ADANA MİLLETVEKİLİ AYHAN BARUT’A MERSİNLİLER’DEN TAVSİYE:

ADANA MİLLETVEKİLİ AYHAN BARUT’A MERSİNLİLER’DEN TAVSİYE:

Bölge seçmeninize hizmet edeyim derken, bölgecilik yapmayın ve ülkenin refahına halel getirmeyin.

Mersin sınırları içinde ama Adana’ya çok daha yakın olan bir yerde yapılmakta olan Çukurova Bölgesel Havalimanı’nı baltalamaya son verin.

Adana’nın çekilmez trafiği nedeniyle, Çukurovalılar’ın kâbusu haline gelen uçak yolculuklarına bir çare ve ülke turizmine de katkı amacıyla yapılan yeni havalimanı, sadece Mersin’in değil, tüm Çukurova’nındır.

açık hava, yol, sahne, otoban içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın analizi:

Milletvekilliği yaptığı sürece, bölge seçmenleri için çok iyi çalışmalar yapan ve bunları, basın danışmanı tarafından kamuoyuna duyuran Ayhan Barut, nedense Çukurova Bölgesel Havalimanı konusunda Adanalıları savunmaya çalışırken, hem yöre halkına ve hem de Türk turizmine zarar verdiğinin farkında olamıyor.

İki yıl önce 27 Kasım 2020 günü yayınlamış olduğum analizimde şu başlıkları kullanmıştım:
Çukurova Havalimanı yapımını asıl önleyenler bazı Adanalı milletvekilleri
*Mersin-Adana rekabeti hemşehricilik ilkelliğine dönüştü
*Sırf bir kaç esnafın menfaatini korumak için, ülke turizmini bilinçsizce baltalıyorlar

BAKANA SORU
Ayhan Barut’un, yapımı 10 yılı aşkındır süren, bin bir badireden sonra nihayet yapımı tamamlanmakta olan ve bu yılın sonunda açılması planlanan Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın faaliyete geçişinden sonra kapanması gereken Adana Şakirpaşa Havalimanı için, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na, yanıtlaması istemiyle sunduğu önergede şu sorular yer aldı:

1- Adana’da 20 Haziran 2022 tarihinde yaptığınız “Türkiye Cumhuriyeti Adanalılar ne istiyorsa onu yapar. Adanalılar ne diyorsa Adana Havalimanı da o şekilde olacaktır” sözünüze açıklık getirir misiniz?
2- Belirsizlik içeren söz konusu sözlerinizden, ‘Adana Havaalanı kapatılmayacak’ sonucu çıkarılabilir mi?
3- Niyet ifadesinden ziyade kamuoyuna net ve resmi olarak ‘Adana Havalimanı kapatılmayacaktır’ açıklaması yapmayı düşünüyor musunuz?
4- Çukurova Bölgesel Havalimanı yapımı nedeniyle Adana Havalimanı’nın taşınmasıyla ilgili DHMİ içerisinde yazışmaların yapıldığı, hazırlıkların sürdüğü iddialarına açıklık getirebilir misiniz?
5- Adana Havalimanı’nın kapatılmasını istemeyen Adanalıların beklentilerine uygun adım atacak mısınız?

“Adana Havalimanı’nı kapattırmayacağız” şeklinde iddialı konuşan Ayhan Barut’un bu isteğinin gerçekleşmesi halinde, yeni havalimanının randımanlı bir şekilde işletilmesinin de mümkün olmayacağı aşikârdır.

MERSİNLİLER NE DİYOR?

Şimdi Mersinliler Ayhan Barut’a şunları söylüyorlar:
Bölge seçmeninize hizmet edeyim derken, bölgecilik yapmayın ve ülkenin refahına halel getirmeyin.
Mersin sınırları içinde ama Adana’ya çok daha yakın olan bir yerde yapılmakta olan Çukurova Bölgesel Havalimanı baltalamaya son verin.
Adana’nın çekilmez trafiği nedeniyle, Çukurovalılar’ın kâbusu haline gelen uçak yolculuklarına bir çare ve ülke turizmine de katkı amacıyla yapılan yeni havalimanı, sadece Mersin’in değil, tüm Çukurova’nındır.

İKİ YIL ÖNCE NE YAZMIŞTIM?

Milletvekillerinin, kendi bölgelerindeki insanların haklarını savunmasının en doğal ve doğru bir hareket olduğunu sık sık yazmışımdır.
Örneğin, ‘Hollanda parlamentosuna giren Türk kökenli milletvekillerinin, Türk kökenli seçmenlerin haklarını savunmaları da doğal ve haktır. Nasıl ki tarım bölgesinden seçilmiş olan bir milletvekilinin tarımcıları, maden bölgesinden seçilmiş olan bir milletvekilinin madencileri desteklemesi doğruysa, Amsterdam’da seçilen bir milletvekilinin de eşcinsellerin haklarını savunması o kadar doğrudur.‘ diye yazıp durmuşumdur.

Ne var ki, bir bölgenin insanlarını savunurken, isteklerin ülke menfaatlerinin önünü tıkamamasına da dikkat etmek lâzımdır.
Ayhan Barut’un, sürekli olarak baltalamaya çalıştığı Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın yapımında dönen dolaplardan mutlaka haberi vardır ama, kendisinin bu çirkinlikte rolü olup olmadığını bilmiyoruz. Hem bölge halkına ve hem de Türk turizmine büyük yarar sağlayacak olan yeni bir havalimanının, ilkel bir hemşericilik uğruna baltalanması doğru değildir.

Yeni havalimanı yapımının tamamlanacak olması kesinleşince, şimdi de ‘Adana Şakirpaşa Havalimanı kapanmasın’ yaygarası koparılıyor.
Ne var ki, bu yaygarayı koparanlar, bu yörede iki havalimanının randımanlı çalışmayacağını hesaba katmıyorlar. Yeni havalimanının, havayolu şirketlerine tanıyacağı daha olumlu imkânlar, yurt içi ve yurt dışı uçuşlarını hareketlendirecek ve yöre turizmini de kalkındıracaktır.

                *****************************

İki yıl önceki yazımda, Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın akibeti hâlâ meçhuldu
Bakınız, 2 yıl önce 27 Kasım 2020 günü servise koymuş olduğum analizimde neler yazmıştım:

Çukurova Havalimanı yapımını asıl önleyenler bazı Adanalı milletvekilleri

*Mersin-Adana rekabeti hemşehricilik ilkelliğine dönüştü

*Sırf birkaç esnafın menfaatini korumak için, ülke turizmini bilinçsizce baltalıyorlar

*Tarsus’ta yapılacak olan 8 bin yatak kapasiteli 11 otelin akibeti de meçhul

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\cukurova-havalimani-(2).jpg

Adana’nın çekilmez trafiği nedeniyle, Çukurovalılar’ın kâbusu haline gelen uçak yolculuklarına bir çare ve ülke turizmine de katkı amacıyla plânlanan Çukurova Havalimanı projesi, 10 yılı aşkın bir zamandır gerçekleşemiyor.
Proje aşamasında, bazı Adanalı milletvekillerinin, sırf hemşehricilik ilkelliği nedeniyle baltalanmaya çalışılan Çukurova Havalimanı, yapılma kararının alınmasından sonra da baltalanmaya başlanmıştı.

Çukurova Havalimanı’nın tam 10 yıldır, projeyi sahiplenen yatırımcılar tarafından sabote edilemsinin ardında da bazı Adanalı milletvekilleri yer alıyor. Projeyi üstlenen müteahhit firmaları çeşitli şekillerde caydırma oyunlarında parmağı olan milletvekilleri, bu anlaşılmaz pespayeliği, birkaç esnafın menfaatini korumak için yapıyorlar.

Baltalamanın bir başka nedeni de Adana-Mersin çekişmesinin yarattığı hemşehricilik ilkelliğidir.

TAKSİCİLER
Çukurova Havalimanı’nın gerçekleşecek olmasına en çok karşı çıkan esnaf grubunu taksiciler oluşturuyor.
Mersin il sınırları içinde kurulacak olan Çukurova Havalimanı’nın taksi işletmeciliği, Adana’dan Mersin’e geçmiş olacak. Kaldı ki, yapılan ön tartışmalarda, bu işin iki şehir taksicileri arasında paylaşılabileceği konuşulmuştu.
Adana Havalimanı etrafında bulunan esnafların da hoşuna gitmeyen bu durum, Adana milletvekilleri için bir baskı unsuru oldu. Hemşehricilik ilkelliğinin yanında, seçimlerde oy kazanmak için, Çukurova Havalimanı’nın yapımını önlemek için hâlâ büyük çabalar sarfeden Adana CHP milletvekillerinden biri, (polemiğe girmemek için adını yazmıyorum), ihale olaylarındaki bir yığın olumsuzluğu dile getirdikten sonra bakın asıl niyetini nasıl açıklamış:
“Yıllık 5-6 milyon insanımızın güvenle kullandığı Adana Havaalanı’nı size kapattırmayız”

Adana CHP milletvekili, ‘Adana Havaalanı’nı size kaptırmayız’ derken kimi kastediyor?
Hükümeti mi? Tabii ki hayır.
Müteahhitleri mi? Bu da hayır.
‘Size kaptırmayız’ dediği kitle tabii ki Mersinlilerdir.

Çukurova Havalimanı’nın yapımında yaşananlar tabii ki çok tuhaf ve üzücüdür. Önce işletmeci olacak müteahhitlere verilen ihaleler, çeşitli nedenlerle maalesef tamamlanamadı. Daha sonra bu iş devlet işletmesine bırakıldı ama bu kez taşeron müteahhitler su koyverdiler.

Çukurova Havalimanı’nın gerçekleşmesi halinde, Akdeniz sahillerimizin batısında gelişecek olan turizm hareketi, Akdeniz’in doğusunda da canlanacaktır. Bunun için bir proje hazırlanmıştı.
Mersin’in doğu kesiminde yer alan bir alana (yani Tarsus ve Adana’ya yakın olan) 8 bin yatak kapasiteli tam 11 otel kurulması planlanmıştı. Bunun için bedava yer tahsis edilmiş ve otel inşası için firmalar belirlenmişti. Ama yine türlü nedenlerle bu proje de sallantıda kaldı. (Bu konuyu yazımın sonunda detaylı yazacağım)

Şimdiki durumu ile, yani kapasite ve pahalılığı nedeniyle, Almanya’dan birkaç sefer dışında, yurtdışından uçuş talebi alamayan Adana Havalimanı’na karşın, yeni açılacak olan, kapasite ve pahalı olmaması nedeniyle ilgi çekecek olan Çukurova Havalimanı, Türk turizmi için büyük bir kazanç olacaktır.

Önceleri otel kapasitesi düşük olan Mersin, şimdilerde yapılan ve yapılmakta olan oteller ile turizme açılmış olacaktır. Hele hele, devletin planladığı yeni 11 dev otelin gerçekleşmesi halinde, Antalya, Alanya, Marmaris, Bodrum, Kuşadası, Çeşme gibi yerlere bir alternatif teşkil edecek olan Mersin için, tabii ki yeni, modern ve cazibeli bir havalimanına ihtiyaç olacaktır.

Sırf Mersin il sınırları içinde olduğu için, Adana’da da turizmin gelişmesine yol açacak olan Çukurova Havalimanı projesi, bu nedenle çok önemlidir.
Bilinçsizce davranışlar ile, bu projeyi baltalamak isteyenler bu ilkel sevdadan vazgeçmeli.
Aslında, Adana ve Mersin milletvekilleri bu konuda ortak hareket etmeli ve hem Mersin’deki 11 otel projesi ve hem de Çukurova Havalimanı projesi için ortak bir baskı oluşturmalılar.

YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN HAVALİMANI VE 11 OTEL ÇIKMAZI

Çukurova Havalimanı hikâyesi:

Yap-İşlet-Devret modeliyle yatırım maliyeti 357 milyon Euro olarak belirlenip ihalesi 15 Aralık 2011’de, yer teslimi 15 Mart 2013’te gerçekleştirilen ve temeli 28 Mayıs 2013 tarihinde atılan Çukurova Bölgesel Havalimanı, sürekli tartışmalara neden oldu. İlk ihale tarihinden bu yana 9 yıl geçmesine karşın bu tartışmalar bitmedi. Havaalanında başlayan çalışmalar bir türlü tamamlanmayınca, yine çeşitli ihaleler düzenlendi. Son olarak 4 Şubat 2020’de yapılacağı duyurulan havalimanı üst yapı ihalesi 16 Mart 2020 tarihine ertelendi. Sonrasında ise Cengiz-Limak-Kalyon İnşaat Ortak Girişim Grubu’nun kaybettiği Çukurova Havalimanı ihalesini, Günbeton İnşaat-Terminal Yapı Ortak Girişimi kazandı. Bu sürecin ardından Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan görevden alınırken yerine atanan Bakan Adil Karaismailoğlu, bu ihaleyi iptal ettiklerini duyurdu. 26 Ekim 2020 tarihinde yapılacağı açıklanan yeni ihale de 20 Kasım 2020 tarihine ertelendi. Son yapılan ihalede en yüksek teklifi 297 milyon 100 bin Euro artı KDV karşılığında Favori İşletmecilik A.Ş. / YAKO Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş. ortak girişimi verdi.

Bakan Adil Karaismailoğlu, yıllardır sürüncemede olan Çukurova Havalimanı için umut verici bir açıklama yaptı.

Karaismailoğlu, Çukurova’ya yakışacak bir havalimanı için çalıştıklarını belirterek, “Çukurova bölgesine yakışır bir havalimanı yapmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bütün çalışmalar hızlı bir şekilde devam ediyor. Şu an pist çalışmasının üzerindeyiz. İnşallah yıl sonuna kadar bütün altyapı çalışmalarımızı tamamlayacağız. Önümüzdeki yılın başlarında havalimanı yol bağlantılarını da bitirmiş olacağız” diyen Karaismailoğlu sözlerine şöyle devam etti:

“İlk aşamada, birinci etapta 8 milyon yolcuya hizmet edecek havalimanı terminali projelerini tamamladık. Devamında da 12 milyon yolcuya hizmet edebilecek kapasitede bir havalimanı projelendirdik. İnşallah önümüzdeki günlerde ihalesini yapıp bu yıl içerisinde inşaatına başlayıp en geç 2 yıl içerisinde de inşaatını tamamlama hedefi içerisindeyiz.” 

Karaismailoğlu, projenin takipçisi olacaklarını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

 “Hizmetin bir an önce sağlanması için Çukurova’nın özlemle beklediği, onlara, milletimize yakışır bir havalimanını önümüzdeki 2 yıl içerisinde faaliyete alacağız ve Çukurova Bölgesel Havalimanı bu bölgeye hizmet verecek.”

Bakan Karaismailoğlu, bir gazetecinin “İlk uçak piste ne zaman iner?” şeklindeki sorusunu, “Bütün planlarımız 2 yıl içerisinde, 2 yıl bitmeden havalimanımıza uçağın inmesi. Çalışmalarımız ve hedefimiz o.” diye yanıtladı.

TARSUS’TA YAPILACAK OLAN 8 BİN KAPASİTELİ
11 OTEL PROJESİNİN AKİBETİ DE MECHUL

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Cukorova oteller 2.jpg                                                                  Böyleydi


C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\oteller-bolgesi-ne-yarin-su-verilemeyecek_1.jpg
Böyle olabilirdi

Mersin’i, batı Akdeniz’e alternatif turizm bölgesi yapmak amacıyla projelendirilen, 8 bin yatak kapasiteli 11 otelin akibeti de mechul.
Bakınız bu konuda başlangıçtaki haberler nasıldı:

Mersin’in Tarsus ilçesinde altyapı çalışmaları tamamlanan ve tahsis sahibi 6 firmanın tesis yatırımlarını bekleyen Tarsus Kıyı Kesimi Turizm Bölgesi, Akdeniz’in doğusunda bir turizm cenneti olacak.
Berdan Nehri’nin bir kolunun denize döküldüğü bölümün de içinde bulunduğu, çeşitli kuş türlerine ev sahipliği yapan Tarsus Kıyı Kesimi Turizm Bölgesi, temiz denizi, 12 kilometrelik kumsalı ve yeşil dokusu ile dikkat çekiyor. 8 bin yatak kapasiteli toplam 11 otelin yapılacağı bölge, hizmete girdikten sonra Mersin ile Adana’nın turizmden hak ettiği payı almasına önemli katkılar sunacak ve 10 bin kişi buradaki tesislerde istihdam edilecek. Çukurova Bölgesel Havaalanı’nın da tamamlanması ile bu coğrafyaya gelen turistler, yalnızca 10 dakika içerisinde oteller bölgesine ulaşabilecek.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Cukurova oteller 3.jpg

Bölgede inceleme yapan Mersin Sanayicileri Ve İş Adamaları Derneği (MESİAD) Başkanı Hasan Engin, inşaatların başlaması için tahsis sahibi firma yöneticilerine çağrıda bulundu. Yatırıma engel tüm durumların ortadan kaldırıldığını belirten Engin, “Devlet Su İşleri (DSİ), Berdan Nehri’nin denize ulaştığı yerde 5-6 kilometrelik taşkın koruma setlerini tamamlamış durumda. 14 kilometrelik otoban kalitesindeki yolumuz tamamlanmış durumda. Turizm teşvikleri uygun safhaya geldi. Orada da bir sorun yok. Sayın Cumhurbaşkanımız da buranın temelini atmıştı seçimlerden önce ve yatırımcı firmaların başlayacağını söylemişti. Birkaç kez de uyarmıştı, ’Başlayın’ diye. Şu anda yatırımcı firmaların bahanesi kalmadı” dedi.

Mersin ve Adana kamuoyunun bu yatırımı merak ve heyecanla beklediğini dile getiren Engin, “Yolumuz, altyapı, kanalizasyon, arıtma tesisleri, telekomünikasyon, içme suyu hepsi tamamlanmış durumda, yatırımcıları bekliyoruz. Eğer bu yatırımcılar ille de ’Uzatacağız’ derlerse ya diğer yatırımcılara ya da yabancı yatırımcılara tahsis yapılmasını istiyoruz. Çok fazla tahammül kalmadı. Çok uzun zamandır bu proje ile ilgileniliyor. Havaalanı da yapılıyor, bittiğinde bunların başlaması değil, paralel başlamasını istiyoruz. Aynı anda bittiğinde bölgemize ve ülkemize hayırlı olur diye düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

HAYAL KIRIKLIĞI

Yukarıda okuduğunuz eski bir haberden anlaşılacağı gibi, Doğu Akdeniz’i bir turizm cenneti yapacak olan proje de sürüncemede kalmış oldu. Bedava arazi aldıkları halde, devletten daha çok fedakârlık bekleyen tahsis sahibi yatırımcılar, bu projeyi de baltalamış oldular.

Ne diyelim, Mersin’in, daha doğrusu Çukurova’nın makus (kötü) talihi mi?
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.

 

SOYKIRIMIN SEMBOLÜ HALİNE GELEN ANNE FRANK’TAN BIKMIŞ OLAN YAHUDİLER DE VAR!

SOYKIRIMIN SEMBOLÜ HALİNE GELEN ANNE FRANK’TAN BIKMIŞ OLAN YAHUDİLER DE VAR!

Sembol olabilecek diğer bir Yahudi Merlyn Frank, “Anne Frank’a gösterilen aşırı ilgi, diğer kurbanların üzerine gölge düşürüyor” diyor.

Anne Frank’ın kaldığı evi, aile doktorlarının ihbar ettiği iddiası üzerine koparılan yaygaraya kızan Merlyn Frank, “Soyadımız aynı ama akraba değiliz” derken, akraba olsa da bunu açıklamayacağını söylüyor.

Filistin’de de, onlarca Anne Frank benzeri Müslüman kurbanalar olduğunu ileri sürenlere şahsen ben de katılıyorum.

kişi, iç mekan, kadın, siyah içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın analizi:

Hitler zulmüne uğrayan Yahudiler hakkında yazılanlar, çizilenler ve belgesel yapılan öyküler, elbetteki tüm insanlığın içini sızlatıyor.
Holokost (Yahudi Soykırımı) olarak adlandırılan bu acı gerçek, Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası döneminde, Heinrich Himmler‘in liderliğindeki SS güçleri tarafından işgal edilen sınırlar içerisinde, yaklaşık 6 milyon Yahudi‘nin sistemli bir şekilde öldürüldükleri gerçeğidir.

Bazı akademisyenler, Romanların toplu katliamının ve özürlü insanların öldürülmelerinin de bu tanıma katılmaları gerektiğini, bazı bilim insanları da Holokost tanımının, Naziler tarafından öldürülen Sovyet tutsaklarPolonyalılar ve eşcinselleri de içermesi gerektiğini savunuyorlar.

Sovyetler Birliği’nin yıkılması ardından ortaya çıkan sayılarla birlikte, yakın dönemdeki tahminler, 10 milyon civarında insanın, Nazi rejimi tarafından öldürüldüğünü göstermektedir.

Holokost öncesinde sayıları dokuz milyonu bulunan Avrupalı Yahudilerin, aşağı yukarı üçte ikisi öldürüldü. Bir milyon üzerinde Yahudi çocuk, aşağı yukarı iki milyon Yahudi kadın ve üç milyon Yahudi erkek Holokost’ta öldürüldü.

İşgalciler, Yahudileri ve Romanları gettolara hapsedip nakliye trenleriyle ölüm kamplarına gönderilmeden önce bir arada tuttular. Yolculuk boyunca ölmeyenler ya ölene dek çalıştırıldı, ya tıbbi deneyler için kullanıldı, ya da sistematik bir şekilde gaz odalarında öldürüldü. Alman bürokrasisinin her kolu, soykırımın lojistiğine yardım etti ve Üçüncü Reich’ı, Holokost akademisyenlerinin belirttiği gibi bir Soykırım Devleti’ne dönüştürdü.

ACI OLAYLAR

İşte, tüm bu acı olayların yaşandığı sıralarda, Yahudilerin başlarından geçen toplumsal ve bireysel acı olaylar da belgeseller arasında yerini almıştır.
Bireysel belgesellerin en ünlüsü ise hiç şüphesiz Anne Frank adlı bir genç kızın başından geçenlerdir. Amsterdam’da en çok ziyaretçi çeken bir müzeye adını veren Anne Frank, öylesine ilgi görmektedir ki, bu durum, ‘Çok abartılı’ olduğu gerekçesiyle, kıskançlıklara da yol açmıştır.
Ama bunun bir kıskançlık değil, ‘Diğer Yahudi kurbanların üzerine gölge düşürme’ olduğunu iddia edenler de vardır.

Bu iddiayı öne sürenlerden biri de, yine bir Hitler kurbanı olan Yahudi Merlyn Frank’tır. Merlyn Frank, bu yazının sonunda kendisinden uzun uzun söz edeceğim Anne Frank’a gösterilen abartılı ilginin, diğer Yahudi kurbanların üzerine gölge düşürdüğünü söylüyor.

Tabii ki, İsrail’in Filistinlilere çektirdiği acıları görmezden gelircesine, Anne Frank hikâyeleri ile yarattığı hegemonya da eleştiriler arasında yer alıyor.

Şimdi size Anne Frank’ın hikâyelerinden önce, aynı soyadı taşıyan Merlyn Frank’ın, bu konudaki düşüncelerini ve onun başından geçenleri anlatayım isterseniz:

duvar, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduNAZİLER BİZİ ÖLÜME GÖTÜRÜRKEN, ÇOCUKLARIMI İSTASYONDAKİ YABANCI İNSANLARA VERDİM” DİYEN MERLYN FRANK’IN ANNESİ, WESTERBORG YOLUNDA ÖĞRENCİLER TARAFINDAN KURTARILDIĞINI ANLATIYOR.

Geçen günlerde Hollanda medyasında yer alan yeni bir habere göre, Anne Frank’ın saklandığı evi, Nazilere ihbar edenin, hiç de yabancı biri olmadığı ve ihbarcının aile doktoru olduğuydu.
İşte bu haber etrafında günkerce duran medyaya kızan bir başka Nazi kurbanı olan Merlyn Frank, ‘Açtı ağzını, yumdu gözünü’ misali konuşmaya başladı.

İşte, Merlyn Frank’ın anlattıkları:

“Eylül 1940’ta Peter Rothgiesser’in yaşadığı evden çok uzakta olmayan Deurloostraat’ta doğdum. İçinde bulunduğum mutlu bir aileydi. Hayır, Anne Frank ile akraba değilim. Bunu bana ne sıklıkta sorduklarını bilseniz şaşırırsınız.
Bu sorulara içtenlikli bir cevap vermek gittikçe zorlaşıyor. Anne Frank etrafında dönen sofu hikâyelere karşı yıllardır sessiz bir savaş veriyorum. Anne Frank’ın, acil kutsaliyet taşıyan bir pop yıldızı konumuna sahip oluşu beni rahatsız ediyordu.
Hayır, ben onun akrabası değilim ve olsaydım da açıklamazdım.
Anne Frank’in hikayesi tek bir hikaye, ancak henüz pek çok hikaye anlatılmadı. Bazı Yahudiler, Anne Frank’a gösterilen bu ilginin, diğer önemli sorunları gölgelediğine inanıyor. Onu kıskanmıyorum ama her şey daha realist anlatılmalı.
Savaştan sonra bir acı hiyerarşisi, bir tür rekabet ortaya çıktı. Anne Frank en üstteydi, onu diğer ölüler takip ediyordu. Sonra Auschwitz’den sağ kurtulan insanlar akla geldi. Saklananlar ise en alt seviyedeydi.

Yahudi Konseyi

Merlyn Frank, savaştan çok sonra, Nazilerden Amsterdam’a kaçan Yahudi-Alman bir gazetecinin oğlu Peter Rothgiesser ile ilişkiye girdi. Peter, savaştan sonra İsrail’e gitti, ancak geri döndü ve Amsterdam’daki İsrail Turizm Bürosu’nda çalıştı.

Merlyn Frank şöyle devam ediyor:
“Annem, konservatuarı bitirmişti, ancak bununla kazanılacak para çok azdı, bu yüzden moda evi Gerzon için çalışmaya başladı. Çeşitli şubelerde güzellik salonları açtı.
1941’in başlarında, Gerzon’un tüm Yahudi personeli işten atıldığında, annem de sokağa atıldı. O sırada babam Yahudi Konseyi’nde bir iş buldu. Annemin aksine, babam gelecek konusunda karamsardı.
Saklanacak bir yer aramaya başladı. Kolay olmadı, çünkü bunun için paraya ihtiyaç vardı ve bizde de tam olarak bu yoktu. Sonunda bir şey buldu. Hollanda’nın Hoorn ve Enkhuizen yakınlarında bir çiftlik. Bu insanlar buna cesaret ettiler, tek çocuklu Yahudi bir aile.
Yine de bu sığınma işi gerçekleşmedi. Hamile olan annem, Batı Frizyalı çiftçi ailesinin bir bebeği saklamak istemediğini öğrendi. Çok riskli. Saklanma planları iptal edildi. Şubat sonunda kardeşimin doğduğu Amsterdam’da kaldık. Üç ay sonra Westerbork’a gitmek için hazırlanmamız gerektiği şeklinde bir mesaj aldık.

26 Mayıs 1943’te Olympiaplein’de toplanmamız gerekti. Oradan Westerbork’a giden bir trenin beklediği istasyona götürüldük. Tren, kampa giderken teknik bir duraklama nedeniyle Utrecht’te bir istasyonda durdu.
Pencerede iki yüz belirdi. Orta yaşlı insanlardı. Sonradan öğrendim ki, on sekiz yaşında bir erkek ve on dokuz yaşında bir kız. Annemlere işaret ettiler. Anlamadım ama annem biraz önce emzirdiği bebeği kucağından kaldırıp çıkışa gitti. Ben de elimde oyuncak bebek çantamla onu takip ettim.
Bir anda kız, kardeşimi kollarına aldı, oğlan da beni kaldırdı. Peronlardan aşağı koştular. Arkama bakmaya çalıştım ama her şey çok hızlı geçti. Oğlan beni orada bir bisiklete bindirdi, kız ise, kardeşimle birlikte diğer tarafa koştu. Henüz üç yaşında değildim ve bununla ilgili pek bir şey hatırlamıyorum. Bazen kendi anılarımdan mı hatırlıyorum, yoksa sağdan soldan mı duydum bilemiyorum.
Yüzlerce Yahudi çocuğun saklanıp savaştan kurtulmasını sağlayan ve öğrenciler tarafından kurulan Utrecht Çocuk Komitesi tarafından kurtarıldım.

Sobibor

Farklı evlerde kaldım ve sonunda Utrecht’te, savaşın sonuna kadar Yahudi bir kıza sahip olmayı kabullenen bir aile beni aldı. Saklandığım evdeki çifte duygusal bir bağ beslemedim. Zira savaşın sonunda kendi anne-babamla birlikte olacaktım.

1941 yılında Merlyn Frank

Ama kurtuluştan sonra, ailem geri dönmedi. Bir süre sonra, Temmuz 1943’te Sobibor’a sürüldüklerini öğrendim. Daha sonra Kızılhaç’tan gelen bir mektupta, anne ve babamın öldükleri fikrine inanmamız isteniyordu.

Yine de umut etmeye devam ettim. Belki bir ormanda kayboldular ya da arkalarında iki çocuk bıraktıklarını unuttular. Hayal kurmakta iyiydim. Bunu uzun süre yaptım. Aslında çok uzun süre. Ağabeyimin hayatta olduğu ortaya çıktı. Bunu ancak on iki yaşımdayken duyduk. Utrecht’te çocuksuz bir aile tarafından kabul edilmişti ve çok seviliyordu.

7 veya 8 Mayıs 1945’te, kurtuluşu kutlamak için Utrecht’teki Julianalaan’da motosiklet yarışları düzenlendi. Sığınma annem, caddenin karşısında duruyordu. Ona doğru yürümek istedim ve o motosikletlerden biri bana çarptı. Beni savaştan çekip kurtaranlar, barış kutlamasında bir motor tarafından öldürülmemi hiç beklemiyorlardı. Ne mutlu ki ölmemiştim.

Minnettarlık

Savaş sırasında, saklanmakta olduğum koruyucu ailemle ilişkim iyi değildi. Kurtuluştan sonra durum daha da zorlaştı. Koruyucu ailem, beni savaş süreci için kabullenmişti. Savaş sonrasındaki barış sürecinde, benim gibi geçimsiz bir kızı elbette kabul etmeyeceklerdi. Bu benim seçimim de değildi.

Evden çok kaçtım ama aynı sıklıkla polis tarafından geri getirildim. Onlara büyük bir minnet borçluydum ama ne yazık ki onları sevemedim. Üvey babam beni kurtardığını ve ona minnettar olmam gerektiğini söyleyi övünüyordu. Bu beni sinirlendiriyordu. Bu minnettarlığı ifade etmeye cesaret edemedim. Otuz, kırk yıl önce söylemem gereken sözleri ancak üvey annemin ölüm döşeğinde söyledim: ‘Teşekkürler, beni kurtardığınız için çok teşekkürler.’ Beni duymuştu. Yanağından bir damla yaş süzüldü. Ama kalktığımda benim yüzüm ıslanmıştı. Bunlar benim gözyaşlarımdı.

Kardeşimle iletişim de zordu. Karakterlerimiz oldukça farklıydı ve ortak bir çocukluk anılarımız yoktu. Tek anımız şuydu: Sekiz yıl önce ikimiz anne ve babamız ile vedalaşmak için Sobibor’a gitmiştik. Orada onlarla konuşmuştuk: ‘Bakın, işte buradayız. Hayatta kaldık ve iyi gidiyoruz, çok iyi. Hayat ne kadar kısa olursa olsun, boşuna değildi. Şimdi siz, bizim içimizde torunlarınız ve torunlarınızın torunlarıyla yaşıyorsunuz.’ demiştik.

…VE ANNE FRANK

Çoğunuz Anne Frank’ın öyküsünü okumuşsunuzdur.
Ne var ki, tıpkı Hitler’in ’Yahudi soykırımı’ anlatımlarını abartılı bulanlar olduğu gibi, Anne Frank anlatımlarını da abartılı bulanlar vardır.

Kendisi de bir Yahudi olan ve ailesi ile birlikte yaşadığı Hitler zulmünü dile getiren Merlyn Frank’ın da abartılı bulduğu Anne Frank hikâyesini, dostumuz Damla Karakuş’un kaleminden okuyalım:

Anne, 12 Haziran 1929’da Almanya’nın Frankfurt şehrinde Edith ve Otto’nun kızları olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona Annelies Marie Frank adını verdi. Annesi, babası ve ablası Margot ile Frankfurt’ta bir apartman dairesinde yaşıyorlardı. Babası Otto, bir banka görevlisiydi. 1929’da yaşanan büyük buhrandan sonra, babasının işleri kötüye gitmeye başlamıştı. Bundan daha kötüsü olamaz dediğimiz her andan sonra tam olarak daha kötüsü olurdu. Olaylar art arda sıralanacaktı…

Naziler, 1933’te iktidara gelmişti. Otto, işlerinin de kötüye gitmesi sebebiyle, iş bağlantılarının olduğu Hollanda’nın Amsterdam şehrine gitmenin yollarını aramaya başladı. Önce baba, ardından da ailesi gitti. Ancak bir süre sonra Adolf Hitler Hollanda’ya da girdi ve buradaki Yahudilere de Almanya’dakiler gibi kısıtlamalar getirildi. Anne, ablası Margot ile birlikte sadece Yahudilerin eğitim gördüğü okula kaydoldu.

Öğretmenleri de tıpkı kendileri gibi kaçak bir Yahudi idi. Burada herkes kuşkusuz aynı kaderi paylaşıyordu. Anne, burada Nanette ile tanıştı; sıra arkadaşıydı. Zamanla en yakın arkadaşı oldu. Onu en az ablası kadar çok seviyordu. Buradaki her öğrenci, bir çocuk olmasına rağmen, ikinci sınıf insan olduğunu biliyordu. Bu yüzden aynı kaderi paylaştığı insana sımsıkı tutunmak hiç de zor değildi. Bir daha asla evlerine dönemeyeceklerini, hatta öldürüleceklerini biliyordu. Bu çok soğukkanlı bir bekleyişti. Anne, Nanette ile bir kere daha yine aynı şekilde karşılaşacaktı…

Hayat giderek zorlaşıyordu. Küçücük yüreği ve kocaman gözleri vardı Anne’nin. Etrafında değişen ve gelişen ne varsa bir yetişkin edasında teslimiyetçiliği kabulleniyordu. Yahudilerin kendi işini kurması, bir yer işletmesi yasaktı. Otto da çözümü, işlerin başına bir dostunu geçirmekte buldu. Bunlar daha iyi günleriydi…

YAHUDİ İŞARETİ

Orijinal adı “Schutzstaffel” (SS) olan “Koruma Timi Merkezi” vardı. İlk önce Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak için kurulmuş bu birlikler, polislikle görevli silahlı parti militanlarından oluşuyordu. Toplama kampları kurulmaya başlanınca, Heinrich Himmler, bu birliklerin yönetiminden “SS”i sorumlu tutunca ikiye ayrıldı. İlki Waffen-SS (Silahlı SS), askeri bir yapıydı. Diğeri ise Allgemeine-SS (Genel SS) idi; bir çeşit polisti.

Anne’nin ablası Margot’a Temmuz 1942’de bir celp geldi; SS merkezine çağrılıyordu. Margot, burada Yahudi olarak işaretlenmişti…

Artık tehlike daha yakındaydı; onlarında kapısını çalmıştı. İşler giderek çığırından çıkıyordu. Ailecek İsviçre’ye kaçtıklarını bildiren bir not bırakarak ortalıktan kayboldular. Ancak pek uzakta değillerdi. Otto’nun Prinsengrach’taki ofisinin gizli bölmesinde saklanmaya başlamışlardı. Yakın dost oldukları 4 kişiyle beraber bir hapis hayatı başladı. Onların dış dünya ile bağlantısını sağlayan, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan Otto’nun sekreteri Miep Gies idi.

İşte Anne yazmaya bu küçük yaşam alanında başladı. On üçüncü yaş gününde ona hediye edilen ajandayı bir günlük olarak kullanmaya başlamıştı. Aslında hediyesini ilk aldığı günlerde de yazıyordu; ama burada bu işi her gün yapacaktı. Ajandanın hikayesi böyle bir zaman için ziyadesiyle anlamlıydı. O günlerde saat 8’den sonra sokağa çıkmak yasaktı. 12 Haziran 1942’de Anne on üçünü yaşına girerken, ona bir doğum günü partisi düzenlemek istediler. Aslında çocukların akşamüstü birbirini görmesine imkan yoktu. Ancak bugün için öğretmenlerinin de yardımıyla bir yolunu buldular. Anne için küçük bir parti organize edebilmişlerdi. Ailesinden gelen hediye işte bu ajandaydı. Yıllar sonra milyonlara ulaşan bir günlüğe dönüşecekti…

vapur, su, açık hava, nehir içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

GİZLİ ODA

Bu hapis, iki yıl sürecekti. İki yılın her gününü yazdı Anne. “Gizli oda” diye bahsettiği bu yer, Prinsengracht Sokağı, 263 numaralı apartmanın çatı katındaydı. Saklandıkları süre boyunca, korkularını, yaşadıklarını ve en önemlisi yaşama dair umutlarını yazdı. Çünkü kısacık hayatında, yazmasa delirebilirdi.

22 Haziran 1942 tarihli sayfasında şöyle diyordu:

“Hatıra defteri tutmak benim gibi biri için tuhaf bir duygu. Yalnızca daha önce hiç yazmadığımdan değil. İleride ben de dahil hiç kimse on üç yaşında bir kızın içinden geçenlerle ilgilenmeyecekmiş gibi geliyor. Ama aslında bunun hiçbir önemi yok, ben yazmak ve daha da önemlisi kalbimden geçen bir sürü şeyi ortaya dökmek istiyorum.
Ellerimi başıma dayadığım ve tembellikten dışarı mı çıksam, evde mi kalsam bilemediğim, sonuçta aynı yerde pinekleyip kaldığım hafif melankolik günlerimden birinde canım sıkıldığında ‘Kâğıt insanlardan daha sabırlıdır, sözü içime işledi”.

İKİ YIL SONRA

Anne ve ailesini Ağustos 1944’te birileri ihbar etti. İhbarcının kim olduğu asla öğrenilmedi. Frank ailesi, saklandığı yerde bir baskınla yakalandı ve apar topar alındı. Ailenin her bir üyesi başka kamplara gönderildi.

Anne, gönderildiği Polonya’daki Auschwitz kampında, çocukluk arkadaşı Nanette ile karşılaştı. Kıyafetlerinin hepsi bitlendiği için Anne’nin üzerinde sadece bir battaniye vardı. Bir deri bir kemik kalmıştı. Nanette, arkadaşını gördüğünde içi sızladı. Bu karşılaşma özellikle Anne için büyük bir mucizeydi. Çünkü böyle bir durumda tanıdık yüz bulmak bir mucize değil de ne olabilirdi? Nanette yedi, Anne ise sekizinci kamptaydı. Bu yüzden birkaç kez karşılaşabildiler. Bu kısa zaman dilimlerinde de her şeyden konuştular. Anne, Nanette’ye hayatı saklanarak yaşamanın ne kadar zor olduğundan bahsediyordu. Günlüğünü de anlattı arkadaşına. Savaş bittiğinde bu günlüğü yazacağı kitap için kullanacağına inanıyordu…

ANNE ÖLDÜ

Anne’nin çok hayali vardı. Yaşadığı ne varsa bundan bir kitap çıkacaktı. Yeniden ailesine kavuşma umudunu ise, asla kaybedemezdi. Bunu ise kocaman gülümsemesi ile perçinliyordu. Hayata hep gülümsüyordu. O gülen yüzüyle, özünde mutluluğu keşfetmiş bir çocuktu; savaşa rağmen..

Ancak zayıflayan bedeni buna izin vermeyecekti. Tifüse yakalanmıştı ve savaşın son bulmasına iki ay kala, Şubat 1945’te, yaşamını yitirdi. Yaşadıklarının belki hepsini; ama hissettiklerinin çoğunu yaşamadan hayata gözlerini kapadı…

Küçücük kalmış bedeninde, incecik parmaklarıyla yazmaktan hiç vazgeçmediği günlüğünü bıraktı geriye. Anne’nin yaşamı, ruhu yaş almış bir çocuk olarak son bulmuştu.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

ANNE FRANK’IN HATIRA DEFTERİ

Anne’nin incelikle dokuduğu günlüğü babasına ulaştı. Babası Kızıl Ordu’nun gelmesiyle kamptan kurtulmuştu. Kızının günlüğünü defalarca okudu. Daha sonra Nanette ile tanıştı. Kızının günlüğünü yayımlamayı düşünüyordu.  Düşüncesini kızının son zamanlarını geçirdiği Nanette ile paylaştı. Herkesin görüşü günlüğün basılması yönündeydi ve günlük, savaşın ardından, 1947’de “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adıyla kitap haline getirildi.

Günlük, acının cümlelerle resmedilmiş hali gibiydi. İlk yazmaya başladığında okuldaki arkadaşlarından, yaşananlardan bahseden bir çocuk vardı. Ancak 25 ay bir yerde saklı kalmak ve sonrasında kampa sürüklenmek onu olgunlaştırmıştı.

Günlük, 30 milyondan fazla sattı ve 67 dile çevrildi. Hatta bazı ülkelerde de müfredat kitapları listesine alındı.

Acıyı günlüğün bir yerinde şöyle anlatıyordu:

“Böylesi zamanlarda yaşamak zordur: içimizdeki idealler, hayaller ve umutlar yaşamın acımasız gerçekleri yüzünden paramparça olur… Hayatımı kaos, acı çekme ve ölüm üzerine kurmam mümkün değil. Dünyanın yavaş yavaş vahşete büründüğünü görüyorum; bir gün bizi de yok edecek olan fırtınanın sesini duyuyorum; milyonlarca insanın acı çekişini hissediyorum”.

Savaşın ardından

Savaş, 9 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştı. Elbette hayali ve hayatı yarım kalan tek kişi Anne değildi.

Anne hayatta olmamasına rağmen savaşın izlerini tüm emeği ile aktardı. En yakını Nanette ise, hayatta kalmayı başarmıştı. Kendine bir aile kurup yaşamına bir düzen getirdikten sonra Holocaust faciasını dünyanın her bir köşesine gidip üniversitelerde anlatmaya başladı. Çünkü biliyordu, hayatta kalma şansı bulduysa, bunu başaramayanlar için konuşmak zorundaydı. Belki de içten içe en çok Anne için…

 

HOLLANDA’DA DEĞERİ MİLYAR EUROYU AŞAN CAMİLERLE İLGİLİ BELGESEL YARIŞMASI YAPILDI

HOLLANDA’DA DEĞERİ MİLYAR EUROYU AŞAN CAMİLERLE İLGİLİ BELGESEL YARIŞMASI YAPILDI

Hollanda Diyanet Vakfı’na ait 148 cami arasında yapılan yarışmanın birinciliğini, Lahey Mescidi Aksa belgeseli ile Hasan Öner kazandı.

İkincilik, Rotterdam Kocatepe Camii belgeseli ile Yasin Gedik’in, üçüncülük de Amsterdam Osdorp Hacı Bayram Camii ile Berat Erkök’ün oldu.

metin, adam, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’da, Diyanet Vakfı’na ait 148 cami arasında yapılan bir belgesel yarışması, Hollanda’daki Türk toplumu tarihinin yazılmasında önemli bir işlev görecek.
Ülkede, çeşitli milletlere ait 500’ü aşkın caminin bugünkü değeri 1 milyar euroyu geçiyor.
Türklere ait 200’ü aşkın caminin 148’i Hollanda Diyanet Vakfı’na ait ve değeri de 500 milyon euroyu buluyor. (Türkler arasında bu konudaki bazı hoşnutsuzluklara daha sonra değineceğiz.)

İşte, değeri 500 milyon euroyu bulan 148 caminin sahibi olan Hollanda Diyanet Vakfı, 40’ıncı kuruluş yılları dolayısıyla, İslam Enstitüsü ile birlikte, bu camilerin önemini ve değerini tarihe geçirmek için bir belgesel yarışması düzenledi.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Özellikle gençlerimiz arasında ilgi gören ve 13 gencimizin katıldığı bu yarışmanın belgesellerinde, 148 camiden bazılarının nasıl elde edildiği ve işlevleri dile getirildi.

kişi, mobilya, iç mekan, halı içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda Diyanet Vakfı Medya Okulu’nun desteği ile yapılan belgeseller, tamamen yarışmacılar tarafından çekildi ve hazırlandı.
Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan’ın katılıp bir de konuşma yaptığı gösteri ve ödül töreni, Corendon Hotel’in sinema salonunda gerçekleşti.
Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Muhlis Koç, yapmış olduğu açılış ve selamlama konuşmasında, camilerin kuruluşları öncesinde, yurttaşlarımızın yaptıkları fedakârlıkları anlatırken, “Gelecek nesillere eşsiz bir miras bırakan yurttaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu miras, Hollanda’daki Türk toplumu tarihinin yazılmasında önemli bir işlev görecek.” dedi.

kişi, iç mekan, tavan, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Ödül törenine online katılabilen Lahey Din Himeteri Müşavirimiz Haluk Songür, yapılan bu çalışmadan büyük bir memnuniyet duyduğunu, camilerimizi tarihe mal eden genç yapımcılara teşekkürlerini bildirdi.

Daha sonra dev perdede cami belgesellerinin gösterimi başladı. Belgeselleri izleyenler, camilerin insan hayatındaki etkilerini, dini duyguların yanında sosyal ve kültürel yararını çok daha iyi anladıklarını belirttiler.

ÖDÜLLER

metin, adam, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduYarışmada birinciliği kazanan Hasan Öner, 1500 euroluk çek ve hediyesini, Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan’dan aldı.

13 gencin katıldığı cami belgeseli yarışmasında, birinciliği, Lahey Mescidi Aksa Camii’ndeki ilginç gelişmeleri gözler önüne seren Hasan Öner kazandı. Yahudilere ait, kullanılmayan ve kapalı olan bir Sinagog’un, cami ihtiyacı olan Türkler tarafından nasıl işgal edildiğini ve yıllar süren pazarlıklardan sonra nasıl satın alındığını anlatan belgesel, eski Sinagog’un şimdi nasıl bir cami olarak hizmet ettiğini gözler önüne seriyor.
Az sonra bu caminin geçmişini ve bugününü sizlere anlatacağız.
Ama önce, ikincilik ve üçüncülük ödülünü kazananlardan da söz edelim.

İkincilik ödülünü, Rotterdam’daki Kocatepe Camii’ni belgesel olarak işleyen Yasin Gedik kazandı.
Kocatepe Camii’nin de binbir zorlukla inşa edildiğini anlatan bul belgeseli alttaki linke tıklayarak izleyebilirsiniz:

gök, açık hava, bina, ibadet yeri içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
https://www.youtube.com/watch?v=_VpD6W4lWZg&t=12s

metin, kişi, dik, adam içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduÜçüncülük ödülünü ise, Amsterdam Ostdorp Hacı Bayram Camii’ni anlatan Berat Erkök kazandı.
Hacı Bayram Camii’ni izlemek isteyenler, aşağıdaki linke tıklayabilirler:


https://www.youtube.com/watch?v=-aP_x8Wrr04&t=876s

BİRİNCİLİĞİ KAZANAN MESCİDİ AKSA’NIN TARİHÇESİ

bina, açık hava, kule içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’da Parlementonun bulunduğu şehirde, yıllardır Türk toplumuna hizmette önderlik eden Mescid-i Aksa Camii’nin tarihçesini iyi anlayabilmek için önce, bina olarak tarihi eser kapsamında olan caminin yapılış tarihine gitmek ve yapılış gayesini öğrenmek gerekir.

1842 yılında Hollanda’nın Den Haag (Lahey) kentinde bulunan Yahudi Cemaati, kendilerine ait bir ibadethane (Sinagog) yapabilmek için belediye ve hükümet nezdinde girişimlerde bulunurlar ve bu girişimleri uygun görülüp, yardım kuruluşları fonlarının da katkılarıyla projeyi başlatırlar.

1843 yılında A. Rodenburg adlı bir mimar projeyi hazırlar ve 1844 yılında binayı bitirir. Bu bina 1975 yılına kadar Yahudi Camaati tarafından Sinagog olarak kullanılır. Ancak ibadethaneye giden cemaatlerinin azalması ve sonra da hiç kalmaması sonucunda, binayı 1976 yılında Den Haag belediyesine geri satmak zorunda kalırlar.

iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

1960′lı yıllarda Hollanda’ya gelmiş olan vatandaşlarımız ibadetlerini o yıllarda gerek şahıslara ait (pansiyon olarak kullanılan) evlerde ve gerekse diğer şehirlerde bulunan camilere giderek yerine getiriyorlardı. 5 Kasım 1974 yılında kuruluşunu tamamlayan Türk İslam Cemiyeti, o zamanlar ibadethane olarak kullanılmak üzere uzun zamandan beri bir bina araştırması içerisindeydi. “Yabancı İşçiler Kanunu” nun bir maddesi gereğince belediye nezdinde binanın satın alımı için gerekli girişimlerde bulunmuş ancak belediye encümeni 9 ve 13 Mayıs 1975 tarihli oturumlarında “ileri bir tarihte satılabilir” ibaresiyle konuyu kapatmıştır.

Sinagog’dan Cami’ye

Yıl 1979 yılı olmuştur ve Yahudi Cemaatinin belediyeye satmış olduğu Sinagog hâlâ boş durmaktadır. Defalarca yapılan müracaatların sonuç vermemesi ve belediyenin ilgisiz kalması Türk İslam Cemiyeti üyelerinin topluca harekete geçip, 27 Temmuz 1979 Cuma günü namazı müteakip boş olan Sinagog’un kapılarını kırarak işgal etmelerine neden olmuştur. Aynı gün gerekli değişiklikler yapılarak ikindi namazı orada idrak edilmiş ve üyeler tekrar dışarı çıkarılmalarını önlemek için sırasıyla 933 kişi 40 gün gece-gündüz içeride kalmışlardır. Boya ve malzeme bedeli olan 22,385 gulden de cemaat tarafından ödenmiştir. Nöbetçi olarak kalanların yeme-içme gibi ihtiyaçları dışarıda kalan cemaat tarafından karşılanmıştır. Bu olaydan sonra Belediye Encümeni toplanarak binayı satmayı kararlaştırmış ve bina toplam olarak o günkü değerle 1,048,000,- (bir milyon kırksekizbin) guldene Türk İslam Cemiyeti tarafından satın alınmıştır.

Bu paranın büyük bir kısmı açılan kampanyalar sonucunda bölgede bulunan Türk toplumundan, bir bölümü de Yahudi cemaatinin taktiği kullanılarak bazı belirli fonlardan temin edilerek ödenmiştir. Daha sonra yapılan genel kurulda, üyelerinin tümünün oylarıyla cami binası ve müştemilatı Hollanda Diyanet Vakfı’na devredilmiştir. Birkaç yıl sonra (1983 yılında) camide büyük çaplı bir tamirat başlatılmış bu tamirde başta çatı olmak üzere dış duvarlar da elden geçmiştir. Caminin iç kısmının boyası ve hat işlemeleri de yine bu yıl yapılmıştır.

Kütahya çinisinden yapılı Mihrap ve özel oymalarla bezenmiş ağaçtan yapılan Minber, Kürsü ve Müezzin Mahfili yine aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hediye olarak gönderilmiştir.

Demirden Minareler

1985 yılında yapılan olağan genel kurulda, İslam’ın sembolü olan minarenin cami için yapılması kararı alınmıştır. 1986 yılının sonlarına kadar süren araştırma, formalite ve hazırlık çalışmalarından sonra iki adet minare yapımına başlanmış 6 Nisan 1987 yılında minareler dikilmiş ve 20 gün sonra da görkemli bir kutlamayla açılışı yapılmıştır. Minareler demirden yapılma olup 26,5 metre yüksekliğinde ve her biri 8 ton ağırlığındadır. Çifte minareler toplam olarak 350.000 guldene mal olmuş, bu paranın da tamamı yine cemaat tarafından temin edilmiştir.

Caminin kapasitesi mahfellerle birlikte 1500 kişi olup bu rakam cuma ve bayram günleri iki-iki buçuk katına kadar çıkabilmektedir. Mescid-i Aksa Camii sadece bir ibadet yeri olmayıp, aynı zamanda sosyal ve kültürel etkinliklerin de yapıldığı bir merkezdir. Burada bayanlara, genç kızlara, genç erkeklere ve yatişkinlere yönelik faaliyetler yapılmaktadır. Hollandalılara yönelik camiyi tanıtma, islami bilgi verme ve seminerler düzenlenmektedir. Bu haliyle cami Lahey ve çevresinde yaşayan sadece Türkler için değil, diğer müslümanlar için de bir ibadet yeri olduğu kadar, aynı zamanda önemli bir buluşma ve kaynaşma merkezidir.
Kaynak: Recep ÇINAR (Cami Yönetim Kurulu Eski Başkanı)

https://www.youtube.com/watch?v=Hen34fi0BSo&t=17s

kişi, dik, poz, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

HDV MESCİD-İ AKSA YÖNETİM KURULU

9 Ocak 2022 tarihinde yapılan Mescidi Aksa Camii Lahey olağan Genel Kurul Toplantısı’nda seçilen Yönetim Kurulu, aşağıdaki isimlerden oluştu.
Başkan: Ugur (Oguz) EREL, Başkan yardımcısı: Hakan ÖZKUZUGÜDENLİ, Sekreter: Harun İPEK, Muhasebe: Rıza ARSLAN, Vezne: Yılmaz İPEK, Üye: Suleyman BALKAŞ, Üye: Hızır ŞEN, Üye: Muammer DEMİRCİ, Üye:Ahmet ŞENTÜRK,Yedek Üye: Serdar ŞENTÜRK Denetleme: Ali KESKIN, Denetleme: Hasan ŞAHIN, Denetleme: Adem ARSLAN.

BÖYLE BABAYA, BÖYLE EVLAT…

BÖYLE BABAYA, BÖYLE EVLAT…

Hollanda medyası önce babasından, şimdi de oğlundan söz ediyor…

Hollanda Salon Futbolu Turnuvalarının en görkemlisini organize eden Avni Kandemir’in, 18 yaşındaki oğlu Emre, mahalle çocukları için şenlik organize etti.

çayır, kişi, açık hava, oynama içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

3 Yıl önce yayınlamış olduğum bir haberde, kendisinden sitayişle söz ettiğim bir Türk babanın, şimdi de oğlundan sitayişle söz ediliyor.
Konuya açıklık getirmek için, önce 3 yıl önceki haberimin ilk satırlarına bakalım.

kişi, spor, grup, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Haber şöyle başlıyordu:
Hollanda’da düzenlenen salon futbolu turnuvalarının en görkemlisini Avni Kandemir adlı bir Türk genci organize ediyor. 1982 yılında henüz 15 yaşındayken başlattığı turnuvaya kendi adını vermek isteyen Türk genci Avni adının Hollandalılarca telaffuz edilemediğini, bu nedenle Avni yerine Auni adını kullanmayı tercih ettiğini söylüyor.
Amacının değişik kültürlerden gençleri bir araya getirip kaynaştırmak olduğunu söyleyen bu genç yetenek, Hollanda’daki ırkçılığın önüne bir sed çekiyor.

Ülke genelinde farklı etnik kültürden futbolcuların yer aldığı kulüplerin katıldığı geleneksel Auni Salon Futbol Turnuvası’, yine kendi kurduğu ‘Auni, Dostluk, Kardeşlik ve Spor Vakfı’ kanalıyla organize eden Türk gencine,15 yaşındaki oğlu Emre ve arkadaşları yardım ediyor.

Turnuvaya spor camiasından her yıl tanınmış simalar katılıyor. Daha önce ünlü teknik direktör Dick Advocaat, Frank de Boer, Louis van Gaal, Sjaak Swart, Edgar Davits ve bonservisi Villareal’de olan ve şu an kiralık olarak Real Valladolid takımının formasını terletmeye devam eden Enes Ünal ve Feyenoord`dan Karim El Ahmadi’nin katılmış olduğu turnuvaya, bu yıl da Guus Hiddink davetliydi. Ayrıca, Ajax’ta forma giyen Hakim Ziyech’in kardeşi Hicham da turnuvaya renk kattı.
Turnova boyunca ҫeşitli kültürel etkinlikler de oldukҫa ilgi gördü.

kişi, çayır, açık hava, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İşte, 3 yıl önceki haberin kahramanı olan Avni Kandemir’in, o zaman kendisine yardımcı olan oğlu Emre, 3 yl sonra, bu kez kendi organizasyonu ile Hollanda medyasına konu oldu.

tablo, kişi, marimba içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Şimdi 18 yaşında olan Emre Kandemir, mahallesindeki çocukların, iki yıllık pandemi esaretinden kurtuluşlarını, görkemli bir organizasyon ile kutlattı.

Yorucu geçen bir eğitim sezonundan sonra, mahalle çocuklarını, babasının 40 yıl önce başlattığı futbol şenliğinin yapıldığı yer olan De Sterrentuin’de, bir açık hava şenliği düzenledi.

çayır, kişi, açık hava, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Çeşitli kuruluşları harekete geçirerek, yeme ve içme dahil, akla gelmeyecek oyunların oynandığı şenlik, medyada geniş yer aldı.

kişi, açık hava, çayır, ağaç içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu Türk genci Emre’nin organize ettiği açık hava şenliğinde sadece çocuklar değil, ebeveynler de günün tadını çıkardılar.

Alttaki fotoğrafta, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler alanında çok başarılı olan Avni Kandemir’in oğlu Emre, böylesi iddialı bir organizasyonda, annesi tarafından da yalnız bırakılmadı. 100 çocuğun beklendiği ama 250 çocuğun akın ettiği festivalde çok yorulan anne Kandemir, sonuçta bir dondurmayı hak etmişti.

kişi, dik, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

 

“YURT DIŞI SEÇİM ÇEVRESİ” VE “YURT DIŞI MİLLETVEKİLLİĞİ” YOK AMA, ANKARA’DA GURBETÇİLERİMİZİ TEMSİL EDEN BAŞARILI PARLAMENTERLERİMİZ VAR: UTKU ÇAKIRÖZER, MUSTAFA YENEROĞLU VE ZAFER SIRAKAYA

“YURT DIŞI SEÇİM ÇEVRESİ” VE “YURT DIŞI MİLLETVEKİLLİĞİ” YOK AMA, ANKARA’DA GURBETÇİLERİMİZİ TEMSİL EDEN BAŞARILI PARLAMENTERLERİMİZ VAR: UTKU ÇAKIRÖZER, MUSTAFA YENEROĞLU VE ZAFER SIRAKAYA

Habere ek:
SIRAKAYA’DAN BAYRAM TATİLİNE GELENLERE KAPIKULE ZİYARETİ…
(En altta)

Verdikleri önergeler ile, yurt dışındaki Türkler’in anavatandaki haklarını koruma altına aldıran, gurbetçi kökenli milletvekillerimizin çoğalmaları için Ankara’ya yeterli baskı yapılmıyor.

İlgi duyanlar için son gelişmeler: Tapu ve Kadastro Paylaşım Sistemi (TAKPAS) düzeltildi ve Mavi Kartlıların çocukları Türk vatandaşlığına daha kolay geçecek.

Gurbetçilerin en önemli beklentisi: Suriyeli’ye verilen otomobil hakkının kendilerine de verilmesi

kişi, adam, takım, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduZafer Sırakaya        Utku Çakırözer           Mustafa Yeneroğlu

İlhan KARAÇAY derledi:

Türk Devleti’ni yönetenler, yurt dışında yaşayan milyonlarca yurttaşı yok sayarak, ‘Yurt Dışı Seçim Çevresi ve Yurt Dışı Milletvekilliği’ konusunu gündeme getirmiyorlar ve Suriyeliler’e verilen otomobil hakkını gurbetçiye vermiyorlar ama, yine de yurt dışından Türkiye’deki seçimlere katılan ve kazanan üç milletvekili, yurt dışındaki yurttaşlarımızın haklarını savunmak için mücadele ediyorlar.

Yurt dışındaki yurttaşlarımızın, Türkiye’deki seçimlerde seçip seçilebilmeleri için ilk yasa teklifini 2015 yılında veren Mutafa Yeneroğlu, bu konuyla ilgili olarak şöyle demişti: “Bir seçmen kitlesinin en uygun temsili, yine o kitlenin içinden çıkan kişilerle sağlanır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız, yurt dışının seçim bölgesi olmaması nedeniyle kendilerini TBMM’de doğrudan temsil edecek milletvekillerine sahip değiller. Yasa teklifinin kabul edilmesi durumunda tesis edilecek yurt dışı seçim çevresiyle birlikte, yurt dışındaki vatandaşlarımızın doğrudan temsilinin önündeki yasal ve yapısal eksikliğin giderilmesi sağlanacaktır.”

MUSTAFA YENEROĞLU

Yeneroğlu: AK Parti eleştirilere kulak vermeli – DW – 12.05.2019

1976 yılında ailesiyle birlikte Almanya’nın Köln şehrine yerleşti. Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1987 yılından itibaren, yurt dışındaki sivil toplum çalışmalarına aktif olarak katıldı. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) Yurt Dışı Vatandaşlar Danışma Kurulu Üyeliği ile Ayrımcılık ve Irkçılıkla Mücadele Derneği Kurucu Başkanlığı görevlerinde bulundu. Perspektif ve Sabah Ülkesi dergilerini yönetti. IGMG Genel Sekreteri olarak görev yaptı. 2015-2017 yılları arasında Göç Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

Haziran ve Kasım 2015 ile 24 Haziran 2018 Türkiye Milletvekili Genel Seçimlerinde AK Parti İstanbul Milletvekili olarak seçildi.
18 Ağustos 2018’de AK Parti MKYK üyeliğine seçildi.
2017-18 yılları arasında TBMM Anayasa Komisyonu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Grubu üyeliği görevinde bulundu.
28 Ekim 2019 tarihinde MKYK üyeliğinden, 30 Ekim 2019 tarihinde ise Adalet ve Kalkınma Partisi‘nden istifa etti.
9 Mart 2020 tarihinde Ali Babacan tarafından kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi‘nin kurucu üyeleri arasında yer aldı. TBMM 25., 26. ve 27. Dönem İstanbul Milletvekilidir.

UTKU ÇAKIRÖZER

CHP'li Çakırözer: 15 Temmuz'dan ders çıkarmıyorsunuz

CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer, yurt dışındaki yurttaşlarımızın haklarını savunan konuşmaları ile ünlü bir gurbetçidir. Bakınız, yurt dışındaki yurttaşlarımızın emeklilik konusunda ve diğer konularda Çakırözer neler demişti: “Seçim zamanı verdiğiniz sözler nerede? Önce Ağustos’ta yaptığınız haksızlığı bitirin. Dövizle BES emekliliğin altarnetifi olamaz.”

Utku Çakırözer, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan torba yasada yurtdışında yaşayan Türklerle ilgili düzenlemelerin eksik olduğuna dikkat çekerek, yurtdışında yaşayan Türklerin taleplerinin yer aldığı kapsayıcı, bütünlüklü bir paketin TBMM’den derhal çıkarılmasını istedi. Torbadaki dövizli BES düzenlemesini eleştiren Çakırözer, “Hani yurt dışı seçim bölgesi? Hani Türkiye’deki emeklilik kesilmeden Avrupa’da çalışabilme hakkı? Hani Türk Hava Yolları biletlerinde indirim? Hani Türkiye’de ücretsiz sağlık hizmetleri? Bu talepler neden bu torbaya konulmadı. Gurbetçilerimize reva gördüğünüz ama içinde sağlık sigortası, sosyal güvencesi olmayan dövizle BES emekliliğin alternatifi değildir. Gurbetçiler bizden tasarruf hesabı beklemiyor. Gurbetçiler bizden Ağustos ayındaki ayrımcılığın, haksızlığın kalkmasını ve SGK üzerinden emekliliğe geri dönüş bekliyor” dedi.

AYIPLI KANUNUN GEREKÇESİ BUGÜN ORTAYA ÇIKTI

Gurbetçiye dövizle BES düzenlemesinin, emekliliğin alternatifi olmadığına dikkat çeken Çakırözer, “İçerisinde sağlık sigortası yok, sosyal güvence yok, bunun nesi emeklilik? Daha Ağustos ayında gurbetçilerimizin Türkiye’den borçlanarak emeklilik imkânını neredeyse ortadan kaldırdınız. ‘Gurbetçiler nimet külfet dengesini bozuyor, bunu yaparsak 1 milyar lira kâr ederiz’ mantığıyla yüzbinlerce gurbetçimizi SGK yerine BAĞ-KUR’lu yaptınız.
O emekçilere patron primi ödettiniz. On yıllarca dişinden tırnağından artırıp kazandığı birikimiyle 2 bin, 2 bin 400 lira emekli maaşı almayı hak eden kardeşlerimizi 2 katı prim ödeterek yarısını yani bin, bin 400 lira maaş alır hâle düşürdünüz. Yurt dışındaki vatandaşlarımızı üvey evlat gibi gören o ayıplı kanunun gerekçesi işte bugün ortaya çıkıyor”
 dedi.

SAVURGANLIĞIN GÜVENCESİ GURBETÇİ OLAMAZ

Meclis’te gurbetçiye BES düzenlemesinin nereden çıktığını soran Çakırözer, şöyle konuştu:
“Gurbetçinin önce Türkiye’den emekliliklerini zorlaştırdınız, hatta binlercesini iptal ettiniz, şimdi de diyorsunuz ki: ‘Gönder dövizleri gerisini düşünme’ Nereden çıktı bu dövizli BES? Gurbetçilerin emeklilik hakkı sabote edildikten hemen sonra Maliye Bakanı’nın programında duyduk. Ne diyordu? ‘Finansal sistemdeki risk birikimini azaltmak amacıyla dövizli BES uygulamasına geçilecek.’
Biz daha ülkemizdeki emekçilerin bireysel emeklilik sistemine güvenini sağlayamamışken gurbetçilerimize ‘Olsun, sen euroları gönder.’ diyoruz. Oysa, Türkiye’de fonların durumu ortada, işçilerin İşsizlik Fonu’nda biriken milyarlarca liralık kara gün akçelerini işsizler dışında herkes kullanıyor. Soruyorum: Biz işsizimizin birikimini bile kendisine ulaştıramazken gurbetçimizin döviz fonunun garantisini kim verecek?”

SEÇİM ZAMANI VERİLEN SÖZLERİ HATIRLATTI

AKP’ye yurtdışında yaşayan Türklere seçim zamanı verdiği sözleri de hatırlatan Çakırözer, “Seçim zamanı ülke ülke gezip verdiğiniz sözleri unutmuş olabilirsiniz ama yurt dışında alın teri döken milyonlarca kardeşimiz unutmadı ve bu Meclisten çözüm bekliyorlar” dedi.
Çakırözer, “Yurt dışındaki kardeşlerimizin bizim ayrılmaz bir parçamız olduğunu size hatırlatmak istiyorum. Anadolu’da, hepimizin evinde, sokağında var olan gurbetçiler altmış yıldır en ağır koşullarda emeklerini ortaya koyarak sadece Avrupa’yı değil, vatanımızı da kalkındırdılar; onların hakkı ödenmez. Şimdi, hesapsız kitapsız yönetiminizin, savurganlıklarınızın faturasını bu kardeşlerimize kesemezsiniz. On yıllardır kalpleri vatan sevgisiyle, ay yıldızlı bayrak aşkıyla çarpan bu kardeşlerimizin çoktan hak ettikleri taleplerini el birliğiyle sağlamalıyız. Yapılması gereken, yurt dışındaki vatandaşlarımızın taleplerini böyle torbalarda boğmak değil; kapsayıcı, bütünlüklü paketi derhâl çıkarmaktır” diye konuştu.

ÇAKIRÖZER’İN BAŞARILI YAŞAMI

Utku Çakırözer, bir gurbetçi çocuğu olarak 1970 yılında Eskişehir’de doğdu.
Eskişehir Anadolu Lisesi‘nden mezuniyetinin ardından, Bilkent Üniversitesi‘nde mühendislik alanında lisans ve siyaset bilimi alanında yüksek lisans dereceleri sahibi oldu.

ABD’de Maryland Üniversitesi Phillip Merrill Gazetecilik Okulu‘nda bir yıl interaktif gazetecilik eğitimi aldı.
Gazeteciliğe 1994 yılında Cumhuriyet Gazetesi‘nde stajyer olarak adım attı. Kanal 6 ve TRT‘deki görevlerinin ardından 1996’da girdiği Milliyet‘te sırasıyla siyaset, savunma ve dış politika alanlarında muhabirlik yaptı.

ABD’de 2008-2009 tarihlerinde Los Angeles Times Gazetesi ve Washington Post Gazetelerinde deneyim kazandı. Ağustos 2009’da Akşam Gazetesi‘nin Ankara Temsilcisi olan Çakırözer, 2010 yılı Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi‘ne geçerek Ankara Temsilciliği görevini üstlendi.
Eylül 2014 – Şubat 2015 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazi Üniversitesi iletişim Fakültesi ve Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı‘nda gazetecilik alanında dersler verdi.
2006’da Çağdaş Gazeteciler Derneği Gazetecilik Ödülü, 2007’de Nezih Demirkent Gazetecilik Ödülüne layık görülen Utku Çakırözer, Uluslararası alanda da 2008 Daniel Pearl Basın Bursu ve 2009 Humphrey Bursu sahibidir.
Çakırözer ayrıca 2012 yılı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Sedat Simavi Gazetecilik ödülünün de sahibidir. Çakırözer, Alev Sibel Toral ile evlidir.

 ZAFER SIRAKAYA

Zafer Sırakaya: “Otomatik Finansal Bilgi Paylaşımı konusunda dolandırılmayın! – Dogus.nl1974 yılında Almanya’nın Herne şehrinde doğdu.
İlkokulu Almanya’da bitirdikten sonra, Bursa’da İmam – Hatip Lisesi Ortaokulunu ve Yıldırım Beyazıt Lisesini tamamladı. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünü bitirdi.Yüksek Lisansını Londra University of Wales’de İşletme Yönetimi bölümünde tamamladı.

Kurucu üyesi olduğu Avrupalı Türk Demokratlar Birliğinin (UETD) Genel Koordinatörlüğü, Genel Başkanlığı, Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini yaptı. MÜSİAD Kuzey Ren – Vestfalya Yönetim Kurulu Üyeliği, Avrupa Tokatlılar Yardımlaşma Derneği Başkanlığı, Türk Alman Liberaller Birliği Başkan Yardımcılığı, Almanya Divanı Kurucu Üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. AK PARTİ Brüksel Temsilciliğinde başkanlık yaptı. Avrupa Parlamentosunda AK PARTİ’nin üyesi olduğu Avrupalı Muhafazakârlar ve Reformistler İttifakının (AECR) Yönetim Kurulu Üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı vazifelerinde bulundu.

24 Haziran 2018 seçimlerinde AK Parti İstanbul Milletvekilli seçildi. Aynı zamanda 21 Eylül 2018’den bu yana AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı görevini yürütmektedir.

Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce bilen Sırakaya, evli ve 3 çocuk babasıdır.

İKİ ÖNEMLİ ÖNERGE

Mavi Kartlılar Kütüğüne Kayıtlı Çocukların Türk Vatandaşlığına Geçişteki Şartlar Kolaylaştırıldı:

TBMM Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Alt Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili  Zafer Sırakaya’nın yurt dışındaki vatandaşlarımızı ilgilendiren iki düzenlemenin daha hizmete sunulması ile ilgili açıklaması şöyle:

📌 Sizlerden gelen talep ve istekler doğrultusunda İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu ile yaptığımız görüşmeler neticesinde Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürürlüğe giren uygulamalar şöyle;

📌2019 yılından önce anne ve babası Türk vatandaşlığından çıktığı için re’sen vatandaşlığı kaybeden çocukların Türk vatandaşlığını tekrar kazanabilmeleri için anne ve babadan birinin başvurusu (diğer ebeveynin muvafakatnamesi) yeterli olacak

📌Anne ve babası Türk vatandaşlığından çıkmış Mavi Kartlıların 2019 yılı sonrası yurtdışında doğan çocuklarının Türk Vatandaşlığını kazanabilmeleri için anne ve babadan birinin başvurusu (diğer ebeveynin muvafakatnamesi) yeterli olacak.

📌Mavi kartlı ebeveynlerin 18 yaşından büyük olan çocuklarının vatandaşlığı kazanabilmesi için bireysel başvuruları yeterli olacak ve başvuruda ikamet şartı aranmayacak.

📌Ayrıca Türk vatandaşlığı için “ergin olma”  ve “Türkiye’de 5 yıl geçerli ikamet izni” şartı da kaldırıldı.

SIRAKAYA’DAN İKİNCİ ÖENERGE: TAPU KADASTRO PAYLAŞIM SİSTEMİ (TAKPAS)

TBMM Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Zafer Sırakaya bu konuda yaptığı açıklamada; “Yürüttüğümüz görüşmeler neticesinde yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın bilgilerini güvence altına almak adına TAKPAS (Tapu, Kadastro Paylaşım Sistemi)’ne avukat ve değerleme uzmanlarının erişiminin belli şartlara bağlanmasıyla ilgili yönetmelik Resmî Gazete’de yayınlandı.

kişi, adam, takım, duvar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Artık TAKPAS’a avukatlar yazılı bir belgeyle erişim sağlayabilecekler. Avukatlar müvekkillerinin çek, senet alacak belgesi, kira kontratı, icra takip yazısı gibi belgelerin tarih ve sayısını TAKPAS’a yükleyip elektronik imza ile imzaladıktan sonra ilgili verilere erişebilecek.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bir diğer önemli düzenleme de değerlendirme uzmanlarıyla ilgili yeni genelgeyle değerleme uzmanları bundan sonra taşınmaz sahibinden yetki veya onay aldıktan sonra TAKPAS’a erişim sağlayabileceklerdir. Sözümüzü tuttuk, verileriniz artık daha güvende’’ dedi

Yeni yönetmeliğe göre tapu ve kadastro bilgilerinin yetkisi olmayan kişilerin eline geçmesi riskine karşı, bilgilerin kime ait olduğunun tespit edilmesini zorlaştıracak şekilde tedbir uygulanacak. Bilgiler üzerinde kısmi kimliksizleştirme veya maskeleme yapılabilecek. Tapu ve Kadastro Paylaşım Sisteminde (TAKPAS) kurum ve kişilerin almaya yetkili olduğu bilgiler paylaşılacak ve yetki dahilinde olmayan bilgilerin paylaşımı engellenecek. Elektronik ortamda yapılan işlemler ile ilgili fiziki bir belge de üretilmeyecek. Kararın detayları tek tek açıklandı. Tapu ile ilgili son gelişmeler…

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı! Resmen değişti, zorunlu olacak...

Tapu sistemi ile ilgili flaş değişiklik kararı!
Veri erişim talebi kapsamında elde edilen bilginin yetkisiz kişilerin eline geçmesi hâlinde kime ait olduğunun tespit edilmesini zorlaştıracak şekilde gerekli görülen bilgiler üzerinde kısmî kimliksizleştirme veya maskeleme tedbirleri uygulanacak.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından, ‘Tapu ve Kadastro Verilerinin İşlenmesi ve Elektronik Ortamda Yapılacak İşlemler Hakkında Yönetmelik’ bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Yönetmeliğe göre, Tapu ve Kadastro Paylaşım Sistemindeki (TAKPAS) veriler, taşınmazın gerçek ve tüzel kişiyle ilişkilendirilmesi ve üzerindeki hakların gösterilmesine ilişkin bilgileri içeriyor. Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) üzerindeki kayıtlar, her bir birim için, sicillerin elektronik ortamda tutulmaya başlandığı tarihte aktif olan ve bu tarihten sonra oluşan bilgileri içeriyor.

ZORUNLU OLACAK

TAKPAS’tan faydalanan kişi veya kurumların yani alıcıların veri talebi oluşturması ve sorgulama yapabilmesi için Genel Müdürlük ile protokol yapması ya da elektronik kabul beyanı zorunlu olacak. Zorunlu haller veya protokolde belirtilen özel haller dışında güvenli ve kesintisiz bir hizmet sunulması esas olacak.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

YALNIZCA ÇEVRİMİÇİ OLARAK PAYLAŞILACAK

Genel Müdürlük tarafından merkezi veri tabanında tutulan veriler, alıcı ile yalnızca çevrimiçi olarak paylaşılacak. Paylaşılacak veriler, alıcının veri kullanım amacı ve yasal dayanağı göz önünde bulundurularak belirlenecek. Alıcı, Genel Müdürlük ile imzalanan protokol uyarınca işleme konu kişilerin bilgilerini alabilecek. Söz konusu kişilerin verileri, kullanım amacı tanımlanmış faaliyetin yerine getirilmesi dışında başka hiçbir amaçla kullanılmayacak.

ALICI, ALDIĞI VERİLERİN GİZLİLİĞİNİ SAĞLAMAKLA YÜKÜMLÜ OLACAK

Kadastro verileri için arşiv onaylı olması kaydıyla Genel Müdürlük merkezi veri tabanından elde edilen veriler aksi ispatlanıncaya kadar geçerli olacak. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, veri erişim talebi kapsamında elde edilen bilginin yetkisiz kişilerin eline geçmesi halinde kime ait olduğunun tespit edilmesini zorlaştıracak şekilde, bilgiler üzerinde kısmi kimliksizleştirme veya maskeleme tedbirlerini uygulayacak.

Bilgi sisteminden faydalan kişi ve kurumlar yani alıcıların, verilerin çıktılarında alıcı adı, varsa alt kullanıcı adı, tarih ve saat bilgisi yer alacak. Alıcı, aldığı verilerin gizliliğini sağlamakla yükümlü olacak. Bu verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi ve erişilmesini önlemek ve muhafazasını sağlamak amacıyla her türlü idari ve teknik tedbirleri alacak.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

VERİLERİNE ERİŞİMİ PROTOKOL DÜZENLENEREK BELİRLENEBİLECEK

TAKPAS’ta kurum ve kişilerin almaya yetkili olduğu bilgiler paylaşılacak. Kurumlar ve kişilerle yetkisi dahilinde olmayan bilgilerin paylaşılması engellenecek.

Mahkemeler, Cumhuriyet savcılıkları, icra ve iflas müdürlükleri ile kamu kurum ve kuruluşların, görevleriyle ilgili taşınmaz verilerine erişimi protokol düzenlenerek belirlenebilecek.

Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile taşınmaza ilişkin konularda faaliyet gösteren tüzel kişiler kendi işleriyle sınırlı olmak üzere düzenlenecek protokol kapsamında gerekli verilere erişebilecek.

Taşınmaz malikleri ile taşınmaz üzerinde hak sahibi olanlar, taşınmazları hakkında elektronik kabul beyanına ilişkin verileri edinebilecek. Taşınmazın tanımlayıcı bilgileri ile taşınmaza yönelik hak ve kısıtlamalar herkes tarafından elektronik kabul beyanı ile sorgulanabilecek.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

ELEKTRONİK ORTAMDA YAPILAN İŞLEMLERE İLİŞKİN FİZİKİ BELGE ÜRETİLMEYECEK

Tapu siciline yönelik her türlü tescil, şerh, beyan, terkin taleplerinde, TAKPAS’tan erişilen taşınmaz ada, parsel ve varsa bağımsız bölüm bilgilerinin yanında, gerçek kişilerde kimlik numarası/yabancı kimlik numarası, ad, soyad, baba adı gibi kimlik bilgileri, tüzel kişilerde ise MERSİS numarası/vergi numarası ile tüzel kişi tanımlayıcı bilgisinin de protokol yapılan kurumlarca taşınmazın bulunduğu tapu müdürlüğüne sunulması gerekli olacak. Aksi halde söz konusu talepler reddedilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlerde, gerekli kontroller internet servisleri tarafından yapılarak işlemin yevmiye numarası TAKBİS tarafından üretilecek. İşlemin türüne göre elektronik ortamda tescil veya terkin işlemi TAKBİS tarafından yapılacak. İşlemin hatalı olarak yapıldığının fark edilmesi durumunda tapu müdürlüğünce resen tesis veya terkine yönelik gerekli düzeltme işlemi yapılarak başvuru sahibine bilgi verilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlemlere ilişkin fiziki belge üretilemeyecek. İşlemin sonuç yazıları servisleri kullanılarak işlemin tarafınca sorgulanmak sureti ile elde edilecek.

Elektronik ortamda yapılan işlem sonucunda, işlemin tarafı dışındaki diğer kurumlara mevzuatı uyarınca bildirimde bulunulması gereken hallerde, işlemin tarafı olmayan kurum tarafından internet servisleri kullanılarak gerekli sorgulama yapılacak. Genel Müdürlükçe işlemin tarafı olan Kurum ile mevzuatı uyarınca bildirim yapılması gereken işlemin tarafı olmayan kurumlara ayrıca bildirimde bulunulmayacak.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

YAZILI YA DA ELEKTRONİK ORTAMDA TALEPTE BULUNACAKLAR

TAKPAS’tan yararlanmak isteyen kişi ve kurumlar, Genel Müdürlüğe yazılı olarak veya elektronik ortamda talepte bulunacak.

Başvuruda, talep edilen verilerin kullanılma amacının açık, net ve somut olması, alıcının verileri almasına esas olan yasal dayanağın belirtilmesi ve Genel Müdürlük tarafından talep edilen bu Yönetmeliğin ekinde yer alan belgelerin ve güvenlik taahhütnamesinin gönderilmesi zorunlu olacak. Yasal dayanağın belirtilmemesi halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın talep reddedilecek.

ALICI YALNIZCA SINIRLI OLARAK TAŞINMAZ BİLGİLERİNE ERİŞEBİLECEK

Genel Müdürlükçe protokol yapılan alıcı, gerçek kişilerde T.C. kimlik numarası/yabancı kimlik numarası, tüzel kişilerde ise vergi kimlik numarası/MERSİS numarası ile sorgulama yapabilecek.

Bununla birlikte mevzuattan kaynaklanan görevlerini yerine getirmek amacı ile taşınmaz tanımlayıcı bilgileri ile tekil taşınmaz ve mülkiyet sorgulaması yapması gereken kurumların talepleri Genel Müdürlük Veri Paylaşımı Üst Komisyonunca karara bağlanacak.

Alıcı, yalnızca talep esnasında belirtilen amaç ve hukuki gerekçeyle sınırlı olarak taşınmaz bilgilerine erişebilecek. Mevzuattan kaynaklanan görevlerini yerine getirmesi amacı ile toplu veriye ihtiyacı olduğu Genel Müdürlük Veri Paylaşımı Üst Komisyonunca karara bağlanmış olan kurumların münferit toplu veri talepleri Genel Müdürlük ilgili birimince veri talebinin dayanağı kontrol edilerek değerlendirilecek.

Yabancı uyruklu kişilerin ve yabancı sermayeli şirketlerin verilerinin paylaşılmasında bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslar geçerli olacak. Yabancı uyruklu kişilere ilişkin sorgulama kriterleri protokollerde ayrıca belirlenebilecek.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

KİŞİSEL VERİ GÜVENLİĞİ REHBERİ ESAS ALINACAK

Teknik ve idari tedbirlerin alınmasında, Kişisel Verileri Koruma Kurumunca hazırlanan Kişisel Veri Güvenliği Rehberi esas alınacak.

Genel Müdürlük, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini ve erişilmesini önlemek ile muhafazasını sağlamak amacıyla her türlü idari ve teknik güvenlik tedbirlerini alacak, kurum ve kişi kullanıcılarının da bu tedbirleri almasını takip edecek ve denetleyecek.​​​​​​​

İşlenen kişisel verilerin kanuni olmayan yollarla başkaları tarafından elde edilmesi hâlinde veri sorumlusu tarafından ilgilisine ve Kişisel Verileri Koruma Kuruluna yapılacak bildirimde 6698 sayılı Kanun hükümleri ile Kişisel Verileri Koruma Kurulunun bu hususa ilişkin düzenleyici işlemleri esas alınacak.

TAPUDA RİSKLERİ ORTADAN KALDIRAN UYGULAMA

Öte yandan son dönemde ev, arsa, tarla, işyeri olmak üzere alım satımda hareketlilik yaşanıyor. Buna bağlı olarak dolandırıcılar da harekete geçmiş durumda. Çok fazla vatandaş kaporayı alıp ortadan kaybolan, sahte para veren, parayı aldıktan sonra tapu dairesine gelmeyen kişiler nedeniyle mağduriyet yaşıyor. Tapu dairesinden çıkıp parayı hırsızlara kaptıranlar da var.

Dolandırıcılık veya hırsızlık gibi durumları önlemek, mülkiyet hakkı ve alım satım bedelinin el değiştirmesi sırasında alıcı ile satıcının karşılaştığı olumsuzlukları engellemek amacıyla alıcı ve satıcıyı teknolojinin de desteğiyle güvenli bir ortamda buluşturan uygulamalar bulunuyor. Gayrimenkul ile satış bedelinin eş zamanlı olarak el değiştirmesini sağlayan uygulamalar sayesinde, nakit taşıma riski, paranın gelmemesi ya da tapunun devredilmemesi riskleri ortadan kalkıyor.

Bu kapsamda Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) ve Takasbank işbirliği ile hayata geçirilen Taputakas, 2015 yılından beri hizmet veriyor. Son 2 yıldır benzer sistemleri uygulayan bankaların sayısı hızla artıyor. Emlak Katılım, TKGM ile protokol imzalayarak 2020 yılı sonunda ‘Tapu Güvenilir Hesap’ uygulamasını hizmete sundu. 2021 yılında Albaraka Türk ile 2022 başında da Ziraat Bankası ‘Tapu Güvenilir Hesap’ uygulamasını devreye aldı.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

SİSTEM HAKKINDA MERAK EDİLENLER

Uygulamaları kullananlar bloke çek veya noter masraflarından kurtularak 70 lira ücretle alım-satış işlemini gerçekleştirebiliyor. Ücreti iki taraf da ödüyor. Toplam maliyet 140 lira oluyor. İşlem iptal edilirse 70 liralık bedel iade edilmiyor.

Tapu tescil işlemi gerçekleşmediği sürece tarafların iptal başlatması ve onayı ile iptal gerçekleştirilir.

Satış bedeli ile tapuda yapılan satış tutarı kontrolü bulunmuyor. Satış bedelinin istenilen kadar kısmı sistem üzerinden gönderilebilir.

Satış bedeli tapu tarafından tescil işlemi yapıldıktan sonra dakikalar içinde satıcının hesabına aktarılıyor.

Vekalet ile tapuda işlem gerçekleştirilse dahi sisteme satıcıya ait hesap tanımlaması zorunlu. Satış bedeli sadece satıcı hesabına gönderiliyor.

Tapu sistemi ile ilgili son dakika kararı Resmen değişti, zorunlu olacak...

GAYRİMENKUL SATIŞLARI NOTERLİKLERDEN DE YAPILABİLECEK

Meclise sunulan yargı paketiyle gayrimenkul satışlarının noterliklerden de yapılmasının yolu açılıyor. Kanun teklifinde yer alan düzenlemeye göre; noterler, taşınmaz satış başvurusu üzerine başvuru belgesi düzenleyecek, taşınmaz üzerindeki her türlü kısıtlamayı ve taşınmaz satışıyla ilgili diğer kanunlarda yer alan sınırlamaları dikkate alacak.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nce tapu kayıt örneği ve diğer belgeler, tapu bilişim sistemi aracılığı ile noterlerle paylaşılacak. Taşınmaza ilişkin kayıt ve belgelerin eksik olması durumunda ilgili tapu müdürlüğünden eksik olan konular sistem üzerinden talep edilecek ve eksiklikler tapu müdürlüğünce giderilerek sisteme aktarılacak.

NOTER ÜCRETİ 500 LİRADAN AZ VE 4 BİN LİRADAN FAZLA OLAMAYACAK

Kanun teklifine göre, noter ücreti taşınmazın değerine göre 500 liradan az ve 4 bin liradan fazla olamayacak. Bu miktarlar, yeniden değerleme oranında takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılacak. Noterler tarafından yapılacak taşınmaz satış sözleşmelerinde sadece tapu harcı alınacak, bu işlemler için ayrıca noter harcı alınmayacak. Taşınmaz satış sözleşmeleri damga vergisinden ve bu işlemlere ilişkin düzenlenen kağıtlar değerli kağıt bedellerinden istisna olacak.

EN ÖNEMLİ İSTEK

Suriyeliler'e geçici Türk plakası veriliyor - Haber 7 GÜNCEL
Bir Suriyeli, kendilerine özel olarak verilen otomobil plakasını yerleştiriyor.

Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın en önemli isteklerinden biri de, Suriyeliler’e verilmiş olan otomobil hakkının, kendilerine de verilmesi.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Suriyeli’ye ithal hakkı ve plaka verilirken, kendilerine sadece iki yıllık bir serbesti verilen, özellikle yurt dışındaki yaşlı yurttaşlarımız, iki yıl sonundaki 185 günlük zorunlu çıkışın, kendileri için büyük bir külfet olduğunu belirtiyorlar ve bu hakkın kendilerine de verilmesinin özlemini çekiyorlar.

Habere ek:

SIRAKAYA’DAN BAYRAM TATİLİNE GELENLERE KAPIKULE ZİYARETİ…

TBMM Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Alt Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili  Zafer Sırakaya’nın  Kapıkule gümrük kapısına yaptığı ziyaret ve ilgili açıklaması:

Avrupalı Türk kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın bayram izinlerini ve senelik tatillerini Anavatanlarında geçirmek için araçlarıyla Türkiye`ye giriş yapıkları Kapıkule Sınır kapımızda aşığı oldukları Türkiyelerine kavuşurken yaşadıkları heyecana ortak olmak ve “Memleketinize hoş geldiniz” deyip kurban bayramlarını kutlamak adına her yıl olduğu gibi Kapıkule Sınır Kapımızı ziyaret ettik.

Vatan, millet ve bayrak aşığı Avrupalı Türk kardeşlerimizin ülkelerine geliş yolunda her hangi bir sorunla karşılaşmamaları ve sahibi oldukları anavatanlarına sınır kapılarımızdan girişlerde işlerinin daha kolay yürümesi adına tüm çalışma ve planlamalarımızı tamamlayarak Kapıkule`de incelemelerde bulunmak için Edirne`deyiz.

Aldığımız tedbirler ve SILA YOLU olarak tabir ettiğimiz güzergahta yürüttüğümüz çalışmalar neticesinde yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız izin döneminin başlamasıyla birlikte başta Kapıkule olmak üzere, İpsala ve Hamzabeyli sınır kapılarımızdan yoğun şekilde ülkelerine giriş yapmaktalar.

İçişleri Bakanlığımız, Edirne Valiliğimiz, Ticaret, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, YTB ve Dışişleri Bakanlığımızla; Başkanlığını yürüttüğüm TBMM Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Komisyonumuz yurtdışından gelen vatandaşlarımızın tüm güzergah boyunda ve sınır girişlerinde rahat edebilmeleri için tüm hazırlıkları tamamlamış ve şu anda yoğun bir şekilde devam eden süreci an ve an takip etmekteler.

Edirne`de valimiz Hüseyin Kürşat Kırbıyık`ı ziyaret ederek Kapıkule`de alınan tedbirlerle ilgili bilgi aldık. Kendisi ile birlikte Kapıkule Sınır Kapısı’nda alınan tedbirleri yerinde inceleyip Anavatanlarına kavuşan vatandaşlarımızın heyecanlarına ortak olduk.

Avrupa’dan gelen vatandaşlarımıza Kapıkule’de oluşturduğu dinlenme noktasında; ikramlar, aktiviteler ve çocuklara oyun alanları gibi pek çok hizmet veren YTB`ye ve vefakar çalışanlarına Avrupalı Türk kardeşlerimiz adına teşekkür ediyorum.

Avrupa’dan Karayolu ile Türkiye’ye gelen vatandaşlarımızı ve misafirlerimizi Kapıkule’de karşılayan İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) ve Hasene Derneği`nin standlarını ziyaret ederek özverili çalışmaları için teşekkür ettik.

Saygılarımla.
Zafer Sırakaya
AK Parti İstanbul Milletvekili
TBMM Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Komisyonu Başkanı