BUGÜN HOLLANDA’NIN 76’NCI KURTULUŞ GÜNÜ.
TÜRKİYE’YE AİDİYET DUYGUMUZ VAR AMA, TABİYETİNE GEÇTİĞİMİZ HOLLANDA’YA DA SAYGIYLA BAĞLILIĞIMIZ VAR.
PEKİ, HOLLANDALILAR’IN YENİ VATANDAŞLARINA GÜVENİ VE SAYGISI VAR MI?
KRALİÇE BEATRİX’E TAM 14 YIL ÖNCE YAZDIĞIM MEKTUBU, ŞİMDİ KRAL WİLLEM ALEXANDER’A YAZSAM NE DEĞİŞİR?
İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollandalılar dün (4 Mayıs 2021), Hitler istilasında hayatlarını kaybeden insanların acısını andı.
Bugün ise, istiladan kurtuluşun 76’ncı yıldönümünü kutluyor.
Az değil, bu ülkede 450 bin Türk, Hollanda tabiyetine geçmiştir. Türkiye’ye aidiyet duyguları hiçbir zaman sönmeyecek olan bu Türkler’in büyük bir çoğunluğu, tabiyetine geçtikleri Hollanda’ya saygıyla bağlılıkları da var. Her yıl anılan 4 Mayıs ve kutlanan 5 Mayıs programlarında yer alan Türk kuruluşları da var.
Bakınız Hollanda Türkevi Derneği Başkanı Veyis Güngör ne diyor: ‘Geçen yıl ve bu yıl, salgından dolayı görkemli etkinlikler olmasa da, 4 ve 5 Mayıs tarihlerinde yüzlerce program yapılır. 4 Mayıs akşamı, Hollanda’nın her yerinde, saat 20.00’de iki dakika saygı duruşu yapılır. İkinci Dünya Savaşı’nda ölenler, yaralananlar, yerinden olanlar, maddi ve manevi zarara uğrayanlar anılır. Duyarlı vatandaşlar, evlerinin önüne yarıya indirilmiş bayrakları asarlar. Amsterdam Dam Meydanı’ndaki anıta çelenk konur ve program yapılır. Amsterdam’ın onlarca belki yüzlerce yerinde yer alan savaş anıtlarına çelenkler konur. Bir çok insan, o gün yakalarına özgürlük rozeti takarlar.
5 Mayıs’da ise, gündüz bir çok etkinlik organize edilirken, akşamları “Özgürlük Sofraları” kurulur. Özgürlük sofraları, geçen yıla kadar, sokaklarda yüzlerce, binlerce insanın bir araya geldiği, savaş hatıralarının anlatıldığı anlardı. Her yıl bir konu seçilir, her kurum veya sofrayı kuran sokak ve mahalle sakinleri, o yılki konuya odaklanır. 4 ve 5 Mayıs Komitesi, özgürlük sofralarında yenilmek üzere özel, mayalı ekmek yaptırır, dağıtır.
Geçen yıl, özgürlük sofralarının konusu ’75 Yıllık Özgürlük, 75 Yıllık Direniş’ti. Bir önceki yıl ise, ‘Komşuluk İlişkileri ve Dayanışma’ydı.
Biz de, Türkevi Derneği olarak, Amsterdamlı Türkleri temsilen, her yıl bu programlarda yer alıyoruz.’
Evet, Veyis Güngör’ün dediği gibi, Türk kökenli Hollandalılar da, bu ülkenin anılarına ve kutlamalarına saygıyla katılıyorlar.
Ne var ki, Türkler’in Hollanda’ya bağlılığı, istisnalar dışında pürüzsüz sürüyorsa da, acaba Hollandalılar’ın bu yeni vatandaşlarına güveni ve saygısı var mı?
Bu sorunun yanıtını, Kraliçe Beatrix’e yazmış olduğum eski bir mektuptan sonra, hâlâ yaşanmakta olanlara bakarak verebiliriz.
Tam 14 yıl önce, 22 Mart 2007 tarihinde VATAN gazetesinde yayınlanmış olan bir yazıyı, Google’de arama yaparken tesadüfen buldum.
Yazı, naçizane şahsımın, zamanın Hollanda Kraliçesi Beatrix’e yazmış olduğum mektup ile ilgiliydi.
Aradan 14 yıl geçti ama, o günkü durum ve şartlar ile bugünkü durum ve şartlar arasındaki benzerlik sürüp gidiyor.
O eski mektubu bir kez daha okuyunca, kendi kendime,‘Acaba, şimdiki Kral Willem Alexander’a bir mektup yazsam ne değişir?’ diye sordum.
Cevabımı hemen şuracıkta vereyim: Hiçbir şey değişmedi. Bu nedenle Kral’a mektup yazmama hiç gerek yok. Mektuplarım Kraliyet arşivinde duruyordur. Belki Kral’a bir sinyal giderse, o mektupları yeniden gözden geçirir.
İşte, VATAN Gazetesi’nde 22 Mart 2007 tarihinde yayınlanan, Süleyman Doğan’ın o yazısı ve benim mektubum:
Süleyman DOĞAN
Hollanda Kraliçe’sine mektup
Hollanda Kraliçe’si Beatrix geçtigimiz hafta Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyaret iki ülke arasindaki ilişkileri hiç süphesiz güçlendirdi. Gerek Hollanda’da yaşayan Türkler açısından gerekse ikili ticari ilişkiler açısından…
Kraliçe Beatrix, Türkiye’de bulunmaktan mutlu olduğunu ve Türkiye ile Hollanda arasında 400 yıllık dostane ilişkilerin bulunduğunu söyledi.
Konuyla ilgili olarak Hollanda’da 40 yıldan beri yasayan gazeteci-yazar İlhan Karaçay’ın Kraliçe’ye yazdığı mektuba bu makalemde yer vermek istiyorum.
Bu vesileyle Hollanda’daki Türklerin durumu ve ilişkiler gündeme gelirken, mektup aynı zamanda genel bir durum değerlendirmesine yer vermektedir. Bu mektup aynı zamanda Avrupa’daki Türklerin mevcut durumunu gözler önüne sermektedir. O bakımdan mektup oldukça manidardır. ‘Avrupa Dünya’ gazetesinde neşredilen İlhan Karaçay’in mektubunu siz aziz okurlarIma takdim ediyorum:
Kraliçem, 40 Yıldır yaşadığım ve tabiyetinize geçtiğim ülkenizde, Kraliyet makamına ikinci kez mektup yazıyorum.
İlk mektubum, anneniz Kraliçe Juliana’ya 1970’li yıllarda yazılmıştı.
O zaman eğitim görmekte olan çocuklarımız için bazı kısıtlamalar getirilmişti.
Durumdan hoşnut olmayan Türk toplumunun üzüntülerini bildirmek için yazmıştım o mektubu.
İlhan Karaçay’ın Kraliçe Beatrix’ten önce, annesi Kraliçe Juliana’ya göndermiş olduğu mektup, Hollanda medyasında geniş yer almıştı.
O mektup, Hollanda medyasında çok büyük bir yankı bulmuştu.
Kraliçe adına hükümetten yanıt geldiği gibi, sorunun çözümü da sağlanmıştı.
Beatrix, Avrupa’nın ilk kapalı AVM’si olan Utrecht Hoog Catharijne’deki Hürriyet Bürosunun açılışı sırasında. Sağda İlhan Karaçay ve eşi Jeanne görülüyor.
O zaman yabancılara karşı biraz daha duyarlıydı Hollanda yönetimi ve medyası.
Şimdi ise durum tamamen değişti. Ne yöneticiler ve ne de medya, özellikle Türk’e ve Türkiye’ye karşı duyarlı değil. Bırakın duyarlılığı, Türk’e ve Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutum ve tavır var.
Hem de size rağmen! İlhan Karaçay, Kraliçe Beatrix’in eşi Prens Claus ile görüşmeleri sırasında
’Size rağmen” diyorum. Çünkü siz, veliahtınız ile birlikte gittiğiniz Türkiye’den çok sıcak ve çok olumlu mesajlar verdiniz. Türkiye’yi tanımayan ve tanımak istemeyen çevrelere, gördüğünüz, yaşadığınız ve saptadığınız Türkiye geceğini anlattınız.
“Türkiye bize çok yakınmış” derken, Türkiye’yi geri kalmış bir Arap ülkesi gibi tanıyanlara, “Bakın, Türkiye sizin bildiğiniz gibi geri kalmış bir ülke değil. Belki devlet tarafından değil, halk arasındaki sosyal ilişkilerde önde giden, kültürel yönden dünya ile yarışan, Ekonomisi, endüstrisi ile kalkınmış zirvede olan bir ülkedir. Bu ülkeyi Avrupa’nın dışında görmek çok yanlıştır” mesajını verdiğiniz halde, orada sizi takip etmekte olan medya mensuplarının çoğu, sizin söylediklerinizi yalanlama gayreti içine girip hep kötü imajları öne sürerek Türkiye’yi ve Türkler’i karartmaya çalıştılar.
Siz, Atatürk’ün huzurunda ‘Türkiye medeniyeti’nden söz ederken, sizin medya mensuplarınız, gündemde hiç de olmayan ve olmaması gereken sözde Ermeni soykırımını gündeme getirmenizi istediler.
Siz, Türkiye’nin sosyal ve kültürel zenginliğinden söz ederken, sizin medya mensuplarınız, insan haklarından, Hıristiyanlar’a yapılan sözde zulümlerden söz ettiler.
Türkiye’deki medyanın hemen hemen tamamı sizin ziyaretinize çok geniş yer ayırırken, Hollanda’daki medya, size ayırdığı yerlerde, güzelliklerden değil, olumsuz bir tavır içinde, güzel olmayan şeylerden söz ettiler.
İşte, sizin medyanız böyle Kraliçem.
Bu medyayı oradaki bir oturumda eleştiren gençlere, veliahtınız Prens Willem Alexander, “Medyanın % 99’u olumlu olmaya çalışıyor” diyerek Hollanda medyasını savundu ve medya da bunu büyükçe yayınlayarak kendine paye çıkarmaya çalıştı.
Veliaht Prens Willem Alexander, bir incelik yapmıştır ve gerektiği şekilde medyasını savunmuştur.
Ben Ekselans Alexander ile bu konuyu tartışmayacağım ama bazı gerçekleri göz önüne sereceğim.
Hollanda medyasının tamamı değilse de büyük bir çoğunluğu Türkiye ve Türk düşmanlığı yapmaktadır. Nasıl ki, Rita Verdonk ve Geert Wilders gibi politikacılar Türk ve Türkiye düşmanlığı yaparak oy avcılığı yapıyorlarsa, Hollanda medyası da aynı düşmanlıkla tiraj ve reyting peşinde koşuyor.
Çirkin politikacılar ve çirkin medyacıların amaçları aynı.
Hollanda’da medyanın büyük bir kesimine neden ‘çirkindir’ diyorum biliyor musunuz Kraliçem?
Bir örnek vereyim:
Ben 5 yıl kadar önce, gazetem DÜNYA’da Türkçe ve Hollandaca uzun bir haber-yorum yayınlamıştım.
Veliaht oğlunuz Prens Willem Alexander Türkiye’yi ziyarete gidecekti. Ama tam o sırada, Alanya’da Hollandalı kızlara saldıran ve bu kızlardan birini öldüren sapıklardan biri, adli bir hata nedeniyle serbest bırakılmıştı. Bunun üzerine sizin medyanız ortalığı ayağa kaldırmıştı. Buna hiç bir itirazımız olamazdı. Hak aranmalıydı ve hak yerini bulmalıydı.
Ama bu hak arayış öylesine düşmanca yapılıyordu ki, bütün Türkler potansiyel suçluymuş gibi gösteriliyor ve Türkiye’ye boykot çağrıları yapılıyordu. Prens Willem Alexander’in de Türkiye’ye gitmemesi isteniyordu. Haliyle sizler de düşündünüz, taşındınız ve böyle bir atmosfer içinde yapılacak bir gezinin sakncalı olacağına karar verdiniz. Böylece de Prens Türkiye gezisini erteledi.
İşte ondan sonra ben, “Çuvaldızı başkasına batırmadan önce, iğneyi kendinize batırın.” başlıklı bir haber-yorum yazdım.
Bu yorumda, Alanya’da Hollandalı kızlara saldıranlara lanet ettikten sonra, hem genç kızları ve hem de anne-babaları uyarma ihtiyacı hissettim. Tatile giden Hollandalı kızların, Hollanda’da yapamayacakları çılgınlıkları tatil ülkelerinde yaptıklarını yazdım. Genç kızlara, ’Dikkatli olun. İskandinav ülkelerinde bile yapamayacağınız çılgınlıkları Türkiye, Yunanistan ve diğer Akdeniz ülkelerinde yapmayın. Köyünde kısa kollu kız bile görmemiş olan ve köylerinden tatil yerlerine koşan gençlere karşı çok açık olmayın’ gibi tavsiyelerde bulundum.
Bu haber-yorum, Hollanda medyasından çok geniş yer buldu. Ama bir ajansın işgüzar elemanı, ’Karaçay’a göre, Alanya kurbanları kendileri etti ve kendileri buldu’ gibi bir başlık ile yaptığı haberi 28 yayın kuruluşuna servis yaptı. Tabii tüm gazeteler bu habere büyük yer verdi. Bunun üzerine kurbanların aileleri avukata başvurarak benim aleyhime dava açtılar.
Kraliçem, ben kendimi elbette savundum ve yazdıklarımın çarpıtıldığını ifade ettim. Hatta, ajansın haberine büyükçe yer veren Utrechts Nieuwsblad gazetesinin başyazarı, daha sonra yazdığı bir yorumda, “Ajansın haberini biz de haksız yere büyükçe yayınladık. Karaçay’ın böyle bir ifadesi yok” dedi.
Kraliçem, sadece medyanız ve politikacılarınız değil, adalet dağıtan hukukçularınız da maalesef Türk’e ve Türkiye’ye karşı tarafsız değiller. Bunun için verebileceğim örnekler çok.
Ama sizin yargıçlarınız, Utrechts Nieuwsblad gazetesinin başyazarının uyarısına rağmen, ajansın yazdığı başlığa itibar edip beni 6 bin euro para cezasına mahkum etti. Birinci temyiz ve ikinci temyizin yargıçları savunmalarıma kulak tıkayarak mahkumiyetimi onayladılar.
Avukatım, basın özgürlüğü ve Avrupa Bırliği yasalarından örnekler ile bir savunma yaptı ama fayda etmedi.
Tabii, yargıladıkları kişi bir Türktü ve mahkum olmalıydı.
Kraliçem, haksızlık yapmak istemiyorum. Sizin Türkiye gezinizi burada olumlu bir şekilde yayınlayan televizyonlar da oldu. Bir programda size tam 1,5 saat yer verildi. Stüdyoda da bir grup Türk vardı. Stüdyodaki Türkler arada bir, İstanbul’dan yayına canlı katılan muhabir ile birlikte aynı görüşte birleşiyorlardı: Türkiye moderndi ve Türk insanı uygardı…
Veliaht oğlunuz ve eşi Prenses Maxima, Türkiye’ye daha önce de gitmiş oldukları için, artık ülkemizi çok iyi tanıyorlardı. Bu nedenle de Türkiye’nin konuşulduğu her yerde olumlu görüşlerini açıklıyorlar. Ama maalesef medyanız bu olumlulukları hep çarpıtıyor.
Ülkenizde bazı kurumlar, sırf iş yapıyormuş gibi görünlmeleri için yanlış ve zararlı çalışmalar yapıyor. Özel olarak düzmece araştırmalar yaptırıyorlar. Örneğin, ‘Türkiye’den evlenmeyin’ sonucu çıkaran araştırmalar yapılıyor. ‘Aile içi şiddet’ ve ‘Töre cinayeti’ araştırmaları hep türkler üzerine yoğunlaştırılıyor. Bu konuda kitaplar yayınlatılıyor. Sanki bu tip ilkellikler sadece Türk toplumunda varmış gibi lanse ediliyor. Bu mübalağalı kuruluşlar sizden, yani devletten para alıyor ama ne devlete ve ne de vatandaşa yararlı olabiliyorlar. Aksine, Türkler’i sevimsiz bir toplum olarak lanse ediyorlar.
Kraliçem, biz sizin ülkenizde 40 yılı aşkın bir zamandan bu yana yaşayan 500 bin kişiyi aşan bir toplumuz. Resmi kayıtlara gore 275 binimiz sizing tabiyetinize geçmişiz. Yani sizing ‘tebaa’nız olmuşuz. Her ne kadar biz ‘cumhuriyetçi’ isek de, sizing ülkenizde ‘cumhuriyetçi’ olan ve bu nedenle de sizing kraliyetinize karşı çıkan kesimlerle hiç bir ilgimiz olmadı. Yani, sizin ‘tebaa’nız olmak, bizi hiç rahatsız etmedi. Her yıl 30 Nisan’da kutlanan ‘Kraliçe Günü’ tüm Hollandalılar ile birlikte içtenlikle kutladık.
Hollanda’yı çok sevdik. 400 yılı aşkın bir sure once bizden aldığınız ve tüm dünyaya sevdirdiğiniz lâleniz ile biz de sevindik. Yel değirnemlerinizi, takunyalarınızı, futbolunuzu çok sevdik. Haa. Futbol deyince aklıma geldi. Ben şahsen taaa 1978’de Arjantin’da şampiyon olamayan Hollanda milli takımı için göz yaşı dökecek kadar bir ‘oranje’severdim.
İşte böyle Kraliçem. Hollanda’da yaşayan 500 bini aşkın Türk ve Türk kökenli Hollandalı, ‘tebaa’ olarak size çok bağlı kaldı. Buraya temizlik işçisi olarak gelen Ahmetler’in, Mehmetler’in çocukları, ülkenize o kadar uyum sağladılar ki, kimi milletvekili oldu, kimi de belediye meslis üyesi… Bunlardan Nebahat Albayrak ‘staatssecretaris’ (Bakan gibi) oldu.
İsterseniz ülkenize uyum sağlamış olan Türkleri sayı ile belirteyim Kraliçem.
Bu güne kadar 300’ü aşkın Belediye Meclis Üyesi çıkardık. 7 milletvekili, 15 İl Genel Meclisi Üyesi ve 7 wethouder (Belediye Başkan Yardımcısı) kazandırdık Hollanda’ya.
15 bini aşkın girişimcimiz var. Bunların çoğu esnaf ama, milyonlarca euroluk cirosu olan çok sayıda büyük işadamımız da var.
Hollanda’nın önemli ve büyük firma ve kuruluşlarında çok önemli postları kapmış yüzlerce insanımız da var. Çocuklarımız iyi eğitiliyor. Siyasete ve ticarete ilgi duyan çocuklarımız, Hollanda’nın geleceği için çok önemli roller üstleniyor.
İşte, Hollanda’ya böylesine bağlı, sevdalı ve de yararlı Türkler, maalesef bunun karşılığını göremiyorlar. Horlana horlana bıkkınlık krizleri geçirmeye başlayan bu Türkler’i kaybetmeyin Kraliçem. Zira, burada yüksek eğitim gören ve kaliteli işler yapan pek çok Türk ülkenizi terk etmeye başladı bile…
Halbuki, yaşlanan Hollanda’nın bu gençlere ne kadar ihtiyacı var.
Kraliçem, Hollandalılar sizi ve ailenizi çok seviyorlar. Özellikle yabancı düşmanlığı yapan çirkin politikacılara inanan ve rağbet eden kesimde daha çok seveniniz var.
Hollanda’nın geleceği için sizden rica ediyorum: Türkiye ve Türkler hakkındaki görüş ve düşücelerinizi bu kesime sık sık anlatın. Anlatın ki, çirkin politikacılar tarafından aldatıldıklarını anlasınlar.
Tabii ki biz de, içimizde var olan ve varsayılan bazı yanlışlıkları düzeltmekle mükellefiz.
Bize sahip çıkılmadığı halde, biz bu mükellefiyeti mutlaka yerine getireceğiz.
Kraliçem, önce çok sevdiğimiz, sonra da biraz soğuduğumuz Hollanda’yı bize yeniden sevdiriniz. Bu sevgiyi önleyen odaklara sık sık uyarı yapınız. Bizi, çok sevmiş olduğumuz Hollanda’dan soğutmasınlar.
Ben şahsen soğudum.
Ama ben, 1978’de Arjantin’de göz yaşı döktüğüm gibi, Hollanda için yine göz yaşı dökmeye hazırım.
Yeter ki, benim göz yaşlarım hak edilsin.
Benim şahsen yüzlerce halis Hollandalı akrabam var Kraliçem.
Hollanda’da doğmuş çocuklarım ve torunlarım var. Çocuklarım, saygın bir Türk geleneğini uygulamayacak kadar Hollandalılaşmışlar.
Nedir bu Türk geleneği biliyor musunuz Kraliçem?
Türkler, nerede ölürlerse ölsünler, Türkiye’de gömülürler.
Benim çocuklarım, beni çok sevdiğim Mersin’de değil, Hollanda’da gömecekler Kraliçem.
Böylesi Türkler’in Hollanda’dan soğutulmasına ve kaçmasına izin vermeyin.
İtmesinler bu Türkleri, kucaklasınlar!!!
Voor de tweede keer sinds ik in Uw land ben, waar ik al 40 jaar leef en waarvan ik de nationaliteit heb aangenomen, schrijf ik aan het Staatshoofd.
Mijn eerste brief heb ik aan Uw moeder, Koningin Juliana geschreven in de jaren ’70.
Toen werden er allerlei beperkingen opgelegd aan het onderwijs van onze kinderen. Destijds heb ik die brief geschreven om het verdriet dat de Turkse gemeenschap daarover had bekend te maken. Die brief heeft grote weerklank in de Nederlandse media gevonden.
Namens de Koningin heeft de regering er op gereageerd en zo is er een oplossing gekomen voor het probleem.
Destijds waren de regering en de media veel gevoeliger voor wat er leefde onder buitenlandse ingezetenen. Nu is de situatie compleet veranderd. Noch de leidinggevenden, noch de media zijn gevoelig voor de Turken en ten opzichte van Turkije. Gevoelig is trouwens allang het goede woord niet meer, er is zelfs sprake van een vijandige houding ten opzichte van Turken en Turkije. En dat ondanks U!
Ik zeg “Ondanks U” want U hebt voortdurend tijdens Uw bezoek met de kroonprins aan Turkije in heel positieve en warme zin signalen uitgezonden, U hebt aan de kringen, die Turkije niet kennen, niet willen kennen, verteld over het Turkije, zoals U het beleefd en meegemaakt hebt.
“Wat is Turkije ons nabij”, hebt U gezegd. U bedoelde daarmee te zeggen tegen al degenen, die Turkije als een achtergebleven Arabisch land kennen, “Kijk eens, Turkije is niet het achtergebleven land, dat jullie denken, het is een land dat voorop gaat in sociale contacten, misschien niet van de overheid zelf, maar wel onder de bevolking; dat zich in cultureel opzicht met de wereld kan meten, een land dat qua economie en industrie aan de top staat. Het zou heel verkeerd zijn dit land buiten Europa te laten.”
Maar terwijl U zich ingespannen hebt, dit signaal te geven, hebben de mediavertegenwoordigers, die U volgden, zich inspanningen getroost Uw woorden te ontkrachten en Turkije en de Turken zoveel mogelijk met slechte beelden in een kwaad daglicht te stellen.
Terwijl U in tegenwoordigheid van Atatürk van “de Turkse beschaving” sprak, hebben de media van Uw land getracht een punt dat helemaal niet op de agenda stond en ook niet had moeten staan, de zogenaamde Armeense genocide, aan de orde te stellen.
Terwijl U sprak van de ‘sociale en culturele rijkdom’ van Turkije, hebben Uw mediavertegenwoordigers alleen maar gesproken over de mensenrechten en de zogenaamde onderdrukking, waaronder de Christenen te lijden zouden hebben.
Terwijl de media in Turkije heel veel aandacht schonk aan alle onderdelen van Uw staatsbezoek, heeft de media in Nederland, als ze al plaats voor U maakten, niet over de schoonheden van Turkije, maar met een zeer negatieve houding alleen over de lelijke kanten van het land gesproken.
Zo is het nu eenmaal gesteld met Uw media, Majesteit.
Prins Willem Alexander heeft wel tegen de jongeren, die de media daar in een rondetafelgesprek bekritiseerden, gezegd : “99% van de media probeert positief te berichten” en daarmee geprobeerd het voor de Nederlandse
media op te nemen. Ik ga er van uit, dat de kroonprins deze verdediging uit beleefdheid op zich genomen heeft. Ik wil niet met Prins Willem Alexander hierover in discussie gaan, maar ik wil hem een paar feiten voorhouden:
Een grote meerderheid van de Nederlandse media, zo niet het geheel, stelt zich vijandig op tegenover Turkije en de Turken. Zoals politici van het kaliber van Rita Verdonk en Geert Wilders met hun afkeer van Turkije en Turken op stemmenjacht gaan, zo hollen de Nederlandse media met eenzelfde afkeer achter hun kijkcijfers en oplagen aan. Het doel van deze kwalijke politici en media is hetzelfde.
Majesteit, weet U waarom ik een groot deel van de media “kwalijk” durf te noemen? Moge ik U een voorbeeld geven:
5 jaar geleden heb ik een lang commentaar in het Turks en het Nederlands geschreven in mijn krant, DÜNYA.
Uw zoon Prins Willem Alexander zou toen voor een bezoek naar Turkije gaan. Maar juist op dat moment werd door een justitiële fout een van de perverse daders, die in Alanya Nederlandse meisjes verkracht en een van hen vermoord hadden, vrijgelaten. Hierover is de Nederlandse media allemaal in het geweer gekomen. Daar zouden wij ook geen enkel bezwaar tegen kunnen maken. Het recht moest zijn loop hebben. Maar dit streven naar recht doen werd wel op zo’n vijandige manier onder woorden gebracht, alsof bijna alle Turken potentieel crimineel waren; er werd zelfs opgeroepen tot een boycot van Turkse producten. En men verlangde dat Prins Willem Alexander niet naar Turkije zou gaan. Uiteraard hebt U ook het een en ander overwogen en besloten, dat een bezoek in een dergelijke atmosfeer ongewenst zou zijn. En daarop heeft de Prins zijn reis naar Turkije uitgesteld.
Ik heb toen een commentaar geschreven onder de titel, “Zoek eerst de splinter in Uw eigen oog, voordat ge U beklaagt over de balk in andermans ogen” In dat commentaar heb ik eerst de verkrachters van de Nederlandse meisjes in Alanya vervloekt, maar vervolgens ook een waarschuwing uitgesproken aan het adres van de jonge meiden en hun ouders in Nederland. Ik schreef, dat Nederlandse meisjes, die met vakantie gingen naar het buitenland soms zo uit de band konden springen zoals als ze dat in Nederland nooit van hun leven zouden doen. Ik heb de jonge meisjes toen geadviseerd: “Wees voorzichtig. Doe geen gekke dingen in landen aan de Middellandse Zee zoals Griekenland en Turkije die je zelfs in de Scandinavische landen niet zou doen! Geef je niet teveel bloot in landen, waarvan de dorpelingen zelfs nog nooit meisjes met ontblote armen gezien hebben” of woorden van die strekking.
Daarop is dit commentaar in de Nederlandse media uitgebreid geciteerd. Maar een overijverig medewerker van een agentschap kopte ‘Verkrachting Alanya was eigen schuld’ (Volgens Karaçay hebben de slachtoffers van Alanya alles aan zichzelf te wijten) en bediende daarmee 28 andere media op hun wenken. Bijna in alle kranten werd dit nieuws groot gebracht. De familie van de slachtoffers nam een advocaat in de arm en daagde mij voor het gerecht.
Majesteit, uiteraard heb ik mij daar verdedigd en verklaard, dat mijn uitlatingen bewust verkeerd waren weergegeven. De hoofdredacteur van het Utrechts Nieuwsblad, die het bericht van het agentschap in grote opmaak had gebracht, moest later in een redactioneel commentaar toegeven “dat wij het bericht van het persagentschap ten onechte in grote opmaak gebracht hebben, Karaçay heeft zich zo nooit uitgelaten.”
Majesteit, niet alleen Uw media en Uw politici, maar helaas ook sommige van Uw juristen, die rechtvaardigheid beoefenen, zijn niet altijd onpartijdig als het om Turken of Turkije gaat. Ik kan U daarvan vele voorbeelden geven. Maar Uw rechters hebben mij, ondanks de waarschuwing van de hoofdredacteur van het Utrechts Nieuwsblad, tot een geldboete van 6 duizend Euro veroordeeld, omdat zij meer waarde hechtten aan de kop, die het persagentschap publiceerde. Ook in hoger beroep en in cassatie zijn de rechters hiervoor doof gebleven en hebben mijn veroordeling in stand gelaten. Ook al heeft mijn advocaat mij met een beroep op de persvrijheid en de wetgeving van de Europese Unie verdedigd, het mocht niet baten. De vervolgde persoon was een Turk en moest wel veroordeeld worden.
Majesteit, ik wil U geen onrecht aandoen. Uw reis naar Turkije is ook wel op positieve wijze getoond. In een programma werd er wel 1 ½ uur aan gewijd. In de studio bevond zich een groep Turken, die in wisselgesprekken met de reporters die live uit Istanbul berichtten, een en hetzelfde feit beklemtoonden: Turkije is een modern land en de Turkse mens is beschaafd…
Uw zoon, de Kroonprins en Prinses Maxima, die al eerder naar Turkije gegaan waren, kenden ons land al goed. Daarom ook gaven zij overal, waar zij verschenen, de positieve indruk die zij van het land hadden weer. Maar Uw media hebben die positieve opmerkingen verdraaid.
Sommige instellingen in Uw land verrichten hier, alsof het om serieus werk ging, verkeerde en schadelijke werkzaamheden. Zij laten bijvoorbeeld valse onderzoeken verrichten, waaruit dan conclusies komen als “Trouw niet met iemand uit Turkije” Onderzoeken over eerwraak en geweld binnen het gezin worden vooral op Turken geconcentreerd. Er worden boeken over uitgegeven, alsof dit soort primitiviteit in de Turkse gemeenschap heerst. Deze niet van overdrijving gespeende instellingen ontvangen van U, dat wil zeggen van de overheid, geldelijke ondersteuning. Zij zijn evenwel noch voor de staat, noch voor de burger van enig wezenlijk nut. In tegendeel, zij zijn er op uit, de Turken als een onsympathieke gemeenschap te portretteren.
Majesteit, wij zijn een gemeenschap van bijna 500 duizend personen, die al meer dan 40 jaar in Uw land leeft, woont en werkt. Volgens officiële gegevens zouden bijna 275 duizend van hen inmiddels de Nederlandse nationaliteit hebben aangenomen, dus Uw “onderdanen” geworden zijn. Ook al zijn wij van origine “republikeins” dat wil niet zeggen, dat wij enige binding hebben met of voelen voor de groeperingen, die tegen de monarchie zijn. Dat wil zeggen, wij zijn dus helemaal niet ongelukkig als Uw onderdanen hier te leven. Wij hebben altijd van harte en met veel vreugde samen met de andere Nederlanders op 30 April Koninginnedag gevierd. Wij hebben steeds van Nederland gehouden. Wij waren blij, dat de tulpen, die U vierhonderd jaar geleden bij ons vandaan haalde, door Uw land over de hele wereld bekend en bemind werden. Wij hielden van Uw windmolens, Uw klompen en Uw voetbal. Ja, dat herinnert mij eraan, dat ik net als zovele “oranje” fans in 1978 tranen met tuiten moest huilen, toen Nederland in Argentinië geen kampioen kon worden.
Zo wil ik U uitleggen, Majesteit, dat wij met ons vijfhonderdduizenden als Turken en Nederlanders van Turkse origine steeds trouwe onderdanen van Uwe Majesteit gebleven zijn. De kinderen van hier als schoonmaker gekomen Ahmet’s en Mehmet’s, hebben zich zelfs zozeer in Uw land geïntegreerd, dat sommigen het tot Kamerlid of gemeenteraadslid brachten… Een van hen, Nebahat Albayrak, werd zelfs Staatssecretaris. Als U mij toestaat,
Majesteit, wil ik U een paar getallen noemen van in Uw land geïntegreerde Turken: Tot op vandaag hebben wij bijna 300 Gemeenteraadsleden, 7 parlementariërs, 15 leden van Provinciale Staten en 7 wethouders geleverd. We hebben bijna 15 duizend ondernemers, waarvan vele misschien slechts middenstanders, maar er zijn ook een aantal grote zakenlieden bij met een jaarlijkse omzet van miljoenen euro’s.
Ook hebben wij bij belangrijke en grote bedrijven en instellingen in Nederland honderden van onze mensen op vooraanstaande posities. Onze kinderen worden goed opgevoed. Zij, die interesse hebben voor politiek en handel zullen voor de toekomst van Nederland een grote rol gaan spelen.
Maar hoe jammer is het nu, dat deze aan Nederland zo trouwe en gehechte groep van nuttige Turken daarvoor geen enkele waardering krijgt. Met een opeenstapeling van minachting bejegend, krijgen zij langzamerhand genoeg van dit land!
Zorgt U er toch voor, Majesteit, dat wij deze nuttige en goede mensen niet kwijtraken! Want een aantal hoogopgeleide Turken is al begonnen het land te verlaten…Het steeds verder vergrijzende Nederland zal nog grote behoefte aan onze jongeren krijgen.
Majesteit, de Nederlanders houden van U en uw gezin, vooral ook in kringen die geloven in en waarde hechten aan de slechte politici, die tot vreemdelingenhaat aanzetten. In het belang van de toekomst van Nederland vraag ik U daarom: wilt U ook aan deze mensen Uw gedachten en opvattingen zo vaak als mogelijk is vertellen en hun duidelijk maken, hoezeer zij door deze akelige politici bedrogen worden.
Natuurlijk zijn wij ook verplicht de in onze gemeenschap bestaande of vermoede onjuistheden te corrigeren. Die verplichting zullen wij ook absoluut nakomen, zelfs als men zich niet om ons bekommert.
Majesteit, tracht U ons weer de liefde voor Uw land bij te brengen, waarvan wij zozeer gehouden hebben, maar waarvan wij nu enigermate verkild zijn. Spreekt U vooral heel vaak Uw waarschuwingen uit tegen de kringen, die ons die liefde voor het land proberen tegen te maken. Laat niet toe, dat er tussen ons en ons geliefde Nederland verkilling optreedt!
Zelf ben ik verkild, maar nog steeds, zoals in 1978 in Argentinië, bereid mijn tranen te vergieten voor Nederland. Als het maar niet voor niets is!
Majesteit, ik heb zelf honderden Nederlandse verwanten, mijn kinderen en kleinkinderen zijn hier geboren. Mijn kinderen zijn zo vernederlandst dat zij zelfs een traditioneel Turks gedragspatroon niet meer vertonen.
Weet U, welk gedragspatroon dat is? Dat Turken, waar ook ter wereld altijd in Turkije begraven willen worden! Mijn kinderen zullen mij niet in mijn geliefde Mersin, maar in Nederland begraven, Majesteit. Laat U dus niet toe dat dergelijke Turken uit Nederland wegvluchten of hun liefde voor dat land laten bekoelen.
Laten ze de Turken niet afstoten, maar in hun armen sluiten!
Bir otoyolu kenarında satın aldığı küçük çiftlik evini cennete çevirip ziyaretçileri ağırlayan Fikret Barış, otomobili ile kaza yapan ve evinin önüne düşen hamile kadının hayata dönmesini sağladı.
Hollanda medyası, ‘Kahramanca davranış, hamile kadının hayatını kurtardı’ başlığı ile yayınladıkları haberlerde, ‘pencere açık olmasaydı alevler içinde kalacaktı’ ifadesine yer verdiler.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Geçtiğimiz 20 Nisan günü yayınladığım, ‘Hollanda’da gönillerde taht kuran bir Türk’ başlığı ile yayınladığım haberde sözünü ettiğim Fikret Barış, şimdi de, patlama tehlikesini göze alarak koştuğu otomobilden, hamile bir kadını çıkararak hayatını kurtardı.
Hollanda medyasının ‘Kahramanca bir davranış’ olarak yayınladığı haberlerden sonra, Fikret Barış sevgiye sevgi kattı.
Muhabir Tom Vos’un yazısı ve Sander van Gils’in fotoğraflarıyla yayınlanan haber.
Fikret Barış’ın, büyük bir tesadüf olarak 10 gün içinde, ikinci defa medyada geniş bir şekilde yer alan macerası şöyle yaşandı:
Salı günü saat 16.30 sularıydı. Fikret Barış, torunu İlhan’ı okuldan almış ve küçük çiftlik evine getirmişti. Torunu ile vakit geçirirken, müthiş bir ses duydu. O sırada köpekler havlamaya, tavuklar ve güvercinler ötmeye, torunu da ağlamaya başlamıştı. Panik içinde dışarı fırlayan Fikret Barış’ın gördüğü durum ürperticiydi. Çiftliğinin yakınında bulunan A50 otoyolu üzerindeki bir viadükten düşen otomobil, Fikret’in çiftlik evine kadar yuvarlanmıştı. Fikret, dışarı çıktığı zaman otomobilin son takla atışını görmüştü.
Fikret Barış’ın telefonu üzerine, polis ve itfaiye çok çabuk bir şekilde olay yerine geldi ve olayı seyredip Fikret Barış’ı tebrik etmek isteyenleri kontrol altına aldı.
Duman çıkan ve her an alev alıp patlayabilecek olan otomobile koşan Barış, torununa ‘Sen yanaşma, uzak dur’ diye bağırırken polisi ve itfaiyeyi aramayı ihmal etmemişti.
Otomobil 50-60 metre ötedeki bir kanalın kenarına yuvarlanmıştı. Direksiyon arkasında oturan bir kadın ‘Kocamı arayın’ diye bağırıyordu.Fikret Barış, o sırada yakında bulunan bir kişinin daha otomobile doğru koştuğunu gördü. Büyük tesadüf ki, oğlu İlker de, tam o sırada torunu İlhan’ı almaya gelmişti. İlker büyük bir firmada itfaiye elemanı olarak çalıştığı için, otomobildeki yaralının nasıl kurtarılacağını biliyordu. Otomobilin bir camı açık olunca iş daha da kolaylaştı. Yaralı kadının otomobilden çıkarılması ile birlikte, duman çıkaran otomobil alevlendi.
Fikret Barış elindeki telefonu bırakmıyor ve polis ile itfaiyeye sürekli bilgi veriyordu.
Sonunda olay yerine gelen itfaiye, alevler içindeki otomobili söndürdü.
Otomobilden çıkarılan kadın 34 haftalık hamileydi. Kadının çimler üzerine yatırılmasından sonra gelen sağlık ekibi de gereken müdahaleyi yaparak bir can kaybına engel olmuştu.
10 gün içinde Hollanda medyasına ikinci kez konu olan Fikret Barış, olaydan sonra Oğlu İlker ve torunu İlhan ile bu pozu vediler.
Hollanda medyasına, 10 gün içinde ikinci kez konu olan Fikret Barış, kendisinden ‘kahraman’ olarak söz edilmesinden memnuniyet duyduğunu belirtirken, ‘Bereket versin ki otomobilin bir penceresi açıktı. Cam aşağı inmemiş olsaydı, oğlum ile, yardıma koşan diğer kişinin işi çok zor olacaktı ve kim bilir belki de yaralı kadın alevler içinde kalacaktı’ diye konuştu.
**************************
YAKINDAN TANIYORMUŞUM… Kahramanımız Fikret Barış’ı çok yakından tanıyormuşum.
İlk haberinin yayınlanmasından sonra bana mesaj geçen Fikret Barış, kendisiyle tanışık olduğumuzu belirtirken şöyle yazmıştı: ‘Siz, Beverwijk’teki ünlü Türk Pazarı’na sık sık gelirdiniz. Ben de Gaziantep adlı mekânımda kebap, döner ve lahmacun satardım. Siz her gelişinizde iyi kızarmış lahmacun isterdiniz.’
Daha sonra telefonda görüştüğüm Fikret’e, ‘Hatırlamaz olur muyum, çok memnun oldum. TRT için sizinle röportaj bile yapmıştım. Yıllar sonra böyle bir vesile ile temasımız olduğu için mutluyum’ dedim.
Fikret Barış ile çok önceden tanışıklığımız vardı. TRT için yapmış olduğum röportaj da cabasıydı. Üstte, ünlü Türk Pazarı ve Fikret’in mekanında röportaj anı görülüyor.
İşte 20 nisan günü yayınlamış olduğum Fikret Barış ile ilgili haber:
HOLLANDA’DA GÖNÜLLERDE TAHT KURAN BİR TÜRK:FİKRET BARIŞ
Hollandalı fotoğrafçı bayan Nilla Berretty-Van Loenen, otoyolu kenarında her gün gördüğü küçük çiftlik evini merak etti ve girdi.
Güvercinleri, tavukları ve bitkileri ile yaşayan konuksever bir Türk ile karşılaştı. 62 yaşındaki Fikret Barış için ‘Güvercin sütü üreticisi’ başlıklı yazı ve fotoğrafları iki sayfa halinde yayınlandı.
İlhan KARAÇAY
Hollanda’nın ‘de Volkskrant’ gazetesi, 7 fotoğraflı (digital haberde 10 fotoğraf) bir küçük çiftlik evi haberini iki sayfa halinde yayınlayınca, 62 yaşındaki Türk Fikret Barış, milyonlaca Hollandalı’nın kalbinde taht kurdu.
Ülkenin ünlü fotoğrafçılarından bayan Nilla Berretty-Van Loenen, sık sık geçiş yaptığı A50 otobanı kenarında gözüne çarpan küçük çiftlik evini hep merak etti. Bir gün, ani bir dönüş yaparak bu çiftlik evine girdi. O’nu elinde çaydanlığı ile Fikret Barış adlı 62 yaşında bir Türk karşıladı.
Çayını içerken kendisine ikram edilenleri de iştahla yiyen fotoğrafçı Nilla, Barış’ın ne kadar konuksever olduğunu hemen anlamış.
Fikret Barış, Akdeniz bölgesinde Antep Fıstığı ile ünlü bir yerde yaşamış. Tabii güzelliklerden kopup Hollanda’ya gelince, geride bıraktığı güzel manzaraları özler olmuş.
20 yaşında geldiği Hollanda’da üniversite okuyup mutlu bir yaşam sürdürmeyi planlayan Barış, amacına ulaşamamış ve önce bir dökümhanede, sonra da bir inşaat malzemeleri satan dükkânda çalışmış.
Son yıllarda bir pazar yerinde Türk yiyecekleri satmaya başlayan Barış, memeleketindeki manzaraya hasret kaldığı günlerden birinde, otoban kenarındaki bir tabelada ‘satılık’ ilanı görmüş. Verilen telefon numarasını aradıktan sonra gerçekleşen buluşmada 2.100 metrekare olan yeri satın almış.
Kendi zevkine göre düzenlediği bu küçük çiftlikte güvercin beslemeye başlayan Barış, güvercinlerini eğitmiş ve taklalar attırdığı gibi, postacılık da yaptırmış. Hindi beslemeyi de unutmamşış Fikret Barış. Tavuklarından elde ettiği yumurtalar ile de çeşitli beceriler yapan Barış, kendisini ziyarete gelenlere de cömertçe davranmış.
Fotoğrafçı Nilla’nın çektiği resimler ve anlattıklarını, bir başka bayan gazeteci Maryon Bolwijn kaleme alınca, Fikret Barış Hollanda gündeminde geniş yer aldı ve kalplerde taht kurdu.
Fikret Barış’ın gönüllerde taht kurduğu hükmene, dijital yayından sonraki reaksiyonlara bakarak vardım.
Fikret Barış’ın bu ilginç yaşamını iki sayfa olarak yayınlayan ‘de Volkskrant’ gazetesi, Hollanda’nın ikinci büyük gazetesidir.
*50 bin üyeden 287.000 euro topla, devletten 3,5 milyon euro al.
*Esrar içenlere karışmayan polis, hemen yanıbaşında trafik cezası yazdı.
*Eşcinsellik ve uyuşturucu serbestliği savaşçısı bayan, Parlamento başkanı oldu.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Övmek istediğim zaman, ‘Sen neymişsin be Hollanda’ diye yazdığım, Laleler, değirmenler ve sarışınlar ülkesi Hollanda’da çok ilginç şeyler yaşanır.
Haberimin başlığındaki konuları okuduğunuz zaman, ‘Hadi canım sen de’ diyeceğinizden eminim. Ama bu ilginç gelişmeler için, ‘Evet evet, bunlar cidden yaşanıyor’ diyebiliyorum.
Peşinen söylemeliyim ki, yazdıklarım bir yerme veya övme anlamı taşımıyor. Gelişmeleri objektif olarak sizlere aktarıyorum. Hollanda’da yaşananların, Türkiye’de yaşanıp yaşanmayacağı hakkındaki görüşleri de size bırakıyorum.
TAVUKLARI AYAKTAN TUTMAK YASAK
İlginç gelişmelerin en tazesi, önceki gün yaşandı.
Hollanda medya organlarının tümünde, ‘Tavukları ayaklarından tutmak yasak ama öldürmek serbest’ başlıklı bir haber yer almıştı.
Tavukların, kesime götütülürken, ayaklarından tutulmalarına karşı çıkan Hayvanları Koruma Derneği, yıllardır sürdürdüğü bu mücadeleyi yargıda kazandı. ‘Kesilmeye götürülen tavukların ayaklarından tutulup savrulmaları sonucunda, bacakları kırılıyor ve hayvanlar büyük acı çekiyor’ diye itiraz eden dernek mensupları, önceki gün yüksek mahkemeden çıkan karar üzerine çok sevindiler.
Öteden beri şikâyetlerine kulak asmayan Tarım Bakanı Carola Schouten, bu karar üzerine, tavukçuluk firmalarına yasağı bildirdi.
Bundan sonra kesilmeye götürülen tavuklar, ayaklarından tutulmayacak.
TV YAYIN HAKKI
Hollanda yasalarına göre, aidat ödeyen 50 bin üye bulanlar, ‘Radyo Televizyon Yayın Kurumu’ oluşturabiliyorlar. Aynı yasaya göre, Yayın Kurumu oluşturanlara her yıl 3,5 milyon euro sübvansiyon veriliyor. Üye sayısının artışına göre bu meblağ daha da büyüyebiliyor.
Bazı uyanıklar, aidat bedeli olan asgari 5.75 euro olan üyelik için banka hesabı açıyorlar.
50 bin üyenin ödediği toplam meblağ 287.500 euro yapıyor. İşte, bu uyanıklar çeşitli hileler ile 50 bin kişiyi buluyorlar ve devletten 3,5 milyon euro sübvansiyon alıyorlar.
Amaçları iyi olanlar yayın durumunu sürdürüyorlar. Amaçları kötü olanlar ise, aldıkları 3,5 milyon ile kayıplara karışıyorlar.
Bir zamanlar, siyasi baskı sonucunda elde ettiğimiz İslam Yayın Kurumu (İOS), ne yazık ki yöneticilerin sürtüşmeleri sonucunda kapanmıştı. O günlerde TRT için yaptığım haberde, ‘Dünyada eşi olmayan bir başarının sonucu’ dediğim Kurum, heder olup elden gitmişti.
Bu ara bir not yazmadan geçemeyeceğim:
Bir zamanlar biz Türkler, 50 bin üye toplamadan Yayın Kurumu oluşturmuştuk. Yıllarca süren mücadeleye rağmen, Müslümanlar adına bir türlü yayın hakkı alamayan Türkler, 1986 yılında seçme ve seçilme hakkının tanınmasından sonra harekete geçen siyasi partilere baskı yaparak bu hakkı elde etmişlerdi. İslam Yayın Kurumu (İOS) olarak kurulan bu oluşum için, muhteşem bir villa ve yıllık 5 milyon gulden sübvansiyon verildi. Ama ne yazık ki, bu kumu yönetmekte olanlar arasında meydana gelen sürtüşmelerden ötürü, o güzelim Kurum kapanmıştı.
ESRAR İÇENİN YANINDA TRAFİK CEZASI
Hollanda yasalarına göre, esrar kullanmanın bir cezası yok. Hatta, esrar satışı için özel
‘coffeeshop’lardan satış yapılabiliyor. Bu durum yıllardır legal bir şekilde sürdürülmektedir.
Hiç unutamam, 40 yıl kadar önce, Amsterdam’da dolaşırken çok ilginç bir pozisyon ile karşılaşmıştım. Yolun kenarında esrar içen bir grup vardı. Oradaki polisler bu duruma hiç tepki vermeişlerdi. Hemen yakınlarında ise bir otomobil yanlış park etmişti. Polisler o otomobil için ceza kesmekten geri kalmadı.
O günkü fotoğraf ile Hürriyet’e gönderdiğim haber, arka sayfada kocaman yayınlanmıştı.
Şimdi de durum değişmedi.
EŞCİNSEL VE UYUŞTURUCU TARAFTARI MECLİS BAŞKANI
İlginçliklerin eksik olmadığı Hollanda’da, bir başka ilginç olay da geçtiğimiz hafta yaşandı.
5 yıldır parlamentoya başkanlık yapan Fas asıllı bayan Arib’in, yabancı kökenli oluşundan rahatsız olmayan parlamenterler, şimdi de yine Fas asıllı bir başka bayan Vera Bergkamp’ı başkanlığa seçtiler.
Yeni başkanın ilginçliği, sadece Fas asıllı oluşunda değil. Yıllardır eşcinsellik için mücadele eden ve kendisi de bir bayan ile eşcinsel ilişki yaşayan Bergkamp, uyuşturucu olarak kullanılan kenevirin üretimi için de mücadele ediyor.
İşte, bayan Vera Bergkamp’ın bu özellikleri de Hollanda’da hiç yadırganmıyor ve parlamento başkanlığına kadar yüceltiliyor.
Evet, Hollanda’da yapılan genel seçimlerden sonra, mecliste yapılan yeni oylamada, iki dönem parlamento başkanlığı yapan Fas asıllı Arib 38 oy, ırkçıların adayı Martin Bosma 27 oy alırken, yine Fas asıllı olan Vera Bergkamp ise 74 oy alarak başkan seçildi.
Parlamentonun yeni başkanı Vera Bergkamp’ın ilginç yönleri var.
Vera Bergkamp, Amsterdam’ın fakir bir mahallesinde, bir Faslı işçi ile tanışan annesinden doğdu. Faslı babası sıhhi malzemeler satan bir dükkânda, annesi de bir deri dükkânında çalışıyordu. Babası çok titiz bir elemandı. İşine zamanında gitmek en iyi özelliğiydi. Vera da bu konuda babasını örnek almış.
Bergkamp, Eşcinseller Örgütü’nün başkanlığını yaptığı 2010 yılında bir gösteri sırasında
Vera Bergkamp, Amsterdam VU Üniversitesini tamamlayarak politikolog oldu ama, politikaya atılmadan önce Sürücü Ehliyet Dairesi’nde Müdür Yardımcılığı yaptı. Daha sonra da Evde Bakım Genel Müdürlüğü ile Sosyal Sigortalar Kurumu’nda müdürlük yapan Bergkamp, en son olarak Eşcinseller Örgütü’nün teklifini kabul ederek Başkan olduktan sonra siyasete girmeyi düşünmeye başladı.
Yeni Parlamento Başkanı Vera Bergkamp (solda) evlilik yaşadığı eşcinsi ile…
2012 Yılında Demokrat 66 Partisine üye olan Vera Bergkamp, aynı yıl parlamentoya seçildi.
Son seçimlerden sonra parlamentoya üçüncü kez girmeyi başaran ve şu anda bir başka lezbiyen bayan ile evli olan Vera Bergkamp, Hollanda’nın pek çok yerinde eşcinselliğin hoş karşılanmadığını belirtirken şöyle konuştu: ‘Geçenlerde Zeeland’daki bir bulvarda eşim ile ele ele geziniyorduk. İnsanlar bize o kadar acayip bakıyordu ki, bir bisikletli bize bakarken direğe çarptı.’
Vera Bergkamp, ünlü tenisçi Martina Navratilova’ya nasıl hayran kaldığını da şöyle anlatıyor: ‘1980’li yıllarda, 10’lu yaşlardaydım. O zaman televizyonlarda rol model olacak eşcinseller yoktu. Wimbledon Tenis Turnuvası’nı takip ederken, bir eşcinsel olan Martina Navratilova’nın, galibiyetten sonra tribüne yönelerek eşcinsel bayan arkadaşını öpüşü, beni kendisine hayran etti. Çok da güzel bir kadındır ünlü tenisçi.’
Yeni parlamento başkanının meziyetlerini anlatmakla bitiremem. Sadece Navratilova’ya değil, Hollanda kadın milli futbol takımındakilere de hayran. Onların, eşcinsellik için birer sembol olduklarını belirten Bergkamp, ‘Dilerim erkek futbol takımlarında da böylesi semboller çıkar’ diyor.
YARI FASLI
Vera Bergkamp’ın babası Fas’tan 50 yıl önce gelmiş ve hâlâ Amsterdam’da yaşıyor.
Kendisini ‘Yarı Faslı’ olarak niteleyen Bergkamp, ‘Hollanda tabiyetindeyim ve tek pasaportum var. Çocukluk yıllarımda gittiğimiz ve zevk aldığımız Fas’a artık gitmiyoruz, zira babamın aile fertlerinin hepsi vefat etti. Babamın soyadı çok zor okunduğu için annemin soyadını kullanıyorum’ diyor.
UYKUCU
Vera Berkamp o kadar derin bir uykucu ki, onu ne tenisçi Navratilova, ne Amsterdam’daki Eşcinsellerin kanal gezisi ve ne de bir başka cazip şey için uyandıramazsınız. Uyandırırsanız da çok kızar.
Bakalım önümüzdeki dört yıl, gece uykularından kopabilecek mi, yeni başkan Bergkamp.
ÖDÜL FENOMENİ OLAN TURGUT TORUNOĞULLARI VE AİLESİNİ BİR DE İLHAN KARAÇAY’DAN OKUYUN…
Turgut Torunoğulları için ‘Ödüle doymayan adam’ demek doğru olmaz. Zira o, ödüle gark edilen (boğulan) adam durumunda. O’nun çalışmalarını, başarılarını ve faydalarını görenler, hak ettiği ödül listelerine koyuyorlar ve böylece de O’nun ‘Ödül fenomeni’ olmasını sağlıyorlar.
( Küçük bir kitapçık niteliğindeki 22 A4 sayfa dolusu bu yazıyı, sindire sindire okuyunuz)
Torunoğulları, faaliyetlerini mütevazı bir işadamı olarak sürdürdüğü yıllarda ilk ödülünü, Bülent Türker’in organize ettiği bir etkinlikte, ‘En Başarılı İşadamı’ olarak almıştı. Naçizane şahsım da O’na, ödül olmasa da, yayınlamış olduğum, ‘Türkiye-Hollanda Arasında 400 Yıllık Resmi İlişkiler ve Hollanda’ya Türk Göçünün 50’nci Yılı’ adlı kitabımı hediye ederek, kervana katılmış oldum.
Torunoğulları’nın aldığı son ödül, O’nun başarılarını perçinleyecek nitelikte olan, Turizm ve Tanıtma Platformu TUTAP’ın verdiği, ‘Kültür ve Turizm Elçisi’ ödülüdür.
Türkiye adına gösterdiği ilgi, tanıtım ve yatırımlardan dolayı “Kültür ve Turizm Elçisi” seçilen Turgut Torunoğulları’na, beratı TUTAP Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Yıldız verdi.
Torunoğulları’na tanıtım ve yatırımlarının yanı sıra, Türkiye’nin Kültür ve Turizm elçisi olmayı kabul ettiği için teşekkür eden Fikret Yıldız’ın verdiği beratta şunlar yazılı: “Ülkemizin tanıtımı adına göstermiş olduğunuz ilgi ve duyarlılık Türkiyemize olan sevdamızın bir neticesidir. Bu sorumluluk kendi ülkemizin tarihi, kültürel ve doğal zenginliklerini tanıma ve tanıtma adına misyon üstlenmeyi de gerektirir. Bu çerçevede Türkiye’nin Kültür ve Turizm elçisi olmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.”
Torunoğulları’nın Avrupa Türkler’ine ithaf ettiği ödüller
Almış olduğu ödülleri Avrupa’daki Türkler’e ithaf ettiğini belirten Torunoğulları’nın, sırayla olmasa da, aklıma gelen ödüllerini sizler için şöyle özetleyebilirim.
EKOVİTRİN’DEN ‘YILIN STARLARI ÖDÜLÜ’ Uluslararası ekonomi ve iş dünyasına hitap eden EKOVİTRİN’in düzenlediği 16’ıncı yarışmada, ‘2017, Yılın Starları Ödülü’, Turgut Torunoğulları’na verildi.
TAVAK’TAN ‘BOSPHORUS AWARDS ÖDÜLÜ’ Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın TAVAK, Maltepe Belediyesi ve Vakfı’nın yan kuruluşu olan, Türkçe-Almanca yayın yapan internet gazetesi Brandday.net işbirliği ile düzenlediği ‘Brandday.net 2’nci Bosphorus Awards’ ödül töreni, Prof.Dr.Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde gerçekleşmişti. ‘Bosphorus Awards Ödülü’, 8’i Avrupa, 8’i de Türkiye’den olmak üzere 16 kişiden biri olan Turgut Torunoğulları’na da verildi.
TEMADER’DEN ‘ÜSTÜN HİZMET ve BARIŞ ÖDÜLÜ’ 2011 yılı, Tüm teörör mağdurları ve Aileleri Güçbirliği Derneği ile Şehit Aileleri ve Gaziler Spor Kulübü TEMADER tarafından ‘Üstün Hizmet ve Barış Ödülü’
Ankara Dedeman Oteli’nde yapılan bir törende veridi. Ödülü, Sağlık Bakanı Yardımcısı Agâh Kafkas verdi.
YENİ ARAYIŞLAR’DAN ‘KENT ve YAŞAM ÖDÜLÜ’ Yeni Arayışlar Kulübü’nün, 20 yıldır verdiği ‘Kent ve Yaşam Ödülü’, Türkiye ile Avrupa arasında köprü oluşturduğu için, Torunoğulları’na Ramada Otel’de yapılan bir törende verildi.
İPEKYOL DERGİSİ: ‘AVRUPA’DA YILIN İŞADAMI ÖDÜLÜ’ İpekyol Dergisi tarafından düzenlenen ve Hulisi Kılıç, Prof.Dr. Cemal Okuyan ve Seyfullah Türksoy’dan oluşan Seçici Kurul Heyeti’nin kararı ile, Türkiye ve Hollanda’da yaptığı girişimlerdeki başarıları nedeniyle, ‘Avrupa’da Yılın İşadamı Ödülü’ Turgut Torunoğulları’na verildi.
NETUBA’DAN ‘DOSTLUK ve BARIŞ ÖDÜLÜ’ Hollanda-Türkiye İş Konseyi NETUBA’dan 25’inci yıl kutlaması nedeniyle yapılan törende Turgut Torunoğulları’na ‘Dostluk ve Barış Ödülü’ verildi
TORUNOĞULLARI’NIN BAŞARI ÖYKÜSÜ
Hollanda’da tencere satımını, programlı bir şekilde Türk kadınları kanalıyla yapan Turgut Torunoğulları’nın, şöhret yoluna tırmanmasını sağlayan ilk haberini naçizane şahsım yapmıştım. İkamet ettiği ve çalıştığı Den Bosch şehrinde, bir sokaktaki tüm ev ve dükkânları satın alan Torunoğulları, Türkiye’de olduğu gibi, tüm dünyada da tanınmaya başlamıştı. Torunoğulları’nın Den Bosch şehrinde, tamamını satın aldığı Van Berckelsokağı
Daha sonraki başarılı gelişmeler sonrasında medyanın dilinden düşmeyen Torunoğulları için çok şeyler yazılıp çizilmeye başlandı.
İşte, Torunoğulları hakkında yazılıp çizilenlerden genel bir özet:
Serüven 1980’de başladı
Kars’tan gurbet yoluna çıktığı zaman takvimler 1980 yılını gösteriyordu.
Kalabalık ve varlıklı bir ailenin çocuğuydu ama, istikbalini Hollanda’da aramaya karar
vermişti.
Çok geniş bir aile olan Torunoğulları, binlerce aile bireyinden oluşuyor. Bakû kökenli olan aile, dedelerinin Osmanlı döneminde Kars’a gelmesinden sonra, nüfus kütüğünde Kars’a bağlanmış oldular.
“Eşimle birlikte bir dönem Hollanda’da kayınpederimin yanında yaşadım. Henüz 21 yaşındayım ve 5-6 ay işsiz kaldım. Durum zordu. Aynı dönemde babam da Almanya’daydı ancak çok uzun süre kalmadı. Türkiye’ye geri döndü ve orada hayvancılık ve ticaret işlerine devam etti. Benim de dönmemi istiyordu ama ben bir şeyleri başarmadan dönme niyetinde değildim” diyen Torunoğulları, geldiği Hollanda’da çeşitli işlerde kısa da olsa çalıştıktan sonra, kendi işini kurmaya karar verdi.
Şimdilerde sayısını kendisinin bile bilmediği çok çeşitli işyerlerinin sahibi olan Turgut Torunoğulları, iki yıl süren bir esnaflık deneyimi yaşadı. Bu iki yıllık ilk deneyimde video kasetleri kiralama işi yaptı.
Torunoğulları farkında değildi ama, yapmaya başladığı video kaseti kiralama işi, naçizane şahsım ile ünlü film yapımcısı Hulki Saner’in piyasaya sürdüğü bir işti.
İzin verirseniz size kısaca bu konuyu anlatayım:
Ünlü film yapımcısı Hulki Saner, Avrupa’da Türkçe yayınları izleyemeyen yurttaşlarımız için çok cazip gelecek olan, filmleri video kasete kopyalama ve satma işini düşünmüştü. Bu konudaki ilk teması da benimle olmuştu.
Video kasetlerini yurttaşlarımıza kiralamak kolay olabilirdi ama, bu videoları seyretmek için pahalı cihazlara da ihtiyaç vardı. Başlangıçta bu pahalı cihazları da kiralamayı gerçekleştirdik.
Daha sonra kahvehaneler bu cihazları satın alarak video filmlerini gösterime sunmaya başlamışlardı. Gösterici cihazları iki çeşitti. Bu cihazları bilmeden satın alan yurttaşlarımız için, BETAMAX ve VHS sistemi kasetler çıkardık. Daha sonra bölgelere acentalık vermeye başladık. Cihazlar ucuzladıkça yurttaşlar da daha çok kiralama yapıyordu.
İşte, 1980 yılında Kars’tan gurbet yoluna çıkarak Hollanda’ya gelen Turgut Torunoğulları, daha sonra O’nu zirveye çıkaracak işadamlığına ilk adımını, bizim piyasaya sürdüğümüz video kaset kiralama işi ile başlatmıştı.
O günleri şöyle anlatıyor Torunoğulları: “O dönem yeni geldiğim için bir şeyler yapmak istiyordum. Videoyla yeni tanışılmıştı ve herkes Türk filmlerini izlemek için kıyasıya kaset arıyordu. Ben de bu boşluğu gördüm ve evime stok yaptığım kasetleri kiralamaya başladım. Cemiyetlerde, kahvehanelerde, orada-burada bana ulaşıyorlardı; bazen bir kişiye 3-4 kaset kiraladığım oluyordu. Ama kaset işini herkes yapmaya başlayınca bu işi bırakmanın zamanı geldiğini düşündüm. ”
Tencerecilikte çığır açtı ve Hollandaca ismi ’Panneman’ oldu.
Torunoğulları video kaset işini yaparken, kendisini zirveye çıkaracak olan tencere işine başlayışını şöyle anlatıyor: “Daha sonra Edelstaal ile tanıştım ve orada pazarlama elemanı olarak tencere satmaya başladım. Türk kadınlarından oluşturduğum bir grup ile evlere tencere satmaya başladık. Pazarlama işinde gelecek gördüğüm için, ODTÜ’de okuyan kardeşim Erdal’ın da Hollanda’ya gelmesini sağladım.”
Torunoğulları’nın tencere pazarlaması için oluşturduğu Türk kadınları grubu, azımsanacak bir grup değildi. Hollanda’da yüzlerce, Avrupa’da binlerce kadın bu pazarlama işindeydi. Fotoğrafta, pazarlamacılarla yapılan bir toplantı görülüyor.
Yüzde 10 hisse, yüzde 100 oldu
1985 yılında olayların farklı yöne döndüğünü aktaran Torunoğulları, “Bu kez sana hisse verelim ortak ol dediler. Ve ilk olarak Edelstaal’e yüzde 10 hisseyle ortak oldum. O dönem Belçikalılar ve Almanlar vardı ortaklıkta. Sonra hisse payım yüzde 20, ardından yüzde 30 oldu. İtalyanlarla yüzde 50 ortaklığımız var ama satışın yüzde 100’ü bize ait. İtalya fabrikasında ürettiğimiz SIMTRONIC, SWS, SIMENSPOTS marka çelik tencereleri Avrupa’da tanınmış bir marka haline geldi ve birçok ülkede satmaya başladık” dedi
1988 Yılında Hollanda’ya gelen kardeşi Erdal ile güçlü bir sinerji oluşturup başarı merdivenlerinde hızla yürümeye başlayan Turgut Torunoğulları hikâyesine şöyle devam ediyor:
“Erdal’ın gelmesiyle beraber işlerimiz daha da büyümeye başladı. O dönem, tencere fabrikasının içinde bulunduğu sıkıntılı dönem nedeniyle ortaklık teklifi aldık ve bu teklifi etraflıca düşündük. Sonunda, Erdal ve ben bu işi başaracağımıza inandık ve belli külfeti olan bu ortaklığı kabul ettik. İşler yavaş yavaş büyüyor ve istenilen düzeylere gelmeye başlıyordu. Pazarlama konusundaki düşüncelerimi daha da geliştirmek ve ileriye götürmek için, güvenebileceğimiz bir ekip oluşturmak zorundaydık. Bu nedenle diğer kardeşimiz Ertan’ı da 1991’de Hollanda’ya getirdik. Ertan’ın gelişiyle Almanya ve Fransa ayağında çalışmalara başladık. Bu dönemde bir İsviçre firmasıyla yaptığımız anlaşmayla, dünyada ilk defa tencere tabanında “İndüksiyon Sistemi”ne geçtik. Alternatif akımla beslenen devrelerde, manyetik akıyı değiştirmek suretiyle akım yaratma işlemine inüksiyon deniliyor. Bu sistemin faydası, çevre kirliliği yaymaması yanında, büyük bir enerji tasarrufu sağlaması ve yanmaz taban oluşturmasıdır.”
Tencere işlerindeki gelişmeler nedeniyle, diğer kardeşleri Aykut’u da getiren Torunoğulları, Avusturya ve İsviçre bölgelerinin kontrolünü de ona verdi.
İşlerin yoğunlaşmaya başlamasından sonra, Türkiye’deki kardeşlerini de Hollanda’ya
getiren Torunoğulları’nı artık kimse durduramazdı.
Edelstaal Group gelişiyor
Tüm şirketlerin birleşimi olan “Edelstaal Group”, Torunoğulları ailesinden başka Hollandalı, İtalyan, İsviçreli ve İngiliz ortaklardan oluşuyor ve grubun Yönetim Kurulu Başkanlığını da Turgut Torunoğulları yürütüyor. Bu grup içerisinde, tencere markası olarak “SWS” ve “SIMTRONIC” var. Ayrıca, daha sonra kurulan “ORKA Grubu” içerisindeki tüm turizm yatırımları da yine Edelstaal Group’a ait.
Edelstaal Grubu, 2010 yılında İskandinav ülkelerinin katılımıyla tüm Avrupa’ya girmiş oldu.
Edelstaal’ın Hollanda’daki merkezi Tencere üretilen İtalya’daki fabrika
Torunoğulları kardeşler aynı dönemlerde İspanya veya İtalya’da farklı iş imkânları düşünen ‘Edelstaal Grubu’ ortaklarına, Türkiye pazarını tanıtmak istediler. İlk olarak İzmir-Çeşme’ye giden ortaklar, burayı beğenmediler. O dönemde babalarının Fethiye’de aldığı 36.000 metrekarelik araziyi gösterdikleri ortakları ile, turizm yatırımı yapacak olan ‘ORKA Grubu’nun da temelini atmış oldular.
Torunoğulları, tencere işindeki son gelişmeyi anlatırken şunları ifade etti: “Ortaklarımız İtalya ve İspanya üzerine diretmekten vazgeçtikten sonra Fethiye’yi çok sevdiler. İşlerin artması dolayısıyla tam anlamıyla profesyonel bir kadro çalışması başlattık. Bu konuda, verimli ve vefakâr çalışmalarıyla rahmetli Ali, Oflu İsmail Öztürk, Siho Perkgöz, Hasan Seçilmiş ve rahmetli Metin Kandemir’in büyük katkılarını gördük. Oluşan pazarlama ağının ilk dönemlerinde sadece erkek pazarlamacılar vardı; ama şu an çalışanlarımızın % 80’i bayan elemanlardan oluşmaktadır. Geriye dönüp baktığımda, zamanın su gibi akıp geçtiğini görüyorum. 1981 yılından itibaren başlayan ticari hayatım her yıl daha da büyüyerek devam etti. Çeşitli krizler yaşadık ama hepsinin üstesinden bir şekilde geldik. Dürüst çalışkan ve azimli olduktan sonra Allah yardım ediyor ve başarıya ulaşıyorsunuz.”
Torunoğulları, Hollandalılar tarafından da tanınmış bir hale geldi. Öyle ki, Hollanda medyası ondan ‘Panneman’ (Tencereci-Tencere Adam) olarak söz ediyordu.
Turizm ve otelcilik
Turgut Torunoğulları, seyahat ve turizm işine de heveslenmişti. Bulunduğu şehirde uçak bileti satışına başlayan Torunoğulları’nın, o zaman Türkiye’ye en çok uçuş yapan Osman Çelik’e ait Komflay ile bağlantısını da ben yapmıştım. Daha sonra Corendon satışlarıyla da seyahatçılığı hakkıyla yapmaya başlayan Torunoğulları, bu kez turizm yatırım işine el attı.
1990’lı yıllarda turizm yatırımına başlayan Torunoğulları şöyle diyor: ” Turizm işine Fethiye’de başladık. Daha sonra Orka Hotels markasını kurarak, Türk turizmine büyük kapasiteli beş yıldızlı tatil köyleri ve oteller kazandırdık. Marmaris-İçmeler’in en güzel koyunda konumlanmış Sentido Orka Lotus Beach ile ORKA Hotels markasını zamanla büyüttük. Bugün 20’nin üzerinde parkımız ve 15 otelimiz var. Sentido markamız bizim için çok özel. ”
Ali, Yavuz ve Ercan’nın kontrolünde bulunan ORKA için Torunoğulları şunları söylüyor: “Yatırımlarımız içinde tatil köylerinden komplekslere, otellerden inşaatlara ve emlak bölümüne kadar her şey var. Yapmış olduğumuz bu yatırımlarda özellikle villaları, apartları ve daireleri yabancılara satıyoruz. Ayrıca, diğer alanlarda da yabancı girişimcilere satışlar yapıyoruz. Bu satış yaptığımız yabancı ülkelerin başında İngiltere, Rusya, Hollanda ve diğer ülke vatandaşları yer alıyor. Yatırımlarımızın genişliği Fethiye, Dalaman, Kalkan ve Ölüdeniz çevresinde yaklaşık 200 km’lik bir alandan oluşuyor. Yaptığımız yatırımları, kişilerin özel isteğine göre de hazırladığımız oluyor. Emlak çalışmalarımız sadece Türkiye’de değil, Hollanda’da da devam etti.”
Turgut Torunoğulları, aile fertlerine dağıttığı sorumluluk görevlerini anlatırken şöyle diyor: “Türkiye’deki yatımlarımızdan ‘ORKA Otelleri’ yönetiminde, kardeşlerim Ali ve Yavuz ile oğlum Ercan bulunmakta. Yatırımlarımızın tüm kontrolü ‘Edelstaal Group’un altındadır. Tüm ortaklarım, kardeşlerim, aile bireyleri ve çalışan arkadaşlarımızla beraber bu çatı altında çalışmalar yapıyoruz.”
Marmaris’teki Sentido Orka Oteli’nde bizi konuk eden Torunoğulları, tetkik gezintisini alan arabası ile yaptı. Tekne turu da yaptığımız ziyaret sırasında çekilen fotoğrafta, Sentido Orka Oteli arka planda görülüyor.
Hollanda ve Türkiye’deki başarılarına istinaden, Türk turizminin markalaşması için neler düşündüğünü sorduğumuz Torunoğulları şunları anlattı:
“Hayal olarak gördüğüm, ama var olan yapılanmamızla hedeflediğimiz ‘ORKA Oteller Zincirini’ni de ‘Hilton’ zincirleri gibi dünyanın her yerinde açmak istiyoruz. En büyük idealimi sorarsanız: Benim için bu saatten sonra ‘ortaklarımla ve kardeşlerimle bir arada olmayı sürdürmek’ en büyük idealimdir.
Edelstaal şirketimizi 1981 yılında kurduk ve 40 yıla aşkındır önemli projelere imzamızı attık. Bunun dışında Fethiye’de yüzde 25 İngiliz ve yüzde 10 Hollanda ortaklı çok büyük bir tema park yaptık. Zaten bizim yatırımlarımızın hepsinde yabancı ortaklarımız bulunuyor. Yabancı ortaklıklar ile, finansal sıkıntılar daha kolay çözülüyor.
Türkiye’nin bu kriz ortamında yaptığımız Tema Park, Türk Turizmine çok yararlı ve istihdam yaratan bir proje olacaktır. ”
“Tema Park projemize yabancı ortaklarımızın da destekleri bulunmaktadır. Edelstaal olarak, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sıkıntılı süreçte elimizi taşın altına koyduk ve yurtdışından Türkiyeye yatırım getirdik. Açıkca ifade etmek gerekirse, biz Hasan’ın parasını Hans’a değil Hans’ın parasını Hasan’a kazandırdık. Edelstaal aile şirketi olarak hedeflerimizden biri de , her sene küçük yada büyük ölçekli bir şirket kurmak ve bu şirkete en az 3 yabancı ortak ile birlikte yatırım yapmak ilkelerimiz arasındadır. Edelstaal şirketimizde muhakkak %10 ile %15 arasında yabancı ortağımız bulunmaktadır. Bunun sebebi, olabilecek krizlere karşın birbirimize destek olmaktır. Korona salgınını atlattığımız zaman, Türk Turizminin markalaşması için hiçbir sorun yoktur. Bunun için her türlü durum müsaittir. Otellerimiz, servisimiz ve çalışan personelimiz ile Türk turizmi markalaşmaya açıktır. Sadece, her şey dahil sistemi kalkar ve daha iyi bir sisteme geçilirse, Türk turizmi ciddi bir ivme kazanacaktır. Bundan şüphem yoktur.”
Turgut Torunoğulları, hayal edip de yapamadığı işler olup olmadığı şeklindeki bir soruya şu yanıtı veriyor: “O zaman ben de size biraz daha detaylı açıklayayım. Hayatta, küçüklüğümden bu yana ne istediysem oldu. Eşime âşık oldum; onunla evlenmek istedim ve oldu. İşlerimde çok çalıştım ve karşılığını gördüm. Aile bireylerimle ve ortaklarımla sıkıntısız işler yaptım; onlarla verimli paylaşımlarda bulundum. Biraz durumum iyi olduğunda hedeflediğim bir konu vardı: Doğduğum köye bir okul yaptırmak. Çok şükür, köyüme bir ilköğretim okulu yaptırdık. Doğu’da kız çocukları pek okutulmaz ya. Kız çocuklarını eğitim seferberliğine katmak amacıyla bir ‘Kız Sağlık Meslek Lisesi’ yaptırdık. Ayrıca, bu çocuklarımızın staj ve iş bulmaları açısından yine Kars’a bir özel hastane yaptırdık. Son bir isteğim de Kars’a soyadımızı taşıyan bir üniversite kurabilmektir. Bunlar bizim için hayal değil artık. Sadece zamanlamasını bekliyoruz.”
Torunoğulları’nın Kars’a armağan ettiği Meslek Lisesi’nin açılış töreninden
Başarının sırrı
‘Gerek iş dünyasında ve gerekse sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerde başarılı olmanın sırrı nedir’ şeklindeki bir soruya da Torunoğulları şu yanıtı verdi:
‘Başarılı olmanın en önemli püf noktası, öncelikli olarak yapacağınız işi sevmelisiniz. Eğer, yaptığınız işi sevmiyorsanız başarılı olma şansınız düşüktür. Herkesin başarılı olacağı bir branş yada meslek dalı vardır. Buradaki en önemli ayrıntı, yeteneğinize doğru bir yön vermektir. O zaman başarı da kendiliğinden gelecektir. Gençlere tavsiyem; özellikle sevecekleri işi, mesleği yapmalarını tavsiye ediyorum. Avrupa’daki gençlere de tavsiyem; hangi meslek yada iş dalı olursa olsun, avukat iseniz o ülkenin hukukunu yazın, doktor iseniz sağlık sistemini ve işleyişini bilin. Örnek isimleri kendinize referans alın. Örneğin; Dr. Mehmet Öz’ü referans alın , Yöneticilikte Muhtar Kenti örnek alın. Örnek insanları referans alırsanız iz bırakan insan olursunuz ve toplumda rol model olarak yer alırsınız.
Şunu da ifade etmek isterim ki, yaptığınız işi severseniz ve o işte ‘daha iyi nasıl olurum , nasıl daha iyi fayda yaratabilirim ve hedeflerimi nasıl yükseltebilirim’ diye düşünür ve uygularsanız, daha başarılı olursunuz. Tek dikkat edilmesi gereken husus, işinizi severek yapma önceliği olmasıdır.’
Ses çıkaran görev ve etkinlikler
Turgut Torunoğulları’nın yaşam sürecinde üstlendiği çok değişik ve önemli görevler olduğu gibi, çok ses getiren etkinlikleri de olmuştur.
Hollanda’da, Türk İşadamları Derneği HOTİAD’ta yıllarca başkanlık yapan Torunoğulları, dernekleşmeden nasıl yararlanılacağının örneklerini gösterdi.
Yaklaşık 8 yıl Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Avrupa Komite Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğu Danışma Kurulu Üyeliği, Hollanda-Türkiye İş Konseyi NETUBA’da Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Turgut Torunoğulları, Avrupalı Türkleri kendi ailesi olarak görmekte ve bu geniş ailenin sorunları ile yakından ilgilenmektedir. Sürekli olarak hazırladığı raporları Ankara’ya Türkiye ve Avrupa’daki muhataplara sunmakta ve bunun meyvelerini de almaktadır.
Torunoğulları’nın yurtdışından Ankara’ya taşıdığı faaliyet karnesine baktığımız zaman, bu karnenin pekiyilerle dolu olduğunu görürüz.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) Avrupa Bölge Komitesi Başkanı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluğu YTB’nin Hollanda Danışma Kurulu Onur Üyesi olarak yıllardır mücadele eden Torunoğulları şunları söyledi:
”DEİK ve Dış Türkler ve Akraba Topluluğu olarak, Avrupa’da çok geniş kapsamlı araştırmalar yaptık ve raporlar hazırladık. Hollanda’nın yanısıra diğer Avrupa ülkelerindeki STK’larla, işadamlarıyla ve DEIK/DTİK’in o bölgedeki temsilcileriyle çok ciddi çalışmalar yaptık. Bu raporları tekrardan süzgeçten geçirerek, gerçek sıkıntı ve sorunlarımızı tespit ettik. Türkiye’de ilgili bakanlıklara ve aynı zamanda Avrupa’da yaşadığımız ülkelerde de görüşmeler yaparak, sorun ve sıkıntılarımızı dile getirdik ve raporlar halinde kendilerine sunduk. Sunulan bu raporları hem buradan hem de Ankara’dan bizzat takipçisi olduk.”
Triptik hakkının 3 aydan iki yıla uzatılması için verdiği mücadelede büyük bir başarı elde eden Torunoğulları’nın bir başka başarısı da, bedelli askerlik konusunda oldu.
İlk önce 10 bin euro olan bedel, daha sonra 6.500 euroya düşürülmüştü ama bu, Torunoğulları için yetmezdi. Torunoğulları bu konuda da şunları söyledi:
”Geçmişte yaptığımız araştırmalar, ilgili mercilere sunduğumuz raporlar herkesin malumudur. YTB ile çok uzun bir süreçli bir çalışma neticesinde, Cumhurbaşkanımız bedelli askerlik ücretini 10 binden 6 bin 500 avroya indirdi. Bu rakamın daha da aşağı indilmesi için meclisin kararı gerekiyordu ve zamana ihtiyaç vardı. Zaman içerisinde kanunlar gerçekleşti, o zamanın Başbakanı Ahmet Davutoğlu, bedelli askerlik ücretinin 1000 avroya indirildiği müjdesini verdi ama sonradan bu meblağ yine 5 bin oldu.
Bu, DEİK ve YTB’nin başarısıdır. Biz çantamızda, elimizde raporlarla meselenin önemini anlatmaya çalışırken, çoğu insanımız bize inanmıyordu. Ancak şahsım ve ekibimiz başaracağımıza inanıyorduk. Bu güzel projelerin sonucunu almak çok büyük mutluluktur. ‘Bu projeleri Turgut Torunoğulları yaptı’ diye birşey kabul etmem asla söz konusu değildir. Çünkü bu projeleri arkadaşlarla hep birlikte gerçekleştirdik. DEİK, YTB ve Avrupa’daki STK’larımızla bu işlerin altına imza attık. Benim şahsımda yüklenen bir misyon olduğu için belki ben ön plana çıktım ancak asla tek başıma yapmadım.”
Dışişleri Bakanı Edelstaal’a geldi
Turgut Torunoğulları’nın en çok takdir edilen girişimlerinden biri de, Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders’i daveti oldu. Hem de, Türkiye ile Hollanda ilişkilerinin en ateşli olduğu bir dönemde.
Hatırlayacaksınız, 11 Mart 2017 günü Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu, Hollanda’ya özel bir ziyarette bulunacaktı. Çavuşoğlu’nun geliş amacı, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Avrupa’daki yurttaşlarımız ile bütünleşmekti. Ama Hollanda bu gibi toplatılara izin vermeyeceğini açıklamıştı. Buna rağmen Çavuşoğlu ‘gideceğim’ dedi ve uçağı Hollanda rotasına girdi. Hollanda Başbakanı Rutte, gazetecilerin bu konudaki sorusu karşısında, ‘Gelemez, göreceğiz’ gibi sert laflar etti. Tabii ki inişe izin verilmeyen uçak rotasını değiştirdi ve Brüksel’e indi.
Ama Türkiye bu konuda bir şeyler yapmak için kararlıydı. O sırada Almanya’da bulunan Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya, Ankara’dan ‘Hollanda’ya geç’ talimatı verildi. Bizim Bakanımız da otomobil ile Hollanda’ya izinsiz bir giriş yapmış oldu. Poşis takibatı işe yaramadı ve Bakan’ımız Rotterdam’a girmeyi başardı. Rotterdam Başkonsolosluğumuz önünde otomobili sıkıştırılan Bakan’ın dışarı çıkmasına izin verilmedi. Başkonsolosumuz otomobile kadar geldi ama, bir çay verilmesine bile izin verilmedi. Saatlerce süren bu engellemeden sonra Bakanımız poliş nezaretinde sınır dışı edildi.
Gelişmelerden rahatsızlık duyan yurttaşlarımız, ellerine Türk bayraklarını alarak Başkonsolosluğumuz önünde toplanmaya başladilar. Hollanda polisi o kadar kararlıydı ki, konsolosluğumuza gitmekte olan yurttaşlarımızı sokak aralarında bile durduruyorlardı. Sonunda bine yakın Türk Başkonsolosluğumuz önünde toplanarak, Hollanda’nın bu katı tutumunu protesto ettiler. Olay televizyonlardan canlı yayınlanırken, polisin yurttaşlarımıza karşı yaptığı köpekli engellemeler üzücüydü.
Bu konu Hollanda gündeminde yer almaya devam ettiği sırada, Turgut Torunoğulları, Türk Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileriyle bir toplantı yapmayı planladı. Firmalarının merkez binasında yapılması kararlaştırılan bu toplantıya Hollanda Dışişleri Bakanı Bert Koenders da davet edildi. ‘Gelir mi, gelmez mi’ sorusu merak uyandırırken, Hollandalı Bakan o toplantıya gitti. Hem de beraberinde, seçim listesinde adı olan Emine Bozkurt ile birlikte…
Hollandalı Bakan o toplantıda adeta günah çıkarmıştı. ‘Ben bütün Hollandalılar’ın Dışişleri Bakanı olduğum gibi, sizlerin de Bakanıyım’ diyen Koenders, ‘Biz Dışişleri Bakanı’nıza Rotterdam Başkonsolosluğuna gidebileceğini söyledik. Ama Bakanınız, ille de bir başka yerde vatandaşları ile toplantı yapmak istediğini söyleyince, Hollanda’ya girişine izin vermedik.’ demişti.
Tam da seçim arifesinde, Hollandalı seçmenler üzerinde yanlış bir anlama olmaması için böyle davrandıklarını belirten Koenders, daha sonra yaptığı temslar ile, Türkiye-Hollanda arasındaki gerginiği yumuşatmıştı.
İşte, Turgut Torunoğulları, bir Bakanı kendi mekanına getirtebilecek kadar başarılı bir eylemci olduğunu da böylece kanıtlamış oldu.
Hollanda Dışileri Bakanı Bert Koenders, Türkiye ile Hollanda arasında çıkan kriz sırasında, Torunoğulları’nın Edelstaal Group firmasına gitmiş ve Türk Sivil oplum Kuruluşları temsilcileriye görüşmüştü.
Hollanda-Türkiye iş ilişkileri
Turgut Torunoğulları, Türkiye ile Hollanda arasındaki iş ilişkilerine değinirken, Hollanda’da yetişmekte olan gençlerimizin durumunu da değerlendirdi.
Torunoğulları şöyle dedi: “Hollandalı iş adamlarının Türkiye’de 25 milyarı aşkın yatırımı var. Türk işadamlarının Hollanda’da 15 milyarlık yatırımı var. Hollanda’ya sattığımız kadar Hollanda’dan mal alıyoruz. Sadece ben değil bugün Hollanda’da 25 bine yakın Türk esnaf var. Bunlar yılda 10 milyar euro ciro yapıyorlar. Türkiye kökenli öğrencilerin yüzde kırkı bir üniversite ya da yüksek okul öğrencisi. Kadın girişimcilerimiz de var. Siyasi partilerde yer alan Türk sayısı da çok. Milletvekillerimiz, Belediye Meclis Üyeleri’miz, İl Genel Meclisi Üyeleri’miz var. Bakanlarımız bile oldu. Türk toplumu Hollanda’nın ayrılmaz bir parçası haline geldi.”
Torunoğulları, gençlerimizin Türkiye turizminde de yer almaları gerektiğini belirtirken şunları söyledi:
“Otelciler olarak yapmamız gereken en önemli şey, gençlerimizi turizm sektörüne yetiştirmek ve onları bu sektörü meslek olarak benimsemelerini teşvik etmeliyiz.
Son yıllarda genç kuşaklar turizmde kendini yetiştirmiş, dil bilen ve kalifiyeli personel olarak sektöre katkı sağlamışlardır. Bunun için turizmde gençlerimize için kalıcı istihdam yaratmak ve turizm sektörünü mevsimsel bir iş alanı değil, bir meslek olarak görmelerini sağlamalıyız.
Sadece yaz sezonunu kapsayan değil, bütün bir yılı çalışma imkanı olarak sunmalıyız. Benim fikrim; Kışın Ege bölgesinde ve Akdeniz’de oteller kapalı oluyor. Avrupa’da gurbetçilerimizin bir çoğu yaşlanıyor ve bakıma muhtaç olanlar olacak, onlara 5 yıldızlı tesislerimizde uygun olan bir fiyat
tekabülünde hizmet verirsek ve devletimiz de bunu sübvanse ederse, hem
otellerimiz açık olacak, hem de hem istihdamda sürdürülebilirlik olacak ve otelciler otellerini kapatmamış olacaktır. Aynı mantık, yazın kapalı olan doğu ve güneydoğudaki oteller için de uygulanabilinir.
Bugün Avrupa’da 5 milyon soydaşımız yaşamaktadır. Bu nüfus yaşlanıyor ve büyük bir kısmıda emekli olacaktır. Bu nüfusu doğru yönlendirebilirsek hem otelcilere hem devletimize ciddi bir kaynak oluşturmuş oluruz. “
Futbola katkıları
Torunoğulları aile fertleri, futbola sevgi besleyen bir yapıya sahipler. Kulüplerde hem yönetici ve hem de sponsorluk yapan Torunoğlu’na bu konuyu da sorduk: “Bildiğiniz gibi Erdal, geçtiğimiz dönemlerde ve şimdi Beşiktaş’ın yönetiminde yer alıyor. Aykut, Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanlığını yapıyor. Ercan da amcaları gibi Beşiktaşlı. Ertan Fenerbahçe taraftarı. Baktım içlerinde Galatasaray’ı tutan yok. Ben de Galatasaraylı oldum. Ben tamamen ‘farklılık olsun’ diye Galatasaray’ı seçtim. Avrupa’da başarı sağlayan tüm takımlarımıza aynı oranda yakınım. Yeter ki başarı olsun”
Beşiktaş yönetimindeki Erdal, Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut Torunoğulları
Ayrıca, ‘Fethiyespor’a ve Den Bosch’ta mücadele eden ‘CHC Orka’ya verdikleri destekleri de belirtmemizde yarar var. Bir ara Fethiyespor’un 12 yıl aradan sonra 2’nci Lige çıkmasında Torunoğulları’nın desteği azımsanacak gibi değil.
Turgut Torunoğulları Den Bosch şehrindeki CHC/ORKA adlı kulübün de sponsoru
Aile içi bütünleşme
Torunoğulları ailesinin kültür, örf, âdet ve saygı çerçevesi içerisinde olması da ayrıca bir güzellik ve özellik katıyor aileye.
Aile içerisinde bulunan çocuklar, küçük yaştan itibaren şirkete getiriliyor ve yapılan işler hakkında bilgi sahibi ediliyorlar.
Mesela, 16 yaşına giren bir aile bireyi toplantılara dinleyici olarak katılıyor. 18 yaşında katılımlarda söz hakkı ve 20 yaşında da oy hakları oluyor. Aile içerisinde, eğilimine göre yapacağı eğitim de belirleniyor.
Örnek olarak, Turgut Torunoğulları’nın kızlarının biri uluslararası ekonomi, diğeri ise uluslararası hukuk okuyor. Ayrıca, diğer yeğenlerinin çoğu da yüksek okullarda inşaat ve ekonomi okuyorlar ve kendi işlerine yarayan alanlarda eğitimlerine devam ediyorlar.
Turgut Torunoğulları’nın bu başarısının arkasında, başta eşi, kardeşleri ve çocukları olmak üzere, aile arasındaki muazzam birlik ruhu yer almaktadır. Büyük oğlu Ercan, Orka Hotels ve Orka İnşaat’ta görev yapıyor, büyük kızı Özlem, Avrupa şirket merkezinde finansmanda görev yapıyor. Küçük kızı Zeynep şirketlerin hukuk işlerinin ve küçük oğlu Caner ise Marmaris’teki otellerde görev yapıyor.
Ercan’ın düğünü
Ercan Torunoğulları-Melek Çelik çiftinin düğünleri Marmaris’teki Sentido Orka Oteli’nde yapılmıştı. Beşiktaş’ın eski başkanı Fikret Orman, o zaman ikinci Başkan ve şimdiki as Başkan olan Ahmet Nuri Çebi, Pınar Eczacıbaşı, sanatçılar Nuri Alço, Onur Akın, Hakan Altun, komedyen Yavuz Seçkin gibi isimlerin renk kattığı düğüne, Hollanda’dan da seçkin isimler katıldı.
Fikret Orman, Pınar Eczacıbaşı ve Zeynel Abidin Erdem’in şahitlik yaptıkları nikahı, Marmaris Belediye Başkanı Muhammet Ali Acar kıymıştı.
Düğüne, Hakan Altun, Aydın Aydın ve Onur Akın güzel şarkılarıyla renk katmışlardı.
Türkiye ve Hollanda’dan çok sayıda davetlinin katıldığı açılışta Edelstaal Group Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Torunoğulları’nın büyük oğlu Ercan Torunoğulları muhteşem bir düğünle Melek Çelik ile evlenerek dünya evine girdi.Törende, Beşiktaş’ın eski Başkanı Fikret Orman gibi ünlü isimler çoğunluktaydı.
Özlem’in düğünü
Özlem Torunoğulları-Reyhan Öztürk’ün düğününde ünlü isimler vardı.
Çiftin nikah şahitliğini, Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman, Dünya Ekonomik İş Konseyi (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı, Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, DEİK Türkiye, Balkanlar İş Konseyi Başkanı Ömer Süsli yapmışlardı.
Düğüne, Beşiktaş Başkanı Fikret Orman Dünya Ekonomik İş Konseyi (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı, Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, Türkiye, Balkanlar İş Konseyi Başkanı Ömer Süsli, İbrahim Tatlıses’in oğlu İdo Tatlıses, sinema oyuncusu Nuri Alço, Kars, Ardahan, Iğdır (KAI) Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Yiğit ve Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut Torunoğulları ile çok sayıda seçkin davetli katılmışlardı. Düğün töreninde sanatçı Gökhan Tepe ve bir çok ses sanatçısı sahne almışlardı.
Zeynep’in nişan ve düğünü
Turgut- Ergül Torunoğulları çiftinin kızları Zeynep ile Zeki -Müzeyyen Kerenciler’in oğulları Serhat dünya evine girmenin ilk adımı olan nişan merasimi, Lahey’deki Kurhaus Saray binasında gerçekleştirmiştiler.
Zeynep ile Serhat’ın, Hollanda Kraliçesi’nin evlendiği sahil kenti Scheveningen’deki Kurhaus Saray da gerçekleşen nişan merasimine, T.C Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan ve eşi Manolya Doğan, Hollanda eski Senato Başkanı Rene van der Linden, Rotterdam Başkonsolosu Togan Oral, Milletvekili Coşkun Çörüz, Rotterdam Büyükşehir Belediye Başkanı Hamit Karakuş, Feijenoord Belediye Başkanı Seyit Yeyden, 2008 Hollanda Güzeli Deniz Akkoyun, Hollanda Türk İşadamları Derneği (HOTİAD) üyeleri, Türk ve Hollandalı politikacılar, işadamları, üst düzey bürokratlar ile basın mensupları katılmışlardı. Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan ile Hollanda eski Senato Başkanı Rene van der Linden’in nişan yüzüklerini taktığı merasim Kanal Avrupa tarafından canlı olarak yayınlanmıştı.
Yaklaşık 5 saat süren nişan merasimi, sanatçılar Zeki Erdem ve Gökhan Tepe’nin birbirinden güzel şarkı ve türküleriyle son bulmuştu.
Zeynep ve Serhat, bu muhteşem nişan töreninden 2 ay sonra, bu kez İstanbul’da yapılan yine muhteşem bir şölen ile evlenmişlerdi..
İnci’nin düğünü
Edelstaal Group’un Yönetim Kurulu üyesi ve Hollanda Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Aykut ve eşi Selma Torunoğulları’nın kızları İnci’nin, Yavuz Karalar ile evlilik törenleri muhteşemdi.
Den Bosch şehrindeki Brabant Salonlarında yapılan düğüne, Holland ave Türkiye’den davetliler katılmışlardı.
Caner, gastronomi İCON’un yönetiminde…
Turgut Torunoğulları’nın henüz bekâr olan oğlu Caner, gastronomi alanında faaliyet göstermeye başlayan Edelstaal’ın İCON- BEACH-MADO dükkânlarından sorumlu. Marmaris’te Michelin ödüllü dünyaca ünlü İtalyan aşçı Enzo Crimeli’nin hünerlerini sergilediği tesisi yönetiyor. Türkiye’den sonra Avrupa ve Amerika’ya da yayılacak olan ICON-MADO dükkânlarından biri, Hollanda’nın Utrceht şehrindeki, ünlü kapalı alışveriş merkezi Hoog Catharijne’de açıldı.
Yavuz, FETOB Başkanı ve TÜROFED Yönetim Kurulu Üyesi
Orka Otelleri’nin atar damarı konumundaki Yavuz Torunoğulları, Fethiye Turistik Otelciler ve İşletmeler Birliği FETOB’un Başkanlığını yaptığı gibi, Türkiye Otelciler Federasyonu TÜREFED’in de Yönetim Kurulunda yer aldı. Yazılı ve görsel medyanın ilgi odağı olan Yavuz, Türk turizminin geleceği hakkındaki görüşleri ile bilgilendirici oluyor.
Yavuz Torunoğulları, turizmdeki başarılarından ötürü, zamanın Bakan’ı Numan Kurtulmuş’tan ödül almıştı.
SONUÇ
Torunoğulları ailesi içinde yer alan bireyler ile ilgili yazılacak çok şey var. Ne var ki bunun için bir kitap yayınlamak lâzım olacak. Ben ancak 22 A4 sayfasına bu kadarını sığdırabildim.
Torunoğulları ailesine ait kitabı yazmak da, yine bana nasip olur inşallah!
Oğlum Ruşen’in ortaya attığı ‘cüzdan’ konusu, yayınladığım gün dikkat çekti ama uzamanlar tarafından çok geç algılandı.
Naçizane fikrim: Coin yatırımında mağdur olmamak için ‘Bilgisayar şeytanı’ olmak gerek.
Geçen hafta yayınlamış olduğum kripto para haberini, yayınlayıp yayınlamama konusunda çok tereddüt etmiştim. Yanlış bir şey yazıp, insanları zarara uğratma endişem ağırlıktaydı. Tamamlamış olduğum haberi yayınlayıp yayınlamama konusunda üç gün beklemiştim. Ama sonunda, ‘Ben de anlamadım, takdir sizin’ demek şartıyla yayınlamaya karar verdim ve yayınladım.
Yayınladığım yazının ana damarı ‘cüzdan’ imiş.
Bu konuda uzman olmadığı halde, sırf bilgisayar bilgisi fazla olduğu için deneyimli olan oğlum Ruşen, ismini açıklamayacağım bir ‘Altcoin’den 5 bin euroluk coin satın almıştı.
Oğluma, ‘Kim bu adamlar, bu paralar nerede toplanıyor, bir gün paralarla ortadan kaybolmayacaklar mı?’ diye sorduğum zaman aldığım yanıt şu olmuştu: ‘Gerçek Coin’ciler kimse değildir. İnternette bir mekanizme yaratılmıştır. Bu mekanizma kendi kendini yönetmektedir. Bu belki de anlaşılmaz bir durumdura ma, çağımızdaki teknoloji tam olarak anlaşıldığı zaman bu durum da anlaşılacaktır. Coin mekanizması, günün şartlarına göre değişkenlik göstermektedir. Büyük Coin’lerin durumu ortadadır.’
Ruşen’e, ‘İyi de ortada dolaşan bu sahtekârlar için ne diyeceksin’ diye sorduğum zaman da şu yanıtı aldım: ‘Doğrudur, bazıları reklam yaparak coin sattıklarını iddia ediyorlar. Bunlara yatırılan paralar tabii ki uçuyor. Kaldı ki, coin satın alırken, bazı püf noktalarını uygulamak lazım. Bu püf noktalarının en önemlisi ‘cüzdan’dır. Coin satın aldıktan hemen sonra, yani bilgisayarda işlem yapılırken belli bir para karşılığında ‘cüzdan’ satın alman şarttır. Cüzdan’ı satın aldıktan sonra tüm verileri bü cüzdana aktarıyorsun. Buna karşın sana iki şifre (parola) veriliyor. Bu şifreleri kaybettiğin zaman paraları da kaybedersin. Bu şifreler sende kaldığı sürece, cüzdanına hiç kimse erişemez ve parana da kimse dokunamaz. Mekanizma, kâr zarar durumunu cüzdana işler.’
Ruşen’e, ‘Aklım almadı, ben şahsen uyanık bir kişiliğe sahibim ama, anlattıkların aklıma yatmadı. Ben hâlâ, kim bu adamlar diye soruyorum’ deyince şu yanıtı aldım: ‘Ortada adamlar yok. Gelişen çağımızda olağanüstü bir bilgisayar sistemi var. Bu sistem her şeyi ayarlıyor. Sahtekâr aracıları seçmediyseniz, paranız kaybolmaz. Kâr ve zarar durumu da ortada zaten. Görüyorsunuz, büyük Coin’lerin beheri 60-70 bin dolarları buldu.’
Geçen hafta yayınlamış olduğum haberi, altta sizlere aynen sunacağım.
Ne var ki, çok önemli olan ‘cüzdan’ konusunu irdelemeden geçmeyeceğim.
Geçen haftaki yazımı yayınlayana kadar, ne sosyal medyada ve ne de Coin dünyasında, ‘cüzdan’ diye bir şey okumamıştım.
Yazım, çeşitli haber portallarında yayınlandığı gün, Coin konusunda uzmanlaşmış olanlar uyandılar ve cüzdan konusunu gündeme getirdiler.
TRT’de yayınlanan ‘Kripto para tuzak mı?’ programında bu konu ele alındı.
Programa katılan Dr.Ali Osman Çıbıkdiken, oğlum Ruşen’in ortaya attığı cüzdan konusunu, ‘soğuk cüzdan’ ve ‘sıcak cüzdan’ diye aydınlattı. (Yayının linkini aşağıda sunacağım)
Ali Osman bey, oğlum Ruşen’in daha önce bana anlattıklarını aynen aktardı.
Yayını izlerken, kendi kendime söyleniyordum: ‘Allah Allah, bugüne kadar bu uzmanlar neredeydiler? Bu cüzdan konusu bugüne kadar neden bildirilmemişti?’
Kripto yatırımın can damarı olan cüzdan konusunu ortaya seren oğlum Ruşen, bu konuda büyük bir hizmet yapmış oldu. Kendisine teşekkürlerimizi sunuyorum ve TRT’deki programın linki ile geçen haftaki yazımı altta sunuyorum.
Ben kazandım. Bundan sonrası kazançtan kayıp olabilir.
Çok yıl önceydi. Çok iyi bir dostum, beraberinde bir Surinamlı olduğu halde küçük bir grubun katıldığı bir toplantı düzenlemişti. Konu, Bitcoin idi.
‘Bugün bin euro yatırırsan, bir yıl sonra 10 bin euro ve hatta daha fazla olabilir’ gibi laflar ediyorlardı. Ben de ‘Bunlar her kim ise, nereden kazanacaklar ve nasıl bu kadar kâr dağıtabilecekler’ diye sorduğum zaman, ‘Bunlar diye bir şey yok. Bu kişilerin sahibi olduğu bir oluşum değil. Böyle bir mekanizma kuruldu ve bu mekaizma yürütüldüğü sürece para çoğalacaktır’ yanıtını aldım.
Kafama hiç yatmayan hikâyeler dinledikten sonra, bu işin de, yıllar önce yurtdışındaki insanlarımızın birikimlerine göz diken holdinglerin hikâyesi aklıma geldi.
O günden bu güne yıllar geçti. Bitcoin gibi 9 bin coin daha türedi. Ne ilgiçtir ki, dünyada coin mekanizmasına müptela olan insanların içinde, Türkler dördüncü sırayı almışlar. Yani kocaman Çin, Amerika, Hindistan ve Rusya gibi yüzmilyonlarca nüfus içinde, 80 milyonluk Türkiye halkı, bu işe çok rağbet etmiş.
Önceki gün Türkiye’den çıkan bir haber dünyada büyük bir patlama yaptı. Kripto para borsası THODEX’in kurucusu Faruk Fatih Özer’in 2 milyar dolar ile yurtdışına kaçtığı haberi yayıldı.
THODEX’in bu dolandırıcılığı ile coin mekanizması arasında hiçbir bağ yoktur. ‘Büyük coin’lerin yanında bir de küçük olan ‘Altcoin’ler vardır.
Şimdi sıkı durun ve yazacaklarımı lütfen anlamaya çalışın. Zira rakamlar kafanızı karıştırabilir.
Hiçbir zaman inanmadığım coin işine, nasıl olduysa ben de bulaştım. Bulaşmama da oğlum Ruşen neden oldu. ‘İlhan Karaçay da reklam yapıyor’ iddiasından kurtulmak için coin adı vermiyorum ve sadece ‘Altcoin’ diyorum. Bir Altcoin’in beheri 24 euro cent idi. Oğlum bana, ‘Bu coinden alalım. En kötü ihtimalle 10 cent düşer ama, yükselirse de çok yükselir’ diyerek 21 bin adet satın aldı. Bunun için 5.040.00 euro ödedim.
Artık hergün bu altcoin’e bakmaya başladım. 24 euro centten 35 euro cente yükseldiği zaman heyecanlanmıştım. Öyle ya yükselen her kuruş bana 210 euro kazandırıyordu. Aradan iki ay geçince benim coin 60 euro cent oldu. Yani toplamda 12.600.00 euro olmuştu. Oğlum’a 10 bin coin yani 6 bin euro geri almasını söyledim. Yarım saat sonra banka hesabımda 6 bin euro girdi.
Müteakip günlerde benim coinin bedeli 60’tan 30’a indi ve sonra da bu civarlarda dolaşıp durdu.
Ama ne olduysa geçen hafta oldu ve benim coin 159 cente yükseldi. Yani 11 bin coinim 17.490.00 euro olmuştu. Oğluma hemen 6 bin coin, yani 9.540.00 euro geri almasını söyledim. Yarım saat sonra hesabıma 9.540.00 euro girdi ve geriye kalan 5 bin coinim, 7.950.00 euro olarak kaldı.
4 ay içinde banka hesabıma 15.540.00 euro kâr girdiği gibi, düşüp kalkmakta olan bitcoin hesabımda da 5 bin coinim var. (Bugünkü değeri 5 bin euro etrafında dolaşıyor)
Şimdi kendi kendime söz verdim. Bundan sonra hiç alış yapmayacağım ve birkaç yıl bekleyeceğim. Nasıl olsa 15 bin euro kârdayım. Bakalım bizim coinler milyonları bulacak mı?
PÜF NOKTASI ÇOK ÖNEMLİ
Size bunları açık yüreklilikle yazmamın nedeni, sizi coin almaya teşvik etmek için değildir.
Aksine, bu konuda çok dikkatli olmanızı sağlamak içindir.
Dün oğlum Ruşen’e sordum: ‘Oğlum, bu durum ne kadar böyle devam eder? Bir gün bu çeşme kurumayacak mı? Veya, bu işte aracı olanlar parayı yok edemez mi?’ diye sordum.
Oğlumdan aldığım cevabı ben bile iyi anlamadım ama, anladığım kadarını size anlatayım: ‘Baba, ben bu coin sayfasına girdim ve sesnin belirlediğin meblağı havale ettim. Ama bu işlemi yaparken, bazı şeyleri bilmen gerekir. Örneğin ben, aynı sayfada bir cüzdan satın aldım. Bunun için 120 euro ödedim. Ve 21 bin coini bu cüzdana aktardım. Bundan sonra ortada aracı falan kalmadı.
Cüzdanımın şifresi çok önemli. Şifreyi unutursan, paraları da unut. Yani bundan kurtuluş yok. Bu nedenle şifreyi unutmamak üzere bir yerlere koy. Hatta bir de yedek şifre veriliyor. Geçenlerde adamın biri şifresini unutmuştu. İkinci şifreyi de unuttuğu için 14 milyon doları kayboldu.’
Doğrusunu söylemem gerekirse, oğlumun anlattığı cüzdan satın alma meselesini pek anlayamadım.
O zaman şunu söylemek gerekecek: Bu işlere girmeden önce, bu işleri çok iyi bilen birinden mutlaka yardım alın. Aksi takdirde bu işlere girmeyin.
Benden tavsiyeler bu kadar. Bundan sonrasına siz karar verin artık…