Yaprak dökümü, Kenan Onuk, Bülent Özveren, Başak Doğru, Adnan Advan, Aytaç Kardüz, Aylin Özmenek ve Halit Kıvanç ile devam etti.
41 yıl önce TRT ile ilk sözleşmemi imzalayan, duayen gazeteci Ercan San’ı 3 ay önce kaybetmiştik.
1975 Yılında, Hürriyet’in Benelüks temsilciliğini yaparken, Genel Müdürümüz rahmetli Nezih Demirken’in iznini alarak başladığım TRT muhabirliğim sonrasında tanıdığım ünlü simaların ahirete göçleri devam ediyor.
Yaprak dökümü misali kopup giden bu değerli insanlar arasında dostluk kurduğum pek çok isim oldu. Bu isimler arasında tabii ki Eski Genel Müdür İsmail Cem İpekçi, Spor Servisi Müdürü Kenan Onuk ve Deniz Arman, Bülent Özveren, Halit Kıvanç, Başak Doğru, Adnan Advan, Aytaç Kardüz ve Aylin Özmenek de var.
KAYBETTİKLERİMİZ
Çok sevdiğim ve çok önem verdiğim duayen gazeteci Ercan San’ın ölüm haberini üç ay sonra öğrenmiş olmam, beni hem çok utandırdı ve hem de çok üzdü.
Gazetecilik yaşamı destansı olan Ercan San, TRT’nin Haber Dairesi Başkanı olduğu 1982 yılında, 7 yıldır sözleşmesiz yaptığım muhabirliğimi, “Bu iş sözleşmesiz olmaz, gel seninle resmi bir sözleşme yapalım” diyerek atılan imzalarla perçinlemişti.
Attığım imza, Hollanda muhabirliği yapanlar içinde, belki de ilk ve son sözleşme oldu.
Üstte, 21-7-1982 tarihinde imzalamış olduğumuz sözleşmenin üst ve alt taraflarını görüyorsunuz.
Vefat haberini çok geç öğrenebildiğim rahmetli dostumun gazetecilik yaşamı gerçekten de destansıydı. Ercan San’ın başarılı geçmişini, yazımın sonunda sizlere sunacağım.
İSMAİL CEM İPEKÇİ
O’nu TRT Genel Müdürlüğü sırasında tanımıştım.
Rahmetliyi TRT Genel Müdürlüğü yaptığı yıllarda tanımıştım. 1975 yılında TRT’nin Hollanda muhabirliğini üstlendiğim yıldı. Aynı yıl Hollanda’nın NOS Televizyonu’na Pasaport adlı programı da yapıyordum.
TRT’yi ziyaret ettiğim bir gün, Genel Müdür İsmail Cem İpekçi ile görüşme şansına ulaştım.
Makamında tam 3 saat kaldım ama, o süre zarfında onlarca ziyaretçi ile birlikte çay içtim durdum.
Kimler gelmiyordu ki? Politikacılar, sanatçılar, yazarlar ve de film yapımcıları.
O ziyaretim sırasında beni en çok duygulandıran görüşmeler film yapımcıları ile yapılan görüşmeler oldu. Hepsi senaryolarını masaya bırakıyor ve içerik hakkında bilgiler veriyorlardı. İpekçi onları sabırla dinliyordu ve sonunda da hep şunu söylüyordu: ‘Bana, eğitici senaryolar ile gelin. Kadromuzda eğlendirici program yapan iyi elemanlarımız var. Sizlerden gençlerimize yararlı olacak öğretici yapımlar istiyorum.’
İpekçi’nin bu sözleri, eğitici senaryo ile gelenleri mutlu ediyor, aşk, meşk hikâyeleri ile gelenleri mutsuz ediyordu. Tüm ziyaretçilerin önünde, gizlisi saklısı olmayan görüşmeler, TRT Genel Müdürü’nden beklenen en iyi hizmetti.
Bir ara makamında sadece ben kalmıştım. O sırada bana ‘Görüyorsun değil mi İlhan, millet neler için bana geliyorlar.’ Diyerek, işinin zorluğunu anlatmaya çalıştı.
Daha sonra Dışişleri Bakanı olduğu zaman da Lahey’de birlikte olma şansını yakaladığım İsmail Cem İpekçi muhteşem bir insandı.
KENAN ONUK
Kalbimize gömdüğümüz Kenan Onuk ile nostalji
O’nunla tam 30 yıldır tanışıklığımız ve 20 yıldır iyi bir dostluğumuz vardı.
O, 1974’te TRT’ye girmişti. Ben ise 1975’te.
O, 1975’te spor servisinde toy bir spikerdi. Ben de 33 yaşında Hollanda muhabiri…
Ankara’yı her ziyaretim sırasında uğradığım TRT’nin Spor Servisi’nde sohbetlere katılmaz, hep işine bakardı.
Bu işine bağlılığı, O’nu çok kısa bir zamanda müdür yaptı.
TRT Spor Müdürü olarak Hollanda’ya ilk gelişi, Dünya Liselerarası Bayanlar Voleybol Şampiyonası içindi. Kızlarımızın Dünya Şampiyonu olduğu yıldı…
İşte O’nun ile dostluğumuz o zaman başlamıştı.
Bir defasında, Barbaros Talı ve Levent Özçelik ile gelmişti Hollanda’ya. Üç günlük bir çalışmaydı. Çok başarılı ve neşeli günler geçmişti.
Hollanda’ya son gelişi 2000 yılındaki Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında oldu.
Amsterdam’daki Arena Stadı’nın önünde ünlüler ile sıra ile mülakat yapıyordu.
O sırada telefonum çaldı. Arayan Marmaris’te tatil yapan oğlum Ruşen idi.
Canlı yayında NTV’yi izliyordu. ‘Baba, biraz sağa kayarsan seni daha iyi göreceğiz.’ diyordu oğlum. Zira, Kenan’ın mülakat yaptığı kişinin arkasında duruyordum.Ben de kendisine ‘Bekle oğlum, bira sonra ekranda tam görüneceğim. Kenan benimle de konuşacak’ dedim.
Rahmetli Kenan Onuk, TRT’den ayrılıp ATV’ye spor müdürü olduğu zaman, kadrosuna almak istedikleri arasında ben de vardım. Beşiktaş’ın Ajax ile yapacağı maç arifesinde Show TV için yapmıs olduğum bir röportajı gördükten sonra beni aramıştı: ‘Sevgili İlhan abi, ben ATV’ye geçtim. Bundan sonra sen de yanımdasın ha !!!’ diye beni ATV’ye davet etmişti.
1996 yılında NTV’ye geçtiği zaman, yine beni telefonla arama nezaketini göstermişti. O zaman Mersin’de bir cenaze törenindeydim. Cep telefonum çaldı. Karşımda yine Kenan vardı: ‘İlhan abi, ben NTV’ye geçtim. Seni bekliyorum’ diyen Kenan ile iki gün sonra NTV binasında buluşmuştuk.
Rahmetli Kenan Onuk’un nasıl bir ‘insan evladı’ olduğunu hepiniz duydunuz ve okudunuz. Kenan’ın ‘insan’ oluşunun yanında yakışıklılığı da ayrı bir özelliğiydi. Sporsever hayranlarının yanında, O’na aşık olan binlerce genç kız vardı. : ‘İlhan abi, her gün en az 10 bayan telefon eder ve benimle uzun uzun konuşmak ister. Randevu vermek isteyenlerin de haddi hesabı yok’ diye güya şikayet ederdi ama, bundan mutlu olduğu da gözlerinden okunurdu.
Kenan Onuk gibi çok ünlü ve çok sevilen bir insanla dost olmak da güzel bir şeydi.
En az Kenan kadar koyu bir Fenerbahçeli olan yeğenim Selçuk Aytekin de bir sporsever olarak O’na hayrandı: ‘Bayılıyorum bu adama be dayı’ diye içini döker ve O’nunla tanışmak için can atardı. Yeğenim Selçuk, arkadaşlarına hava atmak için, ‘Benim dayım, Kenan Onuk’un çok iyi arkadaşı’ derdi. Bir gün onların önünde Kenan’ı telefonla arayışım ve Kenan’ın da bana, ‘Abi İstanbul’a gelince mutlaka uğra, balık yemeye gideceğiz’ deyişi sonrasındaki Selçuk, zevkten dört köşe olmuştu.
Yeğenim Selçuk, Kenan ile tanışma özlemine kavuşamamıştı. Ama Beşiktaşlı olan ablası Sezen, kardeşini kıskandıracak şekilde tanışmıştı Kenan ile.
Sezen Üniversite tahsili yapıyordu. Kenan da Amerika’daki tedaviden yeni dönmüştü. Sezen’i de alarak NTV’ye gittim. Spor Servisi’nde Kenan ve diğer ekran ünlüleri ile akşama kadar sohbet eden Sezen çok mutlu olmuştu. Akşam da hep birlikte bir balık lokantasına gitmiştik.
Kenan yeni evlendiği eşini de getirmişti. Artık siz, Sezen’in bunları, tam bir Kenan Onuk hayranı olan Selçuk’a nasıl anlattığını tahmin edin. Kenan ağabeyi Sezen için Amerika’dan getirdiği bir dolar banknotuna imza da vermişti.
Kenan’ın çok iyi bir müzik dinleyicisi olduğunu duymuş ve okumuşsunuzdur.
Bunun en iyi şahitlerinden biri de benim.
Kenan bir ‘Hi-fi Kulüp’ üyesiydi.
Bir gün beni telefonla aradı. Hi-fi cihazı için bir kablo lazımdı. Bu kabloyu sadece Hollanda’da bulmak mümkündü. Bana bir adres verdi. Ben de kalktım bu adrese gittim.
Zwolle kentinin yakınlarında bir köye geldim. Bu köyde aradığım adres bir çiftlik eviydi. Bu çiftlik evine girdiğim zaman, içeride sığır, koyun, tavuk göreceğimi sanırken kartonlar dolusu ses cihazı malzemesi ile karşılaştım.
Bir Hollandalı, ses cihazları için imal ettiği kablolar sayesinde tüm dünyada büyük bir üne kavuşmuştu. Ama bu ünlüyü, benim gibi müzik cahilleri değil, gerçek müzik hayranları bilirlermiş.
Kenan’ın tarif ettiği 1,5 metrelik kabloyu hemen hazırladılar. Fiyatını sorduğum zaman, aldığım cevaptan dudaklarım uçuklayacaktı: 1.250.00 dolar. Çok şaşırmıştım ve ‘neee’ diye de bağırmıştım. ‘Bir buçuk metrelik bir kablo 1.250.00 dolar ha?’
Benim akıl erdiremediğim bu kablo alışları daha sonra da sürüp gitti. Zira Kenan’ın İstanbul’daki diğer Hi-fi arkadasarı da siparişlerini sürdürdüler.
Kenan’ı her ziyaretim sırasında bana, ‘Abi, eve gel de şu cihazları bir gör’ derdi. Bir gün NTV’deki büroda birkaç Hi-fi’ci buluşmuşturlar. “İşte şimdi bize gideceğiz, artık kurtuluşun yok” diyen Kenan’ı dinledim ve o kalabalık grup ile evine gittim.
Bahçeşehir’de muhteşem bir evi vardı Kenan’ın. Evinde ses cihazlarından önce, tüm odalardaki duvarları kaplayan raflarda binlerce plak , kaset ve CD gördüm. ‘Bunlar ne’ diyen şaşırmış halime hepsi güldü. Demekki hepsinin evinde binlercesi varmış.
Kenan, kendisine gönderdiğim kabloların özelliklerini anlatırken, bunu müzık eşliğinde yapıyordu. Gerçekten de o cihaz ve kablolar ile müzık dinlemek bir başkaydı.
Ben şahsen ne klasikçiyım ne de cazcı. Ama o cihazdan ne sesi çıkarsa çıksın muhteşem oluyordu. ”Abi istersen sana klasik Türk müziği de dinletirim ha” deyince sevindim. Gerçekten muhteşem bir ses düzeni ile müzik dinlemek başkaymış. Bu müzik türü ne olursa olsun. Kenan bani o gece müziğe doyurmuştu. Tabii bu ara mutfaktan çıkan yemeklerle de doymuştuk.
Kenan’ın evinde yaşadıklarımı anlattığım Hollandalı eşim de çok merak etmişti o cihazları.
Kenan, “Abi bir gün yengeyle gel” demişti ve biz de bunun planını yapıyorduk ama artık çok geç.
Sevgili dostumun ölüm haberini Ali Yavuz’dan duydum. Pazartesi sabahı saat 05.00’ten itibaren Hollandaca haberlerle meşguldum. O nedenle televizyonlara göz atamadım.
Saat 11.00’de Ali Yavuz ile buluşmaya giderken telefonum çaldı. Arayan Ali Yavuz’du.
‘Başın sağolsun, Kenan’ı kaybettik’ dediği zaman dünya başıma yıkıldı. Otomobili hemen sağa çektim ve durdum. Zira o durumda bir kazaya sebebiyet verebilirdim. Kendimi toparlamaya çalışırken, önce Hıncal Uluç’a, sonra da yardımcısı Fuat Akdağ’a SMS geçtim. ’Keşke ben ölseydim’ diye ağladım.
Her ölenin arkasından iyi konuşmak adettendir ama, Kenan Onuk’un arkasından söylenenler, yüreklerden çıkan gerçek duygulardır.
TRT’de Haber Müdürlüğü yaparken birlikte çalıştığımız Ali Kırca, ‘Ne yaptın be tertip’ başlıklı bir yorum yazmış.
Kenan’a söylenecek çok şey var.
O kadar üzdü ki…
Yukarıda veremeyeceği hiçbir hesabı yok Kenan’ın…
Ama bizi terkedip gidişinin hesabını zor verecek.
O bizim için ölmedi. Bunun için rahmet okumak bile içimden gelmiyor.
Ama yaşam gerçeğini kabul etmekten başka çare yok.
Nur içinde yat Kenan !!!
BÜLENT ÖZVEREN
Rahmetli ile en güzel anılarım, Ajda Pekkan’ın, Lahey’deki Eurovizyon Şarkı Yarışması’na katıldığı zaman olmuştu. Gazeteciler arasındaki ‘Haber atlatma’ oyununun en büyüğü, rahmetli Ertuğrul Akbay ile benim aramda geçerdi. Ajda’nın günlük programını koordine eden TRT temsilcisi Bülent Özveren iyi bir dostumdu. “Ertuğrul Akbay, Ajda için senden ne talep etti?” diye sorduğum Özveren, “Bir camiye götürecek ve dua ederken resimleyecek” ipucunu verdi.
Ben de buna karşın Ajda’yı, Hollanda’nın otantik köyü Volendam’a götürmeyi istedim. Özveren “Olur” dedi. Ama sonra program sıkıştığı için Volendam’a gidemedik. Ben de, çalışanlarımdan birini Volendam’a gönderdim ve otantik giysiler getirttim. Lahey’de kısa bir çalışma için zamanımız vardı. Ben de Ajda’ya Hollanda’nın otantik kıyafetlerini giydirdim ve Lahey’de minyatür şehiri gezdikten sonra bir laterna önünde fotoğraflar çektik. Bu fotoğraflar, Hürriyet’ten başka, Kelebek, Hafta Sonu, TV’de 7 Gün’de bolca yayınlandı.
Geçen yılın ekim ayında kaybettiğimiz Bülent Özveren’in ardından şunlar yazılmıştı:
Bir süredir yoğun bakımda tedavi gören Özveren’in vefatını eşi Sebla Özveren Twitter üzerinden yaptığı, “Çok üzgünüm. Bülent’i kaybettik. Başımız sağ olsun.” sözleriyle duyurdu.
TRT’de uzun yıllar çalışan ve 1975-2012’de Eurovision Şarkı Yarışması’nın Türkçe sunuculuğunu üstlenen Özveren, 1943’te İstanbul’da dünyaya geldi. Sultanahmet İlkokulunun ardından, Saint Benoît Fransız Lisesi ile Galatasaray Lisesine devam eden Özveren, İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.
Özveren, TRT’nin 1964’te açtığı ilk prodüktörlük sınavında başarılı olarak, TRT İstanbul Radyosu’nda 1965’te göreve başladı. TRT İzmir televizyonunun 1971’deki deneme yayınlarında ilk canlı TV yayınlarını gerçekleştiren usta spiker, 1972’de TRT Haber Dairesinin açtığı spor spikerliği sınavını kazanarak diplomalı spor spikeri oldu.
Özveren, 1970’te, Sebla Özkantarcı ile evlendi.
Bülent Özveren, 1975’te bir öneriyle TRT’nin Eurovision Şarkı Yarışması’na ilk kez katılmasını sağladı. 2012’ye kadar yarışmanın sunuculuğunu üstlendi.
TRT’de 1982’de yayınlanan Riziko adlı programın sunuculuğunu yapan Özveren, aynı yıl TRT’den istifa etti ve Gelişim Yayınlarında editörlük yaptı.
Usta spiker, 1986-1998 arasında TRT’de dış yapımcı olarak, canlı yayınlanan yarışma programlarını hazırlayadı, 1999’da emekli olana kadar sunuculuğunu üstlendi.
TÜRVAK’ta spiker-sunucu bölüm başkanı olarak çalışan Özveren, İstanbul ve Bursa’da çeşitli kurslarda öğretmenlik yaptı.
BAŞAK DOĞRU
Geçen hafta kaybettiğimiz ünlü spiker Başak Doğru ile, mesleğe başladığı ilk yıllarda tanışmıştık.
Daha o yıllarda çok başarılı olacağı anlaşılan Doğru, daha sonra Baş Spiker ünvanına kavuştu.
Başak Doğru’nun ölüm haberi medyada şöyle değrlendirildi.
TRT ESKİ BAŞ SPİKERLERİNDEN BAŞAK DOĞRU VEFAT ETTİ
TRT’nin eski baş spikerlerinden olan Başak Doğru’nun vefat ettiği öğrenildi. TRT’nin efsane spikerlerinden kabul edilen Başak Doğru, İngilizce’nin yanı sıra İtalyanca, Fransızca ve Almanca da biliyordu.
TRT’nin bir dönemine damgasını vuran efsane spikerlerden Başak Doğru’dan acı haber geldi. Başak Doğru’nun dün hayatını kaybettiği öğrenildi.
1945 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Doğru, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdikten sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı’na girdi ve burada piyano, armoni ve klasik bale eğitimleri aldı. 1965 yılında TRT İstanbul Radyosu’nda yapımcı ve spiker olarak görev almaya başladı. Çok sayıda programda görev aldı.
1970 yılında BBC’nin Türkçe Yayınlar Servisi’nde spiker ve yapımcı olarak görev almaya başladı. Yedi yıl sonra yeniden TRT Haber Merkezi’nde çalışmaya başladı. Hem radyoda hem de TV’de spiker olarak görev yaptı.
1984 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ‘En Başarılı Haber Program’ ödülünü kazandı. İngilizce’nin yanı sıra İtalyanca, Fransızca ve Almanca biliyordu.
ADNAN ADVAN
TRT koridorlarında karşılaştığımız zaman, ayakta da olsa kısa sohbetler yaptığım Adnan Advan’ı geçen yılın ağustos ayında kaybetmiştik. Rahmetlinin ölüm haberi medyada şöyle yabkılanmıştı:
TRT’NİN İLK SPİKERLERİNDEN ADNAN ADVAN VEFAT ETTİ
İki yıldır beyin kanamasıyla mücadele eden Advan, iki gün önce rahatsızlanınca hastaneye kaldırıldı ancak kalp yetmezliği sebebiyle Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
Sanatçı, 1945’te Viranşehir’de dünyaya geldi. Diyarbakır Maarif Kolejini 1963’te bitiren Advan, 1970’te Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde İngiliz Filolojisi’nden mezun oldu.
Advan, Erzurum’da öğrenci olduğu 1969’da TRT Erzurum Radyosuna başladı. Ardından TRT Ankara Radyosu ve TRT Ankara Televizyonunda görev yaptı.
Usta sunucu, 1972’de Londra’ya giderek 1973’e kadar TRT Londra ile BBC Radyo Türkçe Yayın Bölümü’nde çalıştı. Ankara’da askerlik görevini tamamlayan Advan, Ankara TRT Haber Merkezinde radyo ve televizyon haber spikeri olarak görev aldı.
Adnan Advan,1977-1979’da ABD’de Voice of America’nın Dış Yayınlar Türkçe Bölümü ile TRT Washington’da çalıştı, 1979’dan 1988’e kadar ise TRT İstanbul’da radyo ve televizyon haber spikerliği yaptı.
TRT İstanbul’da haber müdür yardımcılığı da yapan Advan, Kanal 6, Kanal 9 ve Ajans 1’de çalıştı.
Yeditepe Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak yer alan Advan, “Türkçeyi doğru, etkili ve güzel konuşma”, “Radyo TV haberciliği”, “Röportaj teknikleri”, “Diksiyon ve hitabet” ile “Diksiyon ve vücut dili” dersleri verdi.
AYTAÇ KARDÜZ
Benim ile yaşıt olan rahmetli Aytaç Kardüz, TRT’de spikerliğe benden önce başlamıştı. Onunla da TRT koridorlarından tanışırız. Hollanda’dan anı dinlemeyi çok seven Kardüz’ün medyaya yansıyan ölüm haberi şöyleydi:
Türkiye’nin ilk haber spikerlerinden Aytaç Kardüz 80 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bayram ziyareti için gittiği Muğla’nın Bodrum ilçesinde vefat eden Aytaç Kardüz, 30 yıl boyunca TRT’de görev yapmıştı.
Türkiye’nin ilk spikerlerinden Aytaç Kardüz bayram ziyareti için gittiği Muğla’nın Bodrum ilçesinde hayatını kaybetti.
Denize girdiği sırada aniden fenalaşan Aytaç Kardüz’ün hastaneye kaldırıldığında yaşamını yitirdiği belirlendi.
80 yaşında vefat eden Aytaç Kardüz’ün cenazesi Bodrum’daki özel bir hastanenin morguna kaldırıldı. Deneyimli spikerin Ankara’da defnedileceği öğrenildi.
Aytaç Kardüz yıllarca TRT’nin vazgeçilmez yüzü olmuş, sesiyle haberlere hayat vermişti.
Kardüz, radyo ve televizyon alanında en başarılı spikerlerden biriydi. 1964 yılında göreve başladığı TRT’de 30 yıl boyunca çalıştı. Bir çok spikerin yetişmesinde emeği geçti.
Aytaç Kardüz yıllar sonra TRT Haber’de 15 Temmuz Millet Stüdyosunda kamera karşısına geçerek haberleri sunmuştu.
AYLİN ÖZMENEK
2021 Yılının ocak ayında kaynettiğimiz ünlü spiker Aylin Özmenek de TRT’nin ilk spikerlerindendi. TRT’de göreve başladığım zaman çok ünlenmişti. Her ziyaretimde odasına gider ve kahvesini içerdim. Muhteşem bir hanımefendiydi.
Özmenek’in ölüm haberi medyada şöyle yankılanmıştı:
TRT Eski spikeri Aylin Özmenek vefat etti
TRT eski spikeri Aylin Özmenek, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı verdiği mücadele sonrasında tedavi gördüğü hastanede kalp yetmezliğinden hayatını kaybetti.
TRT’nin ilk spikerlerinden Özmenek, TRT Ankara Radyosu’nda 44 yıl spikerlik ve diksiyon uzmanı olarak çalıştı. Özmenek, uzun yıllar TRT Radyo 3’te Gençlere, Beyaz Perde’den, Ses Ustaları, Yeni Plaklar Yeni Yorumlar gibi çok sayıda klasik ve hafif müzik programları yaptı.
Yıllarca Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın hafta sonu konserlerinin canlı yayınlarını sunan Özmenek, birçok spikerin yetişmesinde de önemli rol oynadı.
Ağustos 2020’de hayatını kaybeden gazeteci Varlık Özmenek’in eşi olan Aylin Özmenek, TRT Televizyonu’nda da bazı programlarda görev aldı.
79 yaşında vefat eden Özmenek’in naaşı, 4 Ocak Pazartesi ikindi namazını takiben Kocatepe Camisi’nde kılınacak namazın ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilecek.
HALİT KIVANÇ Sunuculuğu ve spikerliği ile hep zirvede kalan rahmetli Halit Kıvanç ile dostluğumuz çok eskiye dayanır.1974 yılındaki Dünya Futbol Şampiyonası sırasında başlayan dostluğumuz 1978’de Arjatin’de devam etti. Daha sonra da, dünyanın pek çok yerinde birlikte olduğumuz Halit Kıvanç, benimle birlikte olmayı o kadar çok seviyordu ki, karşılaştığımız her yerde, “Oooooo, ben bu gece Karaçay oteldeyim” der ve otel odama çöreklenirdi. Bu birliktelikten ben de çok mutlu olurdum ama, gecenin geç saatlerine kadar ders çalışması nedeniyle uyuyamazdım.
Rahmetli Kıvanç, 1983 basımlı ‘Gol diye diye’ kitabının bir yerinde benden şöyle söz ediyordu: “Çoğunlukla, Güven Taner’le, Eyüp Karadayı ile, Hollanda’dan gelen ve böyle büyük organizasyonlarda buluştuğumuz eski dost İlhan Karaçay’la beraber oluyordum.” Rahmetli ile Amsterdam’da da çok kez birlikteliğimiz olmuştu.
Rahmetli ile en hoş anılarımızdan biri şöyle yaşandı:
Bir gün, Barış Manço ile sahneye çıkacağı bir program öncesinde kuliste sohbet ediyorduk.
Rahmetli Kıvanç, “Barışın cebinde akrep vardır veya cebi deliktir” diyerek, onun cimriliğini anlatmak istemişti. Ama Manço da geri kalmadı ve şu cevabı vermişti: “Vallahi, benim cebim delik olabilir ama, Halit abinin cebinde de kocaman bir akrep vardır.”
Rahmetli Kıvanç’ın ölüm haberi medyada şöyle yankılanmıştı:
Ünlü sunucu Halit Kıvanç hayatını kaybetti
Ünlü gazeteci ve maç spikeri Halit Kıvanç, 97 yaşında hayatını kaybetti. Acı haberi oğlu Ümit Kıvanç, twitterdan yaptığı paylaşımla duyurdu. Ümit Kıvanç, paylaşımında “Halit Kıvanç’ı kaybettik. Bizimle birlikte sevenlerinin de başı sağolsun. Cenaze 27’si perşembe, öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı içindeki camiden kalkacak, aynı mezarlığa defnedilecek” ifadelerine yer verdi.
…VE ERCAN SAN
Kayıtlara şöyle geçmiş rahmetlinin destansı yaşamı:
Ercan San 1937 yılında ailesinin ilk çocuğu olarak İstanbul’da doğdu.
Babası Gümüşhaneli Mehmet Sanioğulları’ndan Öğretmen Sabri Bey, annesi Fehamet Hanım’dır.
Babası ve hamile olan annesi yaz tatili için Gümüşhane’den İstanbul’a gitmiş; Ercan San o sırada doğmuştu.
San, ilk ve ortaokulu Gümüşhane’de okuduktan sonra lise eğitimi için Trabzon’a gitti ancak babası Sabri Bey Demokrat Parti’den milletvekili seçilince okulu Ankara’ya nakledildi ve Ercan San Ankara Atatürk Lisesinden mezun oldu.
Lise son sınıfta Fransızca dersinden beklemeye kalınca Ziraat Bankasında çalışmaya başladı ve bir süre sonra da sınavla asli kadroya geçti.
Ercan San 1956 yılında gazeteciliğe başladı.
Ercan San yönetimindeki TRT Haber’de ilk bilgisayar kullanımı, 1977 seçimlerinde gerçekleşmişti.
Ticaret Postası Gazetesine bir buçuk yıl kadar dışarıdan sporla ilgili yazılar gönderdi.
1958’de memuriyetten istifa ederek Haber gazetesinin kadrosuna girdi.
27 Mayıs İhtilali öncesi sertleşen Demokrat Parti Haber gazetesini süresiz kapatınca Gümüşhane’ye dönen San, ihtilalden bir süre sonra tekrar Ankara’ya gitti.
Öncü Gazetesinde spor muhabiri olarak yirmi gün çalıştıktan sonra Yeni Sabah gazetesine transfer oldu ve Kasım 1960’ta Parlamento Muhabiri olarak göreve başladı ancak bir süre sonra iki arkadaşıyla birlikte işten çıkartıldı.
Ercan San kısa bir süre Kudret gazetesinde çalıştıktan sonra Son Havadis gazetesine geçti.
1965 yılına kadar Son Havadiste görev yapan San, yüksek öğrenimini de bu yıl bitirerek askere gitti.
Ercan San, askerlik dönüşü bir yıl Adalet Gazetesinde çalıştıktan sonra 1968 yılında TRT’ye girdi ve Parlamento Haberleri Müdür Yardımcısı olarak göreve başladı.
Daha sonra müdürlüğe terfi eden San, 1982 yılı şubatında TRT Haber Dairesi Başkanlığına atandı ve iki buçuk yıl bu görevi yürüttü.
TRT’de yönetim değiştikten bir ay sonra müşavirliğe alındı.
San, Gazeteciler Cemiyetinde yayınlanan bir röportajda şu ifadeleri kullanmıştı:
Ercan San 1969 yılında Öğretmen Çiğdem Hanım’la evlendi.
Burcu ve Burak adında iki çocuğu; Yağmur adında torunu olan San, kızı Burcu’yu elim bir trafik kazasında kaybetti.
Ercan San, eşi Çiğdem San’ı 3 Ağustos’ta kaybettikten sonra, kendisi de 19 Kasım 2022’de vefat etti.
Binlerce kişinin hayatını kaybettiği Türkiye’deki depremleri nefret diliyle karikatürize eden Charlie Hebdo’nun web sitesi, 20 yaşındaki Türk hacker Yusuf Devran Karaçay tarafından hacklendi. Web sitesinin girişine Osmanlı marşı ekleyen Karaçay, sitenin orta kısmına “Ben Devran Karaçay, bir Türk genciyim hiçbirinizden korkum yok. Siz alay edemezsiniz, sadece alay konusu olursunuz” yazılı not bıraktı.
Fransız Charlie Hebdo dergisi, Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin sosyal medyada nefret suçu teşkil eden paylaşımda bulunarak büyük tepki çekmişti. Daha önce Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammet’e (sav) yönelik hakaret içerikli karikatürler yayımlayan Charlie Hebdo, bu kez de binlerce kişinin hayatını kaybettiği Türkiye’deki depremleri nefret diliyle karikatürize etmişti.
Ayrıca, web sitesine, Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafı ile hayatını anlatan bir yazı eklendi. Sitenin birçok yerine Türk bayrağı ekleyen Türk hacker, Türk bayrağının altına ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazısı ekledi.
Üniversitede eğitimini sürdüren ve lisede siber güvenlik bölümünü bitiren Devran Karaçay’ın 2021 yılında yapılan bir yarışmada, 1 milyon kişi arasından siber zeka şampiyonu olduğu öğrenildi.
Yusuf Devran Karaçay’ı tanımıyorum. Ama, Mersin, Tarsus, Adana, ve Hatay’ya yayılmış olan Karaçay soyadlılar arasından bir yeğenim olabilir.
Gözlerinden öpüyorum Yusuf Devran!
Charlie Hebdo’nun, depremkarikatürü rezilliği haberini şöyle değerlendirmiştim:
BU BİR KAHPELİKTİR!
Fransız Charlie Hebdo’nun, islam dünyasını ayağa kaldıran Hz.Muhammed karikatüründen sonra, şimdi de Türkiye’deki depremi çirkince karikatürize etmesi, insanlık dışı bir davranıştır.
Yıkım ve cesetleri resmeden ve ‘Tank göndermeye bile gerek yok’ eklemesi yapılan karikatür için, ‘Ukrayna kastedildi’ diyenler de haltetmişler.
İşte o rezil karikatür.
İlhan KARAÇAY yazdı
Fransa’da 1969 yılında yayınlanmaya başlayan haftalık mizah dergisi Charlie Hebdo, Türkiye’deki depremlere ilişkin yayınladığı yukarıdaki karikatür için, ‘Bu bir kahpeliktir’ demekten daha başka bir cevap bulamdım.
Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada sağlıklı düşünen insanların tepkisine yol açan bu karikatürde şunlar yazılı: “Türkiye’de deprem. Tank göndermeye bile gerek yok.”
Charlie Hebdo dergisinde yayınlanan bu çirkin karikatür ilk değil tabii. Daha önce de Hz. Muhammed’i aşağılayan karikatürü ile gündeme gelen ve olaylara sep olan bu dergi, şimdi de Türkiye’deki deprem kurbanlarını alet ederek, kahpeliğe kahpelik ekledi.
Aydınlıkçı ve liberal olarak tanımlanmaya çalışılan Charlie Hebdo dergisi, aslında, 1930’lu yıllarda çok aktif olan Fransız ırkçı geleneğin bir mirasıdır. İlerici değil, aşırı sağcı ve ırkçı bir dergidir.
Bu rezil derginin yayınlamış olduğu son karikatür için, Fas asıllı Fransız akademisyen Doktor Yannis Mahil bakınız neler diyor: “Fanatiklik ve alaycılık bu seviyeye ulaştığında, sunulan şey mizah değil nefret oluyor. Charlie Hebdo’nun hedefindeki mazlumlar, çoğunlukla Müslümanlar, göçmenler, Afrikalılar ve Asyalılar oluyor. Dergi kimi hedefe koyacağını ve bunu yaparken nefretini ‘ifade özgürlüğü’ ve ‘mizah’ın arkasına nasıl gizleyeceğini iyi biliyor.”
Mahil, “Bu Charlie Hebdo’nun ilk vukuatı değil. 2 Eylül 2015’te kıyıya vuran cansız bedeniyle dünyayı derinden sarsan Aylan bebeğin ölümünün ardından dergi ‘Ölmeseydi, büyüdüğünde tacizci olabilirdi’ şeklinde aşağılık bir karikatür yayımlamıştı.” şeklinde konuştu.
Mahil, Charlie Hebdo’nun Türkiye’deki depremlere ilişkin karikatürünü ise, “İslamofobik” ve “Türkofobik” olarak niteleyerek “Kendilerini savunacak mekanizmalara sahip olmayan insanları hedef alırken ‘aşırı’ davranarak cesur görünmek istiyorlar. Depremzedelere hakaret etmenin neresi cesaret?” diye eledi.
Charlie Hebdo’ya en iyi tepkilerden birini de, Grafik tasarımcı Abrar Sabbah, karşı bir karikatür ile verdi. Türkiye’nin, “Yeniden ayağa kalkacağız” sözleri ile karikatürü yorumlayan Sabbah, “Öyle çizilmez, böyle çizilir” dercesine, “Bu güçlü millet yeniden ayağa kalkacak” eklemesini yaptı.
İzlemek için aşağıdaki fotoğrafa tıklayınız:
******************************
Hack Nedir? Hacker Nedir? Hacker Ne İş Yapar?
Hack kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda “kırmak” tanımını görmekteyiz.
Bakınız nasıl tanımlanmış Hacker?
Genel anlamda hack, sisteme izinsiz erişim elde etmek manasına gelir. Bu erişimi sağlayan yani bu eylemi gerçekleştiren kişilere ise “hacker” şeklinde tanımlama yapılmaktadır. Hacker kelimesi Türkçe’ye çevrildiği zaman “bilgisayar korsanı” olarak tanımlanır. Birçok hacker korsan tanıma karşı olsa da medyanın etkisi ile bilgisayar korsanları tanımı bütün dünyada kullanılır hale gelmiştir.
Aslında “hack’lemek” bir sisteme farklı yöntemler denenerek, sistemin zafiyetleri tespit edilmesi ve bu zafiyetler kullanılarak ilgili sisteme ikinci bir erişim yolu elde etmektir. Hacker ise teknik bilgi ve beceri sahibi sistem, network, yazılım gibi birçok alanda uzmanlığı kanıtlamış ve elektronik tabanlı sistemlere veya internet üzerindeki hesapların zafiyetlerini kullanarak sistemlere erişim elde eden kişilerdir.
Hacker’lar kendi camialarında uzman programcılar veya ağ ve sistem üstatları olarak anılırlar. İnternet dünyasının en ilkel zamanlarından bugüne kadar uzanan onlarca yıllık bir kültüre sahiptirler. Aslen Hacker dediğimiz kişiler sistemlerin zafiyetlerini bularak sistemlerin gelişmesine katkıda bulunan teknik yetenekleri ile göz önünde bulunan bilgisayar üstatları olarak anılırlar.
Ancak herkesin iyi niyetli olduğu bir dünyayı düşünemeyiz. Elbette ki bu bilgi, beceri ve tecrübelerini kötü niyetli kullanarak sistemlere izinsiz erişim elde edebilen, sistemleri kırarak verileri çalan, kopyalayan, silen veyahut benzeri siber suçları işleyen kişiler de bulunmaktadır. Bu kişilere hacker yerine “cracker” yani kırıcı olarak tanımlama yapılır. Ancak medyanın sayesinde siber suç işleyen, verilere zarar veren veyahut kötü hareketlerle sistemleri kıran kişilere cracker yerine hacker tanımı yapılmakta ve hackerlar ile aynı kefeye konulmaktadır. Doğal olarak halk dilinde hacker’lar kötü niyetli bilgisayar korsanları veya siber suçlu olarak anılırlar.
Hacker’lar Ne İş Yapar?
Bilişim dünyasında hacker olarak tanımlanan bu kişilerin asıl işi sistemlerdeki arka kapıları, zafiyetleri keşfetmek, kötü niyetli kişilere karşı bu zafiyetleri üretici firmalara raporlayarak kapatılmasını sağlamak ve sistemlerin geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Bu iş içinde diğer mesleklerde olduğu bir şirkete veya bir kuruma çalışarak maaş almaktadırlar.
Son yıllarda teknolojinin gelişimi ve bilginin elektronik sistemler üzerinde işlemesi ile devletlerin kendi siber güvenlik sistemlerini korumak için maaşlı siber ordular kurduklarını ve özel yeteneklere sahip olan bu kişileri devlet kademelerinde özel pozisyonlarda çalıştırdıklarını görmekteyiz.
Kendilerine hacker diyen ama gerçekte üstat yerine kötü niyetli kişiler olarak tanımlanan gruplar ise genellikle bilgisayar sistemlerini bozan ve sistemlerini gelir elde etmek veya ego tatmin etmek gibi sebeplerle izinsiz kullanan kişilerdir.
Bu iki grup arasındaki temel fark ise şu şekildedir:
Üstat olarak tanımlanan iyi niyetli hacker’lar bir şeyler üretir, yapar ve bilişim sistemlerinin geliştirilmesine katkıda bulunurlar. Kötü niyetli hacker’lar yani bilgisayar korsanları ise bu sistemleri bozmak veyahut izinsiz olarak giriş yaptıkları sistemleri kötü amelleri için kullanmak isteyen kişilerdir.
Hacker’ler genel olarak üç gruba ayrılırlar.
Siyah Şapkalı Hacker’lar; Yukarıda belirttiğimiz gibi yeteneklerini, bilgi ve becerilerini kötü niyetli yani siber suç veya ego tatmini gibi işler için kullanan kişiler,
Beyaz Şapkalı Hacker’lar; Üstat olarak nitelendirdiğimiz sistemleri geliştiren ve zafiyetleri ortaya çıkartarak şirket veya kurumlara yardımcı olan bu işi meslek haline getirmiş legal kişiler,
Gri Şapkalı Hacker’lar; Genel olarak beyaz şapkalı olarak bilinen ancak egolarına yenilerek bazen kısa yoldan para kazanmaya odaklanarak mesai saatlerinin dışında sistemleri kırıp, bu sistemlerden gelir elde eden veyahut bu sistemlere zarar veren kişilerdir. Bu kişiler işlerine göre siyah veya beyaz şapka takarak ortada duran kişilerdir.
Genel Hack’leme Türleri Nelerdir?
Birçok hack türü vardır. Bunların arasında en belirgin olanı ise Hacktivist eylemlerdir. Aşağıdaki gibi sıkça karşılaştığımız bazı hackleme türlerinden bahsetmek istiyoruz.
Hacktivist Eylemler: Hacker’lar politik, dini, özgürlükçü veya çevreci gibi toplumsal birçok nedenle veyahut herhangi bir olayı bahane ederek, bir çatı altında toplanıp gerçekleştirmiş oldukları hack’leme eylemleri olarak tanımlanır. Global dünyayı etkileyen birçok hack vakasında hacker’ların bir olayı bahane ederek büyük şirketlere hatta devletlere siber saldırıda bulunduklarını ve büyük zararlar verdiklerini görmekteyiz. Özellikle de global çaptaki markaların veya devletlerin en büyük korkularından biri hacktivist eylemlerdir.
Cracklemek; Sistemleri ve özellikle de yazılımları kırarak kopyalarını dağıtan kişilerin kullandıkları yöntemdir. Kırdıkları sistemlerden elde ettikleri verileri kopyalamanın yanı sıra sattıklarını, hatta fidye istediklerini de görmekteyiz. Burada amaç tamamen karşı sisteme veya kişiye zarar vermekle birlikte çalınan bilgiden para kazanmaya odaklanılmıştır.
Zararlı Yazılımlar; Kötü niyetli hacker’lar (siyah şapkalı hacker) karşı sistemin zafiyetlerini buldukları zaman kötü amaçlı yazdıkları kodları kullanarak sisteme zarar vermeyi, sistemi ele geçirmeyi, zombi hale getirme gibi teknikleri sıkça kullanmaktadırlar. Birçok hacker, yazılım konusunda uzmanlaşmıştır ve bu yeteneklerini sistemlere zararlı kodlar yükleyerek silmeye, kopyalamaya, izlemeye veyahut benzeri zararlı aktivitelerde kullanmaktadırlar.
DDoS Saldırıları; Dağıtılmış Hizmet Reddi (DDoS) saldırıları adıyla bilinen bu saldırı türü en sık karşılaşılan ve en tehlikeli siber saldırı türüdür. Bu saldırı türünde genel amaç karşı sisteme ulaşılmasını engellemek ve karşı sistemin işlerliğini durdurmaktır. Sistemlere yapılan DDOS saldırılarında zombi hale getirilmiş bilgisayarları veyahut zararlı kodları kullanabilirler.
Phishing Saldırıları; Oltalama saldırıları olarak adlandırılan bu siber saldırı türünde kurban olarak seçilen kişilere sahte sayfalar gönderilerek kullanıcı adı ve parola gibi gizli bilgiler elde edilmeye çalışılır. İnternet tarihinin en eski ve en tehlikeli siber saldırı türü olarak bilinen bu saldırı türü genel olarak e-postalar üzerinden yapılır.
Sosyal Mühendislik Saldırıları; Sosyal mühendislik saldırılarında insan davranışlarındaki hatalar birer zafiyet olarak tanımlanır ve insanlar hata yapmaya yönlendirilerek bu zafiyetler kötüye kullanılır. Genel olarak insan kandırma sanatı olarak da tanımlanır. İnsanların iletişimleri sırasında yapmış olduğu hatalar birer zafiyettir ve bu hatalar sayesinde sistemlere izinsiz erişim elde edilebilir.
Brute Force Saldırıları; Kişilerin veya kurumların hesaplarına izinsiz erişim elde etmek için yapılan parola denemeleridir. Bir sistemin parola korumalı alanına milyarlarca parola denemesi yapılarak parolası zayıf olan kişilerin hesapları kolaylıkla elde edilebilir. Bu saldırı türünde deneme yanılma yöntemi kullanılarak basit veya kısa parolalar kırılmaya çalışılır.
0 (Zero) Day Saldırıları; Sıfırıncı gün saldırıları olarak tanımlanan bu saldırı türü tehlikeli ve bilinmeyen / tespit edilemeyen bir saldırı türüdür. Sistemlerin arka kapılarını keşfeden hackerlar bu zafiyetleri hiç kimse ile paylaşmaz ve bu sayede sistemlere erişirken herhangi bir engelle karşılaşmazlar. Genel olarak kullanılan yöntem veya zafiyet bilinmediği için siber güvenlikte en tehlikeli saldırı türü olarak tanımlanır.
İşletmelerin hacker saldırılarından korunmaları için alabilecekleri önlemler
Siber suçlarda birçok saldırı türü veya yöntemi vardır. Bu saldırılara karşı işletmeler sistemlerini korumak ve verilerinin güvenliğini sağlamak zorundadırlar. İşletmeler güvenliklerini sağlamak için fiziksel veya sanal olarak birçok koruma yöntemi kullanmaktadırlar. Aynı zamanda bünyelerinde bir beyaz şapkalı hacker veya beyaz şapkalılardan oluşan ekip barındırarak siber saldırılara karşı güvenlik sağlamaya çalışırlar. Bu beyaz şapkalı hacker’lar savunma yaparken kişisel beceri ve tecrübelerini kullandıkları gibi Firewall, IPS, IDS gibi ürünlerle de savunmalarını güçlendirirler.
Siber saldırılara karşı güçlü bir savunma yapabilmenin ilk adımı ise kurumunuza bir Firewall cihazı konumlandırmakla başlar. Bu cihazlar yeni nesil güvenlik duvarı olarak tanımlanırlar. Güvenlik duvarları kurum ağınızı sürekli olarak analiz eder, kötü niyetli girişleri veyahut siber saldırı türlerini tespit ederek hacker’ların erişimlerini engelleyen güvenlik ürünleridir.
Aynı zamanda kurum ağının verimli kullanılabilmesi adına anvitirüs koruması, şubeler arasında fiziksel koruma sağlamak veya mobil çalışanlarınızın güvenli bir şekilde şirket ağına bağlanabilmesi için VPN bağlantısı desteklemek gibi farklı işlevlere de sahiptirler. Bu işlevlerin tamamı verimli bir şekilde kullandığınız takdirde büyük bir oranla kurumunuzu siber saldırılara karşı korumuş olacaksınız.
İnsanlığı yasa boğan deprem felaketinden duyduğu üzüntüyü dile getiren Kral, özel faytonu ile saraya getirilen büyükelçimiz Selçuk Ünal ile uzun uzun konuştu.
Lahey’deki ünlü Noordeinde Sarayı’na halkın otomobil ile yanaşması yasak ama, yaya olarak geçmek ve izlemek mümkündü.
Başarılı çalışmaları ile memnuniyet yaratan eski büyükelçimiz Şaban Dişli’nin ardından, şimdi de damdan düşme değil, Dışişleri kökenli bir diplomatın Lahey’e atanması da menuniyet yarattı.
Haber-Yorum: İlhan KARAÇAY
Sadece Türkiye’yi ve Türkleri değil, tüm insanlığı yasa boğan depremin etkileri, Lahey’e yeni atanan büyükelçimiz Selçuk Ünal’ın, Hollanda Kralı Willem Alexander’e sunduğu güven mektubuna kadar uzandı. Ünlü Noordeinde Sarayı’na, özel fayton arabası ile getirilen ve saraya bandonun çaldığı İstiklâl Marşımız ile giriş yapan Ünal, Hollanda Krallığı Şeref Kıtası’nı denetledikten sonra, kendisini bekleyen Kral Willem Alexander tarafından karşılandı.
Türkiyemizde yaşanan deprem felaketi sonrasında, büyükelçimizi kabul etmeden bir gün önce, beraberinde Lahey Belediye Başkanı Van Zanen olduğu halde, Lahey’deki yurttaşlarımızı ziyaret ederek üzüntülerini belirten ve ‘geçmiş olsun’ dileğinde bulunan Kral Willem Alexander, aynı hassasiyeti, güven mektubunu sunmaya gelen büyükelçimize de gösterdi ve uzun uzun kunuştu.
Kral Willem Alexander’in sıcak karşılamasından sonra saraydan ayrılan yeni büyükelçimiz Ünal, “Ülkemizde meydana gelen deprem felaketi için taziyelerini tekrarlayan Majesteleri Kral Willem-Alexander’a, kendisinin ve halkının bu zor dönemdeki destekleri için teşekkürlerimizi sunduk” dedi.
(Büyükelçi Selçuk Ünal’ın mesajının tamamnı en altta bulacaksınız)
SARAYA GİRİŞ YASAK, DIŞARIDAN SEYİR SERBEST
GÜVEN MEKTUBU SERAMONİLERİ
Hollanda Kralı Willem Alexander, ünlü Noordeinde Sarayı’nda her ay, ülkelerine yeni gelen büyükelçilerin güven mektuplarını almayı adet haline getirdi. Noordeinde Sarayı’nda gelişen bu seramonileri izlemek serbest . Ne var ki, saraya otomobil ile yanaşmak ve içeri girmek yasak.
Sarayın önünden yaya olarak geçmek ve içeriyi izlemek, güvenlik güçleri için bir tehlike arzetmiyor.
ESKİ BÜYÜKELÇİ DİŞLİ
Lahey’de 4 yıl görev yapan ve 1 Şubat 2023’te Türkiye’ye geri dönen büyükelçi Şaban Dışli, iyi bir dost ve iyi bir büyükelçi idi.
Dostluğumuz, çok önceye dayanıyordu. Önceleri, Rotterdam’daki Demir Halk Bank’ta Genel Müdürlük yapan ve bu nedenle de Hollanda’da iyi bir etraf kazanmış olan Dişli, aynı zamanda iyi bir Beşiktaşlı idi.
O zamanlar Beşiktaş, Ajax’tan bir futbolcu transfer edecekti. Ben de bu transfer haberini renklendirecektim.
Kendisinde bir BJK forması olduğunu bildiğim Dişli’nin evine gittim ve formayı alarak Ajaxlı futbolcuya giydirdim. Dostluğumuz o zamanlar başlayan Dişli ile muhabbetimiz, büyükelçiliğinden sonra da devam etti.
Hollanda’yı çok iyi bilen biri olarak, görevini daha kolay yapan Dişli, tabii ki memnuniyet yaratmıştı.
Dişli ile, Demirhalkbank’ta (solda.) Dişli ile büyükelçilikte. Dişli ile bir başka etkinlikte
DIŞİŞLERİ KÖKENLİ OLUŞU MEMNUNİYET YARATTI
Hollanda’ya yeni atanan Selçuk Ünal’ın, damdan düşme değil, Dışişleri kökenli oluşu da memnuniyet yarattı.
Deprem vesilesiyle de olsa, Hollanda’ya gelişinde sıcak ilişkiler ile karşılaşan yeni büyükelçimizin de, selefi Şaban Dişli gibi, Türkiye-Hollanda ilişkilerini sıcak tutması bekleniyor.
Göreve başlar başlamaz, deprem sonrasında, yurttaşlarımız tarafından yürütülen yardım kampanyalarını yerinde inceleyen büyükelçi Ünal, Hollanda televizyonu NPO1’de, soruları yanıtladı ve yardımları anlatarak teşekkür etti.
Büyükelçi Selçuk Ünal, NPO1 Televizyonunda yaptığı konuşmasında özetle şunları söyledi: ”Ülkemizdeki elim deprem felaketinde yardımımıza süratle koşan herkese teşekkür ediyoruz. Nakdi yardımlar öncelikli olmakla birlikte, ayni yardımların da ulaştırılması için toplumumuz ile birlikte çalışıyoruz. Ellerindeki tek kurtarma ekibini ülkemize gönderen Hollanda hükümetine teşekkür ediyoruz. Buraya gelirken yardım malzemelerini derleyen yurttaşlarımızın çalışmalarını yerinde görmek için, toplanma merkezi ilan ettiğimiz yere uğradım. Yardımların düzenli bir şekilde yürümekte oluşu memnuniyet vericidir.”
BÜYÜKELÇİNİN ÜNAL’IN TÜRK TOPLUMUNA MESAJI
“Hollanda Türk toplumunun kıymetli mensupları,
1 Şubat 2023 tarihinde T.C. Lahey Büyükelçisi olarak göreve başlamış ve 15 Şubat’ta Hollanda Kralı Willem-Alexander‘a itimatnamemi sunmuş bulunuyorum.
Öncelikle, 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta meydana gelen deprem felaketleri nedeniyle tüm toplumumuza başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalan aileleri, sevenleri ve tüm milletimize sabır diliyorum. Bugün hepimiz acılıyız. Devletimiz tüm imkanlarıyla yaraların sarılması için çalışmaktadır. Bu zorlu süreçte Hollanda’da yaşayan toplumumuzun ve vatandaşlarımızın ilk andan itibaren felaket bölgesindeki afetzedelerle tek yürek olarak yardım çabasına girmesi, insanımızın ferasetini ve eşsiz dayanışma ruhunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. Tüm imkanlarıyla süratle seferber olan ve çalışmalarımızda bizleri, yardımların hızla ve eşgüdümlü bir şekilde ulaştırılmasına çalışan Büyükelçiliğimiz Kriz Merkezi’ni, Başkonsolosluklarımızı, Müşavirliklerimizi, Türk Hava Yolları’nı bir an olsun yalnız bırakmayan Hollanda Türk toplumunun değerli tüm mensuplarına milletimiz adına kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Hollanda ile diplomatik ilişkilerimiz 17. yüzyılın başında, resmen 1612 yılında tesis edilmiştir. Ancak bunun da öncesine giden bir tarih mevcuttur. Böyle bir geçmişe sahip olduğumuz Hollanda’da görev yapıyor olmak ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1859 yılında Lahey’e gönderilen ilk Elçi olan Yahya Karaca Paşa ile başlayan Türk Büyükelçileri arasında yer almak benim için büyük bir gurur kaynağıdır.
Türkiye ile Hollanda arasında çok yönlü ve kapsamlı ilişkiler mevcuttur. Siyaset, ekonomi, ticaret, finans, kültür, eğitim alanlarını kapsayan ilişkilerimiz 400 yılı aşkın tarihinden güç almaktadır. Ortak çıkarlarımız temelinde ilerlemektedir.
İkili ticaret hacmimiz 10 milyar ABD Doları’nı aşmıştır. Hollanda, uzun zamandan bu yana Türkiye’deki en büyük yabancı yatırımcı ülkedir. Ülkemizin yurt dışındaki doğrudan yatırımları açısından da Hollanda ilk sırada yer almaktadır. Türkiye ile Hollanda arasında haftada 84 uçuş hattı bulunmaktadır. 2022 yılında 1.2 milyonu aşkın Hollandalı dostumuz tatillerinde Türkiye’yi tercih etmiştir. Yüksek öğretim alanında Türk öğrencilerin en fazla tercih ettiği ülkelerin başında Hollanda gelmeye başlamıştır. Tüm bu rakamlar iki toplum arasındaki etkileşimin gerçek boyutunu ortaya koymaktadır.
Temel amacımız, Hollanda ile böyle bir zemine sahip ilişkilerimizi her alanda daha da geliştirmektir. Tabiatıyla, bu amaç doğrultusundaki çalışmalarımızda, Hollanda’da yerleşik 500 bin civarındaki toplumumuzun varlığı bizlere güven vermektedir. Hollanda’nın siyaset, ekonomi, ticaret, bilim, sanat, kültür ve sporhayatına en iyi şekilde entegre olan, ama anadiline, kültürüne, örf ve adetlerine bağlılığını da her zaman koruyan ve bu özelliğiyle Türkiye ile Hollanda arasında gerçek bir dostluk ve işbirliği köprüsü oluşturan sizlerle gurur duyuyoruz.
2023 ülkemiz için önemli bir yıldır. Bu sene hem Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümü hem de Osmanlı İmparatorluğu’nda Reis-ül Küttap’lık müessesesi ile temelleri atılan Türk Hariciyesi’nin kuruluşunun 500. yıldönümüdür. Bu önemli tarihte, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ortaya koyduğu ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesi temelinde Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını ‘TürkiyeYüzyılı’ yapmak azim ve kararlılığı içindeyiz.
Sizlerin hak ve hukuklarının gözetilmesi ile sorunlarınızın çözümünde sizlere destek olunması Büyükelçiliğimizin asli görevidir. Amsterdam, Deventer ve Rotterdam Başkonsolosluklarımızla birlikte her zaman ve daima yanınızda olduğumuzu bir kez daha tekrarlamak isteriz.
Büyükelçiliğimiz ve Başkonsolosluklarımız milletimizin, Sizlerin evidir. Kapımız her zaman açıktır.
En içten saygı, selam ve sevgilerimi sunuyorum.”
SELÇUK ÜNAL’IN BAŞARILI GEÇMİŞİ
Bakınız, henüz birlikte fotoğrafımız olmayan Selçuk Ünal’ın başarılarla dolu geçmişini, Wikipedia nasıl anlatmış:
TED Ankara Koleji ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunudur. 1992 yılında Dışişleri Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığı’nda Aday Meslek Memuru olarak göreve başlamış, çeşitli görevlerin ardından 2006-2008 yılları arasında Dışişleri Bakanları Abdullah Gül ve Ali Babacan‘ın Özel Müşavir Yardımcısı, 2008-2010 yılları arasında Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciği’nde (New York) Müsteşar ve Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi üyeliği sırasında BMGK Siyasi Eş-Koordinatörü ve Daimi Temsilcilik Sözcüsü, 2010-2013 yıllarında Enformasyon Genel Müdür Yardımcısı ve Bakanlık Sözcüsü, 2013-2014 yıllarında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu‘nun Özel Müşaviri olarak görev ifa etmiştir. 9 Eylül 2014 tarihinde Kanada Büyükelçisi olarak atandı. 11 Aralık 2018’de merkeze dönmüştür. 2019 yılı itibarıyla Dışışleri Bakanlığında Suriye konularından sorumlu büyükelçi olmuş ve ardından Suriye ile ikili siyasi işler genel müdürlüğüne atanmıştır. Şimdi de Lahey büyükelçiliğine atanan Ünal, evli ve bir çocuk babasıdır. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
İNSANLIK DUYGULARINIZI UYANDIRACAK BU TARİHİ YAZIYI OKUMANIZI BİLHASSA RİCA EDERİM
Medyada tam 10 gündür, duygulu anlar yaşatan görüntülerin etkilediği Hollandalılar, 100 milyonu aşması beklenen, tarihin en büyük yardım meblağını yakaladılar.
Türkiye’de televizyonlar ortak yayın yaparken, Hollanda’da da televizyonlar, ünlülerin katılımı ile yardım çağrısında bulundular ve rekor meblağı buldular.
Sanatçımız Karsu’nun aynı yayında icra ettiği ‘Gönlüm hep seni arıyor neredesin Sen’ şarkısı, altyazı tercümeli olunca, daha çok duygulanan Hollandalılar gönüllerindekileri boşalttılar.
İlhan KARAÇAY yazdı:
Meydana gelen felaketler, insanları olduğu gibi, devletleri de duygulandırınca, medeniyet ve minnettarlık devreye giriyor ve dostluk ilişkileri alevleniyor.
Bunun son örneğini, ülkemizde onbir ilde meydana gelen deprem sırasında yaşadık.
Örneğin, düşmanca ilişkilerimiz olan Ermenistan, Yunanistan ve İsrail gibi ülkelerin yardım isteklerini geri çevirmedik. Haliyle de bu ülkelerden gelen insanlarla kucaklaştık.
Gönül ister ki, insanlık uğruna kucaklaşabildiğimiz bu ülke ve insanlarıyla, bundan sonra da sıcak ilişkilerimiz devam eder.
Şimdi sizlere düşman bir ülkeden değil, kuruluşları sırasında ilk bizim tanıdığımız, 80 yıllık İspanya savaşında destek verişimiz ile savaşı kazanmalarına yardım ettiğimiz ve lalemiz ile zengin ettiğimiz bir ülkeden, yani Hollanda’dan söz edeceğim.
Arada bir, siyasi tartışmalar yaşadığımız ve şahsen benim de ‘Irkçılık yapıyorlar’ diye fırçaladığım Hollandalılar ile gerçekten de dostmuşuz…
Hollandalılar ile dost olduğumuzun ispatı için, geçmişten pek çok örnek verebileceğim gibi, son yaşanan örneği, ‘perçin’ olarak kabul edebiliriz.
Hollandalılar, tıpkı 1999 Marmara depremi sonrasında olduğu gibi, şimdi yaşadığımız felaket sırasında ve sonrasında duyarlılıklarını yeniden ortaya serdiler.
1999 depremi sonrasında, birbirimize kenetlenerek yaptığımız bir kampanya sonrasında 67 milyon Gulden yardım toplanmıştı. O zaman da Prensesler, Bakanlar ve ünlüler camilerimize koşmuş ve sonra da yine ortak bir TV yayını ile o zamanki rekor meblağı toplamışlardı.
Hollandalılar şimdi de, deprem bölgesine kalabalık bir yardım ekibi göndererek ve 12 canımızı kurtararak dostluklarını ortaya koydular. Depremi takip eden günlerde, Başbakan ve Bakanlar ve hatta Kral Willem Alexander, Türkler ile buluştular ve kucaklaştılar. Belediyeler bayraklarını yarıya indirdiler, geceleri kırmızı ışıklarla ile Türk bayrağını simgelediler ve her yurttaş için bir euro hesabıyla, toplamda 17 milyon euro bağış yaptılar.
Kral Willem Alexander, ziyaret ettiği Türkler ile.
Hollandalılar’ın en büyük ve duyarlı yardım kampanyası, dün yapılan ortak TV yayınında gerçekleşti.
Türkiye’de, ünlülerin katıldığı ‘Türkiye Tek Yürek’ başlıklı ortak TV yayını sırasında 120 milyarı aşan rekor bir meblağ toplanırken, Hollanda televizyonlarının ortak yayınında da 90 milyon euroyu bulan ve 100 milyonu aşması gerek rekor bir meblağ toplandı.
Başbakan Rutte, ziyaret ettiği Türkler ile.
TV yayınının en duygulu anı, burada yaşayan şarkıcı kızımız Karsu’nun konuşması ve şarkı söylemesi sırasında yaşandı. Karsu, Hataylı bir ailenin kızı. Anne ve babası ona köylerinin adını vermişlerdi. Bu ara harabe haline gelmiş o köy görüntülenirken, Karsu da enkaz altında kalan 16 aile ferdinin acısını anlatıyordu. Karsu, daha sonra piyanoya geçip ‘Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen’ şarkısını söyledi. Şarkının sözleri altyazı ile tercüme edilince, göz yaşları pınar olup aktı.
İşte Karsu’nun seslendirdiği, depremzedeler için ‘biçilmiş kaftan’ gibi şarkının sözleri ve Hollandaca tercümesi:
Şu garip halimden bilen, işveli nazlı,
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen? Mijn liefste, jij weet hoe verloren ik me voel; mijn hart zoekt steeds jou, waar ben je nu?
Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm,
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen, neredesin sen? Je zoete woorden, je lieve lach, je mooien ogen;
Mijn hart zoekt steeds jou, waar ben je nu?
Ben ağlarsam ağlayıp, gülersem gülen,
Bütün dertlerim’ anlayıp, gönlümü bilen Jij die huilt als ik huil, lach als ik lach;
Jij die al mijn pijn en verlangens begrijpt,
Sanki kalbimi bilerek, yüzüme gülen,
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen, neredesin sen? Jij die glimlachend recht in mijn hart kijkt;
Mijn hart zoekt steeds jou, waar ben je nu?
Waar ben je nu, waar ben je nu, waaar ben je nu?
GEÇMİŞTE YARDIMLAŞMA
Hollanda, 16 Şubat (yani bugün) 1916’da, Amsterdam’ın kuzeyinde bulunan bölgede bir su felaketi yaşamıştı.
Pek çok ev sular altında kalırken 51 kişi hayatını kaybetmişti.
O zaman, harp içinde olan ve maddi durumu hiç iyi olmayan Osmanlı, 2.387.90 Florin tutan bir TL meblağını yardım olarak göndermişti. Bu meblağın, şimdiki değeri ile 20 bin euro olduğu tahmin ediliyor.
Zamanın Dışişleri Bakanı, Kraliçe adına gönderdiği mektup ile teşekkür etmişti. Yukarıdaki fotoğrafta, Kraliçe adına gönderilen teşekkür mektubu, sular altında kalan evler ve bölge harıtası görülüyor.
Türkiye’nin Hollanda’ya ikinci yardımı da anlamlıydı. 1836 kişinin can verdiği 31 Ocak 1953 sel felaketinden sonra, özellikle battaniye isteyen Hollanda’ya, miktarını bulamadığım kadar battaniye gönderen Türkiye’ye şükran borçluydu Hollanda. Üstteki fotoğrafta, Türkiye’den giden battaniyelere sarılan selzedeler, sular altında kalan evler ve Zeeland bölgesi haritası görülüyor.
İşte böyle değerli okurlarım. Düşman ile barışmak için ille de bir felaket olmasını beklemek nasıl doğru değil ise, insanlar ile her zaman iyi ilişki içinde olmak ve dost olmak en doğrusudur.
Kalın sağlıcakla.
Karsu’yu dinlemek için alttaki videoya tıklayınız.