HOLLANDA’YI DÜNYAYA REZİL EDEN ROTTERDAM OLAYLARI, 50 YIL ÖNCE BUGÜN BAŞLAMIŞTI.

HOLLANDA’YI DÜNYAYA REZİL EDEN ROTTERDAM OLAYLARI, 50 YIL ÖNCE BUGÜN BAŞLAMIŞTI.

*Türk evlerine ve işyerlerine bir hafta boyunca saldıran ırkçılar, pek çok yurttaşımızı yaralamıştı.

*Avrupa’daki tüm Türkler’i isyana sevk eden olaylar, 50 yıl sonra Hollanda medyasında geniş bir şekilde yer alıyor.

*Rotterdam’da ırkçılık konusu 50 yıl sonra da gerginlik yaratıyor.

*Bugünkü gençliğin tahayyül edemeyeceği olayları, kırık Hollandacam ile eleştirdiğim televizyon programı, şimdi tüm kanallarda yayınlanıyor.

*Türkiye’de, Suriyeliler’e karşı bir Rotterdam olayı yaşanır mı?

*50’inci yılın Hollandaca haberi.

                          Hepsini aşağıda okuyabilirsiniz

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’yın haberi:

1972 yılının 9 ağustos gecesi saat 01.00’de, Rotterdam’a 70 km. mesafede bulunan Zeist’teki evimin telefonu çalmıştı. “Hayırdır inşallah” diye kaldırdığım ahizeden, “Abi kusura bakma, vakit geç ama burada önemli olaylar var. Acele gelmen lazım” diyen Senan Bilgin idi.
Senan Bilgin, Hürriyet Gazetesi tarafından staj için Rotterdam’a gönderilmiş bir öğrenci idi. Yıllar sonra Hürriyet’in Dış Haberler Müdürü olan Senan Bilgin, o gece telefonda ağlar gibiydi.
Otomobil ile 35 dakikada vardığım Rotterdam’ın Afrikaander mahallesinde saat 02.00 idi. Ortalık tam bir savaş alanı gibiydi. Türk evlerinin ve dükkanlarının camları paramparça edilmiş, Türkler’e ait otomobiller devrilmiş ve bir otomobil de yanar vaziyette idi.
Ortalıkta üç-beş polis ve ağlamaklı yüzlerce Türk vardı.
Ertesi gün, medyanın tüm dünyaya duyurduğu bu olayın devamı yaşandı. Rotterdam’da Türkler’e saldırı yapıldığını duyan ırkçı gençler, Hollanda’nın dört bir yanından Rotterdam’a akın ettiler.
TV kameralarının önünde şov yapmak için iyi bir fırsat bulan ırkçılar, Türk evlerine çıkıyor, eşyaları pencerelerden dışarı atıyor ve sonra da ateşe veriyorlardı.
Olayları önlemek (!) için orada bulunan polisler. Irkçıları önleme yerine, onlara mani olmak isteyen Türkler’i kırbaçlıyordu.
Olaylar üçüncü ve dördüncü günlerde de devam etti. Tüm dünya medyası, Hollanda için bir utanç vesilesi olan bu haberleri veriyordu. Ben Hürriyet’te, Şadi Tatlı Tercüman’da, Kamuran Sümercan da Milliyet’te her gün manşet oluyorduk.

metin, gazete, işaret içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hürriyet’e geçtiğim haberler o kadar inanılmazdı ki, o zaman genel müdürümüz olan rahmetli Nezih Demirkent, Rotterdam’a yakın Delft kentindeki yeğenine, “Git İlhan’ı bul, bak orada neler oluyor” diyerek, inanılması güç olayların teyidini istiyordu.

Olaylar çığrından çıkmıştı. Medya Türkler’in karşı saldırıya geçeceği iddialarını yayınlıyordu. Hatta, Almanya’dan bir tren dolusu Türk’ün takviye için Rotterdam’a geleceği iddiası bile yayıldı. Polis, Almanya’dan gelen trenleri durdurup kontrol etmeye başladı.

Başkonsolosluğumuz, ‘s-Granvendijkwal caddesi üzerinde idi. Tercüman Gazetesi bürosu da Başkonsolosluğun altındaydı. Haliyle bizim ve yurttaşların karargâhı burası idi.
Hergün yüzlerce yurttaş buraya birikiyor ve saldırılara karşı çareler aranıyordu.
Dördüncü gün galeyana gelen yurttaşlar, “Haydi arkadaşlar, otomobillere binin. İlk hedefiniz Afrikaander mahallesidir” diye bağıran birine uyarak olayların yaşandığı yere aktılar. Daha sonra bizlerin gayreti ile yurttaşlar yumuşatıldı ve karşı bir saldırı önlendi.

metin, açık hava, kişi, eski içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Durum çok vahim olduğu halde, Türkiye Dışişleri Bakanı TRT’ye verdiği beyanatında, “Hollanda’da basit bir sokak kavgası yaşanmıştır. Basın olayı abartıyor. Hiçbir yurttaşımız yaralı değildir” diyebiliyordu.
Genel Müdürümüz Nezih Demirkent, bu beyanata çok kızmıştı.
Telefonda konuştuğum rahmetli Demirkent, bana, “Ulan bana yaralı fotoğrafı göndermezsen ceketini alır gidersin Hürriyet’ten” demişti.

Hastanede koma halindeki Ömer Albayrak’ın yanına kimse yanaştırılmıyordu.
Şadi Tatlı bir polis dostunun yardımıyla dahi hastane odasına giremedi. Kamuran Sümercan’ın gayretleri de sonuç getirmemişti.

Artık şans deneme sırası bana gelmişti. Marmara Otel Restaurant’ın sahibi Burhan ile hastaneye gittim. Ben, Türkiye’den gelen ve Hollandaca bilmeyen, Ömer Albayrak’ın akrabası rolüne girdim. Üzerime bolca bir ceket giydim ve fotoğraf makinemi de ceketin içine sakladım. Burhan ile birlikte odaya girmemize izin verdiler. Ömer Albayrak tam bir koma halindeydi. Kapıyı kapadım ve fotoğraf çekmeye başladım.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Dışarı çıktığımız zaman, bir gazetecilik başarısı nedeniyle sevinçliydim. Bu fotoğrafı sadece Hürriyet’e yayınlatmak ile büyük bir “paye” elde edebilirdim. Ama ben bu fotoğrafı hem ANP ajansına, hem Şadi Tatlı’ya ve hem de Kamuran Sümercan’a verdim. Aynı gece o fotoğraf, NOS televizyonunda yayınlandı ve Rotterdam olaylarının ciddiyeti ortaya serildi.

Ben bir de polisler tarafından kıyasıya kırbaçlanan, sırtı kırbaç yarası dolu bir yurttaşımızın fotoğrafını çekmiştim. Bu iki fotoğraf, bizi yalanlamaya çalışan Dışişleri Bakanı’na atfen Hürriyet’te ve diğer gazetelerde büyükçe yayınlandı.

Rotterdam olayları beşinci günden sonra durulmaya başlandı. Hollanda’yı tüm dünyaya rezil eden bu olayların durulduğu sanılırken, ‘Oh’ demiştik ve bu kadarla kurtulmuş olduğumuza sevinmiştik. Ama umduğumuz olmadı. Ertesi günün akşamı yeniden toplanan mahalle gençleri, saldırıları sürdürmüştü. Polis yine vardı ama nafile…
Evlerimiz ve otomobillerimiz yine alevler içindeydi.
İş bununla bitecek diye düşünmüştük ama, maalesef yine olmadı. Bu kez, ülkenin dört bir yanından gençler, örgütlü bir şeklide Rotterdam’a gelmeye başlamışlardı. Her akşam saatlerinde gençler Rotterdam’a geliyor ve saldırıları sürdürüyorlardı.
Bu durum tam bir hata böyle sürdü.

metin, adam, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduOlayların yaşandığı günlerde, Hollanda’nın yaşam boyunca utanacağı olayları yayınlayan Televizer Magazine programının yapımcısı Jaap van Meekren, programa başlarken ‘ Burası Belfast değil, Berlin de değil. Utanılacak bir manzarayla karşı karşıyayız.’ diyordu.
Bu programda benimle de bir söyleşi yapıldı. Gençliğimin baharında, 2 yıllık kırık Hollandaca ile konuşmam yine de etkili olmuştu. Söyleşide, refah içinde ama sevgisiz gelişen Hollanda gençliğinden söz etmiştim.

İzlemek için aşağıdaki fotoğrafa tıklayınız:

TÜRKİYE’DE BİR ROTTEDAM OLAYI YAŞANIR MI?

‘Hollanda’yı, dünyaya rezil eden Rotterdam olaylarının bir benzeri Türkiye’de yaşanır mı?’ sorusunun cevabını, geçen yıl yayınlamış olduğum aşağıdaki analizden okuyalım:

Türkiye’de gündemde olan ‘Suriyeliler’ konusu, düşüncesiz bir şekilde sarf edilen bazı sözler ve uygulanmaya konulmak istenen bazı kurallar nedeniyle büyük tartışma konusu oluyor.
Bu konuda iktidar ve muhalefet mensuplarının, sonunun nereye varacağını hesap etmeden sarfettikleri sözler, Allah korusun büyük bir felakete yol açacak nitelikte.

Bu konudaki muhtemel bir tehlikeyi, Hollanda’dan örnekler vererek izah etmeye çalışacağım ama, Hollanda’daki Türk toplumu ile Türkiye’deki Suriyeli toplumunun konumu hakkında biraz bilgi vermem gerekecek.

Hollanda’daki Türkler, yapılan ikili anlaşmalar sonrasında Hollanda’ya getirilmişlerdir. Hem de davul zurna eşiliğinde yapılan karşılama törenleriyle…
Anlaşmalar, Türkler’in buradaki geleceğini garanti altına alıyor ve uluslararası hukuk kuralları ile de perçinleniyordu.
Ne var ki, devletin alacağı yanlış kararlara karşı güvencesi olan Türklerin, halk karşısında bir güvencesi yoktu. Nitekim öyle de oldu.

Hollanda’ya gelişleri 10 yıl dolmadan, halkın belli bir kesimi tarafından, ‘İşimizi elimizden aldılar, sokaklarımızı pisletiyorlar ve gürültü yapıyorlar’ diye suçlanmaya başlanan Türk toplumu, bazı siyasetçilerin ve medya organlarının kışkırtmasıyla ağır bir baskı altında yaşamaya başladı.
Münferit olaylardan sonra, 1972 yılında Rotterdam’da ve 1976 yılında da hemen yakındaki Schiedam’da, Türk evlerine ve işyerlerine saldırıların yapıldığı acı olaylar yaşandı.

Sizelere bu olayları gazete kupürleri ile anlatmadan önce, Türkiye’deki Suriyeliler’in konumu hakkında bilgi vermek istiyorum.

Türkiye’deki, sayıları beş milyon olduğu belirtilen Suriyeliler, Türk devleti tarafından getirilmedi ve güvence altına alınmak için de anlaşma yapılmadı. Suriyeliler, ülkelerinde çıkan iç savaş nedeniyle, gümrük kapılarından değil, sınırlardan kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Türkiye, ölümden kaçan bu çaresiz insanları, gerek insanlık borcu ve gerekse uluslararası kurallar gereği kabul etti. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler, uluslararası bir kuralın gereği olarak kabul edilmeliydi ama, ülkelerinde ortam normale döndüğü zaman da, ülkelerine geri gönderilebilirdi.
Zira, Hollanda’daki Türkler, hakları güvence altına alınmış göçmenlerdi, Suriyeliler ise sadece sığınmacıydı.

Türkiye’deki Suriyelilerin konumu her ne kadar dezavantajlıysa da, bu insanlar için söylenecek sözler rencide edici olmamalıdır. Bu insanlar, güvenceleri olmadığı için ve kendilerine bir söz verilmiş olmadığı için geri gönderilebilir ama, ortamın normale dönüşmesi beklenmelidir. Zira bu konudaki uluslararası kurallar da işlemektedir.

‘Bolu Beyi’ gibi ortaya çıkan Beldiye Başkanı’nın, Suriyeliler’i geri dönüşe zorlamak amacıyla koymak istediği kural, 10 yaşında bir çocuğun dahi yapmayacağı saçma bir kuraldır.
10 yaşında bir çocuğun sahip olduğu zekâya bile sahip olmayan bu Bolu Beyi, yabancılar için elektrik, su ve vergileri tam on misli daha fazla alacağını ilan ederek, tüm dünyada komik duruma düştü.

Ne gariptir ki, bu Bolu Beyi’ni alkışlayanlar oldu.
Suriyeliler’in varlığından rahatsız olan insanlar tabii ki geri gönderilmelerini arzu edebilirler ama, gerek insanlık adına ve gerekse uluslararası kurallar adına sabırlı olmalılar.

Hollanda’da yaşanan her olay sonrasında, inisiyatifi ele alıp, Türkler’i savunmaya soyunan naçizane şahsım, Hollanda parlamentosunda kürsüye çıkarak ve televizyonlarda konuşarak hak aradım. Tabii ki bunu yaparken, gerek Hollanda demokrasisi ve gerekse halkın toleranslı oluşundan yararlandım.

Şimdi sorarım sizlere, Suriyeliler içinden bir İlhan Karaçay çıkarsa, ve Hollanda’da yapılanları Türkiye’de yaparsa ne olur?

Facebook’ta, Türkiye’deki bir Suriyeli’nin görüntüsü yayınlandı. Bu Suriyeli çok bozuk Türkçesi ile, ‘Ne istiyorsunuz bizden kardeşim? Biz burada çalışıyoruz, vergi veriyoruz…’ gibisinden laflar ediyordu ama hiç de sempatik gelmiyordu. Bu adama yapılan reaksiyonları gördünüz mü? Allah korusun, yarın bu laflar sokaklarda söylenmeye başlandığı zaman ne olur biliyor musunuz? Sonuçta, Suriyeliler de kendilerini savunmaya çalışacaklardır.
Suriyeliler’den korktuğumuz için değil, insan haklarına ve uluslararası kurallara saygılı olduğumuz için, rencide edici sözler sarfetmemeliyiz.

Şimdi, Hollanda’da bulunan, hakları güvence altına alınmış göçmen bir Türk toplumu ile, hakları güvence altında olmayan, iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriye toplumu arasındaki farkı anladık değil mi?

             KUPÜRLER KONUŞUYOR


Rotterdam olayları Hollanda gazetelerinde de boy boy yer alıyordu. Trouw gazetesi, Türk Bakan Uzuner, yaşananların ırkçı saldırı olmadığını düşünüyor’ başlığını kullanmıştı.

Rotterdam Başkonsolosomuzun bir skandal hareketi vardı.
Hollanda medyası kendisine, ‘Ne yapmayı düşünüyorsunuz’ diye soru yöneltince, ‘Benim tayinim çıktı yarın gidiyorum, benden sonra gelecek olana sorun’ diye yersiz ve saçma bir cevap vermişti.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Rotterdamsch Nieuwsblad gazetesi, 12 ağustos 1972 sayısında, ‘Türk mahallesindeki tedhiş, şimdi polise karşı’ başlığıyla verdiği haberinde, ‘Almanya’daki Türkler’in trenlerle akın akın Rotterdam’a geleceği bildiriliyor’ diye yazdı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Yukarıdaki kupürde, her ne kadar ‘Türk işçileri Hollanda’da halkla ve polisle çatışıyor’ gibi bir başlık kullanılmışsa da, Türk işçileri sadece kendilerini savunmakla yetinmişlerdi.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
17 Ağustos 1972 tarihli Hollanda gazetesi ‘Het Vrije Volk’ ( Özgür Halk), olayları Hürriyet’te yayınlanan haberin kupürü ve ‘Bir hafta nefret ve şiddet’ başlığıyla yayınladı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Utrechts Nieuwsblad gazetesi, ‘Türkler evlerinden çıkmaya cesaret edemiyorlar’ başlıklı haberinde, 62 kişinin tutuklandığı başlığını atarken, Türkiye’deki medyanın, Rotterdam olaylarında ılımlı davrandığını ve sadece Hürriyet’in olayları kendi muhabiri (bendeniz) ile takip ettiğini yazdı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Rotterdamsch Nieuwsblad gazetesi, Hürriyet kupürü ile yayınladığı haberinde, genellikle Hürriyet’in haberinde yazılı olanların tercümesini kullandı. Gazete, Hürriyet’in ‘Türkler yasalara uygun hareket ederlerse, haklılıklarına halel gelmez’ sözlerini başlık olarak kullandı.

metin, gazete, kabin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Rotterdam olaylarının üzerinden10 gün geçtikten sonra Rotterdm’a gelen Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner yurttaşlarımız ile görüşmüştü. O sırada Tahtın varisi olan Prenses Beatrix de yaptığı açıklamada, olaylardan utanç duyduğunu söylemişti.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduRotterdam olaylarının ardından, 1976 yılında bu kez Schiedam’da Türk evlerine ve işyerlerine saldırı başladı. Olaylar, bir Türk’ün işlemiş olduğu cinayet suçundan sonra başlatılmıştı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Schiedam olayları da, Rotterdam’daki gibi günlerce sürmüştü. Türkler’in göç etmeye başlaması üzerine, kentin Belediye Başkanı, ‘Türkler giderse Schiedam ekonomisi çöker’ demişti.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Schiedam olaylarından sonra, Hollanda’ya özel olarak getirdiğimiz, ünlü yazar Murat Sertoğlu ile çeşitli toplantılar yapmış ve yurttaşlarımıza moral yüklemiştik. Toplantılardan birine Belediye Başkanı Lems eşiyle birlikte gelmişti.

                    ****************************

HOLLANDA MEDYASINDA 50’NCİ YIL HABERİ)

50 jaar na rellen Rotterdamse Afrikaanderwijk: ‘Acht dagen niet normaal slapen’

Het is komende week vijftig jaar geleden dat de Rotterdamse Afrikaanderwijk dagenlang werd geteisterd door rellen. Het geweld richtte zich tegen de zogenoemde “Turkenpensions” in de Wapenstraat. De bijna 80-jarige Cemalettin Sahin, eigenaar van een van de panden, blikt bij de regionale omroep Rijnmond terug op die augustus.

Er sluimert in 1972 al maanden onvrede in Rotterdam over de “Turkse gastarbeiders”, zoals ze toen genoemd worden. Sommige mensen vinden dat Turken voorrang op woningen krijgen. De vlam slaat in de pan op donderdag 9 augustus als een Nederlandse vrouw tijdens haar verhuizing uit een pand van een Turkse pensioneigenaar ruzie krijgt over haar huurachterstand.

“Ze dachten waarschijnlijk: hier gebeuren verkeerde dingen, dat zal in die andere pensions ook wel gebeuren, dus wilden ze het oplossen door ons allemaal weg te sturen”, verklaart Sahin over dat conflict.

De ruzie tussen boze wijkbewoners en Turken mondt uit in rellen. Relschoppers uit andere delen van de stad sluiten zich erbij aan. De ruiten van de vijf naast elkaar gelegen pensions worden ingegooid met stenen. Een brandbom volgt. Een van de pensions wordt overhoop gehaald en de inboedel belandt op straat.

Avond na avond probeert de politie honderden relschoppers te verdrijven, maar zodra de agenten vertrekken, komen de relschoppers weer tevoorschijn en vliegen de stenen weer naar binnen.

metin, adam, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu 

 

Cemalettin Sahin is sinds 1964 in Nederland en kocht zijn pand in 1969 voor 33.000 gulden. Hij is thuis als de rellen uitbreken: “Ze gooiden de ruiten in en wij snapten er niets van.” Op de tweede dag van de rellen brengt hij zijn gezin in veiligheid en gaat zelf terug naar de Wapenstraat. “We hebben de bedden tegen de ramen gezet, zodat de stenen terug zouden stuiteren.”

Sahin was bang, vertelt hij aan de regionale omroep. “Ik kon acht dagen niet normaal slapen, hooguit een paar uurtjes in de ochtend.” Hij blijft tijdens de rellen binnen, net als de eigenaren van de andere pensions naast hem.

kişi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduStenen in de muur in een van de kamers in een pension

Na dagen van angst komt er een einde aan de rellen in de Wapenstraat. Buren van de overkant komen naar buiten: “Mannen, vrouwen en kinderen. Ze haalden de stenen van de straat en een van de mannen pakte de megafoon en sprak de relschoppers toe. Hij zei: ‘Wij leven hier met deze Turken en hebben geen last van ze. Wij staan niet toe dat jullie ze nog langer aanvallen’. Ze hebben ons echt geholpen, dat voelde fijn.”

Pensions op slot
In de weken na de rellen sluit de gemeente ruim veertig pensions, omdat ze niet voldoen aan de eisen van bouw- en woningtoezicht. In oktober 1972 worden nog 200 pensions gesloten.

Kort daarna volgt het besluit dat mensen met een niet-westerse achtergrond over de stad verspreid worden: maximaal vijf procent van de bewoners van een wijk mag een niet-westerse achtergrond hebben. Een meerderheid van de gemeenteraad in Rotterdam stemt voor. Twee jaar later vernietigt de Raad van State de regeling, omdat die in strijd is met het VN-verdrag dat discriminatie door de overheid verbiedt.

Ook Sahin stopt na de rellen met zijn pension in de Wapenstraat. Samen met zijn gezin gaat hij op de twee bovenste verdiepingen van het vier etages tellende pand wonen. De onderste twee verdiepingen verhuurt hij aan een gezin. Uiteindelijk verkoopt hij het pand jaren later voor 33.000 gulden, hetzelfde bedrag als waarvoor hij het had gekocht.

 

ANTALYA STADINA İSİM SPONSORU OLAN CORENDON’UN DOĞUŞU VE VAROLUŞ MÜCADELESİ…

ANTALYA STADINA İSİM SPONSORU OLAN CORENDON’UN DOĞUŞU VE VAROLUŞ MÜCADELESİ…

İlhan KARAÇAY yazdı:

İki patron Atilay Uslu ve Yıldıray Karaer benim tavsiyeme uysaydılar, bugün Corendon olmayacaktı.

Dev organizasyonlar ve iddialı sponsorlukların sonuncusu, “Crendon Airlines Park Antalya” oldu.

metin, gök, açık hava, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’da, biri yeme içme branşında (Atilay Uslu), diğeri de havacılık branşında (Yıldıray Karaer) yükseliş arayan iki ortağın kurdukları ufacık Corendon adlı firma, şimdilerde Türkiye’nin önemli stadyumlarından birine, isim sponsoru olacak kadar büyüdü ve hatta devleşti.

Corendon’un nasıl doğduğunu ve varoluş mücadelesini anlatmadan önce, hafta başında yapılan stadyum sözleşmesi ile ilgili haberi, Yavuz Nufel’in kaleminden okuyalım:

ANTALYA STADYUMU’NA KARADAN VE HAVADAN CORENDON DESTEĞİ

Corendon Airlines ile Antalyaspor arasında 2019 yılından bu yana devam eden iş birliği, stadyum isim sponsorluğu anlaşmasıyla taçlandırıldı. Antalyaspor’a verdiği desteğin kapsamını genişleten Corendon Airlines’ın yeni sponsorluk hamlesiyle Antalyaspor Stadyumu’nun ismi “Corendon Airlines Park Antalya” oldu.

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduTürkiye Spor Yazarları Derneği Levent Tesislerinde yapılan imza töreninde, konukları Corendon’un güzel hostesleri Beyza Çelikadam (solda) ve Gizem Şimşek (sağda) karşıladı. İmzaları ise Yıldıray Karaer (sağda) Aziz Çetin (ortada) ve Berkay Bahar (solda) attılar.

2 Ağustos Salı günü Türkiye Spor Yazarları Derneği Levent Tesisleri’nde Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, Antalyaspor Başkanı Av. Aziz Çetin, Antalyaspor Asbaşkanı Berkay Bahar, Corendon Airlines ve Antalyaspor yöneticilerinin katılımı ile düzenlenen basın lansmanında, anlaşmayla ilgili detaylar paylaşıldı.

Corendon Airlines CEO’su Yıldıray Karaer, imza töreninde yaptığı konuşmada, “Antalya’ya ve Antalyaspor’a değer katmasını hedeflediğimiz bu iş birliğinden onur duyuyoruz. Sporun gelişimine katkı sağlamak, marka değerlerimizi oluşturan unsurların başında geliyor. Markamızın faaliyetlerine başladığı günden bu yana hem yurt içinde hem de yurt dışında pek çok spor kulübüne, elit sporcuya ve spor organizasyonuna sponsorluk desteği sağladık. Antalya merkezli bir şirket olarak şehrimizde düzenlenen spor organizasyonlarına ve Antalya’da faaliyet gösteren spor kulüplerine ise ayrı bir önem veriyoruz. Antalyaspor’un kuruluşundan bu yana şehrimizi başarıyla temsil etmesinden gurur duyuyoruz. Antalyaspor ile olan iş birliğimiz, 2019’dan bu yana güçlü bir şekilde devam ediyor. Forma sponsorluğu ile başlayan iş birliğimizi, filomuzdaki uçaklardan birini Antalyaspor logosu ve renkleriyle giydirerek desteğimizi farklı bir boyuta taşımıştık. Antalyaspor uçağımız halen Corendon Airlines’ın Avrupa seferlerinde kullanılarak Antalyaspor’un amblemini uluslararası hava sahasında ve havalimanlarında dalgalandırıyor. Corendon Airlines Park Antalya’nın Antalyaspor’a şans getirmesini ve başarılı dolu bir sezona ev sahipliği yapmasını diliyorum” dedi.

metin, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Corendon Airlines Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Karaer, Antalya’nın Avrupa ve Türkiye turizminin başkenti olduğunu belirttikten sonra şöyle devam etti:
“Biz Corendon Turizm Grubu olarak 25 yıldır turizm sektörüne hizmet etmeye devam ediyoruz. 2005’ten beri hava yolu taşımacılığı yapıyoruz. Sadece Türkiye Sivil Havacılık ve Ulaştırma Bakanlığına bağlı değiliz. Hollanda ve Malta’da iki Avrupa bayraklı hava yolunun da işletmeciliğini yapıyoruz. Avrupa bayraklı hava yolları ile Türkiye turizmine yapmış olduğumuz katkı gibi diğer Avrupa ülkelerine de kendi organizasyonumuzla turizm faaliyetlerini gerçekleştiriyoruz. 65 ülkede 165 havalimanına uçuşlar gerçekleştiriyoruz. Ancak  Türkiye dünyada eşi benzeri olmayan bir ülke. Antalya ise Türkiye turizminin başkenti. Antalya ne İspanya’nın Mayorka’sı ne Yunanistan’ın Girit’i. Antalya bambaşka bir yer. Dünyada Antalya’yı bilemeyen kimse yok. Antalya Türkiye turizminin başkenti olduğu gibi aslında Avrupa turizmin de başkenti denebilir. Çünkü Avrupa’da faaliyet gösteren hiçbir turizm grubu Antalya’da var olmadan varlık gösteremez. 25 yıldı turizm yapmış olduğumuz bu şehir bizim için hem Türkiye için çok önemli.”

Fraport TAV Antalyaspor Başkanı Av. Aziz Çetin ise, iki Antalya markasının dayanışmasının örnek olması gerektiğini belirterek; “Bugün burada, örnek bir birliktelik için bulunuyoruz. Antalya’nın 1966’dan bu yana en büyük markası olan Antalyaspor’umuz ile 18 yıllık genç yaşına rağmen Antalya’dan çıkıp bir dünya markası olan Corendon’un iş birliği, sadece Antalya’ya değil, Türkiye’ye örnek olmalı. Özellikle şehir takımlarının, kendi kentinin değerleri tarafından sahip çıkılmasına ihtiyacı var. Bugüne kadar kentimizin önemli markaları ile güzel iş birliktelikleri yaptık. Her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ne mutlu ki; ortaya koyduğumuz vizyon, yönetimimiz ile teknik heyet ve futbolcularımız arasındaki uyum, aldığımız başarılı saha sonuçları ve titizlikle uyguladığımız mali disiplin, artık ulusal ve bugün olduğu gibi uluslararası markaların da dikkatini çekmeye başladı. Corendon ailesi bize, biz de onlara güç katarak her iki Antalya markasını daha da yukarılara taşıyacağımıza inanıyorum” diye konuştu.

Fraport TAV Antalyaspor Asbaşkanı Berkay Bahar ise yaptığı konuşmada görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “ Bugün ne mutlu ki, iki önemli Antalya markasının Antalya için iş birliğine şahit oluyoruz. Bu sponsorluğun, sadece stadyum isminden ibaret olmadığının altını çizmek isterim. Tesislerimiz, antrenman sahalarımız, formalarımız gibi farklı alanları da kapsıyor. Corendon’un kulübümüze yaklaşımı ve verdiği destek bizler için çok kıymetli. Başta, aynı zamanda Antalyaspor yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız Sayın Yıldıray Karaer olmak üzere tüm Corendon Airlines ailesine kulübüm adına teşekkür ediyorum.”

Toplantıya video konferans yöntemiyle katılan Antalyaspor Teknik Direktörü Nuri Şahin de, “Antalyaspor olarak bir felsefe ortaya koymaya çalışıyoruz. Sezonu iyi kapattık. İnşallah oradan devam edip üzerine koyarak devam ederiz. Yeni sezonda heyecanlı ve mutluyuz. Benim hocalık kariyerimde ilk defa sezon başı geçirdim. Umarım meyvelerini toplayabilirim. Çok iyi rakibe karşı başlıyoruz” dedi.

ağaç, açık hava, uçak, gök içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu Corendon Airlines ile TAV Antalyaspor arasındaki iş birliği, 2019-2020 sezonunda forma sponsorluğu ile başladı. Corendon Airlines, 2020-2021 sezonda Ziraat Türkiye Kupası finaline çıkan Fraport TAV Antalyaspor için özel bir takım uçağı hazırladı. Dış yüzey tasarımı tamamen Antalyaspor logosu ve renkleriyle kaplanan Boeing 737-800, Fraport TAV Antalyaspor kafilesini Beşiktaş ile oynanan final maçına uçurdu. Ayrıca Antalyaspor uçağı Corendon Airlines’ın Avrupa seferlerinde de kullanılarak Antalyaspor’un amblemini uluslararası hava sahasında ve havalimanlarında dalgalandırdı.

Corendon Airlines Park Antalya hakkında bilgiler:
Yeni adıyla “Corendon Airlines Park Antalya”, 33 bin 32 kişilik koltuk kapasitesiyle geniş bir taraftar kitlesini ağırlayabiliyor. 26 Ekim 2015’te, Süper Lig 2015-16 sezonu 9. haftasındaki Antalyaspor-Beşiktaş maçıyla resmi açılışı yapılan stadyum, Türkiye’nin tek oval mimarili stadı olma özelliğini taşıyor. 90.251 m2 alana oturmakta olan “Corendon Airlines Park Antalya”nın toplam inşaat alanı ise 87.331 m2. Toplam çatı alanı 22.118 m2 olan stadyumun çatısında 1400 kw elektrik enerjisi üreten fotovoltaik güneş enerjisi panelleri bulunuyor. Türkiye’nin kendi enerjisini üreten ilk stadyumu olan “Corendon Airlines Park Antalya”da, 6 adet VIP girişi, 1 adet başkanlık locası, 46 adet VIP loca (4 adet 85 kişilik, 42 adet 20 kişilik), 7500 m2 AVM alanı, 29 adet büfe, 14 adet mescit bulunuyor.

CORENDON’UN DOĞUŞU

Atilay Uslu’nun, babası ile birlikte çalıştırdığı müzikli restauranta, ilan işleri için gece yarısı uğramıştım. O zamanlar ben de oğlum Ruşen ile birlikte THY temsilciliği, seyahatçılık ve banka kredi işleri yapıyordum. Atilay o gece bana, ‘Abi ben de seyahatçılığa başlayacağım, ne dersin?’ diye sormuştu. O sırada seyahatçılık çok kötü gidiyordu. Ben de kendisine ‘Sakın ha, üç beş kuruşluk bilet komisyonu ile çabuk iflas edersin’ demiştim. Ama buna rağmen, Atilay’dan iki hafta sonra ‘Mega Reizen’ için açılış davetiyesi gelmişti. Gittiğim açılışta, 15 metrekarelik bir dükkan ve içinde misafirler için birkaç tepsi baklava görmüştüm. Kutladım ama, içimden de ‘Allah yardımcısı olsun’ demiştim.

THY, ‘Çok fazla acenta var’ gerekçesiyle Atilay’a bilet vermemişti. Atilay uçak biletlerini bizim ofisten alıyor ve banka kredisi için başvuranları da bize yönlendiriyordu. Atilay, gerçekten mütevazi bir şekilde çalışma yaparken, Türkiye’de otelleri olan Murat Bilal ile ortak oldu ve bir kış sezonunda Snowman (Kardan adam) tur operatörlüğünü kurdu. İlk işleri kış turizmiydi. Çok başarılı oldular. Bu başarı üzerine bu kez Sunman (Güneş adam) adı altında yaz turizmine başladı.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Atilay Uslu’nun babası, Emirdağlılar’ın Hollanda’daki Ağa’sı Ata Uslu’ydu.
1 yaşında iken getirildiği Hollanda’da, ilk ve orta okuldan sonra elektronik tahsili gördü. Fokker adlı uçak fabrikasında kokpit düzenlemesi yapıyordu. Kahvehanecilik, lokantacılık, dönercilik derken, 1990 yılında 22 yaşında iken, kendini birden bire seyahat dünyasının içinde buldu. Seyahat dünyası içinde önce ciddiye alınmadı. Ama deneyim kazandıkça o dünyanın içinde ses getirmeye başladı.


CORENDON ATAĞI

Atilay Uslu, 1993 yılında tanıştığı Yıldıray Karaer ile yeni bir planı uygulamaya koydu.
Yıldıray Karaer, çeşit havayolu şirketlerinde müdürlük yapmış iyi bir havacıydı. Atilay Uslu ise tur operatörlüğünde deneyim kazanmıştı. Kafa kafaya verdiler ve tur operatörlüğü ile birlikte havacılığa da başladılar. Dünyanın en kıymetli taşlarından biri olan Corendon’u ve rengini isim olarak seçtiler.
İlk şaşırtıcı programları, Türkiye gidiş-geliş 19.00 Euro atraksiyonu oldu.
Daha sonra da ucuz ama kaliteli tur programları başladı.
Seyahat dünyasında bıyık altından gülünen Corendon, birden bire rakip ağlatır duruma geldi.
Hollanda’nın en büyük tur operatörlerini de geride bırakan Corendon, tur operatörlüğü ve havacılıktan sonra otelciliğe de soyundu. Önce turist götürdükleri yerlerde otel kiralamaya başladılar. Daha sonra Amsterdam’da bir kolej otelini satın aldılar. Otelcilikte iyi bir gelecek gören Uslu ve Karaer, ofis olarak kullanılan büyük bir binayı satın alarak restore ettiler ve burayı da otele çevirdiler.

metin, gazete içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hollanda’nın gazeteleri Corendon’dan sitayişle söz etmeye devam ediyorlar. Üstteki gazete kupüründe, ‘Mütevazi seyahat acentası sahibi Atilay Uslu’nun sınırsız hırsı var’ ve ‘TÜRKİYE’NİN KRALI; ŞİMDİ MISIR’I FETHEDECEK’ başlıkları kullanılmış.

OTOYOLU KAPATILDI

Corendon’un en ilginç atraksiyonlarından biri de, Schiphol Havalimanı yakınındaki ‘Benelüks’ün en büyük otelinin’ açılışında yaşandı.

Corendon Hotels&Resort bünyesinde bulunan Village Hotel Amsterdam, bahçesinde bir jumbo jet ile hizmet veriyor. Schiphol Havalimanı’ndan Village Hotel’e nakledilirken tarlalardan ve otobanlardan geçen, dünyanın en eski Boeing 747-400’ü, otelin bahçesine 57 manevrayla yerleştirilmişti. Transferi sırasında büyük ilgi gören Boeing 747-400, otel bünyesinde restoran, kafe ve kütüphane olarak kullanılıyor.

gök, açık hava, zemin, asfalt içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Corendon’un 2018 yılı Mayıs ayında 9’uncu oteli olarak Amsterdam’ın havalimanı bölgesi Schipholweg in Badhoevedorp’da açtığı 4 yıldızlı Village Hotel, üç farklı binada yer alan 680 oda, suit ve stüdyo daireden oluşuyor. Otelde çeşitli restoran ve barlar, havuz ve fitness aktivitelerinin yanı sıra, 11 adet tam donanımlı toplantı odasıyla hem tatil hem de iş amaçlı seyahat eden konuklara birçok imkân sunuluyor. Daha önce dünyaca ünlü Sony markasının Amsterdam’daki ofisi olarak kullanılan sembol binanın renove edilmesiyle otele dönüştürülen Village Hotel’in yatırım bedeli 80 milyon Euro’ya ulaşmıştı.
Corendon’un, Hollanda Antillerinde (Karaipler) yer alan Curaçao Adasındaki inşaatı tamamlanmakta olan ve bir kısmı açılan oteli ‘Corendon Beach Resort’, grubun 10’uncu oteli olacak.

Corendon ortakları Atilay Uslu, “Village Hotel aslında Corendon Hotels and Resorts’un içinde uçak bulunan ikinci oteli. Daha önce de Amsterdam’daki ilk otelimiz olan Corendon City Hotel’in 7. katına gerçek bir Boeing 737 kokpiti yerleştirmiştik. Büyük ilgi gören bu odayı hem eğitim hem de simülasyon odası olarak hizmete sunmuştuk. Şimdi de Village Hotel’in bahçesinde dünyanın en eski jumbo jetiyle misafirlerimize bambaşka bir deneyim yaşatacağız. Hedefinde her zaman fark yaratan, kaliteli hizmet sunmak olan bir marka olarak bundan sonra da yeniliklerimizle adımızdan söz ettirmeye devam edeceğiz.” diyor.

BERK GÜDEN FAKTÖRÜ

metin, adam içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Corendon Airlines’in Amsterdam müdürlüğünü yapan Berk Güden, havayolu şirketinin güçlenmesinde rol oynayanların başında gelir. 40 yıl önce THY Amsterdam’dan, İstanbul Havayolları’na müdür olarak geçen Berk Güden, havacılık sektöründeki deneyimi sayesinde, meydana gelen tüm pürüzleri çözmeyi başarıyor. 40 yıllık Hollanda serüveninde pek çok dost edinmiş olan Berk Güden, aynı zamanda bir sigara paketleri koleksiyoncusudur. Bu konuda TRT’de röportajı yayınlanan Güden’in, paha biçilmez nitelikte binlerce sigara kutusu vardır.

HOLLANDALI IRKÇI POLİTİKACI WİLDERS, ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN DE BUGÜN’ DÜSTURUNU UYGULAYAN EN ÇİRKİN POLİTİKACIDIR.

HOLLANDALI IRKÇI POLİTİKACI WİLDERS, ‘DÜN DÜNDÜR, BUGÜN DE BUGÜN’ DÜSTURUNU UYGULAYAN EN ÇİRKİN POLİTİKACIDIR.

çayır, açık hava, yel değirmeni, açık hava nesnesi içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
                   İlhan KARAÇAY
Irkçı Wilders’in dünü ve bugününü yazdı:

*Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor.

*Dün, kökeni göçmen olduğu halde, bugün “Göçmenler dışarı” diyor.

*Dün, kendisi Türk kökenli bir Macar ile evlemiş, bugün “Göçmenler ülkelerinden gelin getirmesin” diyor.

Değerli okurlarım,
Size öncelikle, devlet büyüğümüz rahmetli Süleyman Demirel’in, siyaset dünyasına kazandırdığı, bir atasözü veya deyim haline gelen ‘Dün dündür, bugün bugündür’ sözünü ne zaman ve ne amaçla kullandığını hatırlatayım:

Faruk Gürler'in yerine Genelkurmay Başkanı olan, Semih Sancar ile Demirel'in gizlice görüştüğü söylentisi ortaya atılmıştı.
12 Mart 1971 tarihinde, ordu bu kez bir muhtıra ile ülke yönetimine el koymuştu. Ama meclis bu defa askerlerin emirlerine uymaya hiç niyetli değildi.

Askerler, görevi sona eren Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın yerine Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürler’i seçtirmek istiyorlardı.

Meclis çoğunluğunu teşkil eden iki partinin lideri Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, bu isteğin gerçekleşmemesinde büyük bir rol oynamışlardı. O sıralarda Semih Sancar ile Demirel’in gizlice görüştüğü söylentisi yayılmıştı.
Gazeteciler, Demirel’den ‘Hayır görüşmedim’ cevabını alınca bu kez Semih Sancar’a sordular. Sancar da ‘Dün görüştük ya!’ cevabını verince tekrar Demirel’e gittiler ve ‘Efendim daha dün görüşmedik demiştiniz’ sözüne karşılık, Demirel de o meşhur sözü fısıldadı: ‘Efendim, dün dündür, bugün bugündür’.

Sonrasında da, hem askerlerin hem de siyasilerin uzlaştığı bir isim olan Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçilmişti.

Böylece asker baskısı meclisin üzerinden kalkmış ve Süleyman Demirel’in sarf ettiği o meşhur sözü de günümüze kadar yaşamaktadır.

GEERT WİLDERS

Demirel’in dünya siyasetçilerine hediye olarak bıraktığı bu söylem ve eylemi en iyi kullanan politikacılardan biri Hollandalı siyasetçi Geert Wilders’dir.
Geert Wilders, yabancılara ve müslümanlara karşı ırkçı tavrı ile tüm dünyada tanınan bir sima olmuştur.

Ne var ki Wilders, ‘Dün dündür, bugün bugündür’ düsturunu kopya eden en çirkin politikacı olarak tarihe geçmeye namzet olmuştur.
Dün, “İslam’da yanlış bir şey yok, saygı duyulması gereken bir dindir” diyordu, bugün ise, “İslam, Nazizimden daha tehlikeli” diyor.

Dün, kökeni göçmen olduğu halde, bugün “Göçmenler dışarı” diyor.

Dün, kendisi Türk kökenli bir Macar ile evlemiş, bugün “Göçmenler ülkelerinden gelin getirmesin” diyor.

MACAR İLE EVLİLİK

kişi, takım içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Wildres’in ağabeyi Paul kardeşi ile ilgili büyük sırları ifşa ediyor.
Hollanda medyasında geniş bir şekilde yer alan, ‘Wilders’in dünü ve bugünü’ hakkındaki notları şöyle sıralayabilirim:

Göçmen bir aileden geldiklerini söyleyen Paul Wilders, aşırı sağcı kardeşi Geert’in eşinin Türk kökenli bir Macar olduğunu belirtti.

Wilders, Hollanda yönetimleri tarafından sığınmacılar için 87 binden fazla sosyal konut kiralandığını, bu nedenle yeterli ev bulunmadığı için Hollandalıların yıllarca ev beklemek zorunda kaldıklarını savunuyor. Wilders, “Evler kimin için inşa ediliyor? Hollandalılar için mi, göçmenler için mi?” diye soruyor.
Ağabey Paul ise, bu beyanlara twitter mesajıyla tepki gösterdi.
“Göçmenler ne demek?” diye soran Paul Wilders, “Ailemiz ve soyadımızın kökleri Almanya’dan geliyor. Büyükannemiz Endonezya kökenli. Kendi karısı Türk kökenine sahip bir Macar. Hepimiz göçmeniz” dedi.

Geert Wilders’in eşi Krisztina Marfai’nin Türk kökenli olduğu iddiası, sosyal medyada en çok ilgi çeken konulardan biri oldu.
Paul Wilders, daha önce medyaya yaptığı açıklamalarda, PVV’nin aşırı sağcı politikalarını ve partinin lideri olan kardeşini sert dille eleştirmişti.
Ağabey Wilders, kardeşinin gerçekten Türk kökenli bir kadınla mı evli olduğu yönündeki soruya, “Elbette, kökleri takip edin” karşılığını verdi.

Öte yandan, Wilders’in eşi Krisztina’nın, Amerikan ilaç endüstrisinin en büyük ismi Pfizer’de çalıştığı ve Hollanda dahil tüm dünyada lobi faaliyetlerini yönettiği iddiaları da medyada yer alıyor. Hollanda medyası, Pfizer ve Microsoft’un Hollanda’daki siyasi atmosfere etkisinin ne olduğunu soruyorlar.
Pfizer’in, Wilders’in de bağlantılı olduğu Edmund Burke Vakfına 470 bin dolar finansal yardımın da araştırılması gerektiğini öne süren medya, Wilders’in vakıftan ayrılmasından sonra geçen yıl yardımın kesilmesinin de nedeninin bulunmasını istiyorlar.

AİLE FERTLERİ GEERT İLE KONUŞMUYORLAR

Ağabey Paul Wilders, RTL TV kanalına yaptığı bir açıklamada, ailesinin hiçbir üyesinin, görüşleri nedeniyle Geert ile temasının bulunmadığını belirterek, “Zaten en fazla doğum günlerinde görüşüyorduk. Fikirlerini benimsemesem de o benim küçük kardeşim” diyor.

PVV lideri Wilders, 31 Temmuz 1992 yılında Budapeşte’de evlendiği, eski bir Macar diplomatı olan Krisztina Marfai ile ilgili olarak, ağabeyi tarafından dile getirilen iddialara yanıt vermiyor.

WİLDERS’İN SİYASİ KARİYERİ

Siyasi kariyerine, Özgürlük İçin Demokrasi partisi VVD’de ofis elemanı olarak başladı ve daha sonra milletvekili oldu. Wilders başlangıçta, çok ılımlı bir düşünce yapısına sahipti.
Bunun son örneğini, 2001’de RTL TV’de ‘Barend en Van Dorp’ programında yaptığı konuşmada görmüş ve duymuştuk.

Şöyle demişti Wilders: “Başından beri, ne benim ve ne de VVD’nin İslam’a karşıtlığımız olmadığını defalarca söylemiştim. İslam’a karşı soğuk savaş ilan eden, tüm islamları aynı kaba koyan ve çirkin laflar eden Pim Fotuyn’un aksine, başından beri ben ‘İslam’ın yanlış bir tarafı yok, saygı duyulması gereken bir dindir’ demiştim.”

Kardeşi Paul’a göre Geert Wilders, çok kademeli bir şekilde radikalleşti. Paul Wilders, Der Spiegel’e verdiği bir demecinde, “Bu yıllara yayılan bir süreçti” dedi ve şöyle devam etti:
“İsrail’de kibbutz olarak anılan, ortaklaşa kullanılan bir yerleşim bölgesinde birkaç yıl çalışan Geert, Filistinlilerle olan gerilimi görmüş ve yaşamıştı. Daha sonra, Hollanda’ya dönüp, Utrecht kentinde genellikle Faslıların ve Türklerin yaşadığı Kanaleneiland semtinde yaşarken hiç hoşlanmamıştı.” 

Ağabey Paul’a göre, 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırılardan ve 2002’de Pim Fortuyn’in öldürülmesinden sonra Geert, siyasi arenada, islama karşı olmanın geçerli akçe olduğunu gördü ve İslam’a karşı sert açıklamalar yapmaya başladı.

2003 yılında, Balkenende kabinesinde Devlet Bakanı olan Mark Rutte, liberallerin daha geniş bir kitleye hitap etmeleri gerektiğini savunmuştu. Wilders ise VVD partisinin daha da sağa kayması gerektiğini belirtti ve rota değişikliğine o zaman başlamıştı.
Kaldı ki Rutte, geniş kitleye hitabın, sosyal-liberal bir rotada olmasını istiyordu. Wilders ise Volkskrant’a şöyle demişti : “Rotayı sağa çevirmeliyiz. Orada büyük bir boşluk var. Fortuyn’un partisine oy verenler hayal kırıklığına uğradılar. Onların istedikleri politikayı yürütmeliyiz.”

VVD’DEN AYRILIŞ

Sonunda kopma başladı. Wilders, 3 Eylül 2004’te mecliste kendi grubunu kurdu. Wilders, İslam’a karşı giderek daha açık bir şekilde eleştiri yağdırmaya başladı. Tabii ki bu durum da, onun kalıcı olarak korunması zorunluluğunu getirdi. Kardeş Paul, “Bu nedenle sürekli korunmak zorunda kalırsanız daha da paranoyak olursunuz” diyor.

Geert Wilders, beveiliging
Wilders böyle korunuyordu.

Hollanda’da önemli bir dönüm noktası, Kasım 2004’te Theo van Gogh’un, aşırı islamcı Muhammed Bouyeri tarafından öldürülmesidir. Wilders bu durumdan yararlandı ve konuşma tarzını daha da sertleştirerek, tam anlamıyla islam karşıtlığına başladı.

Tehditler ve alınan güvenlik kararları, Wilders’in tavrını yumuşatmıyor, aksine sertleştiriyor. Aslında, Wilders de bunun faydalarını görüyor gibiydi. Bu tavrın en az 3 sandalye kazandıracağını söyleyen Wilders’in sözleri düşündürücüydü.

Bu sinsi politika ile 2006 seçimlerine kendi partisi PVV ile katılan Wilders, 9 sandalye kazanmayı başardı.

Geert Wilders, Fitna
Geert Wilders, islam karşıtı Fitne filmini yayına sokmadan önce dünyanın dört bir yanında protesto edlmişti.

PVV Partisi, Wilders’in özellikle 2008’de yayınladığı ‘İslam karşıtı film Fitne’ filmi sayesinde anketlerde büyümeye devam ediyordu. Bu film, Hollanda dışındaki ülkelerde de, Hollanda bayrağının yakılmasıyla protestolara neden olmuştu.

Wilders, kabul edilmesinin imkânsız olduğu belli olan, ‘Başörtüsü vergisi’ teklifi ile yine ortalığı karıştırırken, Nebahat Albayrak’ın Adalet Devlet Sekreterliği yaptığı sırada çıkan çifte vatandaşlık yasasını da şiddetle eleştirmiş ve çirkin söylemlerde bulunmuştu.

SORUMLULUK ALMAK

2010 seçimlerini Rutte’nin VVD partisi kazanmıştı. Başbakanlık VVD’nin olacaktı. Ama Wilders o kadar çok sandalye kazanmıştı ki, koalisyon kurulurken meydana gelen anlaşmazlıklar nedeniyle Rutte’nin Wilders’e ihtiyacı doğmuştu. Rutte, Wilders’i koalisyonda görmek istemiyordu ama kurulan VVD-CDA azınlık hükümetini, Wilders dışarıdan desteklemeyi kabul etti. Tabii ki, böylece yasalar Wilders’in onayı ile gerçekleşebilecekti.
Dışarıdan destekli kabinede işler istenildiği gibi yürümüyordu. Daha sonra Wilders fişi çekti ve hükümet düştü.
Wilders’in partisi 2012’de yapılan seçimlerde sadece on beş sandalye kazanarak önceki seçimlere göre dokuz sandalye daha az elde etti.

DAHA AZ FASLI, DAHA AZ FASLI…

2014’teki belediye seçimlerinde Wilders, kendine değişik bir slogan seçti ve bu kez de Faslıları hedef aldı. ‘Daha az faslı, daha az faslı’ sloganı ile, ülkedeki Faslı sayısının azaltılmasını isteyen Wilders’in bu planı başarılı olmayınca, Roland van Vliet, Joram van Klaveren ve Avrupa Parlamentosu milletvekili Laurence Stassen istifa ettiler.

‘Daha az Faslı’ sloganı ile insanlar arasında ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle yargılanan Wilders, mahkeme tarafından suçlu bulundu ama ceza yemedi. Wilder bu yargılamayı ‘Sahte mahkeme’ olarak damgaladı.

‘Dün dündür, bugün bugündür’ düsturunu, oy koparmak için din değiştirip müslüman olacak kadar ileriye giden politikacılar da var. Bunlardan ikisini sizlere daha önce sunmuştum. Yeri gelmişken bir kez daha sunuyorum bu haberi:

                     **********************

HOLLANDA’DA İSLAM’A İNANANLAR VE BEL BAĞLAYANLAR:

*Müslüman olan iki islam düşmanı politikacı şimdi oy peşinde

*İslam düşmanı, yolsuzluk, esrar satışı ve tecavüz suçlusuydu,
İslam oldu, kurduğu siyasi partiye müslümanlardan destek arıyor.

*Mekke’ye gitti, gözyaşı döktü, Türkiye’de Diyanet İşleri’ni ve
Ak Parti’nin çeşitli teşkilatlarını ziyaret ederek destek istedi.

*Irkçı partide yer alan, İslam düşmanı bir başka arkadaşı daha, kitap yazarken araştırdığı İslam’a geçiş yaptı ve oy talebinde bulundu.

*Hollandalı siyasetçiler tarafından dışlanan müslümanlar çeşitli
denklemler arasında nereye oy vereceklerini düşünüyor.

İlhan KARAÇAY yazdı:

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde, hatta dünyanın dört bir yanında, İslam’a ilgi duyan ve din değiştirerek Müslüman olanların arttığına dair haberleri hepimiz okuyoruz.
55 Yıldır yaşadığım Hollanda’da da aynı durum yaşanıyor.

metin, adam, kişi, giyme içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Buraya geldiğim ilk yıl, tanıştığım bir Hollandalının müslüman olduğunu duyunca çok şaşırmıştım. Bu Hollandalı, Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk ile Hollanda Kraliçesi Wilhelmina’nın girişimleri ile 1933 yılında kurulan Hollanda-Türk Dostluk Cemiyeti’nin Genel Sekreteri Jan Beerenhout’tan başkası değildi. O’nun da islama geçiş için gerekçeleri vardı tabii. Şaşkınlığımı görünce, ‘Şaşırma, benden başka daha pek çok Hollandalı müslüman olmuştur’ demişti.

Aslında Hollanda, resmi olarak en çok müslüman vatandaşa sahip olan ülkelerin başında yer alıyordu. Öyle ya, Afrika kıtasının güneyinde Güney Afrika, Amerika kıtasının ortasında, Surinam, Hollanda Antilleri ve diğer küçük adalar, Hindistan’ın bir bölümünde ve uzak doğu Asya’da Endonezya adaları olmak üzere, dünyanın dört bir yanında sömürge edinmiş bir ülkeden söz ediyorum. Bu durumda Hollanda’nın, yani Nederland’ın (Alçak Topraklar) müslüman nüfusu yüz milyonlarla sayılıyordu.

Bugünkü Hollanda topraklarında, Hindistan ve Endonezya asıllı Müslümanlarla, Surinam asıllı Müslümanlar, ilk Müslüman azınlığı oluşturmuşlardı. İlk cami 1955 yılında Lahey şehrinde Hindistan-Pakistan asıllı Ahmediye hareketi tarafından açılmıştı. Bu hareket mensupları 1947 yılından itibaren Hollanda’ya yerleşmeye başlamışlardı.
İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde, Hollanda’ya yerleşen Ahmediye hareketi, aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’i de Hollandacaya tercüme etmişti.

1960 yılında başlayan yabancı göçüyle, bugünkü Hollanda topraklarında 1,5 milyon müslüman yaşamaktadır. Hollanda’daki cami sayısı da 500’ü bulmuştur. Hollanda’daki müslüman nüfusu her yıl hızla yükselmektedir.

Müslümanlığı, araştırıp ve inanıp seçenlerin yanında, az sayıda da olsa, menfaattensek için ‘bel bağlayanlar’ vardır. adam, kişi, iç mekan, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu                  Arnold van Doorn                                                 Joram van Klaveren

Son yılların en ilginç ‘Müslümanlığa geçiş’ olayı, iki siyasetçi tarafından gerçekleştirilmiştir.
İlginçtir ki, bu iki yeni müslüman, daha önceleri tam bir İslam karşıtı partinin üyeleri olduğu gibi, İslam’a karşı en büyük hakaretleri yapmış kişilerdi.

Bu iki kişinin, gerçekten İslam’a inandıkları için mi, yoksa menfaatlanmak için
‘Bel bağladıklarını’ mı, sizlerin takdirine bırakıyorum.
Tabii ki gelişmelerin akışı doğrultusunda kendi görüşlerimi de dürüstçe aktarmak zorunda kalacağım.

kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu   Moslim Joram van Klaveren niet van plan naam te veranderen, leest wel over Islam in boekje voor kinderen tot 10 jaar. - TPOok
İslam’ı seçmiş olan bu iki Hollandalı siyasetçi, Türk ve İslam düşmanı ve de ırkçı Geert Wilders’in partisinde yer alan Arnold van Doorn ve Loram van Klaveren’dir.

ARNOLD VAN DOORN
Arnold van Doorn, 2010’da Wilders’in PVV Partisi’nden Lahey Belediye Meclisi’ne seçilmişti.
Van Doorn, Wilders’in finanse ettiği, Hz. Muhammed’i karalayan Fitna filimde yapımcı koltuğunda oturuyordu.
Ne var ki, aradan çok bir zaman geçmeden 2011 yılında, sorumlusu olduğu bütçe hesaplarında usulsüzlük yaptığı için partiden ihraç edilmişti. Bu suçlamayı kabul etmeyen Van Doorn, özel masrafları için almış olduğu parayı, daha sonra kasaya koyduğunu ileri sürmüştü.

2013 yılında Abdu Khoulani’nin kurduğu Birlik Partisi’ne girdi. 2014 seçimlerinde, tek sandalye kazanan parti listesinde ikinci sırada olduğu için meclise giremedi. Meclise giren Abdu, IS’e destek vermekle suçlanınca istifa etti. Van Doorn böylece Abdu’nun yerine yeniden meclise girmiş oldu.

Van Doorn’un, aynı yıl polis tarafından tutuklanması büyük haber olmuştu. Van Doorn, devlet sırlarını dışarı sızdırmakla suçlanmıştı. Güney Hollanda Valisi ile yapılan, devlet sırrı bir konuşma ile, World Forum binasının satışında cereyan edenleri dışarı sızdıran Van Doorn mahkeme tarafından 240 saat iş cezasına çarptırılmıştı. Van Doorn, Algemeen Dagblad gazetesi muhabirine, ofisinin anahtarını vermiş ve tüm dosyaların incelenmesine göz yummuştu. Mahkeme, gazeteciye de 1000 euro pra cezası vermişti.

Daha sonra, 14 -15 yaşındaki çocuklara esrar satışı nedeniyle tutuklanıp yargılanan Van Doorn, 3 ay tecilli hapis cezasına çarptırılmıştı. Yaptığı işin suç olduğunu bilmediğini belirten Van Doorn, daha sonra İslam dinine geçiş yaptığını açıkladı.
İslam söylemi ve eylemi hareketleri ile ünlü olan siyasetçinin bu hareketi de hayretle karşılanmıştı.
Van Doorn gelen tepkilere karşı, ‘Ben yine Arnold van Doorn olarak kalacağım. İsmimi değiştirmeyeceğim, burka giymeyeceğim, sakal bırakmayacağım. Hiç bir şey değişmeyecek. Kendimi Kuran’a vereceğim.’ cevabını vermişti.

2018 yılında PVV’li meclis üyesi Willie Dille, kendisine bir grup müslümanın tecavüz ettiğini, bu tecavüz saldırısını Arnold Van Doorn’un organize ettiğini belirten bir mektup bırakarak intihtr etti. Van Doorn bu suçlama için de ‘saçmalık’ dedi.

gök, zemin, açık hava, sahil içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Van Doorn, müslümanlığa geçtikten sonra Lahey Belediye Meclisi’ne sunduğu bir önerge ile, müslümanlara özel plaj istemişti. Van Doorn’a göre, sahillerde nasıl ki çıplaklar için özel plaj alanı yapılmışsa, müslümanlar için de kendi taassuplarına bağlı kalacakları plaj hakları vardır.
Van Doorn, çıplakların çok çirkin görüntü verdiklerini de dile getirmişti

İslam’a geçişinin Kur’an-ı Kerim okuyarak başladığını söyleyen Van Doorn, Müslümanların içinde yer aldıkça, filmlerde tanıttığından farklı insanlar olduklarını anlatıyor. İslam düşmanı olduğu halde, bir camiyi ziyaret ettiğinde Müslümanların kendisini hoş karşılamasından da etkilendiğini söyleyen Van Doorn, “Pişmanlık duydum. Kafam tamamen karıştı. Filmlerde gösterdiğimiz müslüman profili ile gerçek müslümanlar o kadar farklıydı ki, etkilenmemek elde değildi” sözleri ile Müslümanlardan nasıl etkilendiğinin altını çiziyor.

açık hava, araba, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu   metin, tablo, kişi, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduMekke’ye gittiği zaman Gucci marka gömlek giymekten de geri kalmayan Van Doorn, şimdilerde Hollanda parlamentosu’na girebilmek için destek arıyor.

Mekke’ye giderek Umre yapan Arnold van Doorn, aleyhine film yaptığı Hz.Muhammed’in kabrinin başına gelince gözyaşlarını tutamamış.

VAN DOORN’UN TÜRKİYE ZİYARETLERİ

Hollanda’da Mart ayında yapılacak olan genel seçimlere Birlik Partisi ile katılacağını belirten Arnold van Doorn, Türkiye’de destek arıyor. Hollandalılar’ın çok duyarlı olduğu, ‘dış ülkelerin etkisinde olmamak’ ilkesi ile bağdaşmayan bu davranışın doğuracağı sonuç merakla beklenirken, sizlere Türkiye temasları hakkında şu bilgileri verebilirim.

oda, tablo, konferans salonu içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Arnold van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) Genel Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Yahya TUYAN, Hanımlar Komisyonu Üyesi Fatma ÇAKIR ile birlikte Ak Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ı ziyaret etti.

duvar, iç mekan, kişi, dik içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Arnold van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) Genel Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu ve diğer yöneticiler ile Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Selim Argun’u ziyaret etti.

metin, iç mekan içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu  Arnold van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) Genel Başkanı Ömer Lütfi Türkmenoğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Yahya Tuyan ve Hanımlar Komisyonu Üyesi Fatma Çakır ile, Ak Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ı ziyaret etti.

TOPLANTIYA KATILIŞ

metin, iç mekan, tablo, genel içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Hollandalı siyasetçi Arnoud Van Doorn, Uluslararası Bilgi ve Algı Derneğince (BİLAL) düzenlenen bir toplantıda, Avrupa’da artan İslam karşıtı söylemlerin nedenini ve sonuçlarını değerlendirdi.

Bağcılar’da bir otelde düzenlenen bu toplantıda, başta Fransız Charlie Hebdo dergisinin yayınladığı Hz. Muhammed’e hakaret içerikli karikatür krizi olmak üzere, son yıllarda Müslümanlar üzerine artan baskılar ve İslamofobi ele alındı.

7 sene önce Müslüman olduğunu anlatan Doorn, şöyle devam etti: “Önceden İslam’ın terörü beslediğini düşünüyordum ve Hollanda’da bunu destekliyordum. Birçok insan da hala bu düşüncede. Başkalarını suçlamak istemiyorum ama herkes kendi fikrinden sorumludur. Bu kötü fikirlerin tamamında medyadan etkilenmiştim. Zamanla İslam’a karşı mücadelemin doğru olmadığını düşündüm ve İslam’a karşı ilgim arttı. Araştırdıkça İslam’ın güzelliklerini görmeye başladım. 1 yıl boyunca İslam’ın kalbimde oluşturduğu kıvılcım büyüdü ve Müslüman olmaya karar verdim. İslam’ın bir tehdit değil, bir barış dini ve insanlar için güzellikler getiren bir din olduğunu öğrendim ve bunu anlatmaya başladım. Artık Hollanda’da bunun için mücadele ediyorum.”

Doorn, birçok aşırı sağcı siyasetçinin İslam karşıtı söylemlerinin, ekonomik gerekçelerinin olduğunun altını çizdi.Avrupa’daki Müslüman azınlıkların sayısı ve etkisi arttıkça bazı ekonomik çevreler için risk oluşturacağının düşünüldüğünü söyleyen Doorn, sözlerini şöyle sürdürdü: “Müslümanlar artık eskisi gibi değil. Önceden sadece işçiler vardı ve haklarını bilmiyorlardı. Şimdi ise güçleniyorlar ve giderek daha eğitimli hale geliyorlar. Müslümanlar sosyal ve siyasi ortamlarda etki yaratıyor. Çünkü Avrupa çıkar üzerine kurulu, finansal olarak bankalar ve büyük şirketler Müslümanların bu açıdan riskli olduğunu düşünüyor. Çünkü İslam faizin olmadığı daha güzel bir sistem getirebilir ve bundan kesinlikle korkuyorlar. İslam’ın getirebileceği sistemden rahatsız olan kesimlerin başında kesinlikle bu gruplar geliyor. ”

Van Doorn, İslamofobi söylemine karşı birçok Müslüman ülke liderinin sessiz kaldığı değerlendirmesini yaparak, şunları kaydetti: “Arap ülkelerinin bazıları Avrupa etkisi altında olduğu için, maalesef etkisiz kalıyorlar. Türkiye bu süreçte liderlik yapıyor ve herkes Türkiye’nin yardımını bekliyor. Hollanda’da özellikle ılımlı bir İslam yaratmaya çalışıyorlar. Bazı rol modeller gençler için ön plana çıkarılıyor ve dini ritüellerini yerine getiren insanlara bunların aşırıcılık olduğunu söylüyorlar. Genç nesillerin daha iyi yetiştirilmesi için Türkiye’de de çalışmalar yapılması, eğitim alanının güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

Joram van Klaveren de Müslüman oldu.

açık hava, araba, zemin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu kişi, çayır, adam, açık hava içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduWilders’in sağ kolu olan Van Klaveren müslüman olunca medya büyük ilgi gösterdi.

Hollandalı siyasetçi Joram van Klaveren de din değiştirip müslümanlığı seçen ikinci siyasetçi oldu. 2010-2014 yıllarında Wilders’in ırkçı Özgürlük Partisi’nde milletvekilliği yapan Joram Van Klaveren, islam karşıtı eylem ve söylemleri ile tanınıyordu.

İslam karşıtı bir kitap yazdığı süreçte, yaptığı araştırmalar sonrasında, İslamiyet ile ilgili bakış açısının değiştiğini ve bu nedenle Müslüman olduğunu belirten Van Klaveren, Müslüman olduktan sonra gayrimüslimlerin İslam karşıtı düşüncelerini çürüten bir kitap yazdığını sözlerine ekledi.

PVV lideri Geert Wilders’in, Fas kökenliler için sarf ettiği ırkçı sözlerinden sonra partiden ayrılarak, Louis Bountes ile birlikte ‘Hollanda İçin’ partisini kurdu.
Van Klaveren, 2017’de yapılan genel seçimlerde yeterli oy alamadığı için siyasete veda etmişti.

SONUÇ

Peki şimdi ne olacak?
Hollanda’da siyasetçiler tarafından dışlanan Türkler, 17 martta yapılacak olan seçimlerde kime oy verecekler?
Türk asıllı adayları, önceleri sözde Ermeni soykırımını tanımadıkları için, sonra da Ankara’nın uzun kolu iddiaları nedeniyle seçim listelerine koymayan siyasi partiler yerine, DENK Partisi gibi kendilerine yakın olan oluşuma oy vermeyi planlayan Türkler, şimdi de, Ankara’dan Uluslararası Bilgi ve Algı Derneği (BİLAL) destekli Birlik Partisi ile tanışıyorlar.
Bu çeşitli denklemler Hollanda’daki Türkler’in kafalarını karıştırıyor.
Tabii ki seçmek demokratik bir haktır. Hollanda’daki çiftçi, işçi, madenci, sanatçı ve bunlar gibi bir yığın seçmen, kendi menfaatlarını gözetleyecek adaylara oy vereceklerdir.
Ben şahsen, büyük bir kriz yaşayan DENK Partisi yerine, Başbakan olabilmesi için, Türkiye’ye yakın olan Demokrat 66 Partisi siyasi lideri Sigrid Kaag’a oy vermeyi düşünüyordum. Ama şimdi DENK Partisi’ndeki sular biraz durulldu ve partinin atar damarı Tunahan Kuzu, küskünküğü bir yana bırakıp göreve devam kararı aldı.
Bu ikilem arasında tercih yapamazken, şimdi de Ankara destekli, şaibeli birkişinin kurduğu parti önümüze atılıyor.
Ben kararımı rahatça verebilirim. Ama, Ankara desteği ile buradaki müslüman kuruluşların sesine de kulak verecek olan diğer yurttaşlarımız neye karar verecekler?
İnanıyorum ki, Hollanda’daki Türk kökenli seçmenler, en iyisini tespit edecek ve o tespite göre oylarını vereceklerdir.

Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Hayırlısı olur inşallah!

HOLLANDA’DAN MERSİN VE ANTALYA’YA TARIM YATIRIMI ÇIKARMASI…

HOLLANDA’DAN MERSİN VE ANTALYA’YA TARIM YATIRIMI ÇIKARMASI…

16 Ekim’de başlayacak yolculuğa katılmak isteyenler, tarımda yatırım imkânlarını gözden geçirecekler.

‘Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği’ ile,
‘Raad International’ın birlikte organize ettikleri geziye katılmak için geç kalmadınız.


İlhan KARAÇAY’ın haberi

Hollanda’da faaliyet gösteren, ‘Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği’ ile, Raad International’ın birlikte organize ettikleri Mersin ve Antalya gezisinde, tarım sektöründe yatırım yapmak isteyenlere imkânlar gösterilecek.

2013 yılında kurulmuş olan ‘Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği’, iki ülke arasındaki ticari konularda birleştirici bir rol oynamaktadır.
Vakıf, taraflara mali ve hukuki konularda yaptığı bilgi yardımlarının yanında, iki ülkedeki yatırımcıları da teşvik etmek için programlar yapmaktadır.

Geçen yıl Ekim ayında yatırımcıları Antalya’ya götüren ve çeşitli anlaşmaların yapılmasında yardımcı olan Vakıf, bu yıl da, bu kez Mersin ve Antalya’ya bir çıkarma yapacak.

metin, kişi, tavan, grup içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
Ethem Emre’nin (Önde solda) Başkanlığını yaptığı Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği, geçen yıl kalabalık bir heyet ile Antalya’daki Yörex Yöresel Ürünler Fuarı’nı ziyaretleri sırasında.

Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği Başkanı Ethem Emre, Hollandalı üretici ve yatırımcılara bir çağrı yaparak, “Meyve, sebze ve bahçecilik branşlarına ilgi duyuyorsanız, bu geziye mutlaka katılın” dedi ve şöyle devam etti:

“Hollanda ve Türkiye’nin 400 yılı aşkın bir süredir diplomatik ve ekonomik ortaklıkları var. 84 milyonu aşan nüfusuyla Türkiye’nin iç pazarı çok ilginç. Aynı zamanda Avrupa Gümrük Birliği üyeliği ve AB aday üyeliği sayesinde Avrupa’ya ihracat için fırsatlar da bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye, Asya, Ortadoğu ve Rusya’ya açılan bir kapıdır.
Özellikle meyve ve sebze sektörü fırsatlar sunmaktadır. Türkiye 2017 yılında 30 milyon tonun üzerinde sebze ve 22,2 milyon ton meyve üretti.  Bu sayılar tabii ki büyüyor. Türk bahçeciliği, hem kendi ülkesinde büyüyen orta sınıf için, hem de ihracat için giderek daha fazla modernleşiyor ve büyüyor. Antalya’da her yıl düzenlenen Bahçecilik Fuarı, Hollandalı ve Alman tedarikçilerin bu pazarlara nasıl ulaştıklarını gösteriyor. Bu, yetiştiriciler için olduğu kadar sera ve yetiştirme ürünleri tedarikçileri için de geçerlidir.

Ayrıca Türkiye, tarım sektörünü bir büyüme sektörü olarak tanımlamıştır. Bu da, sektördeki politikaya öncelik verildiği anlamına gelir. Tarımda yıllık %2,5 büyüme öngörüyorlar.
Türkiye’nin sunduğu imkânları saatlerce anlatabilirim. Ama bunun yerine girişimcilere bizzat göstererek anlatmayı tercih ederim. Bu nedenle girişimcileri 16 ekimde Mersin ve Antalya’ya yapacağımız seyahat davet ediyorum.”

RAAD INTERNATIONAL

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduHollanda pazarına yeni giriş yapanlara, ilk adımdan son adıma kadar rehberlik yapan, ofis kurmaktan, finansal kurumlar ve vergi daireleriyle ilişki kurarak, sürecin sorunsuz bir şekilde yürütülmesine yardımcı olan RAAD International, sağduyu ve profesyonelliği garanti eden bir kurum olarak, konuklara yardımcı olacak.
RAAD International’ın uzmanları, sunduğu finansal ve vergi teşvikleri ile devlet desteği sağlayan stabil ve sağlam ekonomiye sahip olan Hollanda’da, sürekli olarak kanun ve mevzuatı takip ediyor, güncellemeler hakkında müşterilerini bilgilendiriyor, müşterilerine akıllı çözümler üretiyor ve tavsiyelerde bulunuyor. Raad International, Hollanda mevzuatı ile ilgili bilinmesi gereken tüm konular hakkında yönlendirme yapan, tüm bilgi birikiminin tek çatı altında toplandığı bir kurum olarak da göze çarpıyor.

MERSİN-ANTALYA PROGRAMI

16 Ekim Pazar günü Mersin’e gidiş. 17 Ekim pazartesi günü Mersin Ticaret ve Sanayi Odası tarafından karşılanma. Aynı gün öğleden sonra, Mersin’deki tarım sektörü yetkilileri ile görüşmeler. 18 Ekim Salı, Mersin’deki görüşmelerin ardından akşam Antalya’ya gidiş. 19 Ekim Çarşamba, Antalya’da çeşitli toplantı ve görüşmeler. 20 Ekim Perşembe günü Antalya’da ‘InterFresh Eurasia’ fuarını ziyaret. 21 Ekim Cuma Hollanda’ya dönüş.

Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Derneği, katılımcılar ile sürekli ilgilenecek, üreticiler, ihrcatçılar ve ithalatçılar ile resmi kuruluşlar arasında diyalog sağlayacak.

Mersin ve Antalya gezisine katılmak isteyenler, uçuşlar, yerel taşıma, rehber/tercüman, öğle ve akşam yemekleri dahil 2.200 Euro ödeyecekler.

Başvuru için, info@kvknederlandturkije.nl veya john@raadinternational.nl
email adreslerine yazabilirsiniz.

MERSİN TİCARET ODASI BAŞKANI’NDAN MESAJ

Sunduğu finansal ve vergi teşvikleri ile devlet desteği sağlayan, stabil ve sağlam bir ekonomiye sahip bir ülke olan Hollanda’dan, Mersin’e gidecek olanları nelerin beklediğini, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ayhan Kızıltan’a sordum. Kızıltan’ın Hollanda’dan Mersine gidecek olan yatırımcılar için göndermiş olduğu mesajı şöyle:

metin, iç mekan, tablo, masa içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu“Mersin’imizin yurt dışındaki gönüllü elçisi dostum İlhan Karaçay, 16 Ekim 2022 tarihinde buraya gelecek olan Hollandalı yatırımcılar ile ilgili olarak görüşlerimi sormuş. Bunun için şatafatlı sözler söylememe hiç gerek yok sanırım.

Yöremize, hem de yatırım yapma amacıyla gelecek olan misafirlerimizi, tabii ki turistik gezi yapacak olan bir kafile olarak değil, gerek ihracat, ithalat ve gerekse iş sahası açma konusunda sağlayacakları imkânlar için özenle konuk edeceğiz.

Mersin, tarım-gıda alanında yatırım yapmak isteyen yabancı firmalara her türlü desteği ve danışmanlığı verecek bir Ticaret Odasına sahiptir. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Gerekli B-to-B görüşmelerinden sektör temsilcileri buluşmalarına, yatırım fırsatlarından tüm yatırım danışmanlığı ve resmi kurum görüşmelerine kadar her süreçte yatırımcılara destek vermeye hazırdır.
Hollanda’dan gelecek olan kafile ile birlikte, onlara başkanlık yapacak olan Hollanda-Türkiye Ticaret Odası Başkanı Ethem Emre ve dostum İlhan Karaçay’ı da kucaklamayı dört gözle bekliyorum.

Mersin’e yatırım yapmanın çok akıllı bir iş olduğunu daha iyi anlatabilmek için
Aşağıdaki fotoğrafta yazılı olan 10 etkili nedeni, ben dört fazlasıyla şöyle sıralayabilirim:


1. İklim koşullarının iyi olması sayesinde erkencilik sağlanması, ürün eşitliliğinin çok olması, düşük sıcaklıklar nedeni ile birçok yerde yetiştirilemeyen muz ve turunçgil gibi tropik ve subtropik meyvelerin yetişebilmesi,

2. Sebzecilik ve örtü altı ( sera) yetiştiriciliğinin gelişmiş olması,

3. İyi tarım ve organik tarım yapılmasına uygun toprak koşullarına sahip olması. Sulanabilir alanların fazla olması.

4. Üreticilerin yeniliğe açık olması ve yeni gelişmeleri hızlı bir şekilde uygulamaya aktarması,

5. Stratejik konumu, Serbest Bölgesi ve Mersin limanı sayesinde iç ve dış pazarlara ulaşım imkânlarının yüksek oluşu. Güçlü lojistik sektörün varlığı ve 2022 yılı sonunda uçuşların başlayacağı geniş kargo kapasiteli Uluslararası Çukurova Bölgesel Havalimanının hizmete girecek olması. (Böylece katma değeri yüksek taze sebze ve meyvenin- kiraz, çilek gibi- daha kısa sürede AB pazarları başta olmak üzere dünya pazarlarına ulaşacak olması .)

6. Tarımsal ihracatın %40’a varan kısmının Mersin’den yapılıyor olması.

7. Tarla Ziraatında ihracata yönelik yeni bahçelerin kurulmasına elverişli potansiyelin varlığı,

8. Yer altı ve yer üstü sulama kaynaklarının zengin olması,

9. Tarımsal ürün çeşitliliğinin çok olması, nemli iklimi sebebiyle karasal iklimlere oranla dekara verim en üst seviyede olması.

10. Hasat sonrası ürün işleyen tarıma dayalı tarım ve gıda sanayinin varlığı

11. Düzenli organize edilen ve uluslararası hale gelen Tarım-Gıda Fuarının olması (Mersin Tarım Fuarı 08-12 – 2022’de)

12. Kesme çiçek ve dış mekan süs bitkileri sektöründe hızla ilerleyen ve yükselen bir kent olması. Yumuşak iklimi ile doğal sera olan Mersin dış mekan süs bitkilerinin ve kesme çiçek ( gül başta olmak üzere) üretiminde düşük maliyet ve yükselen pazarlara yakın olması ve hızlı erişim imkanı sunması. Yeni hava limanı bu konuda bu sektörü daha da hızlandıracaktır.

13. Bakliyat sektöründe bir merkez olması.

14. Türkiye’nin ilk ve tek Tarım-Gıda Teknoparkına (agropark) sahip olması. Ar-ge projesi olan tarım-gıda firmalarına ofis ve üretim sahası tahsisleri başladı.

                    ******************************

Mersin ve Antalya için hazırlanan tarım seyahati duyurusunu, Hollandalı dostlarınız için kendi dilerinde sunuyorum:

AGF HANDELSMISSIE OKTOBER 2022:
REIST U (WEER) MEE NAAR TÜRKİYE?

In oktober 2021 maakte de Stichting Kamer van Koophandel Nederland-Türkiye in samenwerking met RAAD International B.V. een enerverende handelsreis naar Türkiye. De successen van onze deelnemers gedurende en na deze missie (video verslag) hebben ons gemotiveerd om in oktober 2022 opnieuw een handelsmissie te organiseren.

Ook u kan de uitstekende commerciële kansen ervaren die Türkiye aan ondernemers biedt!

Het bestuur van de Stichting KvK Nederland – Türkiye nodigt u van harte uit op 17 oktober 2022 mee te reizen. Vanwege de oorlog in Ukraine en de devaluatie van de Turkse Lira zien wij meer kansen voor de Turkse AGF. Laten we samen booming Türkiye ontdekken. Andere sectoren kunnen op aanvraag apart gefaciliteerd worden.

Programma

Vertrek op zondag 16 oktober. Op maandag 17 oktober ontvangst door de Chamber of Commerce and Industry Mersin. Maandagmiddag, dinsdag, woensdag en donderdagmorgen B2B AGF ontmoetingen in Mersin en Antalya. Donderdag 20 oktober bezoek aan de InterFresh Eurasia beurs in Antalya met standhouders in de AGF en logistiek. Meer info.

Gedurende de reis creëert de Stichting Kamer van Koophandel Nederland – Türkiye toegang tot een breed netwerk van Turkse ondernemers, telers, exporteurs, importeurs en ambtelijke instanties. U wisselt ervaringen uit met uw reisgenoten en Turkse ondernemers. U kunt aangeven welke (type) telers/ondernemers u wenst te bezoeken. Op deze manier ontmoet u gericht partijen en krijgt u nieuwe inzichten in de uitgebreide kansen die de Turkse AGF markt u biedt.

Kosten

Deze bedragen ± € 2.200 incl. vluchten, lokaal vervoer, gids/tolk, lunch en diners. De mogelijkheden voor uw eventuele specifieke wensen nemen wij graag door tijdens een persoonlijk gesprek.

De stichting Kamer van Koophandel Nederland-Türkiye bewaakt de kwaliteit, geeft toegang tot een groot Turks netwerk; TDTC in Istanboel organiseert en faciliteert ter plaatse met Nederlandstalige handelsexperts en RAAD International adviseert.

De Stichting Kamer van Koophandel Nederland – Türkiye is in 2013 opgericht. Sindsdien ondersteunen en adviseren wij ondernemers die zaken doen (of willen doen) in Türkiye en Nederland. Onze kracht ligt in onze innovatieve persoonlijke matchmaking-modellen, onze eigen kennis van zaken in Türkiye en Nederland en ons brede en diepe inzicht in de geografische, demografische en culturele aspecten.

Interesse? Meld u aan door onderstaande informatie naar info@kvknederlandturkije.nl of john@raadinternational.nl te mailen. Aansluitend nemen wij contact met u op. Eén ding is zeker: het wordt een fantastische reis met – naast de zakelijke activiteiten – ook voldoende tijd voor sociale interactie!

Aanmelden Handelsmissie Türkiye

Naam _____________________________________________________

Bedrijf _____________________________________________________

E-mail _____________________________________________________

Tel. Nummer

metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu metin içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

 

ADANA MİLLETVEKİLİ AYHAN BARUT’A MERSİNLİLER’DEN TAVSİYE:

ADANA MİLLETVEKİLİ AYHAN BARUT’A MERSİNLİLER’DEN TAVSİYE:

Bölge seçmeninize hizmet edeyim derken, bölgecilik yapmayın ve ülkenin refahına halel getirmeyin.

Mersin sınırları içinde ama Adana’ya çok daha yakın olan bir yerde yapılmakta olan Çukurova Bölgesel Havalimanı’nı baltalamaya son verin.

Adana’nın çekilmez trafiği nedeniyle, Çukurovalılar’ın kâbusu haline gelen uçak yolculuklarına bir çare ve ülke turizmine de katkı amacıyla yapılan yeni havalimanı, sadece Mersin’in değil, tüm Çukurova’nındır.

açık hava, yol, sahne, otoban içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

İlhan KARAÇAY’ın analizi:

Milletvekilliği yaptığı sürece, bölge seçmenleri için çok iyi çalışmalar yapan ve bunları, basın danışmanı tarafından kamuoyuna duyuran Ayhan Barut, nedense Çukurova Bölgesel Havalimanı konusunda Adanalıları savunmaya çalışırken, hem yöre halkına ve hem de Türk turizmine zarar verdiğinin farkında olamıyor.

İki yıl önce 27 Kasım 2020 günü yayınlamış olduğum analizimde şu başlıkları kullanmıştım:
Çukurova Havalimanı yapımını asıl önleyenler bazı Adanalı milletvekilleri
*Mersin-Adana rekabeti hemşehricilik ilkelliğine dönüştü
*Sırf bir kaç esnafın menfaatini korumak için, ülke turizmini bilinçsizce baltalıyorlar

BAKANA SORU
Ayhan Barut’un, yapımı 10 yılı aşkındır süren, bin bir badireden sonra nihayet yapımı tamamlanmakta olan ve bu yılın sonunda açılması planlanan Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın faaliyete geçişinden sonra kapanması gereken Adana Şakirpaşa Havalimanı için, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’na, yanıtlaması istemiyle sunduğu önergede şu sorular yer aldı:

1- Adana’da 20 Haziran 2022 tarihinde yaptığınız “Türkiye Cumhuriyeti Adanalılar ne istiyorsa onu yapar. Adanalılar ne diyorsa Adana Havalimanı da o şekilde olacaktır” sözünüze açıklık getirir misiniz?
2- Belirsizlik içeren söz konusu sözlerinizden, ‘Adana Havaalanı kapatılmayacak’ sonucu çıkarılabilir mi?
3- Niyet ifadesinden ziyade kamuoyuna net ve resmi olarak ‘Adana Havalimanı kapatılmayacaktır’ açıklaması yapmayı düşünüyor musunuz?
4- Çukurova Bölgesel Havalimanı yapımı nedeniyle Adana Havalimanı’nın taşınmasıyla ilgili DHMİ içerisinde yazışmaların yapıldığı, hazırlıkların sürdüğü iddialarına açıklık getirebilir misiniz?
5- Adana Havalimanı’nın kapatılmasını istemeyen Adanalıların beklentilerine uygun adım atacak mısınız?

“Adana Havalimanı’nı kapattırmayacağız” şeklinde iddialı konuşan Ayhan Barut’un bu isteğinin gerçekleşmesi halinde, yeni havalimanının randımanlı bir şekilde işletilmesinin de mümkün olmayacağı aşikârdır.

MERSİNLİLER NE DİYOR?

Şimdi Mersinliler Ayhan Barut’a şunları söylüyorlar:
Bölge seçmeninize hizmet edeyim derken, bölgecilik yapmayın ve ülkenin refahına halel getirmeyin.
Mersin sınırları içinde ama Adana’ya çok daha yakın olan bir yerde yapılmakta olan Çukurova Bölgesel Havalimanı baltalamaya son verin.
Adana’nın çekilmez trafiği nedeniyle, Çukurovalılar’ın kâbusu haline gelen uçak yolculuklarına bir çare ve ülke turizmine de katkı amacıyla yapılan yeni havalimanı, sadece Mersin’in değil, tüm Çukurova’nındır.

İKİ YIL ÖNCE NE YAZMIŞTIM?

Milletvekillerinin, kendi bölgelerindeki insanların haklarını savunmasının en doğal ve doğru bir hareket olduğunu sık sık yazmışımdır.
Örneğin, ‘Hollanda parlamentosuna giren Türk kökenli milletvekillerinin, Türk kökenli seçmenlerin haklarını savunmaları da doğal ve haktır. Nasıl ki tarım bölgesinden seçilmiş olan bir milletvekilinin tarımcıları, maden bölgesinden seçilmiş olan bir milletvekilinin madencileri desteklemesi doğruysa, Amsterdam’da seçilen bir milletvekilinin de eşcinsellerin haklarını savunması o kadar doğrudur.‘ diye yazıp durmuşumdur.

Ne var ki, bir bölgenin insanlarını savunurken, isteklerin ülke menfaatlerinin önünü tıkamamasına da dikkat etmek lâzımdır.
Ayhan Barut’un, sürekli olarak baltalamaya çalıştığı Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın yapımında dönen dolaplardan mutlaka haberi vardır ama, kendisinin bu çirkinlikte rolü olup olmadığını bilmiyoruz. Hem bölge halkına ve hem de Türk turizmine büyük yarar sağlayacak olan yeni bir havalimanının, ilkel bir hemşericilik uğruna baltalanması doğru değildir.

Yeni havalimanı yapımının tamamlanacak olması kesinleşince, şimdi de ‘Adana Şakirpaşa Havalimanı kapanmasın’ yaygarası koparılıyor.
Ne var ki, bu yaygarayı koparanlar, bu yörede iki havalimanının randımanlı çalışmayacağını hesaba katmıyorlar. Yeni havalimanının, havayolu şirketlerine tanıyacağı daha olumlu imkânlar, yurt içi ve yurt dışı uçuşlarını hareketlendirecek ve yöre turizmini de kalkındıracaktır.

                *****************************

İki yıl önceki yazımda, Çukurova Bölgesel Havalimanı’nın akibeti hâlâ meçhuldu
Bakınız, 2 yıl önce 27 Kasım 2020 günü servise koymuş olduğum analizimde neler yazmıştım:

Çukurova Havalimanı yapımını asıl önleyenler bazı Adanalı milletvekilleri

*Mersin-Adana rekabeti hemşehricilik ilkelliğine dönüştü

*Sırf birkaç esnafın menfaatini korumak için, ülke turizmini bilinçsizce baltalıyorlar

*Tarsus’ta yapılacak olan 8 bin yatak kapasiteli 11 otelin akibeti de meçhul

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\cukurova-havalimani-(2).jpg

Adana’nın çekilmez trafiği nedeniyle, Çukurovalılar’ın kâbusu haline gelen uçak yolculuklarına bir çare ve ülke turizmine de katkı amacıyla plânlanan Çukurova Havalimanı projesi, 10 yılı aşkın bir zamandır gerçekleşemiyor.
Proje aşamasında, bazı Adanalı milletvekillerinin, sırf hemşehricilik ilkelliği nedeniyle baltalanmaya çalışılan Çukurova Havalimanı, yapılma kararının alınmasından sonra da baltalanmaya başlanmıştı.

Çukurova Havalimanı’nın tam 10 yıldır, projeyi sahiplenen yatırımcılar tarafından sabote edilemsinin ardında da bazı Adanalı milletvekilleri yer alıyor. Projeyi üstlenen müteahhit firmaları çeşitli şekillerde caydırma oyunlarında parmağı olan milletvekilleri, bu anlaşılmaz pespayeliği, birkaç esnafın menfaatini korumak için yapıyorlar.

Baltalamanın bir başka nedeni de Adana-Mersin çekişmesinin yarattığı hemşehricilik ilkelliğidir.

TAKSİCİLER
Çukurova Havalimanı’nın gerçekleşecek olmasına en çok karşı çıkan esnaf grubunu taksiciler oluşturuyor.
Mersin il sınırları içinde kurulacak olan Çukurova Havalimanı’nın taksi işletmeciliği, Adana’dan Mersin’e geçmiş olacak. Kaldı ki, yapılan ön tartışmalarda, bu işin iki şehir taksicileri arasında paylaşılabileceği konuşulmuştu.
Adana Havalimanı etrafında bulunan esnafların da hoşuna gitmeyen bu durum, Adana milletvekilleri için bir baskı unsuru oldu. Hemşehricilik ilkelliğinin yanında, seçimlerde oy kazanmak için, Çukurova Havalimanı’nın yapımını önlemek için hâlâ büyük çabalar sarfeden Adana CHP milletvekillerinden biri, (polemiğe girmemek için adını yazmıyorum), ihale olaylarındaki bir yığın olumsuzluğu dile getirdikten sonra bakın asıl niyetini nasıl açıklamış:
“Yıllık 5-6 milyon insanımızın güvenle kullandığı Adana Havaalanı’nı size kapattırmayız”

Adana CHP milletvekili, ‘Adana Havaalanı’nı size kaptırmayız’ derken kimi kastediyor?
Hükümeti mi? Tabii ki hayır.
Müteahhitleri mi? Bu da hayır.
‘Size kaptırmayız’ dediği kitle tabii ki Mersinlilerdir.

Çukurova Havalimanı’nın yapımında yaşananlar tabii ki çok tuhaf ve üzücüdür. Önce işletmeci olacak müteahhitlere verilen ihaleler, çeşitli nedenlerle maalesef tamamlanamadı. Daha sonra bu iş devlet işletmesine bırakıldı ama bu kez taşeron müteahhitler su koyverdiler.

Çukurova Havalimanı’nın gerçekleşmesi halinde, Akdeniz sahillerimizin batısında gelişecek olan turizm hareketi, Akdeniz’in doğusunda da canlanacaktır. Bunun için bir proje hazırlanmıştı.
Mersin’in doğu kesiminde yer alan bir alana (yani Tarsus ve Adana’ya yakın olan) 8 bin yatak kapasiteli tam 11 otel kurulması planlanmıştı. Bunun için bedava yer tahsis edilmiş ve otel inşası için firmalar belirlenmişti. Ama yine türlü nedenlerle bu proje de sallantıda kaldı. (Bu konuyu yazımın sonunda detaylı yazacağım)

Şimdiki durumu ile, yani kapasite ve pahalılığı nedeniyle, Almanya’dan birkaç sefer dışında, yurtdışından uçuş talebi alamayan Adana Havalimanı’na karşın, yeni açılacak olan, kapasite ve pahalı olmaması nedeniyle ilgi çekecek olan Çukurova Havalimanı, Türk turizmi için büyük bir kazanç olacaktır.

Önceleri otel kapasitesi düşük olan Mersin, şimdilerde yapılan ve yapılmakta olan oteller ile turizme açılmış olacaktır. Hele hele, devletin planladığı yeni 11 dev otelin gerçekleşmesi halinde, Antalya, Alanya, Marmaris, Bodrum, Kuşadası, Çeşme gibi yerlere bir alternatif teşkil edecek olan Mersin için, tabii ki yeni, modern ve cazibeli bir havalimanına ihtiyaç olacaktır.

Sırf Mersin il sınırları içinde olduğu için, Adana’da da turizmin gelişmesine yol açacak olan Çukurova Havalimanı projesi, bu nedenle çok önemlidir.
Bilinçsizce davranışlar ile, bu projeyi baltalamak isteyenler bu ilkel sevdadan vazgeçmeli.
Aslında, Adana ve Mersin milletvekilleri bu konuda ortak hareket etmeli ve hem Mersin’deki 11 otel projesi ve hem de Çukurova Havalimanı projesi için ortak bir baskı oluşturmalılar.

YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN HAVALİMANI VE 11 OTEL ÇIKMAZI

Çukurova Havalimanı hikâyesi:

Yap-İşlet-Devret modeliyle yatırım maliyeti 357 milyon Euro olarak belirlenip ihalesi 15 Aralık 2011’de, yer teslimi 15 Mart 2013’te gerçekleştirilen ve temeli 28 Mayıs 2013 tarihinde atılan Çukurova Bölgesel Havalimanı, sürekli tartışmalara neden oldu. İlk ihale tarihinden bu yana 9 yıl geçmesine karşın bu tartışmalar bitmedi. Havaalanında başlayan çalışmalar bir türlü tamamlanmayınca, yine çeşitli ihaleler düzenlendi. Son olarak 4 Şubat 2020’de yapılacağı duyurulan havalimanı üst yapı ihalesi 16 Mart 2020 tarihine ertelendi. Sonrasında ise Cengiz-Limak-Kalyon İnşaat Ortak Girişim Grubu’nun kaybettiği Çukurova Havalimanı ihalesini, Günbeton İnşaat-Terminal Yapı Ortak Girişimi kazandı. Bu sürecin ardından Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan görevden alınırken yerine atanan Bakan Adil Karaismailoğlu, bu ihaleyi iptal ettiklerini duyurdu. 26 Ekim 2020 tarihinde yapılacağı açıklanan yeni ihale de 20 Kasım 2020 tarihine ertelendi. Son yapılan ihalede en yüksek teklifi 297 milyon 100 bin Euro artı KDV karşılığında Favori İşletmecilik A.Ş. / YAKO Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş. ortak girişimi verdi.

Bakan Adil Karaismailoğlu, yıllardır sürüncemede olan Çukurova Havalimanı için umut verici bir açıklama yaptı.

Karaismailoğlu, Çukurova’ya yakışacak bir havalimanı için çalıştıklarını belirterek, “Çukurova bölgesine yakışır bir havalimanı yapmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bütün çalışmalar hızlı bir şekilde devam ediyor. Şu an pist çalışmasının üzerindeyiz. İnşallah yıl sonuna kadar bütün altyapı çalışmalarımızı tamamlayacağız. Önümüzdeki yılın başlarında havalimanı yol bağlantılarını da bitirmiş olacağız” diyen Karaismailoğlu sözlerine şöyle devam etti:

“İlk aşamada, birinci etapta 8 milyon yolcuya hizmet edecek havalimanı terminali projelerini tamamladık. Devamında da 12 milyon yolcuya hizmet edebilecek kapasitede bir havalimanı projelendirdik. İnşallah önümüzdeki günlerde ihalesini yapıp bu yıl içerisinde inşaatına başlayıp en geç 2 yıl içerisinde de inşaatını tamamlama hedefi içerisindeyiz.” 

Karaismailoğlu, projenin takipçisi olacaklarını ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:

 “Hizmetin bir an önce sağlanması için Çukurova’nın özlemle beklediği, onlara, milletimize yakışır bir havalimanını önümüzdeki 2 yıl içerisinde faaliyete alacağız ve Çukurova Bölgesel Havalimanı bu bölgeye hizmet verecek.”

Bakan Karaismailoğlu, bir gazetecinin “İlk uçak piste ne zaman iner?” şeklindeki sorusunu, “Bütün planlarımız 2 yıl içerisinde, 2 yıl bitmeden havalimanımıza uçağın inmesi. Çalışmalarımız ve hedefimiz o.” diye yanıtladı.

TARSUS’TA YAPILACAK OLAN 8 BİN KAPASİTELİ
11 OTEL PROJESİNİN AKİBETİ DE MECHUL

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Cukorova oteller 2.jpg                                                                  Böyleydi


C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\oteller-bolgesi-ne-yarin-su-verilemeyecek_1.jpg
Böyle olabilirdi

Mersin’i, batı Akdeniz’e alternatif turizm bölgesi yapmak amacıyla projelendirilen, 8 bin yatak kapasiteli 11 otelin akibeti de mechul.
Bakınız bu konuda başlangıçtaki haberler nasıldı:

Mersin’in Tarsus ilçesinde altyapı çalışmaları tamamlanan ve tahsis sahibi 6 firmanın tesis yatırımlarını bekleyen Tarsus Kıyı Kesimi Turizm Bölgesi, Akdeniz’in doğusunda bir turizm cenneti olacak.
Berdan Nehri’nin bir kolunun denize döküldüğü bölümün de içinde bulunduğu, çeşitli kuş türlerine ev sahipliği yapan Tarsus Kıyı Kesimi Turizm Bölgesi, temiz denizi, 12 kilometrelik kumsalı ve yeşil dokusu ile dikkat çekiyor. 8 bin yatak kapasiteli toplam 11 otelin yapılacağı bölge, hizmete girdikten sonra Mersin ile Adana’nın turizmden hak ettiği payı almasına önemli katkılar sunacak ve 10 bin kişi buradaki tesislerde istihdam edilecek. Çukurova Bölgesel Havaalanı’nın da tamamlanması ile bu coğrafyaya gelen turistler, yalnızca 10 dakika içerisinde oteller bölgesine ulaşabilecek.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Cukurova oteller 3.jpg

Bölgede inceleme yapan Mersin Sanayicileri Ve İş Adamaları Derneği (MESİAD) Başkanı Hasan Engin, inşaatların başlaması için tahsis sahibi firma yöneticilerine çağrıda bulundu. Yatırıma engel tüm durumların ortadan kaldırıldığını belirten Engin, “Devlet Su İşleri (DSİ), Berdan Nehri’nin denize ulaştığı yerde 5-6 kilometrelik taşkın koruma setlerini tamamlamış durumda. 14 kilometrelik otoban kalitesindeki yolumuz tamamlanmış durumda. Turizm teşvikleri uygun safhaya geldi. Orada da bir sorun yok. Sayın Cumhurbaşkanımız da buranın temelini atmıştı seçimlerden önce ve yatırımcı firmaların başlayacağını söylemişti. Birkaç kez de uyarmıştı, ’Başlayın’ diye. Şu anda yatırımcı firmaların bahanesi kalmadı” dedi.

Mersin ve Adana kamuoyunun bu yatırımı merak ve heyecanla beklediğini dile getiren Engin, “Yolumuz, altyapı, kanalizasyon, arıtma tesisleri, telekomünikasyon, içme suyu hepsi tamamlanmış durumda, yatırımcıları bekliyoruz. Eğer bu yatırımcılar ille de ’Uzatacağız’ derlerse ya diğer yatırımcılara ya da yabancı yatırımcılara tahsis yapılmasını istiyoruz. Çok fazla tahammül kalmadı. Çok uzun zamandır bu proje ile ilgileniliyor. Havaalanı da yapılıyor, bittiğinde bunların başlaması değil, paralel başlamasını istiyoruz. Aynı anda bittiğinde bölgemize ve ülkemize hayırlı olur diye düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

HAYAL KIRIKLIĞI

Yukarıda okuduğunuz eski bir haberden anlaşılacağı gibi, Doğu Akdeniz’i bir turizm cenneti yapacak olan proje de sürüncemede kalmış oldu. Bedava arazi aldıkları halde, devletten daha çok fedakârlık bekleyen tahsis sahibi yatırımcılar, bu projeyi de baltalamış oldular.

Ne diyelim, Mersin’in, daha doğrusu Çukurova’nın makus (kötü) talihi mi?
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.