NECMİ TANYOLAÇ TÜRK SPOR MEDYASININ KRALIYDI…

NECMİ TANYOLAÇ TÜRK SPOR MEDYASININ KRALIYDI…

8 Yıl önce 27 Kasım’da vefat eden baba adam.

Afbeelding met persoon, person, muur, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving

Yıl 1967. Hollanda’ya geldiğim ve Tercüman Gazetesi’ne muhabirlik yapmaya başladığım yıldı.
Yıl 1968.Amerika yolculuğu için hazırlıklara başlamıştım. Şimdiki eşim olan kız arkadaşım Jeanne bu ayrılık planından hoşnut değildi. Ne var ki bu konuda karar vermiştim bir kere. Yolculuk için yapılan alışveriş bitmiş ve yorgun argın eve gelişimizin ardından beş dakika bile geçmeden kapının zilini çalan postacının uzattığı telgraf, benim Amerika’ya gidişimi ilelebet unutmama ve Hollanda’ya demir atmama neden oldu.

Telgraf , Tercüman Gazetesi Spor Müdürü Necmi Tanyolaç’tan gelmiştir. Tanyolaç acil çektiği telgrafta; “İlhan (STOP) Fenerbahçe Ajax ile eşleşti (STOP) Ajax’ı takibet (STOP) yazı ve fotoğrafları acele gönder (STOP)” diyordu.
İşte o zaman akan sular durdu. O dönemde Hollanda futbolu henüz tırmanışa geçmemişti. Rinus Michels’in çalıştırdığı  Ajax’ta, sonradan çok meşhur olan kimler yoktu ki? Mesela Johan Cruyff henüz 17 yaşında idi. Keizer, Swart, Krol, Hulshoff, Suurbier, Neeskens ve Haan gibi dev isimlerin esamisi okunmuyordu ama bunların hepsi sonradan birer futbol yıldızı oldular.

10 Kasım 1968 günü Amsterdam’ın Schiphol havalimanına inen Fenerbahçe’yi Jeanne ile karşıladım. Oysa Jeanne’yi terk edip Amerika’ya gitmeyi planlarken Ajax-Fenerbahçe maçı beni O’nunla ile nikah masasına kadar götürdü. Beşiktaşlı olmama rağmen, Jeanne ile evlenmeme ve Hollanda’da kalmama vesile olan Fenerbahçe’ye her zaman şükran duymuşumdur.
Havalimanındaki karşilama sadece sazlı ve sözlü değil, dansözlü de olmuştu. Bunu organize eden İstanbul Restaurant’ın sahibi Ünal Temel’e, ’10 Kasım’da dansöz oynatırsın ha, yakacağım seni’ diye takılmıştım.

Kafilede Necmi Tanyolaç ağabey de vardı.Otele vardığımız zaman o günkü Tercüman Gazetesi’ni çıkardı. Birinci sayfada Atatürk’ün kocaman bir fotoğrafı vardı.
Tercüman gazetesi o zamanlar, Atatürk fotoğrafı kullanmakta cimrilik yapardı. Necmi ağabey Atatürk fotoğrafını göstererek, ‘Patron Kemal Ilıcak’a çıktım. Atatürk fotoğrafı kullanmaktan korkmayın. Spor sayfalarımızı okuyan ve okumak isteyen binlece Atatürkçü var’ dediğini belirtti ve o günden sonra Tercüman’da bir tabunun yıkıldığını söyledi.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Necmi ağabey, gerçekten yaratıcı bir kişiliğe sahipti. 17 Eylül 1967 tarihinde oynanan Kayseri-Sivasspor maçında çıkan kavga sonunda tam 43 insanımız hayatını kaybetmişti. Bu haber dünya basınında geniş yer almıştı. ben de Hollanda medyasından haberleri göndermiştim. Necmi ağabey, ‘Futbolundan kan damlayan ülke’ başlığı ile benim haberimi manşet yapmıştı.

Hiç unutmam. 5 Mart 1969 akşamı Paris’te oynanan Ajax-Benfica final maçını Ajax 3-0 kazanmıştı. Necmi ağabey o maçı, ‘Ajax Benfica’yı Eyfel Kulesi’ne astı’ başlığıyla ve bir de çizgi resimle yayınladı. Eğik bir Eyfel’den sarkıtılan ipin ucunda Benfica onbiri asılıydı.

16 Nisan1969 tarihinde, bir gün sonrasının tarihiyle basılan ve Avrupa’da yayın hayatına başlayan Hürriyet gazetesi ile anlaşarak gazetecilikte tam profesyonelliğe adım attım. Ama o zaman Tercüman Avrupa’da daha çok satıyordu. Hürriyet’in Avrupa’da bir numara olmasını sağlayan Garbis Kesişoğlu ekibinin içinde naçizane ben de vardım.

Necmi ağabey bu kez, 1971 yılında Hollanda’ya geldi. Wembly’de oynanan Ajax-Panathiakos final maçından sonra Avrupa Şampiyonu olan AJax!ın Amsterdam’da yapacağı kutlamalar için…

O zaman Zeist kasabasında, sonradan evlendiğim Jeanne ile bir apartmanda ikamet ediyorduk. Necmi ağabeyi o evde ağırlarken bir maç seyredişi vardı ki. eşim Jeanne o sahneyi hiç unutamadı. Necmi ağabey gözlerini ekrana dikmişti ve etrafa hiç bakmıyordu. Bizimle konuşurken ve yemek yerken gözü ekrandan ayrılmıyordu.

Bir gün sonra Amsterdam’da Güner Kuban’ın bir restaurant açılışı vardı. Üç katlı restauranta ‘Poort van Amsterdam’ adı verilmişti. Güner Kuban ile tanışan Necmi ağabey, ‘Ben bu bayanı bir yerden tanıyorum ama nereden?’ diye konuştu. 3 saat sonra Necmi ağabey, ‘Tamam hatırladım, bu kadın İstanbul’dan meşhur lezbiyen Güner yahu’ dedi.
Güner Kuban, daha sonra açtığı ‘Homolulu’ adlı gece kulübü ve yazdığı ‘Sevişmenin Rengi’ adlı kitaplarıyla lezbiyenliğini alenen açıklamiş oldu.

Necmi ağabey ile daha sonra Avrupa’daki futbol karşilaşmaları sırasında birlikteliğimiz oldu. Bu birlikteliklerin en güzeli ve anlamlısı da 1978’de Arjantin’de yapılan Dünya Şampiyonası’nda oldu. Bu karşılaşmalar sırasında bir gün, Hürriyet Spor Müdürü olan rahmetli Doğan Koloğlu’na beni göstererek, ‘Bak size tabanca gibi bir oğlan verdim’ dediği zaman çok gururlanmıştım.

Necmi ağabey öldüğü zaman biz de Çamlıca’daydık. Hollanda’dan 9 gazeteci arkadaşla, TUSKON’un dünya işadamları ile yaptığı toplantıya gitmiştik. 26 Kasım günü Çamlıca tepesinde dolaştık ve salep içtik. O sırada Necmi ağabeyi düşünmüştüm. Zira O’nun Çamlıca’da bir bakımevinde kaldığını okumuştum. Necmi ağabeyi nasıl ziyaret ederiz diye düşünürken, ‘Hadi arkadaşlar gidiyoruz’ sesini duyduk. Bir davete icabet etmemiz gerekiyordu. Ne garip tesadüf ki, aynı gecenin sabahında Necmi ağabey vefat etti. Ertesi sabah Hollanda’ya uçtuğumuz için, ölüm haberini de Hollanda’da okuduk.

Nur içinde yat Necmi ağabey.
İlhan KARAÇAY

HOLLANDA’DA TÜRK GÖÇMEN TARİHİNDE ÖNEMLİ BİR YERİ OLAN ŞEHİR: DEVENTER. BİR BAŞKONSOLOSLUĞUN HİKÂYESİ

HOLLANDA’DA TÜRK GÖÇMEN TARİHİNDE ÖNEMLİ BİR YERİ OLAN ŞEHİR: DEVENTER. BİR BAŞKONSOLOSLUĞUN HİKÂYESİ

Değerli Okurlarım,

12 Kasım 2021’den bu yana, her gün yayınlamakta olduğum geçmişe dönük gazete sayfaları, ne mutlu ki ilgi görüyor ve yurttaşlarımız arasında tatlı tartışma konusu oluyor.
Henüz 15 günlük bir çalışma olmasına rağmen, kendi şehirlerinden haberleri göremeyen bazı okurlarım, acelecilik yapıyor ve ‘Bizim şehirden neden haber koymuyorsun’ şeklinde serzenişte bulunuyorlar. Bu okurlarımdan biri de Deventer’den Necati Okandan.
Necati kardeşimiz şöyle yazmış: ‘Hollanda’da ilk resmi federe kulübü Deventer Türk Gücü’dür. Pek çok sosyal faaliyetlerde bulunmasına rağmen sayfalarınızda yer almamaktadır. Deventer şehrine Türk konsolosluğunun açılmasının bir nedeni Türk Gücü’dür.’
Ben de Necati kardeşime şu cevabı vermiştim: Sabır et Necati. Deventer Türk Gücü’nü çok yayınladım. O sayfaları bulunca sizlere sunacağım. Ama, konsolosluğun Deventer’e alınması ile ilgisi yok. Deventer’i bizim tercihimiz ile kararlaştırdılar.

Daha sonra bu tartışmaya Harun Oğuray, Mehmet Danışmant, Mehmet Sayım, Venlo’dan Muhlis Ayboğan, Utrecht’ten Mesut Çavuşoğlu ve Gökhan Doğaner katıldılar.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Bu kardeşlerimiz kendilerine göre yorumlarını eklemişler. Bunun üzerine arşivimde acil bir araştırma yaptım ve Deventer’den dört gazete sayfası bularak şöyle yayınladım:

DEVENTER TÜRK GÜCÜ İÇİN HAYIFLANANLARA…
Hiç unutmam, Uruguay’daki Mini Dünya Şampiyonası’nı izledikten sonra, ‘amatör’ falan demeden Deventer Türk Gücü’nü takibe gitmiştim.

Deventer Başkonsolosluğunun kurulma aşamasında kendilerinin de payı olduğunu yazan kardeşlerim de oldu. Bu tartışma, beni haliyle geçmişe götürdü.

Afbeelding met person, persoon, kostuum, poseren Automatisch gegenereerde beschrijving
Hiç tartışmasız iddia edebilirim ki, Deventer’de yaşayan Cemal Kapıkıran, Türk toplumuna en çok yardım yapmış olan Türkler’in başında gelir. Gece yarıları bile aranan ve sorunların çözümünde devreye giren Cemal Kapıkıran hakkında ayrı bir yorum yazmam gerekeceğini belirterek, Başkonsolosluk konumuza dönelim.

Afbeelding met gebouw, buiten, oud, overheidsgebouw Automatisch gegenereerde beschrijving

Deventer Başkonsolosluğumuzun kuruluşu sırasında yaşanan olayları anlatan eski bir yazımı buldum.
Gördüğüm lüzum üzerine o yazıyı sizlere sunuyorum:

MEDYAYI ÖNEMSEMEYEN VE HAKİR GÖREN BAŞKONSOLOS

Hollanda’ya gelmiş 33 Başkonsolos içinde (16 Rotterdam, 14 Deventer, 3 Amsterdam) sadece dördü ile aramız limoni olmuştu. Bunlardan biri de, Deventer’deki ilk konsolosluğumuzu açmaya gelen Mehmet Ali Tenikalp (Tekinalp değil), tanışmadan bozuştuğum kişi oldu.

Yıl 1976. Hollanda’da ikinci bir Başkonsolosluğun açılması için yıllarca verdiğimiz mücadele semeresini vermiş, ‘Amsterdam mı olsun, Utrecht mi Olsun, Arnhem mi olsun, Eindhoven mi olsun’ sorularından sonra, Deventer’de açılmasına karar verilmişti.

Afbeelding met tekst, venster, fotolijstje Automatisch gegenereerde beschrijving

İlk tayin edilen Başkonsolos da Mehmet Ali Tenikalp olmuştu. Eşi ile birlikte Hollanda’ya gelen bu çift, Deventer’de bir otelde konaklarken, Başkonsolosluk olmaya lâyık bir yer aramaya başlamışlardı. Kulaktan dolma söylemler ile bazı adresler için, ‘beğenilmediğini’ duyuyorduk.
Aradan aylar geçmişti ama, bir yanda Hürriyet’e, bir yandan TRT’ye çalışan ve bir yandan da Hollanda Televizyonu NOS’ta Pasaport adlı program yapan bir gazeteci olarak, Başkonsolosumuz ile tanışamamıştım. Hem tanışmak ve hem de konsolosluk için yer aramanın ne aşamada olduğunu öğrenebilmek için, Başkonsolosu kaldığı otelden telefonla aramıştım. Santral görevlisinden Başkonsolos ile gürüşmek istediğimi söyledim. Telefona önce Başkonsolosun eşi çıktı. Özür dileyerek kendimi tanıttım ve Başkonsolos ile ile görüşüp görüşemeyeceğimi sordum.
Başkonsolosun eşi ‘Bir dakika ‘ dedikten az sonra, ‘Buyurun’ diye bir ses duydum.
‘İyi günler sayın Başkonsolosum, ben İlhan Karaçay’ dedikten sonra duyduğum söz şuydu: ‘Kimmiş efendim bu İlhan Karaçay?’
Çok şaşırmıştım ama, ‘Afedersiniz ben Hürriyet muhabiriyim’ deyince de, öyle bir tavırla karşılaştım ki, anlatmakta zorlanırım.
Birincisi; 5-6 aydır Hollanda’da bulunan bir Başkonsolosun, medya ile tanışma geleneğini yerine getirmediği gibi, Hürriyet ve TRT’ye muhabirlik yapan, Hollanda televizyonunda da Türkler için program yayınlayan İlhan Karaçay ismini tanımıyor olması mümkün değildi tabii. Ama Başkonsolos nedense bu yakışıksız tavrı tercih etti.
Tabii ki, yaptığımız bu görüşmeyi, gazetecilik alışkanlığı ile banda almıştım. Gelişmeler hakkında bana bilgi vermekten kaçınmakla kalmayan ve rencide eden Başkonsolosun bu tavrını hem Hürriyet’te ve hem de televizyon programımda yayınladım.
Böylece de bu başkonsolos ile tanışma fırsatı ve ihtiyacı olmamıştı.

Sonradan yapmış olduğum araştırmada, Mehmet Ali Tenikalp adının, 6-7 Eylül olaylarında adının geçtiğini öğrendim. 6-7 Eylül Olayları öncesinde, Atatürk’ün doğduğu eve atılan bombanın provakosyon olduğunu iddia eden Yunanlılar, bu bombanın, Selanik’te Başkonsolos Yardımcısı olan Mehmet Ali Tenikalp tarafından Türkiye’den çanta içinde getirildiğini ve Hasan Uçar adlı kavas tarafından bahçeye atıldığını öne sürüyorlardı.

Değerli Okurlarım,

Başkonsoloslar hakkında pek çok haber yazmışımdır.
Bu Başkonsoloslardan Erkut Onart’ın vefatı üzerine yazdığım uzun bir yorumda, Başkonsoloslar ile aramda geçenleri dile getirmiştim.
İsterseniz o yazıyı da sizlere sunayım. Geçmişte neler yaşandığını sizler de öğrenmiş olursunuz.

RAHMETLİ OLAN BAŞKONSOLOS ERKUT ONART’IN ARDINDAN…

25 Temmuz 2021 

Afbeelding met boom, persoon, buiten, person Automatisch gegenereerde beschrijving
İlhan KARAÇAY yazdı:

Hollanda’da görev yapmış Başkonsolosların en iyilerinden biriydi.
En iyilerin başında gelenlerden biri de Orhan Ertuğruloğlu’ydu.
Kavgalı olduğum Başkonsoloslar arasında, Selanik’teki Atatürk Evi’nin bombalanmasında, Yunanlılar’a göre rolü olduğu iddia edilen, Deventer Başkonsolosumuz Mehmet Ali Tekinalp vardı.

Bir başka kavgalım, Rotterdam olayları için ‘Basit bir sokak kavgası’ diye rapor veren Başkonsolos Namık Aykaç idi.
Bir de, halihazırda görev yapan Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz ile limoni bir ilişki hikâyemiz var.
(Yazıların altında, Hollanda ‘da görev yapmış tüm Türk Büyükelçilerin ve Başkonsolosların listesini bulacaksınız)

Afbeelding met tekst, persoon, binnen, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Ana akım ve sosyal medyada okumuş olacağınız gibi, Rotterdam’da Başkonsolos olarak görev yapmış olan Erkut Onart yaşamını yitirmiştir.
Yine okumuş olabileceğiniz gibi, 1994-1999 yıllarında görev yapmış olan rahmetli Erkut Onart için haberlerde, ‘çok sevilen bir Başkonsolostu’ ibareleri yer alıyordu.
Erkut Onart için kullanılan bu ibareye ben de yürekten katılıyorum.

Hollanda’da görev yapan Büyükelçi ve Başkonsoloslarımız arasında ayrım yapmadan şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ankara’da Dışişleri’nde yetişmiş olan ve yurtdışına gönderilen görevlilerimizin hemen hemen tamamı, üstlendikleri görevleri ve taşıdıkları ünvanları hakkıyla taşımışlardır. Dışişlerinde yetişmiş olmanın kazandırdığı görgü ve kurallar ile, toplumu kucaklayan bu değerler, yabancı misyonlarda da kendilerini kabul ettirmişlerdir.
Velhasıl, her biri pırıl pırıl olan bu bireylerimizin yanında, zıt teşkil edecek birkaç istisna olacaktır elbette…
Ben bu istisnaları size korkmadan anlatacağım.

Ama önce, istisna dışındaki gerçek değerlerimizden bir kaç isime bakalım:
Rahmetli olan Erkut Onart, bizde öyle derin izler yaratmıştır ki, bunu izah etmek için bir örnek vermek gerekecektir.
Erkut bey, diğerlerinin de yaptığı gibi, bizleri toplayıp bir veda toplantısı yapmıştı, Hepimiz buruk bir şekilde ayrıldıktan sonra, bizim için ayrıcalıklı olan bu insana karşı bizim de bir jest yapmamız gerektiğini düşündüm. Derhal gazeteci dostlarımı teker teker aradım ve Erkut beye, Hollanda’daki Türk gazeteciler adına bir veda yemeği vermeyi teklif ettim. Dostlarım bunu memnuniyetle kabul edince, inisiyatifi ele aldım ve şimdilerde, Amadi Park ve Amadi Panorama otellerini çalıştıran Ertuğrul Dalkıran’ın, o zaman Amsterdam’da ün yapmış Turquoise Restaurant’ında bir yemek verdim. Anlıyacağınız, bir gazeteci grubunun bir Başkonsolosa veda yemeği vermesi belki de dünyada bir ilktir. İşte Erkut Onart bey böylesi sevilen bir başkonsolostu.

Sevilen Başkonsoloslar denince, Deventer’de bir dönem Konsolos, iki dönem de Başkonsolos olarak görev yapan Orhan Ertuğruloğlu’nu da listeye koymak lâzım. Bir Hollandalı ile evlenen ve Hollandacayı ana dili konuşup yazan Ertuğruloğlu için yazılacak çok işey var. Ama bunu bir başka zamana bırakma sözü vererek, biraz da birkaç zıt kişiden söz edeyim. Yani biraz dedikodu yapayım.

IRKÇI SALDIRILARA, SOKAK KAVGASI DİYEN BAŞKONSOLOS
55 yıldır görev yaptığım Hollanda’da, tesadüf ya, Rotterdam’a ilk gelen Başkonsolos Ali Namık Aykaç ile, gider ayak bozuşmuştum. (Başkonsolosluk daha önce Lahey’deydi)
Bozuşma nedenimiz şuydu:
Malum 1972’de Rotterdam olayları, tüm dünyada Hollanda’ya puan kaybettiren olaylardı.
Bir hafta süren ve yaralanıp hastanelere yatırılan Türkler olduğu halde, Başkonsolos Ali Namık Aykaç, özellikle benim Hürriyet’te yayınlanan haberler nedeniyle ayağa kalkan parlamentoya bilgi vermesi gerekenlere, ‘Burada yaşananlar adi bir sokak kavgasıdır’ şeklinde bir rapor sunmuş.
Zamanın Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner de mecliste ‘Rotterdam’da yaşananlar adi bir sokak olayıdır. Medya abartıyor’ gibi laflar etmişti.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

Bunun üzerine gazetem benden ille de yaralı fotoğrafı istemişti. Ünlü parlamenterimiz Nebahat Albayrak çocuk iken yaşanan olaylarda, amcası Mustafa Albayrak, başına yediği bir taş darbesi ile komaya girmiş ve hastaneye yatırılmıştı. Akla gelemeyecek atraksiyonlar yaparak girdiğim hastanade Albayrak’ın fotoğrafını çektim ve birkaç yaralı fotoğrafıyla birlikte, haber atlatma lüksünü hiçe sayarak, hem Türk medyasına ve hem de Hollanda medyasına dağıttım. Böylece hem Rotterdam Başkonsolosumuza ve hem de Bakanımıza gerekli cevabı vermiştim.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving
Rotterdam olayları Hollanda gazetelerinde de boy boy yer alıyordu. Trouw gazetesi, Türk Bakan Uzuner, yaşananların ırkçı saldırı olmadığını düşünüyor’ başlığını kullanmıştı.

Başkonsolosomuzun bir skandal hareketi daha vardı.
Hollanda medyası kendisine, ‘Ne yapmayı düşünüyorsunuz’ diye soru yöneltince, ‘Benim tayinim çıktı yarın gidiyorum, benden sonra gelecek olana sorun’ diye yersiz ve saçma bir cevap vermişti.

MEDYAYI ÖNEMSEMEYEN BAŞKONSOLOS

Hollanda’ya gelmiş 33 Başkonsolos içinde (16 Rotterdam, 14 Deventer, 3 Amsterdam) sadece dördü ile aramız limoni olmuştu. Bunlardan biri de, Deventer’deki ilk konsolosluğumuzu açmaya gelen Mehmet Ali Tenikalp (Tekinalp değil), tanışmadan bozuştuğum kişi oldu.

Yıl 1976. Hollanda’da ikinci bir Başkonsolosluğun açılması için yıllarca verdiğimiz mücadele semeresini vermiş, ‘Amsterdam mı olsun, Utrecht mi Olsun, Arnhem mi olsun, Eindhoven mi olsun’ sorularından sonra, Deventer’de açılmasına karar verilmişti.

İlk tayin edilen Başkonsolos da Mehmet Ali Tenikalp olmuştu. Eşi ile birlikte Hollanda’ya gelen bu çift, Deventer’de bir otelde konaklarken, Başkonsolosluk olmaya lâyık bir yer aramaya başlamışlardı. Kulaktan dolma söylemler ile bazı adresler için, ‘beğenilmediğini’ duyuyorduk.
Aradan aylar geçmişti ama, bir yanda Hürriyet’e, bir yandan TRT’ye çalışan ve bir yandan da Hollanda Televizyonu NOS’ta Pasaport adlı program yapan bir gazeteci olarak, Başkonsolosumuz ile tanışamamıştım. Hem tanışmak ve hem de konsolosluk için yer aramanın ne aşamada olduğunu öğrenebilmek için, Başkonsolosu kaldığı otelden telefonla aramıştım. Santral görevlisinden Başkonsolos ile gürüşmek istediğimi söyledim. Telefona önce Başkonsolosun eşi çıktı. Özür dileyerek kendimi tanıttım ve Başkonsolos ile ile görüşüp görüşemeyeceğimi sordum.
Başkonsolosun eşi ‘Bir dakika ‘ dedikten az sonra, ‘Buyurun’ diye bir ses duydum.
‘İyi günler sayın Başkonsolosum, ben İlhan Karaçay’ dedikten sonra duyduğum söz şuydu: ‘Kimmiş efendim bu İlhan Karaçay?’
Çok şaşırmıştım ama, ‘Afedersiniz ben Hürriyet muhabiriyim’ deyince de, öyle bir tavırla karşılaştım ki, anlatmakta zorlanırım.
Birincisi; 5-6 aydır Hollanda’da bulunan bir Başkonsolosun, medya ile tanışma geleneğini yerine getirmediği gibi, Hürriyet ve TRT’ye muhabirlik yapan, Hollanda televizyonunda da Türkler için program yayınlayan İlhan Karaçay ismini tanımıyor olması mümkün değildi tabii. Ama Başkonsolos nedense bu yakışıksız tavrı tercih etti.
Tabii ki, yaptığımız bu görüşmeyi, gazetecilik alışkanlığı ile banda almıştım. Gelişmeler hakkında bana bilgi vermekten kaçınmakla kalmayan ve rencide eden Başkonsolosun bu tavrını hem Hürriyet’te ve hem de televizyon programımda yayınladım.
Böylece de bu başkonsolos ile tanışma fırsatı ve ihtiyacı olmamıştı.

Sonradan yapmış olduğum araştırmada, Mehmet Ali Tenikalp adının, 6-7 Eylül Olaylarında adının geçtiğini öğrendim. 6-7 Eylül Olayları öncesinde, Atatürk’ün doğduğu eve atılan bombanın provakosyon olduğunu iddia eden Yunanlılar, bu bombanın, Selanik’te Başkonsolos Yardımcısı olan Mehmet Ali Tenikalp tarafından Türkiye’den çanta içinde getirildiğini ve Hasan Uçar adlı kavas tarafından bahçeye atıldığını öne sürüyorlardı.

VATANDAŞ’A SİLAH ÇEKEN BAŞKONSOLOS

Evet yanlış okumadınız, Rotterdam’da, hem de çok iyi dostluk kurduğum bir Başkonsolos vardı ki, makamında vatandaşa silah çektiği gibi, bu vatandaşı polis çağırarak karakola çektirmişti.
Vatandaş haksız ve kaba olabilirdi. Ama o vatandaş, karakoldan çıktıktan sonra beni aradı ve devletimizi temsil eden Başkonsolosun, kendisini Türk toprağı sayılan Başkonsolosluktan Hollanda polisi tarafından sürüklenişini anlatmıştı. O Başkonsolosun adını açıklamak istemiyorum. Kendisini telefonda aradığım zaman, nedense bana da ters davrandı. O sırada Lahey’de Basın Müşavirliği yapan dostum rahmetli Ajlan Akınc’yı aradım ve durumu izah ettim. Konuyu Hollanda televizyonundaki akşam programıma yetiştireceğimi söyledim. Durum Büyükelçimize anlatılınca, Büyükelçimiz, Hollandalılara mahcup olmamak için, böyle bir haber yapmamamı rica etmiş. Ben de ‘Peki, o zaman Hollanda televizyonunda yayınlamayacağım ama Hürriyet’te yayınlayacağım’ dedim ve öyle de yaptım.

ROTTERDAM BAŞKONSOLOSLUĞUNDAKİ TATSIZ OLAY

Bugünkü yazımın tam bir dedikoduya dönüşmesi için bir hikâye daha anlatmam gerekecek.
Şu anda Rotterdam’da görevde olan Başkonsolos Aytaç Yılmaz’ın, belki de farketmeden yaptığı bir hareket çok zoruma gitmişti. Bu konuyu sizlere anlatabilmem için, medya mensubu dostlarıma yazdığım mektubu sizlere de sunmakla yetineyim. Sadece Hollanda’daki Türk medya mensuplarına gönderilen ve medyaya yansımayan mektubum, tabii ki Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli’ye de gönderilmişti. Bu duruma üzüldüğünü belirten Büyükelçimiz, ‘Aranızı bulayım mı’ diye bir teklifte bulunmuştu ama ben, ‘Çok önemli değil, bir gün biz kendi aramızda bu sorunu çözeriz’ demiştim. Ama ne yazık ki bugüne kadar Başkonsolos Aytaç Yılmaz tarafından bir yaklaşım olmadı.

Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz ile yaşanan olayı, medya mensuplarına gönderdiğim alttaki yazıda okuyunuz.

MEDYA MENSUBU DOSTLARIMA ZARURİ AÇIKLAMA

Değerli Dostlarım,
Malumunuz olduğu gibi, bugün (3 Temmuz 2019) Rotterdam Başkonsolosluğumuzda,
‘Profesyoneller Gençlerle Buluşuyor’ temalı bir tolantı vardı. Saat 16.30’da başlaması gereken toplantının söyleşi konuğu, Corendon’un sahiplerinden Atilay Uslu idi.
Ben şahsen, bir saatlik yol için, iki saat önceden yola çıktım ve ancak 16.30’da varabildim.
Trafik her yerde çok yoğundu.
Bu nedenle Amsterdam’dan yola çıkan Atilay Uslu da trafik nedeniyle geç geleceğini bildirdi.
Yapılacak bir şey yoktu. Atilay’ı bekleyecektik.

Afbeelding met binnen, persoon, vloer, kamer Automatisch gegenereerde beschrijvingBaşkonsolosun daveti üzerine toplantıya gelen medya mensupları, salonun bir köşesinde Başkonsolosun gelişini bekliyorlardı. Ne var ki Başkonsolos, bu gruba bir selam bile vermeden mikrofonu eline aldı ve ‘Evet başlıyoruz’ diye konuşmaya başladı.

Ne var ki gözlerimiz, toplantıya bizi davet eden Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz’ı aradı. Saat 17.00’de asistanına Aytaç beyi sorduğum zaman ‘Odasında’ yanıtını aldım.
Medya mensupları olarak bir köşede koltuklarda oturuyor ve çayımızı içiyorduk.
Saat 17.30 oldu ama Aytaç bey hâlâ ortalıkta yoktu.
Saat 17.40’ta Atilay beyin konsolosluğa ulaştığı haberini aldık.
Saat 17.45’te Aytaç bey göründü ve bize doğru göz ucuyla baktıktan sonra asistanlarına ‘Ne yapıyoruz’ diye seslendi ve sonra da eline mikrofonu alarak konuşmaya başladı.
Bize bir ‘Merhaba’yı esirgeyen Aytaç beyin, bizim kendisine yanaşmamıza ve bir ‘Merhaba’ dememize fırsat vermeden konuşmaya başlaması bize biraz manidar geldi.
O anda yanımda oturan Yavuz Nufel’e, ‘Bizi davet eden Başkonsolos, bizden bir merhabayı bile esirgiyorsa, bizim burada ne işimiz var’ diyerek derhal salondan çıktım.

Sonradan öğrendiğime göre, benden sonra Zeynel Abidin Kılıç ve Yavuz Nufel de salondan ayrılmışlar.

Bizim bu hareketimize ister protesto deyin, ister boykot.
Ben şahsen, Başkonsolosumuz bu davranışını ikna edici bir şekilde izah etmediği sürece, kendilerinin hiçbir davetine ve etkinliğine katılmayacağım.
Zira, bir devlet büyüğü olarak saygı duyduğumuz Başkonsolostan, duyurularını ve etkinliklerini takip edip yayınlayan medya mensuplarına karşı saygı beklemek hakkımızdır sanırım.

Bugünkü haberi ne mi yapacağız?
Tabii ki en iyi fotoğraflarla en güzel şekilde servise koyacağız.
Hepinize sevgi ve selamlarımı iletiyorum.
İlhan

İşte böyle değerli okurlarım. 55 yıl gazetecilik yaptığım Hollanda’da, yukarıda anlattıklarım da yaşandı.
Dilerim, toplum için görev yapan herkesin ardından güzel şeyler konuşulur ve anlatılır…

HOLLANDA’DA ÜÇ KONSOLOSLUKTA GÖREV YAPAN BAŞKONSOLOSLARI VE BÜYÜKELÇİLERİ ALTTA SUNUYORUM:

Rotterdam Başkonsolosluğu’nda görev yapan Başkonsoloslar

Ali Namık Aykaç
Ali Namık Aykaç 1.1.1968-1.1.197

İlhan Akant
İlhan Akant 1.1.1972-1.1.1974

Mehmet Saip Sungurtekin
Mehmet Saip Sungurtekin 1.1.1974-1.1.1975

Bedrettin Tunabaş
Bedrettin Tunabaş1.1.1975-1.1.1978

Kemalettin Demirer
Kemalettin Demirer 1.1.1978-1.1.1982

Zübeyir Bensan
Zübeyir Bensan1.1.1982-1.1.1986

Cihat Alpan
Cihat Alpan 1.1.1986-1.1.1990

Ali Üstün
Ali Üstün 1.1.1990-1.1.1994

Erkurt Onart
Erkurt Onart 1.1.1994-1.1.1999

Serpil Alpman 1.1.1999-1.1.2001

Sına Yurtoğlu
Sına Yurtoğlu 1.1.2001-1.1.20

Ahmet Akif Oktay 1.1.2005-1.10.2007

Esen Altuğ
Esen Altuğ 1.10.2007-1.10.2011

Togan Oral
Togan Oral 1.10.2011-15.9.2

Sadin Ayyıldız
Sadin Ayyıldız 1.10.2015-10.8.201

Aytaç YILMAZ
Aytaç YILMAZ 31.8.2018-

DEVENTER Başkonsolosluğu’nda görev yapan Başkonsoloslar

Mehmet Ali Tenikalp
Mehmet Ali Tenikalp 1.9.1976-12.7.1979

Sadettin Nurgün
Sadettin Nurgün 15.9.1979-27.1.1981

Faruk Celiloğlu
Faruk Celiloğlu 30.1.1981-15.10.1983

Volkan Çotur
Volkan Çotur 1.10.1983-19.1.1987

Erol Alptekin
Erol Alptekin 20.1.1987-28.9.1990

Nazım Dumlu
Nazım Dumlu 30.9.1990-16.9.1994

A. Funda Tezok
Funda Tezok 28.9.1994-16.9.1996

Orhan Ertuğruloğlu
Orhan Ertuğruloğlu19.9.1996-16.8.2000

Ömür Şölendil
Ömür Şölendil 1.9.2000-15.8.2002

Orhan Ertuğruloğlu
Orhan Ertuğruloğlu 1.9.2002-15.8.2006

Hidayet Eriş
Hidayet Eriş 1.9.2006-3.11.2008

Nihat Erşen
Nihat Erşen 15.11.2008-1.11.2012

Yunus Belet
Yunus Belet 10.1.2013-1.9.2014

Zafer Ateş
Zafer Ateş 5.9.2014-1.8.201

Afbeelding met kleding, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving

Tuna Yücel Modrak 12.3.2018-

Amsterdam Başkonsolosluğumuzda görev yapan Başkonsoloslarımız

Afbeelding met persoon, muur, person, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving
Muhittin Ahmet Yazal 17.9.2013-16.8.2015

Afbeelding met persoon, lucht, person, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving
Tolga Orkun 1.9.2015-17.8.2018

Afbeelding met persoon, person, kostuum, muur Automatisch gegenereerde beschrijving
Engin Arıkan 30.8.2018-

Lahey’e Büyükelçi olarak atananlar

Yahya Karaca Paşa 28.12.1859-

Kostaki Muzurus Paşa 28.9.1861-

Murat Efendi 26.6.1877-

Yahya Karaca Paşa 26.9.1881-

Yahya Karaca Paşa1.1.1891-

Alexandr Karatodori Efendi 4.8.1894-24.4.1895

Abdülhak Hamit Bey (Tarhan) 24.4.1895-

Misak Efendi17.2.1898-

Misak Efendi 3.6.1909-

Nusret Sadullah Bey (Ayaşlı)1.5.1915-1.11.1922

Mehmet Esad Bey (Atuner)1.11.1922-28.2.1923

Mehmet Esad Bey (Atuner) 22.6.1924-19.7.1928

Aali Bey (Türkeldi) 20.7.1928-14.11.1929

Esad Cemal Bey 14.12.1929-

Nuri Bey (Batu) 30.8.1931-5.8.1935

Abdullahad Akşin 5.8.1935-3.5.1938

Ahmet Cevad Üstün 12.5.1938-17.8.1939

Yakup Kadri Karaosmanoğlu 1.10.1939-4.7.1940

Aali Türkeldi 26.6.1946-4.4.1948

Nedim Veysel İlkin 28.4.1948-17.9.1948

Abdullah Zeki Polar 25.6.1949-16.4.1955

Turgud Aytuğ 7.4.1955-14.3.1957

Selahaddin Arbel 15.3.1957-29.4.1961

Fuat Kepenek 27.6.1961-10.9.1964

Reşad Erhan 24.10.1964-10.5.1966

Vahit Halefoğlu
Vahit Halefoğlu 30.5.1966-28.11.1970

Daniş Tunalıgil
Daniş Tunalıgil 30.11.1970-2.11.1973

Oktay Cankardeş 22.11.1973-8.7.1978

Özdemir Benler
Özdemir Benler 16.7.1978-17.8.1982

Filiz Dinçmen
Filiz Dinçmen 24.9.1982-2.11.1984

Ayhan Kamel
Ayhan Kamel 1.12.1984-18.12.1986

İsmet Birsel
İsmet Birsel 23.12.1986-15.6.1989

Bilgin Unan
Bilgin Unan 18.6.1989-1.8.1991

Zeki Çelikkol
Zeki Çelikkol 10.8.1991-29.2.1996

Baki İlkin
Baki İlkin 1.3.1996-17.4.1998

Bilgin Unan
Bilgin Unan 29.4.1998-19.1.2000

Aydan Karahan
Aydan Karahan 26.1.2000-1.4.2003

Tacan İldem
Tacan İldem 16.4.2003-29.12.2006

Selahattin Alpar 1.1.2007-15.8.2009

Uğur Doğan
Uğur Doğan 24.8.2009-30.11.2013

Sadık Arslan
Sadık Arslan 14.12.2013-1.4.2017

Afbeelding met person, persoon, kostuum, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving
Şaban Dişli 23.9.2018-

ANKARA’YA KADIN GÜÇLENME MERKEZİ AÇILMASINDA BÜYÜK ROL OYNAYAN ERAY ERGEÇ’E TEŞEKKÜRLER…

ANKARA’YA KADIN GÜÇLENME MERKEZİ AÇILMASINDA BÜYÜK ROL OYNAYAN ERAY ERGEÇ’E TEŞEKKÜRLER…

Ankara Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde ve MATRA Sosyal Dönüşüm ve İnsan Hakları Hibe Programı aracılığı ile, Hollanda Büyükelçiliği tarafından desteklenen Kadın Güçlenme Merkezi Projesi, Türkiye’de ilk kez Başkent’te hayata geçirildi.

Ankara Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığı’na bağlı Kadın Danışma Merkezi ve Projeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda çalışacak olan Kadın Güçlenme Merkezi, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde hizmete açıldı.

Hollanda Büyükelçiliğinde göreve başladığından bu yana, Türkiye’nin dört bir yanındaki etkinliklere destek sağlayan Eray Ergeç ile, Mersin’de yapılan bir etkinlikte buluşmuştuk.

İlhan KARAÇAY yazdı:

ANKARA,- Türkiye’nin, ilk kez bir Kadın Güçlenme Merkezi’ne sahip olmasına öncülük eden, Büyükelçilik çalışanı Eray Ergeç’e ne kadar teşekkür etsek azdır.
Hollanda’da, başta Hollanda PTT’si olmak üzere çeşitli devlet kuruluşlarında danışmanlık yaptıktan sonra, Ankara’daki Hollanda Büyükelçiliği’nde danışmanlık yapmaya başlayan Eray Ergeç, Türkiye’nin çeşitli yörelerinde yapılmakta olan etkinliklere katkı sağlamak için kollarını sıvamıştı.
Hollanda büyükelçiliği de Eray Ergeç’in tavsiyelerini hiç geri çevirmemiş ve başta Büyükelçilik maslahatgüzarı Erik Weststrate olmak üzere, üst düzey görevlileri ve bazen de bizzat Büyükelçinin katılımı ile etkinliklere katılmıştır.

Afbeelding met tekst, persoon, staand, person Automatisch gegenereerde beschrijving

Eray Ergeç ve Erik Weststrate’nin, Mersin’de 5 bin öğrencinin, 3 milyon toplu iğne ve pul ile yaptığı, ‘Dünyanın en büyük Van Gogh Tablosu’ etkinliğinde birlikte olmuştuk.

Eray Ergeç’ten dün gelen Hollandaca, Türkçe ve İngilizce bir not ve fotoğraflar facebook’a da yansımıştı.
Şimdi önce Ergeç’in notlarını, sonra da haberin medyaya yansıyışını sizlere sunuyorum:

Afbeelding met persoon, lucht, buiten, poseren Automatisch gegenereerde beschrijving

Vandaag hebben plaatsvervangend ambassadeur Erik Weststrate en burgemeester Mansur Yavaş van Ankara een centrum geopend om vrouwen in nood te helpen. Dit centrum is het resultaat van een nauwe samenwerking tussen de Nederlandse ambassade, gemeente Ankara en het maatschappelijk middenveld. Het brengt diverse organisaties en dienstverleners onder één dak. Dit zorgt ervoor dat de vrouwen in nood maar op één deur hoeven aan te kloppen om de benodigde ondersteuning te krijgen.

+++

Bugün Ankara Büyükelçi Yardımcısı Erik Weststrate ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Kadın Güçlenme Merkezi’nin açılışını yaptı. Bu merkez, Hollanda Büyükelçiliği, Ankara Büyükşehir Belediyesi ve sivil toplum arasındaki yakın işbirliğinin bir sonucudur. Farklı organizasyonları, hizmetleri ve STK’ları tek çatı altında topluyor, bu nedenle ihtiyaç sahibi kadınların ihtiyaç duydukları desteği alabilmeleri için tek bir kapıyı çalmaları yeterli.

+++

Today Deputy Ambassador Erik Weststrate and Mayor Mansur Yavaş of Ankara opened a Women’s Support Center. This center is the result of a close cooperation between the Netherlands Embassy, Ankara municipality and the civil society. It brings different organizations, services and NGOs under one roof, so women in need have to knock on one single door to get the support they need.

Haberin medyaya yansıyış şekli de şöyle oldu:

Ankara Büyükşehir Belediyesi, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bir ilke daha imza attı. Türkiye’deki ilk “Kadın Güçlenme Merkezi”nin açılışını yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “Bu proje ile Türkiye’de bir ilke imza atıyoruz, bunun gururu ve sevincini taşıyoruz. Ankara’da artık kadınlar için hep beraber hareket edebileceğimiz, sizlerin deneyimleri ve bizim çalışmalarımızı aktarabileceğimiz bir kadın güçlenme merkezimiz var. Biliyoruz ki ne kadar çok birlik olursak o kadar çok kadına ulaşabiliriz” dedi.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin ev sahipliğinde ve MATRA Sosyal Dönüşüm ve İnsan Hakları Hibe Programı aracılığı ile Hollanda Büyükelçiliği tarafından desteklenen Kadın Güçlenme Merkezi Projesi, Türki ye’de ilk kez Başkent’te hayata geçirildi.

Afbeelding met persoon, binnen, groep, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

Ankara Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığı’na bağlı Kadın Danışma Merkezi ve Projeler Şube Müdürlüğü koordinasyonunda çalışacak olan Kadın Güçlenme Merkezi, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”nde hizmete açıldı.

Gençlik Parkı Kadın Danışma Merkezi’nde düzenlenen “Kadın Güçlenme Merkezi” açılışına; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Reşit Serhat Taşkınsu, Genel Sekreter Yardımcısı Faruk Çınkı, Büyükşehir Belediyesi bürokratları, UNICEF, UN WOMEN, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, BM Nüfus Fonu, Ankara Barosu ve STK’lar, üniversiteler ile kadın dernekleri temsilcileri de katıldı.

TÜRKİYE’DE BİR İLKE DAHA İMZA ATILDI

2,5 yılda kadına yönelik birçok projeyi hayata geçirdiklerine dikkat çeken Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, açılışta yaptığı konuşmada şu değerlendirmelerde bulundu:

“2,5 yılda Mor Haritam’ı, ilk kez Kadın ve Çocuk Bültenini çıkardık. Gezici araçlarla bize gelemeyen binlerce kadına gittik, kırsalda kadın sağlığı eğitimleri başlattık, 7 kırsal ilçede kadın danışma birimlerimizi güçlendirdik. Yerel Eşitlik Eylem Planımızı hayata geçirdik, Başkent Market’te 9 kadın kooperatifimize imkân sağladık, Ankara Barosu ile kadınlara ücretsiz avukat protokolü imzaladık, güvenli durak ve duraksız indirme uygulamasını hayata geçirdik. 7/24 şiddet hattımızı kullanıma açtık ve bu mesafeyi daha da ileriye taşıyabilmek için de bugün Hollanda Büyükelçiliği ile Kadın Güçlenme Merkezimizi açıyoruz. Belediye olarak ayrıca Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanlığımızı kurduk. Daha gidecek çok yolumuz var.”

Kadın Güçlenme Merkezi ile bir ilke imza atıldığını belirten Yavaş,  konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bu proje ile Türkiye’de bir ilke imza atıyoruz, bunun gururu ve sevincini taşıyoruz. Artık Ankara’da kadınlar için hep beraber hareket edebileceğimiz, sizlerin deneyimleri ve bizim çalışmalarımızı aktarabileceğimiz bir kadın güçlenme merkezimiz var. Sizlerden ricamız bu alanda uzmanlaşan öğrencilerinizi ve gönüllülerinizi ortak sivil toplum alanımıza yönlendirmeniz olacaktır. Biliyoruz ki ne kadar çok birlik olursak o kadar çok kadına ulaşabiliriz. Kadın Güçlenme Merkezi ile ilgili tanıtım kartlarını da otobüslere ve herkese ulaştırmak için dağıtmaya başladık. Proje için bize desteğini sunan Hollanda Krallığı Büyükelçiliğine de teşekkürlerimi sunmak istiyorum.”

 KADINLAR İÇİN GÜÇLENME MEKANİZMASI

Açılışa katılan Hollanda Krallığı Büyükelçiliği Müsteşarı Erik Westrate ise Hollanda Büyükelçiliği adına Kadın Güçlenme Merkezi’nin açılışında bulunmaktan mutluluk duyduğunu belirterek, şöyle konuştu:

Afbeelding met tekst, vloer Automatisch gegenereerde beschrijving

“Kadın Güçlenme Merkezi Projesi Hollanda Hükümeti’nin MATRA hibe programı tarafından desteklenmektedir. Proje, Ankara Büyükşehir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi ve Projeler Şube Müdürlüğü tarafından 24 ay süreyle yürütülecek. Artık kadınların ihtiyacı olan desteği alabilmeleri için bu kapıyı çalmaları yeterli olacaktır.”

Proje ile Kadın Danışma Merkezi’nin var olan çalışmalarının Kadın Güçlenme Merkezi çerçevesinde yürütülmesi, STK temelli hizmet modeline geçilmesi ve üniversitelerin kadın çalışmalarını yerel yönetimlerle yapmalarının sağlaması amaçlanıyor. Ankara’da yaşayan kadınlar için yeni bir mekanizma geliştirecek merkezde dijital altyapı oluşturularak 9 STK ve 4 üniversitenin Kadın Çalışmaları Bölümleri de yer alacak.

2023 TARİHİNE KADAR DEVAM EDECEK PROJEDE TEZ ÖĞRENCİLERİ DE ÇALIŞABİLECEK

Üniversitelerin kadın çalışmaları bölümünde okuyan öğrencilerin uygun tez çalışmaları ile gönüllü olarak çalışabileceği merkezde ayrıca Ankara’da belirli çalışma alanlarında faaliyet gösteren STK’lar da faaliyetlerini sürdürebilecek.

Eylül 2023 tarihinde sonlanacak olan projenin ardından merkezin sürdürülebilirliğinin Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlanacağını belirten Kadın ve Aile Hizmetleri Daire Başkanı Serkan Yorgancılar, “Projemiz 24 ay boyunca sürecek. Kadınlar istedikleri hizmeti buradan çok rahat bir şekilde alabilecekler. Sadece kadına karşı şiddete değil kadının da güçlenmesi açısından çok önemli işler yürütüleceğini düşünüyorum” dedi.

Kız Başına Platformu gönüllülerinden Elif Çelikcan da, “Kız Başına ekibi olarak böyle değerli bir projenin parçası olmaktan çok mutluyuz. Türkiye’de bir ilk olması da önem arz ediyor. Tam anlamıyla şiddet mağduru kadınlara destek olurken destek sağlayabilmemiz için hem STK’ların hem üniversitelerin hem belediyelerin iş birliği içerisinde olması gerekiyor. Kadın Güçlenme Merkezi bu anlamda tam olarak bu noktaya parmak bastığımız bir proje hâline geldi. O yüzden çok mutluyuz” sözleriyle düşüncelerini paylaştı.

İLHAN KARAÇAY’IN ANALİZİ: AVRUPA’DA TÜRK İMAJINI İSPANYOL YAZAR CERVANTES KARALADI

İLHAN KARAÇAY’IN ANALİZİ: AVRUPA’DA TÜRK İMAJINI İSPANYOL YAZAR CERVANTES KARALADI

Don Kişot’un yazarı, 1571’de İnebahtı Deniz Savaşı’nda yaralanmış daha sonra 5 yıl hapis yatmıştı.

1575-1580 arasında Cezayir’deki hapisanede Don Kişot’u yazan Cervantes, serbest kaldıktan sonra Osmanlıları karalayan kitabında, Türkleri barbar olarak tanımlamıştı.

Türkler’in, kiliseleri harabeye çevirdiklerini ve bazılarını cami yaptıklarını dile getiren Cervantes, 16’ıncı yüzyılda, Türk imajının tüm Avrupa’da bozulmasına neden olmuştu.

İspanya’da, Emevi devletinin varoluşunu ve yıkılışını araştırırken ele geçirdiğim verilere göre, Cervantes’in, ‘En büyük Türk düşmanı’ olduğunu öğrenmiştim.

Afbeelding met kaart Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan KARAÇAY araştırdı ve yazdı:

Türkiye’nin ve Türkler’in Avrupa’daki kötü imajının nedenini hep Haçlı Seferleri’ne bağlamışızdır.
1096 yılında birincisi, 1271 yılında da dokuzuncusu yapılan Haçlı Seferleri zamanında, Osmanlı devleti henüz yoktu. O zamanki seferler sırasında, Anadolu’da da katliamlar yapan Haçlı orduları Selçuklu Türkler’inden büyük darbeler yemişti. Suriye ve Filistin’i de ele geçiren Selçuklu Türkleri, Hıristiyan dünyasında büyük tedirginlik yaratmıştı.
Müslümanların İspanya Endülüs’ü işgal edip Emevi devletini kurmasından sonra, İber yarımadasındaki Hıristiyan Krallıklar, hem işgal edilen topraklarını kurtarmak ve hem de ‘yaşanabilecek güzel topraklar’ olarak Anadolu ve Kudüs’ü ele geçirmek için Haçlı Seferleri’ni başlatmıştı. Tam 176 yıl süren Haçlı seferleri, Türkiye ve Türkler’in Avrupa’da atipatik olmasında büyük rol oynamıştı.

Osmanlı İmparatorluğu ise 1299 yılında kuruldu.
Oğuz Türkleri’nden Osman Gazi’nin kurduğu Osmanlı devleti, 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuş, ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı’na, 1553’te Fas kıyılarına, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi’ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna’nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen’e uzanmıştı.

Bu dönemlerde Avrupa’da Osmanlı korkusu salgın bir hastalık gibi yayılmıştı. Hele hele, 1453’te Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethedişi, yaşanan korkuyu misliyle artırmıştı.
Artık Avrupa’da Türkler’in barbarlığı, bağnazlığı ve acımasızlığı dileden dile dolaşıyor, çocuklar ‘Türkler geliyor ha’ diye korkutuluyordu.
İşte o sıralarda, İspanyol yazar Cervantes nasıl olduysa 1575 yılında İnebahtı Deniz Savaşı’na katılmış ve yaralandıktan sonra Osmanlı buyruğundaki Cezayir’de 5 yıl hapiste kalmıştı.
Cervantes bu beş yıl içinde Don Kişot kitabını yazarak ününe ün katmıştı. Serbest kaldıktan sonra yadıklarının tamamında Türkiye ve Türkleri karalayan Cervantes’in, Türk imajının bozulmasında başrol oynadığı anlaşılmaktadır.

Afbeelding met persoon, groep, mensen, poseren Automatisch gegenereerde beschrijvingTRT Ekibi ile Endülüs’te yaptığımız çalışmalardan birinde ziyaret ettiğimiz Elhamra Sarayı.

İspanya’da kurulan Müslüman Emevi Devleti’nin doğuşunu ve batışını incelemek için TRT ekibi ile gittiği Endülüs’te, Cervantes’e ait bir yığın yazıyla karşılaştım. Notlar halinde tercüme ettirdiğim bu yazılanlar içinde ağırlık, Türkiye ve Türk düşmanlığı üzerinde toplanıyordu.

Tabii ki Avrupa devletleri ve kiliseler bu söylemleri propaganda aracı haline getiriyorlardı:
Cervantes hakkındaki detaylı bilgiyi yazının sonunda sunacağım.

Endülüs’te saptadıklarımın meyvesini Hollanda’da bizzat yaşadım.
Şöyle ki: 1968 yılında tanıştığım şimdiki eşim bir Hollandalıydı. İnişli ve yokuşlu yolları aştıktan sonra bu Hollandalı güzel ile evlenebildim. Artık benim de bir Hollandalı ailem vardı.
Önceleri tedirginlik duyan aile fertlerim, daha sonra bana alıştılar ve ısındılar.
Bir gün, benden iki yaş küçük olan kaynım Robert’e ‘Hey Türk’ diye seslenildiğini duydum.
Eşime nedenini sorduğum zaman, üzülerek ve sıkılarak, ‘Çok arsız olduğu zamanlar kendisine Türk’ diye hitap ediyorlar’ cevabını verdi.

Hoş, pek önemsemediğim bu konu hakkında eşim çok üzülüyordu ama, demek ki Cervantes’in kin ve nefret dolu ifadeleri, Hollanda’nın en küçük bir köyüne kadar uzanmıştı.

Hollanda’nın resmi dil sözcüğü Van Dale’de, Türk kelimesinin karşılığında, ‘pis, haylaz, kötü otomobil süren’ gibi deyimler var. Bu pisliğin sözlükten çıkarılması için başvurduğumuz mahkemeden, ‘Ah, İngilizler de biz Hollandalılar için ‘salak, dangalak diyorlar’ diye bir ret kararı çıktı.

Cervantes’in etkisi sadece bundan ibaret mi?
Tabii ki hayır.
Bakınız 1959’dan bu yana kayıtlı olduğumuz, 1963’ten buy ana ortaç olduğumuz ve 1999’dan bu yana aday ülke diye kabullendiğimiz Avrupa Birliği, bizi hâlâ üyeliğe Kabul etmedi.
50 yıl gerimizde olan Bulgaristan, Macaristan ve Polonya üye olduğu halde biz değiliz.
Dünyanın en kıytırık toplumları develet olarak tanındığı halde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, hâlâ tek bir ülke bile tanımış değil. Dostlarımız bile Avrupa’nın korkusuyla Türk Kıbrıs’ı tanıyamıyorlar.

Başımıza gelen pek çok sorunun, ‘Kötü Türk İmajı’ından kaynaklandığını söylersem yalan söylemiş olmam.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
1547 yılında doğan ve 1616’da ölen Miguel de Cervantes’in var olan tek portresi

Türkiye ve Türk imajını kötü tanıtan Cervantes için çok şey yazıldı.
İşte bu yazılanlardan birini sizlere sunuyorum. Takdir sizin.

CERVANTES , KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ’NDE AMELE İDİ

Roma’ya papaz olmaya giderken Osmanlı leventlerine esir düşen İspanyol yazar Cervantes, İstanbul’a getirildi. Ve Tophâne’deki Kılıç Ali Paşa Camii’nin inşâsında taş taşıyarak Mimar Sinan’ın emrinde çalıştı. Meşhur eseri Don Kişot’u yazmadan önce, Osmanlı câmilerinde amelelik yapıyordu.

Afbeelding met buiten, lucht, gebouw, oud Automatisch gegenereerde beschrijving
                                                 Kılıç Ali Paşa Camii

7 Ekim 1571 tarihinde Korint Körfezi’nde yapılan İnebahtı Deniz Muhârebesi’nde Osmanlıya karşı savaşan haçlılar arasında meşhur bir de romancı vardı: İspanyol yazar Miguel De Cervantes. Şu “Don Kişot” isimli hikâyesiyle tanıdığımız Cervantes. İspanya ve Venediklilerin Osmanlılara karşı hazırladığı sefere asker olarak katılmıştı. “Yüzyılların gördüğü en büyük savaş” olarak nitelendirdiği İnebahtı deniz muhârebesinde sol kolu da sakat kalmıştı Cervantes’in.

5 Eylül 1569’da Madrid’de “kız meselesi” yüzünden bir asilzâdeyi yaralayan Cervantes hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Cezâsı: Sağ eli kesilecek ve 10 yıl sürgünde kalacaktı. Cervantes, elini kurtarmak için İtalya’ya kaçtı. Beş parasız olduğu için de orduya katılmaktan başka çâre bulamadı.

1570’te Sultan 2. Selim Kıbrıs’ı fethedince, Papa 5. Pius, Osmanlılara karşı haçlı ittifâkı kurulması çağrısında bulundu. Bu çağrıyı sâdece İspanya ve Venedik kabul etti. Deniz muhârebesi için hazırlanan Roma’daki İspanyol birliğine katılanlar arasında Cervantes de vardı.
7 Ekim 1571’de Osmanlı donanmasıyla yapılan İnebahtı Deniz Savaşı’na katılan Marquesa adlı kadırgada bulunan Cervantes, iki defa göğsünden yaralandı. Bir top güllesiyle de sol elini kaybetti. Sağ elini kurtarmak için Madrid’den kaçan ünlü yazar, sol elini kaptırmıştı İnebahtı’da Osmanlı toplarına.

Hani sadrazamımız Sokollu Mehmet Paşa, 7 Mart 1573’de Venedik büyükelçisi Barbaro’ya : “Biz sizden Kıbrıs’ı alarak kolunuzu kestik. Siz ise donanmamızı yenmekle bizim sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez ama tıraş edilen sakal daha gür biter” demişti ya; işte o mağlûbiyet İnebahtı savaşında vâkî olmuştu. Sadrazamın yaptığı teşbihi ise Cervantes bizzat yaşamıştı sol kolunu kaybederek.

Sokollu’nun dediği gibi İnebahtı’da tıraş edilen Osmanlı sakalı, 5 ay sonra uzadı. Ve Kılıç Ali Paşa kumandasında 300 parçalık bir donanma şeklinde Akdeniz’de, İtalya açıklarında arz-ı endâm etmeye başladı.

İNEBAHTI ÇOLAĞI

Afbeelding met tekst, transport Automatisch gegenereerde beschrijving
                Cervantes’in kolunu bu savaşta kaybettiği söyleniyor

Beş yıla yakın Akdeniz’de dolanan, dâimâ Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes,
“El Manço Lepanto” (İnebahtı Çolağı) lâkabıyla anılıyordu.

Nitekim 1575 yılında, “bir başka vazifeye atanması için” Napoli vâlisi Don Juan’dan tavsiye mektubu almayı başardı. Ancak İspanya’ya dönerken bindiği İspanyol gemisi, Marsilya açıklarında Cezayirli Türkler tarafından kuşatıldı. Ve Arnavut asıllı Türk denizcisi Deli Memi tarafından esir alındı. Deli Memi, İnebahtı Savaşı’nda 42 parçalık filosunu Haçlıların eline geçmekten kurtaran Uluç Ali Reis’in yardımcılarındandı. Cervantes’in yeni sâhibi artık Uluç Ali Paşa’ydı.

Cezâyir’de 5 yıl esâret hayâtı yaşayan Cervantes, kaçmaya kalkınca prangaya vuruldu, tek kollu kürek mahkûmu bir forsa oldu. Nihâyet İstanbul’a yollandı. İşte tam bu sıralarda Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa, Sultan 3. Murat’tan destur almış, Tophâne’deki câmiini yaptırıyordu.

DUVAR İŞÇİSİ CERVANTES

Afbeelding met tekst, persoon, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving
                                       Mimar Sinan ve eserleri

Tek kollu yazar Cervantes de Tophâne’deki Kılıç Ali Paşa Câmi inşâatında duvar işçisi olarak çalıştırıldı. ( Mimar Sinan’ın emrinde cami inşaatında çalıştırılan esirlerin isimlerinin yazılı olduğu defterler vakıflar arşivinde bulundu ve amelelerin içinde ünlü yazar Cervantes’in de ismine rastlandı). Câmi 1580 de tamamlandı ve Cervantes, beş senelik esâret hayâtından sonra nihâyet memleketine dönebildi. İhtimâl, iyi çalışması karşılığında hürriyeti vaad edilmiş olacak ki, câmi tamamlanınca Cervantes de hürriyetine kavuştu. ( Ya da çok inandırıcı olmayan bir rivâyete göre dostlarının ödediği kurtuluş fidyesiyle )

Afbeelding met tekst, elektronica, scherm Automatisch gegenereerde beschrijving
                                      İnebahtı Deniz Savaşı haritası

Hayâtının kalan 36 yılını özgürce yaşadığını sanmayın. Ömrünün sonlarına doğru yazdığı ve kendi hayâtıyla alay ettiği meşhur eseri Don Kişot’u yine hapishânede yazmıştı. 1587 de vergi memurluğu yaptığı sırada, halktan topladığı vergiyi bir bankere kaptırdığı için 2 yıl hapis yattı. 1589’da kilise malını kötüye kullanmaktan tutuklandı ve aforoz edildi. Donanma ambarına kâtip olduğu yıllarda zimmetine mal geçirdiği için tekrar tutuklandı ve bu yüzden 18 yaşındaki eşi tarafından da terk edildi. Artık hapishânede bol bol vakti vardı, Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşını anlatmak için. Şöhretine sebep olan bu eseri 1605 yılında tamamladı. Âhir ömrünü asâletmeaplara methiye yazmakla geçiren Cervantes, 1616 da Madrid’de öldü. Geride 2 önemli eser bıraktı: Don Kişot ve Kılıç Ali Paşa Câmiinin duvarları. 23 Nisan, Shakespeare ile aynı gün ölen Cervantes’in öldüğü gündür.

Akdeniz’de 5 yıl boyunca Osmanlı leventleriyle savaşan Cervantes, Türklerden o kadar korkmuş ki, Don Kişot gibi bir hikâyeyi yazmış. Hikâyedeki yel değirmenlerinin Türkleri temsîl ettiği söylenir. Don Kişot da aptal bir savaşçıyı, yani Avrupalıları temsîl ediyor. Bu hikâyede Türklerle savaşmanın aptallık olduğunu vurgulamıştır Cervantes.

Tıpkı Kılıç Ali Paşa gibi Cezâyirli Müslüman Türklere esir düşen Cervantes, eğer Paşa gibi İslâmiyeti seçip Müslüman olsaydı, tâlihi şimdikinden daha açık olacak, O’nun gibi terfî edecek, Osmanlının kudretli paşalarından ya da edîplerinden biri olacaktı belki de.

 

 

 

 

BAKLAVANIN CAZİBESİNE KARŞI ELBİRLİĞİ:TÜRK KADINLARI DİYABET HASTALIĞINA KARŞI YÜRÜMEYE BAŞLADI

BAKLAVANIN CAZİBESİNE KARŞI ELBİRLİĞİ:TÜRK KADINLARI DİYABET HASTALIĞINA KARŞI YÜRÜMEYE BAŞLADI

Şeker hastası olan ya da olma ihtimali yüksek 150 Türk ve Faslı kadın, müptelası oldukları tatlı çeşitlerinden kurtulabilmek ve bu hastalık ile mücadele etmek için harekete geçtiler. Türk kadınları Baklava, Faslı kadınlar da Çebekiya’ya karşı elbirliğiyle yürümeye başladılar.

Kadınlar tatlıların cazibesine dayanamadıklarını bu yüzden tek çarenin düzenli hareket etmekten geçtiğini belirtiyorlar.

De Turkse wandelgroep in het Afrikaanderpark.

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Yapması da yemesi de çok cazibeli olan Türk tatlı çeşitleri, işsiz olan ve evde kalan Türk ve Faslı kadınlar için çok tehlikeli oluyor. Bir yandan kilo alıyorlar, Diğer yandan diyabet/şeker hastalığı ve yüksek kolesterol gibi hastalıklara sahip oluyorlar.

Rotterdam’da çeşitli konularda destek imkânları yaratan DSB adlı bir dernekte yönetici olan Ömer Hünkâr Ilık, Türk ve Faslı kadınların başlarına bela olan bu illetten kurtulabilmeleri için bir program hazırladı ve tam 150 kadını ikna ederek, çok yararlı faaliyetler başlattı.
Kadınlar her hafta aynı gün, aynı saat ve aynı yerde bir araya gelip, yarım saat yürüyorlar.
Bu arada kendi telefonlarına organize tarafından önceden iletilen Türkçe bilgilendirme filmleri hakkında konuşuyorlar. Filmlerde sağlıklı yaşam konusunda kısa ve öz bilgilerle kolay uygulanabilecek öneriler yer alıyor.
Günde 2 litre su içmek için her sabah iki ayrı sürahide masaya birer litre su koyup, akşama kadar ne kadar su içtiklerini ölçmek gibi. Yemekten sonra tatlı yerine bir kâse az taze meyveli yoğurt yenmesi gibi.

Afbeelding met person, persoon, buiten Automatisch gegenereerde beschrijving

Ömer Hünkâr Ilık ‘Genellikle yoksul bölgelerde yaşayan kadınların çoğu, sıcak yuvalarını, televizyonundaki programları bırakıp dışarı adım atmak istemiyorlar. Ekmek, makarna, patates, pirinç gibi şeker düzeyi yüksek besinler tüketiyorlar. Akşam televizyon karşısında bol çerez ve geç saatte meyve yiyorlar. Oysa Türk mutfağında çok güzel sebze yemekleri, zeytin yağlılar ve salata çeşitleri var. Daha çok bunları tüketmeleri gerektiğini hatırlatıyoruz. Daha çok sebze, daha çok hareket şiarımız olmalıdır’ diyor.

Afbeelding met binnen Automatisch gegenereerde beschrijving
Türk kadınlar baklavanın cazibesine dayanamıyorlar ama şimdi perhize başladılar

Ömer Ilık şöyle dam etti:‘Yürütüşe katılan kadınlar kola gibi, bilinen şekerli içeceklerin

yanında, hazır meyve sularında da yüksek düzeyde şeker olduğunu duyduklarında çok şaşırdılar. Piriç yerine bulgur pilavının daha sağlıklı olduğunu öğrenmeleri hoşlarına gitti. Şimdi çocukları bulgura nasıl alıştıracağız, diye düşünmeye başladılar.’

Türk ve Faslı kadınların bu faaliyetleri Hollanda basınında da yankı buldu. Ülkenin ikinci büyük gazetesi Algemeen Dagblad gazetesinde büyükçe yer alan, Türk asıllı İffet Subaşı’nın haberi ‘Baklavaya hayır, yaşasın adımsayar’ başlığı ile yayınlandı. Gazete haberi facebook sayfasına taşıdı. Bu gazetenin okurlarının Türklerle ilgili haberlere genellikle dudak büktükleri biliniyor. Aynı okuyucular yarım gün içinde, 200 bin beğeni, 800 yorum ve 100 paylaşım yaptılar.

Afbeelding met muur, persoon, voedsel, binnen Automatisch gegenereerde beschrijving
Faslı kadınlar Çebekiya adlı tatlılarının cazibesine dayanamıyorlar ama şimdi perhize başladılar

Ömer Ilık habere gösterilen ilgiye şaşırdığını söylüyor ve ekliyor: ‘Haberin altında 800 yorum olduğunu görünce korktum. Kim bilir hakkımızda ne kadar olumsuz yorum yazılmıştır diye kaygılandım. Ama okudukça yüzümde güller açtı. Çünkü hemen hemen bütün yorumlar çok olumluydu. Neredeyse hepsi Hollandalı olan yorumcular ‘Bravo kadınlar, devam edin, çok güzle bir faaliyet, ben de şeker hastasıyım, yürümek kan şekerini düzeltiyor, bizim şehirde de başlayalım’ gibi destekleyici yorumlar yazdılar.’

Afbeelding met tekst, persoon, mensen, schermafbeelding Automatisch gegenereerde beschrijving

Haber yayınlandıktan sonra çok sayıda telefon ve mesaj aldığını söyleyen Ömer Hünkâr Ilık ‘Birçok şehir ve bölgeden davetiye aldım. Biz de başlamak istiyoruz diyorlar, bu beni çok sevindirdi’ diyor.

Afbeelding met grond, buiten, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Organizatör Ömer Hünkar Ilık’a göre, aslında basit bir yürüme faaliyeti olarak düşünülmüş olan hareketin, Hollanda Voleybol Takım’ı ile olimpiyatta altın madalya alan Bas van de Goor adlı kişinin kurduğu ve şeker hastalığına karşı sağlıklı yaşam için yürüme faaliyetlerini düzenleyen ülkesel bir fonun tecrübelerinden kaynaklandığını söylüyor. Ilık, ‘Korona önlemleri nedeniyle yaklaşık iki yıldır evlerdeyiz. Özellikle kadınlar bu dönemde hareketsiz kaldılar. İç mekanlarda faaliyet düzenlemeye korkuyorlar. Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde koronadan ölüm sayısı yüksek. Bu sebeple yürüyüş gruplarına ilgi yüksek oldu. Bir de topluca yürümenin keyfi başka oluyor. Kadınlar bu fırsatı iyi değerlendiriyorlar’ dedi.

Afbeelding met persoon, buiten, paraplu, grond Automatisch gegenereerde beschrijving

Yürüme programı aralık ayında sonuçlanacak. Ama kadınlar şimdiden grup halinde yürümeye devam edeceklerini söylüyorlar.