BUGÜN HOLLANDALI ÇOCUKLARIN EN MUTLU OLDUKLARI DEMRE-PATARALI AZİZ NİKOLAAS GÜNÜDÜR, KUTLU VE MUTLU OLSUN.

BUGÜN HOLLANDALI ÇOCUKLARIN EN MUTLU OLDUKLARI DEMRE-PATARALI AZİZ NİKOLAAS GÜNÜDÜR, KUTLU VE MUTLU OLSUN.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’da ‘çocukların sevgilisi’ konumundaki Sint Nikolaas’ın, Anadolu topraklarındaki Myra’da doğduğunu bilenler olduğu gibi bilmeyenler de çoktur. Hollanda’da Myra’nın nerede olduğunu sorduğunuz zaman, akıllarına ilk gelen ülke İspanya olur.

kişi, mont, giyinmiş, oyuncak bebek içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Her yılın 5 aralık günü, Sint Nikolaas’ın gelişini kutlayan çocuklar hediyelere boğulur ve bu gün çocukları çok mutlu eder.

40 yıl önce, Sint Nikolaas’ın, Patara ve Demre’de doğduğunu ve rahip olduğunu belirten bir yazıyı gönderdiğim Hollanda medyasından bazıları bu yazıyı kullanmış ama başta Enschede’deki Tubantia gazetesi olmak üzere bazı gazeteler ise bu yazıyı bana posta ile geri göndererek, ‘Bilginize ihtiyacımız yoktur’ gibi bir mesajla terbiye sınırını aşmışlardır.
metin, ağaç, açık hava, kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Bir zamanlar yolum Demre’ye düştü. Sint Nikolaas’ın rahip olduğu kiliseyi ziyaret ettim. Sordum, soruşturdum ve tarih sayfalarını karıştırdım.
Bakınız kitaplara nasıl yansımıştır Sint Nikolaas:

Bütün dünyada “Noel Baba” adıyla karıştırılan, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa Klaus olarak bilinen Aziz Nikolaas, Anadolu’da yaşamış bir din adamıdır. Günümüz İtalya’sının Sicilya Adası, Napoli, Bari, Almanya’nın Frieburg ve hatta Amerika’da New York kentinin koruyucu azizi olma derecesine varan önemi, her yılın 6 Aralık günü (Hollanda’da 5 aralık) yapılan anma törenleri ile daha da pekişmektedir.

Aziz Nikolaas’ın hayatı hakkında, azizlerin birçoğunda olduğu gibi fazla bir şey bilinmez. Sonraları pek çok efsane ile hayatı süslenmiştir. Tahıl ticareti yapan bir ailenin çocuğu olduğu bilinir. Hayatına dair yazılan dinî kitaplarda, göğün bir hediyesi, ana-babasının dualarının ve verdikleri sadakaların bir meyvesi, fakirlerin kurtarıcısı olarak dünyaya geldiğine işaret edilmiş, daha bebek iken mucizeler yarattığına inanılmıştır.

Aziz Nikolaas’ın ölüm günü tüm Hıristiyanlarca 6 Aralık olarak kabul edilir. Ancak bu tarihin kesin bir kaynağa dayandığı söylenemez.

Aziz Nikolaas’ın üçüncü yüzyıl sonlarında Patara’da dünyaya geldiği ve Myra’ya papaz olana dek, gençlik yılarının Patara’da geçtiği bilinmektedir.  Ölümünden sonra Avrupa’nın birçok kentinde adına kiliseler inşa edilmiştir ki, bunlar arasında VI. yüzyılda İstanbul’da inşa edilen Bazilika en göze çarpan yapıdır. Rusya ve Yunanistan’ın en saygın Azizi olarak tanınmış, çocukların, mahkûmların, denizcilerin ve gezginlerin koruyucusu olarak saygı görmüştür.

Yaşantısı ve mucizeleri hakkında gerçekliği tartışılacak, sayısız hikâyeler anlatılmıştır. Piskopos olma kararının kehanetlere veya seçim toplantısı kararına göre, ertesi günü kiliseye giren ilk adam olmasına dayanılarak verildiği söylenir.

Bir keresinde de Mısır’dan İstanbul’a giden bir gemiden aldığı hububatla Myra halkını açlıktan kurtarır. Ancak gemi İstanbul’a vardığında yükünde hiçbir eksilme görülmez. Bu belki de Aziz’in, denizcilerin patronu olmasına bağlanan mucizelerden biridir. Çünkü, Akdeniz’de seyreden gemicilerin sefere çıkmadan önce birbirlerine iyi dilek olarak “Dümenini Aziz Nikolaas tutsun” demeleri gelenek olmuştur.

Aziz’in sağlığında din adamı olarak çalıştığı Likya sahilleri, Akdeniz’in en önemli denizcilik merkezi, burada yaşayanlar da Akdeniz’in ünlü denizcileriydi. Bu nedenle, Aziz’in denizle ilgili birçok mucizesine din kitaplarında da rastlanır.

Hikâyeye göre, fakir bir tüccar, kızlarını evlendirmeye gücü yetmeyince, onları satmayı düşünür. Aziz Nikolaas, tüccarın evine pencereden üç kese dolusu altın atar. Ev halkı çok şaşırır ve korkar. Bunun üzerine pencereleri kaparlar. Nikolaas aileye yardımı devam ettirmek ister. Her yer kapalı olunca, uşağı olan Siyah Pit’i dama çıkarır ve hediyelri bacadan aşağı attırır. Böylece de kızları kötü yola düşmekten kurtarır.
İşte bu nedenle bugün Hollandalı çocuklar bacalardan atılacak olan hediyeleri bekleyecekler veya kapı önlerine ayakkabılarını bırakıp içine para konmasını umut edecekler.

Noel Baba Kilisesi
çayır, ağaç, park, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Aziz Nikolaas öldüğünde yapılan kilise veya şapel 529 yılındaki depremde yıkılınca daha büyük, belki de bazilika tipinde bir kilise yapılmıştır.
XIII. yüzyılda Türklerin eline geçen Myra’da, kiliseyi serbestçe ibadet etmek için kullandığını ve kilisede bazı onarımların yapıldığını anlıyoruz. 1738’de büyük kilisenin yanındaki şapel tamir edilmiştir.

Aziz Nikolaas’ın piskoposluk yaptığı ve bu nedenle tüm Orta Çağ boyunca ününü sürdüren Myra, önemli bir Lykia kenti olup ismi “Yüce Ana Tanrıçasının yeri” anlamına gelmektedir. Lykia dilinde “Myrrh” olarak geçen Myra, Demre ovasını kuzeybatıdan çeviren dağların denize bakan yamacına kurulmuştur. Önce bugünkü kaya mezarlarının üzerindeki tepeden kurulan şehir daha sonraları aşağıya inerek genişlemiş ve Lykia’nın çok önemli altı büyük kentinden birisi olmuştur. Kentin M.Ö. IV. yüzyılda basılan ilk sikkesi üzerinde ana tanrıça kabartması vardır.

Myra’nın su ihtiyacı, Demre deresinin aktığı vadi kenarındaki kaya yüzüne açılan kanallarla karşılanmaktaydı. Bugünde bu kanalları görmek mümkündür. Myra’nın diğer yapıları bugün toprak altında olup gün ışığına kavuşacakları zamanı beklemektedirler. Myra’ya gelirken yol üzerindeki Karabucak mevkiinde, günümüze kadar iyi korunmuş Roma Devri mezar anıtı dikkati çeker.

Çay ağzındaki Myra’nın limanı olan Andriake’nin üzerinde kehanet merkezi olmasıyla ünlü Sura antik kenti Sura’dan birkaç km uzaklıktaki Gürses’te ise Trebenda antik kenti yer alır. Myra’nın görkemli tiyatrosu oldukça sağlam olarak günümüze kadar gelebilmiştir. Arkasındaki dik dağın yamacında kurulan tiyatronun caveası büyük ölçüde kayalara oyulmuştur. Tiyatro daha sonraları arena olarak da kullanılmış, bu nedenle bazı düzenlemeler yapılmıştır.

Kaya mezarlarıyla ünlü Myra’da, mezarlar hemen tiyatronun üzerinde ve doğu taraftaki nehir nekropolü denilen yerde olmak üzere iki yerde toplanmıştır.

NOEL GÜNÜNDE SİZLERE SİNT NİKOLAAS İLE NOEL BABA’NIN AYNI KİŞİLER OLMADIĞINI VE ÇAM SÜSLEMENİN GERÇEK HİKÂYESİNİ YAZACAĞIM.

Inwoners van Myra noemen hem
Noël Baba, vadertje kerst…

Turkije, thuisland van Sint Nicolaas

door HENK DE KONING

MYRA – In het centrum van het dorpje Demre aan de zuid-westkust van Turkije bevindt zich een oeroud kerkje gewijd aan de heilige Nicolaas. Sint-Nicolaas wel te verstaan, bij ons bekend van het strooien en zie-ginds-komt-de-stoomboot.

De fraaie kerk dateert uit derde eeuw, maar werd grotendeels herbouwd in de elfde eeuw. Nicolaas werd later bisschop van Myra, destijds een van belangrijkste steden van de Turkse landstreek Lycië. Van Myra resten nog slechts ruïnes. Ze bevinden zich op enkele kilometers ten noorden van Demre.


                                       De Sint-Nicolaaskerk in Myra

Ook de wieg van Sint-Nicolaas stond in Lycië. In het jaar 280 zag de goedheiligman het levenslicht in het Turkse havenstadje Patara. De ruïnes van het stadje zijn nog altijd te vinden te midden van duinenrijen aan de zuid-westkust van Turkije.

Je zou denken dat de Sint in zijn geboortestreek als wonderdoener en groot kindervriend wel op een voetstuk zou staan. Dat is ook zo, maar niet als bisschop. Vreemd genoeg wordt Sinterklaas door zijn eigen dorpsgenoten geëerd als….de kerstman. ‘Noël Baba’, Vadertje Kerst, zeggen ze in het vroegere Myra, als ze het over ONZE Sint Nicolaas hebben!

dağ, açık hava, yamaç içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Turkije kent tal van rustieke plekjes die nog niet door het massatoerisme zijn ontdekt.

Dit harde feit was ons al eerder geopenbaard: Sint Nicolaas komt niet uit Spanje, doch uit Turkije. Rijdend over daken en alom pepernoten strooiend moet hij rond de vijfde december in ons land dan ook worden beschouwd als een der vroegste Turkse gastarbeiders van ons land.

Met zijn knechten is de Sint hier bovendien dan illegaal aan het werk. De vreemdelingendienst ziet dit door de vingers. Het is historisch zo gegroeid en bovendien zou de hele Nederlandse kinderschare heftig in beroering komen indien Sint Nicolaas bij de grens al zou worden toegeroepen: “Ho, ho! Vol is vol!”

Op 6 december in het jaar 342 overlijdt de bisschop van Myra op 62-jarige leeftijd. In 1087 verdwijnen zijn stoffelijke resten uit de stad. Geroofd door Italiaanse zeelieden. In de Italiaanse stad Bari stellen ze de beenderen ten toon. Plots duiken hier ook de verhalen op dat Sint-Nicolaas bij leven tal van hemelse wonderen zou hebben verricht. Een lokmiddel voor vele duizenden pelgrims. Het stadje vaart er wel bij. Bari behoorde destijds tot het Spaanse rijk en wellicht om die reden is de Sint in onze ogen altijd Spanjaard gebleven.

Lycië zit toeristisch bezien vol verrassingen om in Sinterklaasstijl te blijven. Eeuwenoude rotsgraven, unieke grafhuizen en vreemdsoortige sarcofagen doemen in grote getale op in het afwisselende landschap van bergen, bossen, baaien en schilderachtige vissersdorpjes. De rust wint het hier nog van het massatoerisme.

Vanwege de vele natuurlijke havens hebben de Turkse zuid- en westkust altijd een belangrijke rol gespeeld bij de zeer levendige handel in het Middellandse-Zeegebied. De wateren rond Turkije liggen bezaaid met wrakken van schepen die het bij stormweer niet haalden of bij zeegevechten ten onder gingen. Een staalkaart van vele eeuwen maritieme geschiedenis bevindt zich hier onder water. Een interessant domein voor duikers.

Graven

Heel bijzonder in Lycische grafarchitectuur zijn de zogeheten ‘pijlergraven’. Losse, uit een stuk gehouwen pijlers met een grafkamer uitgehouwen aan de top. Een forse steen dekt die ruimte af. Sommige van de graven zijn voorzien van inscripties en reliëfs. Grafschriften die iets vertellen over het roemrijke verleden van de verstorvene. De ‘grafhuizen’ zijn rustplaatsen aangelegd in de vorm van een huis met uitstekende balken aan de buitenzijden. Honderden grafkamers, uitgehakt in een steile rotswand, vindt u in de plaats Pinara.

De karakteristieke Turkse rotsgraven.

De Turkse zuid- en westkust zijn uiterst belangwekkend vanwege de vele overblijfselen uit de tijd van de zevende eeuw voor Christus tot in het Byzantijnse tijdperk. Ook de Romeinen heersten hier en lieten tal van interessante sporen achter. Zoals het Romeinse theater van Xanthos, gebouwd tegen de noordhelling van de Lycische akropolis. Neem er een kijkje, de eeuwen knielen aan uw voeten.

Een bronzen beeld van Sint-Nicolaas in Demre toont een bebaarde man omringd door kinderen. De rijzige figuur heeft een Pietermanzak over de schouder geslagen. Echter het hoofd getooid met de karakteristieke afhangende muts van de kerstman. Nee, niet met een mijter!

Merk op dat de kerstman in veel landen wordt aangeduid met Santa Claus en u voelt de relatie met onze Sinterklaas. Wie de kerstman zoekt moet dus eigenlijk in Turkije zijn en niet aan de noordpool. Het is maar dat u het weet mocht u al bezig zijn met koffers pakken.

In de Sint-Nicolaaskerk van Demre bevindt zich nog altijd de lege tombe van Nicolaas. Het deksel is die van een Romeinse sarcofaag, dus niet oorspronkelijk meer. De prachtige wandschilderingen in de kerk dateren uit de tiende tot de veertiende eeuw.

harita içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu Sint-Nicolaas was de beschermheilige van zeelieden, handelsreizigers, dieven, pandjesbazen, maagden, maar ook van prostituees. Beroemd is het verhaal van Sint-Nicolaas die enkele nachten achtereen een zak met goudstukken binnen de deur wierp van een arme man. Dank zij deze bruidsschat konden zijn dochters alsnog trouwen. Aan die daad van de Sint is mogelijk het strooien ontleend. In 1970 schrapte de rooms-katholieke kerk Sint Nicolaas van de lijst met officiële heiligen. Het Vaticaan geloofde er niet meer in. Slechts heimelijk wordt in de vertrekken rond de paus door een twijfelaar nog wel eens een schoen gezet. Doch zonder resultaat.

DOĞUŞ GAZETESİ 60 YILLIK GÖÇÜN GEÇMİŞİNİ VE GELECEĞİNİ DEĞERLENDİRDİ

DOĞUŞ GAZETESİ 60 YILLIK GÖÇÜN GEÇMİŞİNİ VE GELECEĞİNİ DEĞERLENDİRDİ

Nacizane şahsımın da görüşlerine yer verilen özel yayında, yurt dışındaki gençlerimizin aidiyet ve kimlik konuları değerlendirildi.

Veyis Güngör’ün yorumu ile örtüşen benim yorumuma göre, gençlerimiz aidiyet duygularını ve kimliklerini kaybetmeyecekler.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Zeynel Abidin Kılıç yönetimindeki Doğuş Gazetesi’nde yayınlanan yorumumu sizlere sunuyorum. Veyis Güngör ve diğerlerinin değerlendirmelerini de piyasaya çıkan Doğuş’ta okuyabilirsiniz.

metin, gazete, ekran görüntüsü içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY yazdı:

60 yıl geçti aradan ayrı ayrı,
bitsin artık bu hasret bulaşalım gayrı

Evet, göçmenlik tarihimizde 60 yılı geride bıraktık. Bu 60 yılın sonunda aklıma ilk gelen,
‘60 yıl geçti aradan ayrı ayrı, bitsin artık bu hasret bulaşalım gayrı’ şarkısı oluyor.
‘Kimden ayrı kaldık ve kiminle buluşalım artık’ sorusunun cevabını hepimiz biliyoruz. Biliyoruz da bu cevabı vermek çok kolay mı?
Tabii ki anayurdumuzdan ayrı kaldık ve anayurdumuzdakilerle buluşma arzusu var.
Ama bu mümkün mü?

Hiç de kolay değil tabii…

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Göçün nedenlerini anlatan çok hüzünlü yazılar yazmışızdır. Bu konuda göz yaşartıcı edebiyat yapanlarımız olmuştur. ‘Dişlerimize kadar muayene’ ve ‘bir odada 20 kişi’ edebiyatları ile göz yaşı döktüren çok oldu.
Önceleri yaşanılan bu gibi dertlerin ardından hastalık sorunları dillere pelesenk oldu.
Sonra aile birleşimi başladı, eşlerimiz ve çocuklarımız geldi. Daha sonra da burada ğremeye başladık. Bunlar ile birlikte konut sorunu ve çocuklarımızın eğitim sorunları dile getirilmeye başlandı.
Bu sorunları ortadan kaldırmak için neler yapmadık ki?

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Birinci nesil olarak adlandırılan ilk gelenler, önce kendi sorunları ile daha sonra da aile fertlerinin sorunları ile mücadele edebilmek için güçbirliği yapmanın kaçınılmaz olduğunu anlayınca dernekleşme başladı. İlk dernekleşmeler kahvehane köşelerinde gerçekleşti.

Dini vecibelerimizi yerine getirebilmek için mekânlarımız yoktu. İşyeri köşelerinde namaz kılınıyordu.
Bırakın cemiyi, mescitimiz bile yoktu.
Zamanla bu sorunlar da aşıldı. İslam dernekleri kuruldu ve federasyonlar ile büyüdü.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Çocuklarımızın futbol oynayabilmeleri için yine kahvehane köşelerinde kulüpler kuruldu.
Çocuklarımıza ayrımcılık yapan ve kadroya almayan Hollanda kulüplerine karşı, kendi Futbol federasyonumuzu ve kendi ligimizi kurduk.

Zaman geçtikçe, ihtiyaçlarımızı kendi gayretlerimiz ile karşılamaya başladık. Gerek içinde yaşadığımız devlet ve gerekse kendi devletimiz maalesef bize katkıda bulunmuyorlardı.
İşçilikten kurtulup işadamı olanlarımız çıktı sahneye. Bugün Hollanda’da 25 bini aşkın işyerimiz var.

Afbeelding met tekst, krant, verschillend, verschillende Automatisch gegenereerde beschrijving

Sonra çocuklarımız çıktı sahneye. İyi eğitim alan çocuklarımız, gerek devlet dairelerinde ve gerekse özel sektörde, övünç verici işlere giriyorlardı.
Daha sonra siyasete girmeye başladı gençlerimiz.
Siyasi partilere üye olan gençlerimiz, seçimlerde aday listelerine girmeye başladılar.
Önceleri Belediye Meclislerine üyeler vermeye başladık. Sonra da parlamentoya ve İl genel Meclisleri’ne üyeler verdik. Bakan seviyesine gelen çocuklarımız da oldu.

Bunların hepsi birer başarı hikâyesidir. Başarılarımız bunlarla kalmadı. Pek çok sporcu yetişti ve ünlü oldu. Hollanda medyasında yazarlık yapanlarımız oldu. Tiyatrocularımız, şarkıcılarımız, modacılarımız ve çeşitli sanat dallarında çalışanlarımız ile Hollandalılar’ın dikkatini çekmeye başladık.

Tüm bu başarılara rağmen, gerek yaşadığımız ülkenin devleti ve gerekse bizim devletimiz, eksiklerimizi görmezden geldiler ve isteklerimizi yerine getirmediler.
Örneğin, askerlik mecburiyetimiz, emekliliğimiz ve otomobil ithalatı gibi sorunlarımızı, bizim devlet hâlâ çözmedi. Hollanda devleti de, başta vergi daireleri olmak üzere çeşitli kurumlarda biz karşı yapılan acımasız ayrıcalıklara göz yumdu. Genellikle Türk ailelerini vuran, çocukların bakımı için verilen ödeneklerin kesilmesi ve vergi dairelerinin sahtekârlık suçlaması, hâlâ çözüme kavuşmadı. Mahkeme kararları, parlamento kararları ile ülke ayağa kalktı ama sorun çözülmedi.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Şimdi gelelim 6o yıl sonrasındaki durumumuza.
Birinci nesilin, binbir zorlukla aşabildiği sorunlar, ne mutlu ki şimdi nesilimiz tarafından yaşanmıyor.
Birinci nesilin bıraktığı mirası çok iyi değerlendiren yeni nesillerimizle ne kadar övünsek azdır.
Bu konuda artıda olduğumuzu söylemek doğru bir yaklaşım olur.

60 yıl geçmesine rağmen hâlâ bizleri kabullenemeyen bir anlayışın varlığına rağmen, bizim çocuklarımız boyun eğmemeye direnecek güçtedir.
Tabii ki bu konuda gençlerimizin yapmaları gereken bazı girişimler olmalıdır.
Söylemesi kolay ama, gençlerimiz her iki devletin ağır topları ile temas içinde, hem de sıkı bir temas içinde olmalılar. Bu konuda, gizli değil alenen (açıkça) toplantılar yapmalılr ve dernekleşmeliler.

Tabii ki burada yaşamakta olan kanaat önderlerimizin de yapacakları var.
Kanaat önderlerimiz, particiliği, kulüpçülüğü ve bölgeciliği bir kenara atarak, toplumun genel sorunlarının çözümü için gayret sarfetmeliler ve yol göstermeliler.

Kısaca, sonuç nedir biliyor musunuz?
Ferdi Tayfur, ‘Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadimenin düğününde halay çekelim’ diye şarkı söylüyor ya?
Bizim gençlik buna, ‘Köyümüze geri dönmeyeceğiz ve Fadime’yi de buraya getireceğiz’ diyorlar.
Durum bunu gösteriyor.

Haydi hayırlısı.

 

MORAL KAYNAĞI OLAN ARGO KRALI MERSİNLİ MEHMETDİB, ARTIK MORALSİZ…

MORAL KAYNAĞI OLAN ARGO KRALI MERSİNLİ MEHMETDİB, ARTIK MORALSİZ…

‘Nasılsın’ diye sorulduğu zaman, ‘Hasta olanın…, iyi olmayanın…. Ölenin…..’ diye argo cevap veren Mehmetdib, şimdi artık hasta ve iyi değil.

Fayton arabaları ile, ‘Bir zamanlar Mersin’ dizisine konu olabilecek ailenin büyük babası da ‘Teks’ olarak ünlüydü.

İlhan KARAÇAY yazdı:

İnsanlar arasında güler yüzlü olanı, asık suratlı olanı, neşeli olanı, hep sıkıntılı olanı, nüktedan olanı ve argo olanı vardır. Hemen hemen hepimizin yaşadığı bölgelerde, bu meziyetleri ile sembolik hale gelmiş insanlar vardır.
İşte, bugün size anlatacağım sembolik insanlardan biri, Mersinli Mehmetdib’dir.

‘Sosyal medya’ denen meretin toplum üzerinde yarattığı acılar ve yaralar bir yana, aynı meretin bazen yararını da görüyoruz.
Örneğin, geçtiğimiz günlerde Facebook’a alttaki fotoğraf düştü.

açık hava, binme, ulaşım, çekme içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Üstte gördüğünüz bu fotoğraf, 70 yıl önce, yani 1950’li yıllarda çekilmiş. Fotoğrafta bir fayton arabasına binmiş neşeli insanlar görülüyor. Fotoğraftakileri tanımayanlar için nostaljik hoş bir fotoğraf. Ama benim için bu fotoğraf bir hazine. Çünkü fotoğraftakilerden biri, Mersin’in eski kabadayılarından ‘Teks’ lâkaplı İbrahim Şaşman (gözlüklü) diğeri de ‘Mehmetdib’ lâkaplı oğlu Mehmet (önde şapkalı ve sigaralı).

Fotoğraftan da anlayacağınız gibi, bir fayton arabası işleticisiydi Teks ailesi.
Büyük baba Teks, Mersinlilerin yakından tanıdığı, sert mizaçlı bir kabadayı idi.
Önceleri kendisinin kullandığı fayton arabasını, daha sonra oğlu Mehmet kullanmaya başladı. Mehmet’e nedense ‘Mehmetdib’ deniliyordu.
Sanıyorum ‘dib’ arapçada kurt anlamını taşıyor. Çok cesur ve gözü kara olan Mehmet’e de bu nedenle ‘Kurt Mehmet’ anlamında ‘Mehmetdib’ deniliyordu.

Mersinliler, birisine hakaret etmek istedikleri zaman ‘58’ derler. Pek çok kişinin kullandığı bu 58’in ne olduğunu çoğu bilmez. Ama ben araştırdım ve buldum.
Şehir merkezindeki genelevin kapı numarası 58 idi. İşte bu nedenle bu numara hakaret olarak kullanılırdı. Sanırım şimdi de kullananlar var.

İşte, 58 kapı numaralı genelevde çalışan kadınlar, haftada bir günlerini ‘dostlarına’, yani koruyucu sevgililerine ayırırlardı. Genelde Perşembe olan o güne ‘Dost günü’ denirdi ve genelevde hemen hemen iş yapacak kadın kalmazdı.
O gün genelevin önü fayton arabaları ile dolardı. Zira o genel kadınlar, dostları ile faytonlara binerler, şehir turu atarlar ve sonra da bir yerde yemek yerlerdi. İpek gömlekli sevgililer de, kendilerini film yıldızı gibi görürler ve poz verirlerdi.
İşte o fayton arabası sürücülerinden biri de Mehmetdib idi.

Şimdi gelelim Mehmetdib’in moral kaynağı olan argo nüktedanlığına…
Benden 10 yaş büyük olan Mehmetdib ile, yetişkinliğimden sonra arkadaş olmuştuk. Hollanda’dan Mersin’e her gidişimde sık sık evlerinin önünde sandalyelere oturur ve sohbet ederdik. Kahvehaneye uğradığımız zaman da basra (pişti) oyununda partnerim olurdu. Bilen bilir, basra oyunu için düşünme ve hatırlama yeteneğinin sağlam olması lâzım. Hangi iskâmbil kâğıdının çıkıp çıkmadığını iyice hesaplamak lâzım. Ben ve Mehmetdib de bu konuda çok iyiydik ve rakiplerimizi genelde mağlup ederdik. Arada bir yanlış yapan Mehmetdib’e, ‘Sende artık akıl kalmadı’ diye takıldığım zaman, ortalık argo kelimelere boğulurdu.

Mehmetdib, hiçbir zaman moralini bozmazdı. Moral bozucu sorulara da çok kızardı. Mehmetdib’e göre, hasta olmamak ve ölmemek gerekirdi. Bu nedenle kendisine ‘Nasılsın’ diye sorulduğu zaman ‘Hasta olanın…, iyi olmayanın…. ölenin…..’ diye argo cevap verirdi. Mehmetdip için yaşlanmak da yoktu.
‘Yaşlananın….’ diye başlardı argoya Mehmetdib. Yani tam bir moral kaynağıydı.
Gerçekten de hasta olmazdı ve yaşlanmazdı Mehmetdib.
‘Kim hasta olursa ot olur’ (Ot yerine argo bir kelime kullanırdı),
‘Kim ölürse ot olur’ derdi Mehmetdib.

Hiç unutamadığım bir anım var. Yine bir kış tatili ziyaretimde, Mehmetdib’in de bulunduğu bir arkadaş topluluğu ile güneş altında oturuyorduk. Yoldan geçerken beni gören bir dost, ‘Oooo İlhan abi hoş geldin’ diyerek elimi sıktıktan sonra, diğer arkadaşların da ellerini sıktı. Sıra Mehmetdib’e gelince bu arkadaş, ‘Ne o Mehmet abi hasta mısın’ diye sorunca kıyamet koptu. ‘Hasta mısın’ sorusu karşısında küplere binen Mehmetdib, ‘Ne hastası lan?’ dedi ve ekledi. ‘Hasta olanın…, ölenin…, ölürsem de mezarıma gelenin…..’ diye kükredi.
Hepimizin ‘Sakin ol Mehmetdib’ tavsiyemiz de şöyle karşılık buldu: ‘Herife bak yahu. Hepinize nasılsınız diye sordu, bana da hasta mısın dedi. Bu ne biçim anlayış?

Birçoğu tarafından benimsenmeyen bir tarafı daha vardı Mehmetdib’in.
Çocukları kandıran sübyancılar (pedofil) ile eşcinselleri (homofil) her fırsatta ifşa ederdi. Hani filmlerde görmüştünüz ya, kahvehanede milleti toparlayıp tarihi güldürmeceler anlatan kişileri. İşte Mehmetdib de kahvehanede ‘Falan filanla, şu yerde ve şu tarihte ilişki kurdu’ diye anlatırdı.

Mehmetdib bir gün daha da ileri gitti ve sübyancılar ile eşcinsellerin listesini kahvehaneye astı. Ama bir saat sonra kendisini karakolda buldu. Zira listeye yazdıklarından biri kendisi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Mehmetdib bu durum karşısında çok kızmıştı ve, ‘Bakın yahu, adam hem eşcinsel (argosu tabii) hem de saklıyor. Bir de bana suçlu diyor’ diye bağırıyordu.

kişi, adam içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Üstteki fotoğraf, Mehmetdib’in eşini kaybetmesinden sonra çekilmiştir.

Mehmetdib, yaşlılığı da hiç kabullenmezdi. Bir gün, fazla uğramadığımız bir kahvehaneye gitmiş ve yine basra oynamıştık. Ayrılırken Mehmetdib’e, ‘Buraya fazla uğramıyorsun, bize de sık sık gel’ diyen orta yaşlı insanlara, ‘Ne yapayım burada yahu, hepiniz yaşlısınız, yaşlılar içinde ne işim var’ gibi espri yaptı. Kaldı ki Mehmetdip onlardan en az 30 yıl daha yaşlıydı.

Eeee, yaşamın kuralıdır yaşlanmak. Mehmetdip de yaşlanacaktı bir gün.
Yine bir Mersin ziyaretimde mahallemizin berberindeydik. Oğlum Ruşen de yanımdaydı. ‘Baba, ben Mehmetdib amcayı ziyarete gidiyorum’ dedi Ruşen.

Ben de kendisine, ‘Mehmetdib’e, babam ot oldun mu diye soruyor de’ dedim.
Sormuş Ruşen. Gözleri yaşararak yine argo bir şekilde cevap vermiş Mehmetdip: ‘Oldum anasını satayım oldum…’

kişi, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Bir zamanlar, bir ziyaretim sırasında eşi ve çocuklarıyla fotoğrafını çektiğim Mehmetdib’in, fotoğrafta görülen eşini kaybettiğini öğrendim.
Artık yalnızdı Mehmetdib. Kim bilir, şimdi kendisine ‘Nasılsın’ diye sorulsa, acaba nasıl bir cevap verecek Mehmetdib?

Evet, işte böyle dostlar. Moralini argo sözleriyle düzelten Mehmetdib’e başsağlığı dileyelim ve moral öğretmenliğinin sürmesini temenni edelim.

 

MERSİN’İ TÜM DÜNYADA EN İYİ ŞEKİLDE TANITAN NUMAN OLCAR’IN KIYMETİ BİLİNMELİ…

MERSİN’İ TÜM DÜNYADA EN İYİ ŞEKİLDE TANITAN NUMAN OLCAR’IN KIYMETİ BİLİNMELİ…

Türk Seyahat Acenteleri Birliği TURSAB’ın Yönetim Kurulu Üyesi, TURSAB Havayolu Bilet Satış ve IATA İhtisas Başkanı, Mersin Turizm Platform Başkanı ve Güney Afrika Mersin Fahri Konsolosu gibi ünvanlar taşıyan Olcar, dış ülkelürde yapılan Turizm Fuarlar’ında da Mersin’i tanıtıyor.

Sahibi olduğu, Mersin, İstanbul, Antalya ve Göcek’te faaliyet gösteren Olcartour, Türkiye’nin en güçlü ve itibarlı turizm şirketlerinden biri olarak gösteriliyor.

İlhan KARAÇAY yazdı:

MERSİN,- Yaşadıkları bölgelerde yaptıkları faaliyetler ile, o bölgede yaşayanlara büyük yararlar sağlayan pek çok insanımız vardır. Bu insanlar zaman zaman medya tarafından öne çıkarılır ama, özellikle o bölgenin yöneticileri ve Ankara bunları görmezden gelirler.
Benim size sunacağım Numan Olcar da bu önemli ve yararlı insanlardan biri.
Olcar’ın, yazımın başlığına sığdırabildiğim ünvanları, az sonra sıralayacağım ünvanlardan sadece dördüydü.
Olcar’ın bu ünvanları Ankara’da da biliniyor. Bakınız, ben o ünvanları sıralamadan önce, isterseniz gelin, Turizm Bakanlığı’nın web sayfasında Olcar hakkında yazılanlara bir göz atalım:

Numan OLCAR

1964 doğumludur. 1987 yılında kurmuş olduğu Olcartur Seyahat Acentasının sahibi ve yöneticisi olup, Ayrıca Türk Seyahat Acenteleri Birliği (TURSAB) Yönetim Kurulu Üyesi sıfatıyla, Havayolları Biletleme, IATA ve Dış ilişkiler konularından sorumludur.

TURSAB kariyeri boyunca, komitelerde, şubelerde vb. aktif olarak Birlik’te aktif görev almıştır.

1987 yılında profesyonel turizm hayatına başlayan Numan Olcar, aynı yıl Olcartur’u Mersin’de kurmuş müteakip yıllarda da geliştirerek faaliyetine devam etmiştir. Daha sonra ilk 5 yıl içerisinde Olcartur olarak, İstanbul, Antalya, Göcek vb. Gibi Türkiye’nin önemli turistik yerlerinde şubeler açmıştır. Son 30 yıldır şirket,  dinamik bir şekilde büyümüş ve Türkiye’nin güçlü ve itibarlı  turizm şirketlerinden biri haline gelmiştir. Numan Olcar,  Olcartour DMC’nin kuruluşundan bugüne kadar Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO olarak görev yapmıştır.

Kariyeri boyunca Olcar, ana şirket şemsiyesi altında 5 alt marka yaratmıştır. Hükümet politikaları arasında yer alan Bölgesel Havayolu taşımacığı konusunda Adana bölgesinde aktif rol oynamış ve 2 özel havayolunun bölgeye konuşlanmasında ve yatay seferler başlamasında yönetim kadrosunda sorumluluk almıştır.

2007’de Olcar, Bir Avrupa Birliği Projesi olan RIS – Regional Inovation Stratgies (Bölgesel Yenilik Stratejileri) projesi cercevesinde oluşturulan 3 platformdan biri olan Mersin Turizm Platformu Başkanlığı görevine getirilmiştir. Yürütmekte olduğu görevi süresince Mersin bölgesinde Bölgenin tanıtımı ve tanıtım mecralarının optimizasyonu dışında pekçok yenilikçi projeleride hayata geçirmiştir. Mersin’e Kruvaziyer gemilerinin gelmeye başlatulması, Mersin Suriye ve, Mersin Lübnan feribot seferlerinin başlatılması, Bölgesel havacılığın başlatılması, Pekçok uluslararası kongre, sempozyum ve organizasyonların Mersin’e getirilmesi, Bölgesel konaklama imkanlarının gelişmesi ve yatırımcıların önünün açılması bu proje sonuçlarından bazılarıdır.

Olcar, diplomatik alanda da, 1993 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Güney Afrika Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosu olarak hizmet ederken, Mersin Deniz Ticaret Odası İcra Komitesi üyesi,  SKAL International’ın da aktif üyesi, Türk ve Arab İş adamları Derneği (TURAB) İstişare kurulu Bşk. Yrd. Görevlerini sürdürmektedir.

İşte böyle değerli okurlarım. Bakınız, Numan Olcar’ın üstlenmiş olduğu görevler içinde daha neler var:

Önceden South African Embassy Ankara‘da Honorary Consul General

Önceden TÜRSAB‘da Executive Board Member

Önceden TURAB Türk Arap Ülkeleri İş Adamları Derneği‘de Advisory Council

Önceden Mersin Turizm Platformu – Mersin Tourism Platform‘da President (title)

Önceden Borajet‘te Regional Manager for Eastern Mediterane

Önceden Mersin Ticaret ve Sanayi Odası‘da Member of Assembly

Önceden Atlasglobal‘da Regional Manager for Eastern Mediterane & Executive Board Advisor

Önceden Ulusoy Turizm‘de Executive Board Member.

Afbeelding met tekst, persoon, person, kostuum Automatisch gegenereerde beschrijving

Numan Olcar (solda), Utrecht Turizm Fuarı’na da sık sık katılan bir Mersinlidir. Fotoğrafta, 26’ıncı dönem Mersin milletvekili olan Serdal Kuyucuoğlu ile birlikte görülüyoruz.

Üstlenmiş olduğu etiketler kapsamında, dünyanın dört bir yanında yapılan toplantılara katılan ve Turizm Fuarları’nda Mersin’i temsil eden Numan Olcar, tabii ki asıl hedef olan Türkiye’nin tanıtımı yanında, Mersin’i de tanıtan bir insanımızdır.

Afbeelding met tekst, persoon, vloer, poseren Automatisch gegenereerde beschrijving

Numan Olcar (fotoğrafta solda) geçen hafta Antalya’da yapılan 2021 Turizm Kongresi’nin moderatörüydü.

Kongreye Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Antalya Valisi Ersin Yazıcı, TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya AKTOB Başkanı Erkan Yağcı, TTYD Başkanı Oya Narin ve çok sayıda turizmci katılmıştı.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Büyük ilgi gören 2021 Turizm Kongresi’nde moderatörlük yapan Numan Olcar, başarılı sunumları ile sık sık alkışlandı.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Numan Olcar, Mersin’in sorunlarını çözüm konularında öne çıkan en önemli figürlerden biridir. Örneğin, Mersin’de kurulması planlanan Turizm Bölgesi’nin gerçekleşmemiş olmasına en çok tepki gösterenlerin başında Numan Olcar gelir. Uluslararası Çukurova Havalimanı projesinin de gerçekleşmemiş olması, Olcar’ın gündeminde sık sık yer alıyor.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Yaptığı hizmetlerden ötürü sık sık ödül alan Numan Olcar, ‘Turizm Girişimcisi Ödülü’nü aldıktan sonra ‘Turizm İletişim Ödülü’nü de kazandı.

Afbeelding met boom, weg, snelweg Automatisch gegenereerde beschrijving

Numan Olcar’ın kardeşi Tanju Olcar da, Turizm konusunda başarılı isimlerden biri.

Ünlü The Guardian’nın, Akdeniz’de Butik Otel statüsünde puan verdiği
“10 of Mediterranean Turkey’s best boutique hotels” yarışmasında, Tanju Olcar ve ortağı Fatih Taşpınar’a ait Selimiye’de bulunan Badem Tatilevi ilk 10 Butik otel arasında değerlendirilmiştir.

OLCAR İLE SÖYLEŞİ

Numan Olcar hakkında yazılacak daha çok şey var.
Türkiyemizden sonra Mersin ve Mersinliler için hâlâ mücadele etmekte olan Olcar’ı dikkatle izlemesi ve değerlendirmesi gerekenler, maalesef pasif kalıyorlar.

Numan Olcar ile son olarak Mersin’deki merkez ofislerinde buluştuk:
Yıllardır haykırmalarına sessiz kalan merciler ile, kendisinden yararlanmayı akıllarından bile geçirmeyen kişi ve mercilerin tutumundan rahatsız olup olmadığını sorduğum Olcar şunları söyledi:
-‘Benim hiç kimseden ve hiçbir merciden bir beklentim yok. Şu an üstlenmiş olduğum postlar beni fazlasıyla meşgul ediyor. Gücüm ve nefesim yettiği kadar hizmete devam edeceğim.’

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

-Mersin Turizm Platformu Başkanlığını üstlendiğiniz zaman çok heyecanlıydınız ve başarı öyküsünü anlatmıştınız. Ne demiştiniz o zaman?

-‘Başarı öyküsü diyorum çünkü Mersin Turizm Platformu olarak 2007’de kentin geleceğini etkileyecek 3 lokomotif sektörden biri olarak seçilen turizm konusunda, Mersin’in bugün geldiği nokta hakikaten bir başarı öyküsüdür. Turizm Mersin’de birçok şeyi değiştirmeyi başarmıştır. Bunun en güzel örneği kentin imajındaki olumlu etkilerdir. Artık ‘Mersin’ dediğinizde, olumsuzluklar değil, turizm konusunda yapılan olumlu çalışmalar akla gelmektedir. Belirtmek isterim ki, Platformumuz tarafından hazırlanan projeler ve başlatılan eğitim programları, bir yandan da sektördeki firmalarımızın personel ihtiyacını giderilmesine yardımcı olmakta, hatta işsizliğin yoğun olduğu kent imajı da, göçle gelen işsiz gençlerin böylece turizmde istihdamı ile büyük bir ölçüde değişime uğramaktadır. Bundan 5 yıl önce kentteki karar vericiler ve turizmciler olarak bir araya geldiğimizde, turizm değerlerini tanıtmayı, turizm gelirlerini artırarak sürdürülebilir kalkınmayı sağlamayı hedeflemiştik. Bunun yolu şüphesiz ki turizmdi. Bu yol ise güneş, deniz ve kum üçgenine sıkışıp kalmadan, devamlı gelişen ve geliştirilebilecek alternatif turizm konularında ilerlemekti. Bu amaçla, Kültür ekonomisini kullandık. Kültürel zenginliklerimizi ekonomiye kazandırmak ve bu ekonomik faaliyet sonucunda elde edilenleri yine kültüre harcamaktı hedefimiz. Burada rakamların, istatistiklerin hiç bir anlamı yok. Ve bunlara da değinmeyeceğim. Çünkü hala yolun başında olduğumuzu biliyoruz. Ancak yine biliyoruz ki; artık turizm alanında yol haritasını çizen, turizm stratejilerini hayata geçiren bir Mersin var. Artık meyveleri toplama zamanı geliyor. Çok yakın bir zamanda, Uluslararası havaalanı, mevcut kapasitesini yatak daha artıracak tesisleri, 2013 Akdeniz Oyunları, kruvaziyer turizmi, inanç turizmi, kış ve kayak turizmi gibi konularda, bölgenin merkezi olacak, sadece kendi değerlerini değil, ülkenin değerlerini de tanıtan bir kent olacak.’

-‘Peki beklentileriniz gerçekleşti mi?’ şeklindeki sorum ise şöyle yanıt buldu:

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

-‘Pek çok konuda maalesef hüsrana uğratıldık. Mersin’de 20 yıl önce başlatılan ‘Çukurova’nın turizm umudu’ olması beklenen Tarsuz-Kazanlı Turizm Bölgesi Projesi maalesef iptal edildi. Yatırımcıların, Antalya’ya yapacakları yatırımlarda, talep ettikleri teşvikler verilirken, Mersin’de yatırım yapmak isteyenlere bu teşvikler maalesef verilmedi ve proje iptal edildi.
Aynı durum Uluslararası Çukurova Havalimanı yapımı için de geçerli. Projeyi yapmak isteyen müteahhitlerin sayısını hesap edemez olduk. Çok kere el değiştirdi. Sonunda inşa işini develt üstlendi ama bu kez de inşaatçı müteahhit devleti yarı yolda bıraktı. Randımanlı bir hava limanı ve yeterli yatak kapasiteli oteller olmadığı sürece, Mersin’de turizm zor gelişir.

-Yine sizin gayretleriniz ile Taşucu-Tripoli (Lübnan) arasında feribot seferleri başlatılmıştı. Bir de Mersin limanına kruvaziyer çekme planınız vardı. Ne oldu bu projeler?

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving


-‘Taşucu-Tripoli feribot seferleri maalesef istenildiği ve beklenildiği gibi devam etmedi.
Kuruvaziyer konusunda da çok gayret sarfettik. ABD’nin Miami kentindeki Seatrade Cruise Schipping Fuarı’nda yaptığımız tanıtımın ardından limanımıza bir kruvaziyer geldi. Daha sonra da 11 gemi geldi. Daha sonra bu ziyaretler yavaş yavaş geriledi.’

-Peki bu olumsuzluklar devam edecek mi? Mersin turizmi için bir umut yok mu?

-‘Mersin’imizin turizm gelirini artırmak için, ekip olarak çok çalışıyoruz. Dünya’nın çeşitli yerlerindeki fuarlara katılıyoruz. Gerek kent içinde ve gerekse Anamur’a kadar olan sahil bandında pek çok otel inşa edildi. Yaz aylarındaki doluluk oranı çok yüksek. Ama yine de yeni havalimanının açılması ve sıralanmış otellerin bulunması gereken Turizm Bölgesi’nin de gerçekleşmesi şarttır.’

TRABZONLULAR BU SERGİYİ KAÇIRMASIN. GURBETE GÖNDERDİKLERİ HEMŞEHRİLERİNİN FOTOĞRAFLARI GÖZ YAŞARTIYOR.

TRABZONLULAR BU SERGİYİ KAÇIRMASIN. GURBETE GÖNDERDİKLERİ HEMŞEHRİLERİNİN FOTOĞRAFLARI GÖZ YAŞARTIYOR.

10 Aralık’a kadar açık kalacak olan sergi, Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi Fuat Turan Kokteyl Salonu’nda.

Hollanda’dan Şahin Yıldırım’ın gayretleri ile açılan sergide yer alan fotoğraflar ziyaretçilerini bekliyor.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’dan Şahin Yıldırım’ın gayretleri ile sergilenmekte olan göç fotoğrafları, İstanbul, Ankara ve Bursa’dan sonra şimdi de Trabzon’da ziyaretçilerini bekliyor. Merkezi Hollanda’da bulunan Atlas Kültür Merkezi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) ortaklığında gerçekleştirilen sergi, iki ülke arasında köprü vazifesi görmek ve ikili ilişkilerin geliştirilmesine katkı sunmayı hedefliyor.

Hollanda’ya resmi olarak 1964 yıllardan itibaren göç eden Türklerin karşı karşıya kaldıkları sorunları ve güzellikleri konu alan ‘Gurbette’ adlı fotograf sergi 10 aralık tarihine kadar açık kalacak.

Afbeelding met vloer, persoon, binnen, staand Automatisch gegenereerde beschrijving

Açılışa, KTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Akif Cinel, Trabzon Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Karal, akademisyenler, sanatseverler ve öğrenciler katıldı.

GURBETTE fotoğraf sergisi arastırmacı ve yazar Şahin Yıldırım’ın ‘50 yılda, 50 öykü’ kitabından esinlerek gercekleştirildi. Bu sergi daha önce Hollanda’da farklı şehirlerde başarı ile yapılmıştı.
Şahin Yıldırım sergiyi şimdide gurbetçilerin anayurttaki akrabaları için sürdürüyor.
Yıldırım, iki ülke arasındaki ilişkilerin 1600’lü yıllara kadar gittiğini belirterek, “Bizim, ‘Gurbette’ fotoğraf sergisi ile amacımız, Hollanda’daki kolektif tarihimizi kayıt altına almak ve yeni n esillere aktarmaktır. Nitekim tarihi unutan bir millet, yok olmaya mahkûmdur.” diyor.
Şahin Yıldırım, ‘Gurbette’ sergisinin yeni durağının Elazığ, Konya ve Kayseri olacağını da duyurdu.

Afbeelding met vloer, persoon, binnen, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

Şahin Yıldırım, serginin ana konusunu ve amaçlarını şöyle anlatıyor:

‘Hollanda-Türkiye arasındaki işgücü anlaşması, bundan tam 57 yıl önce Lahey’de imzalandı.
19 Ağustos 1964’te hayata geçirilen anlaşma ile, ilk dönemde Hollanda’ya yaklaşık 5 bin kişi göç etti. O dönemde memleketlerini arkalarında bırakıp çalışmaya giden Türkler,  yıllar içinde burada yeni ortamlar kurdular. Zamanında ‘Gastarbeider’ yani ‘misafir işçi’ olarak adlandırılan birinci ve sonraki kuşaklara, yarım asır sonra ‘Nederlandse Turken’ yani ‘Hollandalı Türkler’ demeye başladılar.

Afbeelding met tekst, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving

Şimdi nüfusu 500 bini aşan Hollanda’daki Türkler, ülkedeki en büyük azınlık gurubunu oluşturduğu gibi, siyasette, iş dünyasında, sporda, sanat ve kültürde, yani her sektörde temsil ediliyorlar .
‘Peki ama yarım asırda bu süreç nasıl bu aşamaya geldi?’ diye sorabilirsiniz. Hollandaya gelen birinci nesil Türkler’in, Hollandalılar tarafından nasıl karşılandığını, ne tür zorluklarla karşılaştıklarını, Hollandaya Göç Fotoğraf Sergisi’nde fotoğraflar ve hikayeler eşliğinde görebileceksiniz.
İşçi göçü anlaşması neden yapıldı?
Birinci nesil Türkler Hollanda’da nerelerde çalıştılar?
Pansiyon hayatları nasıldı?
Birinci nesil ne tür şartlar içinde yaşamlarını idare ediyorlardı?
Birinci nesilin Hollandalı komşuları ile geçimleri nasıldı?
Hollandalılar 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkler için neler düşünüyorlardı?
Bunun yanında dil sorunları, aile birleşimi, kültür, spor, siyaset ve inançla alakalı benzeri konular hepsi bu segide işledik. Bunun yanında Marmara Universitesi, sanat bölumu ögrencilerinin Goc temasi altinda yaptiklari sanat eserleri sergide yer alıyor.’

Serginin yeri: Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezî
ADRES: Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ortahisar, Trabzon