Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD’ın, akademisyen ve
sosyal uzmanlardan oluşan bir jüriye seçtirdiği 10 kahramanın destanı.
Hollanda’ya Türk göçü tarihine ışık tutacak olan kitabı okuyabilem için aşağıdaki fotoğraf linki tıklayarak okuyabileceğiniz gibi, daha altta word olarak da okuyabilirsiniz.
Arşivinizde dosya olarak saklayabileceğiniz bu eser sizlere hediyemizdir.
HET BOEK VAN 10 PERSONEN DIE VAN BETEKENIS ZIJN GEWEEST VOOR DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND
De epische verhalen van 10 helden, geselecteerd door een jury van academici en sociale experts, samengesteld door de Nederlandse Turkse Ondernemersvereniging HOTİAD.
Dit boek werpt een licht op de geschiedenis van de Turkse migratie naar Nederland. U kunt het lezen door op de onderstaande fotolink te klikken of als Word-document verder naar beneden.
Dit werk, dat u als bestand in uw archief kunt bewaren, is ons cadeau aan u.
Kitabı okumak için Akttaki foto linke tıklayınız
(Kitabı açamayanlar, aşağıda word olarak okuyabilirler)
Hollanda Türk Toplumunun Hollanda’ya göç ve yerleşim sürecinde, birinci nesilden bazı isimler öncü olma görevi yapmışlardır. Bu isimler, değişik alanlarda, bir toplum emektarlığı yaparak, büyük bir özveri ve adanmışlık ruhu ile çalışıp, toplumsal kazanımlar sağlamışlardır.
Aynı isimler, bu kazanımlarla sürecin daha hızlı ve sağlıklı gelişmesine katkı sunmuşlardır.
Geçtiğimiz yıl, Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yılını kutlamanın gururunu yaşadık. 19 Ağustos 1964’te atılan bu imzalar, sadece iki ülke arasındaki iş gücü alışverişini değil, aynı zamanda bir milletin cesaret ve kararlılığının, bir başka coğrafyada kök salışının hikâyesini de başlattı. Bu hikâye, her biri ayrı bir destan olan binlerce hayatın birleşiminden oluşan büyük bir destandır.
60 yıl önce, Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkan ilk kuşak Türk işçiler, bilinmeyene doğru cesur bir adım attılar. Arkalarında sevdiklerini, alışkanlıklarını ve memleketlerini bırakarak, Hollanda’nın fabrikalarında, tarlalarında ve atölyelerinde yeni bir hayat kurmaya çalıştılar. Bu topraklarda, dilini bilmedikleri, adetlerine yabancı oldukları bir ülkede, yalnızca daha iyi bir gelecek umuduyla mücadele ettiler.
Onların hikâyeleri, zorluklarla baş etmenin, engelleri aşmanın ve yeni bir dünyada var olmanın hikâyeleridir. O ilk işçilerin fedakarlıkları, sadece kendi ailelerinin değil, gelecek nesillerin de kaderini değiştirdi. Bugün Hollanda’da kök salmış, başarılı olmuş, topluma katkı sağlamış pek çok Türk iş insanı, sanatçı, akademisyen ve girişimci varsa, bu, o ilk kuşağın teri ve gözyaşı sayesindedir.
Bu broşürde, topluma en çok yararı olmuş 10 değerli ismi onurlandırmak istedik. Seçilen 9 kıymetli kişi ve bunlara ek tüm annelerimiz, bu toplumun temellerini atan, değerlerimizi ve kültürümüzü bu yeni topraklarda yaşatan kahramanlardır. Annelerimiz, evlerinin sıcaklığını koruyarak, çocuklarını iki kültür arasında köprü kurarak yetiştiren adsız kahramanlardır. Bu nedenle 10’nuncu sıraya annelerimizi seçtik.
Ayrıca, 60’ıncı yıl nedeniyle, ilk 10’a giremeyen adaylarımızdan 60’ının adını da sizlere sunuyoruz. Onların da emeklerine ve katkılarına minnetlerimizi sunuyoruz. Bu isimler, Türk toplumunun ne denli geniş ve güçlü bir temel üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Bu ödül töreni, yalnızca geçmişin bir kutlaması değil, aynı zamanda geleceğe dair bir ilham kaynağıdır. Bizler, ilk kuşağın bıraktığı mirası devralarak, onların emeklerini ve özverilerini asla unutmadan, daha aydınlık yarınlara doğru yürümeye devam edeceğiz.
Türk işçisinin Hollanda’daki 60 yıllık öyküsü, her birimizin yüreğinde ayrı bir yer tutan, derin izler bırakan bir hikâyedir. Bu hikâyeyi anlatmak, yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak bizim en büyük sorumluluğumuzdur.
Bu anlamlı törende, birinci nesil Türklerin ve onların izinden gidenlerin hikâyelerini onurlandırırken, hep birlikte daha güçlü ve daha bağlı bir topluluk olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hepinize katılımınız ve destekleriniz için teşekkür ediyor, bu özel günün anılarına ve değerlerine sahip çıkmanızı diliyoruz.
HOLLANDA TÜRK GÖÇ ABİDESİ’NE TEMEL TAŞI KOYANLAR…
Pek çok kişi ve kuruluş, yaşadıkları yörelerde topluma yararı olmuş, başarılı insanları seçmek ve öne sürmek için çeşitli düzenlemeler ve yayınlar yaparlar.
Kimisi ‘En başarılı politikacı’yı seçer, kimisi ‘En güzel kadını veya erkeği’ seçer, kimisi de, ‘En Yararlı İnsan’ı….
Yaşadığımız Hollanda’da da, bu ‘En iyi, en güzel veya en yararlılar’ defalarca seçilmiş ve ilan edilmiştir. Tabii ki, ‘En büyük işadamları’ da…
Bu gibi etkinlikleri iyi niyet ile yapmaya çalışan kuruluşlar da vardır elbette.
İşte biz, HOTİAD olarak, belki de bir ilke imza attık ve Hollanda Türk göç tarihine altın harflerle geçmesi gereken insanları uzun araştırmalardan sonra, 11 kişilik jüri heyetine seçtirdik.
Hollanda’daki Türk toplumuna ülke çapında yararlı olmuş kişileri ilk 10 sıraya yerleştirmeyi tercih ettik. İlk 9’dan sonra 10’nuncu sıraya, bu fedakâr insanlara annelik yapmış cefakâr anneleri yerleştirmeyi uygun bulduk.
Bu yarışmanın adını da ‘İz Bırakanlar’ olarak saptadık.
Ayrıca, Hollanda’ya göç’ün 60’ıncı yılı olması nedeniyle, Türk toplumuna yöresel olarak yararı olmuş yüzlerce kişinin içinden 60’ının isimlerini de sizlere sunmayı yeğledik.
1964 yılında başlayan Hollanda’ya göç, kimi zaman olumlu, kimi zaman da olumsuz olaylar ile gelişmiştir. Acısı ve tatlısı ile bu ülkeyi kendilerine vatan olarak seçmiş olan Türkler, adeta bir ‘Göç Abidesi’ oluşturmuşlardır.
Mübalağa etmiyoruz, zira Türkler böyle bir ‘Göç Abidesi’ni Rotterdam’da dikmişlerdir.
JÜRİ ÜYELERİ: Hikmet Gürcüoğlu Hotiad, Songül Akkaya Hotiad, Fadime Örgü Siyasetçi, Veyis Güngör Sosyal Uzman ve Yazar, Bedri Doğaner Akademisyen, Kutlay Yağmur Akademisyen, Adil Akaltun Basın Danışmanı, Günay Uslu Eski Bakan ve girişimci, Zeki Baran IOT, Salih Dadak Kültür Danışmanı, İsmet Özkara Hukukçu.
(ve Bedri Doğaner )
Aşağıda onurlandıracağımız 9 kişinin listesi bulunmaktadır. Bu insanlar, çevreleri ve toplulukları üzerinde kalıcı bir etki bırakmışlardır. “İz Bırakanlar” programı, çevreleri ve toplulukları üzerinde kalıcı bir etki bırakmış dokuz kişiyi onurlandırmaktadır. Ayrıca, tüm öncülerinin başarısının arkasındaki “sessiz güçler” olarak annelere özel bir takdir sunulmaktadır.
Annelerle ilgili bölüm, programın duygusal bir zirvesini oluşturmakta ve onların önemli rolü takdir edilmektedir. Bu program bölümü, annelerin katkılarına karşı minnettarlık ve saygı duygusu uyandırmaktadır. Tüm öncülerin başarısının arkasındaki “sessiz güçler” olarak annelere özel bir takdir sunulmaktadır.
İLHAN KARAÇAY
İlhan Karaçay, 1942 yılında Mersin’de doğdu. Hollanda’daki Türk toplumunun en önemli ve etkili seslerinden biri olarak tanınan Karaçay, elli yılı aşkın bir süredir devam eden gazetecilik kariyeri boyunca Türk göçmenlerin haklarını savunmuş ve onların hikayelerini Hollanda toplumuna duyurmuştur.
1966 yılında ilk kez Hollanda’ya gelen Karaçay, kısa bir süre sonra Türkiye’ye geri döndü. Ancak, 1967 yılında Hollanda’ya yeniden dönüş yaptı ve burada Tercüman gazetesinde muhabirlik kariyerine başladı. 1969 yılında Hürriyet gazetesine geçiş yaptı ve aynı zamanda TRT için muhabirlik yaparak Türk toplumunun sesi oldu. Onun çalışmaları, Hollanda’daki Türk göçmenlerin yaşadıkları zorlukları ve karşılaştıkları sorunları gündeme taşıyarak topluma önemli bir katkı sağladı.
1975 yılında, Hollanda televizyonunda yayınlanmaya başlayan Pasaport programı ile ününe ün kattı. Bu program, Hollanda’daki Türk göçmenlerin sorunlarını sergileyerek geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Karaçay, sadece bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda topluma hizmet eden bir ‘Ombudsman-Marko Paşa’ olarak da tanındı. Türk göçmenlerin karşılaştıkları bürokratik sorunları çözmek için onlara rehberlik ve yardım etti.
Karaçay’ın en dikkat çeken başarılarından biri, Hollanda’daki yasadışı Türk işçileri için gerçekleştirdiği genel af kampanyası oldu. Bu kampanya sayesinde birçok göçmen oturma izni aldı ve Hollanda toplumuna daha kolay entegre olabildi. Karaçay, bu başarı nedeniyle “Mr. General Pardon” olarak anılmaya başlandı.
Karaçay, Hollandalı siyasiler ve kraliyet ailesi ile doğrudan iletişim kurarak Türk toplumunun haklarını savundu. Kraliçe Juliana ve Beatrix’e yazdığı mektuplarla Türk göçmenlerin sorunlarına dikkat çekti ve bu sorunların çözümü için çalışmalar yaptı. Onun bu aktif rolü, Türk-Hollanda ilişkilerinde önemli bir köprü oluşturdu ve Hollanda medyası tarafından sürekli takip edildi.
İlhan Karaçay’ın gazetecilik kariyerindeki bir diğer önemli kilometre taşı, Hollanda’daki Türk toplumunun tarihini ve geleceğini ele alan bir kitap yayımlamasıdır. 2012 yılında, Hollanda’ya Türk göçünün 50. yılı anısına bir kitap yayımlamış ve bu kitapta Türk toplumunun geçmişini, bugününü ve geleceğini derinlemesine incelemiştir. Karaçay, aynı zamanda sosyal ve kültürel etkinliklere de öncülük ederek Türk ve Hollandalı topluluklar arasında köprüler kurmuştur.
KARAÇAY’IN DE TELEGRAAF İLE MÜCADELESİ
Çoğu zaman Türkler’e yapılan her haksızlığın karşısında artık Karaçay vardır. Öyle ki, Türkler’e ve Türkiye’ye karşı her zaman acımasız davranan, kasıtlı haberler yayınlayan bir milyon tirajlı en büyük gazete De Telegraaf’a âdeta savaş açar Karaçay. “Boşuna uğraşıyorsun, De Telegraaf’ı yola getiremezsin!” derlerse de aldırmaz, mahkemelere verilir; yılmaz, yıldıramazlar.
Çünkü Karaçay haklıdır ve adalet tecelli edecektir, eder de.
De Telegraaf’ın yöneticileri, Karaçay’ın kendilerini eleştiren yazılarına ilgisiz kalmaz.
Zamanın Genel Yayın Yönetmeni redaksiyonda bulunanlara sorar: ‘İçinizde Karaçay’ı tanıyan var mı’ diye sorar. Ünlü muhabir Jos van Noord, ‘Ben tanıyorum’ der. Genel Yayın Yönetmeni, ‘Davet et, konuşalım kendisiyle’ der. Sonunda bir öğle yemeğinde buluşma gerçekleşir.
İlhan Karaçay, gazetenin sürekli Türkiye ve Türk aleyhtarlığı yayınlarını dile getirir ve ‘Turizmcilerimiz size yılda 5 milyon euroluk ilan veriyor. Siz ise Türk turizmini baltalamaya çalışıyorsunuz’ der. Karaçay, kendisi ile bir röportaj teklifini geri çevirir ve ‘Büyükelçimiz ile röportaj yapın’ der.
Karaçay’ın bu mücadelesi sonucunda aynı gazete T.C. Lahey Büyükelçimiz ile yapılan röportajı tam sayfa olarak yayınlar. Hem de olumlu bir yaklaşımla.
İlhan Karaçay’dan, ‘gazeteciliğin Van Gogh’u
olarak söz ediliyordu artık…
2017 yılında Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik kriz sırasında arabuluculuk yaparak barış ve uzlaşı çağrısında bulunan Karaçay, sadece gazeteci kimliğiyle değil, aynı zamanda bir barış elçisi olarak da öne çıkmıştır. Onun bu yapıcı ve uzlaştırıcı yaklaşımı, Türk ve Hollanda toplumları arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlamıştır.
İlhan Karaçay, öncü çalışmalarıyla hem Türk toplumu hem de daha geniş Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Gazetecilik kariyeri boyunca doğru ve tarafsız habercilik anlayışıyla tanınmış, göçmen hakları savunucusu, köprü kurucu ve toplum lideri olarak her iki toplumda da büyük takdir toplamıştır. Onun azmi ve kararlılığı, birçok genç gazeteciye ilham kaynağı olmuştur.
BEKİR CEBECİ
Bekir Cebeci, 1947 yılında Türkiye’de doğmuştur ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde önemli bir figürdür. 1980 yılında Hollanda’ya gelişinden bu yana, Cebeci Türk göçmenlerin eğitimsel, kültürel ve toplumsal gelişimi için çalışmıştır. Türk dili ve kültürünün korunması ile Türk göçmenlerin Hollanda toplumuna entegrasyonu üzerindeki etkisi derin ve kalıcıdır.
Cebeci kariyerine öğretmen olarak başlamış ve kısa sürede Türk çocukları için ek eğitim desteğinin gerekliliğini fark etmiştir. Bu çocuklar, dil engelleri ve kültürel zorluklar nedeniyle Hollanda eğitim sisteminde tam anlamıyla başarılı olamamaktaydı. Eğitim ve kültüre olan tutkusu ile 1980 yılında Türk Danışma ve Eğitim Vakfı’nı (SİOT) kurmuştur. Bu organizasyon, Türk ebeveynler ve çocukların Hollanda eğitim sistemine uyum sağlamalarına yardımcı olurken, kültürel kimliklerini korumalarını da sağlamıştır. Ayrıca, yetişkinler için dil becerilerini ve toplumsal katılımlarını artırmayı amaçlayan eğitim programları sunmuştur.
1988 ile 1996 yılları arasında, Cebeci Hollanda’da Türkçe konuşan yetişkinlerin eğitimi koordinatörü olarak görev yapmıştır. Bu rolüyle, Türk yetişkinlerin dil ve iletişim becerilerini geliştirmeye katkıda bulunmuş ve toplumda daha kolay entegrasyonlarını sağlamıştır.
Cebeci, Türk toplumu içinde bir lider olarak da önemli bir rol oynamıştır. 1990 ile 1995 yılları arasında Türkler için Danışma Organı (IOT) sekreteri ve geçici başkanı olarak görev yapmıştır. Liderliği altında, IOT ulusal düzeyde daha fazla etki kazanmış ve Türk göçmenlerin siyasi ve toplumsal katılımı güçlenmiştir.
Eğitim ve toplum çalışmaları dışında, Cebeci üretken bir yazardır. Yayınları çocuk haklarından vatandaşlığa kadar çeşitli konuları kapsar ve Türk göçmenlerin Hollanda toplumundaki hak ve yükümlülüklerini anlamalarına yardımcı olmuştur. Kitapları ve makaleleri, Hollanda’nın hukuki ve siyasi yapılarını daha iyi anlamaya katkıda bulunmuştur.
Siyasi alanda da aktif olan Cebeci, 2003 ile 2007 yılları arasında Güney Hollanda eyaletinde PvdA için eyalet meclis üyesi olarak görev yapmıştır. 2011 yılında Demokratlar Birliği adlı siyasi partinin başkanı olmuştur. Topluma yaptığı katkılar, 2012 yılında kendisine verilen Oranje-Nassau Şövalyesi unvanı ile tanınmıştır.
Bekir Cebeci’nin hayat çalışmaları, Hollanda’daki Türk toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Eğitime, kültüre ve toplumsal entegrasyona olan bağlılığı, birçok kişi için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
CEMAL KAPIKIRAN
Cemal Kapıkıran, 1941 yılında Türkiye’nin Adana ilinde doğdu. Kasım 1964’te, Hollanda ile Türkiye arasındaki anlaşmanın imzalanmasından üç ay sonra, Hollanda’ya gelen ilk Türk işçilerden biri olarak Deventer’e ulaştı. 23 yaşında Ankersmit şirketinde çalışmaya başladı ve kısa sürede Türk göçmenler ile Hollanda toplumu arasında bağ kuran rolüyle dikkat çekti.
Kapıkıran, kısa sürede Hollandaca öğrendi ve bu sayede diğer göçmenlerin dil engellerini aşmalarına ve resmi kurumlarla ilgili sorunlarını çözmelerine yardımcı oldu. Bu alandaki çabaları, onu toplum içinde saygı duyulan bir figür haline getirdi. Aile birleşimi konusunda önemli bir rol oynayarak göçmenlerin aile üyelerini Hollanda’ya getirmelerine destek sağladı.
Kapıkıran’ın katkıları dil desteğiyle sınırlı değildi. Türk kadınları için dikiş ve dil kursları gibi eğitimler organize etti ve Deventer’deki Türk toplumu için spor aktivitelerine liderlik etti. Bu sayede kısa sürede toplumun “koruyucu meleği” olarak anılmaya başlandı. Öyle ki, çatışma ve diğer sorunlarda yardım talebiyle gecenin bir yarısı bile aranır hale geldi.
Kapıkıran ayrıca, profesyonel tercüme hizmetleri sunan bir seyahat acentesi kurarak öncülük etti. Bunun yanı sıra, Deventer’de bir Türk konsolosluğu kurulması için yapılan lobi çalışmalarında kritik bir rol oynadı. Konsolosluk için bir yer buldu ve şehre gelen Türk diplomatlara destek oldu.
Hollanda hükümeti, gösterdiği çaba ve bağlılığı Kraliyet nişanı ile ödüllendirdi. Kapıkıran, Türkler arasında “Türklerin belediye başkanı” olarak anılmaya başladı. Bu, onun Türk ve Hollanda toplulukları arasında köprü kuran rolüne verilen bir övgüydü.
Günümüzde Cemal Kapıkıran, hayatını Deventer’deki evi ile Türkiye’nin Mersin ilindeki tatil evi arasında bölerek sakin bir şekilde sürdürmektedir. Mirası, yardım ettiği sayısız insan ve öncülük ettiği projelerle yaşamaya devam etmektedir. Kapıkıran, Hollanda iş göçü tarihinin önemli bir figürü olarak, Türk toplumunun entegrasyonu ve refahı üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
EMİN ATEŞ
Emin Ateş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan bir isimdir. Hayatı boyunca Türk göçmenlerin ve onların çocuklarının Hollanda toplumundaki konumunu iyileştirmeye adanmıştır. Farklı sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaları, siyasi alandaki aktif rolü ve iş dünyasındaki kariyeriyle, Türk-Hollanda toplumunda kalıcı bir etki bırakmıştır.
Ateş, Hollanda’da Türk toplumunun çıkarlarını savunan bir organizasyon olan Türkler İçin Danışma Kurulu İOT (Inspraak Orgaan Turken) bünyesinde merkezi bir rol üstlenmiştir. İOT, Türk azınlığı ile Hollanda hükümeti arasında bir köprü görevi görerek istihdam, eğitim ve toplumsal uyum gibi önemli konulara odaklanmıştır.
Onun liderliğinde İOT, Hollanda’daki Türklerin karşılaştığı zorluklara yönelik stratejik çözümler geliştirmiştir.
Ateş’in entegrasyon vizyonu, Türk kimliğini korumayı savunurken, aynı zamanda Hollanda toplumuna aktif katılımı teşvik etmiştir.
Emin Ateş ayrıca, uzun yıllar boyunca Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKF) başkanlığı yapmıştır. Onun liderliğinde bu federasyon, Türk toplumunun dini ve kültürel çıkarlarını temsil eden etkili bir organizasyon haline gelmiştir. Ateş, dinler arası diyaloğu ve kültürel alışverişi teşvik etmiş, TİKF’yi Hollanda’da Türk-İslam kimliğini güçlendiren bir platforma dönüştürmüştür.
Toplumsal katkılarının yanı sıra Emin Ateş, iş dünyasında da başarılı bir kariyer yapmıştır. Uluslararası teknoloji şirketi Ricoh’da uzun yıllar çalışmış, Orta Doğu’daki ticari faaliyetlerden sorumlu olmuştur. Bu rolde stratejik projelere liderlik etmiş ve bölgedeki iş geliştirme faaliyetlerinde önemli katkılar sağlamıştır. İş dünyasındaki liderliği ve uzmanlığı, ona uluslararası düzeyde de etki alanı yaratmıştır.
Emin Ateş, Hollanda toplumuna yaptığı yıllarca süren katkılar ve hizmetler nedeniyle kraliyet nişanı ile onurlandırılmıştır. Bu ödül, onun Türk toplumu adına liderlik rolünü ve farklı topluluklar arasında diyalog ve anlayışı geliştirme çabalarını resmen tanımıştır.
Emin Ateş’in mirası, Hollanda’daki Türk toplumunun toplumsal konumunun iyileşmesinde yatmaktadır. Eşitlik, kapsayıcılık ve Türk kökenli Hollandalılar için eşit fırsatlar için mücadele etmiş ve bu çalışmaları, gelecekte herkesin eşit bir sese sahip olduğu bir toplum inşa etmeye çalışan nesiller için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.
İBRAHİM GÖRMEZ
25 Eylül 1939’da İzmir, Türkiye’de doğan İbrahim Görmez, 1964 yılında Hollanda’ya gelişinden itibaren Türk toplumu içinde öncü bir rol üstlenmiştir. Saygıdeğer bir lider olarak, Türk Müslümanlarının haklarını savunmak ve kültürel ile dini kimliklerini güçlendirmek için yorulmadan çalışmıştır. Görmez’in etkileyici kariyeri, toplumu güçlendirme ve kültürler arası diyaloğu geliştirme konusundaki derin bağlılığını yansıtmaktadır.
Hollanda’ya gelir gelmez, toplumsal organizasyona yönelik adımlar atan Görmez, Amsterdam’da Bozkurtlar Derneği’ni kurarak Türk göçmenler için önemli bir sosyal ve kültürel platform oluşturdu. Bu dernek, Türk toplumu için daha iyi organize olmanın temelini attı ve ilerleyen yıllardaki yapılanmalar için bir model oluşturdu.
1979 yılında Görmez, Hollanda’daki Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKDF)’nin kurulmasında kilit bir rol oynadı. Bu federasyon, binlerce üyesiyle etkili bir ağ haline gelirken, Hollanda’da yüzlerce caminin inşa edilmesine öncülük etti. Söz konusu camiler sadece dini merkezler değil, aynı zamanda topluluk inşası ve kültürel dayanışmanın önemli birer sembolü oldu.
1986 yılında Görmez, İslam Yayın Kurumu (Islamitische Omroep Stichting – IOS)’nu kurarak Hollanda’daki Müslüman toplumu için medya alanında bir temsil platformu oluşturdu. IOS, Türk toplumunun sesini duyurmasına katkıda bulunurken, aynı zamanda Hollanda toplumunda Müslümanların daha iyi anlaşılmasını sağladı ve kültürel görünürlüğü artırdı.
Görmez’in Türk toplumuna ve Hollanda toplumuna yaptığı katkılar geniş yankı uyandırdı.
2016 yılında, TÜRYAK (Türk Yaşlı Hakları Derneği) tarafından Örnek Kıdemli Vatandaş ödülüne layık görüldü. Bu ödül, topluma yaptığı üstün hizmetleri ve yarattığı kalıcı etkiyi takdir eden önemli bir onur oldu.
Görmez, Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu başkanı olarak, stratejik vizyonu ve organizasyonel becerileriyle fark yarattı. Onun liderliğinde birçok kültürel ve dini etkinlik düzenlenirken, kültürler arası uyum ve dini özgürlükler teşvik edildi. Görmez, farklı topluluklar arasında köprüler kurmada önemli bir rol oynadı ve çalışmaları Hollanda’daki Türk toplumu üzerinde kalıcı bir iz bıraktı.
İbrahim Görmez, topluma olan bağlılığı, vizyoner liderliği ve kültürler arası işbirliği ile dini özgürlükleri destekleme konusundaki katkılarıyla takdir edilmektedir.*
İNANÇ KUTLUER
İnanç Kutluer: Hollanda’daki Göçmen Organizasyonlarının Önde Gelen İsmi
İnanç Kutluer, Hollanda’daki göçmen organizasyonlarında etkili bir figür olarak tanınmakta ve göçmen hakları ile refahı konusundaki özverili çalışmalarıyla öne çıkmaktadır. Ankara’da doğan Kutluer, 1969 yılında Hollanda’ya yerleşmiş ve hem Türk toplumu hem de daha geniş Hollanda toplumu için önemli katkılarda bulunduğu etkileyici bir kariyer inşa etmiştir. Kendisi, Göçmenlere Yardım Organı, NOS ve Utrecht’teki Hollanda Göç Enstitüsü gibi kurumlarda üstlendiği rollerle tanınır.
Kutluer, toplumsal kariyerine Utrecht’teki Göçmenlere Yardım Organı’nda başlamıştır. Burada, göçmen topluluğunun entegrasyonunu ve desteklenmesini sağlamak için çalışmış; özellikle eğitim, istihdam ve sosyal katılım gibi temel konulara odaklanmıştır. Çalışmaları yalnızca pratik destek sağlamaya yönelik olmayıp, aynı zamanda göçmenlerin Hollanda toplumundaki sesini güçlendirmeyi de hedeflemiştir. Bu çabalar, onun göç politikaları üzerindeki erken ve kalıcı etkisini vurgulamaktadır.
Erkan Tapan’ın Türkiye’ye dönüşünden sonra, Kutluer NOS’taki Türkçe radyo programının sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu görevde, Türk toplumuna Hollanda ve Türkiye’deki sosyal, siyasi ve kültürel meseleler hakkında önemli bilgiler sunmuştur. Radyo programı, entegrasyon ve göçmen hakları tartışmaları için bir platform sağlarken, topluluğun kültürel bağlarını koruma konusunda da kilit bir rol oynamıştır.
Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde, Kutluer Utrecht’teki Hollanda Göç Enstitüsü’nün (NMI) direktörlüğünü yapmıştır. Bu kurumda, 45 yaş ve üzeri göçmenlerin Türkiye’ye dönüşlerini desteklemek için yenilikçi bir geri dönüş programı geliştirmiştir. Program, göçmenlere finansal ve lojistik destek sunarak, onların memleketlerinde yeni bir hayat kurmalarına olanak tanımıştır. Bu girişim, Kutluer’i Türk diasporası içinde saygın bir figür haline getirmiş ve göç politikası ile entegrasyon üzerindeki etkisini pekiştirmiştir.
NOS ve Göç Enstitüsü’ndeki rolleri dışında, İnanç Kutluer, Hollanda’daki göçmen politikalarına önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle sosyal ve ekonomik entegrasyon ile eşit fırsatlar konularında göçmenlerin adil bir şekilde muamele görmesi için mücadele etmiştir. Politika yapıcılar, araştırmacılar ve toplum liderleriyle iş birliği yaparak, göç ve göçmenlerin karşılaştığı zorluklar hakkında daha iyi bir anlayış geliştirilmesine katkıda bulunmuştur.
İnanç Kutluer, Hollanda’da kapsayıcılık, adalet ve göçmenlerin refahını artırma konularındaki çalışmalarıyla ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Onun çalışmaları, hem Türk toplumu hem de genel Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki yaratmıştır.
MUSTAFA AYRANCI
Mustafa Ayrancı, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve tanınan bir liderdir. Göçmen işçilerin hakları, sosyal adalet ve eşitlik ile özgürleşme konularındaki bitmek bilmeyen mücadelesiyle tanınır. Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB) başkanlığı ve geniş toplumsal katkılarıyla hem Türk diasporası hem de Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Mustafa Ayrancı, 1974 yılında Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) kurulmasında önemli bir rol oynadı. Başlangıçta Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) bağlı bir yapı olarak kurulan HTİB, Hollanda’daki Türk göçmen işçilerin haklarını korumak ve iyileştirmek amacıyla faaliyetlerine başladı. 2001 yılından itibaren liderliği devralan Ayrancı, HTİB’yi, adil ücretler, daha iyi çalışma koşulları ve sömürüye karşı mücadele eden bir organizasyona dönüştürdü. HTİB, onun liderliğinde yalnızca bir işçi derneği değil, entegrasyon ve eşit fırsatlar için bir platform haline geldi.
Ayrancı’nın en büyük başarılarından biri, göçmen işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi olmuştur. Onun liderliğinde HTİB, Türk işçilere haklarını öğretmek için birçok atölye ve eğitim programları düzenledi. Ayrıca işyerlerindeki anlaşmazlıklar için, hukuki destek sağladı ve göçmen işçilerin pozisyonlarını güçlendirmek, sömürü ve ayrımcılığı önlemek için politika yapıcılarla müzakereler gerçekleştirdi. Bu çabalar, göçmenlerin haklarının korunmasında ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir rol oynadı.
Mustafa Ayrancı, Türk toplumu içinde hoşgörü ve kabul kültürünün gelişmesine de önemli katkılar sağladı. 1980’lerde HTİB, Ayrancı’nın liderliğinde, Hollanda’da LGBTQ+ haklarını açıkça destekleyen ilk göçmen örgütü oldu. O dönemde hassas bir konu olan bu meselede, COC Nederland gibi kuruluşlarla iş birliği yaptı ve eşcinsellik üzerine farkındalık toplantıları düzenledi. Bu çabalar, toplumda daha fazla bilinç ve kabul oluşturulmasına katkıda bulundu. Ayrancı’nın bu alandaki çalışmaları, ona 2008 yılında COC Nederland tarafından verilen prestijli Bob Angelo Ödülü’nü kazandırdı.
Ayrancı’nın aktivizmi, göçmenlerin entegrasyonu ve Türk toplumu içinde hassas konuların konuşulabilir hale getirilmesi gibi diğer sosyal meselelere de uzanmıştır. 1985 yılında İnspraakorgaan Turken IOT (Türkler İçin Danışma Kurulu) ve Landelijk Overleg Minderheden LOM ( “Ulusal Azınlıklar Danışma Kurulu) gibi önemli platformların kuruluşunda yer aldı. Eşit haklar ve azınlıkların Hollanda’daki toplumsal pozisyonlarını güçlendirme yönünde çalışmalar yürüttü. Onun liderliğinde düzenlenen Prinsenhof Konferansı gibi girişimler, Türk toplumu içinde namus cinayetleri ve namus temelli şiddet gibi konuları gündeme taşıdı ve bu meselelerin ele alınmasına olanak sağladı.
Mustafa Ayrancı, Hollanda’da sosyal adalet, eşitlik ve insan haklarının korunması için verdiği mücadeleyle ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Adanmışlığı ve vizyonu, onu Türk toplumunun önde gelen temsilcilerinden biri ve kültürler arasında bir köprü inşa eden bir lider haline getirmiştir.
NECATİ GENÇ
Necati Genç, 13 Şubat 1932’de Gümüşhane, Türkiye’de doğmuş ve Hollanda’ya yerleşen ilk Türk göçmenlerden biri olarak kabul edilmiştir. Genç, Hollanda’daki Türk toplumunun oluşumunda ve Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Tercüman, sosyal hizmet uzmanı ve işçi alım uzmanı olarak, Türk işçilerinin Hollanda’ya göçünde ve iki ülke arasındaki bağların gelişiminde derin bir etki bırakmıştır.
Hayatında önemli bir dönüm noktası, 11 Şubat 1958 tarihinde, Fransız yolcu gemisi Charles Tellier‘de gerçekleşmiştir. Şiddetli hava koşulları nedeniyle gemi batmış, mürettebattaki beş kişiden yalnızca Necati Genç hayatta kalmıştır. Genç, kıyıya yüzerek kurtulmuş ve bu travmatik olay, insanlara yardım etme kararlılığını güçlendirmiştir.
Bu olayın ardından Türkiye’ye dönen Genç, 1960 yılında Hollanda’ya kalıcı olarak yerleşmeye karar vermiştir. Hollanda’daki Türk toplumunun öncülerinden biri olarak tercümanlık ve sosyal hizmet alanında çalışmaya başlamıştır. Kariyerindeki önemli bir adım, 1965 yılında bir beton fabrikasının yöneticileriyle birlikte işçi alımı için Türkiye’ye yaptığı seyahattir. Konya ve Trabzon gibi şehirlerde, Hollanda’ya getirilen 500 Türk işçisinin seçimine aktif olarak katılmıştır. Bu girişim, Hollanda’daki Türk toplumunun şekillenmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Necati Genç, resmi kariyerine 1960 yılında Lahey’deki Türkiye Büyükelçiliği’nde başlamıştır. Burada, Türk göçmenler ile Hollandalı kurumlar arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Çeviri çalışmaları ve kültürel engelleri aşma konusundaki yeteneğiyle birçok göçmene yardımcı olmuştur. Elçilikten sonra Rotterdam’daki bir hastanede çalışarak Türk göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmıştır.
1970 yılında, Genç, Hollanda’daki Türk göçmenler için ilk resmi tercümanlık bürosunu kurmuştur. Yeminli tercüman olarak, özellikle hukuk, sağlık ve sosyal konularda binlerce yeni göçmene yardımcı olmuştur. Dilde ve kültürde zorluk yaşayan bu işçilere yönelik hizmetleri, onun toplumdaki değerini ve önemini artırmıştır. Genç, kariyeri boyunca hizmetlerini büyük ölçüde gönüllü olarak sunmuş ve topluma olan katkılarıyla derin bir iz bırakmıştır.
Necati Genç, Türk göçmenlerin hakları ve refahı konusundaki kararlılığı nedeniyle hem Türk toplumu içinde hem de Hollanda’da büyük takdir toplamıştır. Türk ve Hollanda kültürleri arasında bir köprü olarak görülmüş ve iki ülke arasındaki dostluk bağlarının güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Tercümanlık çalışmalarının yanı sıra, toplumsal girişimlerde ve kültürel organizasyonlarda da aktif rol almış, Türk toplumunun Hollanda toplumuna entegrasyonu için çaba göstermiştir.
Necati Genç, Hollanda’da göçmen desteği alanında bir öncü ve azim simgesi olarak hatırlanmaktadır. 2014 yılında hayatını kaybeden Genç, mirasıyla gelecek nesillere ilham vermeye devam etmektedir.
RAHİME GÜLCÜ
Rahime Gülcü, Hollanda’daki Türk çocukları için eşit eğitim fırsatları sağlanması konusunda öncü bir eğitimci ve savunucuydu. 1970’li yıllarda genç bir öğretmen olarak Türkiye’den Hollanda’ya göç etti. Türkiye’de öğretmenlik yeterliliğine sahip olmasına rağmen, Hollanda’da yeniden eğitim almayı tercih etti. PABO’yu (Pedagojik Akademi) tamamladıktan sonra, eğitimine Leiden Üniversitesi’nde Türkoloji ve Tilburg Üniversitesi’nde Dilbilim alanında devam etti. Bu sayede dil eğitimi ve çok dillilik üzerine uzmanlaştı ve bilgi birikimini derinleştirdi.
Rahime Gülcü, hem ilkokul hem de ortaöğretim seviyelerinde 40 yılı aşkın bir kariyere sahipti. Türk çocuklarının karşılaştığı dil bariyerlerini aşmalarına yardımcı olmak için yorulmadan çalıştı. Türkçe dersleri sunarak çocukların anadillerini korumalarına yardımcı olmasının yanı sıra diğer derslerdeki başarılarını da artırdı. Onun çabaları sayesinde Türkçe, ortaöğretimde seçmeli ders olarak tanındı ve eğitim sisteminde yerini aldı.
Eğitim alanındaki katkıları sınıfla sınırlı kalmadı. CITO’da (Merkezi Sınav Kurumu) sınav uzmanı olarak, ortaöğretimde kullanılan Türkçe sınavlarının geliştirilmesinde aktif rol aldı. Levende Talen Derneği’nde Türkçe bölümünün başkanlığını ve ardından mali işler sorumluluğunu üstlenerek, Türkçe’nin Hollanda eğitim sisteminde resmi bir yer kazanmasını sağladı. Bu çalışmalar, Hollanda’da çok dilliliğin güçlendirilmesine ve kalıcı bir etki yaratılmasına büyük katkı sağladı.
Rahime Gülcü, eğitim alanındaki çalışmalarının yanı sıra, birçok toplumsal girişimde de aktif bir rol oynadı. Göçmen kadınların entegrasyonuna ve kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmak için ilk dikiş kurslarını organize etti. Ayrıca, Humanitas ve Rijnmond İslam Platformu ve Organizasyonları Vakfı’nda (SPIOR) yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. Bu çalışmaları, Türk kadınlarının toplumsal hayatta daha güçlü bir şekilde yer almasını ve Türk toplumunun Hollanda’da daha sağlam bir yer edinmesini sağladı.
Bunun yanı sıra, Türk kültürünü Hollanda’da tanıtmayı hedefleyen Avrasya Vakfı gibi kültürel projelerde de yer aldı. Dile ve kültüre olan tutkusu, yaptığı tüm çalışmaların itici gücüydü.
Rahime Gülcü’nün Hollanda’da eğitim ve Türk toplumu üzerindeki etkisi kalıcı olmuştur. Çabaları sayesinde Türk çocukları daha iyi eğitim fırsatlarına kavuşmuş, kültürel kimliklerini korurken Hollanda toplumuna entegre olmayı başarmışlardır. CITO ve Levende Talen Derneği’ndeki çalışmaları, Türkçe’nin Hollanda eğitim sisteminde yer edinmesini sağlamış ve çok dilliliğin önemini vurgulamıştır.
2016 yılında hayatını kaybeden Rahime Gülcü’nün mirası, öğretmenler, politika yapıcılar ve toplumsal liderler için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Eğitime, dil gelişimine ve toplumsal kapsayıcılığa olan bağlılığı, dokunduğu birçok insanın hayatında yaşamaya devam eden bir miras bırakmıştır.
ANNELER: TOPLUMUMUZUN SESSİZ KAHRAMANLARI
İki Kültür Arasında Bir Köprü Kurarken, Fedakârlık ve Sevginin İzleri…
Anne Karaçay Anne Cebeci Anne Ateş
Türk toplumunun Hollanda’daki 60 yıllık öyküsü, sadece bir göç hikayesi değil, aynı zamanda cesaretin, fedakârlığın ve kimliğini koruma mücadelesinin eşsiz bir destanıdır. Bu destanın gerçek kahramanları arasında, hiç şüphesiz, annelerimiz özel bir yere sahiptir. Seçilen 9 değerli ismin ardından onurlandırdığımız annelerimiz, yalnızca ailelerinin değil, aynı zamanda bir toplumun kaderini şekillendiren isimlerdir.
Anne Ayrancı Anne Kapıkıran Anne Görmez
Annelerimiz, bir yandan evlerinin sıcaklığını korurken, diğer yandan dışarıda çetin şartlar altında var olabilmek için büyük bir mücadele verdiler. Kimi zaman yalnızlık, kimi zaman dil ve kültür engelleriyle savaştılar, ancak her anlarında ailelerine olan sevgilerini, sorumluluklarını ve inançlarını hiç kaybetmediler.
İşte bu kahraman anneler, büyük bir sabır ve kararlılıkla çocuklarını büyütürken, onlar için sadece bir anne değil, aynı zamanda bir kültür elçisi oldular. Çocuklarının iki dilde, iki kültürde büyüyebilmesi için bir köprü oldular. Bugün Hollanda’da başarılı olan, kendini her alanda kanıtlayan bir Türk toplumu var ise, bunun arkasında bu annelerin emeği ve özverisi bulunmaktadır.
Bizler, HOTİAD olarak bu yıl göçün 60’ıncı yılında, sadece başarılarıyla iz bırakan liderleri değil, aynı zamanda toplumumuzun arka planda ama her zaman güçlü ve etkili olan annelerini de onurlandırıyoruz. Toplumumuzun temellerini atan bu annelerin, her türlü fedakârlığa rağmen her zaman sevgiyle ve güçle yol gösterici olduklarını unutmamalıyız.
Annelerimiz, bilinmeyenin ortasında ayakta duran, köklü bir çınar gibi ailelerini her şartta gölgesinde toplayan kahramanlardır. Onlar, evlerin dört duvarı arasında kalan sessiz emeğin değil, aslında toplumun temelini oluşturan dayanışmanın sembolüdür. Bir yandan vatan hasretiyle yoğrulan yüreklerini teselli ederken, diğer yandan çocuklarının geleceği için yorulmak bilmeden çalıştılar, öğrettiler, örnek oldular.
Onların emekleri, bir memleketin kültürel mirasını yaşatmanın ötesinde, iki farklı dünyayı birleştiren köprüler inşa etti. Annelerimiz, yalnızca çocuklarının eğitimiyle ilgilenmekle kalmadılar, aynı zamanda komşuluk ilişkileriyle, günlük hayatta verdikleri mücadeleyle ve topluma uyum sağlama çabalarıyla, Hollanda’da Türk toplumunun izlerini şekillendirdiler. Onların elleriyle yoğrulan ekmekler, aile sofrasını sıcak tutarken, kalplerinden taşan sevgi, nesillerin kalplerine işledi.
Zorluklarla dolu bu yolculukta annelerimiz, yalnızca fiziksel bir varlık olmanın ötesine geçti.
Onlar, kültürel kimliğimizin koruyucusu ve bir sonraki neslin değerlerini şekillendiren öğretmenleri oldular. Çocuklarını iki kültür arasında büyütürken, hem Türk geleneklerini yaşatan hem de Hollanda toplumuna değer katan bir dengeyi sağladılar. Onların bu çabaları sayesinde, bugün Hollanda’da topluma katkı sağlayan sayısız Türk iş insanı, akademisyen, sanatçı ve girişimci bulunmaktadır.
Annelerimizin hikayesi, sadece bir aileyi ayakta tutma hikayesi değil; bir milletin değerlerini ve özünü yeni topraklarda filizlendirme hikayesidir. Onların özverisi ve sevgisi, Türk toplumunun Hollanda’daki köklerini güçlendiren görünmez bağlar olmuştur. Eğer bugün bu başarıları kutluyor ve geleceğe umutla bakıyorsak, bunu büyük ölçüde annelerimizin sessiz, ancak etkisi nesiller boyunca hissedilecek çabalarına borçluyuz.
Bu nedenle annelerimizi yalnızca 10. sıraya yerleştirmek değil, her başarı hikayesinin tam kalbine koymak, onlara duyduğumuz minnettarlığın bir ifadesidir. Annelerimiz, kimlikleriyle, değerleriyle ve sevgileriyle bu büyük destanın kalıcı kahramanlarıdır. Onların emeğiyle büyüyen bu toplum, yarınlara daha aydınlık bir miras bırakacaktır.
Hollanda’daki Türk işçisinin 60 yıllık öyküsü, annelerimizin sevgi dolu ellerinde yeniden şekillenirken, onların adı, bu hikayenin ayrılmaz bir parçası olarak sonsuza dek yazılı kalacaktır. Bu, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda geleceğe uzanan bir köprü inşa etme görevimizin de hatırlatıcısıdır.
Anneler, bizim her şeyimiz, gücümüz ve yol göstericimizdir. Onlara olan minnettarlığımızı, sevgimizi ve saygımızı bir kez daha ifade etmek için bu programda onları anmak bizler için bir onurdur.
Sevgili anneler, toplumuza kattığınız her şey için teşekkür ediyor, size duyduğumuz sonsuz saygıyı bir kez daha dile getiriyoruz. Bizlere gösterdiğiniz sevgi, fedakarlık ve gücünüz, hiçbir zaman unutulmayacak ve her zaman en derin saygı ile anılacaktır.
…VE 60 YILDAKİ NİCE KAHRAMANLAR…
NDSM tersanesi salonlarındaki töreninde çekilmiştir.
Erkan Tapan: Amsterdam Atatürk Yurdu’nda müdür idi. NOS’te Türkler için radyo programı yaptı. Daha sonra Türkiye’ye döndü ve Unilever’de müdürlük yaptı. Daha sonra Sümerbank’ın başıa geçerek, bu bankaya tarihinde elde edemediği büyük bir kâr sağladı.
Raman Domaniç: Utrecht’te yayınlanan Boğaziçi adlı dergide yöneticilik yaptı. Yabancılara Yardım Kurumu’nda çalıştı. Daha sonra dökümanter programlar yapan bir firmanı sahibi oldu.
Kamil Sulu: Kamil Sulu, 1938 yılında doğdu ve Türkiye’de büyüyerek eğitimini ve altyapısını burada geliştirdi. Daha sonra Hollanda’ya geldi. 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelen birçok göçmenden biri olarak, kısa sürede Türk topluluğunda önemli bir rol oynadı ve vatandaşlarının yaşam koşullarını iyileştirmek için çalıştı. Sulu, özellikle Türkiye ve Fas gibi ülkelerden gelen misafir işçilere destek olmayı amaçlayan Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN) adlı bir vakıfta çalıştı. Bu vakıf, çalışma koşulları, sosyal entegrasyon ve konut sorunları gibi konularda yardım sağlamaktaydı.
Sabri Kenan Bağcı: Türk Spor ve Kültür Federasyonu ile çeşitli diğer kuruluşların kurucusu. 1 Mart 1946’da Türkiye’nin Boğazlıyan ilçesine bağlı Yazıçekme köyünde doğmuş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve saygıdeğer bir lider olmuştur. Hayatı ve çalışmaları, sporun ve kültürün geliştirilmesine ve yaşlı göçmenlerin ihtiyaçlarına odaklanmıştır. Kendini adamış çalışmaları, Hollanda’daki Türk diasporası üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Seçil Arda: Seçil Arda, 1 Ocak 1951’de Türkiye’de doğmuş, eşitlik ve özgürleşmeye olan derin bağlılığıyla tanınan önde gelen bir mühendis, feminist ve politikacıdır. Kişisel ve mesleki mücadelelerinden siyasi katılıma uzanan yolu, onu sosyal adalet ve kadınlar için eşit fırsatlar arayışında bir öncü olarak konumlandırmıştır.
Semih Arıkan: Ankara doğumlu olan Semih Arıkan, hem Türk hem de Hollanda müzik dünyasında iz bırakmış çok yönlü bir müzisyen ve müzik öğretmenidir. Adapazarı’nda ortaöğrenimini tamamladıktan sonra 1974’te Marmara Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği eğitimi almak için İstanbul’a taşındı. Burada ünlü Türk müzisyen Ruhi Su’dan ders aldı. Öğrenciliği sırasında Kadıköy Belediyesi Halk Korosu’nu yönetti, bu da müziğe olan erken dönem bağlılığını gösterir.
Türker Atabek: Türker Atabek, 1964 yılında Hollanda’ya gelmiş ve hem Türk hem de Hollanda vatandaşlarının entegrasyonu ve desteklenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Atabek, Hollanda’daki Türk toplumu içinde bir öncü olarak tanınır ve hayatı, kültürler arası bağlar ve sosyal adalet için derin bir bağlılığı yansıtır.
Hasan Güney: Türkiye doğumlu Hasan Güney, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan ve etkili bir figür olmuştur. Hayatı, Türk Müslümanları için dini ve kültürel altyapıyı geliştirme ve Hollanda’daki yeni gelenleri destekleme konusunda derin bir adanmışlığı yansıtır. Güney’in mirası, kurduğu ve desteklediği birçok proje ve girişimde yaşamaya devam etmektedir.
Nihat Karaman: 1946 yılında Erzurum’da doğan Nihat Karaman, Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) başkanlığıyla tanınmış ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili bir figür olmuştur. Türk göçmenlerin haklarına olan bağlılığı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik katkıları, onu göçmen örgütleri tarihinin önemli bir figürü yapmıştır.
Muharrem ve Ahmet Oguray: Türkiye doğumlu Muharrem ve Ahmet Oguray kardeşler, Hollanda’daki Türk göçmenlerin entegrasyonunda önemli bir rol oynamışlardır. Her iki kardeş de 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelmiş, Muharrem 1963’te, Ahmet ise 1965’te ülkeye yerleşmiştir. Onların bu yolculuğu, hem kendi yaşamlarını hem de topluluklarının yaşamını derinden etkileyen bir süreç olmuştur.
Özden Yalım: 23 Nisan 1946’da Kayseri’de doğan Özden Yalım, Hollanda’da kadın hakları, azınlık politikaları ve sosyal adalet alanlarında etkili bir figürdür. Sosyal hizmet alanında etkileyici bir kariyere sahip olan Yalım, kadınların özgürleşmesi ve azınlıkların Hollanda toplumuna entegrasyonunda önemli bir etki yaratmıştır.
Kamber Uludağ: Hep ‘Tercüman baba’ olarak anıldı. Pek çok fabrikada Türkler için tercümanlık yaptı.
Hollanda’da, ilk ‘Türk Kadınları Komisyonu’ başkanı:Afet Yeğenoğlu. Zaandam 1972
İlk Türk ressam Nuray Ataş, 1966
İlk Türk matbaacı A. Fikret Topaç, Arnhem 1983
Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı Nedim Doruk; (Türk Federasyon Genel Sekreteri Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı Necati Koçak; (LAPON Dernek Başkanı Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası Nafiz Sungur: (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı İsmet Biçer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi İbrahim Baygör: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii Osman Çakır: Amsterdam Fatih Camii Başkanı Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi Cemal Emir Mustafa:(rahmetli) Amsterdam Fatih Camii Başkanı Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı. Mustafa Dokudur: (rahmetli) Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı Ahmet Aktaş: Amsterdam Selimiye Camii Başkanı Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı. Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman. (Rahmetli) Gökhan Germeyan, Hasan Gülşen, Hasan Gümüş; Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Metin Eroğlu, Veli Çınar (Rahmetli), Mehmet Telli, Memduh Kahraman, Arif Kahyaoğlu, Atiye Hamudoğlu, Arife Kayış, Nuran Turan, Hasip Turan.
************
HET BOEK VAN 10 PERSONEN DIE VAN BETEKENIS ZIJN GEWEEST VOOR DE TURKSE GEMEENSCHAP IN NEDERLAND
De epische verhalen van 10 helden, geselecteerd door een jury van academici en sociale experts, samengesteld door de Nederlandse Turkse Ondernemersvereniging HOTİAD.
Dit boek werpt een licht op de geschiedenis van de Turkse migratie naar Nederland.
Dit werk, dat u als bestand in uw archief kunt bewaren, is ons cadeau aan u.
U kunt het lezen door op de onderstaande fotolink te klikken of als Word-document verder naar beneden.
Tijdens het migratie en vestigingsproces van de Nederlandse Turkse gemeenschap naar Nederland, hebben enkele namen uit de eerste generatie een pioniersrol vervuld. Deze mensen hebben op diverse gebieden met grote toewijding en opofferingsgezindheid gewerkt en waardevolle bijdragen geleverd aan de samenleving.
Dankzij hun inspanningen hebben zij bijgedragen aan een snellere en gezondere ontwikkeling van dit proces.
Vorig jaar vierden we met trots de 60e verjaardag van de ondertekening van het Arbeidsverdrag tussen Turkije en Nederland. De handtekeningen die op 19 augustus 1964 werden gezet, markeerden niet alleen de uitwisseling van arbeidskrachten tussen twee landen, maar ook het begin van een verhaal van moed en vastberadenheid van een volk dat wortel schoot in een nieuw land. Dit verhaal is een groot epos, samengesteld uit duizenden levens, elk met hun eigen unieke geschiedenis.
Zestig jaar geleden zetten de eerste generatie Turkse arbeiders, afkomstig uit alle hoeken van Turkije, een moedige stap in het onbekende. Ze lieten hun geliefden, gewoontes en hun thuisland achter en probeerden een nieuw leven op te bouwen in de fabrieken, velden en werkplaatsen van Nederland. In dit land, waarvan ze de taal niet spraken en waarvan de gebruiken hen vreemd waren, vochten ze enkel met de hoop op een betere toekomst.
Hun verhalen gaan over het overwinnen van moeilijkheden, het overbruggen van obstakels en het bestaan in een nieuwe wereld. De offers van deze eerste arbeiders veranderden niet alleen het lot van hun eigen families, maar ook dat van toekomstige generaties. Vandaag de dag, als er veel succesvolle Turkse ondernemers, artiesten, academici en ondernemers in Nederland zijn geworteld en bijdragen aan de samenleving, dan is dat dankzij het zweet en de tranen van die eerste generatie.
In deze brochure wilden we tien waardevolle mensen eren die de meeste bijdrage hebben geleverd aan de samenleving. De geselecteerde negen waardevolle personen en al onze moeders zijn de helden die de fundamenten van deze gemeenschap hebben gelegd en onze waarden en cultuur in dit nieuwe land hebben behouden.
Onze moeders zijn de naamloze helden die, door de warmte van hun huis te behouden, hun kinderen hebben grootgebracht als bruggen tussen twee culturen.
Daarom hebben we voor de tiende plaats onze moeders gekozen.
Bovendien presenteren we ter gelegenheid van het 60-jarig jubileum de namen van 60 van onze genomineerden die niet in de top 10 zijn gekomen. Deze namen tonen nogmaals hoe breed en sterk de basis van de Turkse gemeenschap is. Onze dank en waardering uitspreken voor hun inspanningen en bijdragen.
Deze prijsuitreiking is niet alleen een viering van het verleden, maar ook een bron van inspiratie voor de toekomst. Wij, door het erfgoed van de eerste generatie over te nemen, blijven in hun voetsporen treden, zonder hun inspanningen en opofferingen ooit te vergeten, en blijven streven naar een helderdere toekomst.
Het 60-jarige verhaal van de Turkse arbeiders in Nederland neemt een bijzondere plaats in in het hart van ieder van ons en laat diepe sporen na. Het is onze grootste verantwoordelijkheid om dit verhaal te vertellen, in leven te houden en door te geven aan toekomstige generaties.
Bij deze betekenisvolle ceremonie, terwijl we de verhalen van de eerste generatie Turken en hun volgelingen eren, ervaren we samen de vreugde van het zijn van een sterkere en meer verbonden gemeenschap. We danken u allemaal voor uw deelname en steun en wensen dat u de herinneringen en waarden van deze speciale dag koestert.
HET HERDENKINGSMONUMENT VAN DE TURKSE MIGRATIE IN NEDERLAND DE PIONIERS…
Veel mensen en organisaties doen moeite om succesvolle personen, die een positieve impact hebben gehad op hun gemeenschap, in de schijnwerpers te zetten.
Sommigen kiezen ‘De meest succesvolle politicus’, anderen ‘De mooiste vrouw of man’, en weer anderen ‘De meest waardevolle persoon’.
Ook in Nederland hebben we vaak gehoord over de ‘beste’, ‘mooiste’ of ‘meest waardevolle’ personen die gekozen en geprezen zijn. Uiteraard zijn er ook verkiezingen geweest voor de ‘grootste zakenmensen’.
Er zijn organisaties die deze activiteiten met goede bedoelingen organiseren.
Wij, als HOTİAD, hebben echter een primeur. Na uitgebreid onderzoek hebben wij mensen laten kiezen die met gouden letters in de geschiedenis van de Turkse migratie in Nederland geschreven moeten worden. Een jury van elf leden heeft deze selectie gemaakt.
We hebben ervoor gekozen om de mensen die een landelijke bijdrage hebben geleverd aan de Turkse gemeenschap in Nederland in de top 10 te plaatsen. Na de eerste 9 personen hebben we op de tiende plaats de opofferende moeders geplaatst die als steun en toeverlaat hebben gediend voor deze pioniers.
We hebben deze verkiezing de naam ‘Zij die een onuitwisbare indruk hebben achtergelaten’ gegeven.
Bovendien hebben we, vanwege het 60-jarig jubileum van de Turkse migratie naar Nederland, uit honderden personen die lokaal van betekenis zijn geweest, 60 namen geselecteerd en aan u gepresenteerd.
De migratie naar Nederland, die in 1964 begon, heeft zich door de jaren heen zowel positief als negatief ontwikkeld.
Met al hun vreugde en verdriet hebben de Turken, die Nederland als hun thuisland hebben gekozen, een ‘Migratiemonument’ opgericht.
We overdrijven niet, want de Turken hebben daadwerkelijk zo’n ‘Migratiemonument’ opgericht in Rotterdam.
JURILEDEN
Hikmet Gürcüoğlu Hotiad, Songül Akkaya Hotiad, Fadime Örgü Siyasetçi, Veyis Güngör Sosyal Uzman ve Yazar, Bedri Doğaner Akademisyen, Kutlay Yağmur Akademisyen, Adil Akaltun Basın Danışmanı, Günay Uslu Eski Bakan ve girişimci, Zeki Baran IOT, Salih Dadak Kültür Danışmanı, İsmet Özkara Hukukçu.
Hieronder is de lijst van de 9 personen die we gaan eren. Deze mensen hebben een blijvende impact gehad op hun omgeving en gemeenschap.
Het programma “İz Bırakanlar”(Blijvende indruk achterlatenden) eert negen mensen die een blijvende impact hebben gehad op hun omgeving en gemeenschap. Daarnaast is er een speciale erkenning voor de moeders, als de “stille krachten” achter het succes van alle pioniers.
Het onderdeel over de moeders vormt een emotioneel hoogtepunt van het programma, waarbij hun belangrijke rol wordt erkend. Dit deel van het programma brengt een gevoel van dankbaarheid en eerbied voor de bijdrage van de moeders. Een speciale erkenning voor moeders, als de “stille krachten” achter het succes van alle pioniers.
İLHAN KARAÇAY
İlhan Karaçay, geboren in 1942 in Mersin, Turkije, is een van de meest prominente en invloedrijke stemmen van de Turkse gemeenschap in Nederland. Karaçay heeft gedurende meer dan vijftig jaar een opmerkelijke journalistieke carrière opgebouwd en zich ingezet om de problemen en successen van Turkse migranten onder de aandacht van de Nederlandse samenleving te brengen.
Karaçay arriveerde voor het eerst in 1966 in Nederland, maar keerde al snel terug naar Turkije. In 1967 vestigde hij zich definitief in Nederland en begon hij zijn journalistieke carrière bij de Turkse krant Tercüman. In 1969 maakte hij de overstap naar Hürriyet en werkte hij tevens als correspondent voor TRT, waar hij de stem van de Turkse gemeenschap werd. Zijn werk richtte zich op de uitdagingen en moeilijkheden waarmee Turkse migranten in Nederland werden geconfronteerd, en leverde een waardevolle bijdrage aan de samenleving.
In 1975 begon Karaçay met het programma Pasaport op de Nederlandse televisie, dat veel bekendheid verwierf door de verhalen van Turkse migranten te delen. Karaçay werd niet alleen bekend als journalist, maar ook als een ombudsman voor de gemeenschap. Hij hielp Turkse migranten bij het oplossen van bureaucratische problemen en stond hen bij in moeilijke tijden.
Een van Karaçay’s meest opmerkelijke prestaties was zijn succesvolle campagne voor een generaal pardon voor illegale Turkse arbeiders in Nederland. Dankzij deze campagne kregen vele migranten een verblijfsvergunning, wat hun integratie in de Nederlandse samenleving vergemakkelijkte. Karaçay werd hierdoor bekend als “Mr. General Pardon”.
Karaçay stond bekend om zijn directe communicatie met prominente Nederlandse politici en zelfs de koninklijke familie. Hij schreef brieven aan koninginnen Juliana en Beatrix om aandacht te vragen voor de rechten van Turkse migranten en speelde een belangrijke rol in het bevorderen van Turks-Nederlandse relaties. Zijn actieve rol werd door de media voortdurend gevolgd.
Een ander belangrijk mijlpaal in Karaçay’s journalistieke carrière is zijn publicatie van boeken over de geschiedenis en de toekomst van de Turkse gemeenschap in Nederland. In 2012 publiceerde hij een boek ter gelegenheid van 50 jaar Turkse migratie naar Nederland, waarin hij de geschiedenis, het heden en de toekomst van de Turkse gemeenschap diepgaand onderzocht. Karaçay heeft ook culturele en sociale evenementen georganiseerd om bruggen te slaan tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.
KARAÇAY’S STRIJD MET DE TELEGRAAF
Meestal wordt elk onrecht dat de Turken wordt aangedaan nu bestreden door Karaçay.
Zozeer zelfs dat Karaçay virtueel de oorlog verklaart aan De Telegraaf, de grootste krant met een miljoenenomloop, die altijd meedogenloos is tegenover Turken en Turkije en opzettelijk nieuws publiceert. Ook al zeggen ze: “Jullie proberen het tevergeefs, jullie krijgen De Telegraaf niet bij zinnen!”, Karaçay trekt zich er niets van aan, hij stapt naar de rechter, hij geeft niet op, ze kunnen hem niet ontmoedigen.
Want Karaçay heeft gelijk en het recht zal zegevieren, en dat gebeurt ook.
De managers van De Telegraaf lieten zich niet onverschillig door Karaçay’s artikelen waarin hij hen bekritiseerde.
De toenmalige hoofdredacteur vroeg aan de redactieleden: ‘Kent iemand van jullie Karaçay?’
De beroemde verslaggever Jos van Noord zegt: ‘Ik ken hem’.
De hoofdredacteur zegt: ‘Nodig hem uit, laten we met hem praten’. Uiteindelijk vond de ontmoeting plaats tijdens een lunch.
İlhan Karaçay noemde de voortdurende anti-Turkije en anti-Turkse publicaties van de krant en zei: ‘Onze toeristische industrie geeft jullie 5 miljoen euro aan advertenties per jaar. Jullie proberen het Turkse toerisme te ondermijnen’.
Karaçay weigerde het aanbod van een interview met hem en zei: ‘Interview onze ambassadeur’.
Als gevolg van Karaçay’s strijd publiceerde dezelfde krant het interview met de Turkse ambassadeur in Den Haag op een volledige pagina. En met een positieve insteek.
In 2017 speelde Karaçay een bemiddelende rol tijdens de diplomatieke crisis tussen Turkije en Nederland, waarbij hij opriep tot vrede en verzoening. Zijn constructieve en bemiddelende aanpak heeft bijgedragen aan de versterking van de relaties tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.
Met zijn baanbrekende werk heeft İlhan Karaçay een blijvende impact gehad op zowel de Turkse gemeenschap als de bredere Nederlandse samenleving. Zijn carrière als journalist werd gekenmerkt door een toewijding aan nauwkeurige en onpartijdige berichtgeving, en zijn rol als voorvechter van migrantenrechten, bruggenbouwer en gemeenschapsleider werd in beide gemeenschappen hoog gewaardeerd. Zijn doorzettingsvermogen en vastberadenheid hebben vele jonge journalisten geïnspireerd.
BEKİR CEBECİ
Bekir Cebeci, geboren in 1947 in Turkije, is een prominente figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Sinds zijn komst naar Nederland in 1980 heeft Cebeci zich ingezet voor de educatieve, culturele en maatschappelijke ontwikkeling van Turkse migranten. Zijn impact op het behoud van de Turkse taal en cultuur, evenals op de integratie van Turkse migranten in de Nederlandse samenleving, is diepgaand en blijvend.
Cebeci begon zijn carrière als leraar en ontdekte al snel de noodzaak van extra educatieve ondersteuning voor Turkse kinderen. Deze kinderen hadden vaak moeite om volledig te gedijen binnen het Nederlandse onderwijssysteem door taalbarrières en culturele uitdagingen. Geïnspireerd door zijn passie voor onderwijs en cultuur, richtte hij in 1980 de Turkse Advies- en Onderwijsstichting (SİOT) op. Deze organisatie hielp Turkse ouders en kinderen zich aan te passen aan het Nederlandse onderwijssysteem, terwijl ze hun culturele identiteit konden behouden. Ook bood hij educatieve programma’s aan voor volwassenen, met het doel hun taalvaardigheid en maatschappelijke betrokkenheid te verbeteren.
Tussen 1988 en 1996 was Cebeci coördinator van de Turkstalige volwasseneneducatie in Nederland. In deze rol droeg hij bij aan de verbetering van taal- en communicatievaardigheden van Turkse volwassenen, wat hun integratie in de samenleving vergemakkelijkte.
Cebeci speelde ook een belangrijke rol als leider binnen de Turkse gemeenschap. Tussen 1990 en 1995 was hij secretaris en tijdelijk voorzitter van het Inspraakorgaan Turken (IOT). Onder zijn leiding kreeg het IOT meer invloed op nationaal niveau, wat leidde tot een sterkere politieke en maatschappelijke betrokkenheid van Turkse migranten.
Naast zijn werk in het onderwijs en de gemeenschap, is Cebeci een productief auteur. Zijn publicaties variëren van kinderrechten tot staatsburgerschap en hebben Turkse migranten geholpen om hun rechten en plichten binnen de Nederlandse samenleving te begrijpen. Zijn boeken en artikelen hebben bijgedragen aan een beter begrip van de juridische en politieke structuren in Nederland.
Politiek was Cebeci ook actief; van 2003 tot 2007 was hij Statenlid voor de PvdA in de provincie Zuid-Holland. In 2011 werd hij voorzitter van de politieke partij Unie van Democraten. Zijn bijdrage aan de maatschappij werd in 2012 erkend met de titel Ridder in de Orde van Oranje-Nassau.
Bekir Cebeci’s levenswerk heeft een blijvende impact op de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn inzet voor educatie, cultuur en maatschappelijke integratie blijft een bron van inspiratie voor velen.
CEMAL KAPIKIRAN
Cemal Kapıkıran werd in 1941 geboren in Adana, Turkije. In november 1964, drie maanden na de ondertekening van het verdrag tussen Nederland en Turkije, arriveerde hij in Deventer als een van de eerste Turkse arbeidsmigranten. Op 23-jarige leeftijd begon hij zijn carrière bij het bedrijf Ankersmit, waar hij al snel opviel door zijn verbindende rol tussen de Turkse migranten en de Nederlandse samenleving.
Kapıkıran leerde snel de Nederlandse taal, wat hem in staat stelde om zijn medemigranten te helpen bij taalbarrières en problemen met officiële instanties. Zijn inzet op dit gebied maakte hem tot een gerespecteerde figuur binnen de gemeenschap. Hij speelde een belangrijke rol bij het faciliteren van gezinshereniging, door migranten te ondersteunen bij het overbrengen van hun familieleden naar Nederland.
Zijn betrokkenheid ging verder dan taalondersteuning. Kapıkıran zette cursussen op voor Turkse vrouwen, zoals naai- en taalcursussen, en leidde sportactiviteiten voor de Turkse gemeenschap in Deventer. Hierdoor werd hij al snel gezien als de “beschermengel” van de gemeenschap. Zijn toewijding was zo groot dat hij zelfs midden in de nacht werd gebeld om hulp te bieden bij conflicten en andere problemen.
Kapıkıran was ook een pionier in het opzetten van een reisbureau, dat professionele vertaaldiensten aanbood. Bovendien speelde hij een cruciale rol in de lobby voor de vestiging van een Turks consulaat in Deventer. Hij vond een locatie voor het consulaat en ondersteunde de Turkse diplomaten die naar de stad kwamen.
Zijn inspanningen en toewijding werden erkend door de Nederlandse overheid, die hem onderscheidde met een Koninklijke onderscheiding. Kapıkıran werd vaak omschreven als de “burgemeester van de Turken”, een eerbetoon aan zijn rol als bruggenbouwer tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.
Vandaag de dag leeft Cemal Kapıkıran een rustig leven, verdeeld tussen zijn huis in Deventer en een vakantiewoning in Mersin, Turkije. Zijn nalatenschap leeft voort in de vele mensen die hij heeft geholpen en de talloze projecten die hij heeft geleid. Kapıkıran blijft een belangrijk figuur in de geschiedenis van de Nederlandse arbeidsmigratie, met blijvende invloed op de integratie en het welzijn van de Turkse gemeenschap in Nederland.
EMİN ATEŞ
Emin Ateş is een vooraanstaande figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn levenslange toewijding aan het verbeteren van de positie van Turkse migranten en hun nakomelingen heeft een blijvende impact gehad op de Nederlandse samenleving. Door zijn betrokkenheid bij diverse maatschappelijke organisaties, zijn actieve rol in de politiek en zijn carrière in het bedrijfsleven, heeft hij de Turks-Nederlandse gemeenschap structureel versterkt.
Ateş vervulde een sleutelrol binnen het Inspraak Orgaan Turken (IOT), een organisatie die zich richt op het behartigen van de belangen van de Turkse gemeenschap in Nederland. Het IOT functioneert als een brug tussen de Turkse minderheid en de Nederlandse overheid en richt zich op belangrijke thema’s zoals werkgelegenheid, onderwijs en sociale cohesie. Onder zijn leiderschap heeft het IOT strategische oplossingen ontwikkeld voor uitdagingen waarmee Turkse Nederlanders worden geconfronteerd. Zijn visie op integratie benadrukte het behoud van de Turkse identiteit, terwijl hij tegelijkertijd pleitte voor actieve participatie in de Nederlandse samenleving.
Daarnaast was Ateş jarenlang voorzitter van de Turkse Islamitische en Culturele Federatie (TICF). Onder zijn leiding groeide de federatie uit tot een invloedrijke organisatie die de religieuze en culturele belangen van de Turkse gemeenschap vertegenwoordigde. Hij bevorderde interreligieuze dialoog en culturele uitwisseling en maakte van de TICF een platform voor het versterken van de Turks-islamitische identiteit in Nederland.
Naast zijn maatschappelijke betrokkenheid bouwde Emin Ateş een succesvolle carrière op in het bedrijfsleven. Hij werkte jarenlang voor het internationale technologiebedrijf Ricoh, waar hij verantwoordelijk was voor de bedrijfsactiviteiten in het Midden-Oosten. In deze rol gaf hij leiding aan strategische projecten en stimuleerde hij zakelijke ontwikkelingen in de regio. Zijn leiderschap en expertise stelden hem in staat om ook op internationaal niveau invloed uit te oefenen.
Voor zijn jarenlange inzet en waardevolle bijdragen aan de Nederlandse samenleving werd Emin Ateş onderscheiden met een koninklijke onderscheiding. Deze erkenning onderstreepte zijn rol als leider en pleitbezorger voor de Turkse gemeenschap, en zijn inspanningen om dialoog en wederzijds begrip tussen verschillende gemeenschappen te bevorderen.
De nalatenschap van Emin Ateş weerspiegelt zich in de verbeterde maatschappelijke positie van de Turkse gemeenschap in Nederland. Hij streed voor gelijkheid, inclusie en gelijke kansen voor Turkse Nederlanders, en zijn werk blijft een bron van inspiratie voor toekomstige generaties die streven naar een samenleving waarin iedereen een gelijke stem heeft.
İBRAHİM GÖRMEZ
İbrahim Görmez, geboren op 25 september 1939 in Izmir, Turkije, heeft sinds zijn aankomst in Nederland in 1964 een sleutelrol gespeeld binnen de Turkse gemeenschap. Als een gerespecteerde leider heeft hij zich onvermoeibaar ingezet voor de belangen van Turkse moslims en het bevorderen van hun culturele en religieuze identiteit. Zijn indrukwekkende loopbaan getuigt van een diepe toewijding aan gemeenschapsopbouw en het versterken van de interculturele dialoog.
Bij zijn aankomst in Nederland zette Görmez direct stappen om de Turkse gemeenschap te organiseren. In Amsterdam richtte hij de vereniging Bozkurtlar op, een belangrijk initiatief dat diende als platform voor sociale en culturele bijeenkomsten. Onder zijn leiding legde deze vereniging de basis voor een beter georganiseerde gemeenschap van Turkse migranten.
In 1979 speelde Görmez een cruciale rol bij de oprichting van de Federatie van Turkse Islamitische en Culturele Verenigingen in Nederland (FITICVN). Deze federatie groeide uit tot een invloedrijk netwerk dat duizenden leden verenigde en bijdroeg aan de oprichting van honderden moskeeën in Nederland. Deze moskeeën fungeerden niet alleen als religieuze centra, maar werden ook belangrijke pijlers voor gemeenschapsvorming en culturele cohesie.
Een andere belangrijke mijlpaal in zijn carrière was de oprichting van de Islamitische Omroep Stichting (IOS) in 1986. Deze stichting gaf de moslimgemeenschap in Nederland een stem in de media. Dankzij IOS werden de zichtbaarheid en representatie van de Turkse gemeenschap aanzienlijk versterkt, wat bijdroeg aan een breder begrip van de moslimgemeenschap in de Nederlandse samenleving.
De uitzonderlijke bijdragen van Görmez zijn niet onopgemerkt gebleven. In 2016 werd hij door de TÜRYAK (Turkish Elderly Rights Association) geëerd met de prestigieuze Örnek Kıdemli Vatandaş (Voorbeeldige Oudere Burger) Award. Deze onderscheiding benadrukt zijn levenslange inzet en de blijvende impact die hij heeft gehad op zowel de Turkse als de Nederlandse samenleving.
Als voorzitter van de Federatie van Turkse Islamitische en Culturele Verenigingen toonde Görmez uitzonderlijke strategische en organisatorische vaardigheden. Onder zijn leiding werden talrijke culturele en religieuze activiteiten gecoördineerd, en werd de interculturele integratie bevorderd. Hij speelde een essentiële rol in het bouwen van bruggen tussen verschillende gemeenschappen, en zijn werk blijft van grote betekenis voor de Turkse gemeenschap in Nederland.
İbrahim Görmez wordt alom geprezen om zijn visionaire leiderschap, onvoorwaardelijke toewijding en zijn bijdragen aan de interculturele samenwerking en religieuze vrijheid in Nederland.
İNANÇ KUTLUER
İnanç Kutluer is een prominente en invloedrijke persoonlijkheid binnen de migrantenorganisaties in Nederland, bekend om zijn onvermoeibare inzet voor de rechten en het welzijn van migranten. Geboren in Ankara, verhuisde Kutluer in 1969 naar Nederland en bouwde een indrukwekkende carrière op waarin hij zowel de Turkse gemeenschap als de bredere Nederlandse samenleving diende. Zijn werk omvat cruciale bijdragen via organisaties zoals het Orgaan voor Steun aan Allochtonen, de NOS en het Nederlands Migratie Instituut in Utrecht.
Kutluer begon zijn maatschappelijke carrière bij het Orgaan voor Steun aan Allochtonen in Utrecht. Hier zette hij zich in voor de integratie en ondersteuning van de allochtone gemeenschap, met een sterke focus op onderwijs, werkgelegenheid en sociale participatie. Zijn werk was niet alleen gericht op praktische hulpverlening, maar ook op het versterken van de stem van migranten binnen de Nederlandse samenleving. Deze inspanningen benadrukken zijn vroege en blijvende impact op het migratiebeleid.
Na het vertrek van Erkan Tapan naar Turkije, nam Kutluer de leiding over het Turkstalige radioprogramma bij de NOS. In deze rol bood hij de Turkse gemeenschap essentiële informatie over sociale, politieke en culturele kwesties in zowel Nederland als Turkije. Het radioprogramma diende als een belangrijk platform voor discussies over integratie, migrantenrechten en het behoud van culturele identiteit.
In een latere fase van zijn carrière werd Kutluer directeur van het Nederlands Migratie Instituut (NMI) in Utrecht. Onder zijn leiderschap ontwikkelde het instituut een innovatief terugkeerprogramma voor migranten van 45 jaar en ouder. Dit programma bood financiële en logistieke steun aan migranten die naar Turkije wilden terugkeren, waardoor zij een nieuw leven konden opbouwen in hun land van herkomst. Dit initiatief maakte Kutluer tot een gerespecteerde en invloedrijke figuur binnen de Turkse diaspora en onderstreepte zijn diepgaande bijdrage aan migratiebeleid en integratie.
Naast zijn werk bij de NOS en het NMI, heeft Kutluer een belangrijke rol gespeeld in het vormgeven van het migrantenbeleid in Nederland. Hij heeft zich ingezet voor eerlijke behandeling van migranten, met bijzondere aandacht voor sociaal-economische integratie en gelijke kansen. Door samenwerking met beleidsmakers, onderzoekers en gemeenschapsleiders, heeft Kutluer een waardevolle bijdrage geleverd aan een beter begrip van migratie en de uitdagingen die migranten ervaren.
İnanç Kutluer blijft een inspiratiebron en een voorbeeld van toewijding aan inclusiviteit, rechtvaardigheid en de verbetering van het welzijn van migranten in Nederland. Zijn werk heeft een blijvende impact gehad op zowel de Turkse gemeenschap als de Nederlandse samenleving als geheel.
MUSTAFA AYRANCI
Mustafa Ayrancı is een invloedrijke en bekende leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Hij staat bekend om zijn onvermoeibare inzet voor de rechten van migrantenarbeiders, sociale rechtvaardigheid en de bevordering van gelijkheid en emancipatie. Als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB) en door zijn brede maatschappelijke betrokkenheid heeft Ayrancı een blijvende impact gehad op zowel de Turkse diaspora als de Nederlandse samenleving.
In 1974 speelde Ayrancı een belangrijke rol in de oprichting van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB), een organisatie die zich richtte op de bescherming en verbetering van de rechten van Turkse migrantenarbeiders in Nederland. Oorspronkelijk verbonden met de Communistische Partij van Turkije (TKP), groeide HTİB onder zijn leiderschap sinds 2001 uit tot een dynamisch platform dat strijdt voor eerlijke lonen, betere arbeidsomstandigheden en bescherming tegen uitbuiting. Ayrancı transformeerde HTİB van een traditionele vakbond naar een platform dat integratie en gelijke kansen bevordert, met aandacht voor de bredere maatschappelijke uitdagingen van migranten.
Een van Ayrancı’s belangrijkste verwezenlijkingen is de structurele verbetering van de arbeidsomstandigheden voor migranten in Nederland. Onder zijn leiding heeft HTİB talloze workshops en trainingen georganiseerd om Turkse arbeiders bewust te maken van hun rechten. Daarnaast zorgde hij voor juridische ondersteuning bij conflicten op de werkvloer en onderhandelde hij met beleidsmakers om structurele veranderingen door te voeren. Dit leidde tot versterking van de positie van migrantenarbeiders en de bestrijding van uitbuiting en discriminatie.
Ayrancı heeft ook een belangrijke rol gespeeld in de bevordering van tolerantie en acceptatie binnen de Turkse gemeenschap. In de jaren ’80 nam HTİB onder zijn leiding het initiatief om als eerste migrantenorganisatie in Nederland openlijk steun te betuigen aan de rechten van de LGBTQ+-gemeenschap. Dit was een baanbrekende stap in een tijd waarin dit onderwerp uiterst gevoelig lag. Samenwerkingen met organisaties zoals COC Nederland en het organiseren van bijeenkomsten over homoseksualiteit droegen bij aan meer bewustzijn en acceptatie. Voor zijn inzet op dit gebied ontving hij in 2008 de prestigieuze Bob Angelo-oorkonde van COC Nederland.
Naast zijn werk voor arbeidsrechten en sociale acceptatie, heeft Ayrancı zich ingezet voor de integratie van minderheden en het bespreekbaar maken van gevoelige thema’s binnen de Turkse gemeenschap. Hij was betrokken bij de oprichting van belangrijke platforms zoals het Inspraakorgaan Turken (IOT) in 1985 en het Landelijk Overleg Minderheden (LOM). Onder zijn leiding zijn initiatieven zoals de Prinsenhofconferentie ontstaan, waar onderwerpen als eerwraak en eergerelateerd geweld werden besproken. Zijn aanpak combineerde een diep begrip van culturele gevoeligheden met een vastberaden streven naar sociale vooruitgang.
Mustafa Ayrancı blijft een inspirerende figuur in de strijd voor sociale rechtvaardigheid, gelijkheid en de bescherming van mensenrechten in Nederland. Zijn toewijding en visie maken hem tot een van de meest vooraanstaande vertegenwoordigers van de Turkse gemeenschap en een bruggenbouwer tussen culturen.
NECATİ GENÇ
Necati Genç, geboren op 13 februari 1932 in Gümüşhane, Turkije, wordt beschouwd als een van de eerste Turkse migranten die zich in Nederland vestigden. Hij speelde een cruciale rol in de opbouw van de Turkse gemeenschap in Nederland. Als tolk, maatschappelijk werker en wervingsspecialist leverde Genç een onschatbare bijdrage aan de vroege migratie van Turkse arbeiders en aan de versterking van de banden tussen Turkije en Nederland.
Een keerpunt in zijn leven vond plaats op 11 februari 1958, toen Genç aan boord was van het Franse passagiersschip Charles Tellier. Het schip verging tijdens een hevige storm, waarbij alle vijf bemanningsleden omkwamen. Genç overleefde als enige door naar de kust te zwemmen. Deze traumatische ervaring markeerde een diepgaande verandering in zijn leven en versterkte zijn toewijding om anderen te helpen.
Na deze gebeurtenis keerde Genç terug naar Turkije, maar in 1960 besloot hij zich permanent in Nederland te vestigen. Als een van de pioniers van de Turkse gemeenschap begon hij zijn werk als tolk en maatschappelijk werker. Een belangrijke mijlpaal in zijn carrière vond plaats in 1965, toen hij samen met een betonfabriek naar Turkije reisde om arbeiders te werven. In steden zoals Konya en Trabzon speelde hij een sleutelrol bij de selectie van 500 Turkse arbeiders, die naar Nederland werden gebracht. Deze wervingsactie betekende een belangrijke stap in de ontwikkeling van de Turkse gemeenschap in Nederland.
Zijn formele loopbaan begon in 1960 bij de Turkse Ambassade in Den Haag, waar hij als brug diende tussen Turkse migranten en Nederlandse instellingen. Dankzij zijn vertaalwerk en zijn vermogen om culturele barrières te overwinnen, hielp hij talloze migranten. Later werkte hij in een ziekenhuis in Rotterdam, waar hij zich richtte op de gezondheidszorg voor Turkse migranten.
In 1970 richtte Genç het eerste officiële tolkenbureau voor Turkse migranten in Nederland op. Als beëdigd tolk speelde hij een essentiële rol in juridische, medische en sociale kwesties. Zijn inzet was van onschatbare waarde voor de duizenden gastarbeiders die vaak moeite hadden met de taal en cultuur van hun nieuwe thuisland. Hij bood zijn diensten jarenlang belangeloos aan en werd een steunpilaar voor de gemeenschap.
Necati Genç werd zowel binnen de Turkse gemeenschap als in Nederland gewaardeerd voor zijn toewijding aan de rechten en het welzijn van migranten. Hij werd gezien als een bruggenbouwer tussen de Turkse en Nederlandse culturen en speelde een belangrijke rol in het versterken van de vriendschapsbanden tussen beide landen. Naast zijn werk als tolk was hij actief betrokken bij gemeenschapsinitiatieven en culturele organisaties, waarbij hij zich inzette voor wederzijds begrip en de integratie van de Turkse gemeenschap in de Nederlandse samenleving.
Necati Genç blijft een symbool van veerkracht, toewijding en leiderschap op het gebied van migrantenondersteuning in Nederland. Hij overleed in 2014, maar zijn nalatenschap leeft voort als een inspiratiebron voor toekomstige generaties.
RAHİME GÜLCÜ
Rahime Gülcü was een vooraanstaande onderwijzeres en een toegewijde pleitbezorger voor gelijke onderwijskansen voor Turkse kinderen in Nederland. Ze arriveerde in de jaren ’70 vanuit Turkije als jonge docente en bracht een frisse blik naar het Nederlandse onderwijs. Hoewel ze al gekwalificeerd was als lerares in Turkije, besloot ze haar kennis en vaardigheden verder te ontwikkelen door opnieuw te studeren in Nederland. Ze rondde de Pabo af en vervolgde haar studie met Turkologie aan de Universiteit Leiden en Taalwetenschappen aan de Universiteit van Tilburg. Hierdoor specialiseerde ze zich in taalonderwijs en meertaligheid, wat een essentieel thema werd in haar werk.
Gedurende haar meer dan 40-jarige carrière in zowel het basis- als voortgezet onderwijs, heeft Rahime Gülcü zich onvermoeibaar ingezet om de onderwijskansen van Turkse kinderen te verbeteren. Ze begreep de uitdagingen waarmee deze kinderen vaak werden geconfronteerd, zoals taalbarrières, en bood oplossingen door Turkse lessen aan te bieden. Hiermee hielp ze hen niet alleen hun moedertaal te behouden, maar ook hun prestaties in andere vakken te verbeteren. Dankzij haar inspanningen werd Turks erkend als keuzevak in het voortgezet onderwijs, een belangrijke mijlpaal voor meertaligheid in Nederland.
Haar expertise bleef niet beperkt tot de klas. Bij CITO werkte ze als toetsdeskundige aan de ontwikkeling van examens Turks voor het voortgezet onderwijs, waarmee ze een waardevolle bijdrage leverde aan het Nederlandse onderwijssysteem. Als voorzitter van de sectie Turks bij de Vereniging Levende Talen en later penningmeester, zorgde ze ervoor dat Turks een vaste plek kreeg binnen het onderwijsaanbod in Nederland. Haar werk droeg niet alleen bij aan de erkenning van de Turkse taal, maar benadrukte ook het belang van meertaligheid voor de samenleving.
Buiten haar onderwijsactiviteiten was Rahime Gülcü ook actief betrokken bij tal van maatschappelijke initiatieven. Ze organiseerde de eerste naailessen voor migrantenvrouwen, waarmee ze hen hielp integreren en hun zelfredzaamheid versterkte. Daarnaast was ze bestuurslid van Humanitas en de Stichting Islamitisch Platform en Organisaties Rijnmond (SPIOR), waar ze werkte aan de emancipatie van Turkse vrouwen en de versterking van de Turkse gemeenschap in Nederland. Haar werk reikte verder dan onderwijs en omvatte ook culturele projecten, zoals haar betrokkenheid bij de Stichting Avrasya, die de Turkse cultuur in Nederland promootte.
De nalatenschap van Rahime Gülcü is diepgaand en blijvend. Haar inspanningen hebben geleid tot betere onderwijskansen voor Turkse kinderen, behoud van hun culturele identiteit en tegelijkertijd een succesvolle integratie in de Nederlandse samenleving. Haar werk bij CITO en de Vereniging Levende Talen heeft ervoor gezorgd dat de Turkse taal een stevige plek heeft gekregen binnen het Nederlandse onderwijs.
In 2016 kwam een einde aan het leven van Rahime Gülcü, maar haar nalatenschap leeft voort als een bron van inspiratie voor leerkrachten, beleidsmakers en gemeenschapsleiders. Haar toewijding aan onderwijs, taalontwikkeling en sociale inclusie blijft een lichtend voorbeeld voor toekomstige generaties.
MOEDERS: ONZE STİLLE HELDEN VAN DE GEMEENSCHAP
Tussen Twee Culturen: Sporen van Opoffering en Liefde
Moeder Karaçay Moeder Cebeci Moder Ateş
Het 60-jarige verhaal van de Turkse gemeenschap in Nederland is niet slechts een migratiegeschiedenis; het is tegelijkertijd een uniek epos van moed, opoffering en de strijd om de eigen identiteit te behouden. Onder de ware helden van dit epos nemen onze moeders zonder twijfel een bijzondere plaats in. De moeders die wij na het eren van 9 waardevolle namen hebben erkend, zijn niet alleen de steunpilaren van hun families, maar ook de bouwers van het lot van een hele gemeenschap.
Moeder Ayrancı Moeder Kapıkıran Moeder Görmez
Het fundament van onze gemeenschap in Nederland is niet alleen gelegd door de harde arbeid en de vastberadenheid van onze pioniers, maar ook door de stille kracht en toewijding van onze moeders. De eerste generatie van Turkse arbeiders heeft in Nederland niet alleen fysiek werk verricht, maar heeft de steun en liefde van hun moeders altijd gevoeld. Deze moeders hebben, vaak onder moeilijke omstandigheden, hun gezinnen opgevoed en tegelijkertijd een brug geslagen tussen twee culturen.
Onze moeders waren niet alleen de pilaar van hun huizen, maar ook de dragers van onze waarden en tradities. Ze gaven hun kinderen niet alleen hun liefde, maar ook het vermogen om zich in een nieuwe cultuur te begeven, zonder hun eigen identiteit te verliezen. Ze gaven niet alleen hun kracht en geduld door, maar ook hun onverwoestbare hoop voor de toekomst.
In de vroege jaren van de migratie in Nederland, toen het leven vaak een grote uitdaging was, waren onze moeders de stille strijders die hun kinderen beschermden, opvoedden en hen hielpen om zich aan te passen aan een onbekende omgeving. Terwijl hun partners buiten huis werkten, zorgden zij ervoor dat thuis de cultuur, de taal en de waarden behouden bleven.
Vandaag de dag zien we het resultaat van hun inspanningen. De kinderen van die eerste generatie, die opgroeiden tussen twee werelden, hebben nu niet alleen de taal en gewoonten van hun ouders behouden, maar hebben zich ook gepositioneerd als succesvolle individuen in de Nederlandse samenleving. Dit succes is de weerspiegeling van het harde werk en de opofferingen van onze moeders.
Als HOTİAD willen we niet alleen de prestaties van de pioniers in onze gemeenschap erkennen, maar ook de kracht en het doorzettingsvermogen van de vrouwen die hen steunden. De moeders, die vaak de stille krachten achter de successen waren, verdienen onze hoogste waardering. Hun onzichtbare bijdragen hebben, net als die van de werkers zelf, onze gemeenschap vormgegeven en versterkt.
Onze moeders zijn de helden die standhouden in het onbekende, als een diepe wortelende boom die haar familie in alle omstandigheden onder haar schaduw verzamelt. Zij zijn niet slechts de belichaming van het stille werk dat tussen de muren van het huis plaatsvindt, maar symboliseren juist de solidariteit die de basis vormt van onze samenleving. Terwijl ze hun hart troostten met heimwee naar hun geboorteland, werkten, leerden en inspireerden ze onvermoeibaar voor de toekomst van hun kinderen.
Hun inspanningen gingen verder dan het behouden van het culturele erfgoed van hun vaderland; ze bouwden bruggen die twee verschillende werelden met elkaar verbinden. Onze moeders hielden zich niet alleen bezig met de opvoeding van hun kinderen, maar speelden ook een belangrijke rol in het vormgeven van de sporen van de Turkse gemeenschap in Nederland door hun buurtcontacten, dagelijkse strijd en inspanningen om zich aan te passen aan de samenleving. Het brood dat door hun handen werd gekneed, hield niet alleen het gezin warm, maar de liefde die uit hun harten stroomde, werd diep verankerd in de harten van generaties.
Tijdens deze reis vol uitdagingen gingen onze moeders verder dan slechts fysieke aanwezigheid. Zij werden de beschermers van onze culturele identiteit en de opvoeders die de waarden van de volgende generatie vormgaven. Terwijl ze hun kinderen opvoedden tussen twee culturen, slaagden ze erin om zowel de Turkse tradities te behouden als waarde toe te voegen aan de Nederlandse samenleving. Dankzij hun inspanningen zijn er vandaag talloze Turkse ondernemers, academici, kunstenaars en initiatiefnemers die bijdragen aan de Nederlandse maatschappij.
Het verhaal van onze moeders is niet slechts een verhaal over het in stand houden van een gezin; het is een verhaal over het laten bloeien van de waarden en essentie van een volk op nieuwe grond. Hun opoffering en liefde zijn de onzichtbare banden die de wortels van de Turkse gemeenschap in Nederland hebben versterkt. Als we vandaag de dag deze successen vieren en met hoop naar de toekomst kijken, is dat grotendeels te danken aan de stille, maar generaties lang voelbare inspanningen van onze moeders.
Daarom is het niet genoeg om onze moeders alleen op de 10e plaats te zetten; ze behoren in het hart van elk succesverhaal, als een uiting van onze diepe dankbaarheid. Onze moeders zijn de blijvende helden van dit grote epos, met hun identiteit, waarden en liefde. De gemeenschap die door hun inspanningen is gegroeid, zal een helderder erfgoed achterlaten voor de toekomst.
Terwijl het 60-jarige verhaal van de Turkse arbeiders in Nederland wordt herschreven door de liefdevolle handen van onze moeders, zal hun naam voor altijd een onlosmakelijk deel van dit verhaal blijven. Dit is niet slechts een viering, maar ook een herinnering aan onze taak om een brug te bouwen naar de toekomst.
Het is daarom met trots en diep respect dat we deze moeders vandaag eren. Ze zijn de onvermoeibare en geduldige helden van onze gemeenschap, die zonder enige erkenning of beloning, altijd voor hun families hebben gezorgd en hun kinderen hebben geholpen een brug te slaan tussen twee culturen.
Wij danken onze moeders voor alles wat ze hebben gedaan en voor alles wat ze nog steeds doen. Zij zijn het hart van onze gemeenschap, en zonder hen zouden we niet zijn wie we vandaag zijn.
60’INCI YILDA İZ BIRAKMAMIŞ GİBİ SEÇİLMEYEN DAHA NİCE KAHRAMANLARIMIZ VAR ZELFS İN HET 60E JAAR ZİJN ER NOG VEEL HELDEN DİE NİET ZİJN GEKOZEN, ALSOF ZE NOOİT EEN SPOOR HEBBEN ACHTERGELATEN.
Erkan Tapan: Hij was directeur van het Amsterdam Atatürk Internaat. Hij maakte een radioprogramma voor Turken voor de NOS. Later keerde hij terug naar Turkije en was hij directeur bij Unilever. Daarna werd hij directeur van Sümerbank en hij heeft ervoor gezorgd dat deze bank een winst behaalde die het nog niet eerder had behaald.
Raman Domaniç: was leidinggevende bij het tijdschrift Boğaziçi, wat in Utrecht werd uitgegeven. Werkte voor het Orgaan Steun aan Allochtonen. Werd later de eigenaar van een firma die documentaire programma’s maakt.
Kamil Sulu werd geboren in 1938 en groeide op in Turkije, waar hij zijn opvoeding en achtergrond ontwikkelde voordat hij in Nederland arriveerde. Als een van de vele migranten die in de jaren 60 naar Nederland kwamen, speelde hij al snel een belangrijke rol in de Turkse gemeenschap en zette zich in voor de verbetering van de leefomstandigheden van zijn landgenoten. Sulu werkte bij de Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN), een stichting die zich richtte op de ondersteuning van gastarbeiders, voornamelijk uit landen als Turkije en Marokko. Deze stichting bood hulp bij arbeidsomstandigheden, sociale integratie, en huisvestingskwesties.
Sabri Kenan Bağcı: oprichter van de Turkse Federatie voor Sport en Cultuur en verschillende andere organisaties. geboren op 1 maart 1946 in Yazıçekme, Boğazlıyan, Turkije, was een invloedrijke en gerespecteerde leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven en werk waren gericht op de bevordering van sport, cultuur en de zorg voor oudere migranten. Zijn inzet heeft een blijvende impact gehad op de Turkse diaspora in Nederland
Secil Arda: Secil Arda, geboren op 1 januari 1951 in Turkije, is een vooraanstaande ingenieur, feministe en politica wiens leven en carrière getuigen van een diepgaande toewijding aan gelijkheid en emancipatie. Haar pad van persoonlijke en professionele strijd naar politieke betrokkenheid markeert haar als een pionier in de zoektocht naar sociale rechtvaardigheid en gelijke kansen voor vrouwen.
Semih Arıkan: Semih Arıkan, geboren in Ankara, is een veelzijdige muzikant en muziekdocent die zijn stempel heeft gedrukt op zowel de Turkse als Nederlandse muziekwereld. Na zijn middelbare schoolopleiding in Adapazarı, verhuisde hij in 1974 naar Istanbul om aan de Marmara Universiteit te studeren. Daar voltooide hij zijn opleiding als muziekdocent en kreeg hij les van de gerenommeerde Turkse muzikant Ruhi Su. Tijdens zijn studie dirigeerde hij ook het gemeentelijke volkskoor van Kadıköy, wat zijn vroege betrokkenheid bij de muziek onderstreept.
Türker Atabek: Türker Atabek, geboren in Turkije, kwam in 1964 naar Nederland en speelde een cruciale rol in de integratie en ondersteuning van zowel Turkse als Nederlandse burgers. Atabek wordt erkend als een pionier in de Turkse gemeenschap in Nederland en zijn levenswerk getuigt van een diepgaande inzet voor interculturele verbinding en sociale rechtvaardigheid.
Hasan Güney: Hasan Güney, geboren in Turkije, was een vooraanstaande en invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven getuigt van een diepgaande toewijding aan het ontwikkelen van religieuze en culturele infrastructuur voor Turkse moslims en het ondersteunen van nieuwkomers in Nederland. Güney’s nalatenschap blijft voortleven in de vele projecten en initiatieven die hij heeft opgezet en ondersteund.
Nihat Karaman; Nihat Karaman, geboren op 1946 in Erzurum, Turkije, was een invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland, vooral bekend om zijn rol als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB). Zijn inzet voor de rechten van Turkse migranten en zijn bijdragen aan de verbetering van arbeidsomstandigheden hebben hem een prominente plaats verworven in de Nederlandse geschiedenis van migrantenorganisaties.
Muharrem Oguray en Ahmet Oguray: Muharrem Oguray en Ahmet Oguray, geboren in Turkije, hebben een cruciale rol gespeeld in de integratie van Turkse migranten in Nederland. Beide broers arriveerden in de jaren zestig in Nederland, waarbij Muharrem in 1963 en Ahmet in 1965 het land binnenkwamen. Hun aankomst markeerde het begin van een impactvolle reis die zowel hun eigen leven als dat van hun gemeenschap zou veranderen.
Özden Yalım: Özden Yalım, geboren op 23 april 1946 in Kayseri, Turkije, is een invloedrijke figuur op het gebied van vrouwenrechten, minderhedenbeleid en sociale rechtvaardigheid in Nederland. Met een indrukwekkende carrière in het maatschappelijk werk heeft Yalım een significante impact gehad op de emancipatie van vrouwen en de integratie van minderheden in de Nederlandse samenleving.
Kamber Uludağ: Hij stond altijd bekend als ‘de tolkenvader’. Hij werkte als vertaler voor Turken in veel fabrieken.
De eerste voorzitter van de Turkse Vrouwen Commissie:
Afet Yeğenoğlu, Zaandam 1972
Eerste Turkse schilder Nuray Atas, 1966
De eerste Turkse drukkerij. A. Fikret Topaç Arnhem, 1 sepotember 1983
Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı
Nedim Doruk; (Türk Federasyon Genel Sekreteri
Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı
Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı
Necati Koçak; (LAPON Dernek Başkanı
Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası
Nafiz Sungur: (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi
Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi
Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi
Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı
İsmet Biçer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi
İbrahim Baygör: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi
Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi
Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi
Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi
Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii
Osman Çakır: Amsterdam Fatih Camii Başkanı
Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı
Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi
Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi
Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi
Cemal Emir Mustafa:(rahmetli) Amsterdam Fatih Camii Başkanı
Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı
Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi
Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi
Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı
Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı.
Mustafa Dokudur: (rahmetli) Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı
Ahmet Aktaş: Amsterdam Selimiye Camii Başkanı
Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi
Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı.
Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı
Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman. (Rahmetli)
Gökhan Germeyan, Hasan Gülşen, Hasan Gümüş;
Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Metin Eroğlu, Veli Çınar (Rahmetli), Mehmet Telli, Memduh Kahraman, Arif Kahyaoğlu, Atiye Hamudoğlu, Arife Kayış, Nuran Turan, Hasip Turan.