı yaşlarında ve hâlâ zaman zaman Amsterdam’daki Cafe Welling’de sahne alıyor.

Aynı kafede karşılaşabileceğiniz bir diğer müzisyen: dünyaca ünlü obua virtüözü Han de Vries. Birçok prestijli ödül sahibi, onun için yazılmış pek çok yeni eser var. Obua sesine anında âşık olabilirsiniz. Ben oldum.

Önce Theo Loevendie’nin, Lucas ve Arthur Jussen kardeşler için özel olarak bestelediği iki piyano için yazılmış “Together” eserinden ilk bölümü dinleyeceğiz. Ardından, Han de Vries’in büyüleyici obua performansıyla Vivaldi’nin bir eserini.

16. Together I – Theo Loevendie – Lucas & Arthur Jussen: 2:12
17. Vivaldi: Obua Konçertosu, La Minör, RV 461: III. Allegro – Han de Vries: 2:31

Beraber yaptığımız bu güzel yolculuğun sonuna yaklaşıyoruz. Bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Umarım yeni sesler ve bilinmeyen diyarlar keşfetmişsinizdir. Farklı bakış açıları ve yeni hayal dünyaları edinmişsinizdir.

Bu huzursuz zamanlarda size en iyi dileklerimi sunuyorum. Sabahı, bir diğer büyük Hollandalı besteci Simeon ten Holt’un “Canto Ostinato” eseriyle kapatmak istiyorum.

18. Simeon ten Holt – Canto Ostinato, bölüm 1: 9:11

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

AŞAĞIDAKİ HOLLANDACA RADYO KONUŞMASININ ALTINDA, ATALAY KIZILAY’IN, ‘BEETHOVEN’İN TÜRK MARŞI HİKÂYESİ’Nİ ve ‘MOZART’IN TÜRK MARŞI’NIN HİKÂYESİ’Nİ BULACAKSINIZ.

(ONDER DE VOLGENDE NEDERLANDSTALIGE RADIOUITZENDING VIND JE HET VERHAAL VAN ‘BEETHOVEN’S TURKSE MARS’ EN ‘MOZART’S TURKSE MARS’ DOOR ATALAY KIZILAY.)

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Publicatie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

RADYO KONUŞMASININ ORİJİNAL HOLLANDACASI

Een goedemorgen met Günay Uslu

Dag, ik ben Günay Uslu, en ik mag u deze ochtend meenemen op een reis op de klanken van muziek. We beginnen in de 18de eeuw in Wenen en gaan van daaruit naar Istanbul, Rusland, via de Bosporus en de Dardanellen naar Troje. Na de van Troje varen we met Aeneas mee naar Carthago en Italië, vervolgens naar Curaçao. We ronden onze reis af in Nederland.

De reis is cultuurhistorisch. Onderweg zullen we verschillende kruisbestuivingen, culturele uitwisselingen en invloeden bespreken.

Ik hoop u mee te nemen naar andere werelden, en u te laten ervaren dat die andere werelden eigenlijk veel op die van ons lijken, met elkaar vervlochten zijn, met elkaar verbonden zijn. Soms zullen we de rafelranden opzoeken met een levenslied of een klezmerstuk, maar we zullen ons ook laten meevoeren op de golven van grote klassieken.

En zo’n meesterwerk is Die Entfuhrung aus dem Serail. U luisterde zojuist naar de ouverture, uitgevoerd door the Chamber Orchestra of Europe, gedirigeerd door Jannick Nezet Seguin, eredirigent van het Rotterdams Philharmonisch Orkest (2005).

‘De ouverture heb ik met Turkse muziek gecomponeerd’, schreef Mozart in een brief. En Turkse muziek bestond voor hem voornamelijk uit percussie instrumenten, de piccolo, de bekkens en de grote trom. Deze percussie-instrumenten werden bekend door de krijgsmuziek van de elitecorps van het Ottomaanse leger, de Janitsaren. Oftewel de ‘Yeni Ceri’s, dat ‘nieuwe troepen’ betekent. De Janitsaren waren een sterke militaire en politieke macht binnen het Ottomaanse Rijk, en buiten het Rijk werden ze gevreesd en bewonderd.

Die bewondering en verwondering was er ook voor de hofhouding van de sultans. Straks meer over die fascinatie voor de Ottomaanse Turken, maar nu eerst Mozarts eerdere werk, Zaide, die hij in 1779 componeerde. Ook dit werk speelde zich af in het paleis van de sultan. Mozart liep hiermee vooruit op Die Entfuhrung. Het lukte hem niet Zaide af te maken; het stuk raakte ook nog eens zoek. Later werden delen van het manuscript gevonden en pas in de 19de eeuw werd Zaide voor het eerst opgevoerd.

Wij gaan luisteren naar de aria Ruhe Sanft, gezongen door Beverly Sills, uitgevoerd door London Philharmonic Orchestra .

Mozart en zijn tijdgenoten hadden een grote fascinatie voor het Ottomaanse Rijk.

Eeuwenlang vormden de Ottomanen een bedreiging voor Europa. Ze stonden twee maal aan de poorten van Wenen, de muziekkorpsen van de Janitsaren waren akelig dichtbij. Maar dit veranderde in de 17de eeuw.

De Ottomanen werden in 1683 verslagen. Met het verdrag van Karlowitz kwam een einde aan de Grote Turkse Oorlog. En daarmee ook een einde aan de Turkse bedreiging. De banden werden vriendschappelijk en de Ottomanen gingen hun ‘Tulpenperiode’ in, misschien wel de meest extravagante periode aan het Ottomaanse hof. Dit voedde uiteraard de fascinatie voor de exotische Ottomaanse wereld. Turkse voorwerpen en taferelen werden onderdeel van de Europese literatuur, mode, interieur, architectuur, beeldende kunst, en uiteraard ook in de muziek.

Deze ontwikkeling wordt ook wel ‘Turkomanie’ genoemd. En in de architectuur ‘Alla Turca’. Denk aan de kiosken en paviljoens die in deze periode gemeengoed werden in Europa.

Zo opende in Wenen het eerste koffiehuis in 1865 en er kwamen zelfs piano’s op de markt met een speciaal Janitsaren-pedaal, waarmee je tijdens het pianospelen cymbaals en trommels kon bedienen. Componisten maakten dan ook veelvuldig gebruik van Turkse thema’s in hun opera’s en operettes, denk daarbij ook aan ‘Tamerlano’ van Handel en Rossini’s ‘Il Turco in Italia’.

Maar Mozarts Rondo alla Turca is een hoogtepunt in de muzikale kruisbestuiving tussen Oost en West. Je kunt de Janitsarenkorps overduidelijk horen in het pianostuk.

We gaan luisteren naar de jazz versie van de wereldbefaamde Turkse componist en pianist Fazil Say.

  1. Alla Turca Jazz, OP. B Fazil Say : 1:35

Opzwepend, jazzy uitvoering van de Rondo door Fazil Say. Say komt later nog terug als we naar Troje gaan. Inmiddels zijn we in Istanbul belandt. Laten we dan ook maar meteen naar de 19de eeuw gaan. De Ottomaanse Sultan componeerde pianostukken en ontving diverse musici in zijn paleis, bijvoorbeeld Franz Liszt. Zijn hofhouding (met name de hofdames) kregen muzikale scholing, we weten ook dat de sultan opera’s in diverse grote Europese hoofdsteden heeft bezocht. We gaan luisteren naar Sultan Abdulaziz’s ‘Invitation a la Valse’, uitgevoerd door de Turkse componist en dirigent Emre Araci. En meteen daarna luisteren we naar een prachtig stuk van de vrouwelijke Turkse componist uit de 19de eeuw Kevser hanim: de Nihavend Longa. Dit werk is door vele musici over de hele wereld op de meest bijzondere manieren uitgevoerd. Ik laat u graag een klassieke versie horen van de Istanbul Chamber Orchestra, onder leiding van de Turkse dirigent Timur Selcuk.

  1. La Invitation a la Valse: 2.32

  2. Nihavend Longa: 2.02

Zoals u weet is de Bosporus voor de Russen de toegang tot de warme wateren en de tsaren hadden eeuwenlang het verlangen om de zeestraat en daarmee Istanbul te veroveren. voor ons is dit een mooie aanleiding om een uitstapje te doen naar Rusland. Dat doen we met het eerste pianoconcert van Tchaikovsky.

Tchaikovsky voltooide het pianoconcert in 1875. Het werk werd aanvankelijk niet goed ontvangen; er was veel kritiek. Men vond het te ingewikkeld. Maar dit veranderde in de loop der tijd en het werk werd razend populair. Ik hoorde het werk voor het eerst rond mijn 13de. In het kleine zolder appartementje van mijn zus in de Amsterdamse Jordaan. Daar woonde ik samen met mijn zus door de weeks. Ik werd meteen gegrepen door de hoorns, de indrukwekkende piano akkoorden en de romantische strijkers in het eerste deel. Dat later weer zachter wordt en aan het einde dramatisch en heftig.

Ik vond het groots. Er ging een andere wereld voor me open. Laten we luisteren naar het eerste deel van het pianoconcert van Tchaikovsky, uitgevoerd door Berliner Philharmoniker.

  1. Pjotr Iljitsj Tchaikovsky, Pianoconcert nr. 1 in bes mineur, opus 23, Allegro non troppo e molto maestoso – Allegro con spirito, uitgevoerd door Yevgeny Kissin, Berliner Philharmoniker, Herbert Von Karajan in de jaren 80, uitgebracht in 2005: 23:39

We komen weer terug in Istanbul, passeren de Bosporus en varen naar de Dardanellen, naar Troje. De westkust van Turkije. Zoals u wellicht weet heb ik een proefschrift geschreven over de toe-eigening van het Homerische erfgoed in het late Ottomaanse Rijk. En nu moet ik uitkijken, want als ik niet oppas houd ik al snel een uitvoerige lezing over de Trojaanse Oorlog, de Ilias, het eerste geschreven werk van de Europese literatuur over oorlog, liefde, haat, wrok, rouw en uiteraard de helden: Hector, Achilles, Patrocles, Odysseus, Ajax, Agamemnon, Helena, Paris… Maar ook de opgravingen van Schliemann, de schat van Priamos, en de claims die liggen bij dit erfgoed, en hoe dit erfgoed de basis vormt van de Europese cultuur. De Ilias was zo populair dat het vanaf de 13de eeuw voor christus werd overgeleverd, geïnterpreteerd en geherinterpreteerd, eerst mondeling en later ook schriftelijk. Het is niet voor niets dat de voetbalvereniging van Amsterdam vernoemd is naar Ajax en ook de Achillespees vindt zijn oorsprong in dit verhaal.

Mijn persoonlijke fascinatie voor het verhaal over de Trojaanse oorlog is begonnen in mijn kindertijd. Elke zomer maakten mijn ouders met vier kinderen een reis door Europa, met de auto, soms een busje, met als bestemming een vissersplaatsje tussen Troje en Izmir. Volgens velen de geboortestad van Homerus, maar er zijn meer plekken die Homerus claimen.

Daar aan de kust van de Egeïsche zee met uitzicht op de Homerische sirenerotsen vierden wij onze zomers, zwemmend in de koele wateren die ons via de Dardanellen bereikten.

De verhalen over de Trojaanse helden waren een vast onderdeel van deze vakantie, met als hoogtepunt de ferry van Gallipoli naar Troje. Daar, terwijl we meedeinden op de golven van de Dardanellen, waar ooit duizenden Griekse schepen binnenvoeren om Troje te veroveren, vertelde mijn vader in geuren en kleuren over Hector, Paris, Helena en Priamos. De helden kwamen tot leven terwijl wij Europa achter ons lieten, en Troje in Klein Azie naar ons lonkte. Het was magisch. Elk jaar weer.

En magisch is ook de interpretatie van de Turkse componist Fazil Say uit 2019. We luisteren naar Heroes of Troy.

We blijven nog even in Troje. Een bijzonder muzikaal verslag van de strijd om Troje is King Priam van Sir Michael Tippett, met oorlogsmuziek in de blazers en kreten van het koor op de achtergrond.

Het deel waarin Priamos bij Achilles in de tent komt om het lichaam van zijn zoon Hector te vragen is intiem en droevig. Priamos zegt: ik doe datgene wat geen andere vader heeft gedaan, de handen kussen van de persoon die zijn zoon heeft vermoordt. Waarop Achilles zijn handen vastpakt en hem beloofd om het lichaam van zijn zoon terug te geven. Vervolgens mijmeren ze samen onder het genot van een beker wijn over hun dood. Dat Paris Achilles zal doden en de zoon van Achilles weer Priamos.

We luisteren naar dit ontroerende stuk uit de opera van Tippett, uitgevoerd door London Sinfonietta, een opname uit 1981.

We laten Troje achter ons en vluchten met Aeneas om een nieuwe stad te stichten: Rome. Onderweg doen we uiteraard Carthago aan, waar koningin Dido verliefd wordt op Aeneas. Maar Aeneas heeft een duidelijke opdracht om die nieuwe stad te stichten en moet verder. Dido sterft van verdriet. We luisteren naar de sterfscène van Dido met de aria ‘When I am laid in earth’ uit Dido en Aeneas van Henry Purcell. Gezongen door Jessye Norman.

12. Dido en Aeneas van Henry Purcell. Gezongen door Jessye Norman 5:23

We zijn in Italië aangekomen, en eigenlijk kunnen we niet verder reizen zonder naar O Mio Babbino Caro van Puccini te luisteren. En deze sentimentele aria kan niemand zo mooi zingen als de sopraan Maria Callas.

13. O mio babbino caro, Gianni Schicchi, Guacomo Puccini : 2:38

De betoverende stem van Maria Callas. De operadiva had een spectaculair, maar ook een tragisch leven. Haar grote liefde Onassis verliet haar voor een andere vrouw, niemand minder dan Jacky Kennedy. Ze kwam daar niet overheen en vervolgens liet haar ongelofelijk mooie stem haar ook in de steek. En dat maakt haar leven ook een opera. Ik wil graag met u luisteren naar Addio, del Passato van Verdi, uit La Traviata. Het is onmogelijk om niet geraakt de worden door Callas.

14. Addio, del Passato van Verdi, La Traviata 3:28

We gaan Italië verlaten, en maken een reis naar het prachtige eiland Curaçao. Het land waar ik de afgelopen jaren veel ben geweest, waar ik mooie resorts heb mogen ontwikkelen met buitengewoon betrokken en kritische denkers, waar ik bijzondere vriendschappen heb kunnen maken en waar ik de Curaçaose muziek heb mogen ontdekken, met de walsen, de mazurka’s en tumba’s. We luisteren naar…

15. El Curacao van Wim Statius Muller, met Marcel Worms op de piano (1:25)

Wim Statius Muller was een belangrijke componist en pianist, maar ook jarenlang leidinggevende bij de Binnenlandse Veiligheidsdienst. Een bijzondere combinatie. Hij kwam uit Otrobanda, een wijk in Willemstad, dat bekend staat om de rijke muzikale traditie. Veel bekende Curaçaose musici hebben wortels in Otrobanda, waaronder de grondlegger van de klassieke Curaçaose muziek Jan Gerard Palm. De familie Palm kent vele generaties musici. We gaan luisteren naar Otrobanda van Albert Palm, met Marcel Worms op de Piano.

16. Otrobanda van Albert Palm, met Marcel Worms op de Piano 1:58

We blijven nog even op Curacao. En staan stil bij de legende Rudy Plaate, de stem van het volk. Rudy Plaate werd in 1937 geboren op Curaçao. Hij bracht meer dan 400 nummers uit. Nummers over het leven en de schoonheid van het eiland. Hij zong in het Papiamentu, en dat was in die tijd niet gangbaar. Zijn meest bekende lied is Atardi, het onofficiële volkslied van Curacao dat over de schoonheid van het eiland bij zonsondergang gaat. Rudy Plaate is een van de grootste muzikanten van het eiland. De documentaire Atardi van Selwyn de Wind, die ik zelf in een overvolle bioscoop op Curacao heb kunnen zien, is beslist een aanrader. We luisteren naar Atardi, uitgevoerd door Carel Kraayenhof.

17. Atardi, Carel Kraayenhof (1:48).

En met Carel Kraayenhof komen we weer terug naar Nederland, naar Amsterdam. We gaan luisteren naar Amsterdam Klezmer Band.

De muziek van de Amsterdam Klezmer Band is meeslepend, enerverend en opwindend, maar zorgt er ook voor dat je je kan ontladen. Het is een mix van klezmer, balkan, ska, jazz, gipsy en oriëntaals, en soms ook hiphop.

Het nummer dat ik u wil laten horen is Musurlum, of ook wel bekend als Misirlou. Dit lied heeft een lange geschiedenis en is in het repertoire van verschillende culturen te vinden. Oorspronkelijk komt het lied uit landen in het oostelijke middellandse zeegebied. Griekenland, Turkije en Egypte claimen het lied, maar ondertussen is het lied ook van surf liefhebbers door de ruige versie van Dick Dale & The Del-Tones. Ook de versie van Tarantino in Pulp Fiction is diep verankerd in ons collectief geheugen. We luisteren naar de Amsterdam Klezmer Band, ‘Musurlum’.

18. Amsterdam Klezmer Band, Musurlum 4:47

Nu we in Amsterdam zijn wil ik twee belangrijke musici eren. Musici die mij heel dierbaar zijn. Die ik ook persoonlijk ken en koester. Theo Loevendie en Han de Vries.

Theo Loevendie, de grote jazzmusicus en componist heeft zich nooit laten beperken door scheidslijnen tussen klassieke muziek, Jazz en improvisatie, tonaal-atonaal of westers-niet-westers. Zijn composities zijn met diverse prijzen bekroond, en deze legende is inmiddels in de 90 en treedt nog steeds wel eens op in Cafe Welling in Amsterdam.

Het café waar je mogelijk ook Han de Vries tegen het lijf kan lopen. De wereldberoemde hoboïst, winnaar van vele prestigieuze prijzen, voor wie veel bekende componisten nieuwe stukken hebben geschreven. Er wordt vaak gezegd dat je op slag verliefd kan worden op de hoboklank van Han de Vries. Dat geldt voor mij in ieder geval.

Eerst luisteren we naar het eerste deel van ‘Together’, op de piano Arthur en Lucas Jussen. ‘Together’ is een stuk voor twee piano’s en Theo Loevendie heeft dit werk speciaal voor de gebroeders Lucas gecomponeerd. Daarna laten we ons meevoeren op de magische hobo van Han de Vries, die een stuk van Vivaldi opvoert.

19. Together: I, Theo Loevendie, op de piano Lucas en Arthur Jussen 2:12

20. Vivaldi: Oboe Concerto in A Minor, RV 461: III. Allegro 2:31

We zijn bijna aan het einde gekomen van de mooie reis die ik met u heb kunnen maken. Ik wil u bedanken voor uw gezelschap en ik hoop dat u nieuwe geluiden en onbekende oorden heeft kunnen ontdekken. Dat u andere inzichten heeft gekregen en ruimte voor nieuwe fantasieën en dromen.

Ik wens u in deze onrustige tijden alle goeds en wil de ochtend afsluiten met een andere grote Nederlandse componist Simeon ten Holt: Canto Ostinato.

21. Simeon ten Holt: Canto Ostinato:, section 1, 9:11.

****************************************************************************************************************

Beethoven’in Türk Marşı

Atalay Kızılay

Ludwig van Beethoven ve Türk Müziği
Beethoven 1811 yılında yazdığı op. 113 ‘Atina Harabeleri’ (Die Ruinen von Athen) adlı sahne yapıtındaki ‘Derviş Korosu’nu bestelerken beste-i kadim dügah Mevlevi Ayini’nden esinlenmiş. Tabii bunu küçük bir esinlenme öyküsü olarak değil de Beethoven’ın Türk müziği hakkında genelde varsayılandan çok daha fazla bilgisi olduğu gerçeğiyle ele alırsak her şey daha anlamlı oluyor. Hem böylelikle soprano ve müzikolog Çimen Seymen’in ‘Müsenna’sını, Jordi Savall’ın ‘İstanbul’unu daha doğru biçimlerde yorumlayabiliriz. Yani diyoruz ki; Avrupa ve Türk müziklerinin yüzleri birbirine dönüktür ve birbirine gülümseyerek bakan iki yüzdür onlarınki.

Beethoven “Derviş Korosu”nu bestelerken  Fransız tüccar Jean Antoine du Loir’ın İstanbul’da dinleyip 1654’te Paris’te yayımladığı notalardan yararlanmış. Ve ‘Atina Harabeleri’ bugüne kadar bir bölümü dışında Türkiye’de hiç sahnelenmediği için durum kimsenin dikkatini çekmemiş. Oysa ki ele geçen bulgular ışığında ‘Derviş Korosu’nu, uluslararası sanat müziğinde varlığını sürdüren Mevlevi müziği etkilerinin, ilk örneği olarak kabul etmemiz gerekiyor. Üstelik Beethoven’ın Türk müziğine 1808’de başlayan ilgisi, bestelediği Türk özelliklerine sahip eserlerle ölümüne kadar gelişerek devam etmiş. Yazdığı birkaç Türk Marşı‘nın da ötesinde, en son ve en büyük eseri kabul edilen 9. Senfoni’nin son bölümüne, mehter müziğinin özelliklerini yansıtan bir ‘Türk Müziği’ bile eklemiştir.

200 yıldır bilinmeyen konu

Ludwig van Beethoven ve Türk Müziği 2
Beethoven’ın Türk Müziğine ilgi duyduğu ve etkilendiği kabul edilir bir gerçek olsa da bu derecede bir etki neredeyse 200 yıldır bilinmeyen bir konuydu. Çünkü Beethoven’ın Mevlevi müziğinden nasıl etkilendiği konusunda bugüne dek değişik görüşler öne sürülmüş. Örneğin müzikteki şarkiyatçılığın babalarından Saint-Saens, 1872’de Kahire’de bir Mevlevi ayini dinledikten sonra yazdığı bir mektupta Beethoven’ın ‘Derviş Korosu’nu dahice bir sezgiyle düşünüp bulmasının olanaksız olduğunu belirtirken Ahmet Adnan Saygun bundan 50 yıl sonra “Beethoven ‘Mevleviler Korosu’nda sanki, sezişi ile Türk dünyasına nüfuz etmiştir” diye yazmış. Lawrence Kramer, Nicholas Mathew ve Eric Rice gibi müzikologlar ise bu yapıtın Avrupa sanat müziği ilkelerine ve besteleme tekniklerine asla uymayan niteliklerine dikkat çekmiştir.

Sorulması gereken önemli sorulardan biri Beethoven’ın Du Loir’ın kitabını nasıl bulduğu. Kesin yanıtı yok. Beethoven bunu Goethe’den, Kotzebue’den ya da başka bir şekilde elde etmiş olabilir. İki yapıtın yazılış tarihleri arasında 160 yıla yakın bir zaman var. Bu da Türk müziğinin doruk noktaya ulaştığı bir dönemde ilahinin Avrupa’da Beethoven’ın eline geçmesi için yeterli bir süre. Demek oluyor ki; ‘Derviş Korosu’nun taşıdığı özelliklerle yetinmeyen Beethoven bunu geliştirmek için Du Loir’ın mektuplarını, yani Mevlevi müziğiyle ilgili gözlemlerini okumuş olmalı. Hatta parçada kastanyetlere yer verme fikri de büyük olasılıkla Du Loir’dan kaynaklanıyor. Nitekim Du Loir mektuplarının birinde kastanyete benzeyen çalparadan söz etmiş ve kadınların raksını betimlerken çalpara çalındığını da belirtmiş. Aynı şekilde Beethoven da ‘Derviş Korosu’nu bestelerken kastanyetlerden başka bir vurmalı çalgı istememiş fakat ‘Türk müziği’ olarak nitelenen diğer yapıtlarının çalgılamasında hiçbir zaman kastanyetleri kullanmamış.

‘Derviş Korosu’nun hızı

Ludwig van Beethoven conducting with baton - by Katzaroff . German composer 17 December 1770- 26 March 1827
Peki bu çalışmanın günümüz performans pratiğine nasıl bir etkisi ya da katkısı olacak? Beethoven, coşkulu bir ritim için parçanın temposunu ‘canlı, hızlı ancak çok çabuk değil’ olarak belirlemiş. Bu, metronom değeri olarak dakikada 120-168 vuruş anlamına geliyor. Bundan ötürü ‘Derviş Korosu’ kimi zaman hızlı kimi zaman da daha az hızlı yorumlanmış şimdiye kadar. Parçanın değişik kayıtları da zaten birbirinden çok farklı seslendirilmiş. Hatta bazı orkestra şefleri parçayı bir marş havasında yorumlamakta bile sakınca görmemiş. Her şefin elbette kendine has bir yorumu olacaktır ancak elimizdeki çalışma dakikada 120 vuruştan daha hızlı seslendirilmemesi gerektiği sonucunu ortaya koyuyor…

Prof. Feza Tansuğ, Nihavent Longa

Bana Kemani Kevser Hanım’ı hatırlattı sohbette… Tarihe meraklıdır…

Doğrusunu söylersem ben de bilmiyordum… Duymamıştım… Fazla bilgi de yok… 1880’li yıllarda İstanbul’da doğmuş… Sultan 2. Abdülhamid dönemi… Osmanlı Devleti’nin ilk resmi konservatuvarı olan Darülelhan’da (Nağmelerin Evi) keman öğretmeniymiş… 1915-1924 arasında Sultanahmet’te, Alemdar Caddesi’ndeki çınarın karşısındaymış konservatuar… Öğrenim süresi hazırlık ve dört yılmış… Türk müziğinin yanında Batı müziği eğitimi de verilmiş, ama nedense 22 Ocak 1927’de kapatılmış… Araştırdıkça merakım arttı…

Gerek konservatuar gerekse Kevser Hanım’la ilgili tüm bilgiler Şamlı Selim’den… Udi Şamlı Selim Efendi’den… ‘Şam’ lakaplı Selim, dönemin Osmanlı toprağı olan bugün Tel Aviv’in Jaffa semtinde doğmuş, daha sonra Şam ve Halep’te yaşamış… 1876’da doğmuş, 1942’de vefat etmiş… Tevfik ve İskender Kutmani kardeşlerin en büyüğü… Önce İzmir’e daha sonra İstanbul’a gelmiş… Burada ud dersleri vermiş… Kardeşleriyle ud yapıp satmış, ayrıca nota dergisi yayınlamış… Nota derginin tavsiye bölümünde mesela piyano ve keman dersi almak isteyenlere Kevser Hanım önerilmiş…

Kevser Hanım’a ait olduğu kesin bilinen dört eser var…
‘Nihavend Longa’
‘Çanakkale Marşı (Çanakkale Türküsü)’,
‘Tercüman olsun rebab-ı sineme her karda’
‘İçin dostlar cabadan, hovardayım babadan (Hicaz Kanto)’

Son ikisini duymadım ama ilk ikisini hemen herkes bilir… Longa, eğlence müziğinin en önemli türlerinden biri… Özellikle Nihavent Longa, Kerem’in deyimiyle kadim bir eserdir… Filmlerde, her yerde sık sık çalınır… Müthiş neşe saçar… Evrenseldir… Kerem, ‘Ludwig van Beethoven’in ‘Ode an die Freude’ si ile yarışır’ diyor… ‘Ode an die Freude’ Beethoven’in 9. Senfoni’sinin dördüncü bölümüdür… Ünlü Alman şairi Friedrich Schiller’in bir şiiri üzerine bestelemiş…

Rahmetli Kemani Kevser Hanım’ın eserlerini başkaları alıp biraz değiştirmiş, ya kendine mal etmiş veya Kevser Hanım’dan hiç bahsetmemiş… Eserleri ezgisel veya sözel açıdan değişikliğe uğramış… Allah’tan Şamlı Selim varmış… Notalarını, sözlerini Kevser Hanım’ın adıyla o dönemler ‘Risale-i Musikiyye/Musiki Gazetesi’ nde yayınlayıp tarihe not düşmüş… Kevser Hanım’a belki bilinçli belki de bilinçsizce yıllarca haksızlık yapılmış… Ama artık araştırmacılar, otoriteler hakkını teslim etmiş…

Bence hemen youtube girin ve şu kasvetli günlerde ‘Nihavent Longa’yı bir kere olsun dinleyin… Veya İstanbul Filarmoni Derneği’nin hazırladığı, ‘Turkish Virtuosi – Evde Kal’ adlı adlı kısa videosunu izleyin… İşte orada onbir sanatçının icra ettiği eser ‘Nihavet Longa’… 1950lilerde vefat ettiği sanılan Kevser Hanım’ın ruhu şad olsun…
Halit Çelikbudak

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, persoon, poster Automatisch gegenereerde beschrijving

MOZART VE TÜRK MARŞI’NIN HİKAYESİ

Atalay Kızılay

27 Ocak 1756 Salzburg doğumlu olan Avusturyalı besteci Wolfgang Amadeus Mozart, kendisi de bir besteci ve keman öğretmeni olan Leopold Mozart’ın oğludur. Müziğe üstün yeteneği küçük yaşta belirmiş bir müzik dehası olarak tanınır. Altı yaşında ileri derecede keman ve iyi derecede piyano çalan Mozart, daha o yaşta beste yapmaya başlar. Otuz beş yıllık kısa ömründe, el attığı bütün tür ve biçimleri geliştirerek tüm türlerin en güzel örneklerini verir. Böylece eserleri ve tarzı ile müzik tarihine damgasını vurur.

Klasik müzik tarihinin en büyük dehası olarak kabul edilen Mozart, çağdaşlarına ve ardından gelen bestecilere ilham kaynağı olmuştur. Kısa bir süre Beethoven’ın da öğretmenliğini yapan Mozart için Beethoven onu şu sözlerle anlatır: “Yaşamım boyunca, kendimi Mozart’ın büyük hayranları arasında saydım ve son nefesime kadar da öyle kalacağım.”

Wolfgang Amadeus Mozart için Türklerin ayrı bir önemi vardır, Türkler için de Mozart’ın. Mozart Türklerle, müzik ve töreleriyle gençlik çağlarından başlayarak ilgilenmiştir.

Osmanlıların Viyana’yı kuşatmaları sırasında ve sonrasında, Avrupalılar, özellikle de Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun yurttaşları Türklerle yakın ilişkilere girmiştir. Kuşatma dağılıp Viyana kurtulunca, daha önce korkulan düşman artık merak konusu olmaya başlamıştır. Osmanlı giysileri hem erkekler hem de kadınlar arasında moda olmuş Mozart’ın da tiryakisi olduğu Türk kahvesi Viyanalıların yaşamına bir daha çıkmamak üzere girmiştir. Mehter takımının vurmalı ve üflemeli çalgıları da Avrupa askeri bandolarını etkilemiş mehter müziğinden Mozart başta olmak üzere çok sayıda besteci yararlanmıştır.

Türklerle ilgili konular müzikli sahne oyunlarının en gözde malzemesi durumuna gelmiş ve bu gelişme 18. yüzyılda Avrupa’da “Türk Operası” akımını yaratmıştır. Bu akımın sayısı yüzü aşan örnekleri arasında en ölümsüz olanı ise Mozart’ın ‘Saraydan Kız Kaçırma” adlı eseri olmuştur.

Korsanlar tarafından kaçırılarak Osmanlı sarayına ya da paşa konağına satılan bir Avrupalı genç kızın vatanındaki sevgilisi tarafından bin türlü hile ve desiseye başvurularak kaçırılması temasını işleyen “Saraydan Kız Kaçırma” operası, Mozart’ın Türk müziği motiflerine ve harem hikâyelerine olan ilgisinin bir ürünüdür. Bu ünlü eser, Mozart’ın yeni yerleşik olduğuViyana’da kendisine duyulan hayranlığın artmasına, imparatorun gözüne girmesine ve Alman operasının İtalyan stilinin egemenliğinden bir ölçüde kurtulmasına yol açmıştır.

Mozart’ın Türk müziğinin ritmik, ezgisel ve tınısal özelliklerine duyduğu ilgi ve sevda sadece operalarla sınırlı kalmamıştır. Dünyanın “Türk Marşı” diye adlandırdığı ünlü eser, Mozart’ın en sevilen eserleri arasındaki yerini bu yüzyılımızda da korumaktadır. “Türk Marşı” aslında K.V. 331 La major piyano sonatının “Alla Turca” başlıklı son rondo bölümüdür.

Türk Modası

Güçlü devletler dünyada daima merak uyandırıcı ve ilgi çekici olmuştur. Bugünün hâkim medeniyeti Batı, tüm dünya üzerinde nasıl bir etki uyandırıyorsa bir zamanların en güçlü devleti olan Osmanlı da aynı etkiyi uyandırmıştı. Nitekim bu dönemde Avrupa’da Osmanlı kültürü etkili oldu. Bu dönem ‘Turquerie Modası’ kısa sürede bütün Avrupa’yı etkisi altına aldı. Türk giysileri dahi hem kadınlar hem de erkekler arasında artık moda olmuştu.

Mehter ise bu etkiyi en net ve kanıtlarıyla gördüğümüz alanı oluşturuyor. Başta Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Almanya olmak üzere Avrupa kültür çevresinde ‘Mehter Müziği’ şanını git gide tırmandırdı.

Kimine göre Mozart’ın Türk ve Yakındoğu müziğine ilgi duyması, yakın arkadaşı Nijerli bir Müslüman olan AngeJo Soliman’ın etkisidir. Kimine göre dönemin imparatoriçesi Marie Thenlse’ın Türklerle zaman zaman barışmaya yönelik politikalarında Mozart’a beste siparişlerinde bulunmasıdır ve devlettin isteği ve yönlendirmesi üzerine de Mozart, Osmanlı konularını müziğinde yazmaya başlamıştır. Mozart’ın Türk müziğine olan ilgisinde bir diğer iddia ise bir kadın. Zaide isimli bir Türk kızına aşık olan Mozart’ın bu aşkı için Zaide operasını bestelediği söylenir. Hatta 1780’de bestelenen Zaide, Mozart’ın yarım kalan tek eseri olarak efsaneleşir.

Mozart neden Türk Marşı başta olmak üzere pek çok Türk üslubunda müzik besteledi? Sorusuna verilecek çok farklı cevaplar olsa da en doğrusu dönemin şartlarına bakınca ortaya çıkıyor. O da çağın en üstün devletinin, tüm yönleriyle dünyaya ilham veriyor olduğu gerçeği. Mozart’ın çağdaşı olan tüm müzisyenler bu dönemde Türk müziğini eserlerine yansıttılar. Ancak Mozart, en büyük bestekâr olarak en güçlü etkiyi yarattı. Mozart, ölümsüz eserleriyle Osmanlı’nın döneme olan etkisini ölümsüz kıldı…

Avrupa halkının mehter müziğine duyduğu beğeni ve Türk yaşamına duyduğu merak dönemin sanatçılarını da Türk stiline yönlendirdi. Avrupa’yı saran Türk modası kendisini en sistemli şekilde müzikte göstermişti. Bu yeni moda akımının müzikteki adı ise Alla Turca oldu. Türklerle aynı enstrümanları kullanmadıkları için “Türk Müziği renklerini” anımsattığı düşünülerek bas davul, yan davul, ziller, üçgen ve tef batı müziğine girdi. Öyle ki bu enstrümanlar, batı müziğinde doğrudan “Türk rengi” anlamına geliyordu. Pek çok müzisyen bu stilde besteler yapıyor, operalarda, konserlerde Türk ezgileri hayat buluyordu. Avrupa’da moda olan Alla Turca akımı, Türk kültürünü, enstrümanlarını ve müziğini yakından tanıma fırsatı bulan Mozart, Beethoven gibi büyük müzisyenleri etkisi altına alacaktı.

Alla Turca stilinin Avrupa’yı kasıp kavurduğu bir dönemde Viyana’da bulunan Mozart, devrinin en üstün müzisyeni olarak Alla Turca stilini de en kuvvetli uygulayan bestekâr oldu. Gelmiş geçmiş en büyük müzisyenlerden biri olan Mozart’ın Alla Turca stili eserler bestelemesi Türk modasının adeta geleceğe taşınmasını sağladı.

Peki Mozart Mehter müziğini dinlemiş midir? Yoksa modaya mı uymuştur? Bu soru pek çok yerli ve yabancı araştırmacı için cevabı tam olarak bulunamamış bir merak konusu. Mozart bir yerde Mehter Müziğini dinlemiş olabilir ama dinlemeyerek mevcut Alla Turca akımının izinden de gitmiş olabilir. Ancak Mozart babasına yazdığı mektuplarda mehteri dinlemeyi çok istediğini yazmıştır.

Bizzat dinlemiş olsun ya da olmasın Mozart’ın Alla Turca stili besteleri kuşkusuz mehter müziği etkisiyle doğar. Hatta Mozart’ı bugün hala en büyük müzisyenlerden kabul etmemizi sağlayan en önemli 4 eserinden biri olan “Saraydan Kız Kaçırma”, bu etkileri yansıtan en önemli eserlerden biridir. Üstelik bu eser Milli Alman Operası’nın da hala ilk mükemmel eseri sayılır.

Mozart’ın Türkleri ve Türk Müziği motiflerini konu pek çok alan piyano sonatı, konçerto, opera ve baleleri vardır. 1775’de yazdığı La maj. No:5 keman konçertosu ‘Türk Konçertosu’, 1778’de Paris’te yazdığı La maj. Piyano sonatının son bölümü ‘Rondo-Alla Turca’ ve 1782’de yazdığı ‘Die Entführung aus dem Serail’ (Saraydan Kız Kaçırma) Operası bunlardan en ünlüleridir. Ayrıca K.109 ‘Le Gelosie del Seraglio’ adlı bale müziğinde, K.334 ‘Zaide’ ve K.422 ‘L’oca del Cairo’(Kahire Kazı) operalarında da Türk Müziği motifleri görülmektedir. Mozart Türk stilinde 40’ı aşkın eser vermiştir.

Saraydan Kız Kaçırma

Türklerle ilgili konular müzikli sahne oyunlarının en gözde malzemesi durumuna gelmiş ve bu gelişme 18. yüzyılda Avrupa’da “Türk Operası” akımını yaratmıştır. Bu akımın sayısı yüzü aşan örnekleri arasında en ölümsüz olanı ise Mozart’ın ‘Saraydan Kız Kaçırma” adlı eseri olmuştur.

Mozart’ın en ünlü bestelerinin başında gelen Saraydan Kız Kaçırma, çok belirgin şekilde Türk etkisi taşır. Giriş ve kapanış nakaratlarında yüksek ses aralığı ve melodi enstrümanlarının tınısı, ağır davullar, ziller ve üçgenin yoğun kullanımı güçlü bir Türk etkisini gösterir. Üstelik operanın hikâyesi de Türk etkisi altındadır. ozart bu eserinde müzik kadar konu itibariyle de geniş ölçüde Türk adet ve geleneklerine yer vermiştir.

Üstelik Türk bağışlayıcılığı ile ilgili bir konuyu işleyip geliştirmekten çekinmemiştir. Opera İstanbul’da bir sarayda geçer ve Osmanlı Padişahı Selim, oyunda yüce gönüllü ve bağışlayıcı biri olarak anlatılır.

Ölümünden bu yana geçen iki asırlık zaman içinde, her kuşak onun eserlerinde bir başka anlam ve güzellikler bulmuştur. Eserlerindeki derin anlam ruhlara işledikçe Mozart’ın insanlığa yardımı daha da önem kazanacaktır.

Yaşamı ve Gezi yılları

Afbeelding met Menselijk gezicht, verven, kleding, portret Automatisch gegenereerde beschrijving
1771’de Mozart.

İlk yıllarında, Mozart birçok kez Avrupa gezisine çıktı. Bunlardan ilki 1762 yılında, Bavyera Elektörlüğü‘nün başkenti Münih‘te, Bavyera Kurfüstü (Elektör prensi) lll. Maximillian‘ın sarayında verdiği konserdir. Aynı yıl Prag ve Viyana‘da da imparatorluk saraylarında konserler vermiştir. Konser turu, üç buçuk yıl sürer ve Wolfgang babası ile beraber Münih, MannheimParisLondra (burada ünlü İtalyan çelist Giovanni Battista Cirri ile çalmıştır), Lahey, tekrar ParisZürihDonaueschingen ve Münih‘te konserler vermiştir. Bu gezisi sırasında, Mozart birçok ünlü müzisyenle tanışır ve kendisi de bu müzisyenlerin eserlerine aşinalık kazanır. En önemli esin kaynaklarından biri Johann Sebastian Bach‘ tır. Bach’ın eserleri birçok kez Mozart’ın esinlendiği eserler olarak gösterilmiştir. Tekrar Viyana’ya 1767’de giden ikili, burada 1768 yılının kasım ayına kadar kalırlar. Bu gezi sırasında Mozart çiçek hastası olur. Sonradan iyileşmesi babası Leopold tarafından Tanrı’nın oğlu için sevgisini temsil etmektedir.[1]

Salzburg’da geçen bir yıl sonunda, üç kez İtalya‘ya yolculuğa çıkmıştır. 1769 Kasım’ından 1771 Mart’ına kadar, 1771’in Ağustos’undan Kasım ayına kadar ve 1772 Ekim’i 1773 Mart’ı arası dönemde Mozart üç opera besteler: “Mitridate Rè di Ponto” (1770), “Ascanio in Alba” (1771) ve “Lucio Silla” (1772). Üç opera da Milano‘da oynanmıştır. Bu gezilerin ilkinde, Mozart Venedik‘te Andrea Luchesi ve G.B. Martini ile Bologna‘da buluşur, Accademia Filarmonicanın bir üyesi olarak kabul edilir. İtalya’daki yolculuğunun efsanevi bir hikâyesi de Gregorio Allegri‘nin Miserere‘sini Sistina Şapeli‘de duyup tamamını hafızasına yazmasıdır. Yalnız bunu yaparken parçadaki küçük hataları düzeltir ve böylece Vatikan malının ilk yasadışı kopyasını üretmiş olur.

23 Eylül 1777’de annesi ile beraber Mozart, Münih, Mannheim ve Paris’i kapsayan bir Avrupa turuna çıkar. Mannheim’da, o dönemin en iyisi Mannheim Orkestrası ile çalar. Aloysia Weber‘e aşık olur, ancak daha sonra ikili ayrılır. Dört yıl sonra da Aloysia’nın kız kardeşi Constanze ile evlenir. Paris’e başarısız bir ziyareti sırasında, annesi 1778 yılında ölür.

Afbeelding met gebouw, buitenshuis, hemel, façade Automatisch gegenereerde beschrijving

Mozart’ın Viyana’daki evi.

1780 yılında, Mozart’ın ilk büyük operası İdomeneo Münih’te oynanır. Ertesi yıl patronu Prens Başpiskopos Colloredo ile Viyana’yı ziyaret eder. Salzburg’a geri döndüklerinde, opera şefi olan Mozart, isyanını arttırır ve başpiskoposun müzik işleriyle ilgilenmek istemez. Bu düşüncelerini söylemesiyle de başpiskopos desteğini çeker. Mozart bundan sonra, aristokrasinin ilgisiyle özgür olarak Viyana’da müziğini geliştirmek için yerleşir. Bu bir nebze de Türk tarihi için önem taşır. Türklerin Avrupa’da moda olduğu o yıllarda, Mehter ritminden esinlenen Mozart, 11 numaralı La Majör Piyano Sonatı’nın (K. 311) 3. bölümünde “Ronda alla Turca” (Türk Marşı)’nı besteler. Ayrıca Viyana’da Türk elçinin kızı Zaide adına opera besteler.

4 Ağustos 1782’de, babasının istememesine rağmen Constanze Weber (d. 1763 – ö. 1842) ile evlenir. Constanze’nin babası Fridolin WeberCarl Maria von Weber‘in Franz Anton Weber‘den üvey kardeşidir. 6 çocukları olmasına rağmen, sadece 2 tanesi çocukluktan sonra yaşar: Carl Thomas Mozart (d. 1784 – ö. 1858) ve Franz Xaver Wolfgang Mozart (d. 1791 – ö. 1844) (daha sonra küçük bir bestekâr olmuştur). İki çocuğu da evlenmemiş, yetişkinliğe erişebilen çocuğu olmamıştır. Carl’ın Constanza isminde bir kızı olur, o da 1833’te çocukken ölür.

1782 yılı Mozart’ın kariyeri için verimli bir yıldır: operası (Saraydan Kız Kaçırma (Die Entführung aus dem Serail)) müthiş bir başarıya ulaşır. Bu operasında bahsedilen saray, Topkapı Sarayı olmayıp, Akdeniz kıyılarında bir yazlık saraydır yani yazlık köşktür. Opera, Türklerin bulunduğu Osmanlı ülkelerinde geçmektedir. Selim Paşa‘nın ve harem ağası Osman’ın tutsağı olan Konstanze ve İngiliz hizmetkarı Blonde’yi, Konstanze’nin nişanlısı bir İspanyol soylusu olan Belmonto kaçırmaya çalışır. En sonunda da Selim Paşa Belmont ve Konstanze’nin birleşmesine razı olur. Ardından konserlere çıkan Mozart, kendi piyano konçertolarının yönetmenliğinin yanı sıra, solo olarak da enstrümanlar çalar.

1782 ve 1783 yılları arasında, Mozart Johann Sebastian Bach ve George Frideric Handel‘in eserlerine sahip olan Baron Gottfried van Swieten sayesinde bu bestekârlara, aşinalık kazanır. Mozart’ın bu eserler üzerindeki çalışmaları, Barok tarzında yeni bir müzik stili ve dili yaratılmasını sağlar. Sihirli Flüt (Die Zauberflöte) bu örneklerden biridir ve finali de 41. Senfoni’dir.

1783 yılında Wolfgang ve Constanze, babası Leopold’u Salzburg’da ziyaret ederler ancak babası Constanze’yi iyi karşılamaz. Ancak bu ilham, Mozart’ın duasal eserlerinden biri, Große Messe (Do Minör Büyük Ayini) henüz bitmemiş olsa da Salzburg’da gösterime girer ve hâlâ en tanınmış eserlerindendir. Wolfgang eşi Constanze’nin Leopold’ün sevgisini almak için başrolde solo şarkı söylemesini sağlar.

Afbeelding met portret, verven, Menselijk gezicht, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
1780’lerin ortalarında Mozart.

Viyana’daki ilk yıllarında, Mozart Beethoven’ın da hocası olan 100′ ün üzerinde senfoni bestelemiş Joseph Haydn ile tanışır ve arkadaş olurlar. Haydn ne zaman Viyana’yı ziyaret etse beraber yaylı kuartet çalarlar. Mozart’ın Haydn’a çaldığı 6 kuartet (K. 387, K. 421, K. 428, K. 458, K. 464, and K. 465) 1782 ile 1785 yılları arasında yazılmıştır. Bunlar Haydn’ın Opus 33 setine karşı bir yanıttır. Haydn’a yazdığı bir mektupta Mozart şu sözleri yazar:

Çocuklarını büyük bir dünyaya göndermeye karar veren bir baba, onlara o dönemde meşhur bir insanın koruması ve öncülük etmesi gerektiğini düşünmüştü. Sonunda en iyi dostlar haline gelmişlerdi. Ben de aynı yolla, size 6 çocuğumu gönderiyorum… Lütfen onları nezaketle; bir baba, bir yol gösterici ve bir arkadaş olarak alınız!… Ancak, size yalvarıyorum; lütfen babalarının gözlerinden kaçan hatalar için anlayış gösteriniz ve saygı duyduğum cömert dostluğunuzu esirgemeyiniz.”

Haydn bunun üzerine Mozart’a büyük bir hayranlık duydu ve Mozart’ın son 3 serisini dinledikten sonra babası Leopold’a “Tanrı ve dürüst insanlığım üzerine size derim ki, çocuğunuz yüz yüze veya ismiyle tanıdığım en büyük bestekârdır. Zevk ve daha önemlisi, bestekârlığın en derin bilgisine sahip.

1782 ila 1785 yılları arasında, Mozart piyano konçertolarında solo olarak çıktığı seri konserler verir ve bunlar en güzel çalışmaları olarak kabul edilir. Bu konserler finansal açıdan da başarılı olmuştur. 1785’ten sonra ise, Mozart sahneye daha az çıkar ve sadece birkaç konçerto yazar. Maynard Solomon bunu Mozart’ın elindeki yaralardan dolayı olduğunu söylemektedir, başka bir bakış açısına göre ise halk artık ona aynı ilgi göstermemiştir.

Mozart 18’inci yüzyıl Avrupa’sındaki Aydınlanma Çağı‘ndan da esinlenir ve 1784 yılında Mason olur. Locası spesifik olarak deist yerine katoliktir ve babası 1787’de ölmeden önce de babasını kendi inanışına çekmeye çalışır. Sihirli Flüt (Die Zauberflöte), sondan ikinci operası, da masonik alegoriler içermektedir. Ayrıca Mozart, Haydn ile aynı mason locasındadır.

Mozart hayatında nadiren maddi zorluklar yaşamıştır. Ancak, bu yaşadığı zorluklar birçok kez abartılmış ve romantikleştirilmiştir. Arkadaşlarından birçok kez borç almıştır ve pek çok borcu ödenmemiş şekilde ölmüştür. 1784 ile 1787 arasında bugün de ziyaret edilen Domgasse 5’te Aziz Stephen Katedrali arkasında, yedi odalı bir apartmanda yaşamıştır. Burada 1786’da ” Figaro’nun Düğünü (La nozze di Figaro) operasını bestelemiştir.

Afbeelding met tekst, boek, Lettertype, etiket Automatisch gegenereerde beschrijving
Figaro’nun Düğünü’nün 1786 yılındaki ilanı. (Prag)

Mozart ve Prag

[değiştir | kaynağı değiştir]

Mozart’ın Prag ve halkıyla özel bir ilişkisi vardır. Buradaki seyircisi, Figaro’yu Viyana’dakilerden daha fazla kutlamıştır. “Meine Prager verstehen mich” (Praglılarım beni anlıyor) sözü de Bohemya‘da oldukça ünlü olmuştur. Birçok turist, Prag’daki izlerini takip eder ve Mozart Müzesi, yaşadığı Bertramka Villası‘nda oda orkestralarını dinlerler. Prag şehri, Mozart’a hayatının geri kalanında finansal olarak komisyonlar aracılığıyla destek sağlamıştır. Don Giovanni 29 Ekim 1787’de Estates Tiyatro’sunda gösterime girmiştir. Mozart son operası Titus’un merhameti (La Clemenza di Tito) 6 Eylül 1791’de, yine bu şehirde Leopold II’nın Bohemya Krallığı taç giyme töreninde gerçekleşmiştir. Mozart bu görevi, Antonio Salieri‘nin açıkça reddetmesi üzerine almıştır.

Son hastalığı ve ölümü

Mozart’ın son hastalığı ve ölümü incelenmesi oldukça zor bir konudur. Romantik efsaneler ve birbiriyle uyuşmayan teoriler mevcuttur. Birçok araştırmacı, Mozart’ın hastalığının yükselme durumunda anlaşamaz. Özellikle hangi noktada Mozart hastalığı hakkında haberdar oldu ve bu eserlerini etkiledi. Romantik bakış açısı, hastalığının giderek kötüye gittiğine ve bunun da eserlerine paralel bir şekilde yansıdığını savunur. Bunun karşısında ise, günümüzdeki bazı araştırmacılar, durumunun iyi olduğunu ve ölümünün ailesi ve arkadaşlarında ani bir şok etkisi yarattığını belirtirler. Mozart’ın son sözleri: “Ölümün tadı dudaklarımda… Bu dünyadan olmayan bir şey hissediyorum” der. Hastalığının asıl sebebi de bir varsayımdır. Ölüm kayıtları “hitziges Frieselfieber” (mühim darı tanesi ateşi) der ve bu, sebebi modern tıpta açıklanabilen bir tanım değildir. Birçok teori önerilmiştir, bunların arasında, trişinoz, cıva zehirlenmesi ve ateşli romatizma da vardır. Hastaların kanatılması o dönemde genelde uygulanan bir anlayıştı ve bu da sebepler arasında gösterilir.

Mozart, 5 Aralık 1791 tarihinde gece 1 sularında Viyana’da ölür. Hastalığının yükselmesi ile, son çalışması Requiem ile birlikte Zauberflöte’dir. Yalnız Zauberflöte’yi ölümünden önce bitirir ve sahnelere çıkarıp ünlü yapar, ama Requiem’i bitiremeden ölür. Bu iki çalışmasına daha ölümünden birkaç gün önce başlamıştır. Popüler efsaneye göre, Requiem’de Mozart kendi ölümünü düşünerek bu besteyi yapmıştır ve bu dünya sonrasından bir haberci bunu maddi olarak desteklemiştir. Belgesellerdeki bulgular, bu anonim desteğin Schloss Stuppach Kontu Franz Walsegg tarafından geldiğini ispatlamıştır. Eserin büyük çoğunluğu da, Mozart’ın sağlığı yerindeyken yazılmıştır. Genç bir bestekâr ve Mozart’ın öğrencisi Franz Xaver Süssmayr, Constanze tarafından Requiem’i bitirmesi için görevlendirir. İlk görevlendirilen Süssmayr değildir, Constanze öncelikle Joseph Eybler‘e başvurur, ancak Joseph Leopold Eybler beceremez ve görevi reddeder.

Afbeelding met verven, Menselijk gezicht, kunst, portret Automatisch gegenereerde beschrijving
Ölmeden 1 yıl önce Mozart.

İsminin yazılı olmadığı bir mezar taşı ile gömülü olduğu için, genelde Mozart’ın parasız ve unutulmuş olarak öldüğü söylenir. Ancak, Viyana’da eskisi kadar yüksek yaşam standartlarında yaşamasa da, komisyonlardan iyi bir gelir elde ediyordu. Yılda yaklaşık olarak 10,000 florin kazanıyordu, bu da 2006’ya göre 42,000 Dolar (ya da 1.392.258 TL) etmektedir. Söz konusu miktar O’nu 18’inci yüzyılda Dünya’da en fazla para kazanan %5’in içerisine sokar. Ancak, servetini kontrol edemiyordu. Annesi hakkında “Wolfgang ne zaman yeni bir şeyler kazanırsa, kendisini ve malını etrafına veriyordu” demiştir. Oldukça masraflı yaşamı da, onu birçok kez kredi almaya yöneltmiştir. Birçok yalvarış mektupları hâlâ günümüzde vardır, ama fakirliğine değin harcamalarına olduğu kadar fazla bir delil yoktur. Toplu bir mezarda değil, 1785 Avusturya kanunlarına göre halka ait bir mezara gömülmüştür.

St. Marx mezarlığındaki orijinal mezarı kaybolsa da, anıtsal mezar taşları buraya ve Zentralfriedhof‘a yerleştirilmiştir. 2005’te Avusturya‘nın Inssbruk Üniversitesi ve Maryland-Rockville’deki DNA laboratuvarlarında, Avusturya Müzesi’ndeki Mozart’ın kafatasının ona ait olup olmadığı araştırılmış ve bu anneannesinin ve yeğeninin DNA’leriyle karşılaştırılmıştır. Test sonuçları yetersiz kalmıştır ve DNA örneklerinin birbiriyle bir alakasını bulamamışlardır.

1809’da Constanze Danimarkalı diplomat Georg Nikolaus von Nissen (d. 1761 – ö. 1826) ile evlenir. Yeni eşi de Mozart’ın büyük bir hayranıdır ve Mozart üzerine bir biyografi yazar. Ömrü süresince bunu bitiremese de, öldükten sonra, Constanze bitirmiş ve yayınlamıştır.

Dünya tarihinin belki de gelmiş geçmiş en büyük müzik dehasının sadece 35 yıllık bir ömür yaşaması ve bu ömre 626 ölümsüz eser bırakması, kendisi belki de müzik dünyasının en büyük kazançlarından biri olsa da, kısa ömrü de müzik dünyasının en büyük kaybıdır.

Ölümünden bu yana geçen iki asırlık zaman içinde, her kuşak onun eserlerinde bir başka anlam ve güzellik bulmuştur. Eserlerindeki derin anlam ruhlara işledikçe Mozart’ın insanlığa yardımı daha da önem kazanacaktır.

Yapıtları, müzik tarzı ve yenilikleri

Tarzı

Afbeelding met tekst, handschrift, Lettertype, nummer Automatisch gegenereerde beschrijving
Requiem’in son sayfası.

Mozart’ın müziği, Haydn’ınki gibi, klasik müziğin ilk örneklerindendir. Çalışmaları, o dönemin tarzını değiştirmiş ve barok tarzı ile de karışımını sağlamıştır. Mozart’ın kendine ait tarzı klasik müziğin tamamının gelişimine paraleldir. Çok yönlü bir besteciydı ve hemen hemen her türde müzik yazardı. Bunların arasında senfoni, opera, solo konçerto, oda orkestrası, yaylı kuartet ve yaylı kentet ve piyano sonatları da vardır. Bu türlerin hiçbiri yeni değildi, ama piyano konçertosu Mozart’ın tek başına geliştirdiği ve popüler ettiği bir türdür. Ayrıca önemli sayıda dini müzik de yayımladı, bunların arasında ayin müzikleri de vardı ve birçok dans müziği de besteledi; divertimenti, serenadlar ve diğer hafif eğlenceli türlerde.

Mozart ilk yıllarından beri müthiş bir kulağa sahipti. Duyduğu her müziği hafızasına bir daha çıkmayacak üzere yazabiliyordu. Gezilerinin de oldukça fazla olmasından dolayı, nadir bir tecrübe koleksiyonu edindi. Londra’da bir çocuk olarak J. S. Bach ile karşılaştı ve müziğini dinledi. Paris, Mannheim ve Viyana’da da buradaki bestekârlarla karşılaştı. Muhteşem Mannheim orkestrasıyla beraber çalıştı. İtalyan açılışları ve opera buffalarıyla karşılaştı. Bunların hepsi, gelişiminde önemli bir rol oynadı. Londra ve İtalya’da galant tarzı o dönemde oldukça popülerdi. Basit, hafif müzik, sesin yavaşlamasına bir tutku, vurgulara önem veren, hakim ve ana notanın üstündeki dördüncü ve altındaki notayı çıkartarak, simetrik cümlelerle ve açık bir mimari sundu. Bu tarzın etrafında gelişen klasik müzik, Barok’un komplike tarzına bir tepkiydi. Mozart’ın ilk çalışmaları, İtalyan uvertürleriydi. Diğerleri J.C. Bach’ın eserlerine oldukça benzerdi ve başkaları da Viyana’daki eserlerin değişik bir şekilde vurgulanmasıydı. Mozart’ın en tanınan özelliklerinden biri de belli bir düzenin uyumuydu; sesin yavaşlamasına ana nota etrafında yöneliyordu ama Mozart, bunu değiştirerek uyumu ses yavaşlamasının daha güçlü yarıya geçmesini sağlamıştı. Mozart’ın Phrygian anlayışı da bunu gösterir.

Mozart olgunlaştıkça, Barok müziğinden birtakım yeni özellikler daha adapte etmiştir. Örnek olarak, 29. Senfoni’nin La Majör (K. 201)’ünde kontrpuana ait iki veya daha çok sayıda melodinin bir arada çalınmasından meydana gelmiş tema kullanıyordu ilk hareketinde ve düzensiz ifade uzunluklarını denemiştir. 1773’teki bazı kuartetleri fugal finalleri vardır ve büyük olasılıkla Haydn’dan esinlenmiştir. O da bunu opus 20 setinde kullanmıştır. Fırtına ve Gerilim akımının etkisi, Alman edebiyatını “Romantizm” akımına doğru yöneltirken, müzikte de bestecileri etkilemiştir.

Mozart’ın çalışma hayatında odağı enstrümantal müzikle operalar arasında gitmiş gelmiştir. Avrupa’da o anda bulunan iki tarzda da operalar yazmıştır. “Figaro’nun Düğünü”, “Don Giovanni” ve “Cosi fan tutte” (Bütün Kadınlar Böyle Yapar) [opera buffa] tarzında iken “İdomeneo” ve “Sihirli Flüt” [opera seria] tarzındadır. Daha sonraki operalarında da enstrümanların, orkestranın, ton renginin psikolojik ve duygusal hisleri ve dramatik geçişleri ifade edebilmek için yeni yöntemler geliştirmiştir. Senfonilerinde çözülemeyecek seviyede komplike bir şekilde orkestrasını kullanması, orkestranın psikolojik etkilerini geliştirmiş ve daha sonra da opera olmayan eserlerinde de görülmüştür.

Mozart için Türklerin ayrı bir önemi vardır, Türkler için de Mozart’ın. Mozart Türklerle, müzik ve töreleriyle gençlik çağlarıyla başlayarak ilgilenmiştir. Osmanlıların Viyana’yı kuşatması sırasında ve sonrasında, Avrupalılar, özellikle de de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun yurttaşları Türklerle yakın ilişkilere girmiştir.

Etkisi

Afbeelding met tekst, brief, papier, boek Automatisch gegenereerde beschrijving
Mozart’ın el yazısı ve imzası.

Mozart’ın nesiller boyunca, tüm müzik türlerinin bestekârlar üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Mozart’dan sonraki tüm önemli bestekârlar Mozart’ın büyüklüğünden bahsetmiştir. Rossini hakkında “O bir dahi kadar bilgili ve bilge kadar dahi olan tek müzisyendi.” demiştir. Ludwig van Beethoven’in Mozart hayranlığı da açıktır. Beethoven, Mozart’ı birçok kez kendisine örnek olarak almıştır. Örnek olarak, Beethoven’in Sol majör 4. Piyano Konçertosu Mozart’ın Do majör Piyano Konçerto’suna (K.503) bir göstergedir. Beethoven’in apartmanında öğrencilerinden birine, Mozart’ın Do majör kuartet’ini (K.464) gösterip “Ah, ne eser. Bu, Mozart’ın ‘İşte benim yapabileceğim bu, dinleyebilecek kulakların olsaydı!’ demesidir.” demiştir. Beethoven’in daha birçok eseri Mozart’ın eserlerine benzemekte ve çağrıştırmaktadır. Bunlara Beethoven’in Do minör 3. Piyano Konçertosu ile Mozart’ın Do minör 24. Piyano Konçerto’su da dahildir. İkisi de Haydn öğrencisi olup buluştuklarına inanılır ve Mozart’ın da Beethoven hakkında “Dünyaya hakkında bahsedilecek bir şey bırakacak.” dediği söylenmektedir. Çaykovski, “Mozartiana”yı Mozart’ı övmek için yazmıştır. Max Reger’in 1914’te yazdığı “Mozart Tema”sı da en tanınmış eserlerinden biridir.

Buna ek olarak Mozart, Frédéric Chopin, Franz Schubert, Peter İlyiç Çaykovski, Robert Schumann ve birçok besteci tarafından en iyi olarak gösterilmiştir. Hatta Frédéric Chopin, cenazesinde kendi yazdığı cenaze müziğini değil Mozart’ın Requiem’inin çalınmasını istemiştir.

Mozart popüler müzik için de bir ilham kaynağı olarak kalmıştır. Jazz’dan, Rock’a, hatta Heavy Metal’e kadar. Jazz piyanisti Chick Corea, Mozart’ın piyano konçertolarını çalarken kendisini konçertolar yazmaya esinlenmiştir.

Köchel Dizini

Ana madde: Köchel Dizini

Afbeelding met buitenshuis, hemel, gras, Tuinarchitectuur Automatisch gegenereerde beschrijving
Viyana’daki Mozart Anıtı.

Mozart öldükten sonra, eserlerinin dizilimi için birçok defa uğraşılmıştır. Ancak, bunu 12 yıllık bir uğraşı sonunda, 1862’de Ludwig von Köchel başarır. Mozart’ın hâlen eserleri Köchel’in katalog numaralarına göre sıralandırılmıştır. Bu nedenle, örnek olarak La majör 23. Piyano Konçertosu demek yerine, basitçe “K. 488” ya da “KV. 488” diye yazılır. Buradaki KV’nin açılımı Köchel Verzeichnis (Köchel Dizini)’dir. Bu katalog 6 kez revizyona gitmiş, Mozart’ın eserleri de K.1 den K.626’ya kadar numaralandırılmıştır.

Söylenceler ve uyuşmazlıklar

Mozart bestekârlar arasında doğal olmayan bir efsane yumağıyla karşılaştı. Bir bakıma çünkü ilk biyografisini yazanlar onu şahsen tanıyorlardı. Bir ürün sunabilmek için hayali öğeler eklemek zorunda kalıyorlardı. Bu söylenceler, Mozart öldükten sonra başladı ama pek azı belli kanıtlar etrafındaydı. Bunlardan biri de Mozart’ın Requiem’ini kendi ölümünü düşünerek yazması üzerineydi. Hayali sözleri, gerçek olaylardan ayırmak Mozart araştırmacılarının devam eden bir görevi haline gelmiştir, lakin efsaneleri gerçek olaylardan ayırmak gerekir. Dramatistler ve senaristler, araştırmacıların sorumluluklarından özgür olarak, bu efsaneleri oldukça iyi birer öğe olarak kullandılar.

– Başka bir tartışma konusu da Mozart’ın çocukluktan ölümüne kadar insanüstü dehasıdır. Bazıları ilk eserlerini basit ve unutulabilir bulurken diğerleri Mozart’ın 5 yaşında yazdığı esere bile hayranlık duyarlar. Her halukarda, ilk bestelerinin bir bölümü hâlâ oldukça popülerdir. K. 165 örnek olarak, Mozart tarafından 17 yaşındayken bestelenmiştir ve en tanınan eserlerden biridir. Başka bir söyleyiş de henüz 5 ya da 6 yaşındayken gözleri kapalı olarak ellerini çapraz bir şekilde tutup piyanoyu çalabildiğidir.

Afbeelding met buitenshuis, graf, winter, begraafplaats Automatisch gegenereerde beschrijving
Mozart’ın mezarı.

Benjamin Simkin, Mozart üzerine yazdığı bir kitapta Mozart’ın Tourette sendromu yaşadığını öngörmüştür. Ancak, hiçbir Tourette sendrom uzmanı, organizasyonu veya psikiyatrist Mozart’ın böyle bir sendroma sahip olduğunu söylememiştir ve birçoğu da yeteri kadar delilin olmadığını vurgular.

Fiziksel Görünüş

Afbeelding met schets, Menselijk gezicht, ovaal, portret Automatisch gegenereerde beschrijving
1789’da Dora Stock tarafından yapılmış Mozart portresi (Salzburg Mozarteum).

Mozart’ın fiziksel görünüşü tenor Michael Kelly tarafından Anımsamalar adlı eserinde tanımlandı: “oldukça zayıf ve solgun, oldukça boş bir adam ve saçları oldukça dağınık olan küçük bir adam”. İlk biyografisi Niemetschek, “fiziği hakkında özel bir şey yoktu.” O küçüktü ve onun muazzam gözleri dışında onun muafiyeti dehasının hiçbir işaretini vermedi. ” Çocukluktaki çiçek hastalığı vakasının bir hatırlatıcısı olan yüz cildi lekeleri vardı. Zarif kıyafetleri severdi. Sesi, karısının daha sonra “bir tenor olduğunu, şarkı söylerken yumuşak olduğunu, ancak onu heyecanlandıran bir şey olduğunda ya da onu uygulamak gerektiğinde, hem güçlü hem de enerjik olduğunu” yazdı.

Mozart genellikle son teslim tarihlerine yaklaştıkça kompozisyonları büyük bir hızla bitirerek uzun ve sıkı çalıştı. Sık sık eskizler ve taslaklar yaptı; Beethoven’ın aksine, karısı ölümünden sonra onları yok etmeye çalıştı.

Mozart, Viyana müzik dünyasının merkezinde yaşadı ve önemli sayıda ve çeşitlilikte insan biliyordu: diğer müzisyenler, tiyatro sanatçıları, Salzburg’lular ve aristokratlar, İmparator II. Solomon, en yakın üç arkadaşını Gottfried von Jacquin, Kont August Hatzfeld ve Sigmund Barisani olarak görüyor; diğerleri arasında eski meslektaşı Joseph Haydn, şarkıcılar Franz Xaver Gerl ve Benedikt Schack ve boynuz oyuncusu Joseph Leutgeb vardı. Leutgeb ve Mozart, genellikle Mozart’ın pratik şakalarının poposu olarak Leutgeb ile ilginç bir dostça alay konusu taşıdılar.

Bilardodan ve dans etmekten zevk alıyordu ve evcil hayvanları seviyordu: bir kanarya, sığırcık, köpek ve eğlence amaçlı binicilik için bir atı vardı.

EĞİTİM KONULU İKİ HABERİMDEKİ EKSİKLERİM VE YANLIŞLARIM:

EĞİTİM KONULU İKİ HABERİMDEKİ EKSİKLERİM VE YANLIŞLARIM:

*Maarif Europe haberim için yapılan eleştiriler ve direktör Sabri Yıldırım’ın mektubu.

*Tarafsızlığıma ve objektifliğime ‘renksiz’ diyerek eleştirenlere cevabım.

*Hollanda devletinin yasaklama ve duyarsızlıklarına cevabım.

*Hollanda’da, Türkçe eğitim mücadelesinde, önde koşan ve unutulan, Bekir Cebeci, Sadık Kemal Tural, Mustafa Akbulut, Seyid Burhaneddin Kekeç, Prof. Mehmet Akşit, Prof. Özcan Hıdır, Songül Akkaya, Bedir Tekinerdoğan, Ahmet Sarı ve Ali Ateş gibi, daha bir çok kahraman vardı.

Afbeelding met tekst, overdekt, muur, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY yazdı:

Değerli Okurlarım ve Dostlarım,

7 Nisan 2025’te yayımladığım “Hollanda’dan Mutlu Haber: Liselerdeki İmtihanlarda Türkçe Dersi Tercih Edilebilecek” başlıklı haberim, ardından da 14 Nisan’da kaleme aldığım “Maarif Europa Amsterdam Eğitim merkezi açılıyor” başlıklı haberim, gerek Hollanda’dan gerekse Türkiye ve Avrupa’nın farklı köşelerinden birçok geri dönüşe neden oldu.

Tebrik edenler ve Türkçe eğitime katkı sağlayanları hatırlatanlar, ödül almam gerektiğini düşünenler olduğu gibi; tarafsızlığımı ‘renksizlik’ olarak yorumlayan, hatta “Sabuna suya dokunmadan gazetecilik yapılmaz” diyenler de oldu.

Bu yorumların tümünü özenle not ettim ve her biri üzerinde samimiyetle düşündüm.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Okur görüşü, bir gazetecinin pusulasıdır. Eleştiri de övgü kadar değerlidir. Benim çizgim, yıllardır belli. Yalnızca haber vermek değil, doğruyu, gerçeği, tarafsızlığı merkeze alan bir duruşu savundum. Ama evet, kabul ediyorum; her haber her yönüyle tam olmayabilir. Bu noktada katkı yapan herkese teşekkür ederim.

Bazı dostlarım, “Bu başarıda bizim de katkımız vardı” dedi. Haklılar. Hollanda’daki Türkçe eğitim mücadelesinde yalnız koşmadık. Bu yolda nice isimsiz kahramanlar, nice emekçiler vardı. Onların da adını anmak, tarihe not düşmek boynumun borcudur. Bu nedenle yeni bir bölüm açarak onların fedakârlıklarını da paylaşacağım.

Tarafsızlığıma ‘renksizlik’ diyerek beni eleştirenlere ise şunu söylemek isterim: Objektiflik, sadece karşısındakini değil, gerektiğinde kendini de eleştirebilme cesaretiyle anlam kazanır. Ben, haberin içinde ‘duygu’yu değil, ‘gerçeği’ koymaya çalıştım. Bu bazen kuru, renksiz gibi görünse de, aslında gazeteciliğin tam da özü budur.

Maarif Europe hakkında yazdıklarıma lehte ve aleyhte reaksiyon gösterenlere gelince…
Eleştiriye saygım sonsuz. Ancak bu kurumun, yurt dışında Türk kimliğini yaşatma ve eğitimde alternatif yaratma misyonu, sıradan bir gelişme değildir. Duyarsız kalamazdım.
Yazdıklarımın yorum değil, haber olduğunu kavrayamayan, Türkiye’den dört ünlü yazar beni adeta bombardımana tuttular. Canları sağolsun. Ama bir gün kendilerine çok özel bir yorum ile cevap vereceğimdenşüpheniz olmasın.

Ve elbette, Hollanda devletinin yıllardır süregelen ‘Türkçeye mesafeli’ tutumuna karşı verilen mücadeleye dair düşüncelerimi de açıklıkla ortaya koydum.

Bu yazı, hem bir teşekkür hem de bir cevap niteliğindedir. Eleştirilerinizle beni daha dikkatli, daha kapsayıcı olmaya yönelttiğiniz için hepinize içtenlikle teşekkür ederim.

VAKIF EUROPE AMSTERDAM DİREKTÖRÜ SABRİ YILDIRIM’IN GÖNDERDİĞİ MEKTUP

 

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, Zakenman/-vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Hollanda Türk toplumunun tecrübeli gazetecesi Saygıdeğer İlhan Karaçay Bey,
Maarif Europe ziyaretiniz, objektifiniz ve kaleminiz için teşekkür ederim.
Eğitim yaklaşımında, insan, gelişim ve kültür kavramlarını esas alan Maarif Europe hakkında aşağıdaki ek bilgileri dikkatlerinize sunmak isterim;

İnsanlığın barışı ve huzuru için, “İyi insanların yetiştiği öncü bir eğitim merkezi” olma vizyonuna sahip olan Maarif Avrupa, insanlığın ortak birikimini esas alan kapsamlı eğitim faaliyetleri yürütmeyi misyon edinmiştir.

BM’nin kalıcı barış ve sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu şekilde faaliyet gösteren kurum, Avrupa Yeterlikler Çerçevesi, OECD standartları ve ülkelerin ulusal yeterlilik sistemlerini dikkate alarak programlar geliştirmektedir. Her yaş ve seviyeden öğrenciye yönelik eğitim hizmeti sunan Maarif Avrupa, kültür ve dil becerisi gelişimini önemsemektedir. Eğitim yaklaşımının merkezinde, insan, gelişim ve kültür yer almakta; öğrencinin ilgi ve yeteneklerine göre bireyselleştirilmiş programlar hazırlanmakta ve bu sayede çok yönlü bir gelişim hedeflenmektedir. Kurum, sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin, velilerin ve tüm paydaşların gelişimine katkı sunmayı amaçlamakta, uluslararası araştırmalar ve bilimsel veriler ışığında sürekli iyileşmeyi esas almaktadır.

Özellikle dezavantajlı göçmen çocukların eğitimi konusunda duyarlılık gösteren Maarif Avrupa, kültürel farklılıkları ‘zenginlik’ olarak görmekte ve kültürlerarası etkileşimi teşvik etmektedir. Öğrencilerin hem kendi ana dillerini hem de Hollandacayı iyi derecede öğrenmeleri hedeflenmektedir. Bu kapsamda Türkçe ve Hollandaca öğretimi de, kurumun öncelikleri arasındadır. Maarif Avrupa, bulunduğu bölgede örnek gösterilen, gelişimi sürekli kılan ve insani değerleri merkeze alan bir eğitim yaklaşımı benimsemektedir.

Tüm bunların yanı sıra temel spor eğitimi ile çocukların yeteneklerinin keşfedilerek kendilerine uygun branşlara yönlendirilmeleri, temel müzik eğitimi ile farklı enstrümanlarla tanışmaları, el becerilerine göre sanatsal çalışmalara dahil edilmeleri, bireylerin fiziksel ve duygusal gelişimleri için önemsenmektedir.

Bu vesile ile sizlere çalışmalarınızda kolaylıklar diliyor, yaklaşmakta olan 20 Nisan saat 13.00’te yapacağımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şenliğimizde, çocuklarımızla buluşmak için gün sayıyoruz.”

Sabri Yıldırım, daha sonra yaptığımız telefon görüşmesinde ise, haberde belirtmiş olduğum, ‘Açılış 2 Mayıs 2025’te yapılacak’ şeklindeki ifadenin yanlış olduğunu ve bunu ‘Çok yakında açılacak’ şeklinde değiştirmemi rica etti.

TÜRKÇE EĞİTİM İÇİN MÜCADELE EDEN KAHRAMANLARIMIZ İLE İLGİLİ ANALİZMİM ÇERÇEVESİNDEKİ REAKSİYONLAR.

Lise bitirme sınavlarında Türkçe’nin tercihli dil olarak seçilebileceği hakkındaki analizim, medyada da büyük ilgi gördü. Yüzlerce haber portalı analizime yer verirken, analiz ana akım gazetelerde de yer aldı.
Aydınlık Gazetesi hem Türkiye ve hem de Avrupa baskılarında bu habere geniş yer verdi.

Analizimin yayınlanmasından sonra beni arayan Aydınlık muhabiri Meral Akkaya’ya, sorulara benim yerime Canan Gönençay’ın cevap vermesinin daha sağlıklı olacağını belirterek telefon numarasını verdim. İkilinin yaptığı görüşmeden sonra, Aydınlık’ta altta görünen kupürdeki haber yayınlandı.

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, tijdschrift Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Ayrıca, aşağıda logolarını göreceğiniz haber portalları ve daha niceleri bu analizime yer verdi. Hepsine teşekkürlerimle.

www.ilhankaracay.com’daki yazılarımı yayınlayan haber portallarıAfbeelding met tekst, schermopname, Lettertype, ontwerp Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

ŞİMDİ SÖZÜ, TÜRKÇE EĞİTİMİ İÇİN YILMADAN MÜCADELE EDEN, AMA ADI ANILMAMIŞ KAHRAMANLARA BIRAKIYORUM…

İLK REAKSİYON SEYİD BURHANETTİN KEKEÇ’TEN:


Seyit Burhaneddin Kekec - YouTube
Analizimin yayınlanmasından yarım saat sonra, sevgili dostum Seyid Burhaneddin Kekeç’ten mesaj geldi. Aşağıdaki mesajı, web sayfamdaki analize hemen ekledim ama, bazı okurlarım için geç kalmış olabilirdi. Bu nedenle o mesajı şimdi tekrarlıyorum.
Bu eksikliğimi tamamladığı için teşekkürlerimi sunduğum Kekeç’in mesajı şöyleydi:

“İlhan abi merhaba,
Bir bilgi eksikliğini gidermek için yazıyorum.
Hollanda’da Türkçe derslerinin yeniden başlatılması için, o zamanlar Twente Üniversitesinde görev yapan Prof. Mehmet Akşit öncülük etmiş, bu projeye daha sonra Kutlay Yağmur da katılmıştı.
Bu projeye o zamanlar yayın hayatında olan Damla Gazetesi de destek vermişti. Profesör Mehmet Akşit o zamanlar Damla Gazetesinin başyazarlığını yapmıştı. Yine Kutlay Yağmur da Damla Gazetesi yazarlarından idi. O dönem Damla Gazetesinin güçlü bir yazar kadrosu vardı. Profesör Özcan Hıdır, Ahmet Suat Arı, şimdi profesör olan ama dönemlerde Doçent olan Bedir Tekinerdoğan, şimdi Amsterdam Bölgesi Şu İşlerinin yönetim kurulunda görev yapan o dönemler de de Amsterdam Bölgesi Eyalet Milletvekili Songül Akkaya da bu yazar kadrosuna dahildi. Dama Gazetesi o zamanlar yazarlarının bir araya geldiği etkinlikler düzenleyerek gazete yazarlarının birbiriyle tanışmasına ve kaynaşmalarına imkân hazırlardı.
Türkçe İçinEl-Ele Kampanyası, o dönemlerdeki Hollanda Genelinde görev yapan akademisyen insanların Twente Üniversitesinde bir araya geldikleri bir toplantı ile başlamıştı.

Yanlış anlaşılmak istemem abi, yazınızı tamamlaması açısından bu eksik bilgiyi vermek istedim.
Selam ve saygılarımı sunuyorum iyi günler diliyorum.”

Yukarıdaki mesaj sayesinde, Türkçe eğitim konusunda kimlerin yardımcı olduğunu da öğrenmiş olduk. Hepsine teşekkürlerimizle…

İKİNCİ MESAJ AHMET SARI DOSTUMDAN GELMİŞTİ VE ŞÖYLEYDİ:

Afbeelding met Menselijk gezicht, Voorhoofd, persoon, portret Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“İlhan abi günaydın,

Bugün öyle hayati bir konuyu gündeme getirmişsin ki, okuyunca yüreğim sızladı.
Türkler İçin Danışma Kurulu İOT yönetimde bulunduğum dönemde, OALT konusunda yoğun çabalar harcadık. Gerek Hollanda hükümeti, gerekse Türk hükümeti ile yoğun temaslar kurduk. En son İOT’nin 25’inci kuruluş yıldönümünde kapsamlı bir araştırma raporunu Türk hükümet yetkililerine sunduk ama, maalesef söz verildiği halde hiçbir gelişme olmadı.
İlkokul düzeyinde Türkçe dersleri kaybolup gitti.
İOT’nin Türkçe dersleri mücadelesine, halkımızdan maalesef yeterli desteği alamadık. Hatta, bazı kuruluşlar, “Biz sübvansiyon alır, Türkçe dersleri düzenleriz” dediler.
Orta dereceli okullarda Türkçe dersi seçmeli ders olarak verilmeye başlandı ama ilgi çok azdı. Umarım şimdi daha yoğun bir ilgi olur.
Burada şunu belirtmem gerekiyor: İlkokul döneminde ve okul dışında verilen dersler ne kadar faydalı olur?
Benim için soru işareti.
Saygılar.”

AMSTERDAMLI MUSTAFA AKBULUT’UN İLGİNÇ REAKSİYONU:

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, meubels Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“İlhan Hocam,

Sadece öğrenciler ya da aileler değil, tanıdığım pek çok kişi aralarında dernek ve vakıf yöneticileri de var hâlâ kendi ana dillerini yeterince konuşamıyor.
Daha da dikkat çekici olan ise, bazı Hollandalıların Türkçeyi oldukça düzgün konuşabilmesi. Buna karşılık, uzun yıllardır okullarda Türkçe eğitimi veren bazı öğretmenlerin bile Türkçede zorluk yaşadığı durumlar olabiliyor. Elbette herkesin dil öğrenme süreci farklıdır, ama bu da önemli bir gösterge.

Siz bir gazeteci olarak bu konuya değinerek gerçekten önemli bir meseleye parmak basmışsınız. Çünkü Türk toplumunun yoğun yaşadığı bölgelerde bile, bazen insanlar Türkçeyi ifade etmekte güçlük çekiyor. Eleştirildiğinde ise savunmaya geçmek yerine bu durumu geliştirmek için adım atmak daha yapıcı olur diye düşünüyorum.

Benim de geçmişten bir anım var: OSS’ta spor ofisim varken sık sık ODD Belediyesi’ne uğrardım. O dönemde belediye başkanı Bayan Yokohama Koning’di. Belediyede çalışan bazı Türk personele, Hollandalı bir eğitmen aracılığıyla uzun süreli bir Türkçe kursu verildi. Ancak zamanla eğitmen, kursa katılanların istenilen düzeyde gelişemediğini fark etti ve ‘Bu emeğin ve kaynağın hakkını veremedik’ diyerek aldığı maaşı geri iade etti.
Bunun ardından belediye başkanı, bu süreci ciddiye alarak bazı idari değişiklikler yaptı.

ALİ ATEŞ’TEN DEĞİŞİK BİR REAKSİYON

Sayın İlhan Karaçay Kardeşim,
Allah ömrünü uzun ve bereketli kılsın. Çok güzel bir konuyu gündeme getirmişsin, gerçekten memnun oldum. Ancak herkes senin ve benim gibi düşünmüyor olabilir.
2004 yılında bir olay yaşamıştım: Bir veli, torununun sınıfta bir Türk çocuğun yanına oturmasını istememişti. Gerekçesi de, çocukların Türkçe konuştukları için Hollandaca öğrenemedikleriydi. Bunu bizzat öğretmene söylemişti.
Şahsen, benim çocuklarım da ellerine Türkçe kitap almıyorlar. Sebebini sorduğumda, “Baba, Türkçeye ihtiyacımız yok. Hollandaca ve İngilizce lazım bize.” diyorlar. Yine de burada doğan iki kızım, oldukça güzel Türkçe konuşabiliyor. Ancak bu becerilerini kitaplardan değil, genellikle TRT Çocuk kanalını izleyerek geliştirdiler.
Okullarda öğretmenler sık sık “Evde Türkçe mi, Hollandaca mı konuşuyorsunuz?” diye soruyor. Biz de çocukların çoğunlukla Hollandaca konuştuklarını söylüyoruz.
Size hayırlı akşamlar ve mutlu yarınlar dilerim.

YAZAR SADIK KEMAL TURAL’DAN KİTAPLI REAKSİYON

Afbeelding met tekst, person, Menselijk gezicht, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Ünlü yazarlardan Sadık Kemal Tural, ‘Eğitim ve Milli Eğitim’ adlı kitabı ile birlikte şu mesajı geçmiş:

“İlhan bey,
Türkçe’nin de sınavlarda  seçilecebileceği  konusundaki haberinizi, ilişkili olduğum gruplarla ve arkadaşlarımla paylaştım. Bazı arkadaşlar beklemediğim kadar mutlu oldular. Bu güzel haber ve her zaman yürek soğutan ümit çoğaltan bilgilendirmeleriniz için teşekkürler ediyorum.
Vakit  bulursanız okumanız ve uygun görür iseniz paylaşmanız için bazı dostlarımızın iltifat ettiği bir metni iletiyorum.
Selam, saygı  ve iyi dileklerimle.”

BEKİR CEBECİ UNUTULMAMASI GEREKENLERDENDİ
Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, peuter Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Türkçe eğitim konusunda, mücadele edenlerin başında bulunanlardan biri de Bekir Cebeci’ydi. Bakınız Cebeci dostum neler yazmış:

Değerli İlhan Abimiz merhaba,

Bugünkü yazınızı da büyük bir ilgi, beğeni ve takdirle okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Ben de aynen Seyid Burhaneddin Kekeç gibi size tamamlayıcı bir mesaj yazıp göndermek isterim.
Amacım yapıcı olmak bir eksik varsa onu tamamlamaktır.
Siz de yakından biliyorsunuz ki benim başkanı olduğum Türk Danışma ve Eğitim Vakfını (SİOT) kurup tam 20 yıl yönettik.
SİOT’un ikinci başkanı Frisland kökenli bir Hollandalı arkadaşımdı. Adı Harm Puite idi.
Ondan çok şeyler öğrendik. Çünkü o derdi ki Frizlilerin anadilleri daha dün denecek zamana kadar yasaktı.
Okulda dil dersleri verilmediği gibi dışarıda sokakta bil anadilimizi konuşmak yasaktı.
Ben bunu HOTİAD’ın ödül toplantısında da dile getirdim.
Ve orada izleyicilerin karşısında size de yaptığınız çok güzel ve anlamlı bir işten dolayı teşekkür ettim.

Harm Puite dedi ki Avrupa Konseyi 1 Şubat 1995 tarihinde Ulusal Azınlıkları Korumaya Dair sözleşmeyi kabul etti.
Hollanda hükümeti de bu Sözleşmeyi Mecliste onayladı.
Ondan sonra bizim anadilimiz hürriyetine kavuştu. Okullarda şimdi Frizce anadili dersi veriliyor.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Bekir Cebeci, zamanın Başbakanı Lubbers ile…

Sayın Abim,

Biz de bu fikirden yola çıkarak Türk toplumunun anadili, dini ve kültürel yapılarını koruyup geliştirebilmeleri için dönemin Hollanda Hükümetine bir dilekçe yazarak Türklerin de aynen Hollandalı Frizyalılar gibi ULUSAL AZINLIKLARI KORUMAYA DAİR SÖZLEŞME kapsamına alınmasını istedik. Böylece okullarda aynen Frizce dersleri gibi tekrardan Türkçe anadili dersleri verilecekti.. Hükümet bu öneriyi Meclisten geçirtti. Fakat Senato onaylamadığı için yasalaşamadı.

Değerli İlhan Abim,

Bunun yanında bir konuya daha ek yapmak isterim. HTİB, Anadili Derslerinin tekrar verilmesi için Hollanda hükümetini mahkemeye verdi. Ama mahkeme ne dedi biliyor musunuz? Siz bu davayı açamazsınız. Çünkü siz bir eğitim kuruluşu değilsiniz. O zaman HTİB’in Başkanı hemen benimle ilişkiye geçti. Biz de gerekli belgeleri imzalayıp tüzüğümüzü de ekleyerek mahkemeye başvurduk. Yani o mahkemeyi HTİB ve SİOT olarak açmıştık, fakat ne yazı ki kazanamadık.

Afbeelding met kleding, person, persoon, mensen Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
                       Cebeci’nin sık sık yaptığı toplantılardan biri…

Bir ek daha yazayım. 1995 yılı idi. Ben o zaman İOT Başkanıydım Hollanda Eğitim Bakanı elinde kalın bir dosya ile İOT’un da üyesi olduğu LAO Toplantısına geldi.

Orada yaptığı bir konuşmada Anadili ve Kültürü Derslerini (AKE) kaldıracağını dile getirdi.

Ben de söz alıp şöyle dedim. “Sayın Bakanım, nasıl ki bir ağaç kökleriyle yaşar bizler de köklerimizle yaşarız. Nasıl ki köklerinden koparılan bir ağaç önce solar, sonra kurur ve ayakta ölürse biz insanların da köklerinden koparıldığı zaman aynı akibete uğrarız. Bizim köklerimiz de başta anadilimiz, dinimiz, kültürümüzdür. Dil bütün bu kültürel değerleri kuşaktan kuşağa aktaran bir nehir gibidir. Onun için bizler bu öneriye evet diyemeyiz. Çünkü köklerinden yoksun yetişecek çocuklar hem bizim için hem de Hollanda toplumu için birer tehlike olabilirler.”

İnanın Bakan dosyalarını toplayıp toplantıyı terk edip gitti. Tabii daha sonra 2004 yılında ilkokullardan AKE derslerine sizin de yazdığınız gibi verilen bütçe kaldırıldı dolayısıyla dersler de kaldırılmış oldu.

Daha sonra 2021 yılında Hollandaca 9 sayfalık bir dilekçe hazırlayıp Hollanda’daki Türk STK’larına gönderdim. Siz de bu dilekçeyi Avrupa çapındaki bütün STK’lara o dönem gönderdiniz. Aslında bu Sözleşmeyi bizim keşfetmemiz ve bunu dile getirmemiz başlı başına büyük bir devrimdir. Çünkü eğer bizler de bu Sözleşme kapsamına alınırsak başta Anadili ve Kültürü Dersleri olmak üzere, din dersleri de çocuklarımıza serbestçe öğretilecektir.
Ayrıca bizler de eşit azınlık haklarına sahip olacağız.
Irkçıların elinden de İslamofobi silahını almış olacağız.
Fakat ben bilmiyorum, siz daha iyi bilirsiniz. Bizim toplum özellikle STK’lar sanki derin bir uykudalar.
Bu konular onları sanki hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
Vallahi yarın çok geç olmadan şimdiden gerekli önlemleri almalıyız diye düşünüyorum.
Afbeelding met person, Menselijk gezicht, persoon, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Değerli İlhan Abi,

Bir de benim nacizane Anadili derslerine katkım olsun diye çok sayıda ders, eğitim ve öğretim kitabı yazdım.

Afbeelding met tekst, schermopname Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bunların çoğu Almanya’da Anadolu yayınevi tarafından yayımlanıp piyasaya sürüldü.
1990’lı yıllarda Fakir Baykurt Hollanda’ya bir konferansa gelmişti.
Orada kendisiyle tanıştık. Bana şunu söyledi: “Bekir bey sizi candan tebrik ediyorum.
Yazdığınız Benim Dilim Türkçe okuma yazma öğrteme kitaplarını ben öğrencilerime okutuyorum.
Bu kitapları hem öğrencilerim hem de ben çok beğeniyoruz. Kalemine sağlık.”
Bu sözleri Fakir Baykurt gibi çok ünlü bir yazardan duymak benim için büyük bir onurdu. Gururdu.
Sürçü lisan ettiysek affola. Ve de verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Sağlıcakla kalınız değerli büyüğümüz ve abimiz.
Bekir Cebeci”

Değerli Okurlarım,
Bekir Cebeci, 1995 yılında Strasbourg’da kabul edilmiş olan, ‘Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme’ ile, Hollanda hükümetine yazdıkları bir mektubu da göndermiş.
Bu iki önemli belgeleri yazımın sonunda sizlere sunacağım.
İlgi duyanlar okur ve dosyalayabilirler.

BEKİR CEBECİNİN GÖNDERDİĞİ İKİ BELGE:

Hollanda hükümetine gönderilen mektubun Türkçe özeti:

Mektup, Hollanda’da yaşayan göçmenler ve Müslümanlar adına, hükümete ve Temsilciler Meclisi üyelerine hitaben yazılmıştır. Yazanlar, ülkede artan ırkçılık ve İslamofobi nedeniyle büyük bir huzursuzluk ve güvensizlik içinde olduklarını ifade etmektedirler. Her gün medyada İslam ve göçmenler hakkında olumsuz açıklamalar yapıldığını, bunun da kendilerini dışlanmış, yalnız ve ayrımcılığa uğramış hissettirdiğini dile getirmektedirler.

Yazarlar, Hollanda’nın sadece Hollandalılara değil, burada yaşayan göçmenlere de ait olduğunu, kendilerinin de bu toplumun ayrılmaz bir parçası olduklarını vurguluyorlar. 60 yıl önce Hollanda hükümeti tarafından ülkeye davet edildiklerini, ekonomik alanda önemli katkılar sunduklarını, hem ekonomik hem de kültürel, sosyal, siyasi ve bilimsel anlamda Hollanda’yı zenginleştirdiklerini ifade ediyorlar.

Örnek olarak, Almanya’daki Türk bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin BioNTech aşısını geliştirerek dünyaya katkı sağladığı belirtiliyor ve göçmenlerin tüm Avrupa’ya fayda sağlayabilecek bireyler olduğu vurgulanıyor.

Göçmenlerin ikinci ve üçüncü kuşaklarının da artık Hollanda’da yerleşik hayat kurduğu, burada kalmaya ve ülkeye katkı sunmaya kararlı oldukları ifade edilerek, göçmenlerin tüm alanlarda söz sahibi olma ve katılım sağlama arzuları dile getiriliyor.

Temel Talepler:

  • Irkçılığın ve yabancı düşmanlığının cezai yaptırımla karşılık bulması gerektiği belirtiliyor. Bu konuda Avrupa Komisyonu’nun Hollanda’yı uyarması memnuniyetle karşılanmış.

  • “Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme”ye göçmenler ve Müslümanlar da dahil edilmek isteniyor. Şu anda örneğin Frizler gibi bazı grupların bu sözleşme kapsamında korunduğu, göçmenlerin ise hala dışarıda bırakıldığı belirtiliyor.

Bu sözleşmenin, etnik, dilsel, kültürel ve dini azınlıkları korumaya yönelik hükümler içerdiği ve ülkelerin hangi grupları azınlık olarak kabul edeceklerine kendilerinin karar verebildiği hatırlatılıyor. Dolayısıyla Hollanda’nın göçmenleri de bu kapsama almasının önünde yasal bir engel olmadığı vurgulanıyor.

Sözleşmenin bazı önemli maddeleri de alıntılanarak, neden önemli olduğu anlatılıyor:

  • Kültürel kimliğin, dinin, dilin, geleneklerin korunması,

  • Ayrımcılıktan korunma,

  • Azınlık dillerinin öğrenilme hakkı,

  • İfade, toplanma ve dini özgürlükler gibi temel hakların güvence altına alınması.

Tarihsel Perspektif ve Uyarılar:

Yazarlar, milliyetçiliğin tarih boyunca savaşlara ve katliamlara neden olduğunu, özellikle II. Dünya Savaşı’nda Yahudilerin hedef alındığını, bugünse göçmenler ve Müslümanların benzer şekilde günah keçisi ilan edildiğini belirtiyorlar. Emmanuel Macron’un milliyetçilik karşıtı açıklamalarına atıf yapılarak, bu tür eğilimlerin toplumsal barışa tehdit oluşturduğu ifade ediliyor.

Ayrıca, 2020 yılında bir uzmanın olası bir üçüncü dünya savaşına dair öngörüsü hatırlatılıyor. Bu da, milliyetçilik ve kutuplaşmanın ciddiyetine dikkat çekmek için kullanılıyor.

İslam ve Barış Mesajı:

Mektubun sonunda İslam’ın şiddetle değil, barış, sevgi ve bilimle özdeşleştirilen bir din olduğu anlatılıyor. İslam’ın altın çağında bilimin, eğitimin ve medeniyetin geliştiği; günümüzde ise yanlış yorumlamalarla bu olumlu kimliğin zarar gördüğü dile getiriliyor.

Sonuç ve Çağrı:

Son olarak, mektubu kaleme alanlar hükümete şu çağrıda bulunuyor:

  • Göçmenler ve Müslümanlar da “Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi” kapsamına alınmalı,

  • Ayrımcılık, ırkçılık ve İslamofobiyle etkili şekilde mücadele edilmeli,

  • Bu konuda hükümet ve parlamentoyla doğrudan bir diyalog kurulmasına hazır olduklarını belirtiyorlar.

Mektup, birçok göçmen ve Müslüman sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanmış; bunların arasında IOT, HTIB, TİKF, Milli Görüş, TÜRKEVİ gibi tanınan yapılar da yer alıyor.

(Yukarıda Türkçe özetini sunduğum mektubun orijinali şöyle:

AAN DE REGERING en DE LEDEN VAN DE TWEEDE KAMER


22 juni 2021

Geachte heer/mevrouw,

Hiermee willen we U namens Nederlandse immigranten en moslims een verzoek indienen. Want door de racisme en islamaofobie zijn we (Nederlandse immigranten en moslims) erg veel onrustig. Bijna elke dag horen we of zien we negatieve uitlatingen over de İslam en immigranten op de media en televisies. Daardoor voelen wij ons in Nederland eenzaam, uitgesloten en gediscrimineerd.

Wij voelen ons hier niet meer veilig. Wij vinden dat de veiligheid van ons is de veiligheid van Nederland en Nederlandse samenleving. Want de Nederlandse samenleving is ook onze samenleving. Wij zijn ook onderdeel van de Nederlandse samenleving. Nederland is ook ons vaderland.

Wij zijn zestig jaar geleden door de Nederlandse regering uitgenodigd om naar Nederland te komen en werken. Wij hebben voor de Nederlandse economie hard gewerkt. En wij hebben bij de economie verrijking gemaakt. Want immigranten zijn verrijking voor de Nederlandse samenleving.

Verrijking is niet alleen voor de economie maar ook voor de culturele, politieke, sociale en wetenschappelijke verrijking. Bijvoorbeeld hebben de Duitse Turken prof. Dr. Ugur Şahin en zijn partner mevrouw Dr. Özlem Türeci tegen de covid-19 pandemie BioNTech vaccijn gevonden. Dat is een wereldwijd verrijking. Hun ouders kwamen uit Turkije. Ze zijn ook immigranten in Duitsland. Dus immigranten zijn verrijking voor de hele Europa en de hele wereld.

Nu is onze tweede en derde genaratie aan de slaag. Wij hebben al lang geleden een besluit genomen dat wij in Nederland willen blijven. Want onze toekomst ligt hier in Nederland. Wij als immigranten willen voor elke gebied van Nederland bijdrage leveren. Wij willen ook meedoen van alle zaken van Nederland. Wij willen hiermee aan ons onderwerp terug komen.

Om te beginnen willen we met u eerst een bericht delen. nrc.nl

NRC.NL heeft op 9 juni jl. het onderstaande kop gedeeld voor haar lezers:

“Brussel berispt Nederland: verbeter wetgeving tegen racisme

Inbreukprocedure: Nog steeds doet Nederland onvoldoende, aldus de Europese Commissie, om uitingen van racisme en vreemdelinghaat strafbaar te stellen.”

Dat is heel belangrijk en goed nieuws voor ons. Wij zijn ook het eens met de Europese Commissie dat Nederland vremdelinghaat en racisme strafbaar moet stellen.

Daarnaast willen wij ook dat wij als Nederlandse immigranten en Moslims door de Regering en het Parlament Het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden opgenomen mogen worden.

Het Belang van de Kaderverdrag inzake de Bescherming van Nationale Minderheden

Door de leden van de Raad van Europa heeft op 1 februari 1995 oım de juridische erkenning van nationale minderheden en het beschermen van hun rechten te accepteren Het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden[1]  gesloten.

Dat is een prima besluit voor hele Europa en Nederland. Wij vinden het heel goed. Want de nationale mindereheden onder andere in Nederland de Friezen en hun rechten worden door de Nederlandse regering beschermd. Wij vinden dit heel goed.

Maar wij willen U hieerme hierover een verzoek indienen. Want wij als immigranten en moslims willen wij ook opgenomen worden voor dit Kader verdrag. Want wij zijn ook minderheiden. Wij hebben ook zoals de Friezen andere moeder talen dan in het Nederlands. Wij zijn etnische minderheden in Nederland. Dus wij vinden dat wij ook opgenomen mogen worden bij het Kaderverdrag inzake de bescherming van natioanale minderheden.

Bijvoorbeeld heeft Noord Macedonie regering op 25 juli 1996 dit verdaag gesloten en de volgende minderheden zoals Albanezen, Bosniërs, Roma, Serven, Turken, Vlachen als minderheden geaccepteerd en bij Het Kaderverdrag inzake de bescherming van natioanale minderheden opgenomen.

Nog een andere voorbeeld. Toen Wim Kok minister president was heeft hij in zijn regering een besluit genomen dat Turken en Marokkanen Kaderverdrag inzake de bescherming van natioanale minderheden opgenomen mogen worden. Maar dit besluit is door de Tweede Kamer wordt niet aangenomen. Maar nu is de tijd om ons bij dit Kaderverdrag opgenomen mogen worden. Beter laat dan nooit.

Want er staat in de Toepassing van het Kaderverdag volgende beschrijving: “Het verdrag bevat geen definitie van wat een nationale minderheid is. Hierover kon door de lidstaten van de Raad van Europa geen overeenstemming worden bereikt. Het is daarom aan elke ratificerende lidstaat zelf om te bepalen op welke groepen binnen hun grondgebied het verdrag van toepassing is.”

Daarom willen we u hiermee een verzoek indienen : Zou u a.u.b. als ons Nederlandse immigranten en Moslims in het kader van het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden willen op te nemen.

Het zal dan voor de onze democratie, veiligheid en Nederland heel goed zijn. Wij worden dan door de onze regerinmg beschermd. Nederland zal dan voor de hele Europese Unie een goed voorbeeld zijn.

Na de val van de muur hebben de nationalisten in Nederland en in hele Europa immigranten en Moslims als zondebok en als doelwit gekozen. Om te voorkomen van alle soorten discriminatie, geweld, Islamafobie, willen wij u een verzoek indienen dat wij op het Kaderverdaag opgenomen mogen worden.

Wij willen voor U hieronder een paar artikelen van het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden citeren.

“Vastbesloten het bestaan van nationale minderheden op hun onderscheiden grondgebieden te beschermen

Artikel 1

De bescherming van nationale minderheden en van de rechten en vrijheden van personen die tot die minderheden behoren, vormt een integrerend onderdeel van de internationale bescherming van de rechten van de mens en valt als zodanig binnen de reikwijdte van de internationale samenwerking.

Artikel 5

1. De Partijen verplichten zich ertoe de omstandigheden te bevorderen die voor personen die tot nationale minderheden behoren, noodzakelijk zijn om hun cultuur in stand te houden en tot ontwikkeling te brengen en om de wezenlijke elementen van hun identiteit, te weten hun godsdienst, taal, tradities en cultureel erfgoed te bewaren.

Artikel 6

2. De Partijen verplichten zich ertoe passende maatregelen te nemen om personen te beschermen die het voorwerp zijn van bedreigingen of discriminerende gedragingen, vijandigheid of geweld als gevolg van hun etnische, culturele, linguïstische of godsdienstige identiteit.

Artikel 8

De Partijen verplichten zich ertoe te erkennen dat iedere persoon die tot een nationale minderheid behoort het recht heeft zijn of haar godsdienst of levensovertuiging tot uiting te brengen en godsdienstige instellingen, organisaties en verenigingen op te richten.

Artikel 14

1. De Partijen verplichten zich ertoe te erkennen dat iedere persoon die tot een nationale minderheid behoort het recht heeft zijn minderheidstaal te leren.

Artikel 21

Geen enkele bepaling van dit Kaderverdrag mag zo worden uitgelegd als zou deze het recht inhouden enige activiteit te ontplooien of enige daad te verrichten die in strijd is met de grondbeginselen van het internationale recht en met name de souvereine gelijkheid, territoriale integriteit en politieke onafhankelijkheid van Staten.

Het verdrag regelt voor de erkende nationale minderheden onder meer:

  • bescherming tegen discriminatie en bevordering van gelijkheid

  • bevordering van behoud en ontwikkeling van

cultuur, taal, godsdienst en tradities. “

* vrijheid van vereniging, vergadering, meningsuiting, gedachte, geweten en godsdienst.”

Wij vinden dat het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden heel duidelijk en heel pozitief voor de alle minderheiden. Dus wij zijn ook minderheiden. Wij willen ook voor de toekomst van Nederland en immigranten bij dit Kaderverdrag opgenomen mogen te worden.

NATIONALISME IS VERRAAD EN OORLOOG

Wij hebben in de geschiedenis onder andere tijdens de Tweede Wereld Oorlog gezien dat immigranten zondebok voor de racisten, nationalisten. Want nationalisten willen altijd een zondebok gebruiken om een oorlog te starten. Toen waren zondebok Joden nu immigranten en moslims. Tijdens de Tweede Wereld Oorlog heeft de nationalisten (faschisten) niet alleen Joden verbrand maar ook door miljoenen mensen vermoord.

Emmanuel Macron, de 25ste president van de Franse republiek, trad in de voetsporen van Mitterrand. Hij hekelde het nationalisme. Patriottisme is het tegenovergestelde van nationalisme, zei Macron,,Wie nationalisme predikt, pleegt verraad aan de vaderlandsliefde.’’ (11 november 2018)

Macron heeft ook over de oorlogen het volgende gezegd:

“Het is honderd jaar geleden dat de eerste van twee wereldoorlogen ten einde kwamen. Het is nog altijd het meest dodelijke menselijke conflict dat de mensheid ooit gekend heeft. Liefst 120 miljoen mensen kwamen als direct of indirect gevolg van de vijandigheden om het leven.”

Dus om voor te komen van de nationalisme en de oorlogen moeten wij van te voren nodige wettelijke en andere maatregelen nemen.

Dus het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden hiervoor een belangrijke instrument en belangrijke internatioanale verdrag om te beshermen van vrede, democratie en veiligheid.

Bovendien hebben wij vorig jaar op 10 januari 2020 in de Volkskrant het volgende bericht gelezen. En wij worden nog onrustig. Want het titeel van dit artikel heet:

‘De Derde Wereldoorlog kan elk moment beginnen, en ik voorspel het aljaren’

“Beste lezer, ga gerust iets anders doen: dit wordt geen leuk verhaal. Maar het moet toch worden verteld, vindt Ingo Piepers. Hij voorspelt al jaren dat in 2020 de Derde Wereldoorlog begint. ‘Ik hoop dat ik ongelijk heb, maar ik vrees van niet. ‘Ik ben geen gekke henkie, dit is het resultaat van wetenschappelijke analyse..” INTERVIEW INGO PIEPERS. Wil Thijssen

ISLAMOFOBI OF ISLAM EN GEWELD

Na 11 september is er een ‘islamofobie’ ontstaan en er wordt link gelegd tussen islam en geweld en terreur. Maar daar staat tegenover dat islam een godsdienst voor de veiligheid en de vrede.

Geen enkel geloof en ook de Islam niet predikt geweld maar wel naastenliefde en tolerantie. Moslims geloven dat de wereld primair op goddelijke liefde gevestigd is.

Want volgens de islam geldt datwie opzettelijk een mens doodt, dan had hij gehele menselijkheid gedood. En voor hem, die iemand het leven schenkt, alsof hij aan het gehele mensdom het leven heeft geschonken” (5:32).

“En wie een gelovige opzettelijk doodt: zijn vergelding is de hel, hij is eeuwig levend daarin..”(4,93)

Op 10 december 2005 stond in het blad ELSEVIER een artikel over de Islam.

Wij willen voor U daaruit een paar zinnen citeren

“Geschiedenis: De voorlijke islam

Tijdens haar Gouden Eeuw was de mohammedaanse cultuur intellectueel, liberaal en verlicht. Het kan dus wel.

Duizend jaar geleden ontstond in Bagdad de algebra. Het ziekenhuis is een moslimuitvinding, robots schonken een glaasje, nergens werden zo veel boeken gelezen. En Mohammed vond geleerden veel meer waard dan terroristen. Kortom, met de islam zelf is niets mis, met de huidige interpretatie ervan des te meer.

Ooit was het anders. Toen was de westerse, christelijke wereld achterlijk en de islamitische voorlijk.

Tussen de achtste en vijftiende eeuw kroop Europa door de diepe, duistere Middeleeuwen en was de islamitische wereld een stralend voorbeeld voor de rest van de mensheid. Geleerdheid, intellectualisme, wetenschap en techniek floreerden er. “ einde citaat.”

Maar het is nu heel anders. Islamitische wereld is achtergebleven.

Het antwoord is hierop lezen we weer in het blad van Elsevier.

Nee, het probleem is niet de islam of de Koran, maar dat sommige warhoofden deze verkeerd interpreteren. Om de profeet zelf aan te halen: ‘De inkt van de geleerden is heiliger dan het bloed van de martelaren.’ “

Dus de islam is een godsdienst voor de wetenschap, beschaving, vrede, liefde, educatie en emancipatie.

Als slot: Hiermee willen we U namens Nederlandse immigranten en moslims een verzoek indienen. Want door de racisme en islamaofobie zijn we (Nederlandse immigranten en moslims) erg veel onrustig. Bijna elke dag horen we of zien we negatieve uitlatingen over de İslam en immigranten op de media en televisies. Daardoor voelen wij ons in Nederland eenzaam, uitgesloten en gediscrimineerd.

Dus om te voorkomen van discriminatie, rassenhaat, vreemdelinghaat, İslamofobie willen wij det Kaderwet opgenomen worden.

Nogmaals wij zijn ook bereid als u ook het wil, met u samen hierover een gesprek te voeren.

In afwachting van uw positief antwoord, verblijven we met vriendelijke groeten.

Hoogachtend,

IOT, TİKF HTİB DSDF

HTKB HOTİAD HDV HAK-DER

SICN Milli Görüş TÜRKEVİ etc..

Dhr. Bekir Cebeci

Ex-vorzitter van Inspraak Orgaan Turken (IOT)

Ex-statenlid van Provincie Zuid-Holland

Ere – voorzitter van Vereniging Pekun in Nederland (VPN)

*******************************************************

ULUSAL AZINLIKLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN ÇERÇEVE SÖZLEŞME

1 Şubat 1995

İnsan Hakları Derneği

1 Şubat 1995 tarihinde Strasbourg’da kabul edilmiştir.

Avrupa Konseyi üyesi Devletler ve mevcut Çerçeve Sözleşmenin imzacısı olan diğer Devletler,

Avrupa Konseyi’nin amacının, ortak miraslarını oluşturan ideallerin ve ilkelerin güvence altına alınması ve gerçekleştirilmesi için üyeleri arasında daha büyük bir birliği başarmak olduğunu değerlendirerek;

Söz konusu amacın gerçekleştirilmesi yöntemlerinden birisinin, insan haklarını ve temel özgürlükleri muhafaza etmek ve daha da gerçekleştirmek yoluyla takip edilebileceğini değerlendirerek;

Avrupa Konseyi üyesi Devletler, Devlet ve Hükümet Başkanlarının 9 Ekim 1993 tarihinde Viyana’da kabul ettiği Bildirinin izlenmesini dileyerek;

Kendi ülkelerinde bulunan azınlıkları korumayı karara bağlayarak;

Avrupa tarihindeki ayaklanmaların, bu kıtada istikrar, demokratik güvenlik ve barış için ulusal azınlıkların korunmasının zorunlu olduğunu gösterdiğini değerlendirerek;

Çoğulcu ve hakiki bir demokratik toplumun, her bir kişinin üyesi bulunduğu ulusal azınlığın etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğine saygı gösterilmesini değil, ama bunun yanısıra onların bu kimliklerini ifade etmelerine, saklı tutmalarına ve geliştirmelerine elveren uygun koşulların yaratılmasını gerektirdiğini değerlendirerek;

Hoşgörü ve diyalog ikliminin yaratılmasının, bölünmesi değil ve fakat her bir toplumun zenginleşmesi için, bir kaynak ve etken olarak kültürel çeşitliliğin sağlanmasını gerekli kıldığını değerlendirerek;

Hoşgörülü ve müreffeh bir Avrupa’nın gerçekleştirilmesinin, yalnızca Devletler arasında işbirliğine dayalı olmayıp aynı zamanda her bir Devletin anayasal düzenine ve ülke bütünlüğüne halel gelmeksizin yerel ve bölgesel makamlar arasında sınır-ötesi işbirliğini de gerektirdiğini değerlendirerek;

İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesini ve onun Protokollerini dikkate alarak;

Ulusal azınlıkların korunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler sözleşmeleri ve bildirilerindeki ve özellikle 29 Haziran 1990 tarihli Kopenhag Belgesi olmak üzere Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı belgelerindeki sözverimleri dikkate alarak;

Üye Devletlerde ve bu belgeye taraf olabilecek diğer Devletlerde, hukuk devleti içinde, devletlerin ülke bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygı gösterilerek, ulusal azınlıkların ve ulusal azınlıklara mensup kişilerin haklarının ve özgürlüklerinin etkili biçimde korunmasını temin etmek amacıyla; saygı gösterilecek olan ilkeleri ve onlardan kaynaklanan yükümlülükleri tanımlamayı karara bağlayarak;

Ulusal mevzuat ve uygun yönetim siyasaları yoluyla bu Çerçeve Sözleşmede düzenlenen ilkeleri uygulamaya kararlı olarak;

Aşağıdaki hükümlerde anlaşmışlardır:

BÖLÜM I

Madde 1
Ulusal azınlıkların ve bu azınlıklara mensup kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması insan haklarının uluslararası korunmasının ayrılmaz bir parçasını oluşturur ve bu yönüyle uluslararası işbirliği alanı içindedir.

Madde 2
Bu Çerçeve Sözleşme hükümleri, iyiniyetle, anlayış ve hoşgörü ruhu içinde ve Devletler arasında iyi komşuluk, dostça ilişkiler ve işbirliği ilkelerine uygun olarak uygulanır.

Madde 3
1. Ulusal azınlığa mensup her kişi, kendisine bu azınlığın üyesi olarak muamele yapılmasını ya da yapılmamasını serbestçe seçme hakkına sahiptir ve bu seçimi veya bu seçimiyle bağlantılı hakların kullanımı herhangi bir olumsuzluğa neden olmaz.
2. Ulusal azınlıklara mensup kişiler, hem bireysel olarak hem başkalarıyla birlikte topluca, bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hakları kullanabilir ve özgürlüklerden yararlanabilirler.

BÖLÜM II

Madde 4
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin yasa önünde eşitliği ve yasa ile eşit korunma hakkını güvence altına almayı taahhüt ederler. Bu konuda, ulusal azınlığa mensubiyete dayalı herhangi bir ayırımcılık yasaklanmıştır.
2. Taraflar, gerektiğinde, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşamın her alanında, ulusal azınlığa mensup kişilerle çoğunluğa mensup olanlar arasında tam ve etkin eşitliği geliştirmek için yeterli önlemleri almayı taahhüt ederler. Bu konuda, ulusal azınlıklara mensup kişilerin özgül koşullarını dikkate alırlar.
3. Paragraf 2 uyarınca alınan önlemler ayırımcılık oluşturan bir işlem sayılmaz.

Madde 5
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri ve kimliklerinin asli öğeleri, yani dinlerini, dillerini, geleneklerini ve kültürel miraslarını korumaları için gerekli koşulları sağlamayı taahhüt ederler.
2. Genel bütünleşme politikaları doğrultusunda alınan önlemler saklı kalmak kaydıyla, Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi istençlerine karşın asimilasyonu amaçlayan politika ve uygulamalardan kaçınırlar ve bu kişileri böyle bir asimilasyonu amaçlayan herhangi bir eyleme karşı korurlar.

Madde 6
1. Taraflar, kültürler arası diyalog ve hoşgörü ruhunu teşvik eder ve ülkeleri üzerinde yaşayan bütün kişilerin arasında, bu kişilerin etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğinden bağımsız olarak, özellikle de eğitim, kültür ve kitle iletişimi alanlarında, karşılıklı saygı ve anlayış ve işbirliğinin geliştirilmesi için etkili önlemleri alırlar.
2. Taraflar, etnik, kültürel, dilsel ya da dinsel kimlikleri nedeniyle ayrımcılık, düşmanlık ya da yıldırı tehdidi ya da eylemine uğrayabilecek olan kişileri korumak için uygun önlemleri almayı taahhüt ederler.

Madde 7
Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin barışçıl amaçla toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına saygı gösterilmesini sağlarlar.

Madde 8
Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin dinini ya da inancını açıklama ve dini kurumlar, örgütler ve dernekler kurma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.

Madde 9
1. Taraflar; ulusal azınlığa mensup kişinin ifade hürriyetine hakkının, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırlarıyla kayıtsız, azınlık dilinde görüş edinme ve haber ve fikir alma ve verme hürriyetini içerdiğini tanımayı taahhüt ederler. Taraflar, yasal düzenleri çerçevesinde, ulusal azınlığa mensup kişilerin kitle iletişim araçlarına ulaşmalarında ayrımcılığa tabi tutulmamalarını sağlarlar.
2. Paragraf 1, Tarafların, radyo ve televizyon yayıncılığını ya da sinema işletmeciliğini, ayrımcılık gözetmeden ve nesnel ölçütlere dayanan bir izin sistemine bağlı kılmalarına engel değildir.
3. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin yazılı kitle iletişim araçlarını kurmalarını ve kullanmalarını engelleyemezler. Radyo ve televizyon yayıncılığının yasal çerçevesi içinde, mümkün olduğu ölçüde ve 1. paragraf hükümlerini dikkate alarak, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi iletişim araçlarını kurma ve kullanabilme imkanlarını sağlarlar.
4. Kendi yasal düzenleri çerçevesinde Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kitle iletişim araçlarına ulaşmasını kolaylaştırmak için ve hoşgörünün geliştirilmesi ve kültürel çoğulculuğa imkan sağlanması için yeterli önlemleri alırlar.

Madde 10
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin, kendi dilini, özel ve kamusal alanlarda, sözlü ve yazılı olarak serbestçe ve müdahale edilmeksizin kullanma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
2. Ulusal azınlıklara mensup kişilerin geleneksel olarak ya da önemli sayıda yaşadıkları bölgelerde, bu kişilerin talep ederlerse ve böyle bir talebin gerçek bir ihtiyaca karşılık düştüğü durumlarda, Taraflar, bu kişilerle idari makamlar arasındaki ilişkilerde azınlık dilinin kullanılmasına imkan verecek koşulları, mümkün olduğu ölçüde sağlamaya gayret ederler.
3. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin, yakalanma nedenlerinin, hakkındaki suçlamanın niteliği ve gerekçesinin anladığı dilde en kısa sürede kendisine bildirilme ve kendisini bu dilde, gerekirse bir çevirmenin parasız yardımıyla savunma hakkını güvence altına almayı taahhüt ederler.

Madde 11
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin azınlık dilindeki adını ve soyadını kullanma hakkına ve bunların resmi olarak tanınması hakkına sahip olduğunu, kendi yasal düzenlerinin öngördüğü usuller uyarınca tanımayı taahhüt ederler.
2. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin tabela, yazı ve kamuya açık özel nitelikli diğer açıklamalarında azınlık dilini kullanma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
3. Ulusal azınlığa mensup önemli sayıda kişinin geleneksel olarak yaşadığı bölgelerde, Taraflar, gerektiğinde diğer Devletlerle yaptıkları anlaşmalar da dahil olmak üzere kendi yasal düzenleri çerçevesinde ve özgül koşulları dikkate alarak, bu tür işaretler için yeterli talep olması durumunda, geleneksel yerel adlar, sokak adları ve kamuya yönelik diğer topografik işaretlerde azınlık dilinin de kullanılmasına gayret ederler.

Madde 12
1. Taraflar, gerektiğinde, ulusal azınlıkların ve çoğunluğun kültür, tarih, dil ve din bilgisini geliştirmek için eğitim ve araştırma alanlarında önlem alırlar.
2. Bu çerçevede Taraflar, diğerlerinin yanı sıra, öğretmen eğitimi ve ders kitaplarına ulaşmada yeterli fırsatları sağlar ve farklı toplulukların öğrenci ve öğretmenleri arasında ilişkileri kolaylaştırırlar.
3.Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin her düzeyde eğitime ulaşmasında fırsat eşitliğini geliştirmeyi taahhüt ederler.

Madde 13
1. Taraflar, eğitim düzenleri çerçevesinde, ulusal azınlığa mensup kişilerin kendi özel eğitim ve öğretim kurumlarını kurma ve yönetme hakkına sahip olduğunu tanırlar.
2. Bu hakkın kullanımı Taraflara herhangi bir mali yükümlülük getirmez.

Madde 14
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin kendi dilini öğrenme hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
2. Ulusal azınlıklara mensup kişilerin geleneksel olarak ya da önemli sayıda yaşadıkları bölgelerde, yeterli talep varsa, Taraflar, mümkün olduğu ölçüde ve kendi eğitim düzenleri çerçevesinde, bu azınlıklara mensup kişilerin azınlık dilinin öğretilmesi ya da bu dilde eğitim görmeleri için yeterli fırsatlara sahip olmasını sağlamaya gayret ederler.
3. Bu maddenin 2. paragrafı, resmi dilin öğrenilmesi ya da bu dilde eğitim yapılması saklı tutularak uygulanır.

Madde 15
Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kültürel, sosyal ve ekonomik yaşama ve özellikle de onları ilgilendiren kamusal işlere etkin katılımı için gerekli koşulları yaratırlar.

Madde 16
Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin yaşadıkları bölgelerde nüfus oranlarını değiştiren ve bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlükleri kayıtlamayı amaçlayan önlemlerden kaçınırlar.

Madde 17
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin, diğer Devletlerde yasal olarak yaşayan kişilerle, özellikle de etnik, kültürel, dilsel ya da dinsel kimlik ya da ortak bir kültürel mirası paylaştıkları kişilerle sınır ötesi serbest ve barışçıl ilişkiler kurma ve yaşatma hakkına müdahale etmemeyi taahhüt ederler.
2. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde hükümet-dışı kuruluşların faaliyetlerine katılma hakkına müdahale etmemeyi taahhüt ederler.

Madde 18
1. Taraflar, gerektiğinde, diğer Devletlerle, özellikle de komşu Devletlerle, ilgili ulusal azınlıklara mensup kişilerin korunmasını sağlamak için iki taraflı ve çok taraflı anlaşmalar yapmaya gayret ederler.
2. Gerektiğinde, Taraflar sınır ötesi işbirliğini teşvik edici önlemleri alırlar.

Madde 19
Taraflar, bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkeleri, bu ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlükler için geçerli oldukları ölçüde, gerektiğinde, sadece uluslararası hukuk belgelerinde, özellikle de İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmede öngörülen kayıtlamalar, sınırlamalar ve aykırı önlemleri kullanarak, uygulamayı ve saygı göstermeyi taahhüt ederler.

BÖLÜM III

Madde 20
Bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlüklerini kullanırken, ulusal azınlığa mensup her kişi, ulusal mevzuata ve başkalarının haklarına, özellikle de çoğunluğa ya da diğer ulusal azınlıklara mensup kişilerin haklarına saygı gösterir.

Madde 21
Bu Çerçeve Sözleşmenin hiçbir hükmü, uluslararası hukukun temel ilkelerine ve özellikle de Devletlerin egemen eşitliğine, ülke bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına aykırı herhangi bir faaliyette bulunma ya da herhangi bir eylem yapma hakkını tanıyacak şekilde yorumlanamaz.

Madde 22
Bu Çerçeve Sözleşmenin hiçbir hükmü, bir Sözleşmeci Tarafın yasaları ya da Taraf olduğu başka bir anlaşma ile tanınan insan haklarından ve temel özgürlüklerinden hiçbirini kayıtlar ya da onlara aykırı düşer şekilde yorumlanamaz.

Madde 23
Bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlükler, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ve Ek Protokollerindeki benzer bir hükmün konusu olduğu ölçüde, bu hükümlere uygun olacak şekilde anlaşılır.

BÖLÜM IV

Madde 24
1. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu Çerçeve Sözleşmenin Sözleşmeci Taraflarca uygulanmasını gözetecektir.
2. Avrupa Konseyi üyesi olmayan Taraflar, belirlenecek olan usuller uyarınca, uygulama mekanizmasına katılacaklardır.

Madde 25
1. Bu Çerçeve Sözleşmenin bir Sözleşmeci Taraf bakımından yürürlüğe girmesini izleyen bir yıllık bir süre içerisinde, o Sözleşmeci Taraf, bu Çerçeve Sözleşmede düzenlenen ilkelere etkinlik kazandırmak üzere aldığı yasal ve diğer önlemler hakkında tam bir bilgiyi Avrupa Konseyi Genel Sekreterine iletecektir.
2. Bundan sonra, her bir Taraf, bu Çerçeve Sözleşmenin uygulanmasına ilişkin herhangi bir diğer bilgiyi düzenli aralıklarla ve Bakanlar Komitesi böyle bir istemde bulunduğu her zaman Genel Sekretere iletecektir.
3. Genel Sekreter, bu Madde hükümleri çerçevesinde kendisine iletilen bilgiyi, Bakanlar Komitesine ulaştıracaktır.

Madde 26
1. Bu Çerçeve Sözleşmede düzenlenen ilkelere etkinlik kazandırmak üzere Taraflarca alınan önlemlerin uygunluğunu değerlendirmek üzere Bakanlar Komitesi, ulusal azınlıkların korunması konusunda uzmanlıkları tanınmış üyelerden oluşan bir danışma komitesinin yardımını alacaktır.
2. Bu danışma komitesinin kompozisyonu ve usulleri, bu Çerçeve Sözleşmenin yürürlüğü girişini izleyen bir yıllık bir süre içerisinde Bakanlar Komitesi tarafından belirlenecektir.

BÖLÜM V

Madde 27
Bu Çerçeve Sözleşme, Avrupa Konseyi üyesi Devletlerin imzasına açılacaktır. Sözleşmenin yürürlüğe girdiği güne kadar, Sözleşme ayrıca, Bakanlar Komitesi tarafından davet edilecek herhangi bir başka Devletin de imzalamasına açık olacaktır. Sözleşme, onaylama, kabul ya da onamaya tabidir. Onaylama, kabul ya da onama belgeleri Avrupa Konseyi Genel Sekreterine depo edilecektir.

Madde 28
1. Bu Çerçeve Sözleşme, Avrupa Konseyi üyesi oniki Devletin, Madde 27 hükümleri uyarınca bu Sözleşme ile bağlı olma rızasını ifade ettikleri tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.
2. Onunla bağlı olma rızasını bilahare ifade eden herhangi bir üye Devlet bakımından bu Çerçeve Sözleşme, onaylama, kabul ya da onama belgesinin depo edildiği tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.

Madde 29
1. Bu Çerçeve Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden ve Sözleşmeci Taraflarla görüş alış-verişinde bulunulmasından sonra, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi Statüsü Madde 20 (d)’de düzenlenen çoğunluk ile aldığı bir kararla, henüz bu işlemi yapmamış ve Madde 27 hükümleri uyarınca Sözleşmeye imza koymaya davet edilmiş bulunan Avrupa Konseyi üyesi olmayan herhangi bir Devleti ve herhangi bir başka üye olmayan Devleti, Sözleşmeye katılmaya davet edebilir.
2. Sözleşmeye katılan herhangi bir Devlet bakımından Çerçeve Sözleşme, katılım belgesinin Avrupa Konseyi Genel Sekreterine depo edildiği tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.

Madde 30
1. Herhangi bir Devlet imza koyma tarihinde ya da onaylama, kabul, onama ya da katılım belgesini depo ettiği tarihte, bu Çerçeve Sözleşmenin uygulanacağı, uluslararası ilişkilerinden sorumlu bulunduğu ülke ya da ülkeleri belirtebilir.
2. Herhangi bir devlet, daha sonraki herhangi bir tarihte, bu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanma alanını, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yöneltilecek bir beyan ile, önceki beyanda gösterilenden başka bir ülkeyi de kapsayacak şekilde genişletebilir. Bu ülke bakımından Çerçeve Sözleşme, Genel Sekreter tarafından söz konusu beyanın alındığı tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.
3. Üstteki her iki paragraf çerçevesinde yapılan herhangi bir beyan, söz konusu beyanda belirtilen ülke bakımından, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yöneltilecek bir bildirim ile geri çekilebilir. Bu geri çekme, böyle bir bildirimin Genel Sekreter tarafından alındığı tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü işlerlik kazanacaktır.

Madde 31
1. Herhangi bir Taraf, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yöneltilecek bir bildirim yoluyla herhangi bir tarihte bu Çerçeve Sözleşme ile bağlı oluşunu feshedebilir.
2. Böyle bir fesih, Genel Sekreter tarafından bu bildirimin alındığı tarihten sonra altı aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü işlerlik kazanacaktır.

Madde 32
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Konsey üyesi Devletlere, diğer imzacı Devletlere ve bu çerçeve Sözleşmeye katılmış olan herhangi bir Devlete aşağıdaki hususların bildirimini yapacaktır:
a) Herhangi bir imza;
b) Herhangi bir onaylama, kabul, onama ya da katılma belgesinin depo edilmesi;
c) Madde 28, 29 ve 30 uyarınca bu Çerçeve Sözleşmenin yürürlüğe girdiği herhangi bir tarih;
d) Bu Çerçeve Sözleşmeye ilişkin herhangi bir başka tasarruf, bildirim ya da ileti.

Bu Çerçeve Sözleşme, imza koymaya usulünce yetkilendirilmiş kişiler tarafından aşağıda imzası bulunan kişilerin TANIKLIĞINDA imzalanmıştır.

Her iki metin de eşit olarak geçerli olmak, Avrupa Konseyi arşivlerinde tek bir kopya halinde depo edilmek üzere, Şubat 1995’in 1’inci gününde Strasbourg’da İngilizce ve Fransızca olarak düzenlenmiştir. Genel Sekreter, onaylı kopyalarını Avrupa Konseyi üyesi her bir Devlet ve bu Çerçeve Sözleşmeyi imzalamaya ya da ona katılmaya davet edilen herhangi bir Devlete iletecektir.

Not: İnsan Hakları Belgeleri (Bölgesel Sistemler), Prof Dr. Mehmet Semih Gemalmaz, Alkım Yayınları, 1999, s. 401-415

 

MAARİF EUROPE AMSTERDAM EĞİTİM MERKEZİ AÇILIYOR

MAARİF EUROPE AMSTERDAM EĞİTİM MERKEZİ AÇILIYOR

‘Educatief Centrum Amsterdam’ olarak açılacak olan eğitim yuvası, Hollanda’daki medya mensuplarına tanıtıldı.

17 Haziran 2016 tarihli ve 6721 sayılı kanunla kurulmuş olan Türkiye Maarif Vakfı, 54 ülkedeki temsilciliğinin ardından, Hollanda temsilciliğini çok yakında faaliyete geçirecek.

Maarif Europe Direktörü Sabri Yıldırım’ın medyaya yaptığı tanıtım toplantısından önemli başlıklar:

*Hollanda’daki Türk öğrencilere yönelik kaliteli eğitim imkânları sunmak.
*Çok kültürlü bir ortamda, evrensel değerlerle donatılmış bireyler yetiştirmek.
*Ana dili Türkçe olan öğrencilere kültürel aidiyet kazandırmak.
*Avrupa’da yaşayan göçmen toplulukların eğitim ihtiyaçlarına cevap vermek.
*Anaokulu, ilkokul ve ortaokul seviyelerinde eğitim (uzun vadeli hedef)
*Yaz okulları, seminerler, atölyeler
*Velilere yönelik rehberlik ve danışmanlık
*Öğrenciler için burs ve mentorluk desteği

(Haberin Hollandacası en altta)
Nederlandse versie van het bericht onderaan)

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, person, overhemd Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Haber:İlhan KARAÇAY / FOTOĞRAFLAR: Sedat TAPAN           Furkan TURGUT

TMV, dünya genelinde 104 ülkeyle resmi temaslar kurmuş olup, 54 ülkede temsilcilik ofisi açmış ve 67 ülkede eğitim-öğretim faaliyetleri yürütmektedir. Bu kapsamda, Almanya, Avusturya, Fransa ve Belçika’da eğitim merkezleri; Arnavutluk’ta bir üniversite ve dünya genelinde 37 yurt binası bulunmaktadır. Toplamda 467 okul, üniversite ve eğitim merkezinde yaklaşık 55.000 öğrenciye eğitim hizmeti sunmaktadır. ​

Afbeelding met buitenshuis, hemel, gebouw, architectuur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

‘Maarif Europa Amsterdam’ adıyla faaliyete geçecek olan Hollanda temsilciliğinin müdürü Sabri Yıldırım’ın, devasa bir binada kurulan Vakıf hakkında medyaya verdiği önemli bilgilerden önce, Türkiye’deki kuruluş hakkında bilgiler sunmak istiyorum.

17 Haziran 2016 tarihli ve 6721 sayılı kanunla kurulan Türkiye Maarif Vakfı (TMV)’nın amacı, yurt dışında Türkiye Cumhuriyeti adına eğitim faaliyetleri yürütmek, okul öncesinden üniversiteye kadar tüm eğitim süreçlerinde burslar vermek, okullar, eğitim kurumları ve yurtlar açmak, eğitmenler yetiştirmek, bilimsel araştırmalar yapmak, yayınlar çıkarmak ve faaliyet gösterdiği ülkelerin mevzuatına uygun diğer eğitim faaliyetlerini gerçekleştirmektir. ​

TMV, dünya genelinde 104 ülkeyle resmi temaslar kurmuş olup, 54 ülkede temsilcilik ofisi açmış ve 67 ülkede eğitim-öğretim faaliyetleri yürütmektedir. Bu kapsamda, Afganistan, Almanya, Avusturya, Fransa, Kosova, Belarus, Erbil ve Belçika’da eğitim merkezleri; Arnavutluk’ta bir üniversite ve dünya genelinde 37 yurt binası bulunmaktadır. Toplamda 467 okul, üniversite ve eğitim merkezinde yaklaşık 55.000 öğrenciye eğitim hizmeti sunmaktadır. ​

Afbeelding met buitenshuis, boom, eigendom, gebouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

TMV’nin faaliyetleri arasında, okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar eğitim kurumları açmak, yaygın eğitim amaçlı kurslar ve kültür merkezleri kurmak, eğitim tesisleri bünyesinde kütüphane, laboratuvar, sanat ve spor tesisleri oluşturmak, eğitim amaçlı yayınlar yapmak, eğitmenler yetiştirmek, öğrencilere burs ve eğitim materyali desteği sağlamak, bilimsel araştırmalar ve AR-GE çalışmaları yapmak, sempozyum, konferans ve çalıştaylar düzenlemek bulunmaktadır. ​

                 DÜNYAYA YAYILIŞ

                       Afbeelding met tekst, Lettertype, kaart Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Temsilcilik Ofisi Bulunan Ülke Sayısı: 54​
Eğitim Faaliyeti Yürütülen Ülke Sayısı: 67​
Toplam Eğitim Kurumu Sayısı: 467 (okul, üniversite ve eğitim merkezi)​
Toplam Öğrenci Sayısı: Yaklaşık 55.000​
İstihdam Edilen Personel Sayısı: 7.607 (419’u Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı) ​

Türkiye Maarif Vakfı, kısa sürede küresel ölçekte geniş bir eğitim ağı kurarak Türkiye’nin yurt dışındaki eğitim politikalarının önemli bir taşıyıcısı haline gelmiştir. Vakfın faaliyetleri, hem Türkiye’nin yumuşak gücünü artırmakta hem de farklı ülkelerdeki öğrencilere kaliteli eğitim imkânları sunmaktadır.​

VAKFIN BÜTÇESİ:

Türkiye Maarif Vakfı’nın 2016 yılında kurulduğundan bu yana aldığı bütçe bilgileri kamuoyuna şöyle duyurulmuştur: Vakfın kuruluş yılı olan 2016’da 90 milyon TL ile başlayan bütçesi, sonraki yıllarda artarak devam etmiştir. Örneğin, 2021’de 1 milyar 77 milyon TL, 2022’de 1 milyar 871 milyon TL ve 2023’te 2 milyar 955 milyon TL olarak belirlenmiştir .​
2024 yılında ise Türkiye Maarif Vakfı’na Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 5,7 milyar TL kaynak aktarılması kararlaştırılmıştır .

Vakfın bütçesi, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından tahsis edilmekte ve Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla Resmi Gazete’de yayımlanan kararnamelerle belirlenmektedir. Bu bütçe, teknik olarak Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla Maliye Bakanlığı üzerinden Vakfa aktarılmakta, ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın yıllık faaliyet bütçesinden bağımsız olarak belirlenmektedir .​

HOLLANDA’DAKİ YENİ TEMSİLCİLİK

Afbeelding met overdekt, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Gyroscoopweg 144A, 1042 AZ Amsterdam adresinde, 1000 metrekare hacmindeki, konferans salonu, spor salonu, 8 derslik, çocuk bakım odaları ve ofis odalarının bulunduğu devasa bir binada, basın mensuplarına bilgi veren Müdür Sabri Yıldırım, “Bizim amacımız kalabalık toplamak değil. Amacımız çok kaliteli eğitim vermektir. Bizden mezun olanlara nerede eğitildiniz diye sorulduğunda, ‘Maarif Europa’ dendiği zaman, ‘belli oluyor’ düşüncesi var olmalı.” dedikten sonra şu bilgileri verdi:

Afbeelding met kleding, pak, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Maarif Vakfı’nın temel amacı, insanlığın ortak değerleriyle Anadolu irfanını harmanlayarak erdemli bireyler yetiştirmektir. Bu vizyonun bir parçası olarak hayata geçecek Maarif Europe Amsterdam Eğitim Merkezi’nde; çocuklardan yetişkinlere, öğrenci ve öğretmenlerden bireylere kadar geniş bir kesime hitap edecek kurslar düzenlemeyi planlıyoruz. Türkçe ve Türk Kültürü, Hollandaca ve İngilizce gibi dil kurslarıyla bireylerin iletişim becerilerini geliştirirken; matematik ve sınav hazırlık programlarıyla akademik başarılarına katkı sunacağız. Aynı zamanda merkezimiz spor, halk oyunları ve müzik gibi sosyal ve kültürel alanlarda da aktif bir rol üstlenecek.”

Afbeelding met kleding, muur, persoon, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Yıldırım şöyle devam etti: “Maarif Europe Amsterdam Eğitim Merkezi, her yaştan bireyin akademik, kültürel ve sosyal gelişimine katkı sunmak amacıyla kapsamlı programlar sunmaktadır. Eğitimde niteliği ve kapsayıcılığı esas alan merkezimiz, toplumun her kesimine hitap eden kurslar ve etkinliklerle bireylerin kişisel potansiyellerini keşfetmelerine imkân tanımaktadır.

Kadınlara yönelik özel sabah sporlarından çocuklar için spor ve geleneksel oyunlara, göç eden vatandaşlara dil ve uyum eğitimlerinden halk oyunları kurslarına kadar uzanan geniş yelpazedeki faaliyetlerimiz, hem bireysel gelişimi desteklemekte hem de kültürel değerleri yaşatmayı hedeflemektedir.

Maarif Europe Amsterdam, sunduğu güvenli, samimi ve disiplinli öğrenme ortamıyla, bireylerin akademik başarılarını artırmalarına, sosyal becerilerini geliştirmelerine ve topluma aktif katılım sağlamalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

Nitelik nicelikten önce gelir: Yani Maarif Europe, sınıfları doldurmak yerine, yetiştirdiği öğrencilerin ahlaki, akademik ve kültürel olarak güçlü bireyler olmasını önceliyoruz.
Eğitim markası oluşturma hedefi: “Maarif Europa mezunu olmak” bir itibar ve kalite göstergesi haline gelsin istiyoruz.”

Disiplinlerarası yaklaşım: Kaliteli eğitim, yalnızca akademik başarıyla sınırlı değil.
Türkçe eğitimi: Anadilin korunması ve gelişimi.
Spor: Fiziksel gelişim ve disiplinin bir parçası.
Sanat: Estetik, yaratıcılık ve duygusal zekânın gelişimi.

“Bu yaklaşımla Maarif Europe Nederland, sıradan bir ‘hafta sonu Türk okulu’ ya da sadece ‘ek ders merkezi’ olmanın ötesinde, ‘kapsamlı bir eğitim kurumu’ kimliği taşıyor. Aynı zamanda yurt dışındaki Türk çocuklarının kendi kökleriyle bağlarını koparmadan, yaşadıkları ülkenin sistemine uyumlu bireyler olarak yetişmelerine yardımcı olmayı hedefliyoruz.

Maarif Europe Nederland’ın müdürü olarak, Hollanda’daki eğitim ve kültürel faaliyetlerin yönetiminden sorumluyum.​
Maarif Europe’un Hollanda’daki misyonunu için şunu söyleyebilirim:
Türkiye Maarif Vakfı bizim temelimiz, gücümüz; Maarif Europe ise buradaki bayraktar gemimizdir.”

Sabri Yıldırım’ın diğer hedefleri de şöyle:

Afbeelding met kleding, persoon, overdekt, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

*Hollanda’daki Türk ve Müslüman öğrencilere yönelik kaliteli eğitim imkanları sunmak.
*Çok kültürlü bir ortamda, evrensel değerlerle donatılmış bireyler yetiştirmek.
*Ana dili Türkçe olan öğrencilere kültürel aidiyet kazandırmak.
*Avrupa’da yaşayan göçmen toplulukların eğitim ihtiyaçlarına cevap vermek.
*Türkçe ve kültür dersleri
*Anaokulu, ilkokul ve ortaokul seviyelerinde eğitim (uzun vadeli hedef)
*Yaz okulları, seminerler, atölyeler
*Velilere yönelik rehberlik ve danışmanlık
*Öğrenciler için burs ve mentorluk desteği

Sabri Yıldırım’a göre, Maarif Europe Amsterdam’da eğitim dili, programın içeriğine göre
değişiklik göstermektedir:​

Afbeelding met kleding, pak, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hollanda Eğitim Programları: Hollanda müfredatına uygun olarak, ilkokul ve ortaokul seviyelerinde eğitim verilmektedir. Bu programlarda eğitim dili Hollandaca’dır.​
Türkçe ve Kültürel Programlar: Türkçe dil eğitimi ve Türk kültürüne yönelik dersler sunulmaktadır. Bu programlarda eğitim dili Türkçe’dir.​
Dil Kursları: Yetişkinler ve öğrenciler için İngilizce ve Hollandaca dil kursları düzenlenmektedir. Bu kurslar, bireylerin dil becerilerini geliştirmeyi hedeflemektedir.​

ÖĞRETMEN SEÇİMİ
Sabri Yıldırm’a göre, Maarif Europe Nederland’da görev alacak öğretmenler, Türkiye Maarif Vakfı’nın belirlediği kriterlere göre seçilmektedir.
Adayların ilgili lisans bölümlerinden mezun olmaları gerekmektedir.​
Yabancı dil yeterliliği olan adaylar tercih edilmektedir.​
Pedagojik formasyon eğitimi almış olmaları avantaj sağlamaktadır.​
Adayların, Türkiye Maarif Vakfı’nın düzenlediği uyum ve geliştirme programlarına katılmaları beklenmektedir.​

Sabri Yıldırım, başvuru şartlarını şöyle açıkladı:
“Maarif Europe Nederland’da öğrenci olarak eğitim almak isteyen bireylerin, ilgili programlara başvuru yapmaları gerekmektedir. Başvuru süreci ve şartları, programın türüne göre değişiklik gösterebilir.

İlkokul ve ortaokul programlarına kayıt için öğrencinin yaşına ve önceki eğitim durumuna göre değerlendirme yapılmaktadır.​
Dil kursları ve yetişkin eğitim programlarına katılmak isteyen bireylerin, belirli bir yaşın üzerinde olmaları ve programın gerektirdiği ön koşulları sağlamaları gerekmektedir.​
Başvurular, Maarif Europe Nederland’ın resmi web sitesi üzerinden veya doğrudan merkez ofise yapılabilmektedir.​”

Maarif Europe Direktörü Sabri Yıldırım, daha sonra medya mensuplarına, devasa binadaki salonları ve derslik sınıfları gezdirdi
Müzik dersi verilmeye başlanan sınıfta alttaki hatıra fotoğrafı çekildi.
Afbeelding met muur, kleding, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

…VE İŞTE ÇOK ÖNEMLİ OLAN AKTİVİTELER

MAARİF EUROPE’DAN KADINLARA ÖZEL SABAH SPORU: KENDİNİZE ZAMAN AYIRMANIN TAM ZAMANI

Afbeelding met persoon, overdekt, sport, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Maarif Europe Amsterdam Eğitim Merkezi, kadınların fiziksel ve zihinsel iyi oluşlarını desteklemek amacıyla hafta içi her sabah düzenlenen kadınlara özel spor programlarıyla hizmet veriyor. Pilates, aerobik ve step derslerinden oluşan bu özel program, tamamen kadın antrenörler tarafından, sadece kadınlara yönelik olarak gerçekleştiriliyor.

Kadınların günlük hayatın temposunda kendilerine vakit ayırmalarını teşvik eden bu program, özellikle çocukların okulda olduğu saatlerde düzenlenerek annelere büyük bir kolaylık sağlıyor. Güne enerjik bir başlangıç yaparak, stres seviyesini azaltmak ve beden sağlığını güçlendirmek isteyen kadınlar için bu sabah seansları harika bir fırsat sunuyor.

Pilates ile esneklik ve duruş geliştirilirken, aerobik ile kalp sağlığı destekleniyor; step dersleriyle de kondisyon ve koordinasyon artırılıyor. Maarif Europe’un güvenli ve samimi ortamında kadınlar, hem spor yapıyor hem de sosyalleşerek birbirlerine destek oluyor.

Bu program, yalnızca fiziksel bir aktivite olmanın ötesinde, kadınların kendilerine ait bir alan yaratmalarını, bedensel ve ruhsal anlamda daha iyi hissetmelerini amaçlıyor. Günlük hayatın yoğunluğuna bir denge noktası niteliği taşıyan bu sabah sporlarıyla kadınlar, daha enerjik ve mutlu bir güne adım atıyor.

Maarif Europe, eğitimde olduğu gibi sağlıklı yaşam konusunda da toplumun her kesimine hitap eden çözümler üretmeye devam ediyor. Kadınlara özel bu spor programına katılmak isteyenlerin Maarif Europe Amsterdam ile iletişime geçmeleri yeterli.

E-posta: amsterdam@maarifeurope.nl
Website: www.maarifeurope.nl
Telefon: 020 450 2000
Instagram: Maarif_nl
Facebook: Maarif Europe Nederland
X: maarif_europe

MAARİF EUROPE İLE SPORLA BÜYÜYEN NESİLLER VE
GÜÇLÜ BEDEN, GÜÇLÜ KARAKTER…

Afbeelding met persoon, kleding, mensen, groep Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Maarif Europe Amsterdam Eğitim Merkezi, çocukların bedensel gelişimini desteklemenin yanı sıra, kültürel mirasımızı yaşatmayı da amaçlayan kapsamlı spor faaliyetleriyle yeni döneme güçlü bir giriş yapıyor. Güreş, tekvando, judo ve karate gibi branşlarla çocuklara disiplin, özgüven ve fiziksel dayanıklılık kazandırılırken; geleneksel oyunlarla da eğlenceli ve öğretici bir ortam sunuluyor.

Spor faaliyetleri sadece fiziksel gelişimi değil, aynı zamanda çocukların sosyal becerilerini, takım ruhunu ve kişisel sorumluluk bilincini de güçlendiriyor. Maarif Europe’un uzman eğitmenleri tarafından verilen bu derslerde, her yaş grubuna uygun içeriklerle hem bireysel hem de grup çalışmalarına yer veriliyor.

Güreş ve tekvando gibi öz disiplini ön planda tutan sporlar, çocukların kendi sınırlarını tanımlamalarına, öz güvenlerini artırmalarına ve sağlıklı bir yaşam biçimi geliştirmelerine yardımcı oluyor. Aynı zamanda karate ve judo gibi savunma sporlarıyla çocuklar, hem bedenlerini hem de zihinsel dayanıklılıklarını geliştiriyor.

Maarif Europe’un fark yarattığı bir diğer alan ise geleneksel çocuk oyunları ve eğitsel etkinlikler. Sek sek, ip atlama, mendil kapmaca gibi eski usul sokak oyunları yeniden canlandırılıyor; böylece çocuklar hem dijital dünyadan bir nebze uzaklaşıyor hem de kültürel bağlarını pekiştiriyor. Bu oyunlar, çocukların hayal gücünü geliştirmelerine, akranlarıyla sağlıklı iletişim kurmalarına ve aktif bir yaşam tarzı benimsemelerine katkı sağlıyor.

Maarif Europe Amsterdam, sporun eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğu anlayışıyla, hem fiziksel hem de karakter gelişimine katkı sunan bu faaliyetleri titizlikle yürütüyor. Katılımcıların bireysel yeteneklerine göre yönlendirildiği bu programlar, aynı zamanda kültürel değerlerimizi yaşatma misyonunu da taşıyor.

Spor kurslarına kayıt yaptırmak ve detaylı bilgi almak isteyen ailelerin Maarif Europe Amsterdam ile iletişime geçmeleri yeterli.

E-posta: amsterdam@maarifeurope.nl
Website: www.maarifeurope.nl
Telefon: 020 450 2000
Instagram: Maarif_nl
Facebook: Maarif Europe Nederland
X: maarif_europe

MAARİF VAKFI’NDAN HOLLANDA’YA GÖÇ EDEN VATANDAŞLARA UYUM VE DİL EĞİTİMİ DESTEĞİ

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

2022 yılı Ocak ayından itibaren yürürlüğe giren düzenleme kapsamında, Türkiye’den aile birleşimi yoluyla Hollanda’ya göç etmek isteyen Türk vatandaşlarına temel uyum sınavı zorunluluğu getirilmiştir. Bu çerçevede, Hollanda’ya giriş öncesinde A1 seviyesinde üç bölümden oluşan “Temel Uyum Sınavı”na girilmesi gerekmektedir.

Maarif Vakfı, bu ihtiyaca yanıt olarak çevrim içi platformlar üzerinden verdiği derslerle vatandaşlarımızın sınavlara hazırlık sürecine katkı sağlamaktadır.

Vatandaşlarımızın Hollanda’ya yerleşmelerinin ardından uyum süreci devam etmektedir. Hollanda’da bireylerin ilk yıl içerisinde B1 düzeyinde dil yeterliliği göstererek ilgili sınavı geçmeleri beklenmektedir. Maarif Vakfı, bu süreçte de hem çevrim içi hem de yüz yüze eğitim imkânlarını sunarak, vatandaşların B1 seviyesindeki “Uyum Yasası” kapsamındaki sınavlara hazırlanmalarına destek vermektedir.

Türkiye’den Hollanda’ya lise çağında gelen genç bireylerin de B1 seviyesinde Hollanda’da eğitimine sahip olmaları gerekmektedir. Üniversite eğitimi almak üzere gelen öğrenciler ise üniversiteye kayıt olabilmek için B2 düzeyinde dil yeterliliği gerektiren “Staatsexamen” sınavına girmelidirler.

Maarif Vakfı, her yaş grubundan vatandaşımıza Hollandaca’yı bilinçli ve doğru bir şekilde öğrenme fırsatı sunarak, toplumsal uyuma ve bireysel gelişime katkıda bulunmayı sürdürüyor.

E-posta: amsterdam@maarifeurope.nl
Website: www.maarifeurope.nl
Telefon: 020 450 2000
Instagram: Maarif_nl
Facebook: Maarif Europe Nederland
X: maarif_europe

MAARİF EUROPE KÜLTÜREL MİRASI HALKOYUNLARI İLE YAŞATIYOR

Afbeelding met sport, danser, persoon, Dans Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Maarif Europe Amsterdam Eğitim Merkezi, geleneksel halk oyunlarına verdiği önemle dikkat çekiyor. Merkez, her yaş grubuna yönelik düzenlediği halk oyunları kurslarıyla hem kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılmasına katkı sağlıyor hem de toplumsal dayanışmayı güçlendiren bir alan oluşturuyor.

Program kapsamında Karadeniz’in coşkulu horonu, Ege’nin ağırbaşlı zeybeği, Anadolu’nun birlik simgesi halayı ve Orta Anadolu’nun yiğitlik ruhunu yansıtan seyirlik oyunları gibi birçok halk oyunu katılımcılarla buluşuyor. Maarif Europe’un eğitmenleri eşliğinde verilen dersler, kursiyerlerin hem fiziksel hem de kültürel gelişimine katkıda bulunuyor.

Merkez, küçük yaştaki çocuklardan yetişkinlere kadar her yaş grubuna özel sınıflar oluşturarak, katılımcıların seviyelerine uygun bir öğrenme ortamı sunuyor.

Maarif Europe, halk oyunları programıyla dijital çağda kültürel değerlerin unutulmaması için önemli bir adım atıyor.

Yoğun ilgi gören halk oyunları kurslarına katılmak isteyenlerin Maarif Europe Amsterdam ile iletişime geçmeleri yeterli.

E-posta: amsterdam@maarifeurope.nl
Website: www.maarifeurope.nl
Telefon: 020 450 2000
Instagram: Maarif_nl
Facebook: Maarif Europe Nederland
X: maarif_europe

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, persoon, krant Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

YUKARIDAKİ BROŞÜRÜN TÜRKÇESİ

MAARIF EUROPE

Maarif Europe, (özel) dersler, dil kursları, spor etkinlikleri ve kültürel faaliyetlere odaklanan bir eğitim kurumudur.

Hedef Grup:

Dört yaşından itibaren eğitime ihtiyaç duyan her birey hedef grubumuzun bir parçasıdır. Farklı yaş ve ilgi alanlarına yönelik çeşitli faaliyetler sunuyoruz. Hem akademik destek hem de kişisel gelişim amaçlanmaktadır.

WAT BIEDEN WIJ AAN?
NE SUNUYORUZ?

LEREN LEREN
ORTAOKULA BAŞLAYANLAR VE 8. SINIF ÖĞRENCİLERİ İÇİN
Ders planlaması ve zaman yönetimini, Türkçe, İngilizce ve Matematik gibi derslerle birleştirerek öğrenmeyi öğrenme. Özellikle 8. sınıf öğrencileri için ortaöğretime iyi bir başlangıç yapmak adına hazırlık.

REKENEN
İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ İÇİN
İlkokul öğrencilerine temel matematik becerilerini geliştirmelerinde yardımcı oluyoruz. Kişiye özel destek ve alıştırmalarla eğitim veriyoruz.

BEGELEIDING
ORTAÖĞRETİM İÇİN DESTEK
Ortaöğretim öğrencileri, ödev ve sınavlarda ihtiyaç duydukları ekstra desteği alıyorlar. Türkçe, matematik, İngilizce ve daha birçok derste bireysel rehberlik sunulmaktadır.

SPORT
4 İLA 18 YAŞ ARASI ÇOCUKLAR İÇİN
Çocuklar Taekwondo, Judo gibi sporlarla güç, esneklik ve disiplin geliştirir. Bu sporlar temel spor becerileriyle birleştirilir. Koordinasyon, denge ve dayanıklılık gelişirken, fiziksel ve zihinsel gelişim güvenli ve eğlenceli bir ortamda sağlanır.

CENTRAAL EINDEXAMEN
ORTAÖĞRETİM İÇİN MERKEZİ SINAV EĞİTİMİ
Merkezi sınavlara hazırlık için kişisel rehberlik. Sınavda ihtiyaç duyduğun tüm derslerde destek. Kendinin en iyisi ol!

VOLKSDANSEN
HORON, ZEYBEK, SEYMEN, HALAY VE ÇİFTLER İÇİN ÖZEL DERSLER
Horon, Zeybek, Seymen ve Halay gibi geleneksel halk danslarının güzelliğini keşfet. Düğünler ve özel etkinliklere hazırlık için çiftlere özel dersler.

NEDERLANDS
İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ İÇİN
İlkokul öğrencileri için etkili Türkçe dersleri. Okuma, yazma, heceleme, kelime bilgisi gibi temel dil becerileri üzerine çalışıyoruz. Öğrencilerin yazılı ve sözlü iletişim güveni gelişsin diye bireysel destek sunulmaktadır.

EINDEXAMENTRAINING TURKS
ORTAÖĞRETİM İÇİN TÜRKÇE MERKEZİ SINAVA HAZIRLIK
Türkçe’yi sınav dersi olarak seçmiş öğrencilere ekstra destek. Sınava yönelik rehberlik ve alıştırmalar.

BASIS MUZIEKONDERWIJS
MÜZİK KURSLARI
Yeni başlayan ya da ileri seviyede olman fark etmez, seviyene uygun müzik dersleriyle başla. Piyano ve flüt gibi enstrümanlarla temel müzik bilgilerini öğren. Dersler müzikal yeteneklerini geliştirmek için özel olarak hazırlanmıştır.

CITO-TRAINING
7 VE 8. SINIF İLKOKUL ÖĞRENCİLERİ İÇİN
7. ve 8. sınıflar için özel CITO sınavı hazırlık programı. Hem bireysel hem de grup dersleriyle pratik yaparak özgüven kazan.

OCHTENDSPORT
KADINLAR İÇİN SABAH SPORU
Kadınlara özel sabah sporları ile güne zinde başla. Esneme, pilates ve kondisyon çalışmaları içeren grup dersleri sunuyoruz.

Afbeelding met tekst, persoon, Menselijk gezicht, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

YUKARIDAKİ BROŞÜRÜN TÜRKÇESİ

Schrijf je in voor de TAALCURSUS NEDERLANDS

Hollandaca Dil Kursuna Kaydolun

A1 – NIVEAU
A1 SEVİYESİ
3 ay içinde A1 seviyesini tamamlayın – haftada 2 kez ders.

A2 – NIVEAU
A2 SEVİYESİ

B1 – NIVEAU
B1 SEVİYESİ
6 ay içinde B1 seviyesini tamamlayın – haftada 2 kez ders.

VOORBEREIDEN VOOR NT2?
NT2 SINAVINA HAZIRLIK?
NT2 sınavına hazırlık için rehberlik sunuyoruz.

TURKSE TAAL & CULTUUR – CURSUS

TÜRK DİLİ VE KÜLTÜRÜ – KURS

Türk dilinin ve kültürünün zengin dünyasına dalın!
Genç ya da yaşlı fark etmez, hem dil becerilerinizi geliştirecek hem de kültürel bilginizi artıracak çeşitli dersler sunuyoruz.
Yalnızca Türkçe gramer, kelime bilgisi ve konuşma becerisi değil; aynı zamanda gelenekler, müzik, tarih, edebiyat ve Türk mutfağının lezzetleriyle tanışın.
Bu eşsiz kursla sadece dil değil, kültür olarak da zenginleşeceksiniz!

Diğer bilgiler:

  • 📍Adres: Gyroscoopweg 144A, 1042 AZ Amsterdam

  • 📞 Tel: 020 450 2000

  • 📧 E-posta: amsterdam@maarifeurope.nl

  • 🌐 Web: www.maarifeurope.nl

Sosyal medya:
📷 Instagram: @maarif_nl
📘 Facebook: Maarif Europe Nederland
📲 TikTok: maarif_europe

        23 NİSAN BAYRAMINA DAVET

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Maarif Europe Direktörü Sabri Yıldırım, 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI’nı, bir ilk olarak bambaşka bir şenlik olarak kutlayacaklarını belirtirken, katılım için başvuru yapılması gerektiğini söyledi.

       *****************************************

MAARIF EUROPE EDUCATIEF CENTRUM AMSTERDAM OPENT BINNENKORT

Het educatieve centrum, dat geopend zal worden onder de naam ‘Maarif Europe Amsterdam’, is gepresenteerd aan de media in Nederland.

De Turkije Maarif Stichting, opgericht op basis van wet nr. 6721 van 17 juni 2016, zal binnenkort haar vertegenwoordiging in Nederland openen, na reeds vertegenwoordigd te zijn in 54 andere landen.

Belangrijke punten uit de presentatie van de directeur Sabri Yıldırım, gehouden in het indrukwekkende gebouw van de stichting:

 

*Onderwijs van hoge kwaliteit bieden aan Turkse leerlingen in Nederland.
*Individuen opleiden met universele waarden in een multiculturele omgeving.
*Culturele verbondenheid bevorderen bij leerlingen met het Turks als moedertaal.
*Inspelen op de onderwijsbehoeften van migrantengemeenschappen in Europa.
*Onderwijs op kleuter-, basis- en middelbareschoolniveau (lange termijn doel).
*Zomerscholen, seminars, workshops.
*Begeleiding en advies voor ouders.
*Beurzen en mentorschap voor student

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, person, overhemd Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Nieuws: İlhan KARAÇAY / FOTO’S: Sedat TAPAN   Furkan TURGUT

TMV heeft officiële contacten gelegd met 104 landen, heeft in 55 landen een vertegenwoordiging geopend en voert in 67 landen onderwijsactiviteiten uit. Onder deze activiteiten vallen onder andere onderwijscentra in Duitsland, Oostenrijk, Frankrijk, en België; een universiteit in Albanië en in totaal 37 studentenhuizen wereldwijd. In 467 scholen, universiteiten en onderwijscentra worden ongeveer 55.000 studenten onderwezen.

Afbeelding met buitenshuis, hemel, gebouw, architectuur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De Nederlandse vestiging, die onder de naam “Maarif Europa Amsterdam” zal opereren, is gevestigd in een grootschalig gebouw. Voor we ingaan op de informatie die directeur Sabri Yıldırım met de pers deelde, geven we eerst een korte introductie van de stichting in Turkije.

Het doel van TMV, opgericht met wet nummer 6721, is om namens de Republiek Turkije onderwijsactiviteiten in het buitenland te organiseren, beurzen te verstrekken voor alle onderwijsniveaus van voorschoolse educatie tot universiteit, scholen en onderwijsinstellingen te openen, opleiders op te leiden, wetenschappelijk onderzoek te doen, publicaties uit te brengen en andere onderwijsactiviteiten te verrichten in overeenstemming met de wetgeving van het betreffende land.

TMV heeft officiële contacten gelegd met 104 landen, heeft in 52 landen een vertegenwoordiging geopend en voert in 67 landen onderwijsactiviteiten uit. Onder deze activiteiten vallen onder andere onderwijscentra in Afghanistan, Duitsland, Oostenrijk, Frankrijk, Kosovo, Wit-Rusland, Erbil en België; een universiteit in Albanië en in totaal 37 studentenhuizen wereldwijd. In 467 scholen, universiteiten en onderwijscentra worden ongeveer 55.000 studenten onderwezen.

Afbeelding met buitenshuis, boom, eigendom, gebouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De activiteiten van TMV omvatten het oprichten van onderwijsinstellingen van voorschoolse educatie tot hoger onderwijs, het openen van cursussen en culturele centra voor informeel onderwijs, het opzetten van bibliotheken, laboratoria, kunst- en sportfaciliteiten binnen de onderwijsinstellingen, het uitgeven van educatief materiaal, het opleiden van docenten, het verlenen van studiebeurzen, het doen van wetenschappelijk en toegepast onderzoek (R&D), en het organiseren van symposia, conferenties en workshops.

          VERSPREİD OVER DE WERELD

                       Afbeelding met tekst, Lettertype, kaart Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Aantal landen met een vertegenwoordiging: 55
Aantal landen waar onderwijsactiviteiten worden uitgevoerd: 67
Totaal aantal onderwijsinstellingen: 467 (scholen, universiteiten en opleidingscentra)
Totaal aantal studenten: Ongeveer 55.000
Aantal personeelsleden: 7.607 (waarvan 419 burgers van de Republiek Turkije)

De Turkiye Maarif Vakfi heeft in korte tijd een wereldwijd onderwijsnetwerk opgezet en is daarmee een belangrijk instrument geworden in het uitvoeren van Turkije’s onderwijsbeleid in het buitenland. De activiteiten van de stichting versterken zowel de soft power van Turkije als het bieden van kwalitatief onderwijs aan studenten in verschillende landen.

BEGROTİNG VAN DE STİCHTİNG:

Sinds de oprichting in 2016 zijn de begrotingscijfers van de Turkiye Maarif Vakfi als volgt aan het publiek bekendgemaakt:
In het oprichtingsjaar 2016 begon het budget met 90 miljoen TL en dit bedrag is in de daaropvolgende jaren gestegen.
Bijvoorbeeld:
*In 2021: 1,077 miljard TL
*In 2022: 1,871 miljard TL
*In 2023: 2,955 miljard TL
Voor 2024 is besloten om 5,7 miljard TL uit de begroting van het Ministerie van Onderwijs toe te wijzen aan de stichting.

De begroting wordt toegekend door het Directoraat voor Strategie en Begroting van het Presidenschap en vastgesteld via presidentiële besluiten die in het Staatsblad worden gepubliceerd.
Technisch gezien wordt deze begroting via het Ministerie van Financiën overgedragen aan de stichting via het Ministerie van Onderwijs, maar het wordt onafhankelijk bepaald van de jaarlijkse begroting van het ministerie.

       NIEUWE VESTIGING IN NEDERLAND

Afbeelding met overdekt, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Op het adres Gyroscoopweg 144A, 1042 AZ Amsterdam, gaf directeur Sabri Yıldırım informatie aan de pers in een gebouw van 1000 vierkante meter met onder andere een conferentiezaal, sportzaal, 8 klaslokalen, kinderopvangruimtes en kantoorruimtes.

Hij verklaarde: “Ons doel is niet om grote menigten te trekken. Ons doel is om hoogwaardig onderwijs te bieden. Wanneer iemand vraagt waar onze afgestudeerden hun opleiding hebben gevolgd en het antwoord is ‘Maarif Europa’, dan moet dat vanzelfsprekend respect en vertrouwen uitstralen.” Daarna deelde hij de volgende informatie:

Afbeelding met kleding, pak, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Het hoofddoel van de Maarif Stichting is om de wijsheid van Anatolië te combineren met universele menselijke waarden om deugdzame individuen op te leiden.
Binnen dit kader willen we in het Maarif Europe Amsterdam Onderwijscentrum cursussen aanbieden die gericht zijn op een breed publiek – van kinderen tot volwassenen, van leerlingen tot docenten.
Met taalcursussen in onder andere Turks, Nederlands en Engels willen we de communicatievaardigheden verbeteren.
Daarnaast zullen we academische ondersteuning bieden via wiskundelessen en examentrainingen.
Ons centrum zal ook actief zijn in sociale en culturele domeinen zoals sport, volksdansen en muziek.”

Afbeelding met kleding, muur, persoon, overdekt Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Yıldırım vervolgde: “Het Maarif Europe Amsterdam Onderwijscentrum biedt uitgebreide programma’s om bij te dragen aan de academische, culturele en sociale ontwikkeling van mensen van alle leeftijden.
Ons centrum streeft naar kwaliteit en inclusiviteit in het onderwijs en helpt individuen hun persoonlijke potentieel te ontdekken via diverse cursussen en activiteiten die alle lagen van de samenleving aanspreken.
Onze brede waaier aan activiteiten van ochtendgymnastiek speciaal voor vrouwen, tot sport en traditionele spelletjes voor kinderen, en taalcursussen en integratieprogramma’s voor migranten – ondersteunt niet alleen de persoonlijke ontwikkeling, maar draagt ook bij aan het behoud van culturele waarden.
Met een veilige, warme en gedisciplineerde leeromgeving wil Maarif Europe Amsterdam bijdragen aan de academische prestaties, sociale vaardigheden en actieve maatschappelijke participatie van individuen.
Kwaliteit gaat vóór kwantiteit: Bij Maarif Europe streven we ernaar om studenten op te leiden tot moreel, academisch en cultureel sterke individuen, in plaats van enkel de klaslokalen te vullen.
Het doel is een onderwijsmerk te creëren: We willen dat “afgestudeerd zijn van Maarif Europe” synoniem staat voor prestige en kwaliteit.”

Interdisciplinaire aanpak: Goed onderwijs is niet alleen academisch succes.
Turks taalonderwijs: Het behoud en de ontwikkeling van de moedertaal.
Sport: Onderdeel van fysieke ontwikkeling en discipline.
Kunst: Draagt bij aan esthetisch gevoel, creativiteit en emotionele intelligentie.

Met deze aanpak is Maarif Europe Nederland veel meer dan een gewone ‘weekend Turkse school’ of een ‘bijlescentrum‘; het is een volwaardige onderwijsinstelling.

Tegelijkertijd willen we helpen bij het opleiden van Turkse kinderen in het buitenland tot individuen die in harmonie zijn met het systeem van het land waarin zij wonen, zonder hun wortels te verliezen.

Als directeur van Maarif Europe Nederland ben ik verantwoordelijk voor het beheer van de onderwijs- en culturele activiteiten in Nederland.

Tot slot wil ik over de missie van Maarif Europe in Nederland zeggen:
De Turkiye Maarif Vakfi is onze fundering, onze kracht; Maarif Europe is ons vlaggenschip hier.”

De overige doelstellingen van Sabri Yıldırım zijn als volgt:

Afbeelding met kleding, persoon, overdekt, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

*Kwalitatief hoogwaardig onderwijs bieden aan Turkse en moslimleerlingen in Nederland.
*Individuen opleiden met universele waarden in een multiculturele omgeving.
*Cultureel bewustzijn en verbondenheid bevorderen bij leerlingen met Turks als moedertaal.
*Inspelen op de onderwijsbehoeften van migranten­gemeenschappen die in Europa wonen.
*Turks taal- en cultuurlessen aanbieden.
*Onderwijs aanbieden op kleuter-, basis- en middelbareschoolniveau (lange termijn doel).
*Organisatie van zomerscholen, seminars en workshops.
*Begeleiding en advies voor ouders.
*Beurzen en mentorschapsprogramma’s voor studenten.

Volgens Sabri Yıldırım varieert de onderwijstaal bij Maarif Europe Nederland afhankelijk van het programma:

Afbeelding met kleding, pak, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Nederlandse Onderwijsprogramma’s: Deze worden gegeven op basis- en middelbareschoolniveau, conform het Nederlandse curriculum. De onderwijstaal in deze programma’s is Nederlands.

Turkse Taal- en Cultuurprogramma’s: In deze programma’s wordt onderwijs gegeven in de Turkse taal en over de Turkse cultuur. De onderwijstaal is Turks.

Taalcursussen: Voor zowel volwassenen als studenten worden er cursussen Engels en Nederlands georganiseerd, gericht op het verbeteren van communicatieve vaardigheden.

Yıldırım geeft aan dat de docenten die bij Maarif Europe Nederland aan de slag gaan, worden geselecteerd volgens de criteria van de Turkiye Maarif Vakfi:
*Kandidaten moeten afgestudeerd zijn aan relevante universitaire opleidingen.
*Voorkeur wordt gegeven aan kandidaten met aantoonbare vaardigheid in een vreemde taal.
*Het hebben van een pedagogisch-didactische bevoegdheid is een voordeel.
*Deelneming aan het oriëntatie- en ontwikkelingsprogramma van de Turkiye Maarif Vakfi is vereist.

Toelating en aanmelding:

Volgens Sabri Yıldırım moeten individuen die als leerling bij Maarif Europe Nederland willen worden toegelaten, zich aanmelden voor het desbetreffende programma. De toelatingsprocedure en -voorwaarden kunnen verschillen per programma:

*Voor inschrijving in de basis en middelbareschoolprogramma’s wordt gekeken naar de leeftijd van de leerling en diens eerdere schoolachtergrond.

*Voor deelname aan taalcursussen en programma’s voor volwassenen is een minimumleeftijd vereist, evenals het voldoen aan de vooraf gestelde toelatingseisen.

*Aanmeldingen kunnen plaatsvinden via de officiële website van Maarif Europe Nederland of rechtstreeks bij het hoofdkantoor.

Directeur Sabri Yıldırım van Maarif Europe Amsterdam leidde vervolgens de aanwezige pers rond door het indrukwekkende gebouw, waaronder de verschillende klaslokalen en zalen.

In het muzieklokaal waar inmiddels muzieklessen zijn gestart – werd onderstaande herinneringsfoto genomen.

Afbeelding met muur, kleding, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

…EN HİER ZİJN DE BELANGRİJKE ACTİVİTEİTEN

OCHTENDSPORT SPECİAAL VOOR VROUWEN BİJ MAARİF EUROPE: HET İS TİJD OM TİJD VOOR JEZELF TE NEMEN

Afbeelding met persoon, overdekt, sport, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Het Maarif Europe Amsterdam Onderwijscentrum biedt doordeweeks elke ochtend speciale sportprogramma’s aan voor vrouwen, gericht op het ondersteunen van hun fysieke en mentale welzijn.

Dit programma bestaat uit lessen zoals pilates, aerobics en steps, en wordt volledig door vrouwelijke instructeurs gegeven, uitsluitend voor vrouwelijke deelnemers.

Door deze sessies te plannen op tijden waarop de kinderen op school zijn, biedt het centrum moeders een uitgelezen kans om iets voor zichzelf te doen. Voor vrouwen die hun dag energiek willen beginnen, stress willen verminderen en hun lichamelijke gezondheid willen verbeteren, vormen deze ochtenden een uitstekende gelegenheid.

Met pilates wordt flexibiliteit en houding verbeterd, aerobics bevordert de cardiovasculaire gezondheid, en steptraining versterkt uithoudingsvermogen en coördinatie.

In de veilige en warme omgeving van Maarif Europe kunnen vrouwen niet alleen sporten, maar ook sociaal contact aangaan en elkaar ondersteunen.

Dit programma is méér dan alleen fysieke activiteit: het creëert een eigen ruimte voor vrouwen waarin zij zich lichamelijk én geestelijk beter kunnen voelen.

Deze ochtendsessies vormen een rustpunt in de drukte van het dagelijks leven en helpen vrouwen om hun dag energieker en gelukkiger te starten.

Net als op het gebied van onderwijs, blijft Maarif Europe ook oplossingen bieden die gericht zijn op gezond leven, voor alle lagen van de samenleving.

Voor deelname aan dit speciale sportprogramma kunnen geïnteresseerden contact opnemen met Maarif Europe Amsterdam:
📧 E-mail: amsterdam@maarifeurope.nl
🌐 Website: www.maarifeurope.nl
📞 Telefoon: 020 450 2000
📷 Instagram: @maarif_nl
📘 Facebook: Maarif Europe Nederland
🐦 X (voorheen Twitter): @maarif_europe

STERKE LİCHAAM, STERK KARAKTER: OPGROEİEN MET SPORT BİJ MAARİF EUROPE

Afbeelding met persoon, kleding, mensen, groep Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Het Maarif Europe Amsterdam Onderwijscentrum start het nieuwe seizoen krachtig met een uitgebreid sportprogramma dat niet alleen de lichamelijke ontwikkeling van kinderen ondersteunt, maar ook onze culturele erfenis levendig houdt.

Via sporten zoals worstelen, taekwondo, judo en karate leren kinderen discipline, zelfvertrouwen en fysieke weerbaarheid. Tegelijkertijd worden er traditionele spelletjes aangeboden die zorgen voor een leuke en leerzame omgeving.

Deze sportactiviteiten dragen niet alleen bij aan fysieke ontwikkeling, maar versterken ook sociale vaardigheden, teamgeest en verantwoordelijkheidsgevoel.

De lessen worden gegeven door professionele trainers van Maarif Europe en bevatten aangepaste inhoud voor verschillende leeftijden, met zowel individuele als groepsgerichte activiteiten.

Sporten zoals worstelen en taekwondo — waarbij zelfdiscipline centraal staat — helpen kinderen hun grenzen te leren kennen, zelfvertrouwen op te bouwen en een gezonde levensstijl te ontwikkelen.

Verdedigingssporten zoals karate en judo versterken niet alleen het lichaam maar ook de mentale weerbaarheid.

Een uniek aspect van Maarif Europe is de herintroductie van traditionele kinderspellen en educatieve activiteiten: hinkelen, touwtjespringen, zakdoekje leggen en andere klassieke straatspelletjes worden nieuw leven ingeblazen.

Hierdoor worden kinderen even weggetrokken uit de digitale wereld, en versterkt hun band met de cultuur van hun (voor)ouders.

Deze spelletjes stimuleren verbeeldingskracht, gezonde communicatie met leeftijdsgenoten en een actieve levensstijl.

Vanuit het idee dat sport een onmisbaar onderdeel is van opvoeding en onderwijs, voert Maarif Europe Amsterdam deze activiteiten met grote zorg en toewijding uit.

De programma’s worden afgestemd op de individuele talenten van de deelnemers, en dragen tegelijk bij aan het behoud van culturele waarden.

Voor inschrijving of meer informatie over de sportcursussen kunnen ouders contact opnemen met Maarif Europe Amsterdam:
📧 E-mail: amsterdam@maarifeurope.nl
🌐 Website: www.maarifeurope.nl
📞 Telefoon: 020 450 2000
📷 Instagram: @maarif_nl
📘 Facebook: Maarif Europe Nederland
🐦 X: @maarif_europe

AANPASSİNGS EN TAALONDERSTEUNİNG VOOR NİEUWE MİGRANTEN UİT TÜRKİYE DOOR MAARİF STİCHTİNG

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Sinds januari 2022 is het, op basis van nieuwe regelgeving, verplicht voor Turkse staatsburgers die via gezinshereniging naar Nederland willen migreren, om een basisinburgeringsexamen af te leggen.
Dit zogenoemde “Basisexamen Inburgering in het Buitenland”, dat vóór aankomst in Nederland moet worden afgelegd, bestaat uit drie onderdelen en vereist A1-niveau.

De Turkse Maarif Stichting ondersteunt onze burgers in deze fase met online lessen ter voorbereiding op dit examen.

Ook na aankomst in Nederland loopt het integratieproces door. Nieuwkomers worden geacht binnen het eerste jaar B1-niveau te behalen en hiervoor het inburgeringsexamen succesvol af te leggen.

De Turkse Maarif Stichting biedt in dit traject zowel online als klassikale lessen aan, om burgers optimaal voor te bereiden op de B1-examens binnen de Nederlandse Inburgeringswet.

Jongeren die op middelbare schoolleeftijd vanuit Turkije naar Nederland komen, moeten eveneens beschikken over B1-niveau om hun onderwijs hier voort te zetten.

Voor studenten die in Nederland willen studeren aan een universiteit, is het behalen van het Staatsexamen op B2-niveau vereist voor toelating.

De Maarif Stichting biedt burgers van alle leeftijden de kans om de Nederlandse taal op bewuste en correcte wijze te leren, en draagt zo bij aan sociale integratie en individuele ontwikkeling.

📧 E-mail: amsterdam@maarifeurope.nl
🌐 Website: www.maarifeurope.nl
📞 Telefoon: 020 450 2000
📷 Instagram: @maarif_nl
📘 Facebook: Maarif Europe Nederland
🐦 X: @maarif_europe

MAARIF EUROPE LAAT HET CULTURELE ERFGOED HERLEVEN MET FOLKLOREDANSEN

Afbeelding met sport, danser, persoon, Dans Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Het Maarif Europe Amsterdam Onderwijscentrum hecht groot belang aan traditionele volksdansen en biedt hiermee een krachtige verbinding tussen heden en cultureel verleden.

Door cursussen aan te bieden voor alle leeftijden, zorgt het centrum enerzijds voor het doorgeven van cultureel erfgoed aan toekomstige generaties, en anderzijds voor een ruimte waar maatschappelijke verbondenheid wordt versterkt.

Binnen het programma worden diverse volksdansen aangeleerd, zoals:
*de levendige Horon uit de Zwarte Zee-regio,
*de statige Zeybek uit de Egeïsche kust,
*de Halay, symbool van eenheid uit Anatolië,
*en heroïsche dansen uit Centraal-Anatolië.

Onder begeleiding van ervaren instructeurs van Maarif Europe dragen deze lessen bij aan zowel de fysieke als culturele ontwikkeling van de deelnemers.

Het centrum biedt aangepaste lesgroepen aan voor verschillende leeftijden van jonge kinderen tot volwassenen  zodat een geschikte leeromgeving wordt gecreëerd die aansluit op het niveau van elke deelnemer.

Met dit programma zet Maarif Europe een belangrijke stap om culturele waarden levend te houden in het digitale tijdperk.

De volksdanscursussen trekken veel belangstelling. Geïnteresseerden kunnen contact opnemen met Maarif Europe Amsterdam:

📧 E-mail: amsterdam@maarifeurope.nl
🌐 Website: www.maarifeurope.nl
📞 Telefoon: 020 450 2000
📷 Instagram: @maarif_nl
📘 Facebook: Maarif Europe Nederland
🐦 X: @maarif_europe

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, persoon, krant Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Afbeelding met tekst, persoon, Menselijk gezicht, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

UİTNODİGİNG VOOR HET 23 APRİL KİNDERFEEST

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, persoon, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Sabri Yıldırım, directeur van Maarif Europe Amsterdam, kondigde aan dat het 23 April Nationale Soevereiniteit en Kinderfeest dit jaar voor het eerst op een geheel unieke en feestelijke manier gevierd zal worden.
Hij benadrukte dat deelname enkel mogelijk is na aanmelding.

COR​ENDON’DAN 25’İNCİ KURULUŞ YILINDA GÖNÜLLERİ FETHETTİ

COR​ENDON’DAN 25’İNCİ KURULUŞ YILINDA GÖNÜLLERİ FETHETTİ

*50.000 müşterisine vazolu çiçek gönderdi.

*Dünyanın ilk dövmeli uçağı ile göklerde sanat şöleni yaptı

* Bir yolculuk sevgisi, bir keşif arzusu ve şimdi de bir sanat
manifestosu.

(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van het nieuws onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY yazdı:

Turizmin öncüsü Corendon, çeyrek asırlık serüvenini gökyüzüne işledi.
25’inci yıl kutlamaları kapsamında 50 bin müşterisine çiçek gönderen şirket, dünyanın ilk dövme kaplı uçağıyla havacılık tarihinde yeni bir sayfa açtı.

Kurulduğu günden bu yana turizmi yeniden tanımlayan Corendon, 25’inci kuruluş yıl dönümünü yalnızca anmakla kalmadı, adeta bir sanat ve duygusal bağlılık manifestosuna dönüştürdü.
Türkiye ve Avrupa’daki milyonlarca yolcunun güvenle tercih ettiği marka, geçmişine duyduğu saygıyı ve geleceğe dair umutlarını gökyüzünde şekillendirdi.

Uçan Tuval: “Sweet Louise”

Afbeelding met vlak, vliegtuig, Vliegreizen, transport Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Dünyada bir ilk olarak, Corendon’a ait Boeing 737-MAX9 tipi yolcu uçağı, ünlü Hollandalı dövme sanatçısı Henk Schiffmacher tarafından tasarlanan dövmelerle kaplandı. Yaklaşık 200 metrekarelik bu tasarım, sadece teknik bir başarı değil; aynı zamanda insanın iç dünyasını, yolculuk etme tutkusunu ve özgürlük arzusunu sembolize eden eşsiz bir sanat eseri.

“Sweet Louise” adı verilen bu özel uçak, klasik denizci dövmelerinden ilham alan görsellerle donatıldı. Kalpler, kuşlar, pusulalar, ev sembolleri ve tasarımın merkezinde yer alan motosikletli kalp şeklinde bir korsan figürü… Hepsi, yolculuk kavramının yalnızca fiziksel değil, duygusal bir deneyim olduğunu anlatıyor.

Sanatçı Schiffmacher duygularını şöyle ifade ediyor:
“Dövmeler insanın hikâyesini anlatır. Bu tasarım, insanların yolda olma hâlini, bir yere ait olma arzusunu ve dünyayı tanıma heyecanını yansıtıyor. Böyle bir projenin bir parçası olmaktan büyük gurur duyuyorum. Artık bu hikâye gökyüzünde süzülecek.”

Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Atilay Uslu’nun Hayaliydi, Gerçek Oldu

Corendon’un kurucularından Atilay Uslu, markayı 2000’li yılların başında Hollanda’da mütevazı bir seyahat acentesi olarak kurdu. Antalya’nın turizm potansiyeline inanan ve Avrupalı turistlere “güneşi ve denizi” keşfettirmeyi amaçlayan Uslu, yıllar içinde Corendon’u sadece bir tur operatörü değil, aynı zamanda bir havayolu, bir otel zinciri ve bir yaşam markasına dönüştürdü.

25’inci yıl projesi, aynı zamanda Uslu’nun yıllardır hayalini kurduğu bir “sanatla uçuş” fikrinin vücut bulmuş haliydi. Bu proje, Corendon’un sadece taşımacılık yapan bir şirket değil, ilham veren bir yaşam deneyimi sunduğunun kanıtı oldu.

Yıldırım Karaer ve Büyüyen Marka Vizyonu

Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Şirketin diğer kurucu ortağı Yıldıray Karaer, Corendon’un Türkiye ayağındaki yapılanmasında büyük rol oynadı. Türkiye’nin en stratejik bölgelerinde oteller açarak markanın “tatil deneyimi” alanındaki gücünü pekiştiren Karaer, Corendon’un entegre turizm modelini inşa eden isimlerin başında geliyor. Karaer, dövmeli uçak projesiyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Seyahat sadece bir A noktasından B noktasına gitmek değildir. Anılar, duygular, hikâyeler taşırız. Sweet Louise bu hikâyeleri taşıyan bir sembol artık.”

Corendon CEO’su Günay Uslu: Turizmde Kadın Liderliğinin Güçlü Sesi

Corendon’un bugünkü CEO’su, aynı zamanda Hollanda’nın eski Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanı olan Günay Uslu, projeyi ilk duyduğunda çok heyecanlandığını söylüyor. Akademik geçmişi, sanata olan ilgisi ve kültürel projelerdeki deneyimi sayesinde, bu sıra dışı kutlamanın yaratıcı ruhuna yön veren isimlerden biri oldu.

Günay Uslu projeyle ilgili şu sözleri sarf etti:
“Uçmak bir teknolojik başarı olabilir ama aynı zamanda şiirsel bir eylemdir. Sweet Louise, yalnızca gökyüzünde süzülen bir araç değil; insanın iç dünyasındaki merakı, yolculuk tutkusunu ve aidiyet ihtiyacını yansıtan uçan bir metafor.”

50 bin Çiçekle Sevgi Dağıttı

Afbeelding met Bloemschikken, Bloemenontwerp, vaas, Bloemkwekerij Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Bir Corendon müşterisi olarak, benim de evime gelen büyük bir paket içindeki vazolu çiçekler, günlerce çalışma yapan CEO Günay Uslu’nun da elinden geçti.

25’inci yıl kutlamaları bununla da sınırlı kalmadı. Corendon, bugüne dek kendisini tercih eden 50 bin müşterisine çiçekli vazolar göndererek minnettarlığını ifade etti. Bu jest, markanın yalnızca kâr odaklı değil; yolcusunu düşünen, ona değer veren bir kültüre sahip olduğunu bir kez daha gösterdi.

Gelecek İçin İlham Veren Bir Hikâye

Bugün Corendon, Avrupa’da ve Türkiye’de milyonlarca kişinin seyahat alışkanlıklarını değiştirmiş bir marka. Ama belki de daha önemlisi, Corendon bir duygu… Bir yolculuk sevgisi, bir keşif arzusu ve şimdi de bir sanat manifestosu.

Sweet Louise, sadece bir uçak değil.
O, gökyüzünde yazılmış bir şiir.
Ve Corendon’un 25 yıllık emeğinin, hayal gücünün ve yolcusuna duyduğu sevginin kanatları…

CORENDON VEROCHT HARTEN IN HAAR 25STE BESTAANSJAAR

*Stuurde bloemen naar 50.000 klanten

*Creëerde een kunstspektakel in de lucht met ’s werelds eerste
getatoeëerde vliegtuig

*Een passie voor reizen, een drang naar ontdekking en nu ook een
artistiek manifest

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Geschreven door İlhan KARAÇAY

Toerisme-pionier Corendon heeft haar kwart-eeuw durende reis vereeuwigd in de lucht.
Ter gelegenheid van het 25-jarig jubileum verraste het bedrijf 50.000 klanten met een bloemetje, en introduceerde het een primeur in de luchtvaart: het eerste vliegtuig volledig bedekt met tatoeagekunst.

Sinds de oprichting herdefinieert Corendon het begrip toerisme, en dit jubileum werd meer dan een viering — het werd een artistiek en emotioneel manifest.
Een merk dat het vertrouwen van miljoenen passagiers in Turkije en Europa heeft gewonnen, eerde haar verleden en gaf vorm aan haar hoop voor de toekomst — in de lucht.

Vliegend Canvas: “Sweet Louise”

Afbeelding met vlak, vliegtuig, Vliegreizen, transport Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Voor het eerst in de wereld is een passagiersvliegtuig – een Boeing 737-MAX9 van Corendon – versierd met tatoeages, ontworpen door de beroemde Nederlandse tattoo-artiest Henk Schiffmacher.
Het ontwerp beslaat bijna 200 vierkante meter en symboliseert niet alleen technische bekwaamheid, maar ook de innerlijke wereld van de mens, de passie voor reizen en het verlangen naar vrijheid.

Het vliegtuig, genaamd “Sweet Louise”, is versierd met klassieke zeemans-tatoeages: harten, vogels, kompassen, huissymbolen, en als middelpunt een piratenfiguur in de vorm van een hart met een motor.
Samen vertellen ze dat reizen niet alleen een fysieke, maar vooral een emotionele ervaring is.

Kunstenaars Henk Schiffmacher vertelt:
“Tatoeages vertellen het verhaal van een mens. Dit ontwerp weerspiegelt de drang om onderweg te zijn, het verlangen om ergens bij te horen en de opwinding van het ontdekken van de wereld. Ik ben trots om deel uit te maken van zo’n uniek project. Dit verhaal zal nu door de lucht zweven.”

Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De Droom van Atilay Uslu Werd Werkelijkheid

Corendon werd begin 2000 in Nederland opgericht door Atilay Uslu, als een bescheiden reisbureau.
Hij geloofde in het toeristisch potentieel van Antalya en wilde Europese toeristen kennis laten maken met zon en zee.
In de loop der jaren groeide Corendon uit tot meer dan een touroperator — het werd ook een luchtvaartmaatschappij, een hotelketen en een lifestylemerk.

Dit 25-jarig jubileumproject was ook de realisatie van Uslu’s lang gekoesterde droom: vliegen combineren met kunst.
Het project bewijst dat Corendon niet alleen vervoer biedt, maar ook inspirerende levenservaringen.

Yıldıray Karaer en de Groeiende Merksvisie

 

Afbeelding met kleding, persoon, pak, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Medeoprichter Yıldıray Karaer speelde een sleutelrol in de ontwikkeling van Corendon in Turkije.
Met hotelopeningen in strategische regio’s versterkte hij het merk in de ‘vakantiebeleving’.
Over het getatoeëerde vliegtuig zegt hij:
“Reizen is meer dan van A naar B gaan. We dragen herinneringen, gevoelens, verhalen met ons mee. Sweet Louise is nu een symbool van al die verhalen.”

Günay Uslu: De Krachtige Stem van Vrouwelijk Leiderschap in Toerisme

De huidige CEO van Corendon, en voormalig minister van Onderwijs, Cultuur en Wetenschap van Nederland, Günay Uslu, was vanaf het begin enthousiast over het project.
Met haar academische achtergrond, liefde voor kunst en ervaring in culturele projecten, werd ze een van de creatieve krachten achter deze bijzondere viering.

Over het project zegt Günay Uslu:
“Vliegen is misschien een technologische prestatie, maar het is ook een poëtische handeling. Sweet Louise is niet zomaar een vliegtuig dat door de lucht zweeft — het is een vliegende metafoor die de nieuwsgierigheid, reislust en het verlangen naar verbondenheid van de mens weerspiegelt.”

50.000 Bloemen – Liefde in een Vaasje

Afbeelding met Bloemschikken, Bloemenontwerp, vaas, Bloemkwekerij Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Als Corendon-klant ontving ook ik een grote doos met bloemen in een vaas, die zelfs door de handen van CEO Günay Uslu is gegaan na dagenlang werk.

De vieringen beperkten zich niet tot de lucht.
Corendon bedankte 50.000 klanten met een vaasje bloemen — een gebaar dat benadrukt dat het bedrijf niet alleen winstgedreven is, maar ook klantgericht en menselijk in haar benadering.

Een Inspirerend Verhaal voor de Toekomst

Vandaag de dag heeft Corendon de reisgewoonten van miljoenen mensen in Europa en Turkije veranderd.
Maar misschien nog belangrijker: Corendon is een gevoel.
Een liefde voor reizen, een verlangen naar ontdekking en nu ook een artistiek manifest.

Sweet Louise is niet zomaar een vliegtuig.
Zij is een gedicht geschreven in de lucht.
En zij draagt de dromen, toewijding en liefde van Corendon’s 25-jarige reis met zich mee.