SEN NEYMİŞSİN BE HOLLANDA! PARLAMENTO BAŞKANLIĞINA İKİNCİ KEZ BİR FAS ASILLI SEÇİLDİ

SEN NEYMİŞSİN BE HOLLANDA! PARLAMENTO BAŞKANLIĞINA İKİNCİ KEZ BİR FAS ASILLI SEÇİLDİ

Bir Faslı bayan parlamonto başkanlığından gitti, bir başka Faslı bayan başkanlığa seçildi.

Ünlü tenisçi Martina Navrativola’yı, eşcinsel sevgilisini tribünde öptüğü için ‘idol’ seçen yeni başkanın parlamentoya bir zenginlik katacağı görüşü ağırlıkta.

Süper bir eşcinsel ve kenevir ekimi savaşçısı olan Vera Bergkamp, uyandırılmayı sevmeyen bir uykucu.


Parlamento eski Başkanı Arib (solda) ve yeni Başkan Vera Bergkamp (sağda)
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
Sık sık şikâyet ettiğimiz Hollanda’da hoş ve demokratik olaylar da sık sık gündeme gelir.
Haberimin başlığına, ‘Sen neymişsin be abi’ şarkısından ilham alarak, ‘Sen neymişsin be Hollanda’yı koydum.
Neden mi?
İki nedeni var bu şekildeki hitabımın.
Birincisi, 5 yıldır parlamentoya başkanlık yapan Fas asıllı bayan Arib’in varlığından rahatsız olmayan parlamenterlerin, şimdi de yine Fas asıllı bir başka bayan Vera Bergkamp’ı başkanlığa seçmeleri.
İkinci neden ise, yıllardır eşcinsellik savaşı veren ve uyuşturucu olarak kullanılan kenevirin üretimi için de mücadele eden bir bayanın varlığından rahatsızlık duymamak.
Yeni Başkan Vera Bergkamp (üstte), eski Başkan Arib ve Tunahan Kuzu oylama sonucunu öğrendikleri sırada
Evet, Hollanda’da yapılan genel seçimlerden sonra, mecliste yapılan yeni oylamada, iki dönem parlamento başkanlığı yapan Fas asıllı Arib 38 oy, ırkçıların adayı Martin Bosma 27 oy alırken, yine Fas asıllı olan Vera Bergkamp ise 74 oy alarak başkan seçildi.
Parlamentonun yeni başkanı Vera Bergkamp’ın ilginç yönleri var.
Vera Bergkamp, Amsterdam’ın fakir bir mahallesinde, bir Faslı işçi ile tanışan annesinden doğdu. Faslı babası sıhhi malzemeler satan bir dükkânda, annesi de bir deri dükkânında çalışıyordu. Babası çok titiz bir elemandı. İşine zamanında gitmek en iyi özelliğiydi. Vera da bu konuda babasını örnek almış.

Bergkamp, Eşcinseller Örgütü’nün başkanlığını yaptığı 2010 yılında bir gösteri sırasında
Vera Bergkamp, Amsterdam VU Üniversitesini tamamlayarak politikolog oldu ama, politikaya atılmadan önce Sürücü Ehliyet Dairesi’nde Müdür Yardımcılığı yaptı. Daha sonra da Evde Bakım Genel Müdürlüğü ile Sosyal Sigortalar Kurumu’nda müdürlük yapan Bergkamp, en son olarak Eşcinseller Örgütü’nün teklifini kabul ederek Başkan olduktan sonra siyasete girmeyi düşünmeye başladı.
2012 Yılında Demokrat 66 Partisine üye olan Vera Bergkamp, aynı yıl parlamentoya seçildi.
Son seçimlerden sonra parlamentoya üçüncü kez girmeyi başaran ve şu anda bir başka lezbiyen bayan ile evli olan Vera Bergkamp, Hollanda’nın pek çok yerinde eşcinselliğin hoş karşılanmadığını belirtirken şöyle konuştu: ‘Geçenlerde Zeeland’daki bir bulvarda eşim ile ele ele geziniyorduk. İnsanlar bize o kadar acayip bakıyordu ki, bir bisikletli bize bakarken direğe çarptı.’

Vera Bergkamp, ünlü tenisçi Martina Navratilova’ya nasıl hayran kaldığını da şöyle anlatıyor:
‘1980’li yıllarda, 10’lu yaşlardaydım. O zaman televizyonlarda rol model olacak eşcinseller yoktu. Wimbledon Tenis Turnuvası’nı takip ederken, bir eşcinsel olan Martina Navratilova’nın, galibiyetten sonra tribüne yönelerek eşcinsel bayan arkadaşını öpüşü, beni kendisine hayran etti. Çok da güzel bir kadındır ünlü tenisçi.’
Yeni parlamento başkanının meziyetlerini anlatmakla bitiremem. Sadece Navratilova’ya değil, Hollanda kadın milli futbol takımındakilere de hayran. Onların, eşcinsellik için birer sembol olduklarını belirten Bergkamp, ‘Dilerim erkek futbol takımlarında da böylesi semboller çıkar’ diyor.
YARI FASLI
Vera Bergkamp’ın babası Fas’tan 50 yıl önce gelmiş ve hâlâ Amsterdam’da yaşıyor.
Kendisini ‘Yarı Faslı’ olarak niteleyen Bergkamp, ‘Hollanda tabiyetindeyim ve tek pasaportum var. Çocukluk yıllarımda gittiğimiz ve zevk aldığımız Fas’a artık gitmiyoruz, zira babamın aile fertlerinin hepsi vefat etti. Babamın soyadı çok zor okunduğu için annemin soyadını kullanıyorum’ diyor.
UYKUCU
Vera Berkamp o kadar derin bir uykucu ki, onu ne tenisçi Navratilova, ne Amsterdam’daki Eşcinsellerin kanal gezisi ve ne de bir başka cazip şey için uyandıramazsınız. Uyandırırsanız da çok kızar.
Bakalım önümüzdeki dört yıl, gece uykularından kopabilecek mi, yeni başkan Bergkamp.

 

 

BİR BABANIN IZDIRABI: ÇOCUKLARINI SÜREKLİ DÖVDÜĞÜ İDDİA EDİLEN BABAYI BULDUM

BİR BABANIN IZDIRABI: ÇOCUKLARINI SÜREKLİ DÖVDÜĞÜ İDDİA EDİLEN BABAYI BULDUM

*Çocuklarını sürekli dövdüğü iddia edilen babayı buldum.

*Oğlu Deniz’in yayınladığı kitabında yerden yere vurulan baba       İzzet  Uyanık, öğretmenliği ve şairliği ile tanınan uygar bir insan.

*Hollandalı nikâhsız eşi ile hâlâ yaşamakta olan baba, hakkında   yazılanlardan habersiz. Yayınları benden öğrenen baba şaşkınlık   içinde.

*Lale Gül’ün kitabı televizyonda tartışıldı.

*Bir kitap da Erdal Balcı’dan: Hapishane Yılları

İlhan KARAÇAY yazdı:

Geçen hafta yayınladığım ‘Bir kitap da Deniz’den!’ başlıklı haberimde, yazar Deniz Kuypers’in, Türk olan babasından sürekli dayak yediğini iddia edişini, Hollanda medyasından sizlere aktarmıştım.
Konuyu hatırlamanız için o haberden birkaç paragrafı altta sunuyorum:
‘Türkiye’de evli ve çocuk sahibi olan bir Türk ile yaşayan Hollandalı anneden doğma olduğunu belirten Deniz, öğretmen ve şair olduğunu belirttiği babasının, çok asabi, sürekli bağıran ve sık sık dayak atan bir kişi olduğunu anlatıyor.
Babasının çok zalim olduğunu anlatmaya çalışırken, muallakta kalan ifadeler kullanan ve tam olarak neye uğradığını anlatamayan Deniz’in ‘De Atlas van Overal- Her yerin Atlası’ adlı kitabı, eleştirmenler tarafından ‘abartılı ve uyduruk’ olarak değerlendirildi. Bu nedenle, kitabın ‘biyografi’ değil, ‘özel bir roman’ olduğunu belirten eleştirmenler, kendisi de babası gibi bir göçmen olan Deniz’in, göçmenlik duygularını daha iyi yazabilmesi gerektiğini öne sürdüler.
Annesi ile 1980 yılında tanışmış olan bir Türk’ten olma Deniz, 1981 yılında Hengelo kentinde doğdu. Hollandalı anne daha sonra bir kız çocuğu doğurdu ve Suzan adı verildi.
Deniz’e göre, kimliği açıklanmayan Türk baba, öğretmen ve şairdi ama gazeteci olmak istiyordu. Türk baba gazeteci olamadı ama, Deniz hem yazar ve hem de gazeteci oldu.
Türk babanın kendilerini terk ederek Türkiye’ye döndüğünü anlatan Deniz, her şeye rağmen, babasını görmek için birkaç defa Türkiye’ye gittiğini anlatırken, gazetelere konuşan kız kardeşi Suzan da, kendisini boğma derecesinde döven babasını görmek için Trabzon’a gittiğini anlatıyor.’
Kitaptaki ifadelerin çok abartılı ve hatta yalan olduğunu belirten Hollandalı eleştirmenlerin tepkisini de kullandığım o haberden sonra çeşitli duyumlar aldım.
Deniz’in söz ettiği ve adının açıklanmadığı baba için bana pek çok reaksiyon geldi. Bunlardan bir tanesi, ‘Ben İzzet Uyanık adlı o babayı çok iyi tanıyorum. Kendisi öğretmen ve şair olan çok muhterem bir insandır. Çocuklarını anlatıldığı gibi dövecek nitelikte bir insan değidir.’ dedikten sonra, babanın Türkiye’ye dönüş yapmadığını ve hâlâ Hollanda’da olduğunu ve hâlâ da aynı eşiyle birlikte olduğunu anlatınca çok şaşırdım.
Bana reaksiyonda bulunan kişilerden birinden, İzzet Uyanık’ın telefon numarasını aldım.
Kendisini aradığım telefona çıkan eşi oldu. ‘İzzet bey orda mı?’ diye sorduğum zaman Türkçe olarak ‘Bir dakika’ sesini duydum. Daha sonra telefondan seslenen İzzet Uyanık ile, önce bir hal hatır sorma sohbeti yaptık. Daha sonra kendisine konuyu açtığım İzzet Uyanık, çok şaşırmıştı. Hiç bir şeyden haberi yoktu. 85 yaşın verdiği durgunluk ile yaşadığını belirten baba Uyanık, söylediklerime inanamamış ve hatta kavrayamamıştı. Kendisine önce benim haberimi ve sonra da Hollanda gazetelerinde çıkan yazıları gönderdim ve ondan sonra da yazışmaya başladım.
İzzet Uyanık, gerçekten çok şaşırmıştı. Oğlunun yazdıklarına akıl erdirememişti ama, ‘Ne de olsa benim oğlumdur, onu karşıma alamam. Ama hiçbir şey Deniz’in yazdığı gibi değil’ diyerek tepki koymaktan çekinmişti.
İlk telefon görüşmemizde 35 dakika konuştuğum İzzet Uyanık ile, daha sonra iki gün aralıklı olarak yazıştık. Daha sonra bir kez daha aradığım Uyanık ile tam 46 dakika konuştum.
Ne kızı ve ne de oğlu için, tepkili tek kelime etmeyen İzzet Uyanık, ‘Bu işin ardında bir bit yeniği var ama, nedir anlamadım’ diyerek üzüntüsünü belirtmekle yetindi.
BU BİT YENİĞİ NE?
Peki, İzzet Uyanık’ın sözünü ettiği ‘bit yeniği’ neydi acaba?
Bunun ardında yatan amacı anlayabilmek için, iki gün önce televizyonda yayınlanan, Lale Gül’ün kitabı ile ilgili bir açık oturuma değinmem gerekecek.
Açık oturuma, Lale Gül’den başka Yazar Yeşim Candan, Din Bilimci Dilara Bilgiç ve Tarihçi Nuri Kurnaz katılmışlardı. Bir bayan ve bir erkeğin moderatörlük yaptığı programda, Lale Gül’ün yazmış olduğu kitap hakkında uzun uzun konuşulurken, Lale Gül’e yapılan baskılar ve tehditler ile ailenin çektiği acılar dile getirildi.
Lale Gül’ün yazarlıktaki başıbozukluğu uzmanlar tarafından ne kadar eleştiriliyorsa, aynı uzmanlar, Deniz Kuypers’in yazdığı kitabında da, abartı ve yalan olduğu belirtiyorlar.
Şimdi aklıma şöyle bir soru geliyor: Yazılmış kitapların yayınlanması için, yayın evlerine başvuranlar acaba şöyle bir teklifle mi karşılaşıyorlar: ‘Bu kitabı yayınlarız ama, içinde heyecan yok. Bunu biraz heyecanlı hale getirirsen yayınlarız.’

Haaaa, bir şey daha var. Gazeteci-yazar Erdal Balcı da bir kitap yayınladı. Kitabın adı da çok ilginç: ‘De Gevangenis Jaren- Hapishane Yılları’.
Size daha sonra haberini sunacağım bu kitabın bir yerinde Balcı , bir gazetede muhabirlik işi bulduğunu belirttikten sonra şöyle diyor: ‘Benden istenilen, sadece yabancılarla ilgili yazmamdı. Hayır, abartmıyorum, şimdi de hâlâ istenen bu’.
Ne diyeyim, gazeteler ve yayıncılar hep böyle ısmarlama yazı mı istiyorlar acaba?
Yayıncıların ‘Çok heyecanlı değil’ dedikleri yazarlar, bu nedenle abartıya mı yöneliyorlar?
Bunun yanıtı benden değil, genel kanaat geçerlidir.

 

TÜRKLERİN % 80 OY KULLANDIKLARI HABERİ HOLLANDA MEDYASINDA.

TÜRKLERİN % 80 OY KULLANDIKLARI HABERİ HOLLANDA MEDYASINDA.

Hollanda’da yapılan seçim sonuçlarının kesinleşmesinden sonra yazıp yayınladığım ‘Seçim analizi’ yazım, Hollandaca olarak medyaya, siyasi partilere, parlamenterlere ve üniversitelere gönderildi.
2 bini aşkın adrese gönderilen haberde, Türkler’in % 80’inin sandığa giderek oy kullandıkları anlatılarak, Türk oylarının önemi vurgulandı.

 

Aşağıda Hollandaca ve Türkçe haberleri sunuyorum.
Saygılarımla,
İlhan

Een analyse van de verkiezingen van İlhan Karaçay

De deelname van Turkse Nederlanders is, in tegenstelling tot 40-45 %, 80 %.

*Bij 11 stembureaus in de gemeenten Rotterdam, Den Haag, Harderwijk en
Amsterdam, behaalde DENK de absolute meerderheid.
*In 42 gemeenten is de partij van Premier Rutte de VVD oppermachtig.

*Briefstemmers kiezen in verhouding vaker voor PvdA, CDA en 50Plus.

*Terwijl Tunahan Kuzu 69.940 voorkeurstemmen heeft behaald, veel van
de andere Turks-Nederlandse kandidaten kwamen van een koude kermis
thuis.

De officiële uitslagen van de verkiezingen die vorige week in Nederland zijn gehouden, zijn openbaar gemaakt. Conform de verkiezingsuitslag, waarin een aantal opmerkelijke zaken te zien zijn, ben ik tot de conclusie gekomen dat de bewering “Van de Turkse Nederlanders in Nederland brengt maar 40-45 procent hun stem uit, terwijl 75 % van hen wel meedoet aan de verkiezingen in Turkije” niet opgaat, want van de Turkse Nederlanders heeft 80 procent wel een stem uitgebracht.
Uit de gegevens die ik ontving blijkt dat het aantal Turkse Nederlanders die een voorkeurstem uitbracht op een kandidaat met een Turks-Nederlandse achtergrond 223.600 was.
Een van de Turks-Nederlandse kandidaten, Dilan Yeşilgöz-Zegerius, kreeg 44.430 voorkeurstemmen. Waarschijnlik heeft Yeşilgöz-Zegerius ongeveer 20 duizend vorkeurstemmen van Nederlanders gehad. Om deze reden zouden we kunnen concluderen dat zij 24 duizend voorkeurstemmen van de Turkse Nederlanders heeft ontvangen.
Nilüfer Gündoğan (VOLT) heeft 40.634 voorkeurstemmen gehad. Laten we zeggen dat Gündoğan de voorkeurstem van 20 duizend Nederlanders heeft gehad, dan zouden er 20 duizend Turkse Nederlanders zijn geweest die haar een voorkeurstem hebben gegeven.
De voorkeurstemmen die Tunahan Kuzu heeft gekregen zullen bij benadering allemaal van Turkse Nederlanders zijn, maar laten we voor de zekerheid zeggen dat er 5.000 voorkeurstemmen zijn die niet van Turkse Nederlanders afkomstig zijn.
Als we dan van de totale 223.600 voorkeurstemmen die Yeşilgöz-Zegerius, Gündoğan en Kuzu kregen de 45 duizend die niet door Nederlanders met een Turkse achtergrond zijn uitgebracht afhalen, dan komen we op 178.600 voorkeurstemmen die door Turkse Nederlanders zijn uitgebracht op deze kandidaten.
Uiteraard is het zo dat niet alle Turkse Nederlanders een voorkeurstem uitbrengen. Laten we zeggen dat er 30 duizend Turkse Nederlanders zijn die gewoon op een partij stemmen, dan is het aantal stemmen van de Turkse Nederlanders 208.600.
Het aantal stemgerechtigde Turkse Nederlanders is volgens de statistieken 260 duizend. Conform dit gegeven is dus 80 procent van de Turkse Nederlanders wel naar de stembus geweest. Het deelnamepercentage aan de verkiezingen ligt op 82 procent en het deelnamepercentage van de Turkse Nederlanders is dus net zo groot.
Om de aanwezigheid van de Turken in Nederland te bagatelliseren wordt na de verkiezingen vaak gezegd en geschreven dat 40-45 procent van de Turkse Nederlanders naar de stembus gaat. Na iedere verkiezing maak ik dit soort berekeningen, waaruit meestal blijkt dat 65-60 % van de Turkse Nederlanders wel zijn stem uitbracht. Dat wil zeggen dat de afgelopen verkiezingen nog aantrekkelijker waren voor de Turkse Nederlanders en dat 80 procent van hen heeft gestemd.
Er kunnen allerlei slimmerds zijn die mijn berekeningen niet accepteren, maar als je het echt gaat bestuderen, zul je zien dat de berekening klopt.
Onderaan dit artikel staat een lijst met het aantal voorkeurstemmen per Turks Nederlandse kandidaat.

Interessante gegevens

Bij 11 stembureaus in de gemeenten Rotterdam, Den Haag, Harderwijk en
Amsterdam, behaalde DENK de absolute meerderheid.
In Utrecht kiezen delen van de stad voor VVD en DENK.
In 42 gemeenten is de partij van Premier Rutte de VVD oppermachtig.
D66, de partij waarvan Sigrid Kaag, de kandidaat waar wij het vaak over hebben en van wie we hoge verwachtingen hebben, is in Amsterdam en in Den Haag de grootste partij geworden en heeft 24 zetels behaald. Hiermee is deze partij de machtigste partij van de komende coalitie geworden.
Briefstemmers kiezen in verhouding vaker voor PvdA, CDA en 50Plus. D66, GroenLinks en Forum voor Democratie hebben juist veel minder aanhang onder de 70 plussers.
Terwijl we de verkiezingsuitslag analyseren is het niet mogelijk om de racistische partij van Wilders over te slaan. Wilders beweerde voor de verkiezingen dat hij op 40 zetels zou uitkomen, maar hij heeft er maar 17. Hij is dus een verliezer van deze verkiezingen.
Ook Groen Links en de Socialistische Partij hebben hun aantal zetels zien halveren en komen als verliezers uit deze verkiezingen.
VOLT, de partij waarvoor de Turks-Nederlandse Nilüfer Gündoğan kandidaat was en die waarschijnlijk gesteund wordt door de Europese Unie deed voor het eerst mee aan de verkiezingen en kreeg 3 zetels.
Sylvana Simons, de kandidaat die voor de vorige verkiezingen afsplitste van DENK, heeft nu een aanzienlijke tijd gehad om de verkiezingen goed voor te bereiden en het is haar gelukt om in haar eentje onderdeel te worden van het parlement. Meer dan de helft van de stemmen die nu naar Simons zijn gegaan, zouden naar DENK gaan.

Voorkeurstemmen
Het enige wat we kunnen zeggen over de voorkeurstemmen is dat de kandidaten “Van een koude kermis thuiskwamen”. De kandidaten die, om gekozen te worden, minimaal 30 duizend stemmen nodig hadden, bleven vaak rond de twee of drie honderd stemmen steken en kwamen van een koude kermis thuis.
Er waren natuurlijk ook opmerkelijke uitkomsten. Op de lijst van D66 op plaats 30 stond advocaat Nazmi Türkkol. Hij was er van overtuigd dat hij veel voorkeurstemmen zou halen, maar het bleef bij 2.502 stemmen. Hiertegenover stond Hülya Kat, die op plaats 17 van dezelfde lijst stond. Zij kreeg 15.372 voorkeurstemmen, maar ze werd direct gekozen omdat haar partij 24 zetels in het parlement krijgt.
Hier is een toelichting op zijn plaats: De kans dat Nazmi Türkkol, die op de 30e plaats staat toch nog in het parlement komt is groot. Want als er een coalitie wordt gevormd, waarbij de kans heel groot is dat D66 daar onderdeel van wordt, zullen er misschien 6 ministers en staatssecretarissen van deze partij komen. Deze mensen zullen hun plek in het parlement achter zich laten en dan zullen de volgende kandidaten van de lijst tot het parlement toe treden. Nazmi Türkkol zal dan als zesde Turkse Nederlander zijn toetreding maken tot het parlement.
De twee verkenners die een start hadden gemaakt met het vormen van de regering, hebben er een potje van gemaakt. Om deze reden zijn zij vervangen. De nieuwe verkenners zullen hun werkzaamheden voortzetten. Het lijkt erop of de vorming van de regering hierdoor wat langer zal gaan duren.
De langste vorming van een coalitie in Nederland in 2017 heeft 225 dagen geduurd en de kortste was in 2006 en duurde 8 dagen.
Ongetwijfeld zullen de politieke partijen meer belang hechten aan de Turks Nederlandse kiezers als men weet dat bij de afgelopen verkiezingen 80 % van hen een stem heeft uitgebracht.
U zult het zich herinneren: de Turkse Nederlanders Osman Elmacı en Ayhan Tonca stonden op de lijst van het CDA en Erdinç Saçan stond op de lijst van de PvdA. Naar aanleiding van een grote campagne die hierop volgde werd Fatma Koşer Kaya op de lijst van D66 op een niet verkiesbare plaats gezet, maar zij werd met voorkeurstemmen wel gekozen. Helaas hebben de politieke partijen, die uit deze gebeurtenissen lering zouden moeten trekken, nog steeds niet door wat de waarde van de stemmen van de Turkse Nederlanders is.
HIER IS DE LIJST VAN VOORKEURSTEMMEN
Dilan Yeşilgöz-Zegerius, VVD: 44.430
Mustafa Bal, CDA: 504
Hülya Kat, D66: 15.372
Nazmi Türkkol, D66: 2.502
Meyrem Çimen, D66: 1.526
Suat Kutlu, D66: 732
Yasin Elmacı, D66:158
Fatma Koşer Kaya, D66: 528
Nevin Özütok, GroenLinks: 10.600
Serpil Ateş, GroenLinks: 4.270
Ufuk Kâhya, GroenLinks: 444
Mahir.Ö.Alkaya, SP: 4.405
Murat Memiş, SP: 1.352
Songül Mutluer, PvdA: 4.836
Alptekin Akdoğan, PvdA: 895
Yasin Torunoğlu, PvdA: 620
Tunahan Kuzu, DENK: 69.940
Stephan van Baarle, DENK: 2.417
Ahmet Erdoğan, DENK: 4.524
Nur İcar ,DENK: 3.307
D.Enes Sarıakçe: DENK, 638
Gürcü Polat-Işıktaş: DENK, 1.811
Doğukan A. Ergin, DENK, 1.571
Ahmet Kaya, DENK: 2.382
A.Taha Çoban, DENK: 411
Nihal E. Altmış, BIJ1: 1.343
Öner Çatalpınar, CODE ORANJE: 205
Nilüfer Gündoğan, VOLT: 40.635
Nurullah Gerdan, NİDA: 397
Alihan Z. Uzun, NİDA: 186
B.Emre Şahin, NİDA: 239
Önder Duran, NİDA: 52
Aytaç Alpdoğu, NİDA: 120
Leyla Çakır, NİDA: 179
Şener Aslan, Partij van de Eenheid: 36
Zeliha Gündem Şen, Partij van de Eenheid: 33
Dit analysestuk is geschreven vóór het debat met de motie van wantrouwen en de motie van afkeuren tegen Rutte op 1 april.
**************************************************************************

Analyse in het Turks

İlhan KARAÇAY’dan
SEÇİM ANALİZİ

Türk kökenlilerin katılım oranı, iddiların aksine yüzde 40-45 değil, yüzde 80 oldu.

*DENK Partisi, Rotterdam, Amsterdam, Lahey ve Harderwijk’teki 11 seçim bürosunda
en çok oyu aldı.
*Başbakan’ın partisi VVD, 42 kentte en çok oyu aldı.
*Mektupla oy kullanan yaşlılar, en çok İşçi Partisi, Demokrat 66, CDA ve 50 Yaş Üstü
Partisi’ne oy verirken, ırkçı Demokrasi Forum’una oy vermediler.
*Tercihli oylarda Tunahan Kuzu 69.940 oy alırken, pek çok Türk kökenli aday,
boylarının ölçüsünü aldılar.


Eindhoven’de oyunu kullanmaya gelen bayan Erçetin
Hollanda’da geçen hafta yapılan genel seçimlerin resmi sonuçları dün açıklandı.
İlginç verilerin ortaya çıktığı seçim sonuçlarına göre, her seçim sonrasında ‘Türk kökenliler Hollanda seçimlerinde yüzde 40-45 oy kullanırken, Türkiye’deki seçimlere yüzde 75 olarak katılıyorlar’ iddialarının aksine, Türk kökenli seçmenlerin, yüzde 80 oranında katılmış olduklarını saptadım.
Elde ettiğim verilere göre, Türk kökenli adaylara tercihli oy veren Türk kökenlilerin sayısı
223.600 oldu.
Türk kökenli adaylar içerisinde yer alan Dilan Yeşilgöz 44.430 tercihli oy almış.
Yeşilgöz’e mutlaka 20 bin kadar Hollandalı tercihli oy vermiştir. Bu nedenle kendisine verilen Türk kökenli oylarınının 24 bin olduğunu düşünelim.
Nilüfer Gündoğan da 40.635 tercihli oy almış. Gündoğan’a da 20 bin Hollandalının oy verdiğini kabul edersek, Türk kökenlilerin verdiği tercihli oy sayısı da 20 bin olur.
Tunahan Kuzu’nun almış olduğu tercihli oyların hemen hemen tamamı Türk kökenlilerdendir.
Ama yine de her ihtimale karşı, Türk kökenli olmayan 5 bin kişinin Kuzu’ya oy verdiğini düşünelim.
Böyle bir hesaplama sonunda, Türk kökenlilere verilen 223.600 oydan, 45 bin oy düştüğümüz zaman geriye kalan sayı 178.600 oluyor.
Tabii ki, Türk kökenlilerin tamamı tercihli oy kullanmıyor. Partilere direkt olarak oy veren Türk kökenlilerin sayısını 30 bin olarak kabul edersek, Türk kökenlilerin verdiği oy sayısı 208.600 olur.
Hollanda’da Türk kökenli seçmen sayısı 260 bin olarak kabul ediliyor. Bu duruma göre sandığa giden Türk kökenlilerin oranı yüzde 80 oluyor. Hollandalılar’ın katılma oranı yüzde 82 olduğuna göre, demek ki Türk kökenliler de seçime aynı ilgiyi göstermişlerdir.
Hollanda medyası, Türk kökenlilerin varlığını küçümsemek için, her seçim sonrasında, Türk kökenlilerin yüzde 40-45 oranında sandığa gittiklerini kasıtlı olarak yazar. Ben de her seçim sonrasında yaptığım hesaplamalarda, Türkler’in yüzde 65-70’inin oy kullandığını ileri sürerdim. Demek oluyor ki, bu seçimler, Türk kökenlilerin ilgisini daha çok çekmiş ve katılım oranı yüzde 80 olmuş.
Bu hesaplamaya karşı çıkan bir akıllı çıkabilir ama, sizler de iyice incelediğiniz zaman, gerçeğin bu olduğunu anlayacaksınız.
Aşağıda sizlere, Türk adaylara verilen tercihli oyları görebileceğiniz listeyi sunacağım.
İLGİNÇ VERİLER
Seçim sonuçlarına göre, 3 milletvekiliği kazanan DENK Partisi, Rotterdam, Amsterdam, Lahey ve Harderwijk’teki 11 seçim bürosunda en çok oy alan en büyük parti olmuş. DENK Partisi Utrecht’te de VVD ile birlikte en çok oy alan parti olmuş.
Başbakan Rutte’nin Partisi VVD ise 42 kentte en büyük parti konumunda.
Kendisini çok övdüğümüz Sigrid Kaag’ın Demokrat 66 Partisi, Amsterdam ve Lahey’de en büyük parti olurken sandalye sayısını 24’e çıkararak, koalisyonun en güçlü adayı olmuştur.
Mektupla oy kullanan 70 yaş üstü seçmenlerin oylarında da bir ilginçlik var. Yaşlı seçmenler genellikle İşçi Partisi, Hıristiyan Demokratlar Birliği CDA, Demokrat 66 ve 50 Yaş Üstü Parti’ye oy vermişler. Yaşlı seçmenlerin, ırkçı Demokrasi Forumu’na ilgi göstermemişler.
Seçimlerin sonu analiz edilirken, diğer ırkçı Wilders’in partisine değinmemek olmaz tabii.
Seçim öncesinde 40 sandalye çıkaracaklarını iddia eden Wilders, sadece 17 sandalye elde ederek, seçimin kaybedeni oldu.
Yeşil Sol Partisi ve Sosyalist Parti de, oylarını yarıya düşürerek, seçimin kaybedeni oldular.
Türkiye kökenli Nilüfer Gündoğan’ın da yer aldığı, Avrupa Birliği’nin desteklediği sanılan Europa VOLT Partisi, ilk defa girdiği seçimde başarı elde ederek 3 sandalye elde etii.
DENK ile, geçen seçim öncesinde yollarını ayıran Slyvana Simons, bu defa uzun bir çalışma dönemi bulduğu için tek başına da olsa parlamentoya girmeyi başardı. Simons’un aldığı oyların yarıdan fazlası DENK’e gidecekti.
TERCİHLİ OYLAR
Tercihli oylar için söylenebilecek tek şey, ‘Boylarının ölçüsünü alan çok oldu’ lafıdır.
Seçilebilmek için en az 30 bin oy almaları gerekenlerin çoğu iki yüzlü, üç yüzlü oylarda kalarak boyunlarının ölçüsünü aldılar.
Tabii ki sürpriz sonuçlar da oldu. Örneğin, Demokrat 66 Partisi listesinin 30’uncu sırasında yer alan ve tercihli oylarda çok iddialı olan Avukat Nazmi Türkkol, sadece 2.502 oy alabildi.
Buna karşın, listede 17’inci sırada yer alan Hülya Kat, 15.372 tercihli oy aldı ama, partisi 24 sandalye kazandığı için direkt olarak parlamentoya girdi.

Burada şunu da açıklamam gerekecek. 30’uncu sırada yer alan Nazmi Türkkol’un, çok yakında parlamentoya girme şansı var. Zira kurulacak olan koalisyona mutlaka girmesi beklenen Demokrat 66 Partisi, kabineye en az 6 Bakan ve Devlet Sekreteri verecektir. Buralara seçilenlerin, parlamentodaki yeri boşalacağı için, listedeki yedekler sıra ile meclise gireceklerdir. Nazmi Türkkol da böylece parlamentoda altıncı Türk kökeli olarak yerini alacaktır.
Hollanda’da hükümetin oluşması için atanan iki arabulucu, görüşmeleri gözlerine yüzlerine buladılar. Bu nedenle değiştirildiler. Yeni atanan iki arabulucu şimdi koalisyon çalışmalarını sürdürecek. Hükümet oluşturmanın biraz gecikeceği sanılıyor.
Hollanda’da en uzun koalisyon kurma süresi 225 gün, en kısası da 25 gün sürmüştü.
İŞTE, TÜRK KÖKENLİLERİN TERCİHLİ OY LİSTESİ
Dilara Yeşilgöz-Zegerius, VVD: 44.430 (Beşinci sıradan seçildi. Tercihli oyu ile de kazandı)
Mustafa Bal, CDA: 504
Hülya Kat, D66: 15.372 ( Onyedinci sıradan seçildi. Tercihli oy ile seçilemezdi))
Nazmi Türkkol, D66: 2.502
Meyrem Çimen, D66: 1.526
Suat Kutlu, D66: 732
Yasin Elmacı, D66:158
Fatma Koşer Kaya, D66: 528
Nevin Özütok, Yeşil Sol: 10.600
Serpil Ateş, Yeşil Sol: 4.270
Ufuk Kâhya, Yeşil Sol: 444
Mahir.Ö.Alkaya, Sosyalist Parti: 4.405 (Üçüncü sıradan seçildi. (Tercihli oyla seçilemezdi)
Murat Memiş, Sosyalist Parti: 1.352
Songül Mutluer, İşçi Partisi: 4.836
Alptekin Akdoğan, İşçi Partisi: 895
Yasin Torunoğlu, İşçi Partisi: 620
Tunahan Kuzu, DENK: 69.940 (İkinci sıradan seçildi. Tercihli oyu ile de kazandı))
Stephan van Baarle, DENK: 2.417 (Üçüncü sıradan seçildi. Tercihli oyla seçilemezdi)
Ahmet Erdoğan, DENK: 4.524
Nur İcar ,DENK: 3.307
D.Enes Sarıakçe: DENK, 638
Gürcü Polat-Işıktaş: DENK, 1.811
Doğukan A. Ergin, DENK, 1.571
Ahmet Kaya, DENK: 2.382
A.Taha Çoban, DENK: 411
Nihal E. Altmış, BIJ1: 1.343
Öner Çatalpınar, CODE ORANJE: 205
Nilüfer Gündoğan, VOLT: 40.635
Nurullah Gerdan, NİDA: 397
Alihan Z. Uzun, NİDA: 186
B.Emre Şahin, NİDA: 239
Önder Duran, NİDA: 52
Aytaç Alpdoğu, NİDA: 120
Leyla Çakır, NİDA: 179
Şener Aslan, Birlik Partisi: 36
Zeliha Gündem Şen, Birlik Partisi: 33

 

ATATÜRK ADINI BİR SOKAĞA VERMEYE İMTİNA EDEN BELEDİYE MENSUPLARINA NAZİRE YAPTI.

ATATÜRK ADINI BİR SOKAĞA VERMEYE İMTİNA EDEN BELEDİYE MENSUPLARINA NAZİRE YAPTI.

İlhan KARAÇAY’dan ironik-düzmece haber:

Atatürk’ü sokak adı yapmaktan imtina eden Belediye mensuplarına nazire yapan Türk meclis üyesi: ”Ne haber lan = Naberlaan” dedi.

Hollanda’da Belediye Meclis Üyeliği yapan Memiş Çokbilmiş adlı bir Türk’ün, kentlerindeki bir sokağa ‘Atatürk’ adının verilmesi için yaptığı çalışmalar, bazı Türkiyesevmez üyeler tarafından engelleniyordu.


Atatürk’ün adının, tüm dünyada yüzlerce sokak ve caddede yaşatıldığını meclistekilerin gözleri önüne fotoğraflarıyla seren Türk üye, sonunda bu isteğine kavuştu.
Şehrin en güzel sokaklarından birine ‘Atatürk’ levhası yerleştirildikten sonra, o sokağın karşısındaki bir başka sokağa da, çok ünlü kadın hakları savunucusu Johanna Naber’in adının verilmesini isteyen Türk üye, bu amacına da kavuştu.


                    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK                       JOHANNA NABER

Hollandaca da ‘straat’ın anlamı sokak, ’laan’ın anlamı da caddedir.
‘Atatürkstraat’ın karşısına ‘Naberlaan’ tabelasının yerleşmesinden sonra kahkahalarla gülmeye başlayan şakacı Türk, meclis arkadaşlarına ‘Naberlan’ın anlamını da anlatmaya çalışırken neredeyse bayılıyordu.
Çıkardıkları zorluğa rağmen, Atatürk tabelasını astıran uyanık Türk üye, meclisteki arkadaşlarına, ‘ne haber lan’ diyebilmek için ‘Naberlaan’ esprisini gerçekleştirdi.

BU DA DAHA ÖNCE YAYINLANAN DOĞRU HABER

Atamız yurtdışında bir başka anılıyor ve seviliyor

Varsın, bazı kendini bilmezler Atatürk’ümüze hakaret etsinler. Varsın, bazı kara cahiller, Atatürk’ümüz  için çeşitli iftiralar yaratsınlar. Varsın, Atatürk’ümüze  yapılan bu haksızlıklara başta göz yumanlar, şimdi gerçeği görmüş olsunlar ve Atatürk’ümüze  saygıda kusur etmemeye başlasınlar. Halkımızın büyük bir kesiminin, daha doğrusu tamamına yakınının yüreklerindeki Atatürk  sevgisi, sadece anavatınımızda değil, dünyanın dört bir yanında, aynı duygularla yaşatılıyor.

C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\ATATURK 1.jpg
Amsterdam’daki Atatürk Sokağı’nda Atatürk Anıtı

İlhan KARAÇAY Yazdı:

Ata’mız yurtdışında bir başka anılıyor ve seviliyor. Anavatanımızdaki bazı kendini bilmez kara cahillerin acımasız ve insafsız  yalan ve iftira çirkinlikleri, ne mulu ki yurtdışına sıçramamış.
Yurtdışındaki Türkler’in Atatürk sevgisine gıpta eden yerel yöneticiler, bu sevgi karşısında hayrete düşüyorlar ve Türkler’e jest yapmak için Atatürk ismini sokak ve caddelere veriyorlar.
C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\Ataturkstraat.jpg

İşte, bu jeste başlayan kentlerden ilki belki de Amsterdam oluyor. Bir zamanlar, Amsterdam’ın kuzeyindeki gemi tersanesinde çalışan Türkler için kurulan Atatürk Kampı’nın bulunduğu sokağa ‘Atatürk’ ismini veren Amsterdam Belediyesi, jest yapan kentlerden ilki oluyordu.

C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\Ataturk Kampi'da roportaj 1970.jpg
1969 yılında Amsterdam’daki Atatürk Kampı’nda bir mülakat

Hollanda’da sokaklarına ‘Atatürk’ ismini veren kentler arasına Rotterdam’ da katılmış.
Ermeniler ve ayrımcıların kışkırtması ile harekete geçen bir ırkçı siyasetçi buna karşı çıkmıştı ama, geçen hafta yapılan oylamada, Atatürk Sokağı’nın idame edlmesine karar verilmişti. Dün yazdığım haberde bu konuya geniş yer vermiştim.
Utrecht  Belediyesi de Atatürk adını bir sokakta yaşatıyor.

https://www.yeniposta.de/wp-content/uploads/ATA-ANMA-291x300.png C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\amsterdam.jpg
Amsterdam’da Atatürk Sokağı’nda bir de Atatürk anıtı var

Daha sonra çeşitli Belediyeler sokaklarına Atatürk adını yakıştırıyor.
Hollandalılar’daki Atatürk sevgisini anlayabilmek için, soğanını bizden aldıkları bir lale çeşidine ‘Atatürk’ adını vermelerine bakmalıyız. Hollandalılar, zenginliklerini bize borçlu oldukları lale soğanlarından yeni bir tür yarattılar. 10 yıllık bir çalışmadan sonra ürettikleri bir lale çeşidine ‘Atatürk’ adını verdiler ve dünyanın en büyük çiçek bahçesi Keukenhof’ta bu laleyi sergilediler.

https://www.yeniposta.de/wp-content/uploads/ATA-CICEK-300x210.png C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\Ataturk lalesi-kupür - kopie.jpgKeukenhof’taki dünyanın en büyük çiçek bahçesini gezen milyonlarca kişi, Atatürk ismi verilen laleye hayran kalıyorlar

DÜNYA’DA ATATÜRK’ÜN İSMİNİN VERİLDİĞİ
VE ANITININ YAPILDIĞI ÜLKELER

Türkiye’nin kurucusu ve kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ün Dünya’nın her yerinde tanınıyor ve O’nun anısına soskaklara ismi veriliyor anıtlar yapılıyor. (Derleme / Semra BAYRAKTAR)

 

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image001952.jpg?w=600
PLACE ATATÜRK-Vise / BELÇİKA: Belçika`nın Almanya sınırı yakınında, Vise kentine bağlı Cheratte kasabasında bulunan Mustafa Kemal Atatürk`ün adını taşıyan meydan, bölgedeki Türkler`in gurur kaynağı. Maden ocaklarında çalışmak için Belçika`ya gelen Türk ailelerin yaşadığı bölgede, Türkiye ve Atatürk hayranı Vise Belediye Başkanı Marcel Neven`in girişimi ile, 2003`te asılan 2002 yılında önce bir caddeye Atatürk adı verilmiş, bazı çevrelerden tepki gelmesi üzerine levha kaldırılmıştı. Bunun üzerine bir yıl sonra caddenin hemen yanındaki meydana Atatürk adı verilmişti.
Ancak daha sonra Atatürk Meydanı`nın “Place Attaturk” diye yanlış yazıldığı anlaşıldı. Bir süre sonra bu hatadan dönüldü ve yazı “Place Ataturk” şeklinde değiştirildi.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image002138.jpg?w=600 C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\mexico city.jpg
MEKSİK A’DA OSMANLI SAATİ VE ATATÜRK: Meksika`nın başkenti Mexico City`de 1910 yılında yaptırılan ve “Osmanlı Saati” olarak bilinen tarihi saat kulesi, Türkiye`den binlerce kilometre uzaklıktaki ülkenin Osmanlı izlerini taşıyan tek yapısı olarak yükseliyor. Meksika`da ayrıca bir Atatürk anıtı da yer alıyor. Osmanlı saat kulesi, başkentin tarihi Zocalo meydanı yakınlarındaki Venustiano Carranza ve Bolivar sokaklarının kesiştiği köşede bulunuyor. Çinilerle bezenmiş saat kulesinin üzerindeki levhada, İspanyolca “Osmanlı Cemaatinden Meksika`ya-Eylül 1910″ yazıyor.

Saat kulesinin, Meksika`nın bağımsızlığının 100. yıl dönümünü kutlamak üzere, Meksika`ya göç eden çoğu Lübnan ve Arap kökenli Osmanlı vatandaşı tarafından hediye edildiği belirtiliyor.

Saatinde hem Latince hem de Arapça sayıların kullanıldığı kulenin açılışının, 22 Eylül 1910 tarihinde, dönemin Meksika Cumhurbaşkanı Guillermo de Landa ile Osmanlı 100. Yıl Komitesi Başkanı, Osmanlı vatandaşı Antonio Letayf tarafından yapıldığı biliniyor.

1970`li yılların sonunda Lübnan asıllı Meksika vatandaşları, saat kulesinin atalarının mali katkısıyla yapıldığını ileri sürerek, levhadaki “Osmanlı” kelimesini “Lübnan” olarak değiştirtmiş, ancak Türk Büyükelçiliğinin çabaları sonucu 1986 yılında “Osmanlı” kelimesi levhaya yeniden yazdırılmıştır.

Meksika`da ki Atatürk Anıtı 2002 yılında Türkiye’nin Meksika Büyükelçisi Ergün Pelit tarafından yoğun girişimler sonucunda TİSK’in de katkılarıyla La Reforma caddesine yaptırılmış.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image00387.jpg?w=600
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK STREET – Santo Domingo / DOMİNİCAN REPUBLİC:

Calle Mustafa Kemal Ataturk, Santo Domingo, Dominican Republic Dominik Cumhuriyeti (İspanyolca República Dominicana, okunuşu `Republika Dominikana`), Karayiplerdeki Hispanyola adasında yer alan bir ülkedir. Hispanyola, Porto Riko`nun batısında, Küba ve Jamaika`nın doğusunda yer alır. Venezuela ile deniz sınırı vardır.
Adanın batı kısmında Haiti bulunur. Dominik Cumhuriyeti Avrupalıların Amerika kıtalarında ilk oluşturdukları yerleşimdir. Başkenti, Santo Domingo da Amerika`lardaki ilk sömürge başkentiydi.
Bağımsızlığının büyük bir bölümünde ülkede siyasi buhran yaşanmış, halkı temsil etmeyen ve baskıcı pekçok hükümet tarafından idare edilmiştir. 1961`de diktatör Rafael Leonidas Trujillo Molina`nın ölümünden sonra Dominik Cumhuriyeti temsili demokrasiye geçmiştir.Yaklaşık 10 milyon nüfusa sahip.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image00454.jpg?w=600
ATATÜRK Statue – Be`er Sheva / ISRAEL
: Sderot David Tuviyahu ile Ali Daivis caddelerinin kesiştiği yerde.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image00669.jpg?w=600
ATATÜRK ANITI – Wellington / YENİ ZELANDA
THE ATATÜRK MEMORIAL IN WELLINGTON, NEW ZEALAND
M. K. Atatürk Anıtı; Tarakina koyu, başkent Wellington`ta. Anıt Cook Boğazı`na bakıyor, burasını Gelibolu Yarımadası`na benzemesinden dolayı seçmişler.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image00724.jpg?w=600
Mustafá Kemal Atatürk – Caracas / VENEZUELA
: Reconocido como fundador
del moderno estado Turco, La plaza Santa Sofía, municipio Baruta.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image00817.jpg?w=600

Havana / KÜBA;Başka hiçbir yabancı devlet adamın heykeli bulunmamaktadır!

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image00912.jpg?w=600 Canberra / AVUSTRALYA: Anzac Savaş Anıtı karşısında ki Atatürk Anıtı.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image01012.jpg?w=600
Albany / BATI AVUSTRALYA:
The Ataturk Channel
Mustafa Kemal Ataturk (1881-1938) Heykel Atatürk`e benzemiyor, ama adı yeter.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image01110.jpg?w=600 Bükreş / ROMANYA: Statuia lui Mustafa Kemal Ataturk

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image0127.jpg?w=600
Santiago /ŞİLİ
: Şili`nin başkenti Santiago`da Apoguindo Caddesi Novigod Parkı`ndaki Atatürk Anıtı. Şili`nin başkenti Santiago`da belediye, kentte yaşayan kişilerin örnek alması için bir parka, Atatürk`ün sözlerinin yer aldığı rölyefini yaptırdığı bildirildi.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image0135.jpg?w=600
Statue of Mustafa Kemal ATATÜRK – Kuşimoto / JAPONYA
Kashino, Kushimoto, Higashimuro District, Vakayama, Japonya

18 Eylül 1890`da ERTUĞRUL FIRKATEYNİ Kushimoto açıklarında tayfuna yakalanınca kayalara çarparak batmıştı.
Amiral Osman Bey dahil 655 mürettebattan, sadece 69 kişi kurtulabildi.
Şehitler arasında Hasan Âli Yücel`in annesi Neyyire Hanım tarafından dedesi ve Can Yücel`in büyükdedesi Kaptan Âli Bey de bulunmaktaydı.
Kazada ölenlerin anısına Kuşimoto’da bir anıt yapılmıştır.
İlk anıt Japonlar tarafından 1891’de dikilirken, 1929 yılında yine Japonlar tarafından genişletilmiştir. Şehitlik Anıtı, 3 Haziran 1929 tarihinde Japon İmparatoru tarafından da ziyaret edilmiştir. 1937’de Türkiye tarafından restore edilen anıt önünde her yıl düzenli olarak anma törenleri yapılmaktadır.
Kuşimoto kasabası Mersin ve Yakakent ile kardeş şehirdir.Kuşimoto’da bir de müze bulunmaktadır. 1974 yılında inşa edilen “Türk Müzesi”nde Ertuğrul Fırkateyni’nin maketi, gemideki asker ve komutanların fotoğrafları ve heykelleri bulunmaktadır.

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image0153.jpg?w=600
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ – Yeni Delhi /HİNDİSTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MARG CADDESİ, KONSOLOSLUKLAR BÖLGESİ – YENİ DELHİ / HİNDİSTAN

https://istihbaratsahasi.files.wordpress.com/2013/07/image0164.jpg?w=600
Largo Mustafa Kemal Atatürk – Roma / İTALYA

C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\islamabad.jpg
THE ATATÜRK AVENUE – İslamabad / PAKİSTAN

Bu da değişik bir hikâye

Muhammed Alparslan Civrilli adlı bir dost yazmış ama altına da Hüsnü Oral’dan alıntı demiş.
Gemi ile yapılan bir dünya turu sırasında başlarından geçenler şöyle anlatılmış:

Yıl 1971

Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Philadelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
3 kişi olarak şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı. Sürücü nereye gittiğimizi sordu.
‘Limana’ deyince bizi götürebileceğini söyledi. Bizi geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim. Memnuniyetle kabul etti.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız”.
İnanır mısınız,
çok kızdığı için kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama bulamamıştım…

Yıl 1985
İzmir’e yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastahaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
Bir sohbet esnasında gemi kaptanı Kosta, gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi.
‘Makine yanında olsaydı ne yapacaktın’ diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım.
“Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Adam şu cevabı verdi;
“Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı.Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”.
Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…

Yıl 1988
Ekvador’un Guayaquil şehrindeyiz.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti. İkincisi Che Guavera’ya, üçüncüsü Fidel Castro’ya, dördüncüsü Emiliyano Zapata’ya ve Beşinci büst de Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi. O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.

Yıl 1999

C:\Users\ILHAN\Desktop\AGUSTOS BULTENINE GIRECEKLER\ATATURK HER HERDE foto.jpgHindistan’ın Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede, ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk’ün, kendi ülkesinde unutturulmaya çalışılması ne hazin değil mi?

Yıl 2003
Kamerun’un Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi. ”

Yıl 2017
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Çarpışmanın nedeni o olmamasına rağmen özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi;
“Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;
“En büyük Müslüman Atatürk’tür. Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk. Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz. O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir”

 

HOLLANDA’DA BİR KİTAP DA DENİZ’DEN!

HOLLANDA’DA BİR KİTAP DA DENİZ’DEN!

*Nikâhsız evlilikten olma Deniz Kuypers, Türk olan babasının zulmünü anlatıyor.
*Hollanda’da doğan, 20 yaşında iken Amerika’ya yerleşip çocuk sahibi olan Deniz’in
kitabı, eleştirmenler tarafından, ‘abartılı ve uyduruk’ olarak değerlendirildi.
*Lezbiyen olan ve bir kadınla evlilik yapan kız kardeş Suzan da, babasının kendisini
sürekli dövdüğünü ve boğma aşamasına geldiğini anlatıyor.
*Çocuk sahibi olduktan sonra, babasının davranışlarını anlamaya çalıştığını belirten
Deniz, adeta pişmanlık ve günah çıkarma emaresi sergiledi.

İlhan KARAÇAY yazdı:
Hollanda’da yazdığı bir kitap ile haftalarca gündem yaratmış olan Lale Gül’ün ardından, şimdi de, nikâhsız bir evlilikten olma Deniz Kuypers’in kitabı piyasaya çıktı.
Türkiye’de evli ve çocuk sahibi olan bir Türk ile yaşayan anneden doğma olduğunu belirten Deniz, öğretmen ve şair olduğunu belirttiği babasının, çok asabi, sürekli bağıran ve sık sık dayak atan bir kişi olduğunu anlatıyor.
Babasının çok zalim olduğunu anlatmaya çalışırken, muallakta kalan ifadeler kullanan ve tam olarak neye uğradığını anlatamayan Deniz’in ‘De Atlas van Overal- Her yerin Atlası’ adlı kitabı, eleştirmenler tarafından ‘abartılı ve uyduruk’ olarak değerlendirildi. Bu nedenle, kitabın ‘biyografi’ değil, ‘özel bir roman’ olduğunu belirten eleştirmenler, kendisi de babası gibi bir göçmen olan Deniz’in, göçmenlik duygularını daha iyi yazabilmesi gerektiğini öne sürdüler.
Annesi ile 1980 yılında tanışmış olan bir Türk’ten olma Deniz, 1981 yılında Hengelo kentinde doğdu. Hollandalı anne daha sonra bir kız çocuğu doğurdu ve Suzan adı verildi.
Deniz’e göre, kimliği açıklanmayan Türk baba, öğretmen ve şairdi ama gazeteci olmak istiyordu. Türk baba gazeteci olamadı ama, Deniz hem yazar ve hem de gazeteci oldu.
Türk babanın kendilerini terkederek Türkiye’ye döndüğünü anlatan Deniz, her şeye rağmen, babasını görmek için birkaç defa Türkiye’ye gittiğini anlatırken, gazetelere konuşan kız kardeşi Suzan da, kendisini boğma derecesinde döven babasını görmek için Trabzon’a gittiğini anlatıyor.

Deniz 20 yaşına geldiği zaman Amerki’ya göç etmiş. Orada evlenip çoluk çocuğa karışmış. Bu ara Hollanda’da bazı gazetelere muhabirlik yapmış. Daha sonra 2013’te ‘Dagen Zonder Dulci- Dulci’siz günler’ ve 2014’te ‘Het ruisen van de wereld-Dünyanın hışırtıları’ adlı iki kitap yazmış ve yayınlamış.

Yayınladığı üçüncü kitabında, babasının Hollanda’daki yaşamından sonra, Türkiye’deki yaşamına değinen Deniz, özellikle Türkiye’de yaşanan aile dramlarını öne çıkarmaya çalışmış. Eşleştirmenlerin de ‘abartılı ve uydurma’ buldukları kitapta, Türkiye’de yaşanan namus cinayetleri ve aile dramlarını dile getiren Deniz, kız kardeşi Suzan’dan da sık sık söz ediyor. Leuwaarden’de yaşayan kız kardeş Suzan, bir başka bayan ile resmi nikâhlı olarak yaşıyor.
Lale Gül’ün kitabından sonra, şimdi de Deniz’in kitabının, önümüzdeki günlerde daha çok ses getireceği ve ırkçıların da bunu fırsat bilerek harekete geçeceği gerçeği biliniyor.
Son bilgi:
Deniz’in babasının Türkiye’ye hiç dönmediğini ve hâlâ Deniz’in annesi ile birlikte yaşadığını öğrendim. Kimliğini bulduğum baba ile yapacağım görüşmeyi daha sonra size aktaracağım.