Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International), en az ve en çok yolsuzluk yapılan ülkeleri açıklarken, ne derece doğruyu yansıtıyor?
2020 Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre Hollanda, en az yolsuzluk yapılan ülkeler arasında 8’inci, Türkiye ise 86’ıncı.
Kaldı ki, Hollanda’da geçmişte ve şimdilerle yapılan yolsuzluklar, hükümet düşürecek ve hükümet kurdurmayacak nitelikte tehlike arzediyor.
Ufak çapta olsa da, benim de bu ülkede yolsuzluğa alet oluşumu sergileyecek bir anımı yazacağım.
İnsanoğlunun yaşadığı her yerde, yolsuzluk vardır ve bu yolsuzluklar başa beladır. Bakınız Prof. Dr. Turgay Berksoy bu konuda neler diyor:
‘Yolsuzluk problemi, ülkelerde çözüm bekleyen temel problemlerden birisidir. Çünkü, hem gelişmiş hem de az gelişmiş ülkelerde görülen yolsuzluklar, ekonomide yatırım, büyüme ve gelir dağılımı gibi makroekonomik büyüklükleri olumsuz etkilemektedir. Yolsuzluklar, her toplumda farklı şekillerde görülebilmektedir.
Yolsuzluklar, az gelişmiş veya gelişmiş tüm ülkelerde temel problemler arasında yer almaktadır. Ülkelerde geniş bir alanda görülen ve birçok nedeni olan yolsuzluk, ekonomide kültürel ve sosyal yapıda ciddi bozulmalara sebep olmaktadır. Literatürde farklı tanımları bulunan yolsuzluk kavramının herkes tarafından anlaşılır net bir tanımı yoktur. Çünkü her ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel yapıları farklıdır hatta aynı ülke içinde bölgeler arasında bile farklılıklar söz konusudur.
Doğası gereği gizli bir eylem olan yolsuzluk; ekonomilerde yatırım, büyüme, gelir dağılımı gibi makroekonomik büyüklükleri olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, temel amacı topluma hizmet etmek olan devlete yolsuzlukla mücadele konusunda önemli görevler düşmektedir.’
Berksoy’un bu konudaki anlatımı uzayıp gidiyor. Ama ben size son paragrafı da okutayım:
‘Başka bir çalışmaya göre yolsuzluk; kamu görevlilerinin kamusal yetkilerinden kaynaklanan, makamlarını özel menfaatleri için kötüye kullandıklarında ortaya çıkan etik, ahlaki başarısızlık durumudur. Yolsuzluk; ülkelerin sosyal ve kültürel tarihine, siyasi ve ekonomik gelişimine, bürokratik geleneklerine ve politik kökenlerine dayanmaktadır. Yolsuzluk kavramı, kurumsal zayıflıkların ve ekonomi politikalarının piyasayı olumsuz etkilediği durumlarda artma eğilimi gösterir, kaynakların yanlış yönlendirilmesiyle beraber ekonomik ve sosyal gelişmeyi bozar.’
Evet, Prof. Berksoy, ‘Yolsuzluk; ülkelerin sosyal ve kültürel tarihine, siyasi ve ekonomik gelişimine, bürokratik geleneklerine ve politik kökenlerine dayanmaktadır’ diyor ama, Hollanda gibi medeni ve demokrat bir ülkede yolsuzluğun ne işi var?
Hollanda tarihinde öyle büyük yaşanmış bir yolsuzluk var ki, bu yolsuzluk dillere destan bir yolsuzluktur. Amsterdam’ın Schiphol Havalimanı yanındaki tünel inşaatı sırasında ve sonrasında yaşanan yolsuzluklar ülkeyi çalkalamıştı.
Hollanda gibi bir ülkede, devletin her hangi bir biriminde yolsuzluk yapılma ihtimali çok zayıf görünse de, benim bizzat alet olduğum küçük bir yolsuzluğu sizlere anlatmak istiyorum. Böylece, yolsuzluğun sadece ‘dosya içinde para vermek’ olmadığını, değişik yollar ile yapılabileceğini de anlatmış olacağım:
30 yıl önce, ikamet ettiğim evin mutfak bölümünü, bahçeme iki metre uzatmıştım.
Komşulardan biri bu durumu bağlı olduğumuz belediyeye ihbar etti. Kaldı ki ben, kendi bahçem içinde iki metrelik bir uzatma için izin alınması gerektiğini bilmiyordum. Belediyeden gelen memurlar durumu inceledikten sonra, ‘Yeni yapılan uzatma bölümünü hemen yıkmalısınız’ diye kesin bir dil kullandılar.
Bu durumu, haırı sayılır bir Hollandalı dostuma anlattım ve ne yapmam gerektiğini sordum. Hollandalı dostum bana, ‘Belediyeye git ve işlemi yapan memura aynı soruyu yönelt’ dedi. Ben de Belediyedeki memura aynı soruyu yönelttim. Aldığım cevap ne oldu biliyor musunuz? Elime adres yazılı bir kâğıt uzatan memur, ‘Bu kâğıtta yazılı olan mühendislik bürosuna gidin ve bir plan çizdirin.’
Gittiğim mühendislik bürosu iki saat içinde bir plan çizdi ve masraf olarak 700 gulden aldı.
Şimdi diyeceksiniz ki, ‘İyi de bunda ne acayiplik var, memur senin işini kolaylaştırmış.’ Maalesef öyle değil sevgili okurlarım. Mühendislik bürosunun sahibi, belediye memurunun bacanağıymış. Beni özellikle o büroya göndermesi bu nedenleymiş. Benden alınan 700 guldenin bir bölümü de muhtemelen belediye memurunun cebine gidecekmiş.
İşte bu da böylesi bir yolsuzluk işlemidir sevgili okurlarım. Hem de Hollanda’da…
Günümüzde ülkelerde görülen temel problemler arasında yolsuzluk olgusu ön sıralarda yer almaktadır. Yüksek boyutlara ulaşan yolsuzluklar, ülkelerin iktisadi ve sosyal yaşamlarında telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam etmektedir. Uzun yıllardır akademi ve siyaset dünyasında sınırlı bir ilgi alanına sahip olan yolsuzluk problemini artık Dünya Bankası, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, Avrupa Birliği gibi dünyanın önde gelen kuruluşları da kabul etmeye başlamışlardır. Bu bağlamda, yolsuzluğun önlenmesi ve kontrol edilmesi için denetim ve cezalar uygulamaya koymuşlardır. Yolsuzluk; kamu görevlilerinin aldığı rüşvet, kamu yönetimine emanet edilen kaynakların kamu görevlilerince zimmete geçirilmesi, dolandırıcılık gibi farklı şekillerde kendini göstermektedir. Ülkeden ülkeye hatta ülkenin bir bölgesinden başka bir bölgesine büyük farklılıklar gösteren yolsuzluklar; sağlık, ulaştırma, eğitim gibi geniş bir alanda görülmektedir. Ülkelerde sık görülmeye başlanan yolsuzluğu endeksler yoluyla ölçen birçok kuruluş ortaya çıkmıştır. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, uzun yıllardır bu konuda çalışmalarını sürdüren önemli kuruluşlardan biridir. Yolsuzluk, ölçülebilen bir kavram olsa bile, yolsuzluk kavramının herkes tarafından standart bir tanımının olmaması, kültürden kültüre değişiklik göstermesi, doğası gereği gizli bir eylem olması gibi nedenlerle ölçülmesinde bazı zorluklarla karşılaşılmaktadır. Genel olarak gelişmiş ülkelerde, gelişmemiş ülkelere göre yolsuzluğun yüksek olması dikkat çekicidir. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün ortaya koyduğu Yolsuzluk Algılama Endeksine göre Türkiye’nin değerlendirmesi yapıldığında, ülkemizin son yıllarda endeks puanları ve sıralaması alta doğru düşme göstermektedir. Bu durum, bize yolsuzlukla mücadelede ülkemizin aldığı/alacağı yapısal önlemlerin artırılması gerektiğini göstermektedir. Yolsuzluğa yol açan birtakım sebepler söz konusudur.
TESPİTLER
Ülkelerde yapılmakta olan yolsuzlukların ne derecede olduğunu ortaya çıkarmak için, pek çok araştırmalar yapılmaktadır. Bu araştırmaları yapanlar arasında en çok itibar gören kuruluş, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’dür. (Transparency International)
2020 yılında yapılan araştırma sonuçlarına göre, Hollanda 8’inci sırada yer alıyor. Türkiye de 86’ıncı sırada. Yani en az yolsuzluk yapılan ülkeler sıralamsında Hollanda 8, Türkiye de 86’ncı durumda.
180 ülkeyi kapsayan araştırmaya baktığımız zaman, Türkiye’den daha kötü durumda olan 94 ülke varmış diye düşünürsek biraz teselli buluruz sanırım.
Şimdi ben sizi, sözünü ettiğim araştırma haberi ile başbaşa bırakayım:
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre Türkiye, 180 ülke
arasında 86’ncı sırada yer aldı. Avrupa ülkeleri arasında puanı en düşük olan ülke konumundaki Türkiye, 2012’den bu yana gerileme yaşıyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International), hazırladığı ve 0 ila 100 arasında derecelendirilen endekse göre, 0 yolsuzluğun çok yoğun olduğu, 100 ise tamamıyla yolsuzluktan arınmış ülkelere işaret ediyor.
DW Türkçe’de yer alan habere göre endekste dünyadaki yolsuzluk oranının, bir önceki yıla benzer bir seviyede seyrettiği belirtildi.
Buna göre, 2020 yılında, dünya ülkelerinin üçte ikisi, 50’nin altında kalmış bulunuyor.
Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre 40 puan alan Türkiye, küresel sıralamada 180 ülke arasında 86’ncı sırada bulunuyor.
Türkiye geçen yıl yayınlanan endekste ise 39 puan ile 91’inci sırada yer almıştı.
2020 yılı endeksinde, Türkiye ile aynı puanı paylaşan ülkeler, Trinidad ve Tobago, Doğu Timor, Fas, Hindistan ve Burkina Faso oldu.
2012’den bu yana düşüyor Türkiye, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında, 44 ile AB içinde en düşük puanı alan Romanya’nın da gerisinde kaldı. Türkiye, Ekonomik ve İşbirliği Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri arasında da sondan üçüncü sırada yer aldı.
İstanbul’da bulunan Uluslararası Şeffaflık Derneği, Türkiye’nin küresel sıralamada, “ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıkların yoğun olduğu, demokrasi ile tanışamamış birçok ülkenin gerisinde” kaldığına dikkat çekti.
Dernekten yapılan açıklamaya göre, 2012 yılından bu yana puanı ve sırası hızlı bir biçimde düşmekte olan Türkiye, bu yıl 1 puan fazla almasına karşın son sekiz yıl içinde en çok gerileyen beş ülke arasındaki yerini değiştiremedi.
‘Ülke kaynakları korunmalı’ Uluslararası Şeffaflık Örgütü Yönetim Kurulu üyesi ve Uluslararası Şeffaflık Derneği Başkanı
E. Oya Özarslan da Türkiye açısından sonucu şöyle değerlendirdi: ‘Türkiye yolsuzlukla mücadele konusunda endişe verici durumunu koruyor. Temelli bir adım atmadığımız sürece de böyle olmaya devam edecektir. Küresel bir salgını yaşadığımız bu günlerde sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlara gitmesi gereken ülke kaynaklarının korunması herkesin derdi olmalı.’
Danimarka ve Yeni Zelanda zirveyi paylaştı Yolsuzluk Algı Endeksi’nin ilk sıralarında, 88’er puanla Danimarka ve Yeni Zelanda yer aldı.
Bu iki ülkeyi 85’er puanla Finlandiya, Singapur, İsveç ve İsviçre takip etti.
Almanya, 2019’da olduğu gibi 80 puanla 8’inci sırada geldi.
Dünyada en fazla yolsuzluğun hüküm sürdüğü ülkeler ise 12’şer puanla Somali ve Güney Sudan oldu.
Onların önünde ise 15’er puanla Venezuela ve Yemen ile 14 puanla Suriye yer aldı.
Sahra-Altı Afrika ülkelerine düşük puan Bölgesel olarak bakıldığında, Sahra-Altı Afrika ortalama 32 puanla en düşük notu alırken, Batı Avrupa ise 66 puan ile en yüksek nota layık görüldü.
Türkiye’nin de yer aldığı Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki ülkelerin ortalama puanı ise 36 oldu. Bu grupta Türkiye, Gürcistan, Ermenistan, Belarus ve Karadağ’ın ardından 5’inci sırada geldi.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’ne göre, 2012 yılından bu yana 48 ülkenin puanında “kayda değer değişiklikler” görüldü.
Söz konusu zaman diliminde 26 ülkenin puanı yükselirken, 22 ülkenin puanı ise düştü.
Yunanistan, Myanmar ve Ekvador yolsuzlukta hafif düşüş görülürken, Lübnan, Malavi ve Bosna-Hersek’te ise yükseliş kaydedildi.
Dünyanın üçte ikisinde yolsuzluk var
Raporla ilgili DW’ye açıklamalarda bulunan Şeffaflık Örgütü Yönetim Kurulu Başkanı Daniel Eriksson, “Dünyanın üçte ikisinde yolsuzluğun olduğu söylenebilir” dedi.
Derecelendirmesini yaparken öncelikli olarak rüşvet, zimmete para geçirme ve kayırmanın ülkelerde ne kadar yaygın olduğunu inceleyen endeks, söz konusu ülkelerde yolsuzlukla mücadele yasalarının olup olmadığını ve bu yasaların uygulanıp uygulanmadığını da dikkate alıyor.
Covid-19 ile yolsuzluk arasındaki bağlantı
Bu yılki endeks, Corona virüsü pandemisi nedeniyle, yolsuzluk ile sağlık hizmetleri arasındaki bağlantıya da odaklandı.
Eriksson, “Yolsuzluk seviyesi ve pandemi nedeniyle yaşanan sağlık krizine verilen yanıt arasında bir bağlantı olduğu ortaya çıktı. Pandemi maalesef yolsuzluk yapan hükümetler için iyi bir zaman” dedi.
Otoriter hükümetlerin özellikle tıbbi araç-gereç ve maske alım süreçlerinde şeffaf davranmadığının altını çizen Eriksson, “Maliyeti halkın sırtına yükleyerek, kendilerini zenginleştirmek, paraları kendi ceplerine indirmek için cazip bir süreç” dedi.
‘Demokrasi ile doğru orantılı’
Eriksson, “Toplumlar demokratikleştikçe, açıklaştıkça, şeffaflaştıkça, yolsuzlukla mücadele etme kabiliyetleri de artıyor. Görüyoruz ki düşünce özgürlüğünün altını oyan, insan haklarını ihlal eden bazı ülkelerde yolsuzlukla mücadele kabiliyeti de çok düşük” ifadelerini kullandı.
Adam kayırma, yolsuzluk ve rüşveti görünür kılmayı hedefleyen Yolsuzluk Algı Endeksi, 2004 yılından bu yana her yıl yayınlanıyor.
DÜZENBAZLIK MODERN (!) VE DEMOKRAT (!) ÜLKELERDE DE VAR
Pek çok ünlüsü ve sevileni olan, örnek alınması öngörülen Hollanda’da yolsuzluklar siyasi arenayı altüst etti.
Ülkenin, son aylardaki en popüler ve en sevilen siyasetçisi Pieter Omtzigt’in adı da maske yolsuzluğuna karıştı.
Hükümetin düşmesi ve yeni hükümetin kurulamaması son yolsuzluklara bağlanıyor.
Biz, düzenbazlıkların ve yolsuzlukların hep gelişmemis ve az gelişmiş ülkelerde yaşandığını var saymışızdır. Çok modern ve demokrat görünümlü insanların, böylesi bir itibarsızlığa bulaşmayacaklarını sanmışızdır. ‘Biz’ derken, sizi kastediyorum. Zira ben, 54 yıldır yaşadığım, medeniyetin beşiği sanılan Hollanda’da, pek çok yolsuzluk ve düzenbazlık olayınının yaşanışını izlemişimdir.
Hollanda’da yaşanan en büyük yolsuzluk, Schiphol Havalimanı tunelinin yapılışı sırasında yaşanmıştı. Meclis araştırması sonucunda, pek çok siyesetçi, bürokrat ve inşaat firmasının bir milyara yakın parayı nasıl paylaştıkları meydana çıkarılmıştı.
KORONA YOLSUZLUKLARI
Hollanda hükümeti ilei hatırı sayılı kişilerle masaya oturan Sywert van Lienden, maske satımından kâr amacı gütmediğini ve bağlı olduğu vakıf aracılığıyla hayır işi yaptığını belirtmişti ama sonunda 15 milyon euro kâr ettiği anlaşıldı.
Korona virüsü pandemisinin yol açtığı sağlık hizmetleri yolsuzlukları, dünyanın dört bir yanında görülmüştür. Virüs ile mücadele etmek için gerekli olan ilaç, araç ve gereçin satın alınmaları sırasında inanılmaz yolsuzluklar yaşanmıştır.
Hollanda’da, sadece ağız maskesi alımı sırasında şaşırtıcı yolsuzluklar yaşanmıştır.
Ağız maskesi için 40 milyon adetlik ilk anlaşma yapılan bir firma, teslim ettiği 19 miyon maskenin 15 milyonu defolu çıkınca devre dışı bırakıldı. Buradaki zarar 50 milyon euroyu geçti.
ARAYA PRENS GİRDİ
Van Lienden ile yapılan görüşmelerde arabuluculuk yaptığı ileri sürülen Prens Constantijn’in, bu alış verişteki pozisyonu merak ediliyor.
Ağız maskesi için daha sonra anlaşma yapılan kişi, maalesef eski bir siyasetçi ve bürokrat çıktı. Kendisinden ‘Medyatik’ diye söz edilen bu kişi, televizyonlardan aşina olduğumuz Sywert van Lienden idi.
Hıristiyan Demokratlar Birliği (CDA) partisinin üyesi olan Van Lienden, 40 milyon adetlik maske alış verişinden para kazanmayacağını ve bu işi bağlı olduğu Vakıf ile kâr gözetmeksizin yapacağını tekrar tekrar ifade etmişti. Nasıl olduysa daha sonra bu işi, dört gün önce kurduğu bir Limited Şirket ile yapacağını belirten Van Lienden, şimdiki Kral Willem Alexander’in kardeşi Prens Constantijn’i araya sokarak, 108 milyonluk alış verişten 15 milyon euro kâr elde etti.
BU DEFA SEVİLEN POLİTİKACI ARACI OLDU
Hollanda’da, son ayların en çok sevilen ve güven duyulan siyasetçisi olarak ünlenen Pieter Omtzigt, ‘Hükümet düşüren ve hükümet kurdurmayan adam’ olarak da anılıyor. Aynı Omtzigt’in, bir maske satışı için başbakan Rutte ile pazarlık masasına oturduğunun anlaşılmasından sonra, puan kaybettiği görülüyor.
Daha önce, bu işi kâr gözetmeksizin yaptığını defalarca tekrarlayan Van Lienden’in, bu işten çok para kazanmış olması tepki çekerken, aynı Van Lienden bu kez 80 milyon maskenin satışı için, hükümete yakın, hatırı sayılır torpil aramaya başladı.
Bu torpil, gerek vergi daireleri skandalına karşı ve gerekse pandemi yasaklarına karşı iyi bir mücadele veren, bu konularda hükümetin düşmesine neden olan ve yapılan seçimlerden sonra da hükümetin hâlâ kurulamamasında büyük etken olan Pieter Omtzigt’ten başkası değildi.
Geçn yıl nisan ayında, yanına Van Lienden’i de alarak Başbakan Rutte ile başbaşa görüştüğü anlaşılan Omtzigt, bu kez herkeste büyük şaşkınlık yarattı.
Daha önce Ayfer Koç ile evli olduğunu ve Hollanda’da şu anda en popüler ve en sevilen politikacı olduğunu belirttiğim Pieter Omtzigt’in, geçmişte yaptığı bu görüşme kafaları karıştırdı.
Omtzigt’in araya girmesine rağmen hükümet ikinci anlaşmaya yanaşmadı. Zira, Van Lienden kâr amacı olmadığını belirtmiş olmasına rağmen, aksine fahiş bir şekilde para kazanmıştı. Önce, beheri 2.25 euro olan maskelerin fiyatını 2.65’e kadar yükseltmişti.
Şimdi, ben dahil pek çok kimsenin aklından şunlar geçiyor: Geçen yıl nisan ayında, Başbakan Rutte ve Van Lienden ile aynı masaya oturup pazarlık yapan Pieter Omtzigt, konuşmanın olumsuzlukla sonuçlanmasından sonra mı sertleşti ve hükümeti devirmeyi başardı?
Seçimlerden sonra evinden dışarı çıkmayan ve tam 3 aydır hasta yatan Omtzigt’i, şimdi çok rahatsız eden bir durum mu var?
Önceleri, Pieter Omtzigt’in CDA Partisi’nin başına geçmesi ve koalisyon görüşmelerinin kendisi ile yapılması gerektiğine inanan çevreler, şimdi daha başka şeyler mi düşünüyor?
İşte tüm bu yaşananlar, ortada bir sır olarak kaldıkça, Hollanda’da yeni hükümetin kurulması da zor görülüyor.
ÇOK YAKINDA
Hayret, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün (Transparency International) açıkladığı 2020 Yolsuzluk Algı Endeksi’ne göre, Hollanda, en az yolsuzluk yapılan ülkeler arasında 8’inci durumda yer alıyor. (Türkiye 86’ncı sırada).
Değerlendirilmeye alınan diğer ülkelerin durumu da kafa karıştırıcı.
Bu konuyu irdeleyen analizimi çok yakında sizlere sunacağım.
Şahin, Murat, Yasin ve Hamza Yıldırım kardeşler, kurdukları şirket ve vakıflar ile topluma yararlı hizmetler veriyorlar.
Loyaal Groep adı altında toplanan firma, dernek ve vakıfların olağanüstü başarıları, medya tarafından övülüyor.
İşte o kurumlar ve faaliyetlerinden bazıları:
• Excellent Academy: Lahey’de özel dershane.
• TASA Consultancy: Araştırma ve danışmanlık.
• InnTech (Innovative Technology): Teknoloji.
• Webactueel: Web tasarımı.
• CitoMateriaal: İlkokul için eğitim materyalleri.
• Atlas Cultureel Centrum: Kültür, Sanat, Tarih ve Eğitim.
• Mister Einstein: İlk ve Ortaokul için tasarlanan dijital eğitim.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
1960’lı yılların başından bu yana gurbete çıkmış olan yurttaşlarımız arasında, işçilikten patronluğa yükselmiş pek çoğunun başarı öykülerini okumuşsunuzdur. ‘Çarık ile geldi, büyük iş adamı oldu’ gibi abartılı başlıklı röportajlar da okumuşsunuzdur.
Doğrudur, gurbet ellere temizlik işçisi olarak göç etmiş onbinlerce Türk, işçilikten patronluğa yükselmişlerdir. Hatta bu sayıyı yüzbinlerce olarak de verebiliriz. Zira sadece Hollanda’da işyeri sahibi olan 30 bin yurttaşımız vardır.
Bu başarı öyküleri, birinci nesil Türkler ile başlamıştı. İkinci nesil ile devam eden bu başarı, üçüncü nesil Türklerde bilgi ve teknoloji alanında da gelişmiştir.
İşte size, bilgi ve teknoloji alanında gelişmiş olan dört Türk kardeşten bir başarı hikâyesi:
Şahin, Murat, Yasin ve Hamza YILDIRIM kardeşlerin başarı hikâyesi gerçekten parmak ısırtacak bir nitelik taşıyor. Hollanda medyasının da sitayişle söz ettiği YILDIRIM kardeşlerin başarı öyküsü şöyle:
Yıldırım kardeşlerin faaliyetleri 2009 yılında başlıyor. Kurmaya başladıkları firma, dernek ve vakıfları LOYAAL GROEP’ta toplamaya başladılar.
İlk adımını eğitim ile atmış olan LOYAAL GROEP, Lahey’deki farklı eğitim kurumları sayesinde, 2019 yılında en büyük dershaneler arasında yerini aldı. 2020 yılında ise ´Mister Einstein´ dijital eğitim uygulamasını geliştirerek, Hollanda´da piyasaya sürdü ve eğitim sektöründe gücüne güç kattı.
LOYAAL GROEP bünyesindeki kurumlar ve faaliyetleri: • Excellent Academy: Lahey’de özel dershane faaliyeti gösteren ve 2019 yılında en büyük dershaneler arasında yer alan özel bir kurumdur. 90 çalışanı ile yılda 1000’den fazla öğrenciye hizmet sunmaktadır. • TASA Consultancy: Araştırma ve danışmanlık faaliyetleri yapan özel bir kurumdur. • InnTech (Innovative Technology): Teknoloji alanında sürdürülebilir programlar ve uçak motoru simülasyonu üzerine araştırma yapan bir kurumdur. • Webactueel: Web tasarımı, SEO ve dijital medya üzerine yoğunlaşan bir kurumdur. • CitoMateriaal: İlkokul için eğitim materyalleri gerçekleştiren ve bünyesinde pedagogların, psikologların ve eğitim insanlarından oluşan bir kurumdur. • Atlas Cultureel Centrum: Kültür, Sanat, Tarih ve Eğitim alanlarında faaliyet gösteren bir dernektir. • Mister Einstein: İlkokul ve Ortaokul öğrencileri için özel tasarlanan dijital eğitim uygulamasıdır. Henüz yeni olmasına rağmen Hollanda’nın genelinde birçok kişiye eğitim hizmetleri sunuyor.
Şahin Yıldırım Loyaal Groep’un amacı ve hedeflerini şöyle açıklıyor: “Aslında farklı kurumlar üzerinden yönetilen şirketlerimizi üç ana dal altında toparlayabiliriz: Eğitim ve Araştırma, Teknoloji ve Tasarım, Kültür ve Tarih. Bizim vizyonumuz mutlak başarının hedef olduğu; dürüst, sürdürülebilir, prensiplerine bağlı, kurumsal bir çatı altında sunulan hizmetlerde kalite ve güvenden ödün vermeden yeni fikir ve idealler doğrultusunda LOYAAL GROEP imzasını nesilden nesile taşımak.
Eğitim ve araştırma alanında hedefimiz; bilimsel düşünen, öz güven ve özsaygısı yüksek, insan haklarına saygılı, toplumsal ve evrensel sorunların farkında olan, araştıran ve bu sorunlara çözüm üreten, barışçıl, aydın ve ileri görüşlü, entelektüel yönü gelişmiş bireyler yetiştirmek.
Dijital ve Teknoloji alanında hedefimiz; yeni bilgi tabanlı, akılcı teknikler ve teknolojiler geliştirmek ve bunları insanların hizmetini sunmak.
Tarih, Kültür ve Sanat ile hedefimiz; Hollanda´da oluşan Kollektif tarihimize sahip çıkmak, kollamak ve yeni nesillere aktarmak. Ayrıca sergi, tiyatro, film günleri, konferans ve öğrenci değişim programları ile ikili ülke ilişkilerine katkı sunmak.”
Murat Yıldırım, LOYAAL GROEP’un gücünü nereden aldığını anlatıyor: ”Loyaal Groep şirketler topluluğunun çeşitli alanlarda faaliyet göstererek hızla gelişmesinin ve gücüne güç katmasının ana sebebi, özellikle halkımızın talep ettiği ve piyasada boşluk olan alanlarda faaliyet göstermesidir. Bizler ayrıca kendi bilgi ve birikimimizin yanında teknoloji ve inovasyon alanında bir ekip kurarak, halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda yüksek teknoloji ile farklı fonksiyonları bir birine bağlayarak, güvenilir, bütünleşik ve ileriye yönelik yeni sistemler geliştiriyoruz. Böylece hem riskleri minimum seviyede tutuyor, yeni fırsatları değerlendiriyor ve ileriye yönelik yatırımlar yapıyoruz.”
Yasin Yıldırım, LOYAAL GROEP’un geleceğe hazırlanışını anlatıyor: “Eskiden uzak görünen her şey artık bize çok daha yakın olmaya başladı. Ticaretten politikaya, eğitimden eğlenceye kadar yaşamımızın her safhasında artık dijital uygulamalar ve bu dijital uygulamanın parçası hâline gelen yeni bir nesil yetişiyor. Aslında bu değişimleri tanımlamakta da artık zorlanmıyoruz; dijital para ve dijital eğitim sistemi gibi terimler, gündelik hayatın bir parçası hâline geldi. Ve eğer siz de geleceğe yön vermek istiyorsanız o zaman bugünden kolları sıvamanız gerekiyor çünkü yarın çok geç olabilir.”
Hamza Yıldırım, LOYAAL GROEP’un başarı sırrını açıklıyor: “Sahip olduğunuz becerileriniz, hayalleriniz ve inancınızın yanında disiplinli ve özverili çalışmanız ve bir birinizle bilgilerinizi paylaşmanız ve yeni bir vizyon ve hedef ancak sizi başarıya ulaştırır. Loyaal Groep’un başarı sırrı da tam buradan kaynaklanıyor. ”
SINIR ÖTESİ FAALİYET
Kültür, Sanat, Tarih ve Eğitim alanlarında faaliyet gösteren Atlas Kültür Merkezi’nin faaliyetleri sınır ötesine de taştı.
Atlas Kültür Merkezi, Zülfü Livaneli Kültür Merkezi ile ortaklaşa bir fotoğraf sergisi düzenlemişti. ‘Gurbette’ adlı Hollanda’ya göç fotoğraf sergisi, Hollanda’nın Ankara Büyükelçisi
Marjanne de Kwaasteniet tarafından açılmıştı. Hollanda ile sözleşme yapıldığı zamanın Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem ve proje sorumlusu Şahin Yıldırım’ın eşlik ettikleri açılışa yurt içinden ve dışından yüzlerce davetli katılmıştı.
DÖRT ‘SİLAHŞÖR’ GİBİ DÖRT ‘DEHA’
Hollanda’da gündem oluşturan Yıldırım kardeşleri tanıyalım:
Şahin Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Şahin Yıldırım, Amsterdam Üniversitesi’nde Yüksek Lisansını yaptı. Ayrıca bünyesinde bulunan Mister Einstein, Excellent Academy ve TASA Consultancy şirketlerinin Strateji, Koordinasyon ve Yönlendirme çalışmalarını yürütüyor. Bundan önce, 2011’de TRT yayımlanan ‘Almanya Treni Belgeseli’ koordinatörlüğünü, 2012 yılında Hollanda Türkiye ilişkilerinin 400.yılı çerçevesinde Hollanda ulusal arşivinde ‘De Prins en Pasha’ sergisi koordinatörlüğünü, 2014 yılında Hollanda’ya Göçün 50.yılı çerçevesinde geniş araştırma yapıp, çalışmasını ’50 yılda, 50 öykü’ (50 jaar, 50 verhalen) adında bir eser yayımlamış ve Hollanda’daki kolektif tarihimizi yeni nesillere anlatmak için “Gurbette” fotoğraf sergisini Türkiye’de farklı illere götürerek ikili ülke ilişkilerine kültürel ve diplomasi katkılarda bulundu.
Murat Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Murat Yıldırım, bünyesinde bulunan Finaal Educatie, Excellent Academy ve InnTech genel müdürlüğünün yanı sıra insan kaynakları ve eğitim için gerekli materyal geliştirme çalışmalarını yürütüyor. Delft Üniversitesinde Uçak Mühendisliği üzerine yüksek lisansını ve Türkiye’de insansız hava aracı üzerine araştırma yaptı ve farklı sivil toplumlu kuruluşlarında görevler üstlendi.
Yasin Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Yasin Yıldırım, The Hague University’de Mali Müşavirlik eğitimini yaptı. Ayrıca bünyesinde bulunan Webactueel ve Loyaal Marketing genel müdürlüğünün yanı sıra Hollanda Müsiad İş adamları Derneğin’de İletişim Başkanlığı yanı sıra Lahey’de bulunan farklı sivil toplumlu kuruluşlarında görevler üstlendi.
Hamza Yıldırım
LOYAAL GROEP, yönetim Kurulu Üyesi olan Hamza Yıldırım, Mali müşavirlik ve Pilotluk eğitimini yaptı. Ayrıca bünyesinde bulunan CitoMateriaal kurumunun genel müdürlüğünün yanında LOYAAL GROEP’un genel menajer ve Mali Müşavirlik görevlerini üstlenmektedir.
Hollanda Türkleri’nin girişimi ile yaptırılan ‘Umuda Yolculuk’ anıtı, 18 Haziran’da Kadıköy Parkın’da açılacak.
Göç alan ülkelerin Büyükelçi ve Başkonsolosları’nın hazır bulunacağı açılış töreninde, Türkiye’den hangi üst düzey
yöneticilerinin katılacağı meçhul.
Önce, hak ettiği Sirkeci Garı’nda kurulan, daha sonra işgüzarlar
tarafından sökülen anıtı, Zafer-Ali-Derya Sanat Atölyesi yaptı.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
‘Umuda yolculuk’ olarak başlamıştı serüven…
Türkiye’den Avrupa’ya, daha iyi bir yaşam umudu ile, yüreklerini
sevdiklerinin yanında bırakarak bilinmeze doğru, gurbet ellere çalışmaya giden Anadolu’nun cesur evlatları şimdi bir anıt ile yaşatılacak.
‘Umuda Yolculuk’ anıtı, 18 Haziran Cuma günü, Kadiköy Parkı’nda açılacak.
Açılış törenine, göç alan Hollanda, Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, İsveç, ve Danimarka’nın Büyükelçi ve Başkonsolosları hem organizatör ülke ve hem de davetli olarak katılacak.
Hollanda’dan Türk kuruluşlarının temsilcileri ile işadamlarının da katılacağı açılış törenine, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu katılacak. Ankara’dan üst düzey yetkililer davet edildiler ama, bu anlamlı
etkinliğe kimin katılıp katılmayacağı mechul kaldı.
Aslında, çoğumuzun yüreklerine su serpecek olan bu anıtın, Sirkeci Garı’na kurulması için, gerek Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve gerekse
Fatih Belediye’sinden izin alınmıştı ve anıt garın yanındaki parka
yerleştirilmişti. Ama daha sonra bu anıt, ‘Buraya daha önceden
kararlaştırılmış olan bir inşaat yapılacak’ gerekçesiyle sökülmüştü. ‘Bu neden gerçekleşmedi?’ diye sorduğum Anıt Çalışma Grubu
üyeleri, ‘Türkiye’deki bürokratik engelleri aşamadık. Sonunda Kadıköy
Belediyesi’nin onayı ile Anıtı Haydarpaşa Garı’nın karşındaki parka kurulmasına karar verdik.’ dediler.
İşçi Göçünü en iyi şekilde anlatacak olan bir anıt, kesinlikle ilk yolculukların başladığı Sirkeci İstasyonu’nda olmalıydı. Açılış planı yapıldığı için, anıtın nereye kurulması konusunda yapılan çalışmalar, İstanbul Büyükşehir
Belediye’sinin teklifi ve Kadıköy Belediyesi’nin kabulü ile sonuçlandı.
Konuyla ilgilenen Hollanda’daki Türk kuruluşları ve Hollanda’nın Ankara Büyükelçiliği, anıtın Sirkeci’ye taşınması için temaslarını sürdürüyorlar.
Hoş, Kadıköy yakasında da Haydarpaşa Garı, göç için iyi bir sembol ama, Anıt’ın Sirkeci’ye yeniden taşınacağı umuduyla haberime devam ediyorum.
Anıt, Hollanda’daki yerleşik Türklerin 35 yıl önce kurdukları Hollanda
Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu (DSDF) girişimi ile, iki yıllık bir
çalışmanın sonucunda yapıldı.
Korona önlemleri nedeniyle sınırlı sayıda katılımcının davet edildiği açılışta bir de fotoğraf sergisi yer alacak. Sergi, Hollandalı Fotoğraf sanatçısı Robert de Hartogh’un 1970’li yılların başında Rotterdam kentinde yaşayan Türklerin
fotoğraflarından oluşuyor.
Türkiye’den Avrupa’ya 1961 yılında başlayan işçi göçü, zamanla çocukların da yanlarına gelmesi ile 60 yıl içinde yaklaşık 6 milyona yakın Türk Kökenli Avrupalının oluşmasına yol açtı.
Umuda Yolculuk anıtı, Türkiye’den Avrupa’ya büyük toplu göçün, en ağır yükünü çeken birinci kuşağa saygı amacıyla, daha iyi bir yaşam umudu ile yüreklerini sevdiklerinin yanında bırakarak bilinmezlerle dolu gurbet ellere
çalışmaya giden Anadolu’nun cesur evlatları anısına; Gazeteci Ömer Hünkar Ilık’ın düşüncesi ve danışmanlığında, Hollanda Demokratik Sosyal Dernekler Federasyonu’nun girişimiyle, Doçent Nevzat Cingöz’ün öncülüğünde,
Türkler İçin Danışma Kurulu Başkanı Zeki Baran’ın Proje Başkanlığında, heykel sanatçıları Zafer Dağdeviren, Ali Yaldır ve Derya Ersoy tarafından yapılmıştır.
Anıtın Proje Başkanlığını yapan Zeki Baran, açılış töreni ile ilgili şunları
söyledi: ‘2009 yılından bu yana bu anıtın gerçekleşmesi için birçok adım attık. 12 yıllık emeğimiz boşa gitmedi. Katkıda bulunan herkese şimdiden teşekkür ediyorum. Babalarımızın umuda yolculuğunun kıymeti her geçen gün daha fazla anlaşılmaktadır. Bu anıtla bunu ölümsüzleştiriyoruz’.
Anıtın girişimini başlatan Hollanda Demokratik Sosyal Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Doçent Nevzat Cingöz, duygu ve düşüncelerini şöyle özetledi: ‘Bu projeye başladığımız zaman, başaracağımıza inanan çok az insan vardı.
Babalarımız gibi biz de bir umuda yolculuk yaptık. İmkânsız gibi görüneni başardık. Yoğun çabalar sonucu, unutulmaması gereken insanlara, layık
oldukları değeri verebilmek için ortaya çıkan sonuç hepimiz için gurur
vericidir.
Çalışma arkadaşlarımızı ve emeği geçen herkesi şimdiden kutluyorum. İmkânı olan, bu mutlu anı bizimle yaşamak isteyen, 18 Haziran’da İstanbul/Kadıköy Parkındaki acılaşa davet ediyorum. Gelin kendi tarihimizin anıtının açılışına birlikte katılalım.’
Umuda Yolculuk Anıtı’nın finansörlüğünü, ağırlığı Hollanda’dan olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden başarılı iş insanları yaptı. Açılış töreni haberini değerlendiren Hollanda Türk İş Adamları Derneği HOTIAD Genel Başkanı Yüksek Petrol Mühendisi Hikmet Gürcüoğlu şunları söyledi: ‘Heykeli Dikilecek Adam”ın heykelinin açılışını yapacağız. Babalarımızı, bu şekilde ölümsüzleştirerek, ona olan vefa borcumuzu ödeyeceğiz.
Onlar doğduğu toprağı hep vatan bildi. Doyduğu toprağı da hemen vatan yaptı. Kopup, geldiği toprağı, yüreğinin bir parçası olarak hep içinde taşıdı. Yeni ülkesinin asli insanı olmayı hep yüreğinde büyüttü. Kendinden başlamak üzere, emeği ile katkı sunmaya çalıştı. Kendinden sonrakileri daha eğitimliler olarak daha etkin fayda sağlayacaklar diye yoğurdu. Onun bu aklı ve yüreğidir ki; bugün her iki evimizin birinde bir yüksek okul veya üniversite mezunumuz var. Yaşadığımız ülkenin geleceğinin inşasında görev başındayız. Varlığımız anavatan için de bir güç ve gurur kaynağıdır. Bilinmezi göze alıp yola çıkan cesur insan ve onun ardından yola devam eden nesillere selâm olsun.’
Projeye danışmanlık yapan Hakim Nazife Kaya şunları söyledi: ‘Çocukluğunu Hollanda’da bir işçi çocuğu olarak yaşamış biri olarak ortak geçmişimizin parçası olan bu anlamlı ve duygu yüklü projede proje başkanına danışmanlık yapmaktan onur duydum. Bu anıtın adı umuda
yolculuk anıtı, değerli büyüklerimiz o yıllarda umuda yolculuğunu yurt dışına yaptılar, ben de onların bana kattıkları ile 1981 yılında güzel ülke Hollanda ile gönül bağımı koparmadan kendi umuda yolculuğumu güzel ülkeme yaptım.’
Umuda Yolculuk Anıtının yapımını üstlenen heykeltıraşlardan Derya Ersoy
şunları söyledi: ‘Bir yıl önce tamamladığımız Umuda Yolculuk Göç Anıtını açılışını korona koşulları nedeni ile şimdi yapacağız. Arkalarında
sevdiklerini bırakarak gurbete gidenlerin hikayesini anlatabilmek bu
duyguyu hissetmek, hissettirmek…bizler için de en az yaşayanlar kadar duygusal bir yolculuktu…bu çalışmada ekibin bir parçası olmaktan
mutluluk duyduk’.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir zamanlar Aydın Doğan için
‘Al Capone’ tanımlaması yapmıştı.
Şimdi de Hollanda gazeteleri Sedat Peker için ‘Al Capone’ diyor.
Benzetilme rekoru kıran Al Capone’un yaşam öyküsünü altta sunuyorum.
İlhan KARAÇAY’ın yazısı:
Son günlerde Türkiye’ye damgasını vuran, Sedat Peker’in videolu açıklamaları, Hollanda medyasında da geniş yer aldı. Ülkenin tüm gazeteleri konuyu fotoğraflı bir şekilde kullanırken, en büyük gazete ‘de Telegraaf’, ‘Bir kriminel Turk elitleri ateşe tuttu’ başlığı ile yayınladılar. İkinci büyük ve sosyal demokrat görüşlü gazete ‘de Volkskrant’ ise, Sedat Peker için ‘Al capone’ benzetmesini yaptı.
Ne gariptir, 5 Ekim 2009 tarihinde, Başbakan iken, medya patronu Aydın Doğan’a ‘Al Capone’ benzetmesi yaptığı için eleştirilen Recep Tayyip Erdoğan, şimdi Cumhurbaşkanlığı koltuğunda otururken, etrafındakilerle birlikte, bir başka Al Capone figürü tarafından topa tutuluyor.
Konuyla ilgili olarak yüzlerce yazı okumuş olacağınız için, detaylara girmiyor, ‘günümüzün figürü’ olan Al Capone ile ilgili bilgiler aktarıyorum.
Hollanda’nın ikinci büyük gazetesi ‘de Volkskrant’, Sedat Peker’i ‘Al Capone’ olarak tanıttı.
‘Al Capone’, Amerika’da “Zengin biri” diye tanınmıyordu. Katil, soyguncu bir Gangsterler Kralı olarak biliniyordu. Onlarca kişiyi öldürten, tarihin en büyük soygunlarını yaptıran, haraçlarını toplayan
Al Capone’u, Amerikan polis ve hukuk sistemi bir türlü yakalayamamış ve içeri atamamıştı. Sonunda vergi memurları bir açığını yakaladılar. Al Capone, vergi bahanesiyle içeri atıldı ve orada çıkan bir hapishane kavgasında linç, ya da resmen infaz edildi. Amerika, Al Capone‘u, yok etmek, ortadan kaldırmak için vergi bahanesini kullandı.
Pazarınızı daha neşeli hale getirmek için, goole’de bulduğum, meslektaşım Nesrin Bayraktar’a ait Al Capone yazısını sizlere sunuyorum. Pazar neşeniz bol olsun.
Al Capone Kimdir? Ünlü Mafya Adamının Hayatı, Sözleri ve Hakkında Bilinmeyenler
Tarihin en büyük gangsteri olarak da tanınan Al Capone hakkında ne kadar şey biliyorsunuz? Scarface lakabı, yasa dışı işlerden edindiği serveti ve politik kişilerle kurduğu iyi ilişkileriyle Al Capone kimdir, aşağıda hep birlikte öğrenelim.
Hem Amerika’nın hem de dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü mafya babalarından biri olan Al Capone hakkında detaylı bilgi mi arıyorsunuz? Döneminin şartlarını lehine kullanarak kendine büyük bir servet edinen gangster, aynı zamanda devlet adamlarıyla kurduğu iyi ilişkilerle de imparatorluğunu genişletmiş.
Ağırlıklı olarak kaçakçılıktan kazandığı serveti, sözüm ona halk adamı olmak istemesi, dönemin en çok dikkat çeken isimlerinden biri olması, devlet adamlarıyla yakınlığı, kapitalizm yanlılığı ve dahasıyla hala pek çok kişi tarafından merak edilen
Al Capone kimdir öğrenmek istiyorsanız, kesinlikle doğru yerdesiniz diyebilirim.
Al Capone Kimdir?
Yıllar boyunca Amerika’da hüküm sürmüş bir gangster Al Capone. Yer altı dünyasının Napolili çete lideri, Büyük Buhran döneminin getirdiği zorlukları bir fırsat olarak görmüş ve bu dönemdeki yasaklardan yararlanarak gücünü arttırmayı bilmiştir. ABD Başkanı Hoover dahil olmak üzere pek çok bürokratla yakınlaşmış, hatta bu yakınlık bir dönem “ülkeyi Hoover mı yoksa Al Capone mu yönetiyor” gibi yorumlarla büyük tepki görmüştür.
Ülkede sendikalar ve işçiler tarafından yapılan grevleri bastırma görevini de üstlenen Capone, komünizm karşıtı konuşmalar yapmış, gerektiğinde zor kullanarak sözüm ona ülkesinin yararına hareket etmiştir. Al Pacino başrolünde izlediğimiz Scarface (ilki 1932 yılında Howard Hawks tarafından çekilmiştir) ile iyice efsaneleşen gangster, Hollywood’un da ilgisini çekmiş ve yıllar içinde daha başka pek çok filme konu olmuştur. Henüz küçük bir çocukken bisiklet çalarak belki de ilk suçunu işleyen Al Capone, aynı dönemlerde yaşıtlarını dövmüş ve genç bir delikanlıyken de yer altı dünyasına ilk adımını atmıştır. Ardından hızla yükselmiş ve sonunda tüm dünyanın tanıdığı güçlü bir gangster olmuştur.
Al Capone’nin Hayatı
17 Ocak 1899’da Brooklyn New York’ta dünyaya gelmiş tam adı Alphonse Gabriel Capone olan ünlü kişilik. Napoli’nin 26 km güneyinde bulunan bir kasabadan ABD’ye göç eden babası Gabriele bir berber, annesi Teresa ise bir terziymiş. Ailenin en büyük çocuğu olan Al Capone’nin kendisinden sonra 8 kardeşi daha olmuş. Ve ilerleyen yıllarda erkek kardeşlerinden birçoğu Capone’ye yasa dışı işlerinde yardımcı etmiş.
Katolik olan aile (Yahudi oldukları yönünde söylentiler varmış) Al Capone’yi bir Katolik okuluna yollamış. Ve genç Al Capone fazlasıyla disiplinli olan bu okuldan bir kadın öğretmenini yumrukladığı için atılmış. Bu sırada daha 14 yaşında olan Capone, attığı yumrukla ileride azılı bir gangster olacağının işaretlerinden birini vermiş. Eğitim hayatı sona erdikten sonra çeşitli işlerde çalışan Alphonse, sonunda Frankie Yale’in Harvard Hanı isimli mekanında barmenlik yapmaya başlamış.
Al Capone Evliliği;
Yeni işi sayesinde mafyalığa ilk adımını atmış olan Capone, burada günden güne çevresini genişletiyor, farklı çete üyeleriyle arkadaşlık kuruyormuş. Çeteler için bazı işler yaptıkça deneyimini arttıran Capone, aynı anda barmenlik görevine de devam ediyormuş. Kısa süre içerisinde barın güvenlik işlerinin sorumluluğunu da üstlenerek Frankie Yale’in tetikçisi ve tahsilatçısı da olmuş.
Bardaki görevine devam ettiği sırada hakaret ettiği bir genç kızın ağabeyi tarafından saldırıya uğrayan genç gangster, ona Scarface lakabını kazandıracak üç bıçak yarasını bu saldırıda almış. Ve daha sonra Capone bu izleri savaşta aldığını söyleyerek halkın gözünde vatansever bir kahraman imajı yaratmaya çalışmış. Tavırlarıyla diğer çete üyelerini gölgesinde bırakan Capone, ona karşı çıkan bir arkadaşını döverek hastanelik edince Frankie Yale adamını Chicago’ya yollamış.
Karısı Mae Kapone;
Chicago’da Johnny Torrio ile ilişkisini ilerleten Capone, onunla içki kaçakçılığı işi yapmaya başlamış. O dönemde içki yasağı olduğu için bu işten iyi para kazanan Capone, kısa sürede Torrio’nun ikinci adamı olmuş. Ve Jim Colosimo’nun ölümünün ardından Chicago Outfit’in başına geçen Torrio da bir yaralanma sonucu İtalya’ya kaçmak durumunda kalınca, Al Capone Torrio’nun sağ kolu olarak işlerin başına geçmiş.
Hem yaver giden şansını hem de zekasını kullanan Al Capone, kısa süre içerisinde rakip çete üyelerinden de kurtularak gücüne güç katmış. 30 Aralık 1917’de İrlanda kökenli Mae Josephin Coughlin ile evlenen Capone, 1 yıl sonra Albert Francis Sonny’nin doğumuyla baba olmuş. Chicago Outfit ile servet kazanan Al Capone, William Hale Thompson onu Chicago’dan kovunca, Florida’da ev satın alarak buraya yerleşmiş. Aynı dönemde kardeşi Frank Capone’nin polislerin elinde ölmesinden dolayı Chicago’daki içki üretim merkezlerini bir günlüğüne kapatmış.
Al Capone ve Gangster Arkadaşları;
Chicago Outfit’in yıllık geliri 100 milyon dolara yükselmiş ve kaçakçılık ağı ülkenin doğu sahillerine kadar uzamış. Ofisinin önü her gün onun adamı olmak isteyen sabıkalı işsizlerle doluyor, Capone’nin gangster adaylarının oluşturduğu kuyruk uzayıp gidiyormuş. Politikacılarla da yakın ilişkileri olan mafya babası, zamanında onu Chicago’dan kovan Thompson’a rüşvet vererek, kaçakçılık işlerini daha kolay yürütmeye başlamış.
Merkezini daha sonra Capone’nin Kalesi olarak anılacak Lexington Hotel’e taşıyan gangster, ününü günde güne arttırıyor, gazetecilere yaptığı açıklamalarda kendisini iş adamı olarak tanımlayarak “tek isteğim bir halk adamı olmak” gibi laflar ediyormuş. ABD Başkanı Herbert Hoover ile tanıştıktan sonra daha hızlı yükselmeye başlayan Al Capone, devlet davetlerine katılıyor, politik insanlarla sık sık yan yana gözüküyormuş. Neredeyse bütün kurumlarda sadık adamı olan Capone, gerektiği zaman Hoover’ı koruyor, bastırılması gereken muhtemel ayaklanmalarda silahlı adamlarını kullanıyormuş.
Al Capone Beyzbol Maçında;
Kara para aklamak için çamaşırhane zincirleri açan çete lideri, ayrıca derneklere bağışlar yapıyor, o çok istediği kahraman imajını gerçekten de ağır ağır yaratıyormuş. Hatta zaman zaman bazı kesimler tarafından Robin Hood yakıştırmasıyla anılmış. Fakat 14 Şubat 1929’da yaşanan malum olay, Capone’nin o zamana kadar oluşturduğu bütün imajı yerle bir etmiş.
Sevgililer Günü Katliamı olarak bilinen olay, Capone’nin polis kılığına giren adamlarının Kuzey Clark Sokağı’ndaki Moran’ın mekanını basarak buradaki 7 kişiyi duvara dizip taramalarıyla gerçekleşmiş. Fakat 6 çete üyesinin katledildiği olayda asıl hedef olan Bugs Moran o gün geç kaldığından öldürülememiş. Ve olay hiçbir delil olmadığı için aydınlatılamamış. Ayrıca Capone o akşam Florida’da olduğunu ispat ederek sözüm ona suçsuzluğunu ispatlamış. Peki, kanıtlanmasa da Capone’nin işi olduğu bilinen katliamın nedeni neymiş?
Sevgililer Günü Katliamı;
Kısaca; iki çete arasındaki sıradan anlaşmazlık olarak açıklayabileceğimiz sorunun detayları şunlar. Birincisi, Bugs Moran çetesi, Capone’nin kaçak içkilerini taşıdığı 2 uçağı çalmış. İkincisi; yine aynı çete Chicago Outfit’in adamları olduğu bilinen 2 belediye başkanını öldürmüş. Üçüncüsü ise Capone’nin kilit adamlarından biri olan Jack McGurn’un öldürülmeye çalışılmasıymış.
Tüm bu nedenlerden dolayı da Capone, diğer pek çok çete liderine ve üyesine yaptığı gibi Bugs Moran’ı da ortadan kaldırmak istemiş. Bir ek bilgi olarak, Moran’ın bu olaydan sonra ortalıkta pek görünmediğini ama intikamını yıllar sonra bir sevgililer gününde (katliamı yapan tetikçilerden biri) Jack McGurn’u öldürerek aldığının söylendiğini belirtmek isterim.
Katliamda Öldürülenler;
Başkan Hoover ile olan iletişimi ve Büyük Buhran dönemini lehine kullanmasıyla tek adam olan Capone, pek çok suç işlemesine rağmen ortalıkta serbestçe dolaşmış, bağlantıları sayesinde yıllarca yasa dışı işlerine devam etmiş. Fakat bir gün kimselerin yanaşamadığı Capone’nin karşısına Eliot Ness isimli gözü pek bir ajan dikilmiş. Dokunulmazlar isimli ekibin başı olan ve daha sonra aynı isimli filme konu olacak Capone’yi yakalama hikayesi de böyle başlamış.
Eliot Ness’in çabalarıyla işlediği suçlardan olmasa bile bir şekilde hapse atılan Al Capone, 17 Ekim 1931’de vergi kaçakçılığından suçlu bulunarak 11 yıl hapis cezasına çarptırılmış. İçeride olduğu süre boyunca defalarca öldürülmeye çalışılsa da bütün saldırılardan kurtulmayı başaran Al Capone, 16 Kasım 1939’da şartlı tahliyeyle serbest bırakılmış. Hapishanedeyken bunalıma giren Al Capone, birkaç kez rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmış.
Atlanta’daki Hapishane Odası;
Özgürlüğüne kavuştuktan sonra ise işlerini devrettiği Frank Nitti’nin her şeyi mahvettiğini göründe mafya dünyasından çekilmeye karar vermiş. Bu sırada daha önce metresinden frengi kaptığını da öğrenerek ikinci bir şok yaşamış. Hastalığı yüzünden tıpkı Nietzsche gibi zeka seviyesi gittikçe düşen Capone, 21 Ocak 1947’de Florida’daki evinde felç geçirmiş.
Ve 4 gün sürdürdüğü yaşam mücadelesini 25 Ocak 1947’te 48 yaşındayken kaybetmiş. Illionis’te yakıldıktan sonra önce babası Gabriele ile kardeşi Frank’in yanına defnedilen Al Capone, daha sonra Chicago, Hillside Mount Carmel Mezarlığı’na taşınmış. Ve yıllar içinde The Godfather, Azap Yolu, Scarface, Dokunulmaz gibi filmlere ilham kaynağı olmuş.
Al Capone Hakkında Bilinmeyenler
Kendisine atfedilen lakabı Scarface’i hiçbir zaman sevmemiş gangster.
Cinayetten ya da diğer suçlarından dolayı değil vergi kaçakçılığından içeri girmiştir.
Alcatraz’a gönderilen ilk mahkumlar arasında yer almıştır.
Hapishaneden çıktıktan sonra göz önünde olmamış, hayatının son yıllarını Florida’daki evinde balık avlayarak ya da kağıt oynayarak geçirmiştir.
1932’de Capone’nin özenle tasarlanmış kurşun geçirmez Cadillac’ına devlet tarafından el konulmuş ve daha sonra bu araba Franklin Roosevelt’in limuzini olmuş.
Al Capone’nin Miami Beach’te Bulunan Evi;
Scarface (Yaralı Yüz) lakabıyla tanınmasına rağmen Al Capone’nin yakın arkadaşları ona Snorky diye hitap ediyormuş.
Nörosifiliz yüzünden fiziksel ve zihinsel açıdan çöken Al Capone’nin kişisel doktoru ünlü gangsterin zeka seviyesinin 12 yaşındaki bir çocukla aynı seviyeye düştüğünü tespit etmiş.
Amerikan rüyasını gerçekleştiren Al Capone 30 yaşından önce milyoner olmuştur.
Kişiselleştirilmiş arabaları, değerli taşlarla donatılmış aksesuarları, pahalı evleri ve tekneleriyle lüks bir hayat sürdürmüştür.
Al Capone’nin Kullandığı Cadillac;
1918 yılında eşi olacak Mae Coughlin ile tanışmış ve aynı yıl İrlandalı genç kızla evlenmiştir.
Çiftin tek çocuğu Albert Francis Capone’dur.
Yaptığı bir açıklamada gösterildiği kadar kötü olmadığını, onun da bir kalbe sahip olduğunu ve yardıma ihtiyacı olan herkese yardım edebileceğini söylemiştir.
Favori içkisi Templeton Rye Whisky imiş.
Oğlu ile Beyzbol Maçı İzlerken;
Al Capone’nin kardeşi James Capone ismini Richard Hart şeklinde değiştirerek içki üretiminin ve satışının yasaklı olduğu dönemde fedaral ajanlar arasına katılmış.
Büyük Buhran döneminde aşevleri açarak Robin Hood olarak anılmaya başlamış.
Söylenen o ki Capone hiçbir zaman eline silah alıp adam öldürmemiş. Birini silahla yaraladığı tek olay ise silahını cebinden düşürüp yanlışlıkla kendi bacağını vurmasıymış.
Kendini vurduktan sonra hastaneye götürülen Capone, buraya sahte isimle kayıt yaptırmış ve rakiplerinin olası bir saldırısından korunmak için çevresindeki 5 odayı kiralamış.
Chicago’daki İlk Evi;
1920’lerde Chicago’da o kadar etkiliymiş ki Forest View isimli bölge Caponeville olarak biliniyormuş.
Fakirlere yardım etmesinin yanı sıra okul çocuklarına da ücretsiz süt dağıtan Capone, milyonlarca dolarlık hayır işi yapmış.
Al Capone, rahatlamak için haftada birkaç kez Burnham Woods’a golf oynamaya gidermiş. Bu oyunda çok iyi olmamasına rağmen içmeyi ve oyun üzerine bahse girmeyi seviyormuş.
Al Capone Sözleri
Ünlü gangster hakkında bu kadar konuştuktan sonra Al Capone’nin birkaç ünlü sözünü paylaşmayalım mı?
Ne diyeyim, umarım kimse Al Capone’nin karşısına aynı gün içerisinde 3 kez çıkmamıştır.
Tabancası sayesinde neredeyse bütün ülkeyi yöneten biri için oldukça doğru bir söz.
Bizim kâr olarak bildiğimiz sözü, döneklik olarak yorumlamış Al Capone.
Bu sözleri Al Capone’den ilham alın falan diye paylaşmadığımızı belirteyim!
Yani bir anlamda bile bile lades demiş Al Capone!
Ne diyelim? Gangster olmadan önce normal işlerde de çalışmış Al Capone. Fakat görünen o ki hem mizacı hem de yoksulluğu onu çok para kazanıp güçlü olmak için savaşmaya yönlendirmiş. Ve sıfırdan başlayan çok az çete üyesinin ulaşabileceği bir noktaya ulaşmış. Onayladığımdan falan söylemiyorum ama sonuçta gelmiş geçmiş en ünlü gangsterlerden biri de olmayı başarmış.