DEPREMZEDELERE 3 AYLIK VİZE JESTİ, SIĞINMA HAKKINA DÖNÜŞMELİ…

DEPREMZEDELERE 3 AYLIK VİZE JESTİ, SIĞINMA HAKKINA DÖNÜŞMELİ…

Almanya’nın uygulamaya koyduğu, Hollanda, Belçika, İngiltere ve diğer AB ülkelerinin de uygulamaya koyması beklenen, depremzedelerin Avrupa’daki yakınlarına sığınmaları için 3 aylık vize hakkı, Ukraynalılar’a verildiği gibi, tam sığınma hakkına dönüşmeli.

Avrupa’daki Sivil Toplum Kuruluşları bu konuda derhal imza kampanyaları başlatmalı.

İlhan KARAÇAY’ın yorumu:

Çoğunuz duymuşsunuzdur: Türkiye’deki depremlerin ardından, İçişleri Bakanı Nancy Faeser, Almanya’daki Türk ve Suriyeli ailelere, deprem bölgesindeki yakınlarını 3 aylık süreyle yanlarına almalarını sağlamak istediklerini söyleyerek, “Almanya’daki Türk veya Suriyeli ailelerin afet bölgesindeki yakınlarını bürokratik olmayan bir şekilde yanlarında getirip barınmalarını ve tedavi olmalarını sağlamak istiyoruz. Vizeler, hızlı bir şekilde verilerek üç ay boyunca geçerli olacak. Bunu Dışişleri Bakanlığıyla mümkün kılacağız” ifadelerini kullandı.

Hollanda’nın, İltica ve Göç’ten Sorumlu Devlet Bakanı Nicole de Moor da, daha önce yaptığı bir açıklamada, vize işlemlerinin çabuklaştırılması için talimat verdiğini açıklamıştı. Ama, sadece başvurmuş olanların işlemlerinin çabuklaştırılmasını kapsıyor bu istek.
Avrupa Birliği’nin Türkiye eski raportörlerinden Hollandalı Kati Piri de, twitterde yayınladığı mesajında, Hollanda’nın da Almanya’yı takip etmesini ve Türkiye’den Hollanda’ya gelmek isteyen depremzedelere 3 aylık vize verilmesini istedi.

Aynı girişimin İngiltere ve Belçika’da da gerçekleşmesi için çalışmalar var.
Aslında, bu girişimin tüm AB ülkelerinde uygulanması bekleniyor.

Türkiye'nin en büyük 2. depremi! Hatay'daki bir mahalle yerle bir oldu - Son Dakika

Bu gelişmeler, tabii ki hoş bir jest olarak hepimizi memnun etmiştir.
Ama şunu açıkça söyleyeyim ki, bu jestler açıklanmadan önce, binlerce yıkılmış binayı televizyonlarda izlerken aklımdan şu geçmişti: ‘Savaştan korunmaları için Ukraynalılar’a verilen sığınma hakkı, şimdi evsiz kalan depremzedelere neden verilmesin?’
Aklımdan geçen bu soruyu tabii ki yazacak ve siyasetçiler ile Sivil Toplum Kuruluşların’a çağrı yapacaktım.
Ama, sağolsun Almanya İçişleri Bakanı benden önce davrandı ve diğer ülkelere örnek teşkil edecek kararı açıkladı.

Bu jest, çok hoş bir jest olmalıdır ama yetersizdir.
Bu jest, 3 aylık vize işleminden, sığınma hakkına dönüşmelidir.
Biliyoruz, Avrupa’da sığınmacıları yerleştirebilecek konut yok. Bu konuda büyük sıkıntılar yaşanıyor.
Biz konut istemiyoruz. Hatırlayacaksınız, Hollanda halkı bile Ukraynalılar’ı evlerinde konuk etmek istediklerini açıklamışlardı. (Hoş, bu gerçekleşmedi ama bizdeki durum daha değişik)
Avrupa’daki Türk toplumu, kendi soydaşlarını ve akrabalarını, böylesi bir acı gerçekten sonra, haydi haydi evlerinde konuk edeceklerdir. Böylece, Avrupalılar için konut sıkıntısı sorunu olmayacaktır.

Afbeelding met illustratie, vectorafbeeldingen Automatisch gegenereerde beschrijving

Avrupalılar’dan, bizim sığınmacılar için bir şey daha istemeyeceğiz: Ödenek.
Sığınmacılara yapılan masraflardan kaçınmak isteyecek Avrupa devletlerine şu garantiyi de verebiliriz:
‘Biz sığınmacı yurttaşlarımıza ve akrabalarımıza ev de buluruz iş de….’

Avrupa’daki Türk Sivil Toplum Kuruluşları’na çağrım ise şudur:
Hollanda’da, bir konunun mecliste görüşülmesini sağlamak için 40.000 imzaya ihtiyaç var.
İngiltere’de 100.000 olan bu imza sayısı, Avrupa birliği için 1.000.000’dur.

Hadi bakalım, kuruluşlarınızın ‘Hemşehri kahvehaneleri’ olduğunu iddia edenleri mahcup etmek için harekete geçmeninin tam zamanı şimdi.

Tabii ki, Avrupa Birliği’nin Türkiye eski raportörü Kati Piri’ye de bir çağrım var: Nasıl ki, anavatana yolculuk yaparken Türk işçilerine eziyet çektiren Bulgarlar’ı dize getirdiysen, şimdi de tüm siyasi gücünü kullanarak, depremzedelere sığınma hakkını sağla bakalım.

 

İLHAN KARAÇAY YORUMLADI: ABD’NİN DEPREM İŞGAL SENARYOSU’NA KIÇIMLA GÜLERİM!

İLHAN KARAÇAY YORUMLADI: ABD’NİN DEPREM İŞGAL SENARYOSU’NA KIÇIMLA GÜLERİM!

Ülkemizin gençliği 1960’larda, Dolmabahçe’de Amerikan askerlerini denize atmadan önce, 1950’lerde biz Mersin’de eli coplu Amerikan askerlerine dayak atıyorduk.

Şimdi ülkemizi işgal etmeye kalkışacak olan Amerikan askerini düzecek milyonlarca gencimiz var.

Afbeelding met tekst

Automatisch gegenereerde beschrijving
Hayır! Tabii ki bu senaryolar sadece film yapılabilir…

Yıl 2002. Yer ABD’nin Nevada çölü. ABD, Türkiye’nin bulunmadığı bir NATO tatbikatı yapıyor. Tatbikatın adı: Millenium Challenge-2002 (Bin Yılın Meydan Okuması-2002)
Tatbikatın senaryosu, ‘Deprem olan bir ülkeyi işgal’dir.
Bu ülke, iki kanal ile bölünmüş iki kıtada yer alan, bazı denizyollarını kontrol altında tutan ve bir ada ülkesi ile şiddetli sorunları olan bir ülkedir. Bu ülke için açıkça ‘Türkiye’ denmemiş ama, iki kıtanın Avrupa ve Asya, iki kanalın da Çanakkale ve İstanbul Boğazı olduğunu bilmeyen yok tabii. Hatta daha sonra Associated Press bile, bu ilkenin ‘Türkiye’ olduğunu açıklamıştı.
Senaryoya devam edelim:
Bu ülkede çok şiddetli bir deprem olmuştur. Hükümet gelişmelere karşı mücadele edemediği için kaos meydana gelmiş ve ülkenin ordusu duruma el koymuştur. Uluslararası yardım çağrısı yapılınca, ABD, yardımların kendi askerleri tarafından yapılmasını şart koymuştur. Ülkeye girmekte olan ABD askerlerinin çokluğundan ve faaliyetlerinden kuşkulanan ev sahibi ülke ordusuyla, ABD ordusu arasında savaş çıkar ve ABD ordusu ülkeyi 96 saatte işgal eder.

KIŞKIRTMA İÇİN DURUM MÜSAİTMİŞ
Şimdi, ülkemizde meydana gelen büyük ve acı deprem sonrasında, bir ABD gemisi yardım için Türkiye’ye geliyormuş. Pentagon sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, Türkiye’deki afet yardım ekiplerine destek vermek ve ek talepleri karşılamak için, Akdeniz’de görev yapan USS George HW Bush uçak gemisinin yola çıktığını belirtmiş.

Afbeelding met water, buiten, schip, vaartuig

Automatisch gegenereerde beschrijving

Türkiye’deki bazı yorumcular, Türkiye’yi karıştırmak için ortamın müsait olabileceğine dair görüşler belirtiyorlar. Özellikle ilticacı kamplarında yaşayan sığınmacıların kolayca kışkırtılabileceğini belirten yorumcular, bence aldanıyorlar.
Bana göre, Türkiye’de hiç kimse ABD kışkırtmasına alet olmaz ve ABD uşaklığına yanaşmaz.

DENİZE DÖKERİZ

Kapheros on Twitter: "6. Filo, 1967'de de Dolmabahçe'ye gelmiş ve devrimci  öğrencilerinin protestoları, eylemleriyle karşılanmıştır. Öğrenciler önceki  yıl olduğu gibi Beyoğlu'nun eğlence yerlerinde, genelevlerinde dolaşan ABD  askerlerinin keplerini ...

ABD’nin, Türkiye’yi ‘Sömürge ülke’ yapma sevdası yeni değildir. 1950’lerdeki Türk hükümeti ile dost kisvesi altında serbestçe hareket eden ABD askerleri; Mersin’de, bizim inzibat ve polislerimiz ile birlikte, ellerinde coplarla devriye geziyorlardı. Bu da yetmezmiş gibi, girdikleri bar ve pavyonlarda rezalet çıkarıyor ve kargaşa yaratıyorlardı. Biz de o zaman gençlik olarak harekete geçmiş ve Türk inzibatı ve polisiyle, ellerinde cop ile gezen ABD askerlerine dayak atmaya başlamıştık.

Söz konusu olan ABD askerleri 6’ıncı Filo’nun askerleriydi. Bu askerler daha sonra İstanbul’da da rahatsızlık vermeye başlamışlardı. O zaman da İstanbul’daki gençlerimiz, ABD askerlerini Dolmabahçe’de denize atmışlardı.

Yazılmakta olan tüm senaryolara ve ardından yazılanlara baktığım zaman sadece şunu söyleyebilirim: Türk halkını kışkırtmak kolay değildir. 73 Yıldır kışkırtamadılar. Zira bizim halkımız, bir medeniyetin torunlarıdır. Her hangi bir üçüncü ülke halkı değildir.
Hale hele Türk gençliği…
Bu gençlik, hiçbir mikrobu ülkesine sokmaz.
“Halep oradaysa, arşın da burada” diye bir tekerleme var ya?
Ben de şöyle tamamlıyorum bu tekerlemeyi: Gelecekleri varsa, görecekleri de var.

Kalın sağlıcakla.

 

 

BU BİR KAHPELİKTİR!

BU BİR KAHPELİKTİR!

Fransız Charlie Hebdo’nun, islam dünyasını ayağa kaldıran Hz.Muhammed karikatüründen sonra, şimdi de Türkiye’deki depremi çirkince karikatürize etmesi, insanlık dışı bir davranıştır.

Yıkım ve cesetleri resmeden ve ‘Tank göndermeye bile gerek yok’ eklemesi yapılan karikatür için, ‘Ukrayna kastedildi’ diyenler de haltetmişler.

İşte o rezil karikatür.

Afbeelding met tekst, whiteboard Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan KARAÇAY yazdı

Fransa’da 1969 yılında yayınlanmaya başlayan haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo, Türkiye’deki depremlere ilişkin yayınladığı yukarıdaki karikatür için, ‘Bu bir kahpeliktir’ demekten daha başka bir cevap bulamdım.

Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada sağlıklı düşünen insanların tepkisine yol açan bu karikatürde şunlar yazılı: “Türkiye’de deprem. Tank göndermeye bile gerek yok.”

Charlie Hebdo dergisinde yayınlanan bu çirkin karikatür ilk değil tabii. Daha önce de Hz. Muhammed’i aşağılayan karikatürü ile gündeme gelen ve olaylara sep olan bu dergi, şimdi de Türkiye’deki deprem kurbanlarını alet ederek, kahpeliğe kahpelik ekledi.

Aydınlıkçı ve liberal olarak tanımlanmaya çalışılan Charlie Hebdo dergisi, aslında, 1930’lu yıllarda çok aktif olan Fransız ırkçı geleneğin bir mirasıdır. İlerici değil, aşırı sağcı ve ırkçı bir dergidir.

Bu rezil derginin yayınlamış olduğu son karikatür için, Fas asıllı Fransız akademisyen Doktor Yannis Mahil bakınız neler diyor: “Fanatiklik ve alaycılık bu seviyeye ulaştığında, sunulan şey mizah değil nefret oluyor. Charlie Hebdo’nun hedefindeki mazlumlar, çoğunlukla Müslümanlar, göçmenler, Afrikalılar ve Asyalılar oluyor. Dergi kimi hedefe koyacağını ve bunu yaparken nefretini ‘ifade özgürlüğü’ ve ‘mizah’ın arkasına nasıl gizleyeceğini iyi biliyor.”

Mahil, “Bu Charlie Hebdo’nun ilk vukuatı değil. 2 Eylül 2015’te kıyıya vuran cansız bedeniyle dünyayı derinden sarsan Aylan bebeğin ölümünün ardından dergi ‘Ölmeseydi, büyüdüğünde tacizci olabilirdi’ şeklinde aşağılık bir karikatür yayımlamıştı.” şeklinde konuştu.

Mahil, Charlie Hebdo’nun Türkiye’deki depremlere ilişkin karikatürünü ise, “İslamofobik” ve “Türkofobik” olarak niteleyerek “Kendilerini savunacak mekanizmalara sahip olmayan insanları hedef alırken ‘aşırı’ davranarak cesur görünmek istiyorlar. Depremzedelere hakaret etmenin neresi cesaret?” diye eledi.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

Charlie Hebdo’ya en iyi tepkilerden birini de, Grafik tasarımcı Abrar Sabbah, karşı bir karikatür ile verdi. Türkiye’nin, “Yeniden ayağa kalkacağız” sözleri ile karikatürü yorumlayan Sabbah, “Öyle çizilmez, böyle çizilir” dercesine, “Bu güçlü millet yeniden ayağa kalkacak” eklemesini yaptı.

TÜM DÜNYA ÜLKELERİ OLDUĞU GİBİ HOLLANDA’DA BÜYÜK DUYARLILIK GÖSTERDİ.

Türkiye’de meydana gelen, bu güne kadar görülmemiş çaptaki depremin görüntüleri, dünyadaki tüm milletleri duygulandırmış ve üzmüştür.
Tüm dünya devlet büyüklerinin “Geçmiş olsun” dileklerini ilettikleri deprem için, yardım kampanyaları da hızla devam ediyor.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda Başbakanı Rutte, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp, “Her türlü desteğe hazırız” demesinden sonra, daha önce Türkiye’de Büyükelçi yardımcılığı yapmış olan Erik Weststrate, Türkçe bir mesaj yayınladı. Üstte, her iki mesajı görüyorsunuz.

YURTTAŞLARIMIZ YARDIM ATAĞINDA

Stapels aan donaties voor slachtoffers aardbeving Turkije bij stichting in Transvaal - Den Haag FM

Yurt dışında yaşayan tüm yurttaşlarımız olduğu gibi, Hollanda’daki yurttaşlarımız da, büyük bir yardım kampanyası atağına kalktılar. Ülkenin dört bir yanında topnan yardım eşyaları TIR’lar ile deprem bölgelerine gönderiliyor. Şimdiye kadar yola çıkan 100’ü aşkın TIR’dan sonra, önümüzdeki günlerde de yüzlerce TIR’ın yola çıkması bekleniyor.

BELEDİYELER DE DUYARLI

Afbeelding met persoon, grond, buiten, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving
Fotoğraf: Mustafa Koyuncu

Hollanda’daki pek çok belediye, bayrakları yarıya indirerek, Türkiye’nin yas günlerine eşlik ediyor. Bu Belediyelerden biri de Arnhem Belediyesi. Yukarıdaki fotoğrafta, Belediye Başkanı Ahmed Marcous, yarıya indirilen bayrak önünde yurttaşlarımıza hitap ederken görülüyor.

Hollanda’da faaliyet gösteren, başta Kızılhaç olmak üzere 10 yardım kuruluşu ortak hesap Giro 555 ile para yardımı kampanyası açarken, pek çok belediye de para yardımında bulunduklarını açıkladı. Amsterdam ve Rotterdam Belediyeleri,kentlerinde ikamet eden her kişi için 1 euro yardımında bulunacaklarını açıkladılar. Amsterdam’da 810 bin kişi, Rotterdam’da 640 bin kişi yaşıyor.

HOLLANDA’YA GÖÇ’ÜN 60’INCI YILI ARİFESİNDE KAZANDIRDIKLARIMIZ VE KAZANDIKLARIMIZ

HOLLANDA’YA GÖÇ’ÜN 60’INCI YILI ARİFESİNDE KAZANDIRDIKLARIMIZ VE KAZANDIKLARIMIZ

              İlhan KARAÇAY Doğuş’ta yazdı:

Afbeelding met tekst, krant, schermafbeelding Automatisch gegenereerde beschrijvingSadece 3 harften oluşan GÖÇ, aslında, içinde dünyaları saklayan bir kelime olmalı.
GÖÇ kelimesinin Türklükle özdeşleşmiş olduğunu da söyleyebiliriz.
Zira GÖÇ, tarih boyunca, Türkler’in peşini bırakmadığı bir oluşumdur.
GÖÇ, sosyal, kültürel ve siyasi gelişmeler ile birlikte, din değişiminde bile etkili olmuştur.
Bu GÖÇ, destanlara bile konu olurken, tabii ki atayurda kavuşma özlemi olarak hep var olmuştur.

Bizim, atalarımız gibi başlattığımız göç, 60 yıl önceye dayanır.
1950’li yıllarda, 400 bine yakın Hollandalı, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya göç edince, büyük bir işçi boşluğu yaşandı. Bunun üzerine Hollanda; İspanya, İtalya, Yugoslavya ve Yunanistan gibi ülkelerden işçi getirmeye başladı. Bu arada, Türkiye’den Hollanda’ya gelip yerleşenler de oldu.
Hollandalı işverenler, Türklerin işe bağımlılık ve saygınlığını fark edince, Türkiye ile bir anlaşma yapmaya karar verdiler. Daha sonra da 19 Ağustos 1964’te böyle bir sözleşme imzalandı.

Türklerin Hollanda’ya geldikten sonra kolayca adepte olmaları, Hollandalı işverenlerin dikkatinden kaçmamıştı. Bunun üzerine işçi alım furyası Türkiye’ye yönelmişti.

Anlaşma öncesi Hollanda’ya gelmiş olan 5 bin kadar yurttaşımız kendi imkânları ile iş, aş ve ev bulurlarken zorluk çekiyorlardı. Anlaşma sonrası gelenler ise iş, aş ve ev zorluğu çekmiyordu.

Ne olduysa GÖÇ ÖZLEMİ’nden sonra oldu. Birkaç yıl çalışıp geri dönme planı ile gelen Türkler, geri dönme yerine aile birleşimini tercih ettiler.
Aile birleşimi, Türkler için büyük sorunlar getirdi. Konut sorunundan başka çocukların eğitim sorunları da, Türkler için sürüp gitti…

Aradan kısa bir zaman geçmesine rağmen, Türkler’in bazılarının, işçilikten kurtulup esnaf olma planı yürümeye başladı. Diğer ülke işçilerinin aklından bile geçmeyen bu gelişme, Türkler için ‘kazançların en büyüğü’ oldu.
Aynı Türkler’in çocukları da, ‘Babalarımız işçi olarak geldiler ama, biz aynı işleri yapmayacağız’ dediler ve eğitime önem verdiler.

Türkler sanat okullarında sanatı, üniversitelerde de sosyolojiyi, psikolojiyi, filozofiyi, siyaseti ve daha sonra yığınla meslek öğrendiler.

Türklerin, pozisyonlarını geliştirmeleri, Hollanda halkı üzerinde tabii ki bir kıskançlık yarattı. Türkler’in evlerinin önünde üç beş otobili gören Hollandalıların kıskançlık duyguları, ister istemez ırkçılığı horlattı. Tabii ki politikacılar da bu fırsatı kullanmakta geri kalmadılar.

Çok kötü yıllar yaşadı Hollanda’daki Türkler…
Bu konuda yazdıklarımızı tekrarlamakta bir yarar yok.
Ne var ki, bu durumu değişik bir şekilde yorumlamak lâzım.

Hollanda’ya resmi göçün 50’inci yılında, yani 19 Ağustos 2014’te yazdığım yorumun başlığı ’50 YIL ÖNCE BUGÜN SATILMIŞTIK’ idi.
‘Bizi satarken hazırlanan sözleşme, 19 Ağustos 1964’te Lahey’de imzalanmıştı’ ara başlığında, sözleşmenin Fransızca olduğunu da yazmıştım.
Neden bu kadar kızgın yazdığımı hepiniz biliyorsunuzdur, tekrarlamama gerek yok.

Şöyle devam etmiştim o yazıma: Peki, imzalanan sözleşme çerçevesinde buraya getirilen Türkler haklarını almışlar mıydı?
Ne yazık ki bu sorunun yanıtı kocaman bir `Hayır`dır.
Yurttaşlarımızın buralara geldiği ilk yıllarda, iskan ve sağlık sorunu içler acısıydı. Bir odada ve ranzalarda 8-10 kişi yatıyordu. Hastalanan yurttaşlarımızın evine işyeri doktoru anında kontrola geliyor ve `Sen hasta değilsin` diyerek derhal işbaşı yapması isteniyordu.
Mübalağa olmasın ama, bu sıkı kontrol sistemi hasta yurttaşlarımızı çok zorluyordu. Zorlamak da ne demek, bazı yurttaşlarımız bu kontrollar sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdi.
Amsterdam`daki NDSM tersanesinde çalışan bir yurttaşımız, kendisini hasta yatağından işe gönderen doktorun hatası sonucunda işyerinde vefat etmişti. Bu vicdansızlık için binlerce yurttaşımız ve onları destekleyen Hollandalılar büyük bir protesto yürüyüşü yapmışlardı.

Ne acı bir tesadüftür ki, aynı günlerde Belçika`da, aynı ortamda hayatını kaybeden bir Türk için de protesto gösterisi yapılmıştı.
Tam bir dramaydı göç serüvenleri. Gidenlerin her birinin ayrı ayrı `Göç öyküleri` vardı. İçlerinde taşıdıkları acıyı anlatırlardı hep.
`Acılar paylaşıldıkça azalır` derler ama, bu savın doğru olup olmadığını, göç edenlere sormak lazım.

Bazıları şöyle yazmışlardı: Vedalaşırken dost ve akrabalar dokunaklı sözler söylediler, mendil salladılar, gözyaşı dökerek yolcu ettiler. Bunların arasında anam vardı, babam vardı, kardeşlerim vardı. Yavuklum da vardı tabii. Gidiyordum ama, ruhumu geride bıraktığımı söyleyememiştim. Aradan yıllar geçti. Artık ne sılam vardı, ne de gurbetim. İkisinin arasında kaybolup gitmiştim. Ne umudum kaldı ne de ruhum. Artık çaresiz bir insandım.
Ayrılırken, her şeyin yoluna gireceğini ve iyi olacağını söylüyorlardı. Peki her şey iyi oldu mu? Yurt olarak bildiğimiz yerlerden, ekmek parası için ayrıldık. İstemediğmiz halde koparıldık yerlerimizden. Gittiğimiz yerlerde, ülkeler arasında yapılan sözleşmelerdeki katı ve yetersiz kurallar nedeniyle mutsuz olduk.
Yıllar yılları kovaladı. Bir araya gelip sohbete başladığımız zaman, hüzünlü gözlerle memleketi yad etmeye başladık. Sonra aile birleşimi yaşadık. İkinci nesil çocuklarımız, olan biteni anlamaya çalışırken, üçüncü nesil bizlerin göç serüvenini araştırmaya başlamıştı bile.

KÖLELİKTEN KURTULUŞ

Hollanda`daki Türkler, şimdi artık kölelikten kurtuldular ve mutlu olmaya başladılar. İkinci nesil Türklerin çoğu, babaları ne yaptıysa onları yaptılar.

Yani kalifiye olmayan işlerde çalışmaya devam ettiler. Ama üçüncü nesile ait Türkler, kıskandıracak ve parmak ısırtacak kadar ileri gittiler. Eğitim gördüler. En iyi işlerde koltuk kapmaya başladılar. Siyasete girdiler. Hollanda parlamentosuna 11 milletvekili kazandırdılar. İl Genel Meclisleri`ne 25, Belediye Meclisleri`ne 500`ün üzerinde üye verdiler.
İşyerleri açtılar. Önceleri kahvehane, lokanta, manav ve kasap dükkanları çalıştırdılar. Sonraları büyük işlere başladılar. Süpermarketler açmaya başladılar.
Fabrika açanların sayısı da az değil. 20 bin işyerinde 100 bin kişi çalıştırıyorlar.
Hollanda ve Türkiye hazinelerine milyarlar kazandırıyorlar. Tabii ki kendileri de çok kazanmaya başladılar.

ŞİMDİKİ DURUM

Şimdilerde, birinci neslin yarısından çoğu Türkiye`ye yerleşti. Bir kısmı hakkın rahmetine kavuştu. Cenazeler hep Türkiye`ye gönderildi. Ama şimdi artık Hollanda`da `İslam mezarlıkları` açılmaya başlandı. Artık burada gömülüyor Türkler.

ANALİZ

Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, Türk işçi göçü meşekkatli bir serüvendi. Şimdi artık göçten söz etmemek lazım. Artık azınlık olsak da yerleşik biz düzenimiz var.

Bu ara Türk ve Hollanda hükümetlerine haksızlık ettiğimiz zamanlar da oldu.
TRT radyosunu cızırtılı dinleyebildiğimiz yıllarda, Türk hükümetlerinin kabadayılık yapacak bir hali yoktu. Hoş, buraya gelen Bakanlarımız ve milletvekillerimiz bol keseden konuşup gidiyorlardı. Yurttaşların sorunlarını güya not ediyorlardı. Ama bu notlar maalesef sigara paketlerinin arkasına yazılıyordu. Sonraları durum değişti. Sorunları ciddiye alan bakanlarımız da oldu.

Hollanda cephesinde de durum aynıydı. Sağduyulu ve duyarlı bakanların yanında, benim `Vicdansız Sabuha` diye lakap taktığım Entegrasyondan Sorumlu Bakan bayan Rita Verdonk`un yanında, demokrat politikacılar da vardı.

Bir ara çok kızmıştık Hollandalılar`a. `Hollanda`da bir tek demokrat bile yok` iddiasını yapacak kadar kızmıştık. Vicdansız Sabuha Verdonk`tan sonra hükümet değişikliği sonrası, O`nun yerine gelen bir başka bayan Ella Vogelaar umudumuz olmuştu. Ama o da aynı politikayı sürdürmüştü. Bir gün bu Bakan`a, aile birleşimi konusunda bir soru yöneltmiştim. Verdiği yanıt hiç de tatmin edici değildi. Ben de çok kızmış ve bu Bakan`a, `Siz bize umut vermiştiniz, ama görüyorum ki sizin de Verdonk`tan farkınız yokmuş. Siz Verdonk`un klonlanmışısınız.` dediğim zaman ortalık buz kesilmişti.

Hollanda`nın ender güzelliklerinden biri de buydu herhalde. Zira aynı sözleri Türkiye`de bir Bakan`a söylemiş olsaydım, anında tutuklanırdım herhalde…

Analizimi özetlemek gerekirse, Türk göçü kötü başladı. Umursamazlık yıllarca sürdü. Sahiplenmedik. Biz, birkaç gazeteci Türk, yurttaşlarımızı sahiplenir olduk. Ama bu sahiplenme de sınırlıydı tabii…
Kendilerini geliştiren Türkler derneklerini ve federasyonlarını kurarak kendi kendilerini sahiplenmeye başladılar.
Sonuç: Kimi memnun, kimi solgun…
Bu durum insanlar yaşadıkça devam edecek.
Ama en sonunda insanlar arasındaki fark ortadan kalkacak ve ayrımcılık nedenleri de silinip gidecek.

60`INCI YIL ETKİNLİKLERİ

Hollanda’ya Türk işçi göçünün  60’ıncı yılı etkinlikleri çerçevesinde mutlaka pek çok organizasyon yapılacaktır.

50’nci Yıl etkinliklerinde, Başkanlığını Veyis Güngör`ün yaptığı Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi ve  Ankara`da bulunan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun ortaklaşa organize ettikleri,  “Hollanda’ya Türk İşgücü Göçünün 50`nci Yılında Türkiye-Hollanda İlişkileri Sempozyumu`na  Türkiye`den 60 akademisyen olmak üzere, Almanya, Ukrayna ve Azerbaycan ve Hollanda`dan 180 konuk katılmıştı.

Bakalım 60’ıncı yıl etkinliklerinde hangi kurumlar ve kişiler başrolleri ve diğer rolleri paylaşacaklar?

SON SÖZÜM:
İyi anılar, kötü anılar olduğu gibi, iyi gelişmeler ve kötü gelişmeler de oldu.
Analizin sonunda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz:
Hollanda’da maddi kaybımız olmadı. Aksine kazandık.
Ama Hollandalılara da çok kazandırdık.

3 Aralık 2021 tarihinde, yine Doğuş için yazdığım , Avrupa’ya göçün 60’ıncı yılı etkinlikleri yorumda şunları belirtmiştim:
Tabii ki burada yaşamakta olan kanaat önderlerimizin de yapacakları var.
Kanaat önderlerimiz, particiliği, kulüpçülüğü ve bölgeciliği bir kenara atarak, toplumun genel sorunlarının çözümü için gayret sarfetmeliler ve yol göstermeliler.

Afbeelding met tekst, krant, schermafbeelding Automatisch gegenereerde beschrijving

Kısaca, sonuç nedir biliyor musunuz?
Ferdi Tayfur, ‘Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadimenin düğününde halay çekelim’ diye şarkı söylüyor ya?
Bizim gençlik buna, ‘Köyümüze geri dönmeyeceğiz ve Fadime’yi de buraya getireceğiz’ diyorlar.
Durum bunu gösteriyor.

Haydi hayırlısı.

TURİZM YATIRIM REKORTMENİ TORUNOĞULLARI AİLESİNİN REİSİ FAİK BABANIN ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN…

TURİZM YATIRIM REKORTMENİ TORUNOĞULLARI AİLESİNİN REİSİ FAİK BABANIN ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN…

Fethiye’deki cenaze töreni ve sonraki dini ritüellere, siyaset, futbol, sanat ve iş dünyasından ünlüler, Hollanda’dan gidenler ve kalabalık bir halk topluluğu katılmıştı.

Cenaze törenine Hollanda’dan gidemeyenler için düzenlenen Mevlid ve taziye programına da, Avrupa’nın dört bir yanından, sevenler katıldılar.

Başta Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli olmak üzere, iş dünyası ve sivil toplum temsilcilerinin yığınlar halinde geldikleri Den Bosch şehrinde trafik alt-üst oldu.

Afbeelding met persoon, person, muur, binnen Automatisch gegenereerde beschrijvingYazı: İlhan KARAÇAY                        Fotoğraflar:Mustafa KOYUNCU

Turizm yatırım rekortmeni Orka Şirketler Grubu’nun Kurucusu Turgut Torunoğulları, Fethiye Turistik Otelciler Birliği eski başkanı ve Orka Hotel Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Torunoğulları, Beşiktaş (BJK) yöneticiliği yapmış olan Erdal Torunoğulları, yönetimde yer alan Ertan ve Aykut Torunoğulları’nın, 27 Aralık 2022 günü kabettikleri  Hacı Faik Torunoğulları’nın, Fethiye’deki cenaze töreni  ve sonraki dini ritüellere, siyaset, futbol, sanat ve iş dünyasından ünlüler, Hollanda’dan gidenler ve kalabalık bir halk topluluğu katılmıştı.
Afbeelding met tekst, buiten, persoon, menigte Automatisch gegenereerde beschrijving

Cenaze törenine Hollanda’dan gidemeyenler için düzenlenen Mevlid ve taziye programına da, Avrupa’nın dört bir yanından, sevenler katıldılar.

Başta Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli olmak üzere, iş dünyası ve sivil toplum temsilcilerinin yığınlar halinde geldikleri Den Bosch şehrinde trafik alt-üst oldu.

Afbeelding met persoon, binnen, groep, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

Orka Şirketler Topluluğu’nun Hollanda’daki Holdingi, Edelstaal İnternational Simtronic binasında saat 13.00’te başlayan program, Mustafa Aydın (HDV Fahri Din Görevlisi), Ferhat Arslan (HDV Zevenbergen Din Görevlisi), Veysel İlan (HDV Den Bosch Din Görevlisi), Halit Demir ve Yusuf Öznavruz‘un okudukları Kur’ân-ı Kerîm ile başladı.
Mevlid-i Şerif, ilahiler, kasideler, sohbetler ile devam eden program, Hacı Faik Torunoğulları için yapılan dualar ile gece yarısına kadar devam etti.

Afbeelding met persoon, tafel, binnen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Hollanda ve hatta Avrupa’nın dört bir yanından otomobilleri ile gelen yığınlar, Den Bosch trafiğinin tıkanmasına neden oldu. Simtronik binası etrafında park yeri bulmak zorlaşınca, özel valeler evreye sokuldu.

Afbeelding met persoon, person, binnen, staand Automatisch gegenereerde beschrijving

İnsani duruşları ve sıcak ilişkileri ile gönüllerde yer edinen Torunoğulları ailesine gösterilen bu ilginin nedenlerini bilmek isterseniz, lütfen web sayfamda yayınlanan 29 Nisan 2021 tarihli TORUNOĞULLARI AİLESİ haberime bakınız.

HER ŞEYE RAĞMEN İŞLER DEVAM ETTİ.

Afbeelding met tekst, persoon, person, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving

Den Bosch şehrindeki Mevlid ve taziye programında, Torunoğulları ailesinden bir eksik vardı:
Turgut Torunoğulları’nın oğlu Ercan.
Küçük Torunoğulları, Fethiye ve Marmaris’te yönettiği Akua Park ve eğlence yerlerindeki işini, bir şartla bırakamazdı. O da, bu işyerlerine Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan’ın gelme durumuydu.
Öyle de oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fethiye’de gençler ile buluşacaktı.
Bu buluşma için seçilen yer, Ercan Torunoğulları’nın yönettiği yerdi.

ANVERS’TE MADO’YU AÇTILAR
Afbeelding met tekst, persoon, binnen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Torunoğulları kardeşler, Fethiye’deki cenaze töreninden sonra, Belçikalı milletvekillerinin de katılacağı bir açılışı ihmal etmediler. Anvers şehrinde MADO zincirine bir restaurant daha eklediler.

OTEL RESTORAN ZİNCİRİ YENİ YIL TOPLANTISI

Afbeelding met persoon, person, binnen, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving
Hollanda’da, Ertan Torunoğulları ve Tarık Saki’nin inisiyatifi ile kurulan, otel ve restaurant işletmecileri biriliği HORECABOND NEDERLAND, Yeni yıl resepsiyonunu, Utrecht’teki Torunoğulları’na ait ICON LOUNGE’ta yaptı.
Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli’nin de katıldığı resepsiyona iş dünyasından Türkler katıldılar.

Afbeelding met persoon, mensen, groep, restaurant Automatisch gegenereerde beschrijving