İTALYA’DA BİLİNMEYEN İLGİNÇ KONULARIN İZLERİ…

İTALYA’DA BİLİNMEYEN İLGİNÇ KONULARIN İZLERİ…

*Roma medeniyetinin kurucuları olan Etrüskler
Anadolu’dan göç etmişler

*Leonardo Da Vinci’in İstanbul’a yapmak istediği köprü

*Cem Sultan’ın zehirlendikten sonra atından düşerek
öldüğü yer

*Napoli’deki Türk Mağarası’nın öyküsü

*Osmanlı İmparatorluğu’nun 1480’deki Otranto ve
1537’deki seferleri

C:\Users\Ilhan\Desktop\Turgay\IMG_0880.JPG
İlhan KARAÇAY’ın,TRT ekibinden Prodüktör İsmail Elden, Yönetmen Sacit Şahin, Kameramanlar Hayrettin Demir ve Ercan İşsever ile çalışması.

TRT BELGESEL Kanalı için yaptığımız 5 bölümlük UZAKTAKİ DOSTLAR ve 8 bölümlük İZLER adlı programlardan, kağıda dökmediğimiz konular arasında İtalya da vardı.
Çok ilginç konuların yer aldığı İtalya çalışmamızı, çeşitli kaynaklardan yararlanarak sizlere sunuyorum.

Akdeniz’in incisi olarak anılan İtalya, başlangıçta Pisa, Genevo ve Venedik devletleriyle sınırlıydı. O devletler ile Osmanlılar arasında sık sık barış ve savaş dönemleri yaşandı.

Endülüs Emevi Devleti, İspanya’da 800 yıl hüküm sürerken, İtalya’daki halklar da, tam 250 yıl Müslüman boyundurluğunda yaşadı.

İtalya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir dostluk çerçevesinde yaşandı.
İtalya’yı, araştırıcı gözler ile gezdiğiniz takdirde, ilginizi çekecek güzel konularla karşılaşabilirsiniz.
İşte bu konulardan biri de Anadolulu, Türkiyeli veya Türk denilebilecek olan Etrükslerdir.

ETRÜSKLER KİMDİR?

İtalya’da yaşamış olan Etrüskler’in Türk kökenli olup olmadığı tartışmaları hala bir sonuca bağlanamadı. Romalılardan önce yaşamış olan Etrüskler’in, Anadolu’nun batısından, yani Ege’den buraya göç ettikleri iddia ediliyor. Bazı tarihçiler, Türkler’in Orta Asya’dan geldiklerini öne sürerek, Anadolu’dan göçe zorlanan halkın da Türkiyeli olduğunu ve İtalya’ya gelenlerin de Etrüskler’i oluşturduğunu iddia ediyorlar.

Tarihçiler, son yıllarda yapılan DNA testlerinde, Etrüskler ile Ege’deki bölge insanlarının DNA’larının aynı olduğunu belirtiyorlar.

Torino Üniversitesi tarafından yaptırılan bir DNA testi araştırmasında, ETRÜSKLER ile Ege bölgesi insanlarının DNA’larında bir uyuşma olduğu ortaya çıktı.

Romalılar’ı yaratan ETRÜSKLER’in Türkiye kökenli olup olmadıkları tartışmaları hâlâ kesin bir sonuca bağlanmadı ama, bizim yaptığımız müzeler ve mezarlıklar ziyaretlerimizde, ETRÜSKLER’in Anadolu insanıyla çok benzeştiği kanaatine vardık. Belgeleri de görüntüledik. Bu da Etrüsklerin Lidyalılarla akraba olduğu tezini güçlendiriyor.

Etrüsklerin yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge, Orta İtalya’da kuzeyden güneye 250 km. , Doğudan batıya da 150 km. boyutta bir yerdi.

İtalya’da Romalılardan önce yaşamış bir kavim.
Romalılar bunlara Etrüskler veya Tuskiler derken, onlar kendilerine Rasena (Asena) derlerdi. İtalya Yarımadasına göç ederek Arno ve Tiberis ırmakları arasında yerleşmişlerdi.

M.Ö. 3’üncü yüzyılda, Romalıların üstünlük kurmasıyla târihe karışan Etrüsklerin, İtalya’ya kara yoluyla kuzeyden, deniz yoluyla doğudan geldikleri târihçiler tarafından kabul edilmektedir. Son araştırmalar Etrüsklerin Anadolu’dan gittikleri tezini kuvvetlendirmektedir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1376.jpgTürk Türeyiş Destanı’na göre, Asena diye adlandırılan insanların bir Kurt’tan türemiş oldukları iddia edilir. Etrüskler kendilerini Rasena (Asena) olarak bilmişler. Asena, Türk mitolojisinde önemli bir rol oynayan efsanevi bir dişi Kurt’tur. Eski Türklerin en mühim hükümdarlarının mensup olduğu Aşina, Zena, Asen veya Şunnu adı verilen sülale, efsaneye göre, bu dişi Kurt’tan türemiştir.

Etrüsklere ait heykellerde dikkate değer bir şekilde Asyalılara benzer bir yüz yapısı var. Giydikleri kıyafetler de Orta Asyalı göçebe kavimlerinin giydiklerine oldukça benziyor. Dilde de benzerlikler olduğu iddia ediliyor.

Etrüsk dili, Orta İtalya’da konuşulurdu. Sağdan sola, soldan sağa yazılan Etrüsk yazısı, büyük bir karmaşıklık ifâde eder. Okununca hemen anlaşılmaz. Anlaşılabilmesi için çeşitli metodların kullanılması gerekir. Hint-Avrupa dilleriyle teması olmasına rağmen, bu dil grubundan sayılmaz. Etrüsk dili yapı ve menşe bakımından aydınlatılmış değildir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1383.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1379.jpg

Metinlerde ve arkeolojik eserlerde, Etrüsklerin maddî hayâtı, şehir medeniyetinin zenginliği ile kendini gösterir. Kazılar sonucu mezarlardaki mücevher ve freskler, Etrüsklerin lükse düşkünlüğünü ve hayâta olan bağlılıklarını göstermektedir. Bunda dinlerinin de tesiri vardır. Yunanlılarda ve Romalılarda da görülen puta tapıcılık ve çok tanrıcılık, Etrüsklerde de görülür. İsimlerinde de benzerlik vardır. Apulu-Apollo, Artumes-Artemis, Tinia-Zeus, Maris-Mars tanrılarının isimleridir.

Etrüsklerin Anadolu’dan göçtükleri tezini savunanların gösterdikleri en önemli kanıt, Lemnos ( Limni ) mezar stelidir.
1885 yılında Limni adasında , Kaminia köyünde bulunan bir mezar steli bir anda dikkatleri bu teoriye çekmiştir. Stelin üzerinde bir savaşçı resmi ile, Etrüsk yazısına çok benzeyen bir yazı bulunuyordu. Bu stel MÖ yedinci yüzyıla tarihleniyordu ve adanın Atina’lılar tarafından MÖ 510 senesindeki zaptından çok önce idi.

Alttaki fotoğrafa tıkladığınız zaman, TRT BELGESEL KANALI İÇİN hazırladığımız Etrüskler programını 7’nci bölümde izleyebilirsiniz.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1375.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1370.jpg
Erhan Sarıkaya, İlhan Karaçay’a Etrüskler’in mezarlarını anlatıyor.

Bunun dışında Etrüskler’in ölü gömme adetleri (Örneğin ahşap odalar) , toplumsal hayatları (Örneğin kadına verdikleri önem) ve sanatları Anadolu’daki başka toplulukları hatırlatmaktadır.

Etrüskler, demircilikte çok ileri idiler. Altın ve bronz işlemekte gâyet usta olup, seramik işleri de yaparlardı. İki tekerlekli yarış arabalarını İtalya’ya bunlar getirdi. Etrüsk eserleri bakımından en zengin müzeler, Floransa, Romanya,Tarquinia’dır.

Marzobotto, Perusia, Volaterrae ve Roma, Etrüsk güzel sanatlarının önemli örnekleri bulunan şehirlerdir. Şehircilik ve mîmâride göstermiş oldukları rolü buralarda görülebilir. Ölümden sonraki hayâta inanan Etrüskler ölülerini ev şeklinde yaptıkları içi süslü mezarlara gömerlerdi.

Da Vinci’nin İstanbul’a yapmak istediği köprü

Leonardo Da Vinci, İstanbul’da bir köprü yapımı için Sultan ikinci Beyazı’ta bir mektup göndermişti. Dünya’nın en büyük ve güzel köprüsünü inşa etmek için gönderilen mektuba cevap gelmez.

O mektup, 1952 yılında fark edilir. Dünya sanat ve bilim çevrelerinde büyük ilgiyle karşılanır. Köprü, 2001′de, Norveç’te üstgeçit olarak inşa edilir. Küresel ısınmaya dikkat çekmek için önce Antarktika’da buzdan bir maketi yapılır. Yine buzdan yapılan bir başka maketi, 1 Ocak 2008′de New York’taki BM binası önünde sergilenmeye başlanır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\c16c59c3b2c873edb510f5a9f1762601f66ebb63.jpeg

Da Vinci yazdığı mektupta, Osmanlı Sarayı’na bir yel değirmeni, bir su boşaltma pompası, İstanbul boğazı için bir asma köprü ve Haliç için tasarlanmış kemerli bir taş köprü yapmak için teklifte bulunmuştu.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\halic-e-leonardo-da-vinci-koprusu-1491202791-m-690x450.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\2e5330c0-adfc-41e7-aa72-44fd5232ead4.jpg

İtalyan ressam Leonardo Da Vinci’nin 1502’de Haliç için tasarladığı köprünün 500 yıl sonra yapımı birçok kez gündeme geldi. Sultan II. Beyazıt’ın talebiyle köprü projesi için çalışmaya başlayan Da Vinci’nin yaptığı çizimlere göre, tek açıklıklı 240 metre uzunluğundaki köprünün, 24 metre genişliğinde olması planlanıyordu. Ancak, dönemin mimarları, o günün teknolojiyle bu köprünün yapılamayacağını Sultan’a bildirince proje hayata geçmedi.
Eyüp-Sütlüce arasında yapılması planlanan köprü, İstanbul’un ‘2010 Avrupa Kültür Başkenti’ ilan edildiği sırada da tartışıldı Çırağan Sarayı’nın restorasyonunu yapan mimar Bülent Güngör de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne Bağlı Kültür A.Ş.’nin eski genel müdürü Cengiz Özdemir’in önerisiyle köprünün projesini hazırladıklarını açıklamıştı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\dvarka.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\maxresdefault.jpg
Leonardo Da Vinci’nin dönemin Sultan’ı II. Beyazıt’a yazdığı mektup:
Da Vinci bu mektupla, Beyazıt’a mimar ve mühendis olarak iş başvurusunda bulunmuştu.

CEM SULTAN’IN ATTAN DÜŞEREK ÖLDÜĞÜ YER

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Cem Sultan'ın öldürüldüğü sarayın önü..JPGİlhan Karaçay, Cem Sultan’ın zehirlenmesinden sonra, atından düşerek öldüğü yeri buldu. Cem Sultan’ın atından düştüğü yer, Napoli’deki sarayın önüydü.

İtalya’daki ilginç çalışmalarımızdan biri de, Cem Sultan’ın hayata veda ettiği yerdeki çalışma oldu. Fatih Sultan Mehmet’in, Sultanlık yarışında çatışan iki oğlundan biri olan Cem Sultan’ın, Fransa’da 5 yıl tutuklu kaldığı şatoyu daha önce görüntülemiş, görsel ve yazılı olarak sizlere sunmuştum. (www.ilhankaracay.com’a bakınız(

Önce Rodos, sonra Vatikan, daha sonra Fransa’ya adeta sürülen Cem Sultan’ın masrafları, kardeşi Beyazıt tarafından bolca karşılanıyordu. Bu nedenle her ülke Cem Sultan’ı almak için yarışıyordu. Roma yeniden ağır bastı ve Cem Sultan’ı yeniden Vatikan’a getirdi.
Cem Sultan Roma’ya getirildikten sonra bu kez Napoli’ye gönderildi.
Bu kez, Cem Sultan’ın Napoli’de kaldığı sarayı bulduk.
Cem Sultan burada, etkisini geç gösteren bir madde ile zehirlenmişti. Zehirli maddeyi aldıktan 3 gün sonra burada atına binerken düşen Cem Sultan hayata veda etmişti.
Böylece de Cem Sultan’ın çok hazin yaşam öyküsü burada sona ermişti.

NAPOLİ’DE TÜRK MAĞARASI

İtalya’da işlediğimiz bir başka konu, adına Türk denen bir mağara oldu.
Roma’dan Napoli’ye sahil yolundan giderseniz, GAETA kasabasında karşınıza ‘GROTTA LES TURCO’ yazılı bir tabela çıkar.

Pek çok Türk’ün bilmediği bu mağaranın öyküsünü rehberimiz Erhan Sarıkaya anlattı.
“Grotta del Turco” yani Türk Mağarası. Fatih döneminde İtalya’ya akınlar başladığı zamanlar, Napoli halkı Türk istilalarıdan korunmak için saklandıkları mağaraya ‘Türk’ adını vermiştir. Ve yüzyıllar önceki Atilla korkusunu hâlen üzerlerinden atamamış olacaklar ki, Osmanlıyı “Figli di Attila” yani ‘Atillanın çocukları’ diye anmaya başlamışlardı.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Turgay\Turk Magarasi.png https://scontent-b-fra.xx.fbcdn.net/hphotos-xap1/v/t1.0-9/10151911_588532134564244_2078179080_n.jpg?oh=657a738d678235357268c82c010b427b&oe=556BB10E
                                                   Grotto Les Turco (Türk Mağarası)

Türk Mağarası hakkında daha fazla bilgi
İtalya’daki Türk mağarasını görmek isteyenler için biraz da rehberlik yapalım.
Gaeta, Türk Mağarası seyahati için ideal. Bölgede gezilecek yerleri görerek ve gizli saklı köşeleri keşfederek gününüzü en güzel şekilde geçirebilirsiniz. Seyahatinizde gezilecek yerleri ve yapılacak şeyleri bilmek istiyorsanız, Serapo Plajı ve Ariana Plajı beklentilerinizi karşılayacak.

Türk Mağarası Yakınında Nerede Konaklayabilirsiniz?
Türk Mağarası’na 1,6 km mesafede 105 farklı otel var .
Bunlardan bazıları şunlar:
Hotel Serapo: 3 Yıldızlı otel • ücretsiz kahvaltı • ücretsiz kablosuz İnternet • restoran • yürüyüşe uygun konum
Hotel Mirasole International:4 Yıldızlı otel • ücretsiz kahvaltı • ücretsiz kablosuz İnternet • 2 restoran • merkezi
Vacation Home Take a Break:3 Yıldızlı otel • ücretsiz kahvaltı • ücretsiz otopark • ücretsiz kablosuz İnternet • yürüyüşe uygun konum

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\sweden-stockholm-07-april-2018-european-cities-on-map-series-closeup-of-geata-P9BW4J.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\sddefault.jpg
Türk Mağarası Yakınında Görülecek Yerler Şeyler
• Serapo Plajı
• Ariana Plajı
• Villa di Tiberio
• Sperlonga Limanı
Türk Mağarası Yakınında Yapılabilecek Şeyler
• Itri Kalesi
• Sperlonga Ulusal Arkeoloji Müzesi

OTRANTO SEFERİ

Osmanlı İmparatorluğu tarihinde biri 1480’de, Sultan Fatih Mehmed devrinde yapılan İtalya seferlerinden biri Otranto, diğeri de Sultan Kanuni Süleyman devrinde 1537’de yapılan, Pulya seferi olarak bilinen iki askeri harekat.
maxresdefault

1.Otranto Seferi:

Sultan Fatih Mehmed, uzun süren Venedik Savaşı’na Osmanlı Devleti için uygun bir anlaşma ile son verdikten sonra, tasarılarına İtalya’nın fethi konusunu almıştı. İtalya’da görevlendirdiği casuslardan bu ülkenin durumunu inceleyerek öğrendiği gibi, İtalya’ya yapılan akınlarda bulunan komutanlarından da aldığı raporlarda onu, bu tasarıyı ele almaya yöneltiyordu. Bu komutanlardan Bosna sancakbeyi İskender Bey, padişahın dikkatini Pulya (Puglia) üzerine çekmekte idi. Selanik sancakbeyliğinden Avlonya sancakbeyliğine nakledilen Gedik Ahmed Paşa da, padişahtan Pulya üzerine sefer açılması için izin istemekte idi. Bu suretle tasarlanan İtalya fethi, Pulya’da üslenecek Osmanlı kuvvetleri ile, birkaç yıl içinde ilk safhası olmak üzere, Gedik Ahmed Paşa, Zenta, Kefalonya ve Ayamavra adalarının fethini tamamladı. Avlonya limanı, İtalya kıyılarına çıkacak Osmanlı kuvvetleri ve donanması için, bir üs haline getirildi.

Ertesi yılın 26 Temmuzunda Gedik Ahmed Paşa, 28’i kadırga olmak üzere, 132 gemi ve 4000 atlı ile İtalya sahillerine yöneldi. Osmanlı donanması her ne kadar Brindizi limanını hedef aldı ise de, bu limana 10 mil kalınca çıkan bir rüzgarla güneye sürüklendi ve 28 Temmuz günü, Osmanlı kuvvetleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmadan, Otranto kıyılarına çıkmayı başardılar. Gedik Ahmed Paşa, Napoli Krallığı’nın veliahdı Alphons’u geri çekilmeye mecbur ettikten sonra Otranto Kalesi’ni fethetti. Daha sonra civarındaki kaleleri de ele geçirerek, Mora sancakbeyi Mustafa Bey’le birlikte yaptıkları akınlar sonunda, İtalya’da büyük korku yarattı. Bu durumda Avrupa krallarından yardım isteyen Napoli kralına damadı Macaristan kralı Mathias derhal cevap verdi. Magyar Balazs komutasında 600 kişilik bir kuvveti, başka bir söylentiye göre de 2.000 seçme atlıdan oluşan bir birliği İtalya’ya gönderdi. Gedik Ahmed Paşa ise, bu arada, Otranto Kalesi’ni takviye ederek sağlam bir üs meydana getirmişti.

Otranto (2)

Fakat Fatih’in 19 Mayıs 1481’de ölümü, İtalya seferinin kaderini değiştirdi. Yeni hükümdar II. Bayezid’in Gedik Ahmed Paşa’yı, kardeşi Sultan Cem’in çıkardığı saltanat mücadelesinde görevlendirmek üzere geriye çekmesi, seferin duraklamasına yol açtı. Otranto’da Mustafa Bey komutasında kalan Türk kuvvetlerinin desteklenmemesi yüzünden Macar atlılarının karadan, Kalabriya dukasının ise Aragon ve Napoli gemilerinden 40 parçalık bir filo ile denizden yaptıkları kuşatma sonunda 10 Eylül 1481’de Otranto Kalesi teslim olmak zorunda kaldı.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Otranto restaurant.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Lucera (2).jpg
                 İtalyanlar, her şeye rağmen Ahmet Paşa’ı bir restaurant ve heykelde yaşatıyorlar

II. Otranto Seferi:

Sultan Kanuni Süleyman’ın 1536’daki Irakeyn seferinden sonra ele aldığı bu tasarı, yine İtalya fethini hedef almış bulunmaktadır. Kanuni, bu maksatla Fransa ile gizli bir de anlaşma yaparak, İtalya’daki devletçikleri kuzeyden Fransa eliyle sıkıştırmayı da tasarlamıştı. Bu tasarı, iki kademeli olarak geliştirilmiştir. Birinci kademede, bilhassa devletin Hıristiyan Arnavutlarının Osmanlı idaresine bağlanmaları sağlanmış; Kanuni, Avlonya üssüne geldiği zaman, burada 280 parça gemi, 4.000 yeniçeri, 600 topçu ve 10 sancakbeyi, kuvvetleri ile toplanmış bulunuyordu, İtalya’ya geçecek kuvvetlerin başına üçüncü vezir Lütfi Paşa, deniz kuvvetlerine de Barbaros Hayreddin Paşa komuta edeceklerdi. 23 Temmuz 1537’de Lütfi Paşa, yanında Rumeli beylerbeyi Mahmud Paşa olduğu halde, İtalya sahillerine çıktı. Castro ve Otranto kalelerini bir anda fethederek, otuz kadar müstahkem mevkii düşürdü. Böylece Osmanlı kuvvetleri, ikinci defa İtalya topraklarında bir köprü başı kurmuş oldular. Ancak, bu sırada, Fransa’nın, Alman İmparatorluğu ile anlaşarak, İtalya seferinden vazgeçmesi, Papa III. Paul’ün ısrarları ile, İmparatorluk filoları amirali Andrea Doria’nın Venediklileri Osmanlı Devleti’ne karşı saldırıya kışkırtması, Kanuni’nin uyguladığı politikada değişiklik yapmasına sebep oldu. Padişah, İtalya fethi tasarısını kaldırarak Venedik’e savaş açmakla, 13 Ağustosta, Lütfi Paşa’yı ordusu ile birlikte Otranto’dan geri çekti.

Yeni hedef olarak Korfu Adası seçilmiş olduğundan, bundan sonra seferin adı Korfu Seferi olarak değişmiş oldu.

osmanli-hakimiyetiyle-sonuclanan-italya-seferi-otranto-1597122253503

Reha Bilge, Otranto seferinin ardındaki gerçeği anlatıyor.

Yeni Papa I. Franciscus, Otranto’da 15’inci yüzyılda Türklere karşı savaşmış 800’den fazla İtalyanı, ‘aziz’ ilan etti. Olayın gazetelere yansımasıyla Türk kamuoyu haberi, garip bir sessizlikle öğrendi. Aradan 533 yıl geçtikten sonra Otranto ve azizleri nereden çıkmıştı? Otranto neydi? Orada neler olmuştu? Yüzyıllar önce yaşamış insanlar, durup dururken neden aziz yapılmıştı? Yeni Papa’nın neden Otranto konusunu hatırlamış veya hatırlatmak istemişti? Otranto acaba neyin simgesidir ve ne ifade etmektedir?

Bir meydan okuma
Papa’nın bu kararının bir rastlantı olmayıp, bir amaç çerçevesinde alındığı, bir mesaj verilmek istendiği tahmin edilebilir. Olayın arka planında, büyük Fatih döneminde gerçekleştirilen bir deniz seferi yatmaktadır. Lâkin Otranto, bir askeri karşılaşmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor olmalıdır ki Papalık yüzyıllar sonra anımsamak gereğini duymuştur.
Otranto seferi için Akdeniz’de, 15 ve 16’ncı yüzyılda, Türklerle Venedikliler arasında oynanan büyük stratejik oyunun ayrılmaz bir parçasıdır demek mümkündür. 1470 yılında, yani Fatih döneminde, Eğriboz alınmıştır.
Burası önemli bir üstür ve Venedik’in Akdeniz’deki çıkarlarına karşı ciddi bir darbe olarak görülmektedir. Venediklilerin buna yanıtı, Kıbrıs üzerindeki egemenliklerini pekiştirmek ve tahkim etmek olmuştur. Otranto seferi de, stratejik bağlamda, Fatih’in riskli, lâkin cesur ve kapsamlı bir karşı hamlesidir.
Otranto, İtalya çizmesinin altında, o zamanki Napoli Krallığına ait dilimizde Apolya veya Pulya’da denilen- Puglia bölgesinde yer almaktadır.

Yayılma stratejisi
Üstelik, Türklerin, Akdeniz’de, belki de bu çapta gerçekleştirdiği ilk çıkarma harekâtı denemesidir. Sefer, Akdeniz’deki deniz savaşları, deniz üstünlükleri ve yayılma stratejisi bakımından, tam anlamıyla bir stratejik meydan okumadır. Arkasında geniş bir hayal gücü, yüksek bir cesaret, üstün bir kurmay yeteneği gizlidir.
1480 yılında, Fatih’in emriyle başlayan sefer, ünlü Gedik Ahmet Paşa komutasında yürütülmüştür. Hem bir deniz, hem de bir kara üssü niteliğindeki Otranto’ya denizden ulaşmaya çalışmak, o dönemin Türk yayılma stratejisi açısından doğru karardır. Çünkü İtalya’nın kuzeyinden, kara yoluyla oraya ulaşmak, bol engelli, engebeli ve pahalı bir hedeftir.
Yani, oraya bir çıkarma harekâtı yapılmasıdır. Fatih Sultan Mehmet ve yetenekli komutanı Gedik Ahmet Paşa’nın, başarıyla uyguladıkları plan tam da budur. Gedik Ahmet Paşa, 1480 temmuzunda, 132 gemiye bindirilmiş, 18.000 kişi olduğu tahmin edilen bir kara kuvvetiyle harekete geçer. Çıkarma yapılır. Ardından, on beş gün içerisinde Otranto ele geçirilir.

Tarihsel boyutu
1481 yılında Fatih’in ölümüyle, Şehzade Cem, ağabeyi 2.Bayezid’e karşı ayaklanmış; o yüzden İstanbul’daki siyasal irade felç olmuştur. İktidar mücadelesi içerisindeki 2.Bayezid, Gedik Ahmet Paşa’yı yanına çağırmak zorunda kalmıştır. Komutansız kalan, denizden hiçbir destek alamayan Otranto’daki kuvvetler yenilmiş ve dağılmıştır. Sonuçta Türkler Otranto’da ancak on beş ay kadar dayanabilmiştir. Bu kadar kısa süren ve Türkler açısından yenilgiyle sonuçlanan bir olay, Papalık tarafından, neden 533 yıl sonra gündeme alınmaktadır?
Otrantolu azizlerin kilit sorusu işte budur.
Otranto bir simgedir. Papalık açısından onu asıl unutulmaz kılan savaşın kendisi değil, oylumu ve tarihsel boyutudur. Daha doğrusu Papalık açısından temsil ettiği tehlikedir.
Roma’nın, hiç beklenmedik bir noktadan tehdit altına girmesi; İtalya’nın ve Batı Akdeniz’in Türk egemenliği altına girmesi riski, Papalık bilinci açısından asla unutulmaması ve tekrarlanmaması gereken bir husus olarak, Otranto azizleri olayıyla gündeme getirilmektedir.

Ortak ticari alan
Otranto projesinin kalıcı olması halinde, Akdeniz’in ve Avrupa’nın bütün stratejik, demografik ve kültürel dengeleri değişecektir. Tıpkı İstanbul’un fethinde olduğu gibi, tarih başka bir derin mecrada akacaktır.
Eğer Otranto üzerinden Roma, orta İtalya ve muhtemelen kuzey İtalya, Türkler tarafından ele geçirilmiş olsa idi, Akdeniz ve Avrupa tarihinde derin bir kırılma yaratacağını söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır.
Başarılı olması halinde, Otranto projesi, “pax-romana” gibi, belki Akdeniz’in bütününü kapsayan bir çeşit “pax-turcica” yaratacaktır.
Endülüs, Avrupa ve Türkiye’nin dinamikleri köklü değişikliklere uğrayacaktır. Endülüs uygarlığı büyük bir olasılıkla yok edilemeyecektir. Doğu ve Batı Roma herhalde aynı yönetim altında yeniden birleşecektir. Katolik ve Ortodoks Kiliseleri, doğu ve batı Hıristiyanlarıyla Müslümanlar aynı imparatorlukta birlikte yaşayacaktır.
Bunu da ötesinde, zenginlik ve jeopolitik güçler dengesi, büyük bir olasılıkla Akdeniz’de kalacak, bu deniz Türkler, İtalyanlar, Araplar, Güney Slavlar, Yahudiler ve diğerlerinin ortak ticari alanı olmaya devam edecektir.

Senaryo
Bu şimdi tasavvur edilmesi mümkün olmayan, farklı bir Akdeniz imgesidir. Aynı senaryonun devamı da farklı bir Avrupa ve farklı bir “Avrupa Birliği” kompozisyonudur. İşte Otranto’yu Papalık için unutulmaz kılan, 533 yıl sonra bile ürküten, telaşa sürükleyen de budur. Farklı bir Akdeniz ve farklı bir Avrupa ihtimalinin düşleri işgal etmesi.
Tabii ki gerçek başkadır. Ama, Otranto azizlerinin icat edilmesinin arkasında tam da bu senaryo yatmaktadır. I.Franciscus ile birlikte Papalık, bu senaryoyu kötümserlik ve endişeyle okumaktadır.
Böyle bir okuyuşun şimdi gündeme gelmesi pek hayra alamet değildir. Umalım ki, krizlerle boğuşan Avrupa’da, “Otranto Azizleri” yeni bir “ortak düşman” simgesine yol açmasın. Çünkü Avrupa’da, “Türk karşıtı” yeni ırkçı bir söylemden çok, istikrar ve işbirliğine ihtiyaç vardır..

Alttaki fotoğrafa tıkladığınız zaman, TRT BELGESEL KANALI için hazırladığımız
Otranto ve Türk mağarası programlarını 1’inci bölümde izleyebilirsiniz.
https://tarihvemedeniyet.org/wp-content/uploads/2011/07/Otranto_castello_panorama2-1024x182.jpg

 

TÜRK AİLELERE DE YAPILAN HAKSIZLIK NEDENİYLE HOLLANDA HÜKÜMETİ ÇATIRDIYOR…

TÜRK AİLELERE DE YAPILAN HAKSIZLIK NEDENİYLE HOLLANDA HÜKÜMETİ ÇATIRDIYOR…

Meclis Araştırma Komisyonu raporunda haksız ayrımcılık yüzünden, insanlık dışı mağduriyet yaratıldığı belirtildi.

Aralarında çok sayıda Türk ailesinin de bulunduğu 11 bin aileyi sahtekârlık yapmakla suçlayan Vergi Daireleri konusunda ihmalkâr davranan Başbakan ve Bakanların istifa edip etmeyecekleri merak konusu…

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda’da yaşanan haksız suçlama ve ayrımcılık nedeniyle yapılan bir Meclis Araştırması sonucunda verilen rapor, hükümetin çatırdamasına yol açtı.
Medya organlarında yayınlanan haber ve yorumlarda, raporda belirtilen çok ağır suçlama ve ihmalkârlıklar nedeniyle, hükümette istifaların olacağı ileri sürülüyor.
Yorumlarda, istifaya Başbakan Rutte’nin de zorlanacağı ve hükümetin düşeceği belirtilirken, bu beklentinin korona salgını nedeniyle, ülkenin içinde bulunan buhranın artmaması için gerçekleşmeyebileceği de dillendiriliyor.

Konuyu, siz değerli okurlarıma daha iyi anlatabilmek için, önce geçtiğimiz mayıs ayında yazdığım alttaki haberi okuyunuz lütfen:

HOLLANDA VERGİ DAİRESİNDEKİ SKANDALIN YARATTIĞI İKİLEM TARTIŞILIYOR.

VERGİ DAİRELERİ ÇİFTE TABİYETLİ HOLLANDALILAR’A AYRICALIKLI SIKI TAKİP YAPMIŞ.

SİYASİ PARTİLERİN BASKISINDAN SONRA YAPILAN ARAŞTIRMA SONUCUNDA, SUÇLU BULUNAN GENEL MÜDÜR VE 4 YÜKSEK GÖREVLİNİN İŞİNE SON VERİLDİ.

 

C:\Users\ILHAN\Desktop\Haziran'a girecek haberler\Belastingdienst.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\Haziran bultenine girecekler\download.jpg
Vergi Daireleri’nden sorumlu Devlet Sekreterleri Alexandra van Huffelen ve Hans Vijlbrief,
yaptırdıkları araştırma sonucunda 4 yüksek görevliyi işten uzaklaştırdılar.

Hollanda Vergi Daireleri, 2012 ve 2014 yıllarında çifte vatandaşlığa sahip olan onbirbin kişiyi, ayrıcalıklı olarak sıkı takibe almış. Bu itiraf, bizzat Vergi Dairesi’ne ait.

RTL Nieuws televizyonu ile Trouw gazetesinin sorularını yanıtlayan Vergi Dairesi sözcüsü, 2012 yılında 3.403, 2013 yılında 7.466 ve 2014 yılında da 189 çifte uyrukluyu, ‘Suç unsuru kuvvetli şüphesiyle’ sıkı kontroldan geçirdiklerini itiraf etti.

Bu uygulamanın 2015 yılında sonlandırıldığını belirten sözcü, buna neden olarak da, yabancı uyrukluların kasıtlı olarak yanlış bilgilendirmede bulundukları şüphesinin yüksek olmasına bağladı.
Çocuk bakımı için aldıkları sosyal ödenek alan aileler arasında, yabancı uyruklu ve çifte tabiyetli ailelerin, daha şüpheli olduklarını beirten sözcü, sıkı takibin bu nedenle yapıldığını söyledi.

Daha önce meclisteki bir soruya, ‘Vergi Daireleri’nde yabancı uyruklulara karşı özel bir kontrol yok’ diyen Vergi Daireleri’nden sorumlu Devlet Sekreterleri Alexandra van Huffelen ve Hans Vijlbrief, bizzat Vergi Dairesi’nden yapılan bu açıklama karşısında şaşkına dönmüşler ve ‘Bu aşamadan sonra durumu ciddi bir şekilde ele alacağız ve araştırma yaptıracağız’ demişlerdi.

Aralarında çok sayısa Türk ailesinin de bulunduğu vergi mükelleflerinden ceza olarak kesilen aidatların telafisi için derhal harekete geçilmesi gerektiğini belirten, aralarında DENK Partisi’nin de bulunduğu çeşitli siyasi partiler, adı geçen Devlet Sekreterleri’ne soru önergeleri verdiler.
Bakanlığın yapmış olduğu araştırma sürerken, siyasi partilerin ‘Sorumluları derhal uzaklaştırın’ baskısı karşısında, başta Genel Müdür olmak üzere 4 yüksek görevlinin işine son verildi.

Vergi Daireleri’nin diğer çalışanları, sorgulama sonunda sıranın kendilerine de geleceği korkusu ile işçi sendikalarına başvurdu.
Sendikalar, işten çıkarılan Vergi Dairesi yöneticilerinin, suçlu oldukları yargıca saptanana kadar suçsuz olduklarını ileri sürerek Bakanlık kararını protesto ettiler.

‘Zanlılar, suç tespit edilene kadar suçsuzdur’ diyen sendikalar, ‘Yabancı kökenlilere yapılan peşin hükümlü cezalandırmalar ne kadar haksız ise, yabancılara haksızlık yaptıkları iddia edilen görevlilerin de, yargılanmadan cezalandırılmaları haksızlıktır’ diyerek, olası bir toplu işten çıkarmanın da haksızlık olacağını belirttiler.

MECLİS ARAŞTIRMASI
Mayıs ayında yayınladığım yukarıdaki haberden sonra, konunun Meclis Araştırma Komisyonu tarafından ele alınması kararlaştırıldı. Geçen ay yapılan Meclis Araştırması’nda, başta Başbakan Rutte olmak üzere, bakanlar ve yüksek devlet memurları sorgulandı.

Komisyon Başkanı Chris van Dam’ın, duyukları karşısında, ‘Böylesi bir kirli ve yetersiz yönetim ile dünya şampiyonu oluruz’ dediği soruşturma sonucunda, Başbakan Rutte, o zamanın Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher, Maliye Bakanı Wopke Hoekstra, Ekonomi’den sorumlu Devlet Bakanı Eric Wiebes ve Sosyal İşler’den sorumlu Devlet Bakanı Loes Mulder suçlu bulundular.

Haksız yere ödenekleri kesildiği gibi, önceden ödenmiş olan ödeneklerin borçlandırıldığı binlerce ailenin, insanlık dışı zorluklar yaşadığı belirtilen rapor, önceki gün meclis başkanı Arib’e verildikten sonra medyaya aktarıldı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1367.jpg
De Telegraaf gazetesi, Başbakan Rutte’nin istifayı düşünmediğini belirtti

Yorumcular şimdi, Başbakan Rutte’nin istifa ederek hükümeti düşürmesini beklemiyorlar ama, toplumdaki kızgınlığın giderilmesi için Bakanlar’ın istifa edeceğini belirtiyorlar.

 

İKİ DEFA KUŞATTIĞIMIZ AMA ELE GEÇİREMEDİĞİMİZ VİYANA’DAN ESİNTİLER…

İKİ DEFA KUŞATTIĞIMIZ AMA ELE GEÇİREMEDİĞİMİZ VİYANA’DAN ESİNTİLER…

İki defa kuşattığımız ama ele geçiremediğimiz Viyana’dan esintiler…

Dünyanın en çok turist çeken müzelerinde Osmanlı izleri acısıyla, tatlısıyla yaşatılıyor.

Çerkes Dayı’nın ilginç ve inanılmaz kahramanlığı, bir sokağa konulan küçük heykeli ile anılıyor.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana ilhan Karaçay Parlamento önünde (1).jpg
Viyana Paralmento Binası


İlhan KARAÇAY gitti, gördü ve yazdı:
Dikkat:Bu çok uzun yazının en sonundaki fotoğrafa tıklayınız TRT BELGESEL KANALI için hazırladığımız 8 bölümlük İZLER programının Viyana versiyonunu, rehberimiz Mustafa Küçüktekin’in güzel anlatımı ile izleyebilirsiniz.

TRT BELGESEL Kanalı için hazırladığımız 5 bölümlük UZAKTAKİ DOSTLAR ve 8 Bölümlük İZLER adlı dökümanterler arasında yer alan Viyana Kuşatmaları, kâğıda dökmediğim konular içinde kaldı. Almanya’daki Şehitliğimiz ve Tütün Fabrikası ile İtalya’daki Etrüskler konularını da henüz kâğıda dökmedim.
Bugün sizlere, ekranlarda zevkle izlediğinizi sandığım Viyana konusunu kâğıda dökerek sunuyorum. Çok yakında da Almanya ve İtalya’dakileri sizlere kâğıt üzerinde sunacağım. Hoş, ‘kâğıt’ diyorum ama, bilgisayar ve telefonlardaki ekranlarda da okunabiliyor artık.

Viyana çalışmamız

Anlatıcı danışman olarak naçizane şahsım, Yönetici Sacit Şahin, Yapımcı İsmail Elden, Yapım Yönetim Yardımcısı Gaye Tilki, Kurgu Tarkan Kızılhan ve kameramanlar Ercan İşsever, Orhan Aybertürk, Hayrettin Demir, Murat Balcı ve son çekimlerini bu belgeselde yapan rahmetli Mehmet Türkoğlu’nun emeği geçen bu çalışmada, rehberimiz Mustafa Küçüktekin’in katkıları da var.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\2360695_1024x576.jpg

Viyana, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun kalbi olan, 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda,
150 yıl arayla iki kez Osmanlı ordusunun kuşatmasını yaşayan bir şehirdir.

Viyana, ilkinde mevsim değişmesi nedeniyle, ikincisinde ise birden fazla nedenin bir araya gelmesiyle kuşatmadan kurtulmuştur.

Bu nedenle, tarihin akışının değiştiği yerlerden biri olan, şimdilerde tarihi binaları ve müzeleri ile en çok turist çeken Viyana anlatılmakla bitmez.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\s-8ff0428d89f3daa6d173017330582b271774fab9.jpg
Viyana’da görecekleriniz arasında yenilmiş bir ordunun izleri vardır.
Olsun, o ordu bizimdir ve izler de bize aittir.
Ordular yenerler, yenilirler. İşin doğası böyledir.

Sizlere, Birinci ve İkinci Viyana Kuşatmalarını ve Viyana’nın dünyaca ünlü müzelerini anlatmadan önce, burada efsaneleşmiş bir Türk kahramanın hikâyesini anlatayım.
Bu efsane isim Çerkes Dayı’dan başkası değildir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana-Çerkes Dayi.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\AuF7DONg00KaqwpQigJhIQ.jpg
      UNUTULAMAYAN ÇERKES DAYI

Viyana sokaklarından birinde, tarihi bir binanın köşesine kondurulmuş bir heykel yer alıyor: Çerkes Dayı Heykeli.
Viyanalılar, Osmanlı kuşatması sırasında büyük bir kahramanlık örneği veren Çerkes Dayı’yı, düşman da olsalar bir heykelde yaşatıyorlar. Küçük, ancak hepsi birbirinin benzeri gotik binalarla dolu şehirde, gözlerden kaçmayacak derecede “Osmanlı” görünen heykelin hikayesi ise rivayete göre şöyle: Çerkes Dayı adlı Osmanlı askeri, Viyana’nın kapılarından birine düşen topun açtığı gedikten içeriye yalın kılıç dalar. Ardından kimsenin gelmediğini gören Çerkes Dayı, aynı gedikten gerisin gerisıvışmak varken, düşman saflarına doğru ileri atılır. Savaşarak şehit olmayı tercih eden bu kahraman Osmanlı’nın anısına, yıllar sonra küçük bir heykel dikilir. Karşı saftan da olsa, şahlanmış atının üstünde kılıcı havada savaşan bir kahramanın anısına heykel dikme inceliğini gösteren Viyanalılar, şehrin 4 farklı yerine de bir dönem adının anılmasıyla yüreklere korku salması bir olan “Türk Güllesi” heykellerini kondurmuşlar.
Çerkes Dayı hikâyeleri nedeniyle, iki kuşatmaya rağmen Viyanalılar, Türkler’e karşı düşmanlık hissi duymamışlar. Aksine Türkiye ve Türkler’e sempati duymuşlar. İkiyüzyılı aşkın bir sürede Türk modasına ve Türk mutfağına büyük ilgi duymuşlar. Ünlü Mozart bile ‘Türk Marşı’nı o zamanlarda bestelemiş.

                VİYANA’DA TÜRK KAHVESİ’NİN ÖYKÜSÜ

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Turk-Kahvesi.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana Cafe Mozart.jpg

Viyanalılar’ın Türk kahvesi ile tanışmalarını, rehberimiz Mustafa Küçüktekin, Cafe Mozart’ta anlatırken.

Osmanlı Ordusu Acı kayıplardan sonra geri dönerken, diğer tüm gereksiz ağırlıklarla beraber çekilmemiş kahve çuvallarını da geride bırakmıştır. Surların dibindeki kahve çuvalları da, göstermiş olduğu kahramanlıklar nedeni ile kuşatma sonrası Ukrayna asıllı Polonyalı Jerzy Franciszek Kulczycki’ye verilmiştir.

Kulczycki’nin kahramanlığı da ilginç aslında. Ukrayna’da doğan ve Belgrad’da bir süre çalışan bu genç akıcı bir Türkçe öğreniyor. Daha sonra Viyana’da yaşamaya başlayan bu tüccar, şehir kuşatmanın sonlarına doğru açlıktan kırılırken bir gece Türk giysileri ile surlardan gizlice dışarı çıkıyor ve Mehter Marşları mırıldanarak şehrin hemen dışındaki Kahlenberg Tepesi üzerinde konuşlanmış Osmanlı Ordusu’nun uzağında bekleyen Lorraine Dükü Charles’a ulaşıp son haberleri alıyor. Dük’ten çok yakında büyük bir Haçlı Ordusu’nun kuşatmayı kırmak üzere yardıma geleceğini öğreniyor ve hemen geri dönüp bu bilgiyi Viyana’ya ulaştırıyor. Tam şehrin anahtarını Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya vermeyi düşünen Şehir Konsül Heyeti de, savunmaya son güçleri ile devam etme kararı alıyor.

Kuşatma sonrası bu tüccar da, kendisine verilen çuval çuval kahve ile Avrupa’nın üçüncü, Viyana’nın ilk cafesini Schlossergasse’de açıp adını ‘Hof Zur Blauen Flasche’ yani ‘Mavi Şişenin Altındaki Ev’ koyuyor. Bu arada Cappuchin rahip arkadaşı Marco d’Aviano da acı kahveyi bal ve süt ile tatlandırıp köpürttüğünde elindeki karışımın rengi kendi elbisesini andırdığından, hemen isim babalığı yapıyor ve  Kutsal Roma İmparatoru I. Leopold’e sunulan bu özel sunuma ‘Cappuchino’ denmeye başlıyor.

Kulczycki iyice tanınmaya başladığında işi abartıp büyük bir pazarlama taktiği ile kahveyi Yeniçeri giysileri ile sunmaya başlıyor. Osmanlı’nın hiç kullanmadığı sütü de bol tutuyor farklı tatlar bulabilmek için. İşte o günlerden sonra kahve Viyana’nın adeta bir parçası oluyor.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana'da kahve.jpgC:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Kolschitzky-Caddesi.jpg

Viyana Merkezindeki Kulczycki Caddesi ve Yeniçeri Giysileri ile Kahve Sunumu yapan bir heykel yer alıyor.

Karlı bir 20 Şubat 1694 sabahı Kulczycki yaşama veda etse de, günümüzde tüm Viyana Café sahiplerince ‘Pir’leri sayıldığından, anısı her sene Ekim ayında yapılan bir festivalle yaşatılıyor ve café camlarına resimleri asılıyor. Bugün Viyana merkezde yer alan Kulczycki Caddesi’nin başındaki bir binanın köşesinde de büstü yer almakta. Viyana’da iseniz en azından bir kere, adeta sanat eseri gibi pastalar yapan, kahve için onlarca seçeneği menüsünde sunan tarihi cafélerden birine mutlaka gidin. En güzelleri arasında Sacher, yaya yolu ve lüks alışverişin merkezdeki kilise ile kesiştiği Noktaya yakın Kohlmarkt’taki Demel, Belediye Sarayı yanında Cafe Einstein, Cafe Mozart, bohem havası ile Cafe Hawelka ve Central Cafe sayılabilir.
Günümüzde tarih bilen her Viyanalı, kahvesinden ilk yudumu alırken mutlaka bu ilginç, kahramanlıklarla dolu, renkli ve hüzünlü hikayeleri anar.

Dünya şehri Viyana

Viyana, müze bakımından dünyanın en zengin şehirlerinin başında gelir. Saray ve kütüphaneleri ile de ünlü olan Viyana, bir zamanlar dünyaya hükmeden Osmanlılar’ın ele geçirmek isteyip ama geçiremediği tek şehirdir.

Yüzyıllar boyunca Avrupa’nın en önemli kültürel ve siyasî merkezlerinden biri olmuş ve bu kimliğini günümüzde de korumayı başarabilmiş Viyana, sadece Avusturya’nın değil, aynı zamanda sanatın ve müziğin, ayrıca Avrupa tarihinin başkenti niteliğinde. Burası, bir bakıma Batı medeniyetinin doğu sınırı sayılabilir. Avusturya’nın dokuz eyaletinden en büyüğü olan bu şehirde, sanatın her çeşidini, Avrupa tarihinin derinliklerini ve dahasını görebilmek mümkün.
Gerek kuşatma ve gerekse müzeler konusunu, başta rehberimiz Mustafa Küçüktekin olmak üzere, Veysel Türk, Yaşar Şadoğlu ve Önder Kaya’nın katkılarıyla sizlere sunuyorum.
Önce müzeler, sonra da kuşatmalar.

Müzeler kenti Viyana

Bir şehrin içinde savaş müzeleri her zaman ilgi çekici mekânlar olmaya adaydır. Hele de bu müze Londra, Paris, Viyana ya da İstanbul gibi emperyal bir geleneğe sahip şehirlerden birinde bulunuyorsa kıymeti bir kat daha artar. Viyana, sahip olduğu müzeler nedeniyle en çok turist çeken kentlerin başında geliyor.

avusturyakutuphanemuze01

Arsenal Askeri Tarih Müzesi
(Heeresgeschichtliches Museum Arsenal)

Şehrin biraz dışında ve askeri bir alanın içinde kalan Viyana’daki Askeri Müze,
1850-1856 yıllarında ordunun ihtiyacını karşılamak ve silah müzesi olmak üzere yapılmıştır.
1848 ihtilalları sonrasında tarihi silah ve mühimmatın bir kısmının hem korunması hem de sergilenmesi için yeni bir binaya ihtiyaç duyulmuş ve bunun neticesinde Ludwig Foester ve Theophil Hansen’in yapımını üslendikleri bir cephanelik binası ortaya çıkmıştı. Esasen Foester ve Hansen inşaata birlikte başlamış, ilerleyen yıllarda Foester’in ortaklıktan ayrılmasıyla, Hansen inşaatı tek başına sonlandırmıştı. 1849’da inşasına başlanan yapının içindeki süslemelerin bitirilmesi 1872 yılına kadar sürdü. Resmi açılışı ise ancak 1891’de İmparator Franz Josef eliyle gerçekleşti.

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı başında kapatılan müze, 1921 yılında tekrar açılmıştır. Bir kale ve bir kışla gibi gözükmektedir. Müze binasını ilk gördüğümüzde bize yabancı gelmeyen bir mimari yapı izlenimi ediniyoruz.
Daha sonra müzenin tanıtım yazılarından, bu binanın mimarisinde, mağrib-bizans ve yeni gotik tarzın hakim olduğunu öğreniyoruz. İkinci Viyana Kuşatması’ndan kalan Osmanlı ganimetlerinin sergilendiği en önemli müzelerden biri. Müzenin önemli bir bölümü bunlar için ayrılmıştır. Bu bölüme girdiğinizde tavandan aşağı doğru asılan Osmanlı sancaklarını görürsünüz.

Savaşları tasvir eden resimler de müzenin önemli eserlerinden. Bu bölümün sonuna doğru geldiğinizde bir sürprizle karşılaşacaksınız. Bir Türk çadırı bütün heybetiyle karşınızda durmakta…
Evet, savaştan kalma bir Türk çadırı da bütün haşmetiyle burada yerini almış.

VİYANA ASKERİ MÜZESİ: Beş asırlık tarihe ışık tutan müze

Binanın dış cephesini süsleyen heykeller, dönemin en önemli heykeltıraşlarından Hans Gasser’in elinden çıkmadır. Yapının iç resimlemesi de hayli ilgi çekici öğeler içerir. Unutulmaması gereken husus binanın inşa olunduğu tarihlerde Habsburg monarşisi ayakta kalmaya, milliyetçi ayaklanmalara direnmeye çalışıyordu. Nitekim bu durumun da etkisiyle 1860’lardan itibaren devlet, en büyük azınlık grubunu oluşturan Macarların da ismini resmiyette zikredecek ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu adıyla anılmaya başlanacaktı. Haliyle müze içindeki resim ve heykellerde Avusturya toplumunun ve tarihinin gücüne sıklıkla gönderme yapılır. Ortak düşmana karşı birleşik ve uyanık olma zorunluluğu dillendirilir. Doğal olarak tarihsel süreçteki en büyük düşman da Osmanlılardır. Daha girişten itibaren Osmanlı imgesine pek de hoş olmayan kuvvetli göndermeler yapan eserlerle karşılaşıyorsunuz. Burada yer alan tarihsel komutan ya da idarecilerin bir kısmının ayaklarının altında Osmanlı savaşçılarına ya da sancaklarına tesadüf etmek mümkün. Salonun diğer kısımlarında da Osmanlı Devleti’ne karşı kazanılan zaferler tavana resmedilmiş vaziyette. Zaten müzenin en çok ilgi çeken bölümlerinden biri de ikinci kattaki Osmanlı bölümü.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana muze.jpg

Osmanlı Bölümü

Müzenin ikinci katında Osmanlı tarihine dair son derece önemli bir bölüm bulunuyor. Bu koleksiyon Avrupa müzelerindeki emsalleri arasında önde gelen bir konuma sahip. Esasen Viyana’da Osmanlı dönemine ait savaş ganimetlerinin 1683’e kadar olan kısmı daha ziyade Sanat Tarihi Müzesi’nin silah koleksiyonunda muhafaza ediliyor. 1683 sonrasına ait silahlar ise ağırlıklı olarak Viyana Şehir Tarihi Müzesi ve Arsenal Museum’da sergileniyor. Arsenal Museum’daki koleksiyonun bir kısmı hanedan silahhanesinden buraya aktarılan parçalardır. Hanedan silahhanesinden aktarılan koleksiyonun en önemli parçasını ise sancak ve tuğlar teşkil eder. Zira Avusturya ordusu tarafından kazanılan zaferler sonrasında sembolik olarak derin anlamlar taşıyan bu parçalar İmparator’a hediye edilirdi. Osmanlılarla yaşadıkları mücadeleler göz önüne alındığında Avusturya müzeleri doğal olarak en zengin Osmanlı sancak koleksiyonuna sahip.

Esasen, müzelerde Osmanlılara dair sergilenen parçaların, Viyana’ya farklı vesilelerle geldiği biliniyor. Bunlardan bazıları savaş alanlarında ele geçen ganimet, bazıları elçilik temasları sırasında gönderilen hediyeler ve bazıları da özellikle şarkiyatçıların ya da diplomatların kendi kişisel gayretleri ile, ya da devlet namına topladıkları koleksiyonlar vesilesiyle müzelere intikal etti. Bu tür koleksiyonların en zenginlerinden biri, ünlü şarkiyatçı Joseph von Hammer tarafından toplandı. Yine müzelerde yer alan bazı kıyafet, sedef satranç takımları, kahve takımları gibi günlük malzemeler de bilhassa diplomatların ya da merak duygusugelişmiş insanların saikıyla Viyana’ya getirildi.

Bazı malzemeler ise, ticari ilişkiler neticesinde, Avusturya topraklarına girdi. Örneğin, Bursa işi dokuma kumaşlar, İznik çinileri, Bergama halıları bu türden ürünlerin başında gelir. Osmanlılara ait askeri malzemeler ise ağırlıklı olarak Macaristan, Avusturya ve Almanya’nın Bavyera bölgesinde, Türklerle yaşanan karşılaşmalardan ele geçenlerdi. Bu tarz malzemelerin daha 19. yüzyıldan itibaren bazı özel koleksiyonlarda toplandıklarını ve bir kısmının da sergilendiğini biliyoruz. Misalen Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında maiyetinde yer alan Hafız Ömer Efendi, ruznamesinde Viyana’da eski silahlar müzesi olarak düzenlenen Ambr şatosundan ve burada gördüğü Osmanlı silahlarından bahseder.

Müzenin gelişimi

Depolara indirilmiş olan pek çok malzeme düzenlenen müzede yerini aldı. Yeni bazı koleksiyonlar da ziyaretçilerin beğenisine sunuldu ki bunlar arasında en önemlilerinden biri I. Dünya Savaşı’nın konu edinen resim koleksiyonudur. 1938’de Avusturya’nın Alman Reich’ına katılmasından müze de nasibini aldı. Müzenin başına Berlin Askeri Müzesi’nin de başında bulunan Herees getirildi. II. Dünya Savaşı yıllarında bu binada Nazi idaresinin başarılı propaganda örneği olan bazı sergiler düzenlendi. Müze, en büyük darbeyi 10 Eylül 1944’te yedi. Bu tarihte Amerikalılar tarafından şiddetli bir biçimde bombalandı. Öyle ki kuzeydoğu kısmı tamamen yıkıldı. Savaş sonrasında yeniden yapılandırılmasına ise ancak 1946’da başlanabildi. Müzenin adı bugün de kullanılmakta olan ‘Heeresgeschichtliches Museum’a çevrildi. Askeri tarihle ilgili yeni koleksiyonlar eklendi. Sanat Tarihi Müzesi ve Belvedere Sarayı’ndan bazı parçalar da buraya aktarıldı. Bina, gerçek anlamda askeri havası ile ön plana çıkan bir sanat müzesine çevrildi. Teknik Müze’den de donanmaya ait bazı model gemiler getirilerek ayrı bir bölümde sergilenmeye başlandı. Müzedeki koleksiyonlar Avrupa’nın son beş asırdaki tarihine ışık tutar nitelikte. Ayrıca Avrupa’daki en önemli Osmanlı savaş malzemesi koleksiyonu da yine bu müzede bulunuyor.

Müzenin giriş katında hemen sağ tarafta Avusturya tarihinin farklı devrelerinde kullanılan üniformalar ve şapkalar sergileniyor. Yine 19. ve 20. yüzyıla ait bazı ateşli silahları da burada incelemek mümkün. Bu bölümün belki de en ilgi çekici kısmı I. Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebebiyet veren ve Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand’a düzenlenen suikasta dair belge ve malzemeler. Bilindiği üzere Franz Ferdinand, 28 Haziran 1914’de Saraybosna’ya bir ziyaret düzenlemiş ve aynı gün içinde tam iki kez suikasta maruz kalmıştı. Ziyaretin gerçekleştiği tarih, Sırplar açısından ayrıca önemliydi. Zira bu tarih Sırbistan’ın Osmanlı idaresine girişinin başlangıcı olarak kabul edilen I. Kosova Savaşı’nın yıldönümüne denk gelmekteydi. Veliahda düzenlenen ilk suikastta korumalarından bazıları yaralanmış, ancak Gavrillo Princip tarafından gerçekleştirilen ikinci suikast amacına ulaşmıştı. 19 yaşındaki tüberküloz hastası bu genç, hem Avusturya tahtının gelecek umudu olan veliahdı hem de eşini, tabancasından çıkan mermilerle öldürecekti. Sonrası malum; gerginleşen Avusturya-Sırbistan ilişkileri ve bunun sonrasında çıkan savaş, kısa bir süre sonra devreye Almanya ve Rusya’nın girmesiyle büyür. Bu ülkeleri Fransa ve İngiltere takip eder ve dünya, 20. yüzyılın ilk cehennemine sürüklenir.

Müzede veliaht ve eşinin içinde can verdiği otomobil sergilenmekte. Hatta aracın üzerindeki kurşun delikleri dahi rahatlıkla seçilebilmekte. Yine bu kısımda arşidük ve ailesinin çeşitli fotoğraflarının ve cenaze töreninin yanı sıra suikastı gerçekleştirenlerin resimleri ve suikast sırasında kullandıkları silahlar da sergilenmekte. Tekrar girişe yönelecek ve bu sefer sol tarafa doğru ilerleyecek olursak karşımıza müzenin II. Dünya Savaşı sırasında Nazi işgal dönemine ait obje ve silahların sergilendiği kısmı çıkar. Burada obüs toplarından zırhlı araçlara, uçak savarlarda, projektörlere pek çok silahın yanı sıra Nazi propaganda afişlerine rastlamak da mümkün. Ayrıca savaş sonrasında müttefiklerin kurduğu düzene dair bazı objeler de bu kısımda ziyaretçilerin beğenisine sunulmuş vaziyette.

Bu bölüme geldiğinizde aynı zamanda müzenin cafe kısmına da ulaşmış oluyorsunuz. Burası hediyelik eşya reyonu vazifesi de görüyor. Arzu ederseniz yine bu alanda hem müzeye dair çeşitli yayınlara hem de savaş tarihini konu edinen pek çok kitaba ücreti mukabilinde rahatlıkla sahip olabilirsiniz. Açıkçası buradaki kitap satış noktası beni hayretler içinde bıraktı. Eğer savaş tarihine ilgi duyuyorsanız sizi burada son derece zengin bir kitap çeşitliliği bekliyor.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1346.jpg

Müze renkli etkinliklere sahne oluyor

Yola revan olacak olursanız bu sefer de sizi Avusturya donanmasına ait objelerin sergilendiği bir kısım bekliyor. Çeşitli üniformalar, gemi maketleri, pruva bölgesine konan bir takım heykelcikler, flamalar ve önemli deniz erkânının portrelerinin yer aldığı zengin bir alan burası. Yeri gelmişken hemen belirteyim ki bilhassa hafta sonları müzenin arka bahçesi son derece eğlenceli etkinliklere sahne oluyor. Belli bir devreye ait savaşçı üniformalarını giyen ziyaretçiler, arka bahçede taktiksel bazı oyunlar oynuyorlar. Bu sebepten müzeyi gezerken karşınıza bir ortaçağ savaşçısı ya da 18. yüzyıl piyadesi çıkarsa sakın ola şaşırmayın. Müzede bu tarz askeri kıyafetler belli bir ücret mukabilinde kiralanabiliyor. Hatta arzu ederseniz çocuklarınıza da bu tarz kıyafetlerden giydirebilirsiniz. Gelgelelim çoğu ziyaretçi bu işi o denli ciddiye alıyor ki kendi kıyafetlerini getirmiş ve müzeye o şekilde gelmiş de oluyorlar.

İkinci kata çıkan merdivenlerin hemen başında ise sizi, müzenin kurucusu İmparator Franz Josef’in bir büstü karşılıyor. Franz Josef 1848’den 1916’ya kadar Avusturya’yı idare etmişti. Bu yanıyla da Avrupa tarihinin en uzun süre ile tahtta kalan hükümdarları arasına girdi. Hâlihazırda bugün Viyana’da görülen pek çok müze ve tarihsel yapı onun zamanında inşa olunmuş, Viyana tam anlamıyla bir kültür şehrine dönüştü. İkinci katın giriş salonunda sizi Avusturya tarihinin zaferlerini anlatan bir dizi duvar resmi karşılar. Bu resimlerden bazıları Türklere karşı kazanılan zaferleri tasvir eder. Önce merdivenlerden çıkışta sağınızda kalan kısmı gezmenizi tavsiye ederim. Zira diğer kolda kalan kısım Osmanlılara ayrılmış. Burayı muhtemelen daha detaylı görmek isteyeceğiniz için sona bırakmanızı öneririm. Napolyon savaşlarına ve sonrasındaki Restorasyon devrine ayrılan kısımda bir kısmı Napolyon’a bir kısmı ise Avusturya imparatorları ve devlet adamlarına ayrılan tablolara tesadüf etmek mümkün. Bilindiği üzere Napolyon, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’na son verdiği için, artık 19. yüzyıldan itibaren Viyana’da oturan monarklar önce Avusturya imparatoru, sonrasında ise Avusturya-Macaristan imparatorlu unvanını taşımaya başlayacaklardır. Ayrıca bu bölüm çok sayıda harita ve dönemin silahları ile de ilgi çekici bir hale getirilmiş.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana muzeleri (2).jpgOsmanlı koleksiyonu

Gelelim asıl konumuz olan bu müzedeki Osmanlı koleksiyonuna…
Avusturya’da Osmanlılara ait malzemeler, çeşitli müzelere dağılmış olsa da, en zengin koleksiyon Arsenal Museum’da bulunuyor. Burada sergilenen objeler arasında tüfekler, ok, yay, ok muhafaza keseleri, mızraklar, yatağanlar, zırhlar, sancaklar, kavuklar, kalkanlar, mataralar, havan topları ilk göze çarpan örnekler.
Ayrıca, Viyana önlerinde Türkleri ya da Osmanlı-Avusturya savaşlarını anlatan pek çok gravürün, kopya baskılarını da burada bulunan büyük kataloglardan incelemeniz mümkün. Müzede bulunan ve Viyana kuşatmasını gösteren tablolar da ayrıca görülmeye ve incelemeye değer. Bu tablolarda kuşatma sırasındaki Osmanlı, Leh ve Avusturya birlikleri gayet detaylı olarak resmedilmiş. Buradan hareketle askeri tarihe dair yeniçeri giysilerinden, ateşli silahların kullanımına kadar pek çok konuda detay bilgiye ulaşmak mümkün.

Müzenin özellikle iki önemli parçasına bilhassa işaret etmekte fayda var. Bunlardan ilki ‘Silahtar’, ‘Damat’ ve ‘Şehit’ gibi unvanlar taşıyan, sadrazam Ali Paşa’ya ait olduğu söylenen çadırdır. Bu çadır Petervaradin Muharebesi sonrasında savaş ganimeti olarak Avusturyalıların eline geçmiş olup, müzede sergilenmekte. Bilindiği üzere, ‘Mora Fatihi’ olarak da anılan Paşa, 17’nci yüzyılın sonlarında kurulan, Kutsal İttifak’ın ele geçirdiği toprakları geri alma politikası çerçevesinde, önce Mora’dan Venediklileri atmış, akabinde de Avusturya seferine çıkmıştı. Ancak, Petervaradin denilen mevkide, çağının en önemli kumandanlarından biri olan ve Avusturya birliklerini idare eden, Prens Eugene de Savoy karşısında başarılı olmamıştı. Dağılan birliklerini toparlamak üzere ileri atıldığı bir sırada kendisine isabet eden bir kurşunla şehit olmuş, cenazesi Belgrad’a getirilerek kale içinde inşa olunan türbesine defnolunmuştu.

Müzede Paşa’nın çadırı için ayrı bir alan ayrılmış ve çadırın tam önüne de bir havan topu yerleştirilmiş. Çadırın kırmızıya çalan renkleri iyi korunamadığı için, her ne kadar solmuş olsa da, çadır bezeme sanatının 18’inci yüzyılda geldiği noktayı göstermesi açısından önemli bir örnek.  Başka bir önemli parça da, yine Prens Eugene ile mücadele ederken canından olan bir diğer Osmanlı sadrazamı Elmas Mehmet Paşa’nın hatırasını taşır. Bilindiği üzere, Paşa, Enderun’dan yetişmiş ve çok kısa bir süre içinde basamakları tırmanarak otuzlu yaşların ortalarında sadrazamlığa yükselmişti. Aslen kalemiyeden gelmesine ve bu sebeple askeri konulardan çok anlamamasına rağmen, inatçı, sert ve hırslı mizacı sebebiyle pek çok düşman edinmiş, sonunu da bu tavrı belirlemişti.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana muzeleri (4).jpg
Elmas Mehmet Paşa Avusturya üzerine çıkılan 1697 tarihli sefer sırasında, ordunun geçişi için, Zenta mevkiinde, Tisa Irmağı üzerinde bir köprü kurdurmuş.  Sultan II. Mustafa, yeniçeriler ve ordunun bir kısmının yanı sıra, hazineyi de karşı tarafa geçirmişti. Ancak Osmanlı ordusunu takip eden ve durumdan casusları vasıtasıyla haberdar olan Prens Eugene, Osmanlı ordusunun geri kalan kısmına saldırmış ve Elmas Mehmet Paşa ordu içinde meydana gelen paniği engelleyememişti. Paniğe kapılan ordu, köprüye hücum etmiş ve bu durumun neticesinde 2000 kadar Osmanlı askeri köprüden düşerek Tisa Irmağı’nda boğulmuştu.

Sadrazam, Prens Eugene’e karşı savunma tertibatı almaya çalışarak, köprünün bir kısmını kaldırtmış, muhtemelen bu duruma sinirlenen Osmanlı askerlerince de savaş alanında öldürülmüştü. Avusturya ordusu karşı sahile geçemeyen Osmanlı askerlerini kılıçtan geçirmiş ve bu hezimet, Osmanlı tarihinin en ağır anlaşmalarından biri olan Karlofça’ya uzanan süreci tetiklemişti. Yaşanan bu felaket sırasında Elmas Mehmet Paşa’nın koynunda taşıdığı sultan II. Mustafa’nın mührü de Avusturyalıların eline geçecektir. Üzerinde, “Mustafa bin Mehmet Han, el-Muzaffer daima” ibaresi okunan bu mühürde, II. Mustafa’nın tahta geçiş tarihi olan 1106/1695 tarihi kazılıdır.
Söz konusu mühür 1891’de müzeye verilmişti.

Uzun sözün kısası, yolunuz Viyana’ya düşerse, Arsenal Museum’a bir gününüzü ayırmayı unutmayın. Hem Avrupa hem de Osmanlı savaş tarihine dair nice hatıra sizi bekliyor olacak.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana muzeleri (1).jpg

Bir gezgin olarak yolunuz müzelere kütüphanelere ne kadar düşer?
Veya şöyle de sorabiliriz; bir ülkeye veya bir şehre seyahat ettiğinizde müzeleri gezmek ihtiyacını hissediyor musunuz?

Şuna inanın, dışarıda göreceklerinizden çok daha fazlası buralarda bulunuyor. Çünkü müzeler, toplumların kendi tarihinin bütün dönemlerine ait bilim ve sanat eserleri ve toplumun hayat tarzını yansıtan diğer bütün nesnelerin toplandığı yerlerdir. Sadece kendi toplumunu da değil, tarih boyunca ilişkide olduğu, hatta savaştığı toplumların da yansımalarını buluruz buralarda. Bence müzeler olağanüstü yerlerdir. Ancak biraz meraklı, biraz da sabırlı olmak gerekir.
Bir keşif yolculuğudur müzeleri gezmek. Keşfetmek ve onları fotoğraflamak yüksek bir keyiftir. Hele Osmanlı’nın izlerini sürüyorsanız, Avusturya müze ve kütüphaneleri tam bir hazinedir.

Meşhur müze ve kütüphanelerin dışında, birçok kilise arşivleri, kütüphaneleri veya vakıf Kütüphaneleri, Osmanlı ile ilgili binlerle ifade edilebilecek eserlere sahiptir. Dilerseniz bu müze ve kütüphanelerde de küçük gezintiye çıkalım.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\osmanenmuseum_300x200.jpg

Türk Müzesi – Niederösterreich’da Osmanlılar
(Türken Museum- Die Osmanen in Niederösterreich)

Herkesin bilmediği, hatta muhtemelen neredeyse hiç kimsenin bilmediği müzelerden biri de, Viyana çevresinde, Aşağı Avusturya Eyaleti’nde bir küçük şehir olan Türk Müzesi’dir. Perchtoldsdorf, Mödling yakınlarında bulunan bir yerleşim birimidir. Bu müze, Aşağı Avusturya’da Osmanlılar konseptiyle tasarlanmıştır. İlk girişte bizi elinde kılıç, atıyla şaha kalkmış bir Osmanlı sipahisi karşılamakta…
Eski Belediye Binası, Enformasyon bürosu olmuş, ikinci katı da müze haline getirilmiştir. 1526- 1683 yılları arasında yapılan savaşlar ve bunlarla ilgili resimler, minyatürler, fotoğraflar, bazı kalıntılar, belge ve bilgiler, silahlar, madeni paralar, haritalar müzede yer almaktadır. Ayrıca askerlerin ve savaşların canlandırıldığı maketler de burada yer almaktadır. Müze’deki panolarda Osmanlı tarihi hakkında da bilgi verilmektedir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1343.jpg Kanuni Sultan Süleyman, ‘en büyük kuşatma’ olarak bilinen, Malta kuşatmasını yapan Piyale Paşa’ya destek olması için Turgut Reis’e emir verir. Ama buna rağmen bu kuşatma kanlı bir başarısızlıkla sonuçlanır. Malta Şövalyeleri’nin esir aldıkları Türk leventlerinin elleri bağlı heykelleri yapılarak müzelerde sergilenir. İşte bu heykellerin Viyana müzelerinde sergilenişi.

( Tuna Dergisi. Viyana Efes Müzesi Müdürü Dr. Georg Plattner’in anlatımıyla)

Viyana’daki Efes Müzesi

Viyana’daki Efes Müzesi

Viyana’daki “Neue Burg”, Sanat Tarihi Müzesi’nin eski eserler koleksiyonuna dahil olan ve içinde Efes, Tyrsa (Türkiye) ve Semadirek Adası’ndaki (Yunanistan) Avusturya kazılarından elde edilen parçaların sergilendiği Efes Müzesi’ne halihazırda 40 yıldır ev sahipliği yapmaktadır (Resim 1).

Efes'ten gelen buluntuların 1901 yılından itibaren Viyana Volksgarten'daki Theseus Tapınağı'nda sergilenmesi
Efes’ten gelen buluntuların 1901 yılından itibaren Viyana Volksgarten’daki Theseus
Tapınağı’nda sergilenmesi

Efes, antik dünyanın en büyük şehirlerinden biri sayılıyordu. Roma Dönemi’ne kadar dini ve ekonomik bir merkez olarak kalacak olan Artemis Tapınağı, Antik Çağ’daki Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri ünvanını almıştı. Şehrin Androklos tarafından kuruluşu, Eski Artemis Tapınağı’nın Kroisos tarafından vakfedilmesi, Büyük İskender’in dünyaya geldiği farz edilen gece mabedin yanışı ve Havari Pavlos’un tiyatroda halkın önüne çıkışı, bu antik şehrin efsaneden bilimsel olarak kanıtlanabilen geçmişe kadar uzanan yelpazesini tamamlamaktadır.
Augustus’un hükümdarlığında Efes, eyalet başkenti olarak Roma İmparatorluğu’nun en önemli bölgelerinden birinin merkezi haline geldi. İmparatorluk Dönemi’nden tapınak, tiyatro, çeşme ve hamam gibi çok sayıda kamusal yapı günümüze kalmıştır. 1869’da Britanyalı John Turtle Wood’un Artemis Tapınağı’nın yeniden keşfini sağlaması, ancak British Museum’un çalışmaların devamını finanse etmemesi üzerine, 19. yüzyılın sonunda Avusturya-Macaristan Tuna Monarşisi de Efes’teki kazılarla birlikte Doğu Akdeniz’de büyük bir araştırma projesi başlatmaya karar verdi. 1895’te başlayan araştırmalar, 1898 yılında kurulan Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından bugüne kadar sürdürülmektedir.

EFES’TE AVUSTURYA KAZILARI VE MÜZE ÇALIŞMALARI
19. yüzyılın sonlarındaki kazılar, genellikle buluntuların ve arkeolojik nesnelerin bir bölümünün araştırmayı yapan enstitülere ve milletlere verilmesi yönünde bir sözleşmeyi de içeriyordu. Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan Monarşisi arasındaki dostane bağlılık nedeniyle, o dönem padişah olan II. Abdülhamid, Efes’ten çıkan antik eserlerden bir seçkinin, Viyana koleksiyonları için İmparator Franz Joseph’e hediye edilmek üzere ülke dışarı çıkarılmasına izin veren bir irade kaleme aldırdı. Karşılık olarak Sultan’a Avusturya’dan Lipizzaner atları ve başka değerli eşyalar hediye edildi.
Bu durum üzerine, 1896-1906 arasındaki ilk kazı yıllarında, çok değerli bazı Efes buluntuları Viyana’ya getirildi. Yeni buluntular, 1891 yılında açılmış olan Sanat Tarihi Müzesi’nde artık uygun şekilde saklanamıyordu. 1901’den itibaren öncelikle geçici olarak Volksgarten’daki Theseus Tapınağı’nda (Resim 2) ve Prens Eugen’in eski şehir sarayı olan Unteres Belvedere’de özel sergiler yapıldı.

Part Anıtı diye adlandırılan eserin kabartma levhaları
Part Anıtı diye adlandırılan eserin kabartma levhaları

Buluntuların verdiği şevkle yeni bir müze binası planlandı. Ancak bu plandan kısa sürede vazgeçildi; çünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu ve müdürü Osman Hamdi Bey’in girişimleri sonucu yürürlüğe giren yeni bir Türk Eski Eserler Tüzüğü’yle beraber, 1906/1907’den itibaren eski eserlerin yurtdışına çıkarılması yasaklandı. Bundan sonra Efes’ten Viyana’ya başka buluntu gelmemiştir.
Sonraki yıllarda iki tane dünya savaşının da getirdiği zorluklar nedeniyle sadece geçici çözümler bulunabildi. Sonunda 1973 yılında bakanlık kararıyla Heldenplatz’daki Neue Burg’da bir Efes Müzesi kurulması sağlandı. 1881 yılında inşasına başlanan imparator sarayının görkemli mekanları, eserlerin büyük bölümünün -birkaç metre yüksekliğe ulaşan mimari parçalar da dâhil olmak üzere- sergilenmesini mümkün kıldı. Bugünkü biçimiyle Efes Müzesi, Aralık 1978’de zamanın federal cumhurbaşkanı Rudolf Kirchschläger tarafından açıldı. Aralık 2018’de, 40. doğum günü kutlamaları için yeni bir sergi bölümünün açılış töreni gerçekleştirildi. Efes Müzesi’nde artık üç antik yerleşim olan Efes, Trysa ve Semadirek’ten elde edilen buluntular sergilenmektedir.

VİYANA’DA SERGİLENEN EFES ESERLERİ
Geç Klasik Dönem Artemis Tapınağı’nın büyük sunağının Efes’ten getirilen parçaları sergide yer almaktadır. Bunlar devşirme olarak yeniden kullanılmış halde tiyatronun yakınlarında bulunmuştur. Tahminen bunlara ait olan yaralı bir Amazon kabartması ise, M.Ö. 5. yüzyılda Efes’te, en ünlü Yunan heykeltıraşların katıldığı bir yarışmada “icat edildiği” söylenen üç büst türünden birini izler.

Sayısız parçalar ve bütün levhalar halinde, hemen hemen 40 metre uzunluğunda olan ve insan boyutlarından biraz daha büyük figürleriyle günümüze kalan Part Anıtı adlı bir Roma İmparatorluk Dönemi kabartma serisi, kapsam ve anlam bakımından eşsizdir (Resim 3). Art arda üç nesil boyunca Roma İmparatorluğu’nu yönetmiş en az dört Roma imparatorunu [Hadrian, Antoninus Pius, Lucius Verus ve Marc Aurel (M.S. 117-180)] içeren bir kabartma, merkezi oluşturmaktadır. Barbarlara karşı başarılı bir mücadele içindeki Romalı askerler, bir tanrılar meclisi ve bir dizi şehir ve eyalet kişileştirmeleri ile beraber bu devlet anıtında, imparatorluğu taşıyan sütunlar övülmektedir. Bunlar, nesiller boyu süren siyasi düzen, bütün dış düşmanlara karşı askeri güç, gelişen eyaletler sayesinde kurulan toplumsal ve ekonomik temel ve tanrılar dünyasının dini desteğidir. M.S. 140 civarına tarihlenen anıt, Geç Antik Çağ’da parçalarına ayrılmış ve levhalar birçok kez yeniden kullanılmıştır. Öyle ki, anıtın biçimi ve orijinal konumu hakkında bugüne kadar sadece tahmin yürütülebilmektedir. Efes Müzesi’nde bundan başka, anıtsal bir İmparatorluk Dönemi hamamı olan Liman Gymnasiumu’ndan getirilen, içlerinde güreş alanından bir atletin bronz heykelinin de bulunduğu heykeller sergilenmektedir (Resim 4). Antik bronz heykeller, malzemenin yüksek değerinden dolayı çoğunlukla sonradan tekrar eritilmiş ve bu yüzden de günümüze kadar nadiren ulaşabilmişlerdir. Efes’teki heykel, bir deprem sırasında kaidesinden ayrılmış ve çöken çatının altında gömülü kalmıştır. 234 parça, Viyana’da 1897/1898’de yeniden bir araya getirilmiştir.

Roma anıtlarının fikir verebilecek nitelikteki kesitleri, mimari örnekler halinde sergilenebilmektedir. Kirişle beraber iki sütunu Viyana’da dikilen Oktagon, tahminen IV. Arsinoe’nin mezar yapısıydı. Mısırlı prenses, kız kardeşi ünlü Kleopatra’nın emriyle M.Ö. 41’de sürgündeyken, Efes’teki Artemis Tapınağı’nda öldürülmüştür. İç savaşın kargaşasının ardından, belli ki Augustus’un isteğiyle şehir merkezindeki anıt inşa edilmiştir.
Tiyatronun, Celsus Kütüphanesi’nin, Liman Gymnasiumu’nun ve anıtsal bir dairesel planlı yapının daha başka yapı parçaları, Anadolu’nun Roma mimarisi hakkında bir fikir vermektedir.
Uzun yıllar depoda kalan, portre sanatının önemli şaheserleri de yeniden görülebilmektedir. Bugüne kadar hiç sergilenmemiş kamusal alan heykelleri restore edilmiş olup ve mermer ticaretinin gelişmiş lojistiği hakkında bir fikir veren, gösterişli renkli mermerden yapılmış antik sütunlar ile beraber yeniden sunulmaktadır.

EFES MÜZESİ’NDEKİ DİĞER ESERLER
Efes Müzesi’nde Yunanistan’ın Semadirek Adası’ndaki kazılardan elde edilen buluntular da sergilenmektedir. 1873 ve 1875 yıllarında Viyana Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü’nün ilk ordinaryüsü Alexander Conze, orada iki Avusturya araştırma gezisi yürütmüştür. Burada, Antik Çağ araştırmalarının henüz erken bir döneminde, her şeyden önce bilimsel bir yöntem takip edilmiştir. Araştırma gezisinin amacı mabedin belgelenmesi ve teorik rekonstrüksiyonunun yapılmasıydı. Fotoğraf da ilk kez detaylı kazı dokümantasyon metodu olarak kullanılmıştır.
Semadirek, Geç Antik Çağ’ın ve Helenizm Dönemi’nin önemli bir mistik dini merkeziydi. Hieron, mistiklere kültün gizemlerinin açıklandığı törenin yapıldığı tapınak benzeri bir yerdi. Dor mimarisinin parçaları, çatı süslemesi ve alınlık heykelleri Efes Müzesi’nde görülebilir. Daha başka mermer yapı parçaları, M.Ö. 3. yüzyıl başlarından kalmış Yunan Antik Çağı’nın en büyük üstü kapalı dairesel planlı yapısı olan Arsinoe Tapınağı’nı belgelemektedir.
Efes Müzesi’nde ilk defa Tyrsa Heroonu (M.Ö. 380 civarı) da tematize edilmektedir (Resim 5). Türkiye’nin güneybatısındaki Likya’dan gelen ve ünlü Halikarnas Mozolesi’nin öncülü olarak nitelenen mezar anıtının, özellikle zengin kabartma süslemeleri çok önemlidir. Çevre duvarının dört iç yüzünün her biri, giriş duvarının dış yüzü ve duvarla çevrelenmiş avlu içindeki mezar yapısı kabartmalarla süslüydü. Şehir kuşatması, av ve savaş, mitolojik sahneler, Amazon ve Sentor savaşları gibi çok çeşitli konular anlatılmıştır. Bunlar, çeşitlilikleri bakımından Heroon’u Likya’nın en zengin anıtı yapmaktadırlar. Buradaki Yunan ve Pers etkilerinin kaynaşması, doğrusal perspektifin ilk belirtileri ve ayrıca mezar sahiplerinin efsane ve hikayesinin paralel anlatımının sanat tarihi bakımından eşsiz biçimde gerçekleştirilmesi, eski Akdeniz dünyasında tektir.
Kabartmalar, anıtsal kapı ve mezar yapısının parçaları, Türk makamlarının izniyle 1882’den 1884’e kadar geçen sürede Viyana’ya nakledilmiştir. Ancak anıtın boyutları şimdiye kadar uygun bir yerleştirmeye engel olmuştur. Şu an Avusturya Tarih Evi’ne geçici bir sergi dolayısıyla bırakılmış olan bir mekanlar grubunun yenilenmesinin, yakında tüm friz serisinin sergilenmesini mümkün kılacağı umulmaktadır. Güncel yeniden kurulumda bir ön izleme olarak güney ve batı duvarından önemli kabartma levhaları gösterilmekte, anıt ve anlamı açıklanmaktadır.
Böylece Efes Müzesi, 19. yüzyıl arkeolojik araştırmaları hakkında bir fikir vermekte, o dönemin Osmanlı İmparatorluğu ve Avusturya Monarşisi arasındaki iyi ilişkileri ve Efes’teki güncel araştırmaların en yeni sonuçlarında görüldüğü gibi, günümüzde Türkiye’deki kazı projelerinin başarılı uluslararası bilimsel işbirliğini belgelemektedir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Historisches Museum.jpg
Viyana Şehri Tarih Müzesi
(Historisches Museum der Stadt Wien)

Gezimize Viyana Şehir Tarih Müzesi’nde devam ediyoruz. Karlsplatz’da bulunan Viyana Şehir Tarih Müzesi, 1887 yılında kurulmuş. Bugünkü yerine 1959 tarihinde taşınmış. Müzenin bir bölümüne “Türk Ganimeti” adı veriliyor. Bu bölümde Savaştan kalma silah ve muhimmatlar var. Ayrıca, Kuşatma ile ilgili manzaralar, şehir planları da bu bölümde muhafaza ediliyor. Müzede bulunanlardan bazıları; Kara Mustafa Paşa’nın Çadırı, Kara Mustafa Paşa’nın Resmi, Sancak, Türklerin Viyana’ya saldırısını gösteren resimler, Kara Mustafa Paşa’nın Viyana Şehrine ve Kalesine Mektubu.


C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\download.jpg

Sanat Tarihi Müzesi (Kunsthistorisches Museum)

Sanat Tarihi Müzesi’nde Kanuni Sultan Süleyman ve Ferdinand savaşlarından, 16. Yüzyıldan kalma savaşlardan günümüze kadar gelen savaş malzemeleri. Osmanlı’lar ile Habsburglar’ın karşılıklı göndermiş oldukları hediyeler bulunmaktadır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\F2TJWl.jpg

Avusturya Milli Kütüphanesi (Österreichischen Nationalbibliothek )

Bu seferki durağımız Avusturya Milli Kütüphanesi. Çok sıkı güvenlik önlemleri altında kütüphaneye giriyoruz. Kütüphaneye çanta, cep telefonu, fotoğraf ve video kameralar sokmaya izin verilmiyor. Bunları emanete teslim etmek zorundasınız. Bütün bu sıkı kurallara rağmen kütüphaneden istifade etmek ise basit ve hızlı. Belli prosedürler uygulanıyor.
Doktorave üstü araştırma yapanlar kitapları ödünç alabiliyorlar. Ayrıca dikkatimi çeken başka bir husus, araştırmacının üzerinde çalıştığı kitaplar, belli bir süre yerine konmuyor, araştırmacının her an alabileceği şekilde hazır bekletiliyor. Zaman ve iş kaybı önlenmiş oluyor. Avusturya Milli Kütüphanesi’nin tarihsel kökleri çok eskilere kadar uzamaktadır. Kökü 1368 tarihine kadar gitmektedir. Kraliyet Kütüphanesi olarak hizmet veren kütüphanenin, bugünkü ismi ve konsepti, 1945 yılında belirlenmiş. Bu kütüphanede de Osmanlı ile ilgili yüzlerce eserin olması tabiidir. Türkiye’de yayınlanan bazı eserlerde de yer alan, Osmanlı toplumunu çeşitli yönleriyle yansıtan resimlerin yer aldığı koleksiyonlar ‘çok nadide eserler’ olarak burada bulunmaktadır.

Stift Melk - Oostenrijk Magazine Online             Melk Vakıf Müzesi (Stift Melk )

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\131286946_857110211713802_8192897181013149877_n.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\131684226_718366889112151_9108923033444000060_n.jpgC:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\131231943_3740447909331321_29857950880497855_n.jpg

Melk Vakfı, kendini inanç ve kültür merkezi olarak tanımlamaktadır. 12’nci Yüzyıldan beri kurumsallaşmış bulunan Melk Vakfı, Okul, Manastır ve Kütüphanesiyle hizmet vermektedir. Zengin bir yazma eserler kolleksiyonuna sahiptir. Kütüphanede, savaş zamanından kalan ganimetlerden, Kuran-ı Kerim, Osmanlı Sandığı, sürahi ve savaş aletleri bulunmaktadır.

https://185.22.184.95/GDOldPhotos/ImageArticle2.aspx?Width=600&URL=https://185.22.184.95/GDOldPhotos/uploads/2012/03/DSC05548.jpg
Kahlenberg Kilisesi Sergi Salonu

Viyana’ya giderseniz, Kahlenberg’e çıkmadan dönmeyin. Bütün Viyana’yı seyredeceğiniz en güzel yerlerden biridir burası. Burada kahvenizi yudumlarken Viyana’nın ve yanından akıp giden Tuna nehrinin güzelliğine dalıp gidersiniz. Eğer Viyana kuşatmasının hikayesi aklınızdaysa, nal sesleri ve kılıç şakırtıları size eşlik edecektir. Kahlenberg, Viyana’nın en yüksek ve stratejik tepelerinden biridir. İkinci Viyana Kuşatması’nın hezimeti, buradan yapılan taaruzla gerçekleşmiştir. Tam tepede yeralan Kahlenberg Kilisesi 1629 senesinde yapılmıştır. Kilisenin kitabesinde, ‘1683’deki savaşta tahrip olmuştur. Yeniden eski haline getirilmiştir.’ ifadeleri yer almaktadır. Viyana Kuşatmasında, Avusturyalılar’a yardıma gelip, şehrin kurtarılmasında önemli yeri olan Polonya Kralı Sobieski için, kilisenin duvarında yine bir kitabe bulunmakta olup, Sobieski övülmektedir. Kilisede, 1683’den kalma bazı eşya, ve tablolar sergilenmektedir. Buradaki en önemli obje ise kilise arşiv odası duvarında bulunan tablodur. Bu tabloda, savaşta ele geçirilen Osmanlı sancağı, Papa’ya karşı, diz üstü çöken bir asker tarafından takdim edildiği tasvir edilmektedir. Bu tablo, kiliseyi ziyarete gelen turistlere kartpostal olarak da satılmaktadır.

Yazımızın başında Avusturya müzelerine küçük bir gezintiye çıkmaktan bahsetmiştik. Tabi bu lafın gelişi söylenmiş bir sözdü. Gördüğünüz gibi bu iş küçük bir gezintiyle hallolacak gibi değil. Üç dört gününüzü sadece buralara ayırmanız gerekecek. Fotoğraf makinanız da yanınızda olsun. İşin keyfini çıkarın…  Avusturya Müzeleri ve kütüphanelerine genel olarak baktığımızda, Avusturya Osmanlı ilişkilerine savaşların hakim olduğu izlenimini ediniriz. Ancak tarihi tek boyutlu olarak görmemek gerekir.
Osmanlı, yükseliş döneminde sadece askeri olarak değil, bilim, sanat, mimari, idari gibi pek çok alanda dünyanın en büyük devleti idi. Dolayısıyla zaman zaman örnek alınan, gıpta edilen bir toplumdu. Bu açılardan ele aldığımızda çeşitli alanlarda Osmanlı’nın batıya tesirleri büyük olmuştur. Yazının sonuna gelirken dikkatinizi çekmek istediğimiz bir husus da şu; Dünyanın her bir yanında yer alan müzeler, büyük imparatorlukların veya devletlerin muhteşem hikayelerini yansıtan eserlerle doludur. Bunların karşısında bizler hayranlıkla bakakalırız. Kahramanlıklarla dolu savaşlar, el emeği göz nuruyla harmanlanmış hayatı kolaylaştıran binlerce nesne ve harikulade sanat eserleri ve niceleri…  Ama bir de madalyonun diğer yüzü vardır…
O da bize ibretle şunu gösterir; Bu muhteşem imparatorluklar devirlerini kapamış, bize bu müzelerin camekanları arkasından çaresizce seslenmektedirler.

Kuşatmalar

Birinci Viyana Kuşatması
27 Eylül -16 Ekim 1529 tarihlerinde Avusturya Arşidüklüğü‘nün başkenti Viyana‘nın Kanuni Sultan Süleyman komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından kuşatılmasıdır. Büyük topların getirilmemesi ve kış aylarının gelmesi üzerine başarısız olan kuşatmadan sonra Osmanlı ordusu geri döndü.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\maxresdefault.jpg

Kuşatmanın nedenleri
Mohaç Muharebesi sonrasında, Budin’in Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilmesinin ardından, savaşa katılmamış olan Erdel voyvodası János Szapolyai Macar kralı olarak taç giymişti. Sultan Süleyman 16 Ekim 1526’da Macaristan tacını Szapolyai’ye veren târihî fermanını imzaladı. Mohaç Muharebesi öncesinde kral II. Lajos dolayısıyla Macaristan ile bağlantılı olan, ancak savaş sonrasında Osmanlı ordularının girmediği Bohemya, Moravya, Slovakya ve Silezya gibi ülke ve bölgeler ise, II. Lajos’un karısının ve Kutsal Roma-Germen İmparatoru Şarlken’in kardeşi olan Avusturya arşidükü Ferdinand’da kaldı. Kanunî Sultan Süleyman İstanbul’a döndükten sonra harekete geçen Ferdinand, Pressburg’da Osmanlılara karşı olan asillerden teşekkül ettirilmiş bir diyet meclisi toplayarak kendini Macaristan ve Bohemya kralı ilan ettirdi. Bu olay, Macaristan‘da egemenlik için OsmanlıAvusturya rekabetini başlattı. Kanunî Sultan Süleyman, Mohaç zaferi sonrasında fethedilen geniş Macar topraklarının, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ile bağlantılı bir hükümdarın eline geçmesine müsâde edemezdi. Bu durum, bölgedeki güçler dengesinin Osmanlı Devleti aleyhine bozulmasına yol açabilirdi.

Ağabeyi Habsburg İmparatoru Şarlken‘in de desteğini alan Ferdinand, Osmanlı ordusu geri döndükten sonra saldırıya geçti ve Tokaj Meydan Muharebesinde Szapolyai’yi yenerek Budin‘i ele geçirdi. Litvanya‘ya kaçan Szapolyai Osmanlı Devleti‘nden yardım istedi. Kanunî Sultan Süleyman sefer hazırlıklarıyla meşgulken, Macaristan’dan fethedilen arazinin geri verilmesi karşılığında barış yapmak isteğiyle Ferdinand’ın elçileri geldi. Fakat Habsburgları Macaristan Krallığı‘dan çıkarmak, Ferdinand’a gözdağı vermek, Habsburg ordusunu yakalayıp yok etmeyi amaçlayan Kanunî Sultan Süleyman, o zamanın âdetleri gereği elçileri tevkif ettirdi. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra serbest bırakıp savaş için yola çıktığı haberiyle Ferdinand’a gönderdi.

10 Mayıs 1529’da İstanbul’dan yola çıkan Kanuni Sultan Süleyman 20 Haziran’da Sofya’ya ve 18 Agustos’da Mohaç ovasına ulaştı. Szapolyai de 6.000 Macar askeri ile orduya katıldı ve burada padişahın elini öptü. Eylül’de Budin’i kuşatan Kanuni Sultan Süleyman, teslim teklifinin reddedilmesi üzerine şiddetli bir muhasara savaşına başladı. 8 Eylül’de Budin kalesinin kapılarından biri ele geçirilip genel hücum başlatılınca, ümit kalmadığını anlayan müdâfiler, hayatlarına dokunulmamak şartıyla kaleyi teslim ettiler. Kısa zamanda gösterilen bu muvaffakiyet karşısında, Osmanlı hâkimiyetine daha fazla karşı duramayacağını anlayan Boğdan voyvodasi IV. Petru Rareş de ordugâha gelerek bir tâbiiyyet antlaşması imzaladı. Elbasan sancakbeyi Hasan Bey’i Budin’de muhafız bırakan Kanunî, 12 Eylül’de Macar taht şehrinden ayrılıp Viyana üzerine yürüdü. Bu arada Ferdinand’in adamları tarafından kaçırılmak üzereyken İzvornik sancakbeyi Sultanzâde Bâli Bey’in ele geçirdiği Macar kraliyet tacı, yeniçeri sekbanbaşısı tarafından Szapolyai’ye giydirildi. Budin kalesinin fethinden sonra Osmanlı Ordusu Avusturya üzerine yürüdü.

Kuşatma
Kanunî Sultan Süleyman, 22 Eylül’de Avusturya sınırını geçti. Ertesi gün Bâli Bey’in kardeşi Semendire sancakbeyi Sultanzâde Mehmed Bey, Alman öncü kuvvetlerinin büyük bir kısmını Viyana’nın on beş kilometre güneydoğusundaki Bruck kasabası yakınlarında imha etti. Esir edilen Alman kuvvetleri komutanı Christophe Von Zedlitz ve altı general Sultan’a gönderildi. 27 Eylül’de Viyana önlerine gelen ordu, Avusturya Arşidüklüğü‘nün başkentini kuşatmaya başladı.

Kanunî Sultan Süleyman, 120.000 kişilik bir orduyla Budin’den ayrılıp Viyana üzerine yürüdüğü haberi duyulunca, sadece Avusturya ve Almanya‘da değil, bütün Avrupa’da bir korku başlamış, Osmanlı ilerlemesi karşısında, o sırada had safhada olan mezhep mücâdeleleri bile bir tarafa bırakılarak, Viyana’ya yardım seferi başlatılmış ve Avrupa’nın her yerinden muhtelif milletlere mensup yardım kuvveti gelmeye başlamıştı. Kuşatmadan biraz evvel bu kuvvetlerin büyük bir kısmı kaleye yerleşmişti. Ferdinand şehri terk ederek kaçmış, yerine ihtiyar ve tecrübeli bir asker olan Kont Nicolos Von Salm’i kale komutanı olarak bırakmıştı. Savunma hazırlıklarına baslayan Kont Salm de, Türk ordusu gelmeden Viyana yakınlarındaki mahalleleri tamamen yakıp yıkmış, birinci istihkâm hattından yirmi adım içeride ikinci bir istihkâm inşâ etmiş, Tuna sahillerine kazıklar diktirerek müdâfaa için gerekli tedbirleri almıştı. Osmanlı humbaracılarının yakıcı tesirlerinden korunmak için evlerin ahşap çatılarını yıktırmış, top güllelerinin tesirini azaltmak için de, sokakların kaldırımlarını söktürmüştü. Ayrıca iki ay yetecek kadar erzak temin edip, şehirdeki sivil halkı dışarı çıkarmıştı.

Kaleyi muhasaraya başlayan Kanunî Sultan Süleyman, on yedi gün boyunca döverek, şehrin surlarını iyice tahrip etmişti. Bu sırada bir Osmanlı güllesinin isabetiyle kale komutanı Kont Salm de ölmüştü. Bununla birlikte kuşatma uzuyor; kış aylarının tahrip edici etkisi ve beklenen top mühimmatının gecikmesi Osmanlı ordusu için kuşatma şartlarını zorlaştırıyordu. Çevreden aldığı istihbaratlar sonunda Viyana’ya yüz elli kilometre uzaktaki Linz’de bir Alman ordusunun toplandığı anlaşılınca, Kanunî, orduya muhasarayı kaldırma emrini verdi. Aynı zamanda çeşitli beyler kumandasındaki akıncı kuvvetlerini akına göndererek, Avusturya, Güney Almanya (Bavyera), Moravya, Bohemya, Yukarı Macaristan (şimdiki Slovakya), Silezya ve Slovenya gibi Habsburg‘lara bağlı ülkelerde saldırılar düzenletti. 16 Ekim’de Viyana önlerinden hareket eden ordu-yı hümâyûn, 25 Ekim’de Budin‘e, 16 Aralık’ta da İstanbul‘a döndü.

İkinci Viyana Kuşatması
1683 yılında IV. Mehmet devrinde Osmanlı İmparatorluğu‘nun Viyana‘yı kuşatması ile gerçekleşti. 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya Arşidüklüğü arasında yapılan savaşların en uzun süreni bu kuşatma ile başladı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\maxresdefault (1).jpg

Osmanlı’nın bu savaşta aldığı hezimet, Avrupa’da büyük sevinçle karşılandı. Artık Osmanlıların yenilmez olmadıklarını gören Avrupa, karşı hücuma kalkmaya başladı. Psikolojik savaş olarak da Osmanlı üzerinde‘büyük bir kayıp’, Avrupalılarda ise ‘büyük bir kazanç’ olarak değerlendirildi. Bu savaş sonucunda Osmanlının gerileme devrine girdiği kabul edilmektedir.

Avusturya, yönetimi altındaki Macarlara iyi davranmıyor, onları ağır vergilerle eziyordu. Ayrıca mezhep hürriyeti de tanımıyordu. Macarlar, baskılara daha fazla dayanamayınca Tökeli İmre‘nin başkanlığında ayaklandılar. Kendi güçleriyle başarılı olamayacaklarını anladıklarından Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım istediler.

Politik nedenlerden dolayı Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllardır Macaristan‘da ve Avusturya‘da Katolik olmayan azınlığa yardımda bulunuyordu. Osmanlılar zaten Tökeli İmre‘yi yukarı Macaristan kralı olarak tanıyorlardı. Henüz kuşatmadan önce Osmanlı İmparatorluğu ve Habsburglar arasında Vasvar Antlaşması‘nın bir sonucu olarak yirmi yıllık bir barış sözleşmesi vardı.

1681 ve 1682’de Tökeli İmre ile Habsburglar arasındaki sınır çatışması şiddetini artırdı. Habsburg kuvvetlerinin merkezi Macaristan içlerine tecavüz etmeleri, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya Osmanlı ordusunu sefere çıkarmak için IV. Mehmet ve divanını ikna etmek için önemli bir gerekçe oldu. Padişah IV. Mehmet, Kara Mustafa Paşa‘ya Yanıkkale (Raab) ve Komarom kalelerine (ikisi de Kuzeybatı Macaristan’da) operasyon yapmaya ve onları kuşatmaya izin verdi. Osmanlı ordusu 21 Ocak 1682’de seferber edildi. 6 Ağustos 1682’de de savaş ilan edildi.

Hazırlıklar

ViyanaDoğu AkdenizAlmanya ticaret yolu üzerinde oluşu, Tuna üzerinde iç kontrol noktası olması gibi nedenler yüzünden Osmanlı İmparatorluğu’nun stratejik hedeflerinin tam ortasındaydı. Kuşatma için büyük hazırlıklar yapıldı; Avusturya‘ya ve lojistik merkezlere giden yollar tamir edildi; yenileri inşa edildi. Cephane, mühimmat, top ve diğer kaynaklar imparatorluğun her yanından bu lojistik merkezlere ve Balkanlar‘ın içlerine gönderilmesi yapıldı.

Lojistik zamanı, Ağustos ve Eylül 1682’de bir istilaya başlamanın mümkün olmadığını ifade ediyordu. Üç aylık bir seferde Osmanlılar kışın Viyana‘da olacaklardı. Ama seferin başlaması ve hazırlanması için gereken 15 aylık bir sürede de Habsburglar hazırlancak ve diğer Avrupa krallıklarına yardım için başvuracaklardı. Nitekim kış süresinde Habsburglular ve Lehistan bir antlaşma imzaladılar. Antlaşmaya göre Osmanlılar Krakow‘a saldırırlarsa Habsburg kuvvetleri Lehistan’a yardıma gelecekti, karşılık olarak da Leh ordusu Viyana’ya bir saldırı olursa yardıma gelecekti.

İlkbaharda Mayıs’ın erken zamanında Osmanlı ordusu Belgrad‘a ulaştı. Daha sonra Viyana şehrine doğru hareket etti. 7 Temmuz‘da 40.000 Tatar kuvveti Viyana’nın 40 km doğusuna vardı. Kuşatma süresince Habsburg imparatoru I. Leopold 80 bin Viyanalı ile şehirden kaçtı ve Linz‘e yerleşti. Lehistan kralı Sobieski de 1683 yazında antlaşmadaki yükümlülüğünü yerine getirmek için bir yardım sevkiyatı hazırlıyordu.

Kuşatma

Osmanlı ordusu 14 Temmuz’da Viyana’yı kuşattı. Artakalan 11.000 askerin, 5.000 sivil ve gönüllünün lideri Graf Ernst Rüdiger von Starhemberg teslim olmayı reddediyordu. Viyanalılar şehrin etrafındaki evleri ve duvarları tahrip ettiler, yıkıntıları temizlediler ve boş bir alan bıraktılar. Kara Mustafa Paşa bu problemi kuvvetlerine şehre doğruca giden hendek kazmalarını emrederek çözdü.

Osmanlılar zamanı hesaba almadılar, mamafih zaman onların tarafında değildi. Bu noktadaki gevşeklikleri, savaşın ilanından sonra ordularını kombine edip ilerlememeleri; yardım kuvvetlerinin ulaşmasına izin verdi. Tarihçiler Kara Mustafa Paşa’nın şehri zenginlikleri ve bozulmamış haliyle ele geçirmek istediğini söylerler.

Viyana’ya ise her anlamda yiyecek desteği kesilmişti. Garnizon ve sivil gönüllüler aşırı kayıplara katlanıyordu.
Kışla hizmeti öyle bir problem haline geldi ki Graf Ernst Rudiger von Starhamberg herhangi bir asker nöbette uykuda bulunursa öldürüleceği emrini verdi. Ümitsizlik gittikçe artıyordu. Bu sırada Lorraine dükü V. Charles komutası altında olan imparatorluk kuvvetleri, Macar Tökeli İmre ile Viyana’nın 5 km kuzeydoğusunda, Bisamberg‘de çarpışıyorlardı.

Kuşatma devam ederken Lehistan kralı Sobieski’nin 120 bin kişilik yardım kuvvetini, Kırım Hanı Murad Giray Hanın durduramaması üzerine bu Viyana kuşatması neticesiz kaldı.

Sonuçlar

Çocukluğumuzdan beri bize öğretilenlerde bazı yanlışlık ve eksiklikler var. Okuldaki tarih derslerimizi anımsayın. Viyana Kuşatmaları her zaman ‘Osmanlı’ya tüm Avrupa yolunu açacak kilit’ olarak anlatıldı. Oysa Viyana’yı alsaydık, sonrasında Avrupa’da hangi noktaya kadar ilerleyebilirdik, düşünmek gerekiyor. 1529’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından
gerçekleştirilen Birinci Viyana Kuşatması ile, 1683 yılında IV. Mehmet ile gerçekleştirilen
ikincisini, kahramanlık edebiyatını bir kenara koyup akademik yöntemlerle değerlendirelim.
Osmanlı yönetiminde, planlama ve politik kurguların en azından ‘Duraklama Dönemi’
sonlarına kadar gerçekten benzersiz olduğunu görürüz. Özellikle Kanuni Sultan
Süleyman gibi bir deha, danışmanları ile verdiği önemli kararlarda her türlü değişkeni dikkate almakta idi. Viyana bir şekilde alınsaydı bile büyük bir olasılıkla fetihler daha Batı’ya doğru devam etmeyecekti. Çünkü Kanuni Avusturya Arşidükü Ferdinand’a yalnızca bir ders
vermek, Osmanlı’nın gücünü göstermek için Viyana’ya gelmişti.

Daha Budin merkezli Macaristan’daki askeri yapıyı sağlamlaştırmadan Viyana ve devamına yürümek, stratejik ve lojistik açıdan doğru olmayacaktı.

Zaten umulandan çok daha sağlam bir direniş ilk kuşatmayı başarısız kılmış ve Ordu-yi Hümâyûn İstanbul’a dönmüştü. İkinci kuşatma ise buna ön ayak olan Merzifonlu Kar Mustafa Paşa’nın kendi yaşamına mal olmuştur. Bu başarısızlık psikolojik savaş taktikleri açısında da, Osmanlı Ordusu için çok büyük kayıptır. Bugün Avusturya’nın başkentinde ‘Her Viyanalı Türkleri durdurduğu için gurur duyar’ denir.

Viyana bozgununun sorumluluğunu taşıyan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Belgrad‘da idam edildi. Padişah daha sonra düşünüp yapmış olduğu başarılı hizmetlerden dolayı Kara Mustafa Paşa’nın başının kesilmesini geri almak istemiş ve ikinci bir emirle affedilmesini emretmiştir. Fakat ikinci emir ulaşana kadar görev verilen ulaklar paşayı idam etmişlerdi. Kesilip gömülen başının üzerine seng-i ibret (ibret taşı) konuldu.

Osmanlının bu hezimeti Avrupa’da büyük sevinçle karşılandı. Artık Osmanlıların yenilmez olmadıklarını gören Avrupa, karşı hücuma kalkmaya başladı. Psikolojik savaş olarak da Osmanlı üzerinde büyük bir kayıp, Avrupalılarda ise büyük bir kazanç olarak değerlendirildi. Bu savaş sonucunda Osmanlının gerileme devrine girdiği kabul edilmektedir. Böylece Türklerin Sakarya Muharebesi’ne kadar sürecek bir geri çekilme süreci başlamış oldu. Kuşatma sonrası kurulan Kutsal İttifak, Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları‘na neden oldu.

Dikkat:Alttaki fotoğrafa tıklayınız TRT BELGESEL KANALI için hazırladığımız 8 bölümlük İZLER programının Viyana versiyonunu, rehberimiz Mustafa Küçüktekin’in güzel anlatımı ile izleyebilirsiniz. C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Viyana ilhan Karaçay Parlamento önünde (2).jpgViyana’nın dünyaca ünlü Parlamento Binası

 

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nde muhteşem sergi

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nde muhteşem sergi

Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nde muhteşem sergi…

Türkiye’nin Dünya Mirası fotoğrafları büyük ilgi görüyor.

Açılışı, Meksika, Endonezya, Kore, Türkiye ve Avustralya’dan oluşan MIKTA Platformu’nun Büyükelçileri yaptı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\C8AD1838-1428-4455-980F-71DE005216B6.jpeg

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Meksika, Endonezya, G.Kore, Türkiye ve Avustralya arasında gayrıresmi bir istişare ve eşgüdüm platformu olan MIKTA’nın, Hollanda’daki büyükelçilerinin katılımıyla açılan, ‘Çeşitlilikte Birlik’ temalı fotoğraf sergisi büyük ilgi görüyor.

25 Eylül 2013 tarihinde 68’inci BM Genel Kurulu genel görüşmeleri marjında hayata geçirilen MIKTA’nın, Hollanda’daki büyükelçilerine ev sahipliğini Yunus Emre Enstitüsü yaptı.

MIKTA üyesi ülkelerin ‘UNESCO Dünya Kültür Mirası’nda bulunan eserlerinin sergilendiği “Çeşitlilikte Birlik” temalı fotoğraf sergisinde, Türkiye’nin Dünya Mirası Alanı’nın fotoğrafları büyük ilgi gördü.

Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli’nin daveti üzerine sergiye katılan MIKTA ülkelerinin büyükelçileri, kendi ülkelerinin zenginliklerinden çok,Türkiye’nin kültürel zenginliklerinden söz ettiler.

“Çeşitlilikte Birlik” temalı serginin sunumunu Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli ile Kültür ve Tanıtım Müşavirimiz Erdem Acır yaptılar.

Büyükelçi Dişli, serginin Birleşmiş Milletler, Kültür, Eğitim ve Bilim Teşkilatı UNESCO’nun 75’inci kuruluş yılı vesilesiyle düzenlendiğini belirtti. Dişli, bu sergiyle Türkiye’nin ve diğer 4 MIKTA ülkesi tarihinin, doğal ve kültürel zenginliklerinin tanıtılması ve MIKTA platformunun görünürlüğünün artırılmasının hedeflediklerini belirtti.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Ani Arkeolojik Alani Kars.jpg
                                                   Ani Arkeolojik Alanı (Kars) 2016

Diğer dört ülkeden 15’er fotoğrafın yer aldığı sergide konuşan, Meksika’nın Hollanda Büyükelçisi Jose Antonio Zabalgoitia Trejo, “Coğrafi olarak ne kadar uzak olsak da bu sergi, MIKTA ülkelerinin kültürel anlamda birbirine ne kadar yakın olduğunu gösteriyor.” dedi.

Avusturalya’nın Hollanda Büyükelçisi Matthew Neuhaus, “Bu muhteşem eserlerin resimleri dahi gerçekleri kadar güzel duruyor.” diye konuştu.

Endonezya’nın Hollanda Büyükelçisi H.E.Mayerfas, kültür mirasının, medeniyetleri birbirine bağlayan en önemli unsur olduğunu belirtti.

Güney Kore’nin Hollanda Büyükelçisi Yeondoo Jeong ise , kültürel iş birliğinin 5 ülkeyi birbirine daha da yakınlaştırdığını kaydetti.

Sergiye ev sahipliği yapan Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Abdullah Altay, serginin aralık sonuna kadar ziyarete açık olacağını bildirdi.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Aphrodisias Aydin.jpg
                                                                   Aphrodisias (Aydın) 2017

MIKTA’NIN OLUŞUMU VE AMACI

25 Eylül 2013 tarihinde 68’inci BM Genel Kurulu genel görüşmeleri marjında hayata geçirilen MIKTA’nın, ilk Dışişleri Bakanları toplantısı da anılan tarihte düzenlenmiştir. MIKTA hayata geçirildiği günden bu yana mutad olarak Dışişleri Bakanları düzeyinde yılda üç kez toplanmaktadır. MIKTA’nın sekretaryası bulunmamakta olup, toplantılarının koordinasyonu her yıl rotasyon uygulamasıyla seçilen MIKTA Dönem Başkanı ülke tarafından sağlanmaktadır.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Catalhoyuk.jpg
                                                  Çatalhöyük Neolitik Alanı (Konya) 2012

2020 MIKTA Dönem Başkanı Güney Kore’dir. Güney Kore, MIKTA Dönem Başkanlığı bağlamındaki temel önceliklerini çoktaraflılık, sürdürülebilir kalkınma, barış ve güvenlik ve MIKTA dayanışması olarak belirlemiştir.

2021 yılında MIKTA Dönem Başkanlığı Avustralya tarafından deruhte edilecektir.

MIKTA’ya dâhil beş ülkenin tümü G20 üyesi olup, demokratik ve çoğulcu sisteme sahip açık ekonomilerdir. Bölgelerinde etkin birer aktör olan beş ülke, bölgesel ve küresel barış ve istikrara önemli katkılarda bulunmakta, uluslararası sorunlar karşısında çoğunlukla benzer ve yapıcı yaklaşımlar izlemektedir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Edirne Selimiye Camii Kulliyesi.jpg
                                                       Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) 2011

MIKTA ülkeleri, G20 ve diğer önde gelen uluslararası örgütlerle daha yakın işbirliği ve eşgüdüm içinde bulunmayı ve üye ülkeler arasındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesini hedeflemektedir. Bu çerçevede, MIKTA ülkeleri, Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve OECD nezdindeki Daimi Temsilcilikleri başta olmak üzere, çeşitli ülkelerde Büyükelçiler/Daimi Temsilciler düzeyinde çalışma toplantıları düzenlemekte, küresel meselelere ilişkin pek çok konuda ortak açıklamalar yayımlamaktadır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Efes.jpg
                                                                       Efes (İzmir) 2015

MIKTA ülkelerinin yedi temel önceliği şunlardır:
– Enerji
– Terörizmle Mücadele ve Güvenlik
– Ticari ve Ekonomik İşbirliği
– İyi Yönetişim ve Demokrasi
– Sürdürülebilir Kalkınma
– Cinsiyet Eşitliği
– Barışı Koruma Operasyonları

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Gobekli Tepe.jpg
                                                       Göbekli Tepe (Şanlıurfa) 2018

Türkiye’nin Tutumu
Ülkemiz, MIKTA’nın, bölgesel ve küresel sorunlara yapıcı çözümlerin kolaylaştırılması, küresel yönetişimin daha da etkinleştirilmesi ve küresel yönetişim mekanizmalarında ihtiyaç duyulan reformların hayata geçirilmesi bakımından önemli katkılarda bulunabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünmekte ve bu bağlamda MIKTA platformundaki işbirliğinin daha da geliştirilmesini desteklemektedir. Ayrıca, bu platformun Meksika, Endonezya, Kore ve Avustralya ile ikili ilişkilerimizin derinleştirilmesine ve bu ülkelerin yer aldığı coğrafyalarda etkinliğimizin artmasına katkı sağlayabileceği değerlendirilmektedir.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Goreme Milli Parki.jpg
                           Göreme Millî Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) 1985 (Karma Miras Alanı)

UNESCO Dünya Mirası Listesi

UNESCO 17. Genel Konferansı, 17 Ekim-21 Kasım 1972 tarihleri arasında Paris’te toplanmış ve 16 Kasım 1972 tarihinde UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’yi kabul etmiştir. Türkiye Sözleşmeye 14.04.1982 tarih ve 2658 sayılı Kanunla taraf olma kararı almış, Kanun Bakanlar Kurulu tarafından 23.05.1982 tarih ve 8/4788 sayılı Kararla onaylanmış ve 14.02.1983 tarih ve 17959 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Gerekli belgelerin UNESCO Genel Merkezi’ne sunulmasıyla Türkiye Sözleşmeye 16.03.1983 tarihinde resmen taraf olmuştur. 1972 Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi’ne göre oluşturulan ve Dünya Mirası Komitesi (DMK) tarafından belirlenen Dünya Mirası Listesi’nde Dünya Miras Alanı olarak ilan edilen 1121 miras yer almaktadır. Bunlardan 869’u kültürel, 213’ü doğal ve 39’u karma (doğal ve kültürel) miraslardır. Türkiye’nin bu listede 16’sı kültürel, 2’si karma olmak üzere 18 miras alanı bulunmaktadır:


İŞTE 18 MİRAS ALANI’MIZ

1.Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) 1985
2. İstanbul’un Tarihi Alanları (İstanbul) 1985
3. Göreme Millî Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) 1985 (Karma Miras Alanı)
4. Hattuşa: Hitit Başkenti (Çorum) 1986
5. Nemrut Dağı (Adıyaman) 1987
6. Hieropolis-Pamukkale (Denizli) 1988 (Karma Miras Alanı)
7. Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla) 1988
8. Safranbolu Şehri (Karabük) 1994
9. Truva Arkeolojik Alanı (Çanakkale) 1998
10. Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) 2011
11. Çatalhöyük Neolitik Alanı (Konya) 2012
12. Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Bursa) 2014
13. Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir) 2014
14. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı (Diyarbakır) 2015
15. Efes (İzmir) 2015
16. Ani Arkeolojik Alanı (Kars) 2016
17. Aphrodisias (Aydın) 2017
18. Göbekli Tepe (Şanlıurfa) 2018

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Hattusa Hitit Baskenti.jpg
                                               Hattuşa: Hitit Başkenti (Çorum) 1986

UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Geçici Listesi

UNESCO’nun 1972 yılında kabul ettiği Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmeye bağlı olarak oluşturulan Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Listesinde 2019 yılında Azerbaycan’ın başkanlığı ve ev sahipliğinde Bakü’de gerçekleştirilen Dünya Mirası Komitesi 43. Oturumunda kabul edilen miraslarla birlikte 1121 miras yer almaktadır. Bunlardan 869’u kültürel, 213’ü doğal ve 39’u karma (doğal ve kültürel) miraslardır. Türkiye’nin söz konusu listede 16’sı kültürel, 2’si karma olmak üzere 18 miras alanı bulunmaktadır.

Dünya Miras Komitesi tarafından UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan bu mirasların yanı sıra bir de bu listeye önerilmesi öngörülen ancak henüz adaylık süreçleri tamamlanmayan miraslardan oluşan Geçici Liste bulunmaktadır. Geçici Liste Üye Devletler için ulusal bir envanter niteliğinde olup, asıl listeye başvurulacak olan alanlar bu listeden seçilerek belirlenmektedir. UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’nde 178 Taraf Devletin 1740 mirası yer almaktadır. Türkiye’nin Geçici Listede ilki 1994 yılında sunulan ve son olarak 2020 yılında güncellenen şekliyle 78 kültürel, 2 karma ve 3 doğal olmak üzere toplam 83 mirası bulunmaktadır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Hieropolis Pamukkale.jpg
                                      Hieropolis-Pamukkale (Denizli) 1988 (Karma Miras Alanı)

Türkiye’nin UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesindeki Alanları
K
ültürel Miraslar: (Listeye Kaydediliş Tarihleriyle)

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\istanbulun tarihi alanları.jpg
                                              İstanbul’un Tarihi Alanları (İstanbul) 1985

1.Karain Mağarası (Antalya) 1994
2.Urartu ve Osmanlı Eski Yerleşimi Ahlat Mezar Taşları (Bitlis) 2000
3.Alahan Manastırı (Mersin) 2000
4.Alanya (Antalya) 2000
5.Harran ve Şanlıurfa (Şanlıurfa) 2000

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Nemrut Dagi.jpg
                                                            Nemrut Dağı (Adıyaman) 1987

6.İshakpaşa Sarayı (Ağrı) 2000
7.Konya Selçuklu Başkenti (Konya) 2000
8.Mardin Kültürel Peyzajı (Mardin) 2000
9.Selçuklu Kervansarayları Denizli-Doğubayazıt Güzergâhı 2000
10.St. Nicholas Kilisesi (Antalya) 2000
11.St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve Tarihi Çevresi (Mersin) 2000
12.Sümela Manastırı (Trabzon) 2000
13.Likya Uygarlığı Antik Kentleri (Antalya ve Muğla) 2009
14.Perge Arkeolojik Alanı (Antalya) 2009

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Safranbolu.jpg
                                                      Safranbolu Şehri (Karabük) 1994

15.Sagalassos Arkeolojik Alanı (Burdur) 2009
16.Eşrefoğlu Camii (Konya) 2011
17.Hatay, St. Pierre Kilisesi (Hatay) 2011
18.Aizanoi Antik Kenti (Kütahya) 2012
19.Beçin Ortaçağ Kenti (Muğla) 2012
20.Birgi Tarihi Kenti (İzmir) 2012
21.Gordion (Ankara) 2012

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Truva-Antik-Kenti.jpg
                                           Truva Arkeolojik Alanı (Çanakkale) 1998 

22.Hacı Bektaş Veli Külliyesi (Nevşehir) 2012
23.Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı (Muğla) 2012
24.Niğde’nin Tarihi Anıtları (Niğde) 2012
25.Mamure Kalesi (Mersin) 2012
26.Odunpazarı Tarihi Kent Merkezi (Eskişehir) 2012
27.Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi (Gaziantep) 2012
28.Zeugma Arkeolojik Alanı (Gaziantep) 2012
29.Sardes Antik Kenti ve Bintepeler Lidya Tümülüsleri (Manisa) 2013
30.Laodikeia Arkeolojik Alanı (Denizli) 2013
31.Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Ceneviz Ticaret Yolu’nda Kale ve Sur Yerleşimleri 2013
32.Anadolu Selçuklu Medreseleri (Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Kırşehir) 2014
33.Anavarza Antik Kenti (Adana) 2014
34.Kaunos Antik Kenti (Muğla) 2014
35.Korykos Antik Kenti (Mersin) 2014

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Xanthos-Letoon.jpg
                                              Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla) 1988

36.Arslantepe Arkeolojik Alanı (Malatya) 2014
37.Kültepe – Kanesh Arkeolojik Alanı (Kayseri) 2014
38.Çanakkale ve Gelibolu 1. Dünya Savaşı Alanları (Çanakkale) 2014
39.Eflatun Pınar: Hitit Kaya Anıtı (Konya) 2014
40.İznik (Bursa) 2014
41.Mahmutbey Camii (Kastamonu) 2014
42.Ahi Evran Türbesi (Kırşehir) 2014
43.Vespasianus – Titus Tüneli (Hatay) 2014
44.Zeynel Abidin Camii ve Mor Yakup (St. Jacob) Kilisesi (Mardin) 2014
45.Akdamar Kilisesi (Van) 2015
48.Mudurnu Tarihi Ahi Kenti: Ahiliğin Tanıkları (Bolu) 2015
49.Dağlık Frigya (Eskişehir, Kütahya, Afyon) 2015
50.Stratonikeia Antik Kenti (Muğla) 2015
51.Uzunköprü (Edirne) 2015
52.İsmail Fakirullah Türbesi ve Işık Kırılma Mekanizması (Siirt) 2015
53Yıldız Sarayı Kompleksi (İstanbul) 2015
54.Bodrum Kalesi (Muğla) 2016
55.Sivrihisar Ulu Camii (Eskişehir) 2016
56.Hacı Bayram Camii ve Çevresindeki Tarihi Alanlar (Ankara) 2016
57.Sultan II. Beyazıd Han Külliyesi (Edirne) 2016
58.Nuruosmaniye Külliyesi (İstanbul) 2016

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Divrigi Ulucami2.jpg
                                          Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) 1985

59.Malabadi Köprüsü (Diyarbakır) 2016
60.Tuşpa/Van Kalesi, Van Tarihi Kenti ve Höyüğü(Van) 2016
61.Kibyra Antik Kenti (Burdur) 2016
62.Yivli Minare Camii (Antalya) 2016

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Diyarbakir Kalesi ve Hevsel Bahceleri.jpg
                Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı (Diyarbakır) 2015

63.Assos Arkeolojik Alanı (Çanakkale) 2017
64.Ayvalık Endüstriyel Peyzajı (Balıkesir) 2017
65.İvriz Kültürel Peyzajı (Konya) 2017
66.Priene Arkeolojik Alanı (Aydın) 2018
67.Gaziantep Yeraltı Suyu Yapıları: Livas ve Kasteller (Gaziantep) 2018

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Bursa CUMALIKIZIK.jpg
                    Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Bursa) 2014 

68.Erken Dönem Anadolu Türk Mirası: Danişmend Beyliği Başkenti Niksar (Tokat) 2018
69.Justinian Köprüsü (Sakarya) 2018
70.Sarıkaya Roma Hamamı (Yozgat) 2018
71.Harput Tarihi Kenti (Elazığ) 2018
72.Anadolu’daki Ahşap Çatılı ve Ahşap Taşıyıcılı Camiiler (Konya-Eşrefoğlu Camii,
Kastamonu-Mahmut Bey Camii, Eskişehir-Sivrihisar Camii, Afyon-Afyon Ulu Camii,
Ankara-Arslanhane Camii) 2018
73.İzmir Tarihi Liman Şehri (İzmir) 2020
74.Koramaz Vadisi (Kayseri) 2020
75.Zerzevan Kalesi ve Mithraeum (Diyarbakır) 2020
76.Karatepe Aslantaş Arkeolojik Alanı (Osmaniye) 2020
77.Beypazarı Tarihi Kenti (Ankara) 2020
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Bergama Kulturel Peyzas.jpg
                       Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir) 2014 

Karma (Doğal ve Kültürel) Miraslar:
88.Harşena Dağı ve Pontus Kralları Kaya Mezarları (Amasya) 2015
79.Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı (Antalya) 2000
80.Kekova (Antalya) 2000

Doğal Miras:
81.Tuz Gölü Özel Doğa Koruma Alanı (Ankara-Konya-Aksaray) 2013
82.Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti (Samsun) 2016
83.Ballıca Mağarası Tabiat Parkı (Tokat) 2019

 

Vatandaşlarını 140 ülkeye ihbar edecek olan sistem 1 Ocak 2021’de başlıyor…

Vatandaşlarını 140 ülkeye ihbar edecek olan sistem 1 Ocak 2021’de başlıyor…

‘Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi’ yani ‘Otomatik Bilgi Değişimi’ yurttaşlarımızı mağdur edecek

Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika ve Avusturya ile veri paylaşımı 1 Ocak 2021 tarihinde başlamayacak olması, şimdilik yüreklere su serpiyor ama sonuçta yine başlayacak.

Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, Hollanda için özel olarak hazırladığı
‘Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız için Türkiye-Hollanda çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasının uygulanmasına ilişkin rehber’i, dosyanızda saklamanız için en altta bulacaksınız.

C:\Users\ILHAN\Desktop\Ekim BULTENINE GIRECEKLER\7231.jpg

İlhan KARAÇAY derledi:

Vergi kaçakçılığını, kara para trafiğini ve terörün finansmanını önlemek, vergi konusunda şeffaflığı getirmek için yapıldığı iddia edilen, ‘Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi’ 1 Ocak 2021’de uygulamaya başlanacak.

Hoş, Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika ve Avusturya ile veri paylaşımının 1 Ocak 2021 tarihinde başlamayacak olması, şimdilik yüreklere su serpiyor ama sonuçta yine başlayacak ve yurttaşlarımızın yürekleri bu kez yanacak.

Aşağıda, uzmanların detaylı bir şekilde anlatacakları, sözleşmenin ana hatlarını okumadan önce, sizlere, yurtdışında yaşayan yurttaşlarımızı haksız bir şekilde mağdur edecek noktaları anlatmaya çalışacağım.

Adı geçen sözleşme çifte vergilendirmeyi vatandaşlar yararına önlüyor ama, aynı vatandaşların doğdukları ülkelerdeki, babadan kalma malvarlıklarına da büyük bir vergi borcu yüklüyor.

Şöyle ki, doğdukları ülkedeki malvarlıklarını geride bırakıp bir başka ülkeye göç eden vatandaş, göç ettiği ülke ile hiçbir ilişkisi olmayan o malvarlığı için vergi ödemek mecburiyetinde kalacak. Zira her ülkede, vergi mükelleflerinin mal beyanı mecburiyeti vardır.

Şimdi size Hollanda’da yaşanacak olan bir haksızlıktan söz edeyim.
Hollanda yasalarına göre, sosyal ödenek, yani fakirlik ödeneği almak isteyenlerin, mal sahibi olmamaları gerekiyor. Bunun için doldurulan bir formda, ‘Mal varlığım yoktur’ diye imza attırılıyor. Yani başvuranın otomobili varsa, ‘Otomobilini sat ve parasını ye, para bitince bize gel’ deniliyor. Aynı durum emlak sahibi olanlara da ‘Evini sat, parasını ye, ondan sonra bize gel’ deniliyor.

Buraya kadar hiçbir şikâyetimiz yok. Zira aynı işlem Hollandalılar için de geçerli. Öyle ki, ödenek alan Hollandalılar’ın dış ülkelerdeki emlakları bile aranıyor, bulunursa da hukuki işlem yapılıyor.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\vergi-vatandaslarini-ihbar-eden-otomatik-bilgi-degisimi-sistemi-yurttaslarimizi-rahatsiz-ediyor.jpg

Haklıya ‘Haklı’, haksıza ‘Haksız’
10 yıl kadar önce Hollanda devleti, Türkiye’den malvarlığı hakkında bilgi istediği zaman, bizim medyamız kıyameti koparmıştı. Devletimizin bu konuda bilgi vermemesi için kampanyalar başlatılmıştı. İşte o sırada naçizane şahsım, ‘Yapmayın beyler, Hollandalı için bile geçerli olan bu araştırmaya neden kızıyoruz ki? Ciddi ve medeni devletler, başka bir devlet tarafından istenen bilgiyi vermek zorundadır.’ demiştim.
Demiştim ama şunu da eklemiştim: ‘Bizim yapmamız gereken, bizden malvarlığı beyanı isteyen Hollanda’ya şunu söylemektir. Şayet biz, Türkiye’deki malvarlığımızı, Hollanda’da kazandığımız para ile yapmışsak, boynumuz kıldan ince. Ama malvarlığımız babadan kalma ise veya biz Hollanda’ya gelmeden önce sahiplenmişsek, yasa şartlarınız bizi bağlamamalı.
İşte biz, Hollanda devletinden bu uygulamanın bizler için değiştirilmesini istemeliyiz.’

Hollanda devleti karşısında güçlü olmak için şu uygulamayı örnek olarak gösterebiliriz.
Hollanda devleti, vatandaşlarının emeklilik işlemini 50 yıllık bir süre için hesaplıyor.
Yani, 15 yaşından 65 yaşına kadar Hollanda’da resmen kayıtlı kim varsa 50 yıl üzerinden tam emekli oluyor. Örneğin ben, Hollanda’ya geldiğim zaman 25 yaşındaydım. Hollanda devleti banim emekliliğimi 25 yaşımdan 65 yaşıma kadar hesap ediyor ve emeklilik ödeneğimi 10 yıl eksik hesap ediyor.

Biz de Hollanda’ya aynen şunu söylemeliyiz: Bizim emekliliğimizi nasıl ki 25 yaşımızdan sonra hesaba katıyorsanız, malvarlığı konusnda da 25 yaşımızdan önceki yıllarda aramamalısınız.

İşte böyle değerli okurlarım. Bizim yapmamız gereken, yasaları çiğnemek değil, yasalardaki haksızlıklar için mücadele etmektir. Bu konuda tabii ki devletimizden de makul isteklerde bulunmalıyız.
140 ülkenin imzaladığı,Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi’ne

Türkiye devleti de uysun ama, yukarıda söz ettiğim hususları da hesaba katarak hakkımızı korusun.

Şimdi gelelim,Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi’ne. Yani ‘Otomatik Bilgi Değişimi’ konusuna:

C:\Users\ILHAN\Desktop\Ekim BULTENINE GIRECEKLER\ifte-vergilendirme-7-638.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\Ekim BULTENINE GIRECEKLER\cifte-vergi-resmi-gaz-intro.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\Ekim BULTENINE GIRECEKLER\download.jpg

Vergi kaçakçılığını önlemek için, OECD tarafından oluşturulan Vergi Konularında Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesine, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin tamamının yanı sıra, toplamda140 ülke taraf olmuştur. Bu sözleşmeye imza atanTürkiye, TBMM tarafından kabul edildikten sonra, 20 Mayıs 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonra ortak oldu.
.
Sözleşme, OECD, Avrupa Birliği (AB) ve G20 ülkelerinin birlikte çalışmasıyla gerçekleştirildi ve adına da Otomatik Bilgi Değişimi denildi.
‘Otomatik Bilgi Değişimi’, kişilerin yaşamakta olduğu ülke dışındaki yerlerde finansal hesap bilgilerinin, yaşamakta olduğu ülkeye, her yıl diğer ülke vergi idareleri tarafından vergisel amaçlarla kullanılmak üzere, karşılıklılık ilkesi gereği otomatik olarak paylaşılmasıdır.

Sistem, vergi kaçakçılığını, kara para trafiğini ve terörün finansmanını önlemek, vergi konusunda şeffaflığı getirmek için kuruldu. 140 ülkenin taraf olduğu sistemi şu anda 107 ülke kullanıyor. Dünyada kara para trafiğinin önlenmesi, vergi şeffaflığının gerçekleştirilmesi konusunda bütün ülkelerin beraber çalıştığı bir ortamda, Türkiye’nin de bu anlaşmanın içinde olması gerekiyordu. Aksi halde birinci etapta ‘gri liste’, ikinci etapta ‘kara liste’ diye ifade edilen, herhangi bir şekilde vergi konusunda iş birliği yapmayan ülkeler listesine girmesi, orta ve uzun vadede kredi ve finans kuruluşlarından, uluslararası piyasalarda fonlama noktalarından tecrit edilecekti.

‘Otomatik Bilgi Değişimi’ kapsamında hangi bilgiler paylaşılacak, bu kimleri kapsayacak? Adres bilgisi, isim, soy isim, doğum tarihi, doğum yeri, ilgili ülkedeki vergi kimlik numarası, hesap bilgisi, hesap bakiyesi, hesap bakiyesinde yıl içinde ödenen bir faiz, temettü veya kâr payı gelirleri paylaşılacak. Hesaba yıl içinde ödenen başka ödemeler yani hesap hareketleri otomatik bilgi paylaşımı kapsamında olmayacak. Mevduat hesapları, saklama hesapları, ortaklık ve borç ilişkisi menfaatleri, nakdi değer sigorta sözleşmeleri ve düzenli ödeme sözleşmeleri ise paylaşılacak hesaplar arasında yer alıyor.

‘Otomatik Bilgi Değişimi’ni uluslararası vergi kaçakçılığıyla mücadelede bir devrim olarak niteleyen uzmanlar bu konuda şunları söylüyorlar:
OECD’nin hazırladığı, ilk kez 29 Ekim 2014’te 51 ülke ve daha sonrasında daha birçok ülke tarafından imzalanan ortak raporlama, usul ve standartlarına (Common Reporting Standard – CRS) dair bu anlaşmaya göre, kaynak ülkelerdeki finans kuruluşları bilgileri, ülke içindeki merkezi bir kuruma (gelir idareleri) iletiyor, bilgileri derleyen bu kurum ise bilgileri şifreleyerek partner ülkedeki merkezi kuruma iletiyor. Bu merkezi kurum da bilgileri çözümleyip eşleştirmeyi gerçekleştirerek kendi maliye kurumlarına aktarıyor. Bilgiyi alan maliye kurumları da bu bilgileri kendi vergi hesaplamalarına dahil ederek gerekli soruşturmaları başlatıyor.

Otomatik Bilgi Değişimi, diğer ülkelerde bulunan finansal hesap bilgilerinin kişinin yaşadığı ülkeye her yıl karşılıklı ve otomatik olarak elektronik ortamda gönderilmesi anlamına geliyor. Türkiye anlaşmaya taraf ülkelerle hesap bilgilerini karşılıklı olarak paylaşacaktır. Bu sistem bir devrim. Çünkü ekonomik ilişkilerin ülke sınırlarını tanımadığı bir dünyada vergi dairelerinin sınır ötesi gelirlere erişememesi, önemli bir sorun teşkil ediyordu. Bu bir yandan ülkeler arası haksız vergi rekabetine yol açarken, diğer yandan mukim ülkelerde gelir eşitsizliğine katkıda bulunuyor. Geçmişte genellikle talep üzerine veya düzensiz yapılan bilgi değişimleri ise uluslararası vergi kaçakçılığının önüne geçmekte yetersiz olarak görülüyordu. Türkiye, AB üyesi ülkelerin tamamının yanı sıra İsviçre, Norveç, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler de dahil,140 ülkenin taraf olduğu, 107 ülkenin kullandığı bu sistemi, 21.04.2017 tarihinde imzalamış, 31.12.2019 tarihinde onaylamıştır. Bu anlaşmaya göre, imzacı ülkeler, karşılıklılık temelinde ilgili ülkelerin mukimlerine ait finansal hesap bilgilerini, finansal kuruluşlardan toplayıp ayrı bir talep gerekmeksizin (otomatik olarak) her yıl ilgili ülkeyle paylaşacaktır. Türkiye’de otomatik bilgi değişimi için bilgileri toplamaya ve paylaşmaya yetkili makam, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı’dır.

Türkiye’de elde edilen gelirler Türkiye’de vergilendiriliyor. Aynı gelirin farklı ülkelerde iki kere vergilendirilmesi çifte vergilendirilme anlaşmalarına aykırı bulunuyor. Ancak Avrupa’da aynı gelir türlerine uygulanan Türkiye’den daha yüksek vergi oranları, bu gelirlerin Avrupa’da da farklı oranda vergilendirilmesini gerektiriyor. Bunun dışında Türkiye’deki gelirlerin, kişinin Avrupa’da tabi olduğu vergi dilimini yükseltmesi de söz konusu.
Bu durum neticesinde de Avrupa’da vergi yükümlülüğü bulunan, ancak Türkiye’de elde ettiği gelirleri Avrupa’da beyan etmeyenler için, kayıp vergilerin faiziyle tahsili ve vergi kaçırmadan hukuki süreç başlatılması söz konusu. Bunun dışında sosyal yardım alanların Türkiye’deki gelirlerinin ve gayrimenkullerinin de dolaylı yoldan ortaya çıkması ihtimal dahilinde. Bu da dolandırıcılık suçlamasıyla açılacak davaları beraberinde getirebilir.

Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya ve Belçika’da yaşayan Türkiye kökenliler hariç, karşılıklılık sağlanan ülkelere 2019 yılına ait bilgilerin bu yılın sonuna kadar iletilecek.
Bu tarihlerden önceki yıllara ilişkin otomatik bilgi değişimi yapılması söz konusu değil.

Türk yetkililer tarafından yapılan açıklamalara göre, Türkiye 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren 54 ülkeyle veri paylaşımına başlayacaktır. Vatandaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika ve Avusturya ile veri paylaşımı 1 Ocak 2021 tarihinde başlamayacaktır. Ancak bunun çok fazla bir önemi yoktur. Sonuçta veri paylaşımı çok geçmeden bu ülkelerle de başlayacaktır.
Sözleşmenin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, vatandaşlarımızın önemli bir kısmının mali bakımdan oldukça etkileneceği açıktır.

Çifte vatandaşlığı bulunan Türk vatandaşlarının hem Türkiye’de hem yabancı bir ülkede adresi olması halinde yine de bildirim yapılır mı?
Finansal bilgi değişiminde kriter vatandaşlık olmayacak. Önemli olan kişinin yaşadığı yer. Gelir Vergisi Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre, ikametgâhı Türkiye’de olanlar ile bir takvim yılında 6 aydan fazla devamlı olarak Türkiye’de oturanlar, Türkiye’de yerleşik sayılıyor.
İnceleme yöntemleri ise farklıdır. 01/07/2017 tarihinden sonra açılan hesaplarda kişinin Türkiye’de yerleşik olduğunu beyan etmesi ve bu beyanın hesap açılışında alınan diğer bilgiler ile çelişmiyor olması halinde, beyanın makul olduğu kabul edilir ve hesaba ilişkin bilgiler bildirilmez. Bu tarihten önce açılan hesaplarda ise finansal kuruluşun kayıtlarındaki tek gösterge, adres bilgisi değildir.
Türkiye anlaşmaları onaylamış ve iç hukukuna nakletmiş olsa da, teknik alt yapısı henüz tamamlanmadığı gerekçesiyle, ‘Otomatik Bilgi Değişimi’ kapsamında henüz bir paylaşımda bulunmamıştır. Normalde bilgi paylaşımı, her yılın eylül ayında yapılacak ve doğrudan bir önceki yılı kapsayacak. Mal ve mülkler otomatik paylaşımına doğrudan tabi olmayacak. Ancak gayrimenkullerden elde edilen kira gibi gelirler hesap bakiyelerine yansıyacağından, gayrimenkul bilgilerinin de dolaylı olarak aktarılması söz konusu. 01/07/2017 tarihinden önce açılmış tüzel kişilere ait hesaplarda bakiyenin 250 bin ABD dolarını geçmemesi halinde finansal kuruluşun bu hesabı başkanlığa bildirmesi zorunlu değildir. Bireysel hesaplar için ise böyle bir eşik değer söz konusu değildir. 01/07/2017 tarihinden sonra açılan hem bireysel hesaplar hem de kurum hesapları bakiyesi ne olursa olsun bildirim kapsamındadır.

“Finansal kuruluşlar yeni açılan hesaplar için müşterilerden hangi ülkede yerleşik (mukim) olduklarını gösteren beyanlarını alır. Ayrıca 01/07/2017 tarihinden önce açılmış hesaplarda finansal kuruluşlar kayıt taraması yaparlar. Kayıtlarında kişinin ilgili ülkede yerleşik (mukim) olduğuna ilişkin kayıt, ilgili ülkede güncel yazışma ya da ikametgâh adresi, ilgili ülkede kayıtlı telefon numarası (Türkiye’de bir telefon numarası yoksa), mevduat hesapları dışındaki hesaplardan ilgili ülkedeki hesaplara düzenli fon transferi talimatı, ilgili ülkede adresi bulunan bir kişiye verilmiş temsil veya imza yetkisi (vekaletname), finansal kuruluşun kayıtlarında başka bir adres olmaması halinde posta bekletme servisi talimatı veya posta gönderisi için belirtilen adres bunlardan birinin bulunması halinde göstergenin bulunduğu ülkeye ilişkin olarak Gelir İdaresi Başkanlığı’na bildirim gönderir. Bu nedenle, banka hesap sahiplerinin bankadaki adreslerini kontrol etmesi ve güncel ikamet bilgilerini kişisel beyan ve kanıtlayıcı belge ile birlikte bankalarına bildirmesi ve iletişim bilgilerini güncellemeleri önemlidir. Finansal kuruluşlar, gösterge buldukları müşterileriyle iletişime geçerek onlardan gerçekte nerede yerleşik (mukim) olduklarını gösteren kişisel beyanlarını ve bu beyanı destekleyen bir belge isteyebilir. Eğer ilgili kişi Türkiye’de yerleşik (mukim) olduğunu beyan ediyor ve mukimlik belgesi, yerleşim yeri belgesi vb. gibi bir kanıtlayıcı belge ile bu beyanı destekliyor ise hakkında bildirim yapılmasına gerek kalmaz. Böyle bir beyanda bulunan kişinin gerçek halini yansıtacak şekilde beyan ve belge sunması sonradan karşılaşılabilecek olası yaptırımlardan sakınmasını sağlayacaktır.

Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yurt dışında yaşayan vatandaşların Türkiye’deki finansla ilgili son bir yıl bilgilerinin paylaşılması, Avrupa’da yaşayan Türklerin bir bölümünü zor durumda bırakacak. Yurt dışında yaşayıp sosyal yardım alan aynı zamanda da Türkiye’den ya da herhangi bir geliri olanların bu bilgileri yaşadıkları ülkelere bildirmesi zorunlu. Paylaşmamaları ve bu durumun ortaya çıkması halinde ‘vergi kaçırmak’ suçundan yasal yaptırımlara maruz kalabilirler. Eylül 2020 ile Eylül 2021 arası çok önemli. Avrupa’da yaşayan Türkler bu bilgi paylaşımı noktasında en az zararla kurtulabilir. Önlerinde bir yıl var. Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun da faydası olabilir. Ayrıca hesabı açtığınız dönemde Türkiye’de yaşamıyor ancak daha sonra adresinizi Türkiye’ye taşıdıysanız veya ileriki zamanlarda ikametinizi Türkiye’ye taşıyacaksanız, hızlı şekilde bankalara giderek adres bilginizi güncellemeniz gerekiyor. Çünkü adres bilginizi güncellerseniz, artık Türkiye’de yaşıyorsanız, otomatik bilgi paylaşımı kapsamına girmezsiniz.

Hangi kuruluşlar bildirim yapacak?
1- Mevduat kuruluşları (Bankalar)
2- Saklama kuruluşları (Saklama bankaları vb.)
3- Yatırım kurumları (Yatırım bankaları ve fonlar gibi)
4- Belirli sigorta şirketleri
(Kamu kurumları, uluslararası kuruluşlar bu kapsamda sayılmaz.)

Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması; Gayrimenkul Varlıklardan Elde Edilen Gelirler, Ticari Kazançlar, Temettü Gelirleri, Faiz Gelirleri, Gayrimaddi Hak Bedelleri, Sermaye Değer Artış Kazançları, Serbest Meslek Kazançları Ücretler, Yöneticilere Yapılan Ödemeler, Sanatçı ve Sporculara Yapılan Ödemeler, Emekli Maaşları ve Diğer Gelirlerin hangi tarafta vergilendirileceğini belirlemektedir. Her bir gelirin hangi tarafça vergilendirileceğini belirlemek için Anlaşmanın ilgili maddelerinin tek tek incelemek gerekecektir. Bunun için Türkiye Gelir İdaresi Başkanlığının hazırladığı, ‘HOLLANDA’DA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZ İÇİN TÜRKİYE-HOLLANDA ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ UYGULANMASINA İLİŞKİN REHBER’ başlıklı oldukça yararlıdır. Dosyanızda saklamanızı ve incelemenizi tavsiye edeceğim bu rehberi altta sunuyorum.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\gelir-idaresi-baskanligi_freelogovectors.net_.png

HOLLANDA’DA YAŞAYAN VATANDAŞLARIMIZ İÇİN
TÜRKİYE-HOLLANDA ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASININ UYGULANMASINA İLİŞKİN REHBER

Ayrıntılı bilgi için Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları Müdürlüğü (312) 415 3467- 415 3450 www.gib.gov.tr
Bu rehber, basım tarihinde yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Başkanlığımızın internet sayfası aracılığıyla güncel mevzuat bilgilerine ücretsiz olarak ulaşmak için eposta bilgilendirme hizmetine abone olabilirsiniz.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları Müdürlüğü Yayın No: 4 Aralık 2015

GİRİŞ

Bu rehber, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızı, Türkiye’deki faaliyetleri ya da yatırımları dolayısıyla elde ettikleri gelirin nerede ve ne şekilde vergilendirileceği konusunda aydınlatmak ve vergisel konularda yaşayabilecekleri sorunları asgariye indirmek amacıyla hazırlanmıştır. Hollanda’da yaşayan (ikamet eden) ve bu ülkede daimi bir meskene sahip olan vatandaşlarımız Hollanda’nın mukimi kabul edilmekte ve vergileme açısından tam mükellef olarak Hollanda kanunlarına tabi olmaktadırlar. Hollanda’da tam mükellef konumunda olan söz konusu vatandaşlarımız gerek Hollanda’dan, gerekse Türkiye dahil diğer ülkelerden elde ettikleri gelirler dolayısıyla Hollanda’da vergilendirilmektedirler. Ancak, vatandaşlarımızın Türkiye’de gelir elde etmeleri durumunda, bu gelir aynı zamanda Türkiye’de de vergilendirileceğinden, bir çifte vergileme sorunu ortaya çıkmaktadır. Hollanda ile akdedilmiş olan Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile vatandaşlarımızın her iki ülkede birden vergilendirilmesinin önüne geçilmiş olup, gelir unsurları itibarıyla vergilendirmenin ne şekilde yapılacağı, Türkiye’de elde edilen gelir nedeniyle ödenen verginin Hollanda’da ne şekilde dikkate alınacağı hususları aşağıda açıklanmıştır. Söz konusu Anlaşmanın Türkçe metnine, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinden (www.gib.gov.tr) ulaşılabilmektedir.

TÜRKİYE’DEKİ İÇ MEVZUAT AÇISINDAN MÜKELLEFİYET

210 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde, oturma veya çalışma izni alarak altı aydan fazla süreyle yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının bu ülkelerin mukimi kabul edileceği ve tüm dünya kazançları üzerinden tam mükellef olarak bu ülkelerde vergilendirilecekleri açıklamalarına yer verilmiştir. Söz konusu vatandaşlarımızın Türkiye’den de gelir elde etmeleri halinde, bu vatandaşlarımız Türkiye’de dar mükellef olarak, yani sadece Türkiye’de elde ettikleri kazançlar üzerinden vergilendirileceklerdir. Buna göre, Hollanda’da oturma veya çalışma izni alarak bu ülkenin iç mevzuatına göre mukim sayılan (bu ülkenin vatandaşı olanlar da dahil) vatandaşlarımız tam mükellef olarak Hollanda’da vergilendirilecek; Türkiye’de gelir elde etmeleri halinde ise yalnızca elde ettikleri gelirle sınırlı olarak dar mükellefiyet esasında Türkiye’de vergilendirileceklerdir. Söz konusu vatandaşlarımızın dar mükellefiyet esasında vergilendirilecek gelirlerinin yalnızca, “tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücret, serbest meslek kazancı, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ve kar payları ile değer artış kazançları veya arızi kazançlardan” ibaret olması halinde bu gelirler için yıllık gelir vergisi beyannamesi verilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu durumda, bu tür gelirler için yapılan vergi kesintisi Türkiye’de nihai vergi olacaktır. Ancak, sayılan kazanç ve iratların tevkif (kaynakta kesinti) suretiyle vergilendirilmemiş olması durumunda ise vatandaşlarımızın bunlar için yıllık beyanname vermeleri gerekmektedir.

II.ANLAŞMANIN KAPSAMINA GİREN GELİR TÜRLERİ

Anlaşma kapsamında;

– gayrimenkul varlıklardan elde edilen gelirler,
– ticari kazançlar, – temettüler (kâr payları),
– faiz vb. nitelikteki ödemeler,
– gayrimaddi hak bedelleri,
– sermaye değer artış kazançları,
– serbest meslek kazançları,
– ücretler,
– yöneticilere yapılan ödemeler,
– sanatçı ve sporculara yapılan ödemeler,
– emekli maaşları,
– kamu hizmetinden kaynaklanan ücret, maaş ve benzeri ödemeler,
– profesör, öğretmen ve öğrencilere yapılan ödemeler,
– diğer gelirler
düzenlenmekte olup, vatandaşlarımızın yukarıdaki gelirleri elde etmeleri durumunda vergilendirmenin hangi ülkede ve ne şekilde yapılacağı aşağıda açıklanmıştır.

1. Gayrimenkul Varlıklardan Elde Edilen Gelirler

Gayrimenkul varlıklardan elde edilen gelirlerin vergilendirilmesi Anlaşma’nın 6 ncı maddesinde düzenlenmekte olup, madde uyarınca söz konusu varlıkların kiraya verilmesinden elde edilen gelirler, gayrimenkulün bulunduğu devlette vergilendirilmektedir. Buna göre, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’de sahip oldukları gayrimenkullerini (işyeri, konut ya da benzerlerini) kiraya vermeleri karşılığında elde edecekleri gelirler Türkiye’de iç mevzuatımızın öngördüğü usul ve esaslar çerçevesinde vergilendirilecektir.

Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız, tamamı Türkiye’de tevkif suretiyle vergilendirilmiş gayrimenkul sermaye iratları için yıllık beyanname vermeyecekler, diğer gelirleri için yıllık beyanname vermeleri halinde de tevkifata tabi tutulmuş bu geliri beyannameye dahil etmeyeceklerdir. Bununla birlikte, Türkiye’de tevkif suretiyle vergilendirilmemiş gayrimenkul sermaye iratları için (konut kira gelirlerinde istisna tutarını aşanlar) yıllık beyanname verilmesi gerekmektedir. Bu konuda hazırlanan “Dar Mükellefler İçin Kira Geliri Rehberi” Başkanlığımız internet sitesinde (https://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/2014darmukellefkira.pdf) yer almaktadır.

Vatandaşlarımızın Türkiye’de iç mevzuat hükümleri çerçevesinde vergilendirilen gayrimenkul sermaye iratları ise Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.

Örnek 1

Hollanda’da yaşayan Mehmet Bey’in hâlihazırda Antalya’da mesken olarak kiraya verdiği bir evi bulunmaktadır. Mehmet Bey 2014 yılında söz konusu evden yıllık 8.400 TL kira geliri elde etmiştir. Mehmet Beyin elde ettiği bu gelir, gayrimenkul Türkiye’de bulunduğundan Türkiye’de, iç mevzuatımızın öngördüğü usul ve esaslar çerçevesinde vergilendirilecektir.

Ancak, Mehmet Bey’in söz konusu evi satması karşılığında elde edeceği gelir, sermaye değer artış kazancı olup, vergilendirmenin ne şekilde yapılacağına “Sermaye Değer Artış Kazançları”na ilişkin 6 ncı bölümde değinilmiştir.

Örnek 2

Türk vatandaşı olan ve halen Hollanda’da çalışan Ekin Hanım’ın, Ankara’da iş yeri olarak kiraya verdiği bir dükkanı bulunmaktadır.
Ekin Hanım’ın elde ettiği kira geliri söz konusu gayrimenkul Türkiye’de bulunduğundan, Türkiye’de iç mevzuat hükümlerine göre vergilendirilecektir. Söz konusu kira geliri kaynakta tevkif suretiyle vergilendirileceğinden beyanname verilmesine gerek bulunmamaktadır.

2. Ticari Kazançlar

Ticari kazançlar Anlaşma’nın 7 nci maddesinde düzenlenmiştir. Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’de ticari nitelikte bir faaliyette bulunmaları halinde, şayet bu faaliyetler Türkiye’de bir iş yeri veya daimi temsilci vasıtasıyla yürütülmüyor ise, söz konusu faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançlar Hollanda’da vergilendirilecek; Türkiye’de bir iş yerinin veya daimi temsilcinin bulunması halinde ise vergileme, bu iş yerinden veya daimi temsilci vasıtasıyla elde edilecek kazançlarla sınırlı olmak üzere iç mevzuatımız hükümleri çerçevesinde Türkiye’de 2 yapılacaktır. Anlaşmanın 5 inci maddesinde, bir devlette vergileme yapılabilmesi için ölçüt olarak kabul edilen “İş yeri”nin tanımı yapılmış ve iş yeri olarak belirlenen bazı yerler ismen sayılmıştır. Buna göre “iş yeri”, bir teşebbüsün işinin tamamen veya kısmen yürütüldüğü işe ilişkin sabit bir yer olup, yönetim yeri, şube, büro, fabrika, atölye, maden ocağı ve süresi altı ayı aşan inşaat faaliyetleri iş yeri olarak belirlenmiştir.

Diğer taraftan, Türkiye’de bir iş yeri bulunmamakla birlikte, söz konusu ticari faaliyetin Türkiye’de bağımsız statüde bir acente dışında, bir hizmet veya vekalet akdi ile temsil edilene bağlı olup, onun adına mukavele akdetme ve bu yetkisini düzenli olarak kullanma hakkına sahip bir daimi temsilci vasıtasıyla yürütülmesi durumunda vergileme, söz konusu daimi temsilcinin kazancıyla sınırlı olmak üzere Türkiye’de yapılacaktır. Benzer şekilde, Türkiye’de düzenli şekilde mal ve ticari eşya stoku bulundurulması, söz konusu mal veya eşyanın sürekli olarak sevkinin yanında satışıyla ilgili bütün faaliyetlerinin de bilfiil yürütülmesi halinde, Türkiye’de bir işyerinin bulunduğu kabul edilecek ve vergileme, bu iş yerinden elde edilecek kazançla sınırlı olmak üzere yine Türkiye’de yapılacaktır.

Türkiye’de elde edilecek ticari kazançlar, yıllık beyannameyle beyan edilmek suretiyle vergilendirilmektedir. Bu şekilde Türkiye’de ödenen vergiler ise Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.

Örnek 3

Yıllar önce çalışmak amacıyla Hollanda’ya yerleşen ve ilerleyen dönemlerde burada optik ürünler satan bir mağaza açan Mustafa Bey, daha sonra bu ürünleri Türkiye’de de satmak amacıyla memleketi İzmir’de münhasıran kendisine hizmet veren bir daimi temsilciyle anlaşmıştır. Bu durumda, Mustafa Bey’in İzmir’deki daimi temsilcisi vasıtasıyla gerçekleştirdiği bu faaliyet Türkiye’de bir işyeri oluşturacak ve bu şekilde elde edilen kazanç Türkiye’de iç mevzuatımız çerçevesinde vergiye tabi tutulacaktır.

Örnek 4

Hollanda’da yaşayan bir Türk vatandaşı Türkiye’deki bir otele müşteri temin edilmesi karşılığında, Türkiye’deki otel işletmecisinden, gönderdiği kişi sayısına göre komisyon elde etmektedir. Anlaşmaya göre ticari kazanç olarak değerlendirilen komisyon ödemeleri, Hollanda’da yaşayan vatandaşımızın Türkiye’de bir iş yerinin olmaması veya bu faaliyetlerin bir daimi temsilci aracılığıyla yürütülmemesi halinde Türkiye’de herhangi bir gelir vergisine tabi tutulmayacak, ancak Türkiye’de bir iş yerinin bulunması veya faaliyetlerin daimi temsilci aracılığı ile yürütülmesi halinde, yalnızca bu iş yerinden veya daimi temsilcisi vasıtasıyla elde edilen kazançlarla sınırlı olmak üzere Türkiye’de iç mevzuatımız çerçevesinde vergilendirilecektir.

3. Temettü Gelirleri

Temettülerden (kâr payı) elde edilen gelir Anlaşmanın 10 uncu maddesinde düzenlenmiştir. Maddede ayrıca temettü teriminin tanımına da yer verilmiş olup; hisse senetlerinden, intifa senetlerinden veya intifa haklarından, kurucu hisse senetlerinden veya alacak niteliğinde olmayıp kazanca katılmayı sağlayan diğer haklardan elde edilen gelirler ile dağıtımı yapan şirketin mukimi olduğu Devletin mevzuatına göre, vergileme yönünden hisse senetlerinden elde edilen gelirle aynı muameleyi gören diğer şirket haklarından elde edilen gelirlerin temettü sayılacağı hükme bağlanmıştır. Temettü tanımı ayrıca, yatırım fonu ve yatırım ortaklıklarından elde edilen gelirleri de içine almaktadır.

Söz konusu madde uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’deki bir şirketten elde edecekleri temettüleri vergileme hakkı Hollanda’ya aittir. Ancak, Anlaşma Türkiye’ye de sınırlı 3 bir vergileme hakkı tanımıştır. Buna göre, temettüler üzerinden kaynak Devlet olarak Türkiye’de yapılacak vergilemenin oranı en fazla % 20 olacaktır. Ancak, iç mevzuatımızda bu tür gelirlerin vergilendirilmesinde daha düşük bir oran belirlenmişse vergileme bu düşük oran üzerinden yapılacaktır.

Temettünün Türkiye’de bulunan bir işyeri vasıtasıyla elde edilmesi halinde, diğer bir ifadeyle, Hollanda’da yaşayan bir vatandaşımızın Türkiye’de ticari faaliyetinin icrası amacıyla bir işyerine sahip olması ve elde edilen temettü ile bu işyeri arasında doğrudan bir ilişki bulunması halinde, söz konusu temettüler bu madde kapsamında değil, ticari kazançlara ilişkin 7 nci madde kapsamında vergilendirilecektir.

Türkiye’de elde edilen temettüler, kaynakta vergi kesintisi yapılmak suretiyle vergilendirildiğinden ayrıca beyan edilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu konuda hazırlanan rehber (https://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/2014_menkulsermaye.pdf) Başkanlığımız internet sitesinde mevcuttur.

Türkiye’de elde edilen temettü gelirleri için ödenen vergiler ise, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da ödenecek olan vergilerden mahsup edilecektir.

Örnek 5

15 yıldır Hollanda’da ikamet eden Ayşe Hanım, İstanbul’daki ABC Bankacılık A.Ş.’den 2013 yılında 4.000 TL kar payı tahsil etmiştir. Ayşe Hanım’ın elde ettiği bu temettü geliri Hollanda’da vergilendirilecek olmakla birlikte, Türkiye’nin de bu gelir üzerinden %20 oranında vergi alma hakkı olacaktır. Ancak iç mevzuatımızda, hâlihazırda %15 vergi oranı uygulandığından, söz konusu temettü geliri %15 oranında vergi tevkifatına tabi tutulacaktır.

Vergi, kaynakta tevkifat suretiyle alınacağından, Ayşe Hanım’ın bu geliri beyan etmesine gerek bulunmamaktadır. Ayşe Hanım’ın bu gelir için Türkiye’de ödemiş olduğu vergi ise Hollanda’da ödeyeceği vergilerden mahsup edilecektir.

4. Faiz Gelirleri

Faiz gelirleri Anlaşmanın 11 inci maddesinde düzenlenmiş olup, maddede, her nevi alacaktan doğan gelirlerin ve özellikle hazine bonoları ile tahvillerden ve bonolardan elde edilen gelirler ile söz konusu bono ve tahvillere ilişkin primlerin faiz kapsamında değerlendirileceği belirtilmiştir. Alacağın ipotekle temin edilip edilmediği veya borçlunun kazancını paylaşma hakkı tanıyıp tanımadığı önem taşımayacaktır.

Söz konusu madde uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’deki bankalar ve diğer finansal kuruluşlardan elde edecekleri faiz gelirlerini vergileme hakkı Hollanda’ya aittir. Ancak, Türkiye’nin de kaynak Devlet olarak bu gelirler üzerinden, vadesi iki yılı aşan borçlara ilişkin faizlerde en fazla % 10, diğer durumlarda %15 oranında vergi alma hakkı bulunmaktadır. Ancak, iç mevzuatımızda bu tür gelirlerin vergilendirilmesinde daha düşük bir oran belirlenmişse vergileme bu düşük oran üzerinden yapılacaktır.

Bununla birlikte, faizin Türkiye’de bulunan bir işyeri vasıtasıyla elde edilmesi halinde, diğer bir ifadeyle, Hollanda’da yaşayan bir vatandaşımızın Türkiye’de ticari faaliyetinin icrası amacıyla bir işyerine sahip olması ve elde edilen faiz ile bu işyeri arasında doğrudan bir ilişki bulunması halinde, söz konusu faizler bu madde kapsamında değil, ticari kazançlara ilişkin 7 nci madde kapsamında vergilendirilecektir.

Türkiye’de elde edilen faiz gelirleri kaynakta vergi kesintisi yapılmak suretiyle vergilendirildiğinden ayrıca beyan edilmesine gerek bulunmamaktadır. Bu konuda hazırlanan rehber (https://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/2014_menkulsermaye.pdf) Başkanlığımız internet sitesinde vatandaşlarımızın kullanımına sunulmuştur.

Türkiye’de elde edilen faiz gelirleri için ödenecek vergi, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da ödenecek olan vergilerden mahsup edilecektir. Örnek 6 Hollanda’da yaşayan Kemal Bey, Türkiye’deki İzmir Bankacılık A.Ş.’de bulunan 1 yıl vadeli mevduat hesabından 2014 yılında 7.000 TL faiz geliri elde etmiştir. Kemal Bey’in elde ettiği bu faiz geliri Hollanda’da vergilendirilmekle birlikte, Türkiye’nin de bu geliri % 15 oranında vergileme hakkı olacaktır.
Ancak, bu şekilde Türkiye’de ödenen vergi, Kemal Beyin Hollanda’da ödeyeceği vergilerden mahsup edilecektir.

5. Gayrimaddi Hak Bedelleri

Anlaşma kapsamında yer alan gelir türlerinden biri olan gayrimaddi hak bedelleri Anlaşma’nın 12 nci maddesinde düzenlenmiştir. Maddede gayrimaddi hak bedeli teriminin tanımına da yer verilmiş olup, terimin kapsamına; sinema filmleri, radyo-televizyon yayınlarında kullanılan filmler ve bantlar dahil olmak üzere, edebi, sanatsal veya bilimsel her nevi telif hakkının, her nevi patentin, ticari markanın, desen veya modelin, planın, gizli formül veya üretim yönteminin veya sınai, ticari, bilimsel tecrübeye dayalı bilgi birikiminin kullanma imtiyazı, kullanma hakkı veya satışı ile sınai, ticari, bilimsel teçhizatın kullanma imtiyazı veya kullanma hakkı karşılığında yapılan her türlü ödeme girmektedir.

Söz konusu madde uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’den elde edecekleri gayrimaddi hak bedellerini vergileme hakkı, temettü ve faizde olduğu gibi Hollanda’ya aittir. Ancak, Türkiye’nin de kaynak Devlet olarak bu gelirler üzerinden en fazla % 10 oranında vergi alma hakkı bulunmaktadır. Yine iç mevzuatta bu gelir için daha düşük bir oranın uygulanması halinde vergileme bu düşük oran üzerinden yapılacaktır.

Ancak, gayrimaddi hak bedelinin Türkiye’de bulunan bir işyeri vasıtasıyla elde edilmesi halinde, diğer bir ifadeyle, Hollanda’da yaşayan bir vatandaşımızın Türkiye’de ticari faaliyetinin icrası amacıyla bir işyerine sahip olması ve elde edilen gayrimaddi hak bedeli ile bu işyeri arasında doğrudan bir ilişki bulunması halinde, söz konusu gayrimaddi hak bedeli bu madde kapsamında değil, ticari kazançlara ilişkin 7 nci madde kapsamında vergilendirilecektir.

İç mevzuatımıza göre gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul edilen gayrimaddi haklar kaynakta tevkif suretiyle vergilendirilmeleri halinde beyanname verilmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak söz konusu gelirlerin kaynakta tevkif suretiyle vergilendirilmediği durumlarda bu gelirlerin yıllık beyanname ile yıllık beyanname verilmesinin zorunlu olmadığı durumlarda ise münferit beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir. Bu konuda hazırlanan rehbere (https://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/2014darmukellefkira.pdf) adresinden ulaşılabilmektedir.
Türkiye’de elde edilen gayrimaddi hak bedelleri dolayısıyla ödenecek olan vergiler ise, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da ödenecek olan vergilerden mahsup edilecektir.

Örnek 7

20 yıldır Rotterdam’da yaşayan Gözde Hanım, özel olarak geliştirdiği desen ve modelleri tişörtlere basarak bu tişörtleri hem kendi mağazasında (Rotterdam’da) satmakta hem de bu desen ve modellerin kullanım hakkını merkezi İzmir’de bulunan Körfez A.Ş.’ye devretmektedir. Körfez A.Ş. de bu desen ve modelleri çeşitli ürünlere (tişört, pantolon, kazak) basarak kullanmaktadır.
Gözde Hanım’a bu desen ve modellerin kullanım hakkı karşılığında Türkiye’deki şirket tarafından ödenen gayrimaddi hak bedeli Hollanda’da vergilendirilecek, ancak Türkiye’nin de bu geliri % 10 oranında vergilendirme hakkı olacaktır. Gözde Hanım’ın elde ettiği gelirin kaynakta tevkifat 5 suretiyle vergilendirilmesi halinde beyanname verilmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak tevkifat yapılmadığı takdirde söz konusu gelir için beyanname verilmesi gerekmektedir. Türkiye’de ödenen vergi ise, Gözde Hanım’ın Hollanda’da ödeyeceği vergilerden mahsup edilecektir.

Örnek 8

Hollanda’da ikamet eden bilgisayar mühendisi Mustafa Bey, kendisinin geliştirdiği bilgisayar mühendisliği ile ilgili yazılımın kullanım hakkını, Türkiye’de Lidya A.Ş. ye vermiş ve bunun karşılığında 2014 yılında brüt 300.000 TL gelir elde etmiştir. Anlaşma uyarınca Mustafa Bey’in elde ettiği geliri vergileme hakkı Hollanda’ya ait olmakla birlikte Türkiye de bu gelirin %10’unu aşmamak üzere vergileme hakkına sahiptir. Dolayısıyla, Mustafa Bey’in bu gelir için Türkiye’de ödeyeceği azami vergi 30.000 TL (300.000 x %10) olacaktır. Söz konusu verginin kaynakta kesinti suretiyle alınmış olması halinde Türkiye’de beyanname verilmeyecek, kesinti yapılmamış olması halinde ise beyanname verilmesi gerekecektir. Bu şekilde Türkiye’de ödenen vergi ise, Hollanda’da ödenecek olan vergiden mahsup edilecektir.

6. Sermaye Değer Artış Kazançları

Anlaşmada kapsanan bir diğer gelir türü sermaye değer artış kazançları olup, Anlaşmanın 13 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Anlaşma uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’de bulunan gayrimenkul varlıklarının, iş yerlerinin, iş yerinin aktifine dâhil varlıklarının elden çıkarılmasından sağladıkları kazançlar Türkiye’de vergilendirilecektir.

Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın bir yıldan daha kısa süre elde tuttukları Türkiye mukimi bir şirkete ait hisse senetleri ve tahvilleri (menkul kıymetler borsasına kaydedilen hisse senetleri ve tahviller hariç olmak üzere) Türkiye mukimine devretmeleri suretiyle sağladıkları kazançlar Türkiye’de vergilendirilecektir. Söz konusu kazançlar dolayısıyla Türkiye’de ödenen vergiler, Hollanda’da ödenecek olan vergiden mahsup edilecektir.

Hollanda’da daha önce mukim olan vatandaşlarımızın Türkiye’ye dönüş yaptıktan sonra beş yıl içinde Hollanda mukimi bir şirkete ait hisse senetlerini devretmeleri dolayısıyla elde edecekleri kazanç üzerinden ise Hollanda’nın vergi alma hakkı bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu kişiler dönüş yapmalarını müteakip Türkiye’de mukim olarak kabul edileceklerinden Türkiye’nin de iç mevzuat hükümleri uyarınca bu kazançlar üzerinden vergi alma hakkı bulunmaktadır. Böyle bir durumda söz konusu vatandaşlarımızın bu kazançlar dolayısıyla Türkiye’de vergiden muaf tutulması suretiyle çifte vergilendirme önlenmiş olacaktır.

Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın, yukarıdaki paragraflarda bahsedilen hallerde Türkiye mukimi alıcılara devrettikleri hisse senetlerinin satışından elde ettikleri gelirin tamamının Türkiye’de tevkif suretiyle vergilendirilmesi durumunda bu gelir için Türkiye’de beyanname vermelerine gerek bulunmamaktadır.
Ancak, vatandaşlarımızın bu sayılanların dışında kalan varlıkların elden çıkarılmasından elde edecekleri kazançlar ile bir yıldan fazla süre ellerinde tuttukları hisse senetlerinin satışından elde edecekleri kazançlar mukim oldukları Devlette yani Hollanda’da vergilendirilecektir. Gayrimenkul varlıkların, iş yerleri, iş yerinin aktifine dâhil varlıkların elden çıkarılmasından elde edilen gelirler Hollanda’da vergiden istisna edilecek, diğer bir ifadeyle Türkiye’deki vergileme nihai vergileme olacaktır.

Örnek 9

Hollanda’da yaşayan Fatoş Hanım, memleketi Kayseri’de bulunan evini satmıştır. Fatoş Hanım’ın bu satış dolayısıyla elde ettiği geliri vergileme hakkı, gayrimenkul Türkiye’de bulunduğundan Türkiye’ye ait olacak, vergilendirme iç mevzuatımız çerçevesinde yapılacaktır. Türkiye’de elde edilen bu gelir Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.

Örnek 10

Hollanda’da yaşayan Ali Bey, 2013 Şubat ayında Türkiye’deki bir şirketin çıkardığı hisse senetlerini satın almış ve 2013 Kasım ayında da bu hisseleri bir Türkiye mukimine devretmek suretiyle elden çıkarmıştır. Ali Bey’in bu hisselerin satışından elde ettiği gelir, alış ve satış tarihleri arasındaki süre bir yılı geçmediği için Türkiye’de iç mevzuat hükümlerimize göre vergilendirilecektir. Türkiye’de ödenen vergi ise Ali Bey’in Hollanda’da ödeyeceği vergiden mahsup edilecektir.
Ali Bey’in, söz konusu gelirin Türkiye’de vergi kesintisine tabi tutulması halinde beyanname vermesine gerek bulunmamaktadır.
Ali Bey bu hisse senetlerini 2014 Nisan ayında elden çıkarmış olsaydı, hisse senetleri bir yıldan fazla süre elde tutulmuş olacağından bunların satışından elde edilen gelirin Hollanda’da vergilendirilmesi gerekecekti.

7. Serbest Meslek Kazançları

Doktorluk, avukatlık, mühendislik, mimarlık, diş doktorluğu ve muhasebecilik gibi sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayalı olarak yürütülen faaliyetler Anlaşmanın 14 üncü maddesinde düzenlenmiştir.

Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın bu tür faaliyetlerden herhangi birini Türkiye’de gerçekleştirmesi halinde;

– Türkiye’deki faaliyet 12 aylık herhangi bir kesintisiz dönemde toplam 183 günden uzun sürerse veya, – faaliyeti gerçekleştirmek için Türkiye’de sabit bir yer (iş yeri) bulunmaktaysa

Türkiye’nin bu geliri vergileme hakkı doğacaktır. Ancak, vatandaşlarımızın bu faaliyetleri Türkiye’ye gelmeksizin sadece Hollanda’da gerçekleştirmeleri halinde Türkiye’nin vergileme hakkı olmayacaktır. Söz konusu kazançlar dolayısıyla Türkiye’de vergi ödenmesi durumunda bu vergi nihai vergi olacak, söz konusu kazançlar, Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.
Türkiye’de elde edilen ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş serbest meslek kazançları için yıllık beyanname verilmesine gerek bulunmamaktadır. Ancak herhangi bir tevkifat yapılmamışsa bu gelir için yıllık beyanname verilmesi gerekmektedir. Bu konuda hazırlanan rehber (https://www.gib.gov.tr/fileadmin/beyannamerehberi/2014_serbestmeslek.pdf) Başkanlığımız internet sitesinde mevcuttur.

Örnek 11

Hollanda’da yaşayan Barış Bey, Türkiye’de yaşayan arkadaşı Uygar Bey’in Ankara’da bulunan tercüme şirketinden tercüme işleri almıştır. Barış Bey tercümelerini evinde yapmakta ve Ankara’daki tercüme bürosuna e-posta ile göndermektedir. Barış Bey bu hizmet karşılığında 2014 yılında 10.000 TL gelir elde etmiştir.
Barış Bey bu hizmeti Türkiye’ye gelmeksizin Hollanda’da ifa ettiğinden, bu geliri vergilendirme hakkı yalnızca Hollanda’ya ait olacaktır. Türkiye’ye gelmeksizin gerçekleştirilen bu faaliyetler nedeniyle ödeme sırasında vergi kesintisi de yapılmayacaktır.
Ancak, Barış Bey bu işlerini yürütebilmek için Türkiye’de sürekli kullanabileceği bir ofis açarsa ya da bu işlerini yürütebilmek amacıyla 12 aylık herhangi bir kesintisiz dönemde, bir veya birkaç seferde toplam 183 günden fazla bir süre Ankara’da kalırsa bu geliri vergileme hakkı Türkiye’ye ait olacaktır.

Örnek 12

Hollanda’da yaşayan Cumhur Bey, İzmir’de yerleşik Yeşil A.Ş.’ye tropikal kelebek bahçesi ve müzesi yaptırılması ve işletilmesi için ön uygulama projesi hazırlamıştır. Cumhur Bey, bu hizmeti karşılığında 2014 yılında 250 bin TL gelir elde etmiştir. Ayrıca Cumhur Bey, söz konusu hizmeti yerinde takip etmek amacıyla 2014 yılında Ocak ayından Eylül ayına kadar Türkiye’de bulunmuştur.
Cumhur Bey Ocak ayından Eylül ayına kadar Türkiye’de kalarak bu hizmeti ifa ettiğinden (Türkiye’de kalma süresi 183 günü aştığından), söz konusu hizmet karşılığında elde ettiği bu geliri vergileme hakkı Türkiye’ye aittir.
Türkiye’de bu gelir için vergi tevkifatı yapılması durumunda gelirin beyan edilmesine gerek bulunmamaktadır.
Türkiye’de vergilendirilen bu gelir ise, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.

8. Ücretler

Bir işverene tabi olarak gerçekleştirilen hizmetler karşılığında elde edilen gelirler Anlaşma’nın 15 inci maddesinde yer alan “Bağımlı Faaliyetler” maddesinde düzenlenmiş olup, Hollanda mukimi olanlarca verilen bu hizmetler, Türkiye’de ifa edilmediği sürece yalnızca Hollanda’da vergilendirilmektedir. Ancak, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın ücret karşılığında Türkiye’ye gelerek bir hizmet ifa etmeleri ve;

– bu hizmetin, bir takvim yılı içinde toplam 183 günden uzun sürmesi,
– ödemenin Türkiye’de mukim bir işveren tarafından yapılması veya,
– ödemenin, Hollandalı işverenin Türkiye’de sahip olduğu bir iş yerinden yapılması
durumlarından herhangi birinin gerçekleşmesi halinde vergileme hakkı Türkiye’ye geçecektir.

Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’de elde ettikleri ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücret gelirleri için beyanname vermelerine gerek bulunmamaktadır. Ancak, tevkif suretiyle vergilendirilmemiş ücret gelirlerinin yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.
Türkiye’de elde edilen ve Türkiye’de vergilendirilen ücret gelirleri Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.

Örnek 13

Hollanda’da mukim XYZ A.Ş. adlı bir firma 01.03.2014 – 01.08.2014 tarihleri arasında Türkiye’de bir otoyol inşaatında çalıştırmak üzere içlerinde Hollanda’da yaşayan mühendis Ahmet Bey’in de bulunduğu 50 çalışanı Bursa’ya getirmiştir. Bu hizmet karşılığında XYZ A.Ş. Ahmet Bey’e 7.000 Euro ücret ödemiştir.
Ahmet Bey tarafından Türkiye’de ifa edilen hizmetin 183 günden kısa sürmesi ve ödemenin Hollandalı işverenin Hollanda’daki işyerinden yapılması sebebiyle Türkiye’nin bu gelir üzerinden vergi alma hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla vergileme yalnızca Hollanda’da yapılacaktır.

9. Yöneticilere Yapılan Ödemeler

Yöneticilere yapılan ödemeler esasen ücret niteliğinde olmakla birlikte Anlaşma’da ayrı bir maddede düzenlenmiştir (Madde 16). Yönetici olarak ise, bir şirkette yönetim kurulu üyeliği yapan kişiler kastedilmektedir ve bu kişilerin elde ettiği prim, ikramiye, huzur hakkı ve diğer benzeri ödemeler şirketin bulunduğu devlette vergilendirilmektedir.
Yönetim kurulu üyelerinin şirkete bağımlı olarak aynı zamanda danışmanlık, muhasebecilik ya da benzeri bir görev üstlenmeleri durumunda bu görevleri nedeniyle aldıkları ücretlerin vergilemesi ise bu madde kapsamında değil, ücretlere ilişkin bir önceki bölümde açıklanan 15 inci madde kapsamında yapılmaktadır.
Yönetici statüsündeki kişilere Türkiye kaynaklı yapılacak ödemeler Türkiye’de iç mevzuatımız çerçevesinde vergi tevkifatına tabi tutulacağından bu gelirlerin beyan edilmesine gerek bulunmamaktadır.
Bu şekilde Türkiye’de ödenen vergiler ise, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da ödenecek vergilerden istisna edilecektir.

Örnek 14

Merkezi İstanbul’da bulunan ACAR A.Ş. adlı şirketin yönetim kurulu üyesi olan ve Lahey’de yaşayan Belgin Hanım’a bu sıfatı dolayısıyla şirket tarafından 2014 yılında prim olarak ödenen toplam 80.000 TL’lik tutar Türkiye’de vergi tevkifatına tabi tutulacaktır. Türkiye’de ödenen vergi ise, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca bu kişinin Hollanda’da ödeyeceği vergiden istisna edilecektir.

10. Sanatçı ve Sporculara Yapılan Ödemeler

Sanatçı ve sporcuların sanatsal ve sportif nitelikteki kişisel faaliyetlerden elde ettikleri gelirler Anlaşmanın 17 nci maddesinde düzenlenmiş olup, bu faaliyetlerin icra edildiği devlette vergilendirilmektedir. Söz konusu faaliyetlerin bir organizasyon kapsamında gerçekleştirilmesi ve ödemenin sanatçı ve sporcuların kendilerine değil de bu organizasyona yapılması durumunda da vergileme yine faaliyetin icra edildiği devlette yapılacaktır.
Buna göre, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın sanatsal veya sportif herhangi bir organizasyon nedeniyle Türkiye’de bulunmaları dolayısıyla kendilerine yapılan ödemeler Türkiye’de vergilendirilecektir. Bu faaliyetler karşılığında yapılan ödemelerden Türkiye’de vergi tevkifatı yapılacağından, vatandaşlarımızın bu gelirlerini beyan etme zorunluluğu bulunmamaktadır. Tevkif suretiyle vergilendirilmemiş gelirlerin ise beyan edilmesi gerekmektedir.
Türkiye’deki faaliyetten elde edilen gelir dolayısıyla Türkiye’de ödenen vergiler ise, vatandaşlarımızın Hollanda’da ödeyecekleri vergiden mahsup edilecektir.
Diğer taraftan, sanatçı ve sporcuların faaliyetlerinin, önemli ölçüde Hollanda’nın kamusal fonları desteğiyle gerçekleştirilmesi veya gelirin kâr amacı gütmeyen kurumlarca elde edilmesi halinde (elde edilen gelirin bu kurumların sahipleri, üyeleri ve hissedarlarının şahsi menfaatlerine tahsis edilmemesi koşuluyla), vergileme faaliyetin icra edildiği devlette değil, yalnızca sanatçı ve sporcuların mukim oldukları devlette yapılacaktır.

Örnek 15

Uzun yıllardır Hollanda’da yaşayan profesyonel piyanist Zeynep Hanım Türkiye’de düzenlenecek olan bir konsere katılmak üzere ülkemize gelmiştir. Zeynep Hanım, Türkiye’de bulunduğu süre içerisinde verdiği konser karşılığında 150.000 Euro gelir elde etmiştir:
Zeynep Hanım’ın konser karşılığında elde ettiği 150.000 Euro Anlaşmanın 17 nci maddesi uyarınca Türkiye’de vergilendirilecektir.
Zeynep Hanım’ın Türkiye’de ödemiş olduğu vergi ise, Anlaşmanın 23 üncü maddesi uyarınca Hollanda’da ödeyeceği vergiden mahsup edilecektir.

11. Emekli Maaşları

Özel sektörde çalışma karşılığında elde edilen emekli maaşları Anlaşmanın 18 inci maddesinde düzenlenmiştir. Madde uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın geçmiş çalışma karşılığında bu ülkeden elde edecekleri emekli maaşlarını vergilendirme hakkı, bu kişiler Hollanda’da ikamet ettikleri sürece Hollanda’ya ait olacaktır.
Ancak, vatandaşlarımızın Türkiye’ye kesin dönüş yapmaları halinde Hollanda’nın sosyal güvenlik sistemi hükümlerine göre ödenen emekli maaşları yalnızca Türkiye’de vergilendirilecektir.
Türkiye’de, yabancı ülkelerdeki sosyal güvenlik kurumlarınca ödenen emekli maaşları üzerinden vergi alınmamaktadır.

Örnek 16

2013 yılının Nisan ayında Hollanda’da çalıştığı firmadan emekli olarak Türkiye’ye kesin dönüş yapan ve hâlihazırda memleketi Trabzon’da ikamet eden T.C. vatandaşı Mustafa Bey, Hollanda’daki çalışmaları karşılığında bu ülkenin sosyal güvenlik sistemi hükümleri uyarınca emekli maaşı almaktadır.
Mustafa Bey Nisan 2013 yılından itibaren Türkiye’de mukim olduğundan, elde ettiği bu geliri vergileme hakkı Türkiye’ye aittir.
Türkiye’de söz konusu emekli maaşları vergilendirilmediğinden Mustafa Bey bu geliri için Türkiye’de vergi ödemeyecektir.

12. Kamu Hizmeti Dolayısıyla Ödenen Ücret, Maaş ve Diğer Benzeri Ödemeler

Kamu hizmeti Anlaşmanın 19 uncu maddesinde düzenlenmiş olup, gerçek kişiler tarafından bir devlete (politik alt bölüm ve mahalli idareler dahil) verilen hizmetleri ifade etmektedir. Bu hizmetlerden elde edilecek geliri, kamu hizmeti dolayısıyla ödenecek emekli maaşları da dahil olmak üzere, vergileme hakkı, bu ödemeleri yapan devlete ait olmaktadır.
Dolayısıyla, Hollanda’nın mukimi ya da vatandaşı olan bir gerçek kişinin Hollanda’daki Türk temsilciliklerinde çalışmaları karşılığında elde edeceği ücret geliri ile bu çalışmaların sonunda emekli olduğunda kendisine Türkiye kaynaklı yapılacak olan emekli maaşı ödemeleri Türkiye’de vergilendirilecektir.

Örnek 17

Zeki Bey 2012 yılından itibaren Amsterdam Başkonsolosluğunda çevirmen olarak çalışmaya başlamıştır. Zeki Bey’e Türk Hükümeti tarafından ödenen ücretleri vergilendirme hakkı Türkiye’ye ait olmaktadır.
Zeki Bey’in bu görevi tamamlayarak emekli olması halinde kendisine Türk hükümeti tarafından ödenecek emekli maaşlarını vergileme hakkı da yine Türkiye’ye ait olacaktır.

13. Profesör, Öğretmen ve Öğrencilere Yapılan Ödemeler

Hollanda’ya öğrenim veya staj yapmak amacıyla giden öğrenci ve stajyerlere Hollanda dışındaki kaynaklardan yapılan ödemeler ile Hollanda’da mesleği ile ilgili deneyim kazanmak amacıyla bir takvim yılı içinde 183 günü aşmayacak şekilde çalışan öğrenci veya stajyerlerin elde ettikleri ücretler Hollanda’da vergilendirilmeyecektir.
Aynı şekilde Anlaşmada, bir öğretim veya araştırma kuruluşunda öğretim veya bilimsel araştırma yapmak amacıyla iki yılı aşmayan bir süre için Hollanda’da bulunan bir profesör veya öğretmenin Hollanda dışındaki kaynaklardan elde etmiş oldukları gelirlerin Hollanda’da vergilendirilmeyeceği de hükme bağlanmıştır. Ancak kamu menfaatine değil de özel kişi veya kişilerin menfaatine yürütülen araştırmalar dolayısıyla elde edilen gelirler bu hükmün dışında tutulmuştur.

Örnek 18

İzmir Teknoloji Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencisi Umut Bey, Türk Hükümeti tarafından sağlanan bir burs vasıtasıyla öğrenim amacıyla Hollanda’ya gitmiştir. Umut Bey’e Türkiye tarafından yapılan söz konusu ödemeler Hollanda’da vergilendirilmeyecektir.

Örnek 19

Maden Mühendisliği öğrenciliği sırasında zorunlu yaz stajını yapmak üzere Hollanda’da bulunan Emre Bey aynı zamanda Hollanda’da yarı zamanlı (part time) olarak bir markette çalışmaktadır. Emre Bey’in part time olarak çalışması karşılığında elde ettiği bu gelir Hollanda iç mevzuatına göre vergilenecektir.

Örnek 20

Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü mezunu olan Gamze Hanım, tasarım ile ilgili uygulama becerilerini geliştirmek amacıyla Hollanda’da bulunan bir şirkette 3 ay süreyle, bu alanda ücretli olarak çalışmıştır. Gamze Hanım’ın bu çalışması dolayısıyla elde ettiği ücret yalnızca Türkiye’de vergilendirilecektir.

14. Diğer Gelirler

Anlaşmada açıkça ele alınmayan ve herhangi bir özel maddede düzenlenmeyen gelir unsurları Anlaşmanın “Diğer Gelirler” başlıklı maddesi çerçevesinde değerlendirilmekte olup, diğer Devlette bulunan bir işyeri veya sabit yer vasıtasıyla elde edilmedikleri takdirde bu geliri elde eden kişinin ikamet ettiği (mukim olduğu) Devlette vergilendirilmektedir. Söz konusu gelirler bir işyeri veya sabit yer vasıtasıyla elde edildiklerinde ise, Anlaşmanın ilgili maddeleri (Ticari Kazançlar veya Serbest Meslek Kazançları) çerçevesinde vergiye tabi tutulmaktadırlar.
Bu çerçevede, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın herhangi bir işyeri veya sabit yer olmaksızın Türkiye veya başka bir ülkede elde ettikleri bu türden gelirleri yalnızca Hollanda tarafından vergilendirilmektedir.

Örnek 21

Serdar Bey 2000-2012 yılları arasında Hollanda’daki bir kimyasal boya fabrikasında çalışmış ve işyerinde maruz kaldığı sağlıksız ortam nedeniyle hastalandığından işinden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Serdar Bey, maruz kaldığı meslek hastalığı dolayısıyla işvereni hakkında dava açarak tazminat talebinde bulunmuş ve 2013 yılının Nisan ayında Türkiye’de yaşayan ailesinin yanına taşınmıştır. 11 Serdar Bey’in açmış olduğu dava 2014 yılının Temmuz ayında sonuçlanmış ve Hollanda’daki işverenin tazminat ödemesine hükmedilmiştir.
Bu durumda Serdar Beyin elde ettiği bu gelir, kendisi artık Türkiye mukimi olduğundan yalnızca Türkiye’de vergilendirilecektir.

III. ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME YÖNTEMİ

Hollanda’da yaşayan ve dolayısıyla Hollanda mukimi sayılan vatandaşlarımızın tüm dünyada elde ettikleri gelirler tam mükellefiyet esasında Hollanda iç mevzuatına göre Hollanda’da vergilendirilmektedir. Söz konusu kişilerin Türkiye’den gelir elde etmeleri halinde, şayet Anlaşma hükümleri bu gelirin Türkiye’de de vergilendirilmesini gerektiriyorsa, söz konusu gelir hem Hollanda hem de Türkiye tarafından vergilendirilmiş olmakta ve ortaya bir çifte vergilendirme sorunu çıkmaktadır. Anlaşmanın 23 üncü maddesinde (Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi) yer verilen düzenleme, ortaya çıkan bu çifte vergilendirme sorununu ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Madde uyarınca vatandaşlarımızın herhangi bir gelir unsuru nedeniyle Türkiye’de dar mükellefiyet esasında ödedikleri vergiler, daha önceki bölümlerde değinilen gelir türlerine göre Hollanda’da “mahsup” ya da “istisna” edilmek suretiyle aynı gelirin ikinci kez vergilendirilmesinin önüne geçilmektedir.

– Mahsup yönteminde, bir gelir unsuru nedeniyle Türkiye’de ödenen vergi, kişinin Hollanda’da ödeyeceği vergilerden indirilmekte,
– İstisna yönteminde ise, bir gelir unsuru nedeniyle Türkiye’de ödenen vergi nihai vergi olup, aynı gelir unsuru Hollanda’daki vergi matrahına dahil edilmemektedir.
Ancak, Hollanda’nın artan oranlı bir vergi tarifesi uygulaması halinde sadece bu tarifenin belirlenmesi açısından, üzerinden vergi alınmasa da söz konusu gelirler toplam matraha dâhil edilebilecektir. Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’den elde ettiği temettü, faiz, gayrimaddi hak bedeli, değer artış kazançları (bir yıldan kısa süre elde tutulan ve Türkiye mukimi alıcılara devredilen hisse senetlerinin satışından elde edilenler) ile sanatçı ve sporcuların Türkiye’de elde ettikleri gelirler nedeniyle Türkiye’de ödenen vergiler, Hollanda’da bu gelirler üzerinden ödenecek vergiden mahsup edilecektir. Bu gelir türlerinin dışında Türkiye’den elde ettikleri gelirler ise, Hollanda’da vergiden istisna edilecektir.

IV. AYRIM YAPILMAMASI

Anlaşmanın 24 üncü maddesinde yer yerilen bu düzenleme ile, bir devletin vatandaşlarının, diğer devlette, bu diğer devletin vatandaşlarının aynı koşullarda karşılaştıkları vergilemeden ve buna bağlı mükellefiyetlerden daha ağır bir vergilemeye tabi tutulmayacakları güvence altına alınmaktadır. Dolayısıyla, Hollanda’da yaşayan ve hem hukuken hem de fiili olarak Hollanda vatandaşlarıyla aynı koşullara sahip olan Türk vatandaşları, sadece uyruklukları nedeniyle bu ülkede farklı vergi uygulamalarına tabi tutulmayacaklardır.
Bununla birlikte Anlaşma hükümleri uyarınca, Hollanda’nın kendi mukimlerine şahsi veya ailevi durumları nedeniyle uyguladığı şahsi indirimleri, vergi ve matrah indirimlerini Türkiye’de yerleşik kişilere uygulama zorunluluğu bulunmamaktadır.

V. KARŞILIKLI ANLAŞMA USULÜ

Anlaşma hükümlerinin taraf devletlerin vergi idarelerince uygulanması sırasında ortaya çıkan hatalı işlemler, hatalı yorumlar veya anlaşma hükümlerinin dikkate alınmaması gibi durumların 12 çözümlenmesine yönelik düzenlemeler, Anlaşmanın “Karşılıklı Anlaşma Usulü”ne ilişkin 25 inci maddesinde yer almaktadır.
Anlaşmanın söz konusu maddesi uyarınca, Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımız, Türkiye’de elde ettikleri gelir unsurları dolayısıyla Türkiye’de Anlaşmaya aykırı olarak vergilendirildiklerini veya vergilendirileceklerini düşünmeleri halinde, olayın dava konusu yapılarak mahkemece nihai karara bağlanmamış olması koşuluyla, bu durumun düzeltilmesi için mukimi oldukları devlet olan Hollanda yetkili makamlarına başvurabilmektedirler.
Hollanda yetkili makamı mükellefin başvurusunun yerinde olduğu kanaatine varırsa bu durumun düzeltilmesi için Türkiye’deki yetkili makamlarla temasa geçmekte ve her iki ülke yetkili makamları arasında Anlaşmaya aykırı bir vergilendirme olduğu konusunda mutabakat sağlanması durumunda sonuç mükellefe iletilerek, mükellefin kendisi tarafından da kabul edilmesi halinde uygulanmaktadır. Ayrıca, uyrukluk nedeniyle ayrımcı muameleye maruz kaldığını düşünen vatandaşlarımız bu durumu vatandaşı oldukları devlet olan Türkiye’deki yetkili makama iletebilmektedirler. Bu konuda Başkanlığımızca hazırlanan rehbere aşağıdaki adresten ulaşılabilir. (https://www.gib.gov.tr/fileadmin/mevzuatek/uluslararasi_mevzuat/ciftever_karsilikli94.pdf)

Örnek 22

Hollanda’da yaşayan Mustafa Bey, Türkiye’de motorlu taşıt üreten bir firma için koltuk sistemi tasarlanmasına yönelik teknik destek hizmeti vermiştir.
Mustafa Bey verdiği bu hizmet dolayısıyla elde ettiği gelir üzerinden, Hollanda – Türkiye Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının “Gayrimaddi Hak Bedelleri” başlıklı 12 nci maddesi kapsamında Türkiye’de % 10 oranında stopaja tabi tutulmuştur. Ancak Mustafa Bey söz konusu gelirin, verdiği hizmetin niteliği dolayısıyla Anlaşmanın 12 nci maddesi kapsamında değil “Serbest Meslek Faaliyetleri” başlıklı 14 üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu durumda Anlaşma hükümlerine göre yanlış olduğunu düşündüğü bu vergilemenin düzeltilmesi amacıyla mukimi olduğu devlet olan Hollanda yetkili makamlarına başvurabilecektir.

Örnek 23

Hollanda’da yaşayan Türk vatandaşı Serap Hanım, Hollanda’da elde ettiği serbest meslek kazancı dolayısıyla Hollanda’da vergilendirilmiştir. Ancak Semra Hanım, uyrukluğu nedeniyle kendisinin Hollanda vatandaşlarından daha ağır bir vergilendirmeye tabi tutulduğunu düşünmektedir. Serap Hanım bu durumun düzeltilmesi için vatandaşı olduğu Türkiye’nin yetkili makamına başvurabilecektir.

VI. BİLGİ DEĞİŞİMİ

Hollanda ile akdedilen ÇVÖ Anlaşması’nın “Bilgi Değişimi”ne ilişkin 26 ncı maddesi uyarınca Türkiye ve Hollanda makamları vergisel konularda bilgi değişimi yapılabilmektedirler. Bu kapsamda iki ülkenin yetkili makamları, gerek Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması hükümlerinin, gerekse vergilerle ilgili iç mevzuat hükümlerinin uygulanması için bilgi alışverişinde bulunabilmektedirler.
Bu nedenle, Hollanda’da yaşayan ancak Türkiye’den (gayrimenkul kira geliri, faiz, temettü, gayrimaddi hak bedeli, ticari kazanç, ücret vb.) gelir elde eden vatandaşlarımızın, talep üzerine gerçekleştirilen bu bilgi değişiminin bir sonucu olarak, Hollanda’da ek vergi, ceza ve faiz borcu ödeme durumu ile karşı karşıya kalmamaları için Türkiye’den elde ettikleri gelirleri ile ilgili Hollanda’daki ödevlerini eksiksiz olarak yerine getirmelerinde menfaatleri bulunmaktadır.
Benzer biçimde, Türkiye’de mukim olanların Hollanda kaynaklı gelirleri için de, gerektiğinde inceleme elemanlarının talep etmesi halinde Hollanda Maliye Bakanlığından bilgi temin edilebilmektedir. Bilgi alışverişine yönelik bu düzenleme yalnızca Türkiye-Hollanda Anlaşmasında değil, ülkemizin akdettiği bütün çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında yer almaktadır.
Diğer taraftan, yine bu maddeye bağlı olarak ileriki yıllarda iki ülke arasında herhangi bir talep olmaksızın otomatik bilgi değişimi yapılması imkânı da bulunmaktadır. Otomatik bilgi değişimi yapılması durumunda, ülkeler, değiştirilecek bilgilerin türü ve değiştirme zamanını önceden belirleyerek düzenli bilgi değişiminde bulunabileceklerdir.

VII. MUKİMLİK BELGESİ

Hollanda’da yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’den elde ettikleri gelirlerin Anlaşma kapsamında vergilendirilebilmesi ve Anlaşmadaki düşük oranların uygulanabilmesi için söz konusu vatandaşların Hollanda yetkili makamlarından (Hollanda Maliye Bakanlığı) mukimlik belgesi almaları ve bu belgenin aslı ile birlikte noterce veya bu ülkelerdeki Türk Konsolosluklarınca tasdik edilmiş Türkçe tercümesinin bir örneğini ilgili vergi dairesine veya kendilerine yapılacak ödemeler üzerinden vergi tevkifatı yapacak olan vergi sorumlularına ibraz etmeleri gerekmektedir.

SON