HOLLANDA’DA’NIN DÜŞÜK KABİNESİ’NDE SİGRİD KAAG DIŞİŞLERİ, DİLAN YEŞİLGÖZ DEVLET BAKANI OLDULAR

HOLLANDA’DA’NIN DÜŞÜK KABİNESİ’NDE SİGRİD KAAG DIŞİŞLERİ, DİLAN YEŞİLGÖZ DEVLET BAKANI OLDULAR

Haberin sonunda ‘Köken meselesi’ni de okuyunuz…

Başbakan Mark Rutte, Hollanda’da, genellikle yabancı ailelere yapılan çocuk bakımı ödeneği haksızlığı konusunda ‘vurdum duymaz’ davrandığı ve defalarca yalan söylediği iddiaları ile, istifaya ve erken seçime zorlanmıştı.
Seçim öncesinde ve sonrasında ‘Düşük hükümetin Başbakanı’ olarak görevine devam eden Başbakan Rutte, bir türlü kurulamayan yeni hükümette bazı değişiklikler yaptı.
Rutte, Dışişleri Bakanı Stef Blok’u Ekonomi Bakanı yaptı. Dış Ticaret Bakanı olan Sigrid Kaag da Dışişleri Bakanı oldu.
Daha önce de Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Sigrid Kaag, İran ziyareti sırasında
Başbakan Rutte’nin Filistin-İsrail çatışmasından sonra yaptığı açıklamaya çok kızan ve O’nu tek taraflı ve yanlı olmakla suçlayan Sigrid Kaag’ın, Dışişleri Bakanlığı’na atanması, ‘Kaag’ın zaferi’ olarak yorumlanıyor.
Yeni hükümetin kurulmasında baş rol konumunda olan Sigrid Kaag, Filistinli bir profesör ile evli bulunuyor.

Kuralacak olan koalisyonda da görev alacağıma kesin gözüyle bakılan Dilan Yeşilgöz
Yeni kabinede bir sürpriz görev de, Türk asıllı Dilan Yeşilgöz-Zegerius’e verildi.
Stef Blok’un Bakanlığındaki Ekonomi Bakanlığı’na, ‘İklim ve Enerji’den sorumlu Devlet Sekreteri (Devlet Bakanı)’ olarak atanan Dilay Yeşilgöz’ün, yeni kurulacak kabinede de yer alacağına kesin gözüyle bakılıyor.
KÖKEN MESELESİ
Sevgili ve Değerli Okurlarım. Yukarıdaki haberi, güncelliğine istinaden, dün facebook’ta yayınlamıştım. Bir kaç okurum, Dilan Yeşilgöz için ‘Türk asıllı’ diye yazmış olmama çok kızmış.
‘O bir Ermeni Kürt’tür’ diye yazan bir okurumuz da ‘Hangi kafayı yaşıyorsunuz anlamadım sizleri. Birincisi bu kadın soyu sopu belirsiz bir Türk düşmanı’ demiş.
Bir şeyi itiraf etmek istiyorum. Dilan Yeşilgöz için ‘Türk asıllı’ diye yazmadan önce çok düşünmüştüm. Kendisini Türk değil ‘Kürt’ olarak lanse eden ve Türkiye aleyhinde sözler eden bu bayan için, acaba ‘Kürt’ asıllı desem mi diye düşünmüştüm. Bu deyiş de bazı Türkleri kızdıracaktı.
Ama sonunda yine de çifte tabiyetli olduğu hesabı ile ‘Türk asıllı’ diye yazdım.
Yeşilgöz’ün ve babasının, azılı birer Türk düşmanları olduğunu daha çnce yazmıştım. Ama her yazıda bunu tekrarlamak, konunun dışına çıkmışlık olur.
Örneğin, Hollanda’nın şu anda en popüler ve en sevilen siyasetçisi Pieter Omtzigt’in bir Türk asıllı ile evli olduğunu yazmıştım. O yazımdan sonra da bana tepkiler gelmişti. ‘Bu kadın Türk değil Süryanidir’ diyenler olmuştu. Ben de, konunun dışına çıkmamak için böyle bir ayrımcılığı yapmadığımı belirtmiştim.
Sonra ne oldu biliyor musunuz: Omtzigt’in eşi Ayfer Koç beni telefonla aradı ve yazmış olduğum haberin kendisine gönderilmiş olduğunu belirterek, ‘Ben Türk düşmanı değilim. Pek çok Türk dostum da var. Konsolosluk ile de irtibatım kesilmedi.’ demişti. Ben de kendisine, ‘Duygularınızı yazın yayınlayayım’ demiştim. Yazacağını söyledi ama, galiba sonradan vaz geçti.
Bundan sonra ne yapacağım biliyor musunuz?
Nasıl ki, Türkler’den söz ederken ‘Müslüman Türk’ demiyorsam, başka dine mensup Türk tabiyetliler için de, Hıristiyan, yahudi, Ermeni ve Süryani gibi fişleme yapmayacağım.
Zaten Türk ismini gören, hangi dine mensup olursa olsun o kişinin kimliğini anlayacaktır.
‘Türk kökenli’ lafına da tahammülü olmayanlar var. ‘Ne demek Türk kökenli’ diye soranlar var. Geçenlerde bu konuyu ayrı bir makalemde yazmıştım. Hollanda tabiyetine geçmiş olan birinden ‘Hollandalı’ diye söz edilir. Ama bu yeni Hollandalı’nın kökünü de belirtmek gerektiği zaman ‘Türk kökenli’ veya ‘Fas kökenli’ demek lâzımdır.

 

51 YILDIR KAHRIMI ÇEKEN JEANNE’ME…

51 YILDIR KAHRIMI ÇEKEN JEANNE’ME…

51 YILDIR KAHRIMI ÇEKEN JEANNE’ME

Evlilik, uzun bir maratondur. Parkura çıkanların kimi yarı yolda yorulur, kiminin de ayağı kırılır. Yani evlilik engelli bir koşu gibidir. Finiş’e ulaşanların sayısı çok olmaz.
Benim çıktığım parkurda, çok şükür hiç yorulmadım, ayağıma da bir şey olmadı.
Bunun yegâne sebebi, yola birlikte çıktığım Jeanne’min bana desteğidir.
Gazetecilik yaşamımda, gün geldi gece yarıları evden çıkıp sabahlara kadar çalıştığım oldu.
(Rotterdam ve Schiedam’da Türk evlerine ve işyerlerine yapılan saldırılarda olduğu gibi)
Gün geldi, Cumartesi Pazar demeden çalışmak mecburiyetinde kaldım. Gün geldi, futbol şampiyonaları için haftalarca dünyayı dolaştım. Oğlum Ruşen ve kızım Vahide’ye benim yokluğumu hissettirmeyen Jeannem, hâlâ benim en büyük destekçim.
Geçen yıl, altın yıl olarak adlandırılan 50’nci evlilik yıldönümümüzü, Mersin’de baş başa kutlayabilmiştik. 51’inci yıldönümümüzü pek çok dost ve akraba ile kutlamayı vaat etmiştim. Ama ne yazık ki dün, baş başalığımız evimizde geçti.
Evlilik yıldönümlerine, nedense hep kıymetli taşların adları veriliyor.
Gümüş Yılı olarak adlandırılan 25’inci yıldönümümüzü Mersin’de 500 davetli ile kutlamıştık. Adeta ikinci bir düğün töreni yapmıştık. (O zaman çalıştığım gazetenin patronu Bekir Kutmangil, bir gün önceden buket siparişi vermişti. Düğün sabahı çiçeğimiz geldi ama bir saat sonra da O’nun öldürüldüğü haberi, günümüze hüzün katmıştı)
Evlilik yıldönümüne verilen adlar ülkelere göre değişiyor.
New York Times’ın 2001 Almanağına göre 20’nci yıl ‘Kristal’, 25’inci yıl ‘Porselen’, 30’uncu yıl ‘Gümüş’, 35’inci yıl ‘İnci’, 40’ıncı yıl ‘Mercan’, 45’inci yıl ‘Yakut’, 50’inci yıl ‘Safir’, 55’incı yıl ‘Altın’, 60’ıncı yıl ‘Zümrüt’, 70’inci yıl da ‘Pırlanta’ olarak anılıyor.
Amerikalılara göre, Allah nasip ederse 75’inci evlilik yıldönümümüzü ‘Platin’ olarak kutlayacağız.

51 YILDIR KAHRIMI ÇEKEN JEANNE’ME TEŞEKKÜRLER…

 

HOLLANDA’DA AĞIZ MASKESİ SATIN ALINMASI SKANDALINA PRENS CONSTANTİJN’İN ADI KARIŞTI

HOLLANDA’DA AĞIZ MASKESİ SATIN ALINMASI SKANDALINA PRENS CONSTANTİJN’İN ADI KARIŞTI

İlk önce Türkler’e ait bir firma tarafından dolandırılmaya çalışılan Sağlık Bakanlığı ucuz kurtulmuştu.

Anlaşma yapılan ilk firmanın teslim ettiği 19 milyon maskenin 15 milyonu defolu çıktı ve onmilyonlarca euro zarar oldu.

Anlaşma yapılan ikinci firma, 40 milyon maske için 100 milyon gibi astronomik bir meblağ alırken, deneyimsiz olan bu firmanın neden seçildiği, ‘Prens Constantijn aracı oldu’ yanıtıyla öğrenildi.

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda’da haftalardır tartışılan, korona virüsten korunmak için alınan ağız maskelerinin çok pahalı olarak satın alındığı konusu tam bir skandala dönüştü.
Zira, anlaşma yapılan firmalardan sonuncusunun, Bakanlık tarafından seçiminde, şimdiki Kral Alexander’in kardeşi Prens Constantijn’in rolü olduğu iddia ediliyor.

Eski Kraliçe Beatrix’in oğlu, şimdiki Kral Alexander’in kardeşi Prens Constantijn
Korona virüsü ile savaşabilmek için, çeşili sağlık malzemeleri satın almakla mükellef olan Sağlık Bakanlığı, bu konudaki ilk sahtekârlık darbesini, aralarında Galatasaraylı yönetici Sinan Kalpakçıoğu ve PSL VALE firmasının bulunduğu bir grup Türk’ten yiyecekti.
(Bu konudaki haberi en altta bulacaksınız)
Hollanda’da tam bir skandala dönüşen maske satın alımı yolsuzluklarını, kısa ve öz anlatabilmek için, bir yığın firma adını ve detayları es geçerek yazacağım.
Demokrat 66 Partisi, İşçi Partisi, Hıristiyanlar Birliği Partisi ve JA21 Partisi’nin, Sağlık Bakanlığı’na ortaklaşa vermiş oldukları soru önergesinde, sağlık malzemeleri alınırken dikkate alınan kıstasların neler olduğu sorulmuştu. Bakanlığın bu konuda vermiş olduğu yanıtlar tatmin edici olmayınca, konunun mecliste ele alınması ve bir araştırma komisyonu kurulması istendi.
BİRİNCİ SAHTEKÂRLIK
Tükler’den oluşan bir grubun bu konudaki gitrişimini altta sunacağım.
İKİNCİ SAHTEKÂRLIK
Bir paketleme firmasının sahibi olan Maarten Halma ile 40 milyon adet ağız maskesi için anlaşma yapıldı. Ne var ki teslim edilen 19 milyon maskenin 15 milyonu defolu çıktı. Ayrıca, maske başına 1,95 ile 2.50 euro arasında meblağlar ödendi. İlk etapta 36 milyon euro ödeyen Bakanlık, lastikleri çabuk kopan, çeneyi tam kaplamayan ve burun üstü açık kalan maskelerin alımını durdurdu.
ÜÇÜNCÜ SAHTEKÂRLIK ve YOLSUZLUK
Sağlık malzemeleri satışı için Bakanlığa 23 bin e-mail başvurusu yapılmıştı. Bunların 7 bininin gerçekçi olmadığı anlaşıldı. 16 bin teklifin yüzde 90’ının ise inandırıcılığı yoktu.
Sonunda nasıl olduysa Sywert van Lienden adlı biri ile, başkanlığını yaptığı vakıf adına 40 milyon maskelik bir anlaşma yapıldı.

Maske işini, başkanlığını yaptığı vakıf adına, kâr amacı gütmeden yaptığını belirten Sywert van Lienden’in, yapılan anlaşmadan yüzde 15, yani 15 milyon euro kâr ettiği belirtiliyor.
Bu vakıf ile hangi kıstaslara göre anlaşma yapıldığı merak ediliyordu. 40 milyon adet maskenin bir kısmının beherine 2,26 euro, diğer kısmına da 2,78 euro ödenecekti. Bakanlık, maskelerin Çin’den nakliyesi için gereken masrafı ve depolama masrafını da ödeyecekti.
Van Lienden adlı kişi, bu işten kâr etmediğini ve temsil ettiği vakıfın bu işi hayır için yaptığını söylüyordu. Ne var ki bilirkişiler meblağın çok yüksek olduğunu bildiriyorlardı. Ayrıca, Van Lienden’in 100,8 milyon euro tutan meblağın yüzde 15’i olan, 15 milyon euro kâr ettiği bildiriliyor. Bunun üzerine harekete geçen Demokrat 66 Partisi, İşçi Partisi, Hıristiyanlar Birliği Partisi ve JA21 Partisi soru önergeleri verdiler.
Bilirkişiler piyasalarda 1,25 ile 1,50 euro arasında ağız maskesi bulunabileceğini bildirirlerken, adı geçen satıcının Prens Constantijn ile irtibatta olduğu anlaşıldı. Vakıf’ın danışmanı olarak hareket ettiği belirtilen Prens Constantijn’in bu duruma itiraz etmediği bildiriliyor. Prens Constantijn’in bu anlaşmadaki rolü araştırılıyor.
Başbakan Mark Rutte’nin sorumluluğunda olduğu belirtilen Prens Constantijn, şimdiki Kral Alexander’in kardeşi oluyor.
Hollanda kamuoyu bu günlerde bu konu ile çalkalanıyor.
İLK SAHTEKÂRLIK GİRİŞİMİ TÜRKLER’DEN
Hollanda’da sağlık malzemeleri satma işinde harekete geçen ilk kişiler Türkler olmuştu.
3 Mayıs 2020 tarihinde bu konuda yayınlamış olduğum haberi aynen sunuyorum:

Hollanda’yı mağdur eden maske darbesini Türkler vurmuş!

Galatasaraylı yönetici Sinan Kalpakçıoğlu ve PSL VALE firmasının adı geçiyor.

C:\Users\ILHAN\Desktop\MAYIS 2020 BULTENINE GIRECEKLER\1240.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\MAYIS 2020 BULTENINE GIRECEKLER\Sinan Kalpakcioglu.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\MAYIS 2020 BULTENINE GIRECEKLER\763.jpg

Korkutucu bir şekilde devam etmekte olan koronavirüs salgınını, maske bulamadağı için önleyemeyen Hollandalar’ı bir Türk firması ile aracıların mağdur ettiği iddia ediliyor.
Eski Galatasaraylı yöneticilerden Sinan Kalpakçıoğlu ve PSL VALE firmalarının adının geçtiği, 5 milyon adetlik maske satışının, araya giren mafyavari kişilerin komisyon istemeleri nedeniyle gerçekleşmediği belirtiliyor.
Hollanda medyasında, Başbakan Rutte’yi de komik duruma düşüren ‘maske kullanamama’nın nedenleri uzun uzun anlatılıyor.
Hatırlayacaksınız, Hollanda Başbakanı Rutte, yapmış olduğu haftalık açıklamaların birinde, virüse karşı ağız maskesi takmaya gerek görülmediğini belirtmişti. Ne var ki, Rutte’nin ‘Gerek yok’ dediği maskelerden, aslında bulunamadığı için yararlanılamıyor.
Hollandalılar’ın maske alımı için Çin, Alman, Güney Kore ve Türk firmaları ile temasta olduğu söylentileri dolaşırken, Hollanda Sağlık Bakanı Bruno Bruins, eleştirilere dayanamayarak istifa etmişti.
Hükümetin korkulu muhalifi Geet Wilders, koronavirüse karşı mücadele edecek araç ve gerecin bulunamamasını ‘yüzkarası rezalet’ olarak nitelemişti.
MACERA FİLMİ GİBİ!
Hollanda’nın maske arayışındaki başarısızlıklar sürerken, Türkiye’den PSL Vale adlı bir firmanın 5 milyon adet maskeyi derhal teslim edeceği haberi sevindirmişti. Beheri 6,50 dolardan 32,5 milyon dolarlık 3M-agız maskelerinin nasıl getirileceği tartışılırken, satıcı firma, ‘Getirtmeye gerek yok, mallar Lelystad şehrinde bekliyor’ beyanında bulunmuş.
Hollandalılar adına ödemeyi , Hollanda Sağlık Bakanlığı’nın garantörlüğünde, Rotterdam’daki Erasmus MC Hastanesi yapacaktı. Malların Lelystad şehrinden taşınması için, Hollanda güvenlik birimleri alarma geçirilmişti. Motorlu polisler nezaretinde dört boş kamyon Lelystad’a gelmişti bile.
Teslimat için Amsterdam’dan gelecek ‘ödeme yapıldı’ haberi beklenecekti.
İşte tam bu aşamadan sonra işler karışmaya başlamış. Hollanda hastanelerinin temsilciliğini yapan Leiden LUMC Hastanesi’nin başkanı Willy Spaan, ‘Bu mükemmel bir sonuç’ diye sevinç beyan etmişti.
Hastaneler maske bulabilmek için çırpınıyorlardı. Alım yapamadıkları eski satıcıları ve sayısız aracıları unutmaya çalışırlarken bu kez de olur olmaz aracılar ortaya çıktı.
Hollandalılar ile Türkler arasındaki anlaşmayı IB Consultancy firmasının sahibi İlja Bonsen yapmıştı.
Bugüne kadar sağlık malzemesi satmamış olan İlja Bonsen bu iş için Amerikan firması Beville Group’u devreye sokmuş. Beville Türkiye’de arayış içindeyken, Galatasaray’ın eski yöneticilerinden Sinan Kalpakçıoğlu ile tanışmış. Kalpakçıoğlu bir futbol simsarı ile birlikte, İstanbul’da kurulu PSL Vale’nin, Hollanda’da bulunan 5 milyon maskeyi hemen teslim edebileceğini söylemiş.
Hollandalılar’ın anlaşmayı kabul etmeleri üzerine, yüzde 10 komisyon isteyen Beville’nin bu isteğini Erasmus MC Hastanesi kabul etmiş. Hastane yönetimi, yapılanın doğru olmadığını, ama ihtiyacın çok zorunlu olması nedeniyle kabul ettiklerini belirtmiş.
Gelişmeleri ‘Vahşi Batı’ hikâyesine benzeten Bakanlık da bekleyişini sürdürmüş.
Her konuda anlaşma sağlanmış ve teslim günü beklenirken, Türk satıcı ile konuşan Amerikalı Beville, araya bir olumsuzluğun girdiğini uçuş kısıtlaması nedeniyle teslimatın gerçekleşemeyeceğini söyledikten sonra, bu kez Hollanda’nın Dordrecht kentinden iki Türk genci PLS VALE’nin temsilcisi olarak araya girmiş. Çok heyecanlı oldukları belirtilen iki Türk genci, Amsterdam’daki AMC Hastanesi’nde bir toplantı salonunda ağırlanmış. İki gencin başına birşey gelmemesi için de güvenlik önlemleri alınmış. Gençler toplantı salonunda beklerken, 3 kilometre ötede Deutsche Bank’ta finans işleri yapılırken, Türk satıcıların ödemenin çek ile yapılmasını istedikleri belirtilmiş. Leiden’deki LUMC Hastanesi, ödemeyi Deutsche Bank kanalıyla daha çabuk yapabileceklerini belirtmiş.
Ama durum daha da karışmış. Zira Turk firması PSL VALE, Kaliforniya’da esrarengiz bir Meksika firması ile de iş yapmış ve bu firma için de 1,34 milyon dolarlık bir çek yazılması gerekiyormuş.
Meksika firması, maskelerin bulunduğu Lelystad’taki esrarengiz bir firma ile iş yaptığını ve bu firma için de biri 41.000 diğeri 45.000 dolarlık iki çek istemiş.
Ödemeleri yapacak olan Leiden LUMC Hastanesi’nin finans müdürü bayan Kim Smit bu duruma çok şaşırmış. Smit, ‘Satıcılardan biri taksi şoförü, diğeri de esrar satıcısı. Bu adamlar 5 milyon partisini nerede bulmuşlar?’ tepkisinde bulunmuş.
Daha sonra uzun bekleyiş başlamış. Deutsche Bank polise başvurarak, alışılmamış bir para transferinden ve esrarengiz Meksikalı’dan söz etmiş.
Artık o gün mal teslimatının yapılamayacağı anlaşılınca, kamyonlar geri dönmüş, Dordrecht şehrinden Amsterdam’a gelen iki genç de çek görememiş.
Hollandalılar üzüntü ile geçirdikleri günün en kazançlı yanını şöyle açıklıyorlar:
‘O sabah medyayı çağıracaktık ve mal teslimi fotoğraflatacaktık. İyi ki yapmamışız.’
Bir gün sonra acı gerçek ortaya çıkmış: Hollanda İstihbarat Örgütü AİVD’nin de desteklediği görüşe göre, ortada 5 milyon adet maske yokmuş. Olan büyük bir sahtekârlıktan ibaretmiş.
Ödemeyi yapacak olan Leiden LUMC Hastenesi finans müdürü bayan Kim Smit, başlarından geçenin çok acı bir dolandırıcılık olduğunu ve bunun için polise başvurulması gerektiğini, ne var ki, önceliğin maske bulmak olduğunu, şikâyetin sonraki işlem olacağını belirtmiş.
Ama Hollanda polisi bu sahteciliğin peşini bırakmamış. Konuyu araştırmakta olan polis, 24 mart günü Dordrecht şehrindeki iki Türk’ü tutuklamış. Bazı kişiler de sorgudan geçirilmiş.
Eski futbol yöneticisi Kalpakçıoğlu’na gelince: ABD’de kayıtlı muhasebe-takip bürosu olduğunu belirten Kalpakçıoğlu, verdiği yazılı ifadede, yaşananların talihsizlik olduğunu ama kendisinin kötü bir niyeti olmadığını, PSL Vale firması ile resmi bir ilişkisi olmadığını, sadece aracılık yapmak istediğini belirtmiş.
Kalpakçıoğlu ifadesinde, ‘Bu olaya karışanların hiçbiri bir kazanç elde etmedi ve ön ödeme de istenmedi. Ödeme, mallar kontrol edildikten sonra yapılacaktı. Kimse finansal bir zarara uğramadı.’ demiş.
Hollandalı aracı Bonsen, 24 mart günü verdiği ifadesinde, ortada bir dolandırıcılık olmadığını, her zaman olacağı gibi, bir transaksiyonun gerçekleşmemiş olmasının, dolandırıcılıkla suçlanamayacağını belirtmiş. Bonsen, maske bulmanın çok önemli olduğunu, bu konuda kendisine (Hollanda’nın en kriminal adamı) Willem Holleder’den dahi teklif gelse işbirliği yapacağını da söylemiş.
Polis, aldığı ifadelerin bulunduğu dosyaları gerek Bakanlığa ve gerekse ilgili hastanelere gönderdiğini açıklarken, Amerika’daki aracı Beville’nin de, ortada dolandırıcılık olmadığını belirttiğini ve alacağı komisyonun yarısını da Hollanda’daki aracıya vereceğini belirttiğini ifade etti.
Hollandalılar hâlâ, çeşitli yerlerden maske bulma çalışmalarını sürdürüyorlar.
Hollanda medyası, Çin ve Korelilerle de teslimat ve ödeme anlaşmazlıkları yaşandığını yayınlıyorlar.
EUROVİZYON, YİNE BİLDİĞİMİZ EUROVİZYON…

EUROVİZYON, YİNE BİLDİĞİMİZ EUROVİZYON…

Ülkelerin Uzman Jürileri’nden puan alamayan İtalya, Halk Jürisi’nden aldığı cömert puanla birinci oldu.

Eski sisteme göre kazanması gereken İsviçre, üçüncü oldu.

Müzik ve kreasyonda muhteşem olan Azerbaycan 20’inci oldu.

Yunanistan ve Kıbrıs, birbirlerine 12 puan vermekten vaz geçmedi.

İlhan KARAÇAY

Hollanda’nın Rotterdam kentinde bir yıl gecikmeli olarak yapılan Eurovizyon Şarkı Yarışması, yine şaibeli bir oylama sonucunda, haksız bir seçim ile sonuçlandı.

Daha önceki yarışmalarda, Avrupa’daki Türkler’in verdikleri oylardan rahatsız olan Eurovizyon yöneticileri, puanlama sistemini değiştirince, Türkler’in verdikleri oylar etkisiz olmaya başlamıştı.
Gerek oylama sistemi ve gerekse uygunsuz görüntüler nedeniyle, yarışmaya katılmayı boykot eden Türkiye’nin, bu kararından ne kadar haklı olduğu bir kez daha anlaşıldı.

Rotterdam’daki yarışma 39 ülkenin katılımı ile başladı. Finale 6 ülkenin direkt olarak katılması kararlaştırılmıştı. İlk günkü elemelere 16 ülke katıldı ve 10 ülke finale katıldı. İkinci elemelere 17 ülke katıldı ve yine 10 ülke finale kaldı.
Böylece toplamda 26 ülke finale kalırken 13 ülke yarışma dışında kaldı ama puan verme hakları mahfuz kaldı.

Koronavirüs nedeniyle 2020 yılında yapılamayan ve ertelenen yarışma, çok büyük önlemlerle Rotterdam’ın Ahoy Salonu’nda yapıldı. 24 saat içinde alınmış olan negatif test yaptıranların salona alındığı yarışma, sunucuların çok güzel şovları ile başladı.

Yarışmanın ilk puanlaması, ülkelerin uzman jürileri tarafından yapıldı. Bu puanlamaya göre, İsviçre 267 puanla birinci, Fransa 248 puanla ikinci, Marlta 208 puanla üçüncü ve İtalya da 206 puanla dördüncüydü. (Üstte)
Daha sonra, nasıl değerlendirildiği belli olmayan Halk Jürisi’nin puanları eklendi. Dördüncü durumdaki İtalya’ya 318 ekstra puan verilince, puan listesi altüst oldu. Bu duruma göre,
İtalyan Maneskin’in, “Zitti E Buoni” adlı şarkısı 524 puanla birinci oldu. (Üstte)

Fransa’nın temsilcisi Barbara Pravi’nin seslendirdiği “Voila” adlı şarkı 499 puanla ikinciliği, İsviçre temsilcisi Gjon’s Tears’in “Tout l’Univers” adlı şarkısı da 432 puanla üçüncülüğü elde etti.

Yarışmada Azerbaycan’ı “Mata Hari” adlı eserle temsil eden Efendi, muhteşem şarkı ve kreasyona rağmen 65 puanla 20’nci oldu.

 

FİLİSTİN-İSRAİL AÇMAZINI BİR DE BENDEN OKUYUN…

FİLİSTİN-İSRAİL AÇMAZINI BİR DE BENDEN OKUYUN…

Hıristiyanlık ve Müslümanlık dininin bir devleti yoktur. Bu dinlere mensup olanlar yüzlerce devlet içinde yaşamaktadır.

Yakın tarihe kadar devleti olmayan Yahudiler, bir devlet ve bayrak altında toplanmak için Siyonist hareketi başlattılar.

Siyonist hareket, en çok Hitler’i kızdırdı. Bu nedenle Hitler, milyonlarca Yahudi’yi katleden en zalim adam oldu.

Hitler mağduriyeti ve Anne Frank hikâyesi ile sempati toplayan Yahudiler, 1948 yılında devletlerini kurdular.

11 Gün süren son savaş, ne mutlu ki uluslararası baskılar ve protestolar sonucunda, ‘geçici ateşkes’ anlaşması ile durdu.

Değerli Okurlarım,
Filistin-İsrail Açmazı’nı yazmaya başlamadan önce, bu konuyu neden yazmam gerektiğini sizlere anlatmak istiyorum. Çok değerli bir okurumdan aldığım bir ‘istek mektubu’, beni bu analizi yamaya mecbur etti. Sahnedeki sanatçıdan şarkı istercesine pusula gönderen bu vefalı okurumu kırmak bana yakışmayacaktır.
Okurumun iltifatlarına teşekkür ediyorum.
Önce okurumun mektubunu okuyunuz:
Sayın Karaçay,
Yazılarınızı zevkle okuyorum. O kadar akıcı yazıyorsunuz ki, okumaya başlayan bırakamıyor. Bazı olayları ve konuları başka gazetecilerden de okumaya çalışıyorum. Ama inanın ki, sizin yazdıklarınızdaki anlatımı başkalarında bulamıyorum.
Aslında, sizden bir ricada bulunacağım. Ben ve yakınımdakiler, Filistin-İsrail açmazını, sizin anlaşılır dilinizden okumak istiyoruz. Ricamız çok ağır mı olur bilemiyorum ama, bize bu konuyu siz araştırıp yazar mısınız?
Böylece bu davayı bizim gibi, çok kişi de daha iyi anlamış olur.
Şimdiden teşekkürlerimi ve selamlarımı iletiyorum.
Ali Çolak
FİLİSTİN-İSRAİL AÇMAZI
İçinde yaşadığımız bu dönemde, vicdanları yaralayan Filistin-İsrail açmazı, çok vahim bir hal aldı.
Her gün radyolarda dinlediğimiz, televizyonlarda gördüğümüz ve gazetelerde okuduğumuz acı gelişmeleri benim tekrar etmeme hiç gerek yok sanırım.
Gerek İsrail, gerek Filistin, gerek anti-semitizm ve gerekse siyonizm konuları, bir röportaj veya analize sığmaz. Bunlar için kitaplar dolusu yazmak lâzım.
Konuların daha iyi anlaşılması için, kısa notlar halinde yazmaya çalışacağım.
Filistin-İsrail Açmazı’nın nedenlerini anlatabilmek için, sizi yüz yıl öncesine götüreceğim.
Malumunuzdur, Hıristiyan ve Müslüman dinine inanan insanların tek bir devletleri yoktur. Bu insanlar çeşitli devletlere mensupturlar. Eskiden Yahudiler de aynı konumdaydılar. Ama nedense yüz yıl kadar önce bir sivri akıllı çıktı ve Yahudileri bir devlet ve bir bayrak altında toplayabilmek için bir hareket başlattı. Bu hareketin amacı, o zaman adı ‘Sion’ olan Kudüs’te İsrail devletini kurmaktı. Bu nedenle de bu harekete o tarihten sonra ‘Siyonizm’ denildi.
Siyonist hareketin 1980’li yıllarda başlatıldığı söyleniyor.
İNGİLİZLER’İN ROLÜ
Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Orta-Doğu’da cirit atan İngilizler, Siyonist hareketin özlemini çektiği bu plana sıcak bakmıyordu.
Ne olduysa İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra oldu.
Siyonist harekete nedense çok kızmış olan Hitler, milyonlarca Yahudi’nin katledilmesine sebep olmuştu. Savaş öncesinde ve sonrasında, Almanya’dan kaçmaya mecbur kalan milyonlarca Yahudi, İngiltere, Amerika veya bir başka ülke yerine, o zaman İngilizler’in sömürgesi olan Filistin’e göç ettiler.
Savaş sonrasında, Amsterdam’da bir evde saklanan ve günlük yazan Anne Frank’ın da katkısıyla tüm dünyada sempati kazanan Yahudiler, İngilizler’in de yumuşaması üzerine, 1948 yılında, özlemini çektikleri İsrail Devleti’ni kurdular.
Başkent’i Telaviv olarak ilan edilen İsrail Devletini, Batı ülkelerinin yanında, bazı Arap devletleri ve Türkiye de ilk tanıyan ülkeler olmuştu.
BENİM DE YAŞADIĞIM 1967 HAZİRAN SAVAŞI
İsrail ile Arap devletleri arasında patlak veren ilk büyük savaş, 5 Haziran 1967 günü başlamıştı.
Çok büyük bir tesadüf eseri, bu savaşta benim de kısmen yaşamışlığım oldu.
Benim hayat hikâyemi okuyanlar bilirler. Mersin’de işletmekte olduğumuz müzikli restorana eşi ve kızı ile gelen bir Yunan kaptan ile tanışmıştım. Kaptan Çin’e gideceklerini söyleyince, beni de gemiye almasını istedim. Ertesi gün diğer iki arkadaşım ile birlikte ‘Gemici Cüzdanı’ çıkararak gemiye gittik. Mersin limanından Mısır’ın İskenderiye limanına vardığımız zaman, ortada hiçbir savaş belirtisi yoktu. Ertesi gün Süveyş Kanalı’nı geçtikten sonra Cibuti’ye geldiğimiz zaman, kanalın bombalandığını ve trafiğe kapandığını öğrendik. Yani, bizim geminin Süveyş kanalından çıkmasından sonra İsrail uçakları orayı bombalamıştı.
Savaş’ın çıkış nedenlerine hiç değinmeyeceğim. Sadece şunu söyleyeyim: Savaş’ı Mısır başlatmıştı ve silah destekçisi olarak da Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezair’e bel bağlamıştı.
Ne var ki 6 gün süren bu savaş sonrasında İsrail, pek çok Arap toprağını işgal etmeyi başarmıştı.
Savaşın sonunda Mısır’dan Sina Yarımadası‘nı, Suriye’den Golan Tepeleri‘ni ve Filistin’in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını alan İsrail, topraklarını dört katına çıkarmıştı.
FİLİSTİN-İSRAİL SAVAŞLARI VE HAMAS-EL FETİH ÇEKİŞMESİ
İsrail’in, 6 gün süren savaştan sonra işgal ettiği Filistin toprakları üzerinde, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için pek çok girişim oldu. 1993-95 Oslo anlaşmaları ile, iki devletli çözüme doğru ilerleme sağlandı ama, bugün Gazze ve Batı Şeria’da hâlâ İsrail, pek çok mıntıkada askerleri ile duruma hakim oluyor.
Bir türlü anlaşamayan İsrail ve Filistin arasında aralıklı olarak çatışmalar çıktı.
Filistin’in en büyük talihsizliği, 2006 yılından sonra ülkenin iki fraksiyona bölünmesi oldu. Hamas ile El Fetih ayrılığı Filistin’in büyük güç ve perestij kaybına neden oldu. El Fetih-Hamas çekişmesi, Filistinde olduğu gibi, diğer islam ülkelerinde de tartışmalara konu oluyor.
Bugün de, Hamas’ın İsrail’e binlerce roket atması tartışılıyor.
Değerli okurlarım, Filistin ile İsrail arasındaki çatışmaları detaylı anlatabilmek için, GÜNDEM’de yayınlanan bilgilere ihtiyacım oldu. Daha sonra tekrar kendi anlatımıma döneceğim.
Altta size bu bilgileri sunuyorum:
İsrail-Filistin savaşının 20 yılı
İsrail ve Filistin arasında yaşanan son gerginlik on yıllardır süren şiddetli çatışmalar tarihine ekleniyor. Son yirmi yıla bir bakış bize yeni çatışmaların ihtimal dahilinde olduğunu gösteriyor.
2000: Camp David Zirvesi/İkinci İntifada
2000 yılında İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yaser Arafat arasındaki ABD Başkanı Bill Clinton arabuluculuğunda gerçekleşen Ortadoğu Zirvesi başarısızlıkla sonuçlandı. Görüşmelerde ne Kudüs’ün statüsü konusunda ne de Filistin özerk bölgeleri ile İsrail arasındaki sınırlar konusunda bir anlaşmaya varılabildi. Zirveden kısa bir süre sonra Ariel Şaron İsrail Başbakanı olarak Ehud Barak’ın koltuğuna oturdu.
2000 yılında İkinci İntifada başladı. İkinci İntifa’nın tetikleyicisi sonradan başbakanlık koltuğuna oturacak olan Ariel Şaron’un Arap yönetimi altında bulunan Tapınak Tepesi’ne yaptığı ziyaretti. Hem Yahudiler hem de Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilen bölge tam da bu yüzden çatışmaların odak noktasını oluşturuyordu. Şaron’un ziyaretinden bir gün sonra gerçekleşen protesto gösterilerinde can kaybı yaşandı.
Yaşananların akabinde Gazze ve Batı Şeria’da Filistinliler ve İsrailli güvenlik güçleri arasında çatışmalar meydana geldi. Filistinliler İsrail’e karşı İntifada’ya davet ediyordu. İsrail’de otobüs yolculukları ve restorana gitmek tehlikeli hale gelmişti. Çünkü sayısı 20 bini aşan saldırıların çoğu bu tür yerlerde gerçekleşiyordu. İsrail bombalı saldırılara askeri operasyonlarla karşılık verdi. Operasyonlar kapsamında ordu teröristleri yakalamak için otonom bölgelere girdi.
8 Şubat 2005’te, o dönem Başbakanlık koltuğuna oturan Ariel Şaron ve Filistin Başkanı Mahmud Abbas ateşkes konusunda uzlaştı. İsrail’in verdiği rakamlara göre İkinci İntifada boyunca 715’i sivil olmak üzere bin 36 İsrailli hayatını kaybetti. Filistin tarafından ise 985’i sivil olmak üzere 3 bin 592 Filistinli hayatını kaybetti.
2005: Tek taraflı çekilme/Gazze Şeridi’nin boşaltılması
İkinci İntifada nedeniyle İsrail, Filistin’in kontrolündeki otonom bölgelerden kısmen çekilme kararı aldı. İsrail silahlı kuvvetleri Gazze Şeridi’nden çekildi ve burada yer alan 21 İsrail yerleşim yerini boşalttı. Ayrıca Batı Şeria’nın kuzeyindeki yerleşim yerleri boşaltıldı. Ancak Ariel Şaron’un planı uyarınca İsrail, Batı Şeria’daki altı büyük yerleşim yeri elde tutmaya devam etti. Buna ek olarak olası bombalı saldırıları engellemek için Batı Şeria’da 750 km uzunluğunda bariyer kuruldu. Filistinliler yetersiz olduğu gerekçesiyle planı eleştirdi.
2006/2007 Lübnan savaşı/Filistin iç çatışmaları
2006 yılında Filistin ve İsrail arasında doğrudan çatışma olmasa da bölge açısından huzursuz bir yıldı. İsrail Lübnan’da Hizbullah ile savaşırken, Filistinliler kendileri ile meşguldü. Yaser Arafat tarafından kurulan Filistinli Fetih Partisi ile terör örgütü Hamas arasındaki çatışmalar 100’den fazla insanın yaşamına mal oldu. Uyuşmazlık 2007 yılında otonom bölgenin siyasi olarak parçalanmasına neden oldu: Hamas Gazze Şeridi’ni, Fetih Partisi’de Batı Şeria’yı kontrolü altına aldı. Uyuşmazlık ve ayrışma Filistin cephesini zayıflattı.
2008/2009 “Kurşun Dökme Operasyonu”
Hamas’ın Gazze Şeridi’nin tüm kontrolünü eline alması sonrası, İsrail Gazze’yi “düşman bölgesi” ilan etti. İsrail ve Hamas her fırsatta ateşkesi bozuyorlardı. İsrail Gazze Şavaşı için uzun süreden bu yana hazırlanıyordu, ancak Filistinliler “Kurşun Dökme” operasyonuna hazırlıksız yakalandı. 27 Aralık 2008’de İsrail Gazze’yi hedef aldı. Öncesinde İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak Hamas’a 48 saatlik süre tanıdı. Ancak ordu sürenin bitimine 24 saat kala saldırıya geçti. İsrail saldırıya yıllardır Gazze’den İsrail şehirlerinin vurulmasını dayanak gösterdi. Operasyon Hamas’ı zayıflatmayı daha doğrusu sona erdirmeyi hedefliyordu. Düzenlenen askeri hareket 1967 yılındaki Altı Gün Savaşları’ndan bu yana gerçekleşen en ağır hava saldırısıydı. Şiddetli çatışmalar 2009 yılında ateşkes ve İsrail’in Gazze Şeridi’nden çekilmesiyle son buldu. Filistin’in vermiş olduğu rakamlara göre çatışmalarda 926’sı sivil olmak üzere bin 417 Filistinli hayatını kaybetti. İsrail 295’i sivil bin 166 Filistinlinin öldüğünü açıkladı. İsrail tarafından 13 kişi yaşamını kaybetti.
2012: “Bulut Sütunu Operasyonu”
Ateşkese rağmen 2009 yılında Gazze Şeridi’nden İsrail’e saldırılar düzenlendi. İsrail intikam saldırıları ile karşılık verdi. 14 Kasım 2012’de Hamas lideri Ahmet El Ceberi İsrail hava saldırısı sonucu öldü. Sonrasında İsrail’e yönelik hava saldırısı düzenlendi. İkinci Körfez Savaşı’ndan bu yana ilk defa Tel Aviv’de hava saldırısı alarmı devreye girdi. Çatışmalarda Filistin tarafının verdiği sayılara göre 105 Filistinli sivil, İsrail’in verdiği sayılara göre de 57 sivil hayatını kaybetti. İsrail tarafında 4 sivil hayatını kaybetti. 21 Kasım’da İsrail ve Hamas ateşkeş konusunda uzlaştı.
2014: Gazze Savaşı
Son 20 yılın en ölümcül askeri çatışması 2014 yılındaki Gazze Savaşı’ydı. 7 hafta boyunca sürdü ve iki binden fazla insanın ölümüne neden oldu.
Çatışmanın nedeni 4 gencin ölümüydü. Haziran ayında Hamas üyeleri üç İsrailli genci öldürdü. Kısa bir süre sonra Filistinli bir genç üç İsrailli tarafından kaçırıldı ve öldürüldü. Temmuz’da İsrail Gazze’ye hava saldırısı düzenledi. Roket saldırılarına Gazze Şeridi’nden karşılık verildi. Savaş başladı. Savaşa iki gün süren ateşkesle ara verildi ve savaş 26 Ağustos’ta Mısır’ın arabuluculuğunu yaptığı süresiz ateşkesle sona erdi. İki taraf da kendini savaşın galibi ilan etti.
Birleşmiş Milletler 2 bin 101 Filistinlinin, 67 İsraillinin hayatını kaybettiğini açıkladı. İsrail tarafının açıkladığı rakamlara göre Hamas ve diğer terör örgütlerine üye bin 65 kişi ve 900 sivil hayatını kaybetti.
2018: ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması
2018 Mayıs ayında ABD Büyükelçiliği Donald Trump’ın kararıyla Kudüs’e taşındı. Böylece ABD Başkanı uğruna çatışmaların olduğu Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdı. Bunun neticesinde Gazze Şeridi’nde tekrar çatışmalar meydana geldi. Filistinliler haftalarca Trump’ın kararını şiddetle protesto ettiler, İsrail ordusu Hamas’a saldırdı ve göstericilere ateş ederek sınırı savundu. Sonuç: 2 binden fazla kişi yaralandı, yaklaşık 50 kişi öldü. ABD Başkanı’nın Orta Doğu politikası hala endişe yaratmaya devam ediyor: İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki egemenliğini kabul etmesi İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya seçim kampanyası desteği olarak değerlendiriliyor.
…VE MAYIS 2021 SAVAŞI
İsrail’in Filistin’e dördüncü saldırısı, yani iki ülke arasındaki dördüncü savaş, bu yıl Ramazan’ın başlaması ile birlikte oldu. Ortada hiçbir gerekçe yok iken Mescidi Aksa’ya saldırı yapan İsrail, bu provakasyonu ile başarılı oldu sayılır. Zira, İsrail’in bu saldırısına Hamas çabuk cevap verdi ve binlerce roket atmaya başladı. İsrail de bunu bahane ederek Filistinlilerin evlerine bomba yağdırmaya başladı.
Ateşkes’e bir türlü yaklaşmayan iki grubun çatışması hâlâ sürüyor.
TEPKİLER VE ETKİLER
Israil ile Filistin’nin bu çatışmasına ilk reaksiyon ABD Başkanı Biden’den geldi. Biden’in yapmış olduğu İsrail’i destekleyen taraflı laflarını aynen kopya eden Hollanda Başbakanı Rutte, yapmış olduğu aşağıdaki açıklama ile büyük tepki çekti.
Rutte’nin twitterde yayınladığı tepkisi şöyleydi:
“İsrail ve Gazze’de devam eden şiddetten çok endişeliyim. Hamas’ın sivil nüfusa rastgele bir roket atması kabul edilemez.
Hollanda, uluslararası hukuk ve orantılılık sınırları içinde İsrail’in meşru müdafaa hakkını desteklemektedir.”

Rutte’nin twitterdeki mesajı:
Mark Rutte
Ik ben zeer bezorgd over het aanhoudende geweld in Israël en Gaza. Het is onacceptabel dat Hamas willekeurig raketten op de burgerbevolking afvuurt. Nederland steunt het recht van Israël op zelfverdediging, binnen de grenzen van het internationaal recht en proportionaliteit.
ÖS 3:04 · 14 May 2021
Rutte’nin bu mesajı, ülkedeki islam toplumunda olduğu gibi, siyaset dünyasında da tepki gördü.
İlk siyasi tepki Demokrat 66 Partili Sjoerd Sjoerdsma’dan geldi. Sjoerdsma da twitterden verdiği yanıtında, ‘İsrail, Filistinlileri evlerinde atarken ve öldürürken neden ses çıkarmadın da şimdi bir iki Hamas roketi ile bu kadar celallendin?’ dedi.
Hollanda’daki Türk toplumu aralarında ortaklaşa yazdıkları bir bildiride, Başbakan Rutte’ye aynı soruları yönelttiler.
Bizzat Türkçe’ye de çevirdiğim bu mektubu, 150 parlamenter ile birlikte Hollanda medyasının tamamına gönderdim ve emali adreslerini de yayınlayarak, yurttaşlarımızdan gönderi yapmalarını istedim.
(Mektubun Hollandaca ve Türkçesini yazımın sonunda sizlere sunacağım)
Bunlar semeresini çabucak gösterdi tabii. Bana ilk cevap Yeşil Sol Partisi’nden geldi.
Milletvekili Evelien Vink imzalı mektupta, partisinin siyasi lideri Jesse Klaver’in de, Başbakan Rutte’ye yazdığı tepkisinde, onu tek taraflı olmakla suçladığını yazdı. Evelien Vink, İsrail’in yaptıklarının Hollanda devleti tarafından kınanması için girişimde bulunduklarını belirttiği mektubunda, partidaşları Tom van der Lee ve Kati Piri’nin, Dışişleri Bakanı’na cevaplanması için sorular gönderdiklerini belirtti.
Başbakan Rutte’ye tepki verenlerin arasında tabii ki Tunahan Kuzu da vardı. Tunahan Kuzu, Rutte’nin twitterdeki beyanına, İsrail askerleri tarafından ezilmekte olan Filistinli bir çocuğun fotoğrafıyla cevap verdi ve ‘Kendini savunma hakkı’ diye bir not ile yetindi.
DENK Partisi milletvekili olan Tunahan Kuzu, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Hollanda parlamentosunu ziyareti sırasında, Netanyahu’nun uzattığı eli sıkmamış ve kollarını arkada tutarak, uzatılan eli havada bırakmıştı. Kuzu’nun bu tavrı Hollanda’da eleştiri aldığı gibi, büyük bir kesimden de övgü aldı.
HOLLANDA MEDYASININ TUTUMU
İsrail-Filistin konusundaki gelişmeleri, genellikle tek tarafı ve İsrail destekli yayınlayan Hollanda medyasında, tabii ki hakkaniyetli yazan köşe yazarları, muhabirler ve uzmanlar da var. Ülkenin en büyük gazetesi ‘De Telegraaf’, her zamanki gibi taraflı tutumu ile hep İsrail yanlısı yayınlarını sürdürüyor.
Sosyal Demokrat görüşlü olmasıyla tanınan ‘de Volkskrant’ gazetesi ise, objektif haber ve yorumlarının yanında, bazı kesimlerin gönlünü almak için arada bir ‘kaçamak yanlılık’ sergiliyor.
Bunun bir örneğini yukarıdaki fotoğrafta görüyorsunuz. Aynı gazete, altta göreceğiniz, öldürülen 8 Filistinli çocuğun fotoğrafını değil, ölen bir İsrail askerinin fotoğrafını birinci sayfaya taşıdı.
İKİ ÜLKENİN GÜÇ DENGESİ
İsrail’in, varlığını koruyabilmek için başlattığı silah depolama işlemi, kuruluş aşamasına rastlar.
Devlet ilanı ile kendilerine saldırılacağını hesaba katan İsrail, ağababaları tarafından gerektiği kadar silahlandırılmıştı. 1967’ye kadar bu silahlanma hep göz ardı edilmiştir. Zaten öyle olduğu için de Mısır, 1967’deki savaş rizikosunu göze almıştı. Ama sonunda anlaşıldı ki, o önemsenmeyen küçük İsrail, büyük bir silahlanma ile tüm Arap ülkelerini şaşkına çevirmişti.
İrail’in silah gücü şimdi de tartışılmaz bir şekilde çok büyüktür.
‘Daha düne kadar’ diyebileceğimiz zama birimi içinde, Filistin’in, daha doğrusu Hamas’ın bir silah gücü yoktu. Ama 2014 yılındaki savaşta görüldü ki, Hamas, 51 gün süren o savaşta 5 bin kadar roket (füze) atabilecek kadar silahlanmış.
Şimdi devam etmekte olan 10 günlük zaman birimi içinde, Hamas’ın 4 bin füze attığı ileri sürülüyor. Bu da gösteriyor ki Hamas, eskiye kıyasla çok daha iyi silahlanmıştır.
Hamas’ın elinde, füzelerden başka, uzaktan kumandalı küçük denizaltılar da var.
Hafta başında Gazza’nın kuzeyindeki denize bırakılan bu denizaltıların birinde 30 kg. patlayıcı vardı. Ama İsrail radarları bunu gördü ve o denizaltıyı uçak bobardımanı ile yok etti. Hamas’ın elinde, silah taşıyan denizaltılar gibi, yine uzaktan kumandalı silahlı dronlar da var.
İsrail, kurmuş olduğu savunma sistemi ile, atılan füzelerin ancak yüzde 90’ını imha edebiliyor. Diğer yüzde 10 füze de İsrail yerleşim alanlarını vuruyor. Bu da gösteriyor ki, Hamas artık silah teknolojisinde de, İsrail’i rahatsız edecek kadar ileri gitmiş.
SON DAKİKA:
Gerek uluslararası baskılar ve gerekse protestolar semeresini verdi ve dün gece ‘Geçici ateşkes anlaşması’ yürürlüğe girdi.
Dün Hollanda parlamentosunda yapılan özel oturumda da bu konudaki görüş dile getirilmiş ve hükümetin girişimi istenmişti.
Bakalım bundan sonraki günler bize neler gösterecek.
RUTTE’YE YAZILAN MEKTUBUN TÜRKÇESİ
Sayın Bay Rutte,
Bu email mesajında her ne kadar size hitap edilmişse de, içeriğini Lahey’dekilerin tümüne atfediyorum.
Bu nedenle, meslektaşlarınızı emailin CC’sine ekliyorum.
Geçtiğimiz günlerde Twitter hesabınızdan, İsrail-Gazza konusundaki endişelerinizi dile getirmiştiniz. Aynı mesajınızda, Hollanda olarak, İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu belirtmişsiniz. Tek taraflı olarak İsrail’e böyle bir hakkı tanımanız, İsrail’in işgalciliğine devam etmesini sağlayacaktır.
İsrail Filistin halkına baskı yapıyor, eziyor, tedhişi bırakmıyor ve onların özgür bir şekildeki yaşam biçimlerini hiçe sayarak işgale devam ediyor sayın Rutte.
Gerçi siz Hollanda’nın liderisiniz ama Hollanda halkı adına konuşma yapamazsınız.
Sayın Rutte, bir ülkenin lideri iseniz, lider gibi davranmanız lâzımdır.
Sizin vermiş olduğunuz mesaj, tek taraflı bir mesaj olup, kendinizi taraflı olarak göstermektedir.
İsrail’in Doğu Kudüs’ü, Batı Bank’ı ve Gazza’yı işgal etmiş olduğunu kabul etmeniz lâzım.
Ayrıca, İsrail’in işgal ettiği evlere yerleşmesinin de yasal olmadığını kabullenmeniz lâzım.
Burada bir ayrımcı devlet söz konusudur. İsrail’in ayrımcı bir devlet politikası yürüttüğünü sizden neden duymuyoruz? İsrail’in, Filistinliler’e karşı silahlanmışlığı, plastik mermi ve gaz kullanma gücü var.
Tam bir ay önce, Ramazan’ın başlangıcında, İsrail, Filistinliler’in Al Aska Camisi’ne girmesine engel oldu. Bu cami, dünyadaki 1,8 milyar islam aleminin, Mekke ve Medine’den sonra en kutsal üç camisinden biridir.
Vermiş olduğunuz mesajınız ile, Filistin halkının bu hakkını inkâr ediyorsunuz.
Ramazan’da, imanlı çocuklar ve yetişkinler, kadınlar ve erkekler Al Aska Camisi’nde saldırıya uğradılar. Lahey sözleşmesine göre, ibadet yerlerinin korunması gerektiği ibaresi ihlal edilmiştir.
Bu konuda neden görüş belirtmiyorsunuz bay Rutte?
Yine Filistinde, günlerce iskân yerlerine baskınlar ve dışarı atmalar devam etmiştir.
3000 Filistinlinin ikamet ettiği Sheikh Jarrah mahallesinde, baskın yapılarak evlerinden atılan Filistinlileri görmezden gelemezsiniz. Dünyaya yayılan pandemi sırasında sokakta kalan Filistinlilerin hiç bir yasal hakları yok mudur?
Şiddet, sonucunda meydana gelen kargaşalarda, Filistin halkı ile İsrail Polisi karşı karşıya gelmektedir.
Siz, İsrail’in kendini savunma hakkından söz ediyorsunuz. Peki Filistinlilerin kendilerini savunma hakkı nerede kaldı sayın Rutte?
Nasıl oluyor da İsrail, ağır silahlar ile, açıkça şiddet ve baskı uygulayabiliyor?
Nasıl oluyor da, dünya liderleri, Filistin halkının uluslararası hukuktan doğan, insan haklarını görmezden geliyorlar?
Nasıl oluyor da İsrail, güçsüz Filistinliler’e karşı kendi gücünü zalimce kullanabiliyor?
Sayın Rutte, siz de bir dünya liderisiniz. Her cephede cereyan eden insan hakları ayrımcılığı ve uluslararası hak konusunda neden konuşmuyorsunuz?
Sayın Rutte, siz de politikacısınız. Siz Hollanda’nın liderisiniz. Neden sorumluluğunuzu kullanmıyorsunuz?
Lahey, adalet ve barışın merkezidir. Şimdi tüm dünyaya, Hollanda’ya atfedilen bu payelerin haklılığını ispatlayacak gürüşimlerde bulunmanız gerekmez mi?
Şimdi ayağa kalkmalısınız. Hollanda’ya atfedilen bu ünvanı hakkıyla kullanmalısınız. Ayağa kalmalısınız, zira bu konuda sorumluluğunuz ve mecburiyetiniz var. Böyle bir ülkenin lideri olarak, bir tarafı seçemezsiniz ve görmezden gelemezsiniz.
Anayasamız, uluslararası hakların çiğnenmesine izin vermez. Burada taraf seçme hakkınız yoktur.
Saygılarımla.
RUTTE’YE YAZILAN ORİJİNAL MEKTUP
Brief van Nederlandse Turken aan Mark Rutte en aan alle parlementariërs:
(per e-mails)
Geachte heer Rutte,
Al bent u de geadresserde in deze mail, richt ik mij met deze mail op Den Haag in het algemeen.
Uw collega’s zijn om deze reden dan ook meegenomen in de cc.
Zeer recentelijk heeft u op Twitter uw zorgen geuit over het aanhoudende geweld in Israël en Gaza.
In diezelfde boodschap geeft u aan dat Nederland het recht steunt van Israël op zelfverdediging, binnen de grenzen van het internationaal recht en proportionaliteit. Het eenzijdig benoemen van Israëls recht op zelfverdediging is het geven van vrij spel aan de bezetter om door te gaan.
Dat is wat er gebeurt meneer Rutte, Israël onderdrukt het Palestijnse volk, schuwt geen geweld en bezet hun huizen waarin zij in vrijheid willen leven. U bent weliswaar leider van Nederland. Met uw uitspraak, spreekt u niet namens alle Nederlanders.
Meneer Rutte, als leider van een land dient u leiderschap te tonen. De boodschap die u heeft gedeeld geeft een eenzijdige boodschap af en laat zien dat u partijdig bent. U dient te erkennen dat Israël Oost Jeruzalem, de West Bank en Gaza heeft bezet. U dient ook te erkennen dat de huisbezettingen onder leiding van Israël volstrekt illegaal zijn. Er is sprake van een apartheidsstaat. Waarom hoor ik u niet zeggen dat Israël een apartheidsstaat voert? Israël is in staat om wapens te dragen en Palestijnen met rubberstalen kogels en traangas aan te vallen.
Exact een maand geleden, aan de start van de Ramadan, heeft Israël de toegang tot de Al Aqsa moskee geweigerd voor de Palestijnen. Deze moskee is de 3e moskee wereldwijd die een heilige plek vormt voor de 1.8 miljard moslims wereldwijd. Met uw boodschap negeert u in de eerste plaats het Palestijnse volk. En op de tweede plaats, de moslims wereldwijd die Al Aqsa als de 3e heilige plek zien, na Mekka en Medina. In de Ramadan zijn gelovigen, kind en volwassen, man en vrouw, in de Al Aqsa moskee tijdens hun gebed aangevallen. Dit is in strijd met het Haagse convenant dat eist dat gebedshuizen worden beschermd. Waarom spreekt u daar niet over meneer Rutte?
Wederom vinden dagen op rij geweldplegingen en huisuitzettingen plaats in Palestina.
Het is u niet ontgaan dat in Sheikh Jarrah, een wijk waar 3.000 Palestijnen wonen, met geweld hun huizen uit worden geplaatst. Palestijnen komen op straat te staan, tijdens een wereldwijde pandemie en hebben geen enkel recht om op te staan. Het geweld escaleert, rellen breken uit en het Palestijnse volk komt tegenover de Israëlische politie te staan. U noemt het recht van zelfverdediging van Israël. Hoe zit het met het recht op zelfverdediging van het Palestijnse volk meneer Rutte?
Hoe kan het zo zijn dat Israël door kan gaan met onderdrukken en openlijke geweldpleging, waarbij zwaar geschut niet wordt geweerd?
Hoe kan het zo zijn dat Israël zodanig wordt ontzien door wereldleiders als het gaat om de naleving van mensenrechten en het internationaal recht?
Hoe kan het zo zijn dat Israël overmacht heeft op de menselijke onmacht van het Palestijnse volk? Meneer Rutte, u bent ook een wereldleider. Waarom spreekt u zich niet uit tegen de continue schending van het internationaal recht en de mensenrechten op allerlei fronten?
Meneer Rutte, U bent een politicus. U bent de leider van Nederland en als leider dient u uw politieke verantwoordelijkheid te nemen.
Den Haag is de stad van recht en vrede. Het is nu het moment om aan de rest van de wereld te laten zien dat Nederland die titel verdient en daar eer aan doet. U dient op te staan, want bij deze titel horen plichten en verantwoordelijkheden. U kan en mag als leider van een land niet wegkijken en één partij kiezen. Onze grondwet vraagt dat wij alle schendingen van het internationaal recht benoemen en tegengaan. Daarin past geen selectiviteit.
Hoogachtend,