AMSTERDAM’DAKİ MUHTEŞEM ÇİNİ SERGİSİNİ 29 TEMMUZ’A KADAR İZLEYEBİLİRSİNİZ…

AMSTERDAM’DAKİ MUHTEŞEM ÇİNİ SERGİSİNİ 29 TEMMUZ’A KADAR İZLEYEBİLİRSİNİZ…

Betül Aslı Bayram’ın ‘Geleneksel Türk Çini Sanatı’ sergisi Yunus Emre Enstitüsü’nde…

410 yıllık resmi ilişki ve dostluğun simgesi laleden sonra, çini de Hollanda’yı süsleyen ve zenginleştiren bir hediyemizdir.

metin, adam, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

1612’de başlayan Türkiye-Hollanda resmi ilişkilerinden sonra, başta lale olmak üzere pek çok nesneyi bu ülkeye kazandıran Türkiye’nin, diğer çiçek çeşitleri ile birlikte, tütün, müzik aletleri ve çiniyi de kazandırmış olduğunu bilenleriniz çoktur.
Özellikle lale konusunda pek çok etkinliğe sahne olan Hollanda’da, şimdi de özel bir Türk sanatı olan çini ile ilgili bir etkinlik yapılıyor.
İki ülke arasındaki dostluk ilişkilerini pekinleştirmekte olan olan bu etkinliklerin sonuncusu, Amsterdam’daki Yunus Emre Enstitüsü’nde başladı.

kişi, iç mekan, grup, kalabalık içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’da yaşayan Betül Aslı Bayram’ın uzun süren çalışmalardan sonra göz nuru dökerek hazırladığı çini koleksiyonu, 29 Temmuz tarihine kadar sergilenecek.

kişi, iç mekan, takım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Açılışına, Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarının üyeleri, sanat dünyasının bireyleri ve kursiyerler katıldı.

Hollanda Yunus Emre Enstitüsü Koordinatörü Abdullah A. Altay’ın ev sahipliğinde yapılan açılışta, çini sanatı hakkında bilgiler verilen konuşmalar yapıldı. Adalet Bakanı Yardımcısı Hasan Yılmaz ve Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürü Kasım Çiçek’in de sergiyi ziyaret ettiler.

Çini sanatının tarihçesi Karahanlılar’a kadar dayanmaktadır. Karahanlılar tarafından geliştirilmiş olan çini sanatı, daha sonraki dönemlerde başka Türk devletleri tarafından da geliştirilmeye başlanmıştır. Çini sanatı; en parlak dönemini Osmanlı tarihinde yaşamıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nin ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin, hakimiyet altına almış olduğu yerlerde, medrese, cami, saray inşasında çini sanatını kullandıkları bilinmektedir.

metin, renkli, kumaş içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Vazo, sürahi, türlü kap, tabak ve çanaklara işlenen modeller ve renklendirme işlemleri ile oluşturulan eserler, günümüzde türlü ortamların ve evlerin dekorasyonu yapılırken kullanılan eşyalar arasında yerlerini almaktadır.

kişi, duvar, poz, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Dumlupınar Üniversitesi Seramik Bölümü sanatçısı olan Betül Aşlı Bayram, Osmanlı Geleneksel Çini Sanatının kalbi olan Kütahya’da doğdu. 8 yıldır Hollanda’da yaşayan sanatçı Bayram, geçmişten geleceğe köprü kurup, kültürümüzün geleneksel sanatını gelecek nesillere aktarmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi ve bu imkanı Amsterdam’da bulabildiği için Yunus Emre Enstitüsüne teşekkürlerini sundu.

“Geleneksel Türk Çini sanatımızın elçiliğini yaparak Hollanda‘ya taşımanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum. Bu ilk kişisel çini sergimin harika geçmesine vesile olan, yanımda olan ve uzakta olup gelemeyen, güzel enerjilerini gönderen tüm dostlara selam olsun” diyen sanatçımız, Adalet Bakanı Yardımcısı Hasan Yılmaz ve Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürü Kasım Çiçek’in de sergiyi ziyaret etmiş olmasından duyduğu memnuniyeti belirtti.

KURSİYERLERİN KATKISI

metin, kişi, iç mekan, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Betül Aslı Bayram yönetiminde, 6 hafta boyunca kurs gören sanatçı adaylarının eserlerinin de sergilendiği Yunus Emre Enstitüsü, “Sanat iyileştirir, Sanat birleştirir” anlayışıyla kültürel mirasımıza sahip çıkmak için çeşitli sanat faaliyetleri düzenliyor.

Yunus Emre Enstitüsü,  kültür mirasımızın en önemli sanatlarından biri olan ve  geçmişi 1000 yıla dayanan, geleneksel çini sanatımızı, yurtdışında tanıtmak için düzenli olarak kurslar ve atölye çalışmaları gerçekleştirmektedir. Hollandalı sanatseverler tarafından da büyük ilgi gören bu kurslar, gelecek yıl 15 Mart’ta yeniden başlıyor.

HOLLANDA’NIN DE TELEGRAAF GAZETESİ SAĞLIK TURİZMİNİ YERDEN YERE VURDU:

HOLLANDA’NIN DE TELEGRAAF GAZETESİ SAĞLIK TURİZMİNİ YERDEN YERE VURDU:

Kozmetik ameliyatlar için yabancı ülkelere gidenlerin, Hollanda’ya komplikasyonlar ile geri dönmeleri doktorları endişelendiriyor.

Karbeyazı bir gülümseme için Türkiye’ye, popo büyütme için Güney Amerika’ya veya yeni bir burun için Portekiz’e…

Amsterdam’da Türkiye’nin Sağlık Turizmi Fuarı’nı izleyen Arianne Mantel ve Koen Nederhof isimli gazeteciler, özellikle Türkiye’de meydana gelen komplikasyonları allandıra ballandıra anlattılar.

İki sayfalık haberde, Türkiye’de hayatlarını kaybeden Hollandalı genç kızlardan da söz ediliyor.

İlhan KARAÇAY derledi:

Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf, Türkiye ve Türkler aleyhindeki yayın politikasını sürdürmeye devam ediyor.
De Telegraaf’ın, Türkiye aleyhindeki son haberi 28 Mayıs Cumartesi günü iki sayfa olarak yayınlandı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduAmsterdam’da Türkiye’nin Sağlık Turizmi Fuarı’nı izleyen Arianne Mantel ve Koen Nederhof isimli gazeteciler, özellikle Türkiye’de meydana gelen komplikasyonları allandıra ballandıra anlattılar.

“Kar beyazı bir gülümseme için Türkiye’ye, popo büyütme için Güney Amerika’ya veya yeni bir burun için Portekiz’e gidip gelmenin, Hollandalılar için cazip bir kozmetik seyahat oluşu, doktorları endişelendiriyor” şeklinde başlayan haber, çok hızlı bir şekilde gelişen sağlık turizminin, milyarlarca Euro kazandırdığı iddiasıyla devam ediyor.

De Telegraaf’taki haberde Türkiye’yi öven ifadeler de var ama, bu iki muhabir derslerine iyi çalışmamışlar. Zira, Türkiye büyükelçisi olarak bildirdikleri Sadin Ayyıldız, büyükelçi değil, Rotterdam Başkonsolosumuzdu ve fuara hiç gelmedi. Fuara katılan büyükelçimiz Şaban Dişli ise, “Benimle hiçbir Hollandalı gazeteci görüşmedi” diyor.

metin, iç mekan, pazar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

De Telegraaf’taki haber şöyle devam ediyor:
İstanbul’daki Glow Up adlı aracı büronun temsilcisi Lorriane Bruijn, Amsterdam’da açılan Türk Sağlık Turizmi Fuarı’nda bizi bilgilendirirken hiç zorluk çıkarmadı ve her şeyi dürüstçe anlattı: Dudaklar, göğüsler, dişler ve burun… Bunların hepsi bir ameliyat masasında işlem gördü. Tabii ki, çok popüler olan Brezilyan işi Butt Lift’ten de söz etti.
(Brezilyan Buttock Lift de denilen bu ameliyat, kalça hacmini ve şeklini inplant gerekmezsizin yeniden hacimlendiren, yağ enjeksiyon ve transfer işlemidir. Liposuction yöntemi ile karın, kalça, bel ya da uyluk bölgesinden fazla yağ alınır ve elde edilen yağ, popoya enjekte edilir.)

“Daha büyük bir popo çok hoşuma gidiyor. Ama geniş bir kalçadan hiç hoşlanmıyorum. Bu nedenle fazla yağları da aldırdım ve yeni bir trend olan Skinny BBL poposuna sahip oldum.” diyor Lorriane Bruijn.

Sağlık turizmi fuarındaki Türk göz doktorları, cerrahlar, diş doktorları ve saç ekiciler, dolaşmakta olan ziyaretçilere bilgi vermeye çalışıyorlardı. Hemen orada, bir cerrahi müdahale için, uçak ve otel rezervasyonu da dahil olmak üzere anlaşma yapılabiliyordu.

Fuardaki tek Hollandalı stand sahibi olan Bruijn, ortağı olan Nilgün Coşkun ile birlikte, Afganistanlı bir kadın ile, karın ve dudak yağını çekme için, haziran ayı için bir anlaşma yaptılar. Kadının eşi de, bir Hollywood gülüşü için dişlerini yaptırmaya birlikte gidecek.

Sağlık turizmi branşının dünyadaki büyüklüğü tam olarak bilinmiyor. Bu seyahatlar kayıt altına alınmıyor. Market Data Forecast verilerine göre, bu pazarın Avrupa’daki büyüklüğü 7 milyar eurodur. 5 yıl sonra bu meblağın 16 milyar Euro olması bekleniyor.

Ronde billen, zoals die van Kim Kardashian, zijn populair. De hoeveelheid Brazilian Butt Lifts die plastisch chirurgen wereldwijd uitvoeren, nam in de periode 2015 tot en met 2019 met 77,6 procent toe. Beeld REUTERSKadınların çoğu, Kim Kardashian’ın poposuna özen göstererek Brazilian Butt Lifts operasyonu yaptırıyorlar. 2015-2020 yılları arasında bu tür operasyonlar yüzde 80 artış gösterdi.

Türkiye

Türkiye, her yıl iki milyon sağlık turisti çektiğini söylüyor. Bunun getirisisinin de 600 milyon Euro olduğu kabulleniliyor. Türkiye, sağlık turisti sayısını artırmak için, aralarında Hollanda’nın da bulunduğu pek çok ülkede büyük uğraş veriyor.
Bu nedenle Türk Sağlık Turizmi Fuarı’nda Büyükelçi Sadin Ayyıldız da vardı. (Muhabirler isim yanlışlığı yapmışlar, Büyükelçi Şaban Dişli olacak. Ayyıldız Rotterdam Başkonsolosumuzdur ve fuara hiç gelmedi.) Zira bu ticaret dalı, hükümetin resmi bir yönetimi haline geldi.
Portekiz de bu konuda öncelikli kararlar almış.

Hollandalı cerrahlara göre, bu konularda dünyada en çok ameliyat Kolombiya, Brezilya ve Dominik Cumhuriyeti gibi Güney Amerika ülkelerinde yapılıyor. Oralarda daha çok popo büyümesi işlemi yapılıyor. Hollandalılar ise daha ziyade diş, göğüs ve saç ekimi için Türkiye’yi tercih ediyor. Portekiz ise, burun estetiği, lazer ile daha iyi görebilme ve star ameliyatları için ilginç geliyor.

Alegria Health’ın patronu Margaret Krijnen saç ekimi hakkında çok değişik girişimler anlatıyor. “Bu konuda Portekiz daha ucuz. Orada sağlık dalında çok para kazanılıyor.” diyor.
Macaristan ve Polonya da, dolu beyazlığında diş için yarışa katılmış durumda. Tayland ise yıllardır kosmetik girişim ve ağız bakımı konusunda ilanlar yayınlıyor.
Şimdiki bahar aylarında veya önümüzdeki yaz aylarında bu ülkelere gidecek olanları, dönüşleri sırasında, havalimanı kuyruklarında, yüzlerinin ve başlarının bandajlı bir şekilde görürseniz hiç şaşırmayın. Zira ya bir tarafları yanmıştır veya saç kökleri yaralanmıştır.

Sert Data

Sert Data sınırlı olabilir. Hollanda Seyahat Acentaları Birliği’nin başkanı olan Frank Oostdam da bu trendi görüyor: ”Bu yılın başında Türkiye’de bir kongreye katılmış ve konuşma yapmıştım. Konuşmadan sonra, Hollanda’ya kapağı atmak isteyen sağlıkçılar etrafımı sarmış ve bilgi almaya çalışmışlardı” diyor Oostdam.

Hollanda’daki plastik cerrahlar bu konuda çok endişeli. Hollanda Estetik ve Plastik Cerrahi Derneği NVPC’nin başkanı Ali Pirayesh şunları diyor: “Yurt dışındaki düşük fiyat kartları, meydana gelen komplikasyonlar nedeniyle çok pahalıya mal olabilir. Yapılan yanlışlıkları çoğu zaman biz burada düzeltiyoruz”.

Amsterdam’daki OLVG Hastanesi Plastik Cerrahı Annekatrien van de Kar, sadece kendi hastanelerine son 2,5 yılda tam 80 hastanın geldiğini ve hepsinin yurt dışındaki ameliyatlardan komplikasyonlu çıktıklarını belirtiyor. Van de Kar şöyle devam ediyor:
“Hollanda Estetik ve Plastik Cerrahisi Derneği NVPC, yurt dışındaki ameliyatlarda komplikasyona uğrayan hastaları kayıt altına almaya başladı. Bu komplikasyonları son yıllarda daha çok görür olduk. Özellikle Türkiye’den gelen hastalarda…”

Brezilyan Butt

Yurt dışında yapılan kozmetik cerrahilerin rizikosuz olmadığını, geçtiğimiz ocak ayında Türkiye’de yaşanan bir olayda, acı bir şekilde ve açıkça gördük. Zira, Hollandalı bir kadın Brezilyan Butt Lift yapıldıktan sonra ölmüştü. (Brezilyan Buttock Lift de denilen bu ameliyat, kalça boyunu ve şeklini inplant gerekmezsizin yeniden hacimlendiren, yağ enjeksiyon ve transfer işlemidir. Liposuction yöntemi ile karın, kalça, bel ya da uyluk bölgesinden fazla yağ alınır ve elde edilen yağ, popoya enjekte edilir.) Bu konudaki haberi, en altta bulacaksınız.

Ali Pirayesh, hastaları, ‘İki kuruşa ön sırada oturma’ illüzyonundan kurtarmaya çalışırken şunları söylüyor: ”Bir operasyonun fiyatı, Hollanda’daki fiyatın yarısı kadar ise, bu konuda çok düşünmelisiniz. Ama operasyon için ille de yurt dışına gitmek istiyorsanız, oradaki doktorun ISAPS’a üye olup olmadığına bakın.”
(ISAPS, İnternational Society of Aesthetic Plastic Sürgery açılımı ile tanınmaktadır.)

Plastik cerrahı Van de Kar, yurt dışından döndükten sonra hastanelerine gelen hastalarda genellikle enfeksiyon ve ölmüş deri şikâyetleri ile karşılaştığını söylüyor.

Van de Kar, genellikle karın germe ameliyatlarında, derinin çok gerilmesinden sonra, derinin öldüğünü ve iyileştirmek için de ikinci bir ameliyat yaptıklarını anlatıyor. Van de Kar, kendi hastanelerindeki müdahalelerden önce, gerektiği takdirde hastalarını önceden zayıflattıklarını ve sigarayı bıraktırdıklarını da anlatıyor.

Yurt dışında yaşananların kontrolunun mümkün olmadığını, hastaları taşıyan seyahat aracılarının da sorumlu tutulamayacağını belirten Van de Kar, yurt dışında yapılan hataların, kendileri tarafından düzeltildiğini söylüyor.

Lorraine Bruijn, Türkiye’de yaptırdığı kozmetik müdahalelerden o kadar çok memnun kaldı ki, İstanbul’da hemen bir aracı bürosu açtı. Amsterdam’daki Sağlık Fuarı’nda yer aldığı standına gelen anne adaylarına, Mommy Makeover denilen annelik estetiğini tavsiye eden Bruijn, müşteri adaylarına doğum sonrasında göğüslerinin tekrar dikleşeceğini ve büzülen karınlarının da gerginleşeceğini anlatıyor.

Türk hükümeti, sağlık turizmini teşvik etme amacıyla, Hastalık Sigortası Demir’i devreye sokarak, komplikasyona uğrayanlara tazminat ödenmesini amaçladı. Büyükelçi Ayyıldız bu girişimden çok umutlu olduklarını söylüyor.
Demir sigortadan Berker Yurtbulmuş şunları söylüyor: “Hastalar altı ay içinde komplikasyon yaşarlarsa, sigortamız tarafından yeniden Türkiye’ye götürülecek ve gerekli müdahale yeniden yapılacaktır.”

Ama, plastik cerrah Ali Pirayesh de şöyle konuşuyor: “Komplikasyonlardan sonra hasta seyahat etmemeli ve iyileşmesi için istirahat etmeli. Ben birisini ameliyat edersem, haftalık olarak kontrola gelmeli. Daha sonra aylık kontrollar başlar. Bu işlem tam iyileşene kadar devam eder.”

Breda’da yaşayan 50 yaşındaki Elif, yurt dışındaki operasyonlara çok ilgi duyuyor. Bu nedenle arkadaşı Vildan ve oğlu Mert ile fuara gelmiş. Türkiye’de göz lazeri yaptırmak isteyen Elif, “Türkiye’ye gittiğim zaman, ameliyattan sonra annemi de ziyaret etmiş olurum. Hollanda’da bekleme süreleri çok uzun” diyor.

Girişimci Lorraine Bruijn, Hollandalılar’ın plastik müdahaleler için yurt dışını boşuna seçmediklerini belirtirken şöyle diyor: “Operasyonlar, Hollanda’daki fiyatların yarısı ve hatta üçte biri. Yurt dışındaki doktorlar yağ çekimi veya takviyesi yaparken çok cömert davranıyorlar. Hollanda’da karından çekilen yağ iki litreyi geçmiyor. Bu tabii ki çok az. İki litre için bir hafta yemesen de olur. Geçen yıl ben kollarımdan ve karnımdan 6 litre yağ aldırdım.”

Bruijn daha sonra bir çok göbekli Norveçli adamın fotoğrafını gösterdi. “Bu fotoğraf operasyon öncesi. Doktorlar göbekteki yağları çektiler. Şimdi bu genç yaza hazır vaziyette” dedi Bruijn.

Gazetedeki iki sayfalık haberin sonunda, “Yanaklarımın bir bölümünde hiç bir şey hissetmiyorum” başlığı ile şöyle yazılmış:

45 yaşındaki Hester (isim hayali), nisan ayında, plastik bir operasyon için Türkiye’ye gittiğine pişman oldu. “Hollanda’da yüz gerdirme için tam üç kliniğe baş vurdum. Çok zayıfladığım için deri fazlalığım vardı. Ama buradaki fiyatlar çok pahalıydı!
Bir Hollanda seyahat bürosu aracılığı ile 6500 euro karşılığında Türkiye’ye gittim. Bu operasyon Hollanda’da 20.000 euroydu.”
diyor Hester.

Ama Hester şimdi, çok salakça hareket ettiğini kabul ediyor. Kendisine anlatıldığı gibi bir hastaneye değil, hijyen olmayan bir yerde ameliyat edildiğini ve çok ağrı çektiğini anlatan Hester şöyle devam ediyor: “Operasyonun iyi yapılamdığı kesin. Zira, çenemin altında beş santimetre boyunda bir yara izi kaldı. Çene altındaki kaslar çok gergin. Yüzümde ve kulaklarımın altında çöküntüler meydana geldi. Yanaklarımın bir bölümünde hiç bir şey hissetmiyorum. Burada herkesi uyarıyorum: Tasarruf edin ve Hollanda’yı seçin. Benim şimdi her şeyi düzeltmem gerekecek.”

kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

HABERDE SÖZÜ EDİLEN ÖLÜM OLAYLARI
Haberde sözü edilen ölüm olayları, yaşandığı günlerde Hollanda medyasında kıyametler koparılmıştı.

Bu yılın başında İstanbul’da Brezilyan Butt Lift yaptırdıktan sonra öldüğü belirtilen Hollandalı kadın hakkında, 26 Ocak tarihli gazetelerde kıyamet koparılmıştı.

Brezilyan Butt Lift operasyonunda karıdan alınan yağların, kalçaya enjekte edildiği belirtilen haberlerde, bu operasyonun çok tehlikeli olduğunu, Hollanda Estetik Plastik Cerrahlar Derneği’nin 2018 yılında uyarı yaptığını, her 3000 operasyonda bir kişinin öldüğü duyurulmuştu.

kişi, kadın, iç mekan, kapat içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu10 Nisan 2021 tarihli gazetelerde de, 39 yaşındaki Sharida Tuinfort isimli bir kadının Türkiye’de yaptırdığı aynı operasyon sonrasında öldüğü haberleri yer almıştı.
Şubat ayında gerçekleşen operasyondan sonra uzun süre acı çektiği belirtilen
Sharida için hak arayışına geçen ailesinin yaşadıklarını, dramatik bir şekilde yazan gazeteler, o zaman da ‘Türkiye’ye gitmeyin’ uyarılarını yapmışlardı.

Bir başka operasyon hatası haberi de 28 yaşındaki Chelsey için yayınlanmıştı.
Karnından 7 litre yağ alındığı belirtilen Chelsey’in yaşamını yitirmediğini ama çok acı çektiğini anlatan gazetelerden AD (Algemeen Dagblad), “Türkiye’de kozmetik dram: Dört Hollandalı kadın ağır komplikasyon kurbanı oldu” başlığını atmıştı.

 

 

HOLLANDA HÜKÜMETİ KELİME OYUNU İLE IRKÇILIK SUÇLAMASINI ÖRTBAS ETMEK İSTİYOR…

HOLLANDA HÜKÜMETİ KELİME OYUNU İLE IRKÇILIK SUÇLAMASINI ÖRTBAS ETMEK İSTİYOR…

Bundan önceki hükümeti düşüren skandal olay, şimdi bir kelime oyunu ile yeni hükümeti de zora soktu.

Vergi dairelerinde, özellikle yabancılara yapılan ırkçılığı ilk kez kabul eden Kabine, hem kendilerine ve hem de çalışanlara dava açılamaması için, ‘Kurumsal ırkçılık’ saptaması yaptı.

Başbakan Rutte, 10 yıldır devam eden ‘Vergi Daireleri’nde yabancı kökenlilere ırkçı uygulama’ iddiasını kabul ederken, kurmayları ile düşündü ve yargılanma tehlikesini bertaraf etmeye çalıştı.

Hukukçular bu konuda ikiye bölündü, kimi ‘yargı yolu açık’ dedi, kimi de ‘yargılanamazlar.’

Ülkede sadece vergi daireleri değil, pek çok kurumda yapılan ırkçılıklar hakkında her yıl 7 bin dolayınca şikâyet var.

çayır, kişi, gök, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda hükümeti, devlet dairelerinde meydana gelen ırkçılık konusunda, gerek kendilerinin ve gerekse memurların yargılanamaması için, büyük bir kurnazlık düşündü ve ‘ırkçılık’ suçlamasının önüne ‘kurumsal’ (institutioneel) lafını ekleyerek kurtuluş yolunu aradı.

Hollanda devlet dairelerinde yapılan ırkçılığın, 10 yıldan bu yana analizini yapan Araştırma Kurulu’nun raporunda, 2021 yılında devlet dairelerinde ırkçılığa karşı yapılan şikâyetlerin sayısının 6.912 olduğu ve bu sayının bir yıl öncekinden yüzde 25 daha fazla olduğuğu belirtiliyor.

En çok mağdur yaratan ırkçılık olayı, vergi dairelerinde meydana geldi. Çocuk bakımı yardımı alan, daha çok yabancı kökenli ailelerin, sahtecilik yaptığını öne sürerek, verilen yardım paralarını haciz yoluyla geri alan vergi idaresi, binlerce ailenin haksız bir şekilde mağdur olmalarına yol açmıştı. (Bu konudaki haberimi yazının sonunda bulabileceksiniz.)

İşte, hükümet düşüren bu utandırıcı olay, nihayet Kabine tarafından resmen kabul edildi. Ama, ‘ırkçılık’ kelimesinin önüne ek bir kelime konularak sorumluluktan kaçar bir şekilde…

Irkçılık kelimesinin önüne ‘kurumsal’ (institutioneel) kelimesini koyarak, hukuki bir kurnazlık yapan kabine, ‘Devlet kurumlarında çalışanlar ırkçılık yapmıyor, kurumun yapısı ırkçı’ demeye getiriyor ama, Avukat Nazmi Türkkol buna itiraz ediyor ve “Bu ifade, aksine, ‘ırkçılığı devlet yapıyor’ demektir” diyor.
Ne var ki, Hollanda medyasına konuşan siyasiler ve hukukçular, ortada şikâyet edilecek birilerinin olmadığını belirterek, hükümetin ve kurumlarda çalışanların mahkemeye verilemeyeceğini savunuyorlar.

Buna karşın Avukat Ejder Köse ise şunları söylüyor:
“Evet, bu tür terimler/kwalificaties özellikle hukuki sorumluluk çerçevesinde kullanılır. Kurnazlık şurada yatıyor: Kurumsal ırkçılık olduğunda, herhangi bir şahıs ( memurlar veya siyasi açıdan sorumluluk taşıyan kişiler – Bakan veya Müsteşarlar) hukuken safdışı bırakılmış oluyor, yani bir nevi koruma altına alınıyor ve hukuken sorumlu tutulamıyor.

Bu durumu şöyle izah edebilirim: Irkçılığın önüne ‘kurumsal’ kelimesini eklediğin zaman, bu tür ırkçılığı başlatan ve tetikleyen memurlara karşı suç duyurusunda bulunamıyorsun. (Bulunulmuş olsa da, savcılığın takipsizlik kararı vermesi gerekir). Çünkü, şahsın kendisi değil, kurum ırkçılık yapmış oluyor. Bildiginiz üzere, aırkçılık yapmak, Hollanda Ceza Kanunu gereği bir suçtur ve Ceza Mahkemeleri tarafından yargılama yapılır. Lâkin belirttiğim gibi, kurumsal terimi konularak, şahısların yargı önünde hesap vermeleri engellenmiş oluyor.”

Hollanda’da hem ana akım gazetelerin tamamında ve hem de sosyal medyada geniş yer alan bu tartışma devam ederken, ırkçılığın kabul edildiğini açıklayan Vergi İdaresi’nden Sorumlu Devlet Bakanı Marnix van Rij, ikinci bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Van Rij, “Hollanda kanunlarında ırkçılık veya kurumsal ırkçılık deyimleri arasında bir fark yoktur” demek mecburiyetinde kalarak, yeni bir krizi önlemeye çalıştı. Van Rij’in bu açıklaması, ‘Kelime oyunları ile karambol yaratma’ olarak nitelendi.

Diğer ırkçı saptamalar

Irkçılık şikâyetlerini araştıran ADV Bürosu’nun raporunda, son bir yıl içinde dein temelli 253 ırkçı olay yaşandığı ve bunların yüzde 63’ünün müslümanları kapsadığı belirtildi.

Hollanda’da ırkçılık, en fazla iş pazarında yaşanmaktadır. Kamusal ve ticari hizmetlerde ırkçılık, iş pazarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Üçüncü sırada ise, eğitim alanındaki ırkçılık var. Bu veriler, ırkçılığın her sektörde yaşandığını ortaya koymaktadır.

Şimdi isterseniz, hükümet düşüren ve şimdi de hükümeti zor durumda bırakan ırkçılık olayının bir kez daha okuyalım:

İşte, hükümet düşüren skandal olayın ardındaki gerçekler.

Hollanda’da hükümet düşüren skandal olayın kurbanları arasında Türkler çoğunlukta.

Türk aileler arasında 130 bin euro cezaya çarptırılanlar var.

Evlerini, otomobillerini satmak mecburiyetinde kalan ve bunalım geçiren annelerden biri intihar etmişti.

Çifte uyruklu aileleri ‘sahteci’ olarak suçlayan vergi memurları belge bulamayınca, kendileri sahte belge düzenleyerek dosyalara koydular.

Hollanda’da ‘Hükümet düşüren skandal olay’ hakkında yapılan haberleri yakından takip edenler, yaşanan olayların Hollanda gibi medeni bir ülkede cereyan etmiş olmasına inanmakta güçlük çekiyorlar. Naçizane şahsımın da yakından takip ettiğim bu olayı benim kalemimden de okuyanlarınız oldu.

Hollanda’da yaşanan olaylar o kadar inanılmaz ve şaşırtıcı ki, Meclis Araştırma Komisyonu’nun Başkanı bile, ‘Tespitlerimize bakarsak iftirada ve sahtecilikte dünya şampiyonu oluruz’ diyecek kadar ileri gitmişti.

SKANDALIN BAŞLANGICI

Şimdi gelelim, hükümet düşüren gelişmelerin başladığı 2012 yılına…

Çocuk Bakımı Ödeneği, vergi dairelerinde birilerini kıskandırmış olacak ki, vergi dairesi çalışanları işgüzarlık yaparak dosyaları sıkı bir şekilde incelemeye başladılar. Ama incelenen dosyalar, sadece yabancı uyruklu veya çifte tabiyetli ailelere aitti.

2012 yılında ilk operasyonlar başlatıldı. Çocukları için ödenek alan yabancı uyruklu aileler, posta ile gelen mavi renkli zarflardan çıkan mektuplarda, yapılan kontrollar sorasında evrak ve belgelerin eksik olduğu veya sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle suçlu duruma düştüklerini okudular.

Vergi Dairesi’nden uyarı mektubu alan aileler ne yapacaklarını bilemediler. Mağduriyete uğrayan bu insaların yardım isteyecekleri tek yer, çocuklarını emanet ettikleri Bakım Evleri’ydi (Kreş).

İLK İTİRAZLAR

Siz bakmayın ‘2012’de başladı’ sözlerine. Aslında bu haksızlıklar daha önceki yıllarda da pek çok ailenin başına gelmiş ve ödenekleri kesilmişti.
Ama asıl iftira furyası 2012 yılında başladı.

Almere’de Jacqueline İmminga ve Eindhoven’de Ahmet Gökçe, çalıştırdıkları bakımevleri adına vergi dairesine başvurdular. İmminga, bu konuda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: ‘Benim müşterilerim has Hollandalılar’dan ve yabancı kökenli ailelerden oluşuyor. Vergi dairesinden çıkan mektupların tamamı, yabancı kökenli ailelere gitmiş ve ödenekleri kesilmişti. Has Hollandalı olan hiç bir aileye mektup gitmemişti.’

İmminga’ya göre, o sırada kendi bölgesinde 300 aileye bu mektuplar gönderilmişti.

Eindhoven’de Bakımevi olan Ahmet Gökçe isimli Türk de, aynı durumun kendi müşterilerince de yaşandığını anlatıyordu. Eşi avukat olan Ahmet Gökçe, tam 235 ailenin ödeneklerinin kesildiğini öğrenince vergi dairesine koştu. Memurlar ile konuşurken, açık olan bilgisayarlarda, isimlerin karşısında Türk veya Faslı oldukları yazılıydı. ‘Bu nedir’ diye sorduğu vergi memurları bocalayarak ne diyeceklerini bilemediler.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Ahmet Gokce.jpg
Eindhoven’de Çocuk Bakım Yurdu (Kreş) işleten Ahmet Gökçe

Bakımevi sahiplerinin müşterilerine sahip çıkmasından hiç hoşlanmayan vergi daireleri, bu kez bakımevlerini de sıkı denetlemeye başladılar. Bakımevleri birkaç kez müfettişler tarafından incelenen Ahmet Gökçe’ye Eindhoven Belediye’sinden ‘başarı’ ödülü verilmişti. Gökçe’nin avukat olan eşi, vergi dairesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Ama ne yazık ki yıllarca bu konuda bir gelişme olmadı.

2012 yılında 3.403 ailenin 2013 yılında da 7.466 ailenin ödenekleri kesildiği gibi, ailelerden bugüne kadar ödenmiş olan ödeneklerin geri ödenmesi isteniyordu. Bu parayı ödeyemeyecek durumda olan ailelerin mal varlıklarına el konuluyor, haciz işlemlerinden sonra malları satışa çıkarılıyordu.
Mağdur durumu düşen yabancı kökenli aileler büyük bir sıkıntı içinde yaşıyorlardı. Maddi kayıpların yanında manevi kayıplar da can yakıyordu.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1568.jpg

Yaşadığı ortama dayanamayan bir annenin intihar ettiği haberleri, nihayet siyasetçileri ayağa kaldırdı. Yukarıdaki haberin başlığı, ‘Vergi Dairesi’nin cadı avından sonra bir ebeveyn intihar etti’ şeklindeydi.

Birer birer mahkemelere başvuran aileler hakkında verilen haklılık kararları, vergi daireleri tarafından görmezden gelinmişti. Daha sonra mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay kararlarını da hiçe sayan vergi daireleri, siyasetçilerin harekete geçmesi ile yelkenleri suya indirdiler.

Vergi Daireleri’nde yapılan bir iç soruşturma sonucunda, bazı üst düzey memurların, yabancı kökenlilere karşı kasıtlı davrandıkları ortaya çıktı. Bizzat Vergi Daireleri Başkanı’nın yaptığı açıklamada, sahtecilikle suçlanan aileleri, suçlu göstermek için, sahte belgeler düzenlendiği ve dosyalara konduğu belirtildi.
Bu gerçeklerin ortaya çıkmasından sonra, bu konudan sorumlu Devlet Sekreteri (Bakanı) Menno Snel istifa etmişti.

HAYATI KARARDI

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1586.jpg

Mağdur aileler arasında yer alan Türk kökenlilerden biri, Hengelo’da yaşayan Esra isimli 51 yaşında bir kadındı. Vergi Dairesi, Esra’nın ödeneğini durdurduğu gibi, 130 bin euro da geri ödenmesini istiyordu. Evini, otomobilini ve kendi işyerini satmak mecburiyetinde kalan Esra’nın borcu, masraf ve faizlerle birlikte 200 bin euro olmuştu. Sattığı mal varlığı ile vergi dairesine borcunu ödeyen Esra, şimdilerde ‘Keşke ödemeseydim’ diyor ama, çok geç…

30 AİLEYE ÖNDERLİK YAPTI

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Fatma (3).jpg

Mağdur olan bir başka Türk kökenli, 36 yaşındaki Fatma Şimşek’ti. 3 çocuklu Fatma Şimşek, kendisi gibi mağdur olan 30 aile ile birlikte, Vergi Dairesi Müdüresi Agaath Cleyndert ile bir toplantı düzenledi. Müdüre hanım, Arnhem’deki Haarhuis Oteli’nde yapılan bu toplantıda, yaşananlar için özür diledi ama çözüm üretemedi. Ailelerin, gruplar halinde vergi memurları ile görüşmeleri de bir sonuç getirmedi. Yaşananlar nedeniyle, evde çocuklarına bakmak mecburiyetinde kalan Fatma Şimşek ikinci işinden de ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Diğer aileler gibi, daha önce almış oldukları ödenek meblağını, hâlâ taksitle geri ödemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatan Fatma Şimşek, ‘Bu yaşananlardan, geleceğimiz için ders almış olduk’ diyor.

ÇÖZÜM BEKLERKEN HACİZ GELDİ

Rotterdam’da yaşayan Selim Acar ve eşi İlkay, 2014 yılında durdurulan ödenekleri için, vergi dairesinin kapısını aşındırdıklarını belirtirken, gönderdikleri e-mail mesajlarına da hiç yanıt alamadıklarını belirtiyorlar. Bugüne kadar aldıkları ödenek meblağının tamamını geri ödemek mecburiyetinde kalan Selim Acar, şimdi kendileri için verilecek olan son uygulamanın ne olacağını merak ediyor.

13 AİLE İLE ORTAK HAREKET

Mağduriyete uğrayan Türk asıllı annelerden biri de Özlem Kermen idi. 13 aile ile birlikte hareket eden Özlem, tam 8 yıldır sürdürdükleri mücadeleden bir sonuç elde edemedi. Çantasında belgeler ile kapı kapı dolaştığını anlatan Özlem, vergi memurlarının vurdumduymaz tavırlarının da kahredici olduğunu anlatıyor.

NİHAYET

Hollanda tarihinde bir kara sayfa olarak yer alacak olan, utanç verici bu ırkçı gelişmeler, acılı bir annenin intiharından sonra parlamentoda konuşulmaya başlandı.

Daha önce meclisteki bir soruya, ‘Vergi Daireleri’nde yabancı uyruklulara karşı özel bir kontrol yok’ diyen Vergi Daireleri’nden sorumlu Devlet Sekreterleri Alexandra van Huffelen ve Hans Vijlbrief, bizzat Vergi Dairesi’nden yapılan ‘Memurlarımız peşin hükümlü ve kasıtlı işlemler yapmışlardır’ şeklindeki açıklama karşısında şaşkına dönmüşler ve ‘Bu aşamadan sonra durumu ciddi bir şekilde ele alacağız ve araştırma yaptıracağız’ demişlerdi.

C:\Users\ILHAN\Desktop\Haziran'a girecek haberler\Belastingdienst.jpg

Bakanlığın yapmış olduğu araştırma sürerken, siyasi partilerin, ‘Sorumluları derhal uzaklaştırın’ baskısı karşısında, başta Genel Müdür olmak üzere 4 yüksek görevlinin işine son verildi.

MECLİS ARAŞTIRMASI
Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ı dinlemeyen Vergi Daireleri hakkında bir

Araştırması yapılması kararı alındı.
Geçtiğimiz Kasım ayında yapılan Meclis Araştırması’nın raporu, 17 aralık günü Millet Meclisi Başkanı Arib’e verildi.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\commissie_toeslagen_020720625-1920_3.jpgChris van Dam Başkanlığındaki Araştırma Komisyonu

Raporda, başta Başbakan Rutte olmak üzere, Bakanlar ve yüksek devlet memurlarının suçlu oldukları yazıyordu.

Komisyon Başkanı Chris van Dam’ın, duydukları karşısında, ‘Böylesi bir kirli ve yetersiz yönetim ile dünya şampiyonu oluruz’ dediği soruşturma sonucunda, Başbakan Rutte, o zamanın Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher, Maliye Bakanı Wopke Hoekstra, Ekonomi’den sorumlu Devlet Bakanı Eric Wiebes ve Sosyal İşler’den sorumlu Devlet Bakanı Loes Mulder suçlu bulundular.

Haksız yere ödenekleri kesildiği gibi, önceden ödenmiş olan ödeneklerin borçlandırıldığı binlerce ailenin, insanlık dışı zorluklar yaşadığı belirtilen rapor sonrasında istifalar beklenmeye başlandı.

Başbakan Mark Rutte, yaşananlardan üzüntü duduğunu, istifa için hazır olduklarını, ancak ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamı nedeniyle bu istifayı yapamayacaklarını bildirdi.
Bunun üzerine, Yeşil Sol Partisi Siyasi Lideri Jesse Klaver, hükümeti istifaya davet etti.
Canlı yayınlanan bir TV programında, ‘Hükümet istifa etmezse, güvensizlik oylaması isteyeceğiz’ tehdidini savurdu.

Gelişmelerde sorumluluğu olan eski kabinede, Sosyal İşler Bakanı olarak görev yapmış olan İşçi Partisi’nin siyasi lideri Lodewijk Asscher ile, muhtemel bir koalisyon ortaklığı görüşmeleri yapan Klaver, moderatörün ‘Bu olayda sorumlu olan Asscher de istifa etmemeli mi?’ şeklindeki soruya, ‘Bu, Asscher’in bileceği bir konudur’ yanıtı verdi.

Bu açıklamadan hemen sonra da Asscher’den istifa açıklaması geldi. Sosyal İşler Bakanlığı yaparken, Vergi daireleri’nde yaşananları dikkate almadığı için üzüntülü olduğunu ve utanç duyduğunu belirten Asscher, böylece, önümüzdeki mart ayında yapılacak olan seçimde aday olmayacağını da açıklamış oldu.

Asscher’in bu açıklaması, hükümetin de istifa etmesini zaruri bir hale getirdi.
Böylece Başbakan Mark Rutte, hükümetin istifasını açıkladı. Hükümetin, seçimlere kadar demisyoner (düşük) olarak göreve devam edeceğini belirten Rutte’ye karşı,

hükümette yer alan Ekonomi Bakanı Eric Wiebes, Asscher gibi ilkeli davranarak tamamen istifa ettiğini açıkladı. Wiebes’in yerine çok acele bir şekilde Cora van Nieuwenhuizen atandı.

Başbakan Rutte istifa ederken, mağdur olan ailelere verilmesi kararlaştırılan 30’ar bin euroluk meblağın, 1 Mayısta ödenmiş olacağını belirtti. Aileleri mağduriyetten kurtarmak için, ciddi çalışmaların devam edeceğini ve meblağın duruma göre mutlaka yükseltileceğini belirten Rutte, başvuru yapmamış olan mağdur ailelerin 15 şubata kadar başvurmalarını istedi.

2022’de gelişme yok
Geçen yıl hükümet düşüren olay için verilen sözler hâlâ tutulmadı. Mağdur ailelere verilmesi söz verilen meblağlar da ödenmedi. Zira, vergi dairelerindeki işgüzar yöneticiler, haklı olduklarını ispatlayabilmek için, düzmece belgeler bile yapıyorlar.
Bakalım bundan sonra ne olacak?

AVRUPA’YI HIYARA BOĞAN TÜRK: SEYDULLAH GÜRKAN

AVRUPA’YI HIYARA BOĞAN TÜRK: SEYDULLAH GÜRKAN

Adıyaman Besni doğumlu Seydullah Gürkan, Hollanda tarlalarındaki işçilik deneyimini, şimdi seracılıkta sürdürüyor ve tüm Avrupa’ya hıyar ihraç ediyor.

Biri 40 dönüm, diğeri 20 dönüm olan seralarında, 4 bin ton hıyar üreten becerikli Türk, 10 dönümlük bir serada da Türk patlıcanı yetiştiriyor.

Toprak yerine izocam süngeri kullanan Gürkan, sera sayısını artırıyor…

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Öncelikle, ‘salatalık’ yerine, argo sayılan ‘hıyar’ vurgulamasını yaptığım için özür dilerim. Bunu yapmamın sebebi, aynı zamanda ‘badem’ de denilen bu sebzenin, gerçek adını kullanmak tercihimdendir. Yazımın sonunda bu sebze türünün açıklamasını bulacaksınız.

Tam 30 yıl önceydi. Hollanda’da bir Türk, ‘Tereciye tere satıyor’ misali, seracılıkta Hollandalılar’a ders veriyordu.
Amsterdam sebze-meyve halinde toptancılık yapan Zeki Serdar Çakır, müşterilerine daha çabuk ve daha ucuz mal verebilmek için, Lahey dolaylarındaki bir köyde seracılığa başlamıştı.

Çok türlü sebze üretimi ile ünlenen Çakır ile, 1992 yılında bir röportaj yapmış ve bu röportajı GÜNAYDIN gazetesinde tam sayfa yayınlamıştım.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Şimdi aradan tam 30 yıl geçti. Kim bilir daha ne kadar Türk seracı çıkmıştır Hollanda’da…
Ama bunlardan birini daha tesadüfen buldum.
Mersin’den Hollanda’ya bir ziyarette bulunan ünlü işadamı dostum Ali Doğan telefon açmıştı. “Gel Karaçay gel, sana vereceğim adrese gel de, bir Türk’ün tüm Avrupa’yı nasıl hıyara boğduğuna şahit ol” diyen dostumun sözünü dinlemiş ve bu kez Hollanda’nın kuzeyindeki Zwolle’ye yakın İjsselmuiden köyüne gitmiştim. Köye varmadan önce, civarda gördüğüm sera sayısı beni çok şaşırttı ve tam 55 yıl yaşamakta olduğum Hollanda’yı iyi tanımamış olduğumu ortaya çıkardı.

kişi, açık hava, dik, bitki içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduMersinli ünlü işadamı Ali Doğan (solda) ve Avrupa’yı hıyara boğan Seydullah Gürkan (sağda), bir bayan eleman ile…

Köye geldiğim sırada gördüklerim ise daha da şaşırtıcıydı.
Bana verilen adrese gittiğim sera, 20 dönüm büyüklüğündeydi ve sera dışındaki sandıklar dolusu hıyar kamyonlara taşınıyordu.

Seraya yanaşınca, oranın patronu Seydullah Gürkan beni kapıda karşıladı. Daha sonra da Mersinli dost Ali Doğan ile kucaklaştım.
Seydullah Gürkan 24 Aralık 1974’te Adıyaman Besni’de doğmuş. 23 yaşındayken Almanya’nın Dortmund kentine gelmiş ve burada meyve-sebze halinde işe başlamış.
2001 yılına kadar işçilik yaptıktan sonra, 2002 yılının ocak ayında, Hollanda’dan biber, patlıcan ve hıyar alarak Almanya’daki marketlere satmaya başlamış. Kazandığı paralar ile yatırım yapmayı hedefleyen Gürkan, 2010 yılında, işbirliği yaptığı bir seranın sahininden 20 dönümlük serayı satın almış. Toprak yerine izocam süngeri kullanan Gürkan, Türk insanının daha çok sevdiği Türk tipi mini hıyar üretmeye başlamış. Almanya dışında İsvec, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Hollanda ve İngiltere’ye ihracat yapan Gürken, 2016 yılında bu kez 40 dönümlük bir serayı satın almış. Hıyar üretimi, diğer çeşitlerden çok daha elverişli bir üretimdir. Zira, ocak ayında ektiğiniz fidanlar, mart ayından kasım ayı sonuna kadar sürekli meyve veriyor. Hıyarlar koparıldıkça, yerine yeni çiçek açıyor ve meyve üretimi devam ediyor. Gürkan da böylece yılda 4 bin ton hıyar toplamış oluyor.

gök, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Seydullah Gürkan, bizi 20 dönümlük serasından 40 dönümlük diğer serasına götürürken, yol üzerindek, bir çilek serasının önünde durdu. Seranın ön tarafında kocaman bir market vardı. Bu markete girenler, çilekten yapılmış çeşitli tatlı, muhallebi ve sütlaç çeşitlerini yiyebiliyorlar, çay ve kahvelerini içebiliyorlar.

metin, açık hava, otomat, farklı içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Ayrıca, dışarıda yerleştirilmiş olan, bankamatiğe benzeyen dolaplardan, para atılarak, otomatik olarak bir kiloluk çilekleri satın alabiliyorlar. Seydullah Gürkan, bizi de ağırladığı bu çilek marketindeki sohbette, 30 dönümlük bu çiçek serasını çok yakında satın alacağını anlattı.

ağaç, açık hava, bina içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

40 dönümlük hıyar serasına geldiğimiz zaman gözlerimize inanamadık. Uçsuz bucaksız bu serada mini salatalık (hıyar) üretetiliyordu. Tam olarak dolaşmamız halinde bitkin bir hale geleceğimiz bu seradan çıkarken, otomobilimin bagajına iki sandık hıyar konması da unutulmadı.

çit, zemin, açık hava, çayır içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Buradaki incelemerimizden sonra bu kez bizi 10 dönümlük patlıcan serasına götürdü Seydullah Gürkan. Burada da Türk tipi patlıcan üreten Gürkan, bitişikte bulunan 40 dönümlük bir serayı da patlıcan üretimi için satın alacağını anlattı.

ağaç, adam, kişi, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

VİKİPEDİ’DE SALATALIK-HIYAR

Hıyar veya salatalık (Cucumis sativus), kabakgiller (Cucurbitaceae) familyasından bir bitki türü ve meyvesine verilen ad. Anayurdunun Kuzey Hindistan olduğu sanılan bitkinin tarımı çok eski dönemlerden beri yaygın olarak yapılmaktadır.

Etimoloji

İtalyanca salata kelimesi “tuzlanmış sebze, turşu” anlamına gelmekte olup, Türkçeye de bu dilden girmiştir. İtalyanca sözcük Geç Latince aynı anlama gelen herba salata deyiminden türetilmiştir. Bu sözcük Latince “tuzlamak” anlamına gelen salare fiilinden +()t° ekiyle türetilmiştir. Salata kelimesi turşu anlamını kaybederek modern anlamına evrilmiş, ancak “turşuluk hıyar” manasında ki salatalık formu Türkçede orijinal anlamını korumuştur. Fransızca salade ile İngilizce salad kelimeleri de nihai olarak İtalyancadan ödünçlemedir.[1]

Türkçede yer alan hıyar kelimesi Farsça aynı anlama gelen خيار (χiyār) sözcüğünden alıntıdır. Farsça sözcük Arapça “seçme, tercih” manasındaki χiyār kelimesinden alıntı olabilir; ancak bu bağlantının kesin olmadığı belirtilmiştir. Bir Türk dilinde kelimenin ilk kaydı Codex Cumanicus‘da χear şekliyle yer almaktadır. Eski Anadolu Türkçesi‘nde ki ilk kayıt Süheyl ü Nevbahâr adlı Farsça mesnevinin Türkçe çevirisinde görülür.[2]

Morfolojik özellikleri

Hıyarın, sarılgan özellikteki ince yapılı ve boğumlu gövdesi, beş köşeli ya da 3-5 loplu tüylü yaprakları ve yaprakların koltuğundan çıkan tek eşeyli sarı çiçekleri vardır. Kimi zaman dikenli, parlak yeşil renkli bir kabukla örtülü ince uzun ve silindirimsi meyvelerinin içinde çok sayıda tohum bulunur.

Bu bitki her türlü iklimde yetişir fakat tundrada yetişemez. Bol su seven bu bitki kurak yerlerde yetişmez. İç anadoluda tarımı yaygındır. Gübre kullanımı ile verim artırılır. Zirai ilaç kullanılması doğa ve bitki için zararlıdır ve tavsiye edilmez.

Kullanımı

Besin değeri düşük bir meyve olan hıyar genelde kahvaltıda, salatalarda ve turşularda kullanılır. Bazik özellikteki özsuyu çeşitli kozmetik ürünlerinin bileşimine girer.

Besin değerleri

100 g taze hıyarın içerdiği besin değerleri şunlardır: 15 kalori; 0,9 g protein; 3,4 g karbonhidrat; 0 kolesterol; 0,1 g yağ; 0,5 g lif; 27 mg fosfor; 25 mg kalsiyum; 1,1 mg demir; 6 mg sodyum; 160 mg potasyum; 11 mg magnezyum; 250 IU A vitamini; 0,03 mg B1 vitamini; 0,04 mg B2 vitamini; 0,2 mg B3 vitamini; 0,042 mg B6 vitamini; 67 µg folik asit ve 11 mg C vitamini.

Üretimi

Salatalık üretimine göre ülkeler listesi

Salatalık ve kornişon üretimi, 2019

Ülke

(milyon ton)

 Çin

70.3

 Türkiye

1.9

 Rusya

1.6

 Ukrayna

1.0

 İran

0.9

World

87.8

Kaynak: Birleşmiş Milletler’in FAOSTAT’ı[3]

2019 yılında dünya salatalık ve kornişon üretimi 88 milyon ton idi ve toplamın %80’i ile Çin üretimde liderdi.

ONCE UPON A TİME İLHAN KARAÇAY (Bir zamanlar İlhan Karaçay)   Bir haberin geri çekiliş hikâyesi…

ONCE UPON A TİME İLHAN KARAÇAY (Bir zamanlar İlhan Karaçay) Bir haberin geri çekiliş hikâyesi…

Dün servise konan Amsterdam’daki Türk Sağlık Turizmi Fuarı ile ilgili haberi okumak isteyenler ‘Sözü edilen haber, görülen lüzum üzerine servisten kaldırılmıştır…’ ibaresini görüyorlar.

O haberin kaldırılış nedenini fantazili bir anlatım ile açıklıyorum.

metin, gök içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’ya geldiğim ilk yıl 1968 idi. Şimdiki eşim Jeanne ile ilk arkadaşlığımız sırasında, sinemalarda ‘Once upun a time in the West’ filmi gösterimi vardı.
Sergio Leone’nin senaryosu ve Ennio Morricone’nin muhteşem müziği ile, başrolleri Claudia CardinaleHenry Fonda ve Charles Bronson paylaşmıştı.
İnanır mısınız, Jeanne ile ilkini zevkle izlediğim bu filmi daha sonra belki de 10 defa hiç sıkılmadan izledim.
Zaten filmin adı da çok çekiciydi. İtalyanca adı ‘C’era una volta il West’ olan bu filmin adı pek çok defa kopyalanarak adepte edilmeye çalışıldı. Tıpkı bizim ‘Bir Zamanlar Çukurova’ da olduğu gibi.

metin, kitap içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Şimdi, ‘Sen bu konuya neden girdin, nedir senin Bir Zamanlar İlhan Karaçay zırvan’ diye sorabilirsiniz.
Cevabını vereyim değerli okurlarım: Bir zamanlar var olan İlhan Karaçay’dan şimdi eser kalmadı.
Neden mi? Çünkü bir zamanlar dünyanın dört bir yanında yaptığı gazetecilik ile, Türkiye’de ve Türklerin yaşadıkları yerlerde takdir ile izlenen İlhan Karaçay, korkusuzca gazetecilik yapıyor ve gazeteciliğinin yanında da toplumun sosyal, kültürel ve geçim sorunları ile de ilgileniyordu.

O İlhan Karaçay, Hollanda’daki haksızlıklar karşısında haberlerini yaparken, Krallara, Kraliçelere ve Başbakanlara isyan mektupları yazmaktan korkmuyordu.
O İlhan Karaçay, tam 7 Dünya ve 7 de Avrupa Futbol Şampiyonası’nı okuyucuları için izlerken, Arjantin cuntasının kontrolünde yapılan 1978 Dünya Şampiyonasında, Peru milli takımına yapılan tehditleri de korkusuzca yazıyordu. (Peru milli takımı ile aynı oteldeydim)

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Rusya’nın Sochi kentinde yapılan Kış Olimpiyatları’na da giden İlhan Karaçay, Rusya’nın eşcinsellere kapıları kapattığı açıklamasına rağmen, eşcinsel olmadığı halde bir eşcinsel rengi sayılan pembe kazağı ile gitti. O zaman Putin’in sarayının duvarına işeyen Corendon’un sahibi Atilay Uslu’nun tutuklanışını da korkusuzca takip etti o Karaçay.

Af edersiniz değerli okurlarım, kendimden bir megaloman gibi söz ederken, bir konuya daha değinmek istiyorum. Hatırlayanlarınız olacaktır. 1990’lı yıllarda Alanya’da Hollandalı turist kızara saldırarak birini öldüren canilerin yargılanmaları devam ederken, Türkiye’ye gitme planı olan Prens Willem Alexander ile Prenses Maxima’nın bu ziyaretleri, protesto amaçlı olarak iptal edilmişti. Ben de o zaman bu tutuma isyan etmiş ve konuyla ilgili olarak Türkçe ve Hollandaca bir yorum yazmıştım. Bu yorumda, saldırganları lanetlerken, Hollandalı kızlara da ‘Gittiğiniz ülke bir İskandinav ülkesi değil, sekse ve çıplaklığa susamış kişilerin de bulunduğu bir ülkedir. Bu nedenle oradaki davranışlarınıza dikkat edin’ tavsiyesinde bulunmuştum. Hollanda’daki tüm gazeteler benim yazıma yer verirken, GPD Ajansı’nın redaktörü benimle ilgili yazıya, ‘Karaçay:Hollandalı kızlar suçlu’ başlığını attı. Bu yazı ajansın abone olduğu 28 gazetede yayınlandı. Tabii ki bunun üzerine, mağdurların aileleri hakkımda şikâyette bulundular. Yargılanmam çok adaletsiz oldu. Avukatımın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden örnekler göstererek fikir hürriyetini öne sürdü ama, Hollandalı yargıçlar bana 18 bin euro tazminat cezası vermişti. Böylece de benim önümün kesilmesi amaçlanmış gibiydi…
‘Gibiydi’ diyorum, zira o günlerde benim Avrupa DÜNYA gazetesinde korkusuzca yazdıklarım siyasetçileri de kızdırmıştı. İran asıllı bir parlamenter, ‘Kim bu İlhan Karaçay, akljna her geleni nasıl böyle pervasızca yayınlayabiliyor’ diye feryat etmişti.
Ülkenin en büyük gazetesi De Telegraaf, Türkiye ve Türkler aleyhindeki her yayınından sonraki eleştirilerim karşısında pes etmişti. Gazetenin Genel Yayın Müdürü, beni iyi tanıyan turizm sayfası müdürüne, ‘Şu Karaçay’ı buraya davet eder misin?’ diyerek sulh yolunu aramıştı.

Bu kadar megalomanlığı neden yaptım biliyor musunuz değerli okurlarım.
Çünkü, o korkusuz Karaçay’dan bugün artık eser kalmadı.
Korkuyor artık Karaçay. Tabii ki korktukları da dostları.
Gazeteciliği yaptığı sürece tükürdüğünü yalamayan Karaçay, şimdi tükürdüğünü yaladı. Dün servise koyduğu bir yayınını geri çekti Karaçay.
Eskiden, tehdit ve hatır ile haberlerinde düzeltme yapmayan Karaçay, şimdi tehdit olmasa da hatırın kurbanı oldu ve haberini geri çekti.

Bakın neydi o haber.
Geçtiğimiz hafta sonu Amsterdam’da Türk Sağlık Turizmi konulu bir fuar açılmıştı.
O haberi çok değişik bir stilde yazan Karaçay, açılışın muhteşem, ama ziyaretçi sayısının fiyasko olduğunu iddia etmişti.

İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Önce okurlardan ve fuar katılımcılarından tebrikler yağdı.
Ama daha sonra da dost telefonları başladı. Lahey’den Ankara’ya, Amsterdam’dan Marmaris’e kadar dört bir koldan telefon ve dijital not yağıyordu.
Telefon edenlerin ve not gönderenlerin hepsi, fuar organizasyonunu yapan beyefendinin dürüstlüğünden ve becerisinden söz ediyordu. ‘Bu konuda bir düzeltme yap veya haberi yayından kaldır’ diyenlerin hepsi, gerçekten çok samimi ve dikkatli konuşuyorlardı.

Daha sonra, İlhan Karaçay’ı organizasyonu üstlenen beyefendi Ankara’dan aradı.
Daha önce hiç tanışmamışlardı ama, Ankara’daki beyefendi, İlhan Karaçay’a hitap ederken, yukarıda anlatılan megalomanlık hikâyesini sanki kopya etmiş gibi konuşuyordu.
Gerçekten çok beyefendi bir tavır sergiliyordu Ankara’daki yetkili.
Fuar için yaptıklarını tek tek anlatırken, hatalarının da olabileceğini ama bundan sonraki etkinliklerde hata yapılmayacağını ve hatta medya ile de ortak çalışma yapılacağını anlatıyordu Ankara’daki yetkili.
Ankara’daki yetkili, yazılanlar hakkında tek kelime tartışma yapmıyor ve çok kibar bir şekilde yaptıklarını ve bundan sonra yapacaklarını anlatırken, işbirliğinden de söz ediyordu.
İlhan Karaçay ise hiç araya girmiyor ve sukûnet ile dinliyordu. İlhan Karaçay çok duygulanmıştı. Google’de her saat başı daha da güçlenen haberin, ileride yapılacak olanlar için bir sıkıntı yaratabileceği fikrine de inanıyordu Karaçay.

İşte, bir zamanların o korkusuz Karaçay’ı, dün korkmadı ama, dost baskıları etkisinde kalarak, gelecekte yapılması planlananları zedelememek için, ‘Hiç bir menfaat karşılığı olmadan haberi servisten kaldırıyorum’ dedi.

İlhan Karaçay’ın bu haberi, gerek Avrupa’da ve gerekse Türkiye’de çok sayıda haber portalı tarafından yayınlandı. İlhan Karaçay sadece Doğuş yayınını aradı ve haberin kaldırılmasını rica etti. Şimdi de tüm diğer haber portalı sahiplerinden aynı ricada bulunuyor ve bugünkü haber ile yetinmelerini istiyorKaraçay.

Cabası da var tabii…
İlhan Karaçay’a dün, Ankara’daki beyefendiden yeni bir basın bülteni geldi. Akşam üzeri de Lahey Basın Müşavirliği’nden aynı haber tüm medyaya dağıtıldı.
Karaçay, bu haberi de ‘cabası’ olarak bu yazının sonuna ekliyor.

Haydi hayırlısı bakalım.

AMSTERDAM SAĞLIK TURİZMİ FUARI KATILIMCI VE ZİYARETÇİLERİNDEN TAM NOT ALDI

metin, kişi, yer, grup içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da; TOBB Uluslararası Sağlık Turizmi Meclisi, DEİK Sağlık İş Konseyi, DEİK Hollanda İş Konseyi, Hizmet İhracatçıları Birliği, OSHAD, MÜSİAD Hollanda ve HOTİAD’ın destekleriyle 20 – 21 Mayıs 2022 tarihlerinde Türkiye’nin önde gelen 56 Hastane ve Kliniğinin katılımıyla düzenlenen “Amsterdam Sağlık Turizmi Fuarı” katılımcı ve ziyaretçilerinden tam not aldı.

AÇILIŞ TÖRENİNE DEV KATILIM

Açılışı; T.C. Hollanda Büyükelçisi Şaban DİŞLİ, T.C. Belçika Büyükelçisi Sn. Hasan ULUSOY, Amsterdam Başkonsolosu Engin ARIKAN, Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel BARAN, Afyonkarahisar Ticaret VE Sanayi Odası Başkanı Hüsnü SERTESER, Kocaeli Ticaret Odası Başkanı Necmi BULUT, Ticaret Bakanlığı UHT Genel Müdür Yrd. Alperen KAÇAR, T.C. Hollanda Ticaret, Turizm ve Basın Ateşeleri, TOBB Sağlık Turizmi Sektör Meclisi Başkanı Özgür ÖZTAN, DEİK Sağlık İş Konseyi Başkanı Reşat BAHAT, Hizmet İhracatçıları Birliği Genel Sekreter Yrd. Üzeyir IŞIK, MÜSİAD Hollanda Başkanı Ali KÖKLÜ, HOTİAD Başkanı Hikmet GÜRCÜOĞLU, Amsterdam Esnaf Birliği Başkanı Ramazan Kaya, Hollanda Türk Turizm Acenteleri Birliği Başkanı Kamil SAYGI, TOBB Türkiye Fuarcılık Sektör Meclisi Başkanı Cihat ALAGÖZ’ün yanı sıra, Hollanda, Belçika ve Almanya iş dünyasından pek çok Sivil Toplum Kuruluşu Başkanlarının katılımıyla gerçekleşen Fuar iki gün boyunca Hollanda ve Belçika’dan gelen doktorlar, sağlık turizmi acenteleri, turizmciler, seyahat acenteleri, sigorta acenteleri başta olmak üzere pek çok kesimin ilgisine mazhar oldu.

HOLLANDA’DA BİR İLK BAŞARILDI

Geniş katılımcı sayısı, katılım seviyesi ve ziyaretçi niteliğiyle Hollanda’da bir ilk niteliği taşıyan Amsterdam Sağlık Turizmi Fuarı’nın katılımcıları büyük bir başarıyla tamamlanan Fuarın, Türkiye, Hollanda ve Belçika arasında sağlık turizmi konusunda ilişkilerin geliştirilerek güçlendirilmesine büyük katkı sağlayacağı değerlendirmesinde bulundular.

FUAR ÇALIŞTAYLARINDA TÜRKİYE SAĞLIK TURİZMİNİN HOLLANDA-BELÇİKA YOL HARİTASI ÇİZİLDİ

Ücretsiz ziyaret imkanı sunan fuarda, Türkiye’den gelen 56 farklı hastaneler, diş klinikleri, tüp bebek klinikleri, saç ekim merkezleri, estetik klinikleri, termal turizm merkezleri ve Sağlık Turizmi Acenteleri Hollanda ve Belçika’da kendilerini tanıtarak yeni işbirlikleri tesis ettiler.

Fuar kapsamında ayrıca katılımcı sağlık kuruluşlarının üst düzey yetkilileri ile sağlık sektöründe önemli aktörlerin biraraya geldiği çalıştaylara ev sahipliği yaptı. Bu toplantılar, Hollanda ve Belçika’da yerleşik hekimler, sağlık sigortası kuruluşları ve sağlık turizmi acenteleri için ayrı ayrı düzenlendi.

Sağlık Turizmi Acenteleri, Hekimler ve Sigorta Acenteleri ile fuar katılımcısı firma yöneticilerinin katılımıyla düzenlen toplantılar vesilesi ile sağlık sektörüne yönelik görüş alışverişi, sağlık sektöründe işbirliklerinin artırılmasına yönelik değerlendirmeler yapılırken taraflar arasında yeni ilişkiler kurulması sağlandı.