60 YILLIK HOLLANDA GÖÇ TARİHİNİN, TOPLUMA EN YARARLI 10 KİŞİSİ SEÇİLDİ

60 YILLIK HOLLANDA GÖÇ TARİHİNİN, TOPLUMA EN YARARLI 10 KİŞİSİ SEÇİLDİ

Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD, dünyada yine bir ilki gerçekleştirdi. Akademisyenler ve Sosyal Uzmanlar tarafından oluşan bir Jüri 60 yılın kahramanlarını onurlandırdı.

Hollanda’nın ünlü kabare sanatçısı Nigün Yerli’nin renklendirdiği ödül töreninde, ‘İz Bırakan Kahramanlar’ için anlatılanlar, duygusal anlar yaşattı.

İşte İz Bırakan 10 Kahraman: İlhan Karaçay, İbrahim Görmez, Mustafa Ayrancı, İnanç Kutluer, Emin Ateş, Bekir Cebeci, Cemal Kapıkıran, Necati Genç, Rahime Gülcü ve Anneler.

(Analizin Hollandacası Türkçe yayından sonra.
De Nederlandse versie van de analyse volgt de Turkse publicatie.)

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY’ın analizi:
Fotoğraflar: Zeynel Abidin-Mehmet TOPÇU

Önceki gün servise koyduğum haberimde, Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTİAD’ın, Karayiplerin incisi Curaçao’ya yapmış olduğu bir iş çıkarması yaparak, dünyada bir ilki gerçekleştirdiğini belirtmiştim.
Aynı HOTİAD, iki gün sonra yine bir başka ilke imza attı. Zira HOTİAD, ülkelerinin dışında yaşayan gurbetçiler arasında topluma yararlı olmuş kişileri, akademisyenler ve sosyal uzmanlardan kurulu bir jüriye seçtirmiş ve bir noter tarafından tastikletmiştir.

Hollanda ve Türkiye arasında 60 yıl önce imzalanan işgücü anlaşmasından sonra, 60 yıllık dostluk ve göç hikâyesi, sayısız başarı öyküsüyle doludur. Bu uzun süreçte, Türk toplumu yalnızca sayısal bir varlık olmaktan öteye geçmiş; sanattan bilime, iş dünyasından spora, siyasetten sivil topluma kadar pek çok alanda iz bırakan bireyler yetiştirmiştir.

Seçilen bu özel kişiler sadece kendi bireysel başarılarıyla değil, aynı zamanda toplumun ortak hafızasında bıraktıkları kalıcı izlerle de anılmayı hak ediyorlar. Onlar, geleceğe umut aşılayan öncüler, yeni nesillere yol gösteren rol modeller, toplumun kalbinde yer eden onur insanları ve tarih sayfalarına adlarını yazdıran gerçek birer miras bırakandır.

Bu seçki, yalnızca geçmişin başarılarını hatırlatmakla kalmayıp, aynı zamanda geleceğe ilham olma gücünü de taşımaktadır. Çünkü bu isimler, zorlukların üstesinden gelerek hayallerin nasıl gerçeğe dönüşebileceğini bizlere kanıtladılar.

Şimdi onların hikâyelerine birlikte kulak verelim…

Rotterdam’ın dünyaca ünlü ‘DÜNYA MÜZESİ’ salonlarında gerçekleştirilen ödül töreni, Hollanda’daki ünlü Kabare sanatçımız Nilgün Yerli’nin muhteşem skeçleri ile çok renkli bir havada geçti.

Afbeelding met tekst, overdekt, kleding, bloem Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Sahneye, kucağında bir yığın kağıt ile çıkan Nilgün Yerli, jüri tarafından seçilenlerin, binlerce sayfalık okumalardan sonra tespit edildiğini şu cümleler ile anlattı:
“Binlerce iz birakan var… Her birinin öyküsü farklı…1000’den 50’e, 500’den 100’e,100’den 10 İz Birakanı seçmek zaten imkânsızdı.
Çünkü her insan kendi adımlarıyla, kendi mücadelesini vermiş, hepimizin bugünlere gelebilmemiz için.
Ama yine de bugün bazı önemli isimleri onurlandırmak istedik.
Ve bugün sizlerle, hepinizin azmini, inancını, kuvvetini, basarısını kutlarken…
Aslinda 60’larda, 70’lerde, 80’lerde ve 90’larda, her başarının en önemli en kutsal duygusunu kutluyoruz…Sabır duygusu….

SABIR
Ego onun kölesi
Gurur ise köle ötesi
Sessizliğin denizi
Esir almış nefsi

SABIR:
Suyun verdiği hayat örneği
Hayatın akımına kendini bırakma gereği
Beklentisiz bekleme yeteneği
Ama her şeyden çok O’na güven seçeneği

Ogünlerde adım atan ve bugün iz bırakanların sabrı ve azmi, hepimizi bugünlere getirdi.

HOTİAD BAŞKANININ KONUŞMASI

Afbeelding met tekst, overdekt, presentatie, Projectiescherm Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Nilgün Yerli, bu kısa sunuştan sonra HOTİAD’ın Başkanı Hikmet Gürcüoğlu’nu sahneye davet etti.
Gürcüoğlu, konuklara şöyle hitap etti:
“Hotiad olarak 20 yıldır özellikle öğrenciler ve Hollanda Türk iş dünyasına yönelik proğramlar yaptık. Bu defa Hollanda Türk Toplumunun bize verdiği tarihi bir görevi yerine getiriyoruz.
Göçtük, konduk ve tutunduk diyoruz:
Bugünden geçmişe baktığımızda, aldığımız mesafenin büyüklüğünü görüyoruz.
Her fırsatta, ülkenin ileri gelenlerine ‘Hollanda’nın geçmişinde belki yoktuk ama bugün buradayız.
Ve hollandanın geleceğine sizinle birlikte talibiz’ diyoruz.
Göçtük, konduk, tutunduk diyoruz:
Bu tutunmada birinci neslin önemi ayrıdır.
Tabii ki birinci neslin tamamı bir göç emektarıdır. Fakat onların içindebirileri olmuştur ki onlar bir adım öndedir.
Yaptıkları ile toplumu sahiplenmişler, toplumsal kazanımlar sağlamışlar
ve yollar izler açmışlar. İşte bu çalışma ile birinci neslin tamamı adına bu gruba emekleri için plaket vereceğiz.
Peki onlar kim? Nasıl seçildiler?
HOTİAD olarak biz seçmedik.
Biz fasiliter kuruluş olduk.
Hollanda Türk Toplumunu temsilen tamamen bağımsız, her sosyal gruptan oluşan bir jüri seçti.
Seçimlerin duyurusunu bir yıl önceden sosyal medya yazılı ve görsel Türk medyası ve kurum ve kuruluşlar üzerinden yaptık.
Önerilen büyük sayıdaki isimler önceden belirlenmiş kriterler süzgecinden geçti.
35’e inen liste bir komisyon elemesi ile 20 ye indi. Ve bu isimler ilgi bilgiler ie beraber jüri üyelerine paket halinde gitti.
Her jüri üyesi kendi evinde incelemesini yaptı ve 9 kişilik bir seçme listesi yaptı.
Bu listeler doğrudan notere gönderildi.
Noter bizim için listeleri derleyerek en çok sayıda öne çıkan isimlerden 9 kişilik bir nihai liste çıkardı.
İşte bu isimler burada tüm GÖÇ EMEKTARLARI adına, gösterdikleri fedakarlık için plaketlerini alacaklar.
Biz de Hollanda Türk Toplumu olarak görevimizi yapmış, en büyük özelliklerimizden biri olan ahde vefa davranışımızı gösterip, onlara duyduğumuz saygımızı ifade etmiş olacağız.
İçlerinde vefat etmiş olanlar var Rahmetle anıyorum.
Bugün aramızda olanlar varonlara şükranlarımı sunuyor , sağlık dolu bir ömür diliyorum.
Selam olsun hepsine.”

Gürcüoğlu, daha sonra Jüri üyelerini tanıttı ve seçilenlerin isimlerini belirtti
(Bunların tamamını haberimin altında bulacaksınız)

Afbeelding met kleding, persoon, pak, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

ÖDÜL DAĞITIMI
Nilgün Yerli, program arasında yaptığı skeçler ile salonu kahkahalara boğarken, seçilen İz Bırakmış Kahramanlar için de tanımlayıcı sözler ediyordu.
Her ‘İz Bırakan Kahraman’, bir dost tarafından beş dakika anlatıldıktan sonra, sahneye davet edildi ve ödülü Hikmet Gürcüoğlu tarafından verildi.

Afbeelding met pak, kleding, persoon, collage Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.60 yıllık göç tarihinin en yararlıları olarak ödüllerini alan İz Bırakmış Kahramanlar:
Üstte: İlhan Karaçay, İbrahim Görmez, Mustafa Ayrancı, Emin Ataş, Rahime Gülcü adına. Altta: İnanç Kutluer, Necati Genç adına oğlu, Cemal Kapıkıran, Bekir Cebeci ve Anneler adına kadınlarımız ödüllerini Hikmet Gürcüoğlu’dan alırlarken.

(İz Bırakan Kahramanlar’ın öykülerini, haberimin altında bulacaksınız.)

Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, Formele kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İşte seçilen, İz Bırakmış 9 Kahraman, HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu ve yönetmen Fadime Örgü ile toplu halde.

Afbeelding met persoon, kleding, glimlach, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
9 İz Bırakan Kahramanlar’n anneleri 10’nuncu olarak seçildiler. Anneleri temsilen sahneye eşler ve dostlar çıktılar.

Afbeelding met tekst, kleding, Menselijk gezicht, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Skeçleri ile ödül törenini renklendiren Nilgün Yerli’nin hoş skeçlerinden biri, Hollanda’da hak arayışını öğrenmiş olma skeci idi. Yerli elindeki iki protesto afişi ile şunları anlattı:
“Sabah salona girerken kapıdakiler, ‘Buraya protesto afişleri ile giremezsiniz’ diye beni durdurdular. Ben de durumu izah edince bıraktılar.”

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Nacizane şahsımı muhteşem bir şekilde anlatan Yazar ve şovmen Yavuz Nüfel, daha önce dağıttığı 60’ıncı Yıl madalyalarından birini, Hikmet Gürcüoğluna benim boynuna geçirmemi istedi. İşte o andan bir fotoğraf.

60 YILLIK GÖÇ TARİHİNDE, HOLLANDA’DA TÜRK TOPLUMUNA YARALI OLAN “10 İZ BIRAKAN KAHRAMAN”I TANITAN YAZILARI ALTTAKİ KİTAPÇIKTA BULACAKSINIZ. HER ANLATIM ÖNCESİNDE, NİLGÜN YERLİ’NİN DE İLGİNÇ SKEÇ VE SUNUMLARI YER ALIYOR.

                                                     ****************

İZ BIRAKAN KAHRAMANLAR İÇİN HAZIRLANAN KİTAPÇIK

                                      
Ödül töreni için hazırlanan bu kitapçıkta, ödül kazananların, Türk toplumana nasıl yararlı oldukları uzun uzun anlatılıyor.
Ben de burada bir atraksiyon yaptım ve Nilgün Yerli’nin, her anlatım öncesindeki tanımlamalarını yerleştirdim.
Ama önce kitabın girişinde yer alanlar:

HOTİAD, BİRİNCİ NESİLDEN İZ BIRAKANLARI SEÇTİ VE ÖDÜLLENDİRDİ

Hollanda Türk Toplumunun Hollanda’ya göç ve yerleşim sürecinde, birinci nesilden bazı isimler öncü olma görevi yapmışlardır. Bu isimler, değişik alanlarda, bir toplum emektarlığı yaparak, büyük bir özveri ve adanmışlık ruhu ile çalışıp, toplumsal kazanımlar sağlamışlardır.
Aynı isimler, bu kazanımlarla sürecin daha hızlı ve sağlıklı gelişmesine katkı sunmuşlardır.

Geçtiğimiz yıl, Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yılını kutlamanın gururunu yaşadık. 19 Ağustos 1964’te atılan bu imzalar, sadece iki ülke arasındaki iş gücü alışverişini değil, aynı zamanda bir milletin cesaret ve kararlılığının, bir başka coğrafyada kök salışının hikâyesini de başlattı. Bu hikâye, her biri ayrı bir destan olan binlerce hayatın birleşiminden oluşan büyük bir destandır.

60 yıl önce, Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkan ilk kuşak Türk işçiler, bilinmeyene doğru cesur bir adım attılar. Arkalarında sevdiklerini, alışkanlıklarını ve memleketlerini bırakarak, Hollanda’nın fabrikalarında, tarlalarında ve atölyelerinde yeni bir hayat kurmaya çalıştılar. Bu topraklarda, dilini bilmedikleri, adetlerine yabancı oldukları bir ülkede, yalnızca daha iyi bir gelecek umuduyla mücadele ettiler.

Onların hikâyeleri, zorluklarla baş etmenin, engelleri aşmanın ve yeni bir dünyada var olmanın hikâyeleridir. O ilk işçilerin fedakarlıkları, sadece kendi ailelerinin değil, gelecek nesillerin de kaderini değiştirdi. Bugün Hollanda’da kök salmış, başarılı olmuş, topluma katkı sağlamış pek çok Türk iş insanı, sanatçı, akademisyen ve girişimci varsa, bu, o ilk kuşağın teri ve gözyaşı sayesindedir.

Bu broşürde, topluma en çok yararı olmuş 10 değerli ismi onurlandırmak istedik. Seçilen 9 kıymetli kişi ve bunlara ek tüm annelerimiz, bu toplumun temellerini atan, değerlerimizi ve kültürümüzü bu yeni topraklarda yaşatan kahramanlardır. Annelerimiz, evlerinin sıcaklığını koruyarak, çocuklarını iki kültür arasında köprü kurarak yetiştiren adsız kahramanlardır. Bu nedenle 10’nuncu sıraya annelerimizi seçtik.

Ayrıca, 60’ıncı yıl nedeniyle, ilk 10’a giremeyen adaylarımızdan 60’ının adını da sizlere sunuyoruz. Onların da emeklerine ve katkılarına minnetlerimizi sunuyoruz. Bu isimler, Türk toplumunun ne denli geniş ve güçlü bir temel üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.

Bu ödül töreni, yalnızca geçmişin bir kutlaması değil, aynı zamanda geleceğe dair bir ilham kaynağıdır. Bizler, ilk kuşağın bıraktığı mirası devralarak, onların emeklerini ve özverilerini asla unutmadan, daha aydınlık yarınlara doğru yürümeye devam edeceğiz.

Türk işçisinin Hollanda’daki 60 yıllık öyküsü, her birimizin yüreğinde ayrı bir yer tutan, derin izler bırakan bir hikâyedir. Bu hikâyeyi anlatmak, yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak bizim en büyük sorumluluğumuzdur.

Bu anlamlı törende, birinci nesil Türklerin ve onların izinden gidenlerin hikâyelerini onurlandırırken, hep birlikte daha güçlü ve daha bağlı bir topluluk olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hepinize katılımınız ve destekleriniz için teşekkür ediyor, bu özel günün anılarına ve değerlerine sahip çıkmanızı diliyoruz.

HOLLANDA TÜRK GÖÇ ABİDESİ’NE TEMEL TAŞI KOYANLAR…

Pek çok kişi ve kuruluş, yaşadıkları yörelerde topluma yararı olmuş, başarılı insanları seçmek ve öne sürmek için çeşitli düzenlemeler ve yayınlar yaparlar.
Kimisi ‘En başarılı politikacı’yı seçer, kimisi ‘En güzel kadını veya erkeği’ seçer, kimisi de, ‘En Yararlı İnsan’ı….

Yaşadığımız Hollanda’da da, bu ‘En iyi, en güzel veya en yararlılar’ defalarca seçilmiş ve ilan edilmiştir. Tabii ki, ‘En büyük işadamları’ da…

Bu gibi etkinlikleri iyi niyet ile yapmaya çalışan kuruluşlar da vardır elbette.

İşte biz, HOTİAD olarak, belki de bir ilke imza attık ve Hollanda Türk göç tarihine altın harflerle geçmesi gereken insanları uzun araştırmalardan sonra, 11 kişilik jüri heyetine seçtirdik.

Hollanda’daki Türk toplumuna ülke çapında yararlı olmuş kişileri ilk 10 sıraya yerleştirmeyi tercih ettik. İlk 9’dan sonra 10’nuncu sıraya, bu fedakâr insanlara annelik yapmış cefakâr anneleri yerleştirmeyi uygun bulduk.
Bu yarışmanın adını da ‘İz Bırakanlar’ olarak saptadık.
Ayrıca, Hollanda’ya göç’ün 60’ıncı yılı olması nedeniyle, Türk toplumuna yöresel olarak yararı olmuş yüzlerce kişinin içinden 60’ının isimlerini de sizlere sunmayı yeğledik.

Afbeelding met hemel, buitenshuis, boom, wolk Automatisch gegenereerde beschrijving

1964 yılında başlayan Hollanda’ya göç, kimi zaman olumlu, kimi zaman da olumsuz olaylar ile gelişmiştir. Acısı ve tatlısı ile bu ülkeyi kendilerine vatan olarak seçmiş olan Türkler, adeta bir ‘Göç Abidesi’ oluşturmuşlardır.

Mübalağa etmiyoruz, zira Türkler böyle bir ‘Göç Abidesi’ni Rotterdam’da dikmişlerdir.

JÜRİ ÜYELERİ
Hikmet Gürcüoğlu Hotiad, Songül Akkaya Hotiad, Fadime Örgü Siyasetçi, Veyis Güngör Sosyal Uzman ve Yazar, Bedri Doğaner Akademisyen, Kutlay Yağmur Akademisyen, Adil Akaltun Basın Danışmanı, Günay Uslu Eski Bakan ve girişimci, Zeki Baran IOT, Salih Dadak Kültür Danışmanı, İsmet Özkara Hukukçu.

Afbeelding met Menselijk gezicht, person, kleding, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving (ve Bedri Doğaner )

Aşağıda onurlandıracağımız 9 kişinin listesi bulunmaktadır. Bu insanlar, çevreleri ve toplulukları üzerinde kalıcı bir etki bırakmışlardır.
“İz Bırakanlar” programı, çevreleri ve toplulukları üzerinde kalıcı bir etki bırakmış dokuz kişiyi onurlandırmaktadır. Ayrıca, tüm öncülerinin başarısının arkasındaki “sessiz güçler” olarak annelere özel bir takdir sunulmaktadır.

Annelerle ilgili bölüm, programın duygusal bir zirvesini oluşturmakta ve onların önemli rolü takdir edilmektedir. Bu program bölümü, annelerin katkılarına karşı minnettarlık ve saygı duygusu uyandırmaktadır. Tüm öncülerin başarısının arkasındaki “sessiz güçler” olarak annelere özel bir takdir sunulmaktadır.

… Ve işte kazananların hikâyeleri
Nilgün Yerli, sergilediği adımlar skecinden sonra, İlhan Karaçay’ı anlatacak olan Yavuz Nufel’i sahneye davet ederken şunları söyledi:
Soyadı gibi her yerde sevilen ve bulunan Karaçay…

Havada, karada ve suda adımlarını atmaktan korkmayan, hayatı haber olarak yaşayan ve yaşatan,

Çin’e giden vapurla başlayan gazetecilik serüveni, ve bugüne dek, halen adımlarını sağlam ve güçlü atmaya devam eden İlhan Karaçay’ı, buyrun hep birlikte

Yavuz Nufel beyden dinleyelim…

İLHAN KARAÇAY
Afbeelding met water, hemel, buitenshuis, panorama Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan Karaçay, 1942 yılında Mersin’de doğdu. Hollanda’daki Türk toplumunun en önemli ve etkili seslerinden biri olarak tanınan Karaçay, elli yılı aşkın bir süredir devam eden gazetecilik kariyeri boyunca Türk göçmenlerin haklarını savunmuş ve onların hikayelerini Hollanda toplumuna duyurmuştur.

1966 yılında ilk kez Hollanda’ya gelen Karaçay, kısa bir süre sonra Türkiye’ye geri döndü. Ancak, 1967 yılında Hollanda’ya yeniden dönüş yaptı ve burada Tercüman gazetesinde muhabirlik kariyerine başladı. 1969 yılında Hürriyet gazetesine geçiş yaptı ve aynı zamanda TRT için muhabirlik yaparak Türk toplumunun sesi oldu. Onun çalışmaları, Hollanda’daki Türk göçmenlerin yaşadıkları zorlukları ve karşılaştıkları sorunları gündeme taşıyarak topluma önemli bir katkı sağladı.

1975 yılında, Hollanda televizyonunda yayınlanmaya başlayan Pasaport programı ile ününe ün kattı. Bu program, Hollanda’daki Türk göçmenlerin sorunlarını sergileyerek geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. Karaçay, sadece bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda topluma hizmet eden bir ‘Ombudsman-Marko Paşa’ olarak da tanındı. Türk göçmenlerin karşılaştıkları bürokratik sorunları çözmek için onlara rehberlik ve yardım etti.

Afbeelding met tekst, krant, Krantenpapier, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving
Karaçay’ın en dikkat çeken başarılarından biri, Hollanda’daki yasadışı Türk işçileri için gerçekleştirdiği genel af kampanyası oldu. Bu kampanya sayesinde birçok göçmen oturma izni aldı ve Hollanda toplumuna daha kolay entegre olabildi. Karaçay, bu başarı nedeniyle “Mr. General Pardon” olarak anılmaya başlandı.

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving
Karaçay, Hollandalı siyasiler ve kraliyet ailesi ile doğrudan iletişim kurarak Türk toplumunun haklarını savundu. Kraliçe Juliana ve Beatrix’e yazdığı mektuplarla Türk göçmenlerin sorunlarına dikkat çekti ve bu sorunların çözümü için çalışmalar yaptı. Onun bu aktif rolü, Türk-Hollanda ilişkilerinde önemli bir köprü oluşturdu ve Hollanda medyası tarafından sürekli takip edildi.

Afbeelding met tekst, boek Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan Karaçay’ın gazetecilik kariyerindeki bir diğer önemli kilometre taşı, Hollanda’daki Türk toplumunun tarihini ve geleceğini ele alan bir kitap yayımlamasıdır. 2012 yılında, Hollanda’ya Türk göçünün 50. yılı anısına bir kitap yayımlamış ve bu kitapta Türk toplumunun geçmişini, bugününü ve geleceğini derinlemesine incelemiştir. Karaçay, aynı zamanda sosyal ve kültürel etkinliklere de öncülük ederek Türk ve Hollandalı topluluklar arasında köprüler kurmuştur.

Afbeelding met krant, tekst, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving

KARAÇAY’IN DE TELEGRAAF İLE MÜCADELESİ

Çoğu zaman Türkler’e yapılan her haksızlığın karşısında artık Karaçay vardır. Öyle ki, Türkler’e ve Türkiye’ye karşı her zaman acımasız davranan, kasıtlı haberler yayınlayan bir milyon tirajlı en büyük gazete De Telegraaf’a âdeta savaş açar Karaçay. “Boşuna uğraşıyorsun, De Telegraaf’ı yola getiremezsin!” derlerse de aldırmaz, mahkemelere verilir; yılmaz, yıldıramazlar.
Çünkü Karaçay haklıdır ve adalet tecelli edecektir, eder de.
De Telegraaf’ın yöneticileri, Karaçay’ın kendilerini eleştiren yazılarına ilgisiz kalmaz.

Zamanın Genel Yayın Yönetmeni redaksiyonda bulunanlara sorar: ‘İçinizde Karaçay’ı tanıyan var mı’ diye sorar. Ünlü muhabir Jos van Noord, ‘Ben tanıyorum’ der. Genel Yayın Yönetmeni, ‘Davet et, konuşalım kendisiyle’ der. Sonunda bir öğle yemeğinde buluşma gerçekleşir.

İlhan Karaçay, gazetenin sürekli Türkiye ve Türk aleyhtarlığı yayınlarını dile getirir ve ‘Turizmcilerimiz size yılda 5 milyon euroluk ilan veriyor. Siz ise Türk turizmini baltalamaya çalışıyorsunuz’ der. Karaçay, kendisi ile bir röportaj teklifini geri çevirir ve ‘Büyükelçimiz ile röportaj yapın’ der.

Karaçay’ın bu mücadelesi sonucunda aynı gazete T.C. Lahey Büyükelçimiz ile yapılan röportajı tam sayfa olarak yayınlar. Hem de olumlu bir yaklaşımla.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan Karaçay’dan, ‘gazeteciliğin Van Gogh’u
olarak söz ediliyordu artık…

2017 yılında Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik kriz sırasında arabuluculuk yaparak barış ve uzlaşı çağrısında bulunan Karaçay, sadece gazeteci kimliğiyle değil, aynı zamanda bir barış elçisi olarak da öne çıkmıştır. Onun bu yapıcı ve uzlaştırıcı yaklaşımı, Türk ve Hollanda toplumları arasındaki ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlamıştır.

Afbeelding met tekst, krant, Krantenpapier, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan Karaçay, öncü çalışmalarıyla hem Türk toplumu hem de daha geniş Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Gazetecilik kariyeri boyunca doğru ve tarafsız habercilik anlayışıyla tanınmış, göçmen hakları savunucusu, köprü kurucu ve toplum lideri olarak her iki toplumda da büyük takdir toplamıştır. Onun azmi ve kararlılığı, birçok genç gazeteciye ilham kaynağı olmuştur.

*******************************************************

Nilgün Yerli, Kırşehirli olmak ve Neşet Ertaş skecinden sonra Bekir Cebeci’yi anlatması için Funda İleri’yi sahneye çağırdıktan sonra şunları söyledi:
Bekir Cebeci kendini bir çok önemli işlere adamış, ve çifte vatandaşlık konusunda başarılı olmuştur.

Tabii her başarıya halkımız hemen adapte olacak diye garanti yok.

Hem Türk hem Hollanda pasaportuna sahip olan bir delikanlımıza kız istemeye gidildiğinde, kızın babası, “Benim gâvura vercek kızım yok” cevabı ile karşılaşınca tabii ki afallar insan…

Bekir beyin bir çok attığı adım iz bıraktı. Bunları size hakkıyla anlatacak kişi, Sayın Funda İleri hanımefendiyi sahneye davet ediyorum.

BEKİR CEBECİ

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, peuter Automatisch gegenereerde beschrijving

Bekir Cebeci, 1947 yılında Türkiye’de doğmuştur ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde önemli bir figürdür. 1980 yılında Hollanda’ya gelişinden bu yana, Cebeci Türk göçmenlerin eğitimsel, kültürel ve toplumsal gelişimi için çalışmıştır. Türk dili ve kültürünün korunması ile Türk göçmenlerin Hollanda toplumuna entegrasyonu üzerindeki etkisi derin ve kalıcıdır.

Cebeci kariyerine öğretmen olarak başlamış ve kısa sürede Türk çocukları için ek eğitim desteğinin gerekliliğini fark etmiştir. Bu çocuklar, dil engelleri ve kültürel zorluklar nedeniyle Hollanda eğitim sisteminde tam anlamıyla başarılı olamamaktaydı. Eğitim ve kültüre olan tutkusu ile 1980 yılında Türk Danışma ve Eğitim Vakfı’nı (SİOT) kurmuştur. Bu organizasyon, Türk ebeveynler ve çocukların Hollanda eğitim sistemine uyum sağlamalarına yardımcı olurken, kültürel kimliklerini korumalarını da sağlamıştır. Ayrıca, yetişkinler için dil becerilerini ve toplumsal katılımlarını artırmayı amaçlayan eğitim programları sunmuştur.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

1988 ile 1996 yılları arasında, Cebeci Hollanda’da Türkçe konuşan yetişkinlerin eğitimi koordinatörü olarak görev yapmıştır. Bu rolüyle, Türk yetişkinlerin dil ve iletişim becerilerini geliştirmeye katkıda bulunmuş ve toplumda daha kolay entegrasyonlarını sağlamıştır.

Cebeci, Türk toplumu içinde bir lider olarak da önemli bir rol oynamıştır. 1990 ile 1995 yılları arasında Türkler için Danışma Organı (IOT) sekreteri ve geçici başkanı olarak görev yapmıştır. Liderliği altında, IOT ulusal düzeyde daha fazla etki kazanmış ve Türk göçmenlerin siyasi ve toplumsal katılımı güçlenmiştir.

Eğitim ve toplum çalışmaları dışında, Cebeci üretken bir yazardır. Yayınları çocuk haklarından vatandaşlığa kadar çeşitli konuları kapsar ve Türk göçmenlerin Hollanda toplumundaki hak ve yükümlülüklerini anlamalarına yardımcı olmuştur. Kitapları ve makaleleri, Hollanda’nın hukuki ve siyasi yapılarını daha iyi anlamaya katkıda bulunmuştur.

Afbeelding met person, Menselijk gezicht, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Siyasi alanda da aktif olan Cebeci, 2003 ile 2007 yılları arasında Güney Hollanda eyaletinde PvdA için eyalet meclis üyesi olarak görev yapmıştır. 2011 yılında Demokratlar Birliği adlı siyasi partinin başkanı olmuştur. Topluma yaptığı katkılar, 2012 yılında kendisine verilen Oranje-Nassau Şövalyesi unvanı ile tanınmıştır.

Bekir Cebeci’nin hayat çalışmaları, Hollanda’daki Türk toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Eğitime, kültüre ve toplumsal entegrasyona olan bağlılığı, birçok kişi için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

                                       **********************************************

Nilgün Yerli, Güvercin uçuverdi şarkısı ve skecinden sonra, Cemel Kapıkıran’ı anlatması için, kızı Yasemin’i sahneye davet etti ve şunları anlattı:
Hollandaya geldiğimde pazara gittik oda arkadaslarimla. 52 kişi bir yatakhaneyi paylaşıyoruz

Bir gün pazara gittik.Yav böyle pazar mı olur?

Bir tane hamal bile yok…Sonra anladık ki iş güvenliğine aykırıymış birini hamal olarak kullanmak.

İlk gördüğüm dükkân Vroom Dreesman marketiydi.

Hayatımda sadece bakkal görmüşüm. Bakkal Hasan’a ‘sigara ver’ diyom veriyor, ‘ekmek ver’ diyom veriyor.

Burda biri yok, ‘kendin pişir kendin ye’ gibi, alıp kasaya gidiyon….Garip bir sistem ama çalışan bir sistem.

İlk satın aldığım şey, kağıt ve kalem oldu…Memlekete mektup yazdım habire….
‘Bazen utanıyom baba, bu Türkler ne doymaz millet demesinler diye…

Bir tavuk almıyorlar…1 but, yada 1 kanat …Tüm tavuk alan yok…

1 ekmek alan yok baba, yarım ekmek alıyorlar…Biz 20-30 ekmek alıyoruz…Utanıyom almaya baba, Türkler ne doymaz millet demesinler diye.

Bugünlerimde nerden bilebilirdim, bir gün tüm bu yaşadıklarım gördüklerimin, kendi evladıma da yansıycağını…

Elbette ogünlerden bugünlere geleceğimizi bilemezdi Cemal Kapıkıran…
Kızı Yasemin’den dinleyelim Cemal Kapıkıran’ı kızı Yasemin’den dinleyelim:

 

CEMAL KAPIKIRAN

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving
Cemal Kapıkıran, 1941 yılında Türkiye’nin Adana ilinde doğdu. Kasım 1964’te, Hollanda ile Türkiye arasındaki anlaşmanın imzalanmasından üç ay sonra, Hollanda’ya gelen ilk Türk işçilerden biri olarak Deventer’e ulaştı. 23 yaşında Ankersmit şirketinde çalışmaya başladı ve kısa sürede Türk göçmenler ile Hollanda toplumu arasında bağ kuran rolüyle dikkat çekti.

Kapıkıran, kısa sürede Hollandaca öğrendi ve bu sayede diğer göçmenlerin dil engellerini aşmalarına ve resmi kurumlarla ilgili sorunlarını çözmelerine yardımcı oldu. Bu alandaki çabaları, onu toplum içinde saygı duyulan bir figür haline getirdi. Aile birleşimi konusunda önemli bir rol oynayarak göçmenlerin aile üyelerini Hollanda’ya getirmelerine destek sağladı.

Kapıkıran’ın katkıları dil desteğiyle sınırlı değildi. Türk kadınları için dikiş ve dil kursları gibi eğitimler organize etti ve Deventer’deki Türk toplumu için spor aktivitelerine liderlik etti. Bu sayede kısa sürede toplumun “koruyucu meleği” olarak anılmaya başlandı. Öyle ki, çatışma ve diğer sorunlarda yardım talebiyle gecenin bir yarısı bile aranır hale geldi.

Kapıkıran ayrıca, profesyonel tercüme hizmetleri sunan bir seyahat acentesi kurarak öncülük etti. Bunun yanı sıra, Deventer’de bir Türk konsolosluğu kurulması için yapılan lobi çalışmalarında kritik bir rol oynadı. Konsolosluk için bir yer buldu ve şehre gelen Türk diplomatlara destek oldu.

Afbeelding met pak, kleding, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda hükümeti, gösterdiği çaba ve bağlılığı Kraliyet nişanı ile ödüllendirdi. Kapıkıran, Türkler arasında “Türklerin belediye başkanı” olarak anılmaya başladı. Bu, onun Türk ve Hollanda toplulukları arasında köprü kuran rolüne verilen bir övgüydü.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Günümüzde Cemal Kapıkıran, hayatını Deventer’deki evi ile Türkiye’nin Mersin ilindeki tatil evi arasında bölerek sakin bir şekilde sürdürmektedir. Mirası, yardım ettiği sayısız insan ve öncülük ettiği projelerle yaşamaya devam etmektedir. Kapıkıran, Hollanda iş göçü tarihinin önemli bir figürü olarak, Türk toplumunun entegrasyonu ve refahı üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.

                                   *********************************************

Nilgün Yerli, Emin Ateş’i anlatması için, eşi Mirjam’ı sahneye davet ederken şunları söyledi:
Emin’ini anlatan kişi Harm van Zuthem olacaktı. Ama maalesef gelemedi ve bir mektup gönderdi.
Övgü dolu sözlerin bulunduğu bu mektubu okuması için eşi Mirjam Ateş’i sahneye davet ediyorum.

EMİN ATEŞ

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, stropdas, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Emin Ateş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan bir isimdir. Hayatı boyunca Türk göçmenlerin ve onların çocuklarının Hollanda toplumundaki konumunu iyileştirmeye adanmıştır. Farklı sivil toplum kuruluşlarındaki çalışmaları, siyasi alandaki aktif rolü ve iş dünyasındaki kariyeriyle, Türk-Hollanda toplumunda kalıcı bir etki bırakmıştır.

Ateş, Hollanda’da Türk toplumunun çıkarlarını savunan bir organizasyon olan Türkler İçin Danışma Kurulu İOT (Inspraak Orgaan Turken) bünyesinde merkezi bir rol üstlenmiştir.
İOT, Türk azınlığı ile Hollanda hükümeti arasında bir köprü görevi görerek istihdam, eğitim ve toplumsal uyum gibi önemli konulara odaklanmıştır.
Onun liderliğinde İOT, Hollanda’daki Türklerin karşılaştığı zorluklara yönelik stratejik çözümler geliştirmiştir.
Ateş’in entegrasyon vizyonu, Türk kimliğini korumayı savunurken, aynı zamanda Hollanda toplumuna aktif katılımı teşvik etmiştir.

Emin Ateş ayrıca, uzun yıllar boyunca Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKF) başkanlığı yapmıştır. Onun liderliğinde bu federasyon, Türk toplumunun dini ve kültürel çıkarlarını temsil eden etkili bir organizasyon haline gelmiştir. Ateş, dinler arası diyaloğu ve kültürel alışverişi teşvik etmiş, TİKF’yi Hollanda’da Türk-İslam kimliğini güçlendiren bir platforma dönüştürmüştür.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Toplumsal katkılarının yanı sıra Emin Ateş, iş dünyasında da başarılı bir kariyer yapmıştır. Uluslararası teknoloji şirketi Ricoh’da uzun yıllar çalışmış, Orta Doğu’daki ticari faaliyetlerden sorumlu olmuştur. Bu rolde stratejik projelere liderlik etmiş ve bölgedeki iş geliştirme faaliyetlerinde önemli katkılar sağlamıştır. İş dünyasındaki liderliği ve uzmanlığı, ona uluslararası düzeyde de etki alanı yaratmıştır.

Emin Ateş, Hollanda toplumuna yaptığı yıllarca süren katkılar ve hizmetler nedeniyle kraliyet nişanı ile onurlandırılmıştır. Bu ödül, onun Türk toplumu adına liderlik rolünü ve farklı topluluklar arasında diyalog ve anlayışı geliştirme çabalarını resmen tanımıştır.

Emin Ateş’in mirası, Hollanda’daki Türk toplumunun toplumsal konumunun iyileşmesinde yatmaktadır. Eşitlik, kapsayıcılık ve Türk kökenli Hollandalılar için eşit fırsatlar için mücadele etmiş ve bu çalışmaları, gelecekte herkesin eşit bir sese sahip olduğu bir toplum inşa etmeye çalışan nesiller için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

                              ******************************************
Nilgün Yerli, İbrahim Görmez’i takdim ederken önce
Tanrı bir gün toprağa, ‘Bir cayir doğur dedi’
Doğurdu toprak ana, çayır sanki cennetti… şiirini okudu ve şunları söyledi: Dini önyargılar birbirimizi ötekileştirmenin en kolay, aynı zamanda en acı yolu.

İnsanları birbirinden ayıran ama aynı zamanda insanları birleştiren din, elbette doğru bir şekilde sunulmalı. Hollanda Türk toplumunda adeta Din ve Kültür Ateşemiz olan İbrahim Görmez’in de büyük emeği var…Bugün burada olamasa da Süleyman Koyuncu, İbrahim bey adına bir film düzenlemiş…Buyrun birlikte izleyelim.
Görmez, bu filmde yaptığı hizmetleri anlatır.

İBRAHİM GÖRMEZ
Afbeelding met Menselijk gezicht, stropdas, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

25 Eylül 1939’da İzmir, Türkiye’de doğan İbrahim Görmez, 1964 yılında Hollanda’ya gelişinden itibaren Türk toplumu içinde öncü bir rol üstlenmiştir. Saygıdeğer bir lider olarak, Türk Müslümanlarının haklarını savunmak ve kültürel ile dini kimliklerini güçlendirmek için yorulmadan çalışmıştır. Görmez’in etkileyici kariyeri, toplumu güçlendirme ve kültürler arası diyaloğu geliştirme konusundaki derin bağlılığını yansıtmaktadır.

Hollanda’ya gelir gelmez, toplumsal organizasyona yönelik adımlar atan Görmez, Amsterdam’da Bozkurtlar Derneği’ni kurarak Türk göçmenler için önemli bir sosyal ve kültürel platform oluşturdu. Bu dernek, Türk toplumu için daha iyi organize olmanın temelini attı ve ilerleyen yıllardaki yapılanmalar için bir model oluşturdu.

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving

1979 yılında Görmez, Hollanda’daki Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKDF)’nin kurulmasında kilit bir rol oynadı. Bu federasyon, binlerce üyesiyle etkili bir ağ haline gelirken, Hollanda’da yüzlerce caminin inşa edilmesine öncülük etti. Söz konusu camiler sadece dini merkezler değil, aynı zamanda topluluk inşası ve kültürel dayanışmanın önemli birer sembolü oldu.

1986 yılında Görmez, İslam Yayın Kurumu (Islamitische Omroep Stichting – IOS)’nu kurarak Hollanda’daki Müslüman toplumu için medya alanında bir temsil platformu oluşturdu. IOS, Türk toplumunun sesini duyurmasına katkıda bulunurken, aynı zamanda Hollanda toplumunda Müslümanların daha iyi anlaşılmasını sağladı ve kültürel görünürlüğü artırdı.

Görmez’in Türk toplumuna ve Hollanda toplumuna yaptığı katkılar geniş yankı uyandırdı.
2016 yılında, TÜRYAK (Türk Yaşlı Hakları Derneği) tarafından Örnek Kıdemli Vatandaş ödülüne layık görüldü. Bu ödül, topluma yaptığı üstün hizmetleri ve yarattığı kalıcı etkiyi takdir eden önemli bir onur oldu.

Görmez, Türk İslam ve Kültür Dernekleri Federasyonu başkanı olarak, stratejik vizyonu ve organizasyonel becerileriyle fark yarattı. Onun liderliğinde birçok kültürel ve dini etkinlik düzenlenirken, kültürler arası uyum ve dini özgürlükler teşvik edildi. Görmez, farklı topluluklar arasında köprüler kurmada önemli bir rol oynadı ve çalışmaları Hollanda’daki Türk toplumu üzerinde kalıcı bir iz bıraktı.

İbrahim Görmez, topluma olan bağlılığı, vizyoner liderliği ve kültürler arası işbirliği ile dini özgürlükleri destekleme konusundaki katkılarıyla takdir edilmektedir.*

                               *************************************************

Nilgün Yerli, Gülpembe skecinden sonra, İnanç Kutluer’i anlatması için kızı Alev’i sahneye davet ederken şunları söyledi:
Olduğum ben, olduğun sen,Gördüğün ben, gördüğüm sen,
Gördüğünü sandığın ben, gördüğümü sandığım sen,
Çünkü arada bir sürü yargı perdeleri vardır…
Gördüğümüz ve göremediğimiz gerçeklerle uzlaşmak, şimdi de zor almasına rağmen, 60-70 ve 80’lerde daha da zordu.
1969’da Hollanda’ya ve sonsuz azmiyle hedefleri ile mücadele eden pes etmeyen ve bizleri radyoda bilgilendiren İnanç Kutluer’i kizi Alev Kutler’den dinleyelim.

İNANÇ KUTLUER

Afbeelding met persoon, overdekt, Menselijk gezicht, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

İnanç Kutluer: Hollanda’daki Göçmen Organizasyonlarının Önde Gelen İsmi
İnanç Kutluer, Hollanda’daki göçmen organizasyonlarında etkili bir figür olarak tanınmakta ve göçmen hakları ile refahı konusundaki özverili çalışmalarıyla öne çıkmaktadır. Ankara’da doğan Kutluer, 1969 yılında Hollanda’ya yerleşmiş ve hem Türk toplumu hem de daha geniş Hollanda toplumu için önemli katkılarda bulunduğu etkileyici bir kariyer inşa etmiştir. Kendisi, Göçmenlere Yardım Organı, NOS ve Utrecht’teki Hollanda Göç Enstitüsü gibi kurumlarda üstlendiği rollerle tanınır.

Kutluer, toplumsal kariyerine Utrecht’teki Göçmenlere Yardım Organı’nda başlamıştır. Burada, göçmen topluluğunun entegrasyonunu ve desteklenmesini sağlamak için çalışmış; özellikle eğitim, istihdam ve sosyal katılım gibi temel konulara odaklanmıştır. Çalışmaları yalnızca pratik destek sağlamaya yönelik olmayıp, aynı zamanda göçmenlerin Hollanda toplumundaki sesini güçlendirmeyi de hedeflemiştir. Bu çabalar, onun göç politikaları üzerindeki erken ve kalıcı etkisini vurgulamaktadır.

Erkan Tapan’ın Türkiye’ye dönüşünden sonra, Kutluer NOS’taki Türkçe radyo programının sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu görevde, Türk toplumuna Hollanda ve Türkiye’deki sosyal, siyasi ve kültürel meseleler hakkında önemli bilgiler sunmuştur. Radyo programı, entegrasyon ve göçmen hakları tartışmaları için bir platform sağlarken, topluluğun kültürel bağlarını koruma konusunda da kilit bir rol oynamıştır.

Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde, Kutluer Utrecht’teki Hollanda Göç Enstitüsü’nün (NMI) direktörlüğünü yapmıştır. Bu kurumda, 45 yaş ve üzeri göçmenlerin Türkiye’ye dönüşlerini desteklemek için yenilikçi bir geri dönüş programı geliştirmiştir. Program, göçmenlere finansal ve lojistik destek sunarak, onların memleketlerinde yeni bir hayat kurmalarına olanak tanımıştır. Bu girişim, Kutluer’i Türk diasporası içinde saygın bir figür haline getirmiş ve göç politikası ile entegrasyon üzerindeki etkisini pekiştirmiştir.

NOS ve Göç Enstitüsü’ndeki rolleri dışında, İnanç Kutluer, Hollanda’daki göçmen politikalarına önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle sosyal ve ekonomik entegrasyon ile eşit fırsatlar konularında göçmenlerin adil bir şekilde muamele görmesi için mücadele etmiştir. Politika yapıcılar, araştırmacılar ve toplum liderleriyle iş birliği yaparak, göç ve göçmenlerin karşılaştığı zorluklar hakkında daha iyi bir anlayış geliştirilmesine katkıda bulunmuştur.

İnanç Kutluer, Hollanda’da kapsayıcılık, adalet ve göçmenlerin refahını artırma konularındaki çalışmalarıyla ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Onun çalışmaları, hem Türk toplumu hem de genel Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki yaratmıştır.

                                    ***********************************

Nilgün Yerli, Davul ve Müzik skecinden sonra, Mustafa Ayrancı’yı anlatması için Zeki Baranı sahneye davet ederken şunları söyledi:

“70’lerde İnsan hakları denen mefhumu keşfettik…Haksızlığı keşfettik, hakkımızı aramayı keşfettik, demokrasiyi keşfettik… Özgürlüğü keşfettik…. Çocuk parası denen yasayı, işsizlik ödeneğini keşfettik..

01 Kasım 1979’da meclise gittik…
Davul zurna ve binlerce kisiyle ….
Mücadele ve azim davul zurnanın sesinden dahada yüce ….
1979’da hep birlikte Parlementoyu işgal ettik, davulla zurnayla… Başlangıc da olsa başardık… Eşitliğin tadını keşfettik… İnsan olmanın, dini, dili, ırkı, rengi, tercihi ne olursa olsun, yargısızca insan olmanın güzelliğini keşfettik…
Haklarmızın güzelliğini keşfettik!
(sonra haklarımızı suistimal etmeyi de keşfettik… Köyümüzden 5-10 çocuğu üzerimize yazdırmayı, işsizlik ve hastalık ödeneğini suistimal etmeyi de keşfettik…)

İnsan olmann renk, ırk, din, dil, ne olursa olsun, insanlığın eşitliğini keşfettik…
…ve hâiâ bugüne dek, bunun keşfi ile meşgulüz.”

Bunlar tabii kendiliğinden olmadi…
Bunlari arastiran mücadele eden ve Yasatan Mustafa Ayranciyi sizlere anlatmak uzere: Zeki Baran beyi sahneye davet ediyorum.

MUSTAFA AYRANCI

Afbeelding met tekst, persoon, overdekt, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Mustafa Ayrancı, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve tanınan bir liderdir. Göçmen işçilerin hakları, sosyal adalet ve eşitlik ile özgürleşme konularındaki bitmek bilmeyen mücadelesiyle tanınır. Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB) başkanlığı ve geniş toplumsal katkılarıyla hem Türk diasporası hem de Hollanda toplumu üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.

Mustafa Ayrancı, 1974 yılında Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) kurulmasında önemli bir rol oynadı. Başlangıçta Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) bağlı bir yapı olarak kurulan HTİB, Hollanda’daki Türk göçmen işçilerin haklarını korumak ve iyileştirmek amacıyla faaliyetlerine başladı. 2001 yılından itibaren liderliği devralan Ayrancı, HTİB’yi, adil ücretler, daha iyi çalışma koşulları ve sömürüye karşı mücadele eden bir organizasyona dönüştürdü. HTİB, onun liderliğinde yalnızca bir işçi derneği değil, entegrasyon ve eşit fırsatlar için bir platform haline geldi.

Ayrancı’nın en büyük başarılarından biri, göçmen işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi olmuştur. Onun liderliğinde HTİB, Türk işçilere haklarını öğretmek için birçok atölye ve eğitim programları düzenledi. Ayrıca işyerlerindeki anlaşmazlıklar için, hukuki destek sağladı ve göçmen işçilerin pozisyonlarını güçlendirmek, sömürü ve ayrımcılığı önlemek için politika yapıcılarla müzakereler gerçekleştirdi. Bu çabalar, göçmenlerin haklarının korunmasında ve çalışma koşullarının iyileştirilmesinde önemli bir rol oynadı.

Mustafa Ayrancı, Türk toplumu içinde hoşgörü ve kabul kültürünün gelişmesine de önemli katkılar sağladı. 1980’lerde HTİB, Ayrancı’nın liderliğinde, Hollanda’da LGBTQ+ haklarını açıkça destekleyen ilk göçmen örgütü oldu. O dönemde hassas bir konu olan bu meselede, COC Nederland gibi kuruluşlarla iş birliği yaptı ve eşcinsellik üzerine farkındalık toplantıları düzenledi. Bu çabalar, toplumda daha fazla bilinç ve kabul oluşturulmasına katkıda bulundu. Ayrancı’nın bu alandaki çalışmaları, ona 2008 yılında COC Nederland tarafından verilen prestijli Bob Angelo Ödülü’nü kazandırdı.

Ayrancı’nın aktivizmi, göçmenlerin entegrasyonu ve Türk toplumu içinde hassas konuların konuşulabilir hale getirilmesi gibi diğer sosyal meselelere de uzanmıştır. 1985 yılında İnspraakorgaan Turken IOT (Türkler İçin Danışma Kurulu) ve Landelijk Overleg Minderheden LOM ( “Ulusal Azınlıklar Danışma Kurulu) gibi önemli platformların kuruluşunda yer aldı. Eşit haklar ve azınlıkların Hollanda’daki toplumsal pozisyonlarını güçlendirme yönünde çalışmalar yürüttü. Onun liderliğinde düzenlenen Prinsenhof Konferansı gibi girişimler, Türk toplumu içinde namus cinayetleri ve namus temelli şiddet gibi konuları gündeme taşıdı ve bu meselelerin ele alınmasına olanak sağladı.

Mustafa Ayrancı, Hollanda’da sosyal adalet, eşitlik ve insan haklarının korunması için verdiği mücadeleyle ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Adanmışlığı ve vizyonu, onu Türk toplumunun önde gelen temsilcilerinden biri ve kültürler arasında bir köprü inşa eden bir lider haline getirmiştir.

                                        **************************************

Nilgün Yerli, piyanist Arthur eşiliğinde Alamam şarkısını söyledikten sonra, Necati Genç’i anlatması için Mustafa Cingöz’ü sahneye çağırıken şunları söyledi:
Necati Genc, ne yazık ki artık aramızda değil, 2014’de vefat etti. Nur içinde yatsın.
Kendisi artık yok, bir daha geri dönemez. Fakat bizlere bıraktığı izleri sonsuz.

1958’de vapurla Avrupa’ya iş aramak için yola çıkan Necati Genç, batan gemiden karaya yüzerek tek canlı olarak kurtulur.
Ve ogün karar verir; zor da olan insanlara her zaman yardım edeceğine dair…
1960’da Hollandaya yerleşir.
1965’de çalıştığı beton fabrikasından Hollanda heyeti ile Türkiye’ye giderler, Türkiye’den fabrikaya 500 işçi getirmek için.
Necati Genç’i daha net benimsemek için
Sözü Mustafa Cingöz’e vermek istiyorum.

NECATİ GENÇ

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, overhemd, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Necati Genç, 13 Şubat 1932’de Gümüşhane, Türkiye’de doğmuş ve Hollanda’ya yerleşen ilk Türk göçmenlerden biri olarak kabul edilmiştir. Genç, Hollanda’daki Türk toplumunun oluşumunda ve Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin güçlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Tercüman, sosyal hizmet uzmanı ve işçi alım uzmanı olarak, Türk işçilerinin Hollanda’ya göçünde ve iki ülke arasındaki bağların gelişiminde derin bir etki bırakmıştır.

Hayatında önemli bir dönüm noktası, 11 Şubat 1958 tarihinde, Fransız yolcu gemisi Charles Tellier‘de gerçekleşmiştir. Şiddetli hava koşulları nedeniyle gemi batmış, mürettebattaki beş kişiden yalnızca Necati Genç hayatta kalmıştır. Genç, kıyıya yüzerek kurtulmuş ve bu travmatik olay, insanlara yardım etme kararlılığını güçlendirmiştir.

Afbeelding met tekst, krant, boek, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Bu olayın ardından Türkiye’ye dönen Genç, 1960 yılında Hollanda’ya kalıcı olarak yerleşmeye karar vermiştir. Hollanda’daki Türk toplumunun öncülerinden biri olarak tercümanlık ve sosyal hizmet alanında çalışmaya başlamıştır. Kariyerindeki önemli bir adım, 1965 yılında bir beton fabrikasının yöneticileriyle birlikte işçi alımı için Türkiye’ye yaptığı seyahattir. Konya ve Trabzon gibi şehirlerde, Hollanda’ya getirilen 500 Türk işçisinin seçimine aktif olarak katılmıştır. Bu girişim, Hollanda’daki Türk toplumunun şekillenmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Necati Genç, resmi kariyerine 1960 yılında Lahey’deki Türkiye Büyükelçiliği’nde başlamıştır. Burada, Türk göçmenler ile Hollandalı kurumlar arasında bir köprü görevi üstlenmiştir. Çeviri çalışmaları ve kültürel engelleri aşma konusundaki yeteneğiyle birçok göçmene yardımcı olmuştur. Elçilikten sonra Rotterdam’daki bir hastanede çalışarak Türk göçmenlerin sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmıştır.

1970 yılında, Genç, Hollanda’daki Türk göçmenler için ilk resmi tercümanlık bürosunu kurmuştur. Yeminli tercüman olarak, özellikle hukuk, sağlık ve sosyal konularda binlerce yeni göçmene yardımcı olmuştur. Dilde ve kültürde zorluk yaşayan bu işçilere yönelik hizmetleri, onun toplumdaki değerini ve önemini artırmıştır. Genç, kariyeri boyunca hizmetlerini büyük ölçüde gönüllü olarak sunmuş ve topluma olan katkılarıyla derin bir iz bırakmıştır.

Necati Genç, Türk göçmenlerin hakları ve refahı konusundaki kararlılığı nedeniyle hem Türk toplumu içinde hem de Hollanda’da büyük takdir toplamıştır. Türk ve Hollanda kültürleri arasında bir köprü olarak görülmüş ve iki ülke arasındaki dostluk bağlarının güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Tercümanlık çalışmalarının yanı sıra, toplumsal girişimlerde ve kültürel organizasyonlarda da aktif rol almış, Türk toplumunun Hollanda toplumuna entegrasyonu için çaba göstermiştir.

Necati Genç, Hollanda’da göçmen desteği alanında bir öncü ve azim simgesi olarak hatırlanmaktadır. 2014 yılında hayatını kaybeden Genç, mirasıyla gelecek nesillere ilham vermeye devam etmektedir.

                                ***********************************

Nilgün Yeli, otobüste yaşanan bir skeçten sonra, Rahime Gülcü’yü anlatması için Catharina Geelen’i sahneye davet ederken şunları söyledi:
Türkçe dili hakkında büyük uğraşlar veren Rahime Güllü, aynı zamanda sosyal yardım konusunda da çok faal bir kişiydi.
Bir gün kapsı çalınır ve ‘Rahime abla yardımına ihtiyacımız var. Çocuğumun kolu kırıldıne yapalım?

Hastaneye götürelim mi diye düşündük ama bununu sensiz yapamayacağımızı anladık’ diyen acılı bir gruba nasıl yardım ettiğini bilmek lazım.
Bu konuları anlatması için Catharine Geleen’i sahneye davet ediyorum. Merhumun ödülünü ise oğlu Taner Yıldız alacak.

RAHİME GÜLCÜ

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, ketting Automatisch gegenereerde beschrijving

Rahime Gülcü, Hollanda’daki Türk çocukları için eşit eğitim fırsatları sağlanması konusunda öncü bir eğitimci ve savunucuydu. 1970’li yıllarda genç bir öğretmen olarak Türkiye’den Hollanda’ya göç etti. Türkiye’de öğretmenlik yeterliliğine sahip olmasına rağmen, Hollanda’da yeniden eğitim almayı tercih etti. PABO’yu (Pedagojik Akademi) tamamladıktan sonra, eğitimine Leiden Üniversitesi’nde Türkoloji ve Tilburg Üniversitesi’nde Dilbilim alanında devam etti. Bu sayede dil eğitimi ve çok dillilik üzerine uzmanlaştı ve bilgi birikimini derinleştirdi.

Rahime Gülcü, hem ilkokul hem de ortaöğretim seviyelerinde 40 yılı aşkın bir kariyere sahipti. Türk çocuklarının karşılaştığı dil bariyerlerini aşmalarına yardımcı olmak için yorulmadan çalıştı. Türkçe dersleri sunarak çocukların anadillerini korumalarına yardımcı olmasının yanı sıra diğer derslerdeki başarılarını da artırdı. Onun çabaları sayesinde Türkçe, ortaöğretimde seçmeli ders olarak tanındı ve eğitim sisteminde yerini aldı.

Eğitim alanındaki katkıları sınıfla sınırlı kalmadı. CITO’da (Merkezi Sınav Kurumu) sınav uzmanı olarak, ortaöğretimde kullanılan Türkçe sınavlarının geliştirilmesinde aktif rol aldı. Levende Talen Derneği’nde Türkçe bölümünün başkanlığını ve ardından mali işler sorumluluğunu üstlenerek, Türkçe’nin Hollanda eğitim sisteminde resmi bir yer kazanmasını sağladı. Bu çalışmalar, Hollanda’da çok dilliliğin güçlendirilmesine ve kalıcı bir etki yaratılmasına büyük katkı sağladı.

Rahime Gülcü, eğitim alanındaki çalışmalarının yanı sıra, birçok toplumsal girişimde de aktif bir rol oynadı. Göçmen kadınların entegrasyonuna ve kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmak için ilk dikiş kurslarını organize etti. Ayrıca, Humanitas ve Rijnmond İslam Platformu ve Organizasyonları Vakfı’nda (SPIOR) yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. Bu çalışmaları, Türk kadınlarının toplumsal hayatta daha güçlü bir şekilde yer almasını ve Türk toplumunun Hollanda’da daha sağlam bir yer edinmesini sağladı.

Bunun yanı sıra, Türk kültürünü Hollanda’da tanıtmayı hedefleyen Avrasya Vakfı gibi kültürel projelerde de yer aldı. Dile ve kültüre olan tutkusu, yaptığı tüm çalışmaların itici gücüydü.

Rahime Gülcü’nün Hollanda’da eğitim ve Türk toplumu üzerindeki etkisi kalıcı olmuştur. Çabaları sayesinde Türk çocukları daha iyi eğitim fırsatlarına kavuşmuş, kültürel kimliklerini korurken Hollanda toplumuna entegre olmayı başarmışlardır. CITO ve Levende Talen Derneği’ndeki çalışmaları, Türkçe’nin Hollanda eğitim sisteminde yer edinmesini sağlamış ve çok dilliliğin önemini vurgulamıştır.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

2016 yılında hayatını kaybeden Rahime Gülcü’nün mirası, öğretmenler, politika yapıcılar ve toplumsal liderler için ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Eğitime, dil gelişimine ve toplumsal kapsayıcılığa olan bağlılığı, dokunduğu birçok insanın hayatında yaşamaya devam eden bir miras bırakmıştır.

                                 ********************************

ANNELER: TOPLUMUMUZUN SESSİZ KAHRAMANLARI

İki Kültür Arasında Bir Köprü Kurarken, Fedakârlık ve Sevginin İzleri…

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, hoofdtooi Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
               Anne Karaçay                         Anne Cebeci                          Anne Ateş

Türk toplumunun Hollanda’daki 60 yıllık öyküsü, sadece bir göç hikayesi değil, aynı zamanda cesaretin, fedakârlığın ve kimliğini koruma mücadelesinin eşsiz bir destanıdır. Bu destanın gerçek kahramanları arasında, hiç şüphesiz, annelerimiz özel bir yere sahiptir. Seçilen 9 değerli ismin ardından onurlandırdığımız annelerimiz, yalnızca ailelerinin değil, aynı zamanda bir toplumun kaderini şekillendiren isimlerdir.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
          Anne Ayrancı                             Anne Kapıkıran                        Anne Görmez

Annelerimiz, bir yandan evlerinin sıcaklığını korurken, diğer yandan dışarıda çetin şartlar altında var olabilmek için büyük bir mücadele verdiler. Kimi zaman yalnızlık, kimi zaman dil ve kültür engelleriyle savaştılar, ancak her anlarında ailelerine olan sevgilerini, sorumluluklarını ve inançlarını hiç kaybetmediler.

İşte bu kahraman anneler, büyük bir sabır ve kararlılıkla çocuklarını büyütürken, onlar için sadece bir anne değil, aynı zamanda bir kültür elçisi oldular. Çocuklarının iki dilde, iki kültürde büyüyebilmesi için bir köprü oldular. Bugün Hollanda’da başarılı olan, kendini her alanda kanıtlayan bir Türk toplumu var ise, bunun arkasında bu annelerin emeği ve özverisi bulunmaktadır.

Bizler, HOTİAD olarak bu yıl göçün 60’ıncı yılında, sadece başarılarıyla iz bırakan liderleri değil, aynı zamanda toplumumuzun arka planda ama her zaman güçlü ve etkili olan annelerini de onurlandırıyoruz. Toplumumuzun temellerini atan bu annelerin, her türlü fedakârlığa rağmen her zaman sevgiyle ve güçle yol gösterici olduklarını unutmamalıyız.

Annelerimiz, bilinmeyenin ortasında ayakta duran, köklü bir çınar gibi ailelerini her şartta gölgesinde toplayan kahramanlardır. Onlar, evlerin dört duvarı arasında kalan sessiz emeğin değil, aslında toplumun temelini oluşturan dayanışmanın sembolüdür. Bir yandan vatan hasretiyle yoğrulan yüreklerini teselli ederken, diğer yandan çocuklarının geleceği için yorulmak bilmeden çalıştılar, öğrettiler, örnek oldular.

Onların emekleri, bir memleketin kültürel mirasını yaşatmanın ötesinde, iki farklı dünyayı birleştiren köprüler inşa etti. Annelerimiz, yalnızca çocuklarının eğitimiyle ilgilenmekle kalmadılar, aynı zamanda komşuluk ilişkileriyle, günlük hayatta verdikleri mücadeleyle ve topluma uyum sağlama çabalarıyla, Hollanda’da Türk toplumunun izlerini şekillendirdiler. Onların elleriyle yoğrulan ekmekler, aile sofrasını sıcak tutarken, kalplerinden taşan sevgi, nesillerin kalplerine işledi.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Zorluklarla dolu bu yolculukta annelerimiz, yalnızca fiziksel bir varlık olmanın ötesine geçti.
Onlar, kültürel kimliğimizin koruyucusu ve bir sonraki neslin değerlerini şekillendiren öğretmenleri oldular. Çocuklarını iki kültür arasında büyütürken, hem Türk geleneklerini yaşatan hem de Hollanda toplumuna değer katan bir dengeyi sağladılar. Onların bu çabaları sayesinde, bugün Hollanda’da topluma katkı sağlayan sayısız Türk iş insanı, akademisyen, sanatçı ve girişimci bulunmaktadır.


Annelerimizin hikayesi, sadece bir aileyi ayakta tutma hikayesi değil; bir milletin değerlerini ve özünü yeni topraklarda filizlendirme hikayesidir. Onların özverisi ve sevgisi, Türk toplumunun Hollanda’daki köklerini güçlendiren görünmez bağlar olmuştur. Eğer bugün bu başarıları kutluyor ve geleceğe umutla bakıyorsak, bunu büyük ölçüde annelerimizin sessiz, ancak etkisi nesiller boyunca hissedilecek çabalarına borçluyuz.

Bu nedenle annelerimizi yalnızca 10. sıraya yerleştirmek değil, her başarı hikayesinin tam kalbine koymak, onlara duyduğumuz minnettarlığın bir ifadesidir. Annelerimiz, kimlikleriyle, değerleriyle ve sevgileriyle bu büyük destanın kalıcı kahramanlarıdır. Onların emeğiyle büyüyen bu toplum, yarınlara daha aydınlık bir miras bırakacaktır.

Hollanda’daki Türk işçisinin 60 yıllık öyküsü, annelerimizin sevgi dolu ellerinde yeniden şekillenirken, onların adı, bu hikayenin ayrılmaz bir parçası olarak sonsuza dek yazılı kalacaktır. Bu, yalnızca bir kutlama değil, aynı zamanda geleceğe uzanan bir köprü inşa etme görevimizin de hatırlatıcısıdır.

Anneler, bizim her şeyimiz, gücümüz ve yol göstericimizdir. Onlara olan minnettarlığımızı, sevgimizi ve saygımızı bir kez daha ifade etmek için bu programda onları anmak bizler için bir onurdur.

Sevgili anneler, toplumuza kattığınız her şey için teşekkür ediyor, size duyduğumuz sonsuz saygıyı bir kez daha dile getiriyoruz. Bizlere gösterdiğiniz sevgi, fedakarlık ve gücünüz, hiçbir zaman unutulmayacak ve her zaman en derin saygı ile anılacaktır.

DİĞER İZ BIRAKANLAR

Afbeelding met kleding, person, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving
NDSM tersanesi salonlarındaki töreninde çekilmiştir.

Erkan Tapan: Amsterdam Atatürk Yurdu’nda müdür idi. NOS’te Türkler için radyo programı yaptı. Daha sonra Türkiye’ye döndü ve Unilever’de müdürlük yaptı. Daha sonra Sümerbank’ın başıa geçerek, bu bankaya tarihinde elde edemediği büyük bir kâr sağladı.

Erkan Tapan: Hij was directeur van het Amsterdam Atatürk Internaat. Hij maakte een radioprogramma voor Turken voor de NOS. Later keerde hij terug naar Turkije en was hij directeur bij Unilever. Daarna werd hij directeur van Sümerbank en hij heeft ervoor gezorgd dat deze bank een winst behaalde die het nog niet eerder had behaald.

Raman Domaniç: Utrecht’te yayınlanan Boğaziçi adlı dergide yöneticilik yaptı. Yabancılara Yardım Kurumu’nda çalıştı. Daha sonra dökümanter programlar yapan bir firmanı sahibi oldu.

Raman Domaniç: was leidinggevende bij het tijdschrift Boğaziçi, wat in Utrecht werd uitgegeven. Werkte voor het Orgaan Steun aan Allochtonen. Werd later de eigenaar van een firma die documentaire programma’s maakt.

Kamil Sulu: Kamil Sulu, 1938 yılında doğdu ve Türkiye’de büyüyerek eğitimini ve altyapısını burada geliştirdi. Daha sonra Hollanda’ya geldi. 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelen birçok göçmenden biri olarak, kısa sürede Türk topluluğunda önemli bir rol oynadı ve vatandaşlarının yaşam koşullarını iyileştirmek için çalıştı. Sulu, özellikle Türkiye ve Fas gibi ülkelerden gelen misafir işçilere destek olmayı amaçlayan Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN) adlı bir vakıfta çalıştı. Bu vakıf, çalışma koşulları, sosyal entegrasyon ve konut sorunları gibi konularda yardım sağlamaktaydı.

Kamil Sulu werd geboren in 1938 en groeide op in Turkije, waar hij zijn opvoeding en achtergrond ontwikkelde voordat hij in Nederland arriveerde. Als een van de vele migranten die in de jaren 60 naar Nederland kwamen, speelde hij al snel een belangrijke rol in de Turkse gemeenschap en zette zich in voor de verbetering van de leefomstandigheden van zijn landgenoten. Sulu werkte bij de Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN), een stichting die zich richtte op de ondersteuning van gastarbeiders, voornamelijk uit landen als Turkije en Marokko. Deze stichting bood hulp bij arbeidsomstandigheden, sociale integratie, en huisvestingskwesties.

Sabri Kenan Bağcı: Türk Spor ve Kültür Federasyonu ile çeşitli diğer kuruluşların kurucusu. 1 Mart 1946’da Türkiye’nin Boğazlıyan ilçesine bağlı Yazıçekme köyünde doğmuş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve saygıdeğer bir lider olmuştur. Hayatı ve çalışmaları, sporun ve kültürün geliştirilmesine ve yaşlı göçmenlerin ihtiyaçlarına odaklanmıştır. Kendini adamış çalışmaları, Hollanda’daki Türk diasporası üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Sabri Kenan Bağcı: oprichter van de Turkse Federatie voor Sport en Cultuur en verschillende andere organisaties. geboren op 1 maart 1946 in Yazıçekme, Boğazlıyan, Turkije, was een invloedrijke en gerespecteerde leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven en werk waren gericht op de bevordering van sport, cultuur en de zorg voor oudere migranten. Zijn inzet heeft een blijvende impact gehad op de Turkse diaspora in Nederland

Seçil Arda: Seçil Arda, 1 Ocak 1951’de Türkiye’de doğmuş, eşitlik ve özgürleşmeye olan derin bağlılığıyla tanınan önde gelen bir mühendis, feminist ve politikacıdır. Kişisel ve mesleki mücadelelerinden siyasi katılıma uzanan yolu, onu sosyal adalet ve kadınlar için eşit fırsatlar arayışında bir öncü olarak konumlandırmıştır.Secil Arda: Secil Arda, geboren op 1 januari 1951 in Turkije, is een vooraanstaande ingenieur, feministe en politica wiens leven en carrière getuigen van een diepgaande toewijding aan gelijkheid en emancipatie. Haar pad van persoonlijke en professionele strijd naar politieke betrokkenheid markeert haar als een pionier in de zoektocht naar sociale rechtvaardigheid en gelijke kansen voor vrouwen.

Semih Arıkan: Ankara doğumlu olan Semih Arıkan, hem Türk hem de Hollanda müzik dünyasında iz bırakmış çok yönlü bir müzisyen ve müzik öğretmenidir. Adapazarı’nda ortaöğrenimini tamamladıktan sonra 1974’te Marmara Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği eğitimi almak için İstanbul’a taşındı. Burada ünlü Türk müzisyen Ruhi Su’dan ders aldı. Öğrenciliği sırasında Kadıköy Belediyesi Halk Korosu’nu yönetti, bu da müziğe olan erken dönem bağlılığını gösterir.

Semih Arıkan: Semih Arıkan, geboren in Ankara, is een veelzijdige muzikant en muziekdocent die zijn stempel heeft gedrukt op zowel de Turkse als Nederlandse muziekwereld. Na zijn middelbare schoolopleiding in Adapazarı, verhuisde hij in 1974 naar Istanbul om aan de Marmara Universiteit te studeren. Daar voltooide hij zijn opleiding als muziekdocent en kreeg hij les van de gerenommeerde Turkse muzikant Ruhi Su. Tijdens zijn studie dirigeerde hij ook het gemeentelijke volkskoor van Kadıköy, wat zijn vroege betrokkenheid bij de muziek onderstreept.

Türker Atabek: Türker Atabek, 1964 yılında Hollanda’ya gelmiş ve hem Türk hem de Hollanda vatandaşlarının entegrasyonu ve desteklenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Atabek, Hollanda’daki Türk toplumu içinde bir öncü olarak tanınır ve hayatı, kültürler arası bağlar ve sosyal adalet için derin bir bağlılığı yansıtır.

Türker Atabek: Türker Atabek, geboren in Turkije, kwam in 1964 naar Nederland en speelde een cruciale rol in de integratie en ondersteuning van zowel Turkse als Nederlandse burgers. Atabek wordt erkend als een pionier in de Turkse gemeenschap in Nederland en zijn levenswerk getuigt van een diepgaande inzet voor interculturele verbinding en sociale rechtvaardigheid.

Hasan Güney: Türkiye doğumlu Hasan Güney, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan ve etkili bir figür olmuştur. Hayatı, Türk Müslümanları için dini ve kültürel altyapıyı geliştirme ve Hollanda’daki yeni gelenleri destekleme konusunda derin bir adanmışlığı yansıtır. Güney’in mirası, kurduğu ve desteklediği birçok proje ve girişimde yaşamaya devam etmektedir.

Hasan Güney: Hasan Güney, geboren in Turkije, was een vooraanstaande en invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven getuigt van een diepgaande toewijding aan het ontwikkelen van religieuze en culturele infrastructuur voor Turkse moslims en het ondersteunen van nieuwkomers in Nederland. Güney’s nalatenschap blijft voortleven in de vele projecten en initiatieven die hij heeft opgezet en ondersteund.

Nihat Karaman: 1946 yılında Erzurum’da doğan Nihat Karaman, Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) başkanlığıyla tanınmış ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili bir figür olmuştur. Türk göçmenlerin haklarına olan bağlılığı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik katkıları, onu göçmen örgütleri tarihinin önemli bir figürü yapmıştır.

Nihat Karaman; Nihat Karaman, geboren op 1946 in Erzurum, Turkije, was een invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland, vooral bekend om zijn rol als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB). Zijn inzet voor de rechten van Turkse migranten en zijn bijdragen aan de verbetering van arbeidsomstandigheden hebben hem een prominente plaats verworven in de Nederlandse geschiedenis van migrantenorganisaties.

Muharrem ve Ahmet Oguray: Türkiye doğumlu Muharrem ve Ahmet Oguray kardeşler, Hollanda’daki Türk göçmenlerin entegrasyonunda önemli bir rol oynamışlardır. Her iki kardeş de 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelmiş, Muharrem 1963’te, Ahmet ise 1965’te ülkeye yerleşmiştir. Onların bu yolculuğu, hem kendi yaşamlarını hem de topluluklarının yaşamını derinden etkileyen bir süreç olmuştur.

Muharrem Oguray en Ahmet Oguray: Muharrem Oguray en Ahmet Oguray, geboren in Turkije, hebben een cruciale rol gespeeld in de integratie van Turkse migranten in Nederland. Beide broers arriveerden in de jaren zestig in Nederland, waarbij Muharrem in 1963 en Ahmet in 1965 het land binnenkwamen. Hun aankomst markeerde het begin van een impactvolle reis die zowel hun eigen leven als dat van hun gemeenschap zou veranderen.

Özden Yalım: 23 Nisan 1946’da Kayseri’de doğan Özden Yalım, Hollanda’da kadın hakları, azınlık politikaları ve sosyal adalet alanlarında etkili bir figürdür. Sosyal hizmet alanında etkileyici bir kariyere sahip olan Yalım, kadınların özgürleşmesi ve azınlıkların Hollanda toplumuna entegrasyonunda önemli bir etki yaratmıştır.

Özden Yalım: Özden Yalım, geboren op 23 april 1946 in Kayseri, Turkije, is een invloedrijke figuur op het gebied van vrouwenrechten, minderhedenbeleid en sociale rechtvaardigheid in Nederland. Met een indrukwekkende carrière in het maatschappelijk werk heeft Yalım een significante impact gehad op de emancipatie van vrouwen en de integratie van minderheden in de Nederlandse samenleving.

Kamber Uludağ: Hep ‘Tercüman baba’ olarak anıldı. Pek çok fabrikada Türkler için tercümanlık yaptı.

De eerste voorzitter van de Turkse Vrouwen Commissie: Afet Yeğenoğlu, Zaandam 1972

İlk Türk Kadın Komisyon Başkanı Afet Yeğenoğlu, Zaandam 1972

Eerste Turkse schilder Nuray Atas, 1966

İlk Türk ressam Nuray Ataş, 1966.

De eerste Turkse drukkerij. A. Fikret Topaç Arnhem, 1 sepotember 1983

İlk Türk Matbaası. A. Fikret Topaç Arnhem, 1 Eylül 1983

C:\Users\Ilhan\Desktop\SUBAT BULTENI\IMG_6460.JPG

Fotoğraf temsilidir, Ahde vefa töreninde çekilmiştir.

Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı

Nedim Doruk; (Türk Federasyon Genel Sekreteri

Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı

Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı

Necati Koçak; (LAPON Dernek Başkanı

Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası

Nafiz Sungur:  (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu  yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi

Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi

Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi

Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı

İsmet Biçer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi

İbrahim Baygör: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi

Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi

Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi

Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi

Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii

Osman Çakır: Amsterdam Fatih Camii Başkanı

Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı

Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi

Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi

Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi

Cemal Emir Mustafa:(rahmetli)  Amsterdam Fatih Camii Başkanı

Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı

Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi

Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi

Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı

Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı.

Mustafa Dokudur: (rahmetli)  Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı

Ahmet Aktaş:  Amsterdam Selimiye Camii Başkanı

Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi

Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı.

Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı

Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman. (Rahmetli)

Gökhan Germeyan, Hasan Gülşen, Hasan Gümüş;

Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Metin Eroğlu, Veli Çınar (Rahmetli), Mehmet Telli, Memduh Kahraman, Arif Kahyaoğlu, Atiye Hamudoğlu, Arife Kayış, Nuran Turan, Hasip Turan.

**********************************************

DE 10 MEEST NUTTIGE PERSONEN UIT 60 JAAR NEDERLANDSE MIGRATIEGESCHIEDENIS GEKOZEN

De Nederlandse Turkse Ondernemersvereniging HOTİAD heeft opnieuw een wereldprimeur gerealiseerd.

Een jury bestaande uit academici en sociale deskundigen eerde de helden van 60 jaar migratiegeschiedenis.

Tijdens de prijsuitreiking, opgeluisterd door de beroemde Nederlandse cabaretier Nilgün Yerli, werden de verhalen van de ‘Helden die een Blijvende Indruk Achterlieten’ verteld, wat zorgde voor emotionele momenten.

Dit zijn de 10 Helden die een Blijvende Indruk Achterlieten:
İlhan Karaçay, İbrahim Görmez, Mustafa Ayrancı, İnanç Kutluer, Emin Ateş, Bekir Cebeci, Cemal Kapıkıran, Necati Genç, Rahime Gülcü en Moeders.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Analyse van İlhan KARAÇAY
Fotos: Zeynel ABİDİN-Mehmet TOPÇU

In mijn eerdere nieuwsbericht schreef ik dat de Nederlandse Turkse Ondernemersvereniging HOTİAD met een handelsmissie naar Curaçao, de parel van de Caraïben, een wereldprimeur had gerealiseerd.
Slechts twee dagen later heeft HOTİAD opnieuw geschiedenis geschreven door, via een onafhankelijke jury van academici en sociale experts, de meest maatschappelijk verdienstelijke personen onder de Turkse gemeenschap in het buitenland te laten kiezen. De resultaten werden officieel bekrachtigd door een notaris.

De 60 jaar vriendschap en migratiegeschiedenis tussen Nederland en Turkije, ontstaan na het arbeidsmigratieverdrag van 60 jaar geleden, zijn gevuld met talloze succesverhalen. In deze lange periode heeft de Turkse gemeenschap zich niet alleen kwantitatief maar ook kwalitatief bewezen, met bijdragen in kunst, wetenschap, bedrijfsleven, sport, politiek en maatschappelijke organisaties.

De gekozen personen verdienen niet alleen erkenning vanwege hun persoonlijke successen, maar ook om de onuitwisbare indruk die ze in het collectieve geheugen van de gemeenschap hebben achtergelaten. Zij zijn pioniers die hoop bieden, rolmodellen die nieuwe generaties inspireren, en mensen van eer die een blijvend erfgoed hebben achtergelaten.

Deze selectie herinnert ons niet alleen aan de successen uit het verleden, maar dient ook als inspiratie voor de toekomst. Want deze namen laten zien hoe dromen werkelijkheid kunnen worden, ondanks tegenslagen.

Laten we nu samen naar hun verhalen luisteren…

DE UITREIKINGSCEREMONIE

De uitreikingsceremonie vond plaats in het wereldberoemde Wereldmuseum in Rotterdam en kreeg extra kleur door de komische sketches van de bekende Nederlandse cabaretier Nilgün Yerli.

Afbeelding met tekst, overdekt, kleding, bloem Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Nilgün Yerli, die met een stapel papieren op het podium verscheen, benadrukte hoe zorgvuldig de jury te werk was gegaan:
“Er zijn duizenden mensen die een indruk hebben achtergelaten… Elk met een uniek verhaal. Van 1000 naar 50, van 500 naar 100, en uiteindelijk van 100 naar 10… Dat was bijna onmogelijk. Want ieder mens heeft zijn eigen strijd geleverd, zodat wij hier vandaag kunnen staan. Toch wilden we enkele bijzondere namen eren.”

Vervolgens droeg zij een poëtische reflectie over geduld (SABIR) voor:

SABIR (GEDULD)
Ego is zijn slaaf
Trots is meer dan slavernij
Een zee van stilte
Waarin de ziel gevangen ligt

SABIR:
De levensles van water
De kunst om met de stroom van het leven mee te gaan
De vaardigheid om zonder verwachtingen te wachten
Maar bovenal: de keuze om op Hém te vertrouwen

“Het was het geduld en de vastberadenheid van degenen die destijds de eerste stappen zetten, die ons naar vandaag hebben gebracht,” zei ze.

TOESPRAAK VAN DE HOTİAD-VOORZITTER:

Na haar inleiding nodigde Nilgün Yerli de voorzitter van HOTİAD, Hikmet Gürcüoğlu, uit op het podium. Gürcüoğlu richtte zich tot de gasten met de volgende woorden:

Afbeelding met tekst, overdekt, presentatie, Projectiescherm Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

“Als HOTİAD zetten we ons al 20 jaar in met programma’s voor studenten en de Turkse ondernemersgemeenschap in Nederland. Vandaag vervullen we echter een historische taak die ons is toevertrouwd door de Turkse gemeenschap in Nederland.

We zeggen: we migreerden, vestigden ons en wortelden hier. Terugkijkend zien we hoe ver we zijn gekomen. Steeds opnieuw zeggen we tegen de leiders van dit land: ‘Misschien waren we er niet in het verleden van Nederland, maar vandaag zijn we hier. En wij willen samen met u deel uitmaken van de toekomst van Nederland.’

Bij het wortelen speelt de eerste generatie een unieke rol. De hele eerste generatie zijn migratiepioniers. Maar onder hen zijn er enkelen die een stap vooruit hebben gezet. Zij hebben de gemeenschap gediend, maatschappelijke winst behaald en paden gebaand.

Met deze ceremonie eren wij hen met een plaquette namens de hele eerste generatie.
Wie zijn zij en hoe zijn ze gekozen?

Niet wij, maar een onafhankelijke jury, samengesteld uit vertegenwoordigers van alle sociale groepen binnen de Turkse gemeenschap, heeft hen geselecteerd.

We hebben de verkiezing een jaar van tevoren aangekondigd via sociale media, de Turkse geschreven en visuele pers, en via maatschappelijke instellingen.

Uit de vele voorgedragen namen werd een shortlist van 35 gemaakt, die vervolgens door een commissie werd teruggebracht tot 20. Deze 20 namen werden met hun achtergrondinformatie in pakketten aan de juryleden gestuurd.

Elke jurylid maakte thuis een persoonlijke top 9. De lijsten werden rechtstreeks naar een notaris gestuurd. De notaris stelde op basis daarvan de definitieve lijst van de 9 meest genoemde namen op.

Deze 9 mensen ontvangen vandaag, namens alle migratiepioniers, een plaquette als dank voor hun inspanningen. Zo tonen wij als Turkse gemeenschap onze loyaliteit en respect, een van onze belangrijkste waarden.

Onder hen zijn er die ons helaas zijn ontvallen; hen herdenken we met eerbied. Aan degenen die vandaag hier zijn, betuigen wij onze dankbaarheid en wensen wij een gezond en gelukkig leven. Saluut aan hen allen!”

Afbeelding met kleding, persoon, pak, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

BEKENDMAKING VAN DE HELDEN:

Na zijn toespraak stelde Gürcüoğlu de juryleden voor en noemde de namen van de gekozen helden:

De 10 Helden die een Blijvende Indruk Achterlieten:

Afbeelding met pak, kleding, persoon, collage Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.İlhan Karaçay, İbrahim Görmez, Mustafa Ayrancı, Emin Ateş, Rahime Gülcü (namens haar een vertegenwoordiger), İnanç Kutluer, Necati Genç (namens hem zijn zoon), Cemal Kapıkıran, Bekir Cebeci, Moeders (vertegenwoordigd door echtgenotes en vrienden)

Afbeelding met kleding, persoon, glimlach, Formele kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Hier zijn de geselecteerde 9 helden die hun stempel hebben gedrukt, samen met HOTİAD voorzitter Hikmet Gürcüoğlu en directeur Fadime Örgü.

Afbeelding met persoon, kleding, glimlach, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

De moeders van de 9 helden die hun stempel hebben achtergelaten werden geselecteerd als de 10e. Echtgenoten en vrienden verschenen op het podium om de moeders te vertegenwoordigen.

KLEURRIJKE OPTREDENS VAN NİLGÜN YERLİ:

Afbeelding met tekst, kleding, Menselijk gezicht, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Tussen de prijsuitreikingen door zorgde Nilgün Yerli met haar humoristische sketches voor een vrolijke sfeer. In een van haar sketches vertelde ze over het leren van protesteren in Nederland:

“Bij de ingang werd ik tegengehouden: ‘Je mag niet naar binnen met protestborden!’ Ik zei: ‘Het is voor een sketch!’ Toen mocht ik toch naar binnen.”

SPECIALE DANK EN HERINNERINGEN:
Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, glimlach Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Schrijver en showman Yavuz Nüfel, die mij op prachtige wijze had beschreven, vroeg mij om een bijzondere medaille – uitgereikt ter ere van het 60-jarige jubileum – om de nek van HOTİAD-voorzitter Hikmet Gürcüoğlu te hangen. Hier een foto van dat bijzondere moment.

IN DE 60-JARİGE MİGRATİEGESCHİEDENİS VİNDT U İN HET ONDERSTAANDE BOEKJE DE ARTİKELEN OVER DE “10 HELDEN DİE EEN BLİJVENDE İNDRUK HEBBEN ACHTERGELATEN” BİNNEN DE TURKSE GEMEENSCHAP İN NEDERLAND. VOOR ELKE VERTELLİNG ZİJN ER OOK BOEİENDE SKETCHES EN PRESENTATİES VAN NİLGÜN YERLİ.

HOTİAD KIEST EN EERT SPOREN NALATENDE EERSTE GENERATIE

Tijdens het migratie- en vestigingsproces van de Nederlandse Turkse gemeenschap naar Nederland, hebben enkele namen uit de eerste generatie een pioniersrol vervuld. Deze mensen hebben op diverse gebieden met grote toewijding en opofferingsgezindheid gewerkt en waardevolle bijdragen geleverd aan de samenleving.
Dankzij hun inspanningen hebben zij bijgedragen aan een snellere en gezondere ontwikkeling van dit proces.

Vorig jaar vierden we met trots de 60e verjaardag van de ondertekening van het Arbeidsverdrag tussen Turkije en Nederland. De handtekeningen die op 19 augustus 1964 werden gezet, markeerden niet alleen de uitwisseling van arbeidskrachten tussen twee landen, maar ook het begin van een verhaal van moed en vastberadenheid van een volk dat wortel schoot in een nieuw land. Dit verhaal is een groot epos, samengesteld uit duizenden levens, elk met hun eigen unieke geschiedenis.

Zestig jaar geleden zetten de eerste generatie Turkse arbeiders, afkomstig uit alle hoeken van Turkije, een moedige stap in het onbekende. Ze lieten hun geliefden, gewoontes en hun thuisland achter en probeerden een nieuw leven op te bouwen in de fabrieken, velden en werkplaatsen van Nederland. In dit land, waarvan ze de taal niet spraken en waarvan de gebruiken hen vreemd waren, vochten ze enkel met de hoop op een betere toekomst.

Hun verhalen gaan over het overwinnen van moeilijkheden, het overbruggen van obstakels en het bestaan in een nieuwe wereld. De offers van deze eerste arbeiders veranderden niet alleen het lot van hun eigen families, maar ook dat van toekomstige generaties. Vandaag de dag, als er veel succesvolle Turkse ondernemers, artiesten, academici en ondernemers in Nederland zijn geworteld en bijdragen aan de samenleving, dan is dat dankzij het zweet en de tranen van die eerste generatie.

In deze brochure wilden we tien waardevolle mensen eren die de meeste bijdrage hebben geleverd aan de samenleving. De geselecteerde negen waardevolle personen en al onze moeders zijn de helden die de fundamenten van deze gemeenschap hebben gelegd en onze waarden en cultuur in dit nieuwe land hebben behouden.
Onze moeders zijn de naamloze helden die, door de warmte van hun huis te behouden, hun kinderen hebben grootgebracht als bruggen tussen twee culturen.
Daarom hebben we voor de tiende plaats onze moeders gekozen.

Bovendien presenteren we ter gelegenheid van het 60-jarig jubileum de namen van 60 van onze genomineerden die niet in de top 10 zijn gekomen. Deze namen tonen nogmaals hoe breed en sterk de basis van de Turkse gemeenschap is. Onze dank en waardering uitspreken voor hun inspanningen en bijdragen.

Deze prijsuitreiking is niet alleen een viering van het verleden, maar ook een bron van inspiratie voor de toekomst. Wij, door het erfgoed van de eerste generatie over te nemen, blijven in hun voetsporen treden, zonder hun inspanningen en opofferingen ooit te vergeten, en blijven streven naar een helderdere toekomst.

Het 60-jarige verhaal van de Turkse arbeiders in Nederland neemt een bijzondere plaats in in het hart van ieder van ons en laat diepe sporen na. Het is onze grootste verantwoordelijkheid om dit verhaal te vertellen, in leven te houden en door te geven aan toekomstige generaties.

Bij deze betekenisvolle ceremonie, terwijl we de verhalen van de eerste generatie Turken en hun volgelingen eren, ervaren we samen de vreugde van het zijn van een sterkere en meer verbonden gemeenschap. We danken u allemaal voor uw deelname en steun en wensen dat u de herinneringen en waarden van deze speciale dag koestert.

HET HERDENKINGSMONUMENT VAN DE TURKSE MIGRATIE IN NEDERLAND – DE PIONIERS…

Veel mensen en organisaties doen moeite om succesvolle personen, die een positieve impact hebben gehad op hun gemeenschap, in de schijnwerpers te zetten.
Sommigen kiezen ‘De meest succesvolle politicus’, anderen ‘De mooiste vrouw of man’, en weer anderen ‘De meest waardevolle persoon’.

Ook in Nederland hebben we vaak gehoord over de ‘beste’, ‘mooiste’ of ‘meest waardevolle’ personen die gekozen en geprezen zijn. Uiteraard zijn er ook verkiezingen geweest voor de ‘grootste zakenmensen’.
Er zijn organisaties die deze activiteiten met goede bedoelingen organiseren.

Wij, als HOTİAD, hebben echter een primeur. Na uitgebreid onderzoek hebben wij mensen laten kiezen die met gouden letters in de geschiedenis van de Turkse migratie in Nederland geschreven moeten worden. Een jury van elf leden heeft deze selectie gemaakt.
We hebben ervoor gekozen om de mensen die een landelijke bijdrage hebben geleverd aan de Turkse gemeenschap in Nederland in de top 10 te plaatsen. Na de eerste 9 personen hebben we op de tiende plaats de opofferende moeders geplaatst die als steun en toeverlaat hebben gediend voor deze pioniers.
We hebben deze verkiezing de naam ‘Zij die een onuitwisbare indruk hebben achtergelaten’ gegeven.

Bovendien hebben we, vanwege het 60-jarig jubileum van de Turkse migratie naar Nederland, uit honderden personen die lokaal van betekenis zijn geweest, 60 namen geselecteerd en aan u gepresenteerd.

Afbeelding met hemel, buitenshuis, boom, wolk Automatisch gegenereerde beschrijving

De migratie naar Nederland, die in 1964 begon, heeft zich door de jaren heen zowel positief als negatief ontwikkeld.
Met al hun vreugde en verdriet hebben de Turken, die Nederland als hun thuisland hebben gekozen, een ‘Migratiemonument’ opgericht.
We overdrijven niet, want de Turken hebben daadwerkelijk zo’n ‘Migratiemonument’ opgericht in Rotterdam.

JURILEDEN

Hikmet Gürcüoğlu Hotiad, Songül Akkaya Hotiad, Fadime Örgü Siyasetçi, Veyis Güngör Sosyal Uzman ve Yazar, Bedri Doğaner Akademisyen, Kutlay Yağmur Akademisyen, Adil Akaltun Basın Danışmanı, Günay Uslu Eski Bakan ve girişimci, Zeki Baran IOT, Salih Dadak Kültür Danışmanı, İsmet Özkara Hukukçu.

Afbeelding met Menselijk gezicht, person, kleding, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Hieronder is de lijst van de 9 personen die we gaan eren. Deze mensen hebben een blijvende impact gehad op hun omgeving en gemeenschap.
Het programma “İz Bırakanlar” (Blijvende indruk achterlatenden) eert negen mensen die een blijvende impact hebben gehad op hun omgeving en gemeenschap. Daarnaast is er een speciale erkenning voor de moeders, als de “stille krachten” achter het succes van alle pioniers.

Het onderdeel over de moeders vormt een emotioneel hoogtepunt van het programma, waarbij hun belangrijke rol wordt erkend. Dit deel van het programma brengt een gevoel van dankbaarheid en eerbied voor de bijdrage van de moeders. Een speciale erkenning voor moeders, als de “stille krachten” achter het succes van alle pioniers.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İLHAN KARAÇAY

İlhan Karaçay, geboren in 1942 in Mersin, Turkije, is een van de meest prominente en invloedrijke stemmen van de Turkse gemeenschap in Nederland. Karaçay heeft gedurende meer dan vijftig jaar een opmerkelijke journalistieke carrière opgebouwd en zich ingezet om de problemen en successen van Turkse migranten onder de aandacht van de Nederlandse samenleving te brengen.

Karaçay arriveerde voor het eerst in 1966 in Nederland, maar keerde al snel terug naar Turkije. In 1967 vestigde hij zich definitief in Nederland en begon hij zijn journalistieke carrière bij de Turkse krant Tercüman. In 1969 maakte hij de overstap naar Hürriyet en werkte hij tevens als correspondent voor TRT, waar hij de stem van de Turkse gemeenschap werd. Zijn werk richtte zich op de uitdagingen en moeilijkheden waarmee Turkse migranten in Nederland werden geconfronteerd, en leverde een waardevolle bijdrage aan de samenleving.

In 1975 begon Karaçay met het programma Pasaport op de Nederlandse televisie, dat veel bekendheid verwierf door de verhalen van Turkse migranten te delen. Karaçay werd niet alleen bekend als journalist, maar ook als een ombudsman voor de gemeenschap. Hij hielp Turkse migranten bij het oplossen van bureaucratische problemen en stond hen bij in moeilijke tijden.

Afbeelding met tekst, krant, Krantenpapier, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving
Een van Karaçay’s meest opmerkelijke prestaties was zijn succesvolle campagne voor een generaal pardon voor illegale Turkse arbeiders in Nederland. Dankzij deze campagne kregen vele migranten een verblijfsvergunning, wat hun integratie in de Nederlandse samenleving vergemakkelijkte. Karaçay werd hierdoor bekend als “Mr. General Pardon”.

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving
Karaçay stond bekend om zijn directe communicatie met prominente Nederlandse politici en zelfs de koninklijke familie. Hij schreef brieven aan koninginnen Juliana en Beatrix om aandacht te vragen voor de rechten van Turkse migranten en speelde een belangrijke rol in het bevorderen van Turks-Nederlandse relaties. Zijn actieve rol werd door de media voortdurend gevolgd.

Afbeelding met tekst, boek Automatisch gegenereerde beschrijving
Een ander belangrijk mijlpaal in Karaçay’s journalistieke carrière is zijn publicatie van boeken over de geschiedenis en de toekomst van de Turkse gemeenschap in Nederland. In 2012 publiceerde hij een boek ter gelegenheid van 50 jaar Turkse migratie naar Nederland, waarin hij de geschiedenis, het heden en de toekomst van de Turkse gemeenschap diepgaand onderzocht. Karaçay heeft ook culturele en sociale evenementen georganiseerd om bruggen te slaan tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.

Afbeelding met krant, tekst, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving

KARAÇAY’S STRIJD MET DE TELEGRAAF

Meestal wordt elk onrecht dat de Turken wordt aangedaan nu bestreden door Karaçay.
Zozeer zelfs dat Karaçay virtueel de oorlog verklaart aan De Telegraaf, de grootste krant met een miljoenenomloop, die altijd meedogenloos is tegenover Turken en Turkije en opzettelijk nieuws publiceert. Ook al zeggen ze: “Jullie proberen het tevergeefs, jullie krijgen De Telegraaf niet bij zinnen!”, Karaçay trekt zich er niets van aan, hij stapt naar de rechter, hij geeft niet op, ze kunnen hem niet ontmoedigen.

Want Karaçay heeft gelijk en het recht zal zegevieren, en dat gebeurt ook.

De managers van De Telegraaf lieten zich niet onverschillig door Karaçay’s artikelen waarin hij hen bekritiseerde.

De toenmalige hoofdredacteur vroeg aan de redactieleden: ‘Kent iemand van jullie Karaçay?
De beroemde verslaggever Jos van Noord zegt: ‘Ik ken hem’.
De hoofdredacteur zegt: ‘Nodig hem uit, laten we met hem praten’. Uiteindelijk vond de ontmoeting plaats tijdens een lunch.

İlhan Karaçay noemde de voortdurende anti-Turkije en anti-Turkse publicaties van de krant en zei: ‘Onze toeristische industrie geeft jullie 5 miljoen euro aan advertenties per jaar. Jullie proberen het Turkse toerisme te ondermijnen’.
Karaçay weigerde het aanbod van een interview met hem en zei: ‘Interview onze ambassadeur’.

Als gevolg van Karaçay’s strijd publiceerde dezelfde krant het interview met de Turkse ambassadeur in Den Haag op een volledige pagina. En met een positieve insteek.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

In 2017 speelde Karaçay een bemiddelende rol tijdens de diplomatieke crisis tussen Turkije en Nederland, waarbij hij opriep tot vrede en verzoening. Zijn constructieve en bemiddelende aanpak heeft bijgedragen aan de versterking van de relaties tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.

Afbeelding met tekst, krant, Krantenpapier, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving

Met zijn baanbrekende werk heeft İlhan Karaçay een blijvende impact gehad op zowel de Turkse gemeenschap als de bredere Nederlandse samenleving. Zijn carrière als journalist werd gekenmerkt door een toewijding aan nauwkeurige en onpartijdige berichtgeving, en zijn rol als voorvechter van migrantenrechten, bruggenbouwer en gemeenschapsleider werd in beide gemeenschappen hoog gewaardeerd. Zijn doorzettingsvermogen en vastberadenheid hebben vele jonge journalisten geïnspireerd.

BEKİR CEBECİ

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, peuter Automatisch gegenereerde beschrijving

Bekir Cebeci, geboren in 1947 in Turkije, is een prominente figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Sinds zijn komst naar Nederland in 1980 heeft Cebeci zich ingezet voor de educatieve, culturele en maatschappelijke ontwikkeling van Turkse migranten. Zijn impact op het behoud van de Turkse taal en cultuur, evenals op de integratie van Turkse migranten in de Nederlandse samenleving, is diepgaand en blijvend.

Cebeci begon zijn carrière als leraar en ontdekte al snel de noodzaak van extra educatieve ondersteuning voor Turkse kinderen. Deze kinderen hadden vaak moeite om volledig te gedijen binnen het Nederlandse onderwijssysteem door taalbarrières en culturele uitdagingen. Geïnspireerd door zijn passie voor onderwijs en cultuur, richtte hij in 1980 de Turkse Advies- en Onderwijsstichting (SİOT) op. Deze organisatie hielp Turkse ouders en kinderen zich aan te passen aan het Nederlandse onderwijssysteem, terwijl ze hun culturele identiteit konden behouden. Ook bood hij educatieve programma’s aan voor volwassenen, met het doel hun taalvaardigheid en maatschappelijke betrokkenheid te verbeteren.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Tussen 1988 en 1996 was Cebeci coördinator van de Turkstalige volwasseneneducatie in Nederland. In deze rol droeg hij bij aan de verbetering van taal- en communicatievaardigheden van Turkse volwassenen, wat hun integratie in de samenleving vergemakkelijkte.

Cebeci speelde ook een belangrijke rol als leider binnen de Turkse gemeenschap. Tussen 1990 en 1995 was hij secretaris en tijdelijk voorzitter van het Inspraakorgaan Turken (IOT). Onder zijn leiding kreeg het IOT meer invloed op nationaal niveau, wat leidde tot een sterkere politieke en maatschappelijke betrokkenheid van Turkse migranten.

Naast zijn werk in het onderwijs en de gemeenschap, is Cebeci een productief auteur. Zijn publicaties variëren van kinderrechten tot staatsburgerschap en hebben Turkse migranten geholpen om hun rechten en plichten binnen de Nederlandse samenleving te begrijpen. Zijn boeken en artikelen hebben bijgedragen aan een beter begrip van de juridische en politieke structuren in Nederland.

Afbeelding met person, Menselijk gezicht, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Politiek was Cebeci ook actief; van 2003 tot 2007 was hij Statenlid voor de PvdA in de provincie Zuid-Holland. In 2011 werd hij voorzitter van de politieke partij Unie van Democraten. Zijn bijdrage aan de maatschappij werd in 2012 erkend met de titel Ridder in de Orde van Oranje-Nassau.

Bekir Cebeci’s levenswerk heeft een blijvende impact op de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn inzet voor educatie, cultuur en maatschappelijke integratie blijft een bron van inspiratie voor velen.

CEMAL KAPIKIRAN

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

C EMAL KAPIKIRAN

Cemal Kapıkıran werd in 1941 geboren in Adana, Turkije. In november 1964, drie maanden na de ondertekening van het verdrag tussen Nederland en Turkije, arriveerde hij in Deventer als een van de eerste Turkse arbeidsmigranten. Op 23-jarige leeftijd begon hij zijn carrière bij het bedrijf Ankersmit, waar hij al snel opviel door zijn verbindende rol tussen de Turkse migranten en de Nederlandse samenleving.

Kapıkıran leerde snel de Nederlandse taal, wat hem in staat stelde om zijn medemigranten te helpen bij taalbarrières en problemen met officiële instanties. Zijn inzet op dit gebied maakte hem tot een gerespecteerde figuur binnen de gemeenschap. Hij speelde een belangrijke rol bij het faciliteren van gezinshereniging, door migranten te ondersteunen bij het overbrengen van hun familieleden naar Nederland.

Zijn betrokkenheid ging verder dan taalondersteuning. Kapıkıran zette cursussen op voor Turkse vrouwen, zoals naai- en taalcursussen, en leidde sportactiviteiten voor de Turkse gemeenschap in Deventer. Hierdoor werd hij al snel gezien als de “beschermengel” van de gemeenschap. Zijn toewijding was zo groot dat hij zelfs midden in de nacht werd gebeld om hulp te bieden bij conflicten en andere problemen.

Kapıkıran was ook een pionier in het opzetten van een reisbureau, dat professionele vertaaldiensten aanbood. Bovendien speelde hij een cruciale rol in de lobby voor de vestiging van een Turks consulaat in Deventer. Hij vond een locatie voor het consulaat en ondersteunde de Turkse diplomaten die naar de stad kwamen.

Afbeelding met pak, kleding, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Zijn inspanningen en toewijding werden erkend door de Nederlandse overheid, die hem onderscheidde met een Koninklijke onderscheiding. Kapıkıran werd vaak omschreven als de “burgemeester van de Turken”, een eerbetoon aan zijn rol als bruggenbouwer tussen de Turkse en Nederlandse gemeenschappen.

Afbeelding met persoon, kleding, Menselijk gezicht, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Vandaag de dag leeft Cemal Kapıkıran een rustig leven, verdeeld tussen zijn huis in Deventer en een vakantiewoning in Mersin, Turkije. Zijn nalatenschap leeft voort in de vele mensen die hij heeft geholpen en de talloze projecten die hij heeft geleid. Kapıkıran blijft een belangrijk figuur in de geschiedenis van de Nederlandse arbeidsmigratie, met blijvende invloed op de integratie en het welzijn van de Turkse gemeenschap in Nederland.

EMİN ATEŞ

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, stropdas, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

Emin Ateş is een vooraanstaande figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn levenslange toewijding aan het verbeteren van de positie van Turkse migranten en hun nakomelingen heeft een blijvende impact gehad op de Nederlandse samenleving. Door zijn betrokkenheid bij diverse maatschappelijke organisaties, zijn actieve rol in de politiek en zijn carrière in het bedrijfsleven, heeft hij de Turks-Nederlandse gemeenschap structureel versterkt.

Ateş vervulde een sleutelrol binnen het Inspraak Orgaan Turken (IOT), een organisatie die zich richt op het behartigen van de belangen van de Turkse gemeenschap in Nederland. Het IOT functioneert als een brug tussen de Turkse minderheid en de Nederlandse overheid en richt zich op belangrijke thema’s zoals werkgelegenheid, onderwijs en sociale cohesie. Onder zijn leiderschap heeft het IOT strategische oplossingen ontwikkeld voor uitdagingen waarmee Turkse Nederlanders worden geconfronteerd. Zijn visie op integratie benadrukte het behoud van de Turkse identiteit, terwijl hij tegelijkertijd pleitte voor actieve participatie in de Nederlandse samenleving.

Daarnaast was Ateş jarenlang voorzitter van de Turkse Islamitische en Culturele Federatie (TICF). Onder zijn leiding groeide de federatie uit tot een invloedrijke organisatie die de religieuze en culturele belangen van de Turkse gemeenschap vertegenwoordigde. Hij bevorderde interreligieuze dialoog en culturele uitwisseling en maakte van de TICF een platform voor het versterken van de Turks-islamitische identiteit in Nederland.

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Naast zijn maatschappelijke betrokkenheid bouwde Emin Ateş een succesvolle carrière op in het bedrijfsleven. Hij werkte jarenlang voor het internationale technologiebedrijf Ricoh, waar hij verantwoordelijk was voor de bedrijfsactiviteiten in het Midden-Oosten. In deze rol gaf hij leiding aan strategische projecten en stimuleerde hij zakelijke ontwikkelingen in de regio. Zijn leiderschap en expertise stelden hem in staat om ook op internationaal niveau invloed uit te oefenen.

Voor zijn jarenlange inzet en waardevolle bijdragen aan de Nederlandse samenleving werd Emin Ateş onderscheiden met een koninklijke onderscheiding. Deze erkenning onderstreepte zijn rol als leider en pleitbezorger voor de Turkse gemeenschap, en zijn inspanningen om dialoog en wederzijds begrip tussen verschillende gemeenschappen te bevorderen.

De nalatenschap van Emin Ateş weerspiegelt zich in de verbeterde maatschappelijke positie van de Turkse gemeenschap in Nederland. Hij streed voor gelijkheid, inclusie en gelijke kansen voor Turkse Nederlanders, en zijn werk blijft een bron van inspiratie voor toekomstige generaties die streven naar een samenleving waarin iedereen een gelijke stem heeft.

İB İBRAHİM GÖRMEZ
Afbeelding met Menselijk gezicht, stropdas, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

İbrahim Görmez, geboren op 25 september 1939 in Izmir, Turkije, heeft sinds zijn aankomst in Nederland in 1964 een sleutelrol gespeeld binnen de Turkse gemeenschap. Als een gerespecteerde leider heeft hij zich onvermoeibaar ingezet voor de belangen van Turkse moslims en het bevorderen van hun culturele en religieuze identiteit. Zijn indrukwekkende loopbaan getuigt van een diepe toewijding aan gemeenschapsopbouw en het versterken van de interculturele dialoog.

Bij zijn aankomst in Nederland zette Görmez direct stappen om de Turkse gemeenschap te organiseren. In Amsterdam richtte hij de vereniging Bozkurtlar op, een belangrijk initiatief dat diende als platform voor sociale en culturele bijeenkomsten. Onder zijn leiding legde deze vereniging de basis voor een beter georganiseerde gemeenschap van Turkse migranten.

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving

In 1979 speelde Görmez een cruciale rol bij de oprichting van de Federatie van Turkse Islamitische en Culturele Verenigingen in Nederland (FITICVN). Deze federatie groeide uit tot een invloedrijk netwerk dat duizenden leden verenigde en bijdroeg aan de oprichting van honderden moskeeën in Nederland. Deze moskeeën fungeerden niet alleen als religieuze centra, maar werden ook belangrijke pijlers voor gemeenschapsvorming en culturele cohesie.

Een andere belangrijke mijlpaal in zijn carrière was de oprichting van de Islamitische Omroep Stichting (IOS) in 1986. Deze stichting gaf de moslimgemeenschap in Nederland een stem in de media. Dankzij IOS werden de zichtbaarheid en representatie van de Turkse gemeenschap aanzienlijk versterkt, wat bijdroeg aan een breder begrip van de moslimgemeenschap in de Nederlandse samenleving.

De uitzonderlijke bijdragen van Görmez zijn niet onopgemerkt gebleven. In 2016 werd hij door de TÜRYAK (Turkish Elderly Rights Association) geëerd met de prestigieuze Örnek Kıdemli Vatandaş (Voorbeeldige Oudere Burger) Award. Deze onderscheiding benadrukt zijn levenslange inzet en de blijvende impact die hij heeft gehad op zowel de Turkse als de Nederlandse samenleving.

Als voorzitter van de Federatie van Turkse Islamitische en Culturele Verenigingen toonde Görmez uitzonderlijke strategische en organisatorische vaardigheden. Onder zijn leiding werden talrijke culturele en religieuze activiteiten gecoördineerd, en werd de interculturele integratie bevorderd. Hij speelde een essentiële rol in het bouwen van bruggen tussen verschillende gemeenschappen, en zijn werk blijft van grote betekenis voor de Turkse gemeenschap in Nederland.

Afbeelding met tekst, krant, Krantenpapier, Publicatie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İbrahim Görmez wordt alom geprezen om zijn visionaire leiderschap, onvoorwaardelijke toewijding en zijn bijdragen aan de interculturele samenwerking en religieuze vrijheid in Nederland.

İNANÇ KUTLUER

Afbeelding met persoon, overdekt, Menselijk gezicht, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

İNANÇ KUTLUER

İnanç Kutluer is een prominente en invloedrijke persoonlijkheid binnen de migrantenorganisaties in Nederland, bekend om zijn onvermoeibare inzet voor de rechten en het welzijn van migranten. Geboren in Ankara, verhuisde Kutluer in 1969 naar Nederland en bouwde een indrukwekkende carrière op waarin hij zowel de Turkse gemeenschap als de bredere Nederlandse samenleving diende. Zijn werk omvat cruciale bijdragen via organisaties zoals het Orgaan voor Steun aan Allochtonen, de NOS en het Nederlands Migratie Instituut in Utrecht.

Kutluer begon zijn maatschappelijke carrière bij het Orgaan voor Steun aan Allochtonen in Utrecht. Hier zette hij zich in voor de integratie en ondersteuning van de allochtone gemeenschap, met een sterke focus op onderwijs, werkgelegenheid en sociale participatie. Zijn werk was niet alleen gericht op praktische hulpverlening, maar ook op het versterken van de stem van migranten binnen de Nederlandse samenleving. Deze inspanningen benadrukken zijn vroege en blijvende impact op het migratiebeleid.

Na het vertrek van Erkan Tapan naar Turkije, nam Kutluer de leiding over het Turkstalige radioprogramma bij de NOS. In deze rol bood hij de Turkse gemeenschap essentiële informatie over sociale, politieke en culturele kwesties in zowel Nederland als Turkije. Het radioprogramma diende als een belangrijk platform voor discussies over integratie, migrantenrechten en het behoud van culturele identiteit.

In een latere fase van zijn carrière werd Kutluer directeur van het Nederlands Migratie Instituut (NMI) in Utrecht. Onder zijn leiderschap ontwikkelde het instituut een innovatief terugkeerprogramma voor migranten van 45 jaar en ouder. Dit programma bood financiële en logistieke steun aan migranten die naar Turkije wilden terugkeren, waardoor zij een nieuw leven konden opbouwen in hun land van herkomst. Dit initiatief maakte Kutluer tot een gerespecteerde en invloedrijke figuur binnen de Turkse diaspora en onderstreepte zijn diepgaande bijdrage aan migratiebeleid en integratie.

Naast zijn werk bij de NOS en het NMI, heeft Kutluer een belangrijke rol gespeeld in het vormgeven van het migrantenbeleid in Nederland. Hij heeft zich ingezet voor eerlijke behandeling van migranten, met bijzondere aandacht voor sociaal-economische integratie en gelijke kansen. Door samenwerking met beleidsmakers, onderzoekers en gemeenschapsleiders, heeft Kutluer een waardevolle bijdrage geleverd aan een beter begrip van migratie en de uitdagingen die migranten ervaren.

İnanç Kutluer blijft een inspiratiebron en een voorbeeld van toewijding aan inclusiviteit, rechtvaardigheid en de verbetering van het welzijn van migranten in Nederland. Zijn werk heeft een blijvende impact gehad op zowel de Turkse gemeenschap als de Nederlandse samenleving als geheel.

MUSTAFA AYRANCI

Afbeelding met tekst, persoon, overdekt, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Mustafa Ayrancı is een invloedrijke en bekende leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Hij staat bekend om zijn onvermoeibare inzet voor de rechten van migrantenarbeiders, sociale rechtvaardigheid en de bevordering van gelijkheid en emancipatie. Als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB) en door zijn brede maatschappelijke betrokkenheid heeft Ayrancı een blijvende impact gehad op zowel de Turkse diaspora als de Nederlandse samenleving.

In 1974 speelde Ayrancı een belangrijke rol in de oprichting van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB), een organisatie die zich richtte op de bescherming en verbetering van de rechten van Turkse migrantenarbeiders in Nederland. Oorspronkelijk verbonden met de Communistische Partij van Turkije (TKP), groeide HTİB onder zijn leiderschap sinds 2001 uit tot een dynamisch platform dat strijdt voor eerlijke lonen, betere arbeidsomstandigheden en bescherming tegen uitbuiting. Ayrancı transformeerde HTİB van een traditionele vakbond naar een platform dat integratie en gelijke kansen bevordert, met aandacht voor de bredere maatschappelijke uitdagingen van migranten.

Een van Ayrancı’s belangrijkste verwezenlijkingen is de structurele verbetering van de arbeidsomstandigheden voor migranten in Nederland. Onder zijn leiding heeft HTİB talloze workshops en trainingen georganiseerd om Turkse arbeiders bewust te maken van hun rechten. Daarnaast zorgde hij voor juridische ondersteuning bij conflicten op de werkvloer en onderhandelde hij met beleidsmakers om structurele veranderingen door te voeren. Dit leidde tot versterking van de positie van migrantenarbeiders en de bestrijding van uitbuiting en discriminatie.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, Voorhoofd Automatisch gegenereerde beschrijving

Ayrancı heeft ook een belangrijke rol gespeeld in de bevordering van tolerantie en acceptatie binnen de Turkse gemeenschap. In de jaren ’80 nam HTİB onder zijn leiding het initiatief om als eerste migrantenorganisatie in Nederland openlijk steun te betuigen aan de rechten van de LGBTQ+-gemeenschap. Dit was een baanbrekende stap in een tijd waarin dit onderwerp uiterst gevoelig lag. Samenwerkingen met organisaties zoals COC Nederland en het organiseren van bijeenkomsten over homoseksualiteit droegen bij aan meer bewustzijn en acceptatie. Voor zijn inzet op dit gebied ontving hij in 2008 de prestigieuze Bob Angelo-oorkonde van COC Nederland.

Naast zijn werk voor arbeidsrechten en sociale acceptatie, heeft Ayrancı zich ingezet voor de integratie van minderheden en het bespreekbaar maken van gevoelige thema’s binnen de Turkse gemeenschap. Hij was betrokken bij de oprichting van belangrijke platforms zoals het Inspraakorgaan Turken (IOT) in 1985 en het Landelijk Overleg Minderheden (LOM). Onder zijn leiding zijn initiatieven zoals de Prinsenhofconferentie ontstaan, waar onderwerpen als eerwraak en eergerelateerd geweld werden besproken. Zijn aanpak combineerde een diep begrip van culturele gevoeligheden met een vastberaden streven naar sociale vooruitgang.

Mustafa Ayrancı blijft een inspirerende figuur in de strijd voor sociale rechtvaardigheid, gelijkheid en de bescherming van mensenrechten in Nederland. Zijn toewijding en visie maken hem tot een van de meest vooraanstaande vertegenwoordigers van de Turkse gemeenschap en een bruggenbouwer tussen culturen.

NECATİ GENÇ

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, overhemd, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Necati Genç, geboren op 13 februari 1932 in Gümüşhane, Turkije, wordt beschouwd als een van de eerste Turkse migranten die zich in Nederland vestigden. Hij speelde een cruciale rol in de opbouw van de Turkse gemeenschap in Nederland. Als tolk, maatschappelijk werker en wervingsspecialist leverde Genç een onschatbare bijdrage aan de vroege migratie van Turkse arbeiders en aan de versterking van de banden tussen Turkije en Nederland.

Een keerpunt in zijn leven vond plaats op 11 februari 1958, toen Genç aan boord was van het Franse passagiersschip Charles Tellier. Het schip verging tijdens een hevige storm, waarbij alle vijf bemanningsleden omkwamen. Genç overleefde als enige door naar de kust te zwemmen. Deze traumatische ervaring markeerde een diepgaande verandering in zijn leven en versterkte zijn toewijding om anderen te helpen.

Afbeelding met tekst, krant, boek, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Na deze gebeurtenis keerde Genç terug naar Turkije, maar in 1960 besloot hij zich permanent in Nederland te vestigen. Als een van de pioniers van de Turkse gemeenschap begon hij zijn werk als tolk en maatschappelijk werker. Een belangrijke mijlpaal in zijn carrière vond plaats in 1965, toen hij samen met een betonfabriek naar Turkije reisde om arbeiders te werven. In steden zoals Konya en Trabzon speelde hij een sleutelrol bij de selectie van 500 Turkse arbeiders, die naar Nederland werden gebracht. Deze wervingsactie betekende een belangrijke stap in de ontwikkeling van de Turkse gemeenschap in Nederland.

Zijn formele loopbaan begon in 1960 bij de Turkse Ambassade in Den Haag, waar hij als brug diende tussen Turkse migranten en Nederlandse instellingen. Dankzij zijn vertaalwerk en zijn vermogen om culturele barrières te overwinnen, hielp hij talloze migranten. Later werkte hij in een ziekenhuis in Rotterdam, waar hij zich richtte op de gezondheidszorg voor Turkse migranten.

In 1970 richtte Genç het eerste officiële tolkenbureau voor Turkse migranten in Nederland op. Als beëdigd tolk speelde hij een essentiële rol in juridische, medische en sociale kwesties. Zijn inzet was van onschatbare waarde voor de duizenden gastarbeiders die vaak moeite hadden met de taal en cultuur van hun nieuwe thuisland. Hij bood zijn diensten jarenlang belangeloos aan en werd een steunpilaar voor de gemeenschap.

Necati Genç werd zowel binnen de Turkse gemeenschap als in Nederland gewaardeerd voor zijn toewijding aan de rechten en het welzijn van migranten. Hij werd gezien als een bruggenbouwer tussen de Turkse en Nederlandse culturen en speelde een belangrijke rol in het versterken van de vriendschapsbanden tussen beide landen. Naast zijn werk als tolk was hij actief betrokken bij gemeenschapsinitiatieven en culturele organisaties, waarbij hij zich inzette voor wederzijds begrip en de integratie van de Turkse gemeenschap in de Nederlandse samenleving.

Necati Genç blijft een symbool van veerkracht, toewijding en leiderschap op het gebied van migrantenondersteuning in Nederland. Hij overleed in 2014, maar zijn nalatenschap leeft voort als een inspiratiebron voor toekomstige generaties.

RAHİME GÜLCÜ

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, ketting Automatisch gegenereerde beschrijving

Rahime Gülcü was een vooraanstaande onderwijzeres en een toegewijde pleitbezorger voor gelijke onderwijskansen voor Turkse kinderen in Nederland. Ze arriveerde in de jaren ’70 vanuit Turkije als jonge docente en bracht een frisse blik naar het Nederlandse onderwijs. Hoewel ze al gekwalificeerd was als lerares in Turkije, besloot ze haar kennis en vaardigheden verder te ontwikkelen door opnieuw te studeren in Nederland. Ze rondde de Pabo af en vervolgde haar studie met Turkologie aan de Universiteit Leiden en Taalwetenschappen aan de Universiteit van Tilburg. Hierdoor specialiseerde ze zich in taalonderwijs en meertaligheid, wat een essentieel thema werd in haar werk.

Gedurende haar meer dan 40-jarige carrière in zowel het basis- als voortgezet onderwijs, heeft Rahime Gülcü zich onvermoeibaar ingezet om de onderwijskansen van Turkse kinderen te verbeteren. Ze begreep de uitdagingen waarmee deze kinderen vaak werden geconfronteerd, zoals taalbarrières, en bood oplossingen door Turkse lessen aan te bieden. Hiermee hielp ze hen niet alleen hun moedertaal te behouden, maar ook hun prestaties in andere vakken te verbeteren. Dankzij haar inspanningen werd Turks erkend als keuzevak in het voortgezet onderwijs, een belangrijke mijlpaal voor meertaligheid in Nederland.

Haar expertise bleef niet beperkt tot de klas. Bij CITO werkte ze als toetsdeskundige aan de ontwikkeling van examens Turks voor het voortgezet onderwijs, waarmee ze een waardevolle bijdrage leverde aan het Nederlandse onderwijssysteem. Als voorzitter van de sectie Turks bij de Vereniging Levende Talen en later penningmeester, zorgde ze ervoor dat Turks een vaste plek kreeg binnen het onderwijsaanbod in Nederland. Haar werk droeg niet alleen bij aan de erkenning van de Turkse taal, maar benadrukte ook het belang van meertaligheid voor de samenleving.

Buiten haar onderwijsactiviteiten was Rahime Gülcü ook actief betrokken bij tal van maatschappelijke initiatieven. Ze organiseerde de eerste naailessen voor migrantenvrouwen, waarmee ze hen hielp integreren en hun zelfredzaamheid versterkte. Daarnaast was ze bestuurslid van Humanitas en de Stichting Islamitisch Platform en Organisaties Rijnmond (SPIOR), waar ze werkte aan de emancipatie van Turkse vrouwen en de versterking van de Turkse gemeenschap in Nederland. Haar werk reikte verder dan onderwijs en omvatte ook culturele projecten, zoals haar betrokkenheid bij de Stichting Avrasya, die de Turkse cultuur in Nederland promootte.

De nalatenschap van Rahime Gülcü is diepgaand en blijvend. Haar inspanningen hebben geleid tot betere onderwijskansen voor Turkse kinderen, behoud van hun culturele identiteit en tegelijkertijd een succesvolle integratie in de Nederlandse samenleving. Haar werk bij CITO en de Vereniging Levende Talen heeft ervoor gezorgd dat de Turkse taal een stevige plek heeft gekregen binnen het Nederlandse onderwijs.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, glimlach Automatisch gegenereerde beschrijving

In 2016 kwam een einde aan het leven van Rahime Gülcü, maar haar nalatenschap leeft voort als een bron van inspiratie voor leerkrachten, beleidsmakers en gemeenschapsleiders. Haar toewijding aan onderwijs, taalontwikkeling en sociale inclusie blijft een lichtend voorbeeld voor toekomstige generaties.

MOEDERS: ONZE STİLLE HELDEN VAN DE GEMEENSCHAP

Tussen Twee Culturen: Sporen van Opoffering en Liefde

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, persoon, hoofdtooi Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Anne Karaçay Anne Cebeci Anne Ateş

Het 60-jarige verhaal van de Turkse gemeenschap in Nederland is niet slechts een migratiegeschiedenis; het is tegelijkertijd een uniek epos van moed, opoffering en de strijd om de eigen identiteit te behouden. Onder de ware helden van dit epos nemen onze moeders zonder twijfel een bijzondere plaats in. De moeders die wij na het eren van 9 waardevolle namen hebben erkend, zijn niet alleen de steunpilaren van hun families, maar ook de bouwers van het lot van een hele gemeenschap.

Afbeelding met Menselijk gezicht, kleding, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Anne Ayrancı Anne Kapıkıran Anne Görmez

Het fundament van onze gemeenschap in Nederland is niet alleen gelegd door de harde arbeid en de vastberadenheid van onze pioniers, maar ook door de stille kracht en toewijding van onze moeders. De eerste generatie van Turkse arbeiders heeft in Nederland niet alleen fysiek werk verricht, maar heeft de steun en liefde van hun moeders altijd gevoeld. Deze moeders hebben, vaak onder moeilijke omstandigheden, hun gezinnen opgevoed en tegelijkertijd een brug geslagen tussen twee culturen.

Onze moeders waren niet alleen de pilaar van hun huizen, maar ook de dragers van onze waarden en tradities. Ze gaven hun kinderen niet alleen hun liefde, maar ook het vermogen om zich in een nieuwe cultuur te begeven, zonder hun eigen identiteit te verliezen. Ze gaven niet alleen hun kracht en geduld door, maar ook hun onverwoestbare hoop voor de toekomst.

In de vroege jaren van de migratie in Nederland, toen het leven vaak een grote uitdaging was, waren onze moeders de stille strijders die hun kinderen beschermden, opvoedden en hen hielpen om zich aan te passen aan een onbekende omgeving. Terwijl hun partners buiten huis werkten, zorgden zij ervoor dat thuis de cultuur, de taal en de waarden behouden bleven.

Vandaag de dag zien we het resultaat van hun inspanningen. De kinderen van die eerste generatie, die opgroeiden tussen twee werelden, hebben nu niet alleen de taal en gewoonten van hun ouders behouden, maar hebben zich ook gepositioneerd als succesvolle individuen in de Nederlandse samenleving. Dit succes is de weerspiegeling van het harde werk en de opofferingen van onze moeders.

Als HOTİAD willen we niet alleen de prestaties van de pioniers in onze gemeenschap erkennen, maar ook de kracht en het doorzettingsvermogen van de vrouwen die hen steunden. De moeders, die vaak de stille krachten achter de successen waren, verdienen onze hoogste waardering. Hun onzichtbare bijdragen hebben, net als die van de werkers zelf, onze gemeenschap vormgegeven en versterkt.

Afbeelding met kleding, persoon, Menselijk gezicht, muur Automatisch gegenereerde beschrijving

Onze moeders zijn de helden die standhouden in het onbekende, als een diepe wortelende boom die haar familie in alle omstandigheden onder haar schaduw verzamelt. Zij zijn niet slechts de belichaming van het stille werk dat tussen de muren van het huis plaatsvindt, maar symboliseren juist de solidariteit die de basis vormt van onze samenleving. Terwijl ze hun hart troostten met heimwee naar hun geboorteland, werkten, leerden en inspireerden ze onvermoeibaar voor de toekomst van hun kinderen.

Hun inspanningen gingen verder dan het behouden van het culturele erfgoed van hun vaderland; ze bouwden bruggen die twee verschillende werelden met elkaar verbinden. Onze moeders hielden zich niet alleen bezig met de opvoeding van hun kinderen, maar speelden ook een belangrijke rol in het vormgeven van de sporen van de Turkse gemeenschap in Nederland door hun buurtcontacten, dagelijkse strijd en inspanningen om zich aan te passen aan de samenleving. Het brood dat door hun handen werd gekneed, hield niet alleen het gezin warm, maar de liefde die uit hun harten stroomde, werd diep verankerd in de harten van generaties.

Tijdens deze reis vol uitdagingen gingen onze moeders verder dan slechts fysieke aanwezigheid. Zij werden de beschermers van onze culturele identiteit en de opvoeders die de waarden van de volgende generatie vormgaven. Terwijl ze hun kinderen opvoedden tussen twee culturen, slaagden ze erin om zowel de Turkse tradities te behouden als waarde toe te voegen aan de Nederlandse samenleving. Dankzij hun inspanningen zijn er vandaag talloze Turkse ondernemers, academici, kunstenaars en initiatiefnemers die bijdragen aan de Nederlandse maatschappij.

Het verhaal van onze moeders is niet slechts een verhaal over het in stand houden van een gezin; het is een verhaal over het laten bloeien van de waarden en essentie van een volk op nieuwe grond. Hun opoffering en liefde zijn de onzichtbare banden die de wortels van de Turkse gemeenschap in Nederland hebben versterkt. Als we vandaag de dag deze successen vieren en met hoop naar de toekomst kijken, is dat grotendeels te danken aan de stille, maar generaties lang voelbare inspanningen van onze moeders.

Daarom is het niet genoeg om onze moeders alleen op de 10e plaats te zetten; ze behoren in het hart van elk succesverhaal, als een uiting van onze diepe dankbaarheid. Onze moeders zijn de blijvende helden van dit grote epos, met hun identiteit, waarden en liefde. De gemeenschap die door hun inspanningen is gegroeid, zal een helderder erfgoed achterlaten voor de toekomst.

Terwijl het 60-jarige verhaal van de Turkse arbeiders in Nederland wordt herschreven door de liefdevolle handen van onze moeders, zal hun naam voor altijd een onlosmakelijk deel van dit verhaal blijven. Dit is niet slechts een viering, maar ook een herinnering aan onze taak om een brug te bouwen naar de toekomst.

Het is daarom met trots en diep respect dat we deze moeders vandaag eren. Ze zijn de onvermoeibare en geduldige helden van onze gemeenschap, die zonder enige erkenning of beloning, altijd voor hun families hebben gezorgd en hun kinderen hebben geholpen een brug te slaan tussen twee culturen.

Wij danken onze moeders voor alles wat ze hebben gedaan en voor alles wat ze nog steeds doen. Zij zijn het hart van onze gemeenschap, en zonder hen zouden we niet zijn wie we vandaag zijn.

Afbeelding met kleding, person, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

60’INCI YILDA İZ BIRAKMAMIŞ GİBİ SEÇİLMEYEN DAHA NİCE KAHRAMANLARIMIZ VAR

Zelfs in het 60e jaar zijn er nog veel helden die niet zijn gekozen, alsof ze nooit een spoor hebben achtergelaten.

Erkan Tapan: Amsterdam Atatürk Yurdu’nda müdür idi. NOS’te Türkler için radyo programı yaptı. Daha sonra Türkiye’ye döndü ve Unilever’de müdürlük yaptı. Daha sonra Sümerbank’ın başıa geçerek, bu bankaya tarihinde elde edemediği büyük bir kâr sağladı.

Erkan Tapan: Hij was directeur van het Amsterdam Atatürk Internaat. Hij maakte een radioprogramma voor Turken voor de NOS. Later keerde hij terug naar Turkije en was hij directeur bij Unilever. Daarna werd hij directeur van Sümerbank en hij heeft ervoor gezorgd dat deze bank een winst behaalde die het nog niet eerder had behaald.

Raman Domaniç: Utrecht’te yayınlanan Boğaziçi adlı dergide yöneticilik yaptı. Yabancılara Yardım Kurumu’nda çalıştı. Daha sonra dökümanter programlar yapan bir firmanı sahibi oldu.

Raman Domaniç: was leidinggevende bij het tijdschrift Boğaziçi, wat in Utrecht werd uitgegeven. Werkte voor het Orgaan Steun aan Allochtonen. Werd later de eigenaar van een firma die documentaire programma’s maakt.

Kamil Sulu: Kamil Sulu, 1938 yılında doğdu ve Türkiye’de büyüyerek eğitimini ve altyapısını burada geliştirdi. Daha sonra Hollanda’ya geldi. 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelen birçok göçmenden biri olarak, kısa sürede Türk topluluğunda önemli bir rol oynadı ve vatandaşlarının yaşam koşullarını iyileştirmek için çalıştı. Sulu, özellikle Türkiye ve Fas gibi ülkelerden gelen misafir işçilere destek olmayı amaçlayan Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN) adlı bir vakıfta çalıştı. Bu vakıf, çalışma koşulları, sosyal entegrasyon ve konut sorunları gibi konularda yardım sağlamaktaydı.

Kamil Sulu werd geboren in 1938 en groeide op in Turkije, waar hij zijn opvoeding en achtergrond ontwikkelde voordat hij in Nederland arriveerde. Als een van de vele migranten die in de jaren 60 naar Nederland kwamen, speelde hij al snel een belangrijke rol in de Turkse gemeenschap en zette zich in voor de verbetering van de leefomstandigheden van zijn landgenoten. Sulu werkte bij de Stichting Buitenlandse Werknemers Midden-Nederland (SBWMN), een stichting die zich richtte op de ondersteuning van gastarbeiders, voornamelijk uit landen als Turkije en Marokko. Deze stichting bood hulp bij arbeidsomstandigheden, sociale integratie, en huisvestingskwesties.

Sabri Kenan Bağcı: Türk Spor ve Kültür Federasyonu ile çeşitli diğer kuruluşların kurucusu. 1 Mart 1946’da Türkiye’nin Boğazlıyan ilçesine bağlı Yazıçekme köyünde doğmuş, Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili ve saygıdeğer bir lider olmuştur. Hayatı ve çalışmaları, sporun ve kültürün geliştirilmesine ve yaşlı göçmenlerin ihtiyaçlarına odaklanmıştır. Kendini adamış çalışmaları, Hollanda’daki Türk diasporası üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır.
Sabri Kenan Bağcı: oprichter van de Turkse Federatie voor Sport en Cultuur en verschillende andere organisaties. geboren op 1 maart 1946 in Yazıçekme, Boğazlıyan, Turkije, was een invloedrijke en gerespecteerde leider binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven en werk waren gericht op de bevordering van sport, cultuur en de zorg voor oudere migranten. Zijn inzet heeft een blijvende impact gehad op de Turkse diaspora in Nederland

Seçil Arda: Seçil Arda, 1 Ocak 1951’de Türkiye’de doğmuş, eşitlik ve özgürleşmeye olan derin bağlılığıyla tanınan önde gelen bir mühendis, feminist ve politikacıdır. Kişisel ve mesleki mücadelelerinden siyasi katılıma uzanan yolu, onu sosyal adalet ve kadınlar için eşit fırsatlar arayışında bir öncü olarak konumlandırmıştır.Secil Arda: Secil Arda, geboren op 1 januari 1951 in Turkije, is een vooraanstaande ingenieur, feministe en politica wiens leven en carrière getuigen van een diepgaande toewijding aan gelijkheid en emancipatie. Haar pad van persoonlijke en professionele strijd naar politieke betrokkenheid markeert haar als een pionier in de zoektocht naar sociale rechtvaardigheid en gelijke kansen voor vrouwen.

Semih Arıkan: Ankara doğumlu olan Semih Arıkan, hem Türk hem de Hollanda müzik dünyasında iz bırakmış çok yönlü bir müzisyen ve müzik öğretmenidir. Adapazarı’nda ortaöğrenimini tamamladıktan sonra 1974’te Marmara Üniversitesi’nde müzik öğretmenliği eğitimi almak için İstanbul’a taşındı. Burada ünlü Türk müzisyen Ruhi Su’dan ders aldı. Öğrenciliği sırasında Kadıköy Belediyesi Halk Korosu’nu yönetti, bu da müziğe olan erken dönem bağlılığını gösterir.

Semih Arıkan: Semih Arıkan, geboren in Ankara, is een veelzijdige muzikant en muziekdocent die zijn stempel heeft gedrukt op zowel de Turkse als Nederlandse muziekwereld. Na zijn middelbare schoolopleiding in Adapazarı, verhuisde hij in 1974 naar Istanbul om aan de Marmara Universiteit te studeren. Daar voltooide hij zijn opleiding als muziekdocent en kreeg hij les van de gerenommeerde Turkse muzikant Ruhi Su. Tijdens zijn studie dirigeerde hij ook het gemeentelijke volkskoor van Kadıköy, wat zijn vroege betrokkenheid bij de muziek onderstreept.

Türker Atabek: Türker Atabek, 1964 yılında Hollanda’ya gelmiş ve hem Türk hem de Hollanda vatandaşlarının entegrasyonu ve desteklenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Atabek, Hollanda’daki Türk toplumu içinde bir öncü olarak tanınır ve hayatı, kültürler arası bağlar ve sosyal adalet için derin bir bağlılığı yansıtır.

Türker Atabek: Türker Atabek, geboren in Turkije, kwam in 1964 naar Nederland en speelde een cruciale rol in de integratie en ondersteuning van zowel Turkse als Nederlandse burgers. Atabek wordt erkend als een pionier in de Turkse gemeenschap in Nederland en zijn levenswerk getuigt van een diepgaande inzet voor interculturele verbinding en sociale rechtvaardigheid.

Hasan Güney: Türkiye doğumlu Hasan Güney, Hollanda’daki Türk toplumu içinde öne çıkan ve etkili bir figür olmuştur. Hayatı, Türk Müslümanları için dini ve kültürel altyapıyı geliştirme ve Hollanda’daki yeni gelenleri destekleme konusunda derin bir adanmışlığı yansıtır. Güney’in mirası, kurduğu ve desteklediği birçok proje ve girişimde yaşamaya devam etmektedir.

Hasan Güney: Hasan Güney, geboren in Turkije, was een vooraanstaande en invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland. Zijn leven getuigt van een diepgaande toewijding aan het ontwikkelen van religieuze en culturele infrastructuur voor Turkse moslims en het ondersteunen van nieuwkomers in Nederland. Güney’s nalatenschap blijft voortleven in de vele projecten en initiatieven die hij heeft opgezet en ondersteund.

Nihat Karaman: 1946 yılında Erzurum’da doğan Nihat Karaman, Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği’nin (HTİB) başkanlığıyla tanınmış ve Hollanda’daki Türk toplumu içinde etkili bir figür olmuştur. Türk göçmenlerin haklarına olan bağlılığı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik katkıları, onu göçmen örgütleri tarihinin önemli bir figürü yapmıştır.

Nihat Karaman; Nihat Karaman, geboren op 1946 in Erzurum, Turkije, was een invloedrijke figuur binnen de Turkse gemeenschap in Nederland, vooral bekend om zijn rol als voorzitter van de Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB). Zijn inzet voor de rechten van Turkse migranten en zijn bijdragen aan de verbetering van arbeidsomstandigheden hebben hem een prominente plaats verworven in de Nederlandse geschiedenis van migrantenorganisaties.

Muharrem ve Ahmet Oguray: Türkiye doğumlu Muharrem ve Ahmet Oguray kardeşler, Hollanda’daki Türk göçmenlerin entegrasyonunda önemli bir rol oynamışlardır. Her iki kardeş de 1960’lı yıllarda Hollanda’ya gelmiş, Muharrem 1963’te, Ahmet ise 1965’te ülkeye yerleşmiştir. Onların bu yolculuğu, hem kendi yaşamlarını hem de topluluklarının yaşamını derinden etkileyen bir süreç olmuştur.

Muharrem Oguray en Ahmet Oguray: Muharrem Oguray en Ahmet Oguray, geboren in Turkije, hebben een cruciale rol gespeeld in de integratie van Turkse migranten in Nederland. Beide broers arriveerden in de jaren zestig in Nederland, waarbij Muharrem in 1963 en Ahmet in 1965 het land binnenkwamen. Hun aankomst markeerde het begin van een impactvolle reis die zowel hun eigen leven als dat van hun gemeenschap zou veranderen.

Özden Yalım: 23 Nisan 1946’da Kayseri’de doğan Özden Yalım, Hollanda’da kadın hakları, azınlık politikaları ve sosyal adalet alanlarında etkili bir figürdür. Sosyal hizmet alanında etkileyici bir kariyere sahip olan Yalım, kadınların özgürleşmesi ve azınlıkların Hollanda toplumuna entegrasyonunda önemli bir etki yaratmıştır.

Özden Yalım: Özden Yalım, geboren op 23 april 1946 in Kayseri, Turkije, is een invloedrijke figuur op het gebied van vrouwenrechten, minderhedenbeleid en sociale rechtvaardigheid in Nederland. Met een indrukwekkende carrière in het maatschappelijk werk heeft Yalım een significante impact gehad op de emancipatie van vrouwen en de integratie van minderheden in de Nederlandse samenleving.

Kamber Uludağ: Hep ‘Tercüman baba’ olarak anıldı. Pek çok fabrikada Türkler için tercümanlık yaptı.

De eerste voorzitter van de Turkse Vrouwen Commissie: Afet Yeğenoğlu, Zaandam 1972

İlk Türk Kadın Komisyon Başkanı Afet Yeğenoğlu, Zaandam 1972

Eerste Turkse schilder Nuray Atas, 1966

İlk Türk ressam Nuray Ataş, 1966.

De eerste Turkse drukkerij. A. Fikret Topaç Arnhem, 1 sepotember 1983

İlk Türk Matbaası. A. Fikret Topaç Arnhem, 1 Eylül 1983

C:\Users\Ilhan\Desktop\SUBAT BULTENI\IMG_6460.JPG

Ali Sarı; (Karamanlılar Federasyon Başkanı

Nedim Doruk; (Türk Federasyon Genel Sekreteri

Abdurrahman Özsoy;(Demircilik Köyü dernek başkanı

Ahmet Evsen; (Türk Evi Başkanı

Necati Koçak; (LAPON Dernek Başkanı

Ata Uslu: Hollanda Emirdağlılar Ağası

Nafiz Sungur:  (rahmetli) Rotterdam mevlana Camii Başkanı, Hollanda Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu  yöneticisi, İslam Yayın Kurumu yöneticisi

Hamit Taş: Amsterdam Fatih Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi, İslam yayın Kurumu yöneticisi

Şerif Taşdan: Zwolle Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi

Osman Bahadır: Federasyon Başkanı, Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı

İsmet Biçer; Amsterdam Ulu Camii yöneticisi

İbrahim Baygör: Vlaardingen Camii yöneticisi, Federasyon yöneticisi

Cafer Yavuz: (rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucusu, Federasyon kurucu üyesi

Mehmet Yılmaz:(rahmetli) Den Haag Mescid-i Aksa kurucu üyesi

Şükrü Tetik: (rahmetli)Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu üyesi Amsterdam kültür merkezi yöneticisi

Osman Türkmen: Amsterdam Fatih Camii

Osman Çakır: Amsterdam Fatih Camii Başkanı

Ramazan Özsoy: Amsterdam Süleymaniye Camii Başkanı

Ömer Korkmaz: Amsterdam kültür merkezi yoneticisi

Abdurrahman Özsoy: Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi

Sabri Mercümek: Amsterdam Noord Camii yöneticisi

Cemal Emir Mustafa:(rahmetli)  Amsterdam Fatih Camii Başkanı

Kazım Gezer: Amsterdam Atatürk Kampı Başkanı

Arif Yüksel: Zaandam. Hoorn ve Medemblik cami yöneticisi

Muhittin Biber: (rahmetli)Amsterdam İslam Merkezi kurucu üyesi

Hayrettin Alpagot: (rahmetli) Amsterdam Milliyetçi İşçiler Derneği kurucu Başkanı

Arslan Coskunsu: Hengelo HDV Camii Baskanı.

Mustafa Dokudur: (rahmetli)  Milliyetçi İşçiler Derneği üyesi, Ulu Camii Başkanı

Ahmet Aktaş:  Amsterdam Selimiye Camii Başkanı

Mürsel Turhal: Amsterdam Ulu Camii, Amsterdam Noord Camii yönetim kurulu üyesi

Metin Eroglu: Zwollo Ulu Camii Başkanı.

Hüseyin Dede Aksar: (rahmetli) Hollanda Türk Federasyon Başkanı

Yusuf Küçükşen: Leiden’de tercüman. (Rahmetli)

Gökhan Germeyan, Hasan Gülşen, Hasan Gümüş;

Osman Kuzucuoğlu, Veyis Şenyürek, Şaban Sevinç, Yılmaz Kahvecioglu, Nuri Bakaryıldız, Metin Eroğlu, Veli Çınar (Rahmetli), Mehmet Telli, Memduh Kahraman, Arif Kahyaoğlu, Atiye Hamudoğlu, Arife Kayış, Nuran Turan, Hasip Turan.

DÜNYADA GÖRÜLMEMİŞ BİR GİRİŞİM: HOLLANDA’DAKİ TÜRK İŞ ADAMLARI, KARAYİPLERİN İNCİSİ CURAÇAO’YA ÇIKARMA YAPTI.

DÜNYADA GÖRÜLMEMİŞ BİR GİRİŞİM: HOLLANDA’DAKİ TÜRK İŞ ADAMLARI, KARAYİPLERİN İNCİSİ CURAÇAO’YA ÇIKARMA YAPTI.

20 Kişilik Türk heyeti, Curaçao Ticaret Odası mensuplarıyla ‘Tanışma ve Bağlantı Etkinliği’ne katıldı.

Fikir Alışverişi ve Yeni Fırsatlar İçin Bir Araya Gelen iş adamları, şimdiden çeşitli anlaşmalara imza attılar.

Afbeelding met buitenshuis, hemel, water, gebouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda’ya işçi olarak gelip, kendilerini yetiştirerek ‘girişimci-iş adamı’ olduktan sonra, Hollanda Türk İş Adamları Derneği (HOTİAD) adıyla bir çatı altında birleşen insanlarımızdan, dünyada eşine rastlanmamış bir girişim gerçekleşti.
Gurbette işçilikten iş dünyasına uzanan bu başarı hikâyesi, şimdi sınırları aşarak, farklı kıtalarda yeni fırsatlar yaratmaya dönüştü.Hollanda’da yükselen Türk girişimcileri, yalnızca bulundukları ülkede değil, dünyanın farklı bölgelerinde de ticari bağlarını güçlendirmeye devam ediyor.
Öyle ya, anavatanları dışında yerleşmiş hangi ülkenin insanları, böylesi bir uluslararası organizasyona imza atmıştır?

… Evet, demek ki bizim insanlarımız, tüm zor şartlara rağmen, gurbet ellerde kendilerini geliştiriyorlar, işçilikten iş adamlığına atılıyorlar, dernekleşiyorlar ve sonra da uzaklardaki dış ülkelerin iş adamlarıyla ‘Tanışma ve Bağlantı Etkinliği’ düzenleyebiliyorlar.

İşte, Hollanda’dan Curaçao’ya uzanan bu heyecan verici girişimin ayrıntıları…

Karayipler’in incisi Curaçao’da anlamlı bir buluşma gerçekleşti. Hollanda Türk İş Adamları Derneği (HOTİAD) ve Curaçao Ticaret Odası, Hilton oteline bağlı Corendon Mangrove Beach Resort‘ta düzenledikleri “Tanışma ve Bağlantı Etkinliği” ile Hollanda ve Curaçao’daki girişimcileri bir araya getirdi.
Bu etkinlik, farklı endüstrilerden profesyonelleri birleştirerek bilgi ve deneyim paylaşımının önünü açarken, yeni iş birlikleri ve yatırım fırsatlarını keşfetme imkânı sundu.

GÜÇLÜ BAĞLANTILAR, YENİ UFUKLAR

Afbeelding met kleding, person, persoon, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, etkinlikte yaptığı konuşmada, iş birliğinin ve güçlü bir iş ağı kurmanın girişimciler için taşıdığı kritik önemi vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
“Girişimcilik, toplumumuzun temel dinamiklerinden biridir. HOTİAD olarak, girişimcilerimizi desteklemek ve yeni fırsatlara erişimlerini kolaylaştırmak için çalışıyoruz. Bu toplantı, Hollanda ve Curaçao’daki girişimciler arasında bilgi ve deneyim paylaşımının kapısını aralamak ve sürekli büyüyen iş birliklerini güçlendirmek için eşsiz bir fırsattır.”

Mangrove Beach Corendon Curaçao Resort Opens

Gürcüoğlu, bu anlamlı organizasyonun hayata geçmesini sağlayan, Corendon Mangrove Beach Resort Hotel sahibi ve Corendon CEO’su Atilay Uslu’ya da teşekkürlerini sundu.

SEKTÖRLERİN BULUŞMA NOKTASI

Afbeelding met kleding, persoon, person, vrouw Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Etkinlik, HOTİAD‘ın 20 kişilik özel heyeti ile Curaçao’dan çeşitli girişimcileri bir araya getirerek yoğun ve dinamik bir fikir alışverişi ortamı oluşturdu. Katılımcılar, resmi olmayan bir atmosferde iş bağlantılarını güçlendirme ve potansiyel ortaklıklar üzerine konuşma şansı elde etti.

Gıda, danışmanlık, lojistik, emlak ve perakende gibi genış bir sektör yelpazesinden profesyonellerin katıldığı organizasyon, ticari potansiyelin ve yatırım fırsatlarının keşfedilmesi açısından oldukça verimli geçti.

CURAÇAO’NUN YATIRIM POTANSİYELİ MASAYA YATIRILDI
Afbeelding met kleding, persoon, vrouw, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Curaçao Yabancı Yatırım Direktörü de etkinliğe katılarak, adanın iş dünyası için sunduğu olanaklara dair bilgiler paylaştı. Curaçao’nun, yabancı yatırımcılara sunduğu teşvikler ve çeşitli sektörlerde iş birliği fırsatları hakkında bilgilendirme yaparak, HOTİAD mensubu girişimcileri yatırım yapmaya davet etti.

HOTIAD: AVRUPA VE KARAYİPLER ARASINDA TİCARI BİR KÖPRÜ
Afbeelding met kleding, persoon, person, muur Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

HOTİAD, Hollanda’da yarım milyondan fazla kişiden oluşan güçlü bir Türk kökenli girişimci topluluğunu temsil ediyor. Bu etkinlik, HOTİAD’ın uluslararası arenada girişimcilere sunduğu desteklerin bir yansıması olarak öne çıkarken, Avrupa ile Karayipler arasındaki ticari bağlantıların daha da kuvvetlenmesine katkı sağladı.

Gürcüoğlu, HOTİAD olarak bu gibi etkinliklerin artarak devam edeceğini ve girişimcileri yerel ve uluslararası düzeyde yeni fırsatlara motive etmeye devam edeceklerini belirtti.

Bu etkinlik ile HOTİAD ve Curaçao Ticaret Odası, gelecekteki ortak girişimler için sağlam bir temel oluştururken, her iki topluluktan girişimciler arasındaki ticari ilişkiler daha da derinleşmiş oldu. Karayipler’in ekonomik haritasında yeni iş birliklerinin temelleri atıldı ve HOTİAD, bir kez daha girişimciler arasında güçlü bir köprü olmaya devam etti.

           ***********************************

MUSTAFA ÖZCAN’DAN NOTLAR
Değerli dostum Mustafa Özcan da, başarılı bir girişimci olarak HOTİAD kafilesinde yer almıştı.
Mustafa Özcan gazeteciliğe aşinalığı ile günlük notlar tutmuş ve bolca fotoğraflar çekmişti.
Ricamı kırmayan Özcan, notları ve fotoğrafları yayınlamam için bana bağışlama lütfunda bulundu.
Özcan’ın notları ve fotoğrafları Hollandaca haberden sonra:

NOTITIES VAN MUSTAFA ÖZCAN
Mijn gewaardeerde vriend Mustafa Özcan, een succesvol ondernemer, maakte deel uit van de HOTİAD-delegatie.
Met zijn achtergrond in de journalistiek hield Özcan dagelijks notities bij en legde het evenement vast met talrijke foto’s.
Uit dankbaarheid voor onze vriendschap heeft hij zijn aantekeningen en foto’s aan mij geschonken om te publiceren.U kunt de aantekeningen en foto’s van Özcan vinden na het nieuwsbericht in het Nederlands.

             ************************************

EEN UNIEK INITIATIEF IN DE WERELD: TURKSE ONDERNEMERS UIT NEDERLAND MAKEN INDRUK OP CURAÇAO, DE PAREL VAN DE CARAÏBEN

Een delegatie van 20 Turkse zakenlieden nam deel aan de ‘Meet & Connect’-bijeenkomst met leden van de Kamer van Koophandel van Curaçao.

Tijdens deze bijeenkomst, gericht op kennisuitwisseling en het ontdekken van nieuwe kansen, werden al verschillende overeenkomsten gesloten.

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Verslag van İlhan KARAÇAY:

Wat een bijzonder initiatief! Onze landgenoten, die ooit als gastarbeiders naar Nederland kwamen en zich vervolgens ontwikkelden tot succesvolle ondernemers onder de paraplu van de Vereniging van Turkse Ondernemers in Nederland (HOTİAD), hebben een unieke stap gezet.
Hun succesverhaal, dat ooit begon met hard werken in den vreemde, overschrijdt nu grenzen en creëert nieuwe kansen op andere continenten.
De groeiende gemeenschap van Turkse ondernemers in Nederland beperkt zich niet tot het eigen land, maar breidt haar handelsrelaties uit naar verschillende delen van de wereld.
Welke andere gemeenschap heeft zich vanuit een migratieachtergrond zó georganiseerd om een internationale bijeenkomst op deze schaal te realiseren?
Dit bewijst eens te meer dat onze mensen, ondanks alle uitdagingen, zichzelf blijven ontwikkelen, doorgroeien van werknemer tot ondernemer, verenigingen oprichten en zelfs in verre landen ‘Meet & Connect’-evenementen kunnen organiseren.
Hier zijn de details van dit bijzondere initiatief dat Nederland en Curaçao met elkaar verbindt…

Een betekenisvolle ontmoeting op Curaçao, de parel van de Caraïben

In het Corendon Mangrove Beach Resort, onderdeel van het Hilton-concern, vond een inspirerende ‘Meet & Connect’-bijeenkomst plaats, georganiseerd door de Vereniging van Turkse Ondernemers in Nederland (HOTİAD) en de Kamer van Koophandel van Curaçao.
Dit evenement bracht ondernemers uit Nederland en Curaçao samen, stimuleerde kennis- en ervaringsuitwisseling en bood kansen voor nieuwe zakelijke samenwerkingen en investeringsmogelijkheden.

STERKE CONNECTIES, NIEUWE HORIZONTEN

HOTİAD-voorzitter Hikmet Gürcüoğlu benadrukte in zijn toespraak het belang van samenwerking en het opbouwen van sterke zakelijke netwerken:

“Ondernemerschap is een van de belangrijkste drijvende krachten binnen onze gemeenschap. Als HOTİAD zetten wij ons in om onze ondernemers te ondersteunen en hun toegang tot nieuwe kansen te vergemakkelijken. Dit evenement biedt een unieke kans om kennis en ervaringen uit te wisselen tussen ondernemers uit Nederland en Curaçao en om duurzame zakelijke relaties op te bouwen.”

Gürcüoğlu sprak tevens zijn dank uit aan Atilay Uslu, eigenaar van het Corendon Mangrove Beach Resort en CEO van Corendon, voor zijn bijdrage aan de totstandkoming van deze betekenisvolle bijeenkomst.

ONTMOETINGSPLAATS VAN SECTOREN

De bijeenkomst bracht een speciale delegatie van 20 HOTİAD-leden samen met diverse Curaçaose ondernemers. In een informele sfeer werden zakelijke contacten gelegd en mogelijke samenwerkingen besproken.
Met deelnemers uit uiteenlopende sectoren, zoals voedselindustrie, consultancy, logistiek, vastgoed en retail, bleek het evenement zeer vruchtbaar voor het verkennen van commerciële en investeringsmogelijkheden.

CURAÇAO’S INVESTERINGSPOTENTIEEL ONDER DE LOEP

Ook de directeur van Curaçao Investment Promotion (CINEX) was aanwezig om de investeringsmogelijkheden op het eiland toe te lichten.
Tijdens zijn presentatie gaf hij inzicht in de voordelen en stimuleringsmaatregelen die Curaçao biedt aan buitenlandse investeerders en nodigde hij de HOTİAD-ondernemers uit om het eiland als investeringsbestemming te overwegen.

HOTİAD: EEN HANDELSBRUG TUSSEN EUROPA EN DE CARAÏBEN

HOTİAD vertegenwoordigt een sterke gemeenschap van meer dan een half miljoen Turkse ondernemers in Nederland.
Dit evenement onderstreept HOTİAD’s inzet om ondernemers op internationaal niveau te ondersteunen en bij te dragen aan de versterking van handelsrelaties tussen Europa en de Caraïben.
Voorzitter Gürcüoğlu gaf aan dat dergelijke evenementen in de toekomst vaker zullen plaatsvinden om ondernemers zowel lokaal als internationaal te inspireren en te motiveren.

Dankzij deze bijeenkomst hebben HOTİAD en de Kamer van Koophandel van Curaçao een solide basis gelegd voor toekomstige gezamenlijke initiatieven. De handelsrelaties tussen ondernemers uit beide gemeenschappen zijn verder verdiept en nieuwe samenwerkingsmogelijkheden op de economische kaart van de Caraïben zijn ontstaan.
Wederom heeft HOTİAD zich bewezen als een sterke brug tussen ondernemersgemeenschappen wereldwijd.

İŞTE MUSTAFA ÖZCAN’IN NOTLARI VE FOTOĞRAFLARI:
Afbeelding met kleding, persoon, buitenshuis, Menselijk gezicht Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
Mustafa Özcan, geziye katılan
Hollanda’nın ünlü şovmeni ve
TV yıldızı Jandino Asporaat ile.

HOTIAD Hollanda Türk İş Adamları ile Curaçao çıkarması notları:

Afbeelding met kleding, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Sisli ve gri bir 5 Şubat sabahı, Hollanda’dan Curaçao’ya doğru yola çıkan üyemiz Atila Uslu’nun Corendon uçağında, Hollanda’nın tek bağımsız Türkiye kökenli iş insanları derneği olan HOTİAD‘ın 20 üyesi, Curaçao’ya bir çıkarma yaptık.

Afbeelding met water, Azure, Wereld, kaart Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Öncelikle Curaçao hakkında kısa bilgi vermek isterim. Curaçao, Karayip Denizi’nde bulunan bir ada ülkesidir ve Hollanda Krallığı’na bağlı bir özerk bölgedir. Ada, 1499 yılında İspanyol kaşif Alonso de Ojeda tarafından keşfedilmiş ve daha sonra 1634 yılında Hollandalılar tarafından ele geçirilmiştir. 1954 yılında Hollanda Antilleri’nin bir parçası olmuş, 2010 yılında ise Hollanda Krallığı içinde özerk bir ülke statüsü kazanmıştır.

Afbeelding met buitenshuis, persoon, hemel, kleding Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Curaçao’nun ekonomisi genellikle turizm, uluslararası ticaret ve finansal hizmetler sektörlerine dayanmaktadır. Ada, özellikle Karayip bölgesinde önemli bir turizm merkezidir. Ayrıca, Curaçao’da bulunan bir petrol rafinerisi de önemli bir ekonomik kaynaktır. Son yıllarda, finansal hizmetler sektörü de giderek büyümektedir.

Curaçao’nun nüfusu yaklaşık 160.000’dir. (Corendon personeli dışında adada yaşayan 56 Türk ve 8 kişi bulunmaktadır.) Nüfus, çeşitli etnik kökenlere sahiptir ve genellikle Afrika kökenli, Avrupa kökenli ve karışık etnik kökenli insanlardan oluşur. Resmi dilleri Hollandaca ve Papiamentu’dur, ancak İngilizce ve İspanyolca da yaygın olarak konuşulmaktadır.

Curaçao, zengin kültürel mirası, güzel plajları ve canlı şehir yaşamı ile tanınan bir destinasyondur.

Afbeelding met kleding, persoon, person, tafelgerei Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Bu ziyaret, bir turizm adası olan Curaçao’nun güzelliklerini keşfetmenin yanı sıra, üyelerin birbirleriyle kaynaşması, iş dışında da birbirlerini tanımaları ve farklı sektörlerdeki bilgi birikimlerini paylaşmaları amacıyla düzenlendi. Gezinin en büyük kazanımı, üyelerin farklı alanlardaki deneyimlerini birbirleriyle paylaşmaları oldu ve bu durum daha havalimanında bile kendini belli etti.

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, zonnebril Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Örnek sohbetlerde, yüksek gıda mühendisi Caner Gürses Bey, sofra yoğurt fabrikasının sahibi olarak, Netwerk şirket ortakları değerli Adem Uzunca ve Mükremin Metin Beylerle birlikte çiftlik hayvanlarının beslenmesi, sütün değerleri ve Dünya, Türkiye ile Hollanda tarımı hakkında bilimsel içerikli detaylı bir sohbet gerçekleştirdi. Tabii ki bu sohbetler bol kahve, kahkaha ve samimi bir ortamda geçti.

Gezi boyunca, aramızda “cennetin kılavuzu” olarak adlandırdığımız değerli iş insanı Aron Investments sahibi ve Hotiad Başkan Yardımcımız Veysel Hut Bey, heyetin hem neşe kaynağı hem de rehberi oldu. Cavit Balcı ise Balzi Reizen seyahat bürosunun teşekkür ederiz her detayı düşünmüş ekibiyle birlikte, her türlü ihtiyacımızı karşıladı.

Bilge başkanımız, Koç Et Mamuller şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı kıymetli Hikmet Gürcüoğlu Beyefendi, heyetin kaynaşmasını sağlamak ve iş insanlarının hem Hollanda ekonomisine katkılarını artırmak hem de dünyadaki iyi uygulamaları görmelerini sağlamak amacıyla, seyahat boyunca her heyet üyesiyle ayrı ayrı sohbetler ederek ekip ruhunu güçlendirdi.

Corendon uçağında, yanımda Şahanlar Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Şahan ve arkamda eskimeyen dost Silifke Yoğurt şirketinin değerli sahibi Behzat Özer Yozgatlı hemşerilerim ve başkan vekilim değerli Jilpaq şirket grubu sahibi Faruk Halıcı iki koltuk önümde oturuyordu. Bolca Yozgatlılığımızı yâd ettik tabii, ancak Türkiye’nin diğer illerinden gelenler heyet üyelerimiz de bir o kadar kıymetli ve değerlidir.

Bu gezi, farklı kültürlerden öğrenilecek şeylerin keşfedilmesi ve iş dünyasındaki deneyimlerin paylaşılması açısından oldukça verimli geçti.

Evet, sabah saat 5:30 ve ben sabah kuşu olarak düzenli yürüyüşüme başladım. Tabii yürüyüşü sadece bir spor egzersizi olarak düşünmeyin; aslında yürüyüş, tüm yükünüzü bir kenara bırakıp, terinizle birlikte düşüncelerinizi ayıklayarak huzurlu bir şekilde egzersiz yapmaktır. Ben yürüyüşte, adeta zihnimdeki tüm dosyaları açıyorum. Kimini gereksiz görüp çöpe atıyorum, kimini ise derinlemesine irdeliyor ve değerlendiriyorum. Bu kısa hayatımızda bu kadar gerekli mi ya da yapabileceğimiz bir çözüm var mı diye teker teker dosyalar, sorun gördüğümüz ya da önemsediğimiz konuların üzerinden geçiyorum.

Afbeelding met persoon, hemel, buitenshuis, groep Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Yürüyüşümde görüyorum ki, hayatın anlamı sağlık ve huzurdur. Aile huzuru, toplum huzuru… Maalesef bir yıl önce yaşadığımız 6 Şubat Hatay depreminde kaybettiğimiz canlarımızı da unutmadım. O kadar acı verdik ki giden canlarımız… Ama üzülelim, kaybolan, sakat kalan, hala hasta yataklarında yatanlarımızı düşünelim. Ya da bir türlü ülke olarak yaşadığımız onca felaketten bir gram ders alamadığımız için üzülelim… Bilemiyorum. Sağ olsun sorumlulukları olanlarda bol laf, az iş… Onlara mı üzüleyim? Neyse, yükü daha fazla yüklemeden bugünkü 10.000 adımımızı tamamlayarak heyetimize sabah kahvaltısına başlayacağız. Bol kahkaha, yine bol muhabbet, bol kardeşlik ve çok şükür bol bereketli bir gün olsun.

İlk günümüzde üyemiz Atilay Uslu Bey ve CEO’su Giray Bey, operasyondan sorumlu Caroline Hartel Personal Assistant Atilay Uslu ve Curaçao eski KVK başkanı ve daimi üyesi Corendon yatırım direktörü Bay Billy Jonckheer Corporate Ambassador Corendon Curaçao, otellerin müdürü Mehmet Bey ada ekonomisi, iş imkanları ve adanın genel durumu hakkında kapsamlı bir brifing verdiler. Atilla Bey’in, çoğunluğu Hollanda dışı kaldığından üyelerimizle hasbihal ederek üyelerimizle beraber güzel kaynaştı.

Afbeelding met hemel, buitenshuis, gebouw, boom Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

İkinci gün, heyetimiz adayı ve kültürünü tanımak için bir ada turu gerçekleştirdi. Tabii ki adanın tek camisi olan Curaçao Islamic Foundation (Curaçao İslam Vakfı) bağlı Curaçao Islamic Center Mosque’yi (Curaçao İslam Merkezi Camii) de ziyaret ettik. Allah kabul etsin, iki rekat namazımızı eda ettik. Devamında, adanın meşhur likörünün üretildiği ve portakal kabuğundan yapılan Curaçao Likör (Blue Curaçao Liqueur) Fabrikası’na gittik. Adanın halkı, 176 farklı uyruktan oluşuyor ve tüm dinleri barış içinde bir arada yaşayan sıcak kanlı insanlardan meydana geliyor.

Heyetimizin tamamı Akdeniz insanının özelliklerini taşıdığı için, bizler de Curaçao halkıyla kolayca kaynaştık. Ramazan ayı öncesi bir tarihte gerçekleşen bu gezide, HOTIAD’in rehberliğiyle adanın güzelliklerini keşfettik.

Afbeelding met kleding, persoon, schoeisel, person Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.Geziye katılan iş insanları Mustafa Demirtaş (Yorem), Veysel Hut (Aron Investments), Faruk Halıcı (Jilpak Holding BV), Abdurrahman Çalışkan (Ayal Kaas BV), Adem Uzunca ve Mükremin Metin (Netwerk BV), Ahmet Kaya (Tandartsenpraktijk Rotterdam), Caner Gürses(Sofra Dairy Products BV), İlhan Döne (Tur-Ned International Trading BV) , Hayati Tahtalı Moonstar BV), Mümin Gezici ve Musa Gezici (Jobcenter Groep BV), Erdal Şahan (Şahanlar Şirketler Grubu), Devrim Günaydın (D&O Accountancy), Güven Kurum (Reclame Compleet), Behzat Eren (Oz&Er Food BV), Ramazan Güngören (Amanos Uitzendbureau BV), Aydın Durmuş (BIRCON Networks), başkanımız ve ben Mustafa Özcan (Uniarch clinical engineering b.v), başkanımız Hikmet Bey’in (Koç Et Mamulleri BV) liderliğinde bu gezi hepimiz için unutulmaz bir deneyim oldu.

Afbeelding met buitenshuis, wiel, band, hemel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Üçüncü gün, sabah spor rutinimizi tamamladıktan sonra saat 07:00’de, turkuaz suları ve ipeksi kumlarıyla ünlü Küçük Curaçao Adası’na doğru yola çıktık. Yaklaşık iki saat süren ve iki metreyi aşan dalgalarla dolu bir yat yolculuğunun ardından adaya ulaştık. Bu adada oldukça fazla sayıda kertenkele (Laguna cinsi) vardı ve birkaç kaplumbağa da gördük. Heyetimiz, iş dünyasındaki sorunları ve kendi firmalarındaki iyi uygulamaları paylaşarak oldukça verimli bir gün geçirdi. Dönüş yolunda herkes huzurlu ve mutluydu. Tabii ben gibi dikkatsiz heyet üyelerimizden Devrim, Ahmet, Caner ve Mümin güneşin ve okyanus rüzgârının etkisiyle tenimiz kızardı.

Dördüncü gün heyet olarak sabah yürüyüşünden sonra serbest bölümde Willemstad şehrinin esnaflarını ziyaret ettik. Öğlen ise adada ATV/Quad off-road etkinliği yaptık ve akşamda kendi aramızda değerlendirmeler yaparak Aydın Durmuş Bey’in sazı eşliğinde geç saatlere kadar Türk halk müziği eşliğinde sohbetler ettik.

Beşinci gün yürüyüşten sonra köle müzesi Kura Hulanda Museum’a gittik. Burada Hollanda’nın bildiğimiz WIC adası 1665’te Afrika’dan köle yaptıkları siyahi insanların ticaretinin yapıldığını gördük ve bu süreçte Afrika insanlarının ne kadar aşağılandığını ve insanın o dönemlerde hiçbir değerinin olmadığını gördük. 1863’te köleliğin tamamen kaldırıldığı döneme kadar bu insanlar bir ürün gibi alınıp satılmıştır.

Altıncı gün hayatın tadını çıkararak, yalnız yürüyüş yaptım, şehrin gidilmedik tüm sokaklarını gezdim. Fakirlik maalesef her sokakta hissedilir bir durumdaydı. Şehrin mezarlığına bile gittik. Curaçao’da yerin sertliğinden dolayı mezarlar toprak üstünde beton ya da mermerden yapılmıştır. Öğlen programımızda Hollanda’da çok tanınmış televizyon yapımcısı, komedyen ve yatırımcı Bay Jandino Asortaan ile adadaki kültür ve yatırımlar hakkında bilgi aldık. Öğleden sonra ise Jandino’nun adadaki yatırımı olan 132 hektar üzerine 2022’de kurduğu Hòfi Mango’yu ziyaret ettik. Mango ağaçları içinde cennetten bir yer misali. Jandino, adaya katkısı olacak iş insanlarını davet etmekte ve Atilay Uslu gibi Türk girişimcilere adanın ve ada insanının ihtiyacı olduğunu, Türk girişimcilerine her türlü kolaylığı sağlayacaklarını söyledi.

Afbeelding met buitenshuis, gebouw, hemel, palmboom Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Akşam saatlerinde Atilay Uslu ve ekibi, Billy Jonckheer (Kurumsal Elçi) ve Caroline Hartel (kişisel asistan) ile birlikte adadaki 30 işveren, Ticaret Odası ve Ekonomi Bakanlığı sekreteriyle bir araya geldik. Ekonomi Bakanlığı üst düzey bürokratlarından Sayın Torre Vanessa, adadaki yatırım sektörleri, mevcut imkanlar ve teşvikler hakkında bizlere bilgi verdi.

İşverenler, heyetimizle örtüşen sektör yöneticileriyle bir araya gelerek iş birliği fırsatlarını değerlendirme imkanı buldu. Tabii ki dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu adada da Atilay Uslu gibi başarılı Türk iş insanlarımız ve hatta doktorlarımız bulunuyor. Örneğin, Dr. Raiza Parto uzun yıllar Türkiye’de, Eskişehir’de yaşamış ve şu anda iki Dünya tatlısı kızıyla birlikte adada ikamet etmekte. Kendisi sosyal sigortalar kurumunda (SVG) doktor olarak görev yapmakta. Akıcı Türkçesiyle bizleri evimizdeymiş gibi ağırlayarak büyük bir samimiyet gösterdi. Heyetimize hem ada hakkında hem de burada iş yapma olanakları konusunda geniş bilgiler sundu. Heyetimiz, bu gezinin değerlendirmesini yaparak artı ve eksileri masaya yatırdı ve bir sonraki iş ziyaretleri için önemli deneyimler kazandı.

Afbeelding met kleding, persoon, person, schoeisel Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Elbette, bu güzel gezinin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Başta HOTİAD ailesi adına Başkanımız Sayın Hikmet Gürcüoğlu’na, HOTİAD üyesi ve Corendon Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Atilay Uslu ve ekibine, değerli üyemiz ve Balcı Reizen’in sahibi Sayın Cavit Balcı ve ekibine, ayrıca burada yaşayan Türk kökenli iş insanlarına teşekkürlerimizi sunarız. Son olarak, içtenliği ve misafirperverliğiyle bizleri en güzel şekilde ağırlayan değerli doktorumuz Sayın Raiza Parto’ya ve bu geziye katılan tüm değerli üyelerimize teşekkür etmeyi bir borç biliriz.

Afbeelding met kleding, person, persoon, Bagage en tassen Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

 

YURTDIŞI YAYINLARINA SON VEREN HÜRRİYET’İN, 56 YILLIK GEÇMİŞİNDE, GAZETECİLİĞE ÖRNEK OLACAK YAYINLARINDAN KESİTLE

YURTDIŞI YAYINLARINA SON VEREN HÜRRİYET’İN, 56 YILLIK GEÇMİŞİNDE, GAZETECİLİĞE ÖRNEK OLACAK YAYINLARINDAN KESİTLE

BAŞLANGIÇTAKİ MUHTEŞEM YÖNETİM VE KADRONUN YERİNİ ALANLARIN BASİRETSİZLİĞİ, GAZETEYİ SONSUZLUĞA GÖTÜRDÜ.

17 NİSAN 1969’DAKİ İLK BASKISINDAKİ NÜSHADA, ESKİ YÖNETİM OKUYUCUYA MERHABA DERKEN, SONRAKİ YÖNETİM 31 OCAK 2025’DEKİ SON NÜSHASINDA OKUYUCUYA VEDA BİLE ETMEDİ.

HÜRRİYET AVRUPA’NIN KURUCULARINDAN GARBİS KEŞİŞOĞLU’DAN YAŞANAN GERÇEKLER…

(BU YAZI BİR GAZETECİLİK ÖĞRETİSİDİR. DOSYALAYIP ARŞİVİNİZE KOYUNUZ)

Afbeelding met tekst, windmolen, persoon, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving

Hürriyet gazetesi yurtdışı yayınlarının durdurulması üzerine yazmış olduğum ilk haber, Türk medyasında çok geniş yer aldı. Kimi haberimi tam olarak imzam ile yayınlarken, kimi haberimden imzalı ve imzasız olarak kesitler yayınladı. Bu yayınladan sonra, konuyla ilgilenen pek çok yazar, kendi görüşleri doğrultusunda iddialarda bulundular.
Bunun üzerine, o zamanlar gazetenin yönetiminde bulunan Genel Müdür Garbis Keşişoğlu ve Genel Yayın Müdürü Ertuğ Karakullukçu’dan, yazılı beyanlar alarak ikinci haberimi yayınladım.
Haberlerim Türk medya dünyasını çalkaladı adeta…
Çok olumlu reaksiyonlarda bulunanların yanında, karşı görüş belirten bazıları da vardı.
İşte bu nedenle, ‘Hürriyet Almanya’nın kurucularından Garbis Keşişoğlu’dan, rapor gibi yeni bir yazılı beyan aldım.
Keşişoğlu’nun anlattıkları içinde pek çok bilinmeyen var.
Keşişoğlu’nun, şaşkınlık yaratacak beyanlarını, giriş bölümünden sonra okuyabilirsiniz.
Yazının sonunda, Aydınlık gazetesinde Meral Akkaya imzasıyla yayınlanan haberin fotoğrafını ve daha önce yayınladığım iki haberi de, görmeyenler için ekliyorum.

YURTDIŞI HÜRRİYET’İN DOĞUŞU VE BATIŞI…

17 Nisan 1969, Türk basınının önemli bir dönüm noktasıydı. Yurtdışı Hürriyet gazetesi, cesur bir adımla yayın hayatına başladı ve kısa sürede, sadece bir gazete olmanın ötesine geçerek, toplumun temel yapı taşlarından biri haline geldi.
İlk baskısındaki nüshada, okuyucusuna “merhaba” diyen eski yönetim, gazeteciliğin en saf, en değerli halleriyle okuyucuya seslenmişti. Hürriyet’in ilk yıllarında, gazetecilik anlayışı sadece haberi aktarmaktan öteye geçiyor; aynı zamanda ‘toplumu bilgilendirme, eğitme ve onunla birlikte olma’ gibi kutsal bir misyona sahipti.

O yıllarda, toplumun her kesiminden insanın ilgisini çeken haberler, zengin içerik ve derinlemesine araştırmalarla dolu sayfalar, Hürriyet’i sadece bir haber kaynağı değil, aynı zamanda Türk basınının yükselen yıldızı yapıyordu. İlk yıllarındaki yayın yönetimi ve kadro, gazetecilikteki etik değerleri ve toplumsal sorumluluk anlayışını en yüksek standartlarda taşıdı. Geniş okur kitlesiyle, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde adını duyurdu. Her sayısında bir ‘ilk’ yaparak, toplumsal bilincin oluşmasına büyük katkı sağladı.

Ancak zamanla, bu yüksek standartların yerini gittikçe zayıflayan bir yönetim anlayışı ve azalan kalite aldı. Son yıllarda, Hürriyet’in tarihi misyonuna sadık kalmak bir yana, artık sadece ticari kaygılar ve basitleşen içerikler öne çıkmaya başlamıştı.

BİR İLK VE BİR SON: 1969 İLE 2025 ARASINDA HÜRRİYET’İN EDEBİ VE TOPLUMSAL ETKİSİ

İlk baskısındaki coşku ve heyecan ile, son baskısındaki vedasız gazete arasında ciddi bir uçurum vardı. 1969’da, Hürriyet, halkın sesi olma misyonuyla çıktığı yolda, sosyal sorumluluk bilinciyle haber yapıyordu. Gazetecilik, toplumsal dönüşümün en önemli araçlarından biri olarak kullanılıyordu. Her haber, bir farkındalık yaratıyor, her köşe yazısı toplumun vicdanını rahatlatıyordu. Gazetenin son yıllarında, bu türden derinlemesine etki ve toplumsal yankılar giderek azalmıştı. Hürriyet’in tarihsel mirası, toplumun belleğindeki yerini büyük ölçüde korusa da, son yıllarda gözlemlenen içerik zayıflığı, özgünlük eksiklikleri ve basitleşmiş dil, gazetenin edebi ve toplumsal etkisini zayıflatmıştı.

Hürriyet, Türk gazeteciliğinin başlangıç yıllarında, kendisini sadece bir haber kaynağı olarak değil, aynı zamanda toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlayan bir entelektüel ve kültürel güç olarak konumlandırdı. Oysa son yıllarda, gazetenin sayfalarındaki haberler artık daha çok gündem maddelerine dayalı ve yüzeysel olmaktan öteye gidemedi. İlk yıllardaki özgün içerik ve topluma yönelik güçlü bir misyon anlayışı, zamanla yerini ticari kaygılara ve anlık haber döngüsüne bıraktı.

VEDA EDİLMEDEN GİDİLMEMELİYDİ: OKUYUCU İLE BAĞ KOPTU

Afbeelding met krant, tekst, Krantenpapier, Publicatie Automatisch gegenereerde beschrijving

31 Ocak 2025’teki son baskısında, gazetecilik tarihinde önemli bir ‘veda’ eksikti: Okuyucuya doğru ve düzgün bir şekilde veda edilmedi. Gerçekten de, bu basın organı yıllar boyu Türk toplumunun gündemini şekillendiren, ona ses olan bir mecra iken, kapanışında okurla kurduğu duygusal bağa bir tür “saygı” gösteremediler. Oysa ki, gazeteler sadece kâğıt ve mürekkep değil, okurun zihninde ve yüreğinde yer eden bir ses olmalıdır. Hürriyet’in son baskısında, o sesin sonuna kadar yankılanması gerekirdi. Bir gazete okuruyla arasında duygusal bir bağ kurmalı, okuru sadece bilgiyle değil, aidiyet duygusuyla da beslemelidir. Bu bağ kopmuştu.

Hürriyet, kapanışından önce, eski yönetimin izlediği gazetecilik çizgisini daha fazla sürdüremedi. Toplumun her kesimine hitap eden içerikleri, cesur haberleri ve özgün bakış açıları, artık eskisi kadar güçlü bir şekilde hissedilmiyordu. Bu noktada, Hürriyet’in kapanışında bir “veda” eksikliğinin hissettirilmesi, yalnızca okurları için değil, Türk basını için de büyük bir kayıp oldu. Çünkü bir gazetenin, kapanışında okuruna veda edebilmesi, toplumla kurduğu bağın ne kadar sağlam olduğunu gösterir. Ancak bu veda, son baskının sayfalarında görünmeyen bir boşlukta kayboldu.

Bu yazıda, Hürriyet’in ilk yıllarındaki gazetecilik anlayışına, son yıllardaki değişime ve kapanışındaki “veda eksikliğine” dair önemli bir çerçeve sundum.
Yazının tonu hem nostaljik hem de eleştirel bir yaklaşımla kaleme alındı.

Gazeteciliğimin göz bebeği olan ve Türk toplumu için sadece bir haber kaynağından çok daha fazlası olan Hürriyet, adeta bir köprüydü. Kalemi güçlü, toplumunun nabzını tutan gazeteciler için Hürriyet, bir nevi kimlik meselesi haline gelmişti. Hürriyet, Avrupa’daki Türkler için, yalnızlık ve aidiyet duygusuyla mücadele ederken, sayfaları onlara bir dost gibi, bir yol gösterici gibiydi.

Her bir haber, bir bağ, bir hatırlatmaydı; anavatanla olan mesafeyi kısaltan, birer ip uçlarıydı. Sadece bir gazete değil, aynı zamanda bu insanlar için evin, köyün, bir yudum sıcak çayın kokusunu da taşıyan bir haber kaynağıydı. O yıllardaki Hürriyet, bir toplumun kendisini bulmaya çalıştığı, bir arada durduğu ve sesini duyurduğu bir mecra idi. Ve şimdi, bu gazetenin kapanışı ve sonrasındaki boşluk, her ne kadar zamanla kabullenilse de, bir kayıp olarak üzüyor.

O yılların etkisi öylesine derin ki, “Almanya Hürriyet” kaybolduğunda, aslında sadece bir gazete kaybolmuyor, bir kültürün, bir aidiyetin, bir dönemin parçası da yitiriliyor. O dönemde yaşanan kolektif hissiyatı, şu anki duygu karmaşasıyla karşılaştırmak oldukça zor. İnsanlar sadece günlük haberleri değil, kendi hayatlarının, ailelerinin, toplumlarının meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu da Hürriyet’in kimlik inşasında ve aidiyet bağlarını güçlendirmede ne kadar önemli bir rol oynadığını gözler önüne seriyor.

GARBİS KEŞİŞOĞLU’DAN TARİHE IŞIK TUTACAK OLAN GERÇEKLER…

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijving

TÜRK BASINININ AVRUPA’YA AÇILMASI

Federal Almanya’ya Türk işçi göçü 60’lı yıllarda başladı. Bavyera eyaletinin başşehri Münih, Almanya’nın Türkiye’ye açılan kapısı gibiydi ve “68’ inci vilayet“ olarak adlandırılıyordu.

Tauern Express treni ile Münih’e getirilen işçilerin bir kısmı, Bavyera eyaletinde kalıyor, diğerleri başka şehirlere sevk ediliyordu.
Binlerce, on binlerce kadın ve erkek işçi fabrika yurtlarında kalıyor, hafta sonlarında ise hemşehrileriyle buluşmak üzere tren istasyonlarında kümelenip hasret gideriyorlardı.
Cep telefonu diye bir kavram, henüz hayallerde bile yoktu. Normal telefonlarla Türkiye’ye ulaşabilmek için saatlerce beklemek gerekiyordu.
60’lı yılların ikinci yarısında Münih, Almanya’nın en çok Türk barındıran kenti haline gelmişti.
Türk Hava Yolları’nın günlük İstanbul-Münih seferleriyle Türkiye’den basılı gazete getirme işini, rahmetli gazeteci Kâzım Kip başlattı.

TGC: Kemal Ilıcak'ı sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Tercüman gazetesinin sahibi rahmetli Kemal Ilıcak ileri görüşlü bir patron olarak, Münih tren istasyonun yanında Tercüman’ın ilk bürosunu kurdurtmuştu. Tercüman gazeteleri her gün uçakla getirilip, Almanya’nın her tarafında satışa sunuluyordu. O dönem İstanbul’da basılıp gönderilen gazeteler, ertesi günkü tarihi taşıyordu.

Münih’in önem kazanması üzerine, Hürriyet Haber Ajansı, tecrübeli gazeteci rahmetli Ahmet Uran Baran’ı büro açmakla görevlendirmişti. Büro sadece haber üretmek için açıldığından, bir süre sonra kapatıldı..

1966’ da Hürriyet’in Almanya muhabirliğine kadrolu olarak tayin edildim.

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving
O yıllarda Hürriyet’in sahibi Erol Simavi, sık sık Münih’e gelip Bayerischer Hof otelinde kalırdı.

Afbeelding met persoon, Menselijk gezicht, rimpel, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
Gazetenin Genel Yayın Müdürü, yeniliklere çok açık, ileri görüşlü bir gazeteci olan Necati Zincirkıran’dı ve Hürriyet’in Almanya’ya gelmesini çok arzuluyordu. Birlikte tüm olanakları araştırdıktan sonra, gazetenin Münih’te basılmasını en uygun çözüm olduğunu gördük. Erol Simavi’nin oluru alındıktan sonra düğmeye basıldı.

Bild gazetesinin Bavyera baskılarını yapan Münchener Buchgewerbehaus ile görüşmelere başladık. 1960 Kıbrıs Anayasasını hazırlayan Alman anayasa profesörü Forsthoff’un asistanı avukat Dr. Christian Heinze’yi bizim şirketi kurmakla görevlendirdik.

Dr. Christian Heinze hayatını kaybetti - Gündem Kıbrıs Gazetesi - Kıbrıs Haber
Böylelikle Hürriyet, Kambiyo’dan izin alarak, sermayesi Türkiye’den transfer edilen ve merkezi Münih’te bulunan bir dış yatırımın sahibi oluyordu.

Kurulan şirkete “Hürriyet Europa Zeitungs GmbH” adı verildi.
Türkiye’de gazeteler o yıllarda henüz ofset baskıya geçmemişti; tipo baskı sistemini kullandıklarından, sayfaların matrisleri THY ile Münih’e gönderilecekti. Alman matbaasında bu matrislerden kurşun kalıplar hazırlanarak, baskıya geçilecekti.

Afbeelding met krant, tekst, Krantenpapier, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving

Hürriyet‘in satış fiyatı 60 pfennig olarak tesbit edildi.
16 Nisan 1969 günü Hürriyet 17 Nisan tarihli olarak baskıya girdi ve Almanya, Hollanda, Belçika’da piyasaya girdi.
Almanya’daki vatandaş Hürriyet’in gelişinden çok memnun kalmıştı. Artık seslerini duyurabilecekler, isteklerini ilgili makamlara iletebileceklerdi.
Hürriyet’in Almanya’daki kuruluş yılında, Türkiye’deki en iyi dönemini yaşıyordu.
Tiraj bir milyona ulaşmıştı.. Dedikoducular ise boş durmuyor, Erol beyi devamlı olarak Necati Zincirkıran ile Cüneyt Arcayürek aleyhine kışkırtıyorlardı. Erol beye devamlı bu ikilinin gazeteyi ele geçirme planları yaptığını belirtiyorlardı..

Neticede 1 Temmuz 1969’da Münih’te, benimle beraber olan efsane yayın müdürü Zincirkıran çok kısa süren bir telefonla görevden alındı. Yerine yazı işleri müdürü ve milli atlet Ferhan Devekuşoğlu getirildi. Hürriyet’te taşlar yerinden oynamaya başlamıştı..

Vefa, Hürriyet’in patronu için, İstanbul’da sadece bir semt olup, başka bir anlamı yoktu.
Bu anlayış gazetenin Aydın Doğan’ a satılmasına kadar devam etti..

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, poster Automatisch gegenereerde beschrijving
Hürriyet’in 21. Yıldönümünün kutlandığı 1 Mayıs 1969 günü Erol Bey, Almanya’nın Baden Baden Kaplıcalarında buluştuğu, 1960 ihtilalinin güçlü simalarından Yarbay Orhan Erkanlı’yı Genel Müdür olarak gazetenin başına getirdi.
Erkanlı, 13 Ocak 1970de genel müdür olmasının ardından, Yassı Ada komutanı Tarık Güryay’ın hatıralarını yayınlattığında, gazete birden 200 bin okuyucu kaybetti.
İşlerini Divan Otelinin barından yönetmeyi seven Erol Simavi paniğe girdi..
Almanya’da ise Münih Riem Havaalanının tek pisti onarıma alınınca, Münih’te yapılan baskının önemi kalmadı ve işler Frankfurt’a kaydırıldı.
Erkanlı, gazetenin markasından istifade ederek, Hürriyet Europa Zeitung – HEZ adı altında , Türkiye’ye uçak seferleri işine girdi.
Süratli büyüme yüzünden HEZ nakit sıkıntısına girdi. Gazete bundan çok zarar gördü.

Şimdi burada tekrar bir parantez açmak durumundayım: Erol Bey, Orhan Erkanlı’dan “bıktığı” için, ondan kurtulma yollarını arıyordu. 1970 Eylül’ünün başında Erol Bey, ağabeyi Haldun Simavi ve eski başdanışmanı Prof. Memduh Yasa ile Divan Oteli‘nin bir odasında buluşması sonucunda, yönetimi Haldun Simavi’ye bırakmayı kabul etti.

Haldun Simavi Biyografiler.com
2 Eylül 1970 sabahı Haldun Bey, yanında Necati Zincirkıran ile Hürriyet Haber Ajansı’nın eski genel müdürü merhum Ahmet Uran Baran olduğu halde Hürriyet’e gelip yönetime el koydu.
4 Eylül günü Erol Simavi’nin ismi künyeden çıkarıldı. Haldun Simavi’nin yönetimi ele almasıyla Orhan Erkanlı istifa etti. Erol Simavi ani bir kararla Almanya’daki şirketi Erkanlı’ya bıraktı.

1970 Nisan’ında genel yayın müdürü olan Hürriyet’in Amerika muhabiri Muammer Kaylan, Haldun Bey’in gelişi üzerine gizlice önce Avusturya’ya, sonra da Amerika’ya gitmişti. Muammer Kaylan hâlâ Güney Florida’da, Bonita Springs’de oturuyor.

Fakat üzülerek belirtmeliyim ki Erol Bey, yıllarca Almanya’dan “bol” para aldığı halde oraya adeta “üvey evlat” gözüyle baktı ve yine yıllar sonra diğer bir başka genel müdüre bir süre için de olsa Hürriyet Almanya gibi bir kaleyi adeta “teselli mükafatı” olarak bırakmayı göze alabildi.

Haldun Simavi, Ocak 1971’de Hürriyet’ten tekrar ayrıldı. Erol Simavi de gazeteye genel müdür olarak atandı. Genel idare müdürü olan merhum Nezih Demirkent, sonradan genel müdür olarak tayin edildi.

Tercüman gazetesi 1970’de Frankfurt’fa ofset baskı yapabilen modern bir tesis kurmuştu.
Ben o tarihlerde sadece İstanbul’daki Hürriyet’in temsilciliğini yaptığımdan uçak işleri ile ilgim yoktu.
Hürriyet’in başına gelmiş olan tecrübeli gazeteci Nezih Demirkent’le birlikte,
Erol Beyin bilgisi dahilinde EGE-Türkische Zeitungs- und Druckerei limited şirketini kurduk. Şirketin genel müdürlüğüne Erol Simavi tarafından ben atandım.

26 Temmuz 1971’de kurulan şirketin ortakları arasında Nezih Demirkent (yüzde 42,5), Hürriyet’in o günkü ticaret müdürü Refik Hammas (yüzde 42,5) ve ben (yüzde 5) bulunuyordum. Şirketin genel müdürlüğüne Erol Bey tarafından ben atandım.
İstanbul’dan aldığım yetki ile, yasal yoldan Hürriyet’in isim hakkını Orhan Erkanlı’dan devraldım.
İsim hakkını aldıktan sonra, Ekim 1971’den itibaren, gazetenin devamlılığını sağlamak amacıyla, Tercüman’la yeni bir baskı anlaşması imzaladım.

Afbeelding met tekst, persoon, kleding, Menselijk gezicht Automatisch gegenereerde beschrijving
1971’de merhum Nezih Demirkent genel müdürlüğe getirildi.
EGE GmbH kurulduktan sonra Frankfurt’un merkezindeki Kölner caddesinde matbaa in müsait bir bina kiraladık. Harris-Marinoni firmasından 5 üniteli, dört renkli baskı yapabilen V-15A modeli bir makine ısmarlayarak, taksitleri sonuna kadar EGE firması olarak ödedik.

Avrupa Hürriyet’in kuruluşu için Türkiye’den 140 bin Alman Mark’ı ödenmişti. Biz ise yıllar boyu Erol Simavi’ye milyonlarca Mark ödedik.
Tercüman’ın net satışı 18 bini bulmuştu..
HEZ henüz hafızalardan silinmediği için ilan almakta zorlanıyorduk.
Makinenin kurulması ve 1972 sonbaharından sonra yaptığımız kampanyalar, sürekli olarak Almanya, Hollanda ve Belçika’yı karış karış tarayıp vatandaşın yanında yer almamız, gündemi tayin etmemiz ve Kıbrıs Barış Harekatı’ndaki dinamik haberciliğimiz sayesinde, gün geldi Tercüman’ın tirajı çok gerilerde kaldı

Eseri DÜNYA ile ekonomide bir çığır açtı - Dünya Gazetesi
Bu arada, rahmetli Nezih Demirkent ile, İstanbul’daki Avrupa Yazı İşleri Müdürü olan, Almanya konusunda Türk basının tek uzmanı Ertuğ Karakullukçu’un gayretleri, fikirleri ile katkıları olmadan, güçlü olamazdık.

Afbeelding met Menselijk gezicht, pak, persoon, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving      İlhan Karaçay            Murat Çulcu               İbrahim Gül               Doğan Uluç

İlhan Karaçay’ın olmadığı bir Benelüks haberciliği tasavvur edemiyorum.
Ayrıca durup dinlenmeden okuyucuların yanında olabilmek için devamlı direksiyon başında olan Murat Çulcu ile İbrahim Gül’e teşekkür etmek istiyorum.

Hürriyet’in Amerika baskısı projesini de ben hazırlayıp, rahmetli Nezih Demirkent ile Erol Simavi’yi ikna ettim ve gazete Frankfurt’ta basılarak 29 Ekim 1981’de Amerika ve Kanada’da piyasaya çıktı.
Hürriyet sonradan basılı gazeteyi Frankfurt’tan gönderme yerine, New York muhabiri rahmetli
Doğan Uluç’un gayretleriyle orada basılmaya başlandı ve üzerinde güneş batmayan gazete haline geldi…

Bugün ise, bir zamanların amiral gemisi artık Haliç’te çürüyor.
Okuyucu Avrupa’da sahipsiz kaldı, problemlerini ilgililere duyurma imkânı artık yok..
Bu işten kazançlı çıkanlar da oldu, hakları olmayan hisselerin bedelleri ile ceplerini dolduran, liyakatsiz bazı yöneticileri unutmamak gerekir.

YAŞANAN BÜYÜK OLAYLAR VE ÖNEMLİ KONULAR HÜRRİYET’TE NASIL YAYINLANDI?

Her bir olay, kendi zaman diliminde toplumun kaderini değiştiren ve geleceğini şekillendiren önemli adımlardı. Hürriyet, her biriyle bu döneme damgasını vurmuş ve gazetecilik tarihine önemli katkılarda bulunmuştur. Şimdi, Türkiye’nin yakın tarihindeki bu büyük olaylara, Hürriyet’in sayfalarında nasıl bir yer verildiğine, bu olayların gazete için ne anlam taşıdığına göz atacağız.

Evet, Hürriyet, Avrupa’daki Türk toplumu ile ilgili pek çok önemli olayı yakından takip etmiş ve bunları manşetlerine taşıyarak geniş bir şekilde okurlarına duyurmuştur. Bu olaylar, sadece Türk toplumunu değil, Avrupa’daki genel toplumsal yapıyı da etkileyen, bazen acı, bazen de umut verici gelişmeler olmuştur. İşte bazı büyük olaylar ve önemli konuların Hürriyet’te yayınlanış şekli:

ROTTERDAM VE SCHİEDAM OLAYLARI

Afbeelding met krant, tekst, Nieuws, Publicatie Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’da, Rotterdam ve Schiedam gibi şehirlerdeki etnik gerilimler, 1970’lerin başlarında, özellikle Türkler’in ve diğer göçmen toplulukların hedef alındığı ırkçı saldırılarla dikkat çekmiştir. Bu saldırılar, çoğu zaman halk arasında yanlış anlamalar, ırkçılık ve göçmenlere yönelik dışlayıcı tutumlar sonucu patlak vermiştir. Bu tür olaylar, Türkler’in Avrupa’da yaşadığı zorlukları ve entegrasyon süreçlerinin ne kadar sıkıntılı olduğunu gözler önüne serdi.

Bu olaylar, Hollanda’da Türk göçmenlere yönelik ırkçı saldırılarla ilişkilendirilen önemli dönüm noktalarından biriydi. Rotterdam ve Schiedam gibi şehirlerde ırkçılığın yükselmesi, Türkler’in toplumsal entegrasyonu konusunda ciddi engeller yarattı. Bu tür olaylar, Hollanda’daki Türklerin kendilerini güvence altına alabilmek için seslerini duyurmaları gerektiğini anlamalarına neden oldu.

Hollanda’daki Türkler, 1990’lardan sonra ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı bir dizi mücadele yaşadılar. 2000’li yıllarda, özellikle Geert Wilders’in liderliğindeki Partij voor de Vrijheid (Özgürlük Partisi) gibi aşırı sağcı partilerin yükselmesi, Hollanda’daki Türkler için bir tehdit oluşturdu. Bu süreçte de Hürriyet, Hollanda’daki Türkler’in bu tehditlerle nasıl başa çıktıklarını, toplumsal mücadelelerini ve entegrasyon çabalarını sıklıkla haber yaptı.

MÖLLN KATLİAMI (ALMANYA – 1992)

Afbeelding met gebouw, buitenshuis, Reclamebord, straat Automatisch gegenereerde beschrijving

Bir başka önemli olay, 1992’de Almanya’nın Mölln kasabasında yaşandı. Neo-Nazi gruplar, bir Türk ailesinin evine molotof kokteyli attı ve 5 kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu saldırı da, Almanya’daki ırkçı şiddetin boyutlarını ve Türkler’in yaşadığı zorlukları bir kez daha gündeme taşıdı.

SOLİNGEN KATLİAMI (ALMANYA – 1993)

Afbeelding met tekst, panorama, collage, Reclamebord Automatisch gegenereerde beschrijving

1993’te Almanya’nın Solingen şehrinde, radikal sağcı bir grup tarafından gerçekleştirilen ve 5 Türk vatandaşının ölümüne yol açan yangın saldırısı, belki de Almanya’daki Türkler için en acı olaylardan biriydi. Saldırıda, Türk ailelerin evlerine molotof kokteylleri atılmış, bu saldırı sonucu 5 kişi hayatını kaybetmişti. Olay, Almanya’daki Türkler için bir dönüm noktası olmuş ve Hürriyet gibi gazeteler, olayın ardından büyük bir kamuoyu oluşturmuş, Almanya’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığına dikkat çekmişti.

HANNOVER OLAYLARI

Afbeelding met buitenshuis, boom, panorama, gras Automatisch gegenereerde beschrijving

Almanya’nın farklı şehirlerinde de zaman zaman, özellikle 1990’ların başında, Türk toplumu ve diğer göçmenlere yönelik şiddet olayları yaşanmıştır. Hannover’de de bu tür saldırılar meydana gelmiş ve Hürriyet, bu olayların takibini yaparak, Türkler’in yaşadığı güvenlik sorunlarına dikkat çekmiştir.
Yaşanan olayların en üzücüsü, Türk mezarlığına saldırıydı. Stöcken semtindeki Müslüman mezarlığında, çocuklara ait bölümde yer alan 20 mezar tahrip edildi.
Olaylardan sonra mezarlığa giderek incelemelerde bulunan Hannover Başkonsolosu Gül Özge Kaya, “Kim veya kimlerin yaptığını bilmiyoruz. Hemen yandaki mezarların sağlam olması, bir doğa olayının olamayacağı gösteriyor.” dedi.

DÜSSELDORF OLAYLARI

Afbeelding met tekst, auto, Menselijk gezicht, Landvoertuig Automatisch gegenereerde beschrijving

1990’ların ortalarında Almanya’da, özellikle Düsseldorf gibi büyük şehirlerde, Türk iş yerlerine yönelik saldırılar olmuştur. Bu tür olaylar, Türklerin Almanya’daki yaşamlarına yönelik tehditler oluşturmuş ve Hürriyet bu tür olayların toplumsal etkilerini genişçe gündeme taşımıştır.
Düsseldorf’da yaşanan ilginç olaylardan biri de, benzin dökülerek kundaklanan bir Türk’e ait bir dükkânda, 18 yaşındaki Ada Abay isimli gencimizi kaybetmiştik.

AVUSTURYA’DAKİ IRKÇI SALDIRILAR

Afbeelding met buitenshuis, tekst, persoon, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Avusturya’daki Türkler de, zaman zaman sağcı grupların hedefi olmuştur. Hürriyet, Avusturya’daki Türk toplumu üzerinde yapılan saldırılarla ilgili geniş haberler yaparak, Avrupa’daki ırkçılığa karşı kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır.

FRANSA’DAKİ YABANCI DÜŞMANLIĞI VE EYLEMLER

Afbeelding met panorama, buitenshuis, ventilator, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Fransa’da özellikle 1990’lardan sonra, Türkler de dahil olmak üzere yabancı topluluklara yönelik şiddet eylemleri yaşanmıştır. Bu tür olayların, özellikle banliyölerdeki gençler ve göçmen toplulukları arasındaki gerilimlerle bağlantılı olduğu görülmüştür. Hürriyet, Fransa’daki yabancı düşmanlığına karşı durarak, bu tür olayları dikkatle izlemiş ve toplumsal sorunların çözülmesi için önerilerde bulunmuştur.

Hürriyet, bu olayların detaylarını duyurarak, Avrupa’daki Türkler için bir bilinç oluşturmuş ve yaşanan acıların ötesinde toplumsal sorunları, çözüm önerileri ve göçmenlerin entegrasyonu üzerine de tartışmalar başlatmıştır. Avrupa’daki Türk toplumunun yaşadığı bu tür acı ve zorluklar, Hürriyet için hem bir sorumluluk hem de bir haber kaynağı olmuştur.

Evet, Hürriyet Gazetesi, Avrupa’da yaşanan sadece toplumsal olaylarla sınırlı kalmayıp, sosyal, kültürel, sportif ve siyasi pek çok önemli olayı da geniş bir şekilde ele almıştır. İşte bunlardan bazıları:

SOSYAL OLAYLAR VE GÖÇMENLİK SORUNLARI

TİHEK - Uluslararası Göçmenler Günü Basın Açıklaması

Avrupa’da Türklerin karşılaştığı en önemli sosyal meselelerden biri entegrasyon sorunlarıydı. Özellikle 1980’ler ve 1990’larda, Türkler’in Avrupa toplumlarına uyum sağlaması, hem kendi toplumlarıyla hem de yerel halkla ilişkilerinde pek çok zorluğa yol açtı. Hürriyet, bu süreci yakından takip ederek, Türk göçmenlerin karşılaştığı ayrımcılık, işsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği gibi sorunları gündeme getirdi. Bu tür sorunlar, Avrupa’daki Türkler için önemli bir mücadele alanı oluşturdu.

KÜLTÜREL ETKİLEŞİM VE TÜRK KÜLTÜRÜ

TÜRK KÜLTÜRÜ HAKKINDA – TÜRK KÜLTÜRÜ GELENEK VE GÖRENEKLERİ

Avrupa’da Türk kültürünün tanıtılması ve yayılması da önemli bir konu oldu. Özellikle 1990’ların sonları ile 2000’lerin başında, Türk mutfağı, gelenekleri, müziği ve sanatı Avrupa’da giderek daha fazla ilgi görmeye başladı. Hürriyet, Türk kültürünün tanıtılmasında önemli bir rol oynadı, bu kültürel etkileşimler Avrupa’daki Türklerin kimliklerini yeniden şekillendirdi.

FUTBOL VE TÜRK KULÜPLERİ

Afbeelding met tekst, krant, Nieuws, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving

Futbol, Avrupa’daki Türk toplumu için bir diğer önemli sosyal ve kültürel bağdı. 1990’ların sonları ve 2000’lerin başında, Türk futbol kulüplerinin Avrupa kupalarındaki başarıları, özellikle Galatasaray’ın UEFA Kupası zaferi (2000), Türklerin Avrupa’daki imajı açısından tarihi bir dönüm noktasıydı. Hürriyet, bu tür sportif başarıları, hem Türkiye için bir gurur kaynağı hem de Avrupa’daki Türkler için büyük bir motivasyon unsuru olarak genişçe ele aldı.

Afbeelding met persoon, voetbal, person, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Futbol, Hollanda’daki Türk toplumu için çok önemli bir sosyal bağ olmuştur. Hollanda’daki Türklerin futbola olan ilgisi, Türk futbolunun gelişmesine de katkı sağladı. Hürriyet, Hollanda’daki Türk futbol takımlarının, yerel spor dünyasında nasıl önemli bir yer edindiğini sürekli olarak manşetlerine taşımıştır. Türk futbolcularının Avrupa kupalarında gösterdiği başarılar, Hollanda’daki Türkler için büyük bir gurur kaynağıydı.

TÜRK SİNEMASI VE AVRUPA’DAKİ BAŞARILARI

Hayatın ve toplumun nesnelliğinden çok kişinin içsel gerçeklerine dokunan 14 film | Independent Türkçe

Türk sinemasının Avrupa’daki etkisi, özellikle 2000’li yıllarda daha belirgin hale geldi. Hürriyet, Avrupa’da ödüller kazanan Türk yönetmenleri ve oyuncuları, örneğin Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Tokuş gibi isimleri, kültürel başarı olarak haberleştirdi. Avrupa’da Türk sinemasının tanınması, Türklerin kültürel kimliğinin bir parçası olarak da büyük bir anlam taşıdı.

Hollanda’daki Türklerin kültürel faaliyetleri de önemli bir konu olmuştur. Türk sineması, Hollanda’da çeşitli festivallerde gösterildi ve Türk sinemasının Avrupa’da tanınması büyük bir önem kazandı. Bu süreçte Hürriyet, Hollanda’daki Türk kültürüne dair haberler yaparak, Türk sinemasının ve kültürünün Avrupa’daki başarısını vurguladı. Özellikle Türk sinemasının Zeytin Dalı gibi kültürel yapıtları, Hollanda’daki Türkler için kimliklerini güçlendiren bir araç oldu.

SİYASİ GELİŞMELER VE AVRUPA’DAKİ TÜRKLERİN ETKİSİ

Afbeelding met tekst, krant, Publicatie, Krantenpapier Automatisch gegenereerde beschrijving

Avrupa’da yaşayan Türklerin, Türkiye’nin iç siyaseti ile bağları da sık sık gündeme geldi. 1980’lerdeki darbe sonrasında, Türkiye’deki siyasi hareketler Avrupa’da da yankı buldu. Özellikle 1990’lardan sonra, Türkiye’deki seçimler, referandumlar ve siyasi gelişmeler, Avrupa’daki Türkler için önemli bir bağlam oluşturdu. Hürriyet, Avrupa’daki Türklerin Türkiye’deki siyasete olan ilgisini ve etkisini genişçe işledi. Bu dönemde Hürriyet, Avrupa’daki Türklerin Türkiye ile olan siyasi ilişkilerini gündeme getirdi.

IRKÇILIK VE AŞIRI SAĞ TEHDİTLERİ

Afbeelding met krant, tekst, Nieuws, roddelblad Automatisch gegenereerde beschrijving

1990’lar ve 2000’ler boyunca Avrupa’da artan aşırı sağ hareketlerin, yabancı düşmanlığının ve ırkçılığın yükseldiği dönemde, Hürriyet bu durumu genişçe ele aldı. Avrupa’daki aşırı sağcı grupların Türkler ve diğer göçmen topluluklar üzerinde uyguladığı baskılar, Hürriyet’in manşetlerinde sıkça yer aldı. Ayrıca, Avrupa’daki seçimlerde aşırı sağın yükselişi, Türk toplumu için büyük bir endişe kaynağıydı ve Hürriyet, bu politik gelişmeleri yakından takip etti.

AVRUPA’DAKİ TÜRK GENÇLİĞİ VE KİMLİK KRİZİ

Afbeelding met tekst, grafische vormgeving, poster, Vlieger Automatisch gegenereerde beschrijving

Bir diğer önemli konu, Avrupa’daki ikinci kuşak Türk gençlerinin kimlik arayışıydı. Hem Türk hem de Avrupa kültürleriyle ilişki kurmaya çalışan bu gençler, zaman zaman kimlik bunalımları yaşadılar. Hürriyet, bu süreci izleyerek, Avrupa’daki Türk gençlerinin toplumsal hayata entegrasyonunu ve Türk kimliğini nasıl koruduklarını veya değiştirdiklerini derinlemesine ele aldı. Bu konu, Avrupa’daki göçmen topluluklarının geleceği açısından kritik bir öneme sahipti.

Hollanda’daki ikinci kuşak Türk gençliği, genellikle iki kültür arasında sıkışmış bir kimlik krizi yaşadı. Hem Türk hem de Hollanda kültürlerinden beslenerek, Avrupa’da farklı bir kimlik inşa etmeye çalıştılar. Bu süreçte, toplumsal baskılar ve kimlik arayışı, Hollanda’daki Türk gençlerini zaman zaman çatışmalarla karşı karşıya getirdi. Hürriyet, bu gençlerin kimlik arayışını ve entegrasyon süreçlerini sürekli olarak haberleştirdi ve onların yaşadığı zorlukları gündeme taşıdı.

EĞİTİM SORUNLARI VE TÜRK ÖĞRENCİLERİ

Afbeelding met tekst, hemel, wolk, schermopname Automatisch gegenereerde beschrijving

Avrupa’da Türklerin en büyük karşılaştığı sorunlardan biri de eğitimdi. Yüksek eğitim, entegrasyonun önemli bir parçasıydı ve Hürriyet, Türk öğrencilerinin Avrupa’da karşılaştığı eğitim engelleri ve fırsat eşitsizliklerini sıkça gündeme getirdi. Birçok Türk genci, hem kendi kültürlerini hem de eğitim sistemini uyumlu hale getirmek için büyük bir çaba sarf etti.

Hollanda’daki Türkler, eğitimde büyük fırsat eşitsizlikleri ile karşılaştılar. Pek çok Türk genci, hem kültürel uyum sorunları hem de eğitimdeki dil bariyerleri nedeniyle zorluklar yaşadı. Ancak, 1990’lı yılların sonlarına doğru Hollanda’daki Türk toplumu eğitimde daha fazla yer almak için çeşitli çözüm arayışlarına girdi. Hürriyet, bu sorunları gündeme taşıyarak, Hollanda’daki Türklerin eğitimde daha eşit fırsatlar bulabilmesi için adımlar atılmasını savundu.

ERASMUS PROGRAMI VE GENÇ TÜRKLERİN AVRUPA’DAKİ YAŞAMI

Erasmus+ Programı

Erasmus programı ve diğer öğrenci değişim programları, Avrupa’daki Türk gençlerinin bir araya gelmesini sağladı. Bu gençler, farklı kültürleri öğrenirken aynı zamanda kendi kimliklerini de sorgulama fırsatı buldular. Hürriyet, bu sürecin getirdiği fırsatlar ve zorlukları genişçe ele aldı, Türk öğrencilerinin Avrupa’daki eğitim hayatlarını takip etti.
Hürriyet, Avrupa’daki Türk toplumunun sosyal, kültürel ve sportif yaşamını sadece yerel haberler olarak değil, aynı zamanda geniş çapta bir toplumsal bağlam içinde ele alarak, diasporadaki Türklerin sesini duyurdu. Hem acılı hem de gurur verici pek çok olayı, Avrupa’daki Türk toplumunun yaşadığı derin dönüşüm ve değişim ile birlikte izledi.

Afbeelding met tekst, krant, Publicatie Automatisch gegenereerde beschrijving

SİYASİ KATILIM VE TÜRKLERİN HOLLANDA’DAKİ SEÇİMLERİ ETKİLEMESİ

Afbeelding met pak, kleding, person, tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’daki Türkler, zaman zaman ülkenin genel seçimlerinde ve yerel seçimlerde önemli bir seçmen kitlesi haline geldi. Bu topluluk, Hollanda’daki siyasette aktif bir şekilde yer almaya başladı. Türklerin siyasi temsil ve haklarını savunma konusunda Hollanda’daki siyasi partilerle ilişki kurarak, seçimlerde Türk seçmenlerin önemini artırdı. Bu süreç, Hürriyet tarafından yakından takip edilerek, Hollanda’daki Türklerin siyasi yaşama katılımını konu alan haberler yayımlandı.

Hollanda’daki Türkler, siyasete daha fazla katılmaya ve kendi haklarını savunmaya başladılar. Özellikle 2000’li yıllarda, Türk kökenli siyasetçiler, yerel ve ulusal düzeyde Hollanda siyasetinde kendilerine önemli bir yer edinmeye başladılar. Bu, hem Hollanda’daki Türklerin daha fazla görünür olmasını sağladı hem de Türklerin Hollanda siyasetinde daha etkin bir rol oynamasına olanak tanıdı. Bu siyasi yükseliş, aynı zamanda Hollanda’daki Türklerin demokratik haklar ve eşitlik mücadelesinde daha güçlü bir ses oluşturmalarını sağladı.

2005 HOLLANDA ANAYASASI VE İSLAM’A YÖNELİK TARTIŞMALAR

Afbeelding met tekst, panorama, schermopname, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving

2000’lerin başında, özellikle Hollanda’da İslam’a yönelik tartışmalar arttı. 2004’te Theo van Gogh’un öldürülmesinin ardından İslam karşıtı söylemler ve yasalar gündeme geldi. Hollanda’daki Türkler, bu dönemde özellikle camilerin ve dini faaliyetlerin yasaklanması gibi hamlelere karşı tepki gösterdi. Hürriyet, Hollanda’daki Türklerin bu dönemde yaşadıkları zorlukları, İslam’a yönelik önyargıları ve ayrımcılığı ele aldı.

GEERT WİLDERS VE İSLAM KARŞITI SİYASET

Afbeelding met tekst, person, schermopname, Reclame Automatisch gegenereerde beschrijving

Geert Wilders’in liderliğindeki Partij voor de Vrijheid (Özgürlük Partisi), Hollanda’daki Türkler ve diğer göçmen toplulukları için büyük bir tehdit unsuru oluşturdu. Wilders’in İslam karşıtı söylemleri, Hollanda’daki Türkleri ve diğer Müslüman toplulukları daha da dışlayan bir politik atmosfer yarattı. Hürriyet, bu dönemde Wilders’in politikalarını ve Hollanda’daki Türklerin karşı karşıya kaldığı zorlukları yakından takip etti.

Bu önemli olaylar, Hollanda’daki Türk toplumu için sadece toplumsal bağları değil, aynı zamanda kültürel ve politik kimliklerini de şekillendiren anlar oldu. Hürriyet, bu dönemde, Türkler’in yaşadığı sosyal, kültürel ve siyasi mücadelesi hakkında geniş kapsamlı haberler sunarak, Türk diasporasının sesini duyurdu.

HOLLANDA’DAKİ TÜRK İŞÇİ GÖÇÜ VE İLK DÖNEM

Afbeelding met person, kunst, panorama Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’ya ilk büyük Türk göçü, 1964’te iş gücü anlaşmalarıyla başladı. Hollanda hükümeti, iş gücü açığını kapatmak için Türkiye’den işçi kabul etti. Bu dönemde, Türk işçilerinin büyük çoğunluğu, düşük ücretli işlerde çalışarak Hollanda’nın sanayi devrimine katkı sağladılar. Ancak, uzun vadede bu işçiler, toplumsal entegrasyon, dil engelleri ve kültürel uyum sorunlarıyla karşı karşıya kaldılar. Bu dönemde Hollanda’daki Türkler’in ilk kuşağı, sadece iş gücü olarak değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal kimliklerini oluşturacak temelleri de atmış oldular.

TÜRK DERNEKLERİ VE KÜLTÜREL FAALİYETLER


         HOTİAD                       TİCF                               İOT                              TFN

Hollanda’daki Türk dernekleri, Türklerin kültürel kimliklerini korumak ve toplumsal dayanışmayı sağlamak adına önemli bir rol oynadı. Bu dernekler, yalnızca sosyal etkinliklerle değil, aynı zamanda eğitim, kültürel programlar ve sosyal hizmetlerle de Türk toplumunun Hollanda’daki yerleşik hayatta daha fazla kabul görmesini sağladılar. Türk kültürünün tanıtılması adına yapılan festivaller, konserler, sergiler gibi faaliyetler de önemli oldu. Hollanda’daki Türklerin hem kendi kültürlerini yaşatmaları hem de Hollanda toplumuna entegrasyonlarını hızlandırmaları açısından bu derneklerin etkisi büyüktü.

HOLLANDA’DAKİ TÜRK KADINININ YÜKSELİŞİ

Afbeelding met kleding, persoon, vrouw, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’daki Türk kadınları, yıllar içinde toplumsal hayatta önemli bir değişim geçirdi. İlk yıllarda, göçmen kadınlar genellikle ev içi rollerle sınırlıyken, zamanla eğitim ve iş gücüne katılımda artış yaşandı. Bu değişim, özellikle ikinci ve üçüncü kuşak Türk kadınları için belirleyici oldu. Kadınlar, toplumsal rolleri ve hakları konusunda daha fazla seslerini duyurdukça, Hollanda’daki Türk toplumu da daha eşitlikçi bir yapıya doğru evrildi. Hürriyet ve diğer Türk gazeteleri, Hollanda’daki Türk kadınlarının bu değişen rolünü sıkça haberleştirerek, toplumdaki bu önemli dönüşümün görünür olmasına katkı sağladı.

HOLLANDA’DAKİ TÜRK GENÇLİĞİ VE SANAT

Afbeelding met tekst, panorama, Nieuws Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’daki Türk gençleri, kültürel bir kimlik inşası sürecinde sanat ve yaratıcılıkla çok daha fazla etkileşimde bulunmaya başladılar. Müzik, edebiyat, tiyatro ve sinema gibi alanlarda aktif olan birçok Türk genç sanatçı, hem Hollanda’da hem de uluslararası alanda başarılar elde etti. Özellikle Türk rap müziği, Hollanda’daki Türk gençliği arasında popülerleşti ve bu, onların kültürel kimliklerini ifade etmeleri için güçlü bir araç oldu. Sinemada da birçok Türk yönetmen ve oyuncu, Hollanda’daki Türk toplumunun sorunlarını ve deneyimlerini beyaz perdeye yansıttı.

GENÇ TÜRKLERİN DİN VE LAİKLİK ÜZERİNDEKİ DÜŞÜNCELERİ

Afbeelding met persoon, mensen, Dans, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda’daki Türk gençliği arasında, özellikle din ve laiklik arasındaki ilişki üzerine düşünceler zaman içinde farklılaşmış ve derinleşmiştir. Bir yanda dini kimliklerini güçlü bir şekilde korumak isteyen gençler bulunurken, diğer yanda sekülerleşmeye yönelen ve dinin toplumsal hayattaki etkilerini sorgulayan bir grup genç yer almıştır. Bu durum, Hollanda’daki Türk toplumunda, gençler arasında kimlik ve inanç sorunlarını gündeme getiren bir tartışma başlatmıştır. Bu mesele, Hollanda’daki Türk gençliğinin toplumsal yaşamdaki yeri, değerleri ve gelenekleri üzerine önemli soruları gündeme getirmiştir.

Bu gibi olaylar, Hollanda’daki Türk toplumu için hem zorluklar hem de fırsatlar yaratmış ve toplumsal yapıyı şekillendiren temel unsurlar olmuştur. Hollanda’da yaşayan Türkler, sadece göçmen topluluğu olarak değil, aynı zamanda kültürel, sosyal ve politik olarak Avrupa’nın çok kültürlü yapısının önemli bir parçası haline gelmişlerdir.

FRANSA’DA YABANCI DÜŞMANLIĞI VE SALDIRILAR (1990’LAR)

Afbeelding met tekst, buitenshuis, vlag, Demonstratie Automatisch gegenereerde beschrijving

Fransa’da, özellikle 1990’larda, Türkler de dahil olmak üzere göçmen topluluklarına yönelik şiddet olayları artmaya başladı. Hürriyet, Fransa’daki ırkçılık karşıtı hareketleri ve bu saldırılara karşı Türklerin tepkilerini haberleştirerek, Fransa’daki Türk toplumu için bir bilinç oluşturmaya çalıştı. Türk iş yerleri ve camilere yönelik yapılan saldırılar, bu dönemde çokça gündeme geldi. Fransa’daki Türkler, bu tür saldırılara karşı birlik oluşturma yoluna gitmiş, dernekler kurarak dayanışma sağlamaya çalışmıştır.

İNGİLTERE’DEKİ TÜRK GÖÇMENLERİNİN ZORLUKLARI VE BAŞARILARI

Afbeelding met tekst, panorama, Reclame, buitenshuis Automatisch gegenereerde beschrijving

İngiltere’deki Türk toplumunun, özellikle Kuzey Londra’daki Türkler, iş gücü ve kültürel yaşam açısından önemli bir yer tutmaktadır. 1980’lerin sonlarına doğru, bu bölgedeki Türkler, ekonomik zorlukların yanı sıra eğitim ve iş gücü entegrasyonu konusunda ciddi sorunlarla karşılaştılar. Ancak zamanla, İngiltere’deki Türkler, hem iş dünyasında hem de kültürel hayatta başarılar elde ettiler. Özellikle Türk restoranlarının İngiltere’deki yemek kültürüne katkıları önemli bir gelişme oldu. Hürriyet, İngiltere’deki Türklerin entegrasyon çabalarını, başarılarını ve karşılaştıkları zorlukları sıkça gündeme taşıdı.

ALMANYA’DA TÜRKLERİN SİYASİ KATILIMI VE AŞIRI SAĞCI SALDIRILAR

Afbeelding met tekst, person, persoon, pak Automatisch gegenereerde beschrijving

Almanya, Türk göçmenlerin en fazla bulunduğu ülkedir ve burada Türklerin siyasi katılımı özellikle 1980’lerin sonunda ve 1990’larda arttı. 1990’lar, Türklerin Almanya’daki siyasette daha fazla temsil edilmeye başladığı yıllardır.
Bunun yanında, aşırı sağcı grupların Türkler’e yönelik saldırıları, Almanya’daki entegrasyon sorunlarının hala devam ettiğini gösteriyordu. Hürriyet, Almanya’daki Türklerin seçme ve seçilme hakkını, özellikle 1990’larda tartışmaya açtı ve bu konudaki gelişmeleri yakından takip etti.

İSVEÇ’TE TÜRK KÜLTÜRÜ VE SOSYAL ENTEGRASYON

Afbeelding met person, kleding, tekst, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

İsveç’te de Türklerin önemli bir nüfusu bulunuyor ve bu topluluk özellikle Malmö şehri etrafında yoğunlaşıyor. 1990’lardan sonra, İsveç’teki Türkler, ülkenin sosyal yapısına entegrasyon sürecini hızlandırdı. Kültürel faaliyetler, spor organizasyonları ve sosyal etkinlikler, Türk toplumu ile İsveç toplumu arasındaki köprüyü güçlendirdi. Hürriyet, İsveç’teki Türklerin kültürel kimliklerini koruma ve toplumsal hayatta daha fazla yer alma mücadelesini takip etti.

AMERİKA’DAKİ TÜRK GÖÇÜ VE ENTEGRASYON SÜRECİ

Afbeelding met panorama, schermopname, groep, panoramisch Automatisch gegenereerde beschrijving

1900’lerde Doğu Anadolu’dan başlayan ABD’ye Türk göçü, günümüze kadar ‘yok’ kabul edildi.
ABD’nin bilinen özelliklerinden biri, nüfusunun dünyanın dört bir yanından gelen göçmenlerden oluşması. İtalyanlar, İrlandalılar, Almanlar gibi pek çok göçmen grubu, burada tarihlerinin ne kadar eskiye dayandığını, onların da ülkenin bir parçası olduğunu, aidiyetlerini göstermek için, her zaman çaba gösterdi. Türkler, ABD’de genellikle yeni bir göçmen grubu olarak, ABD’ye ait olmayan bir unsur gibi görüldü.

Amerika’daki Türk göçü, özellikle 1960’lar ve 1970’ler boyunca başladı. Amerikan hükümeti, iş gücü açığını kapatmak amacıyla göçmen kabul etti ve buna Türkler de dahil oldu. New York ve New Jersey gibi şehirlerde yoğunlaşan Türk toplumu, başlangıçta çok sayıda zorlukla karşılaştı. Dil bariyerleri, iş bulma sorunları ve kültürel farklılıklar, ilk yıllarda büyük engeller oluşturdu. Ancak, zamanla Türkler iş dünyasında ve kültürel hayatta kendilerine önemli bir yer edindiler. Türk restoranları, mağazaları ve iş yerleri Amerikan kültürüne entegre oldu ve Türkler, hem kendi kimliklerini koruyarak hem de Amerikan toplumuyla uyum içinde yaşamaya başladılar.

AMERİKA’DAKİ TÜRK RESTORANLARI VE KÜLTÜREL ETKİLEŞİM

 

Afbeelding met panorama Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Amerika’daki Türk restoranları, Türk mutfağını tanıtmakla kalmadı, aynı zamanda kültürel entegrasyonu da hızlandırdı. Özellikle New York, New Jersey ve diğer büyük şehirlerdeki Türk restoranları, Amerikalılara Türk mutfağını tanıtarak kültürel köprüler kurdu. Bu restoranlar, Türklerin Amerikan toplumuyla daha yakın bir bağ kurmalarına olanak sağladı. Bu gelişmeler, Hürriyet gibi medya organlarında geniş şekilde ele alındı, Türk mutfağının globalleşen dünyada nasıl bir yer bulduğu vurgulandı.

TÜRK-AMERİKAN TOPLUMUNUN SİYASİ GÜCÜ

Afbeelding met tekst, schermopname Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Amerika’da yaşayan Türkler, özellikle 1980’lerden sonra, siyasette daha fazla yer edinmeye başladılar. 2000’li yıllarda, Türk-Amerikan toplumunun üyeleri, ABD’nin yerel ve federal seçimlerinde daha fazla aday olmaya ve çeşitli siyasi faaliyetlerde bulunmaya başladılar. Türk-Amerikan toplumunun etkisi arttıkça, Türkler’in ABD’deki dış politika meselelerine de daha fazla dahil oldukları görüldü. Hürriyet gibi medya organları, bu gelişmeleri takip ederek, Türk-Amerikan ilişkileri ve toplumun Amerikan siyasetindeki yükselen etkisini ele aldı.

9/11 SONRASI MÜSLÜMANLARA YÖNELİK ARTAN AYRIMCILIK

Afbeelding met tekst, schermopname, person, buitenshuis Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

2001’deki 9/11 saldırılarından sonra, Amerika’da yaşayan Müslüman topluluklar, özellikle Türkler, ciddi ayrımcılık ve önyargılarla karşı karşıya kaldı. Saldırıların ardından, Türkler de dahil olmak üzere birçok Müslüman topluluğu, hem toplumsal hem de dini anlamda baskılarla karşılaştılar. Bu dönemde, Türkler, Amerikan toplumundaki yerlerini savunmak ve önyargılarla mücadele etmek için çeşitli sivil toplum kuruluşları ve medya organları aracılığıyla seslerini duyurmaya çalıştılar. Hürriyet gibi gazeteler, bu dönemde yaşananları ve Türklerin karşılaştığı zorlukları dünyaya duyurdu.

AMERİKA’DAKİ TÜRK KÜLTÜREL ETKİNLİKLERİ VE TOPLUMSAL KATILIM

Afbeelding met Dans, schermopname, panorama, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Amerika’daki Türkler, kültürel etkinliklere büyük ilgi gösterdiler. Türk festivalleri, konserler, film gösterimleri ve diğer kültürel etkinlikler, Türklerin Amerika’daki varlıklarını daha görünür kıldı. Bu tür etkinlikler, Türklerin Amerikan kültürü ile etkileşimini pekiştirdi ve Türk kimliğini daha güçlü bir şekilde temsil etmelerine yardımcı oldu.

SON SÖZ

Afbeelding met tekst, overdekt, muur, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Avrupa ve Amerika’daki Türkler, çok farklı toplumsal, kültürel, siyasi ve ekonomik zorluklarla karşılaşsalar da, her iki kıtada da büyük başarılar elde etmiş ve güçlü bir kimlik oluşturmuşlardır. Hürriyet, bu toplulukların sesini duyurmak, yaşadıkları zorlukları belgelerle sunmak ve kültürel gelişimlerini takip etmek konusunda önemli bir rol oynamıştır.

Değerli Okurlarım,
Avrupa ve Amerika’da yaşayan Türklerin toplumsal sorunlarını, kültürel, siyasi ve dini faaliyetlerini gözler önüne süren pek çok başlığa fotoğraf yakıştırma işlemi günlerce sürdü.
Aynı konuyla ilgili olarak yayınladığım haberlerin, Türk medyasında ele alındığını da belirtmiştim.
Altta Aydınlık gazetesinde yayınlanan haberin kupürünü göreceksiniz.
Daha sonra da, bundan önce yayınlamış olduğum haberi, görmeyen ve okumayanlar için yineliyorum.
Kalın sağlıcakla…

Afbeelding met tekst, krant, Menselijk gezicht, Nieuws Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

(BUNDAN ÖNCE YAYINLADIĞIM HABER)

AVRUPA HÜRRİYET KAPANDI:YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI AMA KAÇINILMAZ SONU

1 Şub 2025

Zirve yıllarının Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ Karakullukçu ve Avrupa Genel Müdürü Garbis Keşişoğlu çöküşün nedenlerini anlattılar.

Çöküşün ana nedeninin, Almanya hükümetinin gazete yöneticilerine yaptığı baskılardan baskılardan sonra gelen istifalar olduğunsa bağlanıyor.

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, persoon Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.
İlhan KARAÇAY yazdı:

Üç gün önce yayınladığım, “Şok, Şok, Şok: Hürriyet Almanya 1 Şubatta yayınlarını durduracak” başlıklı haber-yorumumdan sonra, haberimi yayınlayan 100’e yakın haber portallarına ve şahsıma reaksiyonlar yağdı.
Bizim, Hürriyet’in zirveden aşağılara yuvarlanışını anlatan beyanlarımızı iyi kavrayamayan bazı okurlar, ‘Oh ne güzel oldu, kurtulduk bu soytarılıktan, neden üzülüyorsunuz” tepkisinde bulundular.
Bu okurlara şunları söyleyebiliriz:
Hürriyet‘in kapanış süreciyle ilgili yaptığımız değerlendirmede, gazetecilik ve yönetimle ilgili ciddi eksikliklere dikkat çektik. Amacımız, bu gazetenin kapanmasının ardındaki sebepleri anlamak ve tartışmaktı. Fakat, bazı okurlarımızın bu durumu sadece siyasete bağlamış olmaları bizi şaşırttı. Bizim yaklaşımımız, herhangi bir siyasi duruşu ele almak değil, gazeteciliğin doğru bir şekilde yapılmadığı bir sürecin sonucunu anlamaktır.

Gazetecilik, doğru, tarafsız ve ilkeli olmayı gerektirir. Bu anlamda, Hürriyet’in kapanışındaki sorunlar, sadece bir siyasi perspektiften bakıldığında değil, aynı zamanda gazeteciliğin temel ilkelerinin zedelenmesiyle ilgilidir. Bizim asıl kaygımız, bu gibi durumların medya dünyasında daha fazla yaşanmaması ve gelecekte gazeteciliğin güçlenmesidir.

Haberimin yayınlanmasından sonra, ana akım gazetelerden bazı meslektaşlarımız da, haberimden pasajlar kullanarak kendilerine göre haberi yorumladılar ama, gazetenin asıl çöküş nedenlerini bilemedikleri için eksik bilgi vermiş oldular.
İşte, bu konuyu daha çok aydınlatabilmek için, zirve döneminin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ Karakullukçu’dan uzunca bir açıklama aldım.
Şu anda Miami’de yaşayan Genel Müdür Garbis Keşişoğlu da duygularını aanlattı.

İLK BASILAN UMUT VEREN, SON BASILAN HÜZÜNLENDİREN GAZETELER

Afbeelding met krant, tekst, Krantenpapier, Publicatie Door AI gegenereerde inhoud is mogelijk onjuist.

Soldaki ilk gazete, bir hayalin, bir başlangıcın simgesi. Tıpkı yıllar önce, uzak diyarlarda bir ses olmak için yola çıkan bir mektup gibi, umutla basılmış ve dünya çapında bir iz bırakmıştı. Bu sayfa, sadece bir gazete değil, bir dönemin nişanesi, bir arayışın ve bir tutkunun ifadesiydi. Sağdaki ise, bir dönemin sona erdiğinin acı bir hatırlatıcısı. O ilk gazetenin hemen yanında, yıllar süren mücadelenin, bilgiye ve özgürlüğe duyulan aşkın son bir yankısı gibi. Aradaki fark yalnızca yıllar değil, içinde taşıdığı anılar ve yaşanmışlıklarla dolu bir zaman dilimi. Her iki gazete de birer anı, her biri birer hikâye… İlkini okurken geleceğe umut bırakmaya çalışan bir gazete vardı, sonuncusunu okurken, o umudun bir şekilde bitişiyle karşılaşıyoruz. Biri bir başlangıç, diğeri bir son. Ama her ikisi de, tarihimize ve hafızamıza kazınmış birer simge olarak kalacak.
Her bir satırı ve manşetiyle dünyaya ulaşan bu gazetenin, 1 Şubat 2025 (bugün) itibariyle, yolculuğu sona erdi.

Hürriyet Gazetesi’nin Avrupa baskılarının sona ermesi, yalnızca gazetenin tarihini değil, Türk basın dünyasının geçmişini ve çok önemli bir dönüm noktasını simgeliyor.
Özellikle Avrupa’daki Türk toplumu için Hürriyet, sadece bir haber kaynağı olmanın ötesinde, bir bağ ve kimlik meselesi haline gelmişti. Avrupa’daki Türkler, Hürriyet’le sadece günlük haberleri değil, aynı zamanda kültürel bağlarını, aidiyet duygularını ve toplumsal meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu, gazetenin bir “amiral gemisi” gibi hizmet vermesini sağladı; çok sayıda Türk, gazetenin haberciliği sayesinde hem kendi toplumsal sorunlarını çözmek hem de Türkiye ile bağlarını güçlendirmek adına önemli bir platform buluyordu.

GARBİS KEŞİŞOĞLU NE DEDİ?

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
“Uluslarası yayın yapan ve o günlerde örnek gösterilen Hürriyet’in, Avrupa’daki yayınlarını durdurması, Türk basını için “acı” bir durumdur…
Rahmetli duayen gazeteci Nezih Demirkent’in, Hürriyet’in başından alınması için, o günlerin patronu rahmetli Erol Simavi’yi dolduruşa getirenlerin bir kısmı, bugün çok rahatlar.
O günkü ekibin şefi Demirkent ebediyete göçtü. Fakat bazıları, Avrupa baskısının satışından elde ettikleri yüzbinleri yemekle meşguller.

Çok kişinin farkında olmadığı bu Avrupa baskıları, bölgesel gazetecilik konusunda, o günlerin önemli uluslararası gazetelere örnek oldu. Liyakatsiz ve gazeteciliğin geleceği ile bir bilgi sahibi olmayan, sözde yöneticilerin elinde, Türkiye için önemli olan bu proje heba edildi. Ne yazık ki gazetenin bir arşivi bile ortada yok…

Ben ve bazı arkadaşlarım, yıllarca izin bile yapmadan, rahmetli Nezih beyle, gazeteyi HEZ uçak şirketi badiresinden kurtararak, (Hürriyet’in başında, bir sıkı yönetim komutanı varken, Hürriyet havacılığa heveslenmişti) Avrupa ve Amerika’da Hürriyet’i tiraj şampiyonu yaptık.
Sevgili İlhan Karaçay’ın sayesinde, Hollanda ve Belçika ilaveleri o güne kadar denenmemişti.
Neticede, bugün Türk basını için “kara” bir gündür.
Bu sonu hazırlayanlar ise ceplerini doldurduktan sonra Türkiye’ye dönüp keyif çatıyorlar.

Birkaç isimden söz etmek istiyorum…
Yurtdışı baskılarının temel direği Ertuğ Karakullukçu, Londra’da rahmetli Nuyan Yiğit, Hollanda’da İlhan Karaçay, Frankfurt’ta Kemal Şener, Nezih Akkutay, New York’da rahmetli Doğan Uluç, Berlin’de rahmetli Kamil Yaman ve daha niceleri Hürriyet’in uluslararası alanda bir numara olması için yıllarını verdiler.
Tabii ki Murat Çulcu’yu da unutmamak lâzım.
Şimdi artık hepsi mazide kaldı.”

ERTUĞ KARAKULLUKÇU’DAN ÇARPICI AÇIKLAMALAR

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

AVRUPA HÜRRİYET KAPANDI:  YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI AMA KAÇINILMAZ SONU

Hürriyet gazetesinin Avrupa baskıları, 31 Ocak 2025 günü son nüshasını yayınladı.
1 Şubat 2025 ise, bir zamanların efsane gazetesinin yoklara karıştığı, tarihe gömüldüğü gün oldu.
O gazeteye  ne muazzam emekler vermiştik…  En parlak zamanlarında yayın yönetmenliğini yapmıştım. Kapatılması, benim için kapkara bir haberdi.
Duyduğum anda binlerce anı başıma üşüştü.  İlk tepkim şu oldu:
Yanlış gazeteciliğin, acının da acısı fakat kaçınılmaz  sonu…
Yazık ettiler onca emeğe.
Hemen ardından, acıklı bir muhasebe: Ama neden?

BİR ÇINARIN ÖLÜMÜ

Evet, yaklaşık 70 yıllık bir koca çınar, gümbürtüyle  devrilip gitti. Ve evet, bu dev çınarı yiyip bitiren illet, en iyi dönemlerinde yayını yöneten kişi sıfatıyla teşhisi koyuyorum,  yanlış / kötü gazetecilik virüsü idi.
Yoksa, BİAT  gazeteciliğini marifet bilen  baş sorumluların bahane olarak sığındığı gibi ne Avrupa’daki insanlarımızın Türkiye ve Türkçe’den kopması, ne de dijitalleşme olgusu değildi.
Sahi, hangi kopma, dostlar ?..
Toplumun anavatan sevdasını, en çarpıcı örnekleriyle spor karşılaşmalarında görmüyor muyuz? “Türkiye” diye yeri göğü inletiyorlar.
Dijitalleşme deseniz, dünyada iyi gazetecilik yapan çok gazete, kağıt baskıyı hala başarıyla sürdürüyor.
Evet, dijitalleşme etkisi elbette var, fakat bu etmen, asla başat / birincil neden değil.

İYİ GAZETECİLİKTEN KOPARSAN…

Gerçek şu ki, kopan bir şey varsa o da maalesef Avrupa Hürriyet’in bizlerden sonraki yönetici kadrosunun  iyi gazetecilikten, toplumdan ve gerçeklerden kopmasıdır.  Toplumun ve hakikatin  sözcüsü olmaktan istifa edip, ülke yönetimlerinin beklentilerine biat etmeleridir. Orneğin Almanya’da yönetimlere yaranmayı /  onlardan aferin almayı ve egemenler tarafından sırtlarının sıvazlanmasını marifet bilmeleridir. Uyum kavramını, yönetimlerin buyruklarına uymak diye anlamalarıdır.
Son kertede vatandaşın değil, egemenlerin yanında saf kutmalarıdır.
Ben buna TERSİNE GAZETECİLİK diyorum.
İşte bu, Avrupa Hürriyet’in toplumu önceleyen kuruluş felsefesine affedilemez bir ihanet olmuştur.
O açıdan bakarak teşhisi rahatça koyabiliriz :
Avrupa Hürriyet’in kapatılması, TAAMMÜDEN işlenmiş bir yanlış gazetecilik  cinayetidir.

DİNLE, ALMANYA

Şimdi artık, Avrupa Hürriyet’in en başarılı dönemlerinde yayını yöneten bana  ve gazeteye saldırmayı marifet bilenler, nelva kavurup kına yakabilinler.
Peki, kimdir onlar ?..
Öncelikle, o dönemlende Almanya’yı yöneten bazı isimler ve ve dönemin Ankara Büyükelçisi Hahs Joachim – Vergau…
Yabancılara yönelik politika üreten Orient Institut’un başkanı Prof. Udo Steinbach… Sonra, yönetime yaranma peşinde koşan, Türkiye ve Hürriyet karşıtlığını kariyer ğüvencesi haline getirmiş kimi Türkiye kökenliler… Türk toplumu onları taa ciğerlerine kadar çok iyi tanır.  Sembolik iki isim vereceksek, işte o dönemlerdekiCem Özdemir ve Ozan Ceyhun.
1 Şubat, onların ve benzerlerinin bayram günü olsun.

HANGİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ?

Burada, Almanya’daki basın özgürlüğü anlayışına da  parantez açmak gerekir. Bu nasıl bir özgürlük anlayışıdır ki, gerçekleri dile getirmekten başka derdi olmayan bizim görevden alınmamız ve yazılarınızın sonlanması için büyükelçileriyle, dış işleri bakanlarıyla (Kinkel ve Fischer) seferber olmuşlardır. Hatta, bu zincire son halka olarak dönemin cumhurbaşkanı Johannes Rau’yu da pekala ekleyebiliriz.
Bizi. resmi muhatapları olan Türk bakanlara ve gazete yönetimine şikayet etmekten hiç kaçınmamışlardır.
Türk ve Alman kafadarlarıyla bize karşı özel toplantılar düzenlemişler, kampanyalar açmışlardır. Hürriyet patronajına ağır baskı iygilamışlardır.
Soralım: Bütün bunlara, özgürlükçü Alman Ahayasası’nın hangi maddesi izin vermektedir ?
Şimdi övünsünler, işte  başardılar !
Ama bize kalırsa bu, yürekler acısı, yüz karası, çifte standart harikası bir hazin “başarı”  olmuştur.

ALMANYA’YA DA KÖTÜLÜK

Almanya’yı yönetenler, kendi gerçek ülke çıkarlarının  doğruları yazan bir Türk basınından geçtiğini göremediler. O dönemda Avrupa Hürriyet, Türk toplumunun bire bir aynasıydı; kimlik kartıydı.
Türk topluminun, ibresi evrensel değerleri gösteren pusulasıydı.
Ve Almanya’nın “akıllı” yöneticileri için de asıl yararlısı, kuşkusuz  gerçekleri bilmek olmalıydı. Fakat bunu kavrayamadılar, Hürriyet’te aradıklarını bulamayan bazı Türk kökenlilerin de mahıpulasyonuyla sansürü seçtiler. Sonuç, Hürriyet’in giderek zayıflamasına paralel olarak, yer yer arzu edilmeyen uçlara savrulabilen bazı toplum kesimleri.

DÖNÜM NOKTASI TOPLANTI

Dönemin Alman hükümlerinden bizim pasifize edilmemiz için gelen yoğun baskılara Hürriyet patronajı uzun süre direndi. Ama bir noktada bu direniş kırıldı. Ayrıntısı bende kalsın, Hürriyet”in İstanbul merkezinde en üst düzeyde üç kişilik bir toplantı düzenlendi. Üçüncü kişi bendim. Diğer iki kişi de  -içtenlikle dilerim ki Tanrı daha çok uzun ömürler versin- halen hayattadır.
İşte bu toplantıda,  ilk kez yayın politikası değişikliği gündeme getirildi. Almanya’ya ve bazı Türkiye kökenlilere yönelik daha yumuşak yayın önerildi.
Ben ise özetle, tamamen  Hürriyet’in yayın ilkelerine uygun yayıncılık yaptığımızı, sadece gerçekleri yazdığımızı, kimseye haksızlıkta bulunmadığımızı belirttim. Yayında istenen değişikliğin,  gazeteye büyük zararlar  vereceğini, hatta batırma tehlikesine yol açacağını ifade ettim.
Bu gazeteye büyük emekler verdiğimi, kendi ellerimle böyle bir kötülüğü yapamayacağımı söyledim.
Sonuçta politika değişikliğini kabul etmedim.
Avrupa Hürriyet ile uzun yıllar süren birlikteliğimiz işte orada bitti. İstifa ettim.
Bana göre sonun başlangıcı, o roplantıda  gündeme gelen politika değişikliği oldu. Bu, benim kişisel görüşüm.
Yeni politikanın devreye girmesiyle toplumun hiç hoşlanmadığı kişi ve olgular ön plana çıkarıldı. Benim ayrılmamdan ve yazılarının sonlanmasından sonraki 1.5 ay içinde yaklaşık 12 binlik tirajın buharlaştığını biliyorum. Süreç içinde gerisi çorap söküğü gibi geldi.

Burada şunu özenle  belirtmeliyim:
Patronajın elbette yayın politikasını değiştirme hakkı var… Ama gazetecinin de gerçekleri dile getirmek gibi bir sorumluluğu olmalı.
Ben, Hürriyet Avrupa baskılarını başlatmış olan sevgili yöneticimiz rahmetli Nezih Demirkent’ten hiçbir müdahale görmedim; onin tek bir kerecik bile “şunu şöyle yap” dediğini duymadım… İlk patronumuz sayın Erol Simavi’den de öyle… Hürriyet’in katledilen genel yayın yönetmeni, Türkiye baskılarında  yazıisleri müdürü olarak  yıllarcü birlikte çalıştığım rahmetli  Çetin Emeç’in de bir müdahalesini görmedim. Son patronum sayın Aydın Doğan’ın da yayıncılık ilkelerimize aykırı hiçbir tavrına tanık olmadım.
Fakat ah, bir tek, yukarıda anlattığım o sıkıntılı toplantı…
Bir kere oldu, ama fena oldu.

BAHANELERE CEVAP: YA SEN NE YAPTIN?

Avrupa Hürriyet’i kapanmaya götüren sürecin sorumluları diyorlar ki:
– Efendim, he yapalım ?.. Dijitalleşme var, televizyon var, sosyal medya çıktı… Üçüncü kuşak Türkçe’yi unuttu.
Vah vah, bakın hele, demek ki bu arkadaşlar gazetecilik yapabilmek için dikensiz gül bahçesi istiyorlar.
Tamam da, Avrupa Hürriyet’in o en iyi zamanlarında, bugünkü teknolojik kolaylıkların hangisi vardı? Hiçbiri yoktu.
Faks diye bir aletin çıktığını ben ilk kez rahmetli Berlin temsilcimiz Kamil Yaman’dan duymuştum.
Gazete sayfaları, öyle anında  bilgisayarla değil, montaj denilen filmler halinde uçakla İstanbul’dan Frankfurt’a gönderilirdi. Bazen da uçaktan çıkmazdı, kaybolurdu ve sıfırdan gazete yapmak zorunda kalırdık.
Türkiye’deki gazete, Almanya’da bir gün sonra yayınlanırdı. O yüzden haberlerdeki bütün zaman unsurlarını bir gün sonrasına uyarlamak zorunda kalırdık.
Türkiyede çalışılmayan bayram günlerinde,  önceden üç veya dört günlük gazete hazırlayarak Frantfurt’a göndermek durumundaydık. İşi yetiştirmek için üç gün üç gece gazeteden çıkmadığım olurdu.
Herkes tatildeyken biz bayram günleri gazeteye gidip teleks ile taze haberleri Frankfurt’a geçerek gazeteyi güncellemek zorundaydık. Frantfurt matbaada çalışan yazıişleri müdürümüz Nezih Akkutay ve arkadaşlarının yükü, ayrı bir roman konusu.
Bir yerden bir yere fotoğraf göndermek bile başlı başına maceraydı.
Daha neler de neler…
Ama yakındıgimizi  hiç hatırlamıyorum, çünkü işimize ölesiye tutkunduk.
Şimdi, bahanelere sığınan arkadaşlara sormalıyız:
Tamam da, dijitalleşmeye karşı ya siz ne yaptınız? Rekabette sizi öne geçirecek hangi özel haberleri, araştırma haberlerini ürettiniz? Toplumun merakını canlı tutacak dinamik haberciliği başardınız mı? Hangi kampanyaları açtınız? Hangi yeniliklere imza attınız? Yayın politikanız, toplumun güvenini kazanabildi mi? Miras aldığınız saygınlığı koruyabildiniz mi? Haberci kadrolarımızı geliştirdiniz  mi, yoksa muhabir azaltmayı tasarruf kalemi mi haline mi getirdiniz?
Eğer bütün bunlardan sınıfta kaldıysanız, dijital kayalıklara hiç gerek yok, Titanik’ten  beter batarsınız.

DESTANSI GAZETECİLİK

Avrupa Hürriyet’in kurucu babaları, rahmetli genel müdürümüz Nezih Demirkent ve
Avrupa temsilcimiz Garbis Keşişoğlu idi.
Emeğin aslan payı onların. Gazete, Türk toplumunun gözü, kulağı ve sesiydi.  Vatandaşla bütünleşmiş korkusuz gazeteciliğin emsalsiz örneğiydi.
Bir bölge gazeteciliği harikasıydı.
Yalnızca Almanya’da değil, özellikle Hollanda’da yorulmak bilmez temsilcimiz İlhan Karaçay ve  ekibinin örnek çalışmaları aynı bir etüt konusudur.
Gazete. bir daha tekrarlanamaz emekler bütünüydü.
Avrupa’nın en ücra köşelerinde bayrak dalgalandııp haber ve hak peşinde koşan bir gazetecilik destanıydı.
Günlük ortalama 170 binlik tirajıyla, bütün dünyada kendi ülkesi dışında en çok basılıp satılan gazete ünvanını almıştı.
Hatta, tirajı nüfusa oranlarsanız, hiç abartmıyorum,  dünya tiraj şampiyonuydu.
Basın yayın öğrencileri tarafından mutlaka incelenmeli ve tez konusu yapılmalıdır.

ONLARA BİN SELAM OLSUN

Afbeelding met kleding, buitenshuis, gebouw, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Avrupa Hürriyet’i gazeteciliğin başarı doruklarına ulaştıran kadrolara bin selam olsun. O arkadaşlarımızı, Frankfurt Zeppelinheim’daki matbaanın önünde çekilen üstteki fotoğrafta görüyorsunuz.
Ayaktakiler: Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Yurt dışı Baskılar Müdürü) Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Köln), Çetin Emeç (Genel Yayın Müdürü), Mehmet Demirel (İtalya), Yıldız Kafkas (İsveç), Erdinç Ispartalı (İsviçre), Rodolfo Bella (İtalya), Şerif Sayın (Belçika) Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.
Oturanlar: Nusret Özgül (Belçika) Kamil Yaman (Avusturya-Berlin-Frankfurt), Ziya Akçapar (Yunanistan), Faruk Zapcı (İngiltere), Tevfik Dalgıç (İrlanda), Serdar Koçak (Münih), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlin), Adnan Celepoğlu (sonradan Atik soyadını aldı), Abdullah Anapa (Stuttgart)

Avrupa Hürriyet’i gazeteciliğin başarı doruklarına ulaştıran kadrolara bin selam olsun .
O arkadaşlarımızı, Frankfurt Zeppelinheim’daki matbaanın önünde çekilen fotoğrafta, altındaki isimleriyle  görüyorsunuz.
Orada olmayan bazı isimleri de burada anmalıyım: Frankfurt’ta haber müdürümüz Kemal Şener,  olay röportajlarıyla Avrupa’yi sarsan gazeteci yazar Murat Çulcu,  Avrupa’yı karış karış tarayan rahmetli İsmail Tipi,
Londra’ temsilcimiz rahmetli  Nuyan Yiğit,  Paris’te rahmetli Gökşin Sipahioğlu ile Muammer Elveren, Brüksel ve Strasbourg’da Zeynel Lüle,  Frankfurt ve Hamburg’da  İbrahim Gül,  Frankfurt’ta Ali Gülen ve Halit Çelikbudak.

Avrupa’da ayak basmadık  toprak parçası bırakmayan bütün çok değerli / sevgili arkadaşlar…
Yazdığınız destan, basın tarihinde  altın yapraklar olarak hep yaşayacak.
Ya bu emsalsiz gazeteyi kapanmaya sürükleyen, anmak istemediğimiz “bahtsız” isimler?!
Umarız ve dileriz, birazcık yüzleri kızarır.

 

Afbeelding met tekst, krant, kaart, papier Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda’da elit takımın okuduğu en ciddi NRC Gazetesi, Ertuğ Karakullukçu, Garbis Keşişoğlu ve İlhan Karaçay fotoğraflarıyla, “Hürriyet: Hollanda’daki Türklerin sesi başlığı ile tam sayfa bir yayın yapmıştı. (soldaki resim) Hürriyet’in Hollanda haritasına yayılmış kadrosu (sağdaki resim)

AVRUPA HÜRRİYET’İN VAR OLUŞU

Spordan, sosyal ve kültürel haberlere, magazinden dış politikaya kadar haberleri yağdırdığımız, İstanbul’daki ekibin başında bulunan Ertuğ Karakullukçu, bu haberleri en iyi şekilde değerlendiriyordu.
Gece saat 01.00’lere kadar gazeteden ayrılmayan Karakullukçu, gazeteden ayrıldıktan sonra, uğradığı dost grubu içinde bir duble rakıyı ihmal etmemesine rağmen, ne hikmetse her sabah saat 09.00’da gazetesindeki görevinin başında oluyordu.

Bakınız, ‘Gazeteciliğin piri’ diyebileceğim Karakullukçu o dönemi nasıl anlatıyor:

Efsane dönemin Hürriyet gazeteciliği: Avrupa Hürriyet, tam bir mucizedir. Haberciliği ve gelişimi açısından gazetecilik okulları tarafından incelenmeli, tez konusu yapılmalıdır.
Hürriyet, Almanya’da yayına başlarken, piyasaya Tercüman gazetesi hakimdi.
Fakat iyi bir örgütlenme ve gözünü budaktan sakınmayan sıkı habercilikle Hürriyet, kısa zamanda Avrupa’nın mutlak hakimi oldu.
Türkiye’deki bir seçim gecesinde Frankfurt’ta 202 bin gazete basmıştık. Ortalama tiraj, 170 – 180 bin bandında gidiyordu.

Dünyada 1 numara: Ben görevden ayrıldıktan sonra Frankfurt Hürriyet‘teki arkadaşlar benden gazeteyle ilgili bir yazı istemişti.
O zaman, Avrupa Hürriyet’in tirajını Hindistan, Çin, Amerika dahil olmak üzere, dünyanın en çok satan gazetelerinin tirajlarıyla kıyaslamıştım. Bunu yaparken, ülke nüfuslarını, gazetelerin tirajlarına bölmüştüm.
Sonuç, umduğum gibiydi. Avrupa Hürriyet, ülke nüfusuna göre (gazetemiz için Avrupa’daki Türk sayısı) dünyanın en çok okunan 1 numaralı gazetesi çıkmıştı.
Hiç abartı yok, dileyen hesaplayabilir.

Emsalsiz emek: Bu büyük başarının ardında çok büyük bir emek vardı.
Başta, kurucu babalar Nezin Demirkent ve Garbis Keşişoğlu‘nun muazzam emeği…
Benim, görevde olduğum sürece tek gün bile izin yapmadan geceyi gündüze karıştıran tutkulu emeklerim…
Frankfurt merkezimizde, başta Nezih Akkutay olmak üzere arkadaşlarımızın tüm Avrupa’yı kucaklayan fedakâr emekleri…
Ve en başta da, Avrupa’nın her köşesinde habercilik destanları yazan muhabir arkadaşlarımızın kan ter içindeki şahane emekleri…
O emekler, bugün artık tekrarlanamaz.

Önce muhabir: Bir kere, Avrupa’yı fetheden o kadro, bugün Türkiye’de bile hiçbir gazetede yok.
Zaten o gazetecilik anlayışı da artık maalesef mevcut değil.
O dönemde muhabir, gazeteciliğin baş tacıydı…
Yakın geçmişten bu yana ise, ne acıdır ki, her tensikatta öncelikle muhabirler akla geldi. Düşünülmedi ki, asker olmadan savaşılmaz; muhabir olmadan da gazetecilik yapılamaz.

Okurla bütünleşme: Hürriyet’in Hürriyet olduğu dönemde, Avrupa’nın en ücra köşelerinde bile muhabir kazanma gayreti içinde olundu.
Haber için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı. Haber isterse Antarktika’da olsun, anında atlar giderdik.
Ve her koşulda vatandaşın yanında olundu…
Heim’larda, fabrikalarda, Bahnhof’larda, hastanelerde, tercüme bürolarında, emeklilik işlemlerinde, Kapıkule ve Yeşilköy hava limanı gibi sınır kapılarında…
“Gurbetçi”nin derdi derdimiz, sevinci sevincimiz oldu…
Aşımızı bölüştük, Heim odalarında kuru fasulyeye birlikte az mı kaşık salladık ?

Gülle gibi manşetler: Avrupa Hürriyet‘in tirajındaki ilk hareketlilik, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki gazetecilik başarısıyla ortaya çıkmıştı.
Ama sonraki süreçte yaşanan yurttaşla bütünleşme, kesintisiz tiraj tırmanışını beraberinde getirdi.
Dil, eğitim, emeklilik, konsolosluk, ikinci sınıf insan muamelesi, çifte vatandaşlık, yabancı düşmanlığı gibi ana sorunlar, Hürriyet‘in manşetlerinde top gibi patlardı.
Gazete, derdini o manşetlerden haykıran okur ile et ve tırnak gibi kaynaştı, yurt dışındaki insanımızın kimliğinin ayrılmaz parçası oldu.

Tiraj, etkinlik, saygınlık: Avrupa’daki Türk’lerle, Ankara ve Avrupa başkentleri arasında köprü kurduk.
Sadece gerçeğin peşinde koşan objektif ve sansürsüz gazeteciliğimiz, gazeteye tiraj yanında benzersiz bir etkinlik ve saygınlık kazandırdı…
O dönemlerde Avrupa kamuoyunun gündeminde Hürriyet hep var oldu.

İşte o ruh ve İlhan Karaçay:
Evet ne olduysa, en başta Avrupa’ya kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş temsilcilerimiz, saat mefhumunu sözlüklerinden silmiş Hürriyet muhabirleri sayesinde oldu.
Hepsi aynı gazetecilik ruhunu taşıyan arkadaşlarımıza bir örnek olarak, İlhan Karaçay’ı gösterebilirim. İsterseniz gecenin 04’ünde arayın, anında telefonun öteki ucunda, anında göreve hazır, “Full Time” gazeteci…
‘Hollanda’ denince, akla gelen ilk isimlerden biridir İlhan Karaçay…

Benelüx ilavesi ile bölgedeki Türk toplumunun gözü, kulağı, sesiydi İlhan Karaçay…
Muhabir, yazar, ilan temsilcisi, matbaacı, gazete pazarlama uzmanı…
Aynı anda hepsi.
Hollanda’daki her kapıyı açacak bir çilingir yoktur ama bir habercilik sihirbazı İlhan Karaçay iyi ki vardır.
Ve tıpkı diğer temsilcilerimiz gibi, İlhan Karaçay’ın da baş gıdası haberdir.
O da haberle yatar, haberle uyanır.

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijving

Hürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden?), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen?)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ?), Ali Esmer,

O eski ekibin o dinamizmi, enerjisi ve kalitesi; her şeyin dijitalleştiği şu çağda bile, gazetenin tirajını ve etkisini yukarıya taşıyabilecek bir güçtü. Gerçekten, eski kadro ile her şey farklı olurdu. Şimdi, zaman değişti belki, ama o zamanların ruhunu hep hatırlayacağım. O ekiple her şey mümkündü.

AVRUPA HÜRRİYET KAPANDI:YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI AMA KAÇINILMAZ SONU

AVRUPA HÜRRİYET KAPANDI:YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI AMA KAÇINILMAZ SONU

Zirve yıllarının Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ Karakullukçu ve Avrupa Genel Müdürü Garbis Keşişoğlu çöküşün nedenlerini anlattılar.

Çöküşün ana nedeninin, Almanya hükümetinin gazete yöneticilerine yaptığı baskılardan baskılardan sonra gelen istifalar olduğunsa bağlanıyor.


İlhan KARAÇAY yazdı:

Üç gün önce yayınladığım, “Şok, Şok, Şok: Hürriyet Almanya 1 Şubatta yayınlarını durduracak” başlıklı haber-yorumumdan sonra, haberimi yayınlayan 100’e yakın haber portallarına ve şahsıma reaksiyonlar yağdı.
Bizim, Hürriyet’in zirveden aşağılara yuvarlanışını anlatan beyanlarımızı iyi kavrayamayan bazı okurlar, ‘Oh ne güzel oldu, kurtulduk bu soytarılıktan, neden üzülüyorsunuz” tepkisinde bulundular.
Bu okurlara şunları söyleyebiliriz:
Hürriyet‘in kapanış süreciyle ilgili yaptığımız değerlendirmede, gazetecilik ve yönetimle ilgili ciddi eksikliklere dikkat çektik. Amacımız, bu gazetenin kapanmasının ardındaki sebepleri anlamak ve tartışmaktı. Fakat, bazı okurlarımızın bu durumu sadece siyasete bağlamış olmaları bizi şaşırttı. Bizim yaklaşımımız, herhangi bir siyasi duruşu ele almak değil, gazeteciliğin doğru bir şekilde yapılmadığı bir sürecin sonucunu anlamaktır.

Gazetecilik, doğru, tarafsız ve ilkeli olmayı gerektirir. Bu anlamda, Hürriyet’in kapanışındaki sorunlar, sadece bir siyasi perspektiften bakıldığında değil, aynı zamanda gazeteciliğin temel ilkelerinin zedelenmesiyle ilgilidir. Bizim asıl kaygımız, bu gibi durumların medya dünyasında daha fazla yaşanmaması ve gelecekte gazeteciliğin güçlenmesidir.

Haberimin yayınlanmasından sonra, ana akım gazetelerden bazı meslektaşlarımız da, haberimden pasajlar kullanarak kendilerine göre haberi yorumladılar ama, gazetenin asıl çöküş nedenlerini bilemedikleri için eksik bilgi vermiş oldular.
İşte, bu konuyu daha çok aydınlatabilmek için, zirve döneminin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğ Karakullukçu’dan uzunca bir açıklama aldım.
Şu anda Miami’de yaşayan Genel Müdür Garbis Keşişoğlu da duygularını aanlattı.

 İLK BASILAN UMUT VEREN, SON BASILAN HÜZÜNLENDİREN GAZETELER

Soldaki ilk gazete, bir hayalin, bir başlangıcın simgesi. Tıpkı yıllar önce, uzak diyarlarda bir ses olmak için yola çıkan bir mektup gibi, umutla basılmış ve dünya çapında bir iz bırakmıştı. Bu sayfa, sadece bir gazete değil, bir dönemin nişanesi, bir arayışın ve bir tutkunun ifadesiydi. Sağdaki ise, bir dönemin sona erdiğinin acı bir hatırlatıcısı. O ilk gazetenin hemen yanında, yıllar süren mücadelenin, bilgiye ve özgürlüğe duyulan aşkın son bir yankısı gibi. Aradaki fark yalnızca yıllar değil, içinde taşıdığı anılar ve yaşanmışlıklarla dolu bir zaman dilimi. Her iki gazete de birer anı, her biri birer hikâye… İlkini okurken geleceğe umut bırakmaya çalışan bir gazete vardı, sonuncusunu okurken, o umudun bir şekilde bitişiyle karşılaşıyoruz. Biri bir başlangıç, diğeri bir son. Ama her ikisi de, tarihimize ve hafızamıza kazınmış birer simge olarak kalacak.
Her bir satırı ve manşetiyle dünyaya ulaşan bu gazetenin, 1 Şubat 2025 (bugün) itibariyle, yolculuğu sona erdi.

Hürriyet Gazetesi’nin Avrupa baskılarının sona ermesi, yalnızca gazetenin tarihini değil, Türk basın dünyasının geçmişini ve çok önemli bir dönüm noktasını simgeliyor.
Özellikle Avrupa’daki Türk toplumu için Hürriyet, sadece bir haber kaynağı olmanın ötesinde, bir bağ ve kimlik meselesi haline gelmişti. Avrupa’daki Türkler, Hürriyet’le sadece günlük haberleri değil, aynı zamanda kültürel bağlarını, aidiyet duygularını ve toplumsal meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu, gazetenin bir “amiral gemisi” gibi hizmet vermesini sağladı; çok sayıda Türk, gazetenin haberciliği sayesinde hem kendi toplumsal sorunlarını çözmek hem de Türkiye ile bağlarını güçlendirmek adına önemli bir platform buluyordu.

GARBİS KEŞİŞOĞLU NE DEDİ?

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
“Uluslarası yayın yapan ve o günlerde örnek gösterilen Hürriyet’in, Avrupa’daki yayınlarını durdurması, Türk basını için “acı” bir durumdur…
Rahmetli duayen gazeteci Nezih Demirkent’in, Hürriyet’in başından alınması için, o günlerin patronu rahmetli Erol Simavi’yi dolduruşa getirenlerin bir kısmı, bugün çok rahatlar.
O günkü ekibin şefi Demirkent ebediyete göçtü. Fakat bazıları, Avrupa baskısının satışından elde ettikleri yüzbinleri yemekle meşguller.

Çok kişinin farkında olmadığı bu Avrupa baskıları, bölgesel gazetecilik konusunda, o günlerin önemli uluslararası gazetelere örnek oldu. Liyakatsiz ve gazeteciliğin geleceği ile bir bilgi sahibi olmayan, sözde yöneticilerin elinde, Türkiye için önemli olan bu proje heba edildi. Ne yazık ki gazetenin bir arşivi bile ortada yok…

Ben ve bazı arkadaşlarım, yıllarca izin bile yapmadan, rahmetli Nezih beyle, gazeteyi HEZ uçak şirketi badiresinden kurtararak, (Hürriyet’in başında, bir sıkı yönetim komutanı varken, Hürriyet havacılığa heveslenmişti) Avrupa ve Amerika’da Hürriyet’i tiraj şampiyonu yaptık.
Sevgili İlhan Karaçay’ın sayesinde, Hollanda ve Belçika ilaveleri o güne kadar denenmemişti.
Neticede, bugün Türk basını için “kara” bir gündür.
Bu sonu hazırlayanlar ise ceplerini doldurduktan sonra Türkiye’ye dönüp keyif çatıyorlar.

Birkaç isimden söz etmek istiyorum…
Yurtdışı baskılarının temel direği Ertuğ Karakullukçu, Londra’da rahmetli Nuyan Yiğit, Hollanda’da İlhan Karaçay, Frankfurt’ta Kemal Şener, Nezih Akkutay, New York’da rahmetli Doğan Uluç, Berlin’de rahmetli Kamil Yaman ve daha niceleri Hürriyet’in uluslararası alanda bir numara olması için yıllarını verdiler.
Tabii ki Murat Çulcu’yu da unutmamak lâzım.
Şimdi artık hepsi mazide kaldı.”

ERTUĞ KARAKULLUKÇU’DAN ÇARPICI AÇIKLAMALAR

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

AVRUPA HÜRRİYET KAPANDI:  YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI AMA KAÇINILMAZ SONU

Hürriyet gazetesinin Avrupa baskıları, 31 Ocak 2025 günü son nüshasını yayınladı.
1 Şubat 2025 ise, bir zamanların efsane gazetesinin yoklara karıştığı, tarihe gömüldüğü gün oldu.
O gazeteye  ne muazzam emekler vermiştik…  En parlak zamanlarında yayın yönetmenliğini yapmıştım. Kapatılması, benim için kapkara bir haberdi.
Duyduğum anda binlerce anı başıma üşüştü.  İlk tepkim şu oldu:
Yanlış gazeteciliğin, acının da acısı fakat kaçınılmaz  sonu…
Yazık ettiler onca emeğe.
Hemen ardından, acıklı bir muhasebe: Ama neden?

BİR ÇINARIN ÖLÜMÜ

 

Evet, yaklaşık 70 yıllık bir koca çınar, gümbürtüyle  devrilip gitti. Ve evet, bu dev çınarı yiyip bitiren illet, en iyi dönemlerinde yayını yöneten kişi sıfatıyla teşhisi koyuyorum,  yanlış / kötü gazetecilik virüsü idi.
Yoksa, BİAT  gazeteciliğini marifet bilen  baş sorumluların bahane olarak sığındığı gibi ne Avrupa’daki insanlarımızın Türkiye ve Türkçe’den kopması, ne de dijitalleşme olgusu değildi.
Sahi, hangi kopma, dostlar ?..
Toplumun anavatan sevdasını, en çarpıcı örnekleriyle spor karşılaşmalarında görmüyor muyuz? “Türkiye” diye yeri göğü inletiyorlar.
Dijitalleşme deseniz, dünyada iyi gazetecilik yapan çok gazete, kağıt baskıyı hala başarıyla sürdürüyor.
Evet, dijitalleşme etkisi elbette var, fakat bu etmen, asla başat / birincil neden değil.

İYİ GAZETECİLİKTEN KOPARSAN…

Gerçek şu ki, kopan bir şey varsa o da maalesef Avrupa Hürriyet’in bizlerden sonraki yönetici kadrosunun  iyi gazetecilikten, toplumdan ve gerçeklerden kopmasıdır.  Toplumun ve hakikatin  sözcüsü olmaktan istifa edip, ülke yönetimlerinin beklentilerine biat etmeleridir. Orneğin Almanya’da yönetimlere yaranmayı /  onlardan aferin almayı ve egemenler tarafından sırtlarının sıvazlanmasını marifet bilmeleridir. Uyum kavramını, yönetimlerin buyruklarına uymak diye anlamalarıdır.
Son kertede vatandaşın değil, egemenlerin yanında saf kutmalarıdır.
Ben buna TERSİNE GAZETECİLİK diyorum.
İşte bu, Avrupa Hürriyet’in toplumu önceleyen kuruluş felsefesine affedilemez bir ihanet olmuştur.
O açıdan bakarak teşhisi rahatça koyabiliriz :
Avrupa Hürriyet’in kapatılması, TAAMMÜDEN işlenmiş bir yanlış gazetecilik  cinayetidir.

DİNLE, ALMANYA

 

Şimdi artık, Avrupa Hürriyet’in en başarılı dönemlerinde yayını yöneten bana  ve gazeteye saldırmayı marifet bilenler, nelva kavurup kına yakabilinler.
Peki, kimdir onlar ?..
Öncelikle, o dönemlende Almanya’yı yöneten bazı isimler ve ve dönemin Ankara Büyükelçisi Hahs Joachim – Vergau…
Yabancılara yönelik politika üreten Orient Institut’un başkanı Prof. Udo Steinbach… Sonra, yönetime yaranma peşinde koşan, Türkiye ve Hürriyet karşıtlığını kariyer ğüvencesi haline getirmiş kimi Türkiye kökenliler… Türk toplumu onları taa ciğerlerine kadar çok iyi tanır.  Sembolik iki isim vereceksek, işte o dönemlerdekiCem Özdemir ve Ozan Ceyhun.
1 Şubat, onların ve benzerlerinin bayram günü olsun.

HANGİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ?

Burada, Almanya’daki basın özgürlüğü anlayışına da  parantez açmak gerekir. Bu nasıl bir özgürlük anlayışıdır ki, gerçekleri dile getirmekten başka derdi olmayan bizim görevden alınmamız ve yazılarınızın sonlanması için büyükelçileriyle, dış işleri bakanlarıyla (Kinkel ve Fischer) seferber olmuşlardır. Hatta, bu zincire son halka olarak dönemin cumhurbaşkanı Johannes Rau’yu da pekala ekleyebiliriz.
Bizi. resmi muhatapları olan Türk bakanlara ve gazete yönetimine şikayet etmekten hiç kaçınmamışlardır.
Türk ve Alman kafadarlarıyla bize karşı özel toplantılar düzenlemişler, kampanyalar açmışlardır. Hürriyet patronajına ağır baskı iygilamışlardır.
Soralım: Bütün bunlara, özgürlükçü Alman Ahayasası’nın hangi maddesi izin vermektedir ?
Şimdi övünsünler, işte  başardılar !
Ama bize kalırsa bu, yürekler acısı, yüz karası, çifte standart harikası bir hazin “başarı”  olmuştur.

 ALMANYA’YA DA KÖTÜLÜK

Almanya’yı yönetenler, kendi gerçek ülke çıkarlarının  doğruları yazan bir Türk basınından geçtiğini göremediler. O dönemda Avrupa Hürriyet, Türk toplumunun bire bir aynasıydı; kimlik kartıydı.
Türk topluminun, ibresi evrensel değerleri gösteren pusulasıydı.
Ve Almanya’nın “akıllı” yöneticileri için de asıl yararlısı, kuşkusuz  gerçekleri bilmek olmalıydı. Fakat bunu kavrayamadılar, Hürriyet’te aradıklarını bulamayan bazı Türk kökenlilerin de mahıpulasyonuyla sansürü seçtiler. Sonuç, Hürriyet’in giderek zayıflamasına paralel olarak, yer yer arzu edilmeyen uçlara savrulabilen bazı toplum kesimleri.

 DÖNÜM NOKTASI TOPLANTI

Dönemin Alman hükümlerinden bizim pasifize edilmemiz için gelen yoğun baskılara Hürriyet patronajı uzun süre direndi. Ama bir noktada bu direniş kırıldı. Ayrıntısı bende kalsın, Hürriyet”in İstanbul merkezinde en üst düzeyde üç kişilik bir toplantı düzenlendi. Üçüncü kişi bendim. Diğer iki kişi de  -içtenlikle dilerim ki Tanrı daha çok uzun ömürler versin- halen hayattadır.
İşte bu toplantıda,  ilk kez yayın politikası değişikliği gündeme getirildi. Almanya’ya ve bazı Türkiye kökenlilere yönelik daha yumuşak yayın önerildi.
Ben ise özetle, tamamen  Hürriyet’in yayın ilkelerine uygun yayıncılık yaptığımızı, sadece gerçekleri yazdığımızı, kimseye haksızlıkta bulunmadığımızı belirttim. Yayında istenen değişikliğin,  gazeteye büyük zararlar  vereceğini, hatta batırma tehlikesine yol açacağını ifade ettim.
Bu gazeteye büyük emekler verdiğimi, kendi ellerimle böyle bir kötülüğü yapamayacağımı söyledim.
Sonuçta politika değişikliğini kabul etmedim.
Avrupa Hürriyet ile uzun yıllar süren birlikteliğimiz işte orada bitti. İstifa ettim.
Bana göre sonun başlangıcı, o roplantıda  gündeme gelen politika değişikliği oldu. Bu, benim kişisel görüşüm.
Yeni politikanın devreye girmesiyle toplumun hiç hoşlanmadığı kişi ve olgular ön plana çıkarıldı. Benim ayrılmamdan ve yazılarının sonlanmasından sonraki 1.5 ay içinde yaklaşık 12 binlik tirajın buharlaştığını biliyorum. Süreç içinde gerisi çorap söküğü gibi geldi.

Burada şunu özenle  belirtmeliyim:
Patronajın elbette yayın politikasını değiştirme hakkı var… Ama gazetecinin de gerçekleri dile getirmek gibi bir sorumluluğu olmalı.
Ben, Hürriyet Avrupa baskılarını başlatmış olan sevgili yöneticimiz rahmetli Nezih Demirkent’ten hiçbir müdahale görmedim; onin tek bir kerecik bile “şunu şöyle yap” dediğini duymadım… İlk patronumuz sayın Erol Simavi’den de öyle… Hürriyet’in katledilen genel yayın yönetmeni, Türkiye baskılarında  yazıisleri müdürü olarak  yıllarcü birlikte çalıştığım rahmetli  Çetin Emeç’in de bir müdahalesini görmedim. Son patronum sayın Aydın Doğan’ın da yayıncılık ilkelerimize aykırı hiçbir tavrına tanık olmadım.
Fakat ah, bir tek, yukarıda anlattığım o sıkıntılı toplantı…
Bir kere oldu, ama fena oldu.

BAHANELERE CEVAP: YA SEN NE YAPTIN?

Avrupa Hürriyet’i kapanmaya götüren sürecin sorumluları diyorlar ki:
– Efendim, he yapalım ?.. Dijitalleşme var, televizyon var, sosyal medya çıktı… Üçüncü kuşak Türkçe’yi unuttu.
Vah vah, bakın hele, demek ki bu arkadaşlar gazetecilik yapabilmek için dikensiz gül bahçesi istiyorlar.
Tamam da, Avrupa Hürriyet’in o en iyi zamanlarında, bugünkü teknolojik kolaylıkların hangisi vardı? Hiçbiri yoktu.
Faks diye bir aletin çıktığını ben ilk kez rahmetli Berlin temsilcimiz Kamil Yaman’dan duymuştum.
Gazete sayfaları, öyle anında  bilgisayarla değil, montaj denilen filmler halinde uçakla İstanbul’dan Frankfurt’a gönderilirdi. Bazen da uçaktan çıkmazdı, kaybolurdu ve sıfırdan gazete yapmak zorunda kalırdık.
Türkiye’deki gazete, Almanya’da bir gün sonra yayınlanırdı. O yüzden haberlerdeki bütün zaman unsurlarını bir gün sonrasına uyarlamak zorunda kalırdık.
Türkiyede çalışılmayan bayram günlerinde,  önceden üç veya dört günlük gazete hazırlayarak Frantfurt’a göndermek durumundaydık. İşi yetiştirmek için üç gün üç gece gazeteden çıkmadığım olurdu.
Herkes tatildeyken biz bayram günleri gazeteye gidip teleks ile taze haberleri Frankfurt’a geçerek gazeteyi güncellemek zorundaydık. Frantfurt matbaada çalışan yazıişleri müdürümüz Nezih Akkutay ve arkadaşlarının yükü, ayrı bir roman konusu.
Bir yerden bir yere fotoğraf göndermek bile başlı başına maceraydı.
Daha neler de neler…
Ama yakındıgimizi  hiç hatırlamıyorum, çünkü işimize ölesiye tutkunduk.
Şimdi, bahanelere sığınan arkadaşlara sormalıyız:
Tamam da, dijitalleşmeye karşı ya siz ne yaptınız? Rekabette sizi öne geçirecek hangi özel haberleri, araştırma haberlerini ürettiniz? Toplumun merakını canlı tutacak dinamik haberciliği başardınız mı? Hangi kampanyaları açtınız? Hangi yeniliklere imza attınız? Yayın politikanız, toplumun güvenini kazanabildi mi? Miras aldığınız saygınlığı koruyabildiniz mi? Haberci kadrolarımızı geliştirdiniz  mi, yoksa muhabir azaltmayı tasarruf kalemi mi haline mi getirdiniz?
Eğer bütün bunlardan sınıfta kaldıysanız, dijital kayalıklara hiç gerek yok, Titanik’ten  beter batarsınız.

DESTANSI GAZETECİLİK

Avrupa Hürriyet’in kurucu babaları, rahmetli genel müdürümüz Nezih Demirkent ve
Avrupa temsilcimiz Garbis Keşişoğlu idi.
Emeğin aslan payı onların. Gazete, Türk toplumunun gözü, kulağı ve sesiydi.  Vatandaşla bütünleşmiş korkusuz gazeteciliğin emsalsiz örneğiydi.
Bir bölge gazeteciliği harikasıydı.
Yalnızca Almanya’da değil, özellikle Hollanda’da yorulmak bilmez temsilcimiz İlhan Karaçay ve  ekibinin örnek çalışmaları aynı bir etüt konusudur.
Gazete. bir daha tekrarlanamaz emekler bütünüydü.
Avrupa’nın en ücra köşelerinde bayrak dalgalandııp haber ve hak peşinde koşan bir gazetecilik destanıydı.
Günlük ortalama 170 binlik tirajıyla, bütün dünyada kendi ülkesi dışında en çok basılıp satılan gazete ünvanını almıştı.
Hatta, tirajı nüfusa oranlarsanız, hiç abartmıyorum,  dünya tiraj şampiyonuydu.
Basın yayın öğrencileri tarafından mutlaka incelenmeli ve tez konusu yapılmalıdır.

ONLARA BİN SELAM OLSUN

Afbeelding met kleding, buitenshuis, gebouw, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Avrupa Hürriyet’i gazeteciliğin başarı doruklarına ulaştıran kadrolara bin selam olsun. O arkadaşlarımızı, Frankfurt Zeppelinheim’daki matbaanın önünde çekilen üstteki fotoğrafta görüyorsunuz.
Ayaktakiler: Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Yurt dışı Baskılar Müdürü) Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Köln), Çetin Emeç (Genel Yayın Müdürü), Mehmet Demirel (İtalya), Yıldız Kafkas (İsveç), Erdinç Ispartalı (İsviçre), Rodolfo Bella (İtalya), Şerif Sayın (Belçika) Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.
Oturanlar: Nusret Özgül (Belçika) Kamil Yaman (Avusturya-Berlin-Frankfurt), Ziya Akçapar (Yunanistan), Faruk Zapcı (İngiltere), Tevfik Dalgıç (İrlanda), Serdar Koçak (Münih), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlin), Adnan Celepoğlu (sonradan Atik soyadını aldı), Abdullah Anapa (Stuttgart)

Avrupa Hürriyet’i gazeteciliğin başarı doruklarına ulaştıran kadrolara bin selam olsun .
O arkadaşlarımızı, Frankfurt Zeppelinheim’daki matbaanın önünde çekilen fotoğrafta, altındaki isimleriyle  görüyorsunuz.
Orada olmayan bazı isimleri de burada anmalıyım: Frankfurt’ta haber müdürümüz Kemal Şener,  olay röportajlarıyla Avrupa’yi sarsan gazeteci yazar Murat Çulcu,  Avrupa’yı karış karış tarayan rahmetli İsmail Tipi,
Londra’ temsilcimiz rahmetli  Nuyan Yiğit,  Paris’te rahmetli Gökşin Sipahioğlu ile Muammer Elveren, Brüksel ve Strasbourg’da Zeynel Lüle,  Frankfurt ve Hamburg’da  İbrahim Gül,  Frankfurt’ta Ali Gülen ve Halit Çelikbudak.

Avrupa’da ayak basmadık  toprak parçası bırakmayan bütün çok değerli / sevgili arkadaşlar…
Yazdığınız destan, basın tarihinde  altın yapraklar olarak hep yaşayacak.
Ya bu emsalsiz gazeteyi kapanmaya sürükleyen, anmak istemediğimiz “bahtsız” isimler?!
Umarız ve dileriz, birazcık yüzleri kızarır.

 

Afbeelding met tekst, krant, kaart, papier Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda’da elit takımın okuduğu en ciddi NRC Gazetesi, Ertuğ Karakullukçu, Garbis Keşişoğlu ve İlhan Karaçay fotoğraflarıyla, “Hürriyet: Hollanda’daki Türklerin sesi başlığı ile tam sayfa bir yayın yapmıştı. (soldaki resim) Hürriyet’in Hollanda haritasına yayılmış kadrosu (sağdaki resim)

AVRUPA HÜRRİYET’İN VAR OLUŞU

Spordan, sosyal ve kültürel haberlere, magazinden dış politikaya kadar haberleri yağdırdığımız, İstanbul’daki ekibin başında bulunan Ertuğ Karakullukçu, bu haberleri en iyi şekilde değerlendiriyordu.
Gece saat 01.00’lere kadar gazeteden ayrılmayan Karakullukçu, gazeteden ayrıldıktan sonra, uğradığı dost grubu içinde bir duble rakıyı ihmal etmemesine rağmen, ne hikmetse her sabah saat 09.00’da gazetesindeki görevinin başında oluyordu.

Bakınız, ‘Gazeteciliğin piri’ diyebileceğim Karakullukçu o dönemi nasıl anlatıyor:

Efsane dönemin Hürriyet gazeteciliği: Avrupa Hürriyet, tam bir mucizedir. Haberciliği ve gelişimi açısından gazetecilik okulları tarafından incelenmeli, tez konusu yapılmalıdır.
Hürriyet, Almanya’da yayına başlarken, piyasaya Tercüman gazetesi hakimdi.
Fakat iyi bir örgütlenme ve gözünü budaktan sakınmayan sıkı habercilikle Hürriyet, kısa zamanda Avrupa’nın mutlak hakimi oldu.
Türkiye’deki bir seçim gecesinde Frankfurt’ta 202 bin gazete basmıştık. Ortalama tiraj, 170 – 180 bin bandında gidiyordu.

Dünyada 1 numara: Ben görevden ayrıldıktan sonra Frankfurt Hürriyet‘teki arkadaşlar benden gazeteyle ilgili bir yazı istemişti.
O zaman, Avrupa Hürriyet’in tirajını Hindistan, Çin, Amerika dahil olmak üzere, dünyanın en çok satan gazetelerinin tirajlarıyla kıyaslamıştım. Bunu yaparken, ülke nüfuslarını, gazetelerin tirajlarına bölmüştüm.
Sonuç, umduğum gibiydi. Avrupa Hürriyet, ülke nüfusuna göre (gazetemiz için Avrupa’daki Türk sayısı) dünyanın en çok okunan 1 numaralı gazetesi çıkmıştı.
Hiç abartı yok, dileyen hesaplayabilir.

Emsalsiz emek: Bu büyük başarının ardında çok büyük bir emek vardı.
Başta, kurucu babalar Nezin Demirkent ve Garbis Keşişoğlu‘nun muazzam emeği…
Benim, görevde olduğum sürece tek gün bile izin yapmadan geceyi gündüze karıştıran tutkulu emeklerim…
Frankfurt merkezimizde, başta Nezih Akkutay olmak üzere arkadaşlarımızın tüm Avrupa’yı kucaklayan fedakâr emekleri…
Ve en başta da, Avrupa’nın her köşesinde habercilik destanları yazan muhabir arkadaşlarımızın kan ter içindeki şahane emekleri…
O emekler, bugün artık tekrarlanamaz.

Önce muhabir: Bir kere, Avrupa’yı fetheden o kadro, bugün Türkiye’de bile hiçbir gazetede yok.
Zaten o gazetecilik anlayışı da artık maalesef mevcut değil.
O dönemde muhabir, gazeteciliğin baş tacıydı…
Yakın geçmişten bu yana ise, ne acıdır ki, her tensikatta öncelikle muhabirler akla geldi. Düşünülmedi ki, asker olmadan savaşılmaz; muhabir olmadan da gazetecilik yapılamaz.

Okurla bütünleşme: Hürriyet’in Hürriyet olduğu dönemde, Avrupa’nın en ücra köşelerinde bile muhabir kazanma gayreti içinde olundu.
Haber için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı. Haber isterse Antarktika’da olsun, anında atlar giderdik.
Ve her koşulda vatandaşın yanında olundu…
Heim’larda, fabrikalarda, Bahnhof’larda, hastanelerde, tercüme bürolarında, emeklilik işlemlerinde, Kapıkule ve Yeşilköy hava limanı gibi sınır kapılarında…
“Gurbetçi”nin derdi derdimiz, sevinci sevincimiz oldu…
Aşımızı bölüştük, Heim odalarında kuru fasulyeye birlikte az mı kaşık salladık ?

Gülle gibi manşetler: Avrupa Hürriyet‘in tirajındaki ilk hareketlilik, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki gazetecilik başarısıyla ortaya çıkmıştı.
Ama sonraki süreçte yaşanan yurttaşla bütünleşme, kesintisiz tiraj tırmanışını beraberinde getirdi.
Dil, eğitim, emeklilik, konsolosluk, ikinci sınıf insan muamelesi, çifte vatandaşlık, yabancı düşmanlığı gibi ana sorunlar, Hürriyet‘in manşetlerinde top gibi patlardı.
Gazete, derdini o manşetlerden haykıran okur ile et ve tırnak gibi kaynaştı, yurt dışındaki insanımızın kimliğinin ayrılmaz parçası oldu.

Tiraj, etkinlik, saygınlık: Avrupa’daki Türk’lerle, Ankara ve Avrupa başkentleri arasında köprü kurduk.
Sadece gerçeğin peşinde koşan objektif ve sansürsüz gazeteciliğimiz, gazeteye tiraj yanında benzersiz bir etkinlik ve saygınlık kazandırdı…
O dönemlerde Avrupa kamuoyunun gündeminde Hürriyet hep var oldu.

İşte o ruh ve İlhan Karaçay:
Evet ne olduysa, en başta Avrupa’ya kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş temsilcilerimiz, saat mefhumunu sözlüklerinden silmiş Hürriyet muhabirleri sayesinde oldu.
Hepsi aynı gazetecilik ruhunu taşıyan arkadaşlarımıza bir örnek olarak, İlhan Karaçay’ı gösterebilirim. İsterseniz gecenin 04’ünde arayın, anında telefonun öteki ucunda, anında göreve hazır, “Full Time” gazeteci…
‘Hollanda’ denince, akla gelen ilk isimlerden biridir İlhan Karaçay…

Benelüx ilavesi ile bölgedeki Türk toplumunun gözü, kulağı, sesiydi İlhan Karaçay…
Muhabir, yazar, ilan temsilcisi, matbaacı, gazete pazarlama uzmanı…
Aynı anda hepsi.
Hollanda’daki her kapıyı açacak bir çilingir yoktur ama bir habercilik sihirbazı İlhan Karaçay iyi ki vardır.
Ve tıpkı diğer temsilcilerimiz gibi, İlhan Karaçay’ın da baş gıdası haberdir.
O da haberle yatar, haberle uyanır.

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijving

Hürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden?), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen?)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ?), Ali Esmer,

O eski ekibin o dinamizmi, enerjisi ve kalitesi; her şeyin dijitalleştiği şu çağda bile, gazetenin tirajını ve etkisini yukarıya taşıyabilecek bir güçtü. Gerçekten, eski kadro ile her şey farklı olurdu. Şimdi, zaman değişti belki, ama o zamanların ruhunu hep hatırlayacağım. O ekiple her şey mümkündü.

HÜRRİYET ALMANYA YAYINLARI KAPANDI

HÜRRİYET ALMANYA YAYINLARI KAPANDI

Dünyadaki birçok gazetenin örnek aldığı Hürriyet artık yok!

Muhteşem kadrosuyla, ülkesi dışında en çok satılan gazete ünvanına sahip olan Hürriyet’in yokluğunun acısını derinden hissediyorum.

Afbeelding met windmolen, buitenshuis, hemel, gras Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY, şok halinde yazdı:

1969 yılından 1985 yılına kadar, büyük bir meslek aşkı ile çalıştığım Hürriyet gazetesinin, 1 Şubat 2025 günü Avrupa yayınlarına son vereceğini öğrendim.
Birlikte çalıştığım, o zamanın Genel Yayın Müdürümüz Ertuğ Karakullukçu, bu acı haberi önceki gece bana bildirdiği zaman şoke olmuştum.
Daha önceleri de, Hürriyet’in bugünkü durumunu eleştirmiştim.
Şimdi de bir şeyler yazmam gerekliydi.
Ama Karakullukçu beni frenledi: “Yarını bekleyelim İlhan. Duyumuma göre, İstanbul’daki yönetim, Almanya’daki dağıtımcı firma Axel Springer’e bu durumu bildirmiş. Axel Springer, yarın matbaaya bildirecek. Her şey kesinleşince yazarsın” diyen Karakullukçu haklıydı.
Bir gün beklemem hem daha sağlıklı olacaktı, hem de Karakullukçu ile, diğer bir emektarımız Garbis Keşişoğlu’nun duygularını da habere ekleyebilecektim.
Bir gün sonra, haberin doğruluğu teyid edildikten sonra, Karakullukçu ve Keşişoğlu’nun duygularını da alarak bu haberi yazdım.

Haberimin sonunda, Hürriyet Avrupa baskılarının nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini, nasıl yönetildiğini sizlere  sunacağım.
Ama şimdi bugüne dönelim:

Hürriyet Gazetesi’nin Avrupa baskılarının sona erecek olması, yalnızca gazetenin tarihini değil, Türk basın dünyasının geçmişini ve çok önemli bir dönüm noktasını simgeliyor.
Özellikle Avrupa’daki Türk toplumu için Hürriyet, sadece bir haber kaynağı olmanın ötesinde, bir bağ ve kimlik meselesi haline gelmişti. Avrupa’daki Türkler, Hürriyet’le sadece günlük haberleri değil, aynı zamanda kültürel bağlarını, aidiyet duygularını ve toplumsal meselelerini de gündeme getirebiliyordu. Bu, gazetenin bir “amiral gemisi” gibi hizmet vermesini sağladı; çok sayıda Türk, gazetenin haberciliği sayesinde hem kendi toplumsal sorunlarını çözmek hem de Türkiye ile bağlarını güçlendirmek adına önemli bir platform buluyordu.

Rahmetli Nezih Demirkent dönemi, bu başarının en parlak örneklerinden biridir. Hürriyet’in sadece Türkiye’de değil, Avrupa’daki Türk okur kitlesinde de büyük bir yer edinmesi, Demirkent ve ekibinin vizyoner yaklaşımının ürünüdür. O dönemde Hürriyet, Almanya ve Benelüks ülkelerinde basılan en yüksek tirajlı yabancı gazete ünvanını kazanarak, bölge gazeteciliğinde bir çığır açmıştır. Hürriyet‘in uluslararası alanda bu denli güçlü bir konuma gelmesi, sadece doğru gazetecilik pratiğiyle değil, aynı zamanda yerel kültürleri ve toplumsal yapıları doğru okuma becerisiyle de mümkün olmuştur. Demirkent’in Avrupa’daki Türk toplumu ile olan etkileşimi, gazetenin farklı coğrafyalarda bir kültürel köprü işlevi görmesini sağlamıştır.

Ancak, günümüzde gelinen noktada, Hürriyet’in bu yükselişinin gerisinde bırakılan önemli değerlerin ve stratejilerin yokluğu acı bir şekilde hissediliyor. Avrupa baskılarının durdurulması, Hürriyet‘in eskiden sahip olduğu etkiyi büyük ölçüde kaybetmesine neden olmuş gibi görünüyor. Yeni yönetimlerin, özellikle gazetenin iç ve dış stratejilerini belirlemede yetersiz kalması, gazetenin eski gücünden çok uzak bir konumda olmasına yol açtı. Boğaziçi’ndeki o eski “amiral gemisi”nin yerini, bugün Haliç’te bir “sandal” almıştır. Bu da Türk basını için büyük bir kayıptır.

Hürriyet’in Avrupa’daki etkinliğinin yavaş yavaş erimesi, gazeteciliğin günümüz koşullarındaki dönüşümüne de dikkat çekiyor. Hürriyet gibi köklü bir gazetenin uluslararası alandaki etkisini sürdürebilmesi için, yerel haberlerin ön plana çıkması ve yerel topluluklarla olan bağların daha da güçlendirilmesi gerektiği aşikar. Ne yazık ki, bu stratejinin terk edilmesi, gazetenin özgünlüğünü kaybetmesine yol açtı.

Bunun yanı sıra, Hürriyet’in bugünkü durumu, sadece içerik ve haber anlayışıyla değil, gazeteciliğin genel olarak nasıl bir dönüşüm yaşadığına da işaret ediyor. Hürriyet, geçmişteki başarılı dönemlerinde, gazeteciliği yalnızca bir meslekten çok, bir yaşam biçimi olarak benimsemişti. Bu işin mutfağında olan her bir kişi, sadece haber yapmakla kalmıyor, toplumun bir parçası olmayı da biliyordu. Ancak şimdi, medya dünyasında yaşanan dijitalleşme, hızla değişen okur beklentileri ve ticari baskılar, geleneksel gazeteciliği tehdit ederken, Hürriyet’in de bu değişime ayak uyduramamış olması, eski görkemli günlerinin çok gerisinde kalmasına neden oldu.

Sonuçta, Hürriyet‘in 1 Şubat’ta Avrupa baskılarının sona erecek olması, yalnızca bir gazetenin kapanışı değil, Türk gazeteciliğinin bir dönüm noktasını, basının geçmişteki etkisini kaybetmeye başladığını da simgeliyor.
Geçmişteki gazetecilerin mirası, hâlâ örnek alınması gereken bir düzeyde duruyor. Yine de, ne yazık ki bugünün gazeteciliği, o heyecanı ve yenilikçi ruhu bir türlü bulamıyor. Hürriyet‘in Avrupa’da yayımlandığı dönemde, yalnızca bir gazete değil, Türk toplumunun sesi, yurtdışındaki kimliğinin ve aidiyetinin teminatıydı. Şimdi ise, tarihsel bir kayıp olarak hatırlanacak.

Afbeelding met kleding, buitenshuis, gebouw, persoon Automatisch gegenereerde beschrijvingKimler yoktu ki o zamanki Hürriyet’in yurt dışı kadrosunda. Üstte fotoğrafını göreceğiniz o kadrodaki isimleri hatırlayanlarınız olacaktır:
Ayaktakiler: Yılmaz Övünç, Korkut Pulur, Yalçın Bingöl, İsmail Atlı, Ertuğrul Akçaylı, Nezih Akkutay, Ertuğ Karakullukçu (Yurt dışı Baskılar Müdürü) Şener Apaydın, Mine Çokbilir, Suat Türker (Köln), Çetin Emeç (Genel Yayın Müdürü), Mehmet Demirel (İtalya), Yıldız Kafkas (İsveç), Erdinç Ispartalı (İsviçre), Rodolfo Bella (İtalya), Şerif Sayın (Belçika) Metin Doğanalp (Stuttgart), Sait İşler, İlhan Karaçay (Benelux), Tuğrul Cebeci, Ahmet Külahçı, Orhan İnci.
Oturanlar: Nusret Özgül (Belçika) Kamil Yaman (Avusturya-Berlin-Frankfurt), Ziya Akçapar (Yunanistan), Faruk Zapcı (İngiltere), Tevfik Dalgıç (İrlanda), Serdar Koçak (Münih), Ziya Melikoğlu (Düsseldorf), Ayhan Aydın (Berlin), Adnan Celepoğlu (sonradan Atik soyadını aldı), Abdullah Anapa (Stuttgart)

Özlemlerim ve hatıralarım arasında kaybolduğumda, eski kadromuzu düşündükçe çok hüzünleniyorum. O zamanlar birbirine inanılmaz bağlı, tutkulu bir ekiptik. Her birimiz, gazetenin bir parçası olmanın gururuyla çalışıyorduk. İddia ediyorum, o kadro bugün burada olsaydı, tüm dijital dönüşüm rüzgarlarına rağmen, bu gazetenin tirajını hâlâ yüz binlerde tutardık. Çünkü o kadar güçlüydük, o kadar inançlıydık. Bu işin sadece bir gazete basmak değil, bir toplumu yönlendirmek, insanlara değer katmak olduğu inancıyla her şeyin içindeydik.

Afbeelding met kleding, persoon, gebouw, schoeisel Automatisch gegenereerde beschrijvingHürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden?), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen?)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ?), Ali Esmer,

O eski ekibin o dinamizmi, enerjisi ve kalitesi; her şeyin dijitalleştiği şu çağda bile, gazetenin tirajını ve etkisini yukarıya taşıyabilecek bir güçtü. Gerçekten, eski kadro ile her şey farklı olurdu. Şimdi, zaman değişti belki, ama o zamanların ruhunu hep hatırlayacağım. O ekiple her şey mümkündü.

Değerli Okurlarım,
Biraz altlarda, Hürriyet Avrupa baskılarının nasıl başladığını ve nasıl geliştiğini, nasıl yönetildiğini sizlere yeniden sunacağım.
Ama şimdi Ertuğ Karakullukçu ve Garbis Keşişoğlu’nun duygularını aktarıyorum:

GARBİS KEŞİŞOĞLU NE DEDİ?

Afbeelding met tekst, Menselijk gezicht, person, kleding Automatisch gegenereerde beschrijving
“Uluslarası yayın yapan ve o günlerde örnek gösterilen Hürriyet’in, Avrupa’daki yayınlarını durduracak olması, Türk basını için “acı” bir durumdur…
Rahmetli duayen gazeteci Nezih Demirkent’in, Hürriyet’in başından alınması için, o günlerin patronu rahmetli Erol Simavi’yi dolduruşa getirenlerin bir kısmı, bugün çok rahatlar.
O günkü ekibin şefi Demirkent ebediyete göçtü. Fakat bazıları, Avrupa baskısının satışından elde ettikleri yüzbinleri yemekle meşguller.

Çok kişinin farkında olmadığı bu Avrupa baskıları, bölgesel gazetecilik konusunda, o günlerin önemli uluslararası gazetelere örnek oldu. Liyakatsiz ve gazeteciliğin geleceği ile bir bilgi sahibi olmayan, sözde yöneticilerin elinde, Türkiye için önemli olan bu proje heba edildi. Ne yazık ki gazetenin bir arşivi bile ortada yok…

Ben ve bazı arkadaşlarım, yıllarca izin bile yapmadan, rahmetli Nezih beyle, gazeteyi HEZ uçak şirketi badiresinden kurtararak, (Hürriyet’in başında, bir sıkı yönetim komutanı varken, Hürriyet havacılığa heveslenmişti) Avrupa ve Amerika’da Hürriyet’i tiraj şampiyonu yaptık.
Sevgili İlhan Karaçay’ın sayesinde, Hollanda ve Belçika ilaveleri o güne kadar denenmemişti.
Neticede, bugün Türk basını için “kara” bir gündür.
Bu sonu hazırlayanlar ise ceplerini doldurduktan sonra Türkiye’ye dönüp keyif çatıyorlar.

Birkaç isimden söz etmek istiyorum…
Yurtdışı baskılarının temel direği Ertuğ Karakullukçu, Londra’da rahmetli Nuyan Yiğit, Hollanda’da İlhan Karaçay, Frankfurt’ta Kemal Şener, Nezih Akkutay, New York’da rahmetli Doğan Uluç, Berlin’de rahmetli Kamil Yaman ve daha niceleri Hürriyet’in uluslararası alanda bir numara olması için yıllarını verdiler.
Şimdi artık hepsi mazide kaldı.”

Garbis Keşişoğlu, Hürriyet döneminden sonra, Asil Nadir’in satın aldığı GÜNAYDIN gazetesinin kadrosunu, Londra’dan rahmetli Nuyan Yiğit ile birlikte kurarken, Brüksel’deki buluşmamızda, şahsımı da Benelüks’ün sorumluluğuna getirdi.

Garbis Keşişoğlu, yurt dışında medya ile ilgili her gelişmeyi yakından takip ediyor, baskı ve teknoloji fuarlarını kaçırmıyor ve medya ile ilgili her toplantıya davetli olarak katılıyordu.
Sabah Gazetesi’ni alan Dinç Bilgin ve Hürriyet Gazetesi’ni alan Aydın Doğan’a da danışmanlık yapan Keşişoğlu, şimdilerde Miami’de yaşıyor.
Benim gibi, ilerlemiş yaşına rağmen medyadan kopamayan Keşişoğlu, pek çok gazete patronunun arayıp danıştığı bir uzman olduğu gibi, pek çok gazeteye de yazmaya devam ediyor.

Keşişoğlu, yakından takip ettiği ABD Medyasını yazmış.
Bir zamanlar Türkiye’de basının rotasını belirleyen Garbis Keşişoğlu, şimdilerde ABD basınını da şekillendirmeye çalışıyor.
Türkiye’de medya yöneticilerinin, yukarıdaki yazıda sözünü ettiğim bireylerden öğrenecekleri çok şey var.

ERTUĞ KARAKULLUKÇU NE DEDİ

Afbeelding met Menselijk gezicht, persoon, kleding, stropdas Automatisch gegenereerde beschrijving

YANLIŞ GAZETECİLİĞİN ACI SONU

“Hürriyet gazetesinin Avrupa baskıları 1 Şubat günü kapanıyor.
O gazeteye tarifsiz ne emekler vermiştik. En parlak zamanlarında yayın yönetmenliğini yapmıştım. Kapatılması, benim için kapkara bir haber.
Duyduğum anda binlerce anı başıma üşüştü. İlk tepkim şu oldu:
Yanlış gazeteciliğin, acının da acısı sonu.
Yazık oldu onca emeğe.

BİR ÇINARIN ÖLÜMÜ: Evet, 69 yıllık bir koca çınar, tarihe karışıyor. Ve evet, bu dev çınarı yiyip bitiren illet, yanlış gazetecilik virüsü. Yoksa bahane olarak öne sürüldüğü gibi ne Avrupa’daki insanlarımızın Türkiye ve Türkçe’den kopması, ne de dijitalleşme değil.
Hangi kopma?..
Toplumun anavatan sevdasını en çarpıcı örnekleriyle spor karşılaşmalarında görüyoruz; “Türkiye” diye yeri göğü inletiyorlar.
Dijitalleşme deseniz, dünyada iyi gazetecilik yapan çok gazete, kağıt baskıyı hala başarıyla sürdürüyor.

İYİ GAZETECİLİKTEN KOPARSAN: Gerçek şu ki, kopan bir şey varsa o da maalesef Avrupa Hürriyet’in bizlerden sonraki yönetici kadrosunun iyi gazetecilikten, toplumdan ve gerçeklerden kopmasıdır.
Örneğin, Almanya’da yönetimlere yaranmayı / onlardan aferin almayı marifet sanmasıdır. Uyum kavramını, yönetimlerin buyruklarına uymak diye anlamasıdır.
Son tahlilde vatandaşın değil, egemenlerin yanında yer almasıdır.
Ben buna TERSİNE GAZETECİLİK diyorum.
İşte bu, Avrupa Hürriyet’in kuruluş felsefesine affedilemez bir ihanettir. Ve bu açıdan bakarak teşhisi rahatça koyabiliriz :
Avrupa Hürriyet’in kapatılması, taammüden işlenmiş bir yanlış gazetecilik cinayetidir.

DİNLE, ALMANYA: Şimdi artık, Avrupa Hürriyet’in en başarılı dönemlerinde bizlere ve gazeteye saldırmayı marifet bilenler, nelva kavurup kına yakabilinler.
Başta Almanya’yı yönetenler ve ve dönemin Ankara Büyükelçisi Hahs Joachim – Vergau…
Sonra yönetime yaranma peşinde koşan, Türkiye ve Hürriyet karşıtlığını kariyer ğüvencesi haline getirmiş bazı Türkiye kökenliler...
İki sembolik isim vereceksek Cem Özdemir ve Ozan Ceyhun.
1 Şubat, onların bayram günü olsun.

HANGİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ?: Burada, Almanya’daki basın özgürlüğü Anlayışına da bir parantez açmak gerekir. Bu nasıl bir anlayıştır ki, bizim görevden alınmamız ve yazılarınızın sonlandırılması için büyükelçileri ve dış işleri bakanları ile seferber olmuşlardır. Hatta, bu zincire son halka olarak dönemin Cumhurbaşkanı Johannes Rau’yu da pekala ekleyebiliriz.
Şimdi övünsünler, başardılar !
Ama bize kalırsa bu, yürekler acısı, yüz karası, çifte standart harikası bir hazin “başarı” .
ALMANYA’YA DA KÖTÜLÜK: Almanya’yı yönetenler, kendi gerçek ülke çıkarlarının da doğruları yazan bir Türk basınından geçtiğini göremediler. Avrupa Hürriyet, Türk toplumunun bire bir aynasıydı; kimlik kartıydı. Ve Almanya’nın “akıllı” yöneticileri için de asıl yararlısı, gerçekleri bilmek olmalıydı. Fakat unu kavrayamadılar, sansürü seçtiler. Sonuç, Hürriyet’in giderek zayıflamasına paralel, şakülü kayan bir toplum.

DESTANSI GAZETECİLİK: Avrupa Hürriyet, Türk toplumunun ibresi daima evrensel değerleri gösteren bir pusulasıydı. Vatandaşla bütünleşmiş korkusuz gazeteciliğin şahane örneğiydi.
Bir daha tekrarlanamaz bir emekler bütünüydü.
Avrupa’nın en ücra köşelerinde bayrak dalgalandııp hak peşinde koşan bir gazetecilik destanıydı.
Ortalama 170 binlik tirajıyla, bütün dünyada kendi ülkesi dışında en çok basılıp satılan gazete ünvanını almıştı.
Hatta, tirajı nüfusa oranlarsanız, dünyada 1 numaralı gazete idi.
Basın yayın öğrencileri tarafından mutlaka incelenmeli ve tez konusu yapılmalıdır.

ONLARA BİN SELAM: Avrupa Hürriyet’i gazeteciliğin başarı doruklarına ulaştıran kadrolara bin selam olsun :
Başta kurucu babalar Nezih Demirkent ve Garbis Keşişoğlu…
Frankfurt Matbaa’da Nezih Akkutay ve arkadaşları… Kemal Şener, Murat Çulcu, rahmetli İsmail Tipi, Yılmaz Övünç, İbrahim Gül…
Hollanda’da İlhan Karaçay ve müthiş ekibi.
Brüksel’de rahmetli Şerif Sayın.
Bonn ve Berlin’de Ahmet Külahçı.
Stuttgart’ta rahmetli Metin Doğanalp.
Londra’da rahmetli Nuyan Yiğit ve Faruk Zabcı.
Köln’de Suat Türker.

Roma’da Rudolfo A. Bella.
Zürih’te Erdinç Ispartalı.
Paris’te Gökşin Sipanioğlu ve Muammer Elveren.
Brüksdel ze Strasbourg’a Zeynel Lüle.
Berlin’de Kâmil Yaman.

New York’ta rahmetli Doğan Uluç.
Münih’te Berdar Koçak.
Hamburg’da Ertuğrul Akçaylı.
Viyana’da Ali Haydar Yurtsever.
Frankfurt- Zeppelinheim’daki matbaanın sembolü idari görevli Orhan Emmi (İnci).

Ve Avrupa’yı nakış karış taralan diğer çok değerli / sevgili arkadaşlar…

Yazdığınız destan, basın tarihinde bir altın yaprak olarak hep yaşayacak.
Ya bu emsalsiz gazeteyi kapanmaya sürükleyen “bahtsız” kadro ?!
Umarız ve dileriz birazcık utanırlar.”

AVRUPA HÜRRİYET’İN VAR OLUŞU

Spordan, sosyal ve kültürel haberlere, magazinden dış politikaya kadar haberleri yağdırdığımız, İstanbul’daki ekibin başında bulunan Ertuğ Karakullukçu, bu haberleri en iyi şekilde değerlendiriyordu.
Gece saat 01.00’lere kadar gazeteden ayrılmayan Karakullukçu, gazeteden ayrıldıktan sonra, uğradığı dost grubu içinde bir duble rakıyı ihmal etmemesine rağmen, ne hikmetse her sabah saat 09.00’da gazetesindeki görevinin başında oluyordu.

Bakınız, ‘Gazeteciliğin piri’ diyebileceğim Karakullukçu o dönemi nasıl anlatıyor:

Efsane dönemin Hürriyet gazeteciliği: Avrupa Hürriyet, tam bir mucizedir. Haberciliği ve gelişimi açısından gazetecilik okulları tarafından incelenmeli, tez konusu yapılmalıdır.
Hürriyet, Almanya’da yayına başlarken, piyasaya Tercüman gazetesi hakimdi.
Fakat iyi bir örgütlenme ve gözünü budaktan sakınmayan sıkı habercilikle Hürriyet, kısa zamanda Avrupa’nın mutlak hakimi oldu.
Türkiye’deki bir seçim gecesinde Frankfurt’ta 202 bin gazete basmıştık. Ortalama tiraj, 170 – 180 bin bandında gidiyordu.

Dünyada 1 numara: Ben görevden ayrıldıktan sonra Frankfurt Hürriyet‘teki arkadaşlar benden gazeteyle ilgili bir yazı istemişti.
O zaman, Avrupa Hürriyet’in tirajını Hindistan, Çin, Amerika dahil olmak üzere, dünyanın en çok satan gazetelerinin tirajlarıyla kıyaslamıştım. Bunu yaparken, ülke nüfuslarını, gazetelerin tirajlarına bölmüştüm.
Sonuç, umduğum gibiydi. Avrupa Hürriyet, ülke nüfusuna göre (gazetemiz için Avrupa’daki Türk sayısı) dünyanın en çok okunan 1 numaralı gazetesi çıkmıştı.
Hiç abartı yok, dileyen hesaplayabilir.

Emsalsiz emek: Bu büyük başarının ardında çok büyük bir emek vardı.
Başta, kurucu babalar Nezin Demirkent ve Garbis Keşişoğlu‘nun muazzam emeği…
Benim, görevde olduğum sürece tek gün bile izin yapmadan geceyi gündüze karıştıran tutkulu emeklerim…
Frankfurt merkezimizde, başta Nezih Akkutay olmak üzere arkadaşlarımızın tüm Avrupa’yı kucaklayan fedakâr emekleri…
Ve en başta da, Avrupa’nın her köşesinde habercilik destanları yazan muhabir arkadaşlarımızın kan ter içindeki şahane emekleri…
O emekler, bugün artık tekrarlanamaz.

Önce muhabir: Bir kere, Avrupa’yı fetheden o kadro, bugün Türkiye’de bile hiçbir gazetede yok.
Zaten o gazetecilik anlayışı da artık maalesef mevcut değil.
O dönemde muhabir, gazeteciliğin baş tacıydı…
Yakın geçmişten bu yana ise, ne acıdır ki, her tensikatta öncelikle muhabirler akla geldi. Düşünülmedi ki, asker olmadan savaşılmaz; muhabir olmadan da gazetecilik yapılamaz.

Okurla bütünleşme: Hürriyet’in Hürriyet olduğu dönemde, Avrupa’nın en ücra köşelerinde bile muhabir kazanma gayreti içinde olundu.
Haber için hiçbir fedakarlıktan kaçınılmadı. Haber isterse Antarktika’da olsun, anında atlar giderdik.
Ve her koşulda vatandaşın yanında olundu…
Heim’larda, fabrikalarda, Bahnhof’larda, hastanelerde, tercüme bürolarında, emeklilik işlemlerinde, Kapıkule ve Yeşilköy hava limanı gibi sınır kapılarında…
“Gurbetçi”nin derdi derdimiz, sevinci sevincimiz oldu…
Aşımızı bölüştük, Heim odalarında kuru fasulyeye birlikte az mı kaşık salladık ?

Gülle gibi manşetler: Avrupa Hürriyet‘in tirajındaki ilk hareketlilik, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndaki gazetecilik başarısıyla ortaya çıtmıştı.
Ama sonraki süreçte yaşanan yurttaşla bütünleşme, kesintisiz tiraj tırmanışını beraberinde getirdi.
Dil, eğitim, emeklilik, konsolosluk, ikinci sınıf insan muamelesi, çifte vatandaşlık, yabancı düşmanlığı gibi ana sorunlar, Hürriyet‘in manşetlerinde top gibi patlardı.
Gazete, derdini o manşetlerden haykıran okur ile et ve tırnak gibi kaynaştı, yurt dışındaki insanımızın kimliğinin ayrılmaz parçası oldu.

Tiraj, etkinlik, saygınlık: Avrupa’daki Türk’lerle, Ankara ve Avrupa başkentleri arasında köprü kurduk.
Sadece gerçeğin peşinde koşan objektif ve sansürsüz gazeteciliğimiz, gazeteye tiraj yanında benzersiz bir etkinlik ve saygınlık kazandırdı…
O dönemlerde Avrupa kamuoyunun gündeminde Hürriyet hep var oldu.

Afbeelding met kleding, persoon, groep, gebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

İşte o ruh ve İlhan Karaçay: Evet ne olduysa, en başta Avrupa’ya kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş temsilcilerimiz, saat mefhumunu sözlüklerinden silmiş Hürriyet muhabirleri sayesinde oldu.
Hepsi aynı gazetecilik ruhunu taşıyan arkadaşlarımıza bir örnek olarak, İlhan Karaçay’ı gösterebilirim. İsterseniz gecenin 04’ünde arayın, anında telefonun öteki ucunda, anında göreve hazır, “Full Time” gazeteci…
‘Hollanda’ denince, akla gelen ilk isimlerden biridir İlhan Karaçay…

Benelüx ilavesi ile bölgedeki Türk toplumunun gözü, kulağı, sesiydi İlhan Karaçay…
Muhabir, yazar, ilan temsilcisi, matbaacı, gazete pazarlama uzmanı…
Aynı anda hepsi.
Hollanda’daki her kapıyı açacak bir çilingir yoktur ama bir habercilik sihirbazı İlhan Karaçay iyi ki vardır.
Ve tıpkı diğer temsilcilerimiz gibi, İlhan Karaçay’ın da baş gıdası haberdir.
O da haberle yatar, haberle uyanır.

DÜNÜN VE BUGÜNÜN GAZETECİLİĞİ…

Peşinen belirtmek isterim ki, amacım, bu yazıda övgüyle söz edilen kişilere paye dağıtmak olmadığı gibi, şimdi anonim olarak yerdiğim meslektaşlarım için ise, istisnalar geçerlidir. İstisnalı meslektaşlarım içinde de, çok güzel çalışmalar yapanlar vardır tabii.

Eskiden, bir gazeteye 10-15 bin tiraj artırma başarısını gösterenler, gazete patronları tarafından baş tacı yapılırdı. Asparagas gazeteciliği ile 100 bin fazladan tiraj alan, geçici hokkabazlar hariç tabii…
1970’li, 1980’li ve 1990’lı yıllarda, gazeteciliğin mutfağındaki tüm yemekleri yapabilen uzman bulmak çok zordu.

Basın dünyasının babası, rahmetli Nezih Demirkent

‘Yoktu’ demeyip ‘zordu’ dememin nedeni, birilerinin var olduğunu anlatacağım içindir.
Var olan bu uzmanlardan biri, hatta en baştaki, rahmetli Nezih Demirkent’ti.
Hürriyet’in başına getirildiği zaman hem Genel Müdürlüğü ve hem de Genel Yayın Müdürlüğü görevini üstlenmesinin tek nedeni, Demirkent’in yukarıda belirtilen hususiyetlere sahip olmasıydı.
Baskı işinden, ilan işine, eleman bulma işinden yazı işlerine ve rakip gözetlemeden dış haber kadrosu oluşturmaya kadar, uzmanlaşmış olan Nezih Demirkent, işte bu özelliği nedeniyle başarılı oluyor ve eline aldığı gazetelere tiraj kazandırıyordu.

Demirkent, Hürriyet’in başına geçtikten bir süre sonra, Çetin Emeç’i, Seçkin Türesayı ve Erol Türegün’ü medyaya kazandırmış bir usta olarak, ününe ün katmıştı.

Demirkent’in bir de yurt dışındaki mucizesi vardı. Yurt dışı yayınlarını güçlendirmek için, Almanya’da Garbis Keşişoğlu’nu, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da naçizane şahsım İlhan Karaçay’ı İstanbul’daki ekibin başına da Ertuğ Karakullukçu’yu getiren Demirkent, bu konuda da çok başarılı oldu.
Öyle ki, Avrupa yayınlarına daha önce başlamış olan Tercüman Gazetesi’nin, özellikle tutucu okuyucular sayesinde elde etmiş olduğu tiraja ulaşmak hayal bile edilemiyordu. Yurt dışında kurduğu muhabir kadrosunu geliştiren Demirkent, bizler ile yaptığı istişareler sonrasında atraksiyon üzerine atraksiyon düzenliyordu.

Önce, Tercüman’ın ünlü yazarı Murat Sertoğlu’nu kadroya dahil etti. Daha sonra Sertoğlu’na Avrupa turu yaptırdı. Güreş tefrikacısı ve tarih yazarı olan Murat Sertoğlu ile Avrupa’nın dört bir yanında, pansiyon pansiyon dolaşıp yurttaşlar ile toplantılar yaptık.

Kadroya alınan bir diğer yazar, Kıbrıs Türktür Derneği’nin kurucu ve Genel Başkanı olan Hikmet Bil de cabasıydı tabii…

Afbeelding met person, persoon, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving
Demirkent daha sonra, yurttaşlarımız ile bütünleşmek için, Türkiye’nin o dönem en iyi Hafız ve Mevlithanlardan oluşan bir grubu, merhum Hacı Hafız ve Mevlithan Nusret Yeşilçay başkanlığında Almanya, İsviçre, Hollanda ve Belçika’ya gönderdi. Naçizane şahsımın rehberliğinde, Avrupa’nı 28 yerinde mevlit okutuldu.

Şimdilerde çok kişinin o yıllarda neler yapıldığından maalesef haberi yok bile…
Dünya’da sınır ötesinde yayınlanan en yüksek tirajlı, Avrupa’da basın camiasında örnek gösterilen Hürriyet Gazetesi, şimdilerde beceriksiz, konulardan bihaber sözde yöneticiler tarafından batırıldı…
Rahmetli Demirkent döneminin ‘Boğaziçi’ndeki Amiral gemisi’ Hürriyet, şimdi ‘Haliç’te bir sandal’ haline dönüştü.
Çok kişi, Demirkent ve ekibinin ne yapmak istediğini kavrayamamıştı…
Bugün dahi, basın dünyasında bazıları, bir zamanlar Almanya ve Benelüks ülkelerinde gündemi tayin eden bu ekibin başarısını hazmedemedi, Hürriyet bünyesinde, mevcudu bile devam ettiremeyenler, gazetenin Türkiye ve Avrupa’da yerlerde sürünmesine yol açtılar.

Afbeelding met tekst, krant, kaart, papier Automatisch gegenereerde beschrijvingHollanda’nın en ciddi gazetelerinden NRC Handelsblad, Ertuğ Karakullukçu, garbis Keşişoğlu ve İlhan Karaçay üçlüsünün fotoğrafıyla yayınladığı tam sayfa haberinde, ‘Hollanda’da en çok satılan yabancı gazete’ ve ‘Hürriyet:Hollanda Türkleri’nin sesi’ başlıklarıyla yayınlamıştı.
Sağda ise, Hollanda haritasına dağılmış Hürriyet kadrosu görülüyor.

BUGÜNÜN GAZETECİLİĞİNE GELİNCE:

Gazetecilik, dün ile bugün arasında öylesine keskin bir değişim geçirdi ki, eski günleri anımsadığımda, bazen kendimi bir başka çağda yaşamış gibi hissediyorum. Geçmişin gazeteciliği, bugünle kıyaslandığında tam anlamıyla alın teriyle yapılan bir meslek, bir emek mücadelesiydi.
O zamanlar, haber peşinde koşan muhabirlerin ellerindeki tek sermayesi; merakı, azmi ve etiğe olan bağlılığıydı. Haber bulmak, doğrulatmak ve topluma ulaştırmak için ne büyük mücadeleler verdiğimizi bir biz biliriz, bir de o günleri bizimle paylaşan meslektaşlarımız.

O dönemde bir haberi ulaştırmak, günümüzde dakikalar süren bir iş değil, saatler, hatta bazen günler alan bir serüvendi. Haberlerimizi yazdıktan sonra, fotoğrafları ulaştırmak ayrı bir çileydi. Bugünkü gibi dijital makineler, internet bağlantıları veya bulut sistemleri (çevrimiçi depolama sistemleri) yoktu. Fotoğrafları filme çeker, ardından bu filmleri bir zarf içine koyar ve nefes nefese havalimanlarına koşardık. Oradan bir yolcu bulup, zarfımızı emanet etmek için türlü dil dökerdik. Eğer bu mümkün olmazsa, elimizdeki kısıtlı bütçeyle zarfımızı kargoya verir ve “Acaba yerine ulaşacak mı?” endişesiyle beklerdik.

O günlerde, gazetenin ertesi gün baskıya yetişmesi için gösterdiğimiz çabalar, adeta birer hokkabazlık örneğiydi. Teknoloji yoktu, kolaylıklar sınırlıydı, ama bir şeyi çok iyi biliyorduk: Haber kutsaldı, halkın doğru bilgiyi öğrenmesi bizim temel görevimizdi. Bu sorumluluk, bizleri gece gündüz çalışmaya, her türlü riski almaya itiyordu. Muhabir kadrolarımız öylesine çalışkan, öylesine fedakârdı ki, bu çaba sayesinde gazetecilik hem bir sanat hem de bir onur mesleği olarak anılıyordu.

Bugüne geldiğimizde, teknoloji ile donatılmış bir gazetecilik dünyası görüyoruz. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları ve anında haberleşme olanakları, haberin ulaşılabilirliğini inanılmaz bir seviyeye taşıdı. Artık bir haberi anında yazıp göndermek, fotoğrafları veya videoları saniyeler içinde paylaşmak mümkün. Ancak bu kolaylıkların gazeteciliği daha iyi bir yere taşıyıp taşımadığı ciddi bir soru işareti.

Bugünün muhabir kadroları, ne yazık ki geçmişin fedakâr gazetecilerini aratıyor. Kolaylıkların ardına saklanarak haberciliğin zahmetli taraflarından kaçınan, araştırma ve doğrulama yükünü hafife alan bir zihniyetin ortaya çıktığını görmek üzücü. Birçok gazeteci artık masa başından kalkmadan haber yapmayı tercih ediyor; sahaya çıkmak, insanlarla birebir konuşmak, olayları yerinde gözlemlemek ikinci planda kalıyor. Oysa gazetecilik, insan hikâyelerini dinlemek ve gözlemlerle gerçekleri keşfetmekten doğan bir meslek.

Daha acı olan bir diğer gerçek ise, gazetecilikteki ahlaki ve ideolojik erozyon. Bugün birçok gazeteci, kendi ideolojilerini veya çıkarlarını meslek etiğinin önüne koymuş durumda. Tarafsızlık ilkesini bir kenara bırakan, geçmişte savunduğu değerlerden dönerek farklı ideolojilerin propagandacılığına soyunan isimleri görmek son derece hayal kırıklığı yaratıyor. Sağcı, solcu, dinci ya da tamamen apolitik; fark etmiyor. Döneklik, ne yazık ki birçok gazetecinin ortak özelliği haline geldi.

Bu kişiler, bir dönem halkın gözünde güvenilir birer haberciyken, şimdi taraflı yayın organlarının birer aracı olmuş durumdalar. Mesleki onuru bir kenara bırakıp, bağlı oldukları yapıların çıkarlarına hizmet eden bu gazeteciler (!), aslında bu mesleğe en büyük ihaneti yapıyorlar. Oysa gazetecilik, tarafsızlık ve doğruyu aktarma sorumluluğu üzerine inşa edilmiştir.

Bugün gazetecilik çok daha kolay bir hale gelmiş olabilir, ama bu kolaylıklar mesleğin temel değerlerini gölgelememelidir. Geçmişin gazeteciliği, zorlukların ve fedakârlıkların damgasını vurduğu bir meslekti; bugünün gazeteciliği ise ahlaki ve ideolojik bir sınavdan geçiyor. Gazetecilik, sadece haber yapmak değil, aynı zamanda bir kamu hizmeti sunmaktır. Bu nedenle, hem gazeteciler hem de medya kuruluşları, mesleğin temel ilkelerine sıkı sıkıya sarılmalı ve geçmişin o fedakâr ruhundan ilham almalıdır.

HÜRRİYET’İN HOLLANDA KADROSU

Afbeelding met tekst, kleding, krant, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Gazetemizi dağıtan Van Gelderen firması, satışın bir milyonu bulduğu zaman, üzerinde 1.000.000 yazılı özel bez poşetler bastırmış ve okurlara armağan etmişti.

Bugün Türkiye’deki bölge gazetelerinin, o yıllarda Almanya ve Benelüks ekibinin yaptıklarını örnek almaları gerektiğini vurgulamayı da, meslektaşlarıma karşı bir borç addediyorum.

Hürriyet’in Hollanda kadrosu, İlhan Karaçay’ın başkanlığında 24 kişiden oluşuyordu. Hürriyet’in Hollanda ekibi: Öndeki sıra soldan sağa: Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag), Mustafa Koyuncu (Arnhem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),
Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam-Rahmetli oldu), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle-rahmetli oldu),
(Leiden ???), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç, (Heerlen ???)
Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn), ( ???),
Ali Esmer,