Ünlü sanatçımız Hüsnü Uysal, gazetede gördüğü bir fotoğraftan etkilenerek yazdığı şiiri besteleyerek, gurbetçilerin tercümanı olmuştu.
Zengin bir kariyere sahip olan Hüsnü Uysal, Hollanda’da sürdürdüğü çalışmalar ile dikkatleri çekmeye devam ediyor.
Müzik çalışmalarının yanı sıra, öykü, hikâye, masal anlatıcılığı yapan sanatçımız, kitap yazıyor ve film çekimleri yapıyor.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Bu haberde sizlere anlatacağım Hüsnü Uysal’ı, daha önceki bir haberimde tanıtmıştım.
O haberde nedense gündeme gelmeyen bir konuyu, yıllar sonra Uysal’ın uyarısı ile şimdi gündeme getiriyorum.
Yıllardır gurbette yaşayan yurttaşlarımızın maruz kaldıkları ayrımcılığı, aşağılanmayı ve horlanmayı dile getirir dururuz…
Hüsnü Uysal, tam 40 yıl önce gördüğü bir fotoğraftan etkilenerek, duygularını şiir olarak karalamaya başlamıştı.
Hürriyet gazetesinde yıllarca birlikte çalıştığım ve hatta ırkçılık konusunda ortak çalışma yaptığım sevgili Murat Çulcu, bu konuda bir seri röportaj yayınlamıştı. Hüsnü Uysal, işte o röportajın tanıtım fotoğrafını görmüştü. Bakınız neler diyor Hüsnü Uysal:
‘Yıl 1982, gazetelere bakarken gözüme takılan bir fotoğraf ilgimi çekmişti. Bu fotoğrafla ilgili yazıyı da okuyunca bayağı duygulanmıştım. O resme tekrar tekrar bakıp resimdeki kişiye: ‘Sana söz veriyorum. Bir gün senin için bir beste yapacağım.’ Diye seslenmiştim.
Seslenmiştim ama, aradan iki yıl geçtikten sonra bana bu konuda ilham gelmişti.
Yıl 1984, yabancı işçilere yapılan bir takım aşağılamar, olumsuz davranışlar beni oldukça etkilemeye ve üzmeye başlamıştı.
Bir gün yolda yürürken kaldırım taşları ve benim yürüyüşümün ritmi sanki bana bir ilham veriyordu. Mırıldanmaya başlamıştım. Böylece bestemin ilk dörtlüsü ortaya çıkmış oldu.
ÖZLEM Dağları taşları Dereyi tepeyi aştım Çoluğu çocuğu Kadınımı geride bıraktım Ocağımdan ayrılınca Düştüm eller arasına Onlar mı ben mi yabancı Anlayamadım hala Nakarat Evim ocağım taşım toprağım Sıla hasretiyle yanarım Hiçbir zaman tükenmeyecek Benim özlem duygularım Ağır işler verildi bana Yılmadan çalıştım altında Çocuklarımın lokmasını Topladım ter damlalarımda Bu toprağın insanı olsam da Sevmediler sevemediler Alın terimde Boğulsam da Görmediler göremediler
Evde kalemimi elime alıp o anda gelen duygularımı kağıda işledim. Yazdığım bu sözlerin melodisini de zaman içerisinde geliştirmeye çalıştım. Sözleri daha sonra kendi kişiliğimin üzerine çevirip başlığını da ‘Özlem’ olarak değiştirdim.
Bugün de benim için hala yabancılar konusunda geçerliliğini koruyor bu sözler.’
ÖZLEM
Dağları taşları dereyi tepeyi aştım
Çoluğu çocuğu kadınımı geride bıraktım
Ocağımdan ayrılınca düştüm eller arasına
Onlar mı ben mi yabancı anlayamadım hala
Evim ocağım taşım toprağım sıla hasretiyle yanarım
Hiçbir zaman tükenmeyecek benim özlem duygularım
Ağır işler verildi bana yılmadan çalıştım altında
Çocuklarımın lokmasını topladım ter damlalarımda
Bu toprağın insanı olsam da sevmediler sevemediler
Alın terimde Boğulsam da görmediler göremediler
Söz ve Müzik: Hüsnü Uysal
18 Ekim 1984 – 31 Ağustos 2003 16
Mayıs 2006 İstanbul 11. Noteri tarafından tescil edilmiştir/
Telif hakları Hüsnü Uysal’a aittir. İzinsiz kullanılamaz.
Şimdilerde Özlem şarkısını her konserinde büyük bir beğeni ve alkışlar içinde icra eden Hüsnü Uysal ile ilgili olarak bakınız daha önce ne yazmıştım:
Hollanda’da Hüsnü Uysal ününe ün katıyor…
Hollanda’da müzik çalışmalarının yanı sıra, son üç yıldır öykü, hikaye, masal anlatıcısı (verhalen verteller) olarak ün yapan Hüsnü Uysal, son olarak yayınlanan bir kitapta Nasreddin Hoca’yı tasvir etti.
Geçenlerde Hollanda SBS6 televizyon kanalında ‘İkinci Kariyer’ (Een Tweede
Carriere) filminde bir öyküsü yayınlanan Uysal, bu filmin müzik fonunu da düzenledi.
Bu yıl Appelmoes adlı yayın organının çıkardığı Eveline van de Putte ve
Veronica Nahmias’ın çalışması olan ‘De Hemelvrouw Wereldsprookjes voor
groot en klein’ kitabında, Nasrettin Hoca’nın ‘Bir Bilginle Buluşma’
fikrasını da anlatan Uysal, Hollanda’da son günlerin en çok aranan ismi oldu.
Hüsnü Uysal’ı tanıyalım:
İstanbul’da doğan Hüsnü Uysal, genç yaşlarda gitar çalarak müziğe atildi. Pop ve rock müziğine kalbini vererek çesitli profesyonel gruplar ile çalıştı.
Türkiye’nin en tanınmış gruplarından biri olan ve jazz-rock stilinde müzik yapan yedi kişilik Kombo Orkestrası’nda gitarist-şarkıcı olarak sahne aldı. Chicago ve Bloot Sweat and Tears etkisinde kalan Kombo Band, ayrıca birçok tanınmış sanatçılarına da eşlik etti. Hüsnü Uysal’ın Türkiye’de Kombo Orkestrası ve diğer gruplarla elik ettiği sanatçılar; Fatih Erkoç, Edip Akbayram, Nükhet Duru, Selda, Metin Ersoy, Tanju Okan, Esin Afşar, ve Seyyal Taner’dir.
1974 yılında Hollanda’ya gelen Kombo Band, şansını Avrupa’da, Batı müziği çalarak denemek istedi. Hollanda’nın tanınmış sahnelerinde, örneğin; Rollings Stones’un sahne aldığı Scheveningen Kurhaus’da, Rotterdam De Doelen’da konserler veren bu grup, yine o sıralar Hollanda’ya gelen Erol Büyükburç, Semiha Yankı, Erkin Koray ve Barış Manço’ya eşlik etti.
80’li yıllarda, Hollanda’da ilk kez Türk pop müzigi yapan, Dostlar Grubu’nun kurulmasında Hüsnü Uysal’ın katkısı oldukça büyüktür. Türk ve Batı müziği ögelerini kullanarak repertuarını geliştiren Dostlar, Hollanda toplumuna açılıp isim yapan ilk gruplardan biri oldu. Bu grup, Dünya Festivali’nin öncüsü olan Poetry Park’ta ve Hollanda’nın çesitli podyumlarında, örneğin; Herman Brood ve Fatal Flowers’un önünde sahne aldı.
Hüsnü Uysal ayrıca, ünlü Hollanda müzik gruplarıyla da çalışmalar yaptı. Yapmış olduğu aranjmanlar ve film müziklerinin yanı sıra 1999 yılında Türkiye’ye yönelik bir albümün yapımında, gitarist ve süpervizör olarak katkıda bulunmuştur.
Hüsnü Uysal, Rotterdam Konservatuarı’nın gitar bölümünde iki yıllık bir eğitim görmüştür. 2000 yılından itibaren Rotterdam’ın tanınmış müzik okulu SKVR’de, Türk pop müziği bölümünü başlatarak, bu çerçevede seminerler, grup ve gitar dersleri veren Hüsnü Uysal, Hollanda’da ilk kez Türk Pop müziği hocası ünvanını da taşımaktadır.
Hüsnü Uysal son yıllarda çalışmalarını, Türk pop ve rock müziği stilindeki bestelerine yöneltmiştir. Bunları gitarının eşliğinde, profesyonel bir anlamda sunmaktadır. Rotterdam Rijnmond televizyonu ve radyosu yayınlarında da izlenen Hüsnü Uysal’ın eserlerindeki duygusallık, onun etkili ve vurucu sahne performansı ile birleşerek izleyicileri etki altında bırakmaktadır. Ayrıca, Hollanda’da yayınlanan Vara Radyosu’nun “Spijkers met Koppen” adlı söyleşi programına katılan Hüsnü Uysal, Güney Hollanda’nın 2005 yılı Pop Müzigi Besteci-Şarkıcı Yarışması’nda, ikincilik ödülünü almıştır.
Hüsnü Uysal, son üç yıldır, müzık çalışmalarının yanında öykücülüğe de başlamıştır.
Guitarist, singer & songwriter Hüsnü Uysal
Hüsnü Uysal is geboren in Istanbul. Hij speelt al vanaf zijn zestiende gitaar. Zijn hart heeft hij verpand aan pop & melodieuze rockmuziek.
In Turkije genoot hij vooral bekendheid als de gitarist van de bekende jazzrock formatie de Kombo Band , die zowel in Turkije als in Nederland populaire Turkse artiesten begeleidde.
De Kombo Band trad onder meer op in het Circus Theater en het Kurhaus.
Door Turkse- en Westerse muziekelementen samen te voegen, gaf Hüsnü Uysal zijn muzikale carrière een andere wending.
In 1982 richtte hij de Popgroep Dostlar op als één van de eerste Turkse Popgroepen in Nederland. Deze band trok langs het podiumcircuit, onder andere als voorprogramma van Herman Brood en Fatal Flowers.
Hüsnü Uysal is een veelzijdig mens. Hij speelde in verschillende Nederlandse groepen en coachte Turkse groepen. Twee jaar studeerde hij gitaar op het Rotterdamse Conservatorium en had jarenlang een muziekcolumn in het Turkse tijdschrift Ekin.
Sinds 2000 is hij popdocent bij de SKVR (Stichting Kunstzinnige Vorming Rotterdam) en is medeoprichter van de nieuwe studierichting Turkse popmuziek. Als eerste in Nederland is hij in 2002 benoemd tot Turkse Popmuziekdocent.
De laatste jaren zingt en speelt hij als solist eigen nummers. Zijn Turkse teksten over de ziele roerselen van de mens worden met zijn aparte stemgeluid en begeleiding op akoestische gitaar tot prachtige, dynamische liedjes.
Hij was diverse malen te horen op Radio en TV Rijnmond. Ook zong hij op diverse podia. Niet voor niets trad hij in 2003 op bij TV Rijnmond ‘Dak van Rijnmond’ en bij Radio Rijnmond bij Loes Luca en DJ Rene Broeder. En ook in de jaren daarvoor was hij te zien en te horen bij onder meer: The Little Cave Jongeren Centrum; Zomerpodium Rozentuin; Bibliotheektheater; Open Podium Schouwburgplein, Delfshaven en de Cultuurparade Noordplein.
In 2005 heeft hij opgetreden in het VARA radioprogramma ‘Spijkers met Koppen’ en de tweede prijs van de “Grote Prijs van Zuid-Holland”, in de categorie singer/songwriter heeft gewonnen.
Kortom, Hüsnü Uysal is een veelzijdige, kundige en enthousiaste muzikant, van veel markten thuis en altijd met groot enthousiasme. Een muzikant in hart en nieren.
“Professionaliteit en plezier spatten af van de Turkse pop van Hüsnü Uysal.”
Mahkeme, 15 Yıllık cezası dolan katilin, akli dengesine göre yeni bir karar verecek.
1991’de işlenen cinayetin faili, 11 yıl sonra, maktülün annesi ile yaptığım röportajdan sonra yakalanmıştı.
Anne’nin feryadına kulak veren polisin yakaladığı katile, daha sonra akli denge kontrolü şartıyla 15 yıl ceza verilmişti.
İlhan KARAÇAY
Tam 30 yıl önce, Hollanda’nın Deventer kentinde 8 yaşındaki Türk kızı Semiha Metin’i öldüren katil Gerd B, mahkeme tarafından verilmiş olan 15 yıllık hapislik cezasının dolması üzerine yeniden gündeme geldi.
15 Yıllık ceza ile birlikte, ‘Daha sonra akli dengesine bakılacak’ şerhi nedeniyle, önceki gün yeniden duruşması yapılan Gerd B. için bir karar alamayan mahkeme, duruşmayı 15 gün sonraya erteledi.
Bu konuyla ilgili tüm detayları sizlere aktarabilmek için daha önce yayınlamış olduğum haberlere göz atınız lütfen:
11 yıl önce tecavüz edildikten sonra, 8 yaşında iken öldürülen Türk kızının katili hala bulunamadı.
“Türkiye’de Hollandalılar’ın başına gelenleri özenle aktaran Hollanda basınına kulak vererek, vatandaşlarının hakkını arayan Hollanda mercileri, 8 yaşında iken öldürülen kızımın katilinin bulunması için neden hareketsiz kaldılar?”
Öldürülen Semiha’nın annesi Aysun Metin, dugularını İlhan Karaçay’a anlattı.
Çocuğu tecavüze uğrayan ve öldürülen pek çok annenin feryadına şahit olmuştuk.
Son yıllarda Hollanda’da en çok yankı yapan feryatlar, Alanya’da Hakan Karayavuz ve arkadaşları tarafından tecavüze uğratıldıktan sonra öldürülen Marijke van Dijk ve Hollanda’da küçük kızı Romy ile birlikte Okan O. tarafından öldürüldüğü iddia edilen Marion van Buuren’in anne ve babasından yükselmişti. Hollanda medyası tarafından aylarca yankılandırılan bu feryatlar, taş yüreklileri bile ağlatacak cinsten idi.
Kolay mıydı? Bir sapık, yıllarca göz nuru dökerek büyüttüğü yavrusunun canını, yeşerip serpildikten sonra, yaşamın tüm güzelliklerinden nasibini almadan öldürüyor.
Bir annenin, böylesi bir sapık katili kendi elleri ile boğma isteği bile mazur görülecek bir duygu olmalıydı.
Zülbiye
Zülbiye’nin öldürüldüğü yer çiçek bahçesine dönüşmüştü. O zaman çalıştığım GÜNAYDIN’ın başlığı ‘Gurbetçinin yüreği yaralı’ şeklindeydi.
Hollanda’da bir başka Türk anne de kızını kurban vermişti. Amsterdam’da okula giderken bir sapığın saldırısına uğrayan 12 yaşındaki Zülbiye, başına kalın bir tahta ile vurularak öldürülmüştü. Bu günahsız Türk kızı için, başta annesi ve ailesi olmak tüm Amsterdam halkı göz yaşı dökmüştü. Ama ne yazık ki, ruh tedavisi gören sapık, adli sağlık raporu nedeniyle serbest bırakılmıştı.
Marijke van Dijk’in Alanya’daki katilleri cezalarını çekiyorlar. Anne van Dijk kızının acısını unutamıyor. Ne var ki, Zülbiye’nin annesinin acısı çok daha ağır olmalıydı. Zira, Zülbiye’nin katili, Alanya’dakiler gibi ceza çekmiyordu.
Semiha 8 yaşındaydı
8 yaşında öldürülen Semiha Metin neşe dolu bir çocuktu.
Zülbiye’nin annesi gibi, bir başka Türk anne de Deventer’de acı çekiyor. Bu annenin yüreğindeki sızı tam 12 yıldır sürüyor.
8 yaşındaki Semiha’nın annesi Aysun Metin, tıpkı Marijke’nin ve Marion’un anneleri gibi, kızını göz nuru dökerek büyütmüştü. Ama sonra bir sapık bu günahsız kızın yaşamına son vermişti.
Nasıl olmuştu? Anne Metin, her gün olduğu gibi o gün de memurluk yaptığı işine gitmişti. Okul tatil olduğu için Semiha evde kalmıştı. Anne Metin, evde yalnız bırakmak mecburiyetinde kaldığı kızının üzerine titriyordu. O’nun başına gelecek bir olay sonrasında kahrolacağını bildiği için çok temkinliydi. Onun için kendisini sık sık telefonla arar ve durumu kontrol ederdi. Yine öyle yapmıştı anne Metin. Saat 11.00 sularında kızını telefonla aradı. Olağanüstü bir şey yoktu. Semiha kız arkadaşına gitmek için izin istedi. Anne de ona bu izni verdi. Semiha, kız arkadaşına gittikten sonra annesini telefonla arayacaktı. Çünkü öyle anlaşmışlardı. Aradan iki saat geçtiği halde telefon almayan anne Metin, önce kendi evini aradı. Tabiiki cevap veren yoktu. Zira Semiha arkadaşında olmalıydı. Bu kez arkadaşının evini arayan anne Metin, kızının orada olmadığını öğrenince çok heyecanlandı. Kızının arkadaşına, kendi evlerine gidip bakması için rica etti. Ne var ki, Semiha’ya yolda da rastlamayan kız arkadaşı, evin kapı zilini defalarca çaldı ve hiç bir cevap alamadı.
Bu bilgileri alan anne Metin, işini bırakarak evine koştu.
Bundan sonrasını Aysun Metin’den dinleyelim: ” Evime koşarcasına gittim. Yol boyu neler düşündüm bilseniz. Sürekli Allah’a yalvarıyordum. İnşallah kötü bir manzara ile karşılaşmazdım. Ama ne yazık ki, dualarım da fayda etmedi. Kapımı açtığım sırada kızımın cesedi ile karşılaştım.
Müthiş bir gaz kokusu vardı. Derhal kapı ve pencereleri açtım ve gaz ocağını kapattım. Kızımın gaz zehirlenmesinden öldüğünü sanmıştım. Ama sonra boynunda benim geceliğimi farkettim. Mutlaka boğularak öldürürülmüştü. Hemen konsolosluğu aradım ve bilgi verdim. Daha sonra gelen polis uzun bir çalışma yaparak araştırmasını tamamladı. Bana hiç bir bilgi verilmedi. Daha sonra yapılan otopside, kızımın boğularak öldürüldüğü kesinlik kazandı.
Polis suçluların bulunması için bana fotoğraflar gösterdi. Bu fotoğraflar arasında, bizim karşımızda ikamet eden ve daha sonra adının G. De Boer olduğunu öğrendiğim komşum da vardı. Bu adam ile ilişkimiz sadece selamlaşmaktan öteye gitmemişti. Polisin bana verdiği bilgiye göre, bu adamın sabıkası çoktu. Polis tarafından, çocuklara düşkünlüğü ile tanınan bu adamın evinde pedofil içerikli porno filmleri bulunmuştu. Çocuklara zaafiyeti yüzünden pek çok kez tutuklanmış olan bu adam, kızımın katil zanlısı olarak da tutuklandı. Ne varki, delil yetersizliği nedeniyle savcı J.C.Buttinger bu adamı serbest bıraktı.”
İlgi azaldı
Kızının katilinin bulunup hapse atılması için polise sık sık gittiğini belirten ve çeşitli mercilere mektuplar gönderen anne Aysun Metin, polisin kendisine bilgi vermekten kaçındığını ifade ederken şöyle konuştu: ” Polis, yapılan otopsi sonucunda kızımın boğularak öldürüldüğünü söylemişti. Ama nedense tecavüzden hiç söz edilmedi. Zanlı olarak tutuklanan ve sonra serbest bırakılan komşum ortadan kayboldu. Onu başka bir adrese sevketmişlerdi. Sonra ne olduğunu hiç öğrenemedim. Doeland isimli kuruluşa mektup yazdım. Bana daha sonra bilgi vereceklerini yazdılar ama hiç bir bilgi gelmedi. Çaresizlik içinde idim. Kriminal olayları iyi takibeden gazeteci Peter R. de Vries’e bile mektup yazdım ama nedense o da ilgilenmedi.”
Kızının katilinin sırf delil yetersizliği nedeniyle serbest kaldığını öne süren Aysun Metin, iyi bir DÜNYA okuru olduğunu belirterek, “Sizin de olayları iyi takibettiğinizi biliyorum. Alanya olaylarını işleyiş tarzınızı ve Hollanda medyasına karşı uyarılarınızı bildiğim için size baş vurmayı düşündüm.” dedi ve ekledi: ”Marijke van Dijk ile Marion van Buuren’in annelerinin söylediklerinin Hollanda basınında yer alış biçimi ile Alanya’da motosikleti ile bir Türk gencini öldürdükten sonra tutuklanan Hollandalı Danny Bruns hakkında yayınlanan haberlere kıskanmadım desem yalan söylemiş olurum. Medyanın haksızlıklara karşı aldığı tavrı takdir ediyorum. Ama bu tavır neden tek taraflı oluyor? Ben de bir anneyim. Benim de acılarım dinmiyor. Peki benim yarama neden merhem sürülmüyor?
Gazetelerde sık sık okuyorum. Yıllanmış cinayetler, yeni araştırmalar sonrasında meydana çıkarılıyor. Bir anne olarak Hollanda medyasına ve adli makamlara sesleniyorum: Lütfen benim çocuğumun katilinin de cezalandırılması için harekete geçin.”
11 yıl önce meydana gelen bu hunharca cinayet için yerel basın da ilgi göstermişti. Ama yerel basının haberleri iki, üç sütunluk haberden büyük olmuyordu.
Deventer’de öldürülen 8 yaşındaki kız bir Hollandalı olsaydı, medyanın tavrı aynı mı olacaktı?
Anne Aysun Metin, “Her şey meydanda. Kurban Hollandalı olduğu zaman medyanın ilgisi çok daha büyük oluyor. Dilerim benim feryadımı öğrenecek olan Hollanda medyası şimdi benim sorunum ile daha iyi ilgilenir” diyerek noktayı koydu.
************************************************************************
Yukarıdaki haber-yorumumun gerek DÜNYA’da ve gerekse Hollanda medyasında yayınlandıktan sonraki gelişmelere ait haber de aşağıda:
Semiha’nın katili 18 yıl sonra yakalandı
Gazeteniz DÜNYA, gözü yaşlı annenin feryadını Türkçe ve Hollandaca yayını ile tüm Hollanda’ya yansıtmıştı…
Hollanda medyası, Karaçay’ın web sayfasında bulduğu haber-yorumu günlerce yayınladı.
DEVENTER,- 14 Şubat 1991 günü Hollanda’nın Deventer kentinde öldürülen 8 yaşındaki Semiha Metin’in katili 18 yıl sonra yakalanabildi.
Deventer Savcılığı, 2002 yılında DÜNYA gazetesinde Türkçe ve Hollandaca yayınlanan ‘Bir Türk annenin feryadı: Kızımın katilini bulun!’ başlıklı yazılarından sonra 2003 yılında cinayet dosyasını yeniden açma kararı almıştı.
İlhan Karaçay’ın Anne Aysun Metin ile yaptığı söyleşide belirtildiği gibi, şüheli Geert B.’nin 18 yıl sonra katil olarak yakalanması yüreklere su serpti.
48 yaşındaki Geert B.’nin, geçen ay 3 yaşındaki komşu kızına cinsel taciz suçundan gözaltına alınmasından sonra yapılan DNA testi inceleme sonrasında, Semiha Metin cinayetini işlemiş olduğu da saptandı.
Semiha’nın öldürülmesinden sonra 3 kez gözaltına alınan ancak delil yetersizliği nedeniyle sertbest bırakılan Geert B’nin, 2006 yılında da bir çocuk pornosu davasından yine delil yeterszliği nedeniyle serbest bırakıldığı anlaşıldı.
Geert B.’nin, Semiha’nın katili olarak yakalanmasından sonra Google kanalıyla bilgi toplamaya başlayan Hollanda medyası, Google’de İlhan Karaçay’ın sitesinde yer alan 2002 yılındaki söyleşiyi buldu. Halen Mersin’de olan İlhan Karaçay’a Hollanda medyasından telefon yağmaya başladı. Gazeteler, radyo ve televizyonlar, 2002 yılında DÜNYA’da yayınlanan yorum-haberde feryat eden anne Aysun Metin’i arıyorlardı. İlhan Karaçay’ın da devreye girmesine rağmen Aysun Metin’e bir türlü ulaşılamadı. Zira, Deventer’deki Türkiye Başkonsolosluğunda çalışan Aysun Metin, katilin yakalanmasından sonra medya akınına uğrayacağını bildiği için derhal tatile çıktı ve Türkiye’ye gitti.
Bu gelişmeyi öğrenen İlhan Karaçay, Hollandalı meslektaşlarına, ‘Aysun Metin’i boşuna aramayın, tatile çıktı ve sizinle görüşmek istemiyor’ demek mecburiyetinde kaldı. Hollanda medyası da, Aysun Metin’in duygularını ve şikâyetini İlhan Karaçay’ın Hollandaca yorumundan alıntı yaparak okuyucuya duyurdu. Bu arada Deventer bölgesinde yayınlanan de Stentor adlı gazete, İlhan
Karaçay’ın Hollandaca yazısını kesintisiz bir şekilde yayınladı. Karaçay’ın yazısını okurlar üzerinde derin bir iz bıraktı. Zira bu yorum üzerine gazeteye yüzlerce reaksiyon mektubu geldi.
Semiha Metin’in katilinin 18 yıl sonra yakalanmış olmasına katkısı olduğuna inanan pek çok okur da DÜNYA’ya teşekkür ve tebrik mesajı gönderdi.
Çocukların yaşamlarına son veren ve aileleri perişan eden bir sapığın daha yakalanmış olması Hollanda kamuoyunda olduğu gibi, Hollanda’daki Türk kamuoyunda da sevinç yarattı ve yüreklere su serpti.
İşte Hollanda medyasında yayınlanan İlhan KARAÇAY yorumu:
06 Mart 2009 – De moordenaar van een Turks meisje, dat 11 jaar geleden, op 8-jarige leeftijd verkracht en vermoord werd, is nog steeds niet gevonden.
“Waarom doen de Nederlandse instanties niets om de moordenaar van mijn 8 jarige dochter te vinden, terwijl de hele Nederlandse media wordt ingeschakeld om de gebeurtenissen van Nederlanders in Turkije weer te geven en uit te zoeken wie hiervan de schuldige is.”
Reportage: İlhan KARAÇAY
Wij hebben al veel moeders gezien verscheurd door pijn omdat hun kinderen verkracht of vermoord zijn. De meest bekende gevallen van de laatste paar jaar zijn de verkrachting en de moord op Marijke van Dijk in Alanya door Hakan Karayavuz en zijn vrienden en de moord op Marion van Buuren en haar dochtertje Romy door Okan O. en de roep van hun ouders om hulp. De kreten van de ouders hebben maandenlang nageklonken in de Nederlandse media en het waren kreten die zelfs mensen met een hart van steen, lieten huilen.
Het was ook niet makkelijk! Stel je eens voor: een gestoorde man vermoordt je kind in de bloei van haar leven. Zo’n moeder sterft dan ook van binnen en wil misschien niets liever dan de gestoorde moordenaar met haar eigen handen te wurgen.
Zülbiye
Ook een Turkse moeder heeft haar kind op zo’n vreselijke manier verloren. De 12 jarige Zülbiye werd onderweg naar school aangevallen door een man en daarna doodgeslagen met een dik stuk hout. De gehele bevolking van Amsterdam heeft meegehuild met de moeder en de familie van dit onschuldige Turkse meisje. Maar helaas is de gestoorde dader, die onder psychologische behandeling was, vrijgelaten vanwege een gezondheidsverklaring van justitie.
De moordenaars van Marijke van Dijk uit Antalya zitten hun straf uit. Anne van Dijk vergeet de moord op haar dochter niet. Maar het zal voor de moeder van Zülbiye nog moeilijker zijn, want de moordenaar van Zülbiye loopt nu op vrije voeten.
Semiha was pas 8 jaar
In Deventer lijdt een andere Turkse moeder ook, net als de moeder van Zülbiye.
De pijn in het hart van deze moeder duurt al 12 jaar.
Aysun Metin heeft net als de moeders van Marijke en Marion haar dochter Semiha met veel liefde grootgebracht. Echter, zij werd haar op 8 jarige leeftijd ontnomen door een gestoorde moordenaar.
Hoe is het gebeurd?
Moeder Metin was op die bewuste dag net als altijd naar haar werk gegaan. Omdat het schoolvakantie was, bleef Semiha thuis. Moeder Metin maakte zich zorgen om haar omdat ze alleen was. Er kon van alles gebeuren. Daarom belde ze vaak op om de situatie onder controle te houden. Toen ze om 11.00 uur weer belde vroeg Samiha haar toestemming om naar een vriendin te gaan. Ze mocht, maar moest wel meteen bellen als ze bij de vriendin aangekomen was. Er was inmiddels twee uur verstreken en de moeder had nog steeds niets van haar dochter gehoord. Thuis werd de telefoon niet opgenomen en met een telefoon naar het huis van de vriendin begonnen de angstvolle minuten van de moeder. Ze was er nooit aangekomen. Op verzoek van moeder Metin ging de vriendin bij Samiha kijken maar er werd niet opengedaan.
Meteen snelde de in paniek geraakte Turkse moeder naar huis en onderweg deed ze niets anders dan gebeden opzeggen, Allah smeken dat alles goed was. “Ik rende naar huis. Je zou moeten weten wat er onderweg allemaal door mijn hoofd ging. Ik smeekte God dat alles goed zou zijn. Ik hoopte dat ik niet met een slecht tafereel geconfronteerd zou worden. Maar helaas mijn gebeden werden niet verhoord” zegt zegt Aysun Metin. Met tranen en de pijn duidelijk zichtbaar in haar ogen vervolgt ze het verhaal van haar drama: “Toen ik de deur open deed, zag ik het lichaam van mijn dochter. Er was een vreselijke gaslucht. Ik heb meteen alle deuren en ramen opengedaan en de gaskraan dichtgedraaid. Ik dacht dat ze dood was gegaan vanwege een gasvergiftiging. Maar toen zag ik mijn nachtjapon om haar nek. Zij was zeker gewurgd. Ik heb meteen het Consulaat gebeld en de situatie uitgelegd. Daarna kwam de politie en zij hebben een langdurend onderzoek gedaan. Er werd mij geen informatie gegeven. Na de autopsie was het zeker dat mijn dochter gewurgd was.
De politie liet mij foto’s zien om de schuldigen te vinden. Tussen deze foto’s was er een van een overbuurman, waarvan ik later hoorde dat hij G. de Boer heette. Wij kenden de man alleen van het gedag zeggen tegen elkaar. De politie vertelde mij dat deze man een flink strafblad had. De politie wist dat hij graag met kinderen omging en in zijn huis werden films met kinderporno gevonden. Deze man was al vaker aangehouden vanwege zijn contacten met kinderen en hij werd gearresteerd omdat hij verdacht werd van de moord op mijn dochter. Later werd hij vrijgelaten door de officier van justitie J.C. Buttinger vanwege gebrek aan bewijs.”
Er is niet veel belangstelling meer
Moeder Aysun Metin is vaak bij de politie geweest om ervoor te zorgen dat de dader van de moord op haar dochter in de gevangenis zou komen en zij heeft ook brieven gestuurd naar verschillende instanties, maar zij vindt dat de politie haar geen informatie geeft en zegt het volgende:
“De politie heeft mij naar aanleiding van het autopsie-rapport verteld dat mijn dochter gewurgd is. Maar er werd niets over aanranding gezegd. Onze buurman, die verdacht werd van de moord op mijn dochter is later vrijgelaten en daarna verdwenen. Hij is verhuisd naar een ander adres. Er is mij daarna ook nooit verteld wat er met hem gebeurd is. Ik heb een brief geschreven naar de instantie genaamd Doeland en kreeg het antwoord dat ze later contact zouden opnemen wat nooit is gebeurd. Ik was radeloos. Ik heb zelfs een brief geschreven aan Peter R. de Vries, maar hij heeft mij ook niet geholpen.”
Aysun Metin zegt dat de vermoedelijke dader is vrijgelaten alleen vanwege het ontbreken van bewijzen. Moeder Metin is lezeres van DÜNYA: “Ik weet dat jullie alle gebeurtenissen volgen. Ik kwam op het idee om jullie in te schakelen nadat ik heb gezien hoe jullie de Nederlandse media hebben gewaarschuwd na de gebeurtenissen in Alanya.”
Verder zegt zij: “Ik zou liegen als ik zeg dat ik niet jaloers was op de berichtgeving die er was over de dingen die de moeders van Marijke van Dijk en Marion van Buuren hebben gezegd en over de arrestatie van de Nederlandse Danny Bruns, die een Turkse jongen heeft doodgereden met een motorfiets in Alanya. Ik heb veel bewondering voor de houding van de media ten opzichte van het onrecht wat er plaats vond. Maar waarom wordt niet iedereen op dezelfde manier benaderd en geholpen? Ik ben ook een moeder. Mijn pijn gaat ook niet over. Waarom helpt niemand mij? Ik lees de kranten ook altijd. Moorden die jaren geleden gepleegd zijn worden opnieuw uitgezocht en de daders worden gepakt. Als moeder vraag ik aan de Nederlandse media en aan justitie: “Onderneemt u alstublieft actie om de moordenaar van mijn dochter te vinden en te bestraffen.”
De lokale pers heeft 11 jaar geleden ook aandacht besteed aan deze vreselijke moord. Maar de berichten van de lokale pers waren niet groter dan twee of drie kolommen. Was de houding van de Nederlandse media hetzelfde geweest mijn dochter een Nederlandse zou zijn?
Moeder Aysun Metin: “Media hoort geen onderscheid te maken tussen afkomst van mensen. Ik ben ook een moeder. Mijn dochter en ik verdienen evenveel aandacht als de Nederlandse slachtoffers en hun nabestaanden. Ik hoop dat de Nederlandse media na het horen van mijn noodkreet eindelijk de zaak onder de aandacht zal brengen. Het idee dat de moordenaar van mijn dochter nog steeds ongestraft rondloopt maakt mij helemaal gek. Ik zal tot mijn laatste adem alles doen om haar moordenaar achter de tralies te krijgen”.
Overijssel Vilayeti’ni kapsayan
2021 Yılı yarışmasının ödülü: € 10.000
İlhan KARAÇAY’ın haberi ve Jaap SCHUURMAN’ın fotoğrafları:
2021 Kültür Mirası Yıldızları Yarışması 15 Temmuz’da başlıyor. Kültür Mirası Yıldızları, toplumsal ve sosyal amaçlar arasında bağlantı kuran bir yarışmadır.
Overijssel’de ikamet edenler, esnaflar, dernekler ve değişik plancılar, yarışmaya 4 katagoride katılıp, ‘2021 Kültür Mirası Yıldızları’ ünvanını kazanabilirler. Kazananlar, bu ünvandan başka realize ettikleri plan için € 10.000 kazanabilirler.
5 kategori olarak başlayan Erfgoed Sterren ( Kültürmirası Yıldızları) yarışmasının ilki, 2020 yılında ‘Farklı Çiftçilik’ kategorisi ile başlamıştı. Aşağıda belirtilen diğer dört kategorideki yarışma 15 Temmuz 2021’de başlıyor. İsteyen herkes o tarihten sonra online olarak www.hetoversticht.nl/erfgoedsterren adresine başvuruda bulunabilirler.
Katagoriler:
1-Sosyal Kalite
2-Zengin enerjili Kültür Mirası
3-İklime uyum
4-Zanaatkârlar (ustalar) Aranıyor!
Katagoriler:
‘Sosyal Kalite’ katagorisi, sosyal hayata etkisi olan kültür mirası planlamasını amaçlıyor. Bunun en güzel örneği, Hengelo İstasyon meydanındaki Türk Çeşmesi’dir. Tekstil işçisi olarak gelen Türkler, sırf işgücü kazandırmakla kalmadılar, meydana bir çeşme yaptırarak, kendi kültürlerinden bir buluşma merkezi gerçekleştirdiler. Bu sayede Türk kültür mirası Hollanda’da yeni bir boyut kazandı.
Hengelo-Yozgat Vakfı Başkanı Ayhan Coşkunsu, Hengelo Belediye Başkan Yardımcısı Bas van Wekeren, yazarımız Burhanettin Carlak ve Sema Yelkenci, Hengelo Merkez İstasyonu önündeki meydana yapılan Türk Çeşmesi önünde bu hatıra fotoğrafını çektirdiler.
Fotoğraflar:Jaap Schuurman
‘Zengin Enerji Kültür Mirası’, enerji üreterek ve enerji tasarrufu yaparak yenilebilirlik ve sürdürülebilirlik alanındaki kültür mirasını, amaç edinen veya hızlandıran projeleri kapsamakdatır. Deventer’de 5 bina sahibi, bu kategoriye uygun örneğidir. Heemschut Derneği, Belediye ve enerji firmasının ortak çalışmaları, anıtsal bütünlüğü ve değerleri sürekli korumayı sağlamaktadır.
‘İklime Uygunluğu Bilinci’, kültür mirasi bilincinden esinlenerek iklim değişikliklerine karşı mücadele kapsamında çalışma yapanları kapsıyor. Landgoed Het Lankheet, Kültür Mirası Yıldız’ına bir örnektir. Ortaçağ’daki sulama teknikleri ile kuraklıkla mücadele edilmekte ve doğaya bir dürtü kazandırmaktadır.
‘Zanaatkârlar Aranıyor!’, yaratıcı ve kreatif fikirlerle, insanları zanaatkârlığa teşvik eden, Kültür Mirası ve anıtların restorasyon işlerini kapsayan bir kategoridir.
Tıpkı Jurgen Nijhof’un, demir atölyesinde göstermiş olduğu, ustalık, restorasyon ve öğretim becerisi kombinezasyonu ile insanları sanata motive edişi gibi.
Kültür Mirası Yıldızı Olmak ister misiniz? 1 Eylül’e kadar projelerinizi www.hetoversticht.nl/erfgoedsterren linki ile gönderebilirsiniz. Başarılı adaylar, para ödülünün yanı sıra, planlarını realize edebilmek için de, profesyonel yardım hizmeti alabileceklerdir.
Halk da Oylamaya Katılabilecek. Sunulan planlardan her katagori için 3 plan seçilecek. 6 ve 18 Eylül arası herkes, sunulan planlar için seçme hakkına sahiptir. En çok oy alan plan, ‘Kültür Mirası Yıldızı’ ödülünü kazanmış olacak. Diğer 2 kazanan ise juri tarafından seçilecek: Stichting Oude Groninger Kerken Eski Başkanı Peter Breukink, Çevre Kültür Mirasi Müdürü Henk Baas juri üyeliklerini, Overijsel Vilayeti Valí Yardımcısı Roy de Witte ise Başkanlığı yapıyor.
Kültür Mirası Yıldızı 2021 Sonuçlarının Duyurulması Ekim veya Kasım 2021 tarihinde kapanış toplantısında sonuçlar ilan edilecektir. Her katagoriden bir aday kazanacaktır.
Overıjsel Vilayeti kültür manzarası kültür mirası için önemlidir. Plan ve hazırlıkların şimdiden bağlantılarını kurmak süreti ile Overijsel mirasının gücünü hissediyoruz. Bu görünürlükle herkese açık Kültür Mirası Yıldızı Yarışması ile toplumsal anlamda mirasa sahıp çıkılmaktadır.
Ayrıntılı Bilgi için: www.hetoversticht.nl/erfgoedsterren
Sonja Paauw via 0627450969 of sonja.paauw@hetoversticht.nl.
************************************************************** Hengelo’da açılmış olan Türk Çeşmesi’nin öyküsünü Burhanettin Carlak’ın kaleminden okuyunuz:
Hengelo Türk Çeşmesi’nin simgesel anlamı
Hollanda`nın Hengelo şehrinde, İstasyon meydanında kubbeli, dört cepheli bir Türk ceşmesi yapıldı. Ҫeşmenin şehrin mimari aҫıdan silüetine Turkuvaz bir renk kattığı bariz şekilde görülüyor. Amsterdam`ı Berlin’e bağlayan demiryolunun Hollanda’daki son noktası olan Hengelo Gar’ı, İkinci Dünya savaşında stratejik konumundan ötürü, bombardımana maruz kalmıştı. Hemen önünde yenilenen otobüs terminali ile birlikte ulaşımın merkezi olan Hengelo’daki Türk Çeşmesi, bulunduğu alan itibarı ile, şehre gelenleri karşılıyor ve adeta ‘hoşgeldiniz’ diyor.
Sayıları binleri geҫmiş Avrupa`daki Türk camilerinin avlularında, sebiller, şadırvanlar var. Viyana`da Yunus Emre`nin 750’nci Doğum Yıldönümü’nde, Türkenschanzpark`da yapılan, yine kubbeli dört cepheli Çeşme ile birlikte, Hengelo`daki Türk Çeşmesi şehre hediye edilen ilk iki ҫeşmeden ikincisi oluyor.
Çeşme Fikri
2006-2014 Yılları arasında Hengelo Belediye Meclis Üyeliği yaparken, kalıcı, ileriki yıllarda da sürdürülebilir olacağı düşüncesi ile, Türkiye`den bir şehirle belediyecilik alanında ortak ҫalışmalar yapılabilmesi iҫin girişimlerde bulunmuştum. Şehirde yaşayan yaklaşık 5 bin Türk kökenli vatandaş arasında ekseri Yozgatlı’nın olması nedeni ile, dönemin Yozgat Belediye Başkanı Yusuf Başer’i Hollanda`ya davet ederek ilk temasları sağlanmıştım. Başer`in son ziyaretinde Hengelo-Yozgat vakfı yöneticileri ile istişare ederek kendisi ile Hengelo şehrinde bir Türk ҫeşmesi yapılması fikrimi paylaştım. Türk Dünyası Belediyeler Birliği Başkan Yardımcılığı da yapan Başer`in, fikrim karşısındaki heyecanlı gülümseyişini halen unutmuyorum.
Ҫeşme fikrimiz projelendirildikten sonra şahsen estetik ve ortak kültürel karakteristiklerin öne ҫıktığı bir tasarım düşlemiştim. Keҫiören Estergon Kalesi’ndeki ҫeşme ile, Sultanahmet Meydanı’nda Hürrem Sultan Hamamı önündeki mermer ҫeşme, mütevazi ama ince desenleri ile en ҫok etkilendiğim ҫeşmelerdi.
Ancak Hengelo-Yozgat Vakfı Başkanı Ayhan Coşkunsu, Yozgat`daki bir ҫeşmeye atıfla, farklı bir kompozisyon düşündüklerini belirtti. İtiraf etmeliyim ki, Vakfın yöneticilerinden mimar Okan Sarıaslan da büyük bir fedakarlıkla, estetiği öne ҫıkartan güzel bir tasarım gerҫekleştirerek çeşme`yi inşa etti. Yozgatlı işadamlarını da sosyal sorumluluk örneği bakımından kutlamak gerekiyor.
Wedstrijd Erfgoed Sterren 2021 van start
Erfgoed Sterren biedt Overijsselaars kans op 10.000 euro
Op 15 juni 2021 start de wedstrijd Erfgoed Sterren 2021. Erfgoed Sterren is een wedstrijd die erfgoed verbindt aan maatschappelijke doelen. In vier categorieën kunnen inwoners, ondernemers, verenigingen en andere plannenmakers meedoen en kans maken op de titel Erfgoed Ster 2021. Naast de titel ontvangen de winnaars € 10.000 euro voor realisatie van hun plan.
Erfgoed Sterren kent vijf categorieën waarvan de eerste ‘Anders Boeren’ in 2020 van start ging. De overige categorieën starten op 15 juni 2021, vanaf die datum kan iedereen zich aanmelden op www.hetoversticht.nl/erfgoedsterren. De categorieën zijn:
Sociale kwaliteit
Energierijk Erfgoed
Klimaatadaptatie
Vakmensen gezocht!
De categorieën
Sociale kwaliteit
De categorie ‘Sociale kwaliteit’ richt zich op plannen die sociale impact hebben door de inzet van erfgoed. Voorbeeld Erfgoed Ster is de fontein op het Stationsplein in Hengelo waar Turkse immigranten niet alleen het textielverleden tot leven brachten, maar ook een nieuwe ontmoetingsplek creëerden door een çeşme te plaatsen op het plein. Zo kreeg Turks Erfgoed een nieuwe functie in Nederland en werd dit verbonden met ons eigen textielverleden.
Energierijk Erfgoed
‘Energierijk Erfgoed’ richt zich op plannen die de verduurzaming van erfgoed als doel hebben of dit kunnen versnellen. Door energie op te wekken met erfgoed of juist energie te besparen. In Deventer vormen vijf pandeigenaren een mooi voorbeeld in deze categorie. Door een samenwerking met Vereniging Heemschut, de gemeente en het energiebedrijf lukt het hen om met behoud van monumentale waarden hun panden flink te verduurzamen.
Klimaatadaptatie
De categorie ‘Klimaatadaptatie’ richt zich op plannen waarbij erfgoed als bron van kennis en inspiratie wordt ingezet om uitdagingen op het gebied van klimaatadaptatie. Landgoed Het Lankheet is voorbeeld Erfgoed Ster. Met middeleeuwse bevloeiingstechnieken wordt daar droogte tegengegaan en krijgt de natuur een impuls.
Vakmensen gezocht!
‘Vakmensen gezocht!’ gaat om creatieve en uitdagende ideeën die mensen enthousiast maken voor een vak op het gebied van restauratie en verduurzaming van erfgoed en monumenten. Zoals Jurgen Nijhof die met zijn smederij en de unieke combinatie van vakwerk, restauratiewerk en het leermeesterschap laat zien hoe je mensen warm maakt voor het vak smid.
Ook Erfgoed Ster worden?
Tot 1 septemberkunnen plannen aangemeld worden op www.hetoversticht.nl/erfgoedsterren. Naast het geldbedrag krijgen genomineerden professionele hulp bij de realisatie van hun plan.
Publiek bepaalt mee
Van de ingediende plannen worden er per categorie drie genomineerd. Van 6 tot en 18 september heeft iedereen de gelegenheid om op de ingediende plannen te stemmen. Het plan met de meeste stemmen wordt sowieso genomineerd als Erfgoed Ster.
De andere twee genomineerden worden gekozen door een professionele jury die bestaat uit twee vaste erfgoed leden: Peter Breukink, voormalig directeur Stichting Oude Groninger Kerken en Henk Baas, hoofd afdeling Landschap Rijksdienst Cultureel Erfgoed. Ook zijn er wisselende juryleden per categorie. De voorzitter van de eindjury is Roy de Witte, gedeputeerde van de provincie Overijssel.
Bekendmaking Erfgoed Sterren 2021
De winnaar wordt bekend gemaakt tijdens een slotbijeenkomst in oktober of november 2021. Per categorie wordt er een winnaar gekozen.
Het Overijsselse cultuurlandschap en het cultureel erfgoed is van grote betekenis. Door plannen van nu te verbinden aan het verleden ervaren we nog krachtiger wat de waarde van ons Overijsselse erfgoed is. Dat maken we zichtbaar met Erfgoed Sterren, een wedstrijd voor iedereen die met erfgoed een impuls weet te geven aan maatschappelijke doelen van de toekomst.
Mocht u interesse hebben in afbeeldingen, een verhaal rond Erfgoed Sterren of andere informatie dan kunt u contact opnemen met Sonja Paauw via 0627450969 of sonja.paauw@hetoversticht.nl.
Elektrik Mühendisi ve Araştırmacı Yazar Semih Kalkanoğlu, Türk literatürüne kazandırmış olduğu onlarca eserden sonra, şimdi de Pan Flütü Türk Müziğine yeniden kazandıracak.
Kalkanoğlu’nun Moldova asıllı eşi Diana da, vatandaşlık hukuku ve gurme faaliyetlerinden sonra, şimdi de dünyada Pan Flüt adıyla bilinen müzik aletinin atası sayılan Miskal’i, 35 kişilik Ukrayna Ordu Orkestrası ile müzikseverlere sunacak.
Romanya ve Moldova ile Peru ve And Dağları çevresi ülkelerin ulusal çalgısı olan Pan Flüt, dünyada ilk kez 5 bin yıl önce, Eskişehir’in Yazılıkaya antik kentinde ortaya çıkmıştı.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Türkiyemiz, diğer dünya ülkelerine pek çok değerli eserler, enstrümanlar, araç ve gereçler kazandırmıştır. Örneğin, 55 yıldır yaşadığım Hollanda’ya, lale ve onlarca diğer çiçek çeşitlerinden başka, seramik, tütün, kahve ve müzik enstrümanları kazandırmıştır. Kim bilir, Türkiye’nin dünyaya kazandırdığından haberdar olmadığımız daha nice eserler vardır. İşte bu eserlerden biri de Pan Flüt adlı müzik aletinin atası sayılan ‘Miskal’dir.
Romanya ve Moldova ile Güney Amerika’da Peru ve And Dağları çevresi ülkelerin ulusal çalgısı olan Pan Flütün, dünyada ilk kez 5 bin yıl önce, Eskişehir’in Yazılıkaya antik kentinde ortaya çıkmış olduğu belirtiliyor.
Kim mi belirtiyor?
Hemen söyleyeyim: Araştırmacı yazar Semih Kalkanoğlu ve eşi Diana.
Bu ikili, Osmanlı’da 1830’lara değin Mehter Alayları’nda, Saray ve Halk Musikisi’nde “Miskal” adıyla kullanılan bu tarihi müzik aletini Anadolu’ya yeniden kazandırmak için büyük bir uğraş veriyoralar.
Kalkanoğlu çiftinin ve özellikle de Diana’nın, Türkiye’de yapmış oldukları yararlı faaliyetleri takdirle karşılanıyor. “İkinci Adamın Manevi Dünyası-İsmet İnönü”, “St. Petersburg” ve “Fotoğraflarla Moskova” gibi, onlarca eseri bulunan Semih Kalkanoğlu ve eşi Diana, Pan Flüt adlı müzik aletinin atası sayılan Miskal’i, 35 kişilik Ukrayna
Ordu Orkestrası ile müzikseverlere sunacaklar. İsterseniz sizlere, önce Semih Kalkanoğlu’nun Panflüt-Mıskal konusundaki anlatımını, daha sonra da Diana Kalkanoğlu’nun yaşam öyküsünü sunayım:
Bakınız Semih Kalkanoğlu neler diyor:
Pan Flüt diye bilinen çalgıyı, dünyada en iyi icra eden Moldovalı Constantin Moscovich, 5 kıtada verdiği konserlerinde ve albümlerinde Türkçe parçalar icra eden dünyadaki tek yabancı sanatçıdır. Bu sanatçı, Türkleri ve Türkiye’yi çok sevmektedir. Bu ünlü sanatçının resmî olarak dünya menejeriyim.
Bir panflüt virtüözü olan sanatçıyı ülkemize, halka açık konser için ilk kez 9 Kasım 2008’de getirdik. Dünyaca ünlü ‘Ukrayna Ordu Şarkı ve Dans Orkestrası’ndan, şef Albay Dimitry Antonyuk yönetiminde 20 subay müzisyen eşliğinde CRR’nde muhteşem bir konser verdi.
Moscovich 29 Ekim 2010 akşamı yapılan Büyükçekmece Belediyesi Cumhuriyet Balosu için Başkan Sayın Hasan Akgün’ün isteği ve daveti üzerine, İstanbul’a geldi ve unutulmaz bir konser daha verdi. 30 Ekim 2010 günü TRT Ulus stüdyolarında “Haber Tadında” programının çekimi yapıldı ve b program 28 Kasım 2010 Pazar sabahı yayınlandı.
Sanatçı, Şubat 2010’da açılan ve gala gecesi dahil tüm konser programların organize ettiğimiz EMITT Doğu Akdeniz Turizm Fuarı’nın Gala Gecesi Konseri için bir kez daha İstanbul’a geldi.
Sanatçının Türkçe şarkıların da yer aldığı ve yapımcılığını üstlendiğimiz Türkiye’deki ilk CD’sini 28 Ekim 2010 günü piyasaya “Best of Constantin Moscovich” adlı albüm ile sunduk.
Bu ilk CD’de 3 Türkçe parça bulunuyor. Bunlardan “Gülpembe” ülkemizde bu güne dek yapılmış en güzel yorum olarak dikkati çekmektedir. Amacımız; öz be öz bir Anadolu çalgısı olan Pan Flüt’ü yeniden Anadolu insanının görüş ve beğenisine sunmak, yeniden doğduğu topraklara dönmesini sağlamak.
1950’den bu yana Türkiye’de çok tanınmış, beğenilmiş Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve Hafif Türk Müziği parçalarından 15 tanesini seçtik. Sanatçımız bu parçaları, 35 kişilik Ukrayna Ordu Orkestrası (senfonik orkestra) eşliğinde, her parçada, o parçaya özgü yerel çalgıların da katılımıyla, yorumlayacak.
Eylül 2019’da Moldova başkenti Kişinev’de bu orkestra ile gerçekleştirdiğimiz m“deneme” konserimiz çok başarılı geçti.
Bu proje gerçekleştirilebilirse, Türk Halkı tarafından da büyük bir ilgi ve beğeniyle karşılanacağından eminiz.
1950’den bu yana dünyayı dolaşan iki Türkçe şarkı vardır: Birisi bestesi rahmetli Teoman Alpay/ Metin Bükey’e ait olan “Samanyolu”, diğeri de bestesi Gündoğdu Duran’a ait olan “Ankara Rüzgârı”. Bu şarkıyı 1968’de Alman Werner Müller Orkestrası estrümantel olarak çalmış, ülkemizde 45’lik plak olarak “Golden Ankara” adıyla ve Türküola etiketiyle yayınlanmıştı.
Hollanda asıllı Fransız şarkıcı David Alexandr Winter’ın “Oh Lady Mary” adıyla tüm dünyada meşhur ettiği Samanyolu da sanatçımızın yorumlayacağı bir parça olacak. Bu melodiyi dünyaca ünlü Paul Mauriat Orkestrası ve Raymond Lefevre Orkestrası da çalmıştı. Mısır asıllı ünlü Fransız kadın sanatçı Dalida da (1933-1987) 1969’da söylemişti.
Pan flüt, günümüzde dünyada Romanya ve Moldova ile Güney Amerika’da Peru ve And Dağları çevresi ülkelerin ulusal çalgısıdır. Ancak pan flüt, dünyada ilk kez 5 bin yıl önce, Eskişehir’in Yazılıkaya antik kentinde ortaya çıkmış, aynı zamanda Osmanlı Musikîsi’nde en temel ve önemli çalgıdır. Osmanlı Saray Musikîsi’nde, Osmanlı Halk Musikîsi’nde ve Osmanlı Mehter Alayları’nda “Miskal” adıyla 1830’lara değin önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır.
Ayrıca; Edirne’de Padişah II. Bayezit Dönemi’nde yapılmış olan ve hastaların müzikle tedavi edildikleri Darüşşifa’da da “Miskal” adlı çalgı bulunmaktadır.
Kayseri Gevher Nesibe ve Amasya darüşşifalarında da müzikle tedavi uygulamalarında “Miskal” kullanılmıştır.
Moldovalı Dmitri Kantemir’in (1673-1723) Osmanlı Musikîsi konusunda
kuramsal konuları, makam ve usulleri ilk kez derli toplu olarak (2 cilt) bir araya topladığı ve kısaca Kantemiroğlu Edvarı diye anılan, Kitab-ı İlmü’l-musiki ala vechi’l-hurufat (Mûsikiyi Harflerle Tesbit ve İcrâ İlminin Kitabı) adlı kitap iki
bölümden oluşur. Birinci bölümde makamlar, perdeler, usuller üstüne müzik
teorisi bilgilerini, ikinci bölümde ise 16. –17. yüzyıla ait, arasında kendi
bestelerinin de bulunduğu toplam 349 bestenin notasını verir.
Kitap Osmanlı padişahı II. Ahmet’e sunulmuştur. Kantemir’in kitabında yer alan besteleri kendi buluşu olan bir müzik notasyonuyla kaydetmesi sayesinde birçok beste yok olmaktan kurtarılmıştır.
Kantemiroğlu bu kitabında ‘Miskal’e de yer vermiştir.
Bu çalışmalarımızla Anadolu topraklarında ortaya çıkmış ve Osmanl döneminde yaygın olarak kullanılmış olan bir çalgıyı, yeniden Türk Halkı’na tanıtmak, yaygınlaştırmak ve sevdirmek amacındayız.
Sloganımız: “EFSANE, DOĞDUĞU TOPRAKLARA GERİ DÖNÜYOR”.
Ülkemizin en ciddi tarih dergisi olan ATLAS Tarih Dergisi, Türk Basını’nda ilk kez, Aralık 2017- Ocak 2018 tarihinde yayınlanan 50. sayısında “Miskal” konusunu 4 sayfa olarak yayınladı.
Bu projede ilk aşamada (Türkiye’de); 15 parçadan oluşan Gala konserleri düzenlemek istiyoruz.
Bu çok özel konserlerde; parçaları 40 kişilik Ukrayna Ordu Orkestrası eşliğinde, her parçaya uygun yerel sazlar desteğinde yorumlanacak olan şarkılar şunlar:
– Gülpembe (Barış Manço)
– Kalenin Bedenleri (Niksar)
– Sen Gelmez Oldun (Ali Ekber Tagiyev)
– Ankara Rüzgârı (Gündoğdu Duran)
– Batum türküsü (Anonim)
– Helvacı (Anonim)
– Yine Bir Gülnihal (Hamamizade İsmail Dede Efendi)
– Anlıyorsun Değil mi (Barış Manço)
– Samanyolu (Metin Bükey / Teoman Alpay)
– Darıldın mı Gülüm Bana
– Yar Saçların Lüle Lüle (Anonim)
– Sevdan Olmasa (Erol Evgin)
– Buluşalım Kordon’da (Necip Mirkelâmoğlu)
– Kesik Çayır (Neşet Ertaş)
– Sarı Saçlı Hayriye (Anonim)
– İzmir Marşı
Şimdi de sizlere, Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Atadan, Süleyman Demirel, Semra Özal, İsmet Sezgin ve Uğur Dündar gibi ünlülerle birlikte olmuş, Diana Kalkanoğlu’nun çok ilginç yaşamöyküsünü kendi kaleminden aktarayım:
Baba tarafından Makedonya kökenli olup, Moldova’da doğdum.
1 Temmuz 1997’den beri Türk vatandaşıyım. 24 yıllık evliyim.
Rusça ve Romence ana dillerim olup, Türkçe’yi de iyi biliyorum. Türk, Rus ve İtalyan mutfakları üzerinde de Gurmeyim.
Uluslararası nitelikte yaptığım kültür ve sanat projeleriyle Rusça konuşulan ülkelerde,
Baltık Ülkeleri, Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Makedonya, Ukrayna, Macaristan gibi ülkelerde pek çok müzik sanatçısıyla, ünlü ve büyük orkestralarla, ilgili makamlarla bağlantılara sahibim.
2005 yılında St. Petersburg’da kurduğum firmamı, 2009 yılında İstanbul’a taşıdım ve Golden Bridge Uluslararası Kültür ve Sanat Organizasyonları Tic. Ltd. Şti. adıyla devam ettirdim.
Eşim semih ile birlikte, Türk halkına çok yararlı olan bir çalışmamız olmuştu.
1996 – 2000 yılları arasında Moldova, Ukrayna, Moskova ve Kapıkule’de araştırma ve gözlemlerde bulunduktan, tüm gelişmiş ülkelerin vatandaşlık koşullarını taradıktan ve 403 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nu inceledikten sonra, Mayıs 2000’de görevine yeni başlayan Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’e 9 sayfa 14 madde olarak 403 sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu’nun, Türklerle evlenen yabancıların (kadın ve erkek) statülerini düzenleyen 42. maddesinin değiştirilmesi hususunda dilekçemizi gönderdik.
Dilekçemiz ilk olarak 2003 yılında TBMM İçişleri Komisyonu’na geldi. Komisyonda 14 maddeden bazıları uygun bulundu ve konu TBMM Genel Kurulu’na geldi, görüşüldü ve kabul edildi.
42. maddenin değişmeden önceki hali; “Türk makamları önünde bir Türk yurttaşı ile evlenen yabancı ANINDA, yabancı makamlar önünde bir Türk vatandaşı ile evlenen yabancı 30 GÜN içinde başvurmak şartıyla ‘otomatikman’Türk Vatandaşı olur” diyordu.
2003 sonrasında bu konu 2007 ve 2008 yıllarında iki kez daha TBMM Genel Kurulu’na geldi ve ilk görüşmede üzerinde durulmayan diğer maddeler de Genel Kurul’da kabul edildi.
Günümüzde 42. madde ile aynen gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi Türk yurttaşları ile evlenen yabancılar için, 5 yıl bekleme ve Türkçe bilme koşulu getirildi.
Kültürel faaliyetlerimize gelince:
Temmuz 1998 – Mart 2000 arasında Moskova’da yaşayarak sokak sokak, müze müze çektiğim 3650 renkli dia sonrasında, Eylül 2004’te üst düzey katılımla İstanbul Harbiye Askerî Müze salonlarında “Fotoğraflarla Moskova Sergisi” ni düzenledik. Bu sergiyi, Antalya Büyükşehir Belediyesi kuruluşlarından Antalya Kültür ve Sanat Vakfı (AKSAV) Başkanı’nın daveti üzerine, Ekim 2004’te 41. Antalya Altın Portakal Film Şenliği kapsamında Antalya’da tekrarladık.
2007 – 2010 yılları arasında İstanbul Kuyumcular Odası’nın aylık yayını olan derginin koordinatörü idim ve dergi basımını da ben yaptırdım.
Kasım 2008’de CRR’nde Constantin Moscovich konseri, Nisan 2011’de CRR’nde, dünyada 2008 – 2015 yılları arasında düzenlenen tüm uluslararası akordeon yarışmalarında altın madalya kazanan Concertino Acordeon Ensemble konseri, Şubat 2012’de CRR’nde Rusya Federasyonu’nun dünyaca ünlü sopranosu Maria Maksakova konseri, Mayıs 2014’te CRR’nde, Rusya’da 1888 yılında Vasili Vasilyeviç Andreyev tarafından kurulmuş olan, dünyadaki en geniş balalayka ve domra orkestrası 100 kişilik St. Petersburg Andreyevsky Çarlık Orkestrası konseri, Aralık 2014’te CRR’nde bir kez daha Concertino Acordeon Ensemble konseri, Nisan 2016’da Ataşehir Ülker Arena Spor Salonu’nda Avrupa’daki en kalabalık (106 müzisyen) ve yazılı nota kullanmadan çalan tek orkestrası Budapeşte Gypsy Senfoni Orkestrası konserini gerçekleştirdik.
Şubat 2010’da EMITT Doğu Akdeniz Turizm Fuarı Açılış Konseri (Constantin Moscovich, Buzuki Aleko, Ezgi Anıl & Grup Paquito) ve Kapanış Organizasyonları ile 4 günlük konser akış programlarını yaptık.
29 Ekim 2010 Büyükçekmece Belediyesi Cumhuriyet Bayramı Balosu Konseri (Constantin Moscovich) düzenledik.
Ekim 2010 dünyada verdiği Pan Flüt konserlerinde Türkçe parçalar çalan tek yabancı sanatçı olan Moldovalı Constantin Moscovich’in “Best of Constantin Moscovich” CD’sini yaptık. Bu CD’de 3 Türkçe parça yer alıyor.
Tüm bu konser organizasyonları sırasındaki partnerlerimiz; 5 ve 4 yıldız oteller, iç ulaşım otobüs & minivanlar, catering firmalar, sahne ses & ışık sistemleri ve güvenlik konularında bize destek oldular.
1998 – 2000 yıllarında Moskova’da saha çalışması yaparak 3650 adet renkli dia çekimi gerçekleştirdik. 2004’te 224 büyük boy sayfa, çok lüks baskılı “Moskova” Kent Rehber Albümü’nü Rusça ve Türkçe yayınladık. Aralık 2004’te Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer Türkiye’ye ilk resmî ziyaretini yapan Başkan Putin’e “Moskova” albümlerini takdim etti.
2005’te Başkan Putin’den, Ankara’daki Rusya Federasyonu Büyükelçisi Prof. Pyotr Stegni aracılığıyla gelen teklif üzerine St. Petersburg’ta saha çalışması yaparak 6350 adet renkli fotoğraf çekerek, Mayıs 2007’de 324 büyük boy sayfa, çok lüks baskılı “St. Petersburg” Kent Rehber Albümü’nü Rusça ve Türkçe yayınladık.
Mayıs 2007’de bu albümümüz nedeniyle, St. Petersburg ile “Kardeş Kent” olan İBB desteğinde CRR’nde “St. Petersburg Dostluk Gecesi” düzenledik. Bu geceye St. Petersburg Andreyevsky Çarlık Orkestrası’ndan 25 kişilik müzisyen grubu, dünyaca ünlü Mariinsky Opera’dan bir bayan, bir erkek iki solist, Roman Müziği’nin önemli isimlerinden rahmetli klarnet sanatçısı Selim Sesler & Grubu ile Türk Halk Müziği sanatçısı Sümer Ezgü ve Grubu katıldılar.
NOT: Bu organizasyon ile ilgilenmek isteyen kişi ve kuruluşların temas edebilecekleri adresler: SEMİH KALKANOĞLU ARAŞTIRMACI YAZAR- ELEKTRİK MÜHENDİSİ (Hacettepe Üni.) (0090 537 7157640) e-posta: semihkalkanoglu@gmail.com
DİANA KALKANOĞLU
Vatandaşlık araştırmacısı ve Gurme (0090 546 2420997)
Ağız maskesi satışından kazandığı 9 milyon euroyu, tepkiler üzerine yardım kuruluşlarına bağışlayacağını açıklayan Hollanda’nın Sülün Osman’ı, 9 milyonu değil, dokuz milyondan elde edeceği kârı bağışlayacak.
Tüm Hollandalılar’ın gözlerinin içine baka baka özür dileyip yakaran ve kendisini ‘hayırsever’ olarak lanse eden eski politikacının, televizyonda yaptığı laf ebeliğinin farkına varan pek olmadı.
Diğer iki ortağının kazandıkları 9’ar milyon için fikri olmadığını belirten şaklabanı televizyonda dinlerken, bağışlayacağını belirttiği 9 milyonu değil, o paradan elde edeceği kazancı kastettiğini anlamıştım.
Şimdi sempati ile bakılmaya başlanan Sywert van Lienden adlı ‘medyatik’ adamı tanıtmak için, Hollandalılar’a bizim Sülün Osman’ı anlatmaya karar verdim.
Değerli Okurlarım,
Sizlere birkaç haftadır Hollanda’da yapılmakta olan yolsuzlukları içeren haber ve yorumlar yazıyorum. Yaşanan yolsuzlukların sonuncuları, koronavirüse karşı savaşmak için lâzım olan ilaç ve araç gereçlerin alım-satımında dönen dolapları belirtmiştim.
Yolsuzlukların son kahramanı eski siyasetçi Sywert van Lienden, 40 milyon adet ağız maskesini develete satabilmek için çok uğraş verdi ve çok para kazandı.
Aslında, bu alış veriş işleminde, yani kâr-zarar konusunda bir yolsuzluk yoktur.
Alan memnun satan memnun ise, yolsuzluk söz konusu değildir.
Ne var ki, 40 milyon adet ağız maskesini devlete satabilmek için tam 23 bin başvuru yapılmışken, Van Lienden’in seçilmiş olması şaibeli oldu. Aslında şaibe de yok, Van Lienden açık açık tercih edildi.
Neden mi?
Çünkü kendisi de Hıristiyan Demokrat Partisi (CDA) etiketiyle Belediye Meclis Üyeliği yapmış olan bu adam, partide ağırlığı olan kişileri ve hatta Prens Constantijn’i araya koyarak kendisini kabul ettirdi. Hem de büyük yalanlar söyleyerek. Van Lienden bu işi bağlı olduğu hayır kurumu adına yapacağını ve kâr gütmeyeceğini belirtmişti.
40 milyon adet ağız maskesini 108 milyon euroya devlete satan Van Lienden, bu defa 80 milyon adetlik bir satış için, yine bir CDA’lı olan son ayların sevilen ve takdir edilen siyasetçisi Pieter Omtzigt’i araya koymuş ve Başbakan Rutte ile bu konuda özel bir görüşme yapmışlardı.
Nedense bu ikinci teklif kabul edilmedi.
İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Çocuk bakım yurtları için ailelere yapılan yardım ödeneklerinin, shtecilikle alındığını iddia eden vergi daireleri, genellikle yabancı kökenli 30 bin aileyi haksız yere mağdur etti. CDA’lı Pieter Omzigt’in başını çektiği ‘Aileleri savunma kampanyaları’ sonrasında, mecliste ‘Araştırma Komisyonu’ oluşturuldu. Araştırma Komisyonu, yaşananların çok utanç verici olduğunu saptadıktan sonra yapılan meclis tartışmalarında hükümetin istifası ve erken seçim kararı alındı.
Koronavirüs önlemlerine karşı çıkanların da destekçisi olan Pieter Omtzigt’in, seçimden sonra yapılan koalisyon görüşmeleri sırasında, Başbakan Rutte tarafından ‘istenmeyen adam’ olarak işaretlenmesi, yapılan müzakereleri zora soktu.
Hollanda’da hükümet kurulması için çalışmalar hâlâ bir sonuç vermedi.
Hükümet çalışmaları bir yandan devam ederken, Sywert van Lienden’in, ağız maskesi satışı için hem torpil kullanması ve hem de kâr amacı olmadığını belirttiği halde 28 milyon euro kazanç elde etmesi, gerek siyasetçiler ve gerekse medya tarafından peşi bırakılmadı.
Sahte tavırları ile Hollandalılar’ın nefretini üzerine çeken Van Lienden, geçtiğimiz Pazar günü kendini temize çıkarmak için televizyondaki Buitenhof programına konuk oldu.
Dikkatle izlediğim bu programda, adte günah çıkaran Van Lienden, halktan özür diledikten sonra, sadece kendisin kazanmış olduğu 9 milyon euroyu, Bakanlığa geri vermeyeceğini ama bunu yardım kuruluşlarına bağışlayacağını açıkladı.
TV Moderatörünün, ‘Peki diğer iki ortağın kazandıklarını ne yapacaklar’ sorusuna, ‘Bunu bilmiyorum, kendilerine sorun’ yanıtını verdi. Kaldı ki, alım-satım işinin kendilerine verilmesi için torpil kullanma ve kâr amacı gütmeme hikâyelerinin yanında, fiyat artırımı ile de gereğinden daha fazla para kazanan bu adamlar da takibata uğramalıydı.
Van Lienden’in, televizyon programında laf ebeliği yaparak, ‘Kazancımı yardım kuruluşlarına bağışlayacağım’ diyerek özür dilemesi, Hollandalılar arasında az da olsa bir sempatiye yol açmıştı. Ne var ki, gerek televizyondaki konuşmasını ve gerekse basına yansıyan beyanlarını dikkatle izlediğim Van Liende, yine yaptı yapacağını.
Üstteki gazete kupüründe görebileceğiniz gibi, Van Lienden için, bakınız Bert Wagendorp adlı bir yorumcu neler yazmış: ‘Sywert van Lienden, Pazar günü Buitenhof programındaydı. Günah çıkarmak için, günah çıkaran papaz Twan Huys’ı (Programın moderatörü) seçmişti.
Sywert 9 milyon euroyu kazanırken, daha transparant olması gerektiğini ve bir çırpıda para babası olmayı daha gerçekçi bir dille anlatması gerektiğini kabul etti.
Bunun için özür diledi. Bunlar güzeldi. Bunun yanında, yeni elde ettiği varlığını işletmeye koyacağını ve bundan elde edeceği meblağı kanser araştırmasına ve şanssız çocuklara harcayacağını söyledi. Bunlar, yürek ısıtıcıydı.’
Kupürde, altı çizili satırlardaki Hollandaca ifadelerin tercümesini ben yatay yaptım. Hollandacayı bilenler gerçeği daha iyi görebilirler.
Herkes anlayamadı ama, Pazar günkü tutumu ile bazı yüreklere su serpen ve biraz da sempati kazanan Van Lienden, açıkça göz boyuyor. Onun yaptığı, kazandığı parayı bağışlamak değil, sadece bu paradan kazanacağı meblağı bağışlamaktır.
Yani, bana göre, 9 milyon euro olan ana para yine Van Lienden’in cebinde veya hesabında olacaktır.
Pazar gününden bu yana tüm bunları düşünürken, çocukluk yıllarından kalma dolandırıcılardan Sülün Osman’ı hatırladım. Van Lienden için ‘Sülün Osman’ın Hollanda versiyonu’ dedim ama, arada sadece taktik farkı var. Bizim Sülün Osman’ımız kara cahil zavallı insanları dolandırıyor, Hollanda’nın Sülün Sywert’i ise, çok bilgili ve çok uyanık devlet büyüklerini aldatıyor.
Şimdi gelin, bilmeyenlere bizim Sülün Osman’ı tanıyalım.
Bakın, Sülün Osman’ı nasıl anlatıyor zamanın gazetecileri:
Tüm Zamanların En Büyük Dolandırıcısı Sülün Osman
1923’te İstanbul‘da doğan Osman Ziya Sülün, başta kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları, tramvaylar olmak üzere, birçok kamu malını ve tarihi eseri halka satarak, ya da kiraya vererek büyük paralar kazanmış. Çevirdiği işler ve yaptığı savunmalarla fıkra gibi bir hayat yaşayan Sülün, birçok filme ve kitaba da konu oldu.
Dolmabahçe Sarayı önünde saat ayarlama parası
Sülün Osman birkaç arkadaşıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı’nın önüne gidip beklermiş. Etraf kalabalıklaşınca arkadaşlarına saatlerini ayarlatır, sonra da onlardan saat ayarlama parası alırmış. Duruma anlam veremeyen insanların arasından, bir süre sonra dayanamayıp ”Ne yapıyor bu adam?” diye soranlar mutlaka oluyormuş. Bunun üzerine her Türk insanı gibi ”Ne kadar kazanıyorsun sen buradan?” diye muhabbete giren vatandaşlara da geçmiş oluyormuş. Yani dolandırılıyorlardı.
Taksim Meydanı’na paspas…
Dolmabahçe Sarayı önündeki numarasına benzer bir numara bu da aslında. Önce Taksim Meydanı’na paspas serip oradan geçenlerden ‘Burası benim’ diyerek para alıyor, daha sonra ”Ne kadar kazanıyorsun sen buradan” diyenlere komple Taksim Meydanı’nı satıyormuş.
‘Kusura bakma hakim bey. Memlekette Galata Kulesi’ni satın alacak eşekler olduğu sürece ben bu kuleyi satarım’ Galata Kulesi’ni de sahiplenen Osman, mahkemede kendisini bu sözlerle savunmuş. Doğru söze ne denir ki?
Falcılık ve Büyücülük denemeleri.
Zamanla kamu malları üzerindeki fikirleri tükenince bir kere de şansını medyumluktan yana kullanayım demiş ve evlenemeyen kadınları kesin olarak evlendirdiği iddiasıyla sektöre giriş yapmış.
Galata Köprüsü’nü satışı ve yakalanışı…
Önceki yöntemlerinden bir farkı yok. İnsanlar köprüden geçiyor, arkadaşları para ödeyince insanlar ”Ne yapıyor bu adam?” diye sormadan gördüklerini yapıyor ve ardından Galata Köprüsü’ne de talip çıkıyor. Bu olay daha sonra Türk filmlerine konu oluyor. Fakat Sülün Osman’ı yakalatan olay da bu oluyor.