HOLLANDA’DA ÜLKÜCÜLERİN TERCİHİ YENİDEN MURAT GEDİK

HOLLANDA’DA ÜLKÜCÜLERİN TERCİHİ YENİDEN MURAT GEDİK

Türk Federasyon’un 10’uncu Olağan Kurultayı’na Türkiye ve Avrupa’dan önemli isimler katıldı.

Federasyon’nun başkanlığını 10 yıldır sürdüren Murat Gedik, ‘Yeri geldi Yunus, yeri geldi Yavuz olduk. Bizler, Anadolu’muzdan çıkıp gelmiş büyüklerimizin nesilleriyiz, Avrupa Türklüğüyüz. Bizler burada kalıcıyız. Yaşamış olduğumuz topluma, mensubu olduğumuz ülkeye yabancı kalamayız,’ sözleriyle büyük alkış topladı.


UTRECHT (Çaypressajans) -Hollanda’daki Türk Ülkücüleri bir çatı altında toplayan Türk Federasyon (HTF), 10’uncu Olağan Kurultayını, korona engeline rağmen büyük bir katılım ile gerçekleştirdi.
Federasyon’un 10 yıldır başkanlığını yapan Murat Gedik, genel istek üzerine kormuş olduğu adaylığında fire vermeden yeniden seçildi. ( Gedik’in yapmış olduğu olumlu faaliyetlerini içeren bir röportajı en altta bulacaksınız)

Utrecht şehrinde yapılan Kurultay’a, Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı ve MHP İstanbul Milletvekili Cemal Çetin ile Almanya Türk Federasyon Genel Başkanı Şentürk Doğruyol, Avusturya Türk Federasyon Genel Başkanı Ali Can, Fransa Türk Federasyon Genel Başkanı Orhan İlhan, İsviçre Türk Federasyon Genel Başkanı İrfan Okutan, Belçika Türk Federasyon Genel Başkanı Hamit Atak ile İngiltere Türk Federasyon Genel Başkan Yardımcısı Ali Rıza Daylak katılırlarken, Hollanda Türk Federasyon Yönetim Kurulu, teşkilat başkanları ve üyeler ev sahipliği yaptılar.

Divan Başkanlığını Almanya Türk Federasyon Genel Başkanı Şentürk Doğruyol’un yaptığı kongrede, divan üyeliklerini Veyiş Şenyürek ve Selahattin Yücel yaptılar.

Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanlığı için, Genel İdare Kurulu Üyelerinin tamamının teklifiyle aday gösterilen Murat Gedik, delegelerin tümünün oyuyla yeniden başkanlığa seçildi. Daha sonra HTF Genel İdare, Denetleme ve Disiplin Kurulu üyeleri belirlendi.

Başkanlığa yeniden getirilen Murat Gedik şu konuşmayı yaptı:
“Öncelikle göstermiş olduğunuz bu teveccühten dolayı siz değerli gönüldaşlarıma sonsuz teşekkür ediyorum. Şunu belirtmek isterim ki, ülküdaşlarım bizleri bu mevkiye layık görüyorsa, bizler de başta Başbuğumuz ve onun yolunda şahadet şerbetini içmiş olan binlerce yiğitlerimiz olmak üzere, onların alınlarını yere getirmeyeceğiz ve yüzlerini kızartmayacağız. Bu bir ülkücü sözü, yemini olsun. Türk Federasyon’umuz, ‘Baş başa, başta Allah’a bağlı’ anlayışına hep sadık kalmıştır. Teşkilatımıza bağlılığımızı daha da kenetleyerek adeta kendimizi Tanrı Dağları’nın o soğuk sularından su içercesine, o güzel havasını teneffüs edercesine kalbimizde gönlümüzde beynimizde, hizmet aşkı ile mücadele edeceğiz, söz veriyoruz.”

Afbeelding met tekst, teken Automatisch gegenereerde beschrijving

Sık sık alkışlanan Murat Gedik konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Var olan projelerimizin devam ettirileceğini ve bunu yaparken de bu davamızın (mefkuremizin) daha güzel yerlere gelmesi için mücadele vereceğimizin de çoktan sözünü verdik. Tek temennimiz, Yüce Yaradan bizleri mahcup eylemesin. 9,5 yıllık bir tecrübenin getirmiş olduğu elbette ki sancılı dönemleri olmuştur. Fakat hiçbirini kafaya takmadık, çok şükür Yaradan’a hepsinin de üstesinden geldik. Yeri geldi Yunus, yeri geldi Yavuz olduk. Bizler, Anadolu’muzdan çıkıp gelmiş büyüklerimizin nesilleriyiz, Avrupa Türklüğüyüz. Bizler burada kalıcıyız. Yaşamış olduğumuz topluma, mensubu olduğumuz ülkeye yabancı kalamayız,dedik. Bizler de kendimize ‘Avrupa Türklüğü’ tabirini her yere yerleştirmeye çalışırken Türk Federasyon’un misyonunu da yaşatma mücadelesini yürütmeye çalıştık. Özellikle HTF olarak Türkçe ve Hollandaca dilinde kitaplar neşrettik ve neşretmeye devam edeceğiz, Federasyonumuzu özellikle Hollanda toplumuna daha iyi anlatmayı, tanıtmayı sürdüreceğiz.”

Murat Gedik, dikkatle dinlenen konuşmasını şöyle tamamladı:
“Bizim teşkilat anlayışımız; şube sayısını artırmaktan çok kaliteyi artırmaktır. Var olan teşkilatlarımızı da en yüksek kaliteye getirebilme mücadelesi vereceğiz. Teşkilatlarımızdaki faaliyetler konusunda özellikle ‘eğitim’ alanında biraz geri kaldığımızı söyleyebilirim. İnşallah yeni dönemde buna daha da ağırlık vereceğiz. Hedefimiz, federasyonumuz bünyesinde oluşturacağımız ‘Ortak Havuz’ ile gelecek 5 yıl içerisinde HTF’ye mensup teşkilatlarımız, kendi binalarını satın almak adına o havuzdan faydalansınlar, bankalardan kredi işini bertaraf edelim düşüncesindeyiz. İleriye bakmamız lazım. Hem Hollanda’dan hem Türkiye’den kopmadık, kopmayacağız.”

Afbeelding met binnen Automatisch gegenereerde beschrijving

Daha sonra Kurultay’ın onur konuğu olan, Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı ve MHP İstanbul Milletvekili Cemal Çetin kürsüye geldi ve şu konuşmayı yaptı:

“Liderimiz Devlet Bahçeli, Avrupa ve Hollanda Türklüğünü Türk Devleti ve MHP olarak asla yalnız bırakmayacaklarını, Hollanda Türk Federasyon’un 10’uncu Olağan Kurultayının hayırlı olmasını, ayrıca emeği geçen ve Murat Gedik başkanlığında yeni göreve gelen gönüldaşlarımıza da şimdiden başarı dileklerini iletmemi istediler.
Türkiye’den Avrupa’ya işçi göçü oldu ve bugünlerde de bunun 60’ncı yılı kutlanmaktadır. Bizler, 60 yıldır üzerinde yaşadığımız ülkelerin bir vatandaşı ve ayrılmaz bir parçası haline geldik.Türk Toplumu, Avrupa’nın sosyal ve kültürel hayatına ekonomik hayatına çok büyük katkılarda bulunmuştur. Üzerinde yaşadığımız ülkelerin 60 yıldır bir parçası haline geldik ve artık o ülkeler bizi yabancı, misafir işçi olarak görmemelidirler. Çok güçlü STK’larımız var, iş insanları ve siyasetçilerimiz var. Bizler yaşadığımız ülke ile anavatan arasında bir köprü vazifesi görüyoruz.

Bizim de bir beklentimiz var, biz de insanca olan değerlerimize sahip çıkılmasını, hoşgörülü olarak bakılmasını istiyoruz. Kültürel kimliğimizi, dini inancımızı korumak istiyoruz. Anavatanımızla olan bağımızı korumak istiyoruz.
Bizler burada kalıcıyız, bizlere düşen, çocuklarımıza daha iyi bir eğitim aldırmak.

Yarınlarımızın daha iyi olacağına canı gönülden inanıyorum. Avrupa Türklüğünün geleceği parlak olsun! Milletimizin birliği daim olsun. Vatanımız sağ olsun.”

Afbeelding met binnen, persoon, mensen, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Yapılan konuşmalardan sonra Kurultay, fotoğraf çekimleriyle sona erdi.

***********************************************************

10 Yıldır yaptığı yararlı faaliyertleri ile toplum için önemli bir rol oynayan Murat Gedik ile yapmış olduğum bir röportajı, güncelliğini koruduğu için sizlere sunuyorum:

İlhan KARAÇAY,
Hollanda Ülkücüleri’nin lideri Murat Gedik ile konuştu.

* Yurtdışında doğmuş ama, Türkiye’ye
aidiyeti zayıflamamış.

* Siyasi bir yol seçmiş ama, sosyal ve
kültürel alanda yararlı olmuş.

C:\Users\Ilhan\Desktop\Haberler\Murat Gedik-ilhan Karacay (2).jpg

Kim demiş, ‘Yurtdışında doğanın aidiyet duygusu zayıf olur’ diye ?
Bu savın yanlış olduğunun en büyük ispatı, Hollanda’da doğmuş olan Murat Gedik’tir. 1973 yılında Nijmegen’de doğan Murat Gedik’in Türkiye’ye olan aidiyet duygusu, Türkiye’de doğmuş ve büyümüş pek çok kişiden daha fazladır.
Neden mi?
Çünkü Murat Gedik, pek çok kişinin, özellikle Avrupalılar’ın ‘Aşırı sağ’ iddiasında bulunduğu bir geleneği, Türkiye’den binlerce kilometre uzaktaki Hollanda’da doğmuş olmasına rağmen kendine şiar edinmiş bir Türktür.

Öyle ki, Türk milliyetçiliğinin temeline imzasını atmış olan Alparslan Türkeş’in mirası sayılan ‘Ülkücü’ sıfatını taşıyacak kadar ülkesine bağlı olan Murat Gedik, şimdilerde Hollanda’daki ülkücülerin liderliğini yapıyor.

Ülkücüler’in beşiği sayılan ‘Türk Federasyon’ da yıllarca çeşitli kademelerde görev yapmış olan Murat Gedik, 19 Mayıs 2012 tarihinden bu yana Hollanda Türk Federasyon’un başkanlığını yapıyor.

İş yaşamına ‘Mali İşletmeci’ olarak devam etmekte olan Murat Gedik, Hollanda’nın dört bir tarafında bulunan çok sayıda derneğin çatısı altında birleştiği Türk Federasyon’da, pek çok yeniliğe imza attı ve sayısız etkinlikler ile yurttaşlarımıza yararlı olmaya çalıştı.

Murat Gedik’in başında bulunduğu Federasyon’un, Türkiye’deki Milli Hareket Partisi MHP ile resmi bir bağı yok ama, adı geçen partinin ideolojisi ile hareket ettiği inkar edilmez bir gerçektir.
Her siyasi partinin olduğu gibi, MHP’nin de yurtdışında yandaşı ve sempatizanı olarak faaliyette bulunan Türk Federasyon’un Hollanda’daki kuruluşu, çoğu zaman asılsız iddialar ile saldırıya uğramış ve faaliyetleri engellenmeye çalışılmıştır.

Afbeelding met tekst, persoon, muur, person Automatisch gegenereerde beschrijvingMurat Gedik’e önce kitabımı imzalayarak armağan ettim, sonra da siyaseti değil, sosyal ve kültürel faaliyetleri içeren bir söyleşi yaptım.

Murat Gedik ile, Türk Federasyon’un Amsterdam’daki Genel Merkezi’nde, Federasyon’un Genel Sekreteri Erim Uğurlu ile birlikte yaptığım söyleşi şöyle gelişti:

– Murat bey, öncelikle ‘Ülkücü’ kavramını tanımlar mısınız?

– ”Ülkücülük, Türk milliyetçiliği üzerine kurulmuş bir düşünce akımıdır. Dünya üzerinde yaşayan ne kadar Türk varsa, onların bir hedef doğrultusunda birleşmesini sağlayan bir kavramdır. Bunu da, iyi eğitilmiş, asimile olmadan, yaşadığı topluma barış ve huzur getiren Türk Gençleri başaracaklardır. Federasyonumuz, Türklük ruhuna uygun ve bu ruhu benimsemiş bir gençlik yetiştirmek için çalışmalar yürütmüş ve yürütecektir. Ne Türk’ü İslam’dan ne de İslam’ı Türk’ten ayırabiliriz.”

– Federasyonunuzun kuruluş biçimini anlatır mısınız?

– ”Sekiz kişiden oluşan bir yönetim kadromuz var. Yönetim kurulumuzda yer alan arkadaşlardan beşi ya burada doğdu ya da çok küçük yaşlarda Hollanda’ya geldi. Eğitimini burada tamamlamış arkadaşlardan dördü üç yabancı dil biliyor. Ne mutludur ki, eğitimli ve kaliteli insanlardan oluşan bir kadro ile çalışıyoruz.”

– Faaliyetleriniz genellikle neleri kapsıyor?

– ”Değişik alanlarda faaliyetlerimizi yürütüyoruz ama mevcut yönetimde ağırlıkla yöneldiğimiz alan, kültürel eğitim olmuştur. Türk-İslam eğitiminde çocuklarımıza, Türk tarihi öğretiliyor ve bu konular üzerinde duruluyor. Aynı zamanda dini eğitimler de veriliyor Ne Türk’ü İslam’dan ne de İslam’ı Türk’ten ayırabiliriz.”

– Eğitime katkı için projeleriniz var mı?

– ”Uzun bir süredir, bir ‘Üniversiteliler Masası’ oluşturduk. Geleceğimizi gençlerimize emanet edeceğimiz için, böyle bir çalışma başlattık. Belirli dönemlerde bu masa etrafında birleşen gençlerimiz, fikir alışverişinde bulunmakta ve yetişmekte olan çocuklarımıza iyi bir örnek olmaktadırlar. Bu gençlerimiz aynı zamanda, ilkokul ya da ortaokul düzeyindeki çocuklarımızın derslerinde başarılı olmaları için yardımda bulunuyorlar.

Üniversiteliler masasını oluşturduktan sonra bir düşünce masası kuruldu. Bu masada, seçilen belirli konular uzmanlar tarafından değerlendiriliyor ve Türkler’e olan etkisi sorgulanıyor. Ortaya çıkan sonuç önce teşkilatlarımıza, teşkılatlarımız vasıtasıyla da insanlarımıza iletiliyor.”

 – Federasyon’un faaliyetleri için maddi yardım alıyor musunuz?

– ”Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim; Hiçbir devletten yardım almadan ayakta kalabilen, hatta kendini geliştiren, yegane kuruluş, Hollanda Türk Federasyon’dur. Federasyon olarak çok zor günler atlattık. 10-15 yıl geriye gittiğiniz zaman, toplumda bize karşı muazzam bir önyargı vardı. Kuruluşumuz, çok büyük iftiralara maruz kaldı. Herhalde bize atılan çamurların az bir kısmı başka kurumlara atılmış olsaydı, o kurumlar şimdi hayatta olamazlardı. Bu durum da, federasyonumuz bünyesindeki bağların ne kadar güçlü olduğunu her kesime göstermiştir. Biz şekil ya da sembol temsil eden bir kurum değiliz. Günümüzde bizleri karalayan bazı Hollanda basın-yayın organları mevcut.”

– Hollanda’daki Türklerin genel durumu hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?

– ”Hollanda’nın 17 milyona yakın genel nüfusu var. Bunun 500 binini, kökü Türkiye’de olan insanlarımız oluşturuyor. Çünkü burada dördüncü nesili yaşatıyoruz. Yabancı kökenli olarak birinci sıradayız. Buna sayıca Faslılar da yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Türk insanının geneline baktığımızda, dördüncü nesilde olmasına rağmen hâlen bir ikilem mevcut.
Türk’üz ve Batı Hıristiyan kültürünün etkisinden dolayı zaman zaman zorluklar yaşanıyor. Genel manada her mevkide görev alanlarımız var. Hollanda Meclisine baktığımızda şu anda 8 Türk milletvekili, Senato’ya baktığımızda da 5 Türk var. Yerel yönetimlerde insanlarımız uzun zamandır var. Türk insanı genelde sivil toplum kuruluşları tarafından temsil ediliyor. Kültürel, dinî ve siyasal ağırlıklı her türlü kuruluş mevcut. Bizler Türk Federasyon’u temsil ediyoruz. Şu anda 25’e yakın binalı yani kapısı açık olan teşkilatımız var. Bunun dışında onlarca oba teşkilatımız var.”

– Siz Hollanda’da ikinci nesil olduğunuzu belirttiniz. Birinci nesilden başlayarak özetle dördüncü nesle kadar bu nesiller ne gibi sorunlar yaşadılar ve şu andaki durum nedir?

– ”İlk gelen Türkler, yani bizim anne ve babalarımız Türkiye’de gerekli uyumu sağlayamamışlardı. Genelde eğitim düzeyi düşük olan bu insanlar Avrupa’ya çıktığında çok zor şartlar altında yaşamışlar. Hollanda ile Türkiye arasında 1964 yılında yapılan bir Ankara Antlaşması var. Bu anlaşma ile birlikte bizim Türk insanı hukuki, yani yasal yollardan oraya yerleşmeye başladı. Türk insanımızın burada 500 bini bulmasında belirli aşamalar vardır. Birincisi, Ankara Anlaşması ile yapılan göçtür ve bu en büyük göçtür. İkincisi, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nin sonucu olarak belirli sayıdaki insanımızın buraya siyasi amaçla gelmesi olmuştur. Türk Federasyon da bundan büyük darbe almıştır. Üçüncüsü, Hollanda’ya aile birleşimi ile gidenlerdir. Türkiye’den evlenip eşlerini Hollanda’ya getirme olayıdır. Gelenler üç ana kaynaklı olmuştur. Şimdi bu üç kaynağın üçü de kapatıldı. Bu açıdan baktığımızda, birinci nesil çok büyük zorluklar yaşamıştır. Çok ağlanacak durumlar yaşamışlar. Örneğin; dil yok, el kol ve göz hareketleri ile günde 12, 13, 14 saat zor şartlarda çalışma söz konusu. Evden işe, işten eve, yanlarında eşleri yok, sosyal bir hayatları yok. Eşlerini getirme işlemi 1977-1978’den sonra gerçekleşmeye başladı. Dil konusunda muazzam zorluklar yaşandı. Bayramlarda namaz kılacak yerlerinin olmadığından dolayı, bayram namazı için 100 kilometre yol gidenler oldu. İmam yok, namaz kılınacak yer yok. Namazlarını kilise köşelerinde kıldılar. Tüm bunlar roman ve filmlere konu oldu.”

– Bu sorunların şimdi tamamen aşıldığını söyleyebilir miyiz?

– ”Şimdi tüm bu sorunlar artık aşıldı. Bana göre en büyük sorun, Anadolu’da tam olarak uyum sağlayamayan insanların tamamen ayrı bir kültürün içine girmesi olayı idi. Birinci nesle baktığımızda Anadolu’dan nasıl çıktılarsa hâlen aynı durumda duruyorlar. Hem Türkçesi gelişmemiş hem de bulundukları ülkenin dilini öğrenmemişler. Hâlen daha Türkiye’den gelirken birlikte getirdikleri kültürle kalmışlar. Örneğin, birinci nesilden birisini, çıkmış olduğu köye götürün, aradaki farkı göreceksiniz. Hollanda’ya gelen insan gelişmemiş ama o insanın köyündeki insan ise gelişmiştir. Bu sosyolojik açıdan çok doğal olan bir şey. Bir de korku oluşmuş. “O topluma girersem benliğimi kaybeder miyim?” diye. Bu sıkıntılar hep yaşanmış. İkinci nesle geldiğinizde bana sorarsanız en büyük zorluğu aslında bunlar yaşadı. Çünkü birinci nesilde gitme ve dönme olayı vardı.  O umutla yaşadılar ve aradan 40 yıl geçmiş hâlen daha o umudu yaşıyorlar. İkinci nesil, yani orada doğan çocuklar olarak önümüzde hiçbir örnek olacak insan yoktu. Elimizden tutan hiç olmadı. Ailem eğitimi bilmezdi ama beni hep teşvik ederdi. Fakat bu eğitimi nasıl yapacağımı bilmezdi. Ama o bile bizim için büyük bir şeydi gelişmemiz açısından. Bu nesilden olan gençlerimizin önünün kesildiği de oldu. “Okusa ne olacak?” diyerek. Bu zorluklarla bizler aşama aşama okumayı becerebildik. Örneğin; ben yüksek lisansa kadar gidebildim ama bunu benim dışımda başaran o nesilden çok az bir kesim var. Ben üniversiteye başladığımda Türk olarak birinci sınıfta üç arkadaştık. Birisi birinci sınıfta üniversiteyi terk etti, ben bitirdim, diğer arkadaşım da bir süre ara verdi ve evlendikten sonra yeniden başlayıp bitirebildi. Biz ikinci nesil olarak ikilem de yaşadık.”

– Nasıl bir ikilem yaşadınız?

– Önceleri “Türk müyüz yoksa yaşadığımız toplumun insanı mıyız?” diye ikilem yaşadık. Eve vardığımızda kültürel açıdan yeterli bilgi alamıyorduk. Dışarıda zaten ayrı bir ortam vardı. Öyle bir ortamda yaşıyorsunuz ki Türklüğünüzden utanır bir hâl alıyorsunuz. Çünkü yaşadığınız toplumda Türkler’e ve İslam’a yönelik çok olumsuz bir tutum, bir ön yargı hâkim. Bunlar bizi çok etkiledi. Üçüncü nesil, ikinci nesli temsil eden bizlerden daha rahattı. Tam olmasa da okumuş ve dil bilen anne ve babaları mevcuttu. Oysa şimdi bizim çocuklarımız ana dilimiz gibi Hollandacayı biliyor. Çocuklarımız Türkçeyi çok iyi biliyor. Üçüncü ve dördüncü nesil bizden daha rahat. Fakat burada da şunu görüyoruz: Dördüncü nesilde bir yozlaşma söz konusu. Özellikle bazı ailelerde Türkçe yerine Hollandaca konuşmaları sıkıntı verebilecek seviyede.”

– Yurt dışındaki Türkler için Türkiye ne ifade ediyor?

– ”Her ne kadar 50 sene de geçmiş olsa, yurt dışında da Türkiye’nin ayrı bir yeri var. Biz şuna inanıyoruz: Güçlü bir Türkiye demek, yurt dışı Türkleri’nin -ki bizler buna dâhiliz- daha güçlü ve daha rahat bir hayat sürmesi demektir.
Güçlü bir Türkiye olsaydı, Türkmeneli’nde, Doğu Türkistan’da soydaşlarımıza yapılanlar olur muydu? Olmazdı elbette.
Güçlü bir Türkiye olsaydı Hollanda’da Türkçe dersleri ilkokulda müfredattan kaldırılır mıydı? Kaldırılmazdı.
Güçlü bir Türkiye olsaydı bu İslamofobi ile Türkler’in üzerine gidilebilir miydi? Gidilemezdi.
Bu açıdan Türkiye’nin çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve olmazsa olmaz düşüncesindeyiz.”

-Sizin, Türk Dünyası’na ilgi ile baktığınızı, Türk Dünyası’nı hem yazılarınıza hem de faaliyetlerinize taşıdığınızı görüryoruz.

– ” Evet, Türk milletinin nerelerden geldiğini öğrenmek ve bunu aktarabilmek için çeşitli girişimlerde bulunuyoruz. Örneğin Doğu Türkistan; Adından da anlaşılacağı gibi, bir Türk diyarı. Türk var olduğu andan itibaren ona yurtluk etmiş Türk Eli.
Hunlar, Göktürkler, İdikut, Karahanlılar gibi nice Türk devletleri bu topraklarda yeşermişlerdir. Yakın tarihte Hoca Niyaz Hacı önderliğinde, 1933 yılında Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Ömrü kısa olan bu Devlet Rus-Çin beraberliği ile çökertildi. 1944 yılında ise Gulca’da Alihan Töre önderliğinde Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Türkistan 1949 yılından itibaren ise Komünist Çin tarafından işgal edilmekte ve Çin’in insafsızca asimilasyon politikası devam etmektedir. Yasaklamalar, işkenceler, idamlar bu Türk topraklarında maalesef bir gerçek olarak gün geçtikçe çoğalarak sürmektedir. 1949 yılında Doğu Türkistan coğrafyasında Çin nüfus oranı %6 civarında iken (göçmen Çinliler bunlar) bugün bu oran %50 civarına ulaşmıştır.

Biraz Türk Kültür tarihi ile ilgilenenler, o toprakları Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lugat-it-Türk eserinden bilirler. Kaşgarlı Mahmud aslen Isık Göl’ün yakınındaki tarihi Barsgan şehrinden olup Kaşgar’da dünyaya gelmiştir ve muhteşem eseri Divanü Lugat-it-Türk’ü bugünlere ışık olarak Türklüğe armağan etmiştir. Her şeyden evvel bir sözlük olan bu ölümsüz eser Türk boy ve uruglarını toplamış ve bir Türk birliğini hayata geçirmiştir. Türk tarihi, coğrafya, mitoloji gibi Türk milli kültürüne yer vermiş bir ansiklopedik eserdir Divanü Lugat-it-Türk.

https://guncelhaber.nl/wp-content/uploads/2015/12/DSC_0208.jpg

Örneğin, günümüzde Doğu Türkistan davasının bayraktarlığını yapan Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabia Kadir, Hollanda’da başta Türk insanı olmak üzere davasını anlatmak için çeşitli ziyaretlerde bulundu. Sürgünde 15. yılını dolduran Rabia Kadir Hollanda Türk Federasyon’un da misafiri olmuş ve Doğu Türkistan Coğrafyasında yaşanılanları dile getirmiştir. Rabia Kadir bir kaç defa milliyetçi teşkilatlar tarafından Türkiye’ye de davet edilmiş, ama maalesef her seferinde vize başvurusu ret edilmiştir.
Bu konuyu anlatmam çok uzun sürecek. Bunun için çok daha geniş bir zamana ihtiyaç olacak. Ama biz, soyumuzun yeşerdiği yerleri hiç ihmal etmeyeceğiz.”

 

BELÇİKA, HOLLANDA VE GALLER MEDYASI CİNER GRUB’A ÖVGÜ YAĞDIRIYOR

BELÇİKA, HOLLANDA VE GALLER MEDYASI CİNER GRUB’A ÖVGÜ YAĞDIRIYOR

Belçika’nın Lommel kentinde ve Galler’de cam fabrikası açacak olan Ciner Holding, C02’yi azaltarak, 1100 kişiye iş imkânı sağlayacak, şişe ve bardak boşluğunu dolduracak.

Bira, şarap, su ve alkolsüz içecekler için yılda 2,5 milyar adet şişe imal edilecek.

Park Cam Grubu’nun CEO’su olan, Turgay Ciner’in eşi Didem Ciner, Glass Worldwide dergisine verdiği mülakatında, şişe üretiminde dünyanın en büyüğü olacaklarını söyledi.

Afbeelding met verschillende Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan KARAÇAY yazdı:

Spor dünyasından tanıdığımız Turgay Ciner’e ait olan Ciner Holding, Belçika, Hollanda ve Galler’deki medya tarafından göklere çıkarılıyor.
Galler’de 2023’te tamamlanması beklen, 600 işçi kapasiteli cam fabrikasından sonra, şimdi de Belçika’nın Lommel kentinde kurulması planlanan fabrikanın, C02’yi azaltarak, 500 kişiye iş imkânı sağlayacağını, Avrupa’daki şişe ve bardak boşluğunu dolduracağını belirten medya, Bozöyük’te kurulan fabrikayı örnek göstererek Ciner’den övgü ile söz ediyor.

Haberlere göre, Ciner Grup tarafından Lommel’de kurulması düşünülen cam şişe fabrikası için 23 hektarlık bir arazi satın alındığı, resmi İnşaat ve çevre imar izin onayının beklendiği açıklandı. Belçika hükümetinin cam fabrikasının kurulmasına olumlu baktığı ve desteklediği bildirildi.

Fabrika’da, günlük 1.6 milyon şişe üretimi hedeflenirken, bölgede ekonomi ve istihdamın artacağı belirtiliyor.

Afbeelding met binnen, groen, plant Automatisch gegenereerde beschrijving

Lommel Belediye Başkanı Bob Nijs,Türkiye’nin en büyük holdinglerinden biri olan Ciner’in gelişinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, izin başvuru ve işlemlerin sonuçlanmasını beklediklerini ifade etti. Bob Nijs, “Şehir olarak bu projeyi Kuzey Limburg’a getirmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Lommel’deki Kristalpark III’te 23 hektarlık arsa alımı için opsiyon imzaladık. Bu iddialı planı hayata geçirmek için tüm ilgili makamlarla yakın bir şekilde çalışmayı dört gözle bekliyoruz.” dedi.

Fabrika’da, günde 1.300 ton, yılda ise 475 bin ton ambalaj camı üretimi yapılacak. Bunun yanında günde 6,3 milyon bira, şarap, su ve alkolsüz içecek şişesi, yıllık bazda ise 2,3 milyardan fazla üretim yapılacak. Bu fabrikada cam şişeler Belçika, Hollanda ve Almanya pazarları için üretilecek.

Afbeelding met tekst, fotolijstje Automatisch gegenereerde beschrijving

CAM GRUBU CEO’SU DİDEM CİNER

Ciner Cam Grubu Grubu İcra Kurulu Üyesi Didem Ciner İngiltere, Avrupa ve ABD’deki cam ambalaj üretim faaliyetlerini genişletmeye yönelik planların liderliğini üstlendi. Didem Ciner, 15 yılı aşkın bir süreden bu yana Avrupa’da sıfırdan inşa edilecek ilk cam ambalaj tesisleri için planları ve Park Cam’ın genişleme faaliyetleri hakkında Glass Worldwide’a özel açıklamalarda bulundu.

Didem Ciner’in dergiye verdiği röportajın tamamı şöyle:

-Ciner Cam Grubu’nun cam üretim faaliyetlerini Türkiye’nin dışına genişletmesinin
motivasyon kaynağı nedir?

-‘Mevcut ticari faaliyetlerimizi, cam şişe talebinin arttığı Avrupa pazarlarına genişletmeyi planlıyoruz. Cam üretimimizi Türkiye’den Avrupa’ya genişletme kararı Covid-19 salgını başlamadan önce alınmış olsa da, gelişmiş pazarlarda şimdiden görmekte olduğumuz salgından toparlanmanın sadece ölçek ve hız olarak büyümeye devam edeceğine eminim. Aynı zamanda Türkiye’deki mevcut faaliyetlerimiz de genişletiliyor. Park Cam hali hazırda Türkiye’nin en büyük ikinci cam üreticisidir. Yurtiçi ve uluslararası müşterilerden oluşan geniş bir ağ kurmuştur.’

-Avrupa’ya yapılan yatırım nasıl yapılandırılıyor?

-‘Yeni Avrupa cam işletmemizin merkezi Londra’da. Ciner Glass’ın %100’ü Ciner Gruba aittir. Avrupa yatırımlarımız için varlıklar ve sermaye İngiltere faaliyetlerimiz ile yönlendirilecektir. Grubun mevcut başarı geçmişi, bu yatırım için güçlü ve istikrarlı temeller sağlamaya yardımcı olmaktadır. Amacımız, artan öngörülen üretim kapasitemizin en az yarısına karşılık gelecek şekilde, müşterilerle önceden anlaşmalar sağlamaktır.Amacımız hiçbir zaman yerel pazarlara zarar vermek olmadı. Avrupa’da,  cam ambalaj ithalatının 2018 yılından bu yana yıllık bazda %15-20 oranında arttığını değerlendiriyoruz. Gerçekten de Türkiye’de üretimimiz ülkeye cam ambalaj ithalatının azaltılmasına yardımcı oldu.
Pandemi bu eğilimi yavaşlatmak için sadece geçici bir etkide bulundu, ancak önümüzdeki aylarda normal faaliyet seviyelerine geri dönüldükçe, çok kısa bir sürede hem talepte önemli bir artış hem de kapasite yetersizliği görmeyi bekliyoruz. Bizim değerlendirmemize göre, Avrupa’daki faaliyetlerimizi artırmak için doğru bir zamandayız.’

-Avrupa’ya genişleme için potansiyel müşterilerden hangi geri bildirimleri ve taahhütleri aldınız ve onlar bu süreçte ne kadar yer aldılar?

-‘Glass Worldwide ile daha önceki röportajımızda [Eylül/Ekim 2015] belirtildiği gibi, Türkiye pazarı çok hızlı bir şekilde büyürken 2015 yılında Bozüyük’teki son teknoloji Park Cam fabrikasında ikinci fırınımızın kurulumunu bitirdik.
Yüksek kalite standartlarımız ve teknolojik uzmanlığımız, Türkiye iç pazarı için diğer konteyner camı üreticilerine göre en az %5 daha hafif şişeler üretmemizi sağladı.
Bu başarı ile küresel markaların dikkatini çektik. 2018 yılında hafif ağırlık teknolojimiz ile ilgilenen, Türkiye’deki en büyük küresel bira üreticilerinden biriyle işbirliğine başladık. 12 aylık bir süre boyunca, bu üreticinin 330 ml’lik uzun boyunlu bira şişelerinin ağırlığını 200 gramdan 180 grama düşürmeyi başardık ve bu da onu dünyanın herhangi bir yerinde piyasada bulunabilen en hafif 330 ml uzun boyunlu bira şişesi haline getirdi.
Bu durumda, müşterilerden bu kadar talep gören ürünlerimizle, Avrupa pazarlarına tedarikçi olmanın lojistik ve operasyonel zorluklarına karşı en iyi çözüm, Avrupa’da sıfırdan tesisler inşa etmeye yönelmekti.
Yenilikçi teknolojimiz, nakliye maliyetlerini azaltırken ve karbondioksit salımlarını düşürürken camı daha verimli üretebiliyor. Halihazırda, Belçika’da ve aynı zamanda potansiyel olarak İngiltere’de olabilecek iki farklı Avrupa lokasyonunda yatırım yapma imkanlarını araştırıyoruz.’

-Belçika’da öngörülen sıfırdan yatırım hakkında neler söyleyebilirsiniz?

-‘Limburg eyaletindeki Lommel’de arazi satın almak için bir opsiyon anlaşması imzaladık. İnşaat ve çevre izinleri için başvurduk ve Belçika hükümeti çok destekleyici yaklaştı. Yakınlarda karbondioksit salımlarımızı azaltmaya tekrar yardımcı olan Avrupa’daki en büyük silika kum ocaklarından biri bulunmakta.
Esas niyetimiz bira ve şarap pazarlarına cam şişe tedarik etmek olacaktır. İki fırınlı son teknoloji ürünü bir tesis inşa etmeyi değerlendiriyoruz. Halihazırda, bölgedeki yiyecek ve içecek endüstrisi büyük miktarlarda şişe ithal etmek zorunda. Bu potansiyel büyük ölçekli üretim hem arz hem de maliyet açısından avantajlar sunacaktır. Belçika’daki fabrikanın tüm grup için teknik destek ve yardım sağlaması öngörülmektedir. Ar-Ge kaynaklı büyümeye odaklanmak için günde 80-100 tona kadar cam üreten tamamen elektrikli bir fırın inşa edilmiş olacaktır.
Belçika’da en başından itibaren, ekibimiz karbon nötr üretimi hedefleyecek ve bu hedefe ulaşmak için bir yol haritası üzerinde şimdiden zorlu bir çalışma yürütüyor. Bu hedef hemen ulaşılabilir olmasa bile, mümkün olan en kısa sürede gerekli önlemleri almayı taahhüt ediyoruz. Öngörülen tesis, halihazırda en az 100 megavat yenilenebilir enerji sağlayan Avrupa’nın en büyük güneş parkında yer alma avantajına sahip olacak.’

-Peki Birleşik Krallık’taki sıfırdan tesis için önerilen planlar nelerdir?

-‘Bizim değerlendirilecek diğer potansiyel öngörümüz, Güney Galler’de kurulabilecek ilave bir son teknoloji ürünü tesistir.
Bölgedeki ticarete ilişkin planımızı detaylı olarak değerlendiriyoruz. Bira ve şarap sektörlerine ek olarak, Galler’deki diğer içecek pazarlarını da hedefliyoruz. Güney Galler, müşterilerimizin halihazırdaki İngiltere faaliyetlerine hizmet sağlamak için iyi bir konuma sahip.
İngiltere’de bir Depozito İade Sistemi (DRS) oluşturulması için planları desteklemek istiyoruz ve cam için döngüsel ekonomi çevrimini oluşturmak için yatırımlarımızla tasarıya uygun hareket etmek için şimdiden planlama yapıyoruz. Ciner Glass, karbon salımlarını rakiplerimizden daha fazla ve daha hızlı kesmeyi taahhüt etmektedir. İngiltere ve Belçika’da karbon nötr üretim hedefine ulaşmak için, hem kısa hem de uzun vadeli planlarımızı geliştiriyoruz.’

-Brexit, İngiltere yatırım planlarınızı etkiledi mi?

‘Brexit’in etkisi bu projenin geliştirilmesiyle ilgili değildir. Odak noktamız İngiltere iç ve yerel pazarlarıdır. Galler’de bir nesildir bu ölçekte bir cam üretim tesisi inşa etmeye niyetlenilmemiştir.’

-Öngörülen Avrupa projeleri için temel güçlükler ve fırsatlar nelerdir?

-‘Ciner Glass, son zamanlarda Avrupa cam üretim sektöründe görülen, özellikle mevcut tesis ve makinelerdeki yükseltmeler dışında yeni tesisler kurulmasına yönelik, sınırlı yatırım yapılmasına ilişkin uzun vadeli trendi tersine çevirmek istiyor. Planlanan sermaye yatırım maliyetlerimiz, ölçek ve kullanmayı düşündüğümüz ileri teknoloji nedeniyle yüksek olacaktır. Ancak Avrupa cam üretimine yaptığımız yatırımlar, üretimimizi tesis ettiğimiz yerel topluluklar için dönüştürücü olma potansiyeline sahiptir. Bu Avrupa lokasyonları stratejik avantajlara sahiptir, ama aynı zamanda izin prosedürlerinin uzun sürmesi gibi zorluklar da göstermektedir. Ancak pazarlarımıza daha yakın olmamız çevreye fayda sağlamakta ve tüketiciye maliyeti düşürmektedir.
Ciner Grubu’nun çok uluslu faaliyetlerinin bir parçası olan We Soda, Türkiye’de başlayan, ABD’ye genişleyen ve artık dünyanın en büyük soda külü üreticisi haline gelen soda külü işletmemizdir. Soda külü ve cam üretim faaliyetleri kendine özgü ve birbirinden ayrı tutulacak olsa da, Ciner Cam Grubu’nun Türkiye’deki deneyim ve uzmanlığının birleştirilmesi genişleme planlarımızı yerine getirmemizi sağlayacaktır.
Soda külü işinde olduğu gibi, çok hızlı büyümek ve Avrupa üretimimiz için iddialı hedeflere sahip olmak istiyoruz.

-Belçika ve İngiltere’de uygun nitelikli personelin belirlenmesi ve işe alınmasında ilave zorluklar olacak mı?

-‘Ciner Glass, teknoloji tedarikçilerimizle oluşturduğumuz yoğun eğitim ve gelişim programından gurur duymaktadır. Bu program Türkiye’de, Park Cam tesisimiz oldukça başarılı olduğunu kanıtlamıştır. Cam endüstrisinde daha önce deneyime sahip personelden sadece küçük bir oranda istihdam etme kararını aldık ve bunun yerine ihtiyacımız olan yüzlerce insanı kendimize göre eğitmeye karar verdik.
Tercih ettiğimiz strateji, yerel toplumdan ‘eski moda’ cam üretimi hakkında önyargılı fikirleri olmayan gençleri istihdam etmektir. Ciner Glass, bir ailede olduğu gibi birlikte çalışma değerlerimizi paylaşabileceğimiz açık fikirli insanları işe almak istiyor.’

-Yeni tesislerde Park Cam’ın planı mı benimsenecek, yoksa tamamen farklı modellere mi ihtiyaç duyulacak?

‘Türkiye’deki tesisimizle gurur duyuyoruz ama her yeni tesiste bu başarının üzerine bir şeyler koymak istiyoruz. Binaların verimliliğinin ve etkinliğinin Bozüyük’ten daha da yenilikçi ve en son teknolojiye sahip olmasını sağlamak için bazı tasarım değişiklikleri yapıyoruz.’

-Türkiye’deki Park Cam’ın faaliyetlerine yönelik devamlı yatırımdan da bahsettiniz?

-‘Avrupa’ya açılımımız, Ankara ile İstanbul arasında orta noktada yer alan Bozüyük’teki gelişmiş üretim faaliyetlerimizin kaybedilmesi pahasına değil. Bozüyük, kalite ve yüksek üretim verimliliği seviyeleri ile tanınmaya devam ediyor. Artan ve salgın sırasında daha da fırlayan talebe bağlı olarak, orada da üretim kapasitesini artırıyoruz.
2015 yılındaki son röportajımızda belirttiğimiz gibi, sıfırdan kurulan Bozüyük üretim tesisi, o dönemde inşa edilen iki adet günde 500 ton üretim kapasiteli fırınına ilave olarak, gelecekte üretimin artırılmasına imkan verecek şekilde tasarlanmıştır. Bozüyük’teki üçüncü günde 500 ton kapasiteli fırının inşaatı şimdiden tamamlandı ve 2022’nin ilk yarısında da Ankara’daki soda külü tesisimizin yakınında yer almak üzere dördüncü bir fırının yapımına başlamayı hedefliyoruz.
Dördüncü projenin çevre değerlendirmesi yakın zamanda onaylandı ve inşaata başlandı. Günde 650 ton kapasite ile dünyanın en büyük arkadan ateşlemeli rejeneratif fırını olacak.
Soda külü tesisimiz ile bütünleşik olarak, Ankara’daki dördüncü fırının bulunduğu yerin ilave lojistik faydaları bulunmaktadır. Cam üretim tesisimize ham madde tedarikini sağlayacak bir demiryolu inşa edilecek ve elektrik tedariğimizi entegre etme konusunda ilave avantaja sahip olacağız.’

-Bottero Glass Technologies, TECO Group, Tiama, EMS Group, Lahti Glass Technology, Glassworks Hounsell, Global Combustion Systems, Heye International, KTG Engineering, Novaxion, Ramsey Products, Revimac, DSF Refractories & Minerals gibi önde gelen tedarikçilerle halihazırda çalışmış olmak , RHI Magnesita, ACSI, AGR International, Antonini, Bohemi Chemicals ve XPAR Vision, Avrupa’da önerilen sıfırdan yatırım ve Türkiye’deki genişleme için ortaklar belirlediniz mi?

-‘Türkiye’deki üçüncü fırın projesi için orijinal yatırımla aynı konsorsiyumu kullanmayı düşünüyoruz. Ancak Türkiye’de kurulması öngörülen dördüncü fırın ve bunun yanı sıra Belçika ve İngiltere’de kurulacak fırınlar ihaleye açık olacak.’

-Öngörülen Belçika ve İngiltere projelerine ek olarak, ABD gibi dünyanın diğer bölgelerinde de benzer cam tesisleri kurmayı umuyor musunuz? Eğer öyleyse, hangi bölgelerde ve ne kadar zaman sonra?

-‘Üzerinde konuşmak için çok erken olmasına rağmen, ciddi bir şekilde değerlendirdiğimiz başka bir yer var. Müşterilerle görüşme halindeyiz ve halihazırda uygun yerlere bakıyoruz. Gelecekte Ciner Glass hakkında daha fazla şey duymayı bekleyebilirsiniz.’

Turgay Ciner’in Biyografisi

Afbeelding met person, persoon, kostuum Automatisch gegenereerde beschrijving

Doğum Yeri:Artvin/ Türkiye

Doğum Tarihi:1.3.1956

Lise öğrenciliğinde çay ocaklarında çıraklık yapmış olan Ciner, ticari yaşama üniversite yıllarında atılarak oto yedek parçacılığına başlamıştır. 28 yaşında İstanbul Talimhanede bulunan dükkanında kardeşi Tuncer Ciner ile Almanya’dan Mercedes otomobil ithal etmeye başlaması ilk önemli ticari girişimidir.

1988 yılında 32 yaşına geldiğinde Anadolu Endüstri Holding’in ortaklarından Osman Yazıcı ile birlikte ortak iş yapmaya başlamış olup, Anadolu Endüstri’nin Irak’taki taahhütlük işlerini devralarak 1990 yılına kadar Irak’ta anahtar teslim işler yapmıştır.

Körfez krizi ile birlikte Rus pazarına yönelen Ciner, bölgede tekstil yatırımlarına başlamıştır. Türkiye’de ise Ceytaş, Mensucat Santral ve Penyelüks’ü satın almıştır. 1995 yılında özelleştirilen Havaş’ın (Havaalanları Yer Hizmetleri A.Ş.) yüzde 60’ını 1998’de ise tamamını satın almıştır. 1997 yılında ise, İsviçre Havayolları Swissair ile işletme ortaklığına gitmiştir.

Medya sektörüne girmesi ise Sabah Grubu’na 1998 yılında ortak olması ile başlamıştır. Ciner Grubu, daha sonra Kanaltürk’ü alma girişimi sonuç vermeyince Kanal 1 ve Habertürk kanallarını satın almıştır. Habertürk TV’den sonra Habertürk Gazetesi ve Habertürk Radyo’yu kuran Turgay Ciner, TMSF’den Show TV’yi satın alarak Türkiye’nin en önemli Medya Patronlarından biri olmuştur.

2015 yılında ise Spor Kanalı 7/24 TV’yi alan Ciner Grubu bu kanalın adını HTSpor 7/24 olarak değiştirmiştir. Halen Show TV, Habertürk TV, Bloomberg HT, HT 7/24 Spor, Showmax gibi önemli TV kanalları, Habertürk Gazetesi, Marie Claire, Marie Claire Manson, Newsweek, FHM ve daha birçok ünlü dergi ile Habertürk Radyo, Bloomberg HT Radyo, HT Spor Radyo, Habertürk.com ve Ajans Habertürk (Ciner News Agency) gibi önemli medya kuruluşlarının sahibidir.

Aynı zamanda Kasımpaşa SK’nın sahibi olan Turgay Ciner evli ve iki çocuk babasıdır. Büyük oğlu Atilla kendi inşaat şirketini yürütmektedir.

Sahip olduğu kuruluşlar
2002-2007: Sabah (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2002-2007: Takvim (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2005: Bugün (Mehmet Ali Ilıcak ile ortak yaptı.) (Akın İpek’e sattı.)
2007-2009: TV Guide
2009-: Gazete Habertürk

Televizyon
2002-2003: M TV
2002-2006: Yeni TV (Dinç Bilgin’den satın aldı.)
2002-2007: atv (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2002-2007: atv Avrupa (Dinç Bilgin’den satın aldı, TMSF’ye sattı.)
2003-2004: 10 TV
2004-2005: Merkez TV
2004-2007: TürkÇ TV (TMSF’ye sattı.)
2005-2007: Kanal 1 (TMSF’ye satıp geri aldı.)
2007-: Habertürk TV (Ufuk Güldemir’den satın aldı.)
2007-2010: Kanal 1 (TMSF’den satın aldı, Bloomberg L.P.’ye sattı.)
2010-: Bloomberg HT (Bloomberg L.P. ile ortak yapmaktadır.)
2013-: Show TV (TMSF’den satın aldı.)
2013-: Showmax (TMSF’den satın aldı.)
2015-2016: HT 7/24 Spor (Yavuz Semerci’den satın aldı.)

Radyo
2007-: * Habertürk Radyo (90.4 İstanbul) (Ufuk Güldemir’den satın aldı.)
2010-: Bloomberg HT Radyo (92.7 İstanbul)
2015-2016: * HT Spor Radyo (87.7 İstanbul) (Yavuz Semerci’den satın aldı.)

Spor Kulübü: Kasımpaşa SK

HOLLANDA’NIN TÜRK GÜZELİ DİLAY AŞI OLMADIĞI İÇİN DİSKALİFİYE OLDU

HOLLANDA’NIN TÜRK GÜZELİ DİLAY AŞI OLMADIĞI İÇİN DİSKALİFİYE OLDU

Porto Riko’da Hollanda’yı, ikinci güzel Lizzy temsil edecek.

Tesadüfen aynı masada oturduğum yeni güzel, Türk ve Türkiye hayranı

Hollandalıları şaşkına çeviren bir karar ile aşı olmayı ret eden Dilay, yaptığı açıklamada, ‘Aşı için hazır değilim’ demekle yetindi.

Afbeelding met binnen, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Cumhuriyet ve 6’ncı Altın Lale Balo gecesinde, tesadüfen yanıma oturan yeni güzel Lizzy, Türkler’e karşı duyduğu sevgi ve sempatisi nedeniyle bu geceye katıldığını anlatırken, Dilay ile birer iyi dost olduklarını belirtti.

İlhan KARAÇAY

Hollanda’da temmuz ayında yapılan güzellik yarışmasında birinciliği kazanan, Hollandalı babadan olma ve Türk anneden doğma Dilay, almış olduğu şaşırtıcı bir karar ile korona aşısı olmayınca diskalifiye oldu. Favorisi olduğu Dünya Güzellik Yarışması’na gidemeyecek olan Dilay’ın yerine, ikinci seçilen Lizzy gidecek.


Geçtiğimiz temmuz ayında Hollanda Güzeli seçildiği zaman, kendisini gıpta ile izleyen ikinci güzel Lizzy ile iyi birer dost olduklarını açıklayan Dilay, almış olduğu karar ile herkesi şaşkına çevirdi.

Bir süre Hollanda’dan uzakta olduğum ve gelişmeler ile ilgilenmediğim dönemde yaşanan olayı, bizzat Lizzy’den öğrenmiş oldum. Bülent Türker ve ekibinin organize ettiği, şahsıma da Yılın gazetecisi Ödülü verilen ‘Cumhuriyet ve 6’ncı Altın Lale’ balosunda, tesadüfen yanıma oturan ve Hollanda Güzeli olduğunu, Hollanda’yı Porto Riko’da temsil edeceğini söyleyen Lizzy beni çok şaşırtmıştı. Zira, Porto Riko’da Hollanda’yı temsil edecek olan güzelin Türk kızı Dilay olduğunu ben yayınlamıştım. Hemen cep telefonumu çıkardım ve yayınlamış olduğum haberi Lizzy’e gösterirken ‘Bu ne peki?’ diye sordum. Lizzy gelişmeleri kısaca anlattı. Daha sonra masamızda bulunan danışmanı Avukat Tarık Şaki devreye girdi ve durumu anlattı. Sonradan yaptığım araştırmada da öğrendiğime göre, Hollanda’yı Porto Riko’da yapılacak olan Dünya Güzellik Yarışması’nda temsil edecek olan Dilay, nedenini açıklamadığı ‘aşı olmama’ kararından sonra diskalifiye oldu ve yerine ikinci güzel Lizzy geçti.

Afbeelding met persoon, binnen, tafel, groep Automatisch gegenereerde beschrijving

Türklere karşı duyduğu sevgi ve sempati nedeniyle bu geceye katıldığını belirten Lizzy’i, daha sonra Büyükelçimiz Şaban Dişli’nin ziyaret ettiği Den Bosch şehrindeki Torunoğulları tesislerindeki, başarılı Türk kadınları toplantısında da görünce, onun bu samimiyetinin doğru olduğu anlaşıldı. Lizzy’nin danışmanlığını, masamızda yer alan ve Horeca Bond Nederland’ın başkanlığına seçilen hukukçu Tarık Şaki yapıyor. Fotoğrafta Lizzy sol başta görülüyor.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
Herkesi şaşkına çeviren Dilay, twitterde yayınladığı açıklamasında, korona aşısı vurulmak için henüz hazır olmadığını anlatırken, sorulara hemen cevap verebileceğini belirtti.

DİLAY HAKKINDA DAHA ÖNCE YAYINLANAN İKİ HABER:
*********************************************************

DİLAY BİZİ YANILTMADI VE HOLLANDA GÜZELİ SEÇİLDİ

Altı ay önce, ‘Hollanda’da 2’nci Azra Akın doğuyor’ başlıklı haberimde belirttiği Dilay, Güzellik Tacı’nı tajktıktan sonra, ‘Şimdi sıra Dünya Güzeli olmakta’ dedi.

Annesi Türk babası Hollandalı olan Dilay, 16 Aralıkta Porto Riko’da yapılacak ‘Dünya Güzeli’ (Miss World) yarışmasında da favoriler arasında.

20 yaşındaki Dilay Willemstein, eğitim yıllarında arkadaşları ile uyum içinde olamadığını belirtti ve kabiliyetini ispatlamak için çok çalıştı.

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

2002 Yılında Dünya Güzeli seçilen Hollanda’da doğma Türk kızı Azra Akın’dan sonra, şimdi de yine Hollanda’da doğma Dilay Willemstein adlı Türk kızı, Hollanda güzelliğini kazandı ve Dünya güzelliği için de hazırlıklara başladı.

Geçen yıl 7 Aralık günü yayınladığım, en altta göreceğiniz haberde, ‘Hollanda’da ikinci bir Azra Akın doğuyor’ başlığını kullanmış ve ilk elemelerde Dilay’ın finale kaldığını belirtmiştim. Dilay’ın, sadece Hollanda güzelliğine değil, Dünya güzelliğine de göz koyduğunu belirttiğim haberimin ilk iddiası gerçekleşti, şimdi sıra ikinci iddianın gerçekleşmesinde.

Annesi Türk babası Hollandalı olan Dilay, 16 Aralıkta Porto Riko’da yapılacak ‘Dünya Güzeli’ (Miss World) yarışmasında da favoriler arasında gösteriliyor.

Öğrencilik yıllarında gerek ilk okul ve gerekse orta okulada, arkadaşları ile uyum sağlayamadığı belirtilen Dilay, bu yarışmaya kendini ispatlamak için katıldığını belirtiyor. Eğitiminden sonra mankenliğe ve dansa başlayan Dilay’a, Dünya Güzelliği yarışmasında başarılar diliyorum.

Afbeelding met tekst, persoon, buiten Automatisch gegenereerde beschrijvingHollanda Güzeli seçilen Dilay Willemstein. Foto: Nilgün Canbaz

DİLAY HAKKINDA 7 ARALIK 2020’DE YAYINLANAN İLK HABER
***************************************************************

Hollanda’da 2’nci Azra Akın doğuyor:Dilay

Dünya Güzelik Yarışması’na katılabilmek için finalist oldu

Finali kazanırsa Porto Riko’da yapılacak olan Dünya Güzellik Yarışması’na katılacak olan Dilay en büyük favori.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\download.jpg
Azra AkınC:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Dilay Foto Minke Peterson.jpeg                                         Dilay Willemstein

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Türkiye’ye 2002 yılında Dünya Güzelliği’ni kazandıran Hollanda doğumlu ve Türk kökenli Azra Akın’dan sonra, şimdi de Dilay adlı bir Türk kökenli aynı yolda yürüyor.
Philips nedeniyle ‘Işıklar Şehri’ olarak bilinen Eindhoven kentinde doğan ve gelişen 20 yaşındaki Dilay Willemstein, bir Türk anneden doğma ve bir Hollandalı babadan olmadır.
Küçük yaşından bu yana dans eden, şarkı söyleyen ve modellik yapan Dilay, Lahey kentinin banliyösü olan Scheveningen’de yapılan ‘Hollanda Güzellik Yarışması’nda, finale kalan güzeller arasında yer aldı.

Finalde kazanma şansı en yüksek adaylardan biri olarak gözterilen Dilay, ‘Çok azimliyim. İstikrar ve pozitifliğim ile tüm kadınlara örnek olmak istiyorum’ diyor.
Mart ayında yapılacak olan finalde kazandığı takdirde, 2002 yılında aynı başarıyı gösteren Azra Akın gibi, Hollanda’yı Dünya Güzellik Yarışması’nda temsil edecek olan Dilay, Dünya Güzellik Yarışması’nda sadece güzelliğe değil, kişilik ve zekâsı ile dünyaya ne kazandıracağına da bakıldığının bilincinde olduğunu belirterek, çok iddialı olduğunu söylüyor.

Kıl payı yakaladı
Güzellik yarışması için yapılan çağrıyı Instagram’da son anda gördüğünü belirten Dilay, geç başvuru yapmış olmasına rağmen, kendisinden video görüntüleri istendiğini ve ondan sonra da yarışmaya katılımına izin verildiğini belirtiyor.

70 yıldır yapılmakta olan Dünya Güzellik Yarışması’nda, güzelliğin dışında, başka yetenek verilerine bakıldığını belirten Dilay, ‘Örneğin, sahnede mayolu görüntü yoktur. Genellikle kim olduğuna ve dünyaya ne vereceğine bakılıyor. Dünyaya örnek olacak güçlü kadınlar tercih ediliyor’ diyor.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Dilay. Foto Minke Peterson.jpeg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Dilay foto Diloy Willemstein.jpeg

Kameralar ve projektörlerin kendisi için bir sorun teşkil etmediğini belirten Dilay, ‘Pek çok kişi beni Instagram’dan tanırlar. Orada benim videolarımı ve günlük yaşamımı görürler. 4 yaşımdan bu yana yaptığım dans oyunlarında büyük bir ilerleme kaydettim. Dans öğrenimimi Utrecht’te tamamladım ve daha sonra pek çok TV programında dans ettim. Daha sonra şarkı söylemeye başladım. Ama bu dalda henüz amacıma ulaşamadım. Bu konuda kendimi geliştirmekteyim. Kısa bir süredir de, muhteşem bulduğum modelliği de yapmaya başladım’ diye devam etti.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\7EJ767TBM7net1.jpg            Finale kalan güzellerden en sağdaki Dilay favorilerin başında…

Dilay’ın etrafındakilerin tamamı, finale kalmasına çok sevinmiş görülüyorlar.
‘Benim finale kalışımdam çok memnunlar ve beni yüzde yüz destekliyorlar. Bu benim için çok önemli. Zira ben çok meşgul bir insanım. Günlük işim olan dans dersleri verme ve foto çekimi işi, her haftasonu Dünya Güzelliği çalışmalarıma ilham veriyor. Finale kalan güzellerle de workshop toplantılarımız oluyor’ diyen Dilay, böylece toplumsal bilinç ve psikolojiye de katkı yaptığını söylüyor.

Meslektaşım Yalçın Çakır, konuyla ilgili olarak yazdığı haberinde, Hollanda’da yapılan elemelerde iki Türk’ün de önemli görevler üstlendiğini belirtmiş.
Eleme gecesinde Direktör Katia Maes’in yanısıra, İş İlişkileri ve Hukuk İşleri Danışmanı hukukçu Tarık Şaki ve organizasyonun makyaj uzmanı Latife Yiğitsoy da yer almış.

Yalçın Çakır haberinde, Dilay’ın ‘Türkiye’yi çok seviyor ve her yıl Bodrum’a tatile gidiyorum. Korona yüzünden maalesef bu yıl gidemedim’ dediğini yazdıktan sonra, ‘Sezen Aksu, Hadise, Tarkan ve Aleyna Tilki’nin şarkılarını dinlediğini, Türk mutfağında çeşitli mezeleri, vejeteryan olmasından ötürü de etsiz sarmayı çok sevdiğini söylüyor. Bir yıl önceye kadar sık sık kıymalı mantı yediğini, ama artık hayvanların refahını da desteklediği için, vejeteryan olma kararını verdiğini ayrıca ifade ediyor.’ sözlerine de yer vermiş.

Fotoğraflar:Minke Peterson ve Laurence

HOLLANDALI TÜRKLER İSTANBUL, ANKARA VE BURSA’DAN SONRA, TRABZON’DAKİ FOTOĞRAF SERGİSİNDE YAŞATILACAK

HOLLANDALI TÜRKLER İSTANBUL, ANKARA VE BURSA’DAN SONRA, TRABZON’DAKİ FOTOĞRAF SERGİSİNDE YAŞATILACAK

Açıldığı her yerede büyük ilgi gören sergi, Trabzon’da 25 Kasım’da açılacak ve 10 Aralık tarihine kadar sürecek.

İlhan KARAÇAY’ın haberi:

Hollanda’ya göç eden Türklerin yaşadıklarını konu alan ‘Gurbette’ isimli sergi, İstanbul, Ankara ve Bursa’dan sonra şimdi de Trabzon’da açılacak.
Göç kavramını sorgulayan sergi, 25 Kasım’da açılacak ve 10 Aralık gününe kadar ziyaretçilere açık olacak. Hollanda’ya göç hikayesi, ilk önce ‘Türkiye Gurbette’ adı altında, Marmara Üniversitesi’nde İstanbul’da açılmıştı. Trabzon Teknik Universitesi’nin Kültür ve Kongre Merkezinde, 25 kasım günü saat 14.00’ten itibaren ziyaretcilere açılacak olan sergiye, Hollanda Büyükelçisi Marjanne de Kwaasteniet ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Çuvalcı da katılacak.

Afbeelding met tekst, krant Automatisch gegenereerde beschrijving

HOLLANDA’YA GÖÇ

Serginin baş mimarı, araştırmacı Şahin Yıldırım bakınız bu konuda neler dedi:
‘Hollanda-Türk İşgücü Anlaşması bundan tam 57 yıl önce Lahey’de imzalandı. 19 Ağustos 1964’te hayata geçirilen anlaşma ile, ilk dönemde Hollanda’ya yaklaşık 5 bin kişi göç etti. O dönemde memleketlerini arkalarında bırakıp çalışmaya giden Türkler,  yıllar içinde burada yeni hayatlar kurdu. 
Zamanın’da “Gastarbeider” yani ‘misafir işçi’ olarak adlandırılan birinci kuşağa süre zarfında her ne kadar göçmen, etnik azınlıklar ve yabancı’lar gibi terimler kullanıldıysa’da yarım asır sonra bu terimler yerini ‘Nederlandse Turken’ yani ‘Hollandalı Türkler’ kavramına bıraktı. Kısacası zorlukları ve güzellikleri ile inişleri ve çıkışları Hollanda’da ‘kollektif’ bir tarihimiz oluştu. Şimdi nüfusu 500 binin üzerinde olan Hollanda’daki Türkler, ülkedeki en büyük azınlık gurubu oluşturduğu gibi, siyasetten, kültüre, araştırmadan iş verenine kadar her sektörde temsil ediliyorlar.

Afbeelding met vloer, binnen, kamer Automatisch gegenereerde beschrijving
                                            Daha önceki sergilerden bir görüntü

Peki ama yarım asırda bu süreç nasıl bu aşamaya geldi? Hollandaya gelen birinci nesil Hollandalılar tarafından nasıl karşılanılıyorlardı? Birinci nesil Hollanda’da ne tür zorluklar’la karşılaştı? Hollandaya Göç fotoğraf sergisinde – fotoğraflar ve hikayeler eşliğinde bu yarım asırlık ‘kollektif’ tarihimizi görme ve okuma fırsatınız olacak.’

İşçi göçü anlaşması neden yapıldı?

Birinci nesil Türkler Hollanda’da nerelerde çalıştılar?
Pansiyon hayatları nasıldı?
Birinci nesil ne tür şartla içinde yaşamlarını idare ediyorlardı?
Birinci nesilin Hollandalı komşuları ile geçimleri nasıldı?
Hollandalı’lar 1960’lı yıllarda Türkler için neler düşünüyorlardı?

Bunun yanında dil sorunları, aile birleşimi, kültür,spor, siyaset ve inançla alakalı benzeri konuların işlendiği sergide, Marmara Universitesi, sanat bölümü ögrencilerinin, Göç teması altnda yaptıkları sanat eserleri de sergide yer bulacak.

Afbeelding met tekst, weg, mensen Automatisch gegenereerde beschrijving

GURBETTE fotoğraf sergisi, Şahin Yıldırım’ın 2014 yılındaki ‘50 jaar, 50 verhalen’
(50 yılda, 50 öykü) kitabından esinlenerek gercekleştirildi. Bu sergi daha önce Hollanda’da farklı şehirlerde düzenlenen eşya ve doküman kampanyası ile, toplanan kişisel eşyalar (İş ayakkabısı, iş elbisesi, tahta bavullar, eskiye ait kasetler, işveren anlaşması, siyah-beyaz resimler vesaire) eşliğinde dolaştırıldı ve Hollanda’daki kollektif tarihimiz farklı temalar eşliğinde alanında uzman kişiler ile birlikte detaylı bir şekilde işlenildi.

Merkezi Hollanda’da bulunan Atlas Kültür ve Araştırma Merkezi, bu sergi ile iki ülke arasında köprü vazifesi görmek ve ikili ilişkilerin geliştirilmesine katkı sunmayı hedeflemektedir.

Sergi açılış tarihi: 25 kasım 2021 saat 14:00
Açılış yeri: Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezî
Adres:Karadeniz Teknik Üniversitesi, Ortahisar, Trabzon

 

İNSANLIK TİMSALİ ERDAL İNÖNÜ’YÜ ÖLÜMÜNÜN 14’ÜNCÜ YILINDA ANDIK

İNSANLIK TİMSALİ ERDAL İNÖNÜ’YÜ ÖLÜMÜNÜN 14’ÜNCÜ YILINDA ANDIK

 

Afbeelding met boom, persoon, buiten, bloem Automatisch gegenereerde beschrijving

İlhan KARAÇAY yazdı:

Türkiye’mizin yönetiminde uzun yıllar hizmet vermiş olan İsmet İnönü’ye, Türkiye’ye yaptığı hizmetler nedeniyle, Atatürk’ten sonra ‘İkinci büyük adam’ demek hiç de yanlış olmaz. Atatürk için ‘Anında karar veren ve uygulayan adam’, İnönü için ise ‘Çok düşünen ve sonra karar veren adam’ derlerdi. İnönü’ye ‘Tilki’ lakabı da yakıştırılmıştı. Tilki gibi zeki ve kurnaz olduğu için…
Atatürk vefat ettikten sonra ikinci Cumhurbaşkanımız olarak, Türkiye’yi ikinci dünya savaşına sokmayan merhum İnönü’ye büyük haksızlıklar yapılmıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasındaki becerileri ile Hitler’i bile korkutmuş olan İsmet İnönü bir dahiydi.

25 Aralık’ta anacağımız ve uzun uzun yazacağımız İsmet İnönü’nün çocuklarından biri Erdal İnönü idi. ‘İnsanlık Timsali’ diyebileceğimiz Erdal İnönü’yü 14 yıl önce 31 Ekim günü kaybetmiştik. Dün mezarı başında anılan Erdal İnönü hakkında çok şeyler yazıldı ve çizildi. Benim de anılarım var rahmetli ile.

Afbeelding met tekst, persoon, poseren, oud Automatisch gegenereerde beschrijving
Erdal İnönü ile, Bakanlığı sırasında Ankara’da yapmış olduğum görüşmeden sonra, bir Danimarka gezisinde de birlikte oldum. Büyükelçilik rezidansının bahçesinde aynı salıncağa oturduğumuz İnönü ile uzun uzun sohbet etmiştik.

Türkiye’yi yönetenler sınıfında, insanlık timsali olarak anılan İnönü ailesi fertlerinden Erdal İnönü, önce Kopenhag’da, sonra Lahey’de, daha sonra da Ankara’da konuşma şerefine nail olduğum muhterem bir insandı. Kopenhag’da,Türkiye Büyükelçiliği rezidansının bahçesinde bir salıncak üzerinde bir saat sohbet ettiğim Erdal bey ile, daha sonra Lahey’de bir toplantıda bir araya gelmiş ve o zaman yayınladığım Avrupa DÜNYA Gazetesi’ni incelemiştik.

Afbeelding met tekst, muur, binnen, person Automatisch gegenereerde beschrijving
Erdal İnönü ile Bakanlık yaptığı dönemde Ankara’da da görüşmüştüm.

Erdal İnönü ile son konuşmamız, 1991 Genel seçimlerinden sonra Doğru Yol Partisi ile SHP’nin kurduğu koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olduğu sırada gerçekleşmişti.

ERDAL İNÖNÜ’NÜN KISA BİYOGRAFİSİ:
Erdal İnönü, 6 Haziran 1926 Ankara’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da yaptı, 1947 de Fen Fakültesi’nden fizik lisansı diploması aldıktan sonra A.B.D.’ye gitti, California Teknoloji Enstitüsü’nde lisans üstü öğrenimi yaptı, yüksek lisans ve doktora derecelerini aldı, Teorik fizik alanında araştırmalar yaptı, Yurda dönünce Ankara Üniversitesinde Fizik Asistanı olarak göreve başladı.

Askerlik görevini yaptıktan sonra üniversite doçentlik sınavını verdi, 1957-1960 yılları arasında tekrar Amerika’ya giderek “Atom Enerjisinden Yararlanma” programı içinde çeşitli üniversite ve araştırma enstitülerinde araştırmalar yaptı. 1964 – 1974 tarihleri arasında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde Fizik Profesörü olarak çalıştı, ODTÜ’de öğretim üyeliği görevinin yanı sıra araştırma ve yönetim görevleri de yaptı, Teorik Fizik Bölümü Başkanlığı, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı, Üniversite Rektörlüğünde bulundu. 1974’te İstanbul Boğaziçi Üniversitesine geçti, 1974-1983 yılları arasında fizik profesörlüğünün yanı sıra 6 yıl kadar da Temel Bilimler Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı.

Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
Erdal İnönü ile, Lahey ziyareti sırasındaki bir toplantıda yan yana oturmuştuk.
O zaman yönettiğim Avrupa DÜNYA Gazetesi’ni inceleyen İnönü, özellikle Hollandaca yazılarımızı sürdürmemimiz tavsiye etmişti.

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun kuruluşuna katkıda bulundu ve TÜBİTAK Temel Araştırmalar Enstitüsü’nde kurucu müdürlük görevini yürüttü. Aynı zamanda NATO Fen Komitesi’nde çalıştı ve UNESCO Yürütme Kurulunda görev aldı. 1983 yılında siyasete atılan Erdal İnönü, Sosyal Demokrasi Partisi’nin (SODEP) kurucu Genel Başkanı oldu, SODEP ile Halkçı Partinin Birleşmesi sonucu kurulan SHP’nin ilk olağanüstü kurultayında SHP Genel Başkanı seçildi, Bu görevini 1993 yılına kadar sürdürdü. İnönü, 1986 yılı ara seçimlerinde İzmir Milletvekili seçilmiş, 1987 ve 1991 genel seçimlerinde yeniden aynı ilden milletvekili seçilerek parlamentoda görevine devam etti.

1991 Genel seçimlerinden sonra Doğru Yol Partisi ile SHP’nin kurduğu koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak görev üstlendi ve 1993 yılına kadar bu görevini sürdürdü. SHP’nin Cumhuriyet Halk Partisi ile birleşmesinin ardından, 27 Mart 1995 tarihinde Koalisyon’un Sosyal Demokrat kanadında değişikliğe gidildi, Erdal İnönü bu değişiklikle Dışişleri Bakanı olarak atandı ve 1995 yılının Mart ve Ekim ayları arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı.

SHP Onursal Genel Başkanı Erdal İnönü, yaklaşık bir yıldır kan kanseri tedavisi görüyordu. Erdal İnönü’ye son olarak Houston’daki bir hastanede deneysel tedavi uygulanıyordu.

Prof. Dr. Erdal İnönü, 20 Ağustos 2007’de zatürre nedeniyle hastaneye yatırılmıştı. İnönü’nün hastalığı kontrol altına alınmıştı. Ancak yapılan ileri tetkiklerde, daha önce kontrol altında olan hastalığı anlaşılınca ABD’de tedavi gördüğü merkeze gönderilme kararı alınmıştı.

Deniz Baykal’ın CHP’nin eski çizgisini tasfiye kararı üzerine bir kısım arkadaşıyla birlikte CHP’den istifa etti. 31 Ekim 2007 tarihinde ABD’nin Houston şehrinde vefat etti.

Bakınız, Prof. Dr. İbrahim Ortaş, rahmetlinin ölüm günü geçen yıl neler yazmıştı:

Erdal İnönü’nün Ölüm Yıldönümünde Saygıyla Anılmasının Önemi ve Anlamı

Bugün zarafet sahibi insan, bilim insanı, politikacı ve ülkenin kurucu liderlerinden İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’nün 13. ölüm yıl dönümü.

Yaygın Medyada Erdal İnönü hakkında çok sayıda önemli özellikleri anlatıldı. Erdal İnönü ölümü sonrası toprağa verilirken, yaygın medyada şunların yazıldığını okumuştuk.

  • En nazik siyasetçi. Bilge kişi. Mütevazı. Esprili. Uygar. Saygın. Dürüst. Hoşgörülü. Güler yüzlü. Zarif. Centilmen. Bilim adamı. Seviyeli. Erdemli. Kucaklayıcı. Uyumlu. Entelektüel. Vatanperver. Sözde değil özde demokrat. Koltuğunu bırakabilen. Konuşmaktan çok dinleyen. TBMM’sinde fizik problemleri çözen lider.

  • Bilgiliydi. Akla ve bilime inanıyordu. Alçakgönüllüydü. Hoşgörülüydü. Uzlaşmacıydı. Güler yüzlüydü. İnsan sevgisiyle doluydu. Kavgacı değil, barışçıydı. Bölücü değil, birleştiriciydi.

  • Çok boyutlu bir insandı. Bilim adamı. Mizahçı. Siyasetçi. Yazar. Artık onun gibi biri bir daha yetişmez. Erdal İnönü efsaneleşti.

Ölüm dönümlerinde her yıl giderek daha çok kişi tarafından anılan Erdal İnönü’nün önemi şimdilerde daha mı çok anlaşılıyor sorusu gündeme geliyor. Bilim insanı olarak yurt dışında fizik bilimi alanındaki çalışmaları ile tanınan bir bilim insanı.

Ülkemizin Siyaset Yapma Biçimini Benimsemedi ve Siyaset Yapmaktan Ayrıldı

Siyasete toplumun talebi ile katılmıştı. Ancak siyasetin bilinen jargonu ile bilim insanı kültürü ile yetişmiş Sayın İnönü’nün konuşması, davranışı ve çıkışları birbirine uymuyordu. Çoğu zaman lider özellikleri tanımlanırken Sayın İnönü ve toplumu harekete geçiremediği nezaketli ve sade duruşu önemsenmekle birlikte yetersiz görülmüştü. Erdal Bey siyasetin yapılış biçiminin kendisinin kültürüne uygun yapılmadığını bildiği için siyasi yaşamına kendi isteği ile son verdi. Tekrar bilimsel çalışmalarına döndü.

Erdal Bey söz söyleyerek şirin gözükmek yerine kişinin duruşu ve yaptıklarının önemli oluğunu belirtiyordu.

Erdal Bey ile bilim tarihi konusunda e-posta üzerinden tanıştım, daha sonra Çukurova Üniversitesine geldiğinde Araştırma Çiftliği ve işletmelerini gezdirdim. Çok hoş sohbet ettik. Gerçekten küçük işlerin insanı olmadığını yaşamı ve davranışları ile her an gösteriyordu.

Bugün geriye baktığımızda ülkemizin içeride ve dışarıda yaşadığı sorunlar, siyasetin yapılma tarzı ve ağırlaşan yaşam koşuları Sayın Erdal İnönü ve babası İsmet İnönü’nün devlet insanı ve yönetim anlayışlarının önemini daha iyi anlamımızı sağlıyor.

Toplumun gözünden, mevcut siyaset ve siyaset yapma biçiminin artık tercih edilmediği anlaşılıyor. Kararsızların oyunun siyasi partilere olan eğilimin çok üstünde olması sanırım bir mesaj veriyor. Ancak hayatın her olayı ve algısı siyasi olduğu için siyasetsiz olamaz. Siyaset gibi halka hizmet işlevi olan ulvi bir mekanizmayı siyasetçilerin günübirlik çıkar ilişkilerine heba etmemeleri önemli. Farklı görüşlerin olması yaralı ve geliştirici. Sayın İnönü’nün sanırım bu anlamda halkın içinde bir insan olarak, halkın hizmetinde bir politikacı olarak toplumun önüne çıkmış olması anlamlıydı.

Dış Siyasete Baba İnönü’nün Duruşu Bağımsızlıkçıydı, İçeride Özgürlükçü

Günümüzde yaşadığımız dış politika sorunları özellikle de ABD ile 1960’lı yıllarda Kıbrıs konusunda yaşanan sorun sonrası ABD başkanı Johnson’un İsmet İnönü’ye yolladığı ünlü mektuptaki tehditlere yazdığı yanıtta ‘Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de oradaki yerini alır ‘diyebilmiş ve böylece bağımsız bir devletin emperyalistlere karşı bağımsızlıkçı duruşunu ve kararlılığını göstermişti.

İsmet İnönü, vatanımızı sömürgeci devletlerden temizledikten sonra yeni Türkiye Devleti’nin kurulup ertesinde Cumhuriyet ilan edilmesi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm dünya devletleri arasında layık olduğu yere getirilmesinde Mustafa Kemal ile birlikte tarihe damgasını vuran ikinci kişiliktir. Askeri ve diplomatik görevleri bittikten sonra da Türkiye demokrasisi için önemli görevler üstlenmiştir. Görevi süresince, Türk demokrasisi ondan çok şey öğrenmiştir. İsmet İnönü’nün Atatürkçü, devrimci düşünceleri yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin mihenk taşlarını oluşturmuştur. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ona verdiği “Milli Şef” lakabı, onun bu ülke için ne kadar büyük ve değerli bir insan olduğunun en büyük göstergesidir. Milli Şef’in ‘Bu ülkede ne zaman namuslular, namussuzlar kadar cesur olursa işte o zaman ülke düzelecektir’ sözünün Türk demokrasi tarihinde ne kadar önemli ve derin bir anlam taşıdığını bir kez daha içinde bulunduğumuz bu günlerde hatırlatmak gerekir. Bu sözler şu anda Türk demokrasisinin hangi boyutlarda olduğunu ve en önemlisi hangi süreçlerden geçerek bu noktaya geldiğinin en geçerli belgelerinden biridir…

Türkiye’nin Muasır Medeniyetler Seviyesinin Üzerine Çıkması Bilime Yapacağı Katkı İle Sağlanır

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sayısız katkısı olmuş baba ve oğul İnönülerin Türkiye toplumuna özellikle de gençlere kişilikli, erdemli aydınlık düşüncelere ışık tutacak davranışlar iletmişlerdir. Türkiye’nin 100 yıl öncesine göre geldiği yer yetersiz görülse de Rönesans’ı, Sanayi Devrimini ve Aydınlanmayı kaçırmış potansiyel bir ülkenin Cumhuriyet’le birlikte yeniden üretici ve muasır toplumlar düzeyinin üzerine geçmesi azımsanamaz.. Ancak istenilen düzeyde başarsaydık, bugün hem içeride hem dışarıda yaşanan sorunları aşmanın tek yolunun bilim ve teknoloji ile demokraside güçlü olmak olduğunu anlardık. Sayın Erdal İnönü’nün fizik bilimi çalışmaları ve temel bilim alanlarındaki çalışmaları arzu edildiği şekilde yapılsaydı bugün kendi teknolojimizi kendimiz yapardık. Yine de yapacağımıza inanmaktayım. Yeter ki demokrasimiz zenginleşsin, bilimsel kurumlarımız özerk ve bilim insanlarımız özgür olsun. İnsanımız liyakate ve yeteneğine göre işe ve aşa kavuşsun.

Prof. Dr. İBRAHİM ORTAŞ

Çukurova Üniversitesi/ Ziraat Fakültesi / Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü. Adana

iortas@cu.edu.tr;ibrahimortas@gmail.com

05337692415