İLHAN KARAÇAY’DAN HOLLANDA PARLAMENTOSU’NUN İMAMOĞLU KARARI VE DENK PARTİSİ’NİN TUTUMU ÜZERİNE ÇOK YÖNLÜ BİR DEĞERLENDİRME

(Yorumun Hollandacası en altta.
Nederlandse versie van het commentaar staat onderaan)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Pek çok okuyucum ve dostum, “Türkiye’deki gelişmeler hakkında neden yazmıyorsun” diye soruyorlar. Aslında, okurlarım ve dostlarım, gazetecilik yaşamımda siyasete hiç girmediğimi bilmeliydiler. Zira bu hususu defalarca belirtmiştim. Bazı dostlarım beni korkaklıkla itham ettiler. Belki de haklıydılar. Düşündüm ve son gelişmeler hakkında birkaç satır yazmaya karar verdim.

Yargı Süreci mi, Siyasi Müdahale mi?

Hollanda Parlamentosu’nun Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna ilişkin aldığı karar ve DENK Partisi’nin buna karşı verdiği tepki, uluslararası hukuk, insan hakları, egemenlik ilkesi ve Türkiye iç siyaseti bağlamında birçok tartışmayı beraberinde getirdi.

Bu yorum, her iki tarafın gerekçelerini ve farklı kamuoyu tepkilerini tarafsız bir çerçevede analiz ederek, olayın sadece bir diplomatik çıkış olmadığını; aynı zamanda hukukun, siyasetin ve demokrasinin kesiştiği bir sınav olduğunu ortaya koymaktadır.

Ama önce önemli bir açıklama:

Bir ömür boyu tarafsızlıkla yazmak…

Bu satırları yazarken geriye dönüp bakıyorum: Tam altmış yıl olmuş kalemimle yola çıkalı. Hayatım boyunca ne bir mahalleye, ne bir siyasete, ne bir renge, ne bir kimliğe yaslandım. CHP kökenli bir ailede büyüdüm, evet; ama hiçbir zaman CHP’nin veya başka bir partinin derneğine, yapılanmasına katılmadım. Çünkü gazeteciliğin, ancak mesafesini koruyabildiği sürece kamuoyuna hizmet edebileceğine inandım.

Bir Beşiktaş sevdalısıyım çocukluğumdan bu yana… Ama spor yazılarımda kalbimle değil, objektif bakışımla yazdım. Hollanda’da kurulan Beşiktaş Derneği’nin kuruluşunu takip ettim ama bir gün bile üyesi olmadım.

Alevi bir ailenin evladıyım. İnancım, kimliğim hep saygıyla taşındı içimde ama bir gün bile herhangi bir Alevi derneğine katılmadım. Çünkü biliyordum ki; mesleki tarafsızlık, kişinin aidiyetlerinden soyunması değil, onları dışa taşımadan, kimseye mesafesiz davranmadan yazabilmesidir.

Hollanda’da Türk Seyahat Acentaları Birliği’ni kuranlardan biriyim. Ama yine, o yapıya bile üye olmadım. Çünkü hangi çatı altında olursa olsun, bir gazetecinin ilkeleri onun asıl kimliğidir. Kurucu olmak başka, bağımsız kalmak başkadır.

İşte şimdi, bugün yazdığım bu yorumda da aynı hassasiyetle yazıyorum. Kalemim ne sağa kayar, ne sola. Sadece gerçeğin izini sürer. Bir zamanlar o meşhur sözde olduğu gibi:
“Ne sağcıyım, ne solcu… futbolcuyum futbolcu.”.

Bu satırları yazarken, sadece bir haberi değil, bir ömrün sorumluluğunu taşıyan kalemle yazdım.
Amsterdam, Nisan 2025
İlhan Karaçay

Hollanda Parlamentosu kararı:
İnsan hakları ve demokratik değerler

Hollanda Parlamentosu’nun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna ilişkin olarak Türkiye’ye yönelik “serbest bırakma” çağrısı içeren önergeyi kabul etmesi, uluslararası hukuk, demokrasi ve diplomatik ilişkiler bağlamında çok boyutlu bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Bu karar, özellikle DENK Partisi’nin sert tepkisiyle farklı bir boyut kazanmış, Türkiye-Hollanda ilişkilerinde hassas bir alanın yeniden gündeme taşınmasına yol açmıştır.

Hollanda Parlamentosu’nun Tutumu: İnsan Hakları ve Demokrasi Vurgusu

Parlamentoda büyük bir çoğunluğun destek verdiği önergede, İmamoğlu’nun tutuklanma süreci “hukuksuz” ve “siyasi nitelikli” olarak tanımlanmakta; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) çerçevesinde özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği ileri sürülmektedir. Daha önce Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş örneklerinde olduğu gibi, Hollandalı siyasetçilerin Türkiye’deki bazı yüksek profilli davalara dair eleştirileri, Avrupa kurumlarıyla eşgüdümlü şekilde ilerlemektedir. Bu çizgi, AB içinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi temel değerlerin evrensel kabulüne dayandığı gerekçesiyle savunulmaktadır.

Özellikle muhalefet partileri ve insan hakları kuruluşları, İmamoğlu hakkında ileri sürülen suçlamaların zamanlamasına dikkat çekerek, bu sürecin siyasal rakipleri etkisizleştirme amacı taşıdığı görüşünü dile getirmektedir. Nitekim İmamoğlu’nun CHP içindeki ön seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkması ve 2019 yerel seçimlerinde iki kez İstanbul’u kazanarak Erdoğan iktidarına karşı önemli bir siyasi figür haline gelmesi, bu süreci siyasallaştıran temel unsurlar olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Hollanda Parlamentosu’nun açıklaması, sadece bir bireysel dava özelinde değil, Türkiye’deki demokratik süreçlerin bütünü üzerine duyulan endişeyi ifade etme çabası olarak da okunabilir.

DENK Partisi’nin Eleştirisi: Egemenlik İlkesi ve Yargı Bağımsızlığı Vurgusu

Ancak bu karar, özellikle DENK Partisi tarafından “Türkiye’nin iç işlerine müdahale” olarak değerlendirilmiş, uluslararası hukuk bağlamında ciddi bir karşı argüman ortaya konmuştur. Parti lideri Stephan van Baarle, yaptığı açıklamada, Hollanda Parlamentosu’nun başka bir ülkenin yargı süreçleri hakkında hüküm vermesini “yetki aşımı” olarak tanımlamış ve bu tür müdahalelerin diplomatik ilkelere zarar verdiğini belirtmiştir.

Van Baarle’nin açıklamasında öne çıkan temel unsurlar; egemen devletlerin iç işlerine saygı, yargı süreçlerinin bağımsızlığına güven ve siyasi tartışmalarla hukuki değerlendirmelerin ayrıştırılması gerekliliğidir. DENK’in bu pozisyonu, özellikle göçmen kökenli seçmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde, çifte standart uygulamalarına karşı hassasiyetle birleştiğinde, partinin Türkiye ile ilgili konularda daha temkinli bir söylem benimsediğini göstermektedir. Parti, geçmişte de benzer şekilde, Türkiye’nin iç meselelerine dair Avrupa’dan gelen eleştirileri, toplumsal barışı zedeleyen, kutuplaşmayı besleyen açıklamalar olarak nitelendirmiştir.

Türkiye’deki Farklı Görüşler: Siyasi Yorumlar, Hukuki Argümanlar ve Kamuoyu Bölünmesi

Türkiye’de ise İmamoğlu’nun tutukluluğu, geniş bir yelpazede tartışılmaktadır. Muhalefet partileri, özellikle CHP, bu süreci doğrudan “siyasi mühendislik” olarak adlandırmakta ve seçilmiş bir belediye başkanının cezai soruşturmalar yoluyla etkisizleştirilmesinin halk iradesine darbe anlamına geldiğini savunmaktadır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tutuklamayı “siyasi rakipleri yargı yoluyla saf dışı bırakma girişimi” olarak yorumlarken, bazı hukukçular da suçlamaların somut delillere dayandırılması gerektiğine dikkat çekmektedir.

Buna karşılık, hükümete yakın kaynaklar ve iktidar partisi temsilcileri, İmamoğlu’nun suçlandığı eylemlerin ciddi mali ve idari usulsüzlükler içerdiğini, dolayısıyla soruşturmanın siyasi değil, tamamen hukuki bir zeminde ilerlediğini savunmaktadır. Özellikle ihaleye fesat karıştırma ve rüşvet suçlamaları, kamu kaynaklarının yönetimi açısından doğrudan kamu yararını ilgilendiren meseleler olarak öne çıkarılmaktadır. Ayrıca, bu soruşturmaların siyasi rakiplere karşı değil, herkes için eşit hukuk uygulanmasının bir göstergesi olduğu da vurgulanmaktadır.

Kamuoyundaki Yansımalar: Uluslararası Standartlar mı, Çifte Standartlar mı?

Sosyal medya ve medya yorumlarında da geniş yankı uyandıran bu gelişme, Türkiye’de ve Hollanda’da farklı bakış açılarını ortaya koymuştur. Bir kesim, Hollanda Parlamentosu’nun açıklamasını, uluslararası kamuoyunun Türkiye’deki demokratik gerilemeye karşı duyarlılığı olarak görürken; diğer bir kesim ise bu tür çıkışların Batı’nın çifte standartlı yaklaşımını yansıttığını düşünmektedir. Bu bağlamda, Batı ülkelerinde benzer suçlamalarla istifa eden politikacılara atıf yapılmakta; Türkiye’deki tutuklamaların ise peşinen “siyasi” olarak nitelendirilmesinin adil bir yaklaşım olmadığı savunulmaktadır.

DENK Partisi’nin çıkışı ise bu tartışmada “dengeleyici” bir etki yaratmıştır. Bir yandan Hollanda siyasetinde göçmen kökenli seçmenlerin sesini duyuran bu parti, diğer yandan uluslararası hukukta sıkça vurgulanan “iç işlerine karışmama” ilkesine dikkat çekmiştir. Bu söylem, Türkiye’deki hükümet çevrelerinde olumlu karşılık bulurken, bazı muhalif kesimlerce “otoriter yönetimlere zımni destek” olarak da eleştirilmiştir.

Sonuç: Diplomatik Hassasiyetin Gerekliliği

Hollanda Parlamentosu’nun aldığı karar ve DENK Partisi’nin buna verdiği tepki, sadece İmamoğlu’nun tutukluluğu etrafında gelişen bir tartışma değil, aynı zamanda uluslararası siyasette egemenlik, insan hakları ve demokrasi kavramlarının nasıl yorumlandığına dair daha geniş bir sorgulamayı da beraberinde getirmiştir. Her iki tarafın da savunduğu ilkeler, farklı hukuk ve siyaset anlayışlarına dayanmaktadır.

Bu süreçte önemli olan, siyasi açıklamaların ötesinde, yargı süreçlerinin şeffaflığı ve hukukun üstünlüğünün evrensel standartlara uygun biçimde işletilmesidir. Uluslararası aktörlerin demokratik değerlere bağlılık çağrıları, ancak karşılıklı saygı temelinde yapıldığında anlam kazanır. Aynı şekilde, ulusal hukuk sistemlerinin bağımsızlığına duyulan güven de, sadece söylemlerle değil, uygulamadaki adaletle sağlanabilir.

Tüm tarafların bu hassas dengenin farkında olarak hareket etmeleri, hem Türkiye içindeki demokratik gelişim hem de uluslararası ilişkiler açısından kritik öneme sahiptir.

HOLLANDA’DA MEDYA, DENK PARTİSİNİN BU TUTUMUNU AŞAĞIDAKİ GİBİ YAYINLADI.

Afbeelding met tekst, kleding, person, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Erdoğan’ın sözcüsü” DENK, Türk muhalefet liderinin serbest bırakılmasına desteği reddetti:

Hollanda Temsilciler Meclisi’ndeki geniş bir çoğunluk, hükümetin Türk muhalefet lideri Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı açıkça tavır almasını istiyor. Ancak DENK Partisi lideri Stephan van Baarle, bu önergeye destek vermeyen tek parti lideri oldu. Bu durum, JA21 lideri Joost Eerdmans da dahil olmak üzere diğer parti liderlerinden sert eleştiriler aldı.

İstanbul’un popüler belediye başkanı olan İmamoğlu, merkez sol parti CHP adına 2028 yılında cumhurbaşkanı adayı olmayı planlıyor. Kendisi yolsuzluk suçlamasıyla tutuklandı. Daha önce hakkında açılan terör suçlamaları ise geri çekildi. Destekçileri, bu davanın siyasi gerekçelerle açıldığını düşünüyor.

Meclis, Hollanda’nın NATO müttefiki Türkiye’ye İmamoğlu’nun derhal serbest bırakılması yönünde baskı yapmasını talep ediyor. Ayrıca bu tutumun NATO görüşmelerinde de açıkça dile getirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Sadece DENK destek vermedi

Meclisteki tüm partiler — PVV’den GroenLinks-PvdA’ya kadar — bu çağrıya destek verdi. Sadece DENK partisi önergeye katılmadı. Oylamadan önce konuşan DENK lideri Stephan van Baarle, “Bu konuda Temsilciler Meclisi olarak bir yargıda bulunamayız” dedi. Van Baarle’ye göre, Türkiye’deki yargı süreci hakkında Hollanda’nın görüş bildirmesi doğru değil ve suçlamaların geçerli olması mümkün.

Bu açıklama sert tepkilere yol açtı. JA21 lideri Joost Eerdmans, X (eski adıyla Twitter) platformunda şu ifadeleri kullandı: “DENK bugün bir kez daha Erdoğan’ın sözcüsü gibi davrandı.”

Protestolar ve diplomatik endişeler

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından tüm Türkiye genelinde protestolar düzenleniyor. Avrupa’da da bu durum huzursuzluk yarattı. AB, aday ülke konumundaki Türkiye’ye demokratik ilkelere bağlı kalma çağrısında bulundu. Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmede endişelerini dile getirdi. Hollanda Büyükelçiliği de İmamoğlu ve ekibinin tutuklanmasının hemen ardından resmi bir açıklamada bulundu.

NATO müttefiklerine mesaj

Temsilciler Meclisi, İmamoğlu’nun tutuklanmasını “son derece endişe verici ve hukuka aykırı bir gelişme” olarak nitelendirdi. Bu olayın, Türkiye’deki muhalefet liderleri, gazeteciler ve aktivistlere yönelik siyasi baskıların bir parçası olduğunu savunuyor.

Kabul edilen önergeye göre, Hollanda bu mesajı NATO içinde de net bir şekilde dile getirmeli. DENK dışındaki tüm partiler bu girişimi destekliyor.

İmamoğlu açısından, NATO ülkelerinden gelecek uluslararası baskının serbest bırakılmasına katkı sağlayabileceği düşünülüyor. Ancak Hollanda’da DENK partisinin farklı bir tutum sergilemesi, diğer siyasi partilerin tepkisini çekti.

                                          *************************

EEN VEELZIJDIGE BESCHOUWING VAN İLHAN KARAÇAY OVER DE BESLISSING VAN HET NEDERLANDSE PARLEMENT INZAKE İMAMOĞLU EN DE HOUDING VAN DE DENK-PARTIJ

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Veel van mijn lezers en vrienden vragen me: “Waarom schrijf je niet over de ontwikkelingen in Turkije?” In feite zouden mijn lezers en vrienden moeten weten dat ik me in mijn journalistieke loopbaan nooit met politiek heb beziggehouden. Ik heb dit immers meerdere keren benadrukt. Sommige vrienden hebben me beschuldigd van lafheid. Misschien hadden ze gelijk. Ik heb erover nagedacht en besloten een paar regels te schrijven over de recente ontwikkelingen.

Rechtsgang of Politieke Interventie?

De resolutie van het Nederlandse parlement over de detentie van Ekrem İmamoğlu en de reactie van de DENK-partij daarop hebben in de context van internationaal recht, mensenrechten, het soevereiniteitsbeginsel en de binnenlandse politiek van Turkije tot veel discussie geleid.

Deze beschouwing analyseert op objectieve wijze de motieven van beide partijen en de verschillende publieke reacties, en toont aan dat het hier niet slechts om een diplomatieke actie gaat, maar ook om een toetsmoment op het snijvlak van recht, politiek en democratie.

Maar eerst een belangrijke toelichting:

Een leven lang schrijven met neutraliteit…

Terwijl ik deze regels schrijf, kijk ik terug: het is precies zestig jaar geleden dat ik mijn reis met de pen begon. In mijn leven heb ik me nooit aangesloten bij een wijk, een politieke stroming, een kleur of een identiteit. Ja, ik ben opgegroeid in een familie met CHP-achtergrond, maar ik heb me nooit aangesloten bij een vereniging of structuur van de CHP of een andere partij. Want ik geloof dat journalistiek alleen het publiek kan dienen zolang het zijn afstand bewaart.

Ik ben sinds mijn jeugd een fan van Beşiktaş… Maar in mijn sportartikelen schreef ik niet met mijn hart, maar met een objectieve blik. Ik volgde de oprichting van de Beşiktaş-vereniging in Nederland, maar ben nooit lid geweest.
Ik ben een kind van een Alevitische familie. Mijn geloof en identiteit heb ik altijd met respect gedragen, maar ik heb me nooit aangesloten bij een Alevitische vereniging. Want ik wist: professionele neutraliteit betekent niet dat je je afkomst ontkent, maar dat je kunt schrijven zonder die naar buiten te brengen en zonder partijdigheid.

Ik ben een van de oprichters van de Vereniging van Turkse Reisagenten in Nederland. Maar ook daar ben ik nooit lid van geweest. Want voor een journalist zijn principes zijn ware identiteit, ongeacht onder welk dak hij zich bevindt. Oprichter zijn is iets anders dan onafhankelijk blijven.

En ook nu, in deze beschouwing, schrijf ik met dezelfde gevoeligheid. Mijn pen buigt niet naar rechts of links. Ze volgt alleen de waarheid. Zoals ooit in die beroemde uitspraak:
“Ik ben geen rechts- of linkse… ik ben gewoon een voetballer.”

Terwijl ik deze regels schrijf, schrijf ik niet alleen een nieuwsartikel, maar met een pen die de verantwoordelijkheid van een heel leven draagt.
Amsterdam, april 2025
İlhan Karaçay

De Resolutie van het Nederlandse Parlement: Mensenrechten en Democratische Waarden

De aanname van een motie door het Nederlandse parlement, waarin wordt opgeroepen tot de vrijlating van Ekrem İmamoğlu, de burgemeester van Istanbul, heeft geleid tot een veelomvattend debat over internationaal recht, democratie en diplomatieke betrekkingen. De scherpe reactie van de DENK-partij heeft deze discussie naar een ander niveau getild en opnieuw de gevoelige aspecten van de Turks-Nederlandse betrekkingen onder de aandacht gebracht.

De motie, gesteund door een grote meerderheid in het parlement, omschrijft het arrestatieproces van İmamoğlu als “onwettig” en “politiek van aard” en stelt dat het recht op vrijheid en veiligheid, zoals vastgelegd in het Europees Verdrag voor de Rechten van de Mens (EVRM), is geschonden. Net als bij eerdere zaken zoals die van Osman Kavala en Selahattin Demirtaş, werken Nederlandse politici samen met Europese instellingen en beroepen zich op universele waarden zoals democratie, de rechtsstaat en vrijheid van meningsuiting.

Oppositiepartijen en mensenrechtenorganisaties wijzen op de timing van de aanklachten tegen İmamoğlu en beschouwen deze als een poging om politieke tegenstanders uit te schakelen. Zijn prominente rol binnen de CHP en zijn verkiezingsoverwinningen in 2019 tegen de heersende macht worden hierbij als belangrijke politieke factoren genoemd. In dat opzicht kan de motie van het Nederlandse parlement ook worden gezien als een bezorgdheid over het bredere democratische proces in Turkije.

De Kritiek van DENK: Nadruk op Soevereiniteit en Onafhankelijkheid van de Rechtspraak

De DENK-partij bestempelde de motie echter als, “inmenging in de binnenlandse aangelegenheden van Turkije” en bracht vanuit het internationale recht tegenargumenten naar voren. Fractievoorzitter Stephan van Baarle stelde dat het niet aan het Nederlandse parlement is om te oordelen over rechtszaken in andere landen en noemde dit een overschrijding van bevoegdheden, die diplomatieke principes ondermijnt.

Belangrijke punten in zijn verklaring waren respect voor de interne aangelegenheden van soevereine staten, vertrouwen in de onafhankelijkheid van de rechtspraak en de noodzaak om juridische beoordelingen te scheiden van politieke debatten. Deze positie van DENK weerspiegelt ook de gevoeligheid van veel migrantenkiezers tegenover dubbele standaarden. In het verleden heeft de partij Europese kritiek op Turkije ook omschreven als polariserend en schadelijk voor de sociale vrede.

Verschillende Opvattingen in Turkije: Politieke Analyse, Juridische Argumenten en Publieke Polarisatie

In Turkije zelf wordt de detentie van İmamoğlu vanuit verschillende hoeken bekeken. Oppositiepartijen, vooral de CHP, noemen dit proces een vorm van “politieke manipulatie” en stellen dat het uitschakelen van een gekozen burgemeester via gerechtelijke weg een ondermijning is van de volkswil. CHP-voorzitter Özgür Özel bestempelde de arrestatie als een poging om politieke rivalen via de rechterlijke macht uit te schakelen, terwijl juristen erop wijzen dat beschuldigingen gebaseerd moeten zijn op concreet bewijs.

Aan de andere kant stellen regeringsgezinde bronnen dat İmamoğlu wordt beschuldigd van ernstige financiële en administratieve misstanden, en dat het proces puur juridisch van aard is. Beschuldigingen zoals corruptie en manipulatie van aanbestedingen worden gepresenteerd als kwesties van openbaar belang. De regering benadrukt dat deze processen geen politieke motivatie hebben, maar een uiting zijn van gelijke toepassing van de wet voor iedereen.

Reacties in de Publieke Opinie: Internationale Normen of Dubbele Standaarden?

Deze ontwikkeling heeft ook in de media en op sociale media brede weerklank gevonden. Sommigen zien de verklaring van het Nederlandse parlement als een teken van bezorgdheid over de achteruitgang van de democratie in Turkije. Anderen beschouwen dit juist als een voorbeeld van westerse dubbele standaarden. Er wordt verwezen naar politici in het Westen die bij vergelijkbare beschuldigingen aftreden, terwijl men vindt dat het onterecht is om Turkse arrestaties op voorhand als politiek te bestempelen.

De reactie van de DENK-partij heeft in dit debat een “balancerend” effect gehad. Enerzijds vertegenwoordigt DENK de stem van migranten in de Nederlandse politiek, anderzijds wijst de partij op het principe van niet-inmenging in binnenlandse aangelegenheden, een vaak genoemd beginsel in het internationaal recht. Deze houding wordt positief ontvangen in Turkse regeringskringen, terwijl sommige oppositiegroepen het interpreteren als impliciete steun aan autoritaire regimes.

Conclusie: De Noodzaak van Diplomatieke Gevoeligheid

Tot slot: de resolutie van het Nederlandse parlement en de reactie van de DENK-partij zijn niet alleen onderdeel van het debat rond de detentie van İmamoğlu, maar ook een bredere reflectie op hoe begrippen als soevereiniteit, mensenrechten en democratie internationaal worden geïnterpreteerd. Beide partijen beroepen zich op principes die voortkomen uit verschillende juridische en politieke wereldbeelden.

Wat in dit proces belangrijk is, is dat gerechtelijke procedures transparant verlopen en dat de rechtsstaat volgens universele standaarden wordt gehandhaafd. Oproepen van internationale actoren tot naleving van democratische waarden krijgen pas betekenis wanneer ze gebaseerd zijn op wederzijds respect. Evenzo wordt vertrouwen in de onafhankelijkheid van nationale rechtssystemen niet opgebouwd met woorden, maar met zichtbare rechtvaardigheid in de praktijk.

Alle betrokkenen dienen zich bewust te zijn van dit delicate evenwicht, wat van cruciaal belang is voor zowel de democratische ontwikkeling binnen Turkije als voor haar internationale betrekkingen.

DE MEDIA IN NEDERLAND BERICHTTEN ALS VOLGT OVER DIT GEDRAG VAN DE DENK PARTIJ.

Afbeelding met tekst, kleding, person, pak Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

DENK weigert steun vrijlating Turkse oppositieleider: ‘Spreekbuis van Erdogan’

Een ruime meerderheid van de Tweede Kamer wil dat het kabinet zich uitspreekt tegen de arrestatie van de Turkse oppositieleider Ekrem Imamoglu. DENK-leider Stephan van Baarle gaf als enige fractieleider aan zich niet achter de motie te scharen. Dit leidde tot felle kritiek van andere fractieleiders, waaronder JA21-leider Joost Eerdmans.

Imamoglu is de populaire burgemeester van Istanbul en wil in 2028 presidentskandidaat worden namens de centrumlinkse partij CHP. Hij is gearresteerd op verdenking van corruptie. Een eerdere aanklacht wegens terrorisme is inmiddels ingetrokken. Veel van zijn aanhangers zien de vervolging als politiek gemotiveerd.

De Kamer vraagt dat Nederland bij NAVO-partner Turkije aandringt op zijn onmiddellijke vrijlating. Ook moet dit standpunt actief binnen het NAVO-overleg worden ingebracht.

Alleen DENK werkt niet mee
Alle fracties in de Kamer, van PVV tot GroenLinks-PvdA, stemden voor de oproep. Alleen DENK deed niet mee. Fractieleider Stephan van Baarle zei voorafgaand aan de stemming: ‘Dat kunnen wij vanuit de Tweede Kamer niet beoordelen.’ Volgens Van Baarle is het niet aan Nederland om iets te vinden van de rechtsgang in Turkije en is het mogelijk dat de aanklachten gegrond zijn.

Dat leidde tot harde reacties. JA21-voorman Joost Eerdmans schreef op X: ‘DENK vandaag wederom in actie als spreekbuis van Erdogan.’

Protesten en diplomatieke zorgen
Na de arrestatie van Imamoglu wordt in heel Turkije gedemonstreerd. Ook in Europa is er onrust. De EU heeft Turkije, dat kandidaat-lid is, opgeroepen zich te houden aan democratische principes. Minister van Buitenlandse Zaken Caspar Veldkamp sprak zijn zorgen uit in een gesprek met zijn Turkse ambtgenoot Hakan Fidan. Ook de Nederlandse ambassadeur liet direct na de arrestatie van Imamoglu en zijn medewerkers van zich horen.

Signaal aan NAVO-bondgenoten
De Kamer noemt de arrestatie van Imamoglu ‘een zeer zorgelijke en onwettige ontwikkeling’. Het past volgens de Kamer in een patroon van politieke vervolgingen van oppositieleiders, journalisten en activisten in Turkije.

Volgens de aangenomen motie moet Nederland deze boodschap ook duidelijk binnen de NAVO overbrengen. Met uitzondering van DENK steunen alle partijen dit initiatief.

Voor Imamoglu kan de internationale druk van NAVO-landen mogelijk helpen om zijn vrijlating af te dwingen. Maar binnen Nederland laat DENK een ander geluid horen — tot woede van andere fracties.