Şahin, Murat, Yasin ve Hamza Yıldırım kardeşler, kurdukları şirket ve vakıflar ile topluma yararlı hizmetler veriyorlar.
Loyaal Groep adı altında toplanan firma, dernek ve vakıfların olağanüstü başarıları, medya tarafından övülüyor.
İşte o kurumlar ve faaliyetlerinden bazıları:
• Excellent Academy: Lahey’de özel dershane.
• TASA Consultancy: Araştırma ve danışmanlık.
• InnTech (Innovative Technology): Teknoloji.
• Webactueel: Web tasarımı.
• CitoMateriaal: İlkokul için eğitim materyalleri.
• Atlas Cultureel Centrum: Kültür, Sanat, Tarih ve Eğitim.
• Mister Einstein: İlk ve Ortaokul için tasarlanan dijital eğitim.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
1960’lı yılların başından bu yana gurbete çıkmış olan yurttaşlarımız arasında, işçilikten patronluğa yükselmiş pek çoğunun başarı öykülerini okumuşsunuzdur. ‘Çarık ile geldi, büyük iş adamı oldu’ gibi abartılı başlıklı röportajlar da okumuşsunuzdur.
Doğrudur, gurbet ellere temizlik işçisi olarak göç etmiş onbinlerce Türk, işçilikten patronluğa yükselmişlerdir. Hatta bu sayıyı yüzbinlerce olarak de verebiliriz. Zira sadece Hollanda’da işyeri sahibi olan 30 bin yurttaşımız vardır.
Bu başarı öyküleri, birinci nesil Türkler ile başlamıştı. İkinci nesil ile devam eden bu başarı, üçüncü nesil Türklerde bilgi ve teknoloji alanında da gelişmiştir.
İşte size, bilgi ve teknoloji alanında gelişmiş olan dört Türk kardeşten bir başarı hikâyesi:
Şahin, Murat, Yasin ve Hamza YILDIRIM kardeşlerin başarı hikâyesi gerçekten parmak ısırtacak bir nitelik taşıyor. Hollanda medyasının da sitayişle söz ettiği YILDIRIM kardeşlerin başarı öyküsü şöyle:
Yıldırım kardeşlerin faaliyetleri 2009 yılında başlıyor. Kurmaya başladıkları firma, dernek ve vakıfları LOYAAL GROEP’ta toplamaya başladılar.
İlk adımını eğitim ile atmış olan LOYAAL GROEP, Lahey’deki farklı eğitim kurumları sayesinde, 2019 yılında en büyük dershaneler arasında yerini aldı. 2020 yılında ise ´Mister Einstein´ dijital eğitim uygulamasını geliştirerek, Hollanda´da piyasaya sürdü ve eğitim sektöründe gücüne güç kattı.
LOYAAL GROEP bünyesindeki kurumlar ve faaliyetleri: • Excellent Academy: Lahey’de özel dershane faaliyeti gösteren ve 2019 yılında en büyük dershaneler arasında yer alan özel bir kurumdur. 90 çalışanı ile yılda 1000’den fazla öğrenciye hizmet sunmaktadır. • TASA Consultancy: Araştırma ve danışmanlık faaliyetleri yapan özel bir kurumdur. • InnTech (Innovative Technology): Teknoloji alanında sürdürülebilir programlar ve uçak motoru simülasyonu üzerine araştırma yapan bir kurumdur. • Webactueel: Web tasarımı, SEO ve dijital medya üzerine yoğunlaşan bir kurumdur. • CitoMateriaal: İlkokul için eğitim materyalleri gerçekleştiren ve bünyesinde pedagogların, psikologların ve eğitim insanlarından oluşan bir kurumdur. • Atlas Cultureel Centrum: Kültür, Sanat, Tarih ve Eğitim alanlarında faaliyet gösteren bir dernektir. • Mister Einstein: İlkokul ve Ortaokul öğrencileri için özel tasarlanan dijital eğitim uygulamasıdır. Henüz yeni olmasına rağmen Hollanda’nın genelinde birçok kişiye eğitim hizmetleri sunuyor.
Şahin Yıldırım Loyaal Groep’un amacı ve hedeflerini şöyle açıklıyor: “Aslında farklı kurumlar üzerinden yönetilen şirketlerimizi üç ana dal altında toparlayabiliriz: Eğitim ve Araştırma, Teknoloji ve Tasarım, Kültür ve Tarih. Bizim vizyonumuz mutlak başarının hedef olduğu; dürüst, sürdürülebilir, prensiplerine bağlı, kurumsal bir çatı altında sunulan hizmetlerde kalite ve güvenden ödün vermeden yeni fikir ve idealler doğrultusunda LOYAAL GROEP imzasını nesilden nesile taşımak.
Eğitim ve araştırma alanında hedefimiz; bilimsel düşünen, öz güven ve özsaygısı yüksek, insan haklarına saygılı, toplumsal ve evrensel sorunların farkında olan, araştıran ve bu sorunlara çözüm üreten, barışçıl, aydın ve ileri görüşlü, entelektüel yönü gelişmiş bireyler yetiştirmek.
Dijital ve Teknoloji alanında hedefimiz; yeni bilgi tabanlı, akılcı teknikler ve teknolojiler geliştirmek ve bunları insanların hizmetini sunmak.
Tarih, Kültür ve Sanat ile hedefimiz; Hollanda´da oluşan Kollektif tarihimize sahip çıkmak, kollamak ve yeni nesillere aktarmak. Ayrıca sergi, tiyatro, film günleri, konferans ve öğrenci değişim programları ile ikili ülke ilişkilerine katkı sunmak.”
Murat Yıldırım, LOYAAL GROEP’un gücünü nereden aldığını anlatıyor: ”Loyaal Groep şirketler topluluğunun çeşitli alanlarda faaliyet göstererek hızla gelişmesinin ve gücüne güç katmasının ana sebebi, özellikle halkımızın talep ettiği ve piyasada boşluk olan alanlarda faaliyet göstermesidir. Bizler ayrıca kendi bilgi ve birikimimizin yanında teknoloji ve inovasyon alanında bir ekip kurarak, halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda yüksek teknoloji ile farklı fonksiyonları bir birine bağlayarak, güvenilir, bütünleşik ve ileriye yönelik yeni sistemler geliştiriyoruz. Böylece hem riskleri minimum seviyede tutuyor, yeni fırsatları değerlendiriyor ve ileriye yönelik yatırımlar yapıyoruz.”
Yasin Yıldırım, LOYAAL GROEP’un geleceğe hazırlanışını anlatıyor: “Eskiden uzak görünen her şey artık bize çok daha yakın olmaya başladı. Ticaretten politikaya, eğitimden eğlenceye kadar yaşamımızın her safhasında artık dijital uygulamalar ve bu dijital uygulamanın parçası hâline gelen yeni bir nesil yetişiyor. Aslında bu değişimleri tanımlamakta da artık zorlanmıyoruz; dijital para ve dijital eğitim sistemi gibi terimler, gündelik hayatın bir parçası hâline geldi. Ve eğer siz de geleceğe yön vermek istiyorsanız o zaman bugünden kolları sıvamanız gerekiyor çünkü yarın çok geç olabilir.”
Hamza Yıldırım, LOYAAL GROEP’un başarı sırrını açıklıyor: “Sahip olduğunuz becerileriniz, hayalleriniz ve inancınızın yanında disiplinli ve özverili çalışmanız ve bir birinizle bilgilerinizi paylaşmanız ve yeni bir vizyon ve hedef ancak sizi başarıya ulaştırır. Loyaal Groep’un başarı sırrı da tam buradan kaynaklanıyor. ”
SINIR ÖTESİ FAALİYET
Kültür, Sanat, Tarih ve Eğitim alanlarında faaliyet gösteren Atlas Kültür Merkezi’nin faaliyetleri sınır ötesine de taştı.
Atlas Kültür Merkezi, Zülfü Livaneli Kültür Merkezi ile ortaklaşa bir fotoğraf sergisi düzenlemişti. ‘Gurbette’ adlı Hollanda’ya göç fotoğraf sergisi, Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi
Marjanne de Kwaasteniet tarafından açılmıştı. Hollanda ile sözleşme yapıldığı zamanın Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem ve proje sorumlusu Şahin Yıldırım’ın eşlik ettikleri açılışa yurt içinden ve dışından yüzlerce davetli katılmıştı.
DÖRT ‘SİLAHŞÖR’ GİBİ DÖRT ‘DEHA’
Hollanda’da gündem oluşturan Yıldırım kardeşleri tanıyalım:
Şahin Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Şahin Yıldırım, Amsterdam Üniversitesi’nde Yüksek Lisansını yaptı. Ayrıca bünyesinde bulunan Mister Einstein, Excellent Academy ve TASA Consultancy şirketlerinin Strateji, Koordinasyon ve Yönlendirme çalışmalarını yürütüyor. Bundan önce, 2011’de TRT yayımlanan ‘Almanya Treni Belgeseli’ koordinatörlüğünü, 2012 yılında Hollanda Türkiye ilişkilerinin 400.yılı çerçevesinde Hollanda ulusal arşivinde ‘De Prins en Pasha’ sergisi koordinatörlüğünü, 2014 yılında Hollanda’ya Göçün 50.yılı çerçevesinde geniş araştırma yapıp, çalışmasını ’50 yılda, 50 öykü’ (50 jaar, 50 verhalen) adında bir eser yayımlamış ve Hollanda’daki kolektif tarihimizi yeni nesillere anlatmak için “Gurbette” fotoğraf sergisini Türkiye’de farklı illere götürerek ikili ülke ilişkilerine kültürel ve diplomasi katkılarda bulundu.
Murat Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Murat Yıldırım, bünyesinde bulunan Finaal Educatie, Excellent Academy ve InnTech genel müdürlüğünün yanı sıra insan kaynakları ve eğitim için gerekli materyal geliştirme çalışmalarını yürütüyor. Delft Üniversitesinde Uçak Mühendisliği üzerine yüksek lisansını ve Türkiye’de insansız hava aracı üzerine araştırma yaptı ve farklı sivil toplumlu kuruluşlarında görevler üstlendi.
Yasin Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Yasin Yıldırım, The Hague University’de Mali Müşavirlik eğitimini yaptı. Ayrıca bünyesinde bulunan Webactueel ve Loyaal Marketing genel müdürlüğünün yanı sıra Hollanda Müsiad İş adamları Derneğin’de İletişim Başkanlığı yanı sıra Lahey’de bulunan farklı sivil toplumlu kuruluşlarında görevler üstlendi.
Hamza Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Hamza Yıldırım, Mali müşavirlik ve Pilotluk eğitimini yaptı. Ayrıca bünyesinde bulunan CitoMateriaal kurumunun genel müdürlüğünün yanında LOYAAL GROEP’un genel menajer ve Mali Müşavirlik görevlerini üstlenmektedir.
Hollanda Türkleri’nin girişimi ile yaptırılan ‘Umuda Yolculuk’ anıtı, 18 Haziran’da Kadıköy Parkın’da açılacak.
Göç alan ülkelerin Büyükelçi ve Başkonsolosları’nın hazır bulunacağı açılış töreninde, Türkiye’den hangi üst düzey
yöneticilerinin katılacağı meçhul.
Önce, hak ettiği Sirkeci Garı’nda kurulan, daha sonra işgüzarlar
tarafından sökülen anıtı, Zafer-Ali-Derya Sanat Atölyesi yaptı.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
‘Umuda yolculuk’ olarak başlamıştı serüven…
Türkiye’den Avrupa’ya, daha iyi bir yaşam umudu ile, yüreklerini
sevdiklerinin yanında bırakarak bilinmeze doğru, gurbet ellere çalışmaya giden Anadolu’nun cesur evlatları şimdi bir anıt ile yaşatılacak.
‘Umuda Yolculuk’ anıtı, 18 Haziran Cuma günü, Kadiköy Parkı’nda açılacak.
Açılış törenine, göç alan Hollanda, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İsveç, ve Danimarka’nın Büyükelçi ve Başkonsolosları hem organizatör ülke ve hem de davetli olarak katılacak.
Hollanda’dan Türk kuruluşlarının temsilcileri ile işadamlarının da katılacağı açılış törenine, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu katılacak. Ankara’dan üst düzey yetkililer davet edildiler ama, bu anlamlı
etkinliğe kimin katılıp katılmayacağı mechul kaldı.
Aslında, çoğumuzun yüreklerine su serpecek olan bu anıtın, Sirkeci Garı’na kurulması için, gerek Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve gerekse
Fatih Belediye’sinden izin alınmıştı ve anıt garın yanındaki parka
yerleştirilmişti. Ama daha sonra bu anıt, ‘Buraya daha önceden
kararlaştırılmış olan bir inşaat yapılacak’ gerekçesiyle sökülmüştü. ‘Bu neden gerçekleşmedi?’ diye sorduğum Anıt Çalışma Grubu
üyeleri, ‘Türkiye’deki bürokratik engelleri aşamadık. Sonunda Kadıköy
Belediyesi’nin onayı ile Anıtı Haydarpaşa Garı’nın karşındaki parka kurulmasına karar verdik.’ dediler.
İşçi Göçünü en iyi şekilde anlatacak olan bir anıt, kesinlikle ilk yolculukların başladığı Sirkeci İstasyonu’nda olmalıydı. Açılış planı yapıldığı için, anıtın nereye kurulması konusunda yapılan çalışmalar, İstanbul Büyükşehir
Belediye’sinin teklifi ve Kadıköy Belediyesi’nin kabulü ile sonuçlandı.
Konuyla ilgilenen Hollanda’daki Türk kuruluşları ve Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği, anıtın Sirkeci’ye taşınması için temaslarını sürdürüyorlar.
Hoş, Kadıköy yakasında da Haydarpaşa Garı, göç için iyi bir sembol ama, Anıt’ın Sirkeci’ye yeniden taşınacağı umuduyla haberime devam ediyorum.
Anıt, Hollanda’daki yerleşik Türklerin 35 yıl önce kurdukları Hollanda
Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu (DSDF) girişimi ile, iki yıllık bir
çalışmanın sonucunda yapıldı.
Korona önlemleri nedeniyle sınırlı sayıda katılımcının davet edildiği açılışta bir de fotoğraf sergisi yer alacak. Sergi, Hollandalı Fotoğraf sanatçısı Robert de Hartogh’un 1970’li yılların başında Rotterdam kentinde yaşayan Türklerin
fotoğraflarından oluşuyor.
Türkiye’den Avrupa’ya 1961 yılında başlayan işçi göçü, zamanla çocukların da yanlarına gelmesi ile 60 yıl içinde yaklaşık 6 milyona yakın Türk Kökenli Avrupalının oluşmasına yol açtı.
Umuda Yolculuk anıtı, Türkiye’den Avrupa’ya büyük toplu göçün, en ağır yükünü çeken birinci kuşağa saygı amacıyla, daha iyi bir yaşam umudu ile yüreklerini sevdiklerinin yanında bırakarak bilinmezlerle dolu gurbet ellere
çalışmaya giden Anadolu’nun cesur evlatları anısına; Gazeteci Ömer Hünkar Ilık’ın düşüncesi ve danışmanlığında, Hollanda Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu’nun girişimiyle, Doçent Nevzat Cingöz’ün öncülüğünde,
Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı Zeki Baran’ın Proje Başkanlığında, heykel sanatçıları Zafer Dağdeviren, Ali Yaldır ve Derya Ersoy tarafından yapılmıştır.
Anıtın Proje Başkanlığını yapan Zeki Baran, açılış töreni ile ilgili şunları
söyledi: ‘2009 yılından bu yana bu anıtın gerçekleşmesi için birçok adım attık. 12 yıllık emeğimiz boşa gitmedi. Katkıda bulunan herkese şimdiden teşekkür ediyorum. Babalarımızın umuda yolculuğunun kıymeti her geçen gün daha fazla anlaşılmaktadır. Bu anıtla bunu ölümsüzleştiriyoruz’.
Anıtın girişimini başlatan Hollanda Demokratik Sosyal Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Doçent Nevzat Cingöz, duygu ve düşüncelerini şöyle özetledi: ‘Bu projeye başladığımız zaman, başaracağımıza inanan çok az insan vardı.
Babalarımız gibi biz de bir umuda yolculuk yaptık. İmkânsız gibi görüneni başardık. Yoğun çabalar sonucu, unutulmaması gereken insanlara, layık
oldukları değeri verebilmek için ortaya çıkan sonuç hepimiz için gurur
vericidir.
Çalışma arkadaşlarımızı ve emeği geçen herkesi şimdiden kutluyorum. İmkânı olan, bu mutlu anı bizimle yaşamak isteyen, 18 Haziran’da İstanbul/Kadıköy Parkındaki acılaşa davet ediyorum. Gelin kendi tarihimizin anıtının açılışına birlikte katılalım.’
Umuda Yolculuk Anıtı’nın finansörlüğünü, ağırlığı Hollanda’dan olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden başarılı iş insanları yaptı. Açılış töreni haberini değerlendiren Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTIAD Genel Başkanı Yüksek Petrol Mühendisi Hikmet Gürcüoğlu şunları söyledi: ‘Heykeli Dikilecek Adam”ın heykelinin açılışını yapacağız. Babalarımızı, bu şekilde ölümsüzleştirerek, ona olan vefa borcumuzu ödeyeceğiz.
Onlar doğduğu toprağı hep vatan bildi. Doyduğu toprağı da hemen vatan yaptı. Kopup, geldiği toprağı, yüreğinin bir parçası olarak hep içinde taşıdı. Yeni ülkesinin asli insanı olmayı hep yüreğinde büyüttü. Kendinden başlamak üzere, emeği ile katkı sunmaya çalıştı. Kendinden sonrakileri daha eğitimliler olarak daha etkin fayda sağlayacaklar diye yoğurdu. Onun bu aklı ve yüreğidir ki; bugün her iki evimizin birinde bir yüksek okul veya üniversite mezunumuz var. Yaşadığımız ülkenin geleceğinin inşasında görev başındayız. Varlığımız anavatan için de bir güç ve gurur kaynağıdır. Bilinmezi göze alıp yola çıkan cesur insan ve onun ardından yola devam eden nesillere selâm olsun.’
Projeye danışmanlık yapan Hakim Nazife Kaya şunları söyledi: ‘Çocukluğunu Hollanda’da bir işçi çocuğu olarak yaşamış biri olarak ortak geçmişimizin parçası olan bu anlamlı ve duygu yüklü projede proje başkanına danışmanlık yapmaktan onur duydum. Bu anıtın adı umuda
yolculuk anıtı, değerli büyüklerimiz o yıllarda umuda yolculuğunu yurt dışına yaptılar, ben de onların bana kattıkları ile 1981 yılında güzel ülke Hollanda ile gönül bağımı koparmadan kendi umuda yolculuğumu güzel ülkeme yaptım.’
Umuda Yolculuk Anıtının yapımını üstlenen heykeltıraşlardan Derya Ersoy
şunları söyledi: ‘Bir yıl önce tamamladığımız Umuda Yolculuk Göç Anıtını açılışını korona koşulları nedeni ile şimdi yapacağız. Arkalarında
sevdiklerini bırakarak gurbete gidenlerin hikayesini anlatabilmek bu
duyguyu hissetmek, hissettirmek…bizler için de en az yaşayanlar kadar duygusal bir yolculuktu…bu çalışmada ekibin bir parçası olmaktan
mutluluk duyduk’.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir zamanlar Aydın Doğan için
‘Al Capone’ tanımlaması yapmıştı.
Şimdi de Hollanda gazeteleri Sedat Peker için ‘Al Capone’ diyor.
Benzetilme rekoru kıran Al Capone’un yaşam öyküsünü altta sunuyorum.
İlhan KARAÇAY’ın yazısı:
Son günlerde Türkiye’ye damgasını vuran, Sedat Peker’in videolu açıklamaları, Hollanda medyasında da geniş yer aldı. Ülkenin tüm gazeteleri konuyu fotoğraflı bir şekilde kullanırken, en büyük gazete ‘de Telegraaf’, ‘Bir kriminel Turk elitleri ateşe tuttu’ başlığı ile yayınladılar. İkinci büyük ve sosyal demokrat görüşlü gazete ‘de Volkskrant’ ise, Sedat Peker için ‘Al capone’ benzetmesini yaptı.
Ne gariptir, 5 Ekim 2009 tarihinde, Başbakan iken, medya patronu Aydın Doğan’a ‘Al Capone’ benzetmesi yaptığı için eleştirilen Recep Tayyip Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken, etrafındakilerle birlikte, bir başka Al Capone figürü tarafından topa tutuluyor.
Konuyla ilgili olarak yüzlerce yazı okumuş olacağınız için, detaylara girmiyor, ‘günümüzün figürü’ olan Al Capone ile ilgili bilgiler aktarıyorum.
Hollanda’nın ikinci büyük gazetesi ‘de Volkskrant’, Sedat Peker’i ‘Al Capone’ olarak tanıttı.
‘Al Capone’, Amerika’da “Zengin biri” diye tanınmıyordu. Katil, soyguncu bir Gangsterler Kralı olarak biliniyordu. Onlarca kişiyi öldürten, tarihin en büyük soygunlarını yaptıran, haraçlarını toplayan
Al Capone’u, Amerikan polis ve hukuk sistemi bir türlü yakalayamamış ve içeri atamamıştı. Sonunda vergi memurları bir açığını yakaladılar. Al Capone, vergi bahanesiyle içeri atıldı ve orada çıkan bir hapishane kavgasında linç, ya da resmen infaz edildi. Amerika, Al Capone‘u, yok etmek, ortadan kaldırmak için vergi bahanesini kullandı.
Pazarınızı daha neşeli hale getirmek için, goole’de bulduğum, meslektaşım Nesrin Bayraktar’a ait Al Capone yazısını sizlere sunuyorum. Pazar neşeniz bol olsun.
Al Capone Kimdir? Ünlü Mafya Adamının Hayatı, Sözleri ve Hakkında Bilinmeyenler
Tarihin en büyük gangsteri olarak da tanınan Al Capone hakkında ne kadar şey biliyorsunuz? Scarface lakabı, yasa dışı işlerden edindiği serveti ve politik kişilerle kurduğu iyi ilişkileriyle Al Capone kimdir, aşağıda hep birlikte öğrenelim.
Hem Amerika’nın hem de dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü mafya babalarından biri olan Al Capone hakkında detaylı bilgi mi arıyorsunuz? Döneminin şartlarını lehine kullanarak kendine büyük bir servet edinen gangster, aynı zamanda devlet adamlarıyla kurduğu iyi ilişkilerle de imparatorluğunu genişletmiş.
Ağırlıklı olarak kaçakçılıktan kazandığı serveti, sözüm ona halk adamı olmak istemesi, dönemin en çok dikkat çeken isimlerinden biri olması, devlet adamlarıyla yakınlığı, kapitalizm yanlılığı ve dahasıyla hala pek çok kişi tarafından merak edilen
Al Capone kimdir öğrenmek istiyorsanız, kesinlikle doğru yerdesiniz diyebilirim.
Al Capone Kimdir?
Yıllar boyunca Amerika’da hüküm sürmüş bir gangster Al Capone. Yer altı dünyasının Napolili çete lideri, Büyük Buhran döneminin getirdiği zorlukları bir fırsat olarak görmüş ve bu dönemdeki yasaklardan yararlanarak gücünü arttırmayı bilmiştir. ABD Başkanı Hoover dahil olmak üzere pek çok bürokratla yakınlaşmış, hatta bu yakınlık bir dönem “ülkeyi Hoover mı yoksa Al Capone mu yönetiyor” gibi yorumlarla büyük tepki görmüştür.
Ülkede sendikalar ve işçiler tarafından yapılan grevleri bastırma görevini de üstlenen Capone, komünizm karşıtı konuşmalar yapmış, gerektiğinde zor kullanarak sözüm ona ülkesinin yararına hareket etmiştir. Al Pacino başrolünde izlediğimiz Scarface (ilki 1932 yılında Howard Hawks tarafından çekilmiştir) ile iyice efsaneleşen gangster, Hollywood’un da ilgisini çekmiş ve yıllar içinde daha başka pek çok filme konu olmuştur. Henüz küçük bir çocukken bisiklet çalarak belki de ilk suçunu işleyen Al Capone, aynı dönemlerde yaşıtlarını dövmüş ve genç bir delikanlıyken de yer altı dünyasına ilk adımını atmıştır. Ardından hızla yükselmiş ve sonunda tüm dünyanın tanıdığı güçlü bir gangster olmuştur.
Al Capone’nin Hayatı
17 Ocak 1899’da Brooklyn New York’ta dünyaya gelmiş tam adı Alphonse Gabriel Capone olan ünlü kişilik. Napoli’nin 26 km güneyinde bulunan bir kasabadan ABD’ye göç eden babası Gabriele bir berber, annesi Teresa ise bir terziymiş. Ailenin en büyük çocuğu olan Al Capone’nin kendisinden sonra 8 kardeşi daha olmuş. Ve ilerleyen yıllarda erkek kardeşlerinden birçoğu Capone’ye yasa dışı işlerinde yardımcı etmiş.
Katolik olan aile (Yahudi oldukları yönünde söylentiler varmış) Al Capone’yi bir Katolik okuluna yollamış. Ve genç Al Capone fazlasıyla disiplinli olan bu okuldan bir kadın öğretmenini yumrukladığı için atılmış. Bu sırada daha 14 yaşında olan Capone, attığı yumrukla ileride azılı bir gangster olacağının işaretlerinden birini vermiş. Eğitim hayatı sona erdikten sonra çeşitli işlerde çalışan Alphonse, sonunda Frankie Yale’in Harvard Hanı isimli mekanında barmenlik yapmaya başlamış.
Al Capone Evliliği;
Yeni işi sayesinde mafyalığa ilk adımını atmış olan Capone, burada günden güne çevresini genişletiyor, farklı çete üyeleriyle arkadaşlık kuruyormuş. Çeteler için bazı işler yaptıkça deneyimini arttıran Capone, aynı anda barmenlik görevine de devam ediyormuş. Kısa süre içerisinde barın güvenlik işlerinin sorumluluğunu da üstlenerek Frankie Yale’in tetikçisi ve tahsilatçısı da olmuş.
Bardaki görevine devam ettiği sırada hakaret ettiği bir genç kızın ağabeyi tarafından saldırıya uğrayan genç gangster, ona Scarface lakabını kazandıracak üç bıçak yarasını bu saldırıda almış. Ve daha sonra Capone bu izleri savaşta aldığını söyleyerek halkın gözünde vatansever bir kahraman imajı yaratmaya çalışmış. Tavırlarıyla diğer çete üyelerini gölgesinde bırakan Capone, ona karşı çıkan bir arkadaşını döverek hastanelik edince Frankie Yale adamını Chicago’ya yollamış.
Karısı Mae Kapone;
Chicago’da Johnny Torrio ile ilişkisini ilerleten Capone, onunla içki kaçakçılığı işi yapmaya başlamış. O dönemde içki yasağı olduğu için bu işten iyi para kazanan Capone, kısa sürede Torrio’nun ikinci adamı olmuş. Ve Jim Colosimo’nun ölümünün ardından Chicago Outfit’in başına geçen Torrio da bir yaralanma sonucu İtalya’ya kaçmak durumunda kalınca, Al Capone Torrio’nun sağ kolu olarak işlerin başına geçmiş.
Hem yaver giden şansını hem de zekasını kullanan Al Capone, kısa süre içerisinde rakip çete üyelerinden de kurtularak gücüne güç katmış. 30 Aralık 1917’de İrlanda kökenli Mae Josephin Coughlin ile evlenen Capone, 1 yıl sonra Albert Francis Sonny’nin doğumuyla baba olmuş. Chicago Outfit ile servet kazanan Al Capone, William Hale Thompson onu Chicago’dan kovunca, Florida’da ev satın alarak buraya yerleşmiş. Aynı dönemde kardeşi Frank Capone’nin polislerin elinde ölmesinden dolayı Chicago’daki içki üretim merkezlerini bir günlüğüne kapatmış.
Al Capone ve Gangster Arkadaşları;
Chicago Outfit’in yıllık geliri 100 milyon dolara yükselmiş ve kaçakçılık ağı ülkenin doğu sahillerine kadar uzamış. Ofisinin önü her gün onun adamı olmak isteyen sabıkalı işsizlerle doluyor, Capone’nin gangster adaylarının oluşturduğu kuyruk uzayıp gidiyormuş. Politikacılarla da yakın ilişkileri olan mafya babası, zamanında onu Chicago’dan kovan Thompson’a rüşvet vererek, kaçakçılık işlerini daha kolay yürütmeye başlamış.
Merkezini daha sonra Capone’nin Kalesi olarak anılacak Lexington Hotel’e taşıyan gangster, ününü günde güne arttırıyor, gazetecilere yaptığı açıklamalarda kendisini iş adamı olarak tanımlayarak “tek isteğim bir halk adamı olmak” gibi laflar ediyormuş. ABD Başkanı Herbert Hoover ile tanıştıktan sonra daha hızlı yükselmeye başlayan Al Capone, devlet davetlerine katılıyor, politik insanlarla sık sık yan yana gözüküyormuş. Neredeyse bütün kurumlarda sadık adamı olan Capone, gerektiği zaman Hoover’ı koruyor, bastırılması gereken muhtemel ayaklanmalarda silahlı adamlarını kullanıyormuş.
Al Capone Beyzbol Maçında;
Kara para aklamak için çamaşırhane zincirleri açan çete lideri, ayrıca derneklere bağışlar yapıyor, o çok istediği kahraman imajını gerçekten de ağır ağır yaratıyormuş. Hatta zaman zaman bazı kesimler tarafından Robin Hood yakıştırmasıyla anılmış. Fakat 14 Şubat 1929’da yaşanan malum olay, Capone’nin o zamana kadar oluşturduğu bütün imajı yerle bir etmiş.
Sevgililer Günü Katliamı olarak bilinen olay, Capone’nin polis kılığına giren adamlarının Kuzey Clark Sokağı’ndaki Moran’ın mekanını basarak buradaki 7 kişiyi duvara dizip taramalarıyla gerçekleşmiş. Fakat 6 çete üyesinin katledildiği olayda asıl hedef olan Bugs Moran o gün geç kaldığından öldürülememiş. Ve olay hiçbir delil olmadığı için aydınlatılamamış. Ayrıca Capone o akşam Florida’da olduğunu ispat ederek sözüm ona suçsuzluğunu ispatlamış. Peki, kanıtlanmasa da Capone’nin işi olduğu bilinen katliamın nedeni neymiş?
Sevgililer Günü Katliamı;
Kısaca; iki çete arasındaki sıradan anlaşmazlık olarak açıklayabileceğimiz sorunun detayları şunlar. Birincisi, Bugs Moran çetesi, Capone’nin kaçak içkilerini taşıdığı 2 uçağı çalmış. İkincisi; yine aynı çete Chicago Outfit’in adamları olduğu bilinen 2 belediye başkanını öldürmüş. Üçüncüsü ise Capone’nin kilit adamlarından biri olan Jack McGurn’un öldürülmeye çalışılmasıymış.
Tüm bu nedenlerden dolayı da Capone, diğer pek çok çete liderine ve üyesine yaptığı gibi Bugs Moran’ı da ortadan kaldırmak istemiş. Bir ek bilgi olarak, Moran’ın bu olaydan sonra ortalıkta pek görünmediğini ama intikamını yıllar sonra bir sevgililer gününde (katliamı yapan tetikçilerden biri) Jack McGurn’u öldürerek aldığının söylendiğini belirtmek isterim.
Katliamda Öldürülenler;
Başkan Hoover ile olan iletişimi ve Büyük Buhran dönemini lehine kullanmasıyla tek adam olan Capone, pek çok suç işlemesine rağmen ortalıkta serbestçe dolaşmış, bağlantıları sayesinde yıllarca yasa dışı işlerine devam etmiş. Fakat bir gün kimselerin yanaşamadığı Capone’nin karşısına Eliot Ness isimli gözü pek bir ajan dikilmiş. Dokunulmazlar isimli ekibin başı olan ve daha sonra aynı isimli filme konu olacak Capone’yi yakalama hikayesi de böyle başlamış.
Eliot Ness’in çabalarıyla işlediği suçlardan olmasa bile bir şekilde hapse atılan Al Capone, 17 Ekim 1931’de vergi kaçakçılığından suçlu bulunarak 11 yıl hapis cezasına çarptırılmış. İçeride olduğu süre boyunca defalarca öldürülmeye çalışılsa da bütün saldırılardan kurtulmayı başaran Al Capone, 16 Kasım 1939’da şartlı tahliyeyle serbest bırakılmış. Hapishanedeyken bunalıma giren Al Capone, birkaç kez rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış.
Atlanta’daki Hapishane Odası;
Özgürlüğüne kavuştuktan sonra ise işlerini devrettiği Frank Nitti’nin her şeyi mahvettiğini göründe mafya dünyasından çekilmeye karar vermiş. Bu sırada daha önce metresinden frengi kaptığını da öğrenerek ikinci bir şok yaşamış. Hastalığı yüzünden tıpkı Nietzsche gibi zeka seviyesi gittikçe düşen Capone, 21 Ocak 1947’de Florida’daki evinde felç geçirmiş.
Ve 4 gün sürdürdüğü yaşam mücadelesini 25 Ocak 1947’te 48 yaşındayken kaybetmiş. Illionis’te yakıldıktan sonra önce babası Gabriele ile kardeşi Frank’in yanına defnedilen Al Capone, daha sonra Chicago, Hillside Mount Carmel Mezarlığı’na taşınmış. Ve yıllar içinde The Godfather, Azap Yolu, Scarface, Dokunulmaz gibi filmlere ilham kaynağı olmuş.
Al Capone Hakkında Bilinmeyenler
Kendisine atfedilen lakabı Scarface’i hiçbir zaman sevmemiş gangster.
Cinayetten ya da diğer suçlarından dolayı değil vergi kaçakçılığından içeri girmiştir.
Alcatraz’a gönderilen ilk mahkumlar arasında yer almıştır.
Hapishaneden çıktıktan sonra göz önünde olmamış, hayatının son yıllarını Florida’daki evinde balık avlayarak ya da kağıt oynayarak geçirmiştir.
1932’de Capone’nin özenle tasarlanmış kurşun geçirmez Cadillac’ına devlet tarafından el konulmuş ve daha sonra bu araba Franklin Roosevelt’in limuzini olmuş.
Al Capone’nin Miami Beach’te Bulunan Evi;
Scarface (Yaralı Yüz) lakabıyla tanınmasına rağmen Al Capone’nin yakın arkadaşları ona Snorky diye hitap ediyormuş.
Nörosifiliz yüzünden fiziksel ve zihinsel açıdan çöken Al Capone’nin kişisel doktoru ünlü gangsterin zeka seviyesinin 12 yaşındaki bir çocukla aynı seviyeye düştüğünü tespit etmiş.
Amerikan rüyasını gerçekleştiren Al Capone 30 yaşından önce milyoner olmuştur.
Kişiselleştirilmiş arabaları, değerli taşlarla donatılmış aksesuarları, pahalı evleri ve tekneleriyle lüks bir hayat sürdürmüştür.
Al Capone’nin Kullandığı Cadillac;
1918 yılında eşi olacak Mae Coughlin ile tanışmış ve aynı yıl İrlandalı genç kızla evlenmiştir.
Çiftin tek çocuğu Albert Francis Capone’dur.
Yaptığı bir açıklamada gösterildiği kadar kötü olmadığını, onun da bir kalbe sahip olduğunu ve yardıma ihtiyacı olan herkese yardım edebileceğini söylemiştir.
Favori içkisi Templeton Rye Whisky imiş.
Oğlu ile Beyzbol Maçı İzlerken;
Al Capone’nin kardeşi James Capone ismini Richard Hart şeklinde değiştirerek içki üretiminin ve satışının yasaklı olduğu dönemde fedaral ajanlar arasına katılmış.
Büyük Buhran döneminde aşevleri açarak Robin Hood olarak anılmaya başlamış.
Söylenen o ki Capone hiçbir zaman eline silah alıp adam öldürmemiş. Birini silahla yaraladığı tek olay ise silahını cebinden düşürüp yanlışlıkla kendi bacağını vurmasıymış.
Kendini vurduktan sonra hastaneye götürülen Capone, buraya sahte isimle kayıt yaptırmış ve rakiplerinin olası bir saldırısından korunmak için çevresindeki 5 odayı kiralamış.
Chicago’daki İlk Evi;
1920’lerde Chicago’da o kadar etkiliymiş ki Forest View isimli bölge Caponeville olarak biliniyormuş.
Fakirlere yardım etmesinin yanı sıra okul çocuklarına da ücretsiz süt dağıtan Capone, milyonlarca dolarlık hayır işi yapmış.
Al Capone, rahatlamak için haftada birkaç kez Burnham Woods’a golf oynamaya gidermiş. Bu oyunda çok iyi olmamasına rağmen içmeyi ve oyun üzerine bahse girmeyi seviyormuş.
Al Capone Sözleri
Ünlü gangster hakkında bu kadar konuştuktan sonra Al Capone’nin birkaç ünlü sözünü paylaşmayalım mı?
Ne diyeyim, umarım kimse Al Capone’nin karşısına aynı gün içerisinde 3 kez çıkmamıştır.
Tabancası sayesinde neredeyse bütün ülkeyi yöneten biri için oldukça doğru bir söz.
Bizim kâr olarak bildiğimiz sözü, döneklik olarak yorumlamış Al Capone.
Bu sözleri Al Capone’den ilham alın falan diye paylaşmadığımızı belirteyim!
Yani bir anlamda bile bile lades demiş Al Capone!
Ne diyelim? Gangster olmadan önce normal işlerde de çalışmış Al Capone. Fakat görünen o ki hem mizacı hem de yoksulluğu onu çok para kazanıp güçlü olmak için savaşmaya yönlendirmiş. Ve sıfırdan başlayan çok az çete üyesinin ulaşabileceği bir noktaya ulaşmış. Onayladığımdan falan söylemiyorum ama sonuçta gelmiş geçmiş en ünlü gangsterlerden biri de olmayı başarmış.
16 yaşındaki Hümeyra’nın öldürülmesinden sonra,
‘Bir Türk daha eksildi’ diyen polislerin hesabı soruldu.
Müdür Westerbeke, ayrımcılıkla mücadele konusunda daha etkili ve sonuç alıcı önlemler alınması isteğine, “Polis herkes için vardır” sloganıyla bir program hazırladıklarını ve ayrımcılıkla mücadeleyi öncelikli hedef olarak ele alacaklarını belirtti.
Ayrımcılıkla mücadeleyle ilgili gelişmeleri değerlendirmek üzere, Rotterdam Polisi ile İOT arasında düzenli görüşmeler yapılması kararlaştırıldı. Bundan sonraki görüşme 2 Aralık’ta.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Hollanda’da Türkler İçin Danışma Kurulu (İOT) geçen Mart ayında Rotterdam Polis memurları arasında Whatsapp üzerinden yapılan ırkçı ve ayrımcı mesajlaşmalar konusunda, Rotterdam Polis Teşkilatı Başkanı (Emniyet Müdürü) Fred Westerbeke ile bir görüşme yaptı. Gerçekleşen görüşmeye İOT Başkanı Zeki Baran ile Sayman Düzgün Kayak katıldı.
Polis mensuplarının, basına yansıyan mesaj içeriklerinin şok edici olduğunu belirten İOT Heyeti, ayrımcılıkla mücadele konusunda daha etkili ve sonuç alıcı önlemler alınmasını istedi. Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı Zeki Baran (solda), Sayman Düzgün Kayak ile birlikte Rotterdam Emniyet Müdürü Fred Westerbeke’yi ziyaret etti.
Rotterdam Emniyet Müdürü Fred Westerbeke ise, ayrımcı içerikli mesajları yazan polis memurlarına, geç müdahale edildiği eleştirisine katılmadığını, konuyla ilgili araştırmanın uzun sürdüğünü ve ilgili polislere ağır uyarı cezası verildiğini belirtti. Ayrımcılık konusunu ciddiye aldıklarını, bu sorunu yüzde yüz yok etmenin mümkün olmadığını söyleyen Emniye Müdürü, etkin mücadele amacıyla 5 yıl sürecek olan, “Polis herkes için vardır” (Politie voor iedereen) sloganıyla bir program hazırladıklarını ve ayrımcılıkla mücadeleyi öncelikli hedef olarak ele alacaklarını belirtti.
Görüşmede, ayrımcılıkla mücadeleyle ilgili gelişmeleri değerlendirmek üzere, Rotterdam Polisi ile İOT arasında düzenli görüşmeler yapılması kararlaştırıldı. Taraflar arasında bir sonraki görüşme 2 Aralık tarihinde gerçekleşecek.
Rotterdam Polisiyle ilgili soru ve olası şikayetlerinizi IOT’ ye (info@iot.nl) bildirebilirsiniz.
Hollanda’da skandal yaratan konunun belleğinizde canlanması için, o günlerdeki haberleri altta sizlere fotoğrafsız olarak yeniden sunuyorum:
HOLLANDA’DA SKANDALLAR DEVAM EDİYOR…
İlhan Karaçay Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Ebutaleb’e soruyor:
*16 Yaşında öldürülen Hümeyra için ‘Bir Türk daha eksildi’
yazan polise üç günlük disiplin cezası hak mıdır?
*Rotterdam Emniyet Müdürü değil, vicdansızlığı yapan polis
memuru ve suç ortakları özür dilemeyecekler mi?
*Whatsapp grubunda yer alan ve ırkçı söylemleri paylaşan diğer
polis memurları da cezasız mı kalacak?
Skandal, skandal, skandal diye feryat ettiğimiz Hollanda’da, bu çirkin söylemi tekrarlamamak istiyoruz ama, gelişmeler bunu yapmamıza engel oluyor.
Kaçıncı skandal olduğunu hesap edemedim ama, www.ilhankaracay.com’da arama yaptığınız zaman bulabileceğiniz skandallara eklenen kahpelik, iki yıl önce Rotterdam’da yaşanmış.
Hatırlayacaksınız, iki yıl önce Rotterdam’da 16 yaşındaki Türk kızı Hümeyra, kendisine aşık olan bir Türk’ü ret ettiği için, okul çıkışında takip edilerek öldürülmüştü.
Bu konuyu genişce altta okuyabilirsiniz.
Olayı takip eden bir polis grubu, aralarında whatsapp görüşmeleri yaparken, bir polis memurunun, ‘Yine bir Türk daha eksildi’ şeklinde ırkçı bir söylem yazmış olduğu, NRC Gazetesi’ndeki yayından sonra anlaşıldı. Bu ırkçı grubun, aralarındaki yazışmalarda, göçmen azınlıklar için, ‘Kankervolk-Kanserli Halk’ , ‘Kutafrikanen- Afrikalı vaginalar’,
‘Pauperallochtonen-Sefil yabancılar‘ ve ‘Schieten-Kurşunlayın’ gibi suç unsuru sayılan çirkin sözler yazdıkları ortaya çıktı.
Yazışmalarda, ‘Eşcinseller ve müslümanlar toplum içinde geri hizmetlerde yer almalı’ denildiği yazılırken, Utrecht’te bir Türk’ün tramvay saldırısından sonra ise, ‘O tramvay ile Rotterdama yanaşacak olan Türkler’in hepsi yok edilmeli’ denildi.
Whatsapp yazışmaları ortaya çıktıktan sonra, geçtiğimiz şubat ayında, 5 polis memuruna yazılı tekdir gönderilmekle yetinildi.
Rotterdam Emniyet Müdürü Fred Westerbeke, yaşananların ‘Çirkin ve kabul edilmez’ olduğunu söyledi ama, diğer meslektaşlar verilen cezanın yetersizliğinden söz ettiler.
Ama nedense, hem Emniyet Müdürü Westerbeke ve hem de Belediye Başkanı Ebutaleb, böyle suç işleyenlere ikinci bir şans verilmesi gerektiğini belirttiler.
Yaşananlardan çok rahatsızlık duyan Hümeyra’nın ailesi ise, bu çirkinliği yapan polis memurlarının görevden atılmaları gerektiği belirttiler.
‘Bir Türk daha eksildi’ sözünün Hümeyra için mi kullanıldığı sorusuna, Hümeyra’nın cinayet davasını üstlenen avukat Nelleke Stolk cevap verdi ve, polislerin yaptıkları yazışmalarda katil Bekir’in isminin geçtiğini, olayın haliyle kendilerini bağladığını belirtti,
Polislere verilen yazılı tekdir cezalarını yetersiz bulan Hümeyra’nın ailesi, tazminat konularında uzman olan ve genellikle mağdurları savunan bir diğer Avukat Richard Korver’e yetki vererek haklarının aranmasını istedi.
Şimdi, Rotterdam polis teşkilatının başı olan, Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb’ soruyorum:
Bu işin üzerine daha ciddi bir şekilde gitmen gerek miyor mu?
Hümeyra’nın ailesini derinden vuran bu gelişmeden sonra, Emniyet müdürü ile birlikte aileyi ziyaret etmeyi düşünüyor musunuz?
Bu soruların cevabını almak için bekleyeceğiz ve göreceğiz.
(Irkçı polisleri kınamak için bugün Rotterdam’da bir protesto gösterisi yapılacak)
HÜMEYRA’NIN ÖLÜDÜRÜLMESİNDEN SONRA YAZMIŞ OLDUĞUM ANALİZ.
Caninin, Facebook’ta, ‘Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ filminden bir fragman yayınlaması, polisin dikkatini çekmemiş..
Genel görüş :Polis ihmalkârlığı.
Şüpheli görüş:Sevgi ihmalkârlığı. Saçma görüş :Din ve Kültür farkı kaynaklı.
Hollanda’da geçtiğimiz aralık ayında meydana gelen bir cinayet, gerek yerli halk içinde ve gerekse yabancılar arasında büyük çalkantılara neden olmuştu. Başta, cinayetin işlendiği Rotterdam kentinin Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb olmak üzere, siyasi otoritenin, Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli ve Rotterdam Başkonsolosumuz Aytaç Yılmaz’ın direkt olarak ilgilendikleri ve taziye ziyaretinde bulundukları bu cinayet, ne yazık ki bazıları tarafından bir ‘Türk/İslam geleneği cinayeti’ olarak damgalandı.
Olayın duyulmasının ardından Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Abutaleb, T.C. Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, T.C. Rotterdam Başkondolosu Aytaç Yılmaz başta olmak üzere, vatandaşlar ve çeşitli STK temsilcileri Hümeyra’nın acılı ailesini bir an olsun yalnız bırakmadılar. Yapılan otopsinin ardından Crooswijk’de bulunan gasilhaneye
getirilen Hümeyra’nın naaşı, daha sonra cenaze namazı için Rotterdam Mevlana Camii’ne getirildi.
Okul arkadaşları, akraba ve komşuları başta olmak üzere, Mevlana Meydanı’nı dolduran binlerce insanın göz yaşları, talihsiz 16 yaşındaki Hümeyra için aktı.
Genç kızın cenaze namazını katılanların arasında T.C. Rotterdam Başkonsolosu Aytaç Yılmaz, DENK Partisi Lideri Tunahan Kuzu, Hümeyra’nın babası ile yan yana saf tuttu.
Cenaze namazını T.C. Rotterdam Başkonsolosluğu Din İşleri Ataşesi Ali Parlak kıldırdı. Hümeyra’nın babası Sadık Öz zorlukla ayakta dururken, namaz sonrası fenalık geçirdi. Hollanda medyasının yoğun ilgi gösterdiği cenaze namazına yaklaşık 4 bin kişi katıldı.
Kılınan namazın ardından talihsiz Hümeyra’nın naaşı, defnefşlmek üzere baba toprağı Karaman’a dualar eşliğinde yolcu edildi.
Yukarıda okuduğunuz haber, Hollanda medyasında da çok geniş yankılandı.
Ne var ki, aynı yayın organlarının çoğu, cinayeti bir ‘Türk/İslam geleneği cinayeti’ olarak damgalandı.
Hepimizi rahatsız eden bu haberlere reaksiyonda bulunan Hollandalılar arasında, vurgulama ile hemfikir olanlar çoğunluktaydı. Ama Hümeyra’nın katiline de lanetler yağdırılıyordu.
Bu duruma çok üzelen Zehra Sarıaslan, Hollandaca olarak yayınladığı mektubunda, cinayet nedenini Türk/İslam kültürüne bağlayanlara isyan etti.
Zehra sarıaslan Harderwijk şehrinde doğmuş. Önceleri pazar yerlerinde sebze ve meyve satmış, Sonra tahsiline devam etmiş ve Birleşmiş Milletler’de gençlerin temsilcisi olmuş.
16 Yaşındaki Hümeyra’nın, 31 yaşında bir adam tarafından silahla vurulması haberi karşısında şaşkına döndüm. Ama bundan kötüsü, bu trajik olaydan sonra okuduğum çeşitli reaksiyonlar oldu. Kurban edilene gelen destek reaksiyonları yanında, kurbanın, cinayeti işleyen ile ilişkisi nedeniyle azarlayanlar da vardı. Bazıları bunu Türk/İslam kültürü ile bağdaştırıyor. Bu olayın, aynı kültürün problemli oluşunun kanıtı olduğunu söyleyenler var.
Öncelikle, Hümeyra ile suçlu arasındaki ilşki hakkında hiç kimse bilgi sahibi değil.
Hümeyra’nın bu adamla ilişkisi olabileceğinin yanında, belki de bu adam Hümeyra’ya sarkıntılık yapıyordu, Hümeyra da ret etmekten korkuyordu. Hiç kimse Hümeyra’yı ve aldığı terbiyeyi muhakeme edemez. Velev ki, bu kişi ile ilişkisi olsa da… Biz ne olduğunu bilmiyoruz. Belki manipüle edilmiştir veya şantaj yapılmıştır. Kendisi henüz 16 yaşında bir çocuktur. Herkes hata yapabilir ama hiç kimse hayatını tehlikeye atmaz. Kurban’ı, uygunsuz hareket veya aile terbiyesi almamakla suçlamak kolaydır. İnsanları önyargı ile suçlama girişimlerinden vazgeçmeliyiz.
Bunun yanında, reaksiyonlarda bir başka unsur daha var: Olanların ‘Kültürel Çerçeve’ olarak kurumlanması. Gerçeği yansıtmayan görüşler ve bilgi eksikliği, spekülasyona dayalı kapsamlı analiz ve görüşlere yol açmış. Olay, Türk veya islam kültürünün belirli bir sorununun bir sonucu olabilirmiş. Bu sorunu etnik bir arka plan, din veya kültür ile suçlamak için çok erken. Bu problemi, etnik geçmişe, din ve kültüre bağlamak saçmalıktır. Böylece gerçek problem bir kenara itiliyor ve kadınların bu tür şiddete maruz kalmalarını kolaylaştırıyor.
Hollanda’daki tüm kültür gruplarında, kadınları genelde bu tür şiddetin kurbanı oldukları araştırmalar sonucunda bilinmektedir. ‘Kültürel Çerçeve’ yapmak yerine ve bu olayı, yabancı düşmanlığı yapmak için kullanmak yerine, tüm bunlarla nasıl başa çıkılabileceğine bakmamız gerekir.
Polis, doçentler ve profesyonellerin katkısı ile kadınlara karşı şiddeti önleme konusu halledlmelidir. Böylece Hümeyra gibi kurban olmaz Taaa ki. egoları uğruna suçsuz kızları öldürmelerine son verilene kadar…
Sarıaslan’ın yayınladığı yazıda belirtilen ‘Türl/İslam kültürü cinayeti’ iddiası, elbetteki saçma bir iddiadır.
Cinayeti işleyen Bekir denen adama ‘Manyak’ demekten başka bir özellik tanıyamayız.
Bu manyağın Facebook sayfasına girdiğiniz zama, gerçek yüzünü göreceksiniz.
Ben gazetecilik anlayışı ile bu manyağın facebook sayfasını buldum ve inceledim.
Saçma sapan film görüntüleri doldurmuş sayfasına…
Cinayetten sonra facebook’taki takipçiler tarafından küfür yağmuruna tutulan bu manyak, facebook sayfasına, ‘Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ fiminden bir fragman koymuş.
Fragmanda, Hızır’ın eşi boşanmak istediğini söylüyor. Hızır da karısına şunları söylüyor: ‘Bizde terketmek yok dedik, sen var dedin. Eğer ben buna izin veriyorsam, o kişi benim için ölmüştür. Sen de benim için ölü sayılırsın.’ Eşi, Hızır’a bir şey söylemeye kalkışınca, ‘Sus, ölüler konuşmaz. Ben hakkımı helal etmiyorum’ diyor Hızır.
Demek ki bu manyak, planını Türk/İslam kültüründen değil, mafyanın kurallarından araklamış.
İşte ben de, doğruysa şayet, ‘Lanet olsun böyle gelenek ve göreneğe’ diyorum.
Haaa, bir şey daha var: Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK elemanları, televizyonlardaki söylemlere dikkat etmezlerse, çocuklarımız pek çok kötü şeyi televizyonlardan kapacaklar.
Bu ara, Hollanda’yı yönetenlere de bir çift sözüm var. Değiştirin artık şu insancıl (!) ceza yasalarınızı. En azından Bekir gibi canilere ağır cezalar koyun.
Hoş, bizim çocuklar, bu caniye ömür boyu hapis cezası verilmesi için imza kampanyasına başladılar bile. Bir saat içinde 3 bin imza toplanmış. Gerekli olan 40 bin imzayı bulmaları zor olmayacak. Belki de yüzbin, hatta milyon imza toplanacak.
Yukarıdaki bilgilerden başka, cinayet sonrasında yapmış olduğum araştırmadan alttaki analizi kayda geçirebiliriz:
Hümeyra’yı katleden cani Bekir Eraslan’ın geçmişteki sabıka dosyası çok kalındır.
2014 yılında yapılan bir davranış araştırmasında, Hümeyra’nın katili Bekir Eraslan’ın tam anlamıyla ‘Geri zekalı’ olduğu saptanmış. Esrar ve alkol kullanımı ile birlikte, bu caninin, ‘Bipolar bozukluk’ veya ‘Manik depresif hastalık’tan muzdarip olduğu da saptanmıştı.
Zaman geçtikçe bu davranış bozukluğu daha da tehlikeli bir hal almıştır.
Polisteki kayıtlara göre, bu yılın 7 mayıs günü, cani Bekir’in Delfshaven semtindeki evinde çok tartışmalı ve şiddet içeren bir olay yaşandığı iddia ediliyor. Hümeyra’nın kendisi ile olan ilişkisini sona erdirmek istediğini duyunca zivanadan çıkan cani Bekir’in, kızgınlığından ortalığı harabeye çevirdiği iddia ediliyor.
İşte kayıtlardaki iddialardan bir kesim: Kendisinden çok yaşlı olan Bekir’den çok korkan Hümeyra, tam o olayın cereyan ettiği sırada kendisini telefonla arayan bir arkadaşına, ‘Bekir’den kesinlikle ayrılacağım’ deyince, çılgına dönen cani Bekir, Hümeyra’ya sert bir tokat attıktan sonra onu itelemişti. Sırtüstü düşen Hümeyra’nın başı, televizyon sehpasına çarpınca yaralandı. O sırada halâ telefonla konuşan kız arakadaşının polise haber vermesinden korkan cani Bekir, tam o sırada kapı zili çalınınca, ‘Şayet gelenler polis ise önce seni bıçaklayarak öldüreceğim, sonra kapıyı açacağım’ diye havladı.
Ama gelenler polis değildi.
Bir gün önce yaşananları içine sindiremeyen Hümeyra, ablası ile birlikte polise gidip darbe yemekten ve tehdit edilmekten şikayetçi olduğunu belirtirken, ‘Bundan sonra başıma geleceklerden korkuyorum’ diyerek polisten yardım istedi.
Ne var ki, şikayetin ardından akşam saatlerinde Hümeyra’yı telefonla arayan cani Bekir, telefonu alan ablasına, ‘Sizi yok edeceğim, seni bıçaklayarak öldüreceğim. Senin nerede ikamet ettiğini biliyorum. Senden sonra Hümeyra’yı da öldüreceğim’ tehdidinde bulunca, bu kez Hümeyra’nın ablası polise gitti ve durumu anlatarak tekrar şikayetçi oldu.
Günler geçiyordu ama cani Bekir’in telefon tehditleri susmuyordu. Cani Bekir Hümeyra’ya 600 euroluk bir ayakkabı hediye etmişti. ‘O ayakkabıyı bana getirmezsen….’ diye küfür eden cani Bekir, ağıza alınmaz bir şekilde ‘İkinizi de iğfal edeceğim’ küfürünü savurdu.
Neden sonra polis, 9 ve 10 mayısta ifadesini almak üzere cani Bekir’i karakola götürdü.
Yüzsüz Bekir polise, ‘Hümeyra’nın benden kesin olarak ayrılmak istediğini anlayınca, kendisine verdiğim 600 euroluk ayakkabıyı, 1000 euro nakit parayı ve yüzüğü geri istedim. Ablasına, ‘seni bulursam öldüreceğim’ dedim. Hümeyra’yı da ölümle tehdit ettim’ ifadesinde bulundu.
Cani Bekir sabıka dosyası çok kabarıktı. 16 ağustos günü polis-hakiminin çağrısına kulak asmayan cani Bekir, çeşitli kaba kuvvet olaylarından ötürü hüküm giymiş. Cani Bekir’in avukatı, müvekkilinin tutuklanmaktan korktuğu için gelmediğini söylemiş. Avukata göre cani Bekir, hatalı olduğunu anlamış, duygularını yumuşatmak için bir motor kulübüne üye olmuş
Hollanda Topluma Kazandırma Kurumu’nun hazırladığı ve mahkemeye sunduğu bir rapora göre, cani Bekir çok sayıda genç kız ile ilişki kurmuş. Bu ilişkilerin sonlandırılmasını duyduğu her seferinde kaba kuvvet kullanan ve tehdit eden cani Bekir, ayrılıklardan sonra da tehditlerine devam etmiş.
Topluma Kazandırma Kurumu’nun raporuna göre, 2014 yılında uzmanlar tarafından muayene edilen cani Bekir’in, ‘Geri zekalı’ olduğu saptanmış. Esrar ve alkol kullanımı ile birlikte, bu caninin, ‘Bipolar bozukluk’ veya ‘Manik depresif hastalık’tan muzdarip olduğu da saptanmış.
Savcı, zaaman geçtikçe davranış bozukluğu daha da tehlikeli bir hal alan cani Bekir’in hapis cezasına çarptırılmasını istedi. Hakim, 3 haftası tecilli 6 hafta hapis cezası verdi. İki yıllık deneme döneminde cani Bekir, ne Hümeyra ile ne de ablası ile kesinlikle temasa geçmeyecek ve yanaşmayacaktı.
Temyiz, hapislik cezasını erteledi ama, mahkemenin koyduğu şartları onaylamıştı. Buna göre cani Bekir Hümeyra ve ablasına kesinlikle yanaşmayacak ve temas kurmayacaktı.
Ama cani Bekir bu karara uymamıştı. Hümeyra’nın okul arkadaşları ve yeğeni, cani Bekir’in sürekli geldiğini ve tehditlerine devam ettiğini ifade ediyorlar.
Durum o kadar korkutucu bir hal alınca Hümeyra yeniden polise gitti ve şikayette bulundu.
Hümeyra, kendisine ulaştırılan, cani Bekir’in iki elinde silah bulunan bir fotoğrafını da polise vermiş
Bu şikayetten sonra polis, cinayetin işlendiği gün saat 14.00’te Hümeyra’ya randevu vermiş.
Cani Bekir’in bu randevudan haberi var mıydı bilinmez ama, randevu saatinden 45 dakika önce okulun arka sokağında siyah renkli bir Opel Signum durdu.
Okul yeni dağılmıştı. Hümeyra da siyah opelin bulunduğu sokağa girmişti. Orada cani Bekir’i gören Hümeyra gerisin geriye okula koşmaya başladı. Cani Bekir de O’nu takip etti. Arkadaşlarının bakışları arasında bisikletlerin bulunduğu garaja giren Hümeyra, kendisini kovalayan canı Bekir tarafından kurşunlandı.
Arkadaşları, tam 8 el ateş edildiğini duyduklarını ifade ettiler.
O anda yapılan tıbbi yardımlar fayda etmedi ve hayatının baharındaki Hümeyra yattığı yerde can verdi.
Cani Bekir daha sonra aynı otomobile bindi ve kaçtı ama polisin sıkı takibinden kurtulmadı ve Rotterdam’ın kuzeyinde yakalandı. Otomobilde başkalarının da bulunduğunu öğrenen polis, sonraki günlerde iki kişiyi daha tutukladı. Polis, caninin Hümeyra’yı kaçırma planı olduğunu, başarılı olamayınca da cinayeti işlediğini düşünüyor.
Ne ilginçtir ki, polisin tutukladığı biri 25 diğeri 31 yaşlarındaki iki kişi mahkemede hakim tarafından serbest bırakıldılar. Daha sonra bu iki kişinin yeniden tutuklanması istendi. Ne var ki, daha önce serbest bırakılan iki kişi şimdi kayıplara karıştı.
Hümeyra’nın cenaze namazı Mevlana Camii’nde kılınırken, camiye yakın Mevlana Meydanı’nda 4 bin kişi göz yaşları döküyordu.
Şimdi, tartışılmasını istediğim iki konu var.
Bunlardan birincisi, Hollanda polisinin vurdumduymazlığı.
İkincisi ise, Hümeyra’nın ölümüne karıştırılan Türk/İslam kültürü bahanesi.
Önce polisin tutumu:
Hepimiz iyi biliyoruz ki, Hollanda’daki ceza yasaları hiç de caydırıcı değil.
Saçma olan yasalar da var.
İsterseniz sizi 40 yıl önceye götüreyim.
Amsterdam’da iki trafik polisi bir otomobilliye ceza yazarken, yanlarında esrar içen hippilere sadece baktılar. O zaman çektiğim bu görüntü Hürriyet’in arka sayfasında, yarım sayfa olarak yayınlanmıştı.
Yine 40 yıl önce, Utrecht şehrinde bir vatandaş bana gelmiş ve komşusunun kendisine silah çektiğini söylemişti. Birlikte gittiğimiz karakolda görevli olan polis, ‘Bir şey yapamayız, komşu silahı kullanırsa gelin’ demişti. Yani adam önce ölecek ve sonra da şikayet edecek.
Şimdi, Hümeyra’nın son yedi ayda başından geçenlere bakınız. Bütün olumsuz ve korkutucu gelişmelere rağmen polis, yasaklı bir caninin bilmem kaçıncı defa okula gelişine engel olmuyor.
Böylesine bir manyağı adım adım, dakika dakika izlemesi gereken polis, benim bir gazeteci olarak merak edip bulduğum, facebook’taki fragmandan bile habersiz. İlk haberimde belirttiğim gibi,
cinayetten sonra facebook’taki takipçiler tarafından küfür yağmuruna tutulan bu manyak, kendi facebook sayfasına, ‘Eşkiya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ fiminden bir fragman koymuş.
Fragmanda, başroldeki Hızır’ın eşi boşanmak istediğini söylüyor. Hızır da karısına şunları söylüyor: ‘Bizde terketmek yok dedik, sen var dedin. Eğer ben buna izin veriyorsam, o kişi benim için ölmüştür. Sen de benim için ölü sayılırsın.’ Eşi, Hızır’a bir şey söylemeye kalkışınca, ‘Sus, ölüler konuşmaz. Ben hakkımı helal etmiyorum’ diyor Hızır.
Burada belli oluyor ki cani Bekir, günahsız Hümeyra’yı acımasız bir şekilde katledecek.
Polisin hizmetinde Türkçe bilen tercümanlar olduğunu biliyoruz.
Bizim gazeteci olarak yazılarımızı, henüz yazma aşamasında bile okuyabilen polis, tehlike arzeden bir manyağın bilgisayarını neden kontrol etmedi?
Şimdi gelelim şu Türk/İslam kültürü safsatasına…
Demek ki bu manyak, planını Türk/İslam kültüründen değil, mafyanın kurallarından araklamış.
Bildiğimiz kadarıyla, Hümeyra’nın ailesi, İslam kurallarına saygılı bir şekilde yaşayan mutaassıp bir aile.
Hümeyra’nın güzel yüzlü fotoğrafına baktığınız zaman bu mutaassıplığı göreceksiniz.
Doğuş Gazetesi’nin yazdığına göre, Hümeyra’nın babası Faruk Öz, Ravza Camii cemaatinden.
Kesin olarak biliyorum ki, bu aile, kızlarının kendisinden çok yaşlı olan bir manyak ile ilişkisi olduğuna hiç inanmayacak ve itiraz edecektir. Belki de kesin dille yazılan hikayeye de kızacaklardır. Ama ne var ki eldeki kayıtlar başka şeylere işaret ediyor.
Burada Hümeyra’nın ailesini tenzih ederim. Aile, Hümeyra’ya gerekli olan sevgi ve ilgiyi mutlaka hissettirmiştir.
Uzmanlara göe, aileler mutaassıp da olsa, liberal de olsa, sonsuz özgürlükçü de olsa, kızlarına daha çok ilgi göstermeli ve itina ile yetiştirmeliler. ‘Benim çocuğum yapmaz’ savunması yerine, çocuklarına daha çok sevgi ve ilgi göstermeliler. Çocuklar, sevgi ve ilgiyi başkalarında arama ihtiyacı hissetmemeliler.
İşte biz bunlara dikkat edersek, polis de savsaklama yerine işini daha iyi yaparsa bunun gibi cinayetler önlenebilir.
Cinayet, Hollanda medyasının ve bazı çok bilmişlerin iddia ettiği gibi, din ve kültür farklılığından işlenmemiştir. Öyle olsaydı, 2017 yılında Hollanda’da meydana gelen 2850 kadına şiddet olayı da, Hollanda din ve kültürüne bağlanırdı.
Bu konuda yazdığım ilk haberde, Zehra Sarıaslan’ın Hollandaca olarak yayınladığı bildiriyi size sunmuştum.
Sarıaslan yazısının bir bölümünde şöyle diyor:Bunun yanında, reaksiyonlarda bir başka unsur daha var: Olanların ‘Kültürel Çerçeve’ olarak kurumlanması. Gerçeği yansıtmayan görüşler ve bilgi eksikliği, spekülasyona dayalı kapsamlı analiz ve görüşlere yol açmış. Olay, Türk veya islam kültürünün belirli bir sorununun bir sonucu olabilirmiş. Bu sorunu etnik bir arka plan, din veya kültür ile suçlamak için çok erken. Bu problemi, etnik geçmişe, din ve kültüre bağlamak saçmalıktır. Böylece gerçek problem bir kenara itiliyor ve kadınların bu tür şiddete maruz kalmalarını kolaylaştırıyor.
Şimdi, gerek topluma ait bireyler ve gerekse toplumu yönetenler daha dikkatli olursa, bu gibi hunharlıklar önlenebilir.
Gül yüzlü, melek gibi günahsız Hümeyra’ya Allah rahmet eylesin, acılı ailesine de sabırlar versin.
Bini aşkın kişi Hümeyra için yürüdü.
Hümeyranın öldürülmesinden 10 gün sonra, Rotterdam’da çok hazin bir dayanışma örneği sergiledi. Kadına şiddeti protesto ve Hümeyra için sadece kadınlar değil, erkekler de sessiz bir yürüyüşe katıldılar.
Başbakan Mark Rutte, Hollanda’da, genellikle yabancı ailelere yapılan çocuk bakımı ödeneği haksızlığı konusunda ‘vurdum duymaz’ davrandığı ve defalarca yalan söylediği iddiaları ile, istifaya ve erken seçime zorlanmıştı.
Seçim öncesinde ve sonrasında ‘Düşük hükümetin Başbakanı’ olarak görevine devam eden Başbakan Rutte, bir türlü kurulamayan yeni hükümette bazı değişiklikler yaptı.
Rutte, Dışişleri Bakanı Stef Blok’u Ekonomi Bakanı yaptı. Dış Ticaret Bakanı olan Sigrid Kaag da Dışişleri Bakanı oldu.
Daha önce de Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Sigrid Kaag, İran ziyareti sırasında
Başbakan Rutte’nin Filistin-İsrail çatışmasından sonra yaptığı açıklamaya çok kızan ve O’nu tek taraflı ve yanlı olmakla suçlayan Sigrid Kaag’ın, Dışişleri Bakanlığı’na atanması, ‘Kaag’ın zaferi’ olarak yorumlanıyor.
Yeni hükümetin kurulmasında baş rol konumunda olan Sigrid Kaag, Filistinli bir profesör ile evli bulunuyor.
Kuralacak olan koalisyonda da görev alacağıma kesin gözüyle bakılan Dilan Yeşilgöz
Yeni kabinede bir sürpriz görev de, Türk asıllı Dilan Yeşilgöz-Zegerius’e verildi.
Stef Blok’un Bakanlığındaki Ekonomi Bakanlığı’na, ‘İklim ve Enerji’den sorumlu Devlet Sekreteri (Devlet Bakanı)’ olarak atanan Dilay Yeşilgöz’ün, yeni kurulacak kabinede de yer alacağına kesin gözüyle bakılıyor.
KÖKEN MESELESİ Sevgili ve Değerli Okurlarım. Yukarıdaki haberi, güncelliğine istinaden, dün facebook’ta yayınlamıştım. Bir kaç okurum, Dilan Yeşilgöz için ‘Türk asıllı’ diye yazmış olmama çok kızmış. ‘O bir Ermeni Kürt’tür’ diye yazan bir okurumuz da ‘Hangi kafayı yaşıyorsunuz anlamadım sizleri. Birincisi bu kadın soyu sopu belirsiz bir Türk düşmanı’ demiş.
Bir şeyi itiraf etmek istiyorum. Dilan Yeşilgöz için ‘Türk asıllı’ diye yazmadan önce çok düşünmüştüm. Kendisini Türk değil ‘Kürt’ olarak lanse eden ve Türkiye aleyhinde sözler eden bu bayan için, acaba ‘Kürt’ asıllı desem mi diye düşünmüştüm. Bu deyiş de bazı Türkleri kızdıracaktı.
Ama sonunda yine de çifte tabiyetli olduğu hesabı ile ‘Türk asıllı’ diye yazdım.
Yeşilgöz’ün ve babasının, azılı birer Türk düşmanları olduğunu daha çnce yazmıştım. Ama her yazıda bunu tekrarlamak, konunun dışına çıkmışlık olur.
Örneğin, Hollanda’nın şu anda en popüler ve en sevilen siyasetçisi Pieter Omtzigt’in bir Türk asıllı ile evli olduğunu yazmıştım. O yazımdan sonra da bana tepkiler gelmişti. ‘Bu kadın Türk değil Süryanidir’ diyenler olmuştu. Ben de, konunun dışına çıkmamak için böyle bir ayrımcılığı yapmadığımı belirtmiştim.
Sonra ne oldu biliyor musunuz: Omtzigt’in eşi Ayfer Koç beni telefonla aradı ve yazmış olduğum haberin kendisine gönderilmiş olduğunu belirterek, ‘Ben Türk düşmanı değilim. Pek çok Türk dostum da var. Konsolosluk ile de irtibatım kesilmedi.’ demişti. Ben de kendisine, ‘Duygularınızı yazın yayınlayayım’ demiştim. Yazacağını söyledi ama, galiba sonradan vaz geçti.
Bundan sonra ne yapacağım biliyor musunuz?
Nasıl ki, Türkler’den söz ederken ‘Müslüman Türk’ demiyorsam, başka dine mensup Türk tabiyetliler için de, Hıristiyan, yahudi, Ermeni ve Süryani gibi fişleme yapmayacağım.
Zaten Türk ismini gören, hangi dine mensup olursa olsun o kişinin kimliğini anlayacaktır.
‘Türk kökenli’ lafına da tahammülü olmayanlar var. ‘Ne demek Türk kökenli’ diye soranlar var. Geçenlerde bu konuyu ayrı bir makalemde yazmıştım. Hollanda tabiyetine geçmiş olan birinden ‘Hollandalı’ diye söz edilir. Ama bu yeni Hollandalı’nın kökünü de belirtmek gerektiği zaman ‘Türk kökenli’ veya ‘Fas kökenli’ demek lâzımdır.