GAMZE CİZRELİ’NİN HAYAT VERDİĞİ BİGCHEFS’İ, BENELÜKS’TE TORUNOĞULLARI YAŞATACAK…

GAMZE CİZRELİ’NİN HAYAT VERDİĞİ BİGCHEFS’İ, BENELÜKS’TE TORUNOĞULLARI YAŞATACAK…

Bir Anadolu mucizesi yaratan Cizreli’nin eserini, Torunoğulları Avrupa’ya yerleştirecek.

Avrupa’da tencerecilik, Türkiye’de otel zinciri ve inşaat işleri yapan Simtronik ve Orka Holding ile BigChefs arasındaki sözleşme Hollanda’da imzalandı.

kişi, adam, duvar, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
      Haber:İlhan KARAÇAY              Fotoğraflar: Mustafa KOYUNCU

Türkiye’de ve Hollanda’da devleşen iki firma Orka Holding ve BigChefs’in sahipleri Gamze Cizreli ile Torunoğulları ailesi arasında imzalanan bir sözleşme, Türk mutfağının Avrupa’da tanınmasına ve sevilmesine yol açacak.

Bir tarafta, Simtronik adlı firmalarıyla önce tencerecilikte krallık kuran ve daha sonra da Türkiye’de otel zinciri kuran ve inşaat işlerinde devleşen Orka Holding’in sahibi Torunoğulları ailesi, diğer tarafta da, gastronomi dalında çeşitli markalar yarattıktan sonra BigChefs marksını da devleştiren Gamze Cizreli, Türk mutfağının Avrupa’da tanınmasına ve sevilmesine katkıda bulunacaklar.

metin, tablo, iç mekan, kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduTürk mutfağını Avrupa’da tanıtacak olan sözleşmenin imzalandığı masada yer alanlar (soldan sağa) Av.İsmet Özkara, Ertan Torunoğulları, Sedat Mansuroğlu, Turgut Torunoğulları, Abdurrahman Özyavaş, Osman Altınışık ve Yiğit Bileydi.

BigChefs Cafe & Brasserie’nin, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’u kapsayan Benelüks’te gelişmesi için taraflar arasında bir sözleşme imzalandı. BigChefs’in Yurtdışı Büyüme Sorumlusu Abdurrahman Özyavaş ile, Orka Holding Başkanı Turgut Torunoğulları arasındaki sözleşme, Hollanda’nın Den Bosch şehrinde bulunan Edelstaal İnternational Simtronik-Orka Merkezi’nde imzalandı.

Bu sözleşmeye göre, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un çeşitli kentlerinde
BigChefs Cafe & Brasserie şubeleri açılacak.Buradaki işletmelerin sorumluluğu Torunoğulları ailesinde olacak.
İlki Belçika’nın Anwers kentinde açılan BigChefs’in ikincisi ve üçüncüsü Amsterdam ve Rotterdam’da en yakın zamanda açılacak. Daha sonra da diğer şubeler zincirleme faaliyete geçecek.

TORUNOĞULLARI DENEYİMİ

kişi, grup, insanlar, kalabalık içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Torunoğulları ailesinin Hollanda ve Türkiye’deki başarılı çalışmaları hakkında medyada yayınlanan yığınlarca haberleri görmüşsünüzdür.
Torunoğulları ailesinin, tenecerecilikten sonra, Türkiye’de otelcilik ve inşaat işlerinde devleştiğini ve daha sonra da gastronomi dalının lokantacılığında da adımlar attığını da okumuşsunuzdur. Türkiye’de ve Hollanda’da İCON zincirleri ile deneyim kazanan Torunoğulları, şimdi de BigChefs’in büyümesinde büyük rol oynayacak.

metin, market içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İmza töreninde hazır bulunan, BigChefs’in inşaat sorumlusu Sedat Mansuroğlu, aynı amanda Torunoğulları’nın Benelüks inşaat ortağı oluyor.
BigChefs’in Yurtdışı mimarı Yiğit Bileydi ve Yurtdışı Danışmanı Osman Altınışık da imza atılan masada yer almışlardı.
Simtronik- Orka adına da Turgut Torunoğulları ve kardeşi Ertan Torunoğulları’nın yanında avukatları İsmet Özkara yer alıyordu.

İmza töreni sonrasında konuşan Turgut Torunoğulları, Avrupa’da kazandıkları ile Türkiye’de yaptıkları yatırımlar hakkında bilgi verirken, kardeşi Ertan Torunoğulları da, Simtronic olarak yaptıkları faaliyetleri, 800 satış elemanı ile tüm Avrupa’ya dağıtım yaptıklarını anlattı.

BigChefs Yutdışı Büyüme sorumlusu olan Abdurrahman Özyavaş ise şunları söyledi: “Türkiye’de 78 şubesi bulunan  BigChefs Cafe & Brasserie’nin, toplamda 3500’e yakın çalışanı bulunmaktadır. Hedeflerimizi büyüterek son yıllarda yurtdışına da açılmaktayız. Torunoğulları ailesine güvenimiz tam olmasından dolayı Benelüks ülkelerine yeni şubeler açmayı hedefliyoruz. Bugün Turgut ve Ertan Torunoğulları ile birlikte anlaşma imzalarımızı atmış bulunmaktayız. Markalaşmak çok önemlidir. Bu markalar hijyene ve kaliteye  önem vererek insanların güvenini kazanmıştır. Bizler de bu güveni boşa çıkarmamak için kaliteye önem veriyoruz. Ortaklığımız hayırlı olsun.”

BİGCHEFS’İN YARATICISI GAMZE CİZRELİ’Yİ TANIYALIM

Yukarıda belirttiğimiz gibi, Torunoğlulları ailesinin Hollanda’da ve Türkiye’deki mucizevi başarılarını çoğunuz okumuşsunuzdur.
BigChefs’i yaratıcısı da, mucizeler yaratan bir bayandır.
İsterseniz Gamze Cizreli adındaki bu başarılı bayanın hikâyesini de Birgül Kopuz’un kaleminden okuyalım:

1968 yılında doğdu. 1991 yılında ODTÜ İşletme bölümünden mezun oldu. 2005 yılına kadar Ankara’nın sosyal hayatını değiştiren sayısız markalara imza attı. 2007 yılının sonunda BigChefs Cafe & Brasserie markasını yarattı. 2010 yılında Ankara’da Rafine Restaurnat’ı açtı.2010 KAGIDER Garanti Bankası ve Ekonomist Dergisi işbirliği ile düzenlenen Kadın Girişimciliği yarışmasında Türkiye birincisi ve Ekonomist Dergisi tarafından yapılan Ekonomide Yılın İş İnsanları 2010 araştırmasında Yılın İş Kadını seçildi.

metin, gök, açık hava, bina içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Gamze Cizreli 1968’de akademisyen bir baba ve ev hanımı annenin 3 çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya geldi. Çocukluğu Ankara’da geçen Cizreli, 1991’de ODTÜ İşletme Bölümünden mezun oldu. Mezun olduktan sonra Türk-Amerikan ortak savunma sanayi projesinde çalıştı. 1994’te sektör değiştiren Cizreli, ilk eşiyle beraber Arjantin Caddesi‘nde Ankara’nın ilk kafelerinden Cafemiz’i kurdu. Daha sonra sırasıyla pastacılık alanında hizmet veren Kuki ve Uzak Doğu yemeklerinin satıldığı Quick China’yı kurdu. 2005’te iflas eden Cizreli, 2007’de kredi çekerek Ankara’da BigChefs’i kurdu. 2010’da Saruhan Tan’ın ortaklığıyla Ankara’da Rafine Restaurant’ı kuran Gamze Cizreli, 2020 itibarıyla halen daha BigChefs’in yöneticiliğini yapmaktadır. Cizreli ayrıca 2016’da Dorom.co adlı dürümcü zincirini kurmuştur.

Kendi deyişiyle o bir Anadolu kadını. Belki de o yüzdendir Anadolu’nun misafirperverliğini ilke edinmesi. “Bizim farkımız ne biliyor musunuz, ruhumuz” diyor
BigChefs’in kurucusu Gamze Cizreli. “Muzip, ne kadar büyürsek büyüyelim çocuk bırakmaya çalıştığımız ruhumuz.” İşte o amatör ruhla yola çıkılıyor ve onca başarıya imza atılıyor… Yol bitmedi, devam ediyor…

Kim demiş ki büyük markalar sadece İstanbul’dan çıkar diye? 2007’de Ankara’da doğan BigChefs’in ünü Türkiye sınırlarını çoktan aştı, markanın yaratıcısı Gamze Cizreli’nin de… ODTÜ İşletme Bölümü’nden mezun, çocukluğunun geçtiği Diyarbakır’ın mutfağına âşık, ekip ruhuna inanan, güler yüzlü, enerjik, yaratıcı, disiplinli ve cesur bir kadın girişimci… Evet, cesur. Çünkü, “Türkiye’de kadın girişimci olmak hiç de kolay değil” diyor kendi yaşadığı zorlukları anlatırken. Kadın girişimcilere destek arttıkça Türkiye’nin daha ileriye gideceğine inanıyor. Bir de yerel değerlerimizi koruyan, yerel mutfağımızın DNA’sıyla dünyayı harmanlayan markaların başarılı olacağına…

metin, kişi, iç mekan, insanlar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

-İstanbul dışından büyük marka çıkmaz” diye bir anlayış var. Siz bunu yıktınız, ilk Big Chefs’i Ankara’da açtınız. Big Chefs’in kuruluş sürecinde neler yaşadınız?

-“2007 yılında hayatıma yeni bir sayfa açarak BigChefs markasını yaratmaya karar verdim. Ankara’nın bildiğim, sevdiğim, tanıdığım bir şehir olmasının yanı sıra her zaman gönül bağımın olduğu şehir olması markayı Ankara’da başlatıp büyütmemin asıl nedeni. BigChefs yüzde 100’ü banka kredisiyle kurulmuş bir markadır. 2007-2009 yılları arasında Ankara’da dört lokasyona ulaştıktan sonra, 2009 yılında sevgili Saruhan Tan ortaklığı ile İstanbul’a geçiş sürecine başladık. Şu an Türkiye’de 48, yurtdışında 9 şubemiz bulunuyor. Bu, zor ama aynı zamanda da keyifli yolculukta ortak vizyonu paylaştığım ve güven duygusunun çok sağlam olduğu bir ekiple yol almak bizi bu noktalara getirdi.”

-O günlerde BigChefs’in bu kadar büyüyeceğini, yurtdışına açılacağını hayal ediyor muydunuz?
-“Bu kadarını ben de hayal etmiyordum doğrusu ama her basamağı çıktığımda hayallerim de büyüyordu.”

-BigChefs’i, daha önce hiç gitmemiş birine tek bir cümleyle nasıl anlatırsınız?

-“Tek cümleyle anlatmam zor olur ama şöyle ifade edebilirim: Kocaman bir açık mutfak düşünün, her biri yemek yapmaya âşık onlarca şefin bu mutfağı doldurduğunu… Zil sesleri, bağırışlar, bir şey yoğuranlar, tavadan alev çıkaranlar, hızlı hızlı kesenler, karıştıranlar… Anneannemin tarifiyle kuru patlıcan dolmaları pişiyor. Salonda taze çiçekler, kütüphaneler, Karabağ kilimleri, kahkahalarla dolu ve kalabalık uzun masalarda misafirler…”

-BigChefs’in menü oluşumunda kriterleri neler? Menülerde bölgesel farklılıklar oluyor mu ve olmazsa olmazlarınız var mı?

-“Şu anda Türkiye’de 48, yurtdışında 9 şubemiz bulunuyor. Güven duygusunun çok sağlam olduğu bir ekiple  yol almak bizi bu noktalara getirdi.

Ekipçe olmazsa olmazımız yerellik ve yaratıcılık. Anadolu lezzetlerini dünya kültürü ve sunumlarıyla geliştirmeye, tanıdık lezzetlerle şaşırtmaya bayılıyoruz. Mesela; tantuni pizza, blueberry ve mozzarella künefe, aşure krem brule gibi… Coğrafi işaretlere sahip yerel ürünleri kullanmayı çok seviyoruz. Mesela siyez unundan granola yaptırdık, yeni menümüze koyuyoruz. Bölgesel farklılıklar oluyor elbette. Menülerin yüzde 80’i aynı, yüzde 20’si coğrafi özelliklere göre farklılık gösteriyor. İran’da menümüzde safranlı pilav olmadan olur mu?”

metin, gök, açık hava, vapur içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

-BigChefs’in sektördeki benzer konseptli diğer zincir markalardan farkı nedir?

-“Çoğu marka iyi şeflerle çalışıyor, sunumlar çok gelişti, ambiyanslar hep belli bir averajın üzerinde. Bence bizim farkımız ne olabilir biliyor musunuz? Ruhumuz. Kahvenin yanına çiçeği, Mabel’in para çikolatasını koyan, her masaya saksı olarak çocukluğumuzun Vita tenekelerini bulup getiren, bütün sene yeni menü ve misafirleri tebessüm ettirecek hoşluklar için araştıran muzip, ne kadar büyürsek büyüyelim çocuk bırakmaya çalıştığımız bu ruhumuz… Ve yerel lezzetlere, kendi mutfağımıza verdiğimiz önem. Ben bir Anadolu kadınıyım. Diyarbakırlı bir ailenin kızıyım. Ankara’da büyüdüm. Anadolu’nun mütevazı misafirperverliğini ilke edinmemiz en belirgin farkımız.”

-BigChefs dışında yatırımlarınız var mı?

-“Geçtiğimiz haziran ayında BigChefs’in kardeş mekanı olan Hisar Buselik isimli, adından da belli olduğu üzere Hisarbuselik makamı gibi zarif, hayat dolu, duygusal karaktere sahip bir meyhane açtık. Türk yemeiçme geleneğinde meyhanelerin her zaman ayrı bir yeri olmuştur. Biz de bundan yola çıkarak yarattığımız bu konseptle meyhane kültürüne yeni bir soluk getirmeyi hedefliyoruz. Bir de Big Dürüm adında şu anda dört lokasyonda olan ve 2019’da büyütmeyi hedeflediğimiz bir fast-food markamız var.”

-Sizce Anadolu’da dışarıda yemek yeme kültürü ne düzeyde? Geçmiş 10 yıldan gelecek 10 yıla bir projeksiyon yaparsak, potansiyeli nasıl görüyorsunuz?

-“Bu konuya en güzel cevap, yapılan araştırmalar tarafından veriliyor. İpsos tarafından yapılan ‘2018 Türkiye Anlama Kılavuzu’ bize bu konuda net bilgiler veriyor. Bu raporun sonuçlarına göre Türkiye’deki her 10 bireyden 4’ü akşam yemeklerini asla dışarıda (restoran, kafe) yemiyor. Ayda birkaç kere yiyenlerin oranı yüzde 16 iken, haftada birkaç kere dışarıda yiyenlerin oranı yüzde 7. Bu oran 20-25 yaş arası gençlerde daha yüksek. Bu oranlar Anadolu’da daha yüksek oranlarda görülüyor. Dışarıda akşam yeme alışkanlığı bu durumda iken Türkiye’deki her 10 bireyden 5’i akşam yemeklerini asla dışarıdan eve sipariş etmiyor. Ayda birkaç kere sipariş edenlerin oranı yüzde 9 iken, haftada birkaç kere sipariş edenlerin oranı yüzde 2 olarak gerçekleşiyor. Görüyoruz ki; Türk halkı GSMH’nin sadece yüzde 1.9’unu dışarıda yiyecek ve içeceğe ayırmış durumda. Avrupa ortalaması ise yüzde 4.5 civarında. Kültür değişimi birçok dinamiği içinde barındırdığından, önümüzdeki 10 yılda da değişimin büyük şehirlerde daha hızlı olacağı görülüyor.”

yiyecek, tablo, tabak, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

-Yurtdışındaki BigChefs şubelerine gelen yabancı misafirlerinizden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Sizce yurtiçi ve yurtdışı pazarları arasındaki en belirgin farklılıklar neler?

-“Yurtdışındaki şubelerimizde misafirlerimizden çok olumlu tepkiler alıyoruz. Özellikle BigChefs’i daha önce Türkiye’de ziyaret eden misafirlerimiz, kendi ülkelerinde bizi görmekten çok mutlu oluyorlar. Yurtdışında Türk mutfağı oldukça rağbet görüyor. Menümüzün çeşitliliği ve geleneksel Türk mutfağına kattığımız modern dokunuşlar, yabancı misafirlerimizin bizi tercih etmelerindeki en önemli sebeplerden biri… Ayrıca kendi ülkelerine ait yerel lezzetleri BigChefs dokunuşuyla harmanlamamız bizi rakiplerimizden farklı kılıyor. Suudi Arabistan’da servis ettiğimiz tatlılarımızdan tahinli künefe, İran menümüzde safranlı, vişneli pilav gibi lezzetlerimiz çok beğeniliyor. Biz şu anda ağırlıklı olarak Körfez ülkelerindeyiz. Orada misafirlerimiz kuzu eti ve deniz ürünlerini ülkemize göre daha çok tüketiyorlar.”

-Şu anda kaç şubeniz var ve bunların kaç tanesi yurtdışında? Yakın zamanda açmayı düşündüğünüz şubeler var mı?

-“Yurtiçinde şu an toplamda 48 şubemiz var. Yurtdışında ise Dubai’de 3, Suudi Arabistan’da 3, Kuveyt’te 2 ve İran’da 1 şube olmak üzere toplamda 9 şubemiz bulunuyor. Yurtiçinde yakın zamanda İstanbul’da 2, Ankara’da 1 yeni şube daha açacağız. Yurtdışında ise Romanya, Azerbaycan ve Katar’da yeni şubelerimiz açılıyor olacak. Aynı zamanda İngiltere, Almanya, Rusya, Doğu Avrupa ve Güneydoğu Asya pazarları için yatırım görüşmelerimiz devam ediyor. Önümüzdeki 2 yıl içerisinde yurtdışı pazarında ciddi bir büyüme hedefimiz mevcut.”

-Yeme içme sektörü büyüyen, gelişime açık bir sektör. Ama şu anda Türkiye ekonomik olarak zor günlerden geçiyor. Sektörü neler bekliyor, sizin bu konudaki öngörüleriniz neler?

-“Şu an zor günlerden geçtiğimiz gerçek. Tüm sektörler gibi yeme içme sektörü de bunlardan etkileniyor ama yine de diğer sektörlere göre daha az etkileniyoruz. İşin olumsuz tarafını ve etkilerini hepimiz biliyor ve konuşuyoruz fakat ben yapı olarak olumlu bakmayı seven ve şirket stratejime de bunu yansıtmayı hedefleyen biriyim. Türkiye birçok kriz gördü, ben de uzun yıllardır bu sektörde olan biri olarak bunu yaşadım fakat geldiğimiz noktada bugünleri atlatacağımıza eminim. Ben her zaman yerel değerlerimizi koruyan, yerel mutfağımızın DNA’sı ile dünyayı harmanlayan markaların başarılı olacağına inanıyorum.”

metin, gök, açık hava, bina içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

-Kriz dönemini fazla hasar almadan atlatabilmek için bir önlem paketiniz ya da önerileriniz var mı?

-“Geçmekte olduğumuz ekonomik krizden doğaldır ki sektörümüz de etkilenecektir. Geçmiş krizlerdeki tecrübelerimize göre, bizim segmentte müşteri kaybı çok yaşanmıyor, daha çok giderlerdeki artışla kârlılık daralıyor ve dolayısıyla da yatırımın geri dönüşü uzuyor. Bu daha çok yeni şube açma, büyüme oranlarında düşüşle etkisini gösteriyor. Ama öte yandan bu dönem uygun kiralamalar için de bir avantaj sağlayabileceğinden, yine de büyüme öngörüyoruz. Kiralardaki döviz kurlarını makul seviyelerde sabitleyerek, biraz daha ithal ürünlerden yerli ürünlere geçişi sağlayarak ve uygun şartlarda kiralamalar ile bu dönemi büyümemizi sürdürerek geçireceğimize inanıyorum.”

-Bir marka yaratmak ve o markayı her geçen gün büyütmek için nasıl bir yol haritası izlemek gerekiyor?

-“Yol haritasının ihtiyaç listesini şu şekilde verebilirim:

1. Sizi heyecanla yataktan kaldıran bir tutku.

2. Her gün bıkmadan, yorulmadan azmeden bir adanmışlık.

3. Her an her şeye hazır olan ve düşmelere, kalkmalara dayanıklı sağlam bir bünye.

4. Beyninize ve ruhunuza besin veren bir çevre.

5. İyi bir ekip.

6. Doğru bir pazar analizi.

7. Ve en önemlisi ruhu, hikâyesi olan markanızın büyürken bu ruhu yitirmemesi için amatör ruhunuzu kaybetmemek.

-Sizin mutfakla aranız nasıl, ne sıklıkla yemek yaparsınız?En çok övgü alan yemeğiniz hangisi?

-“Hafta içi yoğun çalışma temposunda olsak da hafta sonları çocuklar buradaysa ya da özel misafirlerim olduğunda mutfakta olmaya bayılırım. Ben çocukluğumun geçtiği Diyarbakır’ın mutfağına âşığım. Mesela kuru patlıcan dolması, yapmayı en çok sevdiğim yemek diyebilirim.”

yiyecek, öğeler, yemek, farklı içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

-Sektöre girmek, yeni bir marka yaratmak ya da markasını ileriye taşımak isteyenlere neler önerirsiniz?

-“Önce yaşam amaçlarını bulsunlar, sonra da güçsüz yanlarını. Bir işe girişmeden önce kişi kendine de SWOT analizi (işinizle ilgili alanlarda güçlü ve güçsüz yanlarınızı görmenizi, gelecekte sizi bekleyen fırsatlar ya da tehlikelerle ilgili hazırlığınızı yapmanızı sağlayan bir analiz tekniği) yapmalı. Çünkü girişimci olmak düşündükleri kadar kolay olmayacak. Fakat korkmayanlara, risk alanlara da hayal ettiklerinden daha büyük kapılar açacak. Bu bir adanmışlık ve inanç işi. Ve unutmasınlar ki her zaman en büyük motivasyon kişinin kendi içinden gelmeli. Ben her zaman yerel değerlerimizi koruyan, yerel mutfağımızın DNA’sı ile dünyayı harmanlayan markaların başarılı olacağına inanıyorum.”

-Türkiye’de kadın girişimci olmanın zorlukları neler sizce? Yolun başındaki girişimci kadınlara neler önerirsiniz?

-“Türkiye’de kadın girişimci olmak hiç kolay değil! Ben de hem bir anne hem bir kadın girişimci olarak türlü zorluklarla mücadele ettim. Sanıyorum ki kadınların önündeki en büyük zorluk da sermaye erişimi oluyor. Türkiye’de kadınların üzerinde gayrimenkul tapusu maalesef az oranda olduğu ve bankalar teminata dayalı kredi sistemi uyguladıkları için, kadın girişimciler sermaye erişimi konusunda büyük zorluklar çekiyor. Bu sebeple kredi almak çok güç oluyor ve benim de en zorlandığım konu bu olmuştu. Eskisi kadar olmasa da kadınlar iş hayatında hâlâ az sayıdalar. Kadın girişimcilere destek arttıkça ülke olarak çok daha ileriye gideceğimize inanıyorum. Öncelikle tüm kadın girişimcilere kararlı olmalarını öneriyorum. Heyecanlarını yitirmeden, network’lerini geliştirerek, güvenilir yol arkadaşlarıyla başladıkları projelerinden yılmadan, vazgeçmeden çalışmalarını tavsiye ediyorum. Yaptığınız işi seviyor ve sevginizi katarak yapıyorsanız başarı zaten sizi takip ediyor.”

İlhan KARAÇAY’ın gözlemi:   HOLLANDA DIŞİŞLERİ BAKANI TÜRKİYE İÇİN GÜZEL SÖZLER SÖYLEDİ AMA HOLLANDA MEDYASI SAĞIR VE DİLSİZ KALDI…

İlhan KARAÇAY’ın gözlemi: HOLLANDA DIŞİŞLERİ BAKANI TÜRKİYE İÇİN GÜZEL SÖZLER SÖYLEDİ AMA HOLLANDA MEDYASI SAĞIR VE DİLSİZ KALDI…

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Ankara’da görüşen Hollanda Dışişleri Bakanı Wopke Hoekstra’nın, terörizm konusunda Türkiye’ye hak vermiş olması Hollanda medyasının hoşuna gitmedi.

Ülkenin büyük gazeteleri, görüşme öncesini haber yaparken, görüşme sonrasında tek satır yazmadılar.

metin, su taşıtı içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda medyası, Dışişleri Bakanları Wopke Hoekstra’nın, Mevlüt Çavuşoğlu ile Ankara’da yaptığı ve Türk medyasının sitayişle söz ettiği görüşme hakkında tek satırlık bir haber bile yayınlamadı.
Abonesi olduğum De Volkskrant ve De Telegraaf gazetelerinin, Ankara’daki görüşme hakkında neler yazacağını çok merak ettiğim için, sabahın erken saatlerinde, önce dijital yayınlara baktım. Dijital yayınlarda sadece dünkü ‘görüşecekler’ haberi vardı.
Daha sonra dağıtımcı tarafından saat 06.00’da kapımdan atılan gazeteleri kaptım ve dikkatle incelemeye başladım. Heyhaaaaaat!
Tek sütunluk bir haber bile yoktu.
Google’de arama yaptığım zaman da, dünkü görüşmeye ait haberi hiçbir yerde göremedim.

Aslında bu gelişmeyi dün tahmin etmiştim. Sosyal medya kanalıyla dikkatle izlediğim bu görüşmeyi, Youtube’den de izlemiştim. Görüşme sonrasında yapılan açıklamalar çok dostane ve olumluydu. Hollanda Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin terörizmle mücadelesine saygı duyduklarını ve desteklediklerini anlatıyordu.
İnanır mısınız, o anda eşime şöyle demiştim: “Wopke’nin bu sözleri hem Hollanda medyasını ve hem de siyasetçilerini memnun etmeyecek. Bak göreceksin, yarın Hollanda medyası ya değişik şeyler yazacak veya hiç yazmayacak.”

İşte bu nedenle bu sabah Hollanda medyasını sabahın beşinden itibaren takip ettim ve dünkü görüşlerimde haklı çıktım.

Hollanda ve Türkiye Dışişleri Bakanları arasındaki bu görüşme, iki ülkenin ilişkilerinin iyileştirilmesi için, 2008 yılında kurulan Wittenburg-Konferansı’nın dokuzuncusu olarak yapıldı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Hollanda Dışişleri Bakanı Wopke Hoekstra, iki ülke ilişkilerinin iyileştirilmesi için kurulan bu konferansta, içinde bulunduğumuz güncel konuları içeren görüşmeyi yaptılar.

Wittenburg-Konferansı’nın amaçları arasında yer alan ‘iyileştirme’ için beş grup çalışıyor. Bu gruplar Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerini, Türk-Hollanda toplumu ilişkilerini, terörizm ile mücadele ilişkilerini, enerji ilişkilerini ve iklim ilişkilerini kapsıyor.
Bu kadar önemli konuları kapsayan ve dokuzuncu kez yapılan böylesi önemli bir görüşme hakkında tek sütun bile haber yapmamanın bir tek nedeni olabilir: Türkiye düşmanlığı…

Ben size, dünkü görüşmelerde neler yaşandığını ve sonrasındaki basın açıklamalarını yazmayacağım değerli okurlarım.
Ben size, dostum Veyis Güngör’ün, geçen ay yazmış olduğu Hollanda medyası ile ilgili yorumunu aktarayım. Bakınız Hollanda medyası ne hallere düşmüş?
Hollanda halkına tek taraflı haber sunarak körleştiren Hollanda medyasının nasıl da satılık olduğunu çok iyi anlayacaksınız.

metin, gazete, kabin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

HOLLANDA MEDYASININ TEKELLEŞMESİ VE DEMOKRASİYE ETKİLERİ

Kısa adı CvdM olan ‘Hollanda Medya Komiserliği’, düşünce özgürlüğünün korunması ve demokrasinin sağlıklı işlemesi yönünde çalışmalar yapar. CvdM, aynı zamanda, medya sektöründeki gelişmeleri ve medya pazarında yeterli oyuncunun olup olmadığını da gözlemler. Her yıl ‘medya monitör’ başlığıyla bir rapor da yayınlar. Kurumun, geçtiğimiz aylarda yayınlandığı raporda, Hollanda medyasının tekelleştiği uyarısı yapılırken, gidişatın demokrasiyi tehlikeye düşürebileceğine de dikkat çekiliyor.

Raporda yayınlanan verilerden hareketle, Trouw gazetesinde konuya ilişkin Nienke Schipper’ın yaptığı analize göre, medyanın tekelleşmesi demokrasi için bir tehdit oluşturur. Schipper, ‘Her geçen gün, gazeteler, dergiler ve televizyonlar yavaş yavaş, şirket evliliği yapan büyük şirketlerin eline geçiyor’ diyor. Bazı medya uzmanlarına göre ise bu gelişme, sosyal tartışmalar ve toplum için tehlike oluşturuyor.
Analizden bazı tespitler aşağıdaki şekilde.

Medyada yaşanan tekelleşmeyle, çeşitlilik ve bağımsızlık da ortadan kayboluyor. Son on yılda yapılan şirket evlilikleri, Hollanda’da yazılı medyanın genel olarak iki büyük yayıncının elinin altında toplanmasını beraberinde getiriyor. Tekelleşme sadece gazete, dergiler ve televizyonlar değil, ticari amaçlı yayınlar da aynı kaderi paylaşıyor.

Şirket evliliği sayesinde Hollanda’da medya neredeyse iki Belçikalı yayıncı olan ‘Mediahuis’ ve ‘DPG Medya’nın eline geçti. Hollanda’nın ana akım gazetelerinden NRC Handelsblad ve De Telegraaf’ın sahibi olan Mediahuis, kısa bir süre önce Leeuwarder Courant ve Noordelijke Dagblad Combinatie’yi de satın alarak medyada gücüne güç kattı.

Diğer taraftan, eski adı De Persgoep olan DPG Medya da, yine ana akım gazetelerden Trouw, de Volkskrant, Het Parool ve Algemeen Dagblad (AD)’yi satın alarak Hollanda’daki medya yayınlarında ikinci büyük güç oldu. DPG Medya aynı zamanda, QMusic Radyo yayını, Donald Duck ve Libelle dergileri ile, günlük haber sitesi Nu.nl’yi de bünyesinde bulunduruyor.

Gazetelerde durum böyleyken, televizyon yayıncılığında da üç büyük grup söz sahibi. Bunlar, NPO (Hollanda Kamu Yayıncılığı), RTL ve Talpa.
NPO ticari bir yayın şirketi olmayıp, devlet tarafından sübvanse ediliyor. RTL Grubu, Alman Bertelsmann‘a bağlı olup, RTL, RTL 4, RTL 5, RTL Z gibi televizyon kanalları ile, Videoland yayının sahibidir. Talpa Network ise, John de Mol’a ait olup, SBS6, Net5 televizyon kanalları, Radyo 538 ve Linda dergisi bünyesindedir.
RTL grubunu bünyesinde bulunduran Bertelsmann, Talpa Network’ü satın almak için uğraş veriyor.

Medya alanında yaşanan ve genel anlamda bu şekilde özetlenebilecek tekelleşme gelişmesi, sadece Medya Komiserliği’nin değil, aynı zamanda medya uzmanları ve Temsilciler Meclisi’ndeki siyasi partilerin de dikkatini çekti. Temsilciler Meclisi’nde, tekelleşmeden duyulan rahatsızlık, Sosyalist Parti milletvekili Peter Kwint tarafından verilen bir önergeyle netlik kazandı. Milletvekilleri tarafından kabul edilen önergeye göre, medyada çeşitliliğin korunması şimdiki hükümet döneminde araştırılacak.

Diğer taraftan, on yedi yıldır, medya alanında araştırmalar yapan uzman Edmund Lauf, medyada yaşananların endişe verici olduğunu söylerken, iyi işleyen bir demokrasi için, düşünce özgürlüğü, çok seslilik ve bağımsız medyanın olmazsa olmazlardan olduğunu belirtiyor.

Yıllardır, Hollanda medyasının zor günler geçirdiği konuşuluyor. Buna göre, okuyucu daha çok dijital yayınlara yöneliyor. Gazetelerin tirajı düşerken, dijital abonelik yavaş yavaş artıyor. Reklam ilanlarında da değişiklik yaşanıyor. Uluslararası şirketler, Facebook ve Google’da iş ilanları verirken, geleneksel medya organlarının reklam gelirleri de buharlaşıyor. Bu gelişme karşısında, medyanın güç birliği yaparak varlığını devam ettirdiği yorumu yapılıyor. Ancak, tekelleşmenin demokrasiyi tehdit eder hale geldiği de ayrı bir gerçek. Bir tarafta medyanın varlığını devam ettirmesi için güç birliği ve tekelleşme, diğer tarafta da çok sesliliğin kaybolma ve düşünce özgürlüğü alanının daralmasıyla, demokrasinin tehlikeye girmesi.
Modern toplumların karşı karşıya olduğu bu ikilem, önümüzdeki yıllarda konuşulmaya ve tartışılmaya devam edecek.

 

AMSTERDAM’DAKİ MUHTEŞEM ÇİNİ SERGİSİNİ 29 TEMMUZ’A KADAR İZLEYEBİLİRSİNİZ…

AMSTERDAM’DAKİ MUHTEŞEM ÇİNİ SERGİSİNİ 29 TEMMUZ’A KADAR İZLEYEBİLİRSİNİZ…

Betül Aslı Bayram’ın ‘Geleneksel Türk Çini Sanatı’ sergisi Yunus Emre Enstitüsü’nde…

410 yıllık resmi ilişki ve dostluğun simgesi laleden sonra, çini de Hollanda’yı süsleyen ve zenginleştiren bir hediyemizdir.

metin, adam, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

1612’de başlayan Türkiye-Hollanda resmi ilişkilerinden sonra, başta lale olmak üzere pek çok nesneyi bu ülkeye kazandıran Türkiye’nin, diğer çiçek çeşitleri ile birlikte, tütün, müzik aletleri ve çiniyi de kazandırmış olduğunu bilenleriniz çoktur.
Özellikle lale konusunda pek çok etkinliğe sahne olan Hollanda’da, şimdi de özel bir Türk sanatı olan çini ile ilgili bir etkinlik yapılıyor.
İki ülke arasındaki dostluk ilişkilerini pekinleştirmekte olan olan bu etkinliklerin sonuncusu, Amsterdam’daki Yunus Emre Enstitüsü’nde başladı.

kişi, iç mekan, grup, kalabalık içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’da yaşayan Betül Aslı Bayram’ın uzun süren çalışmalardan sonra göz nuru dökerek hazırladığı çini koleksiyonu, 29 Temmuz tarihine kadar sergilenecek.

kişi, iç mekan, takım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Açılışına, Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarının üyeleri, sanat dünyasının bireyleri ve kursiyerler katıldı.

Hollanda Yunus Emre Enstitüsü Koordinatörü Abdullah A. Altay’ın ev sahipliğinde yapılan açılışta, çini sanatı hakkında bilgiler verilen konuşmalar yapıldı. Adalet Bakanı Yardımcısı Hasan Yılmaz ve Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürü Kasım Çiçek’in de sergiyi ziyaret ettiler.

Çini sanatının tarihçesi Karahanlılar’a kadar dayanmaktadır. Karahanlılar tarafından geliştirilmiş olan çini sanatı, daha sonraki dönemlerde başka Türk devletleri tarafından da geliştirilmeye başlanmıştır. Çini sanatı; en parlak dönemini Osmanlı tarihinde yaşamıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nin ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin, hakimiyet altına almış olduğu yerlerde, medrese, cami, saray inşasında çini sanatını kullandıkları bilinmektedir.

metin, renkli, kumaş içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Vazo, sürahi, türlü kap, tabak ve çanaklara işlenen modeller ve renklendirme işlemleri ile oluşturulan eserler, günümüzde türlü ortamların ve evlerin dekorasyonu yapılırken kullanılan eşyalar arasında yerlerini almaktadır.

kişi, duvar, poz, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Dumlupınar Üniversitesi Seramik Bölümü sanatçısı olan Betül Aşlı Bayram, Osmanlı Geleneksel Çini Sanatının kalbi olan Kütahya’da doğdu. 8 yıldır Hollanda’da yaşayan sanatçı Bayram, geçmişten geleceğe köprü kurup, kültürümüzün geleneksel sanatını gelecek nesillere aktarmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi ve bu imkanı Amsterdam’da bulabildiği için Yunus Emre Enstitüsüne teşekkürlerini sundu.

“Geleneksel Türk Çini sanatımızın elçiliğini yaparak Hollanda‘ya taşımanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum. Bu ilk kişisel çini sergimin harika geçmesine vesile olan, yanımda olan ve uzakta olup gelemeyen, güzel enerjilerini gönderen tüm dostlara selam olsun” diyen sanatçımız, Adalet Bakanı Yardımcısı Hasan Yılmaz ve Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürü Kasım Çiçek’in de sergiyi ziyaret etmiş olmasından duyduğu memnuniyeti belirtti.

KURSİYERLERİN KATKISI

metin, kişi, iç mekan, poz içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Betül Aslı Bayram yönetiminde, 6 hafta boyunca kurs gören sanatçı adaylarının eserlerinin de sergilendiği Yunus Emre Enstitüsü, “Sanat iyileştirir, Sanat birleştirir” anlayışıyla kültürel mirasımıza sahip çıkmak için çeşitli sanat faaliyetleri düzenliyor.

Yunus Emre Enstitüsü,  kültür mirasımızın en önemli sanatlarından biri olan ve  geçmişi 1000 yıla dayanan, geleneksel çini sanatımızı, yurtdışında tanıtmak için düzenli olarak kurslar ve atölye çalışmaları gerçekleştirmektedir. Hollandalı sanatseverler tarafından da büyük ilgi gören bu kurslar, gelecek yıl 15 Mart’ta yeniden başlıyor.

HOLLANDA’NIN DE TELEGRAAF GAZETESİ SAĞLIK TURİZMİNİ YERDEN YERE VURDU:

HOLLANDA’NIN DE TELEGRAAF GAZETESİ SAĞLIK TURİZMİNİ YERDEN YERE VURDU:

Kozmetik ameliyatlar için yabancı ülkelere gidenlerin, Hollanda’ya komplikasyonlar ile geri dönmeleri doktorları endişelendiriyor.

Karbeyazı bir gülümseme için Türkiye’ye, popo büyütme için Güney Amerika’ya veya yeni bir burun için Portekiz’e…

Amsterdam’da Türkiye’nin Sağlık Turizmi Fuarı’nı izleyen Arianne Mantel ve Koen Nederhof isimli gazeteciler, özellikle Türkiye’de meydana gelen komplikasyonları allandıra ballandıra anlattılar.

İki sayfalık haberde, Türkiye’de hayatlarını kaybeden Hollandalı genç kızlardan da söz ediliyor.

İlhan KARAÇAY derledi:

Hollanda’nın en büyük gazetesi De Telegraaf, Türkiye ve Türkler aleyhindeki yayın politikasını sürdürmeye devam ediyor.
De Telegraaf’ın, Türkiye aleyhindeki son haberi 28 Mayıs Cumartesi günü iki sayfa olarak yayınlandı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduAmsterdam’da Türkiye’nin Sağlık Turizmi Fuarı’nı izleyen Arianne Mantel ve Koen Nederhof isimli gazeteciler, özellikle Türkiye’de meydana gelen komplikasyonları allandıra ballandıra anlattılar.

“Kar beyazı bir gülümseme için Türkiye’ye, popo büyütme için Güney Amerika’ya veya yeni bir burun için Portekiz’e gidip gelmenin, Hollandalılar için cazip bir kozmetik seyahat oluşu, doktorları endişelendiriyor” şeklinde başlayan haber, çok hızlı bir şekilde gelişen sağlık turizminin, milyarlarca Euro kazandırdığı iddiasıyla devam ediyor.

De Telegraaf’taki haberde Türkiye’yi öven ifadeler de var ama, bu iki muhabir derslerine iyi çalışmamışlar. Zira, Türkiye büyükelçisi olarak bildirdikleri Sadin Ayyıldız, büyükelçi değil, Rotterdam Başkonsolosumuzdu ve fuara hiç gelmedi. Fuara katılan büyükelçimiz Şaban Dişli ise, “Benimle hiçbir Hollandalı gazeteci görüşmedi” diyor.

metin, iç mekan, pazar içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

De Telegraaf’taki haber şöyle devam ediyor:
İstanbul’daki Glow Up adlı aracı büronun temsilcisi Lorriane Bruijn, Amsterdam’da açılan Türk Sağlık Turizmi Fuarı’nda bizi bilgilendirirken hiç zorluk çıkarmadı ve her şeyi dürüstçe anlattı: Dudaklar, göğüsler, dişler ve burun… Bunların hepsi bir ameliyat masasında işlem gördü. Tabii ki, çok popüler olan Brezilyan işi Butt Lift’ten de söz etti.
(Brezilyan Buttock Lift de denilen bu ameliyat, kalça hacmini ve şeklini inplant gerekmezsizin yeniden hacimlendiren, yağ enjeksiyon ve transfer işlemidir. Liposuction yöntemi ile karın, kalça, bel ya da uyluk bölgesinden fazla yağ alınır ve elde edilen yağ, popoya enjekte edilir.)

“Daha büyük bir popo çok hoşuma gidiyor. Ama geniş bir kalçadan hiç hoşlanmıyorum. Bu nedenle fazla yağları da aldırdım ve yeni bir trend olan Skinny BBL poposuna sahip oldum.” diyor Lorriane Bruijn.

Sağlık turizmi fuarındaki Türk göz doktorları, cerrahlar, diş doktorları ve saç ekiciler, dolaşmakta olan ziyaretçilere bilgi vermeye çalışıyorlardı. Hemen orada, bir cerrahi müdahale için, uçak ve otel rezervasyonu da dahil olmak üzere anlaşma yapılabiliyordu.

Fuardaki tek Hollandalı stand sahibi olan Bruijn, ortağı olan Nilgün Coşkun ile birlikte, Afganistanlı bir kadın ile, karın ve dudak yağını çekme için, haziran ayı için bir anlaşma yaptılar. Kadının eşi de, bir Hollywood gülüşü için dişlerini yaptırmaya birlikte gidecek.

Sağlık turizmi branşının dünyadaki büyüklüğü tam olarak bilinmiyor. Bu seyahatlar kayıt altına alınmıyor. Market Data Forecast verilerine göre, bu pazarın Avrupa’daki büyüklüğü 7 milyar eurodur. 5 yıl sonra bu meblağın 16 milyar Euro olması bekleniyor.

Ronde billen, zoals die van Kim Kardashian, zijn populair. De hoeveelheid Brazilian Butt Lifts die plastisch chirurgen wereldwijd uitvoeren, nam in de periode 2015 tot en met 2019 met 77,6 procent toe. Beeld REUTERSKadınların çoğu, Kim Kardashian’ın poposuna özen göstererek Brazilian Butt Lifts operasyonu yaptırıyorlar. 2015-2020 yılları arasında bu tür operasyonlar yüzde 80 artış gösterdi.

Türkiye

Türkiye, her yıl iki milyon sağlık turisti çektiğini söylüyor. Bunun getirisisinin de 600 milyon Euro olduğu kabulleniliyor. Türkiye, sağlık turisti sayısını artırmak için, aralarında Hollanda’nın da bulunduğu pek çok ülkede büyük uğraş veriyor.
Bu nedenle Türk Sağlık Turizmi Fuarı’nda Büyükelçi Sadin Ayyıldız da vardı. (Muhabirler isim yanlışlığı yapmışlar, Büyükelçi Şaban Dişli olacak. Ayyıldız Rotterdam Başkonsolosumuzdur ve fuara hiç gelmedi.) Zira bu ticaret dalı, hükümetin resmi bir yönetimi haline geldi.
Portekiz de bu konuda öncelikli kararlar almış.

Hollandalı cerrahlara göre, bu konularda dünyada en çok ameliyat Kolombiya, Brezilya ve Dominik Cumhuriyeti gibi Güney Amerika ülkelerinde yapılıyor. Oralarda daha çok popo büyümesi işlemi yapılıyor. Hollandalılar ise daha ziyade diş, göğüs ve saç ekimi için Türkiye’yi tercih ediyor. Portekiz ise, burun estetiği, lazer ile daha iyi görebilme ve star ameliyatları için ilginç geliyor.

Alegria Health’ın patronu Margaret Krijnen saç ekimi hakkında çok değişik girişimler anlatıyor. “Bu konuda Portekiz daha ucuz. Orada sağlık dalında çok para kazanılıyor.” diyor.
Macaristan ve Polonya da, dolu beyazlığında diş için yarışa katılmış durumda. Tayland ise yıllardır kosmetik girişim ve ağız bakımı konusunda ilanlar yayınlıyor.
Şimdiki bahar aylarında veya önümüzdeki yaz aylarında bu ülkelere gidecek olanları, dönüşleri sırasında, havalimanı kuyruklarında, yüzlerinin ve başlarının bandajlı bir şekilde görürseniz hiç şaşırmayın. Zira ya bir tarafları yanmıştır veya saç kökleri yaralanmıştır.

Sert Data

Sert Data sınırlı olabilir. Hollanda Seyahat Acentaları Birliği’nin başkanı olan Frank Oostdam da bu trendi görüyor: ”Bu yılın başında Türkiye’de bir kongreye katılmış ve konuşma yapmıştım. Konuşmadan sonra, Hollanda’ya kapağı atmak isteyen sağlıkçılar etrafımı sarmış ve bilgi almaya çalışmışlardı” diyor Oostdam.

Hollanda’daki plastik cerrahlar bu konuda çok endişeli. Hollanda Estetik ve Plastik Cerrahi Derneği NVPC’nin başkanı Ali Pirayesh şunları diyor: “Yurt dışındaki düşük fiyat kartları, meydana gelen komplikasyonlar nedeniyle çok pahalıya mal olabilir. Yapılan yanlışlıkları çoğu zaman biz burada düzeltiyoruz”.

Amsterdam’daki OLVG Hastanesi Plastik Cerrahı Annekatrien van de Kar, sadece kendi hastanelerine son 2,5 yılda tam 80 hastanın geldiğini ve hepsinin yurt dışındaki ameliyatlardan komplikasyonlu çıktıklarını belirtiyor. Van de Kar şöyle devam ediyor:
“Hollanda Estetik ve Plastik Cerrahisi Derneği NVPC, yurt dışındaki ameliyatlarda komplikasyona uğrayan hastaları kayıt altına almaya başladı. Bu komplikasyonları son yıllarda daha çok görür olduk. Özellikle Türkiye’den gelen hastalarda…”

Brezilyan Butt

Yurt dışında yapılan kozmetik cerrahilerin rizikosuz olmadığını, geçtiğimiz ocak ayında Türkiye’de yaşanan bir olayda, acı bir şekilde ve açıkça gördük. Zira, Hollandalı bir kadın Brezilyan Butt Lift yapıldıktan sonra ölmüştü. (Brezilyan Buttock Lift de denilen bu ameliyat, kalça boyunu ve şeklini inplant gerekmezsizin yeniden hacimlendiren, yağ enjeksiyon ve transfer işlemidir. Liposuction yöntemi ile karın, kalça, bel ya da uyluk bölgesinden fazla yağ alınır ve elde edilen yağ, popoya enjekte edilir.) Bu konudaki haberi, en altta bulacaksınız.

Ali Pirayesh, hastaları, ‘İki kuruşa ön sırada oturma’ illüzyonundan kurtarmaya çalışırken şunları söylüyor: ”Bir operasyonun fiyatı, Hollanda’daki fiyatın yarısı kadar ise, bu konuda çok düşünmelisiniz. Ama operasyon için ille de yurt dışına gitmek istiyorsanız, oradaki doktorun ISAPS’a üye olup olmadığına bakın.”
(ISAPS, İnternational Society of Aesthetic Plastic Sürgery açılımı ile tanınmaktadır.)

Plastik cerrahı Van de Kar, yurt dışından döndükten sonra hastanelerine gelen hastalarda genellikle enfeksiyon ve ölmüş deri şikâyetleri ile karşılaştığını söylüyor.

Van de Kar, genellikle karın germe ameliyatlarında, derinin çok gerilmesinden sonra, derinin öldüğünü ve iyileştirmek için de ikinci bir ameliyat yaptıklarını anlatıyor. Van de Kar, kendi hastanelerindeki müdahalelerden önce, gerektiği takdirde hastalarını önceden zayıflattıklarını ve sigarayı bıraktırdıklarını da anlatıyor.

Yurt dışında yaşananların kontrolunun mümkün olmadığını, hastaları taşıyan seyahat aracılarının da sorumlu tutulamayacağını belirten Van de Kar, yurt dışında yapılan hataların, kendileri tarafından düzeltildiğini söylüyor.

Lorraine Bruijn, Türkiye’de yaptırdığı kozmetik müdahalelerden o kadar çok memnun kaldı ki, İstanbul’da hemen bir aracı bürosu açtı. Amsterdam’daki Sağlık Fuarı’nda yer aldığı standına gelen anne adaylarına, Mommy Makeover denilen annelik estetiğini tavsiye eden Bruijn, müşteri adaylarına doğum sonrasında göğüslerinin tekrar dikleşeceğini ve büzülen karınlarının da gerginleşeceğini anlatıyor.

Türk hükümeti, sağlık turizmini teşvik etme amacıyla, Hastalık Sigortası Demir’i devreye sokarak, komplikasyona uğrayanlara tazminat ödenmesini amaçladı. Büyükelçi Ayyıldız bu girişimden çok umutlu olduklarını söylüyor.
Demir sigortadan Berker Yurtbulmuş şunları söylüyor: “Hastalar altı ay içinde komplikasyon yaşarlarsa, sigortamız tarafından yeniden Türkiye’ye götürülecek ve gerekli müdahale yeniden yapılacaktır.”

Ama, plastik cerrah Ali Pirayesh de şöyle konuşuyor: “Komplikasyonlardan sonra hasta seyahat etmemeli ve iyileşmesi için istirahat etmeli. Ben birisini ameliyat edersem, haftalık olarak kontrola gelmeli. Daha sonra aylık kontrollar başlar. Bu işlem tam iyileşene kadar devam eder.”

Breda’da yaşayan 50 yaşındaki Elif, yurt dışındaki operasyonlara çok ilgi duyuyor. Bu nedenle arkadaşı Vildan ve oğlu Mert ile fuara gelmiş. Türkiye’de göz lazeri yaptırmak isteyen Elif, “Türkiye’ye gittiğim zaman, ameliyattan sonra annemi de ziyaret etmiş olurum. Hollanda’da bekleme süreleri çok uzun” diyor.

Girişimci Lorraine Bruijn, Hollandalılar’ın plastik müdahaleler için yurt dışını boşuna seçmediklerini belirtirken şöyle diyor: “Operasyonlar, Hollanda’daki fiyatların yarısı ve hatta üçte biri. Yurt dışındaki doktorlar yağ çekimi veya takviyesi yaparken çok cömert davranıyorlar. Hollanda’da karından çekilen yağ iki litreyi geçmiyor. Bu tabii ki çok az. İki litre için bir hafta yemesen de olur. Geçen yıl ben kollarımdan ve karnımdan 6 litre yağ aldırdım.”

Bruijn daha sonra bir çok göbekli Norveçli adamın fotoğrafını gösterdi. “Bu fotoğraf operasyon öncesi. Doktorlar göbekteki yağları çektiler. Şimdi bu genç yaza hazır vaziyette” dedi Bruijn.

Gazetedeki iki sayfalık haberin sonunda, “Yanaklarımın bir bölümünde hiç bir şey hissetmiyorum” başlığı ile şöyle yazılmış:

45 yaşındaki Hester (isim hayali), nisan ayında, plastik bir operasyon için Türkiye’ye gittiğine pişman oldu. “Hollanda’da yüz gerdirme için tam üç kliniğe baş vurdum. Çok zayıfladığım için deri fazlalığım vardı. Ama buradaki fiyatlar çok pahalıydı!
Bir Hollanda seyahat bürosu aracılığı ile 6500 euro karşılığında Türkiye’ye gittim. Bu operasyon Hollanda’da 20.000 euroydu.”
diyor Hester.

Ama Hester şimdi, çok salakça hareket ettiğini kabul ediyor. Kendisine anlatıldığı gibi bir hastaneye değil, hijyen olmayan bir yerde ameliyat edildiğini ve çok ağrı çektiğini anlatan Hester şöyle devam ediyor: “Operasyonun iyi yapılamdığı kesin. Zira, çenemin altında beş santimetre boyunda bir yara izi kaldı. Çene altındaki kaslar çok gergin. Yüzümde ve kulaklarımın altında çöküntüler meydana geldi. Yanaklarımın bir bölümünde hiç bir şey hissetmiyorum. Burada herkesi uyarıyorum: Tasarruf edin ve Hollanda’yı seçin. Benim şimdi her şeyi düzeltmem gerekecek.”

kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

HABERDE SÖZÜ EDİLEN ÖLÜM OLAYLARI
Haberde sözü edilen ölüm olayları, yaşandığı günlerde Hollanda medyasında kıyametler koparılmıştı.

Bu yılın başında İstanbul’da Brezilyan Butt Lift yaptırdıktan sonra öldüğü belirtilen Hollandalı kadın hakkında, 26 Ocak tarihli gazetelerde kıyamet koparılmıştı.

Brezilyan Butt Lift operasyonunda karıdan alınan yağların, kalçaya enjekte edildiği belirtilen haberlerde, bu operasyonun çok tehlikeli olduğunu, Hollanda Estetik Plastik Cerrahlar Derneği’nin 2018 yılında uyarı yaptığını, her 3000 operasyonda bir kişinin öldüğü duyurulmuştu.

kişi, kadın, iç mekan, kapat içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu10 Nisan 2021 tarihli gazetelerde de, 39 yaşındaki Sharida Tuinfort isimli bir kadının Türkiye’de yaptırdığı aynı operasyon sonrasında öldüğü haberleri yer almıştı.
Şubat ayında gerçekleşen operasyondan sonra uzun süre acı çektiği belirtilen
Sharida için hak arayışına geçen ailesinin yaşadıklarını, dramatik bir şekilde yazan gazeteler, o zaman da ‘Türkiye’ye gitmeyin’ uyarılarını yapmışlardı.

Bir başka operasyon hatası haberi de 28 yaşındaki Chelsey için yayınlanmıştı.
Karnından 7 litre yağ alındığı belirtilen Chelsey’in yaşamını yitirmediğini ama çok acı çektiğini anlatan gazetelerden AD (Algemeen Dagblad), “Türkiye’de kozmetik dram: Dört Hollandalı kadın ağır komplikasyon kurbanı oldu” başlığını atmıştı.

 

 

HOLLANDA HÜKÜMETİ KELİME OYUNU İLE IRKÇILIK SUÇLAMASINI ÖRTBAS ETMEK İSTİYOR…

HOLLANDA HÜKÜMETİ KELİME OYUNU İLE IRKÇILIK SUÇLAMASINI ÖRTBAS ETMEK İSTİYOR…

Bundan önceki hükümeti düşüren skandal olay, şimdi bir kelime oyunu ile yeni hükümeti de zora soktu.

Vergi dairelerinde, özellikle yabancılara yapılan ırkçılığı ilk kez kabul eden Kabine, hem kendilerine ve hem de çalışanlara dava açılamaması için, ‘Kurumsal ırkçılık’ saptaması yaptı.

Başbakan Rutte, 10 yıldır devam eden ‘Vergi Daireleri’nde yabancı kökenlilere ırkçı uygulama’ iddiasını kabul ederken, kurmayları ile düşündü ve yargılanma tehlikesini bertaraf etmeye çalıştı.

Hukukçular bu konuda ikiye bölündü, kimi ‘yargı yolu açık’ dedi, kimi de ‘yargılanamazlar.’

Ülkede sadece vergi daireleri değil, pek çok kurumda yapılan ırkçılıklar hakkında her yıl 7 bin dolayınca şikâyet var.

çayır, kişi, gök, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda hükümeti, devlet dairelerinde meydana gelen ırkçılık konusunda, gerek kendilerinin ve gerekse memurların yargılanamaması için, büyük bir kurnazlık düşündü ve ‘ırkçılık’ suçlamasının önüne ‘kurumsal’ (institutioneel) lafını ekleyerek kurtuluş yolunu aradı.

Hollanda devlet dairelerinde yapılan ırkçılığın, 10 yıldan bu yana analizini yapan Araştırma Kurulu’nun raporunda, 2021 yılında devlet dairelerinde ırkçılığa karşı yapılan şikâyetlerin sayısının 6.912 olduğu ve bu sayının bir yıl öncekinden yüzde 25 daha fazla olduğuğu belirtiliyor.

En çok mağdur yaratan ırkçılık olayı, vergi dairelerinde meydana geldi. Çocuk bakımı yardımı alan, daha çok yabancı kökenli ailelerin, sahtecilik yaptığını öne sürerek, verilen yardım paralarını haciz yoluyla geri alan vergi idaresi, binlerce ailenin haksız bir şekilde mağdur olmalarına yol açmıştı. (Bu konudaki haberimi yazının sonunda bulabileceksiniz.)

İşte, hükümet düşüren bu utandırıcı olay, nihayet Kabine tarafından resmen kabul edildi. Ama, ‘ırkçılık’ kelimesinin önüne ek bir kelime konularak sorumluluktan kaçar bir şekilde…

Irkçılık kelimesinin önüne ‘kurumsal’ (institutioneel) kelimesini koyarak, hukuki bir kurnazlık yapan kabine, ‘Devlet kurumlarında çalışanlar ırkçılık yapmıyor, kurumun yapısı ırkçı’ demeye getiriyor ama, Avukat Nazmi Türkkol buna itiraz ediyor ve “Bu ifade, aksine, ‘ırkçılığı devlet yapıyor’ demektir” diyor.
Ne var ki, Hollanda medyasına konuşan siyasiler ve hukukçular, ortada şikâyet edilecek birilerinin olmadığını belirterek, hükümetin ve kurumlarda çalışanların mahkemeye verilemeyeceğini savunuyorlar.

Buna karşın Avukat Ejder Köse ise şunları söylüyor:
“Evet, bu tür terimler/kwalificaties özellikle hukuki sorumluluk çerçevesinde kullanılır. Kurnazlık şurada yatıyor: Kurumsal ırkçılık olduğunda, herhangi bir şahıs ( memurlar veya siyasi açıdan sorumluluk taşıyan kişiler – Bakan veya Müsteşarlar) hukuken safdışı bırakılmış oluyor, yani bir nevi koruma altına alınıyor ve hukuken sorumlu tutulamıyor.

Bu durumu şöyle izah edebilirim: Irkçılığın önüne ‘kurumsal’ kelimesini eklediğin zaman, bu tür ırkçılığı başlatan ve tetikleyen memurlara karşı suç duyurusunda bulunamıyorsun. (Bulunulmuş olsa da, savcılığın takipsizlik kararı vermesi gerekir). Çünkü, şahsın kendisi değil, kurum ırkçılık yapmış oluyor. Bildiginiz üzere, aırkçılık yapmak, Hollanda Ceza Kanunu gereği bir suçtur ve Ceza Mahkemeleri tarafından yargılama yapılır. Lâkin belirttiğim gibi, kurumsal terimi konularak, şahısların yargı önünde hesap vermeleri engellenmiş oluyor.”

Hollanda’da hem ana akım gazetelerin tamamında ve hem de sosyal medyada geniş yer alan bu tartışma devam ederken, ırkçılığın kabul edildiğini açıklayan Vergi İdaresi’nden Sorumlu Devlet Bakanı Marnix van Rij, ikinci bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Van Rij, “Hollanda kanunlarında ırkçılık veya kurumsal ırkçılık deyimleri arasında bir fark yoktur” demek mecburiyetinde kalarak, yeni bir krizi önlemeye çalıştı. Van Rij’in bu açıklaması, ‘Kelime oyunları ile karambol yaratma’ olarak nitelendi.

Diğer ırkçı saptamalar

Irkçılık şikâyetlerini araştıran ADV Bürosu’nun raporunda, son bir yıl içinde dein temelli 253 ırkçı olay yaşandığı ve bunların yüzde 63’ünün müslümanları kapsadığı belirtildi.

Hollanda’da ırkçılık, en fazla iş pazarında yaşanmaktadır. Kamusal ve ticari hizmetlerde ırkçılık, iş pazarından sonra ikinci sırada yer alıyor. Üçüncü sırada ise, eğitim alanındaki ırkçılık var. Bu veriler, ırkçılığın her sektörde yaşandığını ortaya koymaktadır.

Şimdi isterseniz, hükümet düşüren ve şimdi de hükümeti zor durumda bırakan ırkçılık olayının bir kez daha okuyalım:

İşte, hükümet düşüren skandal olayın ardındaki gerçekler.

Hollanda’da hükümet düşüren skandal olayın kurbanları arasında Türkler çoğunlukta.

Türk aileler arasında 130 bin euro cezaya çarptırılanlar var.

Evlerini, otomobillerini satmak mecburiyetinde kalan ve bunalım geçiren annelerden biri intihar etmişti.

Çifte uyruklu aileleri ‘sahteci’ olarak suçlayan vergi memurları belge bulamayınca, kendileri sahte belge düzenleyerek dosyalara koydular.

Hollanda’da ‘Hükümet düşüren skandal olay’ hakkında yapılan haberleri yakından takip edenler, yaşanan olayların Hollanda gibi medeni bir ülkede cereyan etmiş olmasına inanmakta güçlük çekiyorlar. Naçizane şahsımın da yakından takip ettiğim bu olayı benim kalemimden de okuyanlarınız oldu.

Hollanda’da yaşanan olaylar o kadar inanılmaz ve şaşırtıcı ki, Meclis Araştırma Komisyonu’nun Başkanı bile, ‘Tespitlerimize bakarsak iftirada ve sahtecilikte dünya şampiyonu oluruz’ diyecek kadar ileri gitmişti.

SKANDALIN BAŞLANGICI

Şimdi gelelim, hükümet düşüren gelişmelerin başladığı 2012 yılına…

Çocuk Bakımı Ödeneği, vergi dairelerinde birilerini kıskandırmış olacak ki, vergi dairesi çalışanları işgüzarlık yaparak dosyaları sıkı bir şekilde incelemeye başladılar. Ama incelenen dosyalar, sadece yabancı uyruklu veya çifte tabiyetli ailelere aitti.

2012 yılında ilk operasyonlar başlatıldı. Çocukları için ödenek alan yabancı uyruklu aileler, posta ile gelen mavi renkli zarflardan çıkan mektuplarda, yapılan kontrollar sorasında evrak ve belgelerin eksik olduğu veya sahtecilik yapıldığı gerekçesiyle suçlu duruma düştüklerini okudular.

Vergi Dairesi’nden uyarı mektubu alan aileler ne yapacaklarını bilemediler. Mağduriyete uğrayan bu insaların yardım isteyecekleri tek yer, çocuklarını emanet ettikleri Bakım Evleri’ydi (Kreş).

İLK İTİRAZLAR

Siz bakmayın ‘2012’de başladı’ sözlerine. Aslında bu haksızlıklar daha önceki yıllarda da pek çok ailenin başına gelmiş ve ödenekleri kesilmişti.
Ama asıl iftira furyası 2012 yılında başladı.

Almere’de Jacqueline İmminga ve Eindhoven’de Ahmet Gökçe, çalıştırdıkları bakımevleri adına vergi dairesine başvurdular. İmminga, bu konuda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: ‘Benim müşterilerim has Hollandalılar’dan ve yabancı kökenli ailelerden oluşuyor. Vergi dairesinden çıkan mektupların tamamı, yabancı kökenli ailelere gitmiş ve ödenekleri kesilmişti. Has Hollandalı olan hiç bir aileye mektup gitmemişti.’

İmminga’ya göre, o sırada kendi bölgesinde 300 aileye bu mektuplar gönderilmişti.

Eindhoven’de Bakımevi olan Ahmet Gökçe isimli Türk de, aynı durumun kendi müşterilerince de yaşandığını anlatıyordu. Eşi avukat olan Ahmet Gökçe, tam 235 ailenin ödeneklerinin kesildiğini öğrenince vergi dairesine koştu. Memurlar ile konuşurken, açık olan bilgisayarlarda, isimlerin karşısında Türk veya Faslı oldukları yazılıydı. ‘Bu nedir’ diye sorduğu vergi memurları bocalayarak ne diyeceklerini bilemediler.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Ahmet Gokce.jpg
Eindhoven’de Çocuk Bakım Yurdu (Kreş) işleten Ahmet Gökçe

Bakımevi sahiplerinin müşterilerine sahip çıkmasından hiç hoşlanmayan vergi daireleri, bu kez bakımevlerini de sıkı denetlemeye başladılar. Bakımevleri birkaç kez müfettişler tarafından incelenen Ahmet Gökçe’ye Eindhoven Belediye’sinden ‘başarı’ ödülü verilmişti. Gökçe’nin avukat olan eşi, vergi dairesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Ama ne yazık ki yıllarca bu konuda bir gelişme olmadı.

2012 yılında 3.403 ailenin 2013 yılında da 7.466 ailenin ödenekleri kesildiği gibi, ailelerden bugüne kadar ödenmiş olan ödeneklerin geri ödenmesi isteniyordu. Bu parayı ödeyemeyecek durumda olan ailelerin mal varlıklarına el konuluyor, haciz işlemlerinden sonra malları satışa çıkarılıyordu.
Mağdur durumu düşen yabancı kökenli aileler büyük bir sıkıntı içinde yaşıyorlardı. Maddi kayıpların yanında manevi kayıplar da can yakıyordu.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1568.jpg

Yaşadığı ortama dayanamayan bir annenin intihar ettiği haberleri, nihayet siyasetçileri ayağa kaldırdı. Yukarıdaki haberin başlığı, ‘Vergi Dairesi’nin cadı avından sonra bir ebeveyn intihar etti’ şeklindeydi.

Birer birer mahkemelere başvuran aileler hakkında verilen haklılık kararları, vergi daireleri tarafından görmezden gelinmişti. Daha sonra mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay kararlarını da hiçe sayan vergi daireleri, siyasetçilerin harekete geçmesi ile yelkenleri suya indirdiler.

Vergi Daireleri’nde yapılan bir iç soruşturma sonucunda, bazı üst düzey memurların, yabancı kökenlilere karşı kasıtlı davrandıkları ortaya çıktı. Bizzat Vergi Daireleri Başkanı’nın yaptığı açıklamada, sahtecilikle suçlanan aileleri, suçlu göstermek için, sahte belgeler düzenlendiği ve dosyalara konduğu belirtildi.
Bu gerçeklerin ortaya çıkmasından sonra, bu konudan sorumlu Devlet Sekreteri (Bakanı) Menno Snel istifa etmişti.

HAYATI KARARDI

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1586.jpg

Mağdur aileler arasında yer alan Türk kökenlilerden biri, Hengelo’da yaşayan Esra isimli 51 yaşında bir kadındı. Vergi Dairesi, Esra’nın ödeneğini durdurduğu gibi, 130 bin euro da geri ödenmesini istiyordu. Evini, otomobilini ve kendi işyerini satmak mecburiyetinde kalan Esra’nın borcu, masraf ve faizlerle birlikte 200 bin euro olmuştu. Sattığı mal varlığı ile vergi dairesine borcunu ödeyen Esra, şimdilerde ‘Keşke ödemeseydim’ diyor ama, çok geç…

30 AİLEYE ÖNDERLİK YAPTI

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Fatma (3).jpg

Mağdur olan bir başka Türk kökenli, 36 yaşındaki Fatma Şimşek’ti. 3 çocuklu Fatma Şimşek, kendisi gibi mağdur olan 30 aile ile birlikte, Vergi Dairesi Müdüresi Agaath Cleyndert ile bir toplantı düzenledi. Müdüre hanım, Arnhem’deki Haarhuis Oteli’nde yapılan bu toplantıda, yaşananlar için özür diledi ama çözüm üretemedi. Ailelerin, gruplar halinde vergi memurları ile görüşmeleri de bir sonuç getirmedi. Yaşananlar nedeniyle, evde çocuklarına bakmak mecburiyetinde kalan Fatma Şimşek ikinci işinden de ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Diğer aileler gibi, daha önce almış oldukları ödenek meblağını, hâlâ taksitle geri ödemek mecburiyetinde kaldıklarını anlatan Fatma Şimşek, ‘Bu yaşananlardan, geleceğimiz için ders almış olduk’ diyor.

ÇÖZÜM BEKLERKEN HACİZ GELDİ

Rotterdam’da yaşayan Selim Acar ve eşi İlkay, 2014 yılında durdurulan ödenekleri için, vergi dairesinin kapısını aşındırdıklarını belirtirken, gönderdikleri e-mail mesajlarına da hiç yanıt alamadıklarını belirtiyorlar. Bugüne kadar aldıkları ödenek meblağının tamamını geri ödemek mecburiyetinde kalan Selim Acar, şimdi kendileri için verilecek olan son uygulamanın ne olacağını merak ediyor.

13 AİLE İLE ORTAK HAREKET

Mağduriyete uğrayan Türk asıllı annelerden biri de Özlem Kermen idi. 13 aile ile birlikte hareket eden Özlem, tam 8 yıldır sürdürdükleri mücadeleden bir sonuç elde edemedi. Çantasında belgeler ile kapı kapı dolaştığını anlatan Özlem, vergi memurlarının vurdumduymaz tavırlarının da kahredici olduğunu anlatıyor.

NİHAYET

Hollanda tarihinde bir kara sayfa olarak yer alacak olan, utanç verici bu ırkçı gelişmeler, acılı bir annenin intiharından sonra parlamentoda konuşulmaya başlandı.

Daha önce meclisteki bir soruya, ‘Vergi Daireleri’nde yabancı uyruklulara karşı özel bir kontrol yok’ diyen Vergi Daireleri’nden sorumlu Devlet Sekreterleri Alexandra van Huffelen ve Hans Vijlbrief, bizzat Vergi Dairesi’nden yapılan ‘Memurlarımız peşin hükümlü ve kasıtlı işlemler yapmışlardır’ şeklindeki açıklama karşısında şaşkına dönmüşler ve ‘Bu aşamadan sonra durumu ciddi bir şekilde ele alacağız ve araştırma yaptıracağız’ demişlerdi.

C:\Users\ILHAN\Desktop\Haziran'a girecek haberler\Belastingdienst.jpg

Bakanlığın yapmış olduğu araştırma sürerken, siyasi partilerin, ‘Sorumluları derhal uzaklaştırın’ baskısı karşısında, başta Genel Müdür olmak üzere 4 yüksek görevlinin işine son verildi.

MECLİS ARAŞTIRMASI
Mahkemeleri, Danıştay ve Yargıtay’ı dinlemeyen Vergi Daireleri hakkında bir

Araştırması yapılması kararı alındı.
Geçtiğimiz Kasım ayında yapılan Meclis Araştırması’nın raporu, 17 aralık günü Millet Meclisi Başkanı Arib’e verildi.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\commissie_toeslagen_020720625-1920_3.jpgChris van Dam Başkanlığındaki Araştırma Komisyonu

Raporda, başta Başbakan Rutte olmak üzere, Bakanlar ve yüksek devlet memurlarının suçlu oldukları yazıyordu.

Komisyon Başkanı Chris van Dam’ın, duydukları karşısında, ‘Böylesi bir kirli ve yetersiz yönetim ile dünya şampiyonu oluruz’ dediği soruşturma sonucunda, Başbakan Rutte, o zamanın Sosyal İşler Bakanı Lodewijk Asscher, Maliye Bakanı Wopke Hoekstra, Ekonomi’den sorumlu Devlet Bakanı Eric Wiebes ve Sosyal İşler’den sorumlu Devlet Bakanı Loes Mulder suçlu bulundular.

Haksız yere ödenekleri kesildiği gibi, önceden ödenmiş olan ödeneklerin borçlandırıldığı binlerce ailenin, insanlık dışı zorluklar yaşadığı belirtilen rapor sonrasında istifalar beklenmeye başlandı.

Başbakan Mark Rutte, yaşananlardan üzüntü duduğunu, istifa için hazır olduklarını, ancak ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamı nedeniyle bu istifayı yapamayacaklarını bildirdi.
Bunun üzerine, Yeşil Sol Partisi Siyasi Lideri Jesse Klaver, hükümeti istifaya davet etti.
Canlı yayınlanan bir TV programında, ‘Hükümet istifa etmezse, güvensizlik oylaması isteyeceğiz’ tehdidini savurdu.

Gelişmelerde sorumluluğu olan eski kabinede, Sosyal İşler Bakanı olarak görev yapmış olan İşçi Partisi’nin siyasi lideri Lodewijk Asscher ile, muhtemel bir koalisyon ortaklığı görüşmeleri yapan Klaver, moderatörün ‘Bu olayda sorumlu olan Asscher de istifa etmemeli mi?’ şeklindeki soruya, ‘Bu, Asscher’in bileceği bir konudur’ yanıtı verdi.

Bu açıklamadan hemen sonra da Asscher’den istifa açıklaması geldi. Sosyal İşler Bakanlığı yaparken, Vergi daireleri’nde yaşananları dikkate almadığı için üzüntülü olduğunu ve utanç duyduğunu belirten Asscher, böylece, önümüzdeki mart ayında yapılacak olan seçimde aday olmayacağını da açıklamış oldu.

Asscher’in bu açıklaması, hükümetin de istifa etmesini zaruri bir hale getirdi.
Böylece Başbakan Mark Rutte, hükümetin istifasını açıkladı. Hükümetin, seçimlere kadar demisyoner (düşük) olarak göreve devam edeceğini belirten Rutte’ye karşı,

hükümette yer alan Ekonomi Bakanı Eric Wiebes, Asscher gibi ilkeli davranarak tamamen istifa ettiğini açıkladı. Wiebes’in yerine çok acele bir şekilde Cora van Nieuwenhuizen atandı.

Başbakan Rutte istifa ederken, mağdur olan ailelere verilmesi kararlaştırılan 30’ar bin euroluk meblağın, 1 Mayısta ödenmiş olacağını belirtti. Aileleri mağduriyetten kurtarmak için, ciddi çalışmaların devam edeceğini ve meblağın duruma göre mutlaka yükseltileceğini belirten Rutte, başvuru yapmamış olan mağdur ailelerin 15 şubata kadar başvurmalarını istedi.

2022’de gelişme yok
Geçen yıl hükümet düşüren olay için verilen sözler hâlâ tutulmadı. Mağdur ailelere verilmesi söz verilen meblağlar da ödenmedi. Zira, vergi dairelerindeki işgüzar yöneticiler, haklı olduklarını ispatlayabilmek için, düzmece belgeler bile yapıyorlar.
Bakalım bundan sonra ne olacak?