Lahey, ‘Lahey’ olalı, böylesi bir seremoni yaşamadı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un uçaktan gelişini bekleyen ünlü konuklar, Osmanlılar tarafından hediye edilen Hereke Halısı’nın restore edilmiş haline hayran kaldılar.
(Haberin Hollandacası en altta.Nederlandse versie is onderaan)
Araştırmacı Mehmet TÜTÜNCÜ izledi, İlhan KARAÇAY yazdı:
Türkiye’nin kültürel mirasını temsil eden ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından hediye edilen Hereke halısı, restorasyon sürecinin ardından Lahey Barış Sarayı’ndaki Japon Odası’ndaki yerine geri döndü. Dün Lahey Barış Sarayı’ında düzenlenen törende, Türk yetkililer ve uluslararası temsilciler, bu önemli kültürel etkinlikte bir araya geldiler.
TARİHSEL ARKA PLAN
Hereke halısı, 1911 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından Barış Sarayı’na hediye edilmişti.
160 metrekarelik bu eşsiz halı, bir asırdan fazla bir süre boyunca uluslararası barış ve adalet görüşmelerine ev sahipliği yapan Japon Odası’nın zeminini süsledi. Ancak yoğun kullanım sebebiyle zaman içinde yıpranan halı, Türkiye’nin öncülüğünde kapsamlı bir restorasyon sürecine alındı.
RESTORASYON SÜRECİ
Restorasyon sonrasında, Barış Sarayı’ndaki Japon Odasına döşenen halının son halini görmek için giriş yapılırken.
Restorasyon, geleneksel zanaat ile modern teknolojinin bir araya getirildiği sekiz aşamalı bir süreçle yürütüldü. Türkiye’de uzman ekipler tarafından gerçekleştirilen bu çalışmada, halının orijinal dokusuna sadık kalınarak doğal boyalar ve geleneksel teknikler kullanıldı. Türk Enerji Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu’nun (TENMAK) desteğiyle ipliklerin türü ve renkleri analiz edildi; hasarlı alanlar onarıldı.
TÖRENİN ÖNEMİ
Dünkü törende, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, Carnegie Vakfı Başkanı Piet Hein Donner ve Daimi Tahkim Mahkemesi Genel Sekreteri Dr. Hab. Marcin Czepelak konuşmalar yaptılar. Tören, Türk kültürünün dünya sahnesinde güçlü bir temsilini sergilerken uluslararası iş birliği açısından da önemli bir mesaj taşıyor.
Törende konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy,
halının Türkiye’deki restorasyon sürecini anlatırken, gelişmenin başarıyla sonlandırılmasından mutlu olduğunu söyledi.
Ersoy, “Bu proje, Türkiye’nin kültürel mirasının korunması ve tanıtılması konusunda sergilediği aktif yaklaşımın bir yansımasıdır. Türkiye’nin girişimiyle gerçekleştirilen restorasyon, uluslararası barışın sembolik bir unsuru olan Barış Sarayı’nın tarihsel dokusuna katkı sağlıyor.” diye devam etti.
Bakan Ersoy, beraberinde getirdiği aşağıdaki fotoğrafta görülen küçük bir ipek halıyı Adalet Sarıyı’na ikinci bir jest olarak hediye etti.
TÜRKİYE’NİN KÜLTÜREL DİPLOMASİ BAŞARISI
Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal da yaptığı konuşmasında, Türkiye’den gelen halının 100 yıl kullanıldıktan sonra yıpranma ve eskime işaretleri verdiğini belirterek, halıyı tamir etme süreci hakkında bilgi verdi.
Ünal’ın konuşma metninin tamamı şöyleydi:
Sayın Bakan Mehmet Nuri Ersoy,
Sayın Piet Hein Donner, Carnegie Vakfı Başkanı,
Sayın Marcin Czepelak, Daimi Hakemlik Mahkemesi Genel Sekreteri,
Sayın Bakan Yardımcısı Heleen Bakker,
Sayın Bakan Yardımcısı Barbera Wolfensberger,
Saygıdeğer Misafirler, Değerli Meslektaşlar,
1907 yılında Barış Sarayı inşa edilmeye başlandığında, ülkelerden iç donanımına katkıda bulunmaları istenmişti. 1899 ve 1907 Lahey Barış Konferanslarına katılan Osmanlı İmparatorluğu da barışı desteklemek amacıyla bir hediye bağışında bulunmuştu.
Sultan II. Abdülhamid tarafından bağışlanan Hereke halısını teslim etmek için o dönemdeki iki selefim, Büyükelçiler Misak Efendi ve Aristarchi Bey çalışmıştır. Hereke halısı, Türk kültürel mirasının en değerli eserlerinden biridir ve Türkiye dışında bulunan en büyük Türk halısıdır.
Bu halı, zengin bir kültürel mirası temsil etmenin ötesinde, Barış Sarayı’na evrensel barışa olan özlemi göstermek için bir destek olarak sunulmuş ve aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu ile Hollanda Krallığı arasındaki tarihî bağların vizyoner bir sembolü olmuştur. Osmanlı Büyükelçileri ile Carnegie Vakfı arasındaki resmi yazışmalar, diplomasi tarihimizin çok özel bir bölümüne ışık tutmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun en zor dönemlerinden birinde bile, barışı desteklemek için büyük bir çaba gösterilmiştir.
Yaklaşık beş asırlık ilişkilerimiz 16. yüzyıla dayanmaktadır ve 1612 yılında ilk Hollanda Büyükelçisinin İstanbul’a gelmesiyle resmiyet kazanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki son Hollanda Büyükelçilerinden birinin torunları da bugün aramızdadır.
Japon Odası’ndaki birçok toplantıya tanıklık eden Hereke halısı, doğal olarak, bilimsel ve geleneksel zanaatkârlık yöntemleri bir arada kullanılarak, kendi doğduğu yer olan Türkiye’de restore edilmiştir.
Bu nedenle, özellikle süreci yakından takip eden ve beklenenden daha kısa sürede tamamlanmasını sağlayan Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy başta olmak üzere, Bakanlığımıza teşekkür ederiz. Restorasyon, 2024 yılında, Türkiye ile Hollanda arasında 1924 yılında imzalanan Dostluk Antlaşması’nın 100. yıldönümüne denk gelen bir zamanda, bir yıl içinde tamamlanmıştır. Ayrıca, halının 19 Ağustos 1911’de teslim edilmesinden sonra 1914 yılında Lahey’de vefat eden Aristarchi Bey’in mezarının bu yıl Büyükelçiliğimiz tarafından restore edilmesi de hoş bir tesadüftür.
Restorasyon sürecine Enerji Bakanlığı ve Sultanhanı Belediyesi de katılmış, restorasyon çalışması ise Hatice Temur Yıldız’ın liderliğindeki son derece profesyonel bir ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu sürece katkıda bulunan tüm kurumlarımıza ve bireylere içten teşekkürlerimizi sunarız.
Bu halının, iki Avrupa ülkesi arasındaki özel ilişkilerin sonsuza kadar bir sembolü olarak kalacağına ve gelecekte de birçok diplomatik görüşmeye tanıklık edeceğine inanıyorum.
Teşekkür ederim.
GELECEĞE BİR BAKIŞ
Restore edilip Barış Sarayı’ndaki yerine konulan Hereke Halısı’nın son şekli.
Hereke halısının geri dönüşü, sadece geçmişi onurlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda geleceğe yönelik bir çağrı niteliği taşıyor. Türk-Hollanda dostluğunun ve uluslararası iş birliğinin bir simgesi olan halı, yıllar boyunca barış ve adalet arayışlarına eşlik etmeye devam edecek.
Bu anlamlı tören, hem tarihi hem de kültürel açıdan büyük bir öneme sahiptir. Türkiye’nin barış ve kültür mirasına olan katkısının bir sembolü olarak, Hereke halısı uluslararası sahnede yeniden yerini almış oldu.
Lahey Barış Sarayı yöneticileri, çok zengin olan Türkiye-Hollanda ilişkilerinin önemini ortaya sermek için, arşivlerinde bulunan pek çok dökümanı, törenin yapıldığı yerde bir masaya yerleştirdiler. Bakanımız, Büyükelçimiz ve Saray yöneticileri, önlerindeki masada yer alan dökümanlar ile bu hatıra fotoğrafını çekildiler.
Tarih araştırmacısı Mehmet Tütüncü, davetli olduğu Barış Sarayı’nda, Hollanda-Türkiye ilişkilerinin anlatıldığı ‘Atatürk’ün Türkiyesi’ne Seyahat’ adlı kitabını, Adalet Sarayı’nın sahibi olan Carnegie Vakfı’nın Başkanı ve Hollanda Adalet eski Bakanı Piet Hein Donner’e hediye etti.
HEREKE HALISININ TARİHİ VE BUGÜNKÜ ÜZÜCÜ DURUMU
Hereke halısı, sadece bir zanaat ürünü değil, aynı zamanda Türk kültür ve sanat tarihinin eşsiz bir parçasıdır. Ancak bu eşsiz miras, yıllar içinde değişen şartlar ve alınan bazı kararlarla köklü dönüşümler yaşadı.
Hereke Halısı’nın imal edildiği, Hereke’deki değişiklikler biliniyor olsaydı, eminim ki Barış Sarayı’ndaki şen şakrak atmosfer, yerini üzüntülü bir havaya dönerdi.
İşte o üzüntü verici gelişmeler:
Hereke halısı üretimi, 1843 yılında Ermeni Dadyan ailesi tarafından kurulan bir fabrikayla başladı. Bu fabrika, iki yıl sonra Osmanlı padişahına devredilerek “Fabrika-i Hümayun” adını aldı. Cumhuriyet döneminde Sümerbank bünyesine katılan bu fabrika, Hereke’yi bir dünya markasına dönüştürdü. Özellikle 19’uncu yüzyılın sonlarında, Osmanlı saraylarının ve Avrupa’nın en prestijli mekanlarının vazgeçilmezi haline gelen Hereke halıları, zarafeti, kalitesi ve özgünlüğüyle dünya çapında tanındı.
Bir santimetrekarede 500 düğümle dokunan bu halılar, yalnızca estetik açıdan değil, üretim sürecindeki emeğin yoğunluğu ve sanatsal detaylarıyla da olağanüstü bir zanaatkârlık örneği sunuyor. Lale, karanfil, sümbül gibi çiçek motiflerini barındıran bu halılar, Türk kültürünün zarafetini dünyaya taşıyor.
COĞRAFİ İŞARET VE KORUMA
1996 yılında Sümer Holding tarafından, Anadolu’da dokunan birçok geleneksel halı türü gibi, Hereke halısı da coğrafi işaret patentiyle tescillendi. Bu adım, halının kültürel miras olarak korunması açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak, ilerleyen yıllarda yaşanan yapısal değişiklikler ve çeşitli özelleştirme politikaları, bu koruma çabasını sekteye uğrattı.
DEĞİŞEN KOŞULLAR VE BUGÜNKÜ ÜZÜCÜ DURUM
2008 yılında Hereke belediyesinin kapatılması ve Sümerbank’ın tasfiyesi gibi gelişmeler, Hereke halıcılığını derinden etkiledi. Geleneksel üretim atölyelerinin sayısı hızla azaldı ve günümüzde bu sayı 10’un altına düştü. Bununla birlikte, uluslararası rekabetin etkisiyle bu durumu fırsata çeviren Çin, Zhenping ilçesinde “Hereke Sanayi Bölgesi” kurdu.
Etiketlerine “Made in Hereke” yazarak, halı üretmeye başlayan Çin, Türkiye halı pazarının yüzde 90’ını ele geçirdi.
Bu yanlış politikalar nedeniyle, Çin’le başa çıkamayan yerli halıcılar, Çin’e gittiler ve orada fabrikalar açtılar. Türklerin, Çin’de ürettikleri çakma Hereke’leri, yerli Hereke’ymiş gibi Türkiye’de satmaya başlamaları nedeniyle, hem markanın hem de kültürel mirasın, küresel ölçekte zarar görmesine neden oldu.
HEREKE’NİN YENİDEN KEŞFİ
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Hereke halısının geleneksel üretim teknikleriyle korunması ve yeniden canlandırılması için çeşitli çabalar devam ediyor. Örneğin, 114 yıllık bir Hereke halısı, kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçerek Hollanda’daki Lahey Barış Sarayı’na geri döndü. Bu süreç, Türk zanaatkârlığının uluslararası arenada hâlâ önemli bir yer tuttuğunu gösteriyor.
Hereke halısı, yalnızca bir zanaat ürünü değil, aynı zamanda Türk tarih ve kültürünün bir sembolüdür. Bugün, bu mirasın korunması ve gelecek nesillere aktarılması için atılacak her adım, sadece ulusal değil, aynı zamanda evrensel bir kültürel değer yaratma sorumluluğunu da taşıyor.
LAHEY YÜKSEK ADALET DİVANI’NDAKİ
TÜRK HALISININ HİKÂYESİ…
*Türk-Yunan anlaşmazlığı davasına bakan ve yetkisizlik kararı veren Yüksek
Adalet Divanı’ndaki Türk halısını 50 yıl önce fotoğraflamıştım.
*112 Yıl önce Osmanlı tarafından hediye edilen halı, tarafların anlaşması ile
restore edilmek üzere Türkiye’ye götürüldü.
*Hollandalılar’ın ‘Barış Sarayı’ (VredesPalais) diye adlandırdıkları sarayda
dört kuruluş yer alıyor.
Bizim, “Lahey Yüksek Adalet Divanı” olarak söz ettiğimiz “Barış Sarayı”na, Hollandalılar “VredesPleis” diyorlar. Bu yeri ilk gördüğüm an, 50 yıl kadar öncesine dayanıyor.
O yıl, Türkiye ile Yunanistan arasındaki deniz sahanlığı ihtilafı, “Yüksek Adalet Divanı”a taşınmıştı.
Güvenlik Konseyi, uyuşmazlığa taraf olan Türkiye ve Yunanistan arasında bir tercih yapmaktan kaçınmış, bir yandan tarafların uyuşmazlığı doğrudan görüşmeler yoluyla çözmeleri önerilirken, diğer taraftan da, uyuşmazlığın giderilebilmesinde, Uluslararası Adalet Divanı’nın olası katkılarını dikkate almaya davet etmişti.
O zamanlar tüm dünyada sitayişle söz edilen “Barış Sarayı”nda, görenlerin gözlerini kamaştıran kocaman bir halı dikkat çekiyordu. İşte orada, bu halının Osmanlılar tarafından hediye edilmiş olduğunu öğrenmiştim. Türk-Yunan davasının önemi yanında, böylesi dünyaca ünlü bir yerdeki Türk halısının mevcudiyeti benim için çok önemliydi.
Malumdur, o zamanlar “Haber atlatma” yarışı revaçtaydı. O halının fotoğrafını çektikten sonra Hollanda’nın ANP Ajansına gitmiş ve fotoğrafımın Hürriyet gazetesine telefoto ile gönderilmesini sağlamıştım. Ertesi günkü Hürriyet’in manşet başlığı “Türk-Yunan” davası değil, Barış Sarayı’ndaki Türk halısı idi.
Böylesi ilginç bir halı hikâyesi, Hürriyet’te birkaç gün konu olmuş ve nasibimize düşen övgüleri kazanmıştık.
50 YIL SONRA
İşte o halının hikâyesi, bu kez 50 yıl sonra yeniden gündeme geldi.
Halının hikâyesi aslında daha eskiye, yani 112 yıl öncesine dayanıyor.
112 Yıl öncenin yılı 1911 idi.
Lahey’deki Barış Sarayı inşa edilirken, 1907 yılında devletlere yapılan katkı çağrısı üzerine, 1911’de Osmanlı İmparatorluğu tarafından, kocaman bir Hereke halısı hediye edilmişti.
Şimdi, restore (tadilat) edilmesi için Türkiye’ye gönderilen halı hakkında, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal şunları söyledi:
“Hollanda Krallığı’na armağan edilen ve 112 yıldır Barış Sarayı’nı süsleyen Hereke Halısı, restorasyon amacıyla geçici bir süre için ülkemize gidiyor. Barış Sarayı’nın yönetimini deruhte eden Carnegie Vakfı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımız arasında imzalanan Protokol uyarınca, Türkiye dışındaki en büyük olduğu düşünülen, 160 m2 boyutunda ve 700 kg ağırlığındaki Hereke halısı, restorasyon işlemlerine başlanması Barış Sarayı’ndan çıkarıldı.”
Halının, Barış Sarayı’nda sayısız müzakerelerin sürdürüldüğü Japon Odası’ndan çıkarılması töreninde, Büyükelçi Selçuk Ünal, Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’den de sorumlu Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner de hazır bulundu.
Büyükelçi Selçuk Ünal, Hereke halısının Barış Sarayı’ndan çıkarılarak kamyona yüklenmesi sırasında düzenlenen belgesel çekimine de, Hollanda Dışişleri Bakanlığı Avrupa Direktörü Erik Weststrate ve Carnegie Vakfı Direktörü J.P.H. Donner ile katıldı.
Büyükelçi Selçuk Ünal şöyle devam etti: “Ecdadımızın 1907’deki davete icabetle 1911’de armağan ettiği tarihi Hereke halısı 112 yıldır, sayısız önemli barış antlaşması, müzakere ve görüşmeye şahitlik etti. Aslında, tek başına, yalnız ve hüzünlü, 112 yıl tarihe tanıklık etti.
Ecdadımızın uluslararası barışa desteğini o tarihte uzun vadeli bir öngörüyle ve bu şekilde göstermiş olması, bugün hepimiz için önemli bir mesajdır. Hereke halısı, bir İmparatorluktan diğer bir İmparatorluğa hediye edilirken düşünüldüğü gibi, bugün de yarın da Türk-Hollanda dostluğunun ölümsüz nişanelerinden birini teşkil edecektir. İnsanlar yaşadıkça ve insanlık yaşadıkça, buradan sonsuzluğa kadar uluslararası dostluk ve barış mesajını verecektir.”
İşte, hepimizi onurlandıran ve bundan sonraki gelişmeler ile bizi onurlandırmaya devam edecek olan Hereke Halısı’nın hikâyesi böyle. Ama tabii ki ‘Hereke Halısı’ deyip geçemeyiz.
İntihal (aşırma) yapmayacağım ama, Google Amca’da yaptığım araştırmada bakınız bu konuda ne buldum. (Bunun arkasından, ‘Barış Sarayı’ hakkında da bilgi vereceğim)
180 yıldır sarayları renklendiren fabrika: Hereke halı dokuma fabrikası
Kocaeli‘de 1843 yılında kurulan Osmanlı emaneti “Hereke Fabrika-i Hümayunu” dokuma fabrikası, 180 yıldır adından söz ettiriyor. Özel olarak milli saraylara dokunan ipek halılar, metrekaresindeki 1 milyon düğümü ve Osmanlı dönemindeki desenleriyle göz kamaştırıyor. El emeği göz nuru halıları dokuyan kadınlar, bir halıyı en az bir yılda bitiriyor.
Körfez ilçesine bağlı Hereke bölgesinde, 1843 yılında iki kardeş tarafından geniş bir atölye olarak kurulan fabrika, 1845 yılında Osmanlı Devleti‘nin sanayi atılımları ile saraya bağlandı. 1845 yılından sonra, “Hereke Fabrika-i Hümayunu” ismiyle faaliyetini sürdürmeye başlayan fabrikada, ilk olarak sarayların perdelik ile döşemelik talebi karşılanırken, daha sonra halı da dokunmaya başladı.
Osmanlı’nın değerli kurumları arasında yer alan ve imparatorluk yaşantısını renklendiren Hereke Fabrika-i Hümayunu, 19. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’da bir markaya dönüştü. Prestijli bir marka haline gelen fabrikanın ürünleri, çeşitli ülkelerde de ödüllere layık görüldü.
Hereke Fabrika-i Hümayun da birçok halı dokundu. Bunlardan en devasa olan Sultan II. Abdülhamit döneminde Alman İmparatoru Kaiser II. Wilhelm’in ziyareti vesilesiyle 1897 tarihinde Yıldız Şale Köşkü Muayede Salonu için yaptırılan 468 metrekare boyutunda, 3 ton ağırlığındaki halıydı. Ayrıca Beyler Beyi Sarayı Mavi Salonu, Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu, Lahey Yüksek Adalet Divanı ve Beyaz Saray‘ında bulunan halılarda Hereke Fabrika-i Hümayun’da dokundu. 180 yıldır faaliyetini sürdüren, şu anki ismiyle Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası’nda hala milli saraylara halı dokumaya devam ediyor.
Hereke halısının özelliği, ilmeği, çift düğüm olması, iplik özelliği ve sağlamlığıdır
19. Yüzyıl Osmanlı Halıcılık Eğitiminde Hereke Fabrika-i Hümayunu Modeli
Türk halı sanatının Osmanlı dönemi, Altaylardan Anadolu’ya uzanan tarihî süreci ve kültürel birikimi yansıtır. Bu bağlamda devletin ilk dört yüz yıl boyunca devam eden yükselişine paralel olarak, hah sanatı gelişme göstermiş ve çeşitliliği artmıştır. Ancak Batı dünyasında bilim ve tekniğe dayalı olarak gelişen yeni medeniyet, her alanda olduğu gibi Osmanlı sanatlarını da zor durumda bıraktı. Bilhassa sanayi devrimi ile dokumacılık sektörü yeni bir sürece girdiği için, OsmanlI halıcılığı derinden etkilendi. Bu sebeple, 19. yüzyılda sürdürülen modernleşme çabalarına dokumacılık da dâhil edildi. 1843’de Hereke’de açılan fabrika ile dokuma ve hah sanayi teşekkül ettiği gibi, zamanla sektör açısından bir eğitim merkezi hâline geldi. Yürütülen çabalar neticesinde taşrada birçok halıcılık merkezi ortaya çıktı. Verimliliğini yitiren bazı eski merkezler ihya edildi. Kız Sanayi Mektepleri ile Kız Rüştiyelerinde yapılan halıcılık eğitimi desteklendi. Ayrıca halıcılık sanatında başarılı ve üstün hizmetleri olan kimselere, hükümet tarafından Sanayi Madalyası verildi. Böylece Hereke Fabrika-i Hümayunu merkez alınarak, öğrencilere, erişkinlere, özel teşebbüs personeline halıcılık eğitimi veren, kaliteyi artıran ve istihdam imkânı yaratan bir model oluştu.
BARIŞ SARAYI’NIN HİKÂYESİ
Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler‘in başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda‘nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi amaçlanır.
Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması‘nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.
Saray’da, Daimi Tahkim Mahkemesi, Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Lahey Uluslararası Hukuk Akademisi ve Barış Sarayı Kütüphanesi bulunuyor.
Daimi Tahkim Mahkemesi
Bir anlaşmazlığı tahkim yoluyla çözmek isteyen taraflar Daimi Tahkim Mahkemesine (PHA) başvurabilirler. PHA’ya sunulan anlaşmazlıkların çoğu en az bir eyaleti içerir. Ancak uluslararası kuruluşlar, şirketler ve kişilerle olan uyuşmazlıklar da ileri sürülebilir. Çoğu durumda, her iki tarafın da bir hakem atadığı üç üyeli bir mahkeme kurulur ve bu hakemler birlikte bir başkan atar. Böylece oluşturulan mahkeme dava hakkında karar verir. Taraflar ayrıca kararlaştırılacak hukuki meseleyi, kullanılacak dili ve gizlilik derecesini birlikte belirler. Hakemlerin kararları her durumda tarafları bağlar. PHA ayrıca arabuluculuk gibi bağlayıcı olmayan uyuşmazlık çözümü biçimleri sunar.
Uluslararası Adalet Mahkemesi
Uluslararası Adalet Divanı (IGH), Birleşmiş Milletler’in (BM) ana yasal organıdır ve iki yönlü görevi vardır.
Birincisi, devletler tarafından getirilen uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözer. Uyuşmazlıklar temel olarak kara ve deniz sınırları, toprak egemenliği, güç kullanımı, uluslararası insancıl hukukun ihlali, devletlerin iç işlerine karışmama, diplomatik ilişkiler, rehin alma, sığınma hakkı, tabiiyet, vesayet, geçiş hakları ile ilgilidir. ve ekonomik haklar.
İkinci olarak, BM organları ve bunu yapmaya yetkili uzman kuruluşlar tarafından sunulan hukuk meseleleri hakkında istişari görüşler yayınlar. Görüşler, bu kurum ve kuruluşların hukuka uygun olarak nasıl işleyebileceklerini veya inatçı devletler karşısında otoritelerini nasıl güçlendirebileceklerini gösterebilir.
Uluslararası Adalet Divanı, farklı ülkelerden 9 yıllığına seçilen ve yeniden seçilebilen 15 yargıçtan oluşur. Mahkeme üyelerinin üçte biri her üç yılda bir seçilir. Başkan, her üç yılda bir akranları tarafından seçilir. Mahkemenin şu anki Başkanı ABD’den Joan E. Donoghue’dur. Mahkeme duruşmaları her zaman halka açıktır. Fransızca ve İngilizce, Mahkemenin daimi dilleridir.
Uluslararası Adalet Divanı (ICJ)
Uluslararası Teşkilat Künyesi
Teşkilatın Amacı:
Birleşmiş Milletler’in ana organlarından biri olan Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD/ICJ) temel görevi, devletlerce önüne getirilen uyuşmazlıkları uluslararası hukuka uygun olarak çözmektir. Divan ayrıca, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi ile Genel Kurulun yetkili kıldığı BM’nin diğer organları ve uzmanlık kuruluşları tarafından talep edilen konularda tavsiye görüşü verebilmektedir.
Kuruluş Tarihi:1945
Merkezi: Lahey
Türkiye’nin Üyelik Durumu:
BM üyesi devletler, BM Antlaşması uyarınca ipso facto (kendiliğinden) UAD Statüsüne de taraf oldukları için, UAD önündeki davalara da taraf olabilmektedirler.
Türkiye, UAD’nin zorunlu yargı yetkisini kabul etmemektedir.
HEREKE-TAPIJT OPNIEUW IN DEN HAAG: EEN TURKSE HANDTEKENING IN DE HISTORISCHE WEAVE VAN HET VREDESPALEIS
Den Haag heeft zelden een ceremonie van deze allure gekend.
Bekende gasten wachtten op de aankomst van minister van Cultuur en Toerisme Mehmet Nuri Ersoy en waren onder de indruk van de gerestaureerde Hereke-tapijt, een geschenk van het Ottomaanse Rijk.
Onderzoeker Mehmet TÜTÜNCÜ observeerde, İlhan KARAÇAYschreef:
Het Hereke-tapijt, dat het culturele erfgoed van Turkije vertegenwoordigt en door het Ottomaanse Rijk werd geschonken, is na een uitgebreide restauratie teruggebracht naar de Japanse Zaal in het Vredespaleis in Den Haag. Tijdens de ceremonie gisteren in het Vredespaleis kwamen Turkse functionarissen en internationale vertegenwoordigers samen om dit bijzondere culturele moment te vieren.
HISTORISCHE ACHTERGROND
Het Hereke-tapijt werd in 1911 door het Ottomaanse Rijk aan het Vredespaleis geschonken.
Dit unieke tapijt van 160 vierkante meter sierde meer dan een eeuw lang de vloer van de Japanse Zaal, een ruimte die werd gebruikt voor internationale vredes- en rechtspraakbijeenkomsten. Door intensief gebruik raakte het tapijt echter beschadigd en werd het onder leiding van Turkije aan een grondige restauratie onderworpen.
RESTAURATIEPROCES
De restauratie werd uitgevoerd met een combinatie van traditionele ambachten en moderne technologie in een acht-stappenproces. Turkse experts werkten aan het behoud van de oorspronkelijke textuur van het tapijt, waarbij gebruik werd gemaakt van natuurlijke kleurstoffen en traditionele technieken. Met steun van het Turks Energie-, Nucleaire- en Mijnbouwonderzoeksinstituut (TENMAK) werden de garens en kleuren geanalyseerd en de beschadigde delen hersteld.
HET BELANG VAN DE CEREMONIE
Tijdens de ceremonie gisteren spraken onder anderen minister van Cultuur en Toerisme Mehmet Nuri Ersoy, de Turkse ambassadeur in Den Haag Selçuk Ünal, de voorzitter van de Carnegie Stichting Piet Hein Donner en de secretaris-generaal van het Permanente Hof van Arbitrage, Dr. Hab. Marcin Czepelak.
De ceremonie onderstreepte niet alleen de sterke internationale vertegenwoordiging van de Turkse cultuur, maar droeg ook een belangrijke boodschap van internationale samenwerking uit.
Minister Mehmet Nuri Ersoy benadrukte in zijn toespraak het belang van de restauratie en sprak zijn tevredenheid uit over de succesvolle afronding van het project.
Hij zei: “Dit project weerspiegelt de actieve benadering van Turkije in het behoud en de promotie van zijn cultureel erfgoed. De restauratie, uitgevoerd op initiatief van Turkije, draagt bij aan de historische context van het Vredespaleis, een symbool van internationale vrede.”
Als extra gebaar schonk minister Ersoy tijdens de ceremonie een klein zijden tapijt aan het Vredespaleis, zoals te zien is op de onderstaande foto.
HET SUCCES VAN TURKIJE IN CULTURELE DIPLOMATIE
De Turkse ambassadeur in Den Haag, Selçuk Ünal, verklaarde in zijn toespraak dat het tapijt, dat meer dan 100 jaar intensief was gebruikt, tekenen van slijtage begon te vertonen en gaf informatie over het restauratieproces.
De volledige toespraak van Ünal luidt als volgt:
Geachte Minister Mehmet Nuri Ersoy, Geachte Piet Hein Donner, Voorzitter van de Carnegie Stichting, Geachte Marcin Czepelak, Secretaris-Generaal van het Permanente Hof van Arbitrage, Geachte Staatssecretaris Heleen Bakker, Geachte Staatssecretaris Barbera Wolfensberger, Geachte Gasten, Beste Collega’s,
Toen in 1907 werd begonnen met de bouw van het Vredespaleis, werd landen gevraagd bij te dragen aan de inrichting. Het Ottomaanse Rijk, dat had deelgenomen aan de Haagse Vredesconferenties van 1899 en 1907, schonk een geschenk om zijn steun aan de vrede te tonen.
Het waren twee van mijn voorgangers, ambassadeurs Misak Efendi en Aristarchi Bey, die verantwoordelijk waren voor het overbrengen van het Hereke-tapijt, geschonken door Sultan Abdulhamid II. Het Hereke-tapijt is een van de meest waardevolle stukken van het indrukwekkende Turkse culturele erfgoed. Het is het grootste Turkse tapijt buiten Turkije.
Dit tapijt vertegenwoordigt niet alleen een rijk cultureel erfgoed, maar was ook een steun aan het Vredespaleis als uiting van de aspiratie naar universele vrede. Daarnaast was het een visionair symbool van de historische banden tussen het Koninkrijk der Nederlanden en het Ottomaanse Rijk. De officiële correspondentie tussen de Ottomaanse ambassadeurs en de Carnegie Stichting in dit proces werpt licht op een zeer uniek hoofdstuk in onze diplomatieke geschiedenis. Zelfs in de moeilijkste tijden voor het Ottomaanse Rijk was dit een grote inspanning om steun aan de vrede te tonen.
Onze bijna vijf eeuwen oude betrekkingen gaan terug tot de 16e eeuw, maar werden officieel gevestigd met de komst van de eerste Nederlandse ambassadeur naar Istanbul in 1612. De nakomelingen van een van de laatste Nederlandse ambassadeurs in het Ottomaanse Rijk zijn vandaag ook bij ons aanwezig.
Het Hereke-tapijt, dat getuige was van vele bijeenkomsten in de Japanse Kamer, is gerestaureerd in Turkije, de plek van herkomst, met gebruikmaking van zowel wetenschappelijke als traditionele ambachtelijke methoden. Hiervoor danken wij in het bijzonder ons Ministerie van Cultuur en Toerisme en onze minister, Excellentie Mehmet Nuri Ersoy. Onze minister heeft het proces altijd nauwgezet gevolgd en ervoor gezorgd dat het eerder dan gepland werd afgerond.
De restauratie werd voltooid in 2024, het jaar dat samenvalt met de 100e verjaardag van het Vriendschapsverdrag tussen Turkije en Nederland uit 1924. Het is ook een mooie samenloop dat het tapijt is teruggebracht in hetzelfde jaar waarin onze ambassade het graf heeft gerestaureerd van Aristarchi Bey, die op 19 augustus 1911 het tapijt afleverde en in 1914 in Den Haag overleed.
In dit proces hebben ook het Ministerie van Energie en uiteraard de gemeente Sultanhanı deelgenomen. De restauratiewerkzaamheden werden uitgevoerd door een zeer professioneel team onder leiding van mevrouw Hatice Temur Yıldız. Wij danken oprecht alle instellingen en iedereen die aan dit proces heeft bijgedragen.
Ik geloof dat dit tapijt een symbool zal blijven van de bijzondere relatie tussen deze twee Europese landen en in de toekomst nog vele diplomatieke onderhandelingen zal meemaken.
Dank u wel.
TOEKOMSTGERICHT
De Hereke-tapijt, gerestaureerd en teruggeplaatst in het Vredespaleis.
De terugkeer van het Hereke-tapijt is niet alleen een eerbetoon aan het verleden, maar ook een oproep voor de toekomst. Als een symbool van de vriendschap tussen Turkije en Nederland en internationale samenwerking, zal het tapijt de komende jaren blijven bijdragen aan de zoektocht naar vrede en rechtvaardigheid.
Deze betekenisvolle ceremonie is van groot historisch en cultureel belang. Als een symbool van Turkije’s bijdrage aan vrede en cultureel erfgoed heeft het Hereke-tapijt zijn plaats op het internationale toneel heroverd.
De beheerders van het Vredespaleis benadrukten het belang van de rijke relatie tussen Turkije en Nederland door talrijke documenten uit hun archieven tentoon te stellen op een tafel tijdens de ceremonie. Onze minister, ambassadeur en de beheerders van het Paleis poseerden voor een herdenkingsfoto met de documenten op tafel.
Historicus Mehmet Tütüncü, die was uitgenodigd in het Vredespaleis, schonk zijn boek “Reis naar Atatürks Turkije”, waarin de Turkije-Nederland relaties worden belicht, aan Piet Hein Donner, voorzitter van de Carnegie Stichting en voormalig Nederlands minister van Justitie.
DE GESCHIEDENIS VAN HET HEREKE-TAPIJT EN DE HUIDIGE TRIESTE TOESTAND
Het Hereke-tapijt is niet slechts een ambachtelijk product, maar ook een uniek deel van de Turkse cultuur- en kunstgeschiedenis. Dit bijzondere erfgoed heeft in de loop der jaren ingrijpende veranderingen ondergaan door veranderende omstandigheden en beslissingen.
Als de veranderingen die plaatsvonden in Hereke, waar het tapijt werd vervaardigd, bekend waren geweest, zou de feestelijke sfeer in het Vredespaleis waarschijnlijk hebben plaatsgemaakt voor een meer sombere stemming. Hier zijn enkele van die trieste ontwikkelingen:
De productie van Hereke-tapijten begon in 1843 met de oprichting van een fabriek door de Armeense Dadyan-familie. Twee jaar later werd de fabriek overgedragen aan de Ottomaanse sultan en kreeg het de naam “Fabrika-i Hümayun”. Tijdens de Republiek werd de fabriek geïntegreerd in Sümerbank, wat van Hereke een wereldwijd merk maakte.
Aan het eind van de 19e eeuw werden Hereke-tapijten onmisbaar voor Ottomaanse paleizen en de meest prestigieuze locaties in Europa. Ze werden wereldwijd erkend om hun elegantie, kwaliteit en uniciteit.
Deze tapijten, met 500 knopen per vierkante centimeter, zijn niet alleen esthetisch indrukwekkend, maar ook een voorbeeld van buitengewone ambachtelijke vaardigheid dankzij de intensieve arbeid en artistieke details die bij de productie betrokken zijn. Met motieven van tulpen, anjers en hyacinten dragen deze tapijten de elegantie van de Turkse cultuur de wereld in.
GEOGRAFISCHE AANDUIDING EN BESCHERMING
In 1996 werd het Hereke-tapijt, net als vele andere traditionele tapijten uit Anatolië, door Sümer Holding geregistreerd met een geografische aanduiding. Deze stap was een belangrijke mijlpaal in het behoud van het tapijt als cultureel erfgoed. Echter, de structurele veranderingen en verschillende privatiseringsmaatregelen in de daaropvolgende jaren hebben deze beschermingsinspanningen ernstig ondermijnd.
VERANDERENDE OMSTANDIGHEDEN EN DE HUIDIGE TRIESTE TOESTAND
Ontwikkelingen zoals de sluiting van de gemeente Hereke in 2008 en de ontbinding van Sümerbank hebben een diepe impact gehad op de Hereke-tapijtenindustrie. Het aantal traditionele werkplaatsen daalde snel en vandaag de dag zijn er minder dan 10 over.
Ondertussen heeft internationale concurrentie, met name uit China, deze situatie verergerd. In het district Zhenping werd een “Hereke-industriezone” opgericht, waar tapijten worden geproduceerd met labels waarop “Made in Hereke” staat. Hiermee heeft China 90% van de Turkse tapijtenmarkt overgenomen.
Door verkeerde beleidskeuzes waren Turkse tapijtmakers niet in staat deze concurrentie het hoofd te bieden. Sommigen openden zelfs fabrieken in China, waar ze “nep-Hereke-tapijten” produceerden. Deze tapijten werden vervolgens als echte Hereke-tapijten verkocht in Turkije, wat zowel de merknaam als het culturele erfgoed wereldwijd ernstige schade heeft berokkend.
DE HERONTDEKKING VAN HEREKE
Ondanks deze tegenslagen blijven er inspanningen bestaan om het Hereke-tapijt te behouden en nieuw leven in te blazen door middel van traditionele productietechnieken. Een voorbeeld hiervan is de restauratie van een 114 jaar oud Hereke-tapijt, dat na een uitgebreide restauratie terugkeerde naar het Vredespaleis in Den Haag. Dit proces laat zien dat Turks vakmanschap nog steeds een belangrijke plaats inneemt op het internationale toneel.
Het Hereke-tapijt is niet alleen een ambachtelijk product, maar ook een symbool van de Turkse geschiedenis en cultuur. Vandaag de dag dragen alle stappen die worden genomen om dit erfgoed te beschermen en door te geven aan toekomstige generaties niet alleen bij aan een nationale, maar ook aan een universele culturele waarde.