Lahey’deki Barış Sarayı’nda dün düzenlenen açık oturumda, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail–Filistin davasına ilişkin danışma görüşü açıklandı.
Salonu dolduran diplomatik temsilciler arasında Lahey Büyükelçimiz Fatma Ceren Yazgan ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hukuk Heyeti adına, Adalet Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Yüksel de yer aldı.
Türk heyetinin bu düzeydeki katılımı, Türkiye’nin hem uluslararası hukukun üstünlüğüne hem de Filistin halkının temel insani haklarının korunmasına verdiği önemi güçlü biçimde yansıttı.
(Haberin Hollandacası en altta. Nederlandse versie staat onderaan)
İlhan KARAÇAY yazdı:
Değerli Okurlarım,
Dün, dünya kamuoyunun yakından izlediği önemli bir oturum, Lahey’deki Barış Sarayı’nda yapıldı. Ben de her zaman olduğu gibi, çeşitli haber ajanslarını inceleyerek bu oturumun en doğru ve dikkat çekici ayrıntılarını sizler için derledim. Bu kez, Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) gibi kurumların adlarını kısaltmalar ile değil, tam halleriyle yazdım. Çünkü, bu kısaltmalar benim dikkatimi kaçırdığına göre, siz değerli okurlarımın dikkatlerinin de kaçacağını düşündüm. Umarım bu küçük ama anlamlı tercihim, meslektaşlarım için de bir örnek olur.
Lahey’den tüm dünyaya yayılan bir gelişme ile, Uluslararası Adalet Divanı dün verdiği danışma görüşünde, İsrail’in işgalci güç olarak, işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan sivillerin temel ihtiyaçlarını karşılamak ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, uluslararası kuruluşlar ile üçüncü devletlerin insani yardım çalışmalarını kolaylaştırmak zorunda olduğunu açık biçimde kayda geçti. Bu görüş, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun talebi üzerine verildi ve hukukun evrensel ilkelerini hatırlatan kapsamlı bir metin olarak tarihe düştü.
Danışma görüşü, İsrail’in gıda, su, yakıt, tıbbi malzeme ve hizmetler dahil olmak üzere, hayatta kalma için zorunlu ihtiyaçların karşılanmasını sağlama yükümlülüğünü tek tek sıralıyor. Uluslararası Adalet Divanı, sivillere yardım ulaştırılmasını engellemenin ve sivillerin açlığını bir savaş aracı haline getirmenin yasak olduğunu altını çizerek vurguladı. Ayrıca, Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin gözaltındaki kişileri ziyaretinin sağlanması, zorla yerinden etme ve sınır dışı etmenin yasak olduğu ve Birleşmiş Milletler çalışanları ile tesislerinin dokunulmazlığına saygı gösterilmesi gerektiği tekrarlandı.
Kararın dayandığı sürecin ayrıntıları da önemli. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 79/232 sayılı kararı ile Uluslararası Adalet Divanı’ndan, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında Birleşmiş Milletler kurumlarının ve diğer uluslararası aktörlerin faaliyetlerine getirdiği kısıtlamaların hukuki sonuçlarına ilişkin görüş verdi. Yazılı ve sözlü aşamalara, devletler ile uluslararası kuruluşlardan yoğun katılım oldu.
Uluslararası Adalet Divanı’nın dün açıkladığı bu görüşe eşlik eden atmosferi de sizlere aktarayım.
Oturumda Türkiye’yi temsilen Lahey Büyükelçimiz Fatma Ceren Yazgan ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hukuk Heyeti Başkanı Prof. Dr. Cüneyt Yüksel’in yer alması dikkat çekti. Bu temsil, Türkiye’nin hem uluslararası hukuk düzenine hem de mazlum Filistin halkının haklı davasına verdiği desteğin somut göstergesi olarak değerlendirildi. Türk heyetinin bu düzeydeki katılımı, Türkiye’nin “adaletin ve insanlığın yanında” durduğunu bir kez daha dünyaya ilan etti.
Türkiye’nin Lahey’deki varlığı, sadece diplomatik değil, vicdani bir duruş olarak da yankı buldu. Türk heyeti, uluslararası toplumun gözleri önünde Filistin halkının sesi oldu. Bu katılım, “adalet için hukuk, insanlık için dayanışma” anlayışının en somut göstergesiydi.
Oturumda Birleşmiş Milletler Hukuk İşleri Genel Sekreter Yardımcısı Elinor Hammarskjöld, Filistin tarafının avukatları ve Lahey’de görev yapan diplomatlar da hazır bulundu. Bu katılım, konunun yalnızca hukuk tekniği değil aynı zamanda insanlığın ortak vicdanı bakımından da önemini gösterdi.
Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın kurumsal rolünü vurguladı. Danışma görüşünde, bu ajansın işgal altındaki Filistin topraklarında hayati insani yardım sağlayan temel kuruluş olduğu, tesislerinin ve personelinin dokunulmazlığının korunması gerektiği ve ajansın çalışmalarının engellenemeyeceği çok açık bir dille ifade edildi. Mahkeme, Birleşmiş Milletler Şartı’nın 105’inci maddesi ile Birleşmiş Milletlerin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Sözleşme uyarınca tesislerin dokunulmazlığı ve malvarlığının her türlü müdahaleden bağışık olduğu ilkesini hatırlattı.
Görüş, İsrail’in Birleşmiş Milletler ile iyi niyetli işbirliği içinde hareket etmesi gerektiğini, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı ile diğer uluslararası kuruluşların insani yardım çalışmalarını kolaylaştırmanın bir yükümlülük olduğunu ve bu yükümlülüğün ihlal edilemeyeceğini belirtiyor. Özellikle sivillerin açlığının bir savaş yöntemi olarak kullanılamayacağı kaidesi, danışma görüşünün en çarpıcı cümleleri arasında yer aldı.
Günün sıcak gelişmeleri ile birlikte değerlendireyim: Danışma görüşünün ardından uluslararası basın, Uluslararası Adalet Divanı’nın yardım ulaştırma zorunluluğunu ve Birleşmiş Milletler kurumlarının önünün açılması gerektiğini başlıklarına taşıdı. İsrail makamları danışma görüşünü reddettiklerini ve uluslararası hukuka tam uyduklarını ileri sürdüler.
Filistin’in Hollanda nezdindeki Büyükelçisi Ammar Hicazi, “hiçbir bahanenin kalmadığını” söyleyerek bu görüşü uluslararası hukuk açısından net ve bağlayıcı ilkeleri hatırlatan bir eşik olarak nitelendirdi.
Uluslararası Adalet Divanı özet ve basın açıklamalarında, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kuruluşların sağladığı yardımın engellenmesinin sahadaki açlığı bitirmediğini ve bunun kabul edilemez olduğunu, sivillerin korunmasının işgal hukuku gereği zorunlu bulunduğunu aktardı. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler ajansları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi için tam erişim ve güvenli çalışma ortamı sağlanması bir yükümlülük olarak altı çizildi.
Uluslararası Adalet Divanı’nın danışma görüşleri, bağlayıcı yargı kararı olmasa da, devletler için güçlü bir hukukî pusula işlevi görür. Bugünkü görüş, işgal altındaki Filistin topraklarında sivillerin insani haklarına ve Birleşmiş Milletler ile diğer kuruluşların çalışma serbestisine ilişkin çerçeveyi berraklaştırdı. Bundan sonraki adım, Birleşmiş Milletler organları ile devletlerin bu pusulayı esas alarak sahadaki engelleri kaldırması ve yardımın kesintisiz akışını sağlamasıdır.
GAZZE’DEKİ İNSANİ DRAM BELGELENDİ
Uluslararası Adalet Divanı, kararında Gazze’deki insani yıkımı somut verilerle ortaya koydu. 8 Ekim 2023’ten bu yana on binlerce sivilin hayatını kaybettiği, yüz binlerce kişinin evsiz kaldığı, hastanelerin ve okulların yıkıldığı belirtildi. Mahkeme raporuna göre, 541 yardım görevlisi, 866 Birleşmiş Milletler çalışanı yaşamını yitirdi; bunların 360’ı Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı personeliydi. Bu rakamlar, Gazze’deki trajedinin boyutlarını tüm çıplaklığıyla gösteriyor.
VİCDAN KAZANDI MI?
Değerli okurlarım, bu karar belki hemen savaşları durdurmayacak. Ancak bu karar, insanlığın utancını belgelemiştir. Uluslararası Adalet Divanı, dünyanın vicdanına şöyle seslendi:
“İnsani yardımı engellemek, açlığı silah haline getirmek savaş suçudur.”
Evet, mahkeme kararı bir milattır. Adaletin sesi, en sonunda Lahey’den yükselmiştir. Artık dünya, mazlumların çığlığını duymamazlıktan gelemez.
Ve biz gazeteciler, bu sesi susturmamakla yükümlüyüz.
*****************************
HET INTERNATİONAAL GERECHTSHOF HERİNNERT ISRAËL AAN ZİJN VERPLİCHTİNG TOT SAMENWERKİNG MET DE VERENİGDE NATİES EN ANDERE İNSTELLİNGEN
In het Vredespaleis in Den Haag werd gisteren een openbare zitting gehouden waarin het Internationaal Gerechtshof zijn advies uitbracht over de zaak tussen Israël en Palestina.
Onder de diplomatieke vertegenwoordigers die de zaal vulden, bevonden zich de Turkse ambassadeur in Den Haag, Fatma Ceren Yazgan, en de voorzitter van de Commissie Justitie van het Turkse parlement, Prof. Dr. Cüneyt Yüksel.
Hun aanwezigheid weerspiegelde duidelijk het belang dat Turkije hecht aan zowel de suprematie van het internationale recht als aan de bescherming van de fundamentele mensenrechten van het Palestijnse volk.
door İlhan KARAÇAY
Beste lezers,
Gisteren vond in het Vredespaleis in Den Haag een belangrijke zitting plaats die wereldwijd de aandacht trok. Zoals altijd heb ik de berichten van verschillende persagentschappen zorgvuldig bestudeerd om voor u de meest betrouwbare en opvallende details te verzamelen.
Deze keer heb ik ervoor gekozen om de namen van instellingen zoals de Verenigde Naties, het Internationaal Gerechtshof en het VN-agentschap voor Hulp en Werk voor Palestijnse Vluchtelingen niet af te korten, maar volledig uit te schrijven. Want als zulke afkortingen míjn aandacht al kunnen afleiden, dan vermoed ik dat ze ook uw aandacht kunnen doen verslappen.
Ik hoop dat deze kleine maar betekenisvolle keuze ook een voorbeeld zal zijn voor mijn collega’s in de journalistiek.
Gisteren vond in het Vredespaleis in Den Haag een belangrijke zitting plaats die wereldwijd de aandacht trok. Op verzoek van de Algemene Vergadering van de Verenigde Naties heeft het Internationaal Gerechtshof zijn advies uitgebracht over de beperkingen die Israël oplegt aan de bezette Palestijnse gebieden en aan de internationale organisaties die daar actief zijn. Dit advies wordt beschouwd als een mijlpaal, niet alleen op juridisch vlak, maar ook als een morele en humanitaire stap.
Een duidelijke waarschuwing aan Israël
Het Internationaal Gerechtshof benadrukte in zijn oordeel dat Israël als bezettende macht verplicht is te voorzien in de basisbehoeften van de Palestijnse bevolking in de bezette gebieden. Het Hof verklaarde dat het verhinderen van toegang tot voedsel, water, medicijnen, brandstof en onderdak in strijd is met het internationaal recht. Ook stelde het Hof duidelijk dat het gebruiken van honger als oorlogswapen verboden is.
Volgens het Hof moet Israël in goede trouw samenwerken met de Verenigde Naties en andere internationale organisaties. Het belemmeren van humanitaire hulp is niet alleen juridisch onaanvaardbaar, maar ook moreel verwerpelijk. Deze verklaring geldt als een van de sterkste internationale waarschuwingen tot nu toe tegen Israëls beleid in Gaza.
Sterke Turkse vertegenwoordiging
De aanwezigheid van ambassadeur Fatma Ceren Yazgan en parlementslid Prof. Dr. Cüneyt Yüksel werd gezien als een krachtig signaal van Turkije’s steun aan het internationaal recht en aan de rechtvaardige zaak van het Palestijnse volk. Turkije liet met deze deelname opnieuw zien dat het aan de kant van rechtvaardigheid en menselijkheid staat.
Volledige bescherming voor het VN-agentschap
Het Internationaal Gerechtshof besteedde in zijn uitspraak bijzondere aandacht aan de rol van het VN-agentschap voor Hulp en Werk voor Palestijnse Vluchtelingen in het Nabije Oosten (UNRWA). Het Hof stelde dat dit agentschap van vitaal belang is voor humanitaire hulp aan Palestijnse vluchtelingen en dat de gebouwen, scholen, ziekenhuizen en het personeel van UNRWA onder immuniteit vallen en niet mogen worden aangevallen of gehinderd.
Bovendien herinnerde het Hof eraan dat het schenden van de onschendbaarheid van VN-instellingen in strijd is met artikel 105 van het VN-Handvest en met het Verdrag inzake de voorrechten en immuniteiten van de Verenigde Naties. Deze verklaring is een oproep aan de internationale gemeenschap om humanitaire instellingen te beschermen tegen politieke druk en militaire aanvallen.
De humanitaire tragedie in Gaza in cijfers
Het Hof documenteerde ook de omvang van de ramp in Gaza. Sinds 8 oktober 2023 zijn tienduizenden burgers omgekomen, zijn honderdduizenden mensen ontheemd geraakt en zijn ziekenhuizen en scholen verwoest. Volgens de gegevens van het Hof kwamen 541 hulpverleners en 866 VN-medewerkers om het leven, waarvan 360 UNRWA-personeelsleden waren. Deze cijfers tonen op schokkende wijze de menselijke tragedie in Gaza.
Israëls afwijzing en Palestijnse hoop
Het Israëlische ministerie van Buitenlandse Zaken verwierp het oordeel van het Hof en noemde het “politiek gemotiveerd”. De Palestijnse vertegenwoordigers reageerden echter hoopvol. De Palestijnse ambassadeur in Nederland, Ammar Hicazi, verklaarde na afloop van de zitting:
“Er is geen enkel excuus meer. Israël mag honger niet als oorlogswapen gebruiken. Het blokkeren van hulp is een misdaad tegen de menselijkheid. Het Hof heeft deze waarheid aan de wereld getoond.”
De Palestijnse advocaat Paul Reichler voegde daaraan toe: “Alle staten zijn verplicht zich te houden aan het internationaal recht. De principes die het Hof vandaag heeft benadrukt, zijn ook bindend voor Israël.”
Een boodschap aan de wereld
Hoewel de adviezen van het Internationaal Gerechtshof niet juridisch bindend zijn, dienen ze als een moreel en juridisch kompas voor alle staten. Dit oordeel herinnert de wereld eraan dat het negeren van het lijden van het Palestijnse volk niet langer aanvaardbaar is.
Het Hof heeft opnieuw duidelijk gemaakt dat humanitaire hulp geen gunst maar een verplichting is, en dat de bescherming van burgers een universeel principe vormt. Deze uitspraak is ook een morele test voor de staten die Israëls beleid steunen.
Turkije’s inspirerende houding
De aanwezigheid van de Turkse delegatie in Den Haag werd niet alleen als diplomatiek, maar ook als gewetensvol beschouwd. Turkije liet zien dat het niet zwijgt in het aangezicht van onrecht. Deze houding symboliseert het principe: “Recht voor de wet, solidariteit voor de mensheid.”
Heeft het geweten gewonnen?
Beste lezers, deze uitspraak zal misschien niet onmiddellijk oorlogen beëindigen. Maar ze heeft de schaamte van de mensheid vastgelegd. Het Internationaal Gerechtshof heeft de wereld het volgende voorgehouden: “Het verhinderen van humanitaire hulp en het gebruiken van honger als wapen is een oorlogsmisdaad.”
Ja, deze uitspraak markeert een nieuw tijdperk. De stem van gerechtigheid is eindelijk opgestegen vanuit Den Haag. De wereld kan de kreet van de onderdrukten niet langer negeren.
En wij, als journalisten, zijn verplicht die stem te blijven laten horen.