Hollanda siyasetinde göçmenlerin sesi olarak kurulan DENK Partisi, tarihinin en çalkantılı günlerinden birini yaşıyor.
Aday listesi krizinin ardından Parti Başkanı Ejder Köse ve yönetim kurulu topluca istifa etti.
Olağanüstü kongreye kadar partiyi, kurucu lider Tunahan Kuzu yönetecek.
Hollanda’daki kanaat önderleri ne dediler?
(Yazının Hollandacası en altta.
Nederlandse versie is onderaan)
İlhan KARAÇAY yazdı:
Değerli Okurlarım,
Son üç yazımda hep DENK Partisi sorunu yer aldı. Her hangi bir konuyu, hiç bir zaman üst üste irdelememiştim. Ama görülen lüzum üzerine bu defa böyle oldu işte.
DENK’te istifa üzerine istifa yaşanıyor.
Parti Başkanı Ejder Köse’ye kızan Siyasi Lider Stephan van Baarle, adaylık listesinden çekilmişti. Aracılar ortalığı yumuşatmaya çalışırken ilginç ve beklenmeyen bir gelişme yaşandı.
Tahminlerin aksine, yaşanan aday listesi krizinin ardından, Genel Başkan Ejder Köse ve yönetim kurulu topluca istifa etti. Böylece partiyi, olağanüstü kongre yapılana kadar, kurucu lider Tunahan Kuzu yönetecek.
Bu gelişme, hem partinin geleceği hem de Türk ve göçmen kökenli seçmenler için büyük bir sürpriz oldu. Zira kamuoyu yoklamalarında dört-beş sandalye çıkarabileceği öngörülen DENK, tam da seçim öncesinde bir “çözümsüz denklem” içine girmişti.
NE OLDU?
DENK yönetimi, 29 Ekim’de yapılacak seçimler için bir aday listesi hazırlamıştı. Ancak listeye parti içinden sert itirazlar geldi. Hatta fraksiyon başkanı Stephan van Baarle, adaylıktan çekildiğini açıklamıştı. Bu çıkış “parti bölünüyor mu?” sorusunu gündeme getirdi.
Krizin daha da derinleşmemesi için araya giren akil insanlar, yönetim kurulu üyelerini istifa etmeye ikna etti. Böylece parti, yeni genel kurula kadar eski lider Tunahan Kuzu’nun kaptanlığında yoluna devam edecek.
UMUT MU, HAYAL KIRIKLIĞI MI?
DENK Partisi, 2015’te Hollanda siyasetinde azınlıkların sesi olmak iddiasıyla sahneye çıkmış, kısa sürede parlamentoda üç sandalyeye ulaşarak büyük ses getirmişti. Ancak yıllar içinde parti içi kavgalar ve koltuk çekişmeleri, umut veren bu hareketi zayıflattı.
Bugün gelinen noktada, yönetimin istifası bir “çöküş” değil, tam tersine yeni bir başlangıç fırsatı olabilir. Ama bu fırsat, yalnızca ilkeler ve kurumsallaşma ön planda tutulursa gerçek bir umuda dönüşecek.
SİVİL TOPLUM KURLUŞLARI NE DEDİLER
Naçizane şahsımın fikri şöyle:
DENK Partisi, Hollanda siyasetinde göçmenler için büyük bir imkân ve tarihi bir kazanım olmuştu. Ancak yıllar içinde parti içi kavgalar ve koltuk çekişmeleri, bu kazanımı gölgeledi.
DENK Partisi’nin bugünkü krizi, aslında büyük bir fırsata da dönüşebilir. Yönetim Kurulu’nun istifası ilk bakışta bir çöküş gibi görünse de, bu adım partiyi yeniden toparlamak için önemli bir nefes alma imkânı sundu. Şimdi gözler, yapılacak Genel Kurul’a çevrilmiş durumda.
Bilindiği gibi DENK’in üye sayısı yaklaşık 7.000. Daha önce de dile getirildiği üzere, bir Genel Kurul toplanması için en az 700 imzanın gerekli olduğu konuşuluyordu. Ama şimdi yönetim kurulu istifasıyla imza toplamaya gerek kalmadı. Bu sayı, üyelerin parti içi demokrasiyi ne kadar önemsediklerini ve sürece katılımın ne kadar belirleyici olabileceğini gösteriyor. Dolayısıyla yaklaşan Genel Kurul, yalnızca yeni bir yönetimin belirlenmesi değil, aynı zamanda partinin geleceğini tayin edecek bir sınav olacak.
Son iki gündür bana gelen mesajlarda bu krize ilişkin hem olumlu hem de olumsuz tepkiler var.
Bir kısım seçmen, “Yazık oldu, DENK büyük bir fırsatı heba ediyor” derken; diğer bir kesim, “Yönetimin istifasıyla artık yeni bir sayfa açılabilir” görüşünde. Bu da gösteriyor ki seçmenin içinde hâlâ umut taşıyan bir damar var.
Burada akil adamların ve toplum önderlerinin sesine de kulak vermek gerekiyor. Görüşlerini yayınladığımız iş insanları, dernek başkanları ve kanaat önderleri, farklı tonlarda da olsa ortak bir noktada birleşiyor: DENK, ancak kişisel hesaplardan arınıp kurumsallaşmayı başarabilirse yeniden bir umut olabilir.
Tunahan Kuzu’nun geçici liderliği bu açıdan kritik. Çünkü Kuzu, hem partiyi kuran hem de uzun yıllar boyunca temsil eden bir figür. Şimdi kaptanlık rolünü üstlenmesi, geminin fırtınadan çıkabilmesi için bir şans niteliğinde.
Benim kanaatim şu: Genel Kurul’un sağlıklı bir şekilde yapılması, şeffaflık ve katılım esas alınması, yeni yönetimin kimsenin etkisi altında kalmadan, yalnızca ilkeler doğrultusunda hareket etmesi, DENK’in geleceği açısından hayati önem taşıyor. Eğer bu süreç doğru yönetilirse, DENK yeniden seçmeninin güvenini kazanabilir. Aksi hâlde, büyük bir imkânın heba edilmesi riskiyle karşı karşıya kalır.
HİKMET GÜRCÜOĞLU: Hollanda Türk İşadamları Derneği HOTİD Başkanı
Tüm olup bitenleri basındaki haberler üzerinden takip ettim. Parti ve ismi geçen arkadaşların tamamı benim için yakinen tanıdıktır. Görevleri ve düşünceleri benim için yeterince açıktır. Bu nedenle olup bitenleri anlamak ve yorumlamak benim için zor olmadı.
Bir önceki meclis seçimleri öncesi de benzer bir dalgalanma yaşanmıştı. Partiye daha fazla zarar vermemek için taraflar bir uzlaşı ile bu anlaşmazlığa son vermişlerdi. Bu süreçte ben de masada olarak katkı sunmaya çalışmıştım. Böylece parti her şeye rağmen üç sandalye kazanarak başarısını korumuştu.
Yine bir seçim öncesi bir anlaşmazlık rüzgarı tekrar esmiş. Ego, acemilik, gençlik, başarı sarhoşluğu dahil her unsurun ağır bastığı bir hâl oluşmuş.
Parti mecliste kendini iyice hissettirmeye başladı. Meclisteki vekil gençlerin partinin başarısındaki payı çok büyük. Parti artık heyecanlı gençlerin mücadele platformu olmaktan çok ileri gidip, temsil ettikleri insanların mücadele aracı olmuştur. Vekil gençlerimizde bu bilinci ve sorumluluk hissini güçlü bir şekilde görüyoruz. Ama yinede bu olayda olgunluk seviyemizi yeterince geliştiremediğimizi görmekteyiz. Olgunlaşmanın bir zaman meselesi olduğunu düşünerek ileri bakmak gerekir. Belki bu noktada partinin bir akil üyeler organı oluşturması pratik bir çözüm yolu düşüncesi olabilir.
Sağduyunun hakim olup, çoğunluğun arzu ettiği şekilde yönetimin istifa ederek sükunetin sağlanmış olması olumlu bir gelişme. Stefan van Baarle’nın da görevinin başına dönmesi ile yaraların hızla sarılıp, bir olgunluk görüntüsü altında seçmenler için umut olmaya devam etmeliler.
Başarılarının daim olmasını diliyorum.
VEYİS GÜNGÖR: Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı
1987 yılından itibaren Hollanda’daki Türklerin siyasal katılım mücadelelerini yakından takip ediyorum. Bu mücadele takip edilen iki yoldan birisi olan, ana akım siyasi partilerin dışında oluşan mücadele örneği, DENK siyasi hareketinde bir kriz yaşandı.
DENK’te daha önce de şahıslar odaklı krizler yaşanmıştı. Ancak son kriz gruplar arası ya da parti yönetimi ile Temsilciler Meclisindeki DENK’liler arasında gelişti.
Krizde parti Başkanı Ejder Köse ile aynı partinin milletvekili Stephan van Baarle’nin karşılıklı açıklamaları, parti içindeki krizin derinliklerini ortaya koydu. Yaklaşık bir hafta kamuoyu önünde yaşanan gelişmeler sonrasında yapılan açıklamada yönetimin istifa ettiği, yeni bir yönetim oluşturulacağı duyuruldu.
DENK partisi Hollanda siyasetinde yer aldığı andan itibaren, her siyasi partide yaşanan gelişmeler gibi, farklı krizlerle karşı karşıya kaldı. Son krizin seçimlere iki ay kala yaşanması büyük bir talihsizliktir.
Partinin siyasi lideri Stephan van Baarle’nin, Temsilciler Meclisi’nde özellikle Filistin’de yaşanan soy kırım meselesinde, Wilders ve diğer İsrail sevicilere karşı verdiği amansız mücadele, Hollanda’daki vicdanlı insanların takdirini kazanmıştır. Buna rağmen parti içince yaşanan kriz mutlaka kamuoyunu olumsuz yönde etkileyecektir. Gönül böyle bir krizin yaşanmamasını isterdi. Ancak bunun tersi oldu.
Tüm yaşananlara rağmen, Ekim ayının sonunda yapılacak seçimlere, DENK partisi yoğun bir çalışmayla hazırlanıp, seslerini duyuramayan toplulukların parlementoda temsilcisi olabilecek şansa sahiptir.
Unutmayalım, Den Haag, Amsterdam, Rotterdam ve diğer şehirlerin sokaklarında Filistin için yürüyenler DENK’in muhtemel oy deposudur.
DENK haksızlıklar karşısında haklı olanın tarafında durmaya devam etmelidir.
METİN YAZAREL:Yatırım Danışmanı-Kanaat Önderi
DENK’in Çözümsüz Denklemi..
Bir parti düşünün: Adı DENK ama işler hiç de öyle denk gitmiyor! Kendi içinde bile bir türlü dengeyi, yani “denkliği” tutturamıyor.
Kuruluş hikâyesi fena değildi. İki milletvekili çıktı, “azınlık hakları, göçmenlerin sesi, sosyal eşitlik” dedi ve tuttu. Hepimizin kulağına hoş geldi. Biz de inandık: “Artık Türkler ve göçmenler siyasette sadece seçmen değil, aktör olacak” diye düşündük.
Evet kuruluşu heyecan vericiydi. “Azınlıkların sesi, göçmenlerin hakkı, siyasette yeni bir nefes!” diye sahneye çıktılar. Bizde “nihayet bizim çocuklar da Hollanda siyasetinde haklarımızı savunacaklar” diye bayağı bir umutlandık.
Sonra ne oldu? DENK Partisi, “hak mücadelesi” yerine Netanyahu’nun elini sıkmamak gibi popülist siyaseti tercih etti. Parti içinde herkes birbirine girsede popülizm tavan yaptı.
Bir zamanlar destekledim. Hatta üye oldum. “Belki bu şovculuk dönemi geçer, kurumsallaşır” dedim. Ama yok. DENK’in kurumsallaşması, ciddiyet yerine amatörlük görüntüsü verdi
Bugün geldiğimiz noktada DENK, Hollanda siyasetinde fazla popülist bir azınlık hikâyesi ile taraftar topluyor. Ama kendi içinde tam bir koltuk kavgası pazarılığıyla birbirleriyle dalaşıyor.
Adı DENK, kendi denk değil. Matematikte her denklemin bir çözümü vardır ama bu DENK’in denklemi, bırakın çözülmeyi, gün geçtikçe çözümsüzleşiyor.
Son günlerde olanlardan sonra hâlâ umut besleyenler olabilir. Ama ben gördüm: altı ay önce üyeliğimi sonlandırdım. Bana göre DENK, bir denklem değil, olsa olsa çözümsüzlükten beslenen bir paradoks…
İBRAHİM GÖRMEZ: İslam Yayın Kurumu İOS’in eski başkanı.
Denk Partisi’nde meydana gelen olaylar bizleri çok üzdü. Elde etmiş olduğumuz muazzam bir imkânın kaçacak olmasından dolayı…
Bu durum bana İslam Yayın Kurumu İOS’te yaşadıklarımızı hatırlattı.
İlhan Karaçay’ın da yazmış olduğu gibi, Başkanlığını yaptığım İOS Radyo Televizyon Kurumu,
Çeşitli ayak oyunları ve yalan iddialar nedeniyle karıştırılmıştı. Genel yayın Yönetmenliğini yapan zat, bir sendika ile anlaşarak, kurum binasını işgal ettirmişt. Bu gelişmelere çok kızan ve patronumuz durumunda olan yarı devler organı HOLLANDA YAYIN KURUMU NOS, yayın hakkımızı elimizden alıp, bize bahşetmiş oldukları binadan da attı. Böylece Türkler’e verilmiş olan büyük bir imkân elimizden kaçmış oldu.
Şimdi de, anketlere göre seçimlerde 4 veya 5 sandalye çıkaracağı tahmin edilen DENK Partisi’i elden kaçırmak üzereyiz.
Ejder Köse Başkanlığındaki DENK Yönetim Kurulu, iki ay sonra yapılacak seçimler için bir aday listesi hazırladı. Bu listeye yapılan itirazlar nedeniyle, Parlamentodaki 3 kişilik fraksiyon ekibi itiraz etti ve hatta fraksiyon başkanı Stephan van Baarle adaylıktan çekildiğini açıkladı. “Eyvah” dedik. “İşte şimdi işler karışacak ve DENK Partisi de İOS gibi sona erecek” diye korktuk.
Ne mutlu ki araya giren akil insanlarımız, Ejder Köse’yi ikna ettiler ve partinin selamati için istifa etmelerini sağladılar.
Eski Başkan Tunahan Kuzu, kongreye gidene kadar kaptan rolünü oynayacak.
Yapılacak olan Acil Genel Kurul’da seçilecek olan yeni yöneticilerin, hiç kimsenin etkisi altında olmadan, yeni bir aday listesi çıkarmaları umudumuz olacaktır.
Bu yaşananlar bana, ünlü aktrist Meryl Streep’in başrolünü oynadığı ‘Sophie’s Choice’ filmini hatırlattı.
29 Ekim seçimlerinde hayal kırıklığı yaşamayız inşallah!
Denk Partisi’nin en yaşlı üyesi olarak , bunu yürekten diliyorum.
ETHEM EMRE: Hollanda-Türkiye Ticaret Derneği Başkanı
DENK Partisi, Hollanda siyasetinde göçmenler için tarihi bir fırsattı. İlk kez Türkler ve diğer azınlıklar sadece seçmen değil, doğrudan aktör olabildiler. Bu, başlı başına büyük bir kazanımdı.
Ama ne yazık ki bu fırsat doğru kullanılmadı. İdealler yerine kişisel hesaplar, ilkeler yerine popülizm öne çıktı. Parti içindeki kavgalar ve çekişmeler, kurumsallaşmanın önünü kesti. Oysa kurumsallaşma olmadan hiçbir siyasi hareket uzun vadede ayakta kalamaz.
Bugün gelinen noktada DENK’in yaşadığı kriz bana şunu gösteriyor: Eğer parti yeniden ilk günkü idealist çizgisine dönmezse, bu tarihi kazanım da heba olacaktır. Yönetimin istifası ilk bakışta bir çöküş gibi görünebilir ama aynı zamanda bir fırsattır. Çünkü kriz, doğru yönetilirse, yeni bir başlangıcın kapısını da aralayabilir.
DENK’in önünde şimdi çok kritik bir sınav var. Kişisel hesapları, koltuk mücadelelerini geride bırakıp, şeffaflık ve ortak akıl ile ilerlenirse, bu parti hâlâ umut olabilir. Aksi hâlde, güzel bir imkânı elimizden kaybetmiş olacağız.”
AHMET SARI: Hollanda Türk Spor Kulüpleri Federasyonu eski Başkanı
DENK partisindeki kaos ortamı, göçmen toplumunda olumsuz karşılandı.Hatta büyük bir kesimde hayal kırıklığına neden oldu. Göçmen toplumunun gözü, kulağı ve sesi olması bakımdan, Hollanda siyasetinde önemi yadsınamayacak bir parti konumuna gelmeye başladığı bir süreçte, tam da Hollanda parlamento seçimlerine iki ay gibi kısa bir süre kalmışken, parti içindeki kişisel iç kavgalar, DENK partisine olan güven konusunda maalesef soru işaretleri oluşturmuştur. Önce DENK Partisi Gurup Başkanı van Baarle’ nin Parti yönetimi ile ters düşerek istifa etmesi, gelen tepkiler üzerine şimdi de Parti başkanı Ejder Kõse’nin istifa etmesi, DENK Partisi’ne olan güveni azaltmış ve klasik bir yabancılar kurumuna dönüştürme noktasına gelmiştir.
Güçlü olabilmenin çıkış noktalarından birisi, kişisel çıkar hesaplarının bir kenara bırakılarak, temsil ettiği topluma uyum içinde, kişisel sorunları aşmış, post kavgası görünümü olmayan Parti olma özelliğini taşıyor olması gerekir.
Umarım Van Baarle liderliğindeki olumlu imaj bir an önce tekrar sağlanır ve seçimlere güven verici bir pozisyonda girer.
Benim kanaatim şudur: DENK Partisi, göçmenler için büyük bir kazanım olarak doğmuştu. Ancak yıllar içinde yaşanan çekişmeler, bu kazanımı zedeledi. Bugün yaşanan kriz, bir yıkım değil, doğru yönetilirse yeni bir başlangıcın fırsatı olabilir. Artık kişisel hesapların değil, ilkelerin ve şeffaflığın öne çıktığı bir yol izlenmelidir. Genel Kurul, yalnızca yeni bir yönetim seçmek için değil, aynı zamanda DENK’in geleceğini tayin edecek bir sınav olacaktır. Eğer bu süreç sağduyu ve katılımcılıkla yürütülürse, DENK yeniden seçmeninin güvenini kazanabilir. Aksi hâlde, tarihi bir imkân heba edilmiş olur.
******************
GROTE SCHOK BIJ DENK: BESTUUR STAPT OP, KUZU NEEMT HET ROER OVER
Twee maanden voor de verkiezingen barst de bom!
De DENK-partij, ooit opgericht als stem van migranten in de Nederlandse politiek, beleeft één van de meest turbulente dagen in haar bestaan.
Na de crisis rond de kandidatenlijst heeft partijvoorzitter Ejder Köse samen met het volledige bestuur zijn ontslag ingediend.
Tot aan het buitengewoon congres neemt oprichter en oud-leider Tunahan Kuzu de leiding over.
Wat zeggen de opinieleiders in Nederland?
İlhan KARAÇAY
Geachte Lezers,
In mijn laatste drie bijdragen stond telkens de interne crisis bij DENK centraal. Normaal gesproken besteed ik geen drie keer achter elkaar aandacht aan hetzelfde thema, maar dit keer liet de ernst van de situatie mij geen andere keuze.
Binnen DENK volgen de ontslagnemingen elkaar in rap tempo op.
Partijvoorzitter Ejder Köse joeg politiek leider Stephan van Baarle zo tegen het harnas dat deze zich van de kandidatenlijst terugtrok. Terwijl bemiddelaars nog probeerden de gemoederen te sussen, voltrok zich een opmerkelijke en onverwachte wending.
In tegenstelling tot de verwachtingen heeft partijvoorzitter Ejder Köse samen met het volledige bestuur zijn ontslag ingediend, na de crisis rondom de kandidatenlijst. Daarmee neemt oprichter en voormalig leider Tunahan Kuzu het roer in handen, totdat er een buitengewoon partijcongres wordt gehouden.
Deze ontwikkeling kwam voor velen als een verrassing, niet alleen voor de toekomst van de partij zelf, maar ook voor de Turks-Nederlandse en bredere migrantenachterban. Volgens de laatste peilingen zou DENK vier à vijf zetels kunnen behalen, maar juist in aanloop naar de verkiezingen is de partij verzeild geraakt in een onoplosbare kwestie.
Wat gebeurde er?
Het partijbestuur stelde een kandidatenlijst samen voor de verkiezingen van 29 oktober. Maar deze lijst leidde tot felle kritiek vanuit de eigen gelederen. Fractieleider Stephan van Baarle kondigde zelfs aan zich terug te trekken als kandidaat. Deze stap deed de vraag rijzen: “Staat de partij op het punt uiteen te vallen?”
Om een verdere escalatie te voorkomen hebben bemiddelaars de bestuursleden overtuigd om hun ontslag in te dienen. Hierdoor kan de partij, tot het nieuwe congres, verder onder leiding van Tunahan Kuzu.
Lot van DENK: nieuwe hoop of teleurstelling?
DENK werd in 2015 opgericht met de ambitie de stem van minderheden in de politiek te laten horen. De partij behaalde al snel drie zetels en trok veel aandacht. Maar interne conflicten en machtsstrijd hebben de beweging sindsdien verzwakt.
Het huidige ontslag van het bestuur hoeft echter geen neergang te betekenen. Integendeel: het kan juist een kans zijn voor een nieuwe start — mits de partij kiest voor principes en institutionalisering boven persoonlijke belangen.
WAT ZEGGEN DE MAATSCHAPPELIJKE ORGANISATIES?
Mijn persoonlijke indruk is als volgt:
De DENK-partij was in de Nederlandse politiek een enorme kans en een historische verworvenheid voor migranten. Maar in de loop der jaren zijn interne ruzies en machtsspelletjes over posities als een schaduw over die verworvenheid komen te liggen.
De huidige crisis kan echter ook worden gezien als een kans. Het ontslag van het bestuur lijkt op het eerste gezicht een neergang, maar in werkelijkheid biedt deze stap een adempauze en de mogelijkheid om de partij opnieuw te versterken. De ogen zijn nu gericht op het aanstaande congres.
Bekend is dat DENK ongeveer 7.000 leden telt. Voorheen werd gezegd dat er minstens 700 handtekeningen nodig waren om een congres bijeen te roepen. Maar nu het bestuur is afgetreden, is zo’n handtekeningenactie niet meer nodig. Dit cijfer toont aan hoe belangrijk interne partijdemocratie is en hoe bepalend de betrokkenheid van de leden kan zijn. Het komende congres zal daarom niet alleen gaan over de keuze van een nieuw bestuur, maar fungeert ook als een test voor de toekomst van de partij.
De reacties die ik de afgelopen dagen heb ontvangen zijn gemengd. Een deel van de achterban zegt: “Wat jammer, DENK verspilt een grote kans.” Anderen vinden juist: “Met het aftreden van het bestuur kan er een nieuwe bladzijde worden omgeslagen.” Dat laat zien dat er onder de achterban nog steeds een sprankje hoop aanwezig is.
Daarom is het belangrijk om te luisteren naar de stemmen van wijze mensen en maatschappelijke leiders. De ondernemers, verenigingsvoorzitters en opinieleiders die wij hebben gesproken, verschillen soms van toon, maar delen een kernboodschap: DENK kan alleen opnieuw een bron van hoop worden als de partij zich losmaakt van persoonlijke belangen en inzet op institutionalisering.
De tijdelijke leiderschapsrol van Tunahan Kuzu is in dit verband cruciaal. Kuzu is immers de oprichter en jarenlang het gezicht van de partij. Dat hij nu opnieuw het roer in handen neemt, biedt een kans om het schip veilig door de storm te loodsen.
Mijn conclusie is: het congres moet op een gezonde manier verlopen, met transparantie en brede participatie. Het nieuwe bestuur mag niet onder invloed van bepaalde personen staan, maar moet zich uitsluitend laten leiden door principes. Alleen dan kan DENK het vertrouwen van de kiezer herwinnen. Zo niet, dan dreigt een historische kans voorgoed verloren te gaan.
Ik heb alle ontwikkelingen gevolgd via de berichtgeving in de media. Ik ken de betrokkenen persoonlijk en weet waar ze voor staan. Daarom was het voor mij niet moeilijk om de situatie te begrijpen en te duiden.
Ook vóór de vorige parlementsverkiezingen speelde er een soortgelijke crisis. Toen besloten de partijen uiteindelijk, om verdere schade te voorkomen, tot een compromis. Ik zat toen zelf mee aan tafel en heb geprobeerd een bijdrage te leveren. Ondanks de spanningen wist DENK destijds toch drie zetels te behouden.
Nu, opnieuw kort voor de verkiezingen, is er een conflict ontstaan. Ego’s, onervarenheid, jeugdige overmoed en succesdrift hebben allemaal een rol gespeeld.
Toch is DENK inmiddels stevig aanwezig in het parlement. De jonge Kamerleden dragen daar in belangrijke mate aan bij. De partij is niet langer slechts een platform voor gedreven jongeren, maar vooral een politieke vertegenwoordiger van de gemeenschappen die zij zeggen te dienen. Bij de jonge Kamerleden zie ik dit besef en verantwoordelijkheidsgevoel duidelijk terug. Maar tegelijk blijkt dat we in dit proces nog niet de nodige volwassenheid hebben bereikt. Dat zal met de tijd moeten groeien. Misschien is het nuttig om een raad van wijze leden in te stellen die kan bemiddelen in dit soort situaties.
Het feit dat het bestuur uiteindelijk is afgetreden en daarmee rust heeft gebracht, zie ik als positief. Als ook Stephan van Baarle zijn rol in de fractie weer volledig oppakt, kan de partij de wonden snel helen en met hernieuwde kracht de kiezer hoop blijven bieden.
VEYİS GÜNGÖR:Voorzitter Türkevi Onderzoekscentrum
Sinds 1987 volg ik de politieke participatie van Turkse Nederlanders. Het model waarbij men een eigen partij opricht — in dit geval DENK — is één van de twee wegen die destijds werden beproefd.
Ook eerder kende DENK persoonsgebonden crises. Maar de laatste crisis ontwikkelde zich tussen groepen binnen de partij, en vooral tussen het partijbestuur en de Kamerfractie. De publieke uitwisseling van standpunten tussen partijvoorzitter Ejder Köse en Kamerlid Stephan van Baarle liet zien hoe diep de kloof was. Na een week van openlijke ruzie volgde de aankondiging dat het bestuur zou aftreden en een nieuw bestuur zou worden gevormd.
Dat dit alles slechts twee maanden voor de verkiezingen gebeurt, is een grote tegenslag.
Tegelijkertijd heeft partijleider Stephan van Baarle in de Tweede Kamer veel respect geoogst, met name door zijn onvermoeibare strijd tegen de Israël-lobby en tegen politici als Wilders, in de context van de genocide in Palestina. Zijn principiële houding kreeg waardering van velen. Toch zal de interne crisis onvermijdelijk een negatieve impact hebben op het publieke imago van DENK.
Ondanks alles heeft DENK nog steeds de kans om zich, met een intensieve campagne, eind oktober te profileren als de stem van de gemeenschappen die anders niet gehoord worden. Vergeet niet: de duizenden mensen die in Den Haag, Amsterdam en Rotterdam de straat opgingen voor Palestina, vormen een belangrijk potentieel electoraat voor DENK.
Stel je een partij voor: hij heet DENK, maar in werkelijkheid loopt niets echt in de pas. Zelfs binnen de partij lukt het niet om een balans te vinden.
De oprichting was veelbelovend. Twee Kamerleden, die spraken over “minderhedenrechten, de stem van migranten, sociale gelijkheid” — en het sloeg aan. Ook ik geloofde erin: “Eindelijk worden Turken en migranten in de Nederlandse politiek niet alleen kiezers, maar ook actoren.”
Maar later koos DENK vaker voor populisme dan voor principes. Ik heb de partij nog gesteund en werd zelfs lid, in de hoop dat de ‘showpolitiek’ zou verdwijnen en plaats zou maken voor echte institutionalisering. Maar dat gebeurde niet.
De professionalisering van DENK bleef steken op het niveau van een amateuristische organisatie.
Vandaag profileert DENK zich met een verhaal over de “stem van minderheden”, maar intern overheersen machtsspelletjes en ruzies. Wiskundig gezien heeft elke vergelijking een oplossing, maar de vergelijking die DENK heet, lijkt steeds meer een onoplosbare paradox.
Ikzelf heb zes maanden geleden mijn lidmaatschap beëindigd. Voor mij is DENK geen oplossing meer, maar een beweging die juist van onoplosbaarheid leeft.
İBRAHİM GÖRMEZ: Voormalig voorzitter Islam Omroep Stichting (IOS)
De gebeurtenissen binnen DENK hebben ons diep bedroefd. Het doet mij denken aan de periode dat ik voorzitter was van IOS, het islamitisch omroeporgaan. Ook toen raakten we door intriges en machinaties onze zendtijd en huisvesting kwijt — een historische kans die verloren ging.
Nu dreigt hetzelfde te gebeuren met DENK. Volgens de peilingen zou de partij vier à vijf zetels kunnen behalen, maar interne ruzies brachten de lijsttrekker Stephan van Baarle ertoe zich terug te trekken. We vreesden het ergste: dat DENK hetzelfde lot zou ondergaan als IOS.
Gelukkig hebben wijze bemiddelaars partijvoorzitter Ejder Köse kunnen overtuigen om af te treden, zodat de partij zich kan herpakken. Voormalig leider Tunahan Kuzu neemt tot het congres de leiding.
Ik hoop dat het nieuwe bestuur straks onafhankelijk en zonder druk van buitenaf een kandidatenlijst kan opstellen, en dat de partij daarmee alsnog succes kan behalen bij de verkiezingen van 29 oktober.
ETHEM EMRE:Voorzitter Nederlands-Turkse Kamer van Koophandel
De DENK-partij was voor migranten in de Nederlandse politiek een historische kans. Voor het eerst konden Turken en andere minderheden niet alleen als kiezer optreden, maar ook als actieve politieke spelers. Dat was op zichzelf al een enorme verworvenheid.
Maar helaas is deze kans niet goed benut. Idealen maakten plaats voor persoonlijke belangen, principes werden verdrongen door populisme. De interne ruzies en machtsstrijd hebben de noodzakelijke institutionalisering in de weg gestaan. Zonder institutionalisering kan geen enkele politieke beweging op lange termijn overeind blijven.
De huidige crisis laat voor mij zien dat, als de partij niet terugkeert naar de idealistische koers van de beginjaren, deze historische verworvenheid verloren dreigt te gaan. Het aftreden van het bestuur lijkt op het eerste gezicht een nederlaag, maar het kan ook een kans zijn. Want als de crisis goed wordt benut, kan dit het begin zijn van een nieuw hoofdstuk.
DENK staat nu voor een zeer belangrijke beproeving. Alleen als persoonlijke agenda’s en interne machtsspelletjes worden losgelaten en er gekozen wordt voor transparantie en gezamenlijke wijsheid, kan de partij opnieuw een bron van hoop worden. Zo niet, dan verliezen we met z’n allen een unieke mogelijkheid.”
AHMET SARI: Voormalig voorzitter Federatie Turkse Sportverenigingen in Nederland
De chaos binnen DENK is onder migranten zeer negatief ontvangen en heeft bij velen geleid tot teleurstelling. Juist nu, op een moment dat DENK bezig was zich te profileren als een serieuze politieke kracht, komen interne conflicten boven water.
Eerst stapte fractievoorzitter Van Baarle op na een conflict met het partijbestuur, en vervolgens diende ook voorzitter Ejder Köse zijn ontslag in. Dat heeft het vertrouwen in de partij ernstig geschaad en DENK dreigt zo op een klassiek “buitenlandersclubje” te gaan lijken.
Echte kracht kan alleen worden opgebouwd als persoonlijke belangen worden opzijgezet en de partij zich concentreert op de gemeenschap die zij vertegenwoordigt.
Hopelijk weet de partij onder leiding van Van Baarle het vertrouwen snel te herstellen, zodat DENK alsnog in een sterke positie de verkiezingen in kan gaan.
Mijn conclusie is als volgt: De DENK-partij was ooit een grote verworvenheid voor migranten. Maar de onderlinge ruzies en machtsstrijd hebben deze verworvenheid aangetast. De huidige crisis hoeft echter geen ondergang te betekenen. Integendeel: als zij goed wordt aangepakt, kan dit juist de kans zijn voor een nieuw begin.
Vanaf nu moeten niet persoonlijke belangen, maar principes en transparantie de boventoon voeren. Het aanstaande congres is daarom niet alleen bedoeld om een nieuw bestuur te kiezen, maar ook om de toekomst van DENK te bepalen. Als dit proces met wijsheid, openheid en brede participatie wordt geleid, kan DENK opnieuw het vertrouwen van de kiezer winnen. Zo niet, dan dreigt een historische kans voorgoed verloren te gaan.