*Maarif Europe haberim için yapılan eleştiriler ve direktör Sabri Yıldırım’ın mektubu.
*Tarafsızlığıma ve objektifliğime ‘renksiz’ diyerek eleştirenlere cevabım.
*Hollanda devletinin yasaklama ve duyarsızlıklarına cevabım.
*Hollanda’da, Türkçe eğitim mücadelesinde, önde koşan ve unutulan, Bekir Cebeci, Sadık Kemal Tural, Mustafa Akbulut, Seyid Burhaneddin Kekeç, Prof. Mehmet Akşit, Prof. Özcan Hıdır, Songül Akkaya, Bedir Tekinerdoğan, Ahmet Sarı ve Ali Ateş gibi, daha bir çok kahraman vardı.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Değerli Okurlarım ve Dostlarım,
7 Nisan 2025’te yayımladığım “Hollanda’dan Mutlu Haber: Liselerdeki İmtihanlarda Türkçe Dersi Tercih Edilebilecek” başlıklı haberim, ardından da 14 Nisan’da kaleme aldığım “Maarif Europa Amsterdam Eğitim merkezi açılıyor” başlıklı haberim, gerek Hollanda’dan gerekse Türkiye ve Avrupa’nın farklı köşelerinden birçok geri dönüşe neden oldu.
Tebrik edenler ve Türkçe eğitime katkı sağlayanları hatırlatanlar, ödül almam gerektiğini düşünenler olduğu gibi; tarafsızlığımı ‘renksizlik’ olarak yorumlayan, hatta “Sabuna suya dokunmadan gazetecilik yapılmaz” diyenler de oldu.
Bu yorumların tümünü özenle not ettim ve her biri üzerinde samimiyetle düşündüm.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Okur görüşü, bir gazetecinin pusulasıdır. Eleştiri de övgü kadar değerlidir. Benim çizgim, yıllardır belli. Yalnızca haber vermek değil, doğruyu, gerçeği, tarafsızlığı merkeze alan bir duruşu savundum. Ama evet, kabul ediyorum; her haber her yönüyle tam olmayabilir. Bu noktada katkı yapan herkese teşekkür ederim.
Bazı dostlarım, “Bu başarıda bizim de katkımız vardı” dedi. Haklılar. Hollanda’daki Türkçe eğitim mücadelesinde yalnız koşmadık. Bu yolda nice isimsiz kahramanlar, nice emekçiler vardı. Onların da adını anmak, tarihe not düşmek boynumun borcudur. Bu nedenle yeni bir bölüm açarak onların fedakârlıklarını da paylaşacağım.
Tarafsızlığıma ‘renksizlik’ diyerek beni eleştirenlere ise şunu söylemek isterim: Objektiflik, sadece karşısındakini değil, gerektiğinde kendini de eleştirebilme cesaretiyle anlam kazanır. Ben, haberin içinde ‘duygu’yu değil, ‘gerçeği’ koymaya çalıştım. Bu bazen kuru, renksiz gibi görünse de, aslında gazeteciliğin tam da özü budur.
Maarif Europe hakkında yazdıklarıma lehte ve aleyhte reaksiyon gösterenlere gelince…
Eleştiriye saygım sonsuz. Ancak bu kurumun, yurt dışında Türk kimliğini yaşatma ve eğitimde alternatif yaratma misyonu, sıradan bir gelişme değildir. Duyarsız kalamazdım.
Yazdıklarımın yorum değil, haber olduğunu kavrayamayan, Türkiye’den dört ünlü yazar beni adeta bombardımana tuttular. Canları sağolsun. Ama bir gün kendilerine çok özel bir yorum ile cevap vereceğimdenşüpheniz olmasın.
Ve elbette, Hollanda devletinin yıllardır süregelen ‘Türkçeye mesafeli’ tutumuna karşı verilen mücadeleye dair düşüncelerimi de açıklıkla ortaya koydum.
Bu yazı, hem bir teşekkür hem de bir cevap niteliğindedir. Eleştirilerinizle beni daha dikkatli, daha kapsayıcı olmaya yönelttiğiniz için hepinize içtenlikle teşekkür ederim.
VAKIF EUROPE AMSTERDAM DİREKTÖRÜ SABRİ YILDIRIM’IN GÖNDERDİĞİ MEKTUP
“Hollanda Türk toplumunun tecrübeli gazetecesi Saygıdeğer İlhan Karaçay Bey,
Maarif Europe ziyaretiniz, objektifiniz ve kaleminiz için teşekkür ederim.
Eğitim yaklaşımında, insan, gelişim ve kültür kavramlarını esas alan Maarif Europe hakkında aşağıdaki ek bilgileri dikkatlerinize sunmak isterim;
İnsanlığın barışı ve huzuru için, “İyi insanların yetiştiği öncü bir eğitim merkezi” olma vizyonuna sahip olan Maarif Avrupa, insanlığın ortak birikimini esas alan kapsamlı eğitim faaliyetleri yürütmeyi misyon edinmiştir.
BM’nin kalıcı barış ve sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu şekilde faaliyet gösteren kurum, Avrupa Yeterlikler Çerçevesi, OECD standartları ve ülkelerin ulusal yeterlilik sistemlerini dikkate alarak programlar geliştirmektedir. Her yaş ve seviyeden öğrenciye yönelik eğitim hizmeti sunan Maarif Avrupa, kültür ve dil becerisi gelişimini önemsemektedir. Eğitim yaklaşımının merkezinde, insan, gelişim ve kültür yer almakta; öğrencinin ilgi ve yeteneklerine göre bireyselleştirilmiş programlar hazırlanmakta ve bu sayede çok yönlü bir gelişim hedeflenmektedir. Kurum, sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin, velilerin ve tüm paydaşların gelişimine katkı sunmayı amaçlamakta, uluslararası araştırmalar ve bilimsel veriler ışığında sürekli iyileşmeyi esas almaktadır.
Özellikle dezavantajlı göçmen çocukların eğitimi konusunda duyarlılık gösteren Maarif Avrupa, kültürel farklılıkları ‘zenginlik’ olarak görmekte ve kültürlerarası etkileşimi teşvik etmektedir. Öğrencilerin hem kendi ana dillerini hem de Hollandacayı iyi derecede öğrenmeleri hedeflenmektedir. Bu kapsamda Türkçe ve Hollandaca öğretimi de, kurumun öncelikleri arasındadır. Maarif Avrupa, bulunduğu bölgede örnek gösterilen, gelişimi sürekli kılan ve insani değerleri merkeze alan bir eğitim yaklaşımı benimsemektedir.
Tüm bunların yanı sıra temel spor eğitimi ile çocukların yeteneklerinin keşfedilerek kendilerine uygun branşlara yönlendirilmeleri, temel müzik eğitimi ile farklı enstrümanlarla tanışmaları, el becerilerine göre sanatsal çalışmalara dahil edilmeleri, bireylerin fiziksel ve duygusal gelişimleri için önemsenmektedir.
Bu vesile ile sizlere çalışmalarınızda kolaylıklar diliyor, yaklaşmakta olan 20 Nisan saat 13.00’te yapacağımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şenliğimizde, çocuklarımızla buluşmak için gün sayıyoruz.”
Sabri Yıldırım, daha sonra yaptığımız telefon görüşmesinde ise, haberde belirtmiş olduğum, ‘Açılış 2 Mayıs 2025’te yapılacak’ şeklindeki ifadenin yanlış olduğunu ve bunu ‘Çok yakında açılacak’ şeklinde değiştirmemi rica etti.
TÜRKÇE EĞİTİM İÇİN MÜCADELE EDEN KAHRAMANLARIMIZ İLE İLGİLİ ANALİZMİM ÇERÇEVESİNDEKİ REAKSİYONLAR.
Lise bitirme sınavlarında Türkçe’nin tercihli dil olarak seçilebileceği hakkındaki analizim, medyada da büyük ilgi gördü. Yüzlerce haber portalı analizime yer verirken, analiz ana akım gazetelerde de yer aldı.
Aydınlık Gazetesi hem Türkiye ve hem de Avrupa baskılarında bu habere geniş yer verdi.
Analizimin yayınlanmasından sonra beni arayan Aydınlık muhabiri Meral Akkaya’ya, sorulara benim yerime Canan Gönençay’ın cevap vermesinin daha sağlıklı olacağını belirterek telefon numarasını verdim. İkilinin yaptığı görüşmeden sonra, Aydınlık’ta altta görünen kupürdeki haber yayınlandı.
Ayrıca, aşağıda logolarını göreceğiniz haber portalları ve daha niceleri bu analizime yer verdi. Hepsine teşekkürlerimle.
ŞİMDİ SÖZÜ, TÜRKÇE EĞİTİMİ İÇİN YILMADAN MÜCADELE EDEN, AMA ADI ANILMAMIŞ KAHRAMANLARA BIRAKIYORUM…
İLK REAKSİYON SEYİD BURHANETTİN KEKEÇ’TEN:
Analizimin yayınlanmasından yarım saat sonra, sevgili dostum Seyid Burhaneddin Kekeç’ten mesaj geldi. Aşağıdaki mesajı, web sayfamdaki analize hemen ekledim ama, bazı okurlarım için geç kalmış olabilirdi. Bu nedenle o mesajı şimdi tekrarlıyorum.
Bu eksikliğimi tamamladığı için teşekkürlerimi sunduğum Kekeç’in mesajı şöyleydi:
“İlhan abi merhaba,
Bir bilgi eksikliğini gidermek için yazıyorum.
Hollanda’da Türkçe derslerinin yeniden başlatılması için, o zamanlar Twente Üniversitesinde görev yapan Prof. Mehmet Akşit öncülük etmiş, bu projeye daha sonra Kutlay Yağmur da katılmıştı.
Bu projeye o zamanlar yayın hayatında olan Damla Gazetesi de destek vermişti. Profesör Mehmet Akşit o zamanlar Damla Gazetesinin başyazarlığını yapmıştı. Yine Kutlay Yağmur da Damla Gazetesi yazarlarından idi. O dönem Damla Gazetesinin güçlü bir yazar kadrosu vardı. Profesör Özcan Hıdır, Ahmet Suat Arı, şimdi profesör olan ama dönemlerde Doçent olan Bedir Tekinerdoğan, şimdi Amsterdam Bölgesi Şu İşlerinin yönetim kurulunda görev yapan o dönemler de de Amsterdam Bölgesi Eyalet Milletvekili Songül Akkaya da bu yazar kadrosuna dahildi. Dama Gazetesi o zamanlar yazarlarının bir araya geldiği etkinlikler düzenleyerek gazete yazarlarının birbiriyle tanışmasına ve kaynaşmalarına imkân hazırlardı.
Türkçe İçinEl-Ele Kampanyası, o dönemlerdeki Hollanda Genelinde görev yapan akademisyen insanların Twente Üniversitesinde bir araya geldikleri bir toplantı ile başlamıştı.
Yanlış anlaşılmak istemem abi, yazınızı tamamlaması açısından bu eksik bilgiyi vermek istedim.
Selam ve saygılarımı sunuyorum iyi günler diliyorum.”
Yukarıdaki mesaj sayesinde, Türkçe eğitim konusunda kimlerin yardımcı olduğunu da öğrenmiş olduk. Hepsine teşekkürlerimizle…
İKİNCİ MESAJ AHMET SARI DOSTUMDAN GELMİŞTİ VE ŞÖYLEYDİ:
“İlhan abi günaydın,
Bugün öyle hayati bir konuyu gündeme getirmişsin ki, okuyunca yüreğim sızladı. Türkler İçin Danışma Kurulu İOT yönetimde bulunduğum dönemde, OALT konusunda yoğun çabalar harcadık. Gerek Hollanda hükümeti, gerekse Türk hükümeti ile yoğun temaslar kurduk. En son İOT’nin 25’inci kuruluş yıldönümünde kapsamlı bir araştırma raporunu Türk hükümet yetkililerine sunduk ama, maalesef söz verildiği halde hiçbir gelişme olmadı. İlkokul düzeyinde Türkçe dersleri kaybolup gitti. İOT’nin Türkçe dersleri mücadelesine, halkımızdan maalesef yeterli desteği alamadık. Hatta, bazı kuruluşlar, “Biz sübvansiyon alır, Türkçe dersleri düzenleriz” dediler. Orta dereceli okullarda Türkçe dersi seçmeli ders olarak verilmeye başlandı ama ilgi çok azdı. Umarım şimdi daha yoğun bir ilgi olur. Burada şunu belirtmem gerekiyor: İlkokul döneminde ve okul dışında verilen dersler ne kadar faydalı olur? Benim için soru işareti. Saygılar.”
AMSTERDAMLI MUSTAFA AKBULUT’UN İLGİNÇ REAKSİYONU:
“İlhan Hocam,
Sadece öğrenciler ya da aileler değil, tanıdığım pek çok kişi aralarında dernek ve vakıf yöneticileri de var hâlâ kendi ana dillerini yeterince konuşamıyor.
Daha da dikkat çekici olan ise, bazı Hollandalıların Türkçeyi oldukça düzgün konuşabilmesi. Buna karşılık, uzun yıllardır okullarda Türkçe eğitimi veren bazı öğretmenlerin bile Türkçede zorluk yaşadığı durumlar olabiliyor. Elbette herkesin dil öğrenme süreci farklıdır, ama bu da önemli bir gösterge.
Siz bir gazeteci olarak bu konuya değinerek gerçekten önemli bir meseleye parmak basmışsınız. Çünkü Türk toplumunun yoğun yaşadığı bölgelerde bile, bazen insanlar Türkçeyi ifade etmekte güçlük çekiyor. Eleştirildiğinde ise savunmaya geçmek yerine bu durumu geliştirmek için adım atmak daha yapıcı olur diye düşünüyorum.
Benim de geçmişten bir anım var: OSS’ta spor ofisim varken sık sık ODD Belediyesi’ne uğrardım. O dönemde belediye başkanı Bayan Yokohama Koning’di. Belediyede çalışan bazı Türk personele, Hollandalı bir eğitmen aracılığıyla uzun süreli bir Türkçe kursu verildi. Ancak zamanla eğitmen, kursa katılanların istenilen düzeyde gelişemediğini fark etti ve ‘Bu emeğin ve kaynağın hakkını veremedik’ diyerek aldığı maaşı geri iade etti.
Bunun ardından belediye başkanı, bu süreci ciddiye alarak bazı idari değişiklikler yaptı.
ALİ ATEŞ’TEN DEĞİŞİK BİR REAKSİYON
Sayın İlhan Karaçay Kardeşim,
Allah ömrünü uzun ve bereketli kılsın. Çok güzel bir konuyu gündeme getirmişsin, gerçekten memnun oldum. Ancak herkes senin ve benim gibi düşünmüyor olabilir.
2004 yılında bir olay yaşamıştım: Bir veli, torununun sınıfta bir Türk çocuğun yanına oturmasını istememişti. Gerekçesi de, çocukların Türkçe konuştukları için Hollandaca öğrenemedikleriydi. Bunu bizzat öğretmene söylemişti.
Şahsen, benim çocuklarım da ellerine Türkçe kitap almıyorlar. Sebebini sorduğumda, “Baba, Türkçeye ihtiyacımız yok. Hollandaca ve İngilizce lazım bize.” diyorlar. Yine de burada doğan iki kızım, oldukça güzel Türkçe konuşabiliyor. Ancak bu becerilerini kitaplardan değil, genellikle TRT Çocuk kanalını izleyerek geliştirdiler.
Okullarda öğretmenler sık sık “Evde Türkçe mi, Hollandaca mı konuşuyorsunuz?” diye soruyor. Biz de çocukların çoğunlukla Hollandaca konuştuklarını söylüyoruz.
Size hayırlı akşamlar ve mutlu yarınlar dilerim.
YAZAR SADIK KEMAL TURAL’DAN KİTAPLI REAKSİYON
Ünlü yazarlardan Sadık Kemal Tural, ‘Eğitim ve Milli Eğitim’ adlı kitabı ile birlikte şu mesajı geçmiş:
“İlhan bey,
Türkçe’nin de sınavlarda seçilecebileceği konusundaki haberinizi, ilişkili olduğum gruplarla ve arkadaşlarımla paylaştım. Bazı arkadaşlar beklemediğim kadar mutlu oldular. Bu güzel haber ve her zaman yürek soğutan ümit çoğaltan bilgilendirmeleriniz için teşekkürler ediyorum.
Vakit bulursanız okumanız ve uygun görür iseniz paylaşmanız için bazı dostlarımızın iltifat ettiği bir metni iletiyorum.
Selam, saygı ve iyi dileklerimle.”
BEKİR CEBECİ UNUTULMAMASI GEREKENLERDENDİ
Türkçe eğitim konusunda, mücadele edenlerin başında bulunanlardan biri de Bekir Cebeci’ydi. Bakınız Cebeci dostum neler yazmış:
Değerli İlhan Abimiz merhaba,
Bugünkü yazınızı da büyük bir ilgi, beğeni ve takdirle okudum. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Ben de aynen Seyid Burhaneddin Kekeç gibi size tamamlayıcı bir mesaj yazıp göndermek isterim. Amacım yapıcı olmak bir eksik varsa onu tamamlamaktır.
Siz de yakından biliyorsunuz ki benim başkanı olduğum Türk Danışma ve Eğitim Vakfını (SİOT) kurup tam 20 yıl yönettik.
SİOT’un ikinci başkanı Frisland kökenli bir Hollandalı arkadaşımdı. Adı Harm Puite idi.
Ondan çok şeyler öğrendik. Çünkü o derdi ki Frizlilerin anadilleri daha dün denecek zamana kadar yasaktı.
Okulda dil dersleri verilmediği gibi dışarıda sokakta bil anadilimizi konuşmak yasaktı.
Ben bunu HOTİAD’ın ödül toplantısında da dile getirdim.
Ve orada izleyicilerin karşısında size de yaptığınız çok güzel ve anlamlı bir işten dolayı teşekkür ettim.
Harm Puite dedi ki Avrupa Konseyi 1 Şubat 1995 tarihinde Ulusal Azınlıkları Korumaya Dair sözleşmeyi kabul etti.
Hollanda hükümeti de bu Sözleşmeyi Mecliste onayladı.
Ondan sonra bizim anadilimiz hürriyetine kavuştu. Okullarda şimdi Frizce anadili dersi veriliyor.
Bekir Cebeci, zamanın Başbakanı Lubbers ile…
Sayın Abim,
Biz de bu fikirden yola çıkarak Türk toplumunun anadili, dini ve kültürel yapılarını koruyup geliştirebilmeleri için dönemin Hollanda Hükümetine bir dilekçe yazarak Türklerin de aynen Hollandalı Frizyalılar gibi ULUSAL AZINLIKLARI KORUMAYA DAİR SÖZLEŞME kapsamına alınmasını istedik. Böylece okullarda aynen Frizce dersleri gibi tekrardan Türkçe anadili dersleri verilecekti.. Hükümet bu öneriyi Meclisten geçirtti. Fakat Senato onaylamadığı için yasalaşamadı.
Değerli İlhan Abim,
Bunun yanında bir konuya daha ek yapmak isterim. HTİB, Anadili Derslerinin tekrar verilmesi için Hollanda hükümetini mahkemeye verdi. Ama mahkeme ne dedi biliyor musunuz? Siz bu davayı açamazsınız. Çünkü siz bir eğitim kuruluşu değilsiniz. O zaman HTİB’in Başkanı hemen benimle ilişkiye geçti. Biz de gerekli belgeleri imzalayıp tüzüğümüzü de ekleyerek mahkemeye başvurduk. Yani o mahkemeyi HTİB ve SİOT olarak açmıştık, fakat ne yazı ki kazanamadık.
Cebeci’nin sık sık yaptığı toplantılardan biri…
Bir ek daha yazayım. 1995 yılı idi. Ben o zaman İOT Başkanıydım Hollanda Eğitim Bakanı elinde kalın bir dosya ile İOT’un da üyesi olduğu LAO Toplantısına geldi.
Orada yaptığı bir konuşmada Anadili ve Kültürü Derslerini (AKE) kaldıracağını dile getirdi.
Ben de söz alıp şöyle dedim. “Sayın Bakanım, nasıl ki bir ağaç kökleriyle yaşar bizler de köklerimizle yaşarız. Nasıl ki köklerinden koparılan bir ağaç önce solar, sonra kurur ve ayakta ölürse biz insanların da köklerinden koparıldığı zaman aynı akibete uğrarız. Bizim köklerimiz de başta anadilimiz, dinimiz, kültürümüzdür. Dil bütün bu kültürel değerleri kuşaktan kuşağa aktaran bir nehir gibidir. Onun için bizler bu öneriye evet diyemeyiz. Çünkü köklerinden yoksun yetişecek çocuklar hem bizim için hem de Hollanda toplumu için birer tehlike olabilirler.”
İnanın Bakan dosyalarını toplayıp toplantıyı terk edip gitti. Tabii daha sonra 2004 yılında ilkokullardan AKE derslerine sizin de yazdığınız gibi verilen bütçe kaldırıldı dolayısıyla dersler de kaldırılmış oldu.
Daha sonra 2021 yılında Hollandaca 9 sayfalık bir dilekçe hazırlayıp Hollanda’daki Türk STK’larına gönderdim. Siz de bu dilekçeyi Avrupa çapındaki bütün STK’lara o dönem gönderdiniz. Aslında bu Sözleşmeyi bizim keşfetmemiz ve bunu dile getirmemiz başlı başına büyük bir devrimdir. Çünkü eğer bizler de bu Sözleşme kapsamına alınırsak başta Anadili ve Kültürü Dersleri olmak üzere, din dersleri de çocuklarımıza serbestçe öğretilecektir.
Ayrıca bizler de eşit azınlık haklarına sahip olacağız.
Irkçıların elinden de İslamofobi silahını almış olacağız.
Fakat ben bilmiyorum, siz daha iyi bilirsiniz. Bizim toplum özellikle STK’lar sanki derin bir uykudalar.
Bu konular onları sanki hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
Vallahi yarın çok geç olmadan şimdiden gerekli önlemleri almalıyız diye düşünüyorum.
Değerli İlhan Abi,
Bir de benim nacizane Anadili derslerine katkım olsun diye çok sayıda ders, eğitim ve öğretim kitabı yazdım.
Bunların çoğu Almanya’da Anadolu yayınevi tarafından yayımlanıp piyasaya sürüldü.
1990’lı yıllarda Fakir Baykurt Hollanda’ya bir konferansa gelmişti.
Orada kendisiyle tanıştık. Bana şunu söyledi: “Bekir bey sizi candan tebrik ediyorum.
Yazdığınız Benim Dilim Türkçe okuma yazma öğrteme kitaplarını ben öğrencilerime okutuyorum.
Bu kitapları hem öğrencilerim hem de ben çok beğeniyoruz. Kalemine sağlık.”
Bu sözleri Fakir Baykurt gibi çok ünlü bir yazardan duymak benim için büyük bir onurdu. Gururdu.
Sürçü lisan ettiysek affola. Ve de verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
Sağlıcakla kalınız değerli büyüğümüz ve abimiz.
Bekir Cebeci”
Değerli Okurlarım,
Bekir Cebeci, 1995 yılında Strasbourg’da kabul edilmiş olan, ‘Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme’ ile, Hollanda hükümetine yazdıkları bir mektubu da göndermiş.
Bu iki önemli belgeleri yazımın sonunda sizlere sunacağım.
İlgi duyanlar okur ve dosyalayabilirler.
BEKİR CEBECİNİN GÖNDERDİĞİ İKİ BELGE:
Hollanda hükümetine gönderilen mektubun Türkçe özeti:
Mektup, Hollanda’da yaşayan göçmenler ve Müslümanlar adına, hükümete ve Temsilciler Meclisi üyelerine hitaben yazılmıştır. Yazanlar, ülkede artan ırkçılık ve İslamofobi nedeniyle büyük bir huzursuzluk ve güvensizlik içinde olduklarını ifade etmektedirler. Her gün medyada İslam ve göçmenler hakkında olumsuz açıklamalar yapıldığını, bunun da kendilerini dışlanmış, yalnız ve ayrımcılığa uğramış hissettirdiğini dile getirmektedirler.
Yazarlar, Hollanda’nın sadece Hollandalılara değil, burada yaşayan göçmenlere de ait olduğunu, kendilerinin de bu toplumun ayrılmaz bir parçası olduklarını vurguluyorlar. 60 yıl önce Hollanda hükümeti tarafından ülkeye davet edildiklerini, ekonomik alanda önemli katkılar sunduklarını, hem ekonomik hem de kültürel, sosyal, siyasi ve bilimsel anlamda Hollanda’yı zenginleştirdiklerini ifade ediyorlar.
Örnek olarak, Almanya’daki Türk bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin BioNTech aşısını geliştirerek dünyaya katkı sağladığı belirtiliyor ve göçmenlerin tüm Avrupa’ya fayda sağlayabilecek bireyler olduğu vurgulanıyor.
Göçmenlerin ikinci ve üçüncü kuşaklarının da artık Hollanda’da yerleşik hayat kurduğu, burada kalmaya ve ülkeye katkı sunmaya kararlı oldukları ifade edilerek, göçmenlerin tüm alanlarda söz sahibi olma ve katılım sağlama arzuları dile getiriliyor.
Temel Talepler:
Irkçılığın ve yabancı düşmanlığının cezai yaptırımla karşılık bulması gerektiği belirtiliyor. Bu konuda Avrupa Komisyonu’nun Hollanda’yı uyarması memnuniyetle karşılanmış.
“Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme”ye göçmenler ve Müslümanlar da dahil edilmek isteniyor. Şu anda örneğin Frizler gibi bazı grupların bu sözleşme kapsamında korunduğu, göçmenlerin ise hala dışarıda bırakıldığı belirtiliyor.
Bu sözleşmenin, etnik, dilsel, kültürel ve dini azınlıkları korumaya yönelik hükümler içerdiği ve ülkelerin hangi grupları azınlık olarak kabul edeceklerine kendilerinin karar verebildiği hatırlatılıyor. Dolayısıyla Hollanda’nın göçmenleri de bu kapsama almasının önünde yasal bir engel olmadığı vurgulanıyor.
Sözleşmenin bazı önemli maddeleri de alıntılanarak, neden önemli olduğu anlatılıyor:
Kültürel kimliğin, dinin, dilin, geleneklerin korunması,
Ayrımcılıktan korunma,
Azınlık dillerinin öğrenilme hakkı,
İfade, toplanma ve dini özgürlükler gibi temel hakların güvence altına alınması.
Tarihsel Perspektif ve Uyarılar:
Yazarlar, milliyetçiliğin tarih boyunca savaşlara ve katliamlara neden olduğunu, özellikle II. Dünya Savaşı’nda Yahudilerin hedef alındığını, bugünse göçmenler ve Müslümanların benzer şekilde günah keçisi ilan edildiğini belirtiyorlar. Emmanuel Macron’un milliyetçilik karşıtı açıklamalarına atıf yapılarak, bu tür eğilimlerin toplumsal barışa tehdit oluşturduğu ifade ediliyor.
Ayrıca, 2020 yılında bir uzmanın olası bir üçüncü dünya savaşına dair öngörüsü hatırlatılıyor. Bu da, milliyetçilik ve kutuplaşmanın ciddiyetine dikkat çekmek için kullanılıyor.
İslam ve Barış Mesajı:
Mektubun sonunda İslam’ın şiddetle değil, barış, sevgi ve bilimle özdeşleştirilen bir din olduğu anlatılıyor. İslam’ın altın çağında bilimin, eğitimin ve medeniyetin geliştiği; günümüzde ise yanlış yorumlamalarla bu olumlu kimliğin zarar gördüğü dile getiriliyor.
Sonuç ve Çağrı:
Son olarak, mektubu kaleme alanlar hükümete şu çağrıda bulunuyor:
Göçmenler ve Müslümanlar da “Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi” kapsamına alınmalı,
Ayrımcılık, ırkçılık ve İslamofobiyle etkili şekilde mücadele edilmeli,
Bu konuda hükümet ve parlamentoyla doğrudan bir diyalog kurulmasına hazır olduklarını belirtiyorlar.
Mektup, birçok göçmen ve Müslüman sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanmış; bunların arasında IOT, HTIB, TİKF, Milli Görüş, TÜRKEVİ gibi tanınan yapılar da yer alıyor.
(Yukarıda Türkçe özetini sunduğum mektubun orijinali şöyle:
AAN DE REGERING en DE LEDEN VAN DE TWEEDE KAMER
22 juni 2021
Geachte heer/mevrouw,
Hiermee willen we U namens Nederlandse immigranten en moslims een verzoek indienen. Want door de racisme en islamaofobie zijn we (Nederlandse immigranten en moslims) erg veel onrustig. Bijna elke dag horen we of zien we negatieve uitlatingen over de İslam en immigranten op de media en televisies. Daardoor voelen wij ons in Nederland eenzaam, uitgesloten en gediscrimineerd.
Wij voelen ons hier niet meer veilig. Wij vinden dat de veiligheid van ons is de veiligheid van Nederland en Nederlandse samenleving. Want de Nederlandse samenleving is ook onze samenleving. Wij zijn ook onderdeel van de Nederlandse samenleving. Nederland is ook ons vaderland.
Wij zijn zestig jaar geleden door de Nederlandse regering uitgenodigd om naar Nederland te komen en werken. Wij hebben voor de Nederlandse economie hard gewerkt. En wij hebben bij de economie verrijking gemaakt. Want immigranten zijn verrijking voor de Nederlandse samenleving.
Verrijking is niet alleen voor de economie maar ook voor de culturele, politieke, sociale en wetenschappelijke verrijking. Bijvoorbeeld hebben de Duitse Turken prof. Dr. Ugur Şahin en zijn partner mevrouw Dr. Özlem Türeci tegen de covid-19 pandemie BioNTech vaccijn gevonden. Dat is een wereldwijd verrijking. Hun ouders kwamen uit Turkije. Ze zijn ook immigranten in Duitsland. Dus immigranten zijn verrijking voor de hele Europa en de hele wereld.
Nu is onze tweede en derde genaratie aan de slaag. Wij hebben al lang geleden een besluit genomen dat wij in Nederland willen blijven. Want onze toekomst ligt hier in Nederland. Wij als immigranten willen voor elke gebied van Nederland bijdrage leveren. Wij willen ook meedoen van alle zaken van Nederland. Wij willen hiermee aan ons onderwerp terug komen.
Om te beginnen willen we met u eerst een bericht delen. nrc.nl
NRC.NL heeft op 9 juni jl. het onderstaande kop gedeeld voor haar lezers:
Dat is heel belangrijk en goed nieuws voor ons. Wij zijn ook het eens met de Europese Commissie dat Nederland vremdelinghaat en racisme strafbaar moet stellen.
Daarnaast willen wij ook dat wij als Nederlandse immigranten en Moslims door de Regering en het Parlament Het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden opgenomen mogen worden.
Het Belang van de Kaderverdrag inzake de Bescherming van Nationale Minderheden
Door de leden van de Raad van Europa heeft op 1 februari 1995 oım de juridische erkenning van nationale minderheden en het beschermen van hun rechten te accepteren Het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden[1] gesloten.
Dat is een prima besluit voor hele Europa en Nederland. Wij vinden het heel goed. Want de nationale mindereheden onder andere in Nederland de Friezen en hun rechten worden door de Nederlandse regering beschermd. Wij vinden dit heel goed.
Maar wij willen U hieerme hierover een verzoek indienen. Want wij als immigranten en moslims willen wij ook opgenomen worden voor dit Kader verdrag. Want wij zijn ook minderheiden. Wij hebben ook zoals de Friezen andere moeder talen dan in het Nederlands. Wij zijn etnische minderheden in Nederland. Dus wij vinden dat wij ook opgenomen mogen worden bij het Kaderverdrag inzake de bescherming van natioanale minderheden.
Bijvoorbeeld heeft Noord Macedonie regering op 25 juli 1996 dit verdaag gesloten en de volgende minderheden zoals Albanezen, Bosniërs, Roma, Serven, Turken, Vlachen als minderheden geaccepteerd en bij Het Kaderverdrag inzake de bescherming van natioanale minderheden opgenomen.
Nog een andere voorbeeld. Toen Wim Kok minister president was heeft hij in zijn regering een besluit genomen dat Turken en Marokkanen Kaderverdrag inzake de bescherming van natioanale minderheden opgenomen mogen worden. Maar dit besluit is door de Tweede Kamer wordt niet aangenomen. Maar nu is de tijd om ons bij dit Kaderverdrag opgenomen mogen worden. Beter laat dan nooit.
Want er staat in de Toepassing van het Kaderverdag volgende beschrijving: “Het verdrag bevat geen definitie van wat een nationale minderheid is. Hierover kon door de lidstaten van de Raad van Europa geen overeenstemming worden bereikt. Het is daarom aan elke ratificerende lidstaat zelf om te bepalen op welke groepen binnen hun grondgebied het verdrag van toepassing is.”
Daarom willen we u hiermee een verzoek indienen : Zou u a.u.b. als ons Nederlandse immigranten en Moslims in het kader van het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden willen op te nemen.
Het zal dan voor de onze democratie, veiligheid en Nederland heel goed zijn. Wij worden dan door de onze regerinmg beschermd. Nederland zal dan voor de hele Europese Unie een goed voorbeeld zijn.
Na de val van de muur hebben de nationalisten in Nederland en in hele Europa immigranten en Moslims als zondebok en als doelwit gekozen. Om te voorkomen van alle soorten discriminatie, geweld, Islamafobie, willen wij u een verzoek indienen dat wij op het Kaderverdaag opgenomen mogen worden.
Wij willen voor U hieronder een paar artikelen van het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden citeren.
“Vastbesloten het bestaan van nationale minderheden op hun onderscheiden grondgebieden te beschermen
Artikel 1
De bescherming van nationale minderheden en van de rechten en vrijheden van personen die tot die minderheden behoren, vormt een integrerend onderdeel van de internationale bescherming van de rechten van de mens en valt als zodanig binnen de reikwijdte van de internationale samenwerking.
Artikel 5
1. De Partijen verplichten zich ertoe de omstandigheden te bevorderen die voor personen die tot nationale minderheden behoren, noodzakelijk zijn om hun cultuur in stand te houden en tot ontwikkeling te brengen en om de wezenlijke elementen van hun identiteit, te weten hun godsdienst, taal, tradities en cultureel erfgoed te bewaren.
Artikel 6
2. De Partijen verplichten zich ertoe passende maatregelen te nemen om personen te beschermen die het voorwerp zijn van bedreigingen of discriminerende gedragingen, vijandigheid of geweld als gevolg van hun etnische, culturele, linguïstische of godsdienstige identiteit.
Artikel 8
De Partijen verplichten zich ertoe te erkennen dat iedere persoon die tot een nationale minderheid behoort het recht heeft zijn of haar godsdienst of levensovertuiging tot uiting te brengen en godsdienstige instellingen, organisaties en verenigingen op te richten.
Artikel 14
1. De Partijen verplichten zich ertoe te erkennen dat iedere persoon die tot een nationale minderheid behoort het recht heeft zijn minderheidstaal te leren.
Artikel 21
Geen enkele bepaling van dit Kaderverdrag mag zo worden uitgelegd als zou deze het recht inhouden enige activiteit te ontplooien of enige daad te verrichten die in strijd is met de grondbeginselen van het internationale recht en met name de souvereine gelijkheid, territoriale integriteit en politieke onafhankelijkheid van Staten.
Het verdrag regelt voor de erkende nationale minderheden onder meer:
bescherming tegen discriminatie en bevordering van gelijkheid
bevordering van behoud en ontwikkeling van
cultuur, taal, godsdienst en tradities. “
* vrijheid van vereniging, vergadering, meningsuiting, gedachte, geweten en godsdienst.”
Wij vinden dat het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden heel duidelijk en heel pozitief voor de alle minderheiden. Dus wij zijn ook minderheiden. Wij willen ook voor de toekomst van Nederland en immigranten bij dit Kaderverdrag opgenomen mogen te worden.
NATIONALISME IS VERRAAD EN OORLOOG
Wij hebben in de geschiedenis onder andere tijdens de Tweede Wereld Oorlog gezien dat immigranten zondebok voor de racisten, nationalisten. Want nationalisten willen altijd een zondebok gebruiken om een oorlog te starten. Toen waren zondebok Joden nu immigranten en moslims. Tijdens de Tweede Wereld Oorlog heeft de nationalisten (faschisten) niet alleen Joden verbrand maar ook door miljoenen mensen vermoord.
Emmanuel Macron, de 25ste president van de Franse republiek, trad in de voetsporen van Mitterrand. Hij hekelde het nationalisme. Patriottisme is het tegenovergestelde van nationalisme, zei Macron,,Wie nationalisme predikt, pleegt verraad aan de vaderlandsliefde.’’ (11 november 2018)
Macron heeft ook over de oorlogen het volgende gezegd:
“Het is honderd jaar geleden dat de eerste van twee wereldoorlogen ten einde kwamen. Het is nog altijd het meest dodelijke menselijke conflict dat de mensheid ooit gekend heeft. Liefst 120 miljoen mensen kwamen als direct of indirect gevolg van de vijandigheden om het leven.”
Dus om voor te komen van de nationalisme en de oorlogen moeten wij van te voren nodige wettelijke en andere maatregelen nemen.
Dus het Kaderverdrag inzake de bescherming van nationale minderheden hiervoor een belangrijke instrument en belangrijke internatioanale verdrag om te beshermen van vrede, democratie en veiligheid.
Bovendien hebben wij vorig jaar op 10 januari 2020 in de Volkskrant het volgende bericht gelezen. En wij worden nog onrustig. Want het titeel van dit artikel heet:
‘De Derde Wereldoorlog kan elk moment beginnen, en ik voorspel het aljaren’
“Beste lezer, ga gerust iets anders doen: dit wordt geen leuk verhaal. Maar het moet toch worden verteld, vindt Ingo Piepers. Hij voorspelt al jaren dat in 2020 de Derde Wereldoorlog begint. ‘Ik hoop dat ik ongelijk heb, maar ik vrees van niet. ‘Ik ben geen gekke henkie, dit is het resultaat van wetenschappelijke analyse..” INTERVIEW INGO PIEPERS. Wil Thijssen
ISLAMOFOBI OF ISLAM EN GEWELD
Na 11 september is er een ‘islamofobie’ ontstaan en er wordt link gelegd tussen islam en geweld en terreur. Maar daar staat tegenover dat islam een godsdienst voor de veiligheid en de vrede.
Geen enkel geloof en ook de Islam niet predikt geweld maar wel naastenliefde en tolerantie. Moslims geloven dat de wereld primair op goddelijke liefde gevestigd is.
Want volgens de islam geldt dat “wie opzettelijk een mens doodt, dan had hij gehele menselijkheid gedood. En voor hem, die iemand het leven schenkt, alsof hij aan het gehele mensdom het leven heeft geschonken” (5:32).
“En wie een gelovige opzettelijk doodt: zijn vergelding is de hel, hij is eeuwig levend daarin..”(4,93)
Op 10 december 2005 stond in het blad ELSEVIER een artikel over de Islam.
Wij willen voor U daaruit een paar zinnen citeren
“Geschiedenis: De voorlijke islam
Tijdens haar Gouden Eeuw was de mohammedaanse cultuur intellectueel, liberaal en verlicht. Het kan dus wel.
Duizend jaar geleden ontstond in Bagdad de algebra. Het ziekenhuis is een moslimuitvinding, robots schonken een glaasje, nergens werden zo veel boeken gelezen. En Mohammed vond geleerden veel meer waard dan terroristen. Kortom, met de islam zelf is niets mis, met de huidige interpretatie ervan des te meer.
Ooit was het anders. Toen was de westerse, christelijke wereld achterlijk en de islamitische voorlijk.
Tussen de achtste en vijftiende eeuw kroop Europa door de diepe, duistere Middeleeuwen en was de islamitische wereld een stralend voorbeeld voor de rest van de mensheid. Geleerdheid, intellectualisme, wetenschap en techniek floreerden er. “ einde citaat.”
Maar het is nu heel anders. Islamitische wereld is achtergebleven.
Het antwoord is hierop lezen we weer in het blad van Elsevier.
“Nee, het probleem is niet de islam of de Koran, maar dat sommige warhoofden deze verkeerd interpreteren. Om de profeet zelf aan te halen: ‘De inkt van de geleerden is heiliger dan het bloed van de martelaren.’ “
Dus de islam is een godsdienst voor de wetenschap, beschaving, vrede, liefde, educatie en emancipatie.
Als slot: Hiermee willen we U namens Nederlandse immigranten en moslims een verzoek indienen. Want door de racisme en islamaofobie zijn we (Nederlandse immigranten en moslims) erg veel onrustig. Bijna elke dag horen we of zien we negatieve uitlatingen over de İslam en immigranten op de media en televisies. Daardoor voelen wij ons in Nederland eenzaam, uitgesloten en gediscrimineerd.
Dus om te voorkomen van discriminatie, rassenhaat, vreemdelinghaat, İslamofobie willen wij det Kaderwet opgenomen worden.
Nogmaals wij zijn ook bereid als u ook het wil, met u samen hierover een gesprek te voeren.
In afwachting van uw positief antwoord, verblijven we met vriendelijke groeten.
Hoogachtend,
IOT, TİKF HTİB DSDF
HTKB HOTİAD HDV HAK-DER
SICN Milli Görüş TÜRKEVİ etc..
Dhr. Bekir Cebeci
Ex-vorzitter van Inspraak Orgaan Turken (IOT)
Ex-statenlid van Provincie Zuid-Holland
Ere – voorzitter van Vereniging Pekun in Nederland (VPN)
1 Şubat 1995 tarihinde Strasbourg’da kabul edilmiştir.
Avrupa Konseyi üyesi Devletler ve mevcut Çerçeve Sözleşmenin imzacısı olan diğer Devletler,
Avrupa Konseyi’nin amacının, ortak miraslarını oluşturan ideallerin ve ilkelerin güvence altına alınması ve gerçekleştirilmesi için üyeleri arasında daha büyük bir birliği başarmak olduğunu değerlendirerek;
Söz konusu amacın gerçekleştirilmesi yöntemlerinden birisinin, insan haklarını ve temel özgürlükleri muhafaza etmek ve daha da gerçekleştirmek yoluyla takip edilebileceğini değerlendirerek;
Avrupa Konseyi üyesi Devletler, Devlet ve Hükümet Başkanlarının 9 Ekim 1993 tarihinde Viyana’da kabul ettiği Bildirinin izlenmesini dileyerek;
Kendi ülkelerinde bulunan azınlıkları korumayı karara bağlayarak;
Avrupa tarihindeki ayaklanmaların, bu kıtada istikrar, demokratik güvenlik ve barış için ulusal azınlıkların korunmasının zorunlu olduğunu gösterdiğini değerlendirerek;
Çoğulcu ve hakiki bir demokratik toplumun, her bir kişinin üyesi bulunduğu ulusal azınlığın etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğine saygı gösterilmesini değil, ama bunun yanısıra onların bu kimliklerini ifade etmelerine, saklı tutmalarına ve geliştirmelerine elveren uygun koşulların yaratılmasını gerektirdiğini değerlendirerek;
Hoşgörü ve diyalog ikliminin yaratılmasının, bölünmesi değil ve fakat her bir toplumun zenginleşmesi için, bir kaynak ve etken olarak kültürel çeşitliliğin sağlanmasını gerekli kıldığını değerlendirerek;
Hoşgörülü ve müreffeh bir Avrupa’nın gerçekleştirilmesinin, yalnızca Devletler arasında işbirliğine dayalı olmayıp aynı zamanda her bir Devletin anayasal düzenine ve ülke bütünlüğüne halel gelmeksizin yerel ve bölgesel makamlar arasında sınır-ötesi işbirliğini de gerektirdiğini değerlendirerek;
İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesini ve onun Protokollerini dikkate alarak;
Ulusal azınlıkların korunmasına ilişkin Birleşmiş Milletler sözleşmeleri ve bildirilerindeki ve özellikle 29 Haziran 1990 tarihli Kopenhag Belgesi olmak üzere Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı belgelerindeki sözverimleri dikkate alarak;
Üye Devletlerde ve bu belgeye taraf olabilecek diğer Devletlerde, hukuk devleti içinde, devletlerin ülke bütünlüğüne ve ulusal egemenliğine saygı gösterilerek, ulusal azınlıkların ve ulusal azınlıklara mensup kişilerin haklarının ve özgürlüklerinin etkili biçimde korunmasını temin etmek amacıyla; saygı gösterilecek olan ilkeleri ve onlardan kaynaklanan yükümlülükleri tanımlamayı karara bağlayarak;
Ulusal mevzuat ve uygun yönetim siyasaları yoluyla bu Çerçeve Sözleşmede düzenlenen ilkeleri uygulamaya kararlı olarak;
Aşağıdaki hükümlerde anlaşmışlardır:
BÖLÜM I
Madde 1
Ulusal azınlıkların ve bu azınlıklara mensup kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunması insan haklarının uluslararası korunmasının ayrılmaz bir parçasını oluşturur ve bu yönüyle uluslararası işbirliği alanı içindedir.
Madde 2
Bu Çerçeve Sözleşme hükümleri, iyiniyetle, anlayış ve hoşgörü ruhu içinde ve Devletler arasında iyi komşuluk, dostça ilişkiler ve işbirliği ilkelerine uygun olarak uygulanır.
Madde 3
1. Ulusal azınlığa mensup her kişi, kendisine bu azınlığın üyesi olarak muamele yapılmasını ya da yapılmamasını serbestçe seçme hakkına sahiptir ve bu seçimi veya bu seçimiyle bağlantılı hakların kullanımı herhangi bir olumsuzluğa neden olmaz.
2. Ulusal azınlıklara mensup kişiler, hem bireysel olarak hem başkalarıyla birlikte topluca, bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hakları kullanabilir ve özgürlüklerden yararlanabilirler.
BÖLÜM II
Madde 4
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin yasa önünde eşitliği ve yasa ile eşit korunma hakkını güvence altına almayı taahhüt ederler. Bu konuda, ulusal azınlığa mensubiyete dayalı herhangi bir ayırımcılık yasaklanmıştır.
2. Taraflar, gerektiğinde, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yaşamın her alanında, ulusal azınlığa mensup kişilerle çoğunluğa mensup olanlar arasında tam ve etkin eşitliği geliştirmek için yeterli önlemleri almayı taahhüt ederler. Bu konuda, ulusal azınlıklara mensup kişilerin özgül koşullarını dikkate alırlar.
3. Paragraf 2 uyarınca alınan önlemler ayırımcılık oluşturan bir işlem sayılmaz.
Madde 5
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi kültürlerini yaşatmaları ve geliştirmeleri ve kimliklerinin asli öğeleri, yani dinlerini, dillerini, geleneklerini ve kültürel miraslarını korumaları için gerekli koşulları sağlamayı taahhüt ederler.
2. Genel bütünleşme politikaları doğrultusunda alınan önlemler saklı kalmak kaydıyla, Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi istençlerine karşın asimilasyonu amaçlayan politika ve uygulamalardan kaçınırlar ve bu kişileri böyle bir asimilasyonu amaçlayan herhangi bir eyleme karşı korurlar.
Madde 6
1. Taraflar, kültürler arası diyalog ve hoşgörü ruhunu teşvik eder ve ülkeleri üzerinde yaşayan bütün kişilerin arasında, bu kişilerin etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliğinden bağımsız olarak, özellikle de eğitim, kültür ve kitle iletişimi alanlarında, karşılıklı saygı ve anlayış ve işbirliğinin geliştirilmesi için etkili önlemleri alırlar.
2. Taraflar, etnik, kültürel, dilsel ya da dinsel kimlikleri nedeniyle ayrımcılık, düşmanlık ya da yıldırı tehdidi ya da eylemine uğrayabilecek olan kişileri korumak için uygun önlemleri almayı taahhüt ederler.
Madde 7
Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin barışçıl amaçla toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına saygı gösterilmesini sağlarlar.
Madde 8
Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin dinini ya da inancını açıklama ve dini kurumlar, örgütler ve dernekler kurma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
Madde 9
1. Taraflar; ulusal azınlığa mensup kişinin ifade hürriyetine hakkının, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırlarıyla kayıtsız, azınlık dilinde görüş edinme ve haber ve fikir alma ve verme hürriyetini içerdiğini tanımayı taahhüt ederler. Taraflar, yasal düzenleri çerçevesinde, ulusal azınlığa mensup kişilerin kitle iletişim araçlarına ulaşmalarında ayrımcılığa tabi tutulmamalarını sağlarlar.
2. Paragraf 1, Tarafların, radyo ve televizyon yayıncılığını ya da sinema işletmeciliğini, ayrımcılık gözetmeden ve nesnel ölçütlere dayanan bir izin sistemine bağlı kılmalarına engel değildir.
3. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin yazılı kitle iletişim araçlarını kurmalarını ve kullanmalarını engelleyemezler. Radyo ve televizyon yayıncılığının yasal çerçevesi içinde, mümkün olduğu ölçüde ve 1. paragraf hükümlerini dikkate alarak, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kendi iletişim araçlarını kurma ve kullanabilme imkanlarını sağlarlar.
4. Kendi yasal düzenleri çerçevesinde Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kitle iletişim araçlarına ulaşmasını kolaylaştırmak için ve hoşgörünün geliştirilmesi ve kültürel çoğulculuğa imkan sağlanması için yeterli önlemleri alırlar.
Madde 10
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin, kendi dilini, özel ve kamusal alanlarda, sözlü ve yazılı olarak serbestçe ve müdahale edilmeksizin kullanma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
2. Ulusal azınlıklara mensup kişilerin geleneksel olarak ya da önemli sayıda yaşadıkları bölgelerde, bu kişilerin talep ederlerse ve böyle bir talebin gerçek bir ihtiyaca karşılık düştüğü durumlarda, Taraflar, bu kişilerle idari makamlar arasındaki ilişkilerde azınlık dilinin kullanılmasına imkan verecek koşulları, mümkün olduğu ölçüde sağlamaya gayret ederler.
3. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin, yakalanma nedenlerinin, hakkındaki suçlamanın niteliği ve gerekçesinin anladığı dilde en kısa sürede kendisine bildirilme ve kendisini bu dilde, gerekirse bir çevirmenin parasız yardımıyla savunma hakkını güvence altına almayı taahhüt ederler.
Madde 11
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin azınlık dilindeki adını ve soyadını kullanma hakkına ve bunların resmi olarak tanınması hakkına sahip olduğunu, kendi yasal düzenlerinin öngördüğü usuller uyarınca tanımayı taahhüt ederler.
2. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin tabela, yazı ve kamuya açık özel nitelikli diğer açıklamalarında azınlık dilini kullanma hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
3. Ulusal azınlığa mensup önemli sayıda kişinin geleneksel olarak yaşadığı bölgelerde, Taraflar, gerektiğinde diğer Devletlerle yaptıkları anlaşmalar da dahil olmak üzere kendi yasal düzenleri çerçevesinde ve özgül koşulları dikkate alarak, bu tür işaretler için yeterli talep olması durumunda, geleneksel yerel adlar, sokak adları ve kamuya yönelik diğer topografik işaretlerde azınlık dilinin de kullanılmasına gayret ederler.
Madde 12
1. Taraflar, gerektiğinde, ulusal azınlıkların ve çoğunluğun kültür, tarih, dil ve din bilgisini geliştirmek için eğitim ve araştırma alanlarında önlem alırlar.
2. Bu çerçevede Taraflar, diğerlerinin yanı sıra, öğretmen eğitimi ve ders kitaplarına ulaşmada yeterli fırsatları sağlar ve farklı toplulukların öğrenci ve öğretmenleri arasında ilişkileri kolaylaştırırlar.
3.Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin her düzeyde eğitime ulaşmasında fırsat eşitliğini geliştirmeyi taahhüt ederler.
Madde 13
1. Taraflar, eğitim düzenleri çerçevesinde, ulusal azınlığa mensup kişilerin kendi özel eğitim ve öğretim kurumlarını kurma ve yönetme hakkına sahip olduğunu tanırlar.
2. Bu hakkın kullanımı Taraflara herhangi bir mali yükümlülük getirmez.
Madde 14
1. Taraflar, ulusal azınlığa mensup her kişinin kendi dilini öğrenme hakkına sahip olduğunu tanımayı taahhüt ederler.
2. Ulusal azınlıklara mensup kişilerin geleneksel olarak ya da önemli sayıda yaşadıkları bölgelerde, yeterli talep varsa, Taraflar, mümkün olduğu ölçüde ve kendi eğitim düzenleri çerçevesinde, bu azınlıklara mensup kişilerin azınlık dilinin öğretilmesi ya da bu dilde eğitim görmeleri için yeterli fırsatlara sahip olmasını sağlamaya gayret ederler.
3. Bu maddenin 2. paragrafı, resmi dilin öğrenilmesi ya da bu dilde eğitim yapılması saklı tutularak uygulanır.
Madde 15
Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin kültürel, sosyal ve ekonomik yaşama ve özellikle de onları ilgilendiren kamusal işlere etkin katılımı için gerekli koşulları yaratırlar.
Madde 16
Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin yaşadıkları bölgelerde nüfus oranlarını değiştiren ve bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlükleri kayıtlamayı amaçlayan önlemlerden kaçınırlar.
Madde 17
1. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin, diğer Devletlerde yasal olarak yaşayan kişilerle, özellikle de etnik, kültürel, dilsel ya da dinsel kimlik ya da ortak bir kültürel mirası paylaştıkları kişilerle sınır ötesi serbest ve barışçıl ilişkiler kurma ve yaşatma hakkına müdahale etmemeyi taahhüt ederler.
2. Taraflar, ulusal azınlıklara mensup kişilerin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde hükümet-dışı kuruluşların faaliyetlerine katılma hakkına müdahale etmemeyi taahhüt ederler.
Madde 18
1. Taraflar, gerektiğinde, diğer Devletlerle, özellikle de komşu Devletlerle, ilgili ulusal azınlıklara mensup kişilerin korunmasını sağlamak için iki taraflı ve çok taraflı anlaşmalar yapmaya gayret ederler.
2. Gerektiğinde, Taraflar sınır ötesi işbirliğini teşvik edici önlemleri alırlar.
Madde 19
Taraflar, bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkeleri, bu ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlükler için geçerli oldukları ölçüde, gerektiğinde, sadece uluslararası hukuk belgelerinde, özellikle de İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmede öngörülen kayıtlamalar, sınırlamalar ve aykırı önlemleri kullanarak, uygulamayı ve saygı göstermeyi taahhüt ederler.
BÖLÜM III
Madde 20
Bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlüklerini kullanırken, ulusal azınlığa mensup her kişi, ulusal mevzuata ve başkalarının haklarına, özellikle de çoğunluğa ya da diğer ulusal azınlıklara mensup kişilerin haklarına saygı gösterir.
Madde 21
Bu Çerçeve Sözleşmenin hiçbir hükmü, uluslararası hukukun temel ilkelerine ve özellikle de Devletlerin egemen eşitliğine, ülke bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına aykırı herhangi bir faaliyette bulunma ya da herhangi bir eylem yapma hakkını tanıyacak şekilde yorumlanamaz.
Madde 22
Bu Çerçeve Sözleşmenin hiçbir hükmü, bir Sözleşmeci Tarafın yasaları ya da Taraf olduğu başka bir anlaşma ile tanınan insan haklarından ve temel özgürlüklerinden hiçbirini kayıtlar ya da onlara aykırı düşer şekilde yorumlanamaz.
Madde 23
Bu Çerçeve Sözleşmede yer alan ilkelerden kaynaklanan hak ve özgürlükler, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ve Ek Protokollerindeki benzer bir hükmün konusu olduğu ölçüde, bu hükümlere uygun olacak şekilde anlaşılır.
BÖLÜM IV
Madde 24
1. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bu Çerçeve Sözleşmenin Sözleşmeci Taraflarca uygulanmasını gözetecektir.
2. Avrupa Konseyi üyesi olmayan Taraflar, belirlenecek olan usuller uyarınca, uygulama mekanizmasına katılacaklardır.
Madde 25
1. Bu Çerçeve Sözleşmenin bir Sözleşmeci Taraf bakımından yürürlüğe girmesini izleyen bir yıllık bir süre içerisinde, o Sözleşmeci Taraf, bu Çerçeve Sözleşmede düzenlenen ilkelere etkinlik kazandırmak üzere aldığı yasal ve diğer önlemler hakkında tam bir bilgiyi Avrupa Konseyi Genel Sekreterine iletecektir.
2. Bundan sonra, her bir Taraf, bu Çerçeve Sözleşmenin uygulanmasına ilişkin herhangi bir diğer bilgiyi düzenli aralıklarla ve Bakanlar Komitesi böyle bir istemde bulunduğu her zaman Genel Sekretere iletecektir.
3. Genel Sekreter, bu Madde hükümleri çerçevesinde kendisine iletilen bilgiyi, Bakanlar Komitesine ulaştıracaktır.
Madde 26
1. Bu Çerçeve Sözleşmede düzenlenen ilkelere etkinlik kazandırmak üzere Taraflarca alınan önlemlerin uygunluğunu değerlendirmek üzere Bakanlar Komitesi, ulusal azınlıkların korunması konusunda uzmanlıkları tanınmış üyelerden oluşan bir danışma komitesinin yardımını alacaktır.
2. Bu danışma komitesinin kompozisyonu ve usulleri, bu Çerçeve Sözleşmenin yürürlüğü girişini izleyen bir yıllık bir süre içerisinde Bakanlar Komitesi tarafından belirlenecektir.
BÖLÜM V
Madde 27
Bu Çerçeve Sözleşme, Avrupa Konseyi üyesi Devletlerin imzasına açılacaktır. Sözleşmenin yürürlüğe girdiği güne kadar, Sözleşme ayrıca, Bakanlar Komitesi tarafından davet edilecek herhangi bir başka Devletin de imzalamasına açık olacaktır. Sözleşme, onaylama, kabul ya da onamaya tabidir. Onaylama, kabul ya da onama belgeleri Avrupa Konseyi Genel Sekreterine depo edilecektir.
Madde 28
1. Bu Çerçeve Sözleşme, Avrupa Konseyi üyesi oniki Devletin, Madde 27 hükümleri uyarınca bu Sözleşme ile bağlı olma rızasını ifade ettikleri tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.
2. Onunla bağlı olma rızasını bilahare ifade eden herhangi bir üye Devlet bakımından bu Çerçeve Sözleşme, onaylama, kabul ya da onama belgesinin depo edildiği tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.
Madde 29
1. Bu Çerçeve Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden ve Sözleşmeci Taraflarla görüş alış-verişinde bulunulmasından sonra, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi Statüsü Madde 20 (d)’de düzenlenen çoğunluk ile aldığı bir kararla, henüz bu işlemi yapmamış ve Madde 27 hükümleri uyarınca Sözleşmeye imza koymaya davet edilmiş bulunan Avrupa Konseyi üyesi olmayan herhangi bir Devleti ve herhangi bir başka üye olmayan Devleti, Sözleşmeye katılmaya davet edebilir.
2. Sözleşmeye katılan herhangi bir Devlet bakımından Çerçeve Sözleşme, katılım belgesinin Avrupa Konseyi Genel Sekreterine depo edildiği tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.
Madde 30
1. Herhangi bir Devlet imza koyma tarihinde ya da onaylama, kabul, onama ya da katılım belgesini depo ettiği tarihte, bu Çerçeve Sözleşmenin uygulanacağı, uluslararası ilişkilerinden sorumlu bulunduğu ülke ya da ülkeleri belirtebilir.
2. Herhangi bir devlet, daha sonraki herhangi bir tarihte, bu Çerçeve Sözleşmesinin uygulanma alanını, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yöneltilecek bir beyan ile, önceki beyanda gösterilenden başka bir ülkeyi de kapsayacak şekilde genişletebilir. Bu ülke bakımından Çerçeve Sözleşme, Genel Sekreter tarafından söz konusu beyanın alındığı tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girecektir.
3. Üstteki her iki paragraf çerçevesinde yapılan herhangi bir beyan, söz konusu beyanda belirtilen ülke bakımından, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yöneltilecek bir bildirim ile geri çekilebilir. Bu geri çekme, böyle bir bildirimin Genel Sekreter tarafından alındığı tarihten sonraki üç aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü işlerlik kazanacaktır.
Madde 31
1. Herhangi bir Taraf, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yöneltilecek bir bildirim yoluyla herhangi bir tarihte bu Çerçeve Sözleşme ile bağlı oluşunu feshedebilir.
2. Böyle bir fesih, Genel Sekreter tarafından bu bildirimin alındığı tarihten sonra altı aylık bir sürenin bitimini izleyen ayın ilk günü işlerlik kazanacaktır.
Madde 32
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Konsey üyesi Devletlere, diğer imzacı Devletlere ve bu çerçeve Sözleşmeye katılmış olan herhangi bir Devlete aşağıdaki hususların bildirimini yapacaktır:
a) Herhangi bir imza;
b) Herhangi bir onaylama, kabul, onama ya da katılma belgesinin depo edilmesi;
c) Madde 28, 29 ve 30 uyarınca bu Çerçeve Sözleşmenin yürürlüğe girdiği herhangi bir tarih;
d) Bu Çerçeve Sözleşmeye ilişkin herhangi bir başka tasarruf, bildirim ya da ileti.
Bu Çerçeve Sözleşme, imza koymaya usulünce yetkilendirilmiş kişiler tarafından aşağıda imzası bulunan kişilerin TANIKLIĞINDA imzalanmıştır.
Her iki metin de eşit olarak geçerli olmak, Avrupa Konseyi arşivlerinde tek bir kopya halinde depo edilmek üzere, Şubat 1995’in 1’inci gününde Strasbourg’da İngilizce ve Fransızca olarak düzenlenmiştir. Genel Sekreter, onaylı kopyalarını Avrupa Konseyi üyesi her bir Devlet ve bu Çerçeve Sözleşmeyi imzalamaya ya da ona katılmaya davet edilen herhangi bir Devlete iletecektir.
Not: İnsan Hakları Belgeleri (Bölgesel Sistemler), Prof Dr. Mehmet Semih Gemalmaz, Alkım Yayınları, 1999, s. 401-415