ADALET BAKANI YEŞİLGÖZ’E SORU: UKRAYNALI İNSAN KAÇAKÇISI MAHKÛMLARI SERBEST BIRAKAN MAHKEMELERDEN HESAP SORULACAK MI?

ADALET BAKANI YEŞİLGÖZ’E SORU: UKRAYNALI İNSAN KAÇAKÇISI MAHKÛMLARI SERBEST BIRAKAN MAHKEMELERDEN HESAP SORULACAK MI?

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz’e soruyorum:
İki Ukraynalı suçluyu, Rusya’ya karşı savaşmaları için serbest bırakan yargıçlardan hesap soracak mısınız?

HOLLANDA’DA SAHTE MÜLTECİSEVERLİK…

Suriyeli 100 mültecinin gelişlerine bile itiraz eden Hollandalılar’ın, Ukraynalı mültecileri evlerinde barındırmaları, ‘pozitif ırkçılık’ değil mi?

Ukraynalıları yığınlar halinde evlerine misafir eden Hollandalılar’ın çoğu, çark edip pişman oldular ve misafirleri mülteci kamplarına gönderdiler.

Kültür, örf ve adet farklılıklarını hesaba katmayan, peşin hükümlü Hollandalılar, son yaşananlar ile derslerini aldılar.

Batı Avrupalılar’ın içlerine sinmiş olan ‘Haçlı ruhu’ olgusunun, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında nasıl hortladığını hep birlikte gördük.
Harabeye dönen evlerinden kaçarak iltica edecek yer arayan Ukrayna halkına kucak açmak, tabii ki her insan severin görevi olmalıdır. İnsanlar bu görevi bireysellik içinde değil, toplumsal olarak yapabilecekleri için, ellerinden gelebilecek tek yardım, hükümetlerine baskı yapıp, ilticacı sayısı artırmaları olabilir.
Ne var ki, Ukraynalılar ile aynı konumda olan Suriyeli mültecilere hiç de insan severce bakmayan, ülkelerine girecek 100 Suriyeli için bile ret isyanı yapan Hollandalılar, şimdi nasıl olduysa ‘mülteci sever’ oldular ve Ukraynalı mültecileri evlerinde barındıracaklarını açıkladılar.
Hollanda halkının büyük bir kesiminin desteklediği bu hareket, savaşın yirminci gününden sonra gerçekleşmeye başladı. Çeşitli yardım kuruluşları otobüslerle getirdikleri Ukraynalı mültecileri ev ev dağıtmaya başladı. Ne var ki, ilk itirazlar, ‘Biz tek bayan istedik’, biz ‘Çocuklu aile istemedik’ ve ‘biz sadece bir çift’ istedik’ gibi bahaneler ile gerçekleşti.
Karmaşık paylaşımdan sonra, pek çok evden belediyelere başvurular yapıldı ve kabul ettikleri mültecilerin yaşam tarzlarından rahatsız oldukları belirtildi.
Hollandalı aileler, evlerine aldıkları bir mülteci erkeğin, yasak koymalarına rağmen evin içinde sigara içtiğini, bir başkası da mültecinin pisuvar yerine lavaboya veya banyoya işediğini belirterek, derhal taşınmalarını istediler. Bir aile de, ‘Bize gelen çiftin erkek olanı Suriye asıllı biriymiş. Ben evimde Müslüman kabul edemem’ diye şikâyette bulunmuştu.
metin, iç mekan, yer, pencere içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollandalı ailelerin birkaç gün içinde, evlerindeki mültecileri kamplara göndermeleri, bazı mülteciler arasında ise memnuniyet yarattı. “Oh be, hürriyet varmış. Onu yapma, şunu yapma, şöyle otur, böyle kalk gibi komutlardan bıktık. Varsın yüz kişi ile birlikte bir salonda yatalım” diyerek memnuniyetini belirten bir mülteci, medyada geniş bir şekilde yer aldı.

Hollanda’daki akıl almaz bu pozitif ayrımcılık, sadece halk içinde değil, siyasetçilerde ve hatta mahkemelerde de baş gösterdi. Siyasetçilerin, 50 bin, hatta 100 bin Ukraynalı mülteci alınması için gösterdikleri gayret, daha önce 100 Suriyeli mülteci için bile gösterilmemişti.
Aynı duyarsızlık Bosnalı mülteciler için de yaşanmıştı. Zira, Hollandalılar’ göre, Bosnalılar Avrupalı değil, birer Müslümandı.

MAHKEMEDE AYRIMCILIK

açık hava, bina, kule içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Gelişmlerin en saçması, bir mahkemede yaşandı. Middelburg şehrindeki mahkeme, insan kaçakçılığından yargılanan iki Ukraynalı’yı, Ruslar’a karşı savaşmak üzere serbest bıraktı.
12 yıl hapis cezası isteği ile yargılanan iki Ukraynalı’nın serbest bırakılmasından sonra, daha önce istekleri ret edilen ve 16 Arnavut’u bir yat ile İngiltere’ye kaçırırken yakalanan iki başka Ukraynalı için, aynı mahkeme, bir önceki kararı örnek alarak tahliye kararı verdi.
Suçluların avukatları, Ukrayna’da yaşananları, ‘ağır basan olağan üstü durum’ iddiasıyla tahliye kararı istemişlerdi.

Şimdi Hollanda Adalet Bakanı sayın Dilan Yeşilgöz’e soruyorum: İnsan kaçakçılığı suçunun çok ağır olduğunu kabul etmiş ülkeler arasında bulunan Hollanda’da bir mahkeme, 12 yıl ve fazlası hapis isteği ile yargılanan iki suçluyu, ‘ülkelerini savunmak için Ruslar’a karşı savaşmak üzere’ nasıl serbest bırakabilir?
Hakimlerin vermiş olduğu bu karar, Hollanda ceza hukukunua göre uygun mudur, yoksa hakimlerin vermiş olduğu keyfi bir karar mıdır?

metin, kişi, iç mekan, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Ama ben, yine de Bakan cevap vermeden önce aynı soruyu, ceza hukuku avukatlarımızdan Ejder Köse’ye sorum.
Bakınız bu konuda Ejder Köse ne diyor?

“Herhangi bir ceza davasında başrol oynayan üç taraf vardır; Birincisi, Savcılık (devleti temsil eder), ikincisi, sanık ve avukatı, üçüncüsü ise tarafsız yargıç. Sanığın avukatı mahkemeye, müvekkilinin tahliye edilmesi için talepte bulunur ve sonuç itibarıyla tarafsız yargı karar verir. Burada söz konusu edilen karar ise, tahliye talebi üzerine verilen karardır. Evet, böyle bir kararı çok ilginç olarak yorumlayabiliriz, Çünkü insan kaçakçılığı (hele hele 16 kişi söz konusu olduğunda) çok ciddiye alınan ve mahkemeler tarafınca ağır hapis cezalarına çarptırılan konulardır. Sanıklar bu davada ise, tahliye taleplerini kendi ülkelerine (Ukrayna) geri dönüş yaparak, işgalci Rusya’ya karşı savaşmak istekleri üzerine yapılmıştır. Kararı okuduğumda, sanıkların ne zamandan beri tutuklu olduklarını göremedim. Yargılama süreci tutuklu olarak cok uzadığında, tahliye talebi şansı o kadar yükselir. Ama dediğim gibi, bu hususla ilgili olarak maalesef herhangi bir ipucu bulunmamaktadır. Dikkatimi çeken bir başka konu ise, Savcılığın aldığı tavır: İki davada da Savcılık tahliye talebinin ret edilmesi için mülâkatta bulunur, yani kısacası, devleti temsil eden başrol oyuncu, karşı çıkar, ama mahkeme yine de böyle bir karar verir.
Merak ettiğim konu ise, aynı Savcılığın, verilen tahliye kararına karşı temyiz hakkını kullanıp kullanmadığıdır. Lâkin araştırdım ama bu hususla ilgili herhangi bir resmi yazı bulamadım.
Son olarak, öyle ceza davaları vardır ki, suçlama çok hafiftir ve sanığın annesi/babası vefat etmiştir, cenaze için birkaç günlüğüne bile tahliye edilmez. Kaldı ki, sözü edilen bu davada çok ağır bir iddaa ve suçlama olduğu halde tahliye kararı veriliyor. Gerçekten çok ilginç.”

İşte, ünlü bir ceza avukatı olan Ejder Köse’nin yazdıkları böyle değerli okurlarım.
Yazımın başlığında Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz’e , ‘Bu konuda yargıçlardan hesap soracak mısınız’ diye sormuştum. Tabii ki bir Bakan’ın yargıya müdahalesi olmaz. Ama bir Bakan’ın, konuyla ilgili araştırma yapılması için harekete geçmesi normal olmalıdır. Bakan’ın çağrısı en azında Yüksek Hakimler Kurulu’nu harekete geçirir.

SÜPER BİR BEYEFENDİ OLAN CAN BARTU’YU, ÖLÜMÜNÜN ÜÇÜNCÜ YILINDA, PATRİCİA CARLİ’NİN ‘CAN’IM ŞARKISI İLE ANIYORUZ…

SÜPER BİR BEYEFENDİ OLAN CAN BARTU’YU, ÖLÜMÜNÜN ÜÇÜNCÜ YILINDA, PATRİCİA CARLİ’NİN ‘CAN’IM ŞARKISI İLE ANIYORUZ…

İlhan KARAÇAY yazdı:

11 Nisan 2019’da, yani üç yıl önce bugün kaybettiğimiz, sadece Fenerbahçeliler’in değil, tüm futbolseverlerin hayran olduğu rahmetli Can Bartu, süper beyefendi bir insandı.

O’nunla anılarımız çoktu. Futbola başladığı yıllarda, Mersin’e geldiği zaman 18 yaşındaydım ve sahanın içinde birlikte fotoğraf çektirme şansına erişmiştim. Ama daha sonra ben de o da gazeteci olarak sık sık bir arada olduk. Ben Hürriyet’te o da Milliyet’ye yazıyordu.

En ilginç anımız, 1982 Dünya Futbol Şampiyonası’nın finalinde yaşandı.
11 Temmuz 1982 günü Batı Almanya ile İtalya final maçını oynanacaktı.
Maç, daha önce kendisi ile tanışmış olduğum efsane isim Santiago Bernabéu’nun adını taşıyan stadyumdaydı.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Santiago Bernabéu.Real Madrid'in efsane baskani-ilhan Karacay.jpg C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\765edb69-1595-4fd5-8eb6-37fed771530f-3646-madrid-bernabeu-stadium-tour-01.jpgÜstteki fotoğraflarda Real Madrid Stadını ve ona ismini veren efsane başkanı Santiago Bernabeu ile görüşmemi görüyorsunuz.

O maçta Rahmetli Can, Milliyet gazetesi için ben de Hürriyet için stadtaydık. Can’ın tribündeki yeri, balkonun birinci sırasındaydı. Benim yerim de hemen arkasındaki sırada. Can, yerine oturmak istiyordu ama, orada bir metre boyunda küçük bir Çinli gazeteci oturuyordu.

Can, Real Madrid’in efsane başkanı Santiago Bernabeu ile, adının verildiği stadta konuşmuştumNazikçe yerini istedi. Ama Çinli o kadar nazik değildi, hatta çok kabaydı: ‘Seni bir yumrukta öldürürüm’ diye tehdit eden Çinli, sanki bir karate şampiyonuydu. Rahmetli Can ne diyeceğini bilemedi ve bekledi. Ben çok sinirlenmiştim ve arka sıradan Çinli’ye kalkmasını söyledim. Adam bana da aynı tehdidi yapmaz mı? Arka sıradan eğildim ve bir metrelik Çinli’yi havaya kaldırdım ve ‘Seni tribünden aşağı atayım mı………’ diye bağırdım. Çinli neye uğradığını şaşırdı ve hemen uzaklaştı. Can da yerine oturarak, 3-1 İtalya lehine kapanan maçı izledi.

Ölümünün üçüncü yılında sosyal medyada bir video yayılmaya başlandı. Video, Fransız şarkıcı Patricia Carli’nin seslendirdiği ‘Can’ım’ şarkısına aitti. (Şarkının linkini aşağıda sunuyorum)
Sosyal medyada yayınlanan notlara göre, İstanbul’da şarkıcılık yapan Patricia ile Can arasında büyük bir aşk yaşanıyordu. Patricia, 1967’de ‘Özlerim İstanbul’u’ ve ‘Bir Gün Sana Döneceğim’ şarkılarını Türkçe olarak plağa okumuştu. Daha sonra, sevgilisi Can için bir şarkı yaptı ama Fransızcaydı. Sadece ‘Can’ım, Can’ım, Can’ım’ sözleri Türkçeydi.
Bir Fransız’ın ‘Can’ım’ diyebilmesi imkânsızdı. Sadece Fransız değil, her yabancı bunu mutlaka ‘Can’im’ olarak telaffuz edebilirdi. Patricia, ‘Can’ım’ diyebilmek için Can’dan uzun süre ders aldı ve sonunda çok güzel başardı.

İşte o şarkıyı dinlemek için aşağıdaki fotoğrafa tıklayınız:

TURİSTİK CENNETE, CEHENNEM HAYATI YAŞAYAN TÜRK AİLESİNİN ROTTERDAM’A GÖÇ HİKÂYESİ…

TURİSTİK CENNETE, CEHENNEM HAYATI YAŞAYAN TÜRK AİLESİNİN ROTTERDAM’A GÖÇ HİKÂYESİ…

metin, adam, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Giethoorn kâbusundan sonra, Yılmaz ailesi için devreye giren hayırsever yurttaşlar, evi dayayıp döşediler ve eşya yardımı da yaptılar.

Yeni mobilyalar, yatak takımları ve mutfak eşyalarından başka boya ve badana işleri de cabası…

Bu konuda yayınlanan tüm haberleri altta bulacaksınız.

ROTTERDAM,-Düyanın dört bir yanından gelen turistleri ile ünlü olan Hollanda’nın Giethoorn köyünde yaşanan bir ırkçılık olayı, aynı dünyada hayretle izlenmişti.
Türk medyası tarafından geçtiğimiz eylül ayında duyurulmuş olan bu ırkçı eylemler, resmi merciler tarafından gözardı edilmişti. Taaaaa ki, Zembla isimli televizyon programının geçtiğimiz şubat ayı başındaki yayınına kadar…

ağaç, açık hava, nehir, vapur içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Giethoorn’lular geçimlerini yabancılardan kazanıyorlardı ama, içlerindeki yabancıları ırkçı tutumları ile dışlıyorlardı.

Neydi Türk medyasının ve Zembla programının duyurduğu olay?
Bu yazının sonunda o günlerdeki haberi sizlere yeniden sunacağız.
Ama önce kısa bir özet sunalım:
Hollanda’nın Overijsel bölgesindeki tanınmış turistik köyü Giethoorn‘da bir skandal yaşanmıştı.
10 yıl önce güzel hayallerle bu köye taşınan Hatice Yılmaz, hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Hesapta başka güzel şeyler vardı. Ama karşılaştığı çirkin olaylar karşısında şaşkına dönmüştü. Hatice hanımın biricik oğlu Yusuf 15 yaşındaydı. Köyün gençleri, Hatice Yılmaz’ın oğulunu da hedef alarak gece yarısı evin penceresine gelerek ve taş atarak ‘Defolun buradan Kanser Türkler’ diye bağırıp yıldırmaya çalışıyorlardı. Bu olaylar karşısında kâbusu yaşayan Hatice Yılmaz, sonunda evinin penceresine ‘Biz bu köyde ayrımcılığa uğruyoruz’ yazılı pankart astı. metin, açık hava, sarı, işaret içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Hollanda medyası bu haberi duyururken, ‘Giethoorn’dan defolun’ başlığını atmıştı.

Zembla televizyonunun yayınından sonra adeta çalkalanan Hollanda’da, resmi mercilerin duyarsızlığına çok üzülen Türk toplumu, Yılmaz ailesine destek ve yardım için harekete geçti.
Belediye başkanının, bırakın güvenlik önlemi almasını, “Başka bir yere taşınmaları gerekecektir” şeklindeki sözleri, Türkleri daha çok üzmüştü.
Yılmaz ailesi de bu köyde artık yaşamak istemediğini açıklamıştı. Ama taşınılacak yerin de yakınlarda olmamasını istiyordu.

tavan, yer, iç mekan, duvar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduYılmaz ailesine verilen Rotterdam’daki evin salon ve mutfağından bir görüntü. Fotoğrafta, soldan sağa, Ceylan Kürk, muhabirimiz Sedat Tapan, eve laminat döşeyen ve isminin açıklanmasını istemeyen bir hayırsever ve Hatice Yılmaz görülüyor.

Tam 180 km. uzakta olan Rotterdam belediyesi, Türkler’in gayreti ile, aileye bir ev vermeyi kabul etti. Yapmış olduğumuz kısa bir duyuru ile harekete geçen Türk toplumu, Yılmaz ailesi için seferber oldu. İşadamlarımız evin ihtiyacı olan tüm eşyaları hibe ederlerken, evin bakımı, boya ve badana işlerini de komşular üstlendi.

Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf’un yeni hayatta güzel başlayabilmeleri için, başta Amsterdam Esnaflar Birliği, Hollanda Türk Federasyon, Hollanda BMW Club üyeleri, Selçuk Dağ, Meltem Dağ-Kuru, Ergüneş Başkan, Fatih Karaağaç, Rotterdam Mevlana Camii yönetim kurulu ve cemaati adına Ceylan Kürk büyük gayret gösterdiler.

metin, zemin, kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduDen Haag’da bulunan Decor Wonen firması sahibi Hacı Mehmet Ekinci, Selçuk Dağ ve Hatice Yılmaz.

İsminin açıklanmasını istemeyen bir yardımsever ile birlikte, Yılmaz ailesine yardımda bulunan isimler şöyle:
Decor wonen Den Haag: Yıldırım Ekinci, Cihat Ekinci, Hacı Mert Ekinci,
Öz Selam Woonpaleis Amsterdam: Ramazan Şahin,
Nazarım Kadoshop Rotterdam:Mehmet Tan,
Selin Market Zaandam: Bilal Özçelik,
Ensar Yufka Ermelo, Osman Avcı, Tarık Avcı,
Vision Telecommunicatie & TV Dordrecht, Alp Hasan,
Kaan Express Den Haag, Fırat Özgen ve Furkan

Rotterdam’daki evine taşındıktan sonra ziyaretine gittiğimiz Hatice Yılmaz’ın hiç de yalnız olmadığını gördük. Türk aileleri, cehennemden kaçan Hatice Yılmaz’ı cennette yaşatmak için sıraya girmişlerdi.

Hollanda BMW Club üyeleri, Selçuk Dağ ve Ergüneş Başkan’dan başka, Fatih Karaağaç, Meltem Dağ-Kuru ve diğer kulüp üyeleri, Rotterdam Mevlana Camii yönetim kurulu ve cemaati adına Ceylan Kürk, Yılmaz ailelesine “hoşgeldiniz” ziyaretinde bulunarak bu güzel dostluğu daha da pekiştirdiler.

kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduRotterdam’daki yeni evlerine yerleşen Hatice Yılmaz’a ilk ‘Hoş geldin’ çiçeğini, BMW Kulüp adına Meltem Dağ-Kuru verdi.

Hatice Yılmaz’a, taşınma sonrasındaki ziyaretimizde, “Kendinizi şimdi nasıl hissediyorsunuz?” diye sorduk ve şu cevabı aldık:
“Ne varsa bizim insanımızda varmış. İnsanlarımıza, hayırsever iş sahiplerine şükranlarını sunuyorum. Yeni evimizin hemen hemen bütün eşyalarını yenilediler. Bu samimi dostane ziyaretten son derece mutlu ve onore oldum. Daha düne kadar evimizde uyuyamaz iken, can güvenliğimizden endişe edip bir başımıza o kâbus dolu köyde devamlılık arz eden toplu bir ırkçı saldırı ile izole edilerek çaresiz ve kimsesiz kaldığımızı hissediyorduk. Yaşantımız alt üst edilmiş, cehennem gibi gelen zorlu günler ve gecelere maruz kalmıştık 1,5 yıl boyunca…
Hollanda yerel yönetim ve kurumları da bu ırkçı ayırımcılığa eşlik etmiş, görevlerini kötüye kullanmış ve bize gereken insani, hukuki yardımı yapmamışlardı. Bu da içinde bulunduğumuz durumu haddinden fazla zor ve endişe verici hâle getirmişti.

kişi, insanlar, grup, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduGiethoorn cehenneminden kaçarak Rotterdam’daki eve taşınan Hatice Yılmaz, kendisini yalnız bırakmayan Türk toplumundan Meltem Dağ-Kuru, Selçuk Dağ, Fatik Karaağaç ve Ergüneş Güngör ile.

Fakat sabrın neticesinde ve inandığımız değerler uğruna bu haklı kimlik mücadelemizin sonunda, Türk- Hollanda toplumumuzun gerçek kahramanlarını ve bu asil insanların o kalpleri yakınlaştıran samimi iyiliğine şahit olduk, bu büyülü millî şefkatle tanıştık!
Bu güzel ve özel insanlar bize sadece insana dair kaybettiğimiz güveni değil aynı zamanda tekrar hayata bağlanmak gücünü de verdiler doğrusu…
İnsandan, insanlıktan, bu müstesna necip milletten asla ümid kesmemeyi de…
Elbette hukuki süreç devam etmektedir. 6 tutanak tek bir dosya olarak ele alınmak üzere yüksek mahkemeye verildi. Zembla ekibi de davamızın takipçsidir. Tek temennim çektiğimiz bu acılar ve zulüm en nihayetinde boşuna değildir ve gerek kendi Türk kökenli siyasilerimiz ve bürokratik temsilcilerimiz gerekse hukuk devletinin işlemesini engelleyen Hollanda resmî kurumlarının bu davadan ve hikâyemizden gereken dersi çıkarmaları ve ciddi bir öz eleştiri yaparak kendilerini doğru konumlandırmalarıdır.
Özellikle OM, Polis ve belediyeler toplumu ayıran, polarize eden tutumlar yerine bilakis çok kültürlülüğün Hollanda için bir fırsat ve bir şans olduğunu idrak etmeleridir.
Bazen bir müsibet bin hayra vesile olabiliyormuş. Bizim için de umuyorum böyle olur. Şimdi yeni evimize, yeni şehrimize ve hayatımıza adapte oluyoruz, bu çok muhteşem bir his. Kâbusdan uyanmak gibi. Artık bundan sonra önceliğimiz, bu güvenli ve huzurlu ortamda geçmiş korku ve kaygılarımıza gereken zamanı ve ilgiyi verip travmalarımızı iyileştirmek ve daha normal bir hayat yaşamaktır inşallah. Çok şükür, yavrumun başına bir iş gelmeden onu o cehennemden kurtardığım için çok mutluyum. Bu süreçte bizi destekleyen herkese muhabbet ve minnet duyuyorum hergün.”

TÜM DÜMYAYA YANSIYAN GİETHOORN’DAKİ IRKÇI OLAYLAR HAKKINDA DAHA ÖNCE YAYINLADIKLARIMIZ:

EYLÜL AYINDA TÜRK MEDYASININ ORTAYA ÇIKARDIĞI IRKÇILIK OLAYI, DÜN AKŞAM HOLLANDA TELEVİZYONUNDA YAYINLANINCA BÜYÜK YANKI YARATTI!

Hollanda’nın dünyaca ünlü turistik köyü Giethoorn’un tek Türk ailesinin ırkçı saldırılara uğramasına seyirci kalan polise tepkiler yağıyor.

DENK Partisi, Hollanda gündemine oturan olayı Salı günü meclise taşıyacak.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’nın dünyaca ünlü turistik köyü Giethoorn’da yaşanmakta olan ve Türk medyasının geçen eylül ayında yayınladığı bir olay, dün akşam Zembla adlı bir programda yayınlandı.
Arkadaşımız Sedat Tapan’ın, köye giderek Türk ailesi ile yaptığı ve Platform Dergisi’nde yayınladığı röportajı aşağıda sizlere sunacağım.

Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf’un başından geçenleri uzun uzun gösteren Zembla, ‘Giethoorn’dan defolun’ adını koyduğu programda, çeşitli uzmanları konuşturarak, polisin vurdumduymazlığının suç olduğunu ortaya koydu.

Yılmaz ailesinin başından geçenlerin hâlâ devam etmekte olmasının bir skandal olduğunu belirten uzmanlar, polis teşkilatının bu konuda cezalandırlacağı fikrinde birleşiyorlar.

Hollanda Parlamentosu’nda 3koltukla yer alan DENK Partisi milletvekili Stephan van Baarle, yayın sonrasında yaptığı açıklamada, yaşananların Hollanda için utanç verici olduğununu ve kabul edilemez olduğunu belirterek, konuyu Salı günü meclise taşıyacağını belirtti.

Şimdi, Hollanda’da dün geceki yayını göremeyenler için, eylül ayında yayınlanan acı röportajı sizere sunuyorum. Arkadaşımız Sedat Tapan’ın yazısını, noktası ve virgülüne kadar değiştirmeden aktarıyorum:

Hollanda’da ırkçılar turistik masal köyü Giethoorn’da Türk aileye kabusu yaşattılar

Tanınmış turistik köyü Giethoorn’da bir skandal yaşanıyor…

Hollanda’nın Overijsel bölgesindeki tanınmış turistik köyü Giethoorn‘da bir skandal yaşanıyor.
10 yıl önce güzel hayallerle bu köye taşınan Hatice Yılmaz, hayatına yeni bir sayfa açacaktı. Hesapta başka güzel şeyler vardı. Ama karşılaştığı çirkin olay karşısında şaşkına döndü. Hatice hanımın biricik oğlu Yusuf 15 yaşında ve sorunlar halen devam ediyor. Köyün gençleri, Hatice Yılmaz’ın oğulunu da hedef alarak gece yarısı evin penceresine gelerek, taş atarak ‘Defolun buradan Kanser Türkler’ diye bağırıp yıldırmaya çalışıyorlar. Bu olaylar karşısında kabusu yaşayan Hatice Yılmaz, sonunda evinin penceresine ‘Biz bu köyde ayrımcılığa uğruyoruz’ yazılı pankart astı.

MASAL KÖYÜNDE KABUS!

Hollanda’nın dünyaca bilinen bu turistik köyünde ikamet eden sanırım tek Türk ailesiyiz ‘evladımla.

açık hava, çayır, su, ağaç içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

On aydır birdenbire tekrar hortlayan ve geçen Ekim’den beri başlayıp devam eden bir ayırımcı- ırkçı saldırılara maruz kalmaktayız evimizde! Yıllar evvel, henüz oğlum bu köyde ilkokula giderken, okul koridorlarında duvarları kaplayan siyah çarşaflı, burkalı kadınlarla, üzerinde Arapça yazılar olan bayraklar tutan silahlı İŞİD elemanlarının fotoğraflarını hatırlıyorum: Okul güya minicik yavrulara ” İslamı tanıtmak!” istiyordu bu duvar sergisiyle. Hayret ve hayal kırıklığımı inanın dün gibi hatırlarım. Çok rahatsız ediciydi tabi bu ”mind-setting”; duyarsız kalamazdık.

Yavrumla güzel bir sunum hazırlamıştık, görsellerle zenginleştirilmiş ve çocukların anlayabilleceği sadelikte. Cihad’ın ne olduğunu, güzel ve içten bir selamın da bir cihad olduğunu, islamın şiddet yanlısı bir din olmadığını, diğer birçok din gibi temelde güzeli ve doğruyu öğütlediğini dilimiz döndüğünce paylaşmıştık. Terör gruplarının bir dini temsil edemeyeceğini ifade edip okulu bilinçli ve barışçıl bir tutuma davet etmiştik. O vakitler çocuğum ”hoogbegaafd en multi-getalenteerde’ bir öğrenciydi ancak okul, yavrumun yeteneklerini ve potansiyelini baltalayan ”sistemli bir problematize etme” tutumuna girişmişti her nasılsa.

Hatice Yılmaz: Yavrum ve ben ırkçılığın çirkin yüzüyle ilk defa bu kadar yakından tanışmıştık, Noorderschool denen köy ilkokulunda. Aradan yıllar geçti vee şimdi sanırım o minik yavrular bugün büyüdüler ve islam düşmanı, Türk düşmanı, yabancı düşmanı olarak bizim bu köyden gitmemizi istiyorlar! Tabi yalnız gençler değil büyükler de buna eşlik etmekte maalesef!

Özellikle son 10 aydır bir grup genç insan ve bazı köylüler tarafından kimliğimize yönelik devam eden çirkin bir etnik ayırımcılık sebebiyle kendimizi tehdit ve tehlike altında hissediyoruz. Sadece Türk’lüğümüze, kimliğimize değil aynı zamanda evimize, arabamıza da kastedilmiş olup gerek çocuğum ve gerek şahsım son derece zor bir durumdayız, can ve mal güvenliğimizden her gün endişe ederek geçiriyoruz. Söz konusu saldırılarla ilgili 4 ayrı şikayet ( aangifte) yapmış bulunuyoruz.

“Vizier “discriminatie meldpunt yani ayrımcılıkla mücadele bürosu bizi bu şikayetlerimizde başından beri destekliyor ve yanımızdadır.

POLİS- IRKÇI VE AYIRIMCILIĞI

Hatice Yılmaz: Anlamsız bir nefretle size bakan gözler gördünüz mü hiç? Korkunç bir gecenin ve ırkçı saldırının ardından polis bürosuna gittiğimde beklemediğim bir şeyle karşılaştım! : Tarif edemeyeceğim böylesi küstah bir üslupla çok sık rastlaşmadım doğrusu; benim tasavvur dahi etmediğim bir kabalık ve medeniyetsizlikle tanıştıran bir polisle ilk defa karşılaşıyordum; üstelik bu bir hanımefendiydi! Polis tarafından da ayırımcılıkla muamele edildik maalesef: evvela yasal hakkımız olan ” olaylarla ilgili şikayet tutanağı tutturma” hakkımız engellendi, akabinde polis memurlarının sözlü taciz ve korkutma, aşağılayıcı muamelesiyle karşılaştım polis bürosunda. Bu bizim için ikinci bir travma etkisi yarattı; polise olan güvenimiz bir hayli zedelenmiş durumda. Bu ise içinde bulunduğumuz zor şartları daha da zorlaştırdı.

Süreç boyunca polisin taraflı tutumu, kasıtlı yanıltıcı bilgilendirme ve yasal haklarımla ilgili bizi defalarca yanlış yönlendirmeleri Vizier kontak kısmı de dikkatinden kaçmadı; durumu savcılığa bildirdi sağ olsun. Polis şefi, ” intern onderzoeker komiseri ve polisler bana bu süreçte uzun süre “şikayet/aangifte” yapmamam için baskı uygulayıp manipüle ettiler! Soruşturma sürecini yavaşlatarak bizi aylardır bir bilinmezle ve kaygıyla oyaladılar. Haliyle bu tehdit ortamında köyde kendimizi mütemadiyen bir güvenlik endişesi içinde bulduk.

Psikolojik destek alıyoruz bu sebepten

Hatice Yılmaz: Psikoloğun olayların bizim ruhumuzda yarattığı olumsuz etkilerini dile getirdiği ve bu köyden taşınmamıza dair tavsiye mektubu mevcuttur. Ayrıca, suçluların bir akşam saldırılarından biri de bizim güvenlik kameramıza kaydolmuştur delil olarak. Maddi ve manevi zarar gördük yavrumla.

kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bu ırkçı-ayrımcı saldırılar elbette ki bana Hatice olduğum için yapılmadı…
Yahut buna sebep olacak herhangi bir ön münakaşa vb olmadı…
Geceleri evimizi toplu halde ” Hatice” diye değil bilakis ”Kanserli Türk !” diyerek taşladılar : ” Kanker Turk, weg van deze dorp, buitenlanders!” diye bağırdılar… Üzerime araba sürüldü, bayrağıma, kimliğime saldırıldı, geceleri kapımız zorlandı, tekmelendi, zilim durmaksızın geceleri çalınarak korkutulduk! Çocuğum Gymnasium 4. sınıfta şu an ve güvenlik kaygısıyla okula şehre bisikletle gidemiyor, ben götürüyorum; yolda ırkçı grup tarafından saldırıya uğrayabilir diye endişe ediyor yavrum. Yıllardır inzivai ve münzevi bir yaşam sürdüğüm bu küçük köyde maalesef her gün tehdit altında ve can güvenliği endişesi içindeyiz!

Büyü bozuldu… Sessizlik, huzur bozuldu!

Masal Köyünde biz artık evladımla kabus görüyoruz geceler… Masal bitti! Gitmek zamanı şimdi. Fakat bürokrasinin, kurumsal ayırımcılığın mengenesinden de tünelin ucundaki çıkışı göremez olduk. Bu sebepledir ki değerli PLATFORM Dergisi’ni aradık bizi arkadaşları Sedat Tapan beye yönlendirdiler. Sedat Tapan beyefendiye durumumuzu bildirdik ve kendisi bizzat bizi evimizde ziyaret etti kendisine ”imdat” çağrısı yaptık. Sağ olsunlar, Türk-Islam kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı, Ömer Altay beyefendi ve Başkonsolosluğumuz gibi, onlar da samimi alakalarını esirgemediler bizden. Ümit var olduk milletimizden… Temennimiz ivedilikle güvenli bir bölgeye taşınabilmek ve hukuki süreçte sizlerin de desteğiyle tatmin eden bir neticeye ulaşmaktır. Henüz resmi bir avukatımız yoktur, Başkonsolosluğumuzun ve gönüllü hukukçularımızın değerli desteğine muhakkak ki ihtiyacımız var.

Hatice Yılmaz: Gözleri önünde cereyan eden bu korkunç olaylara sessiz seyirci olan köylülerin dikkatini ve duyarlılığını talep etmek adına evimizin penceresine hem Türk hem Hollanda bayrağını aştık ve “Samen sterk tegen racısme/Ayırımcılığa karşı beraber güçlüyüz!” yazımızı koyduk camımıza. Ne acı ki onlar elemimize seyirci kalarak sessizce dışlanmamıza iştirak ettiler, etmekteler.

CENNETTEKİ IRKÇI OLAYIN HESABI SORULUYOR…

Hollanda’nın turist akınına uğrayan cennet köyü Giethoorn’da bir Türk aileye yapılan ırkçı saldırılara göz yuman polisten hesap soruluyor.

Türkler İçin Danışma Kurulu İOT, Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz’ü göreve davet etti. İOT, Bakan’a sunulacak rapor için yurttaşlara çağrıda bulundu (Altta)

Irkçılıkla Mücadele Koordinatörlüğü, polisin vurdumduymaz davranışlarından örnekler vererek, ‘Bu konuda bekçi köpeği olmak istiyoruz ama henüz plan yok’ dedi.

metin, otobüs, açık hava, ulaşım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Üstteki kartpostalda ‘Giethoorn’dan selamlar’ yazılı ama, Giethoornluların sadece para akıtan yabancılara selam verdikleri anlaşılıyor.

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda’nın turistik cenneti Githoorn köyünde bir Türk ailenin başından geçen ırkçı olayların TV’de yayınlanmasından sonra yaptığı yankı, giderek artıyor. Özellikle, şikâyetler karşısında vurdumduyma davranan polis ile, hâlâ sesi çıkmayan Belediye Başkanı topa tutuluyor. kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduIrkçı gençler, Yılmaz ailesinin evinin önünde toplanıp ‘Defolup gidin’ naraları atarken, komşulardan hiçbir itiraz sesi çıkmıyordu.

Pek çok ünlü eleştirmenin dile getirdiği Giethoorn’daki olay ile ilgili olarak, Türkler İçin Danışma Kurulu (Inspraak Orgaan Turken IOT) da harekete geçti ve yayınlanan bir deklarasyonda, Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz göreve davet edildi.

kırmızı, açık hava, park etmiş, eski içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Giethoornlu ırkçı gençler, Yılmaz ailesine ait bu otomobile de saldırıp hasara uğrattılar.

Hatırlanacağı gibi, Hollanda’nın kanalları ve evleri ile milyonlarca turist çeken köyü Giethoorn’da ikamet eden Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf, uzun bir zamandır ırkçılığa maruz kalıyordu. Özellikle köy gençlerinin, Yılmaz ailesinin evlerini taşlamaları, evin önündeki otomobillerine saldırmaları ve sürekli olarak ‘Defolun gidin pis Türkler’ diye bağırmaları, defalarca şikâyet edildiği halde polis tarafından ciddiye alınmadı.

metin, açık hava, yol içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Irkçı gençler 21 Ağustos 2021 gecesi saat 01.07’de, bisikletleri ile Yılmaz ailesinin evi önünden geçerken ‘Giethoorn’dan defolun pis Türkler’ diye bağırırlarken, bu durumu kameralar tespit ediyordu.

Geçtiğimiz eylül ayında olayın Türk medyası tarafından ele alınması da fayda etmedi.
Konu, geçtiğimiz Perşembe akşamı Zembla adlı TV programında yayınlanınca durum değişti ve medya da dahil olmak üzere Hollanda kamuoyu ayağa kalktı. Bizim de yeniden devreye girmemiz üzerine Türk kuruluşları da hareketlendi ve bildiri arkasına bildiri yayınlanmaya başlandı.

metin, adam, takım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Türkler İçin Danışma Kurulu (Inspraak Orgaan Turken IOT) Başkanı Zeki Baran

Bildirilerin en etkilisi, Hollanda İçişleri Bakanlığı himayesinde olan Türkler İçin Danışma Kurulu’ndan çıktı. Kurul’un Başkanı Zeki Baran imzası ile yayınlanan bildiride, Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz’ün devreye girmesi ve ihmal suçu işleyenlerin cezalandırılması istendi.

Polisin, Savcılığın ve Belediye’nin seyirci kaldıkları son bir yıldaki saldırılarda, maddi ve manevi zarara uğrayan Yılmaz ailesinin haklarını sonuna kadar takip edeceklerini belirten Zeki Baran, polis teşkilatındaki vurdumduymaz olayların kabardığını söylerken, Rotterdam’da öldürülen 16 yaşındaki Türk kızı Hümeyra’nın ardından, ‘Bir Türk eksildi’ diyen polisi örnek olarak gösterdi.
Yılmaz ailesine hiçbir makamın sahip çıkmaması ve tek çözümün ‘başka yere taşınmak’ olduğunu söyleyen Belediye Başkanı Rob Bat’ın tutumunun kabul edilemez olduğunu belirten Baran, Irkçılıkla Mücadele Koordinatörlüğünü de göreve çağırdı.

Rabin Baldewsingh tijdens zijn afscheid als wethouder van Den Haag. De kersverse NCDR vervulde die gemeentefunctie van 2006 tot 2018.
Lahey Belediye Başkan Yardımcılığı görevini bırakıp, Irkçılıkla Mücadele Koordinatörü olan Rabin Baldewsingh, eski görevine veda ederken.

Görevi yeni devralan Irkçılıkla Mücade Koordinatörü Rabin Baldewsingh yaptığı açıklamada, görevde henüz çok yeni olduğunu, eski ihmalkârlıkları düzeltmek için üç aya ihtiyacı olduğunu belirtirken, ‘Bu konuda bekçi köpeği olmak istiyoruz ama henüz plan yok’ dedi.
Lahey Belediyesi Başkan Yardımcılığı görevini bırakarak yeni görevine başlayan Baldewsingh,
ırkçılıkla mücadele için, aralarında Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz ve Kültür Bakanı Günay Uslu olmak üzere, beş Bakanlık ile iç içe çalışacaklarını ve 10 kişilik ekibiyle başarılı olacaklarını söylerken, ‘Giethoorn konusu da bizim için bir imtihan olacaktır’ dedi.

Son gelişme


TÜRKLER İÇİN DANIŞMA KURULU BAKANA SUNMAK İÇİN DOSYA HAZIRLIYOR: YAŞADIĞINIZ AYRIMCI OLAYLARI IOT’YE BİLDİRİN!

Türkler İçin Danışma Kurulu İOT’den son anda gelen bildiriyi aşağıda sunuyorum:

Geçen hafta Giethoorn’da oturan bir Türk ailenin maruz kaldığı insanlık dışı ayrımcı ve ırkçı nitelikli saldırılar sonunda nasıl evlerini terk etmeye zorlandıklarıyla ilgili gelişmeleri büyük bir üzüntü ve şaşkınlıkla izledik. Ailenin yardım için başvurduğu polis görevlileri hiç bir girişimde bulunmadığı gibi, saldırıları ırkçılık olarak tanımlamamak için nasıl çaba sarfettiklerine televizyon ekranlarında şahit olduk. Polis ve diğer adli makamların ırkçı saldırı ve olayları görmezden gelmeleri ve hatta haklı göstermeye çalışmaları maalesef sıkça görülmeye başlandı. Geçen sene basına yansıyan, Rotterdam Polis teşkilatında görevli polis memurlarının kendi aralarındaki whatsapp konuşmalarındaki ırkçı görüşleri hepimiz biliyoruz. Yine Rotterdam’da 16 yaşındaki Hümeyra’nın öldürülmesinden sonra aynı polis memurları arasındaki mesajlarda “Bir Türk daha azaldı” şeklinde görüşler dile getiriliyordu. Olayın ortaya çıkmasından sonra adı geçen polis memurlarına sadece kınama cezası verildi.

Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu (IOT) olarak, konuyu Adalet ve Güvenlik Bakanlığı ile görüşerek bu tür olayların son bulması için etkin önlemler alınmasını isteyeceğiz. Bu görüşme öncesinde bir dosya hazırlamak istiyoruz. Bu konuyla ilgili olarak polisin, ayrımcı ve ırkçı saldırılarına duyarsız kaldığı veya bizzat kendilerinin bu davranışları sergilediği olayları bize bildirmenizi rica ediyoruz.
Bu konudada yaşadığınız olayları, deneyimlerinizi mail (info@iot.nl )
veya telefonla da (030-2343625) bize bildirebilirsiniz.

Zeki Baran IOT Başkanı

kişi, adam, duvar, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

BUGÜN MECLİSTE TARTIŞILACAK

Giethoorn’daki ırkçı olaylar, DENK Partisi Milletvekili Stephan van Baarle tarafından millet meclisine taşınacak. Bakalım Stephan van Baarle, seçildiği günlerde yaptığı açıklamada verdiği ırkçılıkla mücadele sözünü nasıl yerine getirecek.
Aşağıda Van baarle’nin tanıtım yazısını bulacaksınız.

Bu konudaki gelişmeleri sizlere sunacağım.

IRKÇILIĞA UĞRAYAN GİETHOORN KURBANLARINA ANLAMLI ZİYARET…

Milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Stephan van Baarle, önce sorunu mecliste dile getirdiler, sonra da aileyi ziyarete gittiler.

Milletvekilleri, mağdur aileyi teselli ederken, olaylara seyirci kalan polis ve ‘Başka yere taşınsınlar’ diyen Belediye Başkanından hesap sorma sözü verdiler.


Turist akınına uğrayan masallar köyünü ‘kâbus köyü’ne çeviren serseri gençler için de önlemler alınması gerektiğini belirten milletvekilleri, ırkçılığın devlet dairelerinden uzak tutulmasını istediler.

metin, ağaç, açık hava, kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın haberi

15 yaşındaki oğlu Yusuf ile yalnız yaşayan Hatice Yılmaz’a yapılan ırkçı saldırılar ile ününe ün katan Hollanda’nın Giethoorn köyü, Hollanda parlamentosunun DENK Partili iki milletvekili Tunahan Kuzu ve Stephan van Baarle’nin ziyareti ile daha da ünlendi.
Türk ailenin bir yıl boyunca ırkçı gençler tarafından saldırıya uğramasına seyirci kalan polis ile, çareyi ‘başka yere taşınsınlar’ sözünde bulan Belediye Başkanı hakkında soruşturma açılmasını isteyen iki milletvekili, başlattıklarını mücadelenin peşini bırakmayacaklarını belirttiler.

kişi, insanlar, poz, grup içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Tunahan Kuzu (solda) ve Stephan van Baarle (sağda), Giethoorn’da ırkçıların saldırılarına uğrayan Hatice Yılmaz ve oğlu Yusuf’u ziyaret ederek teselli ettiler. Irkçılar’dan korktuğu için kameralardan uzak duran 15 yaşındaki Yusuf, bu fotoğrafta da buğulu olarak görüntülendi.

Geçtiğimiz Salı günü parlamentoda söz alan Stephan van Baarle, konuyu meclis gündemine getirdikten sonra, partidaşı Tunahan Kuzu ile birlikte Giethoorn köyüne gittiler.
Saldırıların etkisinden hâlâ kurtulamamış olan Yılmaz ailesi tarafından kucaklanarak karşılanan iki milletvekili, sıkıntılı günler yaşayan aileyi teselli etmeye çalışırlarken, ‘Merak etmeyin, sizi hiçbir güç yerinizden kıpırdatamaz. Saldırılara çare olarak buradan taşınmanızı isteyen Belediye Başkanı’nın da peşini bırakmayacağız.’ dediler.

metin, kişi, adam, erkek içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Stephan van Baarle, Giethoorn’daki ırkçı saldırıları parlamentoda dile getirirken

Hollanda’da yaşayan Türkler, Tunahan Kuzu ve Stephan van Baarle’nin, Giethoorn köyüne yaptıkları ziyaretin duyulması sonrasında memnuniyetlerini dile getirdiler ve yaşanacak olan acı olaylarda sahipsiz kalmayacaklarına inandıklarını belirttiler.

GİETHOORN GÖSTERİSİ ZAMANINDA YAPILSAYDI MUTEŞEM OLURDU AMA, ŞİMDİ ‘KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMA’YA BENZETİLDİ

Irkçı saldırılara uğrayan Giethoorn’daki Türk ailesine destek olmak amacıyla yapılan otomobilli protesto, Türkler tarafından beğenildi, Hollandalılar ise ‘tahrik edici’ bulundu.

Giethoorn halkı, protesto gösterisine izin veren Belediye ve polise ateş püskürüyor.

çayır, açık hava, kırmızı, eski içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY yazdı

Hollanda’nın dünyaca ünlü turistik köyü Giethoorn’da, bir Türk ailesinin başına gelen ırkçı saldırılar hakkındaki haberler, ülkede olduğu gibi, dünyada da şaşkınlık yaşatmıştı.
Bırakın şaşkınlık yaşatmayı, olaylara aylardır seyirci kalan resmi merciler de, çeşitli kuruluşlar tarafından protesto edilmişti.

Hatice Yılmaz ve 15 yaşındaki oğlu Yusuf’un başına gelen ırkçı saldırıları protesto etmek için, milletvekilleri Tunahan Kuzu ve Stefan van Baarle’den sonra, Hollanda Türk Platformu PTN adına Ömer Altay, Sadettin Şimşek ve Durmuş Doğan da ziyarette bulunmuşlardı. Ne var ki Yılmaz ailesi, konuyu Hollanda parlamentosuna taşıyan Stefan van Baarle’nin bu girişimine rağmen, köyü terk etme fikrinden caymamıştı. Bu ayın sonunda Giethoorn’u terkedecek olan Yılmaz ailesi, uğradıkları ırkçı saldırıların etkisinden kurtulamayacaklarını belirterek karardan vazgeçmemişti.

açık hava, yol, çizgili içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Giethoorn’daki aileye destek olma amacıyla harekete geçen, Türkler tarafından kurulmuş olan BMW Club Hollanda (BCH) adlı bir otomobil kulübü, aradan geçen zamana ve ailenin göç kararına rağmen, bu eylemi dün gerçekleştirdi.

ağaç, açık hava, kişi, grup içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Gerçekten ‘muhteşem bir davranış’ olarak niteleyebileceğimiz bir protesto şekli uygulayan, Ömer Bayram, Ergüneş Güngör, Selçuk Dağ ve Fatih Karaağaç yönetimindeki kulübe bağlı otomobilliler, Giethoorn’un bağlı olduğu Steenwijkerland sokaklarında tur attıktan sonra, Yılmaz ailesinin bulunduğu evin önüne geldiler ve aile ilebirlikte grup fotoğrafı çektirdiler.

metin, açık hava, araba, çayır içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bu davranıştan çok memnun olduklarını belirten Hatice Yılmaz, otomobil kulübünün bu protesto gösterisine katılan diğer yurttaşlarımıza da teşekkür ettiler.
Buna karşı Giethoorn halkı da gösteriye izin veren Belediye ve Polise ateş püskürdü.

bina, kişi, açık hava, tuğla içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Dün Giethoorn’da yaşananlar, bizim açımızdan gerçekten ‘muhteşem’ bir davranıştı.
Ne var ki, hem ailenin pes ederek köyü terkedecek olması ve hem de aradan uzun bir zaman geçmesi, bu protesto gösterisi için, ‘Kaş yapayım derken göz çıkardı’ diyenler de oldu.

Aşağıda açıklamasını yapacağım bu deyim, sonuca pek oturmadı. Zira kaş yapılırken göz çıkarılmadı. Bu kez kaş yaparken, sadece gözün etrafına kalem sürülmüştür.

metin, gök, kişi, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu Sonuçta gösteri, Türkler tarafından ‘muhteşem’ olarak gösterildi ama, Hollandalılar tarafından ‘tahrik edici’ olarak nitelendi.

Bu yaşananlar için benim görüşümün ne olduğunu sorarsanız şu cevabı verebilirim:
Tabii ki muhteşem bir davranış. Ama, yaşananlardan pes etmiş ve köyü terketme kararı almış bir aile için destekte geç kalınmıştır. Protesto şeklinin ‘tahrik edici’ olduğunu ileri süren Hollandalılar haklı olabilirler ama, kendi ırkçılarının yaptıkları insanlık dışı saldırılar için, hiç de tahrik edici değil. Protesto gösterisinin şekli, bırakın tahrik ediciliği, ırkçı gençlere karşı saldırı olmadığı için takdir edilmelidir.

KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMA

Eskiden “kalemkar” denilen kadınlar, gelinin yüzüne sa­atlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken, düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış. Ortalık­ta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa aya­ğı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem, gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş. Herkes, “Bu kaş ya­parken göz çıkaran kadını istemeyiz.” demiş.

DOĞA HAYRANLARI BU GÜZEL KÖYÜ ZEVKLE İZLİYOR AMA,
KÖY HALKI SALDIRGAN IRKÇI

İlhan KARAÇAY yazdı:

Dün yayınladığım haberde, Hollanda’nın turistik köyü Giethoorn’da yaşanan ırkçı olayları yansıtmıştım.
Özellikle köy gençlerinin bir Türk anne ve 15 yaşındaki oğluna uyguladıkları zorbalığı dile getirmiştim.
Uzmanların, olaylarda vurdumduymaz davranan polislerin cezalandırılması gerektiğine dikkat çekmelerinden söz etmiştim.
DENK Partisi’nin, bu acı olayı Salı günü parlamentoya taşıyacağını da yazmıştım.

Her şeye rağmen, halkı çirkin ama kanallar boyunca dizili evleriyle görünümü muhteşem olan bu köyü sizlere tanıtmak da, o köylüler için bir lütuf olmalıdır.

Geçimlerini yabancılardan sağlayan bir köy halkının, yabancılara düşmanca davranışlarına rağmen, ben düşmanlığı değil, güzelliği öne çıkarıyorum.

TURGAY’DAN TUĞÇE’YE EVLİLİK DİLEĞİ

metin, kişi, açık hava, adam içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

O kadar romantik ki Hollanda’nın Giethoorn köyü, Turgay ile Tuğçe taaaa İstanbullar’dan kalkıp geliyorlar ve özel bir organizasyon ile evliliklerinin yolunu bu romantik köyde açıyorlar.
Bu yılın başında, bölgenin en büyük gazetesi SEENWİJKER COURANT, manşetten verdiği bir haberinde üstteki fotoğrafı kullanarak ‘Giethoorn’da Yılın ilk evlenme teklifi’ başlığı ile bir haber yayınlamıştı. Haberin kahramanları Turgay ile Tuğçe idi. Yılbaşını kutlamak için Amsterdam’a gelmişlerdi. Bir tekne turu için de Giethoorn’a gideceklerdi. Ama Tuğçe, Turgay’ın planından haberdar değildi. Turgay bir organize bürosuyla anlaşmıştı. Giethoorn’daki kanallardan birindeki köprü üzerine, ‘Tuğçe, will you marry me?’ (Tuğçe, benimle evlenir misin?) pankartı asılacaktı.
Bu pankart asıldı ve büronun iki fotoğrafçısı Joyce Rode ve Gabriëlla de Jonge fotoğraf kameraları ile nöbet tutmuşlardı. Çok kötü bir havaya rağmen, Turgay Tuğçe’ye teklifini yapmış ve bu fotoğraf çekilmişti.

hollanda giethoorn köyü

İşte, tüm dünyada ünlü olan ve ziyaretçi akınına uğrayan böylesine romantik bir bir köyün halkının, nasıl da ırkçı olabileceği sorusunu bir kenara atarak, bu köyü sizlere tanıtayımisterseniz.

Burası yeryüzünün cenneti gibi.
Masalsı bir köy olan Giethoorn’da yol yok, otomobil yok, sadece kanallar ve sessizlik var.

giethoorn özellikleri

Giethoorn köyü Amsterdam’a 120 km. mesafade, Steenwijk kasabasına bağlı bir köy. Amsterdam’dan bu köye tur paketleri yapılmaktadır.

giethoorn tarihi

Köyün taihi 1300’lü yıllara dayanıyor. Köyün sakinleri çiftçilerdi. Köylüler bir gün yer altında yüklü miktarda keçi boynuzu bulmuşlar. Sözünü ettiğim keçi boynuzu yediğimiz keçi boynuzu değil, hakiki keçi boynuzlarıydı. 1170 yılında gerçekleşen sel tufanında boğulan yaban keçilerinin boynuzları yani. Keçi boynuzunun Hollandaca adı ‘Geytenhoren’dur. Bu nedenle de bu köye bu isim verilmiş ama daha sonra isim Gietenhoon haline gelmiş.

metin, ağaç, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Bu köyün popülaritesi, Hollandalı ünlü yönetmen Bert Haanstra’nın 1958 yılında yaptığı Fanfare komedisi ile başlamış. Zira bu komedi bu köyde çekilmişti. Ondan sonra köye önce yerli, sonra da yabancı turistler akmaya başlamıştı.

ağaç, açık hava, kişi, vapur içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Giethoorn’a şimdilerde en çok turist Çin ve Japonya’dan geliyor. Nisan ayında başlayan yoğun ziyaretler ekim ayına kadar devam ediyor ama, ağustos ayında buraya gelenler kendilerini Çin’de sanabilirler.

giethoorn'da neler yapılır

Giethoorn, ‘İtalya’nın Venedik’i olarak da anılıyor. Ama hangisinin daha güzel olduğuna bir trülü karar verilemiyor. Yeşili sevenler için tabii ki Giethoorn tercih ediliyor.

Giethoorn het Venetië van het noorden

200 kadar tahta köprü bulunan Giethoorn’da taşıma işi teknelerle yapılıyor.
3000 kişinin yaşadığı köy, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor.
açık hava, ağaç, vapur, ev içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Çeşitli adları olan değişik tekneleri kiralayarak bu köyde özel turlar atabileceğiniz gibi, toplu taşıma yapan tekneler ile de gezebilirsiniz.

Hollanda’nın masal köyü: Giethoorn

Giethoorn’daev fiyatları cep yakıyor. En ucuz ev 700 bin euro. 5 milyon euroya da ev var.

Winkel van De Oude Aarde in Giethoorn

1969 yılında açılan ‘Museum De Oude Aarda’ adlı müzeyi gezmeniz tavsiye edilir. Zira müzenin kurucusu Rene Boissevain, dünyanın çeşitli yerlerinden getirdiği değerli taşlar, fosiller ve mineralleri bu müzede sergiliyor.

Bestuursleden pakken punter en bakfiets - Meppeler Courant

Bir de ‘Museum Giethoorn ‘t Olde Maat Uus’ müzesi var. Bu müzede de, 100 yıl önceki tipik bir çiftlik evindeki yaşam canlandırılıyor.

Giethoorn het Hollands Venetië in noordwest Overijssel: informatie rondvaart, bootje huren, kanoverhuur, zomerhuis, logies, restaurant, omgeving

Giethoorn’da yemek konusunda zorluk çekebilirsiniz. Zira burada genellikle yörenin yemekleri yapılıyor ve satılıyor. Yine de birkaç kafe restoran bulabilirsiniz.
Otel konusunda da fazla seçenek yok. Yine de yatabileceğiniz birkaç yer var.

 

BİZİM BİLİP YAZMADIĞIMIZI HOLLANDA MEDYASI YAZDI: KATİL ZANLISI VEYSEL ÜNGÜÇ

BİZİM BİLİP YAZMADIĞIMIZI HOLLANDA MEDYASI YAZDI: KATİL ZANLISI VEYSEL ÜNGÜÇ

İŞTE HOLLANDA MEDYASINDA YAZILANLAR:

*Hüseyin ve Ali Torunlar’ın katil zanlısı Veysel Üngüç’ün geçmişinde karanlık olaylar var.

*Hollanda’ya, Türkiye’de yaptırdığı ağız maskesi satan Veysel Üngüç, hatalı imalat nedeniyle 160.000 euro ceza ödedi.

*Şık bir semtte villa alan ve lüks yaşayan Veysel Üngüç, maddi zorluğa düşünce, alacaklı olduğu Ali Torunlar’ı tehdit etmeye başladı.

*Babası ve kardeşi ile, adı bir kenevir ekimine karışan Veysel Üngüç’ün cinayeti işleyiş şekline bakıldığı zaman, akli dengesinin yerinde olmadığı anlaşılıyor.

*Borçlu Ali Torunlar’ın büyük ağabeyi gazeteci Hüseyin’in, yanlış bir zamanda ve yanlış bir yerde olduğu sanılıyor.

İlhan KARAÇAY’ın haber ve yorumu:

ZWOLLE,- 30 Mart akşamı McDonald’s adlı snackbarda, kurşun yağmuruna tutularak öldürülen gazeteci Hüseyin Torunlar ile kardeşi Ali’nin katil zanlısının Veysel Ü. adlı bir işadamı olduğunu ilk haber alan ben olmuştum. Cinayetin hemen ertesi günü gittiğim Amsterdam’daki bir Türk süpermarketindeki konuşmalarda Veysel Üngüç’ün adı dillendirilmişti. Veysel Ü., gıda toptancılığı yapan ünlü bir işadamının oğluydu ve marketlere yapılan dağıtımlara da arada bir katılırdı.
Bir gün önce işlenen cinayetin failinin Veysel Ü. olduğunu ilk öğrenenler de Türk marketçiler olmuştu.

Resmi bir açıklama yapılmadığı için ismini açıklamadığım Veysel için sadece şunları yazmıştım:

“ÇİFTE CİNAYETİN FAİLİ TANIDIK BİR İSİM…
Gazeteci Hüseyin Torunlar ile kardeşi Ali’yi kurşun yağmuruna tutarak öldüren kişi tanıdık bir isim çıktı. Hollanda’daki marketçiler arasında geçen konuşmalara göre, marketlere mal veren ünlü bir işadamımızın 32 yaşındaki oğlu, bu talihsiz cinayeti işlemiş. Cinayet nedenini ve isimleri, resmi açıklamalardan sonra verebileceğim.”

20 Yıl kadar önce, Arnhem’e yakın Velp kasabasında açılışı yapılan firmanın sahibi değerli bir işadamıydı. Benim de gitmiş olduğum açılış törenine Deventer Başkonsolosumuz Orhan Ertuğruloğlu’nun yanında Velp Belediye Başkanı da vardı.
İşadamımız için , “Tabiri caizse 17 yaşında cebine 100 gulden konarak Hollanda’ya salınmış ve ne halin varsa gör denilmiştir. Her ne kadar İsmail Üngüç kendisini emekli edip işi oğluna devretmiş ise de, çok başarılı bir işadamı olmuştur” diye methiyeler yazılıyordu.

adam, kişi, takım, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İşte, benim resmi açıklama yapılmadan açıklamadığım isimler ve gelişmeler, Hollanda medyası tarafından çeşitli iddialar ile açıklandı. Hem de, Veysel Ü’nün fotoğrafını yayınlayarak.

Bu konudaki gelişmeleri, peşin hükümlü durumuna düşmemek için, Hollanda medyasından aktarıyorum:

“Çifte cinayetin zanlısı Veysel Ü., Deventer polisine teslim olduktan sonra, ikamet ettiği evine giden polis arama yaptı. Arnhem’e yakın şıklığı ile bilinen Rozendaal’daki villayı 800.000 euroya satın alan Veysel Ü., şimdiki değeri 1.200.000 euro olan bu villayı tadilat ettiriyordu.
2020 yılında, Türkiye’de 1.250.000 adet ağız maskesi yaptırarak Hollanda’ya satan Veysel Ü., maskelerin kalitesiz oluşundan dolayı mahkemeye verildi. Mahkeme de Veysel Ü.’ye 160.000 euro ceza verdi.

Başından geçenler nedeniyle maddi sorun yaşamakta olan Veysel Ü., alacaklı olduğu Ali Torunlar’ı zorlamaya başladı. Borcun miktarı ve nedeni bilinmiyor ama, bu konudaki görüşmelerin sert tartışmalara dönüştüğü söyleniyor.
Sonunda nasıl olduysa, Zwolle kentindeki McDonalds’ta bir randevu gerçekleşti.
Bu randevuya ağabeyi Hüseyin’in de beraberinde götüren Ali Torunlar, silahlı bir saldırıyı hiç hesaba katmamıştı. Gazetecilik faaliyetleri ile Türk toplumu içinde sevilen ve sayılan Hüseyin Torunlar, yanlış bir zamanda ve yanlış bir yerdeydi.

kişi, poz, grup, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Üstteki fotoğraf, Hollanda medyasının ilgisini çekti. Sol taraftaki Hüseyin’i çerçeve içine aldığım fotoğrafı neden kullandığımı soran Mark Miserus, Hürriyet’in o zamanlar 5 bin tirajlı olduğunu ve 500 kioskta satıldığını öğrenince çok şaşırdı.

Hollanda medyası, Hüseyin Torunlar’ın, Hürriyet kadrosu içindeki çalışmalarına da geniş yer verdi.
De Volkskrant gazetesinden Mark Miserus, dün akşam beni telefonla aradı ve Hüseyin’in Hürriyet’teki çalışma şeklinden bilgi almak istedi.
Ülkenin en büyük gazetesi De Telegraaf da, Hürriyet’in Deventer muhabirliğini yapan Ergür Dinçkal ile bir görüşme yaptı ve yayınladı.
Gazeteler, Hüseyin Torunlar’ın Türk toplumu tarafından gerçekten çok sevildiğini ve olay ile bir ilgisinin olmadığını samimi bir şekilde yazdılar.

metin, adam, kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduAlgemeen Dagblad (AD) gazetesi, çok geniş yer verdiği haberlerinde polis sözcülerini konuşturarak, henüz tam nedeni bilinmeyen cinayet hakkındaki iddiaları yayınladı.

HOLLANDA ‘HOLLANDA’ OLALI, BÖYLE BİR CENAZE TÖRENİ GÖRMEDİ…

HOLLANDA ‘HOLLANDA’ OLALI, BÖYLE BİR CENAZE TÖRENİ GÖRMEDİ…

Kurşun yağmuruna tutularak öldürülen gazeteci Hüseyin Torunlar ve kardeşi Ali’yi, Zwolle mezarlığında üç bin kişi ahirete uğurladı.

Maktülleri, Almanya, Belçika ve Türkiye’den gelerek, son yolculuğa uğurlayanlar arasında Deventer Başkonsolosumuz da vardı.

Cinayet failinin, tanınmış bir gıda toptancısı Türk’ün oğlunun olması üzüntüyü çoğalttı.

ağaç, çayır, açık hava, bitki içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY yazdı:

ZWOLLE,- Hollanda, ‘Hollanda’ olalı, böylesi bir cenaze töreni görmedi. Geçtiğimiz çarşamba akşamı, Mc Donald’s adlı snackbarda silahlı bir saldırı sonrasında meydana gelen cinayet, aralarında çocukların da bulunduğu onlarca kişiyi dehşete düşürnüş ve iki Türk öldürülmüştü.
Çoluk çocuklu ailelerinde bulunduğu çok kalabalık bir ortamda kurşun yağdırılarak işlenen cinayet, Hollandalıları dehşete düşürmüştü. Cinayetin kurbanları, gazeteci Hüseyin Torunlar ve kardeşi Ali idi.

ağaç, kişi, açık hava, çayır içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İşte, bu iki kurbanın Zwolle mezarlığında toprağa verilişi, emsali görülmemiş bir tören ile gerçekleşti. Hüseyin Torunlar ile kardeşi Ali’yi, Hollanda’nın dört bir yanından, Almanya, Belçika ve hatta Türkiye’den gelen üç bin kişiyi aşkın bir kalabalık son yolculuğa uğurladı.

ağaç, açık hava, araba, yol içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Mezarlıktaki otomobil park alanının dolup taşmasından sonra, civardaki tüm sokaklar da dolunca trafik aksadı.

kişi, açık hava, grup, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Ellerinde buketlerle Zwolle mezarlığına akın edenbüyük kalabalığın arasında, Deventer Başkonsolosumuz Tuna Yücel Modrak da vardı. Modrak yaptığı açıklamada, “Her ikisine de Allah’tan rahmet diliyoruz, Üzgünüz, bütün ailelere sabır diliyorum” dedi.

Cenaze Programına Zwolle Kranenburg’de bulunan Şehir mezarlığında kılınan cenaze namazıyla başlandı. Daha sonra cenazeler toprağa verileceği mezarlığın başına kadar ellerde götürülürken, cenazelerin arkasında Hollandalı-Türk üç bin kadar insanın oluşturduğu bir konvoy vardı.

ağaç, açık hava, kişi, grup içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Cenaze toprağa verilirken, Zwolle Cem Evi Merkezinden bir Alevi dedesi dua etti. Cenazeler toprağa indirildikten sonra cenazeye katılanlar sırayla mezarlara birer avuç toprak ve bir beyaz gül bıraktılar.

bina, gök, açık hava, kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Zorlukla başlayan mezarlıktaki cenaze töreni, yine zorluklarla sona ererken trafik sıkıştı be uzun beklemeler yaşandı. Daha sonra gidilen Cemevi’nde de başsağlığı dilekleri kabul edildi.

ÜZÜNTÜ

Cinayetin failinin bir Türk olması ve işleniş şekli herkesi çok üzdü.
Resmi olarak açıklanmamış olmasına rağmen, Türk toplumu içindeki konuşmalarda, failin bir Türk olduğu konuşuluyor.
Özellikle, gıda maddesi satan market sahipleri ve çalışanlarınca çok yakından tanınan fail, toptancılık yapan ünlü bir Türk işadamının oğluydu.
Failin, böylesi bir saldırıyı yapacak nitelikte olmadığını, aksine çok sakin bir kişi olduğunu belirten marketçiler, şaşkınlık iinde olduklarını da ifade ediyorlar.

HÜSEYİN TORUNLAR

 

Neden öldürüldükleri henüz anlaşılamayan iki kardeşten Hüseyin Torunlar, restorancılığın yanında gazetecilik yapan bir dostumdu. 40 yıl önce, Hürriyet kadrosu içine aldığım Torunlar, heyecanı ve girişimciliği ile pek çok haber toplayan bir muhabir olmuştu. Benim, Hürriyet’i Yasemin ve Ünal Öztürk’e devredişimden sonra da görevine devam eden Torunlar, daha sonra Öztürkler’in kurduğu İnterajans’ta da yıllarca çalıştı. İki ay önce, İnterajans’tan ayrılıp İnterxpress adlı kendi haber portalını kuran Torunlar, beni telefonla aradığı zaman bu gelişmeyi anlatırken, ‘Abi desteğini beklerim’ dediği zaman gözlerim yaşarmıştı.

Torunlar’ın İnterxpress adlı haber portalındaki son haberi, Türkiye-İtalya maçını içeriyordu. Bu haberi okuduğum öğle saatlerinden sonra, saat 19.00 sularında ölüm haberini aldığım Hüseyin için çok üzüldüm ve göz yaşı döktüm.

Hüseyin’in tüm ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

1982’DE ÇEKİLEN 40 YILLIK FOTOĞRAF

kişi, poz, grup, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hüseyin Torunlar, (soldaki küçük fotoğrafta ortada) 40 yıl önce Hürriyet’in Hollanda kadrosunda yer almıştı.

Öndeki sıra soldan sağa:
Telat Sağıroğlu (Haarlem), Turan Gül (Rahmetli oldu-Zaandam), Ünal Öztürk (Şimdiki kaptan), Yasemin Öztürk (Büro menajeri), İlhan Karaçay ( O zamanki kaptan) ( ??? ), Adil Aracı (Den Haag),  Mustafa Koyuncu (Gorinchem), Ergür Dinçkal (Deventer), Muhlis Ayboğan (Venlo),

Orta sıra soldan sağa:
Ahmet Denk (Rotterdam), Kemal Özen, Hüseyin Torunlar (Zwolle), 
(Leiden ???), Nizam Sunguroğlu, Ramazan Ardıç,   (Heerlen ???)

Arka sıra soldan sağa:
Yahya Yiğittop, Necati Çavuşğlu (Utrecht), Şenol Ocaklı (Hoorn),  ( ???),  

Ali Esmer