İSPANYA’DAKİ ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARI CAMİLERİNİ GERİ İSTİYORLAR

İSPANYA’DAKİ ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARI CAMİLERİNİ GERİ İSTİYORLAR


İlhan KARAÇAY yazdı:


İspanya’daki Endülüs müslümanları camilerini geri istiyor

*1492’de el konulan ve katedral yapılan Kurtuba Ulu Camii’nin geri
verilmesi için Papa’ya, İspanya Kardinalı’na ve Cordoba Piskoposu’na
  mektup yazdılar.

*711 yılında İspanya sahillerine gemileri ile yanaşan Tarık bin Ziyad’ın
başlattığı fetih sonrasında kurulan Müslüman Emevi Devleti, 800 yıl
içinde yer yer meydana gelen ayaklanma ve savaşlar sonrasında 1492
  yılında sona ermişti.

*En son teslim olan Kurtuba’daki Ulu Cami katedral yapılmış ve Müslümanlara en    büyük zulüm başlatılmıştı.

*800 Yıl hükmettikleri topraklarda şimdi camileri yok.

İspanya’da ‘Andalusya’ (Endülüs) olarak bilinen bölgede yer alan Kurtuba (Cordoba) kentinde yaşayan Müslümanlar, Papa Franciscus, Cordoba Piskoposu ve İspanya Kardinalline önceki gün birer mektup göndererek, 1492’de el konulup katedral yapılan Ulu Cami’nin kendilerine verilmesini talep ettiler.
Mektupta, Andalusya’nın en önemli camilerinden biri olan ve daha sonra katedral yapılan yeri, yeniden camiye dönüştürülerek ve büyük bir açılış yaparak namaz kılmak istediklerini belirttiler. Müslümanlar şöyle devam ettiler: ‘İspanya topraklarında, Müslümanlar ile Katolikler arasında asırlarca süren amansız savaşlar, her iki tarafta nefret oluşturmuştur. Ama, Müslümanlar, Yahudiler ve Katolikler arasında sıcak ilişkiler de yaşanmış ve akl-ı selim davranışlar ile olumlu kararlar alınmıştır. Asırlar sonra, Ulu Cami’nin bize verilmesi sayesinde, iki toplum arasındaki ilişki dostluğa dönüşecektir.’
711 yılında, şahane mimarisi ile tanınan kilisenin yarısını Katoliklerden satın alan Müslümanlar, burası küçük gelince diğer yarısını da satın almışlardı.
İspanyolcada ‘Mezquita’ olarak anılan Ulu Cami, 20 bin kişilik kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük camisiydi.
Cordoba’daki Müslümanlar, göndermiş oldukları mektuba verilecek olan cevabı merakla bekliyorlar.
ANDALUSYA-ENDÜLÜS

Cordoba, Sevilla, Zaragoza, Toledo ve Granada (Gırnata)’yı içine alan Endülüs’e 5 yıl önce TRT ekibi ile gitmiş ve uzun röportajlar yapmıştık.
Müslümanlar’ın şimdi Papa’dan istedikleri Ulu Cami’yi, tabii ki katedral olarak inceledik.
Üç dinin birleştiği kentlerden biridir Cordoba.
Bu çeşitlilik, kente mistik bir hava katıyor.
‘Görülmesi Allah’ın emri’ iddiası ile Cami-Katedral’i, Roma lahit ve mozaiklerinin sergilendiği Alkazar Müzesi, Elhamra Sarayı’nı andıran muhteşem bahçeleri, şadırvanları, fıskiyeleri ve birbirinden güzel binaları ile Cordoba, göz kamaştırıyordu.
SEVİLLA

Geçmişin zenginliği, bugünün şıklığıyla harmanlanmış zarif bir şehirdir Sevilla. Güzelliği ile pek çok sanatçıya ilham kaynağı olan Sevilla’da, Cervantes Don Kişot kitabını yazmıştır.
İspanya’nın Endülüs özerk bölgesinin başkenti olan Sevilla, en çok nufusa da sahiptir. Sevilla, finansal ve kültürel açıdan da Güney İspanya’daki en önemli kenttir.
Sevilla, Avrupa’nın sur içi bölgesi en geniş olan şehirlerinden biridir.
GRANADA

Nevada dağlarının eteğinde kurulmuş olan Granada, 1492’ye kadar, yani İspanyollar’ın Emevi Devleti’ni teslim almasına kadar, tüccarların, sanatçıların ve bilim adamlarının rağbet ettikleri muhteşem bir yerdir.
Buradaki Elhamra Sarayı, İspanya’ya gelen turistler tarafından en çok ziyaret edilen yeridir.
Geniş bulvarları, Katedralı ve çok iyi korudukları Müslüman dönemine ait eserleriyle, ziyaret edilmesi gereken bir şehirdir Granada.

TOLEDO

Kastilya La Mancha bölgesinin merkezi olan Toledo, Madrid’e 80 kilometre mesafede.
Toledo denince akla ilk gelen şey, bir orta çağ kenti ve demir atölyeleridir.
Şehrin tüm tarihini gözler önüne seren tepelerden, Avrupa’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Toledo’nun büyüleyici manzarasını seyredersiniz.Toledo’nun ünlü meydanı olan, Plaza de Zocodover, turistler tarafından sıkça ziyaret ediliyor.Buraya giden dik yokuşu daha zahmetsiz çıkabilmek için yürüyen merdivenler yapılmış.
PAPA VE AYASOFYA
Papa Franciscus, İstanbul’da Ayasofya’nın birkısmının ibadete açılmasından sonra yaptığı açıklamada, “Aklım İstanbul’da. Ben Azize Sophia’yı düşünüyorum ve çok acı çekiyorum” demişti. Şimdi aynı Papa’nın, Avrupa’nın göbeğinde sayılan katedralin camiye dönüşmesine ne diyeceği şimdiden belli gibi.
Şimdi katedral olarak kullanılan Ulu Cami’yi ziyaretimiz sırasında, önümüzdeki kadın istavroz çıkarırken, kim bilir belki de bugünleri düşünerek ben de fatiha okuyordum

“KURTUBA’NIN KALBİNE KATEDRAL DİKTİLER”
Andalusya’da yaşananlar hakkında açıklamada bulunan İslam Tarihçisi
Prof. Dr. Mehmet Özdemir şöyle diyor:
“Hıristiyan orduları Endülüs’te fethettikleri her yerde ulu camileri katedrale çeviriyorlardı. Başlarda Müslümanlar’ın kaldığı yerlerdeki bazı küçük mescitleri bırakıyorlardı. 1502’den sonra küçük mescitler de kiliseye çevrildi. Kurtuba Ulu Camii’ni de aynı şekilde katedrale çevirdiler. Çok büyük ayin ve törenlerle bunu yaptılar. Müslümanların girişine asla izin verilmedi. 1500’lerde caminin kalbinde bir katedral daha inşa ettiler. Caminin orijinal yapısını bozdular. Papaların da bilgisi dahilinde yapıldı bunlar. Papa’nın tutarlı olabilmesi için Endülüs’te ve diğer başka diyarlarda kilise veya katedrale çevrilen mescit ve camilere de üzülüyor olması gerekir.”
“IZDIRABIN İZLERİ TARİHİ METİNLERDE”
İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Dr. Ersin Adıgüzel şunları söyledi:
“756’da kuruluşundan itibaren Kurtuba şehri Endülüs’ün başkentiydi. Kurtuba Ulu Camii de bu şehirde inşa edilen en büyük camiydi. 1236 yılında Müslümanlar bu şehri kaybettikten sonra cami katedrale çevrildi. Granada‘da, Valencia‘da, Toledo’da, Malaga‘da ve diğer Endülüs şehirlerindeki ulu camiler yıkıldı ve yerine katedral yapıldı. Kurtuba Ulu Camii ise yıkılmadan katedrale çevrildi. Müslümanlar o günlerde yazdıkları şiirlerde bu durumdan duydukları derin kederi dile getiriyorlardı. Onlarca, yüzlerce cami ve mescit vasfını kaybetmişti. Sadece Endülüs’tekiler değil bütün Müslümanlar bu ızdırabı duyuyorlardı. Tarihi ve edebi metinlerde bu ızdırabın izlerini kolayca görebilirsiniz.”
CORDOBA 1236’DA KİLİSE YAPILDI

Eski Ulu Cami, şimdi ise Cordoba Katedral’ı olarak anılan yere, dünyanın dört bir yanından olduğu gibi, Türkiye’den de ziyaretçi akını var. Fotoğrafta Türk mihmandar ziyaretçilere bilgi verirken.
Günümüzde ‘Córdoba Katedrali’ olarak adlandırılan  Kurtuba Ulu Camii (el-Mescidü’l-kebîr, el-Mescidü’l-câmi) Endülüs dinî mimarisinin en tanınmış ve en büyük binası. Yapımını 786’da I. Abdurrahman başlattı. Endülüs’ün 1236’da Katolik Hristiyanların eline geçmesinden sonra kiliseye çevrildi. Minareleri yıkılarak çan kulesi yapıldı. Orta bölümüne 1500’lerde bir katedral eklendi. 1984‘te UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alındı. Müslümanlar katedralin bir bölümünün ibadete tahsisi için UNESCO nezdinde de birçok girişimde bulundu ama netice alınamadı. Şu an hem kilise olarak hizmet veriyor hem de turistik olarak gezilebiliyor.
Endülüs Devleti’nin tarihini bir habere sığdırmak tabii ki imkânsız. Bu konuda Google’de araştırma yapıldığı zaman pek çok ilginç konuya rastlayabilirsiniz.
Ama isterseniz size, TRT için yaptığımız programlardan birini sunabilirim.
Aşağıdaki linke tıklayınız ve izleyiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=6ZH6LABhGJA

 Programdaki konular:
-İtalya’da Lucera-Sicilya Müslümanları
-Endülüs Emevi devleti. İspanya’da 800 yıl hüküm süren Müslüman devleti.
-Lale’yi Hollanda’ya gönderen Busbecque’nin yaşamı. Busbecq’in mektuplarını Veyis
Güngör anlatıyor.
– Leiden’de lalenin ilk ekildiği Botanik Bahçesi
Endülüs’ü işlediğimiz bir başkaprogram:

https://www.youtube.com/watch?v=6OKnb7qoWqA

– Etrüskler -Batı Anadolu’dan veya Karadeniz’den İtalya’ya göç ettiler,
Roma medeniyetini başlattılar.
– Endülüs-Sevilla. İspanya’da 800 yıl hüküm süren Müslüman devleti.Altın Kule.
– Almanya- Kültürümüze uygun yapılar.(Scwetsingen)
– Postdamdaki su deposu.
– Lale devri. Van Moer. Amsterdam Rijksmuseum. Alexander de Groot
Bu da İspanya’dan bir başka ilginç program:

 

https://belgeselx.com/belgesel/bolum-1-uzaktaki-dostlar
Her yıl kutlanan Los Turkos Festivali

 

İlhan KARAÇAY araştırdı: Hollanda’da 150 kişilik parlamentoya 30 yabancı kökenli girecek.

İlhan KARAÇAY araştırdı: Hollanda’da 150 kişilik parlamentoya 30 yabancı kökenli girecek.

İlhan KARAÇAY araştırdı:

*Hollanda’da 150 kişilik parlamentoya 30 yabancı kökenli girecek.
*Ne yazık ki, seçilecek Türk kökenli sayısı geçmiş yıllardan daha az.
*Sözde Ermeni soykırımını tanımayan Türkler’e listelerde yer yok.
*37 Partinin seçim listelerinde 34 Türk kökenli var ama şansları az.
*DENK Partisi’nden 8, NİDA Partisi’nden 7 aday yarışacak.
*Türk kökenli adaylar, aralarında anlaşamazlarsa oynar harcanacak.


Hollanda’da, 15, 16 ve 17 Mart günleri yapılacak olan genel seçim sonrasında, parlamentoya girecek olan yabancı kökenli sayısında bir artma olacağı tahmin ediliyor.
PDC kuruluşunun, anket büroları ile yapmış olduğu bir çalışmaya göre, siyasi partilerin aday listelerindeki, ‘seçilebilecek’ sıralara 20 yabancı kökenli yerleştirilmiş. Bu yabancı kökenlilerin sadece biri Avrupa Birliği vatandaşı. Araştırmacılar, seçilmesine kesin gözüyle bakılan 19 Avrupa dışı kökenlinin yanında, tercihli oylar ile de 10 kadar yabancı kökenlinin seçilebileceğini belirttiler.

Hollanda parlamentosu, yeni dönemde yabancı kökenlilerle daha çok renklenecek ama, bir zamanlar aynı anda 6 milletvekili çıkarmış olan Türkler, parlamentoya bu kez daha az sayıda temsilci gönderecekler.

Siyasi partilerin çoğu, Türk kökenli adayları, sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için listelerden attı ve yeni listelere de koymaz oldu. Siyasi partilerin seçilecek yerelere koyduğu bazı adaylar ise, ayrılıkçı Türk kökenliler oluyor.

              Tunahan Kuzu                                     Farid Azarkan      

Geçen seçimlerde 3 sandalye kazanan DENK Partisi’nin, Tunahan Kuzu’nun siyasi liderlikten ayrılmasından sonra zayıflayacağı tahmin ediliyordu. Ne var ki, Tunahan Kuzu ve ekibinin kurnazca tutumu, DENK’e daha çok oy kazandıracağa benziyor. Tunahan Kuzu ve ekibi, Farid Azarkan’ın liste başı lider olarak, Faslılar’dan daha çok oy alacağını hesaba kattıkları için liderlikte ısrarcı olmadılar.
Varsayımlar ile bir hesaplama yaptığımız zaman, 3 veya 4 sandalye kazanması beklenen DENK Partisi’nden, Türk kökenli olarak sadece Tunahan Kuzu meclise girebilecek.
Demokrat 66 (D’66) Partisi listesinde, Türk kökenli Hülya Kat, onyedinci sırada yer alıyor.
Demokrat 66 Partisi biraz güçlenirse bu sayıyı bulabilir veya Hülya Kat az bir farkla kaybedebilir. Ne var ki, aynı parti, tercihli oy şansı olan avukat Nazmi Türkkol’u otuzuncu sıraya koydu. Tercihli oy için sıra mefhumu olmaz ama, Hülya Kat ile Nazmi Türkkol’un Amsterdam’da olmaları bir dezavantaj sayılır. Ayrıca, Demokrat 66 Partisi, daha önce tercihli oylar ile seçtirdiğimiz Fatma Koşer Kaya’yı, seçilemeyeceğine kesin gözüyle bakıldığı halde, ‘Oy avcılığı’ kurnazlığı yapıldığı sanılarak yetmişbeşinci sıraya koydu. Fatma Koşer Kaya’ya gidecek üç beş bin oy bile Nazmi Türkkol için kayıp olacaktır.
Nazmi Türkkol’un tercihli oyları toplayabilmesi kolay olmayacak ama, imkânsız da değil.

İşçi Partisi PvdA, Sogül Mutluer’i onuncu sıraya koymuş ki, seçilme şansı bir hayli yüksek.
İşçi Partisi’nin Türk kökenli diğer iki adayı yirmibeş ve kırkıncı sırada. Seçilemeyecek oldukları gibi, tercihli oy şansları da yok.

Başbakan Rutte’nin Partisi VVD, beşinci sıraya Dilan Yeşilgöz-Zegerius’ü koymuş. Kesin seçilecek ama, Yeşilgöz-Zegerius’un Türkiye ve Türkler’e yararının ne olacağı merak konusu.

Sosyalist Parti SP, üçüncü sıraya Amsterdam’dan Mahir Alkaya’yı, ondördüncü sıraya da Eindhoven’den Murat Memiş’i koymuş. Mahir Alkaya kesin seçilecek ama, 10 sandalye kazanması beklen partinin öndördüncü sırasındaki Murat Memiş’in kazanma şansı da yok gibi.
Büyük partilerden Hıristiyan Demokratlar Birliği CDA da, VVD gibi bir Türk kökenli adayı listeye koymuş. Mustafa Bal otuzüçüncü sırada yer alıyor ki, seçilmesi tercihli oylara bağlı.

Bu defaki seçimlere DENK Partisi’nin yanında, İslam tandanslı NİDA Partisi de kaltılıyor. Seçimdeki şansı merak edilen NİDA’nın seçim listesinde, Nurullah Gerdan üçüncü sırada yer alıyor. Sandalye kazanıp kazanmayacağı merak edilen NİDA’da, tercihli oylar etkili olabilir.

Seçim listelerindeki 34 Türk kökenli.

Zeliha Gündem Şen, Partij van de Eenheid, ikinci Sıra (Almelo)
Şener Aslan, Partij van de Eenheid, onuncu sıra (Lahey)
Nurullah Gerdan, NİDA Partisi, üçüncü sıra (Barendrecht)
Alihan Uzun, NİDA Partisi, onaltıncı sıra (Hendrik-İdo-Ambacht)
Emre Şahin, NİDA Partisi, onsekizinci sıra (Lahey)
Önder Duran, NİDA Partisi, yirminci sıra (Delft)
Aytaç Alpdoğu, NİDA Partisi, yirmiüçüncü sıra (Helmond)
Leyla Çakır NİDA Partisi, yirmialtıncı sıra (Zoetermeer)
Halil Karaaslan, NİDAPartisi, otuzbirinci sıra (Schiedam)
Nilüfer Gündoğan, VOLT Partisi, ikinci sıra (Amsterdam)
Öner Çatalpınar, Code Oranje Partisi, onuncu sıra (Lahey)
Nihal Altmış, BİJ1 Partisi, sekizinci sıra (Eindhoven)
Tunahan Kuzu, DENK Partisi, ikinci sıra (Rotterdam)
Ahmet Erdoğan, DENK Partisi, yedinci sıra (Rotterdam)
Nur İcar, DENK Partisi, sekizinci sıra (Lahey)
Enes Sarıakçe, DENK Partisi, dokuzuncu sıra (Enschede)
Gürci Polat-Işıktan, DENK Partisi, onuncu sıra (Schiedam)
Doğukan Ergin, DENK Partisi, onikinci sıra (Schiedam)
Ahmet Kaya, DENK Partisi, onüçüncü sıra (Deventer)
Taha Çoban, DENK Partisi, yirminci sıra (Enschede)
Songül Mutluer, İşçi Partisi PvdA, onuncu sıra (Zaandam)
Alptekin Akdoğan, İşçi Partisi PvdA, yirmibeşinci sıra (Houten)
Yasin Torunoğlu, İşçi Partisi PvdA, kırıkıncı sıra (Eindhoven)
Mahir Alkaya, Socialistiche Partij SP, üçüncü sıra (Amsterdam)
Murat Memiş, Socialistiche Partij SP, ondördüncü sıra (Eindhoven)
Nevin Özütok, Groen Links, onyedinci sıra (Amsterdam)
Serpil Ateş, Groen Links, onyedinci sıra (Lahey)
Ufuk Kahya, Groen Links, kırküçüncü sıra (Den Bosch)
Hülya Kat, D66, onyedinci sıra (Amsterdam)
Nazmi Türkkol, D66, otuzuncu sıra (Amsterdam)
Suat Kutlu, D66, kırkdokuzuncu sıra (Eindhoven)
Yasin Elmacı, D66, yetmişinci sıra (Lerdam)
Fatma Koşer Kaya, D66, yetmişbeşinci sıra (Amersfoort)
Mustafa Bal, CDA, otuzüçüncü sıra (Gorinchem)
Dilan Yeşilgöz-Zegerius, VVD, beşinci sıra (Amsterdam)

OYUNUZ KİME?

Hollanda’da yaşamakta olan 600 bini aşkın Türk ve Türk kökenlinin 250 bin kadarı oy hakkına sahiptir. Bu kitlenin oylarına sahip olmak isteyen siyasi partiler, bu defa nedense bu önemli faktörü görmezden geliyor veya yanlış strateji çiziyor.
Türk kanaat önderleri ve Sivil Toplum Kuruluşları, oylarımızın nasıl kullanılması hakkında açıklamalar yapıyor.
Açıklama yapan kuruluşlardan biri de Türkler İçin Danışma Kurulu-İnspraak Orgaan Turken İOT’dir.
Çeşitli siyasi ve dini görüşlere sahip 9 federasyondan oluşan İOT’nin Başkanı Zeki Baran, bakınız bu konuda neler diyor:

‘17 Mart seçimlerinde oylarımızı nasıl belirleyeceğiz, hangi sorulara yanıt arayacağız? Hollanda’da 17 Mart 2021 tarihinde yapılacak Milletvekili Genel Seçimlerinde, hep birlikte sandığa giderek oyumuzu kullanacağız. Sandığa gitmek çok önemli çünkü seçimlerden sonra oluşacak hükümetin alacağı kararlar, buradaki hayatımızı yakından ilgilendiriyor. Sandığa gitmeden önce siyasi partiler arasında bir tercih yaparak, oyumuzun rengini belirleyeceğiz. Peki tercihimizi neye göre yapacağız? Bu konuda vatandaşlara yardımcı olabilmek için bazı sorular hazırladık. Son bir yıldır yaşamakta olduğumuz korona salgını ve alınan önlemlerden bazı toplumsal kesimler daha fazla etkilendiler. Korona virüsü, evden çalışması mümkün olmayan insanlar arasında daha hızlı yayıldı. Küçük evlerde yaşamak zorunda olan kalabalık aile bireyleri arasında virüs daha çabuk ve daha fazla bulaştı. Başka hastalıkları olan yaşlıların, yoğun bakıma alınma ve hayatlarını kaybetme şansları daha yüksek oldu. Pandemi nedeniyle okulların kapatılması sonucu, evde dizüstü bilgisayarı olmayan ve zayıf internet bağlantısı olanlar büyük sorunlar yaşadılar. Özellikle düşük eğitimli veliler, çocuklarının dijital eğitimine yeterince destek olamadılar. Devletin işverenlere maddi desteğine rağmen, iş piyasasında konumu zayıf olanlar arasında işsizlik hızla yükseldi. Kısacası, Hollanda’da farklı kesimler arasındaki eşitsizlik daha da arttı uçurum büyüdü. Peki hangi parti bu haksızlığı, eşitsizliği düzeltebilecek? Bu haksızlık önemli ölçüde, eğitimdeki fırsat eşitsizliğinden kaynaklanıyor. Hangi parti eğitimdeki fırsat eşitsizliğini giderebilecek? Farklı toplumsal kesimlere eşit davranma ve eşit şans tanınması konusunda, bazı partiler aday listelerine aldıkları yabancı kökenlilerin sayısı ve kamu yönetimini işaret ederek konuya yaklaşmaya çalışıyorlar. Bu konuda hangi parti size daha inandırıcı geliyor? Son yıllarda gerçekleşen toplumsal protestolar sonunda ırkçılığın Hollanda’da ne kadar yaygın ve yapısal olduğu ve ne derecede kurumların işleyişine yansıdığı daha fazla kabul görmeye başladı. Hemen hemen tüm siyasi partiler seçim programlarında ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele konusuna değiniyorlar. Bu ilgi gerçekten ayrımcılığı azaltacakmı yoksa sembolik önlemler olarak kalacak mı? Son aylarda yaşanan çocuk parası skandallarını hepimiz biliyoruz. İnsanlara etnik kökenine göre nasıl muamele yapıldığı, ne gibi zorluklar yaşatıldığı ayrıntılarıyla ortaya çıktı. Yabancı kökenliyseniz vergi dairesi tarafından kontrol edilme ve haksız yere araştırmaya tabi tutulma şansınız yüksek oluyor. Ayrımcılığın sadece vergi dairesiyle sınırlı olmadığı ve diğer kurumlarda da etnik kökene dayalı ayrımcı uygulamaların olduğu yönünde sinyaller bulunuyor. Size göre bu haksız uygulamalara kim dur diyebilecek, kime güveniyorsunuz? İşte bu sorulara vereceğimiz yanıtlar, 17 Mart tarihinde yapılacak seçimlerdeki tercihlerimizi belirleyecek.’
HOLLANDA’DA GURUR DUYDUĞUMUZ TÜRKLER: HAMİT KARAKUŞ SENATÖR OLDU

HOLLANDA’DA GURUR DUYDUĞUMUZ TÜRKLER: HAMİT KARAKUŞ SENATÖR OLDU

‘Türkler uyum sağlayamıyor’ diyenlere tokat gibi yanıt:
Hollanda’ya, 12 milletvekili, 2 senatör, 15 İl Genel Meclisi Üyesi, 500’ü aşkın Belediye Meclis Üyesi, Devlet Daireleri ve Holdinglerde üst düzey yönetici ve yüzlerce doktor, avukat, mühendis, işadamı ve binlerce esnaf kazandırdık.

Seçilen ilk Türkler’den bazılarını bu haberde bulacaksınız.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Sadece Hollanda’da değil, tüm Avrupa’da, ‘Türkler uyum sağlayamıyor’ iddiasını savuran bilgisizlere tokat gibi cevap:
Bu güne kadar Hollanda’ya, 20 milletvekili, 2 senatör, 15 İl Genel Meclisi Üyesi, 500’ü aşkın Belediye Meclis Üyesi, Devlet Daireleri ve Holdinglerde onlarca üst düzey yönetici ve yüzlerce doktor, avukat, mühendis, yüzlerce işadamı ve binlerce esnaf kazandırdık.
Günümüzün en güncel konusu, Hamit Karakuş’un senatoya girmesi olduğu için, önce bu habere değineyim, daha sonra da Türkler’in genel durumunu ele alayım.
Polislik yaptığı yıllarda, politikaya ilgi duyan Karakuş, İşçi Partisi adayı olarak girdiği seçimlerde kazanamamıştı. Ama Karakuş’un yeteneğini fark eden parti yöneticileri, O’nu Rotterdam İl Başkan Yardımcısı yaptılar. 2002-2006’da İl Başkan Yardımcısı olan Karakuş, 2006’daki yerel seçimlerde, Rotterdam Belediye Meclisi’ne girmeyi başardı.
Karakuş, 2006-2014 yıllarında tam sekiz yıl Konut Yapı Geliştirme ve Ekonomi’den sorumlu Belediye Başkan Yardımcılığı yaptı. Kendi gözetiminde yapılan ‘Pazar Yeri’,
‘de Rotterdam’, ‘Crooswijk’, ‘Timmerhuis’
gibi projelerden başka, Katendrecht bölgesinin modernleştirilmesi ile göze giren Karakuş, ‘Lokoburgemeester’ sıfatı ile, Belediye Başkanı’nın olmadığı zamanlarda Başkanlık koltuğuna oturuyordu.
2014 yılında liste başı olarak girdiği seçimlerde İşçi Partisi kaybedince, üstlenmiş olduğu görevlerden istifa eden Karakuş, 2014 yılından bu yana ‘Platform31’in, 2019’yılından bu yana da ‘Araştırma Enstitüsü’nün Genel Müdürlüğü’nü yapıyordu.
İki yıl önce yapılan seçimlerde senatoya giremeyen Karakuş yedek üyelikte beklerken, kendi partisinden Jopie Nooren önceki gün görevi bırakınca asil üyeliğe geçti. 2 Mart günü yemin ederek Senatör olarak göreve başlayan Karakuş, daha önce aynı ünvanı kazanmış olan Düzgün Yıldırım’dan sonra, ‘Türk asıllı ikinci Senatör’ olmayı başarmış oldu.

İLKLER

İlk Belediye Meclis Üyesi: Musa Öztürk


Hollanda’da, Belediye Meclis Üyeliği’ne seçilen ilk Türk Musa Öztürk idi.
1980-1987 yılları arasında Rotterdam’ın Charlois bölgesi Belediye Meclisi’ne İşçi Partisi listesinden giren Öztürk, Türkiye’de Hürriyet gazetesine yarım sayfa haber konsu olmuştu.

İlk milletvekilleri: Nebahat Albayrak ve Fadime Örgü

Nebahat Albayrak, 1970 yılında Hollanda’ya aile birleşimi kanalıyla geldi. Lieden Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Paris ve Ankara’da özel eğitim gördü. 1990 yılında Hollanda Irkçılıkla Mücadele Bürosunda çalıştıktan sonra, 1993-1998 yılları arasında Hollanda İçişleri Bakanlığı’nda çalıştı. 1998 seçimlerinde İşçi Partisi listesinden parlamentoya girdi ve ikinci dönemde de seçildikten sonra Adalet Bakanlığı Devlet Sekreteri (Devlet Bakanı) oldu.
Nebahat Albayrak, 2012 yılında girdiği Shell firmasında, 2016’dan bu yana Başkan Yardımcılığı yapıyor.
Fadime Örgü, 4 yaşındayken aile birleşimi kanalıyla Hollanda’ya geldi.Tiburg Üniversitesini bitirdikten sonra, 1998 yılında Hürriyetçi Liberal Parti VVD’den milletvekili seçildi.
Partisinin medya sözcülüğünü yapan Fadime Örgü, şimdi Voleybol Federasyonu’nda yönetici ve iki Konut Kooperatifi’nde Başkanlık yapıyor.

İlk İl Genel Meclisi Üyeleri: Songül Akkaya ve Köksal Gör

Amsterdam Üniversitesi’ni bitirdikten sonra siyasete giren Songül Akkaya, 12 Vilayetten oluşan Hollanda’da, Amsterdam ve Haarlem’i de içine alan ‘Kuzey Hollanda İli’ne, 2004 yılında ilk Türk olarak seçildi. Başarılı faaliyetlerden sonra iş hayatına atılan Akkaya, şimdilerde, anlaşmazlıkları mahkeme öncesinde arabuluculuk yaparak çözen ‘YS-Arabuluculuk ve Danışmanlık’ bürosunu yönetiyor.
Kuzey Hollanda İl Genel Meclisi’ne seçilip, 2013 yılına kadar üç dönem üyelik yapan Türk kökenli ilk üyelerden Köksal Gör, ‘Stichting Witboek (Beyaz Kitap)’ adlı bir vakıfa ait olan 4 İslam Yatılı Okul’unu yönettiği için, hakkında yapılan şikâyet ve itirazlar sonrasında Başbakan Rutte’nin zorlaması ile istifa etmek mecburiyetinde kaldı. Köksal Gör, şimdilerde Yeşil Enerji işiyle ilgileniyor.

İlk Belediye Meclisi üyeleri


Hollanda’da Belediye Meclislerine giren ilk Türkler’den, Seçil Arda, İsmail Aykut, Osman İskender Kaptanoğlu, Faruk Cansızlar, İsmail Baykoç, Naci Demirbaş (rahmetli oldu) ve Yusuf Türkol, 1986 yılında TRT için yaptığım bir programda duygularını ve neler yapacaklarını anlattılar.
Yabancıların seçip seçilebildiği ilk yerel seçimlerde 16 Türk Belediye Meclislerine girmeyi başarmıştı. Daha sonraki dönemlerde yapılan seçimlerde Türkler, toplamda ikiyüz ve ikiyüzelli gibi sayılarla meclislere girmişlerdir. Bugüne kadar Belediye Meclislerine seçilen Türkler’in sayısı beşyüzü geçmiştir. Fotoğrafta, Belediye Meclisleri’ne giren bir grup Türk kökenliyi bir araya getirdiğimiz toplantıda görüyorsunuz.
1986 yılında Belediye Meclisleri’ne seçilen 16 Türk’ten yedisi ile TRT için yaptığım röportajı izlemek için altaki link ile arama yapınız:
https://www.youtube.com/watch?v=rPcK–DSrAM 
İlhan KARAÇAY açıklıyor:  ‘KAHPE’ DEYİMİ İÇİN BENİ ELEŞTİREN OKUR-DOSTUMA…!

İlhan KARAÇAY açıklıyor: ‘KAHPE’ DEYİMİ İÇİN BENİ ELEŞTİREN OKUR-DOSTUMA…!


İlhan KARAÇAY açıklıyor:

‘KAHPE’ DEYİMİ İÇİN BENİ ELEŞTİREN OKUR-DOSTUMA…!

Türkçe ve Hollandaca konusunda çok iddialıyım. Uzmanlara göre
kahpelik azarlaması kadından çok, erkeğe daha iyi yakışıyor.

Türk dil bilimcilerine uyarı: Televizyonlardaki spikerler Türk dilini   piç ediyorlar. Düzeltmek için müdahale ediniz.

Sevgili Okurlarım,
Birkaç gün önce yazdığım ve yayınladığım, ‘Hollanda’nın kahpelikleri Türk toplumunu çileden çıkardı’ başlıklı yorumuma, çoğu olumlu olan bir yığın reaksiyon geldi. Ne var ki, bir dost-okurdan gelen reaksiyon protesto niteliğindeydi. Hoş, bu gerçekten iyi bir dost-okurun niyeti kötü değildi ama, yine de beni en azından biraz uğraştırdı. Bir yandan da iyi oldu, zira konuyu deşmeme yol açtı.
Dost-okurum, haberin başlığındaki ‘Kahpe’ deyimine takılmış. Bu deyim ile, kadınları rencide ettiğimi iddia ediyor. Bakın bana ne yazdı dost-okur:
İlhan Abi Merhaba.
Yazılarını düzenli olarak okumaya çalışıyorum. Eline sağlık.
Ama bu yazıdaki başlığı beğenmediğimi söylemeliyim. Kahpe, daha çok kadınlar için kulanılan bir aldatma/hakaret tanımlamasıdır. Bir olumsuzluğu, kadınlara yapıştıran bir yafta ile tanımlamak yerine, daha az cinsiyetçi bir tanım daha güzel olurdu. Bu yazdıklarım, yazının içeriği ile ilgili değildir. Hoşgörüne güvenerek bu eleştiriyi yazdım. Sevgi ve selamlarımla.
Bu dost-okura şu yanıtı verdim:
Kardeş, alttaki yazıya bakarsan, benim yanlış yapmayacak kadar deneyimli olduğumu anlayacaksın. Ben, tam 4 ünlü yazara redaktörlük yapıyorum. Türkçe ve Hollandaca’da çok titizim.Bilgilerine…
İlgin için de teşekkürler ve selamlar.
‘KAHPE’NİN AÇIKLAMASI
İnanır mısınız değerli okurlarım, haberi yazmadan önce başlığa koyduğum ‘Kahpelik’ deyimini, bir yanlışlık olmaması için Google’de aramış ve ikna olduktan sonra başlığa koymuştum.
Dost-okuruma, Bozok Sancağı adlı web sayfasında gördüğüm aşağıdaki açıklamayı gönderdim.
Bakın o açıklamada ne yazıyor:
‘Kahpe, beklenmedik anda sevgiliye, aileye, arkadaşlarına karşı veya kişilere kötülük yapan için kullanılan bir terim olduğu gibi, kişileri sırtından vuran, satışa getiren veya cinsel anlamda aldatan kişi için söylenir.
Kadına ait sıfatlanmış gibi görünse de, erkeği de vardır. Hele kahpe kavramı, ahlâksız kadınlardan çok ahlâksız ve ilkesiz erkeğe daha çok yakışır. (Cuk diye oturur)
Kahpelik, siyahla beyazın arasındaki fark kadardır. Kötü insanın ne yapacağını kestirebilirsiniz ama kahpelerin asla
Kahpelik, tamamen kişinin karekteri ile alâkalıdır. Bir insan bir kere kahpelik yapmışsa, bu onda bağımlılık yapar ve kahpeliği vücudundaki kan gibi taşır.’
Sevgili dost-okurum beni biraz uğraştırdı ama, öteden beri değinmek istediğim dil yanlışları konusuna girmem için bana yol açmış oldu.
Yazılarımı takip eden okuyucularımdan sık sık aldığım mesajlarda, çok anlaşılır bir dil kullandığım ve yazılarımın akıcı olduğu belirtilir. Bunu da tabii ki kendi yazı ekolüme borçluyum.
Kim bilir, yazılarımı iyi incelemeyenler, benim hafif Çukurova aksanıma aldanıp, yazı dilimin de ‘şiveli’ olduğunu sanıyor olabilirler. Başka ülkelerde hiç aşağılanmayan aksan konusu nedense Türkiye’mizde aşağılanır.
Naçizane şahsım, yenilikçiliği tercih ederim. Evvel yerine önce, sene yerine yıl, iptidai yerine ilkel, mutaassıp yerine bağnaz ve gerici yerine tutucu yazmayı tercih ederim.
Türkçe, dünyanın en zor dillerinden biridir. Türkçe yazım da çok zordur ve yanlışlarla doludur. Örneğin, benim de hâlâ yaptığım gibi, üleştirme sayıları rakamla yazılmaz.
5’er yerine beşer, 10’ar yerine onar ve 6’şar yerine altışar yazılmalı. Ama bunu uygulayan çok az. Ama ben bundan sonra bunun doğrusunu kullanacağım.
Dil konusundaki hassasiyetimi, daha önce yazdığım uyarı-yorumlarda belirtmiştim.
Ünlü yazarların, kocaman gazetelerdeki yazım hataları gözüme hep batmıştır.
Televizyonlarda kullanılan dilde de çok hatalar vardır. Rakam ile sayı, harf ile kelime arasındaki farkı bilmeyenler vardır. Yani, 12’nin bir sayı, 1 ve 2’nin de rakam olduğunu bilmeyenler vardır. Genellikle maç anlatan spikerlerin tamamı, ‘kritik’ deyimini çok kullanıyorlar. Kritik kelimesinin anlamı ‘tehlikeli’ olduğu halde, kalecinin güzel bir kurtarışına ‘Çok kritik bir kurtarış’ veya defans oyuncusunun güzel bir hareketine ‘Çok kritik bir hareket’ diyorlar. Bazı durumlarda topun dışarı çıkmasını sağlamak için es geçen futbolculara ‘topun çıkmasına izin verdi’ diyorlar.
Kale direkleri üstündeki lataya, ‘üst direk’ diyorlar. Kaldı ki direk, yere çakılı olan destektir.
Dil benzerliği olduğu için lataya ‘lat’ diyen Hollandalı spikerler, kalenin iki direği üzerindeki parçaya ‘lat’ diyorlar. Bu konuda verebileceğim yanlışlık örnekleri çok ama, fazla vaktinizi almak istemediğim için burada kesiyorum.
Hollanda dilinde de titiz olduğumu söylemiştim.
Tercüme işi, aslında çok hassas bir iştir. Hollandacayı tam tercüm ederseniz, bazı hallerde çok yanlış vurgulamalar yaparsınız. Bu nedenle ben tercüme yaparken, bazı durumlarda tam tercüme değil, anladığımı Türkçe yazarım.
Size son bir örnek vereyim.
Yine birkaç gün önce yayınladığım Lale Gül haberinde, Hollandaca bir cümleyi tercüme ederken büyük zorluk yaşadım.
Hollandacada ‘schild’ kelimesi kalkan, siper, koruyucu anlamındadır.
‘Lale Gül, 2019 yılında islam karşıtı görüşlerini sosyal medyada yayınlandığı zaman, sağ görüşlüler tarafından schild gehesen olmuştu’ şeklindeki cümleyi, ‘schild’in karşılığı kalkan, siper, koruyucu olduğu için, ‘Sağ görüşlülere karşı kendisini kalkan ile koruması gerekti’ şeklinde tercüme edecektim. Ama daha sonraki cümlede, ‘Bu nedenle kendisini sağ görüşlü ünlüler öğle yemeğine davet etti’ denildiği için şüpheye düştüm ve araştırmaya başladım.
Sonunda ne buldum biliyor musunuz? Kalkan ve siper olarak bildiğim schild kelimesinin yanına gehesen kelimesi konulunca, eski bir deyim olmuş. Bu deyim de ‘Baş tacı edildi’ anlamındaydı.
Ben de o cümleyi, ‘Lale Gül, 2019 yılında islam karşıtı görüşlerini sosyal medyada yayınaldığı zaman, sağ görüşlüler tarafından baş tacı edildi’ diye tercüme ettim ve ünlü sağcıların davetlerinden söz ettim.
Bir gün sonra da o Hollandaca cümleyi Facebook’ta yayınlayarak, ‘Bu cümleyi tercüme edebilene ödül vereceğim’ dedim.
Schild kelimesi nedeniyle, ‘Kazığa oturtacaklardı’, ‘İdam edeceklerdi’ diye tercüme edenler oldu.
İşte böyle değerli okurlarım. Gerek Türkçe’deki ve gerekse Hollandaca’daki bilgi ve titizliğimi bilmeyenler, Çukurova aksanım deneniyle varsın beni hafife alsınlar. Ama ben yazdıklarımı zevkle ve ilgiyle akıcı bir şekilde okuduklarını belirten okurlarıma şükranlarımı sunuyorum.
BİR HOLLANDALI GAZETECİNİN GÖZÜYLE: TÜRKLER AVRUPALI MI?

BİR HOLLANDALI GAZETECİNİN GÖZÜYLE: TÜRKLER AVRUPALI MI?

*Tüm karalama kampanyalarına rağmen, Türkler’in Avrupalılığa   çok yakın oldukları üzerindeki fikirler ağırlık kazanıyor.

*Türkiye’de araştırma yapan bir Hollandalı gazeteci, Türkler’in   genel kültürünün Avrupalılar ile bağdaştığını ima ediyor.

*Türkler’i ‘çalışkan bir toplum’ olarak niteleyen gazeteci,   Avrupa’nın büyük birişgücünden yararlanamamasından dem   vuruyor.

*Hollandalı gazeteci, Bursa’da geç saatlerde balık, İstanbul’da   sabaha kadar çilek ve diğer mevvelerin satın alınabileceğini, İst.   salonlarında lüks kahvaltı edilebileceğini ve insanların sokak   hayvanlarına iyi davranışlarını anlatan fotoğraflar kullandı.


İlhan KARAÇAY yazdı:

Türkler’in Avrupa toplumu ile bağdaşıp bağdaşamayacağı hakkında çeşitli görüşler var.
Benim kanaatıma göre, Türkiye’de yerleşik toplumlar arasında, Avrupalılar’dan daha medeni ve daha demokrat insanlar olduğu gibi, Avrupalılar ile eşit olarak kıyaslanabilecek insanlar da var. Tabii ki, gerek adet ve gelenek ve gerekse dini inanç nedeniyle, Avrupalılar ile bağdaşamayacak insanlarımız da var. Bu son savım, hâlâ Avrupa’da yaşamakta olan bazı Türkler için de geçerlidir. Yıllardır birlikte yaşadıkları Avrupalılar ile, nedeni ne olursa olsun, ilişki kuramayan Türkler’in sıkıntıları çok çeşitli.

AVRUPALI’DAN DAHA MODERN
Türk topraklarında, Avrupalılar’dan daha medeni ve daha demokrat insanların yaşadıkları yerler, İzmir, Mersin, İskenderun olarak sınırlanmamalı. Sahil kenti olmamasına rağmen Eskişehir de bu kentlere katılabilir. Tabii ki İstanbul’un da bu kentlere katılması lâzım ama, ‘eski İstanbul’un…
Hoş, bazı semtlerde modern ve demokrat kesimlerin kalıntıları kalmıştır ama, aslında yukarıda saydığım kentlerde de artık ‘kalıntılardan’ söz etmemiz gerekir. Zira, aşırı göçler bu kentlerdeki yaşamı, kültür ve gelenek açısından çok değiştirmiştir.
Mersin ve İskenderunlular’ın, Avrupalılar’dan daha toleranslı ve daha hoşgörülü olduklarının en önemli örneği olarak mezarlıklar gösterilebilir. Bu kentlere önceleri yerleşmiş olan halklar çeşitli inançlardan oluşuyordu. Kültür ve gelenekler iç içe kaynaşmıştı. Vefat eden birinin nereye gömülmesi gerektiğine karar verilirken, dini inançlara bakılmazdı. Müslüman, Hıristiyan veya Yahudiler yan yana gömülüyorlardı.
Mersin’in Asri Mezarlığı’nda, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi inancındaki ölülerin, yan yana olan mezarlıklarından iki fotoğraf görüyorsunuz.
Türk toplumu içinde, Avrupalılar’dan daha medeni, daha görgülü, daha sevecen ve daha demokrat insanların var olduğunu, 55 yıldır içinde yaşadığım Hollanda’da bir kıyaslama yaptığım zaman anlamışımdır.
Giyim-kuşam, misafir ağırlama, yeme-içme, kültür ve sanat konusunda o kadar geri kalmış Avrupalı gördüm ki, bunları izah etmeye kalkışırsam onlarca sayfa yazmam lâzım.
TÜRKLER AVRUPALI MI?
Ama isterseniz ben size bir Hollandalı gazetecinin bu konuda ne yazdığını özet olarak aktarayım.
Görsel ve yazılı medya mensubu olan Hollandalı gazeteci, ‘Türkler Avrupalı mı?’ başlıklı yazısında bakın neler demiş:
‘Türkler’in Avrupalı olup olmadığına dair soruya, kısa bir zaman öncesine kadar rahatlıkla ‘evet’ diyordum. 17 gün süren, İstanbul’un bir bölümünü de içine alan Avrupa’ya ait Trakya bölgesinde yaptığım geziden sonra, bu soruya nasıl cevap vermem gerektiğini bilemez oldum.
Bizim varsayımlarımızdan biri olan, ‘Avrupalılar yaşamak için çalışırlar’ söylemi, doğru bir yaklaşımdır. Türkiye’nin AB’ye üye olmasının karşısında olan, Avrupa Birliği’nin Yunan eski parlamenterlerinden Ionnis Averof, bundan önce yaptığım bir araştırma sırasında bana,
‘Türkler bizden daha çok çalıştıkları için, yakında bizim ekonomimizi ele geçirirler’ demişti. Ama bu iddiayı aktardığım bir Türk entellektüel de kulağıma şunları fısıldamıştı: ‘Sakın Yunanlılar’a söylemeyin, biz Türkler de en az Yunanlılar kadar uyuşuğuz.’
Herşeye rağmen Türk esnafının büyük bir kesiminin, günün büyük kesiminde çalıştıklarını görmüşüzdür. Bursa’da gecenin geç saatinde bile balık satın alabilirisiniz. İstanbul’da çilek veya diğer meyve çeşitleri satan tezgâhlar hiç kapanmazlar. Anlayacağınız, Avrupa Birliği’nin maksimum çalışma saati ile dükkân kapatma normları, Avrupa Birliği normları ile uyuşmamaktadır. Yani Türk toplumuna çalışma freni takmak gerekecektir. Bu nedenle Türkler’in uyuşuk olduğunu iddia edenler, onların Çinliler gibi çalışkan olduklarını gözardı ediyorlar. Aslında Avrupa’nın, Türk işgücünden yararlanması lâzım.
Büyük şehirlerde yaşayan Türk halkının küçük bir kesimi, liberal düşünce olarak Avrupalılar’dan daha geride değiller. Bizim de sabahları kahvaltı yaptığımız, İstanbul’un Taksim semtindeki İst. adlı yere gelen müşterilerin çoğunu modern Türkler teşkil ediyor. Orada başı örtülü bir kadın da var ama, açıkta sigara içmekte de beis görmüyor.
Türk toplumunu uzun süredir inceleyen profesyoneller, modernitenin alan kazandığına şahit oluyorlar. Ama, dünyayı gezmiş olan modern Türkler arasında, ülkeleri için milliyetçi ve şövenistliği tercih edenler de vardır. Bu durum, Avrupalılar için varit değildir ama Yunanlılar ve eski Yugoslavlar da topraklarına ve bayraklarına bağlılar.
En modern ve en Avrupai Türkler, ülkelerinin dışarıdaki olumsuz imajından ve son onyıllardaki gelişmelerin farkına varılmamasından rahatsızlık duyuyorlar.
‘Avrupa ile birlikte olmak istiyor musunuz?’ diye sorduğumuz Türkler’in çoğu, buna olumlu bakıyorlar ama, bazı olumsuz argümanları da sıralıyorlar. Türkler’e göre, Avrupa harika değildir. Ama, Irak, İran ve Suriye gibi komşulardan korunmak için sırtlarını dayabileceklerini sandıkları bir Birliktir. Aynı Türkler’e göre, Rusya ve ABD’nin varlığı da unutulmamalıdır.
Türk halkının büyük bir kesimi, geleneksel İslam’dan ziyade, modern Avrupa gibi davranış ve giyiniş içindedir. Onlara, güvensizlik duymamamız ve kabul edilmez saymamamız gerekir. Onların, tabii ki haklı olarak Avrupa’nın sunduğu zorlayıcı ikrama karşı çıkmak için iyi argümanları var ama, Avrupalı’ya da düşmanca ve somurtkan bakmıyorlar. Türklerin geneline baktığınız zaman, yabancılara karşı misafirperver ve cana yakınlar.
Gezdiğimiz onca ülke içinde, Türkler’in en kucaklayıcı insanlar olduğunu anlamışızdır.’
Hollandalı yazar, yabancılara karşı o kadar sevecen olan Türkler’in, birbirlerine karşı davranışları hakkındaki olmusuzluklara da yer vermiş. Otomobil park sorunundan mahalledeki sokak tartışmalarına örneklerle değinen yazar, Avrupa Birliği kurallarının, bu sorunlar karşısında zorlanacağını iddia ediyor.
Yazar şöyle devam ediyor:
‘Ülke gerçekten hoş bir ülke. Bu ülkede ikamet edenler de insancıl olma ölçüsünü aşmışlardır. Hayvanlar ile birlikte yaşama becerileri de var. Dün İstanbul’da sokak hayvanlarını görüntülemiştik. Bugün bir hayvan barınağında, elinde kaynak suyu olan bir bayanın hayvanlara nasıl su içirdiğini ve nasıl yedirdiğini görünce çok şaşırdık. Her hayvan için özel bölmeler yapılmış. Medeniyet ölçüleri içinde hayvanlara nasıl davranılması gerektiğini öğrenmek isteyenler için mükemmel bir yer. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu konuda bir karar vermek gerekirse, İstanbul bu konuda dünyanın en medeni kentidir.’
İşte böyle değerli okurlarım.
Avrupalılar’ın kavrayamadıkları gerçekler ortada dururken, bu bilinmeyenleri bilinir hale getirmek bizim görevimiz olmalıdır. Kendi inisiyatifleri ile Türkiye’ye gidip araştırma yapan ve gördüklerini filme çeken ve yazan gazetecilerin sayıları artırılmalıdır. Bunu da devletimiz yapmalıdır.
60 yıldır sürüncemde olan Avrupa Birliği üyeliği konusu, işte bu bilinmeyenler nedeniyle sonuçlanmamaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik konusu da başlı başına yazılacak bir sorundur.
Yine bir Hollanda gazetesi, bu konudaki gerçekleri dile getiren uzun bir yazı yayınladı. Yakında bu konuyu da sizler için yazacağım.
Esen kalınız.