Aradan geçen 400 yıldan sonra bu kandilin izine rastlanmadı. Hangi camiye konuldu? Gerçekten İstanbul’a ulaştı mı? Bugün bir müzede mi duruyor, yoksa tamamen yok mu oldu?
Araştırmacı ve tarihçi Mehmet Tütüncü, ilgili tüm kurumlara çağrı yapıyor: “Bu kayıp eserin izini birlikte sürelim. Çünkü bu kandil sadece bir lamba değil, 400 yıllık dostluğun simgesidir.”
(Haberin Hollandacası en altta.
Nederlandsie is onderaan)
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Osmanlı-Hollanda ilişkilerinin diplomatik temellerinin atıldığı 1612 yılı, iki ülke tarihine altın harflerle kazındı. İstanbul’a gönderilen ilk Hollanda Büyükelçisi Cornelis Haga, yalnızca siyasi bir temsilci değil, aynı zamanda kültürel bir elçi olarak da tarihe geçti.
Haga’nın gelişiyle birlikte Osmanlı Padişahı I. Ahmed, Hollandalılara bir Ahitname (kapitülasyon belgesi) verdi. Böylece Hollanda gemilerine Osmanlı sularında güvenlik garantisi tanınmış, gümrük muafiyetleri sağlanmış ve Levant ticaretinde yasal statü kazandırılmıştı.
Bu, Hollanda için yalnızca bir diplomatik başarı değil, Doğu ticaretinde “altın bir kapının” açılması anlamına geliyordu.
OSMANLI-HOLLANDA İLİŞKİLERİNİN DOĞUŞU
Hollanda Cumhuriyeti, 1581’de İspanya’dan bağımsızlığını ilan ettikten kısa süre sonra, dünya deniz ticaretinde önemli bir güç hâline geldi. Ancak Osmanlı topraklarında İngiltere ve Fransa gibi kapitülasyon haklarına sahip değildi. Bu eksikliği gidermek isteyen Hollandalı tüccarlar, Akdeniz limanlarında güvenli ticaret hakkı elde etmek için girişimlerde bulundu.
Cornelis Haga, İstanbul’a gelir gelmez Osmanlı saray protokolünü ustalıkla kavradı, özellikle Kaptan-ı Derya Halil Paşa ile güçlü bir dostluk kurdu. 1612’de verilen ahitname ile Hollanda, Osmanlı topraklarında resmî ticaret statüsüne kavuştu.
TEŞEKKÜR HEDİYESİ KARARI
Haga’nın bu başarısı Lahey’de memnuniyetle karşılandı. Hollanda Millet Meclisi, Osmanlı’ya hem minnettarlığını hem de sanat ve zanaatkârlıktaki ustalığını gösterecek özel bir armağan göndermeye karar verdi: Devasa boyutta, altın yaldızlı, dönemin mühendislik harikası bir kandil.
Hollanda’nın resmî kayıtlarında şu ifade yer alır: “Büyük Sultan’a ve yüksek makam sahibi paşalara, memleketimizin zenginliğini ve sanat kudretini gösterecek armağanlar hazırlanacaktır.”
Amsterdam’ın başmimarı ve heykeltıraşı Hendrick de Keyser tarafından tasarlanan bu kandilin, padişahın o dönemde yaptırmakta olduğu yeni camide kullanılması planlandı.
SANAT VE MÜHENDİSLİK HARİKASI: KANDİL
Arşiv betimlemeleri, bu kandilin yalnızca bir hediye değil, aynı zamanda 17. yüzyılın sanat ve mühendislik şaheseri olduğunu ortaya koyuyor:
Tasarımcı: Hendrick de Keyser Maliyet: Yalnızca işçilik 500 gulden, o dönem için dudak uçuklatan bir meblağ Boyut: Neredeyse bir insanın sığabileceği büyüklükte Biçim: Üst ve alt kısmı meşe palamudu formunda, antik üslupta Malzeme: Oyma ahşap gövde, altın yaldız Camlar: Lüks “Moskova camı” (mica) ile kaplı Aydınlatma: 20 lambalı bakır avize (bazı kaynaklara göre 20–60 arası cam lamba) Teknik Özellik: Duman çıkabilir ama is yapmaz – gelişmiş havalandırma sistemi Süsleme: Hilal motifleri, ince ahşap oymalar
Bu özellikler, hem göz kamaştırıcı bir estetiği hem de dönemin en ileri teknolojisini bir arada barındırıyordu.
DİĞER DİPLOMATİK HEDİYELER
Kandil tek başına gönderilmedi. Osmanlı’ya sunulan diğer armağanlar arasında:
*Çin porselenleri
*Venedik cam işçiliği örnekleri
*Avrupa haritaları ve atlaslar
*Mekanik hareketli papağan figürleri
*Altın ve gümüş işlemeli zırhlar
*Nadir halılar ve ipek kumaşlar
*Delft’te dokunmuş, “Türk çiçekleri” motifli 40 metrekarelik duvar halısı
Bu hediyeler, Hollanda’nın hem sanatsal hem de ticari gücünü yansıtan nadide eserlerdi.
YOLCULUK VE SUNUM Hediyeler, Amsterdam’da özenle sandıklara yerleştirildi. Taşıma için “De Zwarte Beer” (Kara Ayı) adlı sağlam bir kargo gemisi seçildi.
17. yüzyılda deniz yolculuğu, Kuzey Denizi’nden İngiliz Kanalı’na, Biskay Körfezi’nden Cebelitarık’a, oradan Akdeniz’e uzanan uzun ve tehlikeli bir rotayı izliyordu. Osmanlı sularına girildiğinde ise gemi, Osmanlı donanmasının korumasına alınıyordu. Gemide yükün yanı sıra özel koruma timi, diplomatik heyet üyeleri ve bir tercüman da bulunuyordu.
İstanbul’a ulaşıldığında hediyeler, Osmanlı saray protokolüne uygun biçimde önce görevlilere, ardından Arz Odası’nda Padişah I. Ahmed’e takdim edildi.
Kandilin ardından Topkapı Sarayı’nda mı kaldığı, yoksa Sultanahmet Camii’ne mi yerleştirildiği kesin olarak bilinmiyor.
KANDİL’İN AKİBETİ: CEVAPSIZ KALAN SORULAR
Aradan geçen 400 yıldan sonra bu kandilin izine rastlanmadı.
Hangi camiye konuldu?
Gerçekten İstanbul’a ulaştı mı?
Bugün bir müzede mi duruyor, yoksa tamamen mi yok oldu?
TARİHÇİLERİN ÖNE SÜRDÜĞÜ BAŞLICA SENARYOLAR:
*Sultanahmet Camii’ne yerleştirildi, sonraki tamiratlarda kayboldu.
*Topkapı Sarayı’nda depolandı, ahşap yapısı çürüdü.
*1660 İstanbul yanıgınında yok oldu
*19’uncu yüzyılda yurtdışına çıkarıldı vey satıldı
KÜLTÜREL DEĞER VE ARAŞTIRMA ÇAĞRISI Bu kandil, iki ülke arasında kurulmuş tarihi bir köprünün sembolüydü. Kaybolması, ortak hafızadan silinmiş bir sayfa demekti.
Bu nedenle, araştırmacı Mehmet Tütüncü ( Bir süre önce beyin spazmı, geçen hafta da kalp spazmı geçirdi, Şimdi iyi); Topkapı Sarayı Müzesi, Süleymaniye ve Sultanahmet Camii arşivleri, Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve Hollanda’daki Rijksmuseum başta olmak üzere tüm kurumlara çağrı yapıyor: “Bu kayıp eserin izini birlikte sürelim. Çünkü bu kandil sadece bir lamba değil, 400 yıllık dostluğun simgesidir.”
Belki bir gün, bir müze deposunda ya da unutulmuş bir cami köşesinde bu eşsiz eser yeniden ortaya çıkar ve hem tarih hem dostluk yeniden aydınlanır.
Değerli Okurlarım,
Yukarıda belirtilen konudan sonra, Hollanda ile Türkiye arasındaki ilişkilerden de kısaca söz etmek gerektiğina inanıyorum. Daha önce yayınlamış olduğum ilişkilerden bazı pasajlar sunuyorum.
Hollanda’nın İspanya ile Seksen Yıl süren savaşında Osmanlı’nın rolü.
Seksen Yıl Savaşı (1568–1648), Hollanda’nın İspanyol Habsburg yönetimine karşı verdiği uzun soluklu bağımsızlık mücadelesiydi. Bu savaş sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile Hollanda Cumhuriyeti arasında resmî bir ittifak kurulmadı. Ancak dönemin jeopolitik şartları ve Osmanlı’nın Avrupa siyasetindeki konumu, iki taraf arasında dolaylı bir yakınlaşma yarattı.
ORTAK DÜŞMAN: İSPANYOL HABSBURGLAR
16’ncı yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı ile Habsburg İspanyası, Akdeniz’in hâkimiyeti için amansız bir mücadeleye girmişti. 1571’deki İnebahtı Deniz Muharebesi, bu rekabetin en bilinen örneklerinden biriydi.
İspanya için Osmanlı, Akdeniz’deki en büyük askerî tehdit; Hollanda içinse siyasi ve dini baskının arkasındaki güçtü. Bu nedenle iki tarafın çıkarları, “ortak düşmanı zayıflatmak” noktasında kesişti.
“LIEVER TURKS DAN PAAPS” SLOGANI VE GERÇEKLİK PAYI
1566’daki Beeldenstorm (tarih kitaplarında “heykel kırma” olarak geçen, Protestanların Katolik kiliselerindeki aziz heykelleri ve dini resimleri parçaladığı büyük isyan) sırasında, Protestanlar arasında “Papaz olmaktansa Türk olmayı tercih ederim” anlamına gelen bu slogan duyuldu.Bu ifade, Osmanlı’ya duyulan gerçek bir bağlılıktan çok, Katolik İspanya’ya karşı öfkenin sembolik bir ifadesiydi.
Tarihî belgeler, Osmanlı’nın o dönemde Hollanda’ya doğrudan askerî yardım gönderdiğini doğrulamıyor. Ancak Osmanlı’nın İspanya’yı başka cephelerde meşgul etmesi, özellikle Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da, Hollandalı isyancıların dolaylı olarak nefes almasını sağladı.
DOLAYLI ASKERÎ DESTEK
Osmanlı donanması, 1570’ler ve 1580’lerde Akdeniz’de İspanyol kuvvetlerine karşı sürekli operasyonlar düzenledi. Bu, İspanya’nın askerî kaynaklarını bölmeye zorladı.
Ayrıca Osmanlı himayesindeki Kuzey Afrika korsanları (Barbaros’un mirasçıları), Akdeniz’de İspanyol ticaret yollarına saldırarak, İspanya’nın Atlantik’te Hollanda’ya karşı kurduğu baskıyı hafifletti.
DİPLOMATİK TEMASLARIN BAŞLANGICI
1580’lerin sonlarından itibaren Hollandalı tüccarlar, Osmanlı limanlarında görülmeye başladı. Ancak resmî tanışma ve diplomatik ilişki, Hollanda’nın bağımsızlığının uluslararası alanda tanınmasından önce gerçekleşmedi.
Bu temaslar, 1612’de Cornelis Haga’nın İstanbul’a büyükelçi olarak atanmasıyla resmiyet kazandı. Yani Seksen Yıl Savaşı’nın büyük bölümünde ilişkiler gayriresmî ve dolaylı düzeyde kaldı.
OSMANLI’NIN STRATEJİK HESABI
Osmanlı yönetimi, Katolik Habsburg ittifakını (İspanya-Avusturya) zayıflatmayı Avrupa politikasının temel hedeflerinden biri olarak görüyordu. Bu nedenle Protestan güçlerle —İngiltere, Fransa’daki Huguenotlar ve Hollanda doğrudan ittifak kurmasa da çıkar paralelliğini gözetti.
16. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı, İngiltere ile sıcak ilişkiler geliştirmişti. İngiliz-Hollanda deniz işbirliği de Osmanlı için dolaylı bir stratejik avantaj sağlıyordu.
TARİHÎ DEĞERLENDİRME
*Osmanlı’nın Hollanda’ya doğrudan asker gönderdiğine dair birincil kaynak bulunmamaktadır.
*Dolaylı etkiler Akdeniz’de İspanya’yı meşgul etmek, deniz ticaret yollarında baskı kurmak, Protestanlara moral desteği somut olarak tespit edilebilmektedir.
*1612’de verilen ahitname ile bu dolaylı temaslar, resmî diplomatik ilişkiye dönüşmüştür.
*Dolayısıyla Osmanlı’nın Seksen Yıl Savaşı’ndaki rolü, destekçi ama sahada olmayan bir müttefik şeklinde tanımlanabilir.
***********************
HET RAADSELACHTIGE VERHAAL VAN DE REUZENLAMP DIE VANUIT NEDERLAND NAAR HET OSMANSE RIJK WERD GESTUURD: WAT GEBEURDE ER MET HET 400 JAAR OUDE DIPLOMATIEKE GESCHENK?
Na 400 jaar is er geen spoor teruggevonden van deze lamp. In welke moskee werd hij geplaatst? Bereikte hij werkelijk Istanboel? Staat hij vandaag in een museum, of is hij volledig verdwenen?
Onderzoeker en historicus Mehmet Tütüncü doet een oproep aan alle betrokken instellingen:
“Laten we samen het spoor van dit verloren kunstwerk volgen. Want deze lamp is niet zomaar een lichtbron, maar een symbool van 400 jaar vriendschap.”
Een reportage van İlhan KARAÇAY:
Het jaar 1612, waarin de diplomatieke fundamenten van de betrekkingen tussen het Osmaanse Rijk en Nederland werden gelegd, staat met gouden letters in de geschiedenis van beide landen. Cornelis Haga, de eerste Nederlandse ambassadeur die naar Istanboel werd gestuurd, ging niet alleen de geschiedenis in als een politieke vertegenwoordiger, maar ook als een culturele gezant.
Bij Haga’s komst verleende sultan Ahmed I de Nederlanders een Ahitname (kapitulatieverdrag). Hiermee kregen Nederlandse schepen veiligheidsgarantie in Osmaanse wateren, vrijstelling van douanerechten en een officiële status in de Levant-handel.
Dit was voor Nederland niet alleen een diplomatiek succes, maar betekende ook de opening van een “gouden poort” naar de oosterse handel.
HET ONTSTAAN VAN DE NEDERLANDS-OSMAANSE RELATIES
De Republiek der Zeven Verenigde Nederlanden werd in 1581 onafhankelijk van Spanje en groeide in korte tijd uit tot een belangrijke maritieme macht. Maar in de Osmaanse gebieden beschikten de Nederlanders niet over kapitulatierechten zoals de Engelsen en Fransen. Daarom zetten Nederlandse kooplieden stappen om veilige handelsrechten in de Middellandse Zeehavens te verkrijgen.
Cornelis Haga wist zich onmiddellijk aan te passen aan het Osmaanse hofprotocol en bouwde een hechte vriendschap op met grootadmiraal Halil Paşa. Met het Ahitname van 1612 kreeg Nederland officiële handelsrechten in Osmaans gebied.
HET BESLUIT VAN EEN DANKGESCHENK
Het succes van Haga werd in Den Haag met vreugde ontvangen. De Staten-Generaal besloot de sultan een speciaal geschenk te sturen dat zowel de dankbaarheid als de artistieke en ambachtelijke kunde van Nederland zou tonen: een gigantische, met bladgoud versierde lamp, een technisch meesterwerk van die tijd.
In de officiële registers staat: “Voor de Grote Sultan en de hoge paşa’s zullen geschenken worden bereid die de rijkdom en de kunstkracht van ons land tonen.”
Deze lamp, ontworpen door de Amsterdamse bouwmeester en beeldhouwer Hendrick de Keyser, was bedoeld voor de nieuwe moskee die sultan Ahmed liet bouwen.
KUNST- EN TECHNISCH MEESTERWERK: DE LAMP
Archiefbeschrijvingen tonen aan dat deze lamp niet slechts een geschenk was, maar een 17e-eeuws kunst- en techniekicoon:
Ontwerper: Hendrick de Keyser
Kosten: Alleen al de arbeid 500 gulden – een astronomisch bedrag in die tijd
Afmetingen: Groot genoeg om een mens te bevatten
Vorm: Boven- en onderzijde in de vorm van een eikel, in klassieke stijl
Materiaal: Houten corpus, verguld met bladgoud
Glas: Luxe “Moskovisch glas” (mica)
Verlichting: Koperen kroon met 20 lampen (sommige bronnen spreken van 20–60 glazen lampen)
Techniek: Rook kon ontsnappen maar liet geen roet achter – geavanceerd ventilatiesysteem
Decoratie: Sikkelmotieven en verfijnde houtsnijwerken
Dit alles verenigde oogverblindende esthetiek met de meest geavanceerde technologie van die tijd.
ANDERE DIPLOMATIEKE GESCHENKEN
De lamp werd niet alleen gestuurd. Onder de andere geschenken aan de Ottomanen bevonden zich:
Chinees porselein
Venetiaans glaswerk
Europese kaarten en atlassen
Mechanische, bewegende papegaaifiguren
Goud- en zilverversierde harnassen
Zeldzame tapijten en zijden stoffen
Een wandtapijt van 40 m² uit Delft met “Turkse bloemen”
Deze geschenken weerspiegelden zowel de artistieke als commerciële macht van Nederland.
DE REIS EN DE OVERHANDIGING
De geschenken werden zorgvuldig in kisten verpakt in Amsterdam. Voor het transport werd gekozen voor het sterke vrachtschip De Zwarte Beer.
Een 17e-eeuwse zeereis volgde een lange en gevaarlijke route: via de Noordzee, het Kanaal, de Golf van Biskaje en de Straat van Gibraltar naar de Middellandse Zee. Eenmaal in Osmaanse wateren kreeg het schip bescherming van de Osmaanse vloot. Aan boord waren behalve de lading ook een speciaal beveiligingsteam, diplomaten en een tolk.
Bij aankomst in Istanboel werden de geschenken volgens het hofprotocol eerst aan de ambtenaren en daarna in de Arz Odası aan sultan Ahmed I aangeboden.
Waar de lamp daarna terechtkwam in het Topkapıpaleis of in de Blauwe Moskee – is onbekend.
HET LOT VAN DE LAMP: OPEN VRAGEN
Na 400 jaar is er geen spoor teruggevonden van deze lamp. In welke moskee werd hij geplaatst? Bereikte hij werkelijk Istanboel? Staat hij vandaag in een museum, of is hij volledig verdwenen?
VOORNAAMSTE SCENARIO’S VAN HISTORICI:
Hij werd geplaatst in de Blauwe Moskee en raakte bij latere renovaties verloren. Hij werd opgeslagen in het Topkapıpaleis en verging door zijn houten structuur. Hij ging verloren in de grote brand van Istanboel in 1660. Hij werd in de 19e eeuw naar het buitenland gebracht of verkocht.
CULTURELE WAARDE EN ONDERZOEKS OPROEP
Deze lamp was een symbool van de historische brug tussen beide landen. Zijn verdwijning betekent een vergeten bladzijde in het gezamenlijke geheugen.
Daarom doet onderzoeker Mehmet Tütüncü (die onlangs een hersenkramp en vorige week een hartkramp doormaakte, maar inmiddels herstellende is) een oproep aan alle instellingen in het bijzonder het Topkapıpaleis, de Süleymaniye- en Blauwe Moskee-archieven, het Museum voor Turkse en Islamitische Kunst en het Rijksmuseum in Nederland: “Laten we samen het spoor van dit verloren kunstwerk volgen. Want deze lamp is niet zomaar een lichtbron, maar een symbool van 400 jaar vriendschap.”
Misschien duikt dit unieke object ooit weer op in een museumdepot of in een vergeten hoek van een moskee en zullen zowel de geschiedenis als de vriendschap opnieuw verlicht worden.
DE ROL VAN HET OSMANSE RIJK IN DE TACHTIGJARIGE OORLOG
De rol van het Osmaanse Rijk in de Nederlandse Opstand tegen Spanje
De Tachtigjarige Oorlog (1568–1648) was de lange strijd van de Nederlanden tegen het Spaanse Habsburgse gezag. Tijdens deze oorlog werd er geen formeel bondgenootschap gesloten tussen het Osmaanse Rijk en de Republiek der Nederlanden. Maar de geopolitieke omstandigheden en de positie van de Ottomanen in de Europese politiek zorgden wel voor een indirecte toenadering.
Gezamenlijke vijand: de Spaanse Habsburgers
Vanaf het midden van de 16e eeuw vochten de Ottomanen en Spanje om de heerschappij in de Middellandse Zee. De Slag bij Lepanto in 1571 is daarvan het bekendste voorbeeld.
Voor Spanje waren de Ottomanen de grootste militaire bedreiging in de Middellandse Zee; voor de Nederlanders waren de Spanjaarden de onderdrukkende macht achter de religieuze en politieke druk. Zo vielen de belangen samen in het verzwakken van een gezamenlijke vijand.
De slogan “Lieber Turks dan Paaps” en de werkelijkheid
Tijdens de Beeldenstorm in 1566 klonk onder de protestanten de leus “Lieber Turks dan Paaps” (liever Turks dan pauselijk). Deze uitroep betekende eerder een symbolisch protest tegen het katholieke Spanje dan een echte verbondenheid met de Ottomanen.
Historische bronnen tonen niet aan dat de Ottomanen daadwerkelijk troepen naar Nederland stuurden. Wel zorgden de Osmaanse aanvallen op Spanje in andere regio’s, vooral in de oostelijke Middellandse Zee en Noord-Afrika, voor een indirecte verlichting van de druk op de Nederlandse opstandelingen.
INDIRECTE MILITAIRE STEUN
De Osmaanse vloot voerde in de jaren 1570 en 1580 voortdurende operaties tegen Spaanse troepen in de Middellandse Zee, waardoor Spanje zijn militaire middelen moest verdelen.
Daarnaast vielen Noord-Afrikaanse zeerovers onder Osmaanse bescherming Spaanse handelsroutes in de Middellandse Zee aan, wat de Spaanse druk op de Atlantische handel met Nederland verminderde.
BEGIN VAN DIPLOMATIEKE CONTACTEN
Vanaf het einde van de jaren 1580 verschenen Nederlandse kooplieden in Osmaanse havens. Maar formele diplomatieke betrekkingen ontstonden pas later, na de internationale erkenning van de Nederlandse onafhankelijkheid.
Deze contacten kregen officiële status in 1612 met de benoeming van Cornelis Haga als ambassadeur in Istanboel. Tijdens het grootste deel van de Tachtigjarige Oorlog bleven de relaties dus informeel en indirect.
STRATEGISCHE OVERWEGINGEN VAN HET OSMANSE RIJK
Het Osmaanse beleid was gericht op het verzwakken van het katholieke Habsburgse blok (Spanje en Oostenrijk). Daarom hield het rijk rekening met protestantse machten als Engeland, de Franse hugenoten en de Nederlandse Republiek, ook al was er geen officieel verbond.
In de late 16e eeuw ontwikkelde het Osmaanse Rijk nauwe betrekkingen met Engeland. De Engels-Nederlandse samenwerking op zee bood de Ottomanen indirect strategisch voordeel.
CONCLUSIE EN HISTORISCHE EVALUATIE
Er bestaan geen primaire bronnen die aantonen dat de Ottomanen daadwerkelijk troepen naar Nederland stuurden.
Indirecte effecten zijn wel aantoonbaar: Spanje werd in de Middellandse Zee beziggehouden, handelsroutes kwamen onder druk te staan en de protestanten kregen morele steun.
Met het Ahitname van 1612 werden de informele contacten omgezet in officiële diplomatieke betrekkingen.
De rol van de Ottomanen in de Tachtigjarige Oorlog kan dus worden omschreven als die van een ondersteunende, maar niet fysiek aanwezige bondgenoot.