AMSTERDAM TÜRKEVİ’NDEN  AVRUPA TÜRKLERİ SOSYOLOJİSİNE 4 KİTAP

AMSTERDAM TÜRKEVİ’NDEN AVRUPA TÜRKLERİ SOSYOLOJİSİNE 4 KİTAP

 

‘Kütüphane Haftası’ çerçevesinde, Avrupa Türkleri sosyolojisi literatürüne 4 yeni eser daha kazandırıldı. Aynı zamanda, Avrupa’ya Türk iş gücü göçünün 60’ıncı yılına armağan olan 4 yeni eser, 2 doktora tezi ve 2 sosyoloji yazılarından oluşmakta. Yeni eserler Çizgi Kitabevi ve Türkevi ortak yayını olarak okuyucuya sunuldu.

Amsterdam merkezli, Türkevi Araştırmalar Merkezi desteği ve koordinesinde gerçekleştirilen kitap yayın faaliyetleri, Avrupa’daki Türklerin sosyolojisi başta olmak üzere, Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri, Türk ve İslam kültürünün Avrupa dillerine tercümesi ve yayınlamasını kapsıyor. Aynı zaman da Hollanda Türkevi Doktora Tezleri Yayınlama projesi çerçevesinde, 2021 yılının ilk çeyreğinde yayınlanan ve Avrupa Türkleri literatürüne zenginlik katacak dört yeni eser ve yazarları şöyle:

  • “RELIGIOUS EDUCATION OF CHILDREN IN MIXED-MARRIAGE FAMILIES, The British Case, Fatma KURTTEKİN,
    “Politics of Ethnicity, Identity and Religion: Turkish Muslims in Britain”, Talip KÜÇÜKCAN
    – “DİASPORA TÜRKLERİ: Avrupa’da Türk imajı ve İslamofobi”, Talip KÜÇÜKCAN
    – “AMSTERDAM TARTIŞMALARI Siyasi Katılım, Türkiye-AB İlişkileri, Göç, İslam, Irkçılık, İslamofobi”, Ahmet Suat ARI

Karma Evlilikler ve Çocukların Din Eğitimi

Fatma Kurttekin tarafından hazırlanan doktora tezi, “RELIGIOUS EDUCATION OF CHILDREN IN MIXED-MARRIAGE FAMILIES, The British Case” (Karma Evliliklerden Doğan Çocukların Din Eğitimi) kitabı, Britanya’daki Müslüman ve gayrimüslimler arasındaki evlilikler başta olmak üzere, evliliklerin ebeveynlerin ve çocukların dinî kimliklerini etkilemesi ve ebeveynlerin çocuklarına dinî nasıl ve hangi boyutta aktardıklarını ele almaktadır.
Araştırmada, karma evliliklerden doğan çocukların dinî-kültürel kimliklerinin gelişimi ele alınmıştır. Bu tür ailelerdeki çocukların kendilerini nasıl tanımladıkları ve hangi faktörlerin dinî inançlarını etkilediği incelenmiştir. Türk Müslüman ve gayrimüslimlerden oluşan karma ailelerde çocuklara aktarılan dinî inançlar, uygulamalar ve gelenekler anket formu ve görüşmelerle toplanan veriler aracılığıyla dinî sosyalleşmenin ve din eğitiminin çocukların dinî gelişimleri ve tepkileri üzerine etkisi değerlendirilmiştir.

Diaspora Türkleri


Talip Küçükcan tarafından yazılan, “Diaspora Türkleri: Avrupa’da Türk İmajı ve İslamofobi” kitabı, geçmişten günümüze Avrupa’daki Türk imajını ve Türk Diasporasının içinde yaşadığı toplumla ilişkilerini etkileyen sosyolojik yapısını aydınlatmaya çalışıyor. Kitapta yer alan yazılar ayrıca sosyoloji, antropoloji ve siyaset bilimi çalışmalarının verilerine dayalı olarak Diaspora Türklerinin karşılaştığı temel meselelere ve Avrupalıların zihin haritasına ışık tutuyor.

Türkler dünyanın her bölgesine yayılmış durumda. Nüfusu her geçen gün artan, ekonomik ve kültürel sermayesi güçlü büyük bir Türk Diasporası var. Ancak popülizm yükselirken bilhassa Avrupa ülkelerinde Türk ve Müslüman olmak, Türk ve Müslüman olarak yaşamak hiç te kolay değil. Avrupa’daki dördüncü ve beşinci kuşak Türkler bu coğrafyada doğup büyümelerine ve yaşadıkları ülkenin vatandaşı olmalarına rağmen hala önyargıların ve eşitsizliklerin kurbanı olabiliyor.


Din, Etnisite ve Kimlik Siyaseti


Talip Küçükcan tarafından İngiltere’de yapılan saha araştırması ve yüz yüze görüşmelerden oluşan, “Politics of Ethnicity, Identity and Religion: Turks in Britain(Din, Etnisite ve Kimlik Siyaseti: İngiltere Türkleri) kitabı İngiltere’de yaşayan Türkleri anlatıyor. Kitap, Türklerin İngiltere’ye göç serüveninin başlıca neden ve sonuçları, özellikle genç kuşakların kimlik inşasına etki eden faktörleri değerlendirirken, dini inanç ve değerlerin kültürel kimliğin oluşumuna nasıl ve ne kadar katkıda bulunduğunu analiz ediyor.

Kitapta yer alan bilgilere göre, Avrupa’da yaklaşık 6 milyon, İngiltere’de ise (Kıbrıs Türkleri de dahil) 450 bin Türk yaşıyor. Gittikçe genişleyen ve büyüyen Türk Diasporasının önemli bir parçası olan İngiltere Türkleri bir taraftan kendi kimlik ve değerlerini korumaya, diğer yandan da içinde yaşadıkları topluma uyum sağlamaya gayret ediyorlar.

Amsterdam Tartışmaları


Ahmet Suat Arı tarafından derlenen “Amsterdam Tartışmaları” kitabı, adından da anlaşılacağı üzere Amsterdam merkezli tartışmalardan oluşmaktadır. Amsterdam Tartışmaları, Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezinin bir alt faaliyeti olarak 2010 yılında yapılmaya başlamış ve bugüne kadar 60 tartışmayı geride bırakmıştır. Amsterdam Tartışmaları; katılımcılar ve ilgi duyanlara, başta yaşadığımız ülkenin ve toplumun sosyal yapısı, ilişkileri ve kurumlarını tanımaları, toplumsal konularda fikir yürütmelerine yardımcı olmayı hedefler. Bununla birlikte, Avrupa ve küresel gelişmeleri öğrenme, algılama ve yorumlamayı da teşvik eder.

Süreli olarak yapılan Amsterdam Tartışmalarında siyasi katılım, sivil toplum, Avrupa Türk diasporası, Türkiye-Hollanda ilişkileri, ana dili, göç, Avrupa Birliği değerleri, İslamofobi, yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi bir çok konu ele alınmıştır. Bugüne kadar, Hollanda ve Avrupa’daki toplumsal ve siyasi gelişmeler, Türkiye’deki değişim, Türkiye-Avrupa ilişkileri, sivil diplomasi ve tüm insanlığı yakından ilgilendiren küresel konular başta olmak üzere birçok konu alanlarında uzman kişilerin davet edilmesiyle ele alınarak tartışılmıştır. Elinize alacağınız kitap bu tartışmaların notlarından oluşmuştur.

Kitaplar, Çizgi Kitabevi Yayınları ve Bengü Kitabevi ve diğer kitapçılardan temin edilebilir.

 

İLHAN KARAÇAY’DAN ‘TÜRK KÖKENLİ’ VE ‘TÜRKİYELİ’ ANALİZİ…

İLHAN KARAÇAY’DAN ‘TÜRK KÖKENLİ’ VE ‘TÜRKİYELİ’ ANALİZİ…

Türk mü, ‘Türkiyeli’ mi?  Türk mü, ‘Türk kökenli Hollandalı’ mı?

Türk göçmen topluluğuna ‘Türk diasporası’, futbol kalesinin üstündeki lataya ‘üst direk’ ve çok güzel hareket yerine ‘kritik’ diyenlere de cevap.

Hollanda vatandaşlığına geçtikten sonra subay olan bir Türk kökenliye ‘Türk subay mı’ yoksa ‘Türk kökenli Hollandalı subay mı’ denir?

Önceki gün değerli bir dostum, Facebook’ta ‘Türk kökenli’ ve ‘Türkiyeli’ laflarına kafayı takmış. Bakınız ne diyor o değerli dost:
‘Hollanda basını veya resmi kurumları, Hollanda’da yaşayan Türkiye’den gelmiş olanları ‘Türk kökenli’ olarak ifade ederken, nedendir bilinmez Türk kökenli olmakdan imtina edenler kendilerine ‘Türkiyeli veya Türkiye kökenli’ demeye başladılar..
Türkiye, Türklerin yaşadığı bir devletin adıdır. Orada yaşayanlara batılılar dahi ‘Türk’ler’ diye hitap eder. Oradan Hollanda’ya göc etmiş olanlardan olan bizler de kendimizi Hollandada yaşayan azınlık Türk’ü olarak görürüz. Kendilerini ‘Türkiye kökenliler ve Türkiyeliler’ diye ifade edenler olabilir, o da onların tercihidir. Ama bizler Türk’üz. Kimliğimizin sulandırılması, gelecekteki neslimiz varlığının devamiyetini tehlikeye düşereceğinden, kullanılan ifadeler bize göre yanlıştır. Hadi bir kesimi anladık da, Türkçe lisanı ile Hollanda Türklerine bilgilendirme yapmaya calışan bazı medya organlarının yazılarında kullandıkları ‘Türkiye kökenliler’ gibi ifadelere dikkat etmeleri gerekir.
Eğer kendileri icin Türk olmak bir değer ifade ediyorsa.
“Soyunu bilmeyen nesilden, güçlü bir gelecek inşa etmesini beklemek hüsran olur.”
Kaşgarlı Mahmud
Divanü Lugati’t Türk’
Yukarıdaki serzenişi yazan değerli dosta ben de şu yanıtı verdim:
‘Türk kökenli’ ifadesini kullanan gazetecilerden biri de benim.
Özellikle seçim yazılarımda bu sözü çok kullandım.
Bunun nedeni şu: Genel seçimlerde Türkler oy kullanamaz.
Hollanda tabiyetine geçmiş olanlar oy kullanabiliyor.
Bu nedenle, Hollanda tabiyetine geçmiş olanları anlatabilmek için en doğru söz, ‘Türk kökenli’dir.
Yani, Türk kökenli Hollandalı.
Bu sözde siyasi bir amaç yoktur.
Ama, ‘Türkiyeli’ sözü için eleştirine katılıyorum.
Ben bu sözü, 57 yıllık gazetecilik yaşamımda bir tek defa bile kullanmadım.
Adı, resmi olarak ‘Türkiyeli İşçiler Birliği’ olan kuruluşu bile ben, ‘Türk İşçiler Birliği’ olarak yazmışlığım oldu.

HOLLANDA‘nın başkenti Amsterdam’da, geçen yıl Hollandalı komşularını yangından kurtaran Türk kökenli Hollanda subayı Ekrem Karadeniz, kahramanlık ödülüne layık görüldü.Hollanda ordusunda Kara Kuvvetlerinde Yüzbaşı olarak görev yapan 44 yaşındaki Ekrem Karadeniz, 15 Mart 2017’de çıkan yangının dumanı nedeniyle evlerinde yarı baygın bulduğu komşularını kurtararak hayatta kalmalarına yardımcı oldu.Komşularına ambulans gelene kadar ilk yardımı sağlayan Karadeniz’e, bu başarısı için Carnegie Kahramanlar Vakfınca verilen ödül, Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema tarafından takdim edildi. Fotoğraftaki Hollandalı subaya, ‘Türk kökenli Hollandalı’ demek en doğru olan değil mi?
Coğrafi olarak kabul edilebilecek olan ‘Türkiyeli’ sözcüğünün, siyasi olarak kullanıldığı kesin.
Yani diyeceğim şu: ‘Türk kökenli’ sözü, siyasi amaç taşımayan doğru bir sözdür. ‘Türkiyeli’ sözü ise, kendilerini ‘Türk’ olarak kabul etmeyenlerin, siyasi amaçlı sözüdür.
Tekrar ediyorum: Türk kökenli demek, kökü Türk olan demek. Yani Türk oğlu Türk.
Oy kullanabilen bir Hollanda tabiyetli yabancı, ancak böyle ifade edilebilir.
Umarım anlatabilmişimdir. Okurlarımın da anlamış olması dileğiyle, selamlar.
Yukarıdaki sözcüklerden başka bir başka sözcük daha var ki, ben de o sözcüğe takıntılıyım.
Sözünü ettiğim sözcük, ‘diaspora’dır.

Yabancı dillerde ‘Greek diaspora’ olarak kullanılan kelime, bizde ‘Rum diasporası’ olarak kullanılır. Yunanistan dışında yaşayan tüm Yjnanlılar’a ‘Rum’ diyoruz. Greek diasporası bu eski haritaya göre, Anadolu’nun tüm kıyılarına yayılmıştı.
Eskiden bu sözü, en çok ‘Ermeni diasporası’, ‘Rum Diasporası’ ve ‘Yahudi diasporası’ olarak kullanırdık. Nedense şimdilerde, ‘Türk diasporası’ olarak da kullanılmaya başlandı.
Sözlüklerde daha önce, diasporanın karşılığı olarak, ‘Ülkelerinden göç etmeye zorlanmış gruplara diaspora denir’ diye yazılıydı. Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler, ülkelerinden göç etmeye zorlandıkları bir tartışma konusudur ama, Türkler’in böyle bir zorlanma ile göç ettikleri savı bence doğru değildir. Zorlanmadan kasıt, dini ve siyasi nedenler olmalıydı.
Ama nedense şimdiki sözlük açıklamalarına, ‘ekonomik nedenlerle’ lafı da eklenmiş.
Anlayacağınız, eskiden Türkler için kullanılmasından imtina ettiğimiz ‘diaspora’, son yıllarda üst düzey birkaç yöneticimiz tarafından kullanılmaya başlanınca, birden bire sempatik bir laf oldu.
Dilimizdeki imla ve sözcük hatalarından sık sık söz etmişimdir.
Özellikle futbol maçı spikerlerinin, en çok kullandıkları ‘kritik’ sözcüğü gibi. Spikeler, ‘kritik’ sözcüğünü çok yerde yanlış kullanıyorlar. Örneğin, kalecinin güzel bir gol önlemesine, ‘Kritik bir kurtarış’ diyorlar. Bir futbolcunun güzel bir hareketine ‘çok kritik’ diyorlar. Kaldı kı, ‘kritik’ sözcüğünün anlamı ‘tehlikeli’dir. Kaleci bir tehlikeyi önler. Futbolcu güzel bir hareket yapar. Ama bizim spikerler hep ‘kritik’ sözcüğünü kullanııyorlar.
Spikerlerin bir de ‘üst direk’ yanlışı vardır. Direk, dikine duran desteğin adıdır. Bu destek demirden de olabilir, tahtadan da. Futbl sahasındaki kaleler, tahtadan yapılmış, iki direk ve bir de latadan oluşur. Zira, iki direğin üzerine yatay olarak yerleştirilen tahta ‘direk’ olmaz ‘lata’ olur.

İki kale direğinin üzerine yatay konulan tahtaya üst direk değil ‘lata’, kalecinin kurtarışına da kritik değil ‘Güzel kurtarış’ denir.
Ne ilginçtir ki, Hollandaca dilinde bizim lata, ‘lat’ olarak geçer. Direk ise ‘Paal’ olarak geçer.
Vallahi biz Hollandalı spikerlerden sürekli olarak ‘lat’ veya ‘paal’ sözlerini duyuyoruz.
Tehlikeli bir durum karşısında da ‘kritisch’, yani kritik lafını duyuyoruz.
Dilerim, bizim dil bilimcilerimiz bir gün bu konulara el koyarlar.

 

DÜNYA GAZETESİ’NDE HOLLANDACA REDAKTÖRÜMDÜ… ŞİMDİ ÇOCUK EĞİTİM MERKEZİ ‘İPEKYOLU’NUN BAŞKANI…

DÜNYA GAZETESİ’NDE HOLLANDACA REDAKTÖRÜMDÜ… ŞİMDİ ÇOCUK EĞİTİM MERKEZİ ‘İPEKYOLU’NUN BAŞKANI…

*Çok genç yaşta müslüman olan Sylvia (Meryem) Balasar, Amsterdam’ın en görkemli
Çocuk Bakım Merkezi ile birleşerek ortaya çıkan ‘İpek Yolu Çocuk Eğitim Merkezini
yönetecek.

*Türkçeyi anadili gibi konuşuyor ve yazıyor, okuluna giden çocuklara annelik yapıyor.

*Mevcut eğitim sistemi çocukları bir bilgi deposu olarak kabul etmektedir. İpek YoluEğitim   Merkezi’ne göre, bilginin yanı sıra, öğrencilerin duygusal ve beceri sahalarında
da gelişmesi gerekmektedir.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Adı Sylvia idi. Türk genci Bayram Balasar ile evlendikten sonra ilgi duyduğu islam dinini araştırdı ve sonra da müslümanlığı kabul ederek Meryem adını aldı.
Meryem ile 1998 yılında tanışmıştım. O yıllarda Türkçe’yi mükemmel bir şekilde öğrenmişti.
O zaman yönetmeye başladığım Avrupa DÜNYA’da, Hollandaca sayfaların redaktörlüğünü yapıyordu.
İşte, DÜNYA Gazetesi’nin Hollandaca sayfalarının redaktörlüğünü yapan o başarılı Meryem, şimdilerde Amsterdam’ın en görkemli Çocuk Eğitim Merkezi’nin Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı oldu.

Anlayacağınız, Hollanda’nın Amsterdam kenti, 23 Ağustos 2021 günü Meryem’in yönettiği muhteşem bir çocuk eğitim merkezine kavuşacak.

Meryem, benim Hollandaca yorumlarımın da redaktörlüğünü yapıyordu. Bir kaç yıl gazetede tecrübe edinmenin yanısıra, Türkçe-Hollandaca yeminli tercüman oldu. Öğretmen Okulu’nu bitirdi ve eğitimciliğe atıldı. 25 yıldır eğitimde çeşitli görevler yapan Meryem (öğretmenlik, rehber öğretmenlik ve müdürlük), en sonunda bir grup eğitimci ile beraber yeni bir okul açtı. Okulun adı:İpek Yolu İlkokulu.

Bu yeni girişimin başlıca sebeplerinden biri, mevcut eğitim sisteminin çocukların eğitim ihtiyaçlarına yetersiz kalması düşüncesidir. Mevcut eğitim sistemi çocukları bir bilgi deposu olarak kabul etmektedir. İpek Yolu Eğitim Merkezi’ne göre, bilginin yanı sıra, öğrencilerin duygusal ve beceri sahalarında da gelişmesi gerekmektedir.

İpek Yolu, tarihte bildiğimiz gibi, dünyaca ünlü bir ticaret yoluydu ve bunun haricinde ilim, kültür ve sanatın yayılmasına sebep olmuştu. İpek Yolu Okulu’nun gayesi de, Amsterdam’da yaşayan ve çeşitli kültürlere sahip olan çocukların birlikte okumalarını ve birbirlerine saygı duymalarını sağlayıp kültürler arasında köprü vazifesi olmaktır.
İpek Yolu Okulu, 2021 yılının yaz tatilinden sonra Amsterdam’ın Bos en Lommer semtine taşınacak. Bos en Lommer semti kültür bakımından çok renkli bir semttir. Okulun kapısı Amsterdam’da ikamet eden her kesimin çocuklarına açıktır.
Okulun taşınmasıyla beraber, okul eğitim merkezi haline geleceği için daha büyük bir kitleye hitab edecek: Hem okul öncesi, yani 2,5 yaşında çocuklar kabul edilecek ve hem de okul sonrası, veliler çalıştığı için eve gidemeyen çocuklar için bakım yeri olacak.

Vacatures – zijderoute

İpek Yolu Eğitim Merkezi’nin vizyonu ve çocuğa bakış açışı oldukça yenilikçidir: İpek Yolu Eğitim Merkezi’nin vizyonuna göre, çocuğun gelişmesinde önemli unsurlar; akıl, yürek ve ellerdir. Bunun açıklaması şu şekilde yapılabilir:
Akıl (yani bilgi): Çocuk elbette okula bilgi öğrenmek için gitmektedir. Fakat bu bilgileri öğrenmek için motivasyonun çok büyük önemi vardır. Çocukların motivasyonunun çoğalması için ve öğrenecekleri konuları merakla öğrenmeleri için, bilgiler tema veya proje halinde işlenmektedir. Örnek olarak, tema ‘Okyanuslar’ olabilir. Okyanuslar teması ile ilgili tarihi konular işlenir (okyanuslar ne zaman meydana geldi), biyoloji ile ilgili dersler işlenir (okyanusun içinde hangi hayvanlar var ve bu hayvanlar nasıl yaşar), Coğrafya ile ilgili konular işlenir (okyanuslar dünyanın neresinde var ve aralarında hangi farklar var), çevremsel konular işlenir (plastik torbası gibi) ve okumayı ve Hollandaca dilini öğrenmek için okyanuslarla ilgili metinler okunur ve bu konuda kelime hazinesi büyütülür.
Derslerin hepsi aynı temaya bağlı olduğu için temanın derinliğine gidilebilir ve çocuk daha çok bilgi sahibi olur ve tabii ki bu konuda merak ettiği konuları araştırmaya başlar.
Yürek (yani duygular): Çocukların kendilerini bilmeleri çok önemli. Çocuklar kendi duygularını tanımlamayı öğrenirler ve başkalarının duygusunu da öğrenirler. Başka çocuklarla nasıl oynanır, nasıl saygı gösterilir ve tartışma olursa nasıl çözülür. Sosyal ve duygusal konulu dersler var İpek Yolu Eğitim Merkezi’nde.
Eller (yani beceriler): Her insanın ve çocuğun kendine göre yetenekleri vardır. Yetenek konusunda İpek Yolu Eğitim Merkezi uzmandır ve çalışanların hepsi sertifikalıdır. ‘Yetenek Fısıldayan’ (talentfluisteraar). Bundan dolayı İpek Yolu Eğitim Merkezi Amsterdam’ın ilk ‘Kinder Talentfluisterschool – Çocuk Yetenek Fısıldayan Okulu’ olacak.
Bu sisteme göre, çocuklarla sürekli yetenek görüşmesi yapılır ve bu konuşmalarda çocukların yetenekleri ortaya çıkar. Çocuk kendi yeteneklerinin farkında olursa daha fazla yetenekleri ile ilgili işler yapar ve önüne gelen zorluklara daha fazla dayanıklı olur.
İpek Yolu Eğitim Merkezi’nde çocukların bilgilerine, duygularına ve becerilerine ilgi gösterildiği için burada yetişen çocuklar daha dengeli ve kendi ve çevresiyle uyum içinde olur.
İpek Yolu Eğitim Merkezi, dini açıdan tarafsız bir okuldur (religieus neutraal) ve bundan dolayı hiç bir çocuk kendini dışlanmış hissetmez. Her hangi bir dine bağlı kutlamalar yapılmamaktadır ve bunun yerine temaların başında veya sonunda bir şenlik yapılır.
SKANDAL!: HÜMEYRA’NIN ÖLÜMÜNDEN SONRA, ‘BİR TÜRK DAHA EKSİLDİ’ DİYEN POLİSLER…

SKANDAL!: HÜMEYRA’NIN ÖLÜMÜNDEN SONRA, ‘BİR TÜRK DAHA EKSİLDİ’ DİYEN POLİSLER…

İlhan Karaçay Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Ebutaleb’e soruyor:

*16 Yaşında öldürülen Hümeyra için ‘Bir Türk daha eksildi’
yazan polise üç günlük disiplin cezası hak mıdır?

*Bu vicdansız davranışın ardından, Hümeyra’nın üzgün ailesine
‘özür’ ziyareti yapıldı mı?

*Rotterdam Emniyet Müdürü değil, vicdansızlığı yapan polis
memuru ve suç ortakları özür dilemeyecekler mi?

*Whatsapp grubunda yer alan ve ırkçı söylemleri paylaşan diğer
polis memurları da cezasız mı kalacak?

Skandal, skandal, skandal diye feryat ettiğimiz Hollanda’da, bu çirkin söylemi tekrarlamamak istiyoruz ama, gelişmeler bunu yapmamıza engel oluyor.
Kaçıncı skandal olduğunu hesap edemedim ama, www.ilhankaracay.com’da arama yaptığınız zaman bulabileceğiniz skandallara eklenen kahpelik, iki yıl önce Rotterdam’da yaşanmış.
Hatırlayacaksınız, iki yıl önce Rotterdam’da 16 yaşındaki Türk kızı Hümeyra, kendisine aşık olan bir Türk’ü ret ettiği için, okul çıkışında takip edilerek öldürülmüştü.
Bu konuyu genişce altta okuyabilirsiniz.
Olayı takip eden bir polis grubu, aralarında whatsapp görüşmeleri yaparken, bir polis memurunun, ‘Yine bir Türk daha eksildi’ şeklinde ırkçı bir söylem yazmış olduğu, NRC Gazetesi’ndeki yayından sonra anlaşıldı. Bu ırkçı grubun, aralarındaki yazışmalarda, göçmen azınlıklar için, ‘Kankervolk-Kanserli Halk’ , ‘Kutafrikanen- Afrikalı vaginalar’,
‘Pauperallochtonen-Sefil yabancılar‘
ve ‘Schieten-Kurşunlayın’ gibi suç unsuru sayılan çirkin sözler yazdıkları ortaya çıktı.
Yazışmalarda, ‘Eşcinseller ve müslümanlar toplum içinde geri hizmetlerde yer almalı’ denildiği yazılırken, Utrecht’te bir Türk’ün tramvay saldırısından sonra ise, ‘O tramvay ile Rotterdama yanaşacak olan Türkler’in hepsi yok edilmeli’ denildi.
Whatsapp yazışmaları ortaya çıktıktan sonra, geçtiğimiz şubat ayında, 5 polis memuruna yazılı tekdir gönderilmekle yetinildi.
Rotterdam Emniyet Müdürü Fred Westerbeke, yaşananların ‘Çirkin ve kabul edilmez’ olduğunu söyledi ama, diğer meslektaşlar verilen cezanın yetersizliğinden söz ettiler.
Ama nedense, hem Emniyet Müdürü Westerbeke ve hem de Belediye Başkanı Ebutaleb, böyle suç işleyenlere ikinci bir şans verilmesi gerektiğini belirttiler.
Yaşananlardan çok rahatsızlık duyan Hümeyra’nın ailesi ise, bu çirkinliği yapan polis memurlarının görevden atılmaları gerektiği belirttiler.
‘Bir Türk daha eksildi’ sözünün Hümeyra için mi kullanıldığı sorusuna, Hümeyra’nın cinayet davasını üstlenen avukat Nelleke Stolk cevap verdi ve, polislerin yaptıkları yazışmalarda katil Bekir’in isminin geçtiğini, olayın haliyle kendilerini bağladığını belirtti,
Polislere verilen yazılı tekdir cezalarını yetersiz bulan Hümeyra’nın ailesi, tazminat konularında uzman olan ve genellikle mağdurları savunan bir diğer Avukat Richard Korver’e yetki vererek haklarının aranmasını istedi.
Şimdi, Rotterdam polis teşkilatının başı olan, Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb’ soruyorum:
Bu işin üzerine daha ciddi bir şekilde gitmen gerek miyor mu?
Hümeyra’nın ailesini derinden vuran bu gelişmeden sonra, Emniyet müdürü ile birlikte aileyi ziyaret etmeyi düşünüyor musunuz?
Bu soruların cevabını almak için bekleyeceğiz ve göreceğiz.
(Irkçı polisleri kınamak için bugün Rotterdam’da bir protesto gösterisi yapılacak)
HÜMEYRA’NIN ÖLÜDÜRÜLMESİNDEN SONRA YAZMIŞ OLDUĞUM ANALİZ.

İlhan KARAÇAY’dan, Hollanda’da işlenen Hümeyra cinayetinin analizi…

Caninin, Facebook’ta, ‘Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ filminden bir fragman yayınlaması, polisin dikkatini çekmemiş..

Genel görüş :Polis ihmalkârlığı.
Şüpheli görüş:Sevgi ihmalkârlığı.
Saçma görüş :Din ve Kültür farkı kaynaklı.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\HUMEYRA.jpgC:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\5c1ce6aa61361f1b78c06f8d.jpgHollanda’da geçtiğimiz aralık ayında meydana gelen bir cinayet, gerek yerli halk içinde ve gerekse yabancılar arasında büyük çalkantılara neden olmuştu. Başta, cinayetin işlendiği Rotterdam kentinin Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb olmak üzere, siyasi otoritenin, Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli ve Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz’ın direkt olarak ilgilendikleri ve taziye ziyaretinde bulundukları bu cinayet, ne yazık ki bazıları tarafından bir ‘Türk/İslam geleneği cinayeti’ olarak damgalandı.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\kederli-aile-3.jpg
Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli taziyede. 

Olayın duyulmasının ardından Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb, T.C. Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, T.C. Rotterdam Başkondolosu Aytaç Yılmaz başta olmak üzere, vatandaşlar ve çeşitli STK temsilcileri Hümeyra’nın acılı ailesini bir an olsun yalnız bırakmadılar. Yapılan otopsinin ardından Crooswijk’de bulunan gasilhaneye
getirilen Hümeyra’nın naaşı, daha sonra cenaze namazı için Rotterdam Mevlana Camii’ne getirildi.
C:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\humeyra3.jpg   C:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\IMG_1426.JPG
Okul arkadaşları, akraba ve komşuları başta olmak üzere, Mevlana Meydanı’nı dolduran binlerce insanın göz yaşları, talihsiz 16 yaşındaki Hümeyra için aktı.
Genç kızın cenaze namazını katılanların arasında T.C. Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz, DENK Partisi Lideri Tunahan Kuzu, Hümeyra’nın babası ile yan yana saf tuttu.
Cenaze namazını T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu Din İşleri Ataşesi Ali Parlak kıldırdı. Hümeyra’nın babası Sadık Öz zorlukla ayakta dururken, namaz sonrası fenalık geçirdi. Hollanda medyasının yoğun ilgi gösterdiği cenaze namazına yaklaşık 4 bin kişi katıldı.
Kılınan namazın ardından talihsiz Hümeyra’nın naaşı, defnefşlmek üzere baba toprağı Karaman’a dualar eşliğinde yolcu edildi.
Yukarıda okuduğunuz haber, Hollanda medyasında da çok geniş yankılandı.
Ne var ki, aynı yayın organlarının çoğu, cinayeti bir ‘Türk/İslam geleneği cinayeti’ olarak damgalandı.
Hepimizi rahatsız eden bu haberlere reaksiyonda bulunan Hollandalılar arasında, vurgulama ile hemfikir olanlar çoğunluktaydı. Ama Hümeyra’nın katiline de lanetler yağdırılıyordu.
Bu duruma çok üzelen Zehra Sarıaslan, Hollandaca olarak yayınladığı mektubunda, cinayet nedenini Türk/İslam kültürüne bağlayanlara isyan etti.
Zehra sarıaslan Harderwijk şehrinde doğmuş. Önceleri pazar yerlerinde sebze ve meyve satmış, Sonra tahsiline devam etmiş ve Birleşmiş Milletler’de gençlerin temsilcisi olmuş.
C:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\boerkiniverbod.jpg
Zehra Sarıaslan, İşçi Partisi’nden de meclis üyeliği için aday olmuş.
İşte Sarıaslan’ın yazdıklarından bir demet:
16 Yaşındaki Hümeyra’nın, 31 yaşında bir adam tarafından silahla vurulması haberi karşısında şaşkına döndüm. Ama bundan kötüsü, bu trajik olaydan sonra okuduğum çeşitli reaksiyonlar oldu. Kurban edilene gelen destek reaksiyonları yanında, kurbanın, cinayeti işleyen ile ilişkisi nedeniyle azarlayanlar da vardı. Bazıları bunu Türk/İslam kültürü ile bağdaştırıyor. Bu olayın, aynı kültürün problemli oluşunun kanıtı olduğunu söyleyenler var.
Öncelikle, Hümeyra ile suçlu arasındaki ilşki hakkında hiç kimse bilgi sahibi değil.
Hümeyra’nın bu adamla ilişkisi olabileceğinin yanında, belki de bu adam Hümeyra’ya sarkıntılık yapıyordu, Hümeyra da ret etmekten korkuyordu. Hiç kimse Hümeyra’yı ve aldığı terbiyeyi muhakeme edemez. Velev ki, bu kişi ile ilişkisi olsa da… Biz ne olduğunu bilmiyoruz. Belki manipüle edilmiştir veya şantaj yapılmıştır. Kendisi henüz 16 yaşında bir çocuktur. Herkes hata yapabilir ama hiç kimse hayatını tehlikeye atmaz. Kurban’ı, uygunsuz hareket veya aile terbiyesi almamakla suçlamak kolaydır. İnsanları önyargı ile suçlama girişimlerinden vazgeçmeliyiz.
Bunun yanında, reaksiyonlarda bir başka unsur daha var: Olanların ‘Kültürel Çerçeve’ olarak kurumlanması. Gerçeği yansıtmayan görüşler ve bilgi eksikliği, spekülasyona dayalı kapsamlı analiz ve görüşlere yol açmış. Olay, Türk veya islam kültürünün belirli bir sorununun bir sonucu olabilirmiş. Bu sorunu etnik bir arka plan, din veya kültür ile suçlamak için çok erken. Bu problemi, etnik geçmişe, din ve kültüre bağlamak saçmalıktır. Böylece gerçek problem bir kenara itiliyor ve kadınların bu tür şiddete maruz kalmalarını kolaylaştırıyor.
Hollanda’daki tüm kültür gruplarında, kadınları genelde bu tür şiddetin kurbanı oldukları araştırmalar sonucunda bilinmektedir. ‘Kültürel Çerçeve’ yapmak yerine ve bu olayı, yabancı düşmanlığı yapmak için kullanmak yerine, tüm bunlarla nasıl başa çıkılabileceğine bakmamız gerekir.
Polis, doçentler ve profesyonellerin katkısı ile kadınlara karşı şiddeti önleme konusu halledlmelidir. Böylece Hümeyra gibi kurban olmaz Taaa ki. egoları uğruna suçsuz kızları öldürmelerine son verilene kadar…
Sarıaslan’ın yayınladığı yazıda belirtilen ‘Türl/İslam kültürü cinayeti’ iddiası, elbetteki saçma bir iddiadır.
Cinayeti işleyen Bekir denen adama ‘Manyak’ demekten başka bir özellik tanıyamayız.
Bu manyağın Facebook sayfasına girdiğiniz zama, gerçek yüzünü göreceksiniz.
Ben gazetecilik anlayışı ile bu manyağın facebook sayfasını buldum ve inceledim.
Saçma sapan film görüntüleri doldurmuş sayfasına…

C:\Users\Ilhan\Desktop\Aralik Bultenine girecekler\eskiya-dunyaya-hukumdar-olmaz-yeni-fragman-25-8194962_x_7785_o.jpg
Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz serisinde Hızır, eşini sokağa atarken.

Cinayetten sonra facebook’taki takipçiler tarafından küfür yağmuruna tutulan bu manyak, facebook sayfasına, ‘Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ fiminden bir fragman koymuş.
Fragmanda, Hızır’ın eşi boşanmak istediğini söylüyor. Hızır da karısına şunları söylüyor:
‘Bizde terketmek yok dedik, sen var dedin. Eğer ben buna izin veriyorsam, o kişi benim için ölmüştür. Sen de benim için ölü sayılırsın.’
Eşi, Hızır’a bir şey söylemeye kalkışınca, ‘Sus, ölüler konuşmaz. Ben hakkımı helal etmiyorum’ diyor Hızır.
Demek ki bu manyak, planını Türk/İslam kültüründen değil, mafyanın kurallarından araklamış.
İşte ben de, doğruysa şayet, ‘Lanet olsun böyle gelenek ve göreneğe’ diyorum.
Haaa, bir şey daha var: Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK elemanları, televizyonlardaki söylemlere dikkat etmezlerse, çocuklarımız pek çok kötü şeyi televizyonlardan kapacaklar.
Bu ara, Hollanda’yı yönetenlere de bir çift sözüm var. Değiştirin artık şu insancıl (!) ceza yasalarınızı. En azından Bekir gibi canilere ağır cezalar koyun.
Hoş, bizim çocuklar, bu caniye ömür boyu hapis cezası verilmesi için imza kampanyasına başladılar bile. Bir saat içinde 3 bin imza toplanmış. Gerekli olan 40 bin imzayı bulmaları zor olmayacak. Belki de yüzbin, hatta milyon imza toplanacak.
Yukarıdaki bilgilerden başka, cinayet sonrasında yapmış olduğum araştırmadan alttaki analizi kayda geçirebiliriz:
Hümeyra’yı katleden cani Bekir Eraslan’ın geçmişteki sabıka dosyası çok kalındır.
2014 yılında yapılan bir davranış araştırmasında, Hümeyra’nın katili Bekir Eraslan’ın tam anlamıyla ‘Geri zekalı’ olduğu saptanmış. Esrar ve alkol kullanımı ile birlikte, bu caninin, ‘Bipolar bozukluk’ veya ‘Manik depresif hastalık’tan muzdarip olduğu da saptanmıştı.
Zaman geçtikçe bu davranış bozukluğu daha da tehlikeli bir hal almıştır.
Polisteki kayıtlara göre, bu yılın 7 mayıs günü, cani Bekir’in Delfshaven semtindeki evinde çok tartışmalı ve şiddet içeren bir olay yaşandığı iddia ediliyor. Hümeyra’nın kendisi ile olan ilişkisini sona erdirmek istediğini duyunca zivanadan çıkan cani Bekir’in, kızgınlığından ortalığı harabeye çevirdiği iddia ediliyor.
O psikopat gün yüzü görmesin                                                         Cani Bekir Eraslan
İşte kayıtlardaki iddialardan bir kesim: Kendisinden çok yaşlı olan Bekir’den çok korkan Hümeyra, tam o olayın cereyan ettiği sırada kendisini telefonla arayan bir arkadaşına, ‘Bekir’den kesinlikle ayrılacağım’ deyince, çılgına dönen cani Bekir, Hümeyra’ya sert bir tokat attıktan sonra onu itelemişti. Sırtüstü düşen Hümeyra’nın başı, televizyon sehpasına çarpınca yaralandı. O sırada halâ telefonla konuşan kız arakadaşının polise haber vermesinden korkan cani Bekir, tam o sırada kapı zili çalınınca, ‘Şayet gelenler polis ise önce seni bıçaklayarak öldüreceğim, sonra kapıyı açacağım’ diye havladı.
Ama gelenler polis değildi.

Bir gün önce yaşananları içine sindiremeyen Hümeyra, ablası ile birlikte polise gidip darbe yemekten ve tehdit edilmekten şikayetçi olduğunu belirtirken, ‘Bundan sonra başıma geleceklerden korkuyorum’ diyerek polisten yardım istedi.

Ne var ki, şikayetin ardından akşam saatlerinde Hümeyra’yı telefonla arayan cani Bekir, telefonu alan ablasına, ‘Sizi yok edeceğim, seni bıçaklayarak öldüreceğim. Senin nerede ikamet ettiğini biliyorum. Senden sonra Hümeyra’yı da öldüreceğim’ tehdidinde bulunca, bu kez Hümeyra’nın ablası polise gitti ve durumu anlatarak tekrar şikayetçi oldu.
Günler geçiyordu ama cani Bekir’in telefon tehditleri susmuyordu. Cani Bekir Hümeyra’ya 600 euroluk bir ayakkabı hediye etmişti. ‘O ayakkabıyı bana getirmezsen….’ diye küfür eden cani Bekir, ağıza alınmaz bir şekilde ‘İkinizi de iğfal edeceğim’ küfürünü savurdu.
Neden sonra polis, 9 ve 10 mayısta ifadesini almak üzere cani Bekir’i karakola götürdü.
Yüzsüz Bekir polise, ‘Hümeyra’nın benden kesin olarak ayrılmak istediğini anlayınca, kendisine verdiğim 600 euroluk ayakkabıyı, 1000 euro nakit parayı ve yüzüğü geri istedim. Ablasına, ‘seni bulursam öldüreceğim’ dedim. Hümeyra’yı da ölümle tehdit ettim’ ifadesinde bulundu.
Cani Bekir sabıka dosyası çok kabarıktı. 16 ağustos günü polis-hakiminin çağrısına kulak asmayan cani Bekir, çeşitli kaba kuvvet olaylarından ötürü hüküm giymiş. Cani Bekir’in avukatı, müvekkilinin tutuklanmaktan korktuğu için gelmediğini söylemiş. Avukata göre cani Bekir, hatalı olduğunu anlamış, duygularını yumuşatmak için bir motor kulübüne üye olmuş
Hollanda Topluma Kazandırma Kurumu’nun hazırladığı ve mahkemeye sunduğu bir rapora göre, cani Bekir çok sayıda genç kız ile ilişki kurmuş. Bu ilişkilerin sonlandırılmasını duyduğu her seferinde kaba kuvvet kullanan ve tehdit eden cani Bekir, ayrılıklardan sonra da tehditlerine devam etmiş
Topluma Kazandırma Kurumu’nun raporuna göre, 2014 yılında uzmanlar tarafından muayene edilen cani Bekir’in, ‘Geri zekalı’ olduğu saptanmış. Esrar ve alkol kullanımı ile birlikte, bu caninin, ‘Bipolar bozukluk’ veya ‘Manik depresif hastalık’tan muzdarip olduğu da saptanmış.
Savcı, zaaman geçtikçe davranış bozukluğu daha da tehlikeli bir hal alan cani Bekir’in hapis cezasına çarptırılmasını istedi. Hakim, 3 haftası tecilli 6 hafta hapis cezası verdi. İki yıllık deneme döneminde cani Bekir, ne Hümeyra ile ne de ablası ile kesinlikle temasa geçmeyecek ve yanaşmayacaktı.
Temyiz, hapislik cezasını erteledi ama, mahkemenin koyduğu şartları onaylamıştı. Buna göre cani Bekir Hümeyra ve ablasına kesinlikle yanaşmayacak ve temas kurmayacaktı.
Ama cani Bekir bu karara uymamıştı. Hümeyra’nın okul arkadaşları ve yeğeni, cani Bekir’in sürekli geldiğini ve tehditlerine devam ettiğini ifade ediyorlar.
Durum o kadar korkutucu bir hal alınca Hümeyra yeniden polise gitti ve şikayette bulundu.
Hümeyra, kendisine ulaştırılan, cani Bekir’in iki elinde silah bulunan bir fotoğrafını da polise vermiş
Bu şikayetten sonra polis, cinayetin işlendiği gün saat 14.00’te Hümeyra’ya randevu vermiş.
Cani Bekir’in bu randevudan haberi var mıydı bilinmez ama, randevu saatinden 45 dakika önce okulun arka sokağında siyah renkli bir Opel Signum durdu.
Okul yeni dağılmıştı. Hümeyra da siyah opelin bulunduğu sokağa girmişti. Orada cani Bekir’i gören Hümeyra gerisin geriye okula koşmaya başladı. Cani Bekir de O’nu takip etti. Arkadaşlarının bakışları arasında bisikletlerin bulunduğu garaja giren Hümeyra, kendisini kovalayan canı Bekir tarafından kurşunlandı.
Arkadaşları, tam 8 el ateş edildiğini duyduklarını ifade ettiler.
O anda yapılan tıbbi yardımlar fayda etmedi ve hayatının baharındaki Hümeyra yattığı yerde can verdi.
Cani Bekir daha sonra aynı otomobile bindi ve kaçtı ama polisin sıkı takibinden kurtulmadı ve Rotterdam’ın kuzeyinde yakalandı. Otomobilde başkalarının da bulunduğunu öğrenen polis, sonraki günlerde iki kişiyi daha tutukladı. Polis, caninin Hümeyra’yı kaçırma planı olduğunu, başarılı olamayınca da cinayeti işlediğini düşünüyor.
Ne ilginçtir ki, polisin tutukladığı biri 25 diğeri 31 yaşlarındaki iki kişi mahkemede hakim tarafından serbest bırakıldılar. Daha sonra bu iki kişinin yeniden tutuklanması istendi. Ne var ki, daha önce serbest bırakılan iki kişi şimdi kayıplara karıştı.
Hümeyra’nın cenaze namazı Mevlana Camii’nde kılınırken, camiye yakın Mevlana Meydanı’nda 4 bin kişi göz yaşları döküyordu.
Şimdi, tartışılmasını istediğim iki konu var.
Bunlardan birincisi, Hollanda polisinin vurdumduymazlığı.
İkincisi ise, Hümeyra’nın ölümüne karıştırılan Türk/İslam kültürü bahanesi.
Önce polisin tutumu:
Hepimiz iyi biliyoruz ki, Hollanda’daki ceza yasaları hiç de caydırıcı değil.
Saçma olan yasalar da var.
İsterseniz sizi 40 yıl önceye götüreyim.
Amsterdam’da iki trafik polisi bir otomobilliye ceza yazarken, yanlarında esrar içen hippilere sadece baktılar. O zaman çektiğim bu görüntü Hürriyet’in arka sayfasında, yarım sayfa olarak yayınlanmıştı.
Yine 40 yıl önce, Utrecht şehrinde bir vatandaş bana gelmiş ve komşusunun kendisine silah çektiğini söylemişti. Birlikte gittiğimiz karakolda görevli olan polis, ‘Bir şey yapamayız, komşu silahı kullanırsa gelin’ demişti. Yani adam önce ölecek ve sonra da şikayet edecek.
Şimdi, Hümeyra’nın son yedi ayda başından geçenlere bakınız. Bütün olumsuz ve korkutucu gelişmelere rağmen polis, yasaklı bir caninin bilmem kaçıncı defa okula gelişine engel olmuyor.
Böylesine bir manyağı adım adım, dakika dakika izlemesi gereken polis, benim bir gazeteci olarak merak edip bulduğum, facebook’taki fragmandan bile habersiz. İlk haberimde belirttiğim gibi, cinayetten sonra facebook’taki takipçiler tarafından küfür yağmuruna tutulan bu manyak, kendi facebook sayfasına, ‘Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ fiminden bir fragman koymuş.
Fragmanda, başroldeki Hızır’ın eşi boşanmak istediğini söylüyor. Hızır da karısına şunları söylüyor:
‘Bizde terketmek yok dedik, sen var dedin. Eğer ben buna izin veriyorsam, o kişi benim için ölmüştür. Sen de benim için ölü sayılırsın.’
Eşi, Hızır’a bir şey söylemeye kalkışınca, ‘Sus, ölüler konuşmaz. Ben hakkımı helal etmiyorum’ diyor Hızır.
Burada belli oluyor ki cani Bekir, günahsız Hümeyra’yı acımasız bir şekilde katledecek.
Polisin hizmetinde Türkçe bilen tercümanlar olduğunu biliyoruz.
Bizim gazeteci olarak yazılarımızı, henüz yazma aşamasında bile okuyabilen polis, tehlike arzeden bir manyağın bilgisayarını neden kontrol etmedi?
Şimdi gelelim şu Türk/İslam kültürü safsatasına…
Demek ki bu manyak, planını Türk/İslam kültüründen değil, mafyanın kurallarından araklamış. Bildiğimiz kadarıyla, Hümeyra’nın ailesi, İslam kurallarına saygılı bir şekilde yaşayan mutaassıp bir aile.
Hümeyra’nın güzel yüzlü fotoğrafına baktığınız zaman bu mutaassıplığı göreceksiniz.
Doğuş Gazetesi’nin yazdığına göre, Hümeyra’nın babası Faruk Öz, Ravza Camii cemaatinden.
Kesin olarak biliyorum ki, bu aile, kızlarının kendisinden çok yaşlı olan bir manyak ile ilişkisi olduğuna hiç inanmayacak ve itiraz edecektir. Belki de kesin dille yazılan hikayeye de kızacaklardır. Ama ne var ki eldeki kayıtlar başka şeylere işaret ediyor.
Burada Hümeyra’nın ailesini tenzih ederim. Aile, Hümeyra’ya gerekli olan sevgi ve ilgiyi mutlaka hissettirmiştir.
Uzmanlara göe, aileler mutaassıp da olsa, liberal de olsa, sonsuz özgürlükçü de olsa, kızlarına daha çok ilgi göstermeli ve itina ile yetiştirmeliler. ‘Benim çocuğum yapmaz’ savunması yerine, çocuklarına daha çok sevgi ve ilgi göstermeliler. Çocuklar, sevgi ve ilgiyi başkalarında arama ihtiyacı hissetmemeliler.
İşte biz bunlara dikkat edersek, polis de savsaklama yerine işini daha iyi yaparsa bunun gibi cinayetler önlenebilir.
Cinayet, Hollanda medyasının ve bazı çok bilmişlerin iddia ettiği gibi, din ve kültür farklılığından işlenmemiştir. Öyle olsaydı, 2017 yılında Hollanda’da meydana gelen 2850 kadına şiddet olayı da, Hollanda din ve kültürüne bağlanırdı.
Bu konuda yazdığım ilk haberde, Zehra Sarıaslan’ın Hollandaca olarak yayınladığı bildiriyi size sunmuştum.
Sarıaslan yazısının bir bölümünde şöyle diyor:Bunun yanında, reaksiyonlarda bir başka unsur daha var: Olanların ‘Kültürel Çerçeve’ olarak kurumlanması. Gerçeği yansıtmayan görüşler ve bilgi eksikliği, spekülasyona dayalı kapsamlı analiz ve görüşlere yol açmış. Olay, Türk veya islam kültürünün belirli bir sorununun bir sonucu olabilirmiş. Bu sorunu etnik bir arka plan, din veya kültür ile suçlamak için çok erken. Bu problemi, etnik geçmişe, din ve kültüre bağlamak saçmalıktır. Böylece gerçek problem bir kenara itiliyor ve kadınların bu tür şiddete maruz kalmalarını kolaylaştırıyor.
Şimdi, gerek topluma ait bireyler ve gerekse toplumu yönetenler daha dikkatli olursa, bu gibi hunharlıklar önlenebilir.
Gül yüzlü, melek gibi günahsız Hümeyra’ya Allah rahmet eylesin, acılı ailesine de sabırlar versin.

Bini aşkın kişi Hümeyra için yürüdü.

Hümeyranın öldürülmesinden 10 gün sonra, Rotterdam’da çok hazin bir dayanışma örneği sergiledi. Kadına şiddeti protesto ve Hümeyra için sadece kadınlar değil, erkekler de sessiz bir yürüyüşe katıldılar.
https://www.platformdergisi.com/upload/original/yuruyus%20humeyra_181230_1555.jpg C:\Users\Ilhan\Desktop\Ocak 2019 Bultenine girecekler\Humeyra icin (2).jpg‘Kadın şiddetine hayır’ ve ‘Başka Hümeyralar kurban gitmesin’ pankartları ile yürüyen bini aşkın kişi arasında Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb de vardı.

 

 

İlhan KARAÇAY’dan SEÇİM ANALİZİ  *Türk kökenlilerin katılım oranı, iddiların aksine yüzde 40-45 değil, yüzde 80 oldu.

İlhan KARAÇAY’dan SEÇİM ANALİZİ *Türk kökenlilerin katılım oranı, iddiların aksine yüzde 40-45 değil, yüzde 80 oldu.


İlhan KARAÇAY’dan SEÇİM ANALİZİ
*Türk kökenlilerin katılım oranı, iddiların aksine yüzde 40-45 değil, yüzde 80 oldu.
*DENK Partisi, Rotterdam, Amsterdam, Lahey ve Harderwijk’teki 11 seçim bürosunda
en çok oyu aldı.
*Başbakan’ın partisi VVD, 42 kentte en çok oyu aldı.
*Mektupla oy kullanan yaşlılar, en çok İşçi Partisi, Demokrat 66, CDA ve 50 Yaş Üstü
Partisi’ne oy verirken, ırkçı Demokrasi Forum’una oy vermediler.
*Tercihli oylarda Tunahan Kuzu 69.940 oy alırken, pek çok Türk kökenli aday,
boylarının ölçüsünü aldılar.

                                   Eindhoven’de oyunu kullanmaya gelen bayan Erçetin
Hollanda’da geçen hafta yapılan genel seçimlerin resmi sonuçları dün açıklandı.
İlginç verilerin ortaya çıktığı seçim sonuçlarına göre, her seçim sonrasında ‘Türk kökenliler Hollanda seçimlerinde yüzde 40-45 oy kullanırken, Türkiye’deki seçimlere yüzde 75 olarak katılıyorlar’ iddialarının aksine, Türk kökenli seçmenlerin, yüzde 80 oranında katılmış olduklarını saptadım.
Elde ettiğim verilere göre, Türk kökenli adaylara tercihli oy veren Türk kökenlilerin sayısı
223.600 oldu.
Türk kökenli adaylar içerisinde yer alan Dilan Yeşilgöz 44.430 tercihli oy almış.
Yeşilgöz’e mutlaka 20 bin kadar Hollandalı tercihli oy vermiştir. Bu nedenle kendisine verilen Türk kökenli oylarınının 24 bin olduğunu düşünelim.
Nilüfer Gündoğan da 40.635 tercihli oy almış. Gündoğan’a da 20 bin Hollandalının oy verdiğini kabul edersek, Türk kökenlilerin verdiği tercihli oy sayısı da 20 bin olur.
Tunahan Kuzu’nun almış olduğu tercihli oyların hemen hemen tamamı Türk kökenlilerdendir.
Ama yine de her ihtimale karşı, Türk kökenli olmayan 5 bin kişinin Kuzu’ya oy verdiğini düşünelim.
Böyle bir hesaplama sonunda, Türk kökenlilere verilen 223.600 oydan, 45 bin oy düştüğümüz zaman geriye kalan sayı 178.600 oluyor.
Tabii ki, Türk kökenlilerin tamamı tercihli oy kullanmıyor. Partilere direkt olarak oy veren Türk kökenlilerin sayısını 30 bin olarak kabul edersek, Türk kökenlilerin verdiği oy sayısı 208.600 olur.
Hollanda’da Türk kökenli seçmen sayısı 260 bin olarak kabul ediliyor. Bu duruma göre sandığa giden Türk kökenlilerin oranı yüzde 80 oluyor. Hollandalılar’ın katılma oranı yüzde 82 olduğuna göre, demek ki Türk kökenliler de seçime aynı ilgiyi göstermişlerdir.
Hollanda medyası, Türk kökenlilerin varlığını küçümsemek için, her seçim sonrasında, Türk kökenlilerin yüzde 40-45 oranında sandığa gittiklerini kasıtlı olarak yazar. Ben de her seçim sonrasında yaptığım hesaplamalarda, Türkler’in yüzde 65-70’inin oy kullandığını ileri sürerdim. Demek oluyor ki, bu seçimler, Türk kökenlilerin ilgisini daha çok çekmiş ve katılım oranı yüzde 80 olmuş.
Bu hesaplamaya karşı çıkan bir akıllı çıkabilir ama, sizler de iyice incelediğiniz zaman, gerçeğin bu olduğunu anlayacaksınız.
Aşağıda sizlere, Türk adaylara verilen tercihli oyları görebileceğiniz listeyi sunacağım.
İLGİNÇ VERİLER
Seçim sonuçlarına göre, 3 milletvekiliği kazanan DENK Partisi, Rotterdam, Amsterdam, Lahey ve Harderwijk’teki 11 seçim bürosunda en çok oy alan en büyük parti olmuş. DENK Partisi Utrecht’te de VVD ile birlikte en çok oy alan parti olmuş.
Başbakan Rutte’nin Partisi VVD ise 42 kentte en büyük parti konumunda.
Kendisini çok övdüğümüz Sigrid Kaag’ın Demokrat 66 Partisi, Amsterdam ve Lahey’de en büyük parti olurken sandalye sayısını 24’e çıkararak, koalisyonun en güçlü adayı olmuştur.
Mektupla oy kullanan 70 yaş üstü seçmenlerin oylarında da bir ilginçlik var. Yaşlı seçmenler genellikle İşçi Partisi, Hıristiyan Demokratlar Birliği CDA, Demokrat 66 ve 50 Yaş Üstü Parti’ye oy vermişler. Yaşlı seçmenlerin, ırkçı Demokrasi Forumu’na ilgi göstermemişler.
Seçimlerin sonu analiz edilirken, diğer ırkçı Wilders’in partisine değinmemek olmaz tabii.
Seçim öncesinde 40 sandalye çıkaracaklarını iddia eden Wilders, sadece 17 sandalye elde ederek, seçimin kaybedeni oldu.
Yeşil Sol Partisi ve Sosyalist Parti de, oylarını yarıya düşürerek, seçimin kaybedeni oldular.
Türkiye kökenli Nilüfer Gündoğan’ın da yer aldığı, Avrupa Birliği’nin desteklediği sanılan Europa VOLT Partisi, ilk defa girdiği seçimde başarı elde ederek 3 sandalye elde etii.
DENK ile, geçen seçim öncesinde yollarını ayıran Slyvana Simons, bu defa uzun bir çalışma dönemi bulduğu için tek başına da olsa parlamentoya girmeyi başardı. Simons’un aldığı oyların yarıdan fazlası DENK’e gidecekti.
TERCİHLİ OYLAR
Tercihli oylar için söylenebilecek tek şey, ‘Boylarının ölçüsünü alan çok oldu’ lafıdır.
Seçilebilmek için en az 30 bin oy almaları gerekenlerin çoğu iki yüzlü, üç yüzlü oylarda kalarak boyunlarının ölçüsünü aldılar.
Tabii ki sürpriz sonuçlar da oldu. Örneğin, Demokrat 66 Partisi listesinin 30’uncu sırasında yer alan ve tercihli oylarda çok iddialı olan Avukat Nazmi Türkkol, sadece 2.502 oy alabildi.
Buna karşın, listede 17’inci sırada yer alan Hülya Kat, 15.372 tercihli oy aldı ama, partisi 24 sandalye kazandığı için direkt olarak parlamentoya girdi.

Burada şunu da açıklamam gerekecek. 30’uncu sırada yer alan Nazmi Türkkol’un, çok yakında parlamentoya girme şansı var. Zira kurulacak olan koalisyona mutlaka girmesi beklenen Demokrat 66 Partisi, kabineye en az 6 Bakan ve Devlet Sekreteri verecektir. Buralara seçilenlerin, parlamentodaki yeri boşalacağı için, listedeki yedekler sıra ile meclise gireceklerdir. Nazmi Türkkol da böylece parlamentoda altıncı Türk kökeli olarak yerini alacaktır.
Hollanda’da hükümetin oluşması için atanan iki arabulucu, görüşmeleri gözlerine yüzlerine buladılar. Bu nedenle değiştirildiler. Yeni atanan iki arabulucu şimdi koalisyon çalışmalarını sürdürecek. Hükümet oluşturmanın biraz gecikeceği sanılıyor.
Hollanda’da en uzun koalisyon kurma süresi 225 gün, en kısası da 25 gün sürmüştü.
İŞTE, TÜRK KÖKENLİLERİN TERCİHLİ OY LİSTESİ

Dilara Yeşilgöz-Zegerius, VVD: 44.430 (Beşinci sıradan seçildi. Tercihli oyu ile de kazandı)
Mustafa Bal, CDA: 504
Hülya Kat, D66: 15.372 ( Onyedinci sıradan seçildi. Tercihli oy ile seçilemezdi))
Nazmi Türkkol, D66: 2.502
Meyrem Çimen, D66: 1.526
Suat Kutlu, D66: 732
Yasin Elmacı, D66:158
Fatma Koşer Kaya, D66: 528
Nevin Özütok, Yeşil Sol: 10.600
Serpil Ateş, Yeşil Sol: 4.270
Ufuk Kâhya, Yeşil Sol: 444
Mahir.Ö.Alkaya, Sosyalist Parti: 4.405 (Üçüncü sıradan seçildi. (Tercihli oyla seçilemezdi)
Murat Memiş, Sosyalist Parti: 1.352
Songül Mutluer, İşçi Partisi: 4.836
Alptekin Akdoğan, İşçi Partisi: 895
Yasin Torunoğlu, İşçi Partisi: 620
Tunahan Kuzu, DENK: 69.940 (İkinci sıradan seçildi. Tercihli oyu ile de kazandı))
Stephan van Baarle, DENK: 2.417 (Üçüncü sıradan seçildi. Tercihli oyla seçilemezdi)
Ahmet Erdoğan, DENK: 4.524
Nur İcar ,DENK: 3.307
D.Enes Sarıakçe: DENK, 638
Gürcü Polat-Işıktaş: DENK, 1.811
Doğukan A. Ergin, DENK, 1.571
Ahmet Kaya, DENK: 2.382
A.Taha Çoban, DENK: 411
Nihal E. Altmış, BIJ1: 1.343
Öner Çatalpınar, CODE ORANJE: 205
Nilüfer Gündoğan, VOLT: 40.635
Nurullah Gerdan, NİDA: 397
Alihan Z. Uzun, NİDA: 186
B.Emre Şahin, NİDA: 239
Önder Duran, NİDA: 52
Aytaç Alpdoğu, NİDA: 120
Leyla Çakır, NİDA: 179
Şener Aslan, Birlik Partisi: 36
Zeliha Gündem Şen, Birlik Partisi: 33